Ocak - TFMD
Transkript
Ocak - TFMD
ISSN 1309-095X ARTIK ÖZGÜR BÜNYAMIN Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yayın Organıdır. Sayı:19 • Ocak 2014 • ÜCRETSİZDİR C M Y CM MY CY CMY K 1 ISSN 1309-095X TFMD ‘’FOTO MUHABİRİ’’ Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) Adına Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ISSN 1309-095X Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yayın Organıdır. Sayı:19 • Ocak 2014 • ÜCRETSİZDİR TFMD KURUCU ÜYELERİ Rafet Hüner Sökmen Baykara Zekai Durmuş Halim Ermiş Rıza Ezer Dursun Gündoğdu Bülent Hiçyılmaz İlhan Kuyucu Turgut Mantar Mehmet Ünlü GENEL YAYIN DANIŞMANLARI Bülent Hiçyılmaz Mehmet Ünlü Şükrü Akın Aykut Fırat ARTIK ÖZGÜR YÖNETİM KURULU Rıza Özel (Başkan) Ümit Kozan (Başkan Vekili) Yüksel Pektekin (Başkan Yrd.) Arif Akdoğan (Başkan Yrd.) Hamza Şahin (Genel Sekreter) Öner Şan (Genel Sekreter Yrd.) Barış Oral (Mali Sayman) Murad Sezer (Üye Marmara ve İstanbul Bölge Temsilcisi) Kadir Kemaloğlu (Üye Ege Bölge Temsilcisi) Raşit Aydoğan (Üye) Bülent Karadaş (Üye) BÜNYAMIN Rıza ÖZEL (Başkan) KAPAK FOTOĞRAFININ HİKAYESİ Görev için gittiği Suriye’de El Kaide’ye bağlı militanlarca kaçırılan ve 40 gün esir tutulan Milliyet Gazetesi foto muhabiri Bünyamin Aygün, TFMD Yönetim Kurulu’ndan Raşit Aydoğan’a yaşadıklarını anlattı. 26 28 38 HUKUK DANIŞMANI Av. Umut Kurman ALK Hukuk Bürosu Grafik Tasarım Erhan KOÇ YAYIN KURULU Uğur Kavas Emin Demir Celal Çevirgen Murat Çetin Mühürdar Yavuz Özden Kenan Gürbüz Kenan Çimen Denizhan Güzel Cem Öksüz İbrahim Laleli Adnan Poyraz Bülent Uzun Cem Bakırcı Adres: Feza Gürsey Bilim Merkezi Yanı Altınpark-Aydınlıkevler-ANKARA Tel: 0 312 417 87 60 • Fax: 0 312 417 87 18 Süreli yayın Sayı: 19 Ocak 2014 / Üç ayda bir yayınlanır Foto Muhabiri Dergisi’nde yeralan yazı, fotoğraf ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir. Yazı ve fotoğrafların kullanım hakları TFMD’ye (Türkiye Foto Muhabirleri Derneği) aittir. izinsiz olarak yayınlanamaz. Baskı Dumat Ofset • Ankara 0.312 278 82 00 54 48 72 60 r a v ” i G i t E “Basın ! Fotoğraf: Ümit BEKTAŞ k o y ” i G i “IS Et TFMD Başkanı Rıza ÖZEL Milliyet Gazetesi foto muhabiri, dostum, arkadaşım Bünyamin Aygün, günler önce görev için gittiği Suriye’de 40 günlük esaretin ardından kurtuldu. Onun bir an önce bizlerin arasına dönmesini büyük bir mutlulukla karşıladık. Bünyamin için çaba harcayan başta Dışişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşlilatı olmak üzere emeği geçen herkese şahsım ve tüm üyelerim adına teşekkür ediyorum. *** Meslektaşlarımızı da kurumsal olarak daha önce açıklamalarımızda Suriye konusunda uyardık. Burada da tekrarlamak istiyorum. Bugün hemen yanı başımızdaki Suriye, gazeteciler için dünyanın en tehlikeli bölgesi haline gelmiştir. Suriye’de 2011 Mart ayından bu yana en az 25 yabancı gazeteci hayatını kaybetti. Burada görev yapacak olan arkadaşlarımızın daha dikkatli olması konusunda uyarıyoruz. Medya kuruluşlarının hemen hepsinin duvarında sıralanmış etik ilkeleri vardır. Ama ne yazık ki haberdeki etik kurallarını duvarına asan basın camiasında, patronlar ve yöneticiler yanlarında çalışan gazetecilere iş etiği konusunda hat safhada cimri. *** Üstelik büroların kapandığı koca camiada ki kıyıma olan tepki yapılan cılız açıklamalar ve internet portallarında yer alan iki satır yazıdan öteye geçemiyor. Bir çok sektörde milyonlarca işçiye ses olan gazeteciler ve medya dünyası maalesef kendi sesini duyuramıyor. Yeni yıl arasında üyelerimizinde olduğu pek çok meslektaşımıza mutluluk getirmedi. Türkiye’nin pek çok noktasında onlarca gazeteci işsiz kaldı. Üstelik bunların neredeyse hepsi son dakika gelen telefonla yada atılan iki satırlık bir mail mesajıyla işyerlerine veda etti. Hakkı yok, hukuku yok, iş etiği hiç yok basın çalışanının… *** Vakıfbank-TFMD Yılın Basın Fotoğrafları Yarışması heyecanı başladı. Bu yıl yarışmamızda jüri üyeleri arasında iki yabancı konuğumuz var. Biri VII Ajansı’nın kurucularından dünyaca ünlü bir isim Christopher Morris, diğeri ise Reuters Haber Ajansı’nın Türkiye’yi de yakından tanıyan en önemli gözlerinden biri Yunanistan Fotoğraf Editörü Yannis Behrakis. Jüri toplantısı 21-23 Şubat tarihleri arasında Ankara’da Ramada Plaza Oteli’nde toplanacak. Yine binlerce fotoğraf ve saatler sürecek bir değerlendirme maratonu yaşanacak. Meslektaşlarımız yıl içindeki en iyi eserleri ile yarışmamıza başvururken, kendince ödüle layık olan fotoğrafları seçiyor. Türkiye’nin en prestijli medya organizasyonları arasında yer alan basın fotoğrafçılığı konusundaki tek yarışmaya eser gönderen tüm foto muhabirlerini şimdiden kutluyorum. Performansın Gücü EOS-1DX, 14 fps’ye kadar süper yüksek hızda çekimi, tam kadraj görüntü kalitesiyle birleştirir ve 204.800‘e kadar genişletilmiş ISO ile Canon en gelişmiş teknolojiye sahip DSLR’sidir. Daha önce hiçbir makinenin sahip olmadığı özelliklere sahip EOS-1DX, performansı tekrar tanımlıyor. http://www.canon.com.tr BİR SONRAKİ ADIMI ATMA GÜCÜ Hepimiz bir sonraki adımı hayal ederiz. Düşük ışıkta ustalaşarak adımınızı atın, inanılmaz gökyüzü ve gece fotoğrafları yakalayın. Bir sonraki adımınız için www.canon.com.tr Facebook © David Noton. Canon Kaşifi Yedigöller Fotoğraf: Kenan GÜRBÜZ FOTOSENTEZ FOTOSENTEZ Halkalı Aşura Matemi Fotoğraf: Burak Akbulut, AnadoluAjansı FOTOSENTEZ Osmanlı tarihinde 93 Harbi olarak bilenen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın 136. yıldönümü nedeniyle yaklaşık 15 bin Erzurumlu, Aziziye ve Mecidiye Tabyalarına yürüdü. Fotoğraf: Cem Bakırcı, Palandöken Gazetesi Fotoğraf: Uğur Yıldırım, Sabah Gazetesi Ankara, Kuğulupark’ta Cimnastik FOTOSENTEZ FOTOSENTEZ Gölcük’te Sonbahar Fotoğraf: Kenan Gürbüz, Sabah Gazetesi FOTOSENTEZ Gölcük’te ilk kar başka güzel Fotoğraf: Uğur Yıldırım, Sabah Gazetesi FOTOSENTEZ Diyarbakır’da Gökyüzü Öyküsü Fotoğraf: Ramazan Yavuz, Doğan Haber Ajansı FOTOSENTEZ Diyarbakır Ulu Cami’de Namaz Sonrası İbadet Fotoğraf: ŞifaÇiçek, Akdeniz Manşet FOTOSENTEZ Anıtkabir’de Askerlerin Nöbet Değişimi Fotoğraf: Selahattin Sönmez, Hürriyet Gazetesi FOTOSENTEZ 10 Kasım’da Ata’ya Koşan Halk Kalabalığı İle Rekor Kırdı Fotoğraf: Selahattin Sönmez, Hürriyet Gazetesi BÜNYAMiN iÇiN TOPLANDIK ! Ankara İstanbul Antalya İzmir Trabzon Suriye’de kaçırılan meslektaşımız Milliyet Gazetesi foto muhabiri Bünyamin Aygün için sesimizi yükseltiyoruz. Haber için gittiği Suriye’de kaçırılan ve bir aydan fazla bir süredir tutsaklığı süren Bünyamin Aygün’ün kurtarılması için çağrımızı beş kentte ortak bir açıklamayla haykırdık. İstanbul ve Ankara’da Milliyet Gazetesi önünde, İzmir’de Cumhuriyet Meydanı’nda, Antalya ve Trabzon’da ise Gazeteciler Cemiyetleri’nde bir çok meslek örgütünün de desteği ile sesimizi duyurmaya çalıştık. Ortak metin, TFMD Başkanı Rıza Özel’in yazısında aynen dergimize de taşındı. 40 GÜN 40 YIL GIBI GELDI Görev için gittiği Suriye’de El Kaide’ye bağlı militanlarca kaçırılan ve 40 gün esir tutulan Milliyet Gazetesi foto muhabiri Bünyamin Aygün, TFMD Yönetim Kurulu’ndan Raşit Aydoğan’a yaşadıklarını anlattı. BÜNYAMİN AYGÜN ARTIK ÖZGÜR Görev için gittiği Suriye’de El Kaide’ye bağlı militanlarca kaçırılan ve 40 gün esir tutulan Milliyet Gazetesi foto muhabiri Bünyamin Aygün, TFMD Yönetim Kurulu’ndan Raşit Aydoğan’a yaşadıklarını anlattı. Fotoğraf makineni ve objektiflerini aldılar mı yoksa geri getirebildin mi? Suriye merkezi yönetimi bölgede çatışan yerel gruplara karşı geniş kapsamlı bir savaş başlattı. Bölgede büyük bir kargaşa var. Ekipmanıma el konulmadı yani gasp edilmedim. Yani hırsızlığa, gaspa sıcak bakılmıyor. Beni alan Ehrar-Şam Örgütü pasaportuma ulaşmış, bana geri verdiler. Aynı şekilde ekipmanıma ulaşırlarsa göndereceklerini ifade ettiler. Hakkında 17’nci esaret gününde infaz kararı verildiğini ifade ettin. Kendini gazeteci olduğuna nasıl ikna ettin ve bu infazdan kurtuldun? Türkiye’de yapılan haberler ve sosyal medyadaki yardım çağrıları oldukça etkili oldu. Bünyamin Aygün’den 22 gündür haber alı- 26 namıyor şeklindeki haberler örgütün ikna olmasını sağladı. Özellikle 22.gün benim için çok önemliydi. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) gibi mesleki dayanışma örgütleri, dostlarımızın çabaları ve Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı’nın girişimleri özgür kalmamda etkili oldu. İkincisi adamların istihbarat çalışmaları çok iyi. İnterneti, sosyal medyayı çok iyi izliyorlar. Bu haberler çok önemli sonuçlar doğurdu. Terlikle girdin ülkene. Ayakkabılarını kaçıran grup mu yoksa teslim alanlar mı istedi? Terlikle gelmem daha çok etki yarattı. Haberde öne çıkan unsurun bu olması komik geldi bana. Botlarımı sevdiler, onlar terlik giyiyorlardı. Kurtulmamın sevinciyle hediye ettim, değiştik yani.” MİT ekibiyle karşılaştığında neler hissettin? Sürekli kaosun içindesin, gözlerin bağlı, temel ihtiyaçlarını gidereceğin zaman gözlerini açıyorlar. Her gün mermi sesleri duyuyorsun, sokakta tenekeye vurarak ses çıkaran, oyun oynayan çocuklara alıştığın gibi bu seslere alışıyorsun. Yaşadığım 40 gün 40 yıl gibi geldi. Kurtulursam ilk gördüğüm Türk’e sarılacağım dedim, bu da MİT mensubuna kısmet oldu. Sorgulanma esnasında işkence gördün mü? Savaş ortamı tabi. Gözler hep kapalı. Yumuşak tavırlarla canım kardeşim hadi anlat falan demiyorlar ancak öyle ağır bir fiziksel şiddete de maruz kalmadım. Sakallarını kestin. Sakal bırakmanda kaçıran grupların baskısı oldu mu? Traş olmaya fırsatın yok ki. Jilet orada çok lüks bir şey. Bulamıyorsun. Halk yakmak için odun bile bulamıyor. Mısır, Gazze, Halep, Irak gibi sıcak çatışma bölgelerinde görevler yaptın. Suriye’nin kuzeyi için son durum nedir gazeteciler için? Suriye geçen yıla oranla çok daha kötü bir duruma düştü. ÖSO bölgede hakimiyeti tekrar sağlar mı bilemiyorum ama çok zor görünüyor. Türk gazetecilerin bölgeye gitmelerini kesinlikle önermiyorum. 27 Dünyada yankı uyandıran infaz görüntülerini bir Türk Foto Muhabiri Emin Özmen’in çektiği ortaya çıktı. 28 Bu Fotoğrafı Bir Türk Çekti 29 Bu Fotoğrafı Bir Türk Çekti Emin ÖZMEN Kimyasal Silah Saldırısının Ardından Suriye’de kimyasal silah kullanılınca hemen buraya gittim. Bir dış müdahale olacaksa o an Suriye’de olmam gerektiğine inanmıştım. Halep’e ulaştığımda Kuzey Suriye’de hakimiyet büyük oranla Özgür Suriye Ordusu’nun eline geçmişti. Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) olarak bilinen bir grubun Ehtemlat isimli bir köyde infaz gerçekleştirileceği bilgisini aldım. Bulunduğum noktaya yakın bir köydü. Bir Günde 4 İnfaz riye’de çeyankı uyandıran Su da ın as dy me a ny tüm dü ktiği ortaya i Emin Özmen’in çe GEÇTİĞİMİZ aylarda bir ha Mu to Fo rk Tü yanlılarının aflarını rin yakalanan Esad kilmiş infaz fotoğr tle gü ör en in bil ile kınlığı la Paris Match çıktı. El-Kaide’ye ya e Journal” imzasıy “L ın ar afl ğr to fo m dünyada çekilen e yaşanan vahşet tü başlarını keserken ed lg bö n da dın ar eline fotoğmasının ve Time’da yayınlan depresyonla aylarca ğı ttı ra ya yın ola uştu. Bu dan utandım” tepkilere neden olm Özmen, “İnsanlığım in Em n ye yle sö ı dığın raf makinasını alama ştı: vahşet anlarını payla i diğ tir ge diyerek dile ı: ağzından yaşadıklar İşte Emin Özmen’in 30 İnfazın gerçekleştirileceği köy meydanı yerli halk tarafından geniş bir çember içine alınmıştı. Omuzumda fotoğraf makinesi ile gittim. Meydana yaklaşırken makinemi farkeden silahlı militanlar durdurdu beni. Olayın görüntülenmesini istemiyorlardı. Bana eşlik eden ÖSO askerlerinin yardımıyla görüntülemem konusunda ikna oldular. Ardından beni infazın gerçekleştirileceği noktaya götürüp ‘Buradan çekebilirsin’ dediler. O gün 4 farklı infaz gerçekleştirildi ve hepsi farklı kasabalardaydı. Hepsine gittim. Suçları Okundu İnfaz gerçekleştirileceğini öğrendiğim anda tam olarak ne ile karşılaşacağımı anlamamıştım. Evet orada anormal birşeyler yaşanıyordu ve yaşanacaktı. Kalabalığın arasından süzülerek girmeye kalkıştığım anda tutuklular getirilmeye başlanmıştı. Elleri ve gözleri bağlı bir şekilde getirilen militanı darp ederek diz çöktürdüler. Etrafta kasabalı, çoluk çocuk sessiz sedasız izliyor ya- şananları. Uzun uzun suçlarını okudu, gözleri dışında yüzünün ve bedeninin tamamı siyah elbiseler ile sarılmış bir kişi. ‘Muhbirlik, adam öldürme, gasp ve tecavüz ile suçlanan Şebbiha militanların son suçları ÖSO’ya bağlı 10 kadar askeri Esad rejimine teslim etmeleriydi. Nefes Almaya Çalıştım Sonrasında tanık olduğum anları anlatmaya ne benim ne de kelimelerimin gücü yetmeyeceğinden eminim. Birkaç kare çekip kalabalığın dışına attım kendimi. Yoğun bir mide bulantısıyla beraber nefes almaya çalıştım sadece. 40-50 kare kadar ancak fotoğraf çekebildim. Yayınlanan fotoğraflar olayı anlatan en hafif fotoğraflardı. İnsan olduğunuz için utanabileceğiniz fotoğraflarda var aralarında, hala yüzyüze gelemediğim fotoğraflar. Yapabileceğim Bir Şey Yoktu İlk infazın gerçekleştirileceği köyde orta yaşlı bir adam ‘bunu bu şekilde yapmak doğru değil’ gibisinden bir şeyler söyledi ve anında ortalık karıştı. Adamı yaka paça arabaya atıp götürdüler. O andan itibaren bunu durdurmanın hiçbir şekilde mümkün olmadığını anladım. İnfazı gören ve duyanların hepsi vicdanen rahattı. Bu durum hiçbirini rahatsız etmiyordu, sanki ‘öylesine bir an’ yaşanıyordu. Hatta öyleki cesetler kasabalarda gezdrilirken uzunca bir konvoya dönüştü. Bu ceza bölge halkını son derece memnun etmişti. Bense henüz nasıl bir tablonun tam ortasında olduğumun farkında bile değildim. 31 Vizörden Gözümü Çekmedim Gözümü makinenin vizöründen kaldırmamak için yoğun bir çaba sarfettim. Eğer ki kaldırırısam bu anlara tanık olmayı kaldırmam pek mümkün değildi. Bense sadece vizörden bakarak fotoğrafları, belgeleri kaydetmeye çalıştım. Bir şekilde gördüklerimi aktarmam gerekiyordu. Malesef bu bir savaş ve ben savaşın en katlanılamaz noktasının ortasında kamıştım. Yaşanan o anların ardından saatlerce ne kamerama ne bilgisayara dokunabildim. Ertesi Günü Bakabildim Yaşananların sonrasında uzunca bir süre kendime gelemedim. Mide bulantılarım hala devam ediyordu. Sürekli böyle bir ana neden tanık olduğumu sorguluyordum. Foto muhabirliği, gazetecilik veya sorumluluklarım o anlara katlanmam için yeterli nedenlermiydi sorup durdum kendime. Fotoğraflarla ancak ertesi gün yüzleşebildim. Bilgisayarıma aktarıp olayı anlatan 12 kare seçtim, hikayeyi yazdım ve hemen gazeteye yolladım. Bir daha bakmak istemedim o fotoğraflara. Gazetem Kullanmadı Fotoğrafları gazeteye yolladım ve ardından birkaç saat sonra arayıp hemen Suriye’den ayrılmamı, sınırı geçmemi istediler. Mümkün değildi, geç olmuştu ve riskliydi artık. Ertesi günü bekledim ve dedikleri gibi yaptım İstanbul’a döndüm. Yolda gazetenin genel yayın yönetmeninin fotoğrafları kullanmak istemediğini öğrendim. Şok oldum, anlayamadım, o fotoğraflar neden ve nasıl kullanılmazdı. 32 33 Eşyalarımı Toplayıp Çıktım Aynı gazete geçtiğimiz yıl yine Suriye’de görüntülediğim bir işkence anına dair çektiğim fotoğraflarıda yayınlamamıştı, o fotoğraf birkaç ay sonra World Press Photo ta ikincilikle ödüllendirildi. O günden sonra o gazetede yaptığım şeyin adının gerçek anlamda gazetecilik olup olmadığını sorgulamaya başlamıştım. Çektiğim fotoğraf siyasi nedenlerle kullanılmamıştı. Eşyalarımı toplayıp binayı terk ettim. Neden İsmini Gizledi O dönem bahsettiğim gibi bölgede sıcak gelişmelerin yaşandığı bir dönemdi. Olası bir dış müdahaleye karşı orada olup yaşananları anlamam ve anlatmam gerektiğini düşünüyordum. İmzam fotoğrafla birlikte yayınlanırsa tekrar Suriye’ye döndüğümde güvenliğimle ilgili sorun yaşayabileceğimi düşünerek ismimin kullanılmasını istemedim. Suriye’nin masum halkının dramı beni son derece ilgilendiriyor. O insanların acısını bizzat yaşayan biriyim. 2 yıldır devam eden bu savaş binlerce masum sivilin hayatını kaybetmesine neden 34 oldu. Ben o insanların hakkını bu savaş tamamen bitene kadar savunmak konusunda sorumluluklarım olduğuna inanıyorum. Şiddet Fotoğraflarına Bakışı Şiddet içerikli fotoğrafların bakılması zor olsa dahi ‘olabilecek en uygun’ şekilde kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar malesef yaşadığımız dünyanın gerçekleri. Elinize bir kalem alın ve yazmaya başlayın. Saatlerce yazsanız böyle bir anı tasvir etmeye yetmeyecektir. O yüzden zorda olsa bakmamız gerektiğini, sınırımızın birkaç km ötesinde neler yaşandığını, nasıl bir dünyada yaşadığımızı bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Savaşın gerçek anlamda ne demek olduğunu kendi içimizde sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Kendi Ajansını Kurdu Fotojurnalizm algısının ülkemizde malesef yeterince anlaşılamadığını görüyorum. Bu konuda aynı kaygıyı taşıyan meslektaşlarımla bir araya geldik, bunu birlikte anlatmamnın daha kolay ola- 35 cağını düşündük. Bize inanan editörler katıldı aramıza. Video röportajcılar ve ses uzmanları katıldı. Dürüst ve tarafsız fotoğraf gazeteciliğine inanan, kamerasını insani değerler adına kullanan, hikayesini anlatmak için fotoğraf dışındaki diğer medyalardan da faydalanan, kalabalık bir ekip oldu Agence Le Journal. Henüz yolun çok başındayız ama bu ülkenin, bu coğrafyanın hikayelerini manüplasyona uğratmadan, insanlara ulaştırabilmek ve aynı zamanda fotojurnalist algıyı daha geniş kitlelere anlatabilmek için mücadele ediyoruz. Bağımsız Ajanslar Daha Cesur Kollektif fotoğraf oluşumları ve bağımsız ajanslar dünyanın birçok yerinde aktif bir şekilde editoryal fotoğrafların bir havuzdan servis edilmesini sağlıyor. Ülkemizde malesef gazete ve dergilerin fotoğrafa bakışı ve ilgisi son derece vahim durumda. Fotoğrafa kesilip biçilebilecek görsel enstrumanlar olarak gören yayın yönetmenlerinin gazetelerinde çalıştık yıllarca daha ne denir ki. Bağımsız oluşumların oldukça zor olsada var olması gerektiğini ve mücadele etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Şehzadeler Kenti Trabzon Osman ŞİŞKO 36 37 Şehzadeler Kenti Trabzon Osman ŞİŞKO Şehir ve Tarih İç İçe Şehir merkezi camiler, kiliseler, sivil mimari örnekleri gibi tarihi mekanlarla doludur. Ortahisar Fatih Büyük Camii, Altınbaşlı Meryem Kilisesi’nin şehrin 1461 yılında fethinden sonra camiye çevrilmesiyle oluşmuştur. 1495 yılında Trabzon’da doğan Kanuni Sultan Süleyman 15 yaşına kadar burada yaşamıştır. Kanuni’nin doğduğu ev bugün ziyarete açıktır ve önünde de Cihan Padişahı’nın heykeli bulunmaktadır. Tarihi Ortahisar Mahallesi’ni kente bağlayan tarihi Zağnos Köprüsü’nin altındaki vadi kentsel dönüşüm çerçevesinde park olarak düzenlenmiş, havuzlar, konaklar, oturma alanları oluşturularak cazibe merkezi haline getirilmiştir. Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun’un anısına 1514 yılında yaptırılmış olan külliyeden geriye kalan cami ve türbe, hemen Zağnos Köprüsü’nün bitimindeki Atapark’ta ziyaretçilerini bekliyor. Çarşı Camii ise Hazinedarzade Osman Pasa tarafından 1839 yılında yaptırılmış, büyüklüğü, süslemeleri ve atmosferiyle dikkat çeken bir ibadethanedir. 38 İpek Yolunun Kavşak Noktası Trabzon, Karadeniz Bölgesi’nin doğusunda, bütün yolların kesiştiği liman kenti olması özelliği ile doğu ve batı ticaretinin kavşak noktasında bulunmaktadır. Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Trabzon, coğrafi konumu, hava, kara ve deniz ulaşım imkanları, tarihi değerleri ve doğal güzellikleri ile ticaret, kültür ve turizm alanında bir cazibe merkezidir. Dünyanın beğenisini kazanan folklorik yapısı, spora verilen önem, el sanatlarındaki incelik, yöre mutfağındaki lezzet ve özgünlük bu kente has önemli değerlerdir. Tüm bu değerlerin yanı sıra Trabzon, yetiştirdiği devlet ve sanat adamlarıyla da ünlüdür. Trabzon, yüksek dağların tepesinde hayat bulan yaylaları, günbatımında Karadeniz’in olanca güzelliği ile sunulan bereketi, insanının güler yüzü, girişimci ruhu, horon coşkusunun sevecenliği ile tarihinden gelen zenginliğinin yanı sıra tüm doğal güzelliklerini insanlığa sunmaktadır. Trabzon her yönüyle marka kent olmuş ve tarihin en eski dönemlerinden bu yana önemini sürdürmüş bir merkezdir.Yapılan araştırmalar sonucunda da Trabzon Türkiye’nin en yaşanabilir 4 ili arasında yer alan örnek bir kenttir. Trabzon, 4000 yıllık tarihini bugün bile sokaklarında gezerken hissedebileceğiniz bir şehir. Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği, Kanuni Sultan Süleyman’ın doğduğu, Yavuz Sultan Selim’in valilik yaptığı kente girişte denizin enfes mavililiği kucaklar ziyaretçilerini. Yeşilin dağlardan bir gelinlik gibi süzülüşü ise görülmemiş bir manzara sunar. Kent merkezi denizden Boztepe’nin üzerine kadar düzgün olmayan teraslar halinde yükselir. Şehirlerine gönülden bağlı olan, başka şehir veya ülkelerde yaşasalar dahi gurbet acısını dindirmek için yaz aylarında yaylalara koşan, şenliklerde horon tepen insanların şehridir Trabzon. ‘Karadeniz’in başkenti’ olarak nitelendirilen ve dilden dile dolanan ‘Bize her yer Trabzon’ sözünün doğduğu kenti, Doğan Haber Ajansı’nın usta ismi Osman Şişko’nun fotoğraflarıyla dergimizin sayfalarına taşıyoruz. Osman ŞİŞKO 39 Kent merkezinde en ilgi çeken tarihi mekan olan Ayasofya Müzesi ise yakın zamanda cami olarak da işlev görmeye başladı. Trabzon İmparatorluğu krallarından 1. Manuel Komnenos zamanında 13. yüzyılda inşa edilmiş olan yapı, sonraki yıllarda çeşitli eklemelerle genişlemiş, Fatih Sultan Mehmet şehri fethettikten bir süre sonra da camiye çevrilmişti. 1958-1962 yılları arasında restore edilen ve 1964’te müze olarak faaliyete geçen yapı, geç Bizans kiliselerinin en güzel örneklerinden biri olarak biliniyor. Kapısında ve revak cephelerindeki süsleme ve işlemeleri görmeniz mümkün. Ancak Temmuz 2013’te camiye çevrilen yapıda, namaz kılanların freskleri görmemeleri için yapının tavanı kapatıldı, girişin sol tarafındaki nefler de stor perdelerle örtüldü. Turistler freskleri sadece yapının bir bölümünden namaz saatleri dışında görebilme imkanına sahip. Şehzadeler Kenti Trabzon Ayasofya; Kiliseden Müzeye, Müzeden Camiye Şehzadeler Kenti Trabzon 42 Yayla Ve Festivaller Özellikle yaz aylarında yöre insanı şehir hayatından kaçarak yaylalara çıkar, Mayıs’tan Ekim’e kadar yayla şenlikleriyle adeta yorgunluk atar. Yaz aylarında bir yaylada kemençe veya tulum sesi duymanız olağan bir şeydir. Köylüler sabah erkenden yaylalara çıkar, şenliklerde yerel sanatçılar sahne alır ve katılanları coşturur. Şehir dışında, ülke dışında yaşayanlar bu festivalleri asla kaçırmıyor ve nerede yaşarlarsa yaşasınlar bu tarihlerde memleketlerinin yaylalarında, akrabaları, dostları ve komşularıyla omuz omuza horon oynuyorlar. Yaz aylarında horonların oynandığı, tulum ve kemençe seslerinin yankılandığı yayla şenliklerinin en ünlüleri ise Sis Dağı, Hıdırellez Bahar Bayramı, Şalpazarı Acısu, Şalpazarı Ağasar, Sultan Murat, Soğuksu Şenlikleri ve Kadırga Şenliğidir. 