oku
Transkript
oku
SAYI: 45 YIL: 18 Şubat 1965 GALA TASA R A Y - - - - - - - - - - - • Galatasaray ŞUBAT 1965 GALATASARAY LİSESİ YAYIM KOLU r TARAFINDAN ÇIKARTILIR Sahibi : Mu;viaffak BENDERL.t Sorumlu Müdür : Tahir ALANGU Yönetim ve Yazı İş. Md. : Mete GÜRER Müdür Yardımcıları : Değer DİLEK, ~ehmet GÖBÜLÜK 1 . Reklı'.lm İşleri : Adnan ONART Teknik İşler: Işık BOZKURT, Aydın ATABERK Dizgi ve Baskı : GÜN BASIMEVİ İÇİNDEKİLER 2 Tevfik Fikret ve Salonu . . . .. . . . . . . . . . .. . . .. . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . Ali Teoman Descartes et la vertu de generosite . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . A. Meyohos 3 5 On yedi Yaşın Öyküsü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . A. Onart 6 Not Psikolojisi ...... ;. .... .. .................................... ........ ...................... . A. Ata.berk 8 Çevrem E . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Z. ö. Defne 9 Kiliselerde . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10 Ve. Perşembe Pazarında Mutluluk Satılıyordu Sakızlı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . R. Tan ör . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Z. ö. Defne 13 Dilenci . . . .. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . T. İndir"ıCOŞ 12 Dünya 16 içi adına .Oyulmuşlar 19 Haldun Tanerle (T.S. Eliot'dan çeviri) ............................................. : K. Serdengeçti Konuşma ........... 1 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kapak Yazısı : Ömer SÜMER !ç Desenler : De~er DİLEK : M. Göbülük, I . Bozkurt 1 GALAT A S A RAY - - - - - - - - - - -- - 2 Tev fik Fikret ve Salonu Ali TEOMAN Yakın Türk Edebiyatına büyük insan, ünlü şair, yüksek e ğitimci olarak ismi geçmi ş bulunan Tevfik Fikret'in okulumuz müdürlü ğünü yaptığı 1908-1909 yıllarında prensipleri· · nin ve eğitim anlayışının bir ifadesi olarak inşa ettirdıği bir konferans salonumuz var- Fikret'in çok kısa süren müdürlüğü boyunca öğrencilere a·şıl a dığı özgürlük ve uygarlık fi.kirler.i, lisemizin iç.inde manevi biı hava yaratmış ve bu .a tmosfer okulumuzun hala iç.inde yaşadığı ve hiç değişmiyec ek olan prensibini ve · eğitim şartla!ını yaratmıştır. dır. Burada zaman zaman toplanır, bazen kon. ferans veya konser dinler, piy·es seyreder, fay dalı münazaralar . yaparız. Bu s alonu yaptı rabilmek için Fikret'in çok zorluklar çektiği ni, çetin mücadelelere giriştiğini tenkidlere uğ radığ ını d a unutmamak lazımdır. Son zamanlara kadar okulumuzda konfe rans sal.onu diye isimlendirilen bu salonun ismi geç·en ay lisemizde düzenlenen bir törenle «Tevfik Fikret Salonu» olarak değiştirilmiş tir. Bu teklif bize iki yıl önce kurulan Tevf!k Fikret derneği tarafından gelmi şti. Bu konuda Mim E ğ itim Bak anlı ğının l:a müsaadesini aldıkt an sonra .b u değişikliği yaptık. Bu olayın büyük ş airin ruhunu şad edeceğinden şüp h emiz yoktur. Bu s alon büyük müdürün lisemize sağl a dı ğ ı m a ddi değ e rlerden birini temsil etmektedir. Fikret'in ·b u müesseseye kazandırdığı ve onun kendi değ e rlerinin birer aksi olan man evi kı y me tleri de anmak yerinde olur. Fikret kalbinde yaşattığı özgürlük ve batı uygarlı ğı sevgi ve hasretini gerçekleştirmek, ayni zamanda bu amaçlara sevgili yurdunu k av uşturabilmek işinde yararlı hizmetler gö rebilecek m em1eket e vlatl a rına bu liseden yeti'şe nle ri d e k atabilmek 'için çok gayretler sarı e tmiş , çok mücadelelere girişmiştir. Bu ç atı altında öğrenci olarak yetişti ği devreler den itibaren ho calarının ve arkadaş larının dikkatını çekmiş , çahşkanlığıyle, ins anı duygulariyle, yurd severliğiyle b'ilhassa sağlam k arakteriyle herkesin sevgi ve saygı sını kazannuştır. 1908 Yılında onu Sultanı Müdürlü ğüne t ayin eden y'ine eski müdürlerimizden Abdürrahman Şeref Bey, Fikret, o zamanın idaresi. n e gücenip okulumuzdan ayrıldıktan sonra şöyle demiştir. « Düşünce lerini yerine getiriyor, onlara inanıyor ve hemen tatbik ediyordu. Bütün işlerin kendi düşüncelerine göre yürütülmesini istiyordu. Her ne kadar bunl aı itiraz edilmiyecek kadar doğru ise de kendisine bir elin -sesi çıknuyacağını bir kişinin a.rzusiyle koca bir devletin köhne yürüyüşünü bir ·:mcla düzeltmek kabil olamıyacağını anlatmak istedikse de dik başlılığını yenmek mümkün olamadı. Naz ve niyaz ile oktiı müdürlüğünde tutabildim. Benden sonra gelen Nazırlar, huyuna gitmedikleri için günün birinde küsüı: istifa etti» Bu sözler Fikret'in radikalist bir inkılab köhne zihniyetleri yıkıp batıla ş ma yolunda suratli bir ilerlemeye taraftar olduğunu göstermektedir. Hasretini çektiği bu geli şme ve batılaşma yoluna Türk "Milletinin büyük Atatürk'ün kuvvetli eliyle girmeğe muvaffak olduğunu görmek Fikreti kim biUr n e kadar sevindirecekti. Vakitsiz ölümü onu bu mutlulukt.an mahrum bıraktı. cı olduğunu, Bu gün Galatasaray Lisesjnde okuyan sevgüi çocuklarımızın her başansı, doğru, vazifelerine bağlı , sağlam karakterli, haklarına olduğu kadar görevlerine de bağlı bir insan ol.arak yetişmeleri onurı ruhunu şad edecek Atatürk inkilaplarını görmemekten doğan hasretini giderecektir. ' GAL A T A SARAY Descartes et la vertu de generosite Andre MEYOHAS .Descartes est de tradition le symbole de l'esprit français . Un ıbeşoin scrupuleux de clarte et de rigueur, l'amour du :-Qiscours ·ordonne et la haine de toute equivoque, tel est en peu de mots l'apanage de ce cartesianisme qu'il est convenu de nous reconnaltre, le plus 13ouvent avec louange, parfois non sans .une point·e d'ironie ou d'impatience. Mais Descartes ne fut pas seulement ce moraliste de la pensee pure~ L'esprit, c'est aussi, selon lui, la volonte et le caractere, qui ont egalement leurs vices et leurs vertus. Et c'est de ce cartesianisme plus accompli, plus ptofondement humain que nous voudrions ici ·presenter le joyau: cette supreme sag'esse, ce '«souverain Bien», que Desca.rtes norıfme, damı la langı:ıe de son temps, Generosite. Qu'est~ce done que la Generosite cartesienne? Le