Leman, Türkiye`nin en eski ve köklü mizah
Transkript
Leman, Türkiye`nin en eski ve köklü mizah
İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur! OKUL DERGİSİ OKUMA KÜLTÜRÜ VE YAYIN KULÜBÜ ÖĞRENCİLERİ TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR İÇİNDEKİLER............................................ Mizah Nedir?..............................................2 Mizah Türleri..........................................3-4 Eski Türk Mizahı.......................................5 Karikatür Tarihi.....................................6-7 Mizah Dergileri.......................................8-9 Mizahi Filmler..........................................10 Hayatımızdaki Maske..............................11 Berna Fırat İle Röportaj....................11-12 Dark Side Of The Moon’un 40. Yılı.......13 Gülelim, Hep Beraber Gülelim...............13 Bir Çocuğun Hayatı.................................14 Çocuklardan Hayaller.............................14 Modern Kölelik........................................16 Mutluyum Çünkü Bu Ailedenim............16 Fıkralar.....................................................17 YAYIN KURULU: Ali Berk PERÇİNER Ada Gülce CANIGÜZ Bihter ÇÖPLÜ Burak MİRZANLI Ceren BAYRAKÇI Çağla SEZER Defne AYRANCI Ebru Mayra ALBAYRAK Emre YÜKSEL Kerem YÜKSEL Melike İclal AYKAÇ Melis DİREK Seher Naz ŞAHİN Sude Lal ÇITLAK Zeynep Naz ADIYAMAN ÖZEL NESLİN DEĞİŞEN SESİ İLKÖĞRETİM OKULU Fırın Sokak No:20 Bomonti 1 Hayatın güldürücü yanlarını ortaya koyan sanat türü. İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizildiği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir. Karikatür, hikaye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi şekillerde karşımıza çıkan bu eserlerin en ehemmiyetli vasfı espri dediğimiz asıl can alıcı noktanın, eserin teferruatı arasında büyük bir maharetle gizlenmesi, tam sırası gelince de beklenmedik bir anda söylenmesidirmizah Mizah, hayal ve hislerden daha çok zeka mahsülüdür. Bir mizahçı, hayal gücünden, olup bitenlerden, tarihten ve çeşitli bilgilerden faydalanabilir. Mizah, aynı zamanda sosyal ihtiyaçtır. Zaman zaman öfke ve sıkıntıların dağıtılmasında, emniyet supabı gibi tesirli olur. Milletlerin ve cemiyetlerin mizah anlayışı birbirine benzemez. Milli karakter, yaşama tarzı gibi şahsa ve topluluğa ait özellikler mizah anlayışına tesir eder. Türk mizah ustalarından Rıfat Ilgaz mizah için şöyle der: “Mizah diye bir yazı türü yoktur. Yazı türü romandır, öyküdür, köşe yazılarıdır, anılardır. Mektup bile bir yazı türüdür de, mizah bir yazı türü değildir. Tür olsaydı tekniği olurdu.” Türk edebiyatında ise gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar, fıkralar ve seyirlik oyunlardır. Cumhuriyetle birlikte Türk mizahı yeni bir kimlik kazandı. Dönemin Yazarları ise geçmişi eleştiren, şimdiki yazarlar ise savunan bir tutum benimsedi. Çok partili dönemle birlikte mizah kapsam ve konu bakımından büyük zenginlik kazandı. Karikatür, hikaye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi.. Bu dönemin önemli yazarları da Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Muzaffer İzgü, Çetin Altan’dır. İlkin Bihter ÇÖPLÜ 7B 90 2 MİZAH TÜRLERİ Fıkra Bu yazı türünü, halk arasında anlatılan kısa, güldürücü, ders verici olay anlatılarıyla karıştırmamak gerekir. Gazetelerdeki köşe yazılarıdır. Her gün aynı köşe ya da sütunda yayınlanır. Siyasal, ekonomik, eğitim gibi günlük toplumsal konular ayrıntıya girilmeden kısaca işlenir. En önemli fıkra yazarlarından biri Nasreddin Hoca’dır. Kara Mizah 18. yy. sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıkan edebiyatta farklı bir mizah türünden söz etmek olasıdır. Yeniçağ’ın getirdiği tüm karamsar ve umutsuz tablonun yarattığı bu yeni mizah türü "kara mizah" diye adlandırılmıştır. Orta Oyunu Orta oyunu, çevresi izleyicilerle çevrili bir alan içinde oynanan, yazılı metne dayanmayan, içinde