43 Trabzon’un çevresinde sarp yamaçlara oyulmuş onlarca tarihi manastır bulunuyor. Bunların içinde en ünlüsü Sumela Manastırı. Trabzon’un Maçka ilçesinin Altındere Köyü sınırları içinde, Altındere Vadisi’ne hakim Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine kurulmuş olan Sümela Manastırı, halk arasında “Meryem Ana” adı ile anılıyor. Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunan yapı, bu konumuyla manastırların şehir dışında, ormanlarda, mağara ve su kenarlarında kurulma geleneğini sürdürmüştür. Ayrıca yine Maçka ilçesinin Kiremitli Köyü’nün 6 kilometre batısında Vazelon Manastırı bulmaktadır. Ağaçların arasına saklanmış, 19. yüzyıla ait yapı, bir mağaranın önünde kurulmuş kilise ve keşiş odalarından oluşuyor. Atatürk Köşkü Doğa Harikası Uzungöl Soğuksu sırtlarındaki Atatürk Köşkü, 19. yüzyıl başlarında Konstantin Kabayanidis tarafından yaptırılmış. Rönesans mimarisinin etkilerini taşıyan bina, Atatürk’ün şehri sayısız ziyareti sırasında ağırlandığı ve konakladığı yer. Hatta Atatürk, tüm mal varlığını halka armağan etme kararını bu köşkte almış ve mal varlığının bir listesini hazırlayarak dönemin başbakanına göndermiş. Bugün köşk, oldukça fazla ziyaretçi çeken bir yer. Yemyeşil bir bahçe içinde, Trabzon sırtlarında yer alan köşkün en vazgeçilmez ziyaretçileri gelin-damat fotoğrafı çektiren çiftler. 44 Uzungöl’ün methini duymayan yoktur herhalde. Fotoğrafları Karadeniz’le ilgili kitapların hemen hepsinde yer alır. Çaykara ilçesinde, Karadeniz Sahil Yolu’na 40 kilometre uzaklıktaki Uzungöl, yamaçlardan düşen kayaların, Haldizen deresinin önünü kapatmasıyla oluşmuştur. Uzungöl son zamanlarda özellikle Arap turistlerin akın ettiği bir mekan. Sık ormanları ve doğal güzelliği ile ziyaretçilerini büyüleyen Uzungöl’de konaklamak için de bir çok imkan mevcut. 45 Şehzadeler Kenti Trabzon Doğayla İç İçe Sümela Ve Vazelon Karadeniz Sofralarının Vazgeçilmesi Hamsi Karadeniz insanının balığa verdiği önem çok farklıdır. Hele de bu balık hamsi olunca akan sular durur. Karadenizliler hamsiyi balık ötesi bir kategoriye koyup balık dahi demez, sadece ‘HAMSİ’ der. Karadeniz için hamsi çok önemli ve çok özel bir balık, hatta olmazsa olmaz. Hamsi, Karadeniz insanının yalnız mutfak kültürünü değil genel kültürünü de etkilemiş bir unsur; hikâyelerden fıkralara kadar. Mutfakta da çok özel bir yeri var. Çorbasından buğulamasına, mücverinden sarmasına, tatlısından dolmasına, pilavından köftesine kadar hamsinin girmediği herhangi bir yemeği düşünmek zor. Trabzon mutfağını, balık, köfte, pide ve yöresel lezzetler olarak kategoriye ayırmak mümkündür. Trabzon’a gelip de Akçaabat köftesi, Sürmene Pidesi, Hamsiköy sütlacı, kuymak, kaygana, turşu kavurması, Laz böreği ve kabak tatlısı yemeden gitmeyin. Tabi mevsimine göre balık çeşitlerini tatmanızı söylemeye bile gerek yok. Şehzadeler Kenti Trabzon Fındık Ve Cay Trabzon’da gezerken gözünüz yamaçlarda olsun. Molalarınızda içeceğiniz çaylar, işte bu yamaçlarda yetişiyor. Fındık da Trabzon’da en çok üretilen tarım ürünlerinin başında gelir. Ekime elverişli alanları az olmakla beraber, ormanları, çay ve fındık bahçeleri, otlakları geniş yer kaplar. Başlıca tarım ürünleri çay, fındık, patates, mısır ve fasulyedir. Trabzon’da ekilmeye müsait bir karış boş toprağa rastlamak mümkün değildir. Şehrin tutkusu Trabzonspor Trabzon’da futbol bir tutkudur. Daha yürümeye başlar başlamaz, topla tanışır çocuklar, mahalle aralarında.. Köylerde taşlardan yapılan kalelerden oluşan sahalarda kurallarını da kendileri koyarak futbol oynarlar.Trabzonspor’un anlamı ise daha bir başkadır. 1970’li yıllarda büyük bütçeleri olan İstanbul takımla- rı karşısında kendi şehrinin yetiştirdiği futbolcularıyla İstanbul efsanesine son vermiş ve 6 kez şampiyon olmuş, 7’inci şampiyonluğunun tescilini bekleyen bordo – mavili takım, onlarca kupayı müzesine taşımış, Avrupa’da tüm Türkiye’nin göğsünü kabartan başarılı sonuçlar almıştır. Trabzonspor sadece Trabzonluların ya da Karadenizlilerin değil tüm Anadolu insanının gönlünde taht kurmuştur. Trabzon’da her zaman 46 en önemli konu futboldur. Sohbetlerde başköşeye kurulur ve sohbet bitene kadar kalkmaz. Genci yaşlısı haftanın yedi günü futbol konuşur. Hele bir de Avni Aker’de maç varsa o zaman Trabzon’da akan sular durur. Tüm şehrin kalbi Avni Aker’de atar. Şehirde maç saatlerinde adeta hayat durur. Trabzonspor kentin tartışmasız en önemli markasıdır. 47 Christopher Morris Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin düzenlediği Vakıfbank – TFMD Yılın Basın Fotoğrafları Yarışması’nın Şubat ayında yapılacak jüri toplantısına katılacak olan dünyanın yaşayan en ünlü basın fotoğrafçılarından Christopher Morris, Foto Muhabiri Dergisi için Mühenna Kahveci’ye konuştu. Ropörtaj: Mühenna Kahveci Nerede duracağını bilen fotoğrafçı Amerikalı ünlü fotoğrafçı Christopher Morris’le yapılan sohbetlerde onun “Nerede duracağını bilen fotoğrafçı” olduğunu anlıyorsunuz. En açık ifadesiyle, ne yapacağını, nereye gideceğini, neyi fotoğraflayacağını ve ne zaman duracağını bilen;tarzı, standardı oturmuş bir fotoğrafçı.Usta fotoğrafçının çektiği her ne ise, bu bazen savaş, bazen siyasetçi, bazen de moda fotoğrafı, ön planda tuttuğu en önemli şey sadelik. Kendisinin de dediği gibi: “Fotoğraf tarzımı olabildiğince düz ve basit tutmaya çalışıyorum. Çok fazla oyun oynamıyorum.” Cumhurbaşkanı Gül’ü de Çekti Morris, 2011 yılında İstanbul’ a gelerek ‘Tür-kiye’de Zaman’ projesinde yer almış ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü Tarabya Köşkü’nde fotoğraflamıştı. Orada da Morris’e eşlik ederken kendisini birkaç gün gözlemlemek ilginç bir deneyimdi. Protokol kurallarını, gün içindeki programları, koruma çemberini delip geçmeden daha da önemlisi her yere hücum edip insanların sabırlarını tüketmeden usul usul bir işi sabırla nasıl bina ettiğini gördüğüm Christopher Morris, mekanı tanıdıktan sonra çekeceği fotoğrafları adeta kafasında tasarlıyor, sonra onların peşinden koşuyor. Yalnızca 10-15 Kare Çekti Cumhurbaşkanı Gül, köşkün bahçesinde fotoğraf çekilmeyi kabul ettiğinde Morris, iki dakika dolmadan, yalnızca 10-15 kare deklanşöre bastı. Katıldığı her toplantıda yüzlerce kez flaş ışığına maruz kalan Gül bile bu duruma şaşırmıştı. Başka bir fotoğrafçı eğer bu şansı elde etmiş olsaydı muhtemelen Abdullah Gül’ü hava kararıncaya kadar tutar ve sonunda elindekiler ile yetinmezdi. Tabii ki bu tecrübe Morris’in 7 yılı aşkın bir süre Beyaz Saray’da George Bush’u takip etmesinden geliyor. 50 51 Normal Hayata Geçiş “TİME için Beyaz Saray’da fotoğraf çekmek benim için savaş fotoğrafçılığından normal hayata bir geçiş gibi.Körfez Savaşı, Amerika’nın Irak’ı işgali, Kolombiya’daki uyuşturucu savaşları ile birlikte Bosna, Yugoslavya, Afganistan, Çeçenistan ve Somali gibi 18 farklı yerde yaşanan savaş ve çatışmayı fotoğraflamak ve sonrasında bunların zihinde biriktirdiğim izleri silmek kolay olmasa gerek” diyen Morris, “İki çocuğum varken hala savaş fotoğrafçılığı yapmak bencillik” sözleriyle hayatta duracağı yeri de bildiğini anlattı. Bir Çok Ülkeden Davet Geliyor Üzerine yapışan “Savaş fotoğrafçısı” etiketinden Beyaz Saray’da uzun yıllar çalıştıktan sonra nispeten kurtulduğunu söyleyen Morris bu kez de oradaki çalışmaları epey dikkat çektiği için “Başkan fotoğrafçısı” kimliği ile anılmaya başladığını anlattı. Morris, “Birçok gazete ve dergi kendi ülkelerinin başkanlarını çekmesi için beni davet eder oldu. Aslında bu kimlikten pek rahatsız değilim. Ama ona en ilginç gelen şey, savaş fotoğrafçılığını bıraktıktan sonra bu sefer savaşlara sebep olan devlet başkanlarını çekiyor olmak” dedi. En Zoru Moda Fotoğrafı Tüm bu koşuşturmacanın ardından kendisini bir şekilde moda dünyasında bulduğunu sözlerine ekleyen Morris, “Şimdilerde çoğunlukla Avrupa ülkelerinde moda dergileri ve firmalar için fotoğraflar üretiyorum. Kanlı savaş meydanlarından ve gergin siyaset ortamlarından sonra çoğu kimse moda fotoğrafı çekmeyi çocuk oyuncağına benzetebilir. Fakat bugüne kadarki deneyimlerim arasında en zorunun moda fotoğrafı çekmek olduğunu içtenlikle söyleyebilirim. Çünkü ışıktan mekana, kıyafetlerdeki detaylardan vücut hareketlerine kadar kontrol edilmesi gereken onlarca unsur var. Yine de bu deneyimi yaşamaktan mutluyum” dedi. Amerikayı Çekiyorum Fotoğraf yolculuğu sırasında Doğu yada Batı tercihi yapmadığını aktaran Usta foto muhabiri şöyle konuştu: “Tüm bunların yanısıra son zamanlarda Amerika üzerine de epey eğiliyorum. Şöyle bir gerçek var ki, Batılı fotoğrafçıların çoğu objektiflerini genelde Doğu’ya doğrultur. Özellikle kendi ülkesinde, içten gelen engellenemez sokak fotoğrafçılığı refleksinden doğan ürünlerinötesinde kapsamlı, uzun soluklu proje yürüten az. Kameramı kendi milletime, kendi ülkeme daha çok çeviriyorum son zamanlarda.Farklı insanları sıradışı bir tarzla çekerek “Amerikalı” kimliği altında buluşturuyorum. Bazen bu fotoğraflara bakarken irkiliyorsunuz. Uzakta bir noktaya bakan, garip mekanlarda ayakta bekleyen, bazen kalabalık bazen de yalnızlık içindeki insanlar görüyorsunuz. Fakat hepsinin yüzünde ortak bir duygu var gibi. Bu durum, fotoğraflar üzerinde biraz düşünmeyi gerektiriyor. 90’Larda Amerika’yı Çekmeyi İstemezdim 1990’larda Amerika’da çalışmak isteyeceğimi asla düşünmezdim. Amerika fotoğraflarını kariyerimde çok ayrıcalıklı bir yere koyuyorum. Bir savaş fotoğrafçısı olarak biliniyor olsam da, beni fotoğrafçı olarak tanımlayan şey aslında Amerika üzerine yaptığım politik çalışmamdır. 11 Eylül’ün ve Irak’ın işgalinin ardından bence vatanseverlikle körleşmiş bir ulus haline geldik. Benim ülkem başka bir ülkeyi meşru olmayan sebeplerle işgal etti. Ve ben de “Benim Amerikam” (My America) isminde bir çalışma yapmak istedim. Çok sayıda seyahate çıktım. Ekonomik sorunlar ve savaşlar yüzünden daha depresif bir Amerika tablosu çizen bir kitap ortaya çıktı. Bu değişimi kaydetmiş oldum.” Türkiye’ye Son Yıllarda Gelir Oldum 1990’lı yıllarda Time dergisinden bir yazarla birlikte Diyarbakır’da Kürtler konusu üzerine de çalıştım. Bir de ABD eski Başkanı George Bush’un İstanbul ziyaretinde ki ekipte yer aldım. Türkiye’ye yolum pek düşmüyordu aslında. Ama son yıllarda ise sık sık çeşitli vesilelerle ülkenize geliyorum” Yannis Behrakis Vakıfbank-TFMD Yılın Basın Fotoğrafları 2014 yarışmasının yabancı jüri üyelerinden biri de Reuters haber ajansının Yunanistan Fotoğraf Editörü Yannis Behrakis. Çektiği karelerle Reuters’in en önemli gözleri arasında yeralan Behrakis, fotoğrafa bakışını TFMD İstanbul Temsilcisi ve Reuters Türkiye Fotoğraf Editörü Murad Sezer’e anlattı. Ropörtaj: Murad SEZER En iyi fotomuhabiri görünmez olanıdır Çoğunlukla savaş, toplumsal olaylar, doğal afetleri ve politik gelişmeleri fotoğraflıyorum. Bazen de spor. Haber fotoğrafçılığının bence bir çok hedefi vardır. Asla kendini tekrar etmeyen, eşsiz ve sihirli bir anı kaydetmek, gücü ve güzelliğiyle insanları suskun bırakmak. Kitlelere mesaj vermek, onları bazen güldürmek, bazen ağlatmak. İnsanları suçlu hissettirmek, iyi amaçlar için insanların elini cebine atmaya teşvik etmek. Harekete geçmeden önce insanları iki kere düşünmeye itmek. İzlediğim Film Bu İşe Attı Bir stüdyoda ticari fotoğraflar çekiyordum. İzledigim bir film hayatımı değiştirdi. Başrolünü Nick Nolte’nin oynadığı bir gazetecinin hikayesini anlatan “Ateş altında” (Under Fire). Sonrasında fotomuhabiri olmaya ve savaşları fotoğraflamaya karar verdim. Libya’da Kaddafi Fotoğrafı İlk ülke dışı görevim 1989 yılında Libya oldu. Reuters’ta kadrolu işe başlamamdan dört gün sonrasında ABD savaş uçakları Libya’yı ve Libya Hava Kuvvetleri’ni bombaladı. Kaddafi kaldığımız otele geldi, gazetecileri ziyarete. Ama bizimle konuşmadan ayrıldı. Orada kargaşa arasında onun yanına sızmayı başardım ve fotoğraflarını çektim. Ertesi günü ajansın servis ettiği fotoğraflar tüm dünya medyasında geniş şekilde yer aldı. Oradan sonra Maltaya geçim ve böylece dünyanın dört bir yanını boynumda fotoğraf makinesi ile gezmeye başladım. Hobisi İşi Olan Biriyim Ben hobisi işi olan ve hobisi ile maaş alan az sayıda insandan biriyim. Genç fotoğrafçılara yardımcı olmayı seviyorum. Çoğu kez kendimi onların arasında birşeyle anlatırken buluyorum. Savaşlardan nefret ediyorum. Yaşananları belgelemek için de orada olmam gerektiğine inanıyorum. Bu benim dünya barışına katkımdır. Yannis Behrakis Dostumun Kanı Giysilerimi Damgaladı 2000 yılında Siera Leone’de çok sevdiğim arkadaşım Reuters’ın değerli muhabirlerinden Kurt Schork iç savaşı izlerken APTN kameramanı Miguel Gil Moreno de Mora ile birlikte öldürüldü. Kanı giysilerimi kaybı ruhumu sonsuza dek damgaladı. İşimin Kötü Tarafı Ağır Yük İşimin en iyi tarafı seyahat etmek. Çok seyahat etmek. Mücadele etmek, tutku, macera, yeni insanlarla tanışmak, tarihe tanıklık ederek tarih yazmak. En kötü tarafı ise ağırlık. Oysa bende hafif bir çantayla seyahat etmeyi çok isterdim. Fotoğraf: Yannis Behrakis Varoştan Akedemisyenliğe Yol Hikayesi UFUK DUYGUN KİMDİR? 