voici en quelques mots : c'est le «Sentiment que chacun a de son libre-arbitre, joint ala resolution de n'en manquer jamais>ı. Cette definition peut surprendre et demande sans doute quelque commentaire . Le «Sentiment que chacun a de son libre arbitre» : autant dire la conscience meme ' confuse, que tout homme ne peut manquer de prendre de son origine, de ce decret premier qui, pour le faire homme, .lui a confere an pouvoir quasi-divin: etre dote de volonte libre. La Generosite, c•est ainsi d'abord, nan dans l'ordre du sang, mais dans celui de l'esprit, un sentiment plus ou moins fart du privilege de la «naissal!Ce», ainsi que l'etymologie latine nous l'enseigne deja fort bien. Comprenons cependant que la Generosite n 'est nullement d'a,dmettre que du seul fait de notre qualite d'hoımmes, la liberte nous serait immediate et naturelle. Attitude trap, ·na.ive, si l'on songe aux incessantes pressions qui nous contraignent, au dedans comme au dehors. La Generosite, qui n'est pas complaisance a soi, mais vertu, c'est de croire en notre pouvoir de devenir libres de devenir libres autant que nous voudrons vraiment l'etre : le GALA TASA R A Y - - - - - - - - - - - - «·S entiment que chacun a de son libre-arbitre, joint ala resolution de n 'en manquer jamais». La Generosite devient des lors la decision intime d'assumer inseparablement la grandeur et la charge d~ notre condition; elle est encore, dirions-nous, et sous, la forme la plus haute et la plus profonde, le sens de l'honneur, et c'est bien pourquoi l'on peut voir en elle, avec Descartes, «la ele de toutes les vertus». Y a-t -il ri:m, en effet, qui veritablement appartienne a un homme, comme il l'ecrit, «que cette libre disposition de ses volontes»? Y a-t-il un autre honneur, un autre droit de la «naissance», hors ce libre-arbitre, dont il puisse vraiment, sinon aux yeux des autres, du moins aux siens propres, se prevaloir? İl n•y a done rien non plus, conclut Descartes, «pourquoi il doive etre loue ou blame que pour ce qu'il en use ·b ien ou mab>. «Et je ne vois point qu'il soit possible d'en disposer ırrüeux, ecrivait-il moins de trois ans avant sa mort a la reine Christine de Suecte, que si l'on a toujours une ferme et constante resolution de faire exactement toutes les cho· ses que l'on jugera etre les meilleures, et d'employer toutes les forces de son esprit a les bien connaitre.» Ces lignes sur le bon usage du libre-arbitre eclairent aussi d'une lumiere precieuse ra nature profonde de la Generosite, telle que l'entend Descartes. Bien eloignee d'un simple epanchement sentimental, la Generosite s'y revele avant tout une vertu de l'esprit, s'il est vrai que notre libre vouloir n'admet d'autre fondement veritable que notre resolution de juger les choses par nous- memes. Comment ne pas eprouver la force et la beaute d'un tel enseignement? 11 n•y a de vraie liberte possible que d'abord par ce pouvoir que detient l'esprit humain de juger le meilleur. Une libre ·alliance oü la · volonte vient demander sa lurriiere et sa determination au libre jugement, telle apparaıt enfin la Generosite. «La vertu, repete le philosophe a sa royale correspondante, ne consiste qu•en la resolution et la vigueıır avec laquelle on se porte a faire les choses qu•on croit etre bonnes», pourvu que cette vigueur, insiste-t-il, soit la meme qu•on aura d'abord mise a les examiner autant «qu•on en a moralement le pouvoir». : la vigueur meme d'un esprit libre. N'y a-t-il pas, dans cette union si elevee du vouloir et de la pensee, l'expression la plus juste et la plus aigue de cette exigence mo·r ale derniere : la probite interieure, la probite env·e rs soi-meme, qui est l'ame de toutes les autres? car il est assez evident que je ne saurais employer sincerement toutes les forces de mon esprit a examiner une chose, a decouvrir sa verite, autant qu'il e·s t moralement en mon pouvoir, si je ne suis en meme temps bien resolu a accorder mes volontes au resultat de cet examen; ou bten je me serai trompe mai-meme. Pas plus que je ne saurais vouloir sincerement faire le meilleur sans obliger par la mon jugement a m'eclairer de toute la force de son pouvoir. Ce qui permet de comprendre une appreciation que Descartes confia·i t a une autre de ses correspondantes illustres, la princesse Elizaıbeth de Boheme : «İl me semble, lui ecrivait-il, qu•on n'a point sujet de se repentir, 1oı;-squ'on a fait ce qu•on a juge etre le meilleur au temps qu'on a dü s·e resoudre a l'execution, encore que, par apres, y repensant avec plus de loisir, on juge avoir failli. Mais on devrait pluwt se repentir, .si on avait fait quelque chose contre sa conscienoe, encore qu'on reoonnüt, par apres, avoir mieux fait qu•on n'avait pense : car nous n'avons a repondre que de nos pensees; et la nature de l'homme n•est pas de tout savoir, ni de juger toujours si bien sur-le-champ que lorsqu•on a beaucoup de temps a del1berer». «.. .la nature de l'homme n•est pas de tout savoir». Car, s'il pouvait tout savoir, le savoir serait sans avenir, et sans risque : il y aurait comme a l'avance un savair tout fait, tout pret, oü l'homme ne pourrait reconnaıtre ni le fruit de son labeur, ni l'engagement de sa responsabilite. C'est parce que l'homme ne peut tout savoir que la liberte de son esprit · lui vaut des merites, et qu'il y a Generosite a vouloir entreprendre d'etre libre. Au point oü nous voici arrives, il n•y a pas loin, au fond, de la Generosite cartesienne a la Bonne Volonte, au sens le plus fort de c·ette expression, souvent, helas, demonetisee. «Ceu:x qui sont genereux sont naturellement portes a faire de grandes choses» declore encore Descartes. Non qu'ils s•estiment plus haut leurs semblables : au contraire, «les plus genereu:x ont cnutume d'etre les plus humbles» et «ne meprisent jamais personne». Mais c'est qu•ils sont disposes a donner tout le meilleur d'eux memes. On aurait ainsi grand tort de voir en cette idfo de Generosite