AMBALAJ ATIKLARININ KONTROLÜ YÖNETMELİĞİNİN

Transkript

AMBALAJ ATIKLARININ KONTROLÜ YÖNETMELİĞİNİN
TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU
AMBALAJ ATIKLARININ KONTROLÜ
YÖNETMELİĞİNİN UYGULAMA
SORUNLARI ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
SEMİNERİ
7 Kasım 2008
Swissotel - ANKARA
TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU
26 Ocak 2009
Yayın No: 298
Haberleşme Adresi:
Hoşdere Cad. Reşat Nuri Sokak No: 108
Çankaya – ANKARA
Tel
Faks
E-mail
Web Sitesi
: (0312) 439 77 17 (Pbx)
: (0312) 439 75 92-93-94
: [email protected]
: http://www.tisk.org.tr
ISBN: 978-975-6728-54– 3
MATSA BASIMEVİ / ANKARA
Tel: (0312) 395 20 54 • Faks: (0312) 395 31 63
www.matsabasievi.com.tr • matsa@matsabasımevi.com.tr
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ................................................................................................5
AÇILIŞ KONUŞMALARI................................................................7
Bülent PİRLER.........................................................................7
TİSK Genel Sekreteri
Dr. Aydın YILDIRIM.............................................................10
Çevre ve Orman Bakanlığı
Çevre Yönetimi Genel Müdür Yardımcısı
I. OTURUM
“Ambalaj Atıkları Konusunda
Türk Mevzuatı ve Uygulaması”
Hülya ÇAKIR.........................................................................15
Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Mühendisi
“Ambalaj Atıkları Mevzuatının
Sanayi Açısından Getirdikleri”
Prof. Dr. Erdem GÖRGÜN....................................................28
İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi
“Ambalaj Atıkları Mevzuatı ile ilgili
Uygulama Sorunları”
Ali Nafiz KONUK...................................................................47
TİSK Yönetim Kurulu Üyesi
TARTIŞMA......................................................................................51
-3-
PANEL
UYGULAMADA YAŞANAN SORUNLAR
Panel Başkanı: Okyar YAYALAR..................................................66
TÜGİS Yönetim Kurulu Üyesi/ÇEVKO Yönetim Kurulu Başkanı
Panelistler:
Hülya ÇAKIR.........................................................................66
Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Mühendisi
Cem KILINÇ...........................................................................73
T.Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayii
İşverenleri Sendikası
Çevre Mühendisi
İlknur MENLİK ....................................................................78
T. Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu
Erbil BÜYÜKBAY..................................................................83
İstanbul Sanayi Odası
Çevre Şubesi Müdür Yardımcısı
Prof. Dr. Ercan TEZER..........................................................91
Otomotiv Sanayii Derneği Genel Sekreteri
TARTIŞMA......................................................................................99
-4-
SUNUŞ
24 Haziran 2007 tarih ve 26562 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği” uygulamada önemli sorunlara yol açmış bulunmaktadır.
Yönetmelik çerçevesinde işletmeler, ambalaj atığı üreticisi olarak, işletme içerisinde ayrı olarak topladıkları ambalaj atıklarını bedelsiz olarak, bulundukları il veya ilçe belediyelerin oluşturduğu ambalaj atığı yönetimi planı doğrultusunda kurmuş olduğu veya toplama sorumluluğunu bir sözleşmeyle devrettiği lisanslı geri kazanım tesislerine
vermekle yükümlü tutulmuşlardır.
Ancak önemli bir ekonomik değer ifade eden ambalaj atıklarının bedelsiz olarak lisanslı geri kazanım tesislerine verilmesi işletmeleri, önemli bir maliyetle karşı karşıya bırakmıştır. Öte yandan söz konusu işletmeler, atık yönetim planı bulunmayan veya henüz onaylanmamış belediye sınırları içinde üretim yapan işletmelere karşı haksız rekabete uğramaktadır.
Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nin uygulama sorunları ve çözüm önerilerini ele almak ve değerlendirmek amacıyla TİSK
tarafından 7 Kasım 2008 tarihinde “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin Uygulama Sorunları ve Çözüm Önerileri Semineri” organize edilmiştir.
Bu çerçevede söz konusu Seminerimizde yapılan sunum ve tartışmaları bir kitap haline getirerek, yapılan değerlendirmelerin önümüzdeki sürece katkısını sağlamak amacıyla ilgililerin yararlanmasına sunmayı Konfederasyonumuz ayrıca bir görev kabul etmiştir.
Seminere iştirak eden değerli tebliğ sahiplerine, tartışmalara katılarak görüş ve önerilerini bizlerle paylaşan tüm konuklarımıza bir kez
daha teşekkür ederek, sunulan yayının konuyla ilgili herkese katkı sağlamasını diliyoruz.
Saygılarımızla,
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu
-5-
AÇILIŞ KONUŞMALARI
BÜLENT
PİRLER
(TİSK Genel Sekreteri)- Sayın Genel Müdür Yardımcım,
işveren sendikalarının ve işveren kuruluşlarının değerli yöneticileri, saygıdeğer katılımcılar, değerli basın mensupları; Konfederasyonumuzca tertiplenen “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin Uygulama Sorunları ve
Çözüm Önerileri Seminerine”
hoş geldiniz, şeref verdiniz.
Sayın katılımcılar, bilindiği gibi, 2007 yılında yaBülent PİRLER
yımlanan Ambalaj Atıklarının
TİSK Genel Sekreteri
Kontrolü Yönetmeliği iş yerlerimiz açısından olumsuzluklar taşıyan hükümler içermekte ve söz konusu hükümler, birçok işyeri ve işkolu bakımından da sorun teşkil etmektedir.
Yönetmelik hükümlerinin karmaşık bir sistem öngörmesi, yapılan tanımların açık olmayışı, yerel yönetimlerin konuya “gelir elde
etme” anlayışıyla yaklaşmaları uygulamada önemli sorunların ortaya
çıkmasına neden oluyor.
Diğer taraftan, bu Yönetmelik çerçevesinde işletmeler, ambalaj atığı üreticisi olarak, işletme içerisinde ayrı olarak topladıkları ambalaj atıklarını bedelsiz olarak, bulundukları il veya ilçe belediyelerin
oluşturduğu ambalaj atığı yönetimi planı doğrultusunda kurmuş olduğu veya toplama sorumluluğunu bir sözleşmeyle devrettiği lisanslı geri
kazanım tesislerine vermekle yükümlü tutulmuşlardır.