1956 yılında Ankara’da doğdu. Babası, Demiryolları’nda teknik ressamdı. Ankara Çalışkanlar İlkokulu, Atıf Bey Ortaokulu, Yıldırım Beyazıt Lisesi ,İstanbul Pendik Lisesi, Kartal Lisesi, Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü ve son olarak master eğitimini tamamlamak üzere Marmara Üniversitesi, Fotoğraf Bölümü’nde okudu. Halen Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Fotoğraf ve Video Ana Sanat Dalı’nda öğretim görevlisi. Evli ve iki çocuk babası. Söyleşi: Alper İşmen Fotoğrafla tanışmanız nasıl oldu? Fotoğrafçılığa veya filmlere olan ilgim Ankara’da Çinçin Bağları’ndaki evimizde, babamın eşliğinde güneş ışığından yararlanarak sinema filmi parçalarından bir mercekle perde üzerinde görüntüler elde etmeye çabalamamla başladı. Sadece görüntüler değil, mercekten çıkan ışık huzmesinin aydınlattığı toz tanecikleri bile beni henüz ilkokul çağlarında fotoğrafçılığa itmiştir. Kendi imkanlarımla margarin yağı tenekesinden ağabeyimle birlikte yaptığım agrandizör ile siyah beyaz baskılar yapmaya başlamam 1968’de oldu. Fotoğraf çekmeyi, makine bilgisini ve fotoğrafçılığa ait birçok teknik bilgiyi kendi kendime öğrendim. Bu çok uzun bir süreçtir. Bostancı’da Şipşakçı Bostancı’da bir tavernada şipşak fotoğrafçılık yaparken etkisini çok beğendiğim fotoğraf kağıdı banyo- 60 sunun hangi marka, ne çeşit bir şey olduğunu patronuma sorduğumda, sır olduğu için söylemediği ve benim de kullandığımız bu banyonun belki bir kutusu, ambalajı olabilir düşüncesiyle hemen yakındaki çöp bidonunu karıştırarak ne olduğunu bulmam, bu süreçte hiç unutamadığım bir anımdır. Mimar Sinan’da Fotoğraf Bölümü 1992 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, Fotoğraf Bölümü’ne başlamamla fotoğrafçılığa meslek olarak adım atmış olduğumu söyleyebilirim. Okulla birlikte dergilerle veya çeşitli ajanslarla çalışarak hayatımı kazanmaya başladım. Bu arada İFSAK ‘a üye oldum. Marmara Üniversitesi’nde “yaz kurslarında ve İFSAK’ ta eğitimci olarak bildiklerimi paylaşma olanağı buldum. 1997’de de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde ilkin okutman, daha sonra da öğretim görevlisi olarak olarak çalışmaya başladım. Ankara’da Çinçin Bağları’nda unutulmaz bir çocukluk yaşayan, ağabeyi ile beraber yağ tenekesinden yaptığı agrandizör ile karanlık odayla tanışarak fotoğrafın büyülü atmosferini solumaya başlayan Ufuk Duygun, akademik eğitimini de Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü’nde eğitim alarak taçlandırdı. Hala Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi, Fotoğraf ve Video Ana Sanat Dalı’nda öğretim görevlisi olarak tecrübelerini öğrencileriyle paylaşan Duygun, fotoğraf, basın fotoğrafçılığı ve amatör fotoğrafçılık ile ilgili düşüncelerini Alper İşmen’e anlattı. Ufuk DUYGUN 61 200 sene sonrasına günümüz hakkında bilgi verebilecek her türlü fotoğraf bence belgesel fotoğraf olmuştur Türkiye’de akademik fotoğraf eğitimleri sizce işlevsel mi, Fotoğraf bölümlerinden mezun olan öğrenciler, mesleklerini icra ederek hayatlarını kazanma noktasında başarılı olabiliyorlar mı? Benim kendi kendime deneme yanılma yoluyla öğrenmemin yıllarca sürdüğü, kimsenin anlatmak istemediği ve sır gibi sakladığı bilgileri, belli bir sistem dahilinde, deneyimli hocalarla ve bilginin merkezi olan bir ortamda kısa sürede öğrenmenin farkını yaşayan biriyim. Bu nedenle akademik eğitimin yararlarını saymakla bitiremem ve oldukça işlevsel olduğunu düşünüyorum. Mezun olan öğrencilerimizin büyük bir çoğunluğu kendi mesleklerinde, bir reklam ajansı, reklam stüdyosu, gazete veya tv kanalında çalışmaktalar. 62 Akademik fotoğraf eğitiminin artıları sizce nelerdir? Akademik fotoğraf eğitimi aynı zamanda fotoğraf dünyasına atılacak olan öğrencinin disiplinli bir şekilde projeler yapabilmesi, belli bir bakış açısı sağlayabilmesi, kendine ait bir tarz oluşturabilmesi, sanat dünyasına katılabilmesi, kendini tanıtma, gelişme ortamı sağlaması ve yurt dışı bağlantılar kurabilmesini olanakları hale getirir. Salt fotoğraf çekmenin dışında bireyin sanat, felsefe, sosyoloji, psikoloji etkenlerini kavramasına ve bu alanlarda da kendini geliştirme bilincinin oluşmasına katkıda bulunur. belki de elle tutulur bir makineye bile gereksinim kalmayacaktır. Optik gelişmeler ve tıp bileşimleri bunu sağlayabilir hale gelecektir. Fotoğrafın geleceği konusunda öngörüleriniz neler? Günümüzde artık amatörler tarafından çekilen ve sosyal medyada paylaşılan binlerce önemli olaylara, gelişmelere, hareketlere dair görüntülere kolaylıkla ulaşabilmekteyiz. Kompakt makineler, internet ortamı artık foto muhabiri veya profesyonel fotoğrafçı kavramını değiştirmeye başlamıştır. Amatörler tarafından görüntülü haber alma, bilgi Dijital sistemlerin bulunması, led teknolojisininin geliştirilmesi ve internet ile teknolojik bir patlamanın eşiğindeyiz. Gelecekte fotoğraf çekebilmek için 63 edinme veya paylaşma olanaklarının kolay ulaşılabilir ve ucuz olması, profesyonel fotoğrafçıların kendilerini geliştirme, bilinçlendirme ve eğitme gereksinimlerini artırmıştır. Bu nedenlerle profesyoneller kendilerini fotoğrafçılığın dışında da çaba göstermelerini gerekli hale gelmiştir. Belgesel fotoğraf sizce nedir, nasıl olmalıdır? Teknik olarak bakıldığında doğa, gezi, savaş, yaşam, amatör, belge, mima- Foto muhabirliğinin geleceği hiç de yadsınamayacak kadar önemli olmaya devam edecek gibi hareketli görüntüleri takip etmek için donanım ve teknolojinin gerekliliğinin, duran fotoğrafa bakma pratikliğine göre dezavantajlı durumda olmasının da katkısı olsa gerek. ri, portre, makro, vesikalık, eski tabirle haftalık. Hatta kimsenin gitmediği gezegenlerde çekilen fotoğraflar da bunlara dahil belgesel fotoğraftır. Mars’ta çekilen fotoğraflar buna bir örnektir. İnsanlar ne yapıyorlardı, nasıl yapıyorlardı, ne giyiniyor, ne yiyorlardı tarzında 200 sene sonra sorularak bakılacak her türlü fotoğrafa belgesel fotoğraf diyorum. niz bir fotoğraf bu gün için önemli görünmeyebilir. Ama aynı fotoğraf bundan bir kaç asır sonra günümüze dair çok önemli bir belge olabilir. Fotoğraf makinesi boynunuzdayken aldığınız tepkiler nasıl? Haber fotoğrafçılığı yani foto muhabirliğinin geleceği sizce nasıl olacak? Buradan yola çıkacak olursak 200 sene sonrasına günümüz hakkında bilgi verebilecek her türlü fotoğraf bence belgesel fotoğraf olmuştur. Komşunuzla birlikte sokak kapısı önünde çektirdiği- Günümüzde televizyonda ve sosyal medyada yayınlanabilen hareketli görüntülerle rekabet etme zorunluluğu olsa da foto muhabirliğinin geleceği hiç de yadsınamayacak kadar önemli olmaya devam edecek. Burada televizyon Ne zaman bir ortamda fotoğraf çekmeye çalışsam hangi kanaldan veya hangi gazeteden olduğumu sormaya çalışıyorlar. Tabii olumsuz anlamda. Çoğunlukla eğer gazeteciysem fotoğraf çektirmemek için. Demek ki halkın bu konuda çekinceleri var. 64 65 TÜRK TURiSTLERiN GÖZBEBEĞi SAKIZ ADASI İzmir’in Çeşme ilçesine 8 deniz mili uzaklıktaki Yunanistan’ın Sakız Adası, Türk turistlerin en fazla ziyaret ettikleri adaların başında geliyor. Düzenledikleri etkinliklere, adanın doğal güzellikleri ve tarihi yapıları da eklenince gezi meraklılarının uğrak bölgelerinden birisi olan Sakız Adası her yıl yükselen turist profili ile tur operatörlerinin gözdesi konumunda yerini koruyor. Denizhan GÜZEL 66 67 SAKIZ ADASI Turistler Sık Ziyaret Ediyor korunmuş durumda. Mesta Köyü’nün en güzel yanı ise gezinizi gerçekleştirirken geçmişi hissedebilmeniz. Adını dünya’da bir tek bu bölgede yetişen Sakız ağaçlarından alan bu şirin adanın en gözde köyleri ise Pyrgi ve Mesta.İnşaat ustalarının kendilerine özgü yaptıkları ‘Kesme Dış Kaplama’ özelliği ile evlerin dış cephelerinin oldukça farklı bir şekilde oluştuğu köy, turistlerin en fazla ziyaret ettiği alanların başında geliyor. Roket Savaşları Kale Şeklinde Köy Paskalya Döneminde Gerçekleşiyor Nasıl Başladı? Hıristiyan aleminde Hazreti İsa’nın 40 gün gördüğü işkencenin ardından çarmıha gerilmesi, sonra da ruhunun göğe yükselerek dirilmesini sembolize eden Paskalya dönemine kadar 40 gün et yememe perhizi, 4 Mayıs gecesi sona eriyor. Perhizin sona ermesinin ardından ise Paskalya şenlikleri başlıyor. Şenlikler kapsamında Sakız Adası, Vrondados Vrondados Köyü’nde, kökleri Osmanlı dönemine kadar dayanan roket savaşı, Aziz Markos ve PanagiaErityani kiliseleri arasında yapılmaktadır. Cemaat kazanma çekişmesi nedeniyle iki kilisenin çocukları arasında birbirlerine sapanla taş atarak başlayan sürtüşmeye, Paskalya kutlamalarında büyükler de katılmış. Zamanla İsa’nın dirilişi kutlamalar, Adanın bir diğer çekim merkezi konumunda olan tarihi Mesta Köyünün tarihi ise 14. Yüzyıla kadar dayanıyor. Köyün en büyük özelliği ise evlerin tünellerle birbirlerine bağlı olması. Geçmişte korsanlardan korunmak için yapılan ‘Kale’ şeklindeki köyün dış kapıları kapatıldığında içeri girmek imkansızlaşıyor. Köyün içinde bulunan evlere tüneller arasından geçerek ulaşılabiliyor ve o tarihi doku günümüzde son derece güzel Sakız Adası’nda düzenlenen festivallerin en ilgi çekeni ise tüm dünyanın büyük ilgi gösterdiği, iki Kilise arasında yaşanan Roket Savaşları.Geçmişi oldukça eskiye dayanan roket savaşında iki Kilise cemaati, hazırladıkları roketlerle Kiliselerin çanlarını vurmayı hedefliyor. Köyü’nde, her yıl geleneksel roket savaşları düzenleniyor. Köyde, birbirlerine 400 metre uzaklıktaki Aziz Markos ve PanagiaErityani Kiliseleri arasında yapılan, kökü Osmanlı’nın hakim olduğu döneme dayanan roket savaşları, saat 20.00’de başlıyor ve gece yarısında en yoğun şeklini alıyor.Renkli görüntülere sahre olan roket savaşlarını ise dünyanın bir çok ülkesinden gelen turistler ve medya mensupları takip ediyor.Hava karardıktan sonra atılan havai fişekler, gecenin karanlığında renk cümbüşüne neden oluyor. yerini kiliselerin avlularına yerleştirilen toplarla yapılan atışlara bırakmış.Kutlamalar uzun yıllar top atışlarıyla sürdükten sonra 1889 yılında tehlikeli boyutlara gelince Türkler hem bunu önlemek, hem de adalıların ayaklanma tehlikesini ortadan kaldırmak için bu toplara el koymuş. Bu geleneği Türkleri rahatsız etmeden sürdürmek isteyen Sakızlılar, ilerleyen yıllarda havai fişekte karar kılmışlar.O gündür bugündür Aziz Markos Kilisesi’nin kubbesiyle, ana giriş kapısının üzerindeki Aziz Markos Heykeli’ne, karşı tarafta ise PanagiaErityani Kilisesi’nin saatine karşılıklı binlerce havai fişek fırlatılıyor. Bu havai fişeklerin hazırlanmasına ise yaz aylarında başlanıyor. Saat 21.00’de duyulmaya başlayan patlama sesleri adadaki turistleri buraya çekiyor. Saat 23.00’te ise toplu saldırıya geçiliyor, yarım saat içinde binlerce havai fişek ateşleniyor. 