une vertu froide et abstraite reservee a l'usage de l'homme de cabinet. Nous aimerions, tout a l'oppose, y avoir rendu sensibles le ton et l'esprit si «positifs» de la morale cartesienne, qui n'est pas S•eulement une morale pour penser, mais une morale pour vivre, parmi les taches, les espoirs, les contraintes de tous les Jours. / '5 On Yedi Yaşın ' Öyküsü On yedi Bir kız yaşında Sevdiği oğlanı Bakışfarıyla arzular / Bilirim bunu Elleri titrlyerek Gözleri yaşararak Küçük göğüşleri kalkıp inerek arzular On yedi Bir kız yaşında Arzuladığı oğlanı Çoğun!luk\a sever Bunu da bilirim Kendini Nasıl sevmediği adama saklar Bunu da Kendine kürkler alabilecek Otomobillerde gezdirecek adama Sonra On yedi yaşında Bir oğlan On yedi yaşını Nerede yitirir Bunu da bilirim: Ya genelevlerde Ya çıplak resimlerde Adnan ONART 6 DENEME Psikoloiisi Ayam ATABERH Notların anlamlan, bizim üzerimizde yap. etkiyi derinlemesine incelemek isti· yorum. Becerebildiğim oranda bunları en kü· çük ayrıntılarıyla teker teker inceden inceyt anlatmaya çalışacağım. tıklan Bence notlar, gerek öğrenci gerekse öğ. retmen .olsun, kişilerin duygusal yönlerini, o,n· !arın üzerinde etkide ,b ulunan karakteri, sö· zün kısası gerçek kişiliklerini belirtebilece~ niteliktedir. Bir öğrenciye bir ile on arasın· dan bir notu seçmesini söyleyiniz. Bu ön not arasından seçip size söyleyeceği sa.yı onun ka· rakterini, duygularını ortaya koyar; çünkü < sayıJı seçmesinin-kendi :bilmese de - psiko lojik bir nedeni olması gerekir. Bu nedeni en çok etkileyecek olan ise, kuşkusuz, onun ka rakteridir. Demek ki, konu olarak ele alınan öğrenc inin karakteri, onu on not arasından dirençle o notu seçmeye zorlar. Şimdi bu sa. yılan incelemeğe geçelim. Ele7 notunu alalım. İlk önce yedinin sa. olarak yazılışındaki özellikleri gözden ge. çirmek gerekir. 7 ayakta duran ulu bir am1 görünümündedir. Sert, keskin köşelerden var. olmuştur. Dikey çizgiler yatay olanlarıyla çarpışmış, böylece ortaya çetin görünüşlü diken gibi bir sayı çıkmıştır. Demek ki karşılık bek· lediğiniz kişi size 7 ıderse ilk akla gelmesi gereken ruhunun karışık, çetrefil olduğundur Bir de yedinin söylenişindeki nitelikleri görelim: İ harfi .b urada göze ·b atacak kertede biı parlaklığa ulaşmış. Y ha,rfinin varlığı bu parlaklığı bir kat daha arttırmış. D harfi aslında boğuk sesli bir harf olması gerekirken burada E ve İ gibir parl~k ve tiz iki seslinin arasında kalarak eski niteliğini kaybetmiş . şimdi : Acaba öğrencinin yed~yi seçmesinde, onun bu fon etiğinin etkisi olmuş mudur? Elbette! öyleyse bu notu seçen kişiler toplum içinde kendilerini göstermeye çalışı'r1ar, yı.mi gösterişi severler; karakterlerinde az da olsa bencillik vardır. Kendilerine değer verildiği sürece herkesle iyi geçinirler, asla sönük kalmayı 0ntir· larına yediremezler. 8 de ilginç bir ·durumla karşı karşıyayız. 8'in yazılışının çok >büyük özelliği var. Yal- yı ruz yumuşak, «ahenkli» çizgilerden oluşmuş Demek azıcık ahenk, azıcık da monotonluk bildiriyor. Öyleyse böylesine yumuşak bir no· tu seçen kişinin derin bir romantizm içinfü olması gerekir. öğrenci 8 ·d iyerek size karşı· lık verir.ken en çok onun bu yumuşak yazı. !ışının etkisi altında ' kalır. Böyleyken sekizin fonetiğini incelememek de yanlış olur Her m kadar ıbu sayı S gibi yumuşatıcı bir sesle baş . lamışsa da K ve z ha.rflerinin birleşiminin ortaya çrkardığı sert ve çarpıcı sesli ~ecenin varlığıyla devinme ve sinirlilik bildirir. Yedi sayısında gördüğümüz parlak sesli İ, sekiz sayısında başka bir niteliğe bürünerek K ve 2 serfüıklerini inceltmek yani kibarlaştırma.Jı görevini almış.tır. Sonuç olarak denebilir ki bunu seçen karakter koyu bir romantizm'ir altıdadır, fakat tartışmayı, özellikle güzel sa. natlar dalında, çok sever. 9'da durum bambaşka. Öğrenci değil mi ki yüksek notlardan hoşlanıyordu, niçin lO't s·eçmedi? Yok eğer 10 kadar yüksek numarayı istemiyordu ise, niçin daha aşağılardan seçmedi? Bu nedenlerin bir karşılığı var. O, çol! yükseklere çıkamıyacak kadar korkak, aşağı. .Iara düşmek istemiyecek kaıdar öfkeli. Böyle· ce bu tip karakterin özelliği ortaya çıkar: kişi büyük işler başarmak, büyük ·adam olmak ereğindedir; ama perde arkasında kalmayı istemektedir. •Gelelim dokuzun fonetiğine : ru önce gördüğümüz K ve Z sert seslileri arala· nna U harfini ıı.lmakla burada boğuk bir duruma bürünmüşler. Dolayısı He karamsarlık bildiriyorlar. Ondan önceki D ile başlayan DO hecesi ise bir soğukluk katıyor.. Yani dokuzun fonetiği parlak ve sıcak . bir anlam yaratmadan çok uzak. Böylee perde arkasında kalmayı isteyen bu karakterin karış1k işler çevirmek için uygun ve karamsarlık saçmakta olduğu anlaşılıyor. 10 üzerinde söylenecek çok nen y0k. Bu notu seçen öğrencinin son derece kendine gü. venmesi gerekir. Kendinden bu kertede gü. venli olduğu için başkalarına pek aldırmaz. Hatta onların var olduklarının bile onun için pek önemi yoktur. Bir az bencilliğin etkisi altındadır . .size on diyerek karşılık. verirken ne 7 ne de lO'un sayı olarak ya. özelliklerini göze almıştır. -Onun gerçekten düşündüğü ·b u notun seçilecek 10 not arasında en yükseği olduğudur. Demek bencillik ve k:endine güvenme bu :karakterin baş ta gelen niteliklerindendir. Ge'lelim l'e. İşte Türkiye'mizi içten yıkan tipik bir umursamazlık, «bana ne»cilik örne. ğiyle karşı karşıyayız. «Haydi şuna bir numara söy}.eyeyimde gitsin.» düşüncesiyle söylenmiş bu, 1, ç-0k büyük anlamlar belirttir. Öğ rencinin tembel bir ruhu vardır, çünkü dokuz, sekiz gibi uzun heceler söylemektense tek he· celi l'i söyleyivermiştir. üsteHk bu ruhun hiç bir güzel sanatla ilgisi yoktur. B ha.rfi, yumuşak, fücak bir harf olması gerekirken ,R gibi sert ve enginlik bildiren bir harfle birleşerek, anlamsız bir niteliğe bürünmüş, uyumsuz, yabansı bir fonetiğe kavuşmuştur. Kişi bunun sıcak mı yoksa karamsar mı olduğunu kestiremiyor. Böylesine uygunsuz 1bir fonetikle size karşılık veren ka.rakterin güzel sanatlardan anlamayacak kadar ıbayağı ve yalın olması gerekir. Güzel sanatlardan anlamak bir aklın gelişm:e soırunu olduğu için bu kişinin fikir yönünden gelişmemiş ol'duğu da hemen · belli olur. Böylece kolay kandırılabilir, tembel, an layışsız bir ruh 'ortaya çıkar ki Türkiyemizi içten çökerten de gerçekten bu tip kişilerdir. 