Yine bilindiği üzere Yönetmelikte geçen “bedelsiz olarak” ifadesinin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin Danıştay Altıncı Dairesi kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun verdiği karar uyarınca
-7-
kaldırılmıştır. Bu durum bazı iş yerlerimiz açısından önemli gelir kalemlerinden birini oluşturan ambalaj atıklarının satılarak değerlendirilmesi imkânının ortadan kalkmasına da neden olmaktadır.
Değerli misafirler, Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği
uyarınca, iş yerlerimiz, ambalaj atıklarını belediyelerin anlaşma yaptıkları geri kazanım firmalarına vermek zorunda bırakılmaktadırlar. Yerel
yönetimler ise, bu konudaki faaliyetleri tek bir firmayla yürütmek istemektedirler. Bu durum, kurumsal kimlik taşıyan firmaların prosedürlerine aykırı düşmekte, aynı zamanda, haksız rekabet şartları göz önüne
alındığında hukuka aykırılıklar da yaratmaktadır.
Yönetmelik gereği, yerel yönetimlerin ambalaj atığı yönetim planı hazırlayarak, bunların Bakanlık onayından geçirilmesi faaliyetinde
de önemli zaaflar yaşandığı görülmektedir.
Sayın katılımcılar, ülkemizin çevresel kirlilikten korunması için,
işyerlerimizin çevre konusunda mevzuata uygun üretim yapmak durumunda olduğu açıktır. Diğer taraftan, ihracata dayalı sanayimiz nedeniyle, ürünlerin üretim prosesleri ve işletmelerin çevreye duyarlı olması, Avrupa Birliği’ne giriş ve buradaki satışlarında önemli unsurlar olarak yer almaktadır.
İşyerlerimiz hem ülkemiz mevzuatına, hem Avrupa Birliği müktesebatına uyum konusunda önemli çalışmalar içindeyken, yerel yönetimlerin çevre konusuna, gelir elde etme ve güç sahibi olma yönüyle
yaklaşmaları anlaşılabilir bir durum değildir.
Sanayicimiz, yaşanmakta olan ekonomik krizin etkilerini en aza
indirmek yolunda çabalarken bir de idari ve bürokratik yükümlülüklerle uğraştırılmamalıdır.
Burada bahsedeceğim bir bakış açısını ne yazık ki uzunca süredir
yaşıyoruz. Esasında, bakanlıklar kendi mevzuatlarını hazırlarken kendi
açılardan bakmakta haklı olduklarını söylememek mümkün değil. Ancak, iş yerlerimizin muhatap kaldığı bakanlık sayısını düşünürsek ve
bunların sürekli hazırladıkları yönetmelikleri de dikkate alırsak, âdeta
bir mevzuat bombardımanıyla karşı karşıya olduğumuzu söylememiz
gerekiyor. Nedir? Sosyal açıdan baktığımızda, en son günler içerisinde,
-öbür yönetmelikleri bir kenara bırakıyorum- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Alt İşverenlik Yönetmeliği, meşhur Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, REACH, bunlara benzer pek çok yönet-8-
melikle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Bunların bir kısmının da gerçekten, kanundaki yaklaşımın amacını aşan yönetmelikler olduğunu vurgulamakta fayda görüyoruz ve bunun bizleri, sanayi iş yerlerini oldukça zor durumda bıraktığını burada vurgulamak gerekiyor.
Bir bakış açısından bahsetmek gerekiyor. Galiba kamu kurumlarının, müşteri odaklı açısını biraz daha fazla dikkate almaları gerekiyor.
Kamu kurumları bağımlı bakış açısıyla bu konularda gerekli tedbirlerin alınamadığı ve bu çevrede de, gerek yönetmelikler olsun, gerek diğer mevzuat olsun, bunların oluşturulmasında bu bakış açısı farklılıkları nedeniyle ciddi sorunlar yaşadığımızı vurgulamak gerekiyor.
Efendim, bu seminerin sabahki oturumunda ve öğleden sonra yapılacak panelde, işyerlerimiz, sektör temsilcileri, Ambalaj Atıklarının
Kontrolü Yönetmeliği nedeniyle karşılaştıkları sıkıntıları ve zorlukları burada sizlere ortaya koyacaklar ve çözüm önerilerini de oluşturacaklar.
Ayrıca şunu vurgulamamız gerekiyor: Bu seminerde yapılan konuşmalar ve bütün sonuçlar bir kitap hâline getirilerek, seminere katılan
katılmayan bütün kesimlere ulaştırılmaya çalışılacaktır.
Sözlerime son verirken bu seminerin yapılmasında bizlere desteklerini esirgemeyen Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğüne, seminerimizde konuşmacı olarak yer alan bütün yetkililere, mesai arkadaşlarıma ve siz değerli katılımcılara teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
DR. AYDIN YILDIRIM (Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre
Yönetimi Genel Müdür Yardımcısı)- Sayın Genel Sekreter, değerli
katılımcılar, çok değerli basın mensupları; böyle güzel bir günde, gerçekten başından beri üzerinde çokça çalıştığımız, zaman zaman tartıştığımız, hakikaten mükemmeli bulma noktasında çok ciddi idari, uygulamadan gelen ve akademik çalışmalarla zenginleştirmeye çalıştığımız
Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği toplantısına hepiniz hoş geldiniz.
Değerli katılımcılar, bildiğiniz gibi, -Sayın Genel Sekreter ana
hatlarıyla bir perspektif de çizdiler- “ambalaj” konusu, gelişen dünyanın ve o paralelde gelişen tüketim kalıplarının vazgeçilmez unsuru ve
önceliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Ambalajlar her geçen gün çe-9-
şit ve mahiyet itibarıyla değişiklikler
göstermektedir;
hatta, ürünlerin sunumlarında, ömürlerinde, kullanımın
yaygınlaşmasında ve kullanımın çok uzak noktalara kadar sağlıklı ve hijyenik bir şekilde taşınmasına yardımcı
olan temel öğelerdir. Bu anlamda ambalaj, üretimle birlikte, üretimin ve pazarın kalitesini artırma noktasında da
çok önemli bir değer taşımaktadır.