23.30’da geçici ateşkes yapılıyor, ibadet için kiliselere giriliyor ve rampalara yeni fişekler yerleştiriliyor. ‘HristosAnesti - İsa dirildi’ sözleri duyulduğunda temsili savaş yeniden başlıyor. Festivaller Adası Sakız Adası’nın bir diğer özelliği ise bahar aylarında başlayan festivallerin sonbahara kadar devam etmesi. Ada köyleri arasında düzenlenen kıyafet festivalleri, yemek festivalleri, yöresel halk oyunları festivalleri, Kültür ve Sanat etkinlikleri turistlerin yoğun ilgi gösterdikleri etkinlikler arasında yer alıyor. Dünya’da Bir Tek Bu Adadayetişiyor Adını Sakız (Mastik) Ağaçlarından alam Sakız Adası’nın en büyük özelliği ise dünyada sakız ham maddesinin yetiştiği tek bölge olması. Ağaçlardan hasat zamanı elde edilen sakız, bir çok üründe kullanılıyor. Reçel’dentatlı yapımına kadar bir çok gıda maddesinin ham maddesini oluşturan sakız, adanın en büyük gelir kapılarından birisi. Nasıl Gidilir? SAKIZ ADASI Yunanistan’ın Avrupa Birliği üyesi olması nedeniyle Sakız Adası’na ya Schengen vizesi veya gümrük kapısından alabileceğiniz vize ile girebiliyorsunuz. Çeşme’den sabah 09.30’da hareket eden feribotlarla yaklaşık 50 dakikalık bir seyahatten sonra Sakız Adası’na ayak basmış oluyorsunuz. Murat ÖZTEK Meclisin Murat Ağabeyi MURAT ÖZTEK KİMDİR? 1961 yılında Sivas Şarkışla’da doğdu. Ankara’da Kıbrıs Bayraktar İlköğretim Okulu, 50. Yıl Lisesi’nden mezun oldukdan sonra iki yıl Aşağı Ayrancı Ticaret Lisesi’nde ticaret hukuku okudu. Gazetecilik mesleğine 1982’de Hürriyet gazetesi fotoğraf servisinde başladı. Hürriyet gazetesinde foto muhabiri olarak çalıştı. Sırasıyla Günaydın, Sabah gazetelerinde foto muhabirliği yaptıktan sonra bir süre Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nde görev aldı. Daha sonra Akşam gazetesine geçti. Halen Akşam gazetesi parlamento bürosunda foto muhabiri olarak çalışmaktadır. Evli olan Öztek, iki çocuk babasıdır. Ropörtaj: Arif Akdoğan Meclise ilk geldiğinde Meclis Başkanı, Başbakan kimdi? şeylerin sürekli tekrarı bıkkınlık ve yorgunluk getiriyor. Hüsamettin Cindoruk Meclis Başkanı’ydı. Tansu Çiller de Başbakan. Kaç yıldır meclistesin? Yıllarını verdiğini bu tarihi binayı, burada çalışmayı seviyor musun? Eskiden seviyordum şimdi soğumaya başladım. Yoğun bir çalışma ortamı zaman içinde bizi de siyasetçiler gibi yorgun düşürüyor. Eskiden istediğin gibi istediğin yerde haber yapabiliyordun. Basının ağırlığı vardı. Şimdi yavaş yavaş kapılar bize kapatıldı. İzinsiz hiçbir şey yapamıyoruz. O da bizi işten soğutuyor. Aynı 72 “Atlattım” gülümsemesi, hiç bitmeyen enerjisi, siyasetçilerle diyalog kurmadaki başarısı, geçen yıllara inat meclis koridorlarında haber fotoğrafı peşinde koşan Murat Öztek. Bir gün “aşık” olduğu meclisten ayrılırsa onun dostluğuna, muhabbetine aşık olanlar, genel kurul, koridor, komisyonlar, hepsinin adını tek tek bildiği ağaçlar, o nu çok özleyecek. Meclis’te 19. yılıma Akşam Gazetesi ile birlikte girdim. Daha önce genel kurulun çalıştığı Salı, Çarşamba, Perşembe günleri gelirken, basın mensuplarının sürekli gelmesi üzerine ben de her gün Meclis’te olmaya başladım. Sabah erken saatlerde meclis çalışmalarını takip etmeye başlıyorum genel kurul kapanana kadar da gece gündüz mesaimi sürdürüyorum. Mecliste siyasetçilerle çok yakın ilişkilerin var. Diyalogları çok rahat kurabiliyorsun. Bunu nasıl 73 başarıyorsun? En kızgın anında bir siyasetçiyi güldürdüğüne çok tanık oldum. Sen fotoğrafını çekerken haberde alıyorsun. Çoğumuz fotoğrafı çeker bırakırız? Bu iyi bir tespit. Orada sürekli çalışmanın getirdiği de bir sonuç bu. Ama biraz da sen isteyeceksin haberi, fotoğrafı. Kendini sevdireceksin. Bir foto muhabiri biliyorsun kolay kolay işten yıpranmaz. Sabahtan akşama kadar beklersin bir kare için. Çünkü, foto muhabirliği çok ağır bir meslek. Dünyada görülmemiş en ağır meslek budur. Hamallık yaparsın dinlenirsin ama bir foto muhabiri hiçbir zaman dinlenmez. Dinlendiği sanıldığı anda o yine bir şeyler düşünüyordur. ‘Nasıl çeksem, nasıl atlatsam’ diye. Sürekli bir çalışma durumu. Haliyle kimsenin göremediği ayrıntıları foto muhabiri objektifine yansıtabiliyor. Peki o sohbetlerden bir haber aldığın oldu mu? Olur tabi ki. Genel kurulda bir fotoğraf çekersin ama arkasını bilmediğin için kulise inersin. Vekile anlatırsın, “ İşte böyle yapacağım şöyle yapacağım “ O da, tabi sana güvendiği için, iyi ilişki kurduğun için, bir de sürekli seni takip ettiği için anlar sana bir haber malzemesi verir. Fotoğraf her şeyi olduğu gibi yansıttığı için siyasetçi foto muhabiri ilişkisi güvenle devam eder. Siyasetçileri seviyor musun? 19 yıldır mecliste çalışıyorsun. Siyasetçiden siyasetçiye fark var. Siyaseti seviyor musun? Siyaseti seviyorum. Çünkü siyasetin içinde bulunduğum için kendimi zaman zaman siyasetçi gibi de hissettiğim oluyor. 74 Peki sen kendine foto muhabiri değil de siyaset fotoğrafçısı diyebilir misin? Diyemem çünkü ben 12 yıl foto muhabirliğinin farklı dallarında da görev yaptım. Mecliste en sevdiğin nedir? Genel kurulda oturup fotoğraf çekmeyi seviyor musun mesela? Uzun süre orda çalıştığım için meclisin kokusunu severim. O kokuya aşığım ben. Nasıl bir koku? Orayı o kadar benimsedim ki, gittiğim zaman orayı evim gibi görüyorum. Oraya gitmediğim zaman huzursuz oluyorum, işlerim sanki yarım kalmış gibi hissediyorum. Huzur bulduğum, sürekli özlediğim bir koku. Her ne kadar son zamanlarda yorgun düşüp biraz soğusam da duygularım değişmiyor. Ben biliyorum siz öğle yürüyüşleri yapıyorsunuz. Parklara çıkıyorsunuz. Her gün Ankara’nın göbeğinde bulunan bu ormanda, yeşilin içinde yürüyorsunuz. Onlar sizin için bir şans. Çok güzel yemekler yiyorsunuz (gülüyoruz…) Yüzde 90’ı doğru. Oranın bir tabiat güzelliği var. Ankara’nın ortasında yeşil bir alan var. Değişik ağaçları görüyorsunuz. Değişik ortamı görüyorsunuz. Değişik insanları görüyorsunuz. Türkiye’nin her tarafından oraya insan geliyor. Bir gün emekli olursan Meclis’te en çok neyi özlersin? Genel kurulun dört duvarını özlerim. Siyasetçilerin vatandaşlar için ne tür ya- salar çıkarttığını görmek isterim. Genel kurulda görev yaparken birçok yasaya tanıklık ediyorum. O bakımdan orda bulunmadığım zaman kendimi eksik hissediyorum. Ben galiba siyaseti çok seviyorum. Mesleğe karanlık odadan başladığınızı biliyoruz. 1982 yılında Hürriyet’te laboratuvar elemanı olarak başladım. Slaytlar… Hep siyah beyaz çalışıyorduk. Slayttan negatife dönmeye başladığımız için İstanbul’a kursa gittik. Bir karanlık odacının hiçbir zaman hata yapması mümkün değildir. En ufak hata yıllarını alıp götürebilir. Dikkat ister, titizlik ister. Orası çok önemli bir yerdir. Fotoğrafın baskısını, banyosunu saniye saniye hesaplamak zorundasındır. Ağır işti. Ama şimdi dijitale döndük, mertlik 75 bozuldu derler ya. O yüzden gerçekten eskiden çok zordu iş yapmak çok ağırdı. Şimdi çok rahatladı. Özlüyor muyum, özlüyorum. Karanlık odada elinle yani böyle tekrar yaratıcılık yapıyorsun. Bir fotoğrafı çekerken insan ne çektiğinin farkına varamaz. Ama orada gördüğün zaman, ‘İşte bu güzelmiş’ diye heyecan duyar. O ilk an inanılmazdır. Bazen büyük bir mutluluk, bazen derin bir hayal kırıklığı. Çok özel anlardı. Ama artık yok. Film güzel çıkmış pırıl pırıl çıkmış bu seni onurlandırırdı. Bir de eskiden siyah beyaz, renkli vardı. Yani iki makinen olurdu. Birine siyah beyaz takılırdı, birine renkli slayt takılırdı. Birinde tokalaşmayı çektin öbürüyle de çekmen gerekir, ‹ Bir daha tokalaşır mısınız? ‘. Hem renkli hem de siyah beyaz çekmek zorundasın. Öyle bir şey vardı. Onun için sık sık alışkanlık olmuş, eskilerde şıyım. Kıskanç mısın? Kıskancım’ Ama bazı arkadaşlar olmadıkları ya da olmalarının mümkün olmadığı yerden de fotoğraf istiyor. Mümkün değil ondan işyeri istemiştir. O da ondan istemiştir. Murat abi siyasetçilerle samimi ve sıcak ilişkilerin oldu hep. Unutamadığın siyasetçi kimdir? En çok onun fotoğrafını çekmeyi özlediğin? Birinci sırada rahmetli Turgut Özal. İkinci sırada rahmetli Necmettin Erbakan. Üçüncü de Süleyman Demirel. Özal, yaptığı hareketlerle bir foto muhabirini atlatırdı. “Gelin çocuklar ben burada araba kullanıyorum” derdi. Yani öyle insanı dinamik ve zinde tutardı ki heyecan yaptıran, yenilikçi biriydi. Özal ile unutamadığım bir olayı anlatayım. Göreve gittiğimiz yerde nü bir fotoğraf vardı. Özal’ı oradan geçerken çekmeyi tasarladım. Bekledim, eşyalarımı hazırladım, tek ben çekeceğim. Arkamdan birisi dokundu; ‘Ya bir dur dedim’ ‘Bana baksana’ deyince sesinden Özal olduğunu anladım. “Şimdi fotoğrafı atladın gördün mü” dedi. Tabi bir şey diyemiyorsun, güldüm. Dedim ki; “ Efendim bu da bizim görevimiz”, “Atlattım atlattım, nasılmış” dedi. Güzel de espri yapardı, kırmazdı. Sonra o fotoğrafın önünde bana poz verdi. 14 Şubat sevgililer gününde Meclis grubunda Tansu Çiller’e çiçek verirken bir fotoğrafın var? 14 Şubat Sevgililer gününde yere bir çiçek düşmüştü, ondan sonra aldım. ‘Ver ver ver’ diye sesler gelince ben de kıramayıp vermiştim. Orada nazik bir şekilde kendisine saygıyla sundum. Aldı, teşekkür etti. Baykal da bir kez sana kartopu mu atmıştı? o vardır. Dijitale dönünce bu gençlerce zaman zaman alay konusu oluyor. Meclis’te çalışanların yüzde sekseni 50 yaşın üzerinde insanlar olduğu için eski alışkanlıkla hala tekrar tekrar sorarlar; “ Bir daha tokalaşır mısınız? diye. Sonra efsane gazete Günaydın var... Karanlık odadan sonra Hürriyet’te Ankara sayfası, gece muhabirliği ardından Günaydın’a foto muhabiri olarak 212 (5953 No’lu basın kanunu) dediğimiz basın kadrosuyla geçtim. 1989’dan bu zaman kadar 212 kadrosuyla görev yapıyorum. Günaydın, Sabah ve Akşam Gazetesi’nde çalıştım. Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde bir yıla yakın köşkte görev yaptım. Değişen zamanla aynı şeyi söyleyebiliyor musun? Foto muhabiri hala değerli midir? Hala değerlidir. Foto muhabiri birebir iş yapar. Bir muhabir o anda bulunmayabilir ama bir foto muhabiri o anı görmek zorundadır. Bir kişi bir olayı yakaladığı zaman o fotoğrafı diğer kişilerle paylaşmaz. Biz fotoğraf olsun diye karın yağdığı bir gün, “Efendim bir kartopu oynar mısın?” dedik. “Tabi, ne güzel falan “dedi. O da fotoğraf vermeyi çok sever, böyle çıktık dışarı sulu sulu kartopunu bana doğru attı. Benim makinanın üzerine gelince tabi fotoğrafı ben çekemedim. “Ne yaptınız?” dedim. Bozuldum bir de. “Ya kartopu oyna dedin ya. Ben de oynadım” dedi. Peki sen foto muhabirlerinin birbirleriyle fotoğraf alışverişiyle ilgili ne düşünüyorsun? Meslekte unutamadığın kişiler kimdir? Saygıyla andığın ve benim ondan çok şey öğrendiğim dediğin kimse var mı? Bu daha çok yönetim anlayışından kaynaklanır. Çünkü tek bir insanı çalıştırırsan her yere yetişemez. Ondan ister o da başkasından. ‘Ama karşı mısın? Kar- Mustafa Bozdemir. O beni yetiştiren büyüğümdür. Haber müdürüm geldi, “Eti senin kemiği benim” dedi rahmetli Orhan Kantoğlu. Saygın insanlardır bun- 76 lar. Bunlar insan gibi insanlardı. Sana iş öğretmeyi severlerdi. Bazıları büyük insanlar iş öğretmez ki gençler bizim yerimize gelmesin diye. Stajyer olarak bile almaya dayanamazlar. Yıllarca o koltuklarında kalırlar. Bırak da başkası gelsin artık. Ama o insanlar her şeyi öğretirdi, insanlığı öğretirdi. Bugün öyle kişiler yok mu? Bugün öyle bir ilişki yok. Bir yere gittiğin zaman, “Acaba bu benim yerime mi gelecek niye geldi” diye hesap yapılıyor. Ve ya dışarıdan yaşlı bir adam geldiği zaman, “Bu da mı geldi? “ diye bir ustasına saygı göstermiyorlar. Ne olursan ol önce insan ol. Gelsin yerine de çalışsın belki onun da ihtiyacı vardır. Klasik ama eski günler yok. Eski foto muhabirleri yok mu? Foto muhabirliği kamuoyunun gözü kulağı her şeyi diyebilirim. Bir kareyle her şeyi ispat edebilirsin ama binlerce yazıyla hiçbir şeyi ispat edemezsin. Mesleğimiz çok ağır bir meslek, hasta olursun işini bırakamazsın. Çocuğun olur sevemezsin doğru dürüst. Çünkü gece gündüz iş vardır. Eskisi gibi değil sanki artık. Sadece birini bırakıp gidiyorsun yani. Dijital çıkınca mesela ben bir üzüntümü paylaşayım. Eşim doğum yapacak hastaneye götürülecek izin alamadım. Allah rahmet eylesin arkasından kötü söylenmez ama müdürüm yüzünden karım kapıda kaldı. Ben işi bırakıp gidemedim ve amcama telefon ederek, “ Amca alır mısın kapıda çocukla” diyerek ricada bulunmuştum. Bizim meslek özveri mesleği bu özveri mesleğini de yaptığımız için her şekilde hep ezilen biz oluyoruz. Mecliste daha ne kadar çalışmayı düşünüyorsun? Allah ne kadar kısmet ederse işim olduğu sürece devam edeceğim. Koşturmayı istiyorsun hala o koridorlarda, komisyonlarda, genel kurulda… Keşke maddi durumum iyi olsaydı da gençlere bıraksaydık. Oranın ağırlığı dışarıdan göründüğü gibi değil, çok ağır bir yer. Nefessiz kalıyorsun, havasız kalıyorsun. Bazı güzel yanları da var kötü yanları da var. Stres özellikle çok fazla. İsterdim ki orda kavga olmasın. Hep güçlü ol, güçlü hisset kendini abi bu çatı altında. Hep birlikte Arifim. 77 Havada yaşanan kabus dolu dakikaları bugün Star Gazetesi’nde mesleğini sürdüren Foto Muhabiri Burhan Eliş tüm detaylarıyla dergimizle paylaştı. İŞTE DEHŞET ANI… Burhan Eliş KİMDİR? 1966 yılında Kars’ın Selim ilçesi Yolgeçmez Köyü’nde dünyaya geldi. İlk, orta ve lise eğitimini Kars’ın Sarıkamış İlçesi’nde tamamladı. 1988 yılında Hacettepe Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Gazeteciliğe 1990 yılında Milliyet Gazetesi’nde başladı. 1999 yılında Star Gazetesi’ne transfer oldu. Halen Star Gazetesi Ankara Temsilciliği’nde mesleğini sürdüren Eliş, evli ve Göksu, Tuna, Nehir isimli üç kız çocuğu babası. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 18 yıl önce Güney Amerika’ya yaptığı, iki haftalık resmi ziyaretin dönüş yolunda ölümden döndü. Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel, eşi Nazmiye hanım ve beraberindeki 180 yolcuyu taşıyan Dalaman uçağı kalkıştan yarım saat sonra türbulansa girdi. Saatte 900 km hızla uçarken bir anda sağa sola savrulan ve irtifa kaybeden uçakta yaşanan korku ve paniği, O dönem Milliyet Gazetesinde görev yapan foto muhabiri Burhan Eliş, çektiği karelerle ölümsüzleştirdi. Tanık olduğu dehşet anını gazeteciliğin verdiği refleksle 36 mm’ye hapseden Burhan Eliş’in fotoğrafları Milliyet Gazetesi’nin 15 Nisan 1995 sayısında “İşte Dehşet Anı” başlığıyla manşete taşındı, dehşet anı, “Baba yerde… Herkes çığlığı basıyor… Burhan da deklanşöre…” spotuyla okurlara sunuldu. Herkes Çığlık Bastı, Burhan Deklanşöre… Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 1995 yılı nisan ayında Güney Amerika ülkeleri Arjantin, Şili ve Brezilya’ya yapacağı 15 günlük resmi ziyaret, daha başlamadan medyada polemiklere yol açmış, gezinin gereksiz olduğu yönünde yayınlar başlamıştı. O dönem çalıştığım Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Güldemir, seyahatin başlamasına 3 gün kala telefonla arayarak seyahate benim katılmamı istemişti. Vize vb işlemlerin yetişemeyeceğini söylememe rağmen, “ben anlamam işlerini hallet, seyahate sen gideceksin” diyerek telefonu kapatmıştı. Resmi işlemleri ve vize başvurularını 2 günde bitirerek seyahat kadrosuna dahil olmuştum. Seyahate katılan 180 kişi ile birlikte Esenboğa’dan havalanmış İspanya’ya doğru uçuyorduk. Gezinin ilk durağı Arjantin’e gitmeden önce, İspanya’nın Kanarya Adalarında bir gece konaklamış, ertesi gün, okyanusu geçmek için erkenden havalanmış, yaklaşık 8 saat süren okyanus uçuşundan sonra Arjantin’in Başkenti Buenos Aires’e varmıştık. Ardından Şili’nin Başkenti Santiago, sonra son durak Brezilya’nın Başkenti Brasilia. Havada Dehşet Resmi temas ve görüşmelerden sonra seyahat bitmiş dönüş hazırlıklarına başlamıştık.13 nisan Perşembe günü Brasilia Türk Büyükelçiliğinde uçuş saatini beklerken, uçağa yiyecek içecek yükleyen aracın, uçağın bagaj kapağına çarpması sonucu uçağın uçuşu iptal olmuştu. Türkiye’den yeni bir uçak bekliyorduk. Bu da nereden baksan 14 saat demekti. Otellerden çıkış işlemleri yapıldığı için otellere geri dönmemiz mümkün değildi. Tek çare Büyükelçilikte beklemekti. Ancak 180 kişiyi yedirmek doyurmak elçiliğin imkanlarını hayli aşıyordu. Kısa sürede kaynaklar tükendi, elçilik görevlileri canla başla talepleri karşılamaya çalışıyorlardı. Ancak yetişmek ne mümkün… yiyecek içecek bitti, uykusu gelenler elçiliğin koltuklarında uykuya dalmış…. Saatler süren gergin bekleyişten sonra, iyi haberi alıyoruz, Türkiye’den beklenen Dalaman uçağı alana inmiş bizi bekliyordu. Otobüs, pasaport kontrol derken Dalaman uçağındayız, bir an önce havalanmak istiyoruz, kapılar kapanıyor kemerler bağlanıyor, koltuklar dik duruma getiriliyor ve uçağın tekerlekleri yerden kesiliyor. Havadayız, herkes mutlu, yüzler gülüyor, vatana dönüyoruz çünkü. Uçuş sorunsuz devam ediyor ilk yarım 80 saat dolmak üzere, ama daha önümüzde 17 saat var. Derken Cumhurbaşkanı Demirel uçağın ön tarafında görünüyor. Demirel her uçuşta yaptığı gibi yolcularla tek tek tokalaşıyor hal hatır soruyor. Ayaktayım, yanımda rahmetli Ahsen Çetine (dönemin Türkiye Gazetesi Cumhurbaşkanlığı muhabiri) fotoğraf makinem boynumda bana doğru yaklaşan Cumhurbaşkanı Demirel’i bekliyorum bir yandan da fotoğraf çekiyorum. Cumhurbaşkanı Demirel elini uzatıyor, tokalaşmak için elimi uzatıyorum, büyük bir patlama ve sarsıntı ile savruluyorum, düşmemek için koltuğa sarılıyorum. Cumhurbaşkanı Demirel’i önce uçağın tavanında görüyorum sonra yerde. Tek amacım Cumhurbaşkanı Demirel’in her anın fotoğrafını çekmek, sol kolumla koltuğa sıkı sıkı yapıştım, sağ elimle fotoğraf çekmeye çalışıyorum, ama aşağı yukarı ve yanlara doğru sarsıntı yüzünden vizörden Demirel’i görmekte zorlanıyorum. Yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışıyorum. İnsanlar fotoğraf çekmeme kızıyorlar, “hepimiz öleceğiz sen fotoğraf derdindesin diye bana bağırıyorlar, üstelikte fotoğraf çekmeme tepki verenlerin çoğu gazete yöneticisi. Uçak büyük gürültüyle sağa sola yatıyor gövde çatırdıyor, kabin bagajları açılmış dökülüyor, servis yapan hosteslerin ta- bakları bardakları kırılıyor, ağlamalar, bağırmalar, çığlıklar birbirine karışmış, sakin olmaya çalışanlar Kelime-i şahadet getiriyor. Uçağın penceresinden kanatların aşağı yukarı sarsıldığını görebiliyorum. Sakin kalıp fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Çekiyorum da. Nitekim Cumhurbaşkanı Demirel, her şey yoluna girdikten sonra, bana dönerek, “artık fotoğrafta çektin allı güllü yazarsın” diyerek espri yapıyor. Kafasını tavana vurduktan sonra yerde oturarak tehlikenin geçmesini bekleyen Cumhurbaşkanı Demirel’in aklına ilk eşi Nazmiye hanım geliyor, korumalarına, “Nazmiye’ye bakın” diye talimat veriyor, korumalardan biri emekleyerek Nazmiye hanımın yanına gidiyor, sonra geri gelerek Cumhurbaşkanı’na rapor veriyor, “iyiymiş efendim o da sizi merak ediyor” Ne Oldu? Demirel ve 180 kişiyi Brezilya’dan getiren Dalaman uçağı türbülansa girdi ve 20 saniyede 300 metre irtifa kaybetti. Kontrolü sağlayan pilot çok irtifa kaybettik diye hızla yükselmeye başladı. Uçak 15 saniye sonra büyük bir gürültü ve sarsıntıyla sağa yattı . Bu düşüş daha sarsıntılı ve büyüktü, uçak 10 saniyede 700 metre irtifa kaybetti. İlk sarsıntı ve düşüşte sakin kalmaya çalışan Demirel’in ikinci düşüşte hiç konuşmaması korku ve heyecanını yüzüne yansıtıyordu. Dalaman uçağı dikine burgaçlı hava hareketi anlamına gelen türbülans bölgesinin kenarından geçmişti. Uçağın kaptan pilotu Ata Özerden’in dediği gibi, ‘türbülans bölgesinin kenarından geçtik, eğer içine girseydik betona çarpmış gibi olurduk, böyle bir durumda ya kanadınız kopar ya gövde çatlar, ya da motor bozulur kurtuluşunuz yoktur” Kurtuluş ve Eve Dönüş Korumalar yerde oturan Demirel’e kafasını koltuklara çarpmasın diye sıkı sıkı sarılmış uçağın sarsıntılarının geçmesini bekliyorlar. Büyük patlamalar ve çatırdamalar yerini yerini hafif sarsıntılara bırakıyor, çığlıklar kesiliyor, hostesler kırılan dökülenleri toplamaya başlıyorlar, Demirel hemen yanımdaki koltuğa oturuyor, ayakta koltuğa sarılmış bekliyorum, şoktayım, fotoğraf çektim ama, acaba ne çektim bilmiyorum, o kargaşada can pazarında fotoğraf çektiğimi gören Demirel, bana dönüyor, “fotoğrafta çektiniz artık allı güllü yazarsınız” diyor, gülümsüyorum. Uçuş normale dönüyor, yüzler mutlu gülümsüyor, ölmedik yaşıyoruz mutluluğu. Arkadaşlarım yanıma geliyor fotoğraf çekip çekmediğimi soruyor, çektim diyo81 rum ama emin değilim, sonra filmin başına bir iş gelmesin diye makinadan çıkarıp cebime koyuyorum, malum gazetecilik numarası çekemediysen çektirme. Ama daha önümüzde 16 saatlik bir uçuş var. Okyanusu geçtikten sonra Cumhurbaşkanı Demirel’in talimatıyla Kanarya Adalarına inip bir saat dışarı çıkıp stres atıyoruz. Normalde direk Ankara’ya uçulacaktı. Sonra tekrar uçak ve sabah saat 10 sıralarında Esenboğa Havalimanına iniyoruz. Kaza haberi üzerine Esenboğa hıncahınç dolmuş kurbanlar kesiliyor. Filmi banyoya veriyorum, yaklaşık yarım saat süren bekleyişten sonra, film önümde ve çekmişim işte, bütün korku heyecan yorgunluk bir anda bitiyor… Derken telefon çalıyor, arayan Milliyet fotoğraf sorumlusu rahmetli Yalçın Çınar abi, selam sabahtan sonra, Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Güldemir’in hemen İstanbul’a gelmemi istediğini söylüyor, Yeniden uçağa binmeyi göze alamıyorum, ama sonuçta çağıran Yayın Yönetmeni. Öğlen uçağı ile İstanbul’a gidiyorum, elimde manşetin fotoğrafları, Ufuk bey sıcak bir şekilde karşılayıp teşekkür ediyor, “iyi ki seni göndermişim” diyor. Filmleri veriyorum, notları yazıyorum, sayfalar yapılıyor. Manşet, “İŞTE DEHŞET ANI”… Türkiye’nin ilk haber kameramanlarından TANJU BAYRAMOGLU Türkiye’nin ilk haber kameramanlarından Tanju Bayramoğlu ile televizyon dünyasındaki hızlı değişimi konuşurken onun hikayelerini de dinleme şansını buldum. İşte ustalarımızdan Tanju Bayramoğlu ile yaptığım söyleşi: Türkiye Haber Kameramanları Derneği Başkanı Celal ÇEVİRGEN 82 Haber kameramanının gözü ve kulağı, Allah’ın