2'ye gelince: Düşte imişçesine sürekli imge ardında olan bir ruh. 2'de yumuşak, parlak sesli İ harfinin ortasında bulunan yalçın K harfi sarplık, ulaşılmamazlık bildiriyor. 2 sayısının yazılışı da çok önemli. Onun sayı olara.k yazılışı da seçen öğrenciyi etkili yebilecek nitelikk~: aşağıdaki se-rt köşeli bir tabanın üzerine oturmuş, yükseklere doğra uzanan yumuşak, kıvrımları «ahenkli» olan bil çizg.i. Bunu seçen kiş i nin gerçekleri görmiyen ya da görmek i~temiyen, şimdiki dlfrumunu beğenmiyen, ülküleri erşilemiyecek kadar U· zakta olduğu için sürekli düş evreninde yaşa. yan bir tipte olması gerekir. 3'ü üç ayn koldan incelemeye geçelim. Bu numaranın 10 not arasındaki öıneıni çok az Öğrenci bu numarayı seçmiş, çünkü kendi· sini daha yükseklere uygun görmemiş. Söyleniş ·bakımından kişinin içinde olan karasız. lığı açıklamadan ağızdan hemen çıkan tek heceli bir sözcüğün özellikleri var. Bu da gös. teriyor · :k( öğrenci sürekli kararsızlık içinde, ama bunu belirtmek istemiyor. Bu sayının görü.ntüsü ise bu duraksamayı anlatabilecek tipte: yuvarlak bir tabanın üzerine oturmuş, ağırlık merkezi yukarıda olan bir kütle. Yani dokunsan sağa, d-0kunsan soia devrilecekmiş, duygusunu uyandıny.or. Bu üç yolun vardık· ları sonuç bir: aşağılık duygusu. Kişinin, hiç mi hiç, kendine güveni yok. Aslmda belki becerikli, iyi ·ruhlu, ama bunu kendisi öngörmülO'un fonetiğinin, zılışının yor. Yukarıda açıkladığım ruh çözümlemesi bu numarayı n-0t: olarak düşünmüşse geçerli olabilir. Yok, öğrenci bunu say olarak düşünmüşse durum bambaşka . 3 sayısı küçük çocukla.ra çok söylenen bir sayıdır. örnek olarak «bir padişahın üç oğlunu», «gökten düşen üç elmayı», «bir yiğitin fırlattığı ü~ oku» gösterebiliriz. . Öğrenci çocukluğunun kaygısız, mutlu günlerinde zihnine yerleşen bu sayıyı ıbize karşılık olarak söyleyecek olursa, onu halil. o günlerdeki gibi mutlu, neşeli öğrenci olduğu anlaşılır. 4'ü .;>eçen kişi uysal bir karakterdedir. Kimsenin kalbini kırmaz, baııkalannı :l{orur. Öğrenci 4'ü seçmekle kendini, hem kırık n otu seçenler kurubundan, hem de iyi notu seçenler gurubundan ayırdetmek istemediğini bildirmektedir. Yazılış alarak düşündüyse bile gene aynı nenk~ri duymuş demektir. 4 ' sayısı nın özelliği, yukarı, a.şağı, yana uzanan dü2 çizgilerden varolmuş olmasıdır. Yani her yöne gidebilir. Dördün fonetiği ise sonundakJ iki sert harfin ıbi.rleşimiyle yüreklilik, atılga.n lık bildirir. 5'in üzerinde fazla durmayacağım. Çünkü her bakıımdan normal 1bir karakter belirtiyor Not değeri bakımından ortada.; fonetik bakı· mından ne sert, ne yumuşak; harf sayısı bakımından üç kadar kısa, .sekiz kadar uzun değil. üstelik bu, normal kişilerin a.klına ilk gelmesi gereken sayı. Halk dilinde buna yuvarlak sayı denir. Normal bir kişinin ceçmes ini söylediğiniz sayının I ilelO, 10 ile 100, 100 ile bin arasında olmasını söyleseniz bi:le gene so. nu 5 ile biten bir sayıyı söylemesi gere.k ir. 6 sayısında T harfi uygunsuz düşmüş. A,L,I, harflerinin yumuşaklığı yanında T'nin sertliği yakışmıyor, fakat bu yumuşaklık ortun sertliğini gölgede bira:kmış. 6'nın hem yazılı· şı, hem .fonetiği ruhta bir incelik oJduğunu gösteriyor. Bu incelik sekizde olduğundan daha derin. Çünkü burada öğrenci yumuşak yazılışlı sayıyı yumuşak seslerle dile getirmek istemiş. Oysa sekiZıde yumuşak yazılış K ve Z sertlikleriyle söylenince niteliklerinin bir kıs mından yoksun kalmıştı. Sonuç olarak denebilir ki, seçilen 6 notu, uysal bir ruhun romantizmini belirtir. Herşey'in aykırıları ola.b ilir. Siz bir öğren ciye 1 ile 10 arasından bir notu seçmesini söylediğiniz an sıfır diye karşılık alırsanız hiç şaşmayın. :B u sıfır notu ya dikkatsizlik, ya şakacılık, ya şaşkınlık, ya da tasa bildirir. Her nenden önce ıbilmek gerekir ki, kesin bir çözüm1emeye girişmeden önce, nôtlarrn söylenişl.erindeki vurguları önemsemek ge:\ekir. örnek olarak: T rahfine basıla b a sıla söylenmiş altı; iyi gibi söylenmiş iki bütün . es·k i özelliklerini yitirir, başka niteliğe bürünür. 8 · GALATASARAY------------- Çevrem Enis SAKIZLJ Size insanları anlatmalıyım herhalde Çünkü ~evremi onlar sarmış. Dalına onları görüyorum. En çok ben~ etkiliyen onlar. Tüm tüm körlükleriyle, kişileri anlatmalıyım si- yoksunluklarıyla, tüm yalnızlıkfarıyla ze .. ., benim kişilerimi. larını bilmeden o sonsuz arayış içinde tüke· nirler. Tek düşüncem, amacım anlatmak çok güç. onlardır benim Onları Hiç bir şeyi ayırdedemezler: mutlulukla mutsuzluk; güzellikle çirkinlik.. . bilemezleı bunları. Biteviye kazandığını sanır kişioğlu oysa hep yitirir, yiter. Onlardan tiksinirim, ·ama bu tiksinmem onlara karşı olan •büy'ük sevgimi doğurur. Acı rım onlara!... Sarılmak gelir içimden... Öp· mek ... avutmak ... yoksunluklarından kurtarabiJsem onları, ne mutlu olurdum. Oysa ben de onlardanım. ne basitlikler içinde olbilmezler, onu ta yükseklerde ararlar ... yoksun kişilerim!... 'Biteviye ne ara·dık - · yitiririm. lük .. ., bir Mutluluklarının duğunu Onları İÇİMİZDEN BİRİNİ DAHA SONSUZLARA VERMENİN Düşündükçe kendimi .üzülürüm. Bu güçsüzyol bulamayış olsa gerek. düşünürüm. Sıkılırım çıkar ACIS~NI BENLİGİMİZDE HALA DUYMAKTAYIZ. EVET, NİZAMETTİN HOCA ARTIK ARAMIZDA DEGİL ..• BUNU DÜŞÜN MEK ıBİLE ÜRKÜNTÜ VERİYOR İNSANA. İNANMAK İSTEMİYORUZ. 47 YIL, KENDİN DEN ÇOK ŞEYLER •B EKLENEN BİRİSİ İÇİN PEK KISA BİR SÜRE DEGİL Mİ? AMA DOGAL YASALARIN KATI GERÇEKLERİNİ OLDUKLARI GİBİ KABULLENMEK ZORUNDAYIZ. NİZAM HOCA, SANA NE MUTLU Kİ YOKLUGUN ÖLÜMSÜZLÜGÜNÜ PERÇİNLEDİ. AR- KANDA BIRAKTIGIN DOLDURULMAZ BOŞLUGUN KARŞISINDA ELİMİZDEN, KEDERLİ AİLENE VE BİZ ÖGRENCİLERİNE BAŞ SAGLIGI DİLEMEKTEN BAŞKA BİR ŞEY GELMİ YOR. GALATASARAY G A LATA SARAY - - ...........~~-------~- , . K i. /L- 1 s E L . 