müzik, raks ve şarkı da bulunan doğaçlama bir oyundur. Orta oyunu adının geçtiği ilk belge 1834 tarihlidir. Daha eski kaynaklarda bu oyun: kol oyunu, meydan oyunu, taklit oyunu, zuhurî gibi adlarla anılmıştır. HicivHiciv Hiciv, bir tür değil, bir tutumdur; edebiyatın her türünde ortaya çıkabilir ve neşeli alaydan somurtkan melankolik bir sarsıntıya kadar çeşitlilik gösterir. Amaç, ters bir dünyanın sergilenmesi, bireyle toplumun bozukluklarının ortaya konmasıdır. Vatanı Eski Roma'dır. İlk temsilcileri de Horatius ve Juvenalis'tir. Bizde hiciv denince akla ilk gelen de Nefi'dir. Silham-i Kaza isimli eseri Nefi’nin başının kesilmesine neden olmuştur. Divan edebiyatındaki karşılığı yergi, halk edebiyatındaki karşılığı taşlamadır. Popüler Mizah Popüler, genel anlamda, bir olay, konu, nesnenin insanların ilgilenmesine bağlı olarak artan bir kavramdır. 20. yüzyıldan sonra özellikle toplumsal modernlesme ile yayılan ve kavram olarak kültürel gelişmeleri ve gündem oluşturan olayları kapsamaktadır. Mizahın popülerliği de bu bilgiler ışığında gelişebilmektedir, örnek olarak da çesitli süreçlerde ilgilenilen yada gündem oluşturmuş ve bir şekilde büyük gruplara hitap eden toplumsal olaylar sıralanabilmektedir. Buna örnek olarak, ekonomik bozuklukların olduğu dönemlerde enflasyon canavarı gibi bir karakterin oluşturulması ve farklı toplumlarda da aynı karakterin farklı versiyonlarının çizilmesi gösterilebilir. 3 Karikatür Karikatür, herhangi bir insanın, fikrin veya bir olayın resimlendirilerek gülünç şekilde anlatılmasıdır. Ayrıntılara girmeksizin, kısa, düşündürücü bir fikir vermek veya genellikle güldürmek için bazı özelliklerinin göze çarpıcı bir şekilde resimlendirilmesidir. Karikatür, bir resim sanatıdır. Bu resimleri çizenlere karikatürcü veya karikatürist denir. Karikatür, özelliği itibarıyla tanınan, bilinen orijinalinden farklıdır. Karikatür, konu olan bir kişinin veya bir olayın dikkat çekici özelliklerini ortaya koyar. Çoğu zaman kişinin bazı özelliklerinin abartılmasını konu eden karikatür, o kişiyi küçültmek ve onunla alay etmek amacıyla da kullanılmaktadır. Siyasi Mizah Siyasi mizah, mizahın önemli bir parçasıdır. Genelde politikacılar tarafından yasaklı ve engel olunan şeylere muhalif bir tavırla karşı çıkar. Siyasi konuları amaç edinen çizgi ve yazılı bu mizah türü, 18. yüzyılda Lüterciliğin ortaya çıkışı ve İngilterede Hannover Hanedanıyla Jakobitler arasında meydana gelen olayları anlatan çizgiler önemli siyasi karikatürler arasında sayılmaktadır. Aynı çağda yaşamış İngiliz ressamı William Hogarth'da eserlerinde bu özelliğe çok yer vermistir. Bazen acımasız da olabilen çalısmalarının çoğu dönemin politikası ve değerleriyle dalga geçen eleştirilerdir. Bu tarz çizimlere genelde onun adından gelen Hogarthçı ya da Hogarth tarzı denmektedir. 4 ESKİ TÜRK MİZAHI Mizah, hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkaran sanat türüdür. İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizildiği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir. Hikâye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi şekillerde karşımıza çıkan bu eserlerin en önemli özelliği espri adı verilen can alıcı noktanın eserin ayrıntıları arasında büyük bir yetenekle gizlenmesi, tam sırası gelince de beklenmedik bir anda söylenmesidir. En kaba şakadan en ince espriye kadar bütün mizah örnekleri, birbiri ile uyum içindeki olaylar arasındaki çelişkinin birdenbire ortaya çıkarılmasına dayanır. Mizah gelenek ve kuralların sorgulanmasında önemli bir rol oynar. İki amacı vardır, saldırma ve savunma. İnsanın topluca yaşamaya başladığı dönemle birlikte mizah da otaya çıkmıştır. Karagöz ve Hacivat: Karagöz ve Hacivat taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur. Karagöz oynatıcısına kurgusal, hayalbaz denir. Bu iki karakterin gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir. Anlatılanlar rivayete