her kulunun sahip olduğu sadece o ikişer taneden ibaret değildir. Aksine onlardan mümkün olduğu kadar fazla olan ve bunun fazla olduğunu bünyesinde hisseden kişilerdir. Tabir caizse; ‘ben onu görmedim’, ‘ben onu fark etmedim’, ‘ben onu hissetmedim’ veya buna benzer söyleyişlerde asla bulunmayacak bir kişi olmalıdır 83 Kimdir Tanju Bayramoğlu, gençlere nasıl anlatalım. TRT ile tanışmam 1964 yılında oldu. Televizyon Daire Başkanlığı’nda göreve başlamıştım. O sırada yayına geçecek olan ilk stüdyonun çalışmaları yapılıyordu. Almanya’dan gelen altı teknik elemanın önderliğinde stüdyonun montaj çalışmalarını yapıyorduk. Çalışmalar sürdüğü esnada kurum bünyesinden kameraman olarak yetiştirilmek üzere elemanlar seçiliyordu. İşte bunlardan biri ben olmuştum. Takvimler 1965 i gösterirken ben TRT Televizyon Dairesi bünyesinde kadrolu kameraman olarak göreve başladım. O zamanlar bu birimin ismi şuan olduğu gibi Aktüel kamera servisiydi. Radyo Haber Bülteni Sonrasında Türkiye’nin ilk haber kameramanlarından biri oldunuz. O yılları anlatır mısınız. TRT yayına başladığı ilk yıllarda, haber bültenleri tamamen stüdyoda spikerlerin sunduğu, dışardan aktüel görüntülerle beslenen değil de bir nevi ‘Radyo Haber Bülteni’ seklinde izleyiciye aktarılıyordu. O yıllarda kameramanların bulunduğu yer, TRT Ankara Televizyonu’na bağlı kamera grubuydu. Yani tek bir kamera grubu vardı. TRT’nin tüm işleri bu grup tarafından hallediliyordu. Müzik eğlencesinden tutun, haber görevlerine kadar grup şefimiz Kaya Sur’un görevlendirmesi doğrultusunda giderdik. Bu süreçte bazı kameramanlar bazı işlere tercih ediliyordu. Yani herkesin farklı bir yeteneği ve ilgi alanı vardı. Trt Haber Merkezi Kuruldu Zaman geçtikçe işler yoğunlaştı. En sonunda Haber Merkezi kendi kamera birimini oluşturmak için talepte bulundu. TRT Ankara Televizyonu ve TRT Haber Merkezi arasında tat- lı bir rekabet vardı. TRT Ankara Televizyonu ne kadar dirense de TRT Haber Merkezi’ne güçleri yetmedi ve talep kabul edildi. Ben ve Ekmel Kabuloğlu haber merkezinin tercih ettiği kameramanlar olarak TRT Haber Merkezi’nin resmi ilk iki haber kameramanı olduk. dir. Aksine onlardan mümkün olduğu kadar fazla olan ve bunun fazla olduğunu bünyesinde hisseden kişilerdir. Tabir caizse; ‘ben onu görmedim’, ‘ben onu fark etmedim’, ‘ben onu hissetmedim’ veya buna benzer söyleyişlerde asla bulunmayacak bir kişi olmalıdır. Neden siz tercih edildiniz veya Haber merkezi tercih edilecek kameramanda ne gibi özellikler arıyordu. Geçen Zamanın Tekrarı Yok Doğal olarak bugün bir habercilerde ne gibi özellikler aranıyorsa o zamanda aynı özellikleri arıyorlardı. Haber Kameramanı olabilmek demek, genel kültür seviyesi itibariyle yaşadığı ülke ve diğer ülkelerdeki olaylarından gidişatıyla hassasiyetle ilgilenen ve kamerasıyla görev aldığı her konuda tespit ettiği/edeceği görüntüleri tamamen çağdaş ‘habercilik anlayışı’ ve üslubunda, en gerçekçi bir tutumla izleyicilere yönlendirebilecek, çabuk ve doğru verilecek çekim kararlılığı çerçevesinde oluşacak bir inisiyatif kabiliyetine sahip olan, olması gereken kişidir. HABER KAMERAMANI DEDİĞİN Haber kameramanının gözü ve kulağı, Allah’ın her kulunun sahip olduğu sadece o ikişer taneden ibaret değil- Malumunuz, yaşanan bir olayın tekrarı yoktur. Dolayısıyla haber kameramanı bir çok şeyi önceden düşünmeli, hissetmeli ve gereken tüm unsurlara hazırlıklı olmalı. Gerekli malzemeden tutun, olayın gidişatına kadar her şeyi çok iyi algılayan üstün bir duyarlılığa sahip kişi olmalıdır. Önemli İsimler Kameraman Olarak Başladı Bir müddet sonra haber de işler iyice çoğaldı ve haberin talebi üzerine yeni kameramanlar habere geçmeye başladılar. Ertürk Yöndem, Ahmet Tansel, Ziya Uçkan, Sonat Konur, Vedat Güres, Ziya Ergun gibi isimler o dönemdeki bazı kameramanlardı. Haber merkezinin kuruluş yıllarında ilk olarak kurum bünyesinden sağlanan kameramanlar, kurum dışından alınırken özenli bir imtihanla yüksek okul mezunları tercih edilerek alınmaya başladı. Fotoğrafçılar Tercih Sebebi O zamanlar üniversitelerde televizyonla alakalı bölümler olmadığı için kameramanlar seçilirken fotoğrafçılık hobisi, sanat yönü olan, konservatuar, tiyatro gibi bölüm mezunlarından tercih ediliyordu. Seçilen kişilere eğitim önce TRT bünyesinde sonrasında ise bazı yabancı televizyonlara gönderilerek veriliyordu. TRT Haber Merkezi çok hızlı bir şekilde büyüdü. Bir müddet sonra Kavaklıdere’deki yeni yerimize taşındık. Şimdiki yapısının temelleri o zaman atılmış oldu. 16 Mm Film Kameralarıyla İlk yıllarda kullandığınız kameralar hangisiydi, Nasıl çalışırdınız. Aktüel kamera olarak ilk gelen kameralar 16 mm Arriflex marka film kameralarıydı. Kamera servis şefi Kaya Sur, her fırsatta kendi odasında, ben ve Ekmel Kabuloğlu’na bu kameraların kullanımıyla alakalı kurs verirdi. Kaya Sur, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nden TRT’ye transfer olmuş eski bir fotoğrafçıydı. Bizleri kamerayla tanıştıran o dur. 120 Metrelik Film Kaseti O zamanlar imkanlar çok fazla değildi. 120 metrelik bir film kasetimiz olurdu ve bu filmi çok idareli kullanmamız beklenirdi. 120 metre film 11 dakikaya yakın görüntü kaydı yapabiliyordu. Bazı görevlerde bu filmi yetiştirebilsek de futbol maçlarında bize çok büyük sıkıntı olurdu. Düşünsenize 3-1 biten bir maçı 10 dakikalık bir filme nasıl sığdırırsınız. Bunu yapabilmek için gözümüzü vizörden hiç ayırmadan, golü kaçırmamak için her atağı dikkatlice takip ederdik. Eğer golü kaçırırsak bedelini ağır ödemek zorunda kalırdık. Allah’tan benim başıma hiç gelmedi. Kamerada Ses Kaydı Yoktu Malumunuz film kameralarında ses kaydı olmadığı için bizimle omuz omuza çalışan sesçi arkadaşları- mız vardı. İsviçre yapımı olan Nagra teyplerle ses kaydı yaparlardı. Tüm görevlere bu arkadaşlarımızla giderdik. TRT bizlere gideceğimiz işlere uygun bir şekilde giyinmemiz için özel kıyafetler verirdi. Size şu an belki enteresan gelebilir ama smokinlerimiz dahi vardı. Cumhurbaşkanlığı ve üst düzey devlet erkanının katıldığı toplantılarda, kokteyllerde bu smokinleri giyerdik. Kuzu postundan yapılmış gocuklar da verilen kıyafetlerin içindeydi. Soğuk iklim koşullarında dışarda uzun müddet beklememizi gerektiren durumlarda bunları giyerdik. Gurur Duyuyorum Kameraman olmak benim için hayatımda Allah’ın bana verdiği bir lütuf oldu. Buna müdrikim. İlk TRT yayınlarında görev almış bir çalışan ve de yine ilk televizyon haber bültenlerini başlatan o küçük grup içerisinde olmaktan dolayı büyük bir gurur duyuyorum. Salihli’ye güzel bir eser bıraktık Fotoğraflarla Salihli albümünün sergisi Zafer Keskiner Tiyatro Salonu’nda açıldı. Salihli Belediye Başkanı Mustafa Uğur Okay, Salihli Belediyesi ile Türkiye Foto Muhabirleri Derneği işbirliğinde düzenlenen foto safaride çekilen binden fazla fotoğraf arasında seçilen 300 fotoğrafın hazırlanan albümle sunulduğunu bunların arasından da 156 tanesinin bir sergi ile Salihli halkıyla paylaşıldığını anlattı. Sergiye birçok davetlinin yanı sıra, Salihli Belediye Başkanı Mustafa Uğur Okay, İlçe Kaymakamı Ertan Peynircioğlu, Salihli Ticaret Sanayi Odası Başkanı İbrahim Yüksel ile Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Ege Bölge Temsilcisi ve Yeni Asır Gazetesi Foto Muhabiri Kadir Kemaloğlu da katıldı. Törende konuşan Salihli Kaymakamı Ertan Peynircioğlu hazırlanan albümü büyük bir keyif ve beğeni ile incelediğini anlatarak, “Çok güzel kareler yakalanmış, gerçekten belge niteliğinde bundan 10- 20- 30 yıl hatta çok daha sonraları Salihli’nin bugününü merak edenlere her şeyi en güzel şekilde anlatacaktır. Kitap, fotoğraf, film gfibi çalışmalar bugünü gelecek nesillere anlatmak için çok önemli. Emeği geçenleri kutlarım” diye konuştu. Daha sonra söz alan Belediye Başkanı Mus- tafa Uğur Okay “Geçtiğimiz Mayıs ayında Türkiye Foto Muhabirleri Derneği İzmir Şubesi ve belediyemizin işbirliğinde bir grup değerli foto muhabirleri ile Salihli’yi köşe bucak gezerek kentimizi ölümsüzleştirdi. Doğası, tarihi, kültürü ve her dokusuyla buram buram özgün, karakteristik ve güzelliklerle bezeli Salihlimizi bizim alıştığımız gözle değil farklı bir bakış açısıyla görüntülerken aynı zamanda içinde yaşadığımız için artık fark etmediğimiz güzellikleri bizlere sundular. Bu fotoğraflardan oluşan albümümüz yayınlanırken bu karelerden oluşan bir de sergi oluşturuldu” Fotoğraflarla Salihli albümünde sadece 256 sayfada yaklaşık 300 fotoğrafa yer verilrdiğini dile getiren Okay, “Bu çalışmalarımızda yola çıkış nedenimiz; binlerce yıllık tarihi geçmişe, doğal zenginliklere, tarihi güzelliklere ve birçok coğrafyadan süzülüp gelen kültürüne kadar önemli değerlere sahip Salihli’de kent belleğini oluşturmaktır. Bu albüm ve sergi çalışmamızda tarihi ve doğal güzelliklerimizi, dışarıdan ve farklı bakış açısıyla görebilecek çok değerli gazeteci dostlarımız ve fotoğraf sanatçılarımız konuğumuz oldu ve binlerce kare fotoğrafla kentin bugününü ölümsüzleştirdi” dedi. Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet İmançer, Foto Muhabirleri Derneği Ege Bölge Temsilcisi ve Yeni Asır Gazetesi Muhabiri Kadir Kemaloğlu, Posta Gazetesi Çevre ve Gezi Yazarı Ahmet Akansu, Haber Türk Gazetesi Foto Muhabiri Mehmet İnmez, emekli fotomuhabirleri Fikret Ay ile Kenan Seven, Nurhayat Talay ve Sökmen Talay’a teşekkür etti. Yoğun ilgi gören serginin açılış kurdelesini ise İlçe Kaymakamı Ertan Peynircioğlu ve Salihli Belediye Başkanı Mustafa Uğur Okay foto muhabirleri ile birlikte kesti. Salihli Belediye Başkanı Okay, foto safariye katılan Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Sergi, belediye sarayındaki galeride 2 ay boyunca gezilebilecek. Salihli’fotoğrafladık Salihli Belediyesi ve Türkiye Foto Muhabirleri Derneği işbirliğinde düzenlenen foto safaride çekilen 300 fotoğraf ile hazırlanan albümdeki 156 fotoğraf sergilendi. 86 87 Türkiye Foto Muhabirleri Derneği İzmir Şube Başkanı Kadir Kemaloğlu ise Salihli’yi yakından inceleme ve ziyaret etme fırsatı buldukları bu çalışmanın Salihli halkına armağan olmasından mutluluk duyduklarını dile getirdi. Kemaloğlu, kenti iki gün gibi kısa bir sürede tanımaya çalıştıklarını ve yakından gördüklerinde bu sürenin Salihli gibi doğası, tarihi ve kültürü ile zengin bir kent için yeterli olmadığını belirterek, “Bizim çalışmamız Salihli’ye kısa bir bakış oldu” dedi. Sergiyi gezen Salihlililer de yaşadıkları kenti farklı bir gözle görenlerin eserlerini görmekten mutluluk duyduklarını ifade ettiler. SERGİDEN ESİNTLİER Kurşunlu Kaplicalari 1967 yılından bu ya Salihli Belediyesi tarafından işletilen kaplıca, Ege bölgesinin en önemli termal kaynaklarından birisi üzerinde kuruludur. Her mevsim ayrı bir güzellik taşıyan bitki varlığına sahip Kurşunlu vadisinde yer alır ve ilçeye sadece 4 Km mesafededir. Romatizmal hastalıklar, kireçleme, kırık, çıkık, cilt hastalıkları, böbrek rahatsızlıkları ve kadın hastalıkları gibi birçok hastalığa yararlıdır. Bölgedeki diğer termal sulardan farklılığı suyunun kükürtlü oluşudur. Kız Köprüsü Adala beldesi ile Demirköprü Baraj seti arasında, Gediz nehrinin üzerinde kurulu köprü antik Kral Yolu’nun da geçtiği noktada inşa edilmiştir. Köprü, 6 gözenekli sütun üzerine kemerli, taş yapısı ile Mimar Sinan stilini andırmakta ise de yapım yılı kesin olarak bilinmeyen bir Osmanlı dönemi eseridir. Yakın çevresindeki Alabalık üretim tesislerinde dinlenip taze Alabalık yiyebilirsiniz. Su Uçtu Şelalesi ve Adala Kanyonu Kız Köprüsünün altından akan suyu her iki yakasından da batıya doğru takip ettiğinizde yaklaşık 2 km sonra bir doğa harikasıyla karşılaşırsınız. 