Biz Bakanlık olarak
Dr. Aydın YILDIRIM
ambalajın tabiiki bu kısmınÇevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi
da değiliz, biz ambalajın atık
Genel Müdür Yardımcısı
olan tarafındayız; bu noktadan baktığınız zaman, katı
atıkların ağırlıkça yüzde 30’unu, -değerli katılımcılar çok yakından bilirler- hacimce de yaklaşık olarak yüzde 50’sini oluşturmaktadırlar. Dolayısıyla, ambalaj atıkları, atık kompozisyonundaki değişim ve karakterizasyon çalışmasında çok önemli bir yer tutmaktadır.
Bildiğiniz şeyleri sizlere anlatmak istemiyorum; ama, atıkların
genel olarak evsel anlamda, bir başka ifadeyle, belediye atıklarının yönetiminde ambalaj atıkları özellikle hacim itibarıyla yaklaşık olarak yarıya yakın bir ağırlık, bir yoğunluk teşkil etmektedir. Bu anlamda da tabiiki, ciddi olarak yönetimleri, bu tartışmaları, bu değerlendirmeleri beraberinde getirmektedir.
Değerli arkadaşlar, ambalajlar için, her şeyden önce, “kaynakta
ayrı toplama” gibi bir zorunluluk vardır. Birincisi, bunların ekonomiye kazandırılması, ikincisi de, atık yönetimi konusunda hedeflediğimiz
sürdürülebilir bir yapının kurulması noktasında ve tabiiki, düzenli depolama alanlarımızın ömürlerinin uzaması noktasında da büyük önem
teşkil etmektedir.
Bu noktadan baktığımız zaman, Türkiye’deki 1991 tarihli Katı
Atıkların Kontrolü Yönetmeliği aynı zamanda, ambalajların kaynağında ayrı toplanmasını da beraberinde getirmekte ve geri dönüşümü de
- 10 -
öngörmektedir. Geriye doğru baktığımız zaman, atık yönetiminde ambalajlar konusu çok ciddi bir öncelik olarak ele alınmıştır.
Yine, 1983 tarihli Çevre Kanunu, arkasından uzun bir Parlamento
maratonundan sonra, 2006 yılında birtakım değişiklikleri de bünyesinde taşıyan 5491 Sayılı Kanun, arkasından 5216 Sayılı Kanun ve daha
sonra yine 5393 Sayılı Kanun içerisinde ambalaj atıklarıyla ilgili birtakım düzenlemeler ve esaslar getirilmiştir. Bu anlamda, belediyelerin
ve ilk kademe belediyelerinin, büyükşehir belediyelerinin rolleri tasnif
edilmiştir.
Yine, Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğine gelirsek, 30
Temmuz 2004 tarihli Yönetmelik, diğer mevzuat düzenlemelerinde olmayan şekilde uzunca bir hazırlık süreci getirmiş ve 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe sokulmuştur. Neden? Çünkü burada, aktörlerin hazırlanması ve bununla ilgili bilgilendirme çalışmalarına bir zaman dilimi
ayrılması öngörülmüştür.
Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten bu zamana geçen süre
içerisinde, uygulama sırasında; kaynakta ayrı toplama, sorunların paylaşımı, ambalajların işaretlenmesi, ambalaj miktarının bildirim formlarının formatlanması ve doldurulması, lisans kriterleri ve benzeri konularda İdare olarak biz de sıkıntılar yaşadık. Yine, bu sıkıntıları dikkate alarak Yönetmelikte birtakım değişiklikler öngördük. Bu çalışmalar neticesinde, yine, 24 Haziran 2007 tarihinde, bildiğiniz gibi, Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği esaslı bir değişikliğe uğratılmıştır. Bu süreçle işimiz bitti mi? Hayır. Yine dün de bir değişiklik yapmış bulunuyoruz. Dünkü değişikliğin ana nedeni de, Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin elektronik ortamda daha sağlıklı uygulanabilmesi ve mümkün mertebe iş ve işlemlerin illere yaygınlaştırılarak
hizmetin daha kısa mesafede, daha kısa süre içerisinde rasyonel bir şekilde çözümünün geliştirilmesidir.
Değerli arkadaşlar, şüphesiz ki, yönetmeliğin uygulanmasında
birtakım sorunların olduğunu biz de kabul ediyoruz. Ancak, bu sorunlar yine kendi içimizde geliştireceğimiz bu tür platformlarda yapacağımız değerli çalışmalarla, yine arkasından yapılacak mevzuat düzenlemesiyle bir düzlemde çözülecektir; biz buna inanıyoruz. Sizlerin de bu
noktadaki olumlu katkılarını her zaman olduğu gibi bekliyoruz.
Kısa bir bakış açısı geliştirecek olursak, Yönetmeliğin yürürlüğe
girdiği tarihten bu yana neler oldu?
- 11 -
Şu andaki kayıtlarımıza göre;
* Piyasaya sürenler ve üreticiler bazında baktığımız zaman, özellikle 4 yıl içerisinde ekonomik işletme sayısı 1000’den 5000’e ulaşmış
bulunuyor,
* Ambalaj atığı toplama ile ilgili lisanslı tesis sayısı 20’den 122’ye
ulaşmış bulunuyor,
* Ambalaj atığı geri dönüşüm lisanslı tesis sayısı 13’ten 88’e ulaşmış bulunuyor.
Ambalaj atıklarına ilişkin envanterin oluşturulması maksadıyla 2005 yılında Bakanlığımız bünyesinde “On-Line Ambalaj Veritabanı” oluşturuldu. Bu doğrultuda, 2005 verileri istatistiklerini içeren ilk
ambalaj bülteninin yayımlanması imkânı bulunmuştur. Bu başlıkta, bu
bültene göre, Bakanlığımız resmi kayıtlarına göre yaklaşık olarak 723
bin 748 ton ambalaj atığının geri kazanıma konu olduğunu görmekteyiz. Yine bu cümleden olmak üzere, belediyelerin hazırlamakla yükümlü oldukları ambalaj atığı yönetim planları Bakanlık tarafından onaylanmaya başlanmış olup, uygun olmayanları, eksikleri olanları, değişiklik gerektirenleri de kendilerine iade edilmektedir. Bunun arkasında da,
kaynakta ayrı toplama çalışmaları başlatılmaktadır. Yine, bu cümleden
olmak üzere, ambalaj atıklarının sürdürülebilir yönetimini sağlamak
üzere sağlam temelli bir veri kayıt sisteminin de oluşturulması gerekmektedir. Bu amaçla web tabanlı bir bilgisayar programı şu anda kullanımdadır. Programın kullanıcıları; Bakanlık, piyasaya sürenler, ambalaj üreticileri, lisanslı işletmeler olarak sınırlandırılmıştır. 2008 yılının
sonunda, yani bu yılın sonunda program 81 il müdürlüğümüz tarafından da kullanıma açılmış olacaktır. Böylece, uygulamanın daha etkin,
verimli ve hızlı bir şekilde, çağın normlarına uygun bir şekilde devam
etmesi sağlanacaktır.