dayanır, zira gerçekten yaşamış olsalar bile büyük ihtimalle bahsedilen dönemde tarih kitaplarına girecek kadar önemli bulunmamışlardır. Kavuklu ve Pişekâr: Karagözdeki Havicat'a benzeyen Pişekâr, orta oyununun bir tür yönlendiricisidir. Zurnacıyla söyleşerek oyunu açmak, oyundan sonra, yapılan kusurlar için özür dileyerek gelecek oyunun adını ve yerini bildirmek onun görevidir. Muhavere bölümünde de Kavuklu'nun esprileri için zemin hazırlar. Güldürücü, komik ve İbiş adlarıyla da anılan ve karagözdeki Karagöz tipini andıran Kavuklu, orta oyununun ikinci önemli kişisidir. Oyunun asıl güldürme yükü onun üzerindedir. Kaba ama içten bir kişiliği vardır. Muhavere bölümünde Pişekâr'la söz Çekişmesi yapıp ev ya da dükkân kiraladıktan sonra, sürekli meydanda kalır ve sırayla girip çıkan öteki tiplere laf yetiştirerek güldürme görevim yerine getirir. Kerem YÜKSEL 7A 179 5 Bir kişinin bir şeyin ya da bir olayin tuhaf ve gülünç taraflarini meydana koyacak şekilde yapilan resimlere karikatür denir. Karikatürler, istenilen amaçlara göre, şaka etmek, alay etmek ya da küçük düşürmek için yapilmiş olabilir. Kuvvetli bir anlatim kudretini gerektirdiği için ince ve önemli bir sanat şubesidir. Edebiyattaki mizah ve yerginin resimdeki şeklidir. Çok eski devirlerden beri karikatürün yapıldığı bilinmektedir. Pompei ve Herculanın kazılarında, duvar ve vazolarda çeşitli karikatür örneklerine rastlanmıştır. Esas karikatür sanatı, Rönesans devrinde başlamıştır. Fakat Champfleury, eskiden yapılan resimleri karikatürden saymamaktadır. Resme konu olan kişilerin özellikleri aydınlatılmadığı için karikatür sayılmaz. Bunlara bürlesk denir. 18. yüzyılda yaşamış İspanyol ressamı Goya, siyasi karikatürleriyle ün yaptı. Aynı çağda yaşamış İngiliz ressamı William Hogarth'da eserlerinde bu özelliğe çok yer verdi. Gazeteciliğe karikatürü ilk defa Fransız ressamı Charles Philipon getirdi. Hatta 1831'de Paris'te La Caricature Gazetesini kurdu. Ondan sonra İngilizler ve Almanlar da karikatürü gazetecilikte kullanmaya başladı. İngiltere'deki ünlü siyasi mizah dergisi Punch bu çığırın kısa zamanda gelişmesine yol açtı. Karikatürde insanları veya tipleri hicivli olarak canlandırma şekli ilk olarak 16. yüzyılda olmuştur. Mesela, Agostino Carracci ve Giovanni Bernini tarafından ele alınmıştır. 16. yüzyılın tanınmış karikatürlerinden birisi, küçük bir el arabasında midesini taşıyan ve bir yandan da kusan bir oburu tasvir eden Alman karikatürüdür. Siyasi konuları gaye edinen karikatürler, 18. yüzyılda çoğaldı.Son zamanlarda milletlerarası karikatürcüler arasında Fransa'da Sempe,Ronald Searle, Guérin ve Effel; İngiltere'de Sir David Low; Almanya'da da P. Simmel bilinmektedir. Şair ve edipliklerinin yanında Victor Hugo ile Alfred de Musset birer karikatürcüydüler. 6 Türkiye'de ilk karikatür; Teodor Kasap'ın 1870'te çıkardığı Diyojen Dergisi'nde görüldü. Bilinen ilk Türk karikatürcüsü Ali Fuat Bey'dir.Sultan Abdülhamit döneminde kesintiye uğrayan mizah dergiciliğinde İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte bir patlama olur.Bu dönemin en önemli karikatürcüsü Cem'dir. Damgasını vurduğu Kalem ve çıkardığı Cem dergilerinde batı anlayışına uygun olarak Osmanlı Devletini ve idarecilerini hicvetmiştir.Bu dönemde birbiri ardına çıkan Karagöz, Geveze, Dalkavuk, Davul gibi dergilerde siyasi karikatürün ilk örnekleri verilmiştir. Cumhuriyet döneminin karikatürcü simgeleri olarak Cemal Nadir ve Ramiz Gökçe'yi görürüz. Bu iki karikatürcü, çizdikleri sosyal ağırlıklı karikatürlerle Türkiye'de bu sanatın geniş kitleler tarafından benimsenip sevilmesini sağlamışlardır.Aynı dönemin çizerleri olarak Münif Fehim, Sedat Nuri, Şevki Çankaya, Necmi Rıza Ayça, Orhan Ural, Sururi Gümen, Salih Erimez,İhap Hulusi adları da anılmaya değerdir... 