1 E f . R D E Bir gün kederden başka bir şey duyulnm.yacak Bu saılılardan, perşembelerden. - · O 16 çanları kopacak bağır çağır. Gavur ettiğimi;z günlerin Cenazeleri kalkacak bütün kiliselerden. Bir gün iki damla ışık ... Ba_şka şey k1alma.yacak Bu güneşlerden aylardan bir yerde. · Susacak;. o Mezmurlar'ı hayatın atir atı~. Gavur ettiğimiz günlerin Adına mumlar yanacak bütün kiliselerde. Zeki Ömer DEFNE 9 _10 -~---------...;:. G A L A TA S A R A Y - - - - - - - - - - - - ••• Ve Perşemb~ Pazar1nda .M ut 1 u 1 u k Satı 1 ıyordu Reha TANÖB Nefret ediyorum sizlerden. Ucsuz buçaksevmiyorum sizleri. su:ratıma öyle bön bön ne bakıyorsunuz. Evet sizlere, bu satırları okuyanlara söylüyorum. Slz beyefendi, evinizde Whisky'nizi yudumlayan siz, siz, evet evet orada kan ter içinde tuğla taşıyana. söylüyorum, manikürünü yaptırma;R:ta olan hamfendi siz, siz kardeşim .b u yazıyı kimya dersinde okuyan arkadaşım, siz gözlüklü, çantalı, devamlı uğraşan bey utanmadan bir de bana bu tiksintimin nedenini n:ii soruyorsunuz? Peki, öyleyse anlatayım, bakın dinleyin. · Bir gün sıkıntılı canımla birlikte ellerim CQplerimde asılı boşlukta yürüyordum ki karşıma birdenbire ne olduğunu -anlayamadığım ve içinde birbirinden uzak kafesler bulunan bir bahçe çıktı. Kafeslerin kimi yeşil, kimi kır mızı, kimi -b eyaz, kimi pembe, kimi mavı yanlız bir tanesi ise kapkaraydı. Aralarında da r·enksiz bir yol uzanıyordu. İçlerindeki yaratık ların her biri .başka başka yerlerden gelmiş lerdi buraya. Atna bura'sı' · hayvanat bahçesi • mi, panayır mı yoksa müze mi .b ir türlü anlı yamamıştım. Merakımı yenmek için bir· tapı,es,ine yaklaştım. · içerisi · pespembeydi.. Neden acaba? Bunu içindeki yaratığa sorunca başladı anlatağa: · _ ı, - «B:mim dünyamda herkes mutludur. Soba, ~deniz-, ki-remit, .her ş~y buram l;mram mutluluk kokar orada. Onun için burası bu renktedir.» diyordu. . ,ı-.-.~ - -::-.«P,eki. adı _n edir bu dünyanıru> diye sordum. • · - «DÜŞ» - «Doğrusu varlığından hiç haberim olmamıştı şimdiye dek.» Alaylı ve hırslı bir ~leşle cevap verdi: sızcasına «Hiç gerçekleşmemiştilti bu dünya ha.berin olsun» Gerçekleşmemiş bir dünya ha. Böyle bir dünyanın varolmamış yaratığı da benimle alay etsin ha. Düşüne düşüne yürüyerelf başka .bir tanesine yaklaştım. Kiracısına senin kafesin niye apak dediğim zaman hırçın hırçın cevap ver- di: - «Apaksa apaktır. Netieni de yoktur. Benim dünyam nedeni olmayan şeyler dünya~ıdır. Hiç bir şeyin de anlamı yoktur. Anlayabildin mi ıbari?» Ne denli rahattı o. Hiç bir şeyin anlamı yoktu Qnca. Yaşamıyordu bellct de. Başka bir şey sormaya cesaret edemiyerek oradan ayrılıp gelişi güzel dolaşmaya baş ladım. Yeşil, kırmızı, mor, tu~ncu, kahverengi kafesler yanyana uzanıyorlardı. Demek ki bu renklerin y·a anlamı vardı ya da anlamı yoktu. Hele bir tanesi kapkaraydı. Derin . boş bir kara. İçindeki de durmadan ağlıyordu. Koca bah&ede ondan .başka hiç bir yaratık kendisine seslenmeden evvel ses çıkarmamıştı. Bunun merhaln.et dilenen bir hali vardı sanki. Kafesi diğerlerininkinden ayrı bir yerde ve onlardan daha sağlam görünüşlüydü. Anlaşı lan öbürkülerle bir arada olması istenmiyordu. Belki onlarada iğrençlik aşılamasından korkuyorlardı. içimde, ne olduğunu, nereden geldiğini bilmediğim bu : yaratığa k!:l-rşı müthiş bir tiksinti duymuştum birden. Ama ne olursa olsun ·b u ilginç şeyle de konuşacaktım. ürkek, ürkek yaklaştım. - «Özür dilerim aıma sen neden hep böyle ağlıyorsun?» _ _....__.....___._..._ _ _ _ _ _ __G A L A TA -S A R .A Y - - - - - - - - - - - 11 - «Ben insanınu «Yani» «Mutsuzlllru> «Neden mutsuzsun?» «İnsanıım> Merakım, iyiden iyiye artmış, çeşitli sorular sqruyordum. Ama sanki o bir makineydi, kurulmuş gibi hep aynı şeyleri tekrarlıyordu: - «İnsanım, mutsuzum; insanım, mutsuzum.... » Suç kimd.eydi? Gözlüklü beylerc1e mi? Bunu bilmiyorum ama içime iyice fenalık basmıştı, bunalmıştım. Beni terslemiyecek kadar küçülmüş bir varlıktı. o. Koştum, koştum, koş tum, kaçtım ondan. Yaa! İşte böyle Whisky'sini yudumlayan beyefendi, tuğla taşıyan vatandaş, manikür yaptıran hamfendi, ·b u öyküyü derste. yazıp . · derste okuyan genç ... ve siz, gözlüklü, çanta.lı bey. Aradan belki bir . saniye} _ helki _y.edi ~z üç gün, belki de iki .b uçuk yüz yıl geçti. Şimcti geçiçi .b ir zaman için dahi olsa aranızdayım. Sizinle altımış-yekmiş yılcık bile beraber bıl mak çok can sıkıcı bir şey benim için. Panayır gibi olan yerde gördüğüm temsilcinizin de tıpatıp aynısınız tümünüz. Mide bulandırıçı. Buraya ayak .b asar oasmaz ilk olarak oradaki tiksintiyi duydum. Gördüğüm ilk şeyde köşe başındaki ·b ir k.avga oldu. Biriniz bir diğerini zin bogazına sarılmış yumruklarınızla onu ezmeye çalışıyordunuz. On . adım ötede ise bir deve gffreşi yapılıyordu. Taşıyıcılar partal giysili kişilerdi. Sırtlanndakiler ise, iyi giyimli saygıdeğer kimseler. Bli oyunu milyonlarca · insan da kah gülerek kah hoşnutsuzlukla fa·kat hiç karışmadan seyretmekte ve .. , VE BU SIRADA PERŞEMBE" PAZARINDA MUTLU LUK SATILMAKTAYDI. ------------------...::r--- Bu em8alsiz dairelerClen bir tan~iiıe 8aİıip . , olabilmek için hesap açtırmakta acele ediniz. • Daireler 5 odalı, net 12 5 m2 ye kadar genlşlikıedir. • Kaloriferli, parkeli, gömme . banyolu olup tam konforludur. ·~ • Asfalt caddenin köşesindedir. • Geni~ teraslı, deniz manzaralıdır. ı~ .--..-.----------------- --- ..,,_.---------- G A D o N ·y A LATA . SARAY~-~ - ~~.,..,,..,..,...,....~ .. =--.,,...,"""=""""'=""' • -,... ,_,~_..,... _ ,. __ _ l>ünY13- yoMarında şimdi Gider gelir trenler, kamyonla,r, otobüsler Ha o yolİar hali, ha benim halim. Herkesler, göl, orman, uyumuş gecede ... ·B ütün tekerler şimdi Benim üstümden geçer. Dünya dağlarında. şimdi Sararamaz sararmak ister de bir gök ekin ... Ha o naçar ekinler hali, hJa benim halim. Herkes doymuş gününe yerine harmanpıa... Bütün tırpanlar şimdi Benim böğrümden geçer. A .o 1 N A Sıvas değil g1ttlğlm, id:am değil, ben değil, Bir türküler çağıra ~ağıra darağacına Döne gider... İiangl sabaha, ağaca, türküye .b aksam. o sağ ... Bütün ilmekler şimdi Benim b1Jynnmdan geçer. 