Değerli arkadaşlar, söz konusu piyasaya süren işletmelerin, faaliyetleri bireysel olarak yerine getirmelerinin zor olacağı dikkate alınarak, diğer ülke uygulamalarında da olduğu gibi, piyasaya sürenlerin yükümlülüklerini daha etkin bir şekilde yerine getirmeleri amacıyla Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin, kâr amacı gütmeyen, özeltüzel kişiliği haiz bir yapı ve organizasyona da kavuşturulma imkânı
sağlanmıştır. Buna benzer bir organizasyon, Bakanlığımızdan 2005 yılında yetki alan ÇEVKO’dur.
- 12 -
Diğer bir konu, -dışarıda da konuştuk- Ambalaj Komisyonu. Ambalaj Komisyonu, tüm bu saydığımız, Sayın Genel Sekreterin gündeme
getirdiği, sizlerin, bu seminer süresince tartışacağı konuların en üst düzeyde karar alma platformu olarak değerlendiriliyor. Bu anlamda, Ambalaj Komisyonunun toplanması konusu gündemimizdedir. Bununla ilgili çalışmalarımız devam ediyor. Muhtemelen önümüzdeki yıl içerisinde bunu da toplayacağımızı düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, hükümet programları, ülkenin
çok temel başlıklarını bünyelerine alırlar; bu anlamda baktığımız zaman önemli bir belgedir. 60’ıncı Hükümet eylem planına baktığımızda,
yine, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından geri dönüşüm çalışmalarına ağırlık verileceği, bu anlamda geri kazanımın arttırılacağı, ambalaj
atıklarıyla ilgili yönetmeliğin etkin bir şekilde uygulanacağına da vurgu yapılmaktadır. Bu da, bu anlamda konunun önemini dikkatlerimize
bir daha getirmektedir.
Değerli arkadaşlar, Bakanlık ve tabii merkezi hükümet yapısı,
bildiğiniz gibi, tüm ülkelerde aslında planlama, koordinasyon, bütçeleme gibi merkezi hizmetleri görürler; oysa biz, ülkemizde, mahallindeki
yapılanmaların hâlâ emekleme düzeyinde olduğu bazı noktaları dikkate
alarak biraz daha mahalline yönelmiş bulunmaktayız. Bu anlamda, buradaki birçok arkadaşımız, -içinizde hemen her toplantıya katılanlar da
var- ülke genelinde yaptığımız, 9 bölge esasına göre yapılan çalışmalara katıldılar. Burada yaklaşık olarak 650 kişiye eğitici eğitimi verilmiştir. Ne demektir bu? İl müdürlüklerimiz, belediyeler, meslek kuruluşlarından katılan arkadaşlarımız bu konuda, ülkedeki uygulamaların homojen olarak tartışıldığı ve bu noktada bir eğitim programının yapıldığı
çalışmayı en azından izleme şansı bulmuştur. Bu anlamda bir sertifikasyon da yapılmıştır. Şu anda ülke genelinde 650 tane eğitici eğitim almış
ve bu noktada çalışabilecek duruma gelmiştir.
İşte bu anlamda, gerek merkezi anlamda, gerekse yerel yönetimler noktasında, İl müdürlüklerimiz noktasında, meslek kuruluşları noktasında bir uygulama bütünselliğini, bir konuda aynı lisanı konuşma ortaklığı bir dereceye kadar sağlanmış bulunmaktadır. Bu anlamda hassasiyetiniz ve yaşanmakta olan sıkıntılar Bakanlığımızca da paylaşılmakta ve giderilmeye özen gösterilmektedir.
Bu noktada müsaadenizle, -konuşmalarımı uzatmak istemiyorum- şuna da işaret etmek istiyorum: Bakanlığımız özellikle bu dönem- 13 -
de çalışmalarını bir eylem planı disiplinine dökme arayışını tercih etmiştir. Bu bağlamda, 2008-2012 zaman aralığını kapsayan bir atık yönetimi eylem planı oluşturulmuş ve şu anda bunun redaksiyonu yapılmış olup kısa süre içerisinde baskısı tamamlanacaktır. Bunlar da yine
siz değerli arkadaşlarımıza ulaştırılacaktır. Burada da ambalaj konusuna ciddi anlamda yer ayrılmış, bununla ilgili yapılması lazımgelen çalışmalar, bunun finansal yapısı, sorumluluklar ve yapılacak politika ve
eğitim çalışmaları da bir takvime bağlanmış olarak orada esaslı bir düzenlemeye kavuşturulmuştur.
Bu noktada çalışmalarımızı bu şekliyle kısaca özetlemiş oldum.
Ciddi katılımın sağlandığı bu toplantının sektörümüze, ülkemize
yararlı olmasını diliyor, siz değerli katılımcılara saygılar sunuyorum.
- 14 -
I. OTURUM
Ambalaj Atıkları Konusunda
Türk Mevzuatı ve Uygulaması
HÜLYA ÇAKIR (Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Mühendisi)- Değerli katılımcılar, öncelikle, böyle bir
organizasyonu gerçekleştirdiği için Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonuna
teşekkür etmek istiyorum ve
hepinize hoş geldiniz diyorum.
Sunumumda
sizlere,
ambalaj atığı yönetimiyle ilgili mevzuattan ve ülke uygulamalarından örnekler vereceğim.
Konumuz “ambalaj” olHülya ÇAKIR
duğuna göre, dilerseniz önceÇevre ve Orman Bakanlığı
Çevre Mühendisi
likle ambalajın tanımıyla başlayalım.
Ambalaj, bir ürünü sattıran en önemli etkendir; içine konulan ürünü korumak, saklamak, taşımada kolaylık sağlamak gibi işlevleri vardır
ve tabii ki, albenisiyle de müşterileri cezbeder.