25 m yüksekten, Adala kanyonunun başlangıcına dökülen “Su Uçtu” şelalesi ve devamında volkanik kanyonun su ile çeşitli bitkilerin harmanlanmasıyla ortaya çıkan doğal florasına hayran kalacaksınız. hamam sefaları yaptıkları arkeolojik kazılardan anlaşılmaktadır. Çevresinde bulunan şelale, kazan ve Güvercin kuyusu görülmeye değerdir. Köy kahvesinde, çınar ağaçlarının altında, çay molası vermek keyifli bir dinlenme şeklidir. Bizim Ev Tesisleri Anadolu Anıt Çınarı Salihli’nin seyir tepesi olarak kabul edilen Seyran Tepe’de bulunan 300 kişilik, teraslı Restoran, Cafe-Bar’ın en önemli özelliği Avrupa’daki benzerlerinde bile göremeyeceğiniz eğitimli görevliler nezaretinde hizmet veren çocuk oyun odası ve kreşinin bulunmasıdır. Böylece çocuklu konuklar gönül rahatlığı içinde yemeklerini yerken çocuksuz ortamda eğlenebilmektedir. Barış mahallesi, Trabolu mevkiinde bulunan bu anıt çınar ağacının yaşı 410 civarında hesaplanıyor. Yüksekliği yaklaşık 40 m. çapı ise 8 metredir. Söylenceye göre; bu çınarı bir Alevi dedesi dikmiştir ve kutsal kabul edilir. Bu nedenle kimse kırık dallarını bile alıp yakmaz. Belki bu anıt çınarın günümüze ulaşması bu inanca bağlıdır. Salihli Belediyesi, 1999 yılında bu ağacı korumaya almış ve üzerinde Şadan Gökovalı’nın “Merhaba, benim adım Anadolu Çınarı, üçüncü bin yıla 410 yaşında giriyorum. Atalarınızın selamını torunlarınıza götürüyorum.” yazısı, doğal taş blok üzerine işletilmiş ve çevre düzenlemesi yapmıştır. Çamur (Hamamı) Kaplıcaları: Salihli’nin Kurşunlu’dan sonraki önemli kaplıcası Sart Çamur Kaplıcaları Ltd.Şti. dir. İlçeye 11 Km. uzaklıkta Bozdağ’ın kuzey yamaçlarında yer almaktadır. Sularının özelliği Kurşunlu ile örtüşür. Adında her ne kadar çamur geçiyorsa da özel çamuru yoktur. Salihli, Antik çağlardan beri şifalı suları ile ilgi çeken bir yer olmuştur. Romalıların, bu kaplıcanın sularını, pişirilmiş toprak künk döşeyerek 5 Km mesafedeki Sardes’e götürdükleri, “Roma Hamamı” adı verilen küçük çaplı hamamlar ile Gymnasiumdaki gibi havuzlu banyolarda, 88 89 ‘14 Yarışma Online Başvuru Sayfası YILIN BASIN FOTOĞRAFLARI YARIŞMASI Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin düzenlediği “Vakıfbank – TFMD Yılın Basın Fotoğrafları”, Türkiye’deki haber fotoğraflarının değerlendirildiği tek yarışmadır. Yarışmanın patenti ve tüm hakları derneğe aittir. ÖRNEK Yarışmaya katılan foto muhabirinin ismi Ahmet Vargı. Bu kişi yarışmaya 2 Haber, 1 Serbest, 3 Spor, 1 Çevre, 2 Siyaset, 1 Foto Röportaj’la katılmış. Fotoğraflara aşağıdaki şekilde isimlendirerek kayıt etmeli. “Yarışmanın amacı” Basın sektöründe, zor şartlarda görev yapan foto muhabirlerini mesleklerinde özendirmek. Basın fotoğrafçılığının gelişmesinde katkı sağlamak, basın fotoğrafçılarını desteklemek. Seçilen fotoğrafların Yurtiçi ve yurt dışında sergilenmesi ile haber fotoğrafçılığına ve basın fotoğrafçılarına olan ilgiyi yüksek tutmak. Türkiye’deki basın fotoğrafçılığının seçkin ürünlerini basılı eserler haline getirerek kaynak yayınlar oluşturmak. YARIŞMA KATILIM KOŞULLARI − Yarışmaya Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC vatandaşı tüm basın mensupları katılabilir. Jüri üyeleri katılamaz. − Yarışmaya 2013 yılında çekilmiş fotoğraflar katılabilir. − Foto muhabiri yarışmaya her kategoride en fazla 10 eserle katılabilir. − Yarışmaya “Foto Röportaj” dalında katılacak eserlerde her hikaye en fazla 12 fotoğraflık bir seriden oluşabilir. Bu kategorideki başvurularda daha fazla fotoğraf gönderilmesi halinde ise TFMD yönetimi bu fotoğraflar arasından 12 tanesini jüriye sunar. “Foto Röportaj” dalında 2013 yılı içerisinde çekilen fotoğrafların yanı sıra önceki yıllardan süren ancak bu yıl çekilen fotoğraflarla tamamlanan seriler de katılabilir. − Yarışmaya bir fotoğraf yalnızca tek bir kategoride katılabilir. Örneğin aynı fotoğraf hem foto röportaj içerisinde hem de başkaca bir dala gönderilemez. Tespit edildiği anda iki fotoğrafta tasnif dışı bırakılır. − Yarışmaya katılan eserler www.tfmd.org.tr adresinden online olarak alınır. − Yarışmaya katılacak eserlerin çözünürlüğü en az 72 DPI, uzun kenarıda en az 3000 pixel olmalıdır. − Fotoğrafların Adobe Photoshop’ta File İnfo bölümünde katılımcının ismi, soyadı, fotoğrafın açıklaması, fotoğrafın çekildiği tarih açıkça belirtilmelidir. File İnfo bölümünde yer alan Category kısmına fotoğrafın yarışmada gönderildiği kategori kodu yazılmalıdır. Yarışma başvuruları online olarak kabul edildiğinden bu bölümün Türkçe harf ve noktalama kuralları ile altyazılı şekli ile gönderilmesi zorunludur. (Altyazısı olmayan fotoğraflar yarışma dışı kalacaktır) Yarışma dalları kategori kodları; • Haber HBR • Serbest SRB • Spor SPR • Foto Röportaj FRP • Çevre CVR • Siyaset SYS • AB Yolunda Türkiye AB − Fotoğraf kayıt edilirken kategori kodu, foto muhabirinin isminin başharfi ve soyadının tamamı yazılacak ardından numara verilecektir. Seri fotoğraflarda numaranın sonuna harf eklenecektir. HBR_AVARGI01 HBR_AVARGI02 SRB_AVARGI01 SPR_AVARGI01 SPR_AVARGI02 SPR_AVARGI03 CVR_AVARGI01 SYS_AVARGI01 SYS_AVARGI02 FRP_AVARGI01A FRP_AVARGI01B FRP_AVARGI01C FRP_AVARGI01D FRP_AVARGI01E FRP_AVARGI01F FRP_AVARGI01G FRP_AVARGI01H FRP_AVARGI01I FRP_AVARGI01J FRP_AVARGI01K FRP_AVARGI01L Yarışmaya katılacak eserler Adobe Photoshop AdobeRGB veya sRGB olarak JPEG formatında kalitesi maksimumda (12) kayıt edilmelidir. − Yarışmacı, başvuru formundaki isim, soyadı, çalışılan kurum, görev kısmı ile iletişim bilgilerini eksiksiz olarak doldurulmak zorundadır. − Gönderilen fotoğraflar iade edilmez. Her türlü kulanım hakları Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’ndedir. (Dernek bu fotoğrafları Yılın Basın Fotoğrafları Kataloğu’nda, yayınlarında veya katkı sağladığı basılı eserlerde, takviminde ve sergilerinde kullanabilir. Sponsor firma ödül alan fotoğrafları dernek ve kişi adı geçerek ilgili yayınlarında kullanabilir) Yarışmaya katılan eser sahibi bu şartı kabul etmiş sayılır. − “Vakıfbank – TFMD Yılın Basın Fotoğrafı” Jüri tarafından ödül alan eserler arasından seçilir. − Yarışmaya katılan eserin gönderildiği kategori ile uyuşmaması halinde Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, eserin dalını değiştirebilir. Yarışmaya katıla foto muhabiri bu şartı kabul etmiş sayılır. − Yarışmaya gönderilecek fotoğrafların “Fotoğraflarla Türk Basını” kataloğunda yayınlanmasına Türkiye Foto Muhabirleri Derneği karar verir. − “Yılın Basın Fotoğrafı” ödülünü alan foto muhabiri, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği yarışma sponsorları dışındaki firma, kuruluş veya kişinin tanıtımına yönelik reklam kampanyaları ve organizasyonlara katılamaz. Ödül alan foto muhabirlerinin açık 90 www.tfmd.org.tr kimlik ve yüzleri, sponsor firmalarca gazete, dergi, internet ve televizyon ilanlarında kullanılabilir. − Yarışma kuralları dışında yapılan tüm başvurular, tasnif dışı bırakılır. Yarışmaya katılacak fotoğrafta karanlık oda müdahalelerinin dışında manüplasyon yapıldığı tespit edilmesi halinde söz konusu yarışmacı, bu tarihten sonra Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin organize ettiği hiçbir yarışmaya katılamaz. Yarışmacı dernek üyesi ise ihraç istemiyle jüri tavsiyesi ile TFMD Yönetim Kurulu’na sevk edilir. (Yarışmaya gönderilen fotoğraflarda filtre kullanılamaz, çoklu fotoğraf uygulaması yapılamaz, fotoğraftaki bir bölüm silinemez veya fotoğrafa ekleme yapılamaz, fotoğrafa orjinalinde olmayan renk filtreleri uygulanamaz, fotoğrafın üzerine isim veya yazı yazılamaz, fotoğrafa pasparto veya arkaplan eklenemez, fotoğraf işlenirken katman -layer- açılamaz) − Yarışmaya yapılacak itirazlar Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yönetim Kurulu tarafından değerlendirilir. YARIŞMA TAKVİMİ − Yarışmaya son katılım tarihi 20 Ocak 2014’dur. Bu tarihten sonra yapılan başvurular kesinlikle dikkate alınmayacaktır. − Jüri 21-23 Şubat’ta Ankara’da Ramada Plaza Oteli’nde toplanır ve ödüller açıklanır. − Ödül töreni Nisan ayı içerisinde gerçekleştirilir. YARIŞMA DALLARI HABER: Gündemde olan veya ani gelişen olaylar ile deprem, sel, yangın, savaş, yangın gibi alanlarda 2013 yılı içerisinde çekilen fotoğraflar katılabilir. SERBEST: Gündemde olan veya özel olarak takip edilen konular ile opera, bale, günlük yaşamın içinden kareler, sanat ve magazin alanında 2013 yılı içerisinde çekilen fotoğraflar katılabilir. SPOR: Her türlü spor organizasyonunda veya hazırlığı sırasında çekilen fotoğraflar ile spor kamuoyunun tanıdığı isimlerin 2013 yılı içerisinde çekilen fotoğrafları katılabilir. FOTO RÖPORTAJ: Konu sınırı olmadan bir hikayeyi anlatan en az 12 fotoğraftan oluşan 2013 yılı içerisinde tamamlanmış projeler katılabilir. SİYASET: Politik portreler, siyasi olaylar, meclis ve siyasi partilerde yaşanan gelişmeler ve politikacıların 2013 yılı içerisinde çekilmiş fotoğrafları katılabilir. TUKÇEV ÇEVRE FOTOĞRAFI: Doğal hayatı anlatan fotoğraflar ile yangın, sel, kuraklık gibi çevre felaketlerinden 2013 yılı içerisinde çekilen fotoğraflar katılabilir. AB YOLUNDA TÜRKİYE: Avrupa Birliği yolundaki Türkiye’nin modern ve çağdaş yüzünü yansıtan ekonomi, spor, sanat, çevre, kent mimarisi, tarım, turizm, günlük yaşam gibi alanlar, AB uygulamalarının günlük hayatımıza etkileri/yansımaları, AB’ne yönelik algılar. Yalnızca bu kategori de fotoğrafın çekildiği tarih ve katılım sayı sınırı yoktur. ÖDÜLLER − Yılın Basın Fotoğrafı Ödülünü alan foto muhabiri fotoğraf makinesi ve “Yılın Basın Fotoğrafı” plaketi alır. 91 − Haber, Serbest, Spor, Foto Röportaj, Siyaset ve TUKÇEV Çevre Fotoğrafı dallarının birincileri 2000 TL para ödülü kazanır. Bu dallarda ödül alanlar “Yılın Basın Fotoğrafları’14” plaketi alır. − Rafet Hüner Özel Ödülü, Mustafa Pekcan Özel Ödülü kazanan foto muhabirleri “Yılın Basın Fotoğrafları’14” Plaketi alır. − AB Yolunda Türkiye özel kategorisinde birinci 4000 TL, ikinci 2000 TL, üçüncü 1000 TL para ödülü ve “Yılın Basın Fotoğrafı’14” plaketi alır. JURİ Chritopher MORRİS VII Fotoğraf Ajansı Kurucusu, Foto Muhabiri Yannis BEHRAKİS Reuters Yunanistan Fotoğraf Editörü Abdurrahman ANTAKYALI Depo Photos Yayın Yönetmeni Coşkun ARAL İz TV Genel Yayın Yönetmeni Naci ARKAN Türkiye Spor Yazarları Derneği Genel Başkanı Nazmi BİLGİN Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Kutup DALGAKIRAN Sabah Gazetesi Fotoğraf Editörü Bülent HİÇYILMAZ Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Onursal Başkanı Sebati KARAKURT Hürriyet Gazetesi Fotoğraf Editörü Burak KARA Vatan Gazetesi Fotoğraf Editörü Burhan ÖZBİLİCİ Fatih SARIBAŞ Associated Press Türkiye Fotoğraf Editörü Habertürk Gazetesi Fotoğraf Editörü Selahattin SEVİ Zaman Gazetesi Fotoğraf Editörü Ahmet SEL Anadolu Ajansı Görsel Yayınlar Daire Başkanı Mustafa SEVEN Foto Muhabiri Sosyal Medya Ateş TÜMER TFMD Eski Başkanı, Habertürk Foto Muhabiri Yılın Basın Fotoğrafları 2014 Online başvuru sayfası www.tfmd.org.tr Büklüm Sokak 6/7 Kavaklıdere / Ankara Tel : 90 312 4178750-60 Fax : 90 312 4178718 Gsm : 90 533 4558997 Basın Fotoğrafçılığının tek yayını artık size daha da yakın... 92 www.tfmd.org.tr “Foto Muhabiri” İPhone’de, İPad’de Android’le akıllı telefonlar ve tabletlerde www.tfmd.org.tr adresinde web’te 93 94