'Zeki Ömer DEFNE 1~ ÖYKÜ ÜSTÜNDE BİR DENEME: • 11 enc • 1 ,. «düş artıklanmın kalleş kızıllığınaıı ' . Tayfun İNDİRKAŞ 'ı' Öykülerime başlama,dan önce onu düşü· nürüm. Belirsiz bir kızıllikla, k~rgılamm.şlaı çıtJmrundan san, mor, :ak, kara tüm ı:enkle· rin karışımıyla yüzeye çıkar. Usumun en derin noktacıklannı yer ve imgele·r biçiminde gözlerimin arkasında somutlaşır. Bu denli güç. lüdür o DİLENCİ. Bir gariptir dilenmesi. Avuç·· lan kapalıdır sımsıkı. Kolları önüne düşük. başı d1k, gururlu, alımlı bir dil~nımesi vardır. Böylesine alışılmamış, yabancı, tatlı bir dilencidir o. Zengindir sonra. Hemde öylesine zen. gin paraca. «Para madensel bir yuvarlak y'a da biı görüntüsü. Karşıl!ğı yücelik. Ça- ağacın kağıt ğımız tanrısı.» Çağımızın bir hastalığı var. Soyut değer lere önem vermek! Oysa somutla oluşmuştuı bütün gerçekler. • Ayn düşmek istiyorum çağımla beraheı ölümsüzlüğe dek. Karşılıklar evrenin.de, soysuzlar yatağın da, yozlaşmış doğanın her parçacığının her öğesinde ıbir çatışma var çağımızda. Dilenci-. ler sarmış dört .b ir yanımızı, her türlüsü her biç·i mi dilenmeni, en sağır uykularımızda. Biolojik ya- · kaılça. dil"zlem1eyırtılan binlerce «Sağır uykularımız yaşamak. pımm rinde ele verdiği suçlul.ıık, eylemleşen iğrençlikle yaşam perdesi. Önsel değerlerle belirlenen erden gelecekler... » eJılerinizde O da böyle., nedensiz doğmuş.. Doğurmuş San, sapsan uzun saçlarından tutmuş, sarkıtmış tann yeryüzüne. O sürezleı. bir doğmuş. iki yaşında ·olmam gerekiyor JUS MUNDI INTROEUNDI me göre. Tanrı bu. Bakmaz göz yaşına. Bırakmış kızcağızı başıma. O yandan bu yana çizilmiş yazgım alın çizgilerimle. Dilenci bu. Şimdiye dek tanımlamak istediğim. Mut}.uluk diliyor ·b enden. Ona sorarsanız mutlu kendi herkesten. «Mutluluğu deyimlemek birkaç dikey-yatay karanİalarla. Bakmak, üstünden tanrı katı betiklerinin utan,maz yaiancıhğınd'an.» Öykü anlattılar. Çalışın dediler. Dilenmek ayıp. Dilenmek. künah. Dilenmek. Dilenmek. Dilenmek. Mek-ler-i. İlenmek. Çamurdan yaratılmış özümüz. Herkese bir biçim verilmiş. özgür bırakılmış zincirterinden zavallı, anlamsız acuna bütün bu çamurumsular. Ren. garenk. San, beyaz, siyah, kızıl, kahverengi. Baskılarla, nedensiz, çığlık ve haykırış ezgileriyle atılmış yaşama insancıklar. Kentin karanlığına, köyün aydınlığına, kentlerin çift yüzlülüğüne, köylünün iğrençliğine çekmişleı bir engel: DILENMEK YASAK. «Yasak .eylemlerin doğuş ne'denleri, kabul uyumsuz kardeşleridir.» e~ş yasaların İnsanlara dilenmek yasak. Tarrn dileni-· yor. Dileniyor. Di:Feniyor. Yor-ni-le-i. DILENİYOR tanrı. AK arının simgesi. YAS, yasa·· da da var. AK yalnız YASAKta var. YAS-AK. Dilencinin öyküsüne geçelim. Dilenci düşleri- : ne ·giriyor gece kısırlığında. Bütün nehirlerin duruveriyor birden. Onun karanlık bulanık lığında. Şimdi gururlu dilenci. Şimdi güçlü. Bekliyor mutluluğumu. istiyor durmadan is· . KENTİN KARALARI'NDAN IV Gelin kente haykıralım yeniden yeniden açılsın tüm karanlıklar bir çiçek açsın nasırlı, tok parmaklarımızdan kokuşsun bütün tanrılar ... Gelin. Dönelim, tıkılalım evrensel yokluğumuzıı., . ıeı;ıiden _ . gölgeler, süzülsün nedensiz gömüldüğümüz aç topraklara. v - Çiğniyerek tahtamsı :b içimleri platin kaplamalarlJa eylenwiz tutkularınızı uygarlık, gülünç bu dedikleriniz ağlıyor ölümsüzler bile. Görmüyor musunuz? tükürün Orman düşlerime artıklarmda, sırtlan uykularınd a tırnak tırnağa yargılandık, _suçluyduk . tanrısal yapiların en .üst doruklannda. bütün duygularımızı bir ay gecesin<le özdeş_ ilenme1erin ayrı çocukları olduk. ' · Ellerimizde soğuk bir et ürpertisi dudaklar kenetli, emildi sonsuza dek kadınlık hücrelerin kaydık derinse! görüntüsüne arandı kanyak şişelerinde insanlık hık.. . . Boğazladık VI El ele vermiş gidiy9r sürü sanrı BENde başlıyor oysa_tanrılık doğaya Tayfun İNDİRKAŞ temeksizin dudaklarımı. Vermek almaktır. Vermedim mutluluğumu ben. Neden mi? Ben· cil dişilik ... Bakıyorum çevreme. Bir sürü ·ayak izi. İzliyorum bu gömülmüşleri ve varıyorum' bir açıliliğa. Yapayalnız kalmış ortada bir insan. Dôrt -b ir yanından akıyor dört boyuttan kan. Şu bizim dilenci. Gururlu, alımlı dilenci. Mutluluk :dilenen tannsıntlan akşam üstleri yıılnı~ odasından. Ağlayan geceler boy, giren düşlerime. t.şte o dilenci. Kendini ·Leto saI't Jı , kasıklarından nurla güneş doğmı y an dilenci. Bakmadan çamur duygularına, · tanrı l a rın erişilmezliğine yükselmiye, insan koşu lunu yadsımıya çalışan dilenci. Şimdi oturmuş dörtten bir düzeye, -boşlukta biçimsiz . bir ay. naya bakıy- or. · Elleri yukarda kenetli parmakgökyüzünü geçmişine ağlıyor. Güçsüzlerin öyküsü göz · Ya§· 1an. Ağlamak. Gülünmüş oyuıµardan kaçınıimaz ereğe varmak. · · • Sevdiğini sanıyor · insan bir dilenciyi bazen. Sonra ıbakıveriyor çıkarlar çarpışıyor bil noktada. Sevgi, dostluk, arkadaşlık silinip yol! oluyor bir iben-tann· gölgesinde. İnandığımıı inanarak yaşadım uzun güneşler süresi. Tanrıya, dilenciye ve kendime. Bakıyorum o açık· · lığa da, boşmuş diyorum. Dilenci, dilenmek İnanmak sana. Q.ene de bir kırıklık, bir eziklik kalıyor k alp yuvarlağında . Diziliyor sözcü-kler. Konuşuluyor . dilencilikten. Sonra d~ l arıyla açık, tırmalarcasına ---------~----- . G A L A TA S A R A Y ~---~-~---- inanmaktan. «Si Stavroguine croit, il ne croit pas qu'il croie. S'il ne croit pas, il ne croit pas qu'il ne croie pas.» ijerk·es dilenci aslında. Bunu görüp bilincine varan az. Gerçek dilenci bence tanrı. Ama bunun bilincin evarmış, zayıflığını görmüş. Yüceliği de buradan geliyor zaten. Endişelen meyin, ben de sizler kadar inanıyorum Elilenciliğime. Gelelim öykümüze. Dilenci gerçekten güzel. San san, uzun uzun saçları var. Gözleri de var. Koca koca kulak.lan da var sonra. Sonra kötü bir annesi de. O annesini sever mi sevmez ımi bilmem ama, o kadıncağıza hayranım ben. Çünkü insanlık oyununun en önemsiz, fazladan oyuncusu. ·Bens·e tümüne hayranım