Günümüzde hemen hemen her sektörde (gıdadan tekstile, mobilyaya, araçların yedek parçalarına kadar), ambalaj kullanılıyor.
Ambalajlarla ilgili daha önceleri yönetmeliklerde, kanunlarda
birtakım hususlar yer alıyordu. İlk defa 2004 yılında ambalajla ilgili bir
yönetmelik çıkarıldı ve bu yönetmelik ikibuçuk yıl gibi bir süre yürürlükte kaldı. Bu kaldığı süre içinde birtakım sorunlarla karşılaştık (hem
uygulamada sorunlar oldu, hem revizyon edilmesi gereği ortaya çıktı)
ve yönetmelik değişikliğine başladık.
- 15 -
Yönetmelik değişikliğiyle ilgili olarak önce bir taslak hazırladık,
kurum ve kuruluşların görüşlerine gönderdik ve internet sitemizde de
bunu yayınladık. İnternet sitemizde yayınlamamızın çok büyük avantajı oldu; her yere ulaşıldı ve kurum ve kuruluşların büyük çoğunluğundan
bize görüşler geldi. Bunları inceledik, değerlendirdik ve 24 Haziran 2007
tarihinde Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği olarak yayınladık.
Yönetmeliğin amacı:
* Ambalajın çevreye vereceği zararların önlenmesi
* Ambalaj atıklarının azaltılması ve geri kazanılması
* Ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması (en önemlisi)
Kapsam olarak da, ülke içinde piyasaya sürülen bütün ambalajlar kapsama alındı.
Yönetmelikte, ambalajın üretiminden başlayarak, geri dönüşümüne kadar sorumlu olan bütün paydaşlara (üreticilere, piyasaya sürenlere, satış noktalarına), ayrı ayrı sorumluluklar verildi. İsterseniz ilk
başta, bu paydaşlardan “ambalaj üreticisi”yle başlayalım.
“Ambalaj üreticisi” dediğimiz, ambalajın malzemesini ve/veya
ambalajın kendisini üretenler ambalaj üreticisi olarak adlandırılıyor. Bu
üreticilerin öncelikle Bakanlığa başvurarak, on-line veri girişi yapabilmeleri için bir internet erişim şifresi ve kod numarası almaları gerekiyor. Bu internet erişim şifresini ücretsiz olarak alıyorlar. Her yıl, ürettikleri ambalajlarla ilgili bilgileri içeren Ek 4 ambalaj üreticisi müracaat
formunu doldurup bize gönderiyorlar. Yalnız, ambalaj üreticileri, ürettikleri ambalajları satışa sunarken başka bir ambalaj kullanmaları durumunda, -örneğin karton koli kullanabilirler, çuval kullanabilirler- ambalaj üreticisi aynı zamanda piyasaya süren konumunda oluyor ve Ek 5
formunu doldurarak bize göndermesi gerekiyor. Bundan başka, ambalaj malzemesini, tasarımından başlayarak, üretim ve kullanım sonrasında en az atık üretecek ve çevreye en az zarar verecek şekilde üretmeleri gerekiyor.
Ambalajdan sorumlu bir diğer paydaş da “piyasaya süren işletme.” Ürününü bir ambalajın içine koyup ambalajlı olarak satış yapanlar piyasaya süren konumundadır. Marka sahiplerini, ithalatçıları piyasaya süren olarak adlandırıyoruz. Bunların da yine Bakanlıktan internet
erişim şifresi ve kod numaraları almaları gerekiyor. Bu kod ve şifreyle
programa girerek, piyasaya süren müracaat formunu (Ek 5), doldurup
her yıl şubat ayının sonuna kadar bize göndermekle yükümlüler.
- 16 -
Yönetmelikte, bu piyasaya sürülen ambalajların toplanmasıyla ilgili hedefler söz konusu. Bu hedefleri tutturmak için de, piyasaya süren
işletme ya yetkilendirilmiş bir kuruluşa üye oluyor veyahut da lisanslı
bir işletmeyle sözleşme yaparak bu yükümlülüğünü yerine getiriyor.
Yönetmelikteki hedefleri görüyoruz…
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
2016
2017
2018
2019
2020
Malzemeye göre yıllık geri kazanım hedefleri (%)
Cam
Plastik
Metal Kağıt/Karton
32
32
30
20
33
35
33
30
35
35
35
35
35
35
35
35
36
36
36
36
37
37
37
37
38
38
38
38
40
40
40
40
42
42
42
42
44
44
44
44
48
48
48
48
52
52
52
52
54
54
54
54
56
56
56
56
58
58
58
58
60
60
60
60
2008 yılına baktığımızda, bütün ambalaj grupları için hedefin
“yüzde 35” olduğunu görüyoruz.
Bu hedefleri sağlamak için, piyasaya süren işletmenin bir belgelendirme yapma zorunluluğu var. Genellikle, “sadece kod numarası alacağız, piyasaya sürdüğümüz ambalajları Bakanlığa bildireceğiz ve işlem burada tamamlanacak” diye düşünenler büyük çoğunlukta oluyor.
Belgelendirmeyi bilenler çok az. Bu hedefleri tutturmak için belgelendirme yapılması ve belgelerin Bakanlığa gönderilmesi gerekiyor. Yetkilendirilmiş bir kuruluşa üye olunması durumunda yetki devri söz ko- 17 -
nusu olduğu için piyasaya süren tarafından Bakanlığa herhangi bir belge gönderilmiyor. Bu işlem lisanslı işletmeyle yürütüleceği zaman mutlaka belgelerin Bakanlığa piyasaya süren işletme tarafından gönderilmesi gerekiyor. Lisanslı işletmeler tarafından ulaştırılan belgeleri kabul etmiyoruz, çünkü karışıklıklara sebep oluyor; birkaç kere gönderiliyor veya piyasaya süren işletmenin haberi olmayabiliyor. Ayrıca, farklı farklı lisanslı işletmelere yaptırılan belgelendirmelerin de Bakanlığa
toplu olarak gönderilmesi gerek.
Hem ambalaj üreticilerini, hem de piyasaya süren işletmeleri yönetmelikte “ekonomik işletme” olarak adlandırıyoruz.
Yıllar itibarıyla kayıt altına alınan, programa kaydedilen ekonomik işletmelerin sayılarını görüyoruz…
Kayıtlı işletme sayısı şu anda 5000 yaklaştı.