90'lı yılların sonlarına doğru yeni karikatür anlayışları filizlenmeye başlamış ve undergraund tarzda yaklaşımlar öne çıkmaya başlamıştır.Bu son dönemin önde gelen adları arasında Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu, Bahadır Baruter, Bülent Üstün sayılabilir... Zeynep Naz ADIYAMAN 7 MİZAH DERGİLERİ : FIRT :Fırt, yayın hayatına Mart 1976'da atılan, Tekin Aral editörlüğündeki haftalık gülmece dergisidir. İsim babası, karikatürist Ferit Öngören'di. Boyutu diğer mizah dergilerine göre daha ufak olduğu ve bir çırpıda okunup bittiği için "Fırt" adını aldı. Dergi, Tarzan, Kalamiti Jane, Superman gibi batı kaynaklı popüler kültür ikonlarından yararlanarak tiraj yakalama çabasına girdiyse de, hiçbir zaman Gırgır'ın satış başarısını yakalayamadı. Ama Behiç Pek ve Latif Demirci'nin yazıp çizdiği Tarzan'a sonradan eklelenen Arap Kadri tiplemesi, bu çizgi banta yerel bir boyut kazandırdı. LEMAN :Leman, GIRGIR :Gırgır, Oğuz Aral'ın mizah yönetmenliğinde 1972'den 1993'e kadar yayınlanan, Türkiye'nin en çok satmış kült mizah dergisidir. Oğuz Aral'ın, kardeşi Tekin Aral ile birlikte 26 Ağustos 1972 tarihinde yayınlanmaya başladığı Gırgır dergisinin temel sloganı; “Geçim derdini, can sıkıntısını, aşk yarasını, karı-koca kavgasını şipşak keser. Her derde devadır, gırgır da gırgır’’ olmuştur. Türkiye'nin en eski ve köklü mizah dergilerinden biridir. 1991 yılında Limon dergisinin kapanmasıyla, aynı ekip Leman dergisini hayata geçirmiştir.Uzun bir dönem en çok satan ve sevilen mizah dergisi olarak kalmayı başardı. Kendi yayın evinden Öküz, L-Manyak, Atom, Red, Yeni Harman gibi pek çok başka mizah ve mizah dışı konuda dergi çıkartarak bir yayın grubuna dönüştü.Bu dergide :Güneri İçoğlu, Kaan Ertem,Can Barslan,Behiç PekTuncay Akgün M. Kutlukhan Perker,Kemal Aratan,Atilla Atalay,Ahmet Yılmaz,Suat Özkan,Mehmet Çağçağ Bahadır Boysal, Gökhan Dabak,Metin Fidan,Sefer Selvi,Feyhan Güver, Ramize Erer, Betül Yılmaz,Nihat Genç,Mesud Ata,Erhan Candan,Onuralp Kanatsız,Felat Delibalta, Alper Çelik,Mert Dolapçıoğlu, Erda Gümüş,Emirhan Perker,Cemal Söyleyen,Ersin Gündoğdu gibi yazar ve çizerler yer almaktadır. 8 PENGUEN DERGİSİ UYKUSUZ DERGİSİ: Uykusuz Dergisi, 2007 yılının Ağustos ayında haftalık mizah dergisi olarak kurulmuştur. Uykusuz Dergisi’nin kurucularının ve çizerlerinin en belirgin özellikleri, eskiden yine haftalık bir karikatür mizah dergisi olan Penguen’de çalışmış olmalarıdır. Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yayınlanan haftalık mizah dergisidir. Leman dergisinden ayrılan Metin Üstündağ, Bahadır Baruter, Selçuk Erdem, Erdil Yaşaroğlu ve arkadaşları tarafından Eylül 2002'de kurulmuştur. İnternet sitesi 2004'te açılmıştır. Bu dergide : Bahadır Baruter, Barış Atar, Cem Dinlenmiş, Doğan Güneş, Erdil Yaşaroğlu, Faruk Kaya, Fatih Solmaz, Kaan Sezgin (Sezyum), Kamuran Süner, Kenan Yarar, Metin Üstündağ, Mustafa Satıcı, Özer Aydoğan, Selçuk Erdem, Semra Can, Serkan Altuniğne, Serkan Yılmaz, Seyit Ali Aral, Sönmez Karakurt gibi yazar ve çizerler yer almaktadır.. Dergi için belirlenen pijamalı, atletli ve göğsü kıllı adam figürü, derginin uykusuz olarak belirlenen ismine de gönderme niteliğindedir. Çıktığı günden bu yana mizah dergileri içinde haklı bir yer edinen Uykusuz Dergisi, gündeme ilişkin karikatürler, siyasi, ekonomik ve sosyal olayları eleştiren hiciv niteliğinde yazılar ile resimli hikayelere yer verir. Uykusuz Derginin bazı karikatürist, yazar ve çizerleri; Uğur Gürsoy, Ersin Karabulut, Umut Sarıkaya, Yiğit Özgür, Emrah Ablak, Bülent Üstün, Cengiz Üstün, Vedat Özdemiroğlu, Deniz Ensari, Yılmaz Aslantürk, Fırat Budacı, Alpay Erdem, Barış Uygur, Cihan Ceylan, Cihan Kılıç, Ender Yıldızhan ve Yavuz Öztürk’tür. 9 Sude Lal ÇITLAK Gol Kralı: MİZAHİ FİLMLER Gol Kralı, Aziz Nesin’in romanından filme uyarlanmıştır. Kitapta Sait Sarıoğlu isimli gencin sevdiği kız için futbolcu olma çabaları anlatılmaktadır. Sait futbol konusunda tam olarak gelişememiştir. Ancak daha sonra gördüğü tedaviler sonucu futbolculuk konusunda