oyuncuların. Fakat dilenci oyuncu dE:ğil. Dilenci gerçek Dilenci içten. Dilenci yalancı. Dilenci tutsak Yaşamı ellerimin yok olmıya yüz tutmuş belirsiz çizgi görüntüleri arasına karışmış, kent utanmazlıklannın yankısıyla kirpik uçlarım da oluşarak tüm varlığımla birleşmiş. Sevgi denilen uyumsuz bir kavram süslemiş, anlamlandırmış bu yaşamı. Yaşama duygulan akmış bir çok geometrik · şekilsiz parçacıklardan ta içlıhe. Blr burukluk, bir kaynaşma duymuşum en derin hücrelerimde. Ve yazılmış . bir kağıt üstüne: yaşama ve sevgi. «)'.aşama yaşamaktan geliyor. Yaşamada Y var. YAŞAMA-Y=AŞAMA. Ne dersiniz beJ.. ki bütün bir gerçek bu Y de saklı. Aşama apaçık, yalın, kesin bir ey!em. Oysa yaşama. Heı halde her neni karıştıran, dengeyi bozan bu l! olsa gerek.» · O da olsun sizlerin Yeter ki sevgiyi verln. KUPA Gal atasarayh ları n Mağazasıdır KADIN VE ÇOCUK TRİKO VE TUHAFİYE ÇEŞİTLERİYLE DAİMA HİZMETİNİZDEDİR İSTİKLAL CADDESİ No. 131 'f5 ·TeL 49 51 29 16 G A L A TA S A R ·A Y ~ . ~~~-~-~~-~~- lç i \ Oyulmuşlar ''ı «Old Guy•a bir peni.» Mistak KURTZ - o öl-\j ' ' I Biz içi oyulmuş adamianz Doldurulmuş adamlarız Birbirimize yaslanmış tarafmuz saman dolu. Ueyhilt! Kurumuş seslerimiz Fısıldaştığımız vaki.t Far~ sıy:~ğı gibi kırık bardakta Ya da kuru otta rüzgilrca Anlamsız ve sessiz Kuru hücremizde. Baş Biçimsiz şekil, renksiz gölge, Mefluç güç, hareketsiz tavır; I ' Sizler ki dosd'.oğriı gözlerle 'geçtiniz Ölümün ayrı .Krallığına. 'Kay.bolmuş öfkeli ruhlar değil, Yanlızca, içi oyulmuş adamlar Diye hatırlayın bizleri, p,oldurulmuş adamlar diYr· • • .... .. 1 1 .. ~ .. .. • ... • - • - - - - - - - - - - - - G A L A TA S A R A ,, - - - - - - - - - - - 17 lI Rüyalarda yok artık cesaretim Gözlere rastlayacak Ölümün rüya krallığında Be1irmez onl:ar: Orada, gözler Bir kınk sütunda güneşin ışığı Orada, salınan bir ağaç Ve sesler . Sönen ıbir yıldızdan Rüzgarın şarkısında Daha uzak, daha heybetli. Bırak ıbeni yaklaştırma \. fazla Ölümün rüya krallığında Bırak giyeyim rüzgarca Yapmacık kılıkları bir tarlada Fare kürkü, karga derisi Çatılmış değnekleri Yakl:aştırma beni. Ülkesinde bu son buluşma değil Alacakaranlığın. III Ölü topraktır bu Bil kaktüs toprağı Taştan imgeler yüksel:ir burada . Burda bürünüp ölmüş-elin yakarışına Bir sönen yıldızıµ parıltısında ... Buna .beµzer uyanmak Ölümün ayn ülkesi~de Kırık taşlara dek tutup da dualardan Biz herşeyi öpecek dudaklar Şefkatle titrediğimiz saatte. mı Yanlız IV Gözler burada değiller Hiç göz yok burada Bu sönen yıldızlar viidisi Boş vddide Kayıp .kırallı:klann kırık çenesinde. G :A · L A'TA · S ARA Y - - - - - - - - - - - - Buluşma yerlerinin bu sonuncusunda Bir araya toplandık ta, Kaçındık konuşmaktan, Kabarmış nehrin bu kıyısında. Kör, tekrardan belirmedikçe gözleri Çok yapraklı gülünde Alaca ölüm krallığının Kalmış ebedi yıldız gibi Yanlızca ümidi Boş adamların. v <cBurad:ı dolanır Hint incirini Hint inciri Hint inciri Burda dolanırız Hint incirini Saat beşinde sabahın.» Fikir ile Gerçeğin arasına Hareket ile Eylemin arasına Düşer Gölge. «Çünkü senin Kıraliık.» Kavram ile Yaratış arasına Heyecan ile C~vabı arasına Düşer Gölge «Hayat çok uzundur.» Arzu i1e Spazmın arasına Kudret ile Varpluş arasına ·öz ile · · Düşüşün arasına İner Gölge «Çünkü senin , Kırallık.» Çü.).'Ykü senindir Hayat Çünkü senindir o. «Dü'ny& ööyle sonlanır Dünya böyle sonlanır •Dünya böyle sonlanır Dünya böyle sonlanır Bir darbeyle değil, bir hıçkırıkla.» ' T.S. E1iot't11n çeviren Kamil Serdengeçti" GALATASARAY ış ESKİ GALATASARAYULAR:. Haldun Tciner'le Bir ... ./' Konuşm~ , Röportaj: Mehmet Göbiilük Fotoğraf: Işık Bozkur1 «Eski Galatasaraylılar» sütununda bu ke2 de okulumuzu 1934-35 döneminde bitiren Haldun Taner'le yaptığımız ıbir röportajı size ulaştırmayı uygun bulduk. Okulda çıkarttığımız dergi için konuşma yapmaya geldiğimizi kendisine söyleyince anı ları yeniden canlandı: - Bizim zamanımızda «GALATASARAY»l ilk çıkaran Ml:lhlis Fa:ik Ozansoy'du. Belki daha evveJ.de çıkmıştır ama ben hatırlamıyorum Bu dergide en çok şimdi okulun karşısındaki kitapçı Necdet Sander'le Cihat Baban yazardı - Okulda iken tiyatro ve edebiyat alanında faaliyetleriniz oldu mu? - Kat•iyyen. Bizim kuşakta tiyatro faaliyetini en Çük yapanlar rahmetli Reşit Baran'la şimdi profesör olan Bülent Esel'di. Reşit Baran ekseri kadın rollerine çıkardı. Bunlardan başka M. Ali Cimboz, Necip çavuşoğlu perde gerisi faaliyetlerine katılırlardı. Ben şahsen yalnız atletizme meraklı idim. Arap Sadık dediğimiz Sadık Hitit, M. Ali Aybar, Semih Türkdoğan, ve ben Galatasaray'ın atletleri idik. O zamanlar okul dergisi dışarda da satı lırdı. Ayrıca Akademi diye bir dergi daha çı kardı .okulda. Onuncu sınıfta iken bizim sınıı da, sözüm ona, bir mecmua çıkarırdı. - Okul tiyatrosu amatör bir tiyatro ol- . 1 duğuna göre oyun seçimini sizce nasıl yapma- lıdır? - Galatasay'da tiyatro faaliyeti eskiden beri en uyanık faaliyetti. Son senelerde bu faaliyetin daha da arttığını sanıyorum. Bizim zamanımızda en çok Moliere'ın adaptationları, Andromaque oynanırdı. Bu tarz Galatasaraya çok uygundur. Galatasaray Fransızca okutan biil' okul oMuğuna göre ya Fransız klasikJerini ya da Fransız «avant-garde» yazarlarının eserlerini fransızca oynamalıdır. Türkçe piyeslerde de ya «avant-garde» eserleri oynamalı ya da eski ıbir eseri bir eseri alıp gençliğinizfn orjina:litesini rejiye verere.k fakat eserin. esasını muhafaza ederek oynamahsınız. Mesela Y.u nan Klasiklerindeki koroları cazla ça. ça ça ile verebilirsiniz. Almanya'ds seyrettiğim bir klasikte atlılar sahn·eye eski" elbiselerle fakat at yerine bisikletle geliyorlardı. Böylece piyesin aslı · seyirciye yaldızlı biı hap içinde sunulmuş oluyor. - Karagöz ve Ortaoyunundaki «Anti illusionistic, epik» unsurların bir ras Lantı olduğu ileri sürülüyor. S.i~in fikriniz nedir? - Tesadüfen oyuna girmiş olduğunu sanmıyorum bu unsurların. Mesela Oı:ta oyunu nun ·başlangıcında Kavuklu ve Pişekar'ln di- 20 · -------~--- G A L A TA S A