Bu, ekonomik işletmelerin, ambalajları işaretlemeyle ilgili bir yükümlülükleri de var.
Yalnız, şu anda bu işaretleme tamamen gönüllülük esasına dayanıyor. Hem ambalaj üreticileri işaretleyebiliyor, hem de piyasaya süren
işletmeler işaretleyebiliyor.
Yönetmelikteki bir diğer paydaş da, “yetkilendirilmiş kuruluş.”
Piyasaya süren işletme yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, bir
araya gelerek kâr amacı gütmeyen bir yapı oluşturabiliyorlar ve bu yapıya da Bakanlık tarafından yetki veriliyor. Şu anda Bakanlıktan yetki
almış tek yetkilendirilmiş kuruluşumuz var; o da ÇEVKO. Piyasaya süren işletmeler bu yükümlülüklerini ÇEVKO’ya devredebiliyorlar veya
satış noktaları da, yükümlülüklerini yerine getirmek için ÇEVKO’yla
bir sözleşme yapabiliyorlar veya üye olabiliyorlar.
Yönetmelikteki bir diğer paydaş da “satış noktaları.”
200 metrekareden büyük kapalı alana sahip olan toptan veya perakende satış yapan yerleri satış noktası olarak adlandırıyoruz.
Bütün vatandaşların, tüketicilerin yaşamlarını sürdürebilmeleri
için uğradıkları en önemli yerlerden birisi satış noktası. O nedenle, bu
satış noktalarında, tüketicileri bilgilendirmek amacıyla satış noktalarının girişlerine toplama noktaları oluşturma yükümlülüğü getirdik. Bunun önderliğini yapan satış noktaları var. Yönetmelikte böyle bir uygulamanın olduğunu bilerek hemen toplama noktalarını oluşturdular; fakat bunun yanında, daha sorumluluklarını bilmeyip satış noktalarının
önüne böyle toplama noktası oluşturmayanlar da var. Satış noktaları- 18 -
nın yine girişlerine tüketiciyi bildiren afişler, broşürler asılıyor. Ayrıca,
bu satış noktaları;
* Bakanlıktan kod numarası almamış piyasaya süren işletmelerin
ürünlerini satmamakla ve Bakanlığa bildirmekle,
* Plastik poşet kullanımını en aza indirecek önlemleri almakla,
* Yaptıkları çalışmaları her yıl şubat ayının sonuna kadar Bakanlığa bildirmekle,
yükümlüler.
Ambalajla ilgili bir diğer paydaş da, “ambalaj atığı üreticileri.”
Ambalajlı ürünü kullanarak ambalaj atığının oluşumuna sebep olan tüketiciler, nihai kullanıcılar, satış noktaları ve benzeri yerler ambalaj atığı üreticisi olarak adlandırılıyor. Bu ambalaj atığı üreticileri, ürettikleri
ambalajları belediyenin sistemine uygun olarak ayrı bir şekilde biriktirmeleri ve belediyenin ambalaj atığı yönetim planı doğrultusunda belediyenin sistemine vermekle yükümlüler.
Yönetmelikteki diğer paydaş da “belediyeler.” Belediye Kanun
ve yönetmeliklerine göre, atıkların toplanmasından belediyeler sorumlu
olduğundan, ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması sorumluluğu da Yönetmeliğimizde belediyelere verilmiştir. Belediyeler bu yükümlülüklerini yerine getirirken kendileri yapabiliyorlar. Kendilerinin
yapması durumunda, kendileri bir tesis kuruyorlar ve bu tesis için Bakanlıktan lisans almaları gerekiyor. Belediyeler genellikle bu yaklaşım
içine girmediklerinden, kendileri hizmet alımı yoluna gidebiliyorlar ki
hizmet alımı yoluna gittiklerinde de, Bakanlıktan lisans almış işletmelerle sözleşme yaparak bu yükümlülüklerini yerine getiriyorlar.
Tabiiki, belediyelerin bu kaynağında ayrı toplama çalışmalarını
yürütmek için bir ambalaj atığı yönetim planı hazırlamaları gerekiyor.
Bu plan da, 23 Ekim 2007 tarihinde Bakanlık makam olur’uyla alınan
ambalaj atığı yönetim planı formatına göre gerçekleştiriliyor. Bu formatta, ambalaj atıklarının nasıl biriktirileceği, toplanacağı, taşınacağıyla ilgili detaylı bilgiler yer alıyor. Bu planlar hazırlandıktan sonra Bakanlığımıza gönderiliyor. Bakanlığımız tarafından bu planlar inceleniyor, eksiklikleri varsa belediyelere bildiriliyor. Eksiklikler tamamlandıktan sonra, ilgili taraf sayısı kadar çoğaltılarak ve imzalanarak Bakanlığımızın onayına sunuluyor. Bakanlığımız tarafından da onaylandıktan sonra, uygulamanın izlenebilmesi açısından birer örnekleri belediyelere ve İl müdürlüklerine gönderiliyor.
- 19 -
Şu ana kadar planı onaylanan belediyelerin listesini görüyoruz…
Ankara
Yenimahalle ve Çankaya ilçe belediyeleri
Antalya
Konyaaltı, Muratpaşa, Aksu ilk kademe belediyeleri
Aydın
Aydın il belediyesi
Bursa
Nilüfer ilçe belediyesi ve görükle ilk kademe belediyesi
Eskişehir
Tepebaşı ilk kademe belediyesi
İstanbul
Çavuşbaşı, Akfırat, Esenyurt,Arnavutköy,Hadımköy, Bahçeşehir, Kumburgaz, Gürpınar ilk kademe belediyeleri ve Avcılar ,Silivri, Şişli ilçe belediyesi
İzmir
İzmir Büyükşehir belediyesi sınırları içindeki bütün ilçe belediyeleri ve ilk kademe belediyeleri
Kastamonu
Kastamonu il belediyesi
Kocaeli
Bekirpaşa ilçe belediyesi
Konya
Selçuklu ilçe belediyesi
Kütahya
Kütahya il belediyesi
Mersin
Mezitli, Yalınayak, Bağcılar, Davultepe, Huzurkent, Çiftlikköy ilk kademe belediyeleri
Sakarya
Akyazı, Hendek, Karapürçek ilçe belediyeleri ve Küçücük,
Hanlı, Kuzuluk ilk kademe belediyeleri
Samsun
Tekkeköy ilçe belediyesi
Tekirdağ
Çorlu ilçe belediyesi
Yalova
Yalova il belediyesi ve Altınova ilçe belediyesi,
- 20 -
Bu belediyelerin büyük çoğunluğunu ilçe belediyeleri, il belediyeleri ve ilk kademe belediyeleri oluşturuyor.