başarılı olur. Bu yolda başından geçen olaylar mizahi bir dille anlatılmıştır. Filmde Sait rölünü Kemal Sunal canlandırmıştır. Züğürt Ağa: Türkiye’de derebeylik sisteminin çöküşünü konu alan filmde Şener Şen, Haraptar köyünün ağasıdır. Yağmur yağmaması ve kuraklığın başlaması üzerine köylüler ağanın ürünlerini çalıp satar ve İstanbul'a kaçarlar. Ağa da topraklarını satarak, İstanbul'a göç eder. Fakat şehir yaşamına ayak uyduramaz ve elinde, avucunda ne varsa yiyip tüketir. Karısı da evi terk eder. Sonunda onu yalnız bırakmayan Kiraz ile yaşamaya ve en iyi bildiği iş olan çiğ köfte yapma işine başlar. Hababam Sınıfı: Çöpçüler Kralı: Zabıta memuru, görevinin verdiği yetkileri zorlayarak esnafın ve çöpçünün üzerinde büyük bir baskı kurar. Aynı mahallede oturan Hacer ise temizlik yapmaktadır. Hacer'e âşık olan zabıta memuru, annesinin tepkisiyle karşılaşır. Mahallenin çöpçüsü Apti de Hacer'e âşıktır, ama parası yoktur. Bir gün yanlışlıkla girdiği bir gazino, kötü şansını bir anda değiştirir. Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz'ın Hababam Sınıfı romanından filme uyarlanmıştır. Özel Çamlıca Lisesi`ne yeni atanan müdür yardımcısı ve tarih öğretmeni olan Mahmut Hoca, kopya çeken, okuldan kaçıp maçlara giden, öğretmenlerle sürekli dalga geçen öğrencilerle dolu Hababam Sınıfı`nı disiplin altına almaya çalışır. Bir çoğumuzun tanıdığı İnek Şaban rolünü, bu filmde Kemal Sunal canlandırmaktadır. Film Türkiye'nin küçük ilçerinden biri olan Mesudiye'deki tren istasyonunun amiri Mesut'un Millî Piyango'dan büyük ikramiye kazanması ile birlikte çevresinde gelişen olayları anlatmaktadır. Filmde Şenr Şen, Münir Özkul, Tuluğ Çizgen, Müge Akyamaç ve Adile Naşit gibi isimler oynamaktadır. Rıfkı (Kemal Sunal), ölen babasının mallarını satmak için Almanya'dan köyüne döner. Fakat köye gelir gelmez adı "Ermiş"e çıkar. Rıfkı, yağmur duasına çıkan köylüler için yarım saat içinde yağmur yağdırır, üfürükçülük yapar. Evde kalmış yaşlı kadınların kısmetini açar. Kötürümleri üfleyerek ayağa kaldırır. Bu arada bazı çıkarcılar, köyün belediye reisi seçimlerine Rıfkı'nın girmesini isterler. Bir başka belediye reisi adayı ise Rıfkı'ya seçimlere girmemesi in rüşvet verir. 10 Emre Yüksel « Gülmek nedir ? » bazen bu soruyu kendimize de sormalıyız. « İnsanlar ne gibi şeylere güler ? » Bunu bir kenara çekilip düşünmeliyiz. Eğer cevabı bulursak, kendi içimizdeki kilitlenmiş olan gülücükleri tek tek ortaya çıkarırız. İşte o zaman gülebiliriz. Gülümsemek insanı hayata tutmasını sağlayan en önemli ögedir. Insanların her üzgün oluşu onların içindeki hayat enerjisinin ve yaşama isteğinin bir miktar azalmasına sebep olur. Bu da insanları huzursuz ve mutsuz eder. Gülmek ise insanlara daha çok mutluluk ve enerji verir. Sadece o kişiyi değil etrafındaki herkesi mutlu eder ve gülümsemesini sağlar. Gülmek sadece komik durumlarda yüzümüzde oluşan gülücükler değildir. Ayrıca etrafınızdaki insanları mutlu etme yoludur. Örneğin bebekler gülünce annesini ve babasını mutlu olup onların da güleceklerini bildikleri ve gördükleri için çoğu zaman güler yüzlü olurlar. Biz de etraftaki olumsuz havayı veya mutsuz kişilerin gülmesi için etrafa gülücükler saçmalıyız. Gülmek mikrop gibidir ; sen güldüğünde etraftaki elinde olmadan güler. Gülümsemek sadece mutlu görünebilmek için yüzümüze taktığımız maskeler değil, gerçekten mutlu olduğumuzda mutluluğumuzun simgesidir. Gözyaşları sadece yüzümüzdeki boyayı siler. Ayrıca gözyaşlarının başka görevleri de vardır ; ardından gelecek gülümseme için temizlik yapar. Gözyaşları ne kadar akarsa ardından o kadar gülücük gelir. Naz ŞAHİN 6A 267 11 BERNA FIRAT İLE RÖPORTAJ 1-Çocukluğunuzda ne olmak istiyordunuz? Neden bu mesleği tercih ettiniz? Matematiğe olan ilginiz nereden geliyor? İlk başta balerin olmak istiyordum ancak büyüdükçe mimarlık daha yakın geldi. Bu mesleği seçmemin nedeni, matematiği çok sevmemdi. Çocuklarla ilgilenmek hem yoruyor, hem de insana enerji veriyor. 