R A Y - - - - - - - - - - - - yalogu oyunun başlangıcını haber verir. Bu prologvari ön oyun piyesin aslında vardır vt oyunun göstermeci b1r tiyatro olduğunu anlatır. Yani bunlar tesadafi değil şuurlu olarak meydana gelmişlerdir. Epik unsur tesadüfidir deniyorsa, onda hemfikirim. Çünkü bunlar Hrecht'in anladığı manada epik değillerdir. ··srecht'in epiği dia· !ektik bir görüşün, oluş halindeki bir sosyal proble·m in; muayyen bir sistem, muayyen biı teknik şeklinde ortaya konuluşudur. Eplik böyle anlaşıldığı zaman Karagöz ve Ortaoyunu kat'iyyen epik sayılamaz. Çünkü bunlaı hiçbir sosyal ve psikolojik probleme değin mezler. Ayrıca Meddah :Brecht'in «-Bir vak'ayı ·sokakta gören şahitin ifadesi» dediği ifadeyt girmez. Meddah birdenbire anlattığı adam olur, o adamı anlatan aktör olmaz. Yani rol· le 'kendisi «identifie» olur. - Galatasaray•ın sanat yönünden siZE etkisi ne olmuştur? · - Ben buradaki üniversitede okudum, Vi· yanadaki üniversitede okudum, Almanyadaki Üniversitede okudum, fakat Galatasaray•. ın -b ana verdiğini bunların hiçbiri vermemiş tir. Ben şahsen herşeyi Galatasaray da öğren dim diye-b ilirim. - Galatasaray'da Sartre modası vardıı deniliyor ve öğrencüer Türk Edebiyatıyla ilgilenmemekle suçlandırılıyor. Bu iddiaya si.2 ne dersiniz? - Sartre'ın sevilmesinde ayıplanacak bir· şey yok. Güzel birşey sartfe•ı Camus'yü okumak. Bence ıbir gencin Sartre'a ilgi dNyup okumasında buna karşılık mesela Sait Faik'i okumamasmda anormal birşey yok. Türk Edebiyatından hoşlanıp okumak ne kadar nor· malse hoşlanmamakta o derece normaldir. Galatasaray'da iken biz de böyle bir psikolojik krizden geçmiştik. Fransız yarı.i Avrupa yazarlarıyla temasa gelebilme imkanı bir an için kendi edebiyatına karşı ilgisizliğe düşürebiliı insanı. Bunun sebebi şudur: İnsan dünya ça. pında bir yazarın eserini okuduktan sonra kendi memleketindeki bir yazarı okuyunca aradaki kültür ve görüş farkından ümitsizliğe düşebilir bunu da yenmek için «ignorer» eder. «Artık okumayayım şunu, burada daha iyisi varken der.» - Tiyatromuzun gidişi hakkında ne düşünüyorsunuz? - Tiyatromuzun gidişi hakkında dışardan «optimiste» olmak gerek. Bir kerE yalnız İstanbul'da 20 tiyatro var. Quantite'nin Qualite'ye götürdüğü - düşünülürse bu duruma sevinebiliriz. Eskiden «pesimiste» olmak için telif eserlere karşı olan ilgisizliği ileri sürebilirdik fakat bugün bu da yenildi. bakılınca Tiyatroların çoğalmasından .doğan bazı mahsurlarda var. Mesela kalitesizliğe gldiliyor. Yeteri kadar eleman yetiştiremediği mizden derme-çatma ekiplerle tiyatro kurma. ğa kallb.yoruz. Bunun tek çaresi okullar açarak eleman yetiştirmektir. . - Okuldan bir anınızı anlatırmısınız. - Biz dokuzuncu sınıfta idik, .ben sınıfın sonlarına daha yakın bir t.alebe idim. Sene başında geldik sınıfa. Şimdi UNESCO başka nı olan M. Dard bizim fransızca hocamızdı Bize bir tahrir verdi. «Tatilden çıktınız okula geliyorsunuz hisleriniz» diye bir konuyu iş lememizi istedi. O zamanlar talebelerin «honeur»leri üzerinde tesirli olur diye bir classement yapılır ve kağıtları ders nazırı dağıtırdı. Kağıtlar dağıtılmaya başlandı. - Premier 44 Haldun Deyince, ders nazırı, önce alay ediyor sandım. Ama arkasında diğerlerini okumaya baş. !ayınca sınıfın birincisi olduğuma inandım . - Deuxieme 348 Hilmi - Troisieme 298 Semih . . .. .. falan diye ders nazın bütün sınıfı derecesine göre sıray la okudu. Kağıdımı alınca herkes etrafıma toplandı. Benim kağıtta 28-30 fautes var, deuxiemE le troisieme Glan talebelerjn kağıtlarında faute yok, ama onlar benden sonra geliyor. Gittiler hocaya sordular, «bu nasıl olun> diye. Hoca - Hepiniz, demiş, basmakalıp şeyler yazmışınız, halbuki Haldun yanlış yazmış ams kendine has şeyler yazmış. 'Ben o tahrirde «Mektebin de hocalannda Allah belasını versin, bu güzel havada o deni2 bırakılıp buraya gelinir ·m i? Bir -sürü maval dinlenir mi?» diye birşeyler yazmıştım. Bu 0Iaydan' sonra şuna kani oldum ki in. san sa.mimi olarak değme yazarları takar. - Okulda tiyatro çalışan arkadaşlara öğütleriniz nelerdir? - Ben yine aynı yaşta olsam ve yine Galatasaray'da okuyor olsam evvelce düştüğüm bir hataya düşmezdim, yani tiyatroyla çok ilgD.en'irdim. Hayatın içinde olarak roman yazı labilir fakat piyes ancak tiyatro kulisinde olmakla yazılır. Oyuncular için de yazarlar için de sahne gerisinde pişmek çok önemlidir. Tiyatroyla ilgilenenler şunu bilsinler ki tiyatro fuayesiyle, kuUsiyle, yazarıyla, program dergisiyle bir tüm sanattır. Bu tüm sanatın bir yeri a.ksarsa her yer-i aksar. Bugünki tiyatrocularımız bunu anlıyacak titizlikte değiller. Gelecek nesillerin bu titizliğin önemini bilmeleri lazım iyi bir tiyatrocu olmaları için. Küçük Sahne de prova başlamıştı. Haldun Taner'i kendi dünyasında bırakarak fua-. yeden istemiye istemiye ayrıldık. - - - - - - - - - - - G A L A TA S A R .ı\ Y - - - - - - - - - - , . - - - 21 Dergimizin çıkmasında yardımlarını esirgemiyen Galatasaraylı büyüklerimize ve bilhassa Sayın KAYIHAN URAZ'a teşekkürlerimızı sunarız. GALATASARA.Y YAYIM KOLU Dergiİniztın 46. sayıs1 için yazılarınızı bekliyoruz. HER NEV'İ BANKA İŞLERİNİZ İÇİN GARANTİ BANK ASI HİZMETİNİZDEDİR. ~---------------------------------~ / Mobil bütün yağlama .. problemleriniz için hizmetinizde Mobil Her ihtiyaca uygun yağları MOBİL'de bulabilir ve her çeşit yağlama problemlerinizi MOBİL'in mütehassıs elemanları sayesinde halledebilirsiniz. Bu elemanlar, endüstrinin çeşitli bölümlerinde size hizmet gayes:r ile özel surette yetiştirilmişlerdir. Mütehşssıslarımızın sizin için hazırlayacağı yağlama programları iş veriminizi artırır~ maliyetinizi düşürür ve karınızı yükseltir. · Mobil Oil Şirketi ile temas ederek MOBİL' in dünya çapındaki tecrübelerinden istifade edebilirsiniz. I SENEDE KAÇ DEFA ,YAG DEÖİŞTİRIYORSUNUZ ! 1\ •• • 11 /i.-., > Yarısı '·~ ... kafi ... · . ~. ın 1 o· ' LONGLIFE UZUN ÖMÜR MOTOR YAGI () ·-> 0 (Basıldığı tarih: ~ 7 / 2/ 1965) iKi MiSLi DAHA iYi YACLAA iKi MiSLi FAZLA DAYANIR SEMİRAL - 65.9