Belediyenin planını daha iyi anlamak açısından bir örnek vermek istiyorum. Bu yeşil alan, belediyenin ambalaj atığı yönetim planının belirlendiği bir bölge olsun. Bu bölgedeki ambalaj atığı üreticilerinden (apartmanlardan, site yönetimlerinden, marketlerden, terminallerden, okullardan), çıkan ambalajlar lisanslı işletmenin aracıyla toplanıyor ve toplama ayırma tesisine getiriliyor, cinslerine göre ayrıldıktan
sonra, başka bir ürüne dönüştürülmek amacıyla geri dönüşüm tesislerine gönderiliyor ve bu geri dönüşüm tesislerinde başka bir ürün hâline
getiriliyor.
Başka bir belediyenin toplama bölgesinde kalan yere hiç kimse
girmiyor; herkes, her lisanslı işletme, anlaşmasını yaptığı belediyenin
bölgesinde toplama gerçekleştiriyor.
Daha önceki toplama örneklerini göstermek istiyorum. Hepimiz
biliyoruz ki, daha önceki yıllarda, -hâlâ şu anda da devam ediyor- evimizdeki yiyecek artıklarımızı, ambalajlarımızı karışık olarak atıyor ve
bunları kapının önüne koyuyorduk ve sokak toplayıcıları, -hepimiz görmüşüzdür- özellikle geceleri bizim attığımız çöpleri sağlıksız koşullarda karıştırıyorlar, bunların içindeki ambalajları alıyorlar, küçük barakalara, kulübelere götürüyorlar ve hatta orada yaşamlarını sürdürüyorlar.
Diğer kalan çöpler ise, çöp alanlarına gidiyor ve ambalaj atıkları orada sağlıksız koşullarda ayrılıyor. Yönetmelikteki tanımlanan sistemde
bunu büyük ölçüde bırakıyoruz. Şu şekilde gerçekleşiyor: Ambalajın
dışındaki atıklar başka bir torbada biriktiriliyor, belediye tarafından alınıyor ve bunlar çöp alanlarına götürülüyor. Ambalajlar da, kaynağında
ayrı bir şekilde ya poşetlerde ya da kumbaralarda biriktiriliyor. Bunlar
da görevliler tarafından alınıp araçlarla taşınıyor, toplama ayırma tesislerinde cinslere göre ayrılıp başka ürünlere döndürülüyor.
Ayrı biriktirme ekipmanı olarak farklı farklı ekipmanlar; poşetler, iç mekânlar için küçük kumbaralar, siteler için veya alışveriş merkezleri için büyük kumbaralar, marketlerin arka kısımları için, fabrikalar için büyük konteynırlar kullanılabiliyor. Bu biriktirme ekipmanları
tamamen uygulamaya göre değişiklik gösteriyor.
Bir de, uygulamayla ilgili taşıma araçları var. Her belediye kendine göre bir düzenleme yapıyor ve araçları giydiriyor. Bu araçların üzerinde mutlaka, “ambalaj atığı toplama aracı” ifadesi ve hangi ambalaj- 21 -
ların toplanacağı, hangi ambalajların toplanmayacağıyla ilgili bilgiler
yer alıyor.
Kaynağında ayrı toplamanın yapıldığı illeri görüyoruz.
Genellikle batı bölgelerimizde böyle bir yoğunluk var. Doğu bölgelerimizde de yavaş yavaş çalışmalar başladı, örneğin Elazığ’da. Diğer illerde de çalışmaların başlamasını bekliyoruz.
“Lisans uygulaması” dedim, lisanstan bahsettik. Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğine göre bir diğer paydaş da, “lisanslı tesisler.” Ambalaj atıklarını toplayan, ayıran ve geri dönüştüren işletmeler Bakanlıktan lisans almakla yükümlüler. Ambalaj atıklarının lisanssız işletmeler tarafından toplanması, alınması yasaklanmıştır.
“Peki, bu tesisleri neden lisanslandırıyoruz” diye bir soru aklımıza gelebilir. Tesisleri lisanslandırmamızdaki en önemli etkenler şunlar:
* Ambalaj atıklarını toplayan, ayıran ve geri dönüştüren tesisleri
kayıt altına almış oluyoruz.
* Ülke içinde toplanan ambalaj atıklarını kayıt altına almış oluyoruz.
* Tesisler daha modern bir yapıya kavuşuyorlar.
* Daha kaliteli bir ürün elde edilmiş oluyor.
* Usulsüz belgelendirmenin önüne geçmiş oluyoruz.
* Kaynağında ayrı toplama çalışmasında da çok büyük etkin rol
oynuyorlar.
- 22 -
Tesisler lisans almadıkları için, karışık toplanan atıkları veya ambalajları kişiler içlerine girerek ayırıyorlardı. Günden güne bu manzarayı bırakıyoruz ve böyle çocukları da gezdirebileceğimiz ayırma tesisleri hâline geliyor. Bu tesislerin hem alt kısımları beton oluyor, hem
de etrafları kapatılıyor ve ayırma bantlarıyla çevriliyor; böylece önceki
manzaralar değişiyor.
Lisans vermeye ilk defa 2003 yılında başladık.
2008 yılına kadar lisans verdiğimiz tabloyu görüyoruz.
Yıllar itibarıyla büyük bir artış oluyor.
Yönetmelikte yer alan bütün bu paydaşlara bir sistem içinde bakarsak, şu gördüklerimizin hepsi yönetmelikte tanımlanan paydaşlardır.
Önce malzeme döngüsüyle bakalım. Ambalaj üreticisi malzemeyi üretiyor, piyasaya süren işletmeye satıyor. Piyasaya süren işletme bunun içine bir ürün doldurarak satış noktasına satışa sunuyor. Satış noktası aynı zamanda bir ambalaj atığı üreticisi olduğundan, bu piyasaya
sürenden aldığı ambalajlı ürünün dış ambalajını çıkararak direkt toplama ayırma tesisine gönderiyor veya ürünleri rafa yerleştiriyor, ambalaj
- 23 -
atığı üreticisi, yani vatandaşlar bu satış noktasından ürünü alıp toplama
ayırma tesisine götürüyor. Toplama ayırma tesisi de bunları cinslerine
göre ayırdıktan sonra geri dönüşüm tesisine gönderiyor.