2-Öğretmen olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz? Benim daha önceden sigorta deneyimim var. Büyük bir sigorta firmasında bütçe ve yönetim raporlama yetkilisiydim. İmkanları iyiydi, yükselme şansım da vardı ancak keyif almadığım için bu meslekten vazgeçtim. 3-Hiç gerçekleştirmeyi çok istediğiniz hayalleriniz var mı? Dünya turu yapmayı çok istiyorum. Farklı kültürleri görmek, değişik insanlar görmek çok hoşuma gidiyor. 4-Öğrencilerinizle aranız nasıl? Öğretmen olmakla ilgili prensiplkeriniz var mı? Öğrencilerle aram iyi. Şu ana kadar hiç sorun yaşamadım. Dersim biraz zor olduğu için daha yumuşak davranıyorum. Amacım matematiği öğretmek değil sevdirmek. 5-Neden Fransa’da okumayı tercih ettiniz? Fransa’dayken dil ve kültür konusunda neler yaşadınız? Üniversite ve masterı Türkiye’de yaptım ama farklı dil ve kültürlerle tanışmak istiyordum. Beni Fransa’ya Notre Dame de Sion gönderdi. Bu sayede dünyanın her yerinden arkadaşım oldu. Aynı şartlar olsa başka bir ülkede aynı şeyi yaşamayı isterdim. 6-Öğrencilerin arasında ayrım yapmadığını söylüyor tüm öğretmenler. Peki bu doğru mu? Bence doğru. Ben ayırım yapmamaya özen gösteriyorum. Dersler öğrencinin ilgisini çekmeyebilir ama bu onların karakterini belirlemez. Bu nedenle kişiliklerine göre değerlendiriyorum onları. 7-Ortaokul karneniz hakkında yorum yapar mısınız? En sevdiğiniz ders neydi? Matematikte iyi miydiniz? Ortaokulda nasıl bir öğrenciydiniz? Karnelerim hep iyiydi. En sevdiğim ders müzik ve matematikti. Problemsiz, düzenli ve disiplinli bir öğrenciydim. 8-İlgilendiğiniz spor dalı var mı? Yüzmeyi, bisiklete binmeyi ve yürüyüş yapmayı severim fakat spor çok ilgimi çekmez, dans etmek hoşuma gider. Etnik tipik danslar ve farklı şeyleri yapmak hobilerimdendir. 9-Mükemmel öğrenciyi tanımlayınız. Mükkemmel öğrenciler dersleri iyi dinleyen, problem çıkarmayan çocuklardır benim için. Ama bununla birlikte saygılı, kişilik ve karakter özelliğini en iyi şekilde taşıyan, çevresine sevgi ve saygı gösteren,vefalı bir birey de olmalıdır. 10-Sınavlarınız hakkında düşünceleriniz? Sınavlarıma öğrenci iyi çalışırsa zorlanmaz. Ama tekrar etmezse hata yapabilir. 11-Boş zamanlarınızı nasıl geçirirsiniz? Kültürel ve sosyal faaliyetler dışında minyatür ve dans dersleri alıyorum. Yeğenlerim ve arkadaşlarımla vakit geçirmeyi seviyorum. 12 12-Teknolojiyle aranız nasıl? Teknoloji ve bilgisayar konusunda iyiyim. Program yazıyorum fakat yenilikleri çok fazla takip etmeye zamanım olmuyor. Telefon gibi şeylerle ilgilenmiyorum. 13-Sanatla ilgileniyor musunuz? Ebru ve minyatür yapıyorum. Pek çok dans dersi alıyorum ve piyano ile bağlama çalıyorum. 14-Burada çalışmadan önce hangi okullarda çalıştınız? Burası benim ilk okul deneyimim oldu. Altıncı yılım. 15-Çocukluğunuzla ilgili sevdiğiniz bir anınızı anlatabilir misiniz? Dedeme çok düşkündüm, onu severdim. Çok spesifik bir anım yok. Dedem çocukluğumu cok güzel yaşattı. 16-İstediğiniz bir insanla tanışma şansınız olsa kimi seçerdiniz? Neden? Atatürk ile çalışmak isterdim. O dönemi, eski İstanbul’u, pera dönemini yaşamak isterdim 17-En çok etkilendiğiniz film, yazar ve kitap hakkında yorum yapar mısınız? En sevdiğim kitap Uçurtma Avcısı. Afkanistan‘da geçen olayları anlatıyor. Çok etkilendim.Türkiye’ye de benziyor. O kitapta Türkiye’de yaşayacakmış gibi hissediyorum. Siyasi olayların içerisinde bir çocuğun durumunu anlatan bir kitap. BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ ? Günümüzün en popüler arama motoru olan “Google” kelimesi aslında matematiksel bir terim olan “Googol” kelimesinden gelmektedir. 1 rakamını takip eden 100 adet sıfırın oluşturduğu sayıya (yani 10100) 1 Googol denilmektedir. 