Döngüde yer alan bir diğer husus da “yetki” olayı.
Bakanlığımız, piyasaya sürenler adına yükümlülük alabilmesi
açısından yetkilendirilmiş kuruluşa yetki veriyor, ayrıca da, geri dönüşüm tesisini ve toplama ayırma tesisine lisans veriyor. Daha sonra bir
toplama sözleşmesi yapılıyor. Asıl toplamadan sorumlu olan belediye
olduğu için, belediye, ambalajların toplanmasıyla ilgili olarak, piyasaya süren işletmeyle, yetkilendirilmiş kuruluşla ve toplama ayırma tesisiyle bir sözleşme gerçekleştiriyor veya satış noktası da toplama ayırma
tesisiyle bir sözleşme yapıyor.
Bir diğer sözleşme de, belgelendirme sözleşmesi. Belgelendirmeden asıl sorumlu olan piyasaya süren işletme olduğu için, asıl sorumluluk piyasaya sürende. Piyasaya süren işletme yükümlülüğünü yetkilendirilmiş kuruluşa devredebilir; bu durumda, belgelendirmeyi yetkilendirilmiş kuruluş yapar. Bundan farklı olarak şöyle de olabilir: Piyasaya süren işletme toplama ayırma tesisiyle anlaşabilir ve toplama ayırma tesisinden aldığı belgeleri kendisi alır, Bakanlığa piyasaya süren işletme gönderir. Şu da mümkün: Ambalaj üreticisi piyasaya süren adına bir sorumluluk alabilir ve belgeleri piyasaya süren işletme üreticiden
alır, Bakanlığa gönderir, ambalaj üreticisi de, eğer piyasaya süren adına
bir sorumluluk aldıysa, bunu toplama ayırma tesisiyle yerine getirebildiği gibi, ambalaj üreticisi yetkilendirilmiş kuruluşa da yetki devri yapabilir, yetkilendirilmiş kuruluş ise, bütün bu aldığı yetkiler doğrultusunda toplama ayırma tesisiyle belgelendirme sözleşmesi yaparak Bakanlığa bilgi verir.
Sistemdeki bir diğer husus da “raporlama.”
Piyasaya süren işletme, Ek 5 formunu doldurarak, piyasaya sürülen ambalajlarla ilgili bilgileri Bakanlığa gönderiyor.
Ambalaj üreticisi, Ek 4 formunu doldurarak Bakanlığa bilgi gönderiyor.
Toplama ayırma tesisi, Ek 8 formunu doldurarak Bakanlığa bilgi gönderiyor.
Geri dönüşüm tesisi, Ek 8 formunu doldurarak Bakanlığa bilgi
gönderiyor.
- 24 -
Belediyeler, ambalaj atığı yönetim planlarını gönderiyorlar, ayrıca 6 ayda bir, kaynağında ayrı toplama çalışmasıyla ilgili ilerlemeyi
içeren gelişme raporunu Bakanlığa gönderiyorlar.
yor.
Yetkilendirilmiş kuruluş, yapılan çalışmaları Bakanlığa gönderi-
Yönetmelikte tanımlanan sistem bu şekilde. Bu sistemde her paydaşın kendine göre bir sorumluluğu var. Bir paydaşın sorumluluğunu
değiştirdiğimiz zaman diğer paydaşlarla ilgili de bir değişiklik yapmak
gerekiyor. O nedenle, eğer bir çözüm önerisi olacak veya sistemle ilgili
bir öneri olacaksa, diğer paydaşların olumlu veya olumsuz etkilerini de
gözden geçirmek gerekiyor.
Bakanlığa gelen bütün bu raporlamalar ışığında Bakanlığımızca
bir veri kayıt sistemi oluşturuldu, bütün veriler kayıt altına alındı. Türkiye İstatistik Kurumuyla yapılan görüşmeler sonucunda, Bakanlığımız
tarafından 2008 yılında ilk defa bir uygulama gerçekleştirildi; ambalaj
ve ambalaj atıklarına ait veriler Bakanlığımız tarafından yıllık bültenler
hâlinde resmi olarak yayımlanmaya başlandı.
2005 yılına ait ambalajla ilgili resmi istatistiki sonuçlarımızı görüyoruz.
Üretilen
Ambalaj
ambalaj
cinsi
(ton)
Piyasaya
Geri
Gerçekleşen
Sürülen
Geri
Geri
Kazanılması
Geri
Ambalaj Kazanım
Kazanılan
Gereken
Kazanım
Miktarı Oranları
(ton)
(ton)
Oranları
(ton)
Plastik
500.910
201.595
32%
64.510
54.678
27,1%
Metal
223.746
88.756
30%
26.627
31.318
35,3%
Kağıtkarton
1.511.013
340.149
20%
68.030
565.764
166,3%
Cam
268.829
285.289
32%
91.292
65.376
22,9%
Kompozit
46.378
30.392
20%
6.078
6.612
21,8%
2.550.876
946.181
27%
256.538
723.748
76,5%
Toplam
- 25 -
Ambalaj atıklarıyla ilgili gerçekleştireceğimiz çalışmalar:
* Öncelikle, Genel Müdürümüzün bahsettiği gibi, Ambalaj Komisyonunu özellikle 2009 yılının Ocak veya Şubat ayında toplamayı planlıyoruz. Komisyonda görüşülecek konuları hazırladık, şu anda
oluşturma aşamasındayız.
* İl müdürlüklerine yetki devri olayı var. Birinci aşama olarak,
ambalaj üreticilerinin ve piyasaya süren işletmelerin Bakanlığa yapmış
olduğu bildirimler ve belgelendirmeler, eğer yetiştirebilsek, 2009 yılından itibaren, bağlı bulundukları il müdürlüklerine yapılacak. Şu anda
programın tamamlanması için çalışıyoruz. Programı Bakanlık kullanıyordu. Programı il müdürlüklerine açar açmaz bu konuda il müdürlüklerine eğitim vereceğiz, uygulamayı anlatacağız. Büyük bir ihtimalle
2009 