13 Defne Ayrancı SERBEST KÜRSÜ DARK SİDE OF THE MOON’UN 40. YILI Birçoğunuz Pink Floyd’u biliyorsunuzdur. Bundan 40 yıl önce 2 Mart 1973’te Pink Floyd gelmiş geçmiş en başarılı rock albümünü yayınladı. Bu benim düşüncem değil bir istatistiktir. Ayrıca Dark Side of The Moon en uzun süre reklam panolarında kalmış albümdür. İsmi astronomik değil psikolojik bir anlam yüklüdür. Grup üyeleri albüm kapağına üç dakikada karar vermiştir. Pink Floyd’un yükselmesindeki en önemli rôle bu albüm sahiptir. David Gilmour bu albümdeli vokali ile tarihe geçmiştir. Yapılan araştırmalara göre dünyada her an herhangi bir yerde Dark Side Of The Moon dinlenmektedir. GÜLELİM , HEP BERABER GÜLELİM Gülmek isteyip gülemeyenlere... İtiraf edelim ki birçoğumuz mizaha yatkındır. Hepimizin içinde her türlü espiriye gülebilecek ; dışarı çıkmayı bekleyin mizahi,çocuksu bir kişilik vardır. Ama nerdeyse herkes ’’Kalitesini’’ düşürmemek için kahkaha atılabilecek espirilere ukalaca gülümsemeler ile cevap verir. Ne yapacağız bu insanlarla ? Hepsi birbirinden iyi yerlerde. Hepsinin ‘’Mutlu aile yuvası ‘’ var. Ancak hâlâ tam anlamıyla mutlu değiller. Neden mi ? Hiç biri gülmez ve güldürmez. İçlerinde samimilik ve mizaha dair kırıntı kalmamıştır. Peki ya siz en son ne zaman doyasıya güldünüz ? Beş yıl ? On yıl ? Bahaneleriniz ise : ‘’ Niye güleceğiz ? Gülecek ne var bunda ? ‘’ oluyor. Gülmek için en büyük sebep yaşamak değil mi zaten ? Mutlu olalım dostlar ! Mutlu Olalım ! Kahkahamız hiç eksik olmasın ! Niye gülmezsiniz anlamadım, anlamayacağım da. Daha kaliteli görünmek mi istersiniz yoksa gülme kaslarınızda bir problem mi var ? Gelin beraber gülelim eğer yalnız gülmekten çekiniyorsanız ? Üzülmek istiyorsanız onun çaresini de bulamam. Bir ömür mutsuz olmak isteyecek değilsiniz ya ! Mizah kutsaldır. Herkes ve her şeyden üstündür. Bütün değerlerden üstündür. Mizah seni güldürür. Mizah sana kimsenim yaşatamıyacağı anlar yaşatır. Unutma ki mizah, yaratıcılığın gülme ile sonuçlanan tek sahasıdır. Ali Berk PERÇİNER 7-B 233 14 ŞİİRLER BİR ÇOCUĞUN HAYATI… Sınav, ödev, yazılı, sözlü ; Peki ne zaman yaşayacak çocuklar hayatın özünü ! Şu kısacık hayatta eğlenceleri nerede ? Nerede şu sokaklar, mahalle oyunları... Kendilerine ne zaman vakit ayıracaklar, Şu ufacık kalpleri ne zaman stresten arınacak, İçleri mutlulukla dolacak... 23 Nisan’ı beklemeye değmez, Çocuklara olmalı her gün bayram ! Eğlenmeliler, bakmalılar hayata farklı çerçevelerden, Sınavsız, mutlu bir çocuk gözünden... Zeynep Naz ADIYAMAN ÇOCUKLARDAN HAYALLER Bir evim olsa ; Şöyle saray gibi büyük. Hizmetçiler de olsa, Hazır etse evimi ziyarete. Elimi kaldırmadan kurulsa sofra, Demlense çay daha suyu kaynatmadan. Kıyafetlerimi her gün yenilesem, Cebimdeki para hiç bitmeden. Çalışmadan bir prenses olsam, Prensim bana altın kolye, küpeler alsa Yaşasam hayatı o güzel, pembe gözlükle ama ; Maalesef çocuklardan hayaller bunlar, Büyüklere gelmez asla sıra... 15 SERBEST KÜRSÜ MODERN KÖLELİK Her şeyin parayla olduğu ülkemizde ve hatta dünyamızda insanların hayatlarını devam ettirebilmeleri için çalışmaları zorunludur. Peki kimin uğruna saatlerce yol katettiği, kimin uğruna memleketini terk ettiği bu iş nedir? En basitinden iş, 19. YY başındaki Sanayi Devrimi ile oluşan modern köleliktir. İnsanların karınlarını doyurup kendilerine bakabilmeleri için yaptıkları çalışmadır. Birinci sınıftan üniversiteye kadar bir işimiz olabilmesi için çalışırız. Hayatımızın en güzel zamanlarını geleceğimizde yapmak istediğimiz işi kazanabilmek için harcarız. Tabii ki, uğruna çok ter döktüğümüz bu işlerin kendine göre kötü koşulları veya zorunlulukları vardır. İşte her sabahın ilk ışıklarıyla yorgun, bitkin halleriyle ve o uykulu koca gözleriyle vapurlardan inen insanlar hayatlarının geri kalan kısmı için çalışırlar. Kimi bir sahada ter döker, kimi yer altında saatlerini harcar, kimi ilaç satar, kimi birkaç çocuğa umutsuzca ders anlatır, kimi de hayat kurtarır. Her iş birbirine benzemez. Günümüzde insanların her ihtiyacını karşılayacak derecede işler vardır. İnsanlar eğitimlerine, yeteneklerine ve niteliklerine göre meslek seçimi yaparlar. Ama maalesef en iyi yapacağı işi değil en çok para kazanacağı işi tercih ederler. Günümüzün ağır şartlarını, geçinme stresi ve ailelerin yaşam standartlarını geliştirebilmeleri için her gün bu süreç yaşanır durur. Güne yorgun gözlerle ve martı sesleriyle başlayan insanlar, daha da yorgun ve o vapurun keyfine varamayan bir yolcu olarak evlerine dönerler. Şairin dediği gibi « İstanbul’da yaşamak kabus ama İstanbul’u yaşamak en güzel düştür. » Umarım bizlerde ilerideki mesleki kariyerimizde, bu şehirde kalırsak, sabahın ilk ışıklarının, martı seslerinin ve vapurdayken gelen o muhteşem deniz kokusunun keyfine varabileceğimiz bir meslek seçimi yapabiliriz. Sude Lâl ÇITLAK MUTLUYUM ÇÜNKÜ BU AİLEDENİM Bir hipotez oluşturdum. Bu hipotezim mutlu çocukların mutlu mutlu bir ailenin üyesi olması ile ilgili. Mutlu çocukların mutlu bir aileden gelmiş olmasının en büyük nedeni çocukların çabuk büyümek istemesi. Bu da çoçocukların ailelerindeki üyelerinden örnek almaları zorunluluk hissini uyandırıyor. Farkında olmadan yapıyorlar bunu çocuklar. Aynen « Üzüm üzüme baka baka kararır » atasözü gibi. Eğer çocuklar mutlu, sevecen, çalışkan ve ilgili olurlar. Tabii aile bu çocukla vakit geçirmeyen her zaman sinirli, kibirli gibi özelliklere sahip bir aileyse çocuk da böyle olur. Bu kötü özelliklere yol açabilir. Aslında kesinlikle açar. Örneğin yalan söyle alışkanlığı yapabilir, argo kelime kullanımına yol açabilir ve daha birçok kötü özellik... Kısacası bir çocuğun davranışı, hareketleri, düşünceleri ve tüm kişiliği örnek aldığı kişilerden ve yüzde doksan oranıyka aileden gelir. Ailesini örnek alır. Bu nedenle bir çocuğun gelişiminin düzgün, güzel ve başarılı geçmesi isteniyorsa ailenin çocuğa iyi örnek olması ve çocukla güzel vakit geçirmesi gerekir. Sonuç olarak bir çocuk iyi bir ortam ve çevrede büyür, gelişirse örnek aldığı çevresi gibi iyi, eğer kötü bir şekilde büyür, gelişirse örnek aldığı çevresi gibi kötü bir çocuk olur. Selin SADIKLAR 6B 222 16 İLK AMELİYAT Ameliyat odasında doktorla hasta konuşuyordu. Hasta : -Aman doktor çok korkuyorum.Ömrümde ilk defa ameliyat olacağım. Doktor : -Korkmakta haklısın,bende ömrümde ilk defa ameliyat yapacağım BİLDİĞİM FIKRA Temel kahvenin bir köşesinde,kendi kendine söyleniyor ara sıra gülüyordu.Arada bir de hatırladı bir şeyi boşvermek istermiş gibi elini yukarı kaldırıp indiriyordu. Arkadaşları merak etmiş : -Yahu Temel sabahtan beri konuşarak gülüyorsun.Niye ? +Kendi kendime fıkra anltyrum. -Peki elini indirip kaldırıyosun.Niye ? +Yahu bildiğim fıkra aklıma gelirse onu geçiyrum. BEN UYUYORUM Nasreddin Hoca bir gün arkadaşıyla birlikte kasabaya gidiyormuş.O gece kasabada kalacaklarmış.Gece olunca arkadaşı : -Hoca;uyudun mu ? -Hayır neden ? -Para verir misin ? -Ben uyuyorum BAKLAVA ASİT Kimya dersinde öğretmen elindeki metal parayı gösterdi. Öğretmen : -Şimdi bu beşyüzlüğü asite atıyorum.Sizce eriyecek mi ? Nuri parmak kaldırıp cevapladı : -Erimez öğretmenim Öğretmen : -Evet erimez,neden erimez ? Nuri -Eriyecek olsa asite atmazdınız da ondan. Hoca bir gün yolda yürürken bir üç çocukla karşılaşmış. Çocuklar : -Hoca az önce baklavacı bir tepsi baklava götürdü ! -Beni ilgilendirmez ! -Ama hoca sizin eve doğru geliyor ! -Sizi ilgilendirmez ! KÜÇÜK KUSUR Minik kız elinde karnesiyle evden içeri girmiş.Karnesini babasına göstermiş.Çocuğun karnesi baştan aşağıya kadar pekiyi,bir iki tane de iyi varmış.Ama öğretmen altına küçük bir not düşmüş : -Kızınız çok akıllı ve yetenekli ama küçük bir kusuru var.Kızınız derste çok konuşuyor.Buna nasıl son verebileceğimiz hakkında bir fikrim var.Bu fikri sizinle paylaşmak için sizi kısa bir süre sonra veli toplantısına bekliyorum. Kızın babası da cevap vermek için altına bir not yazmış.Bu notta : -Lütfen paylaşalım,işe yararsa ben de annesine uygulayacağım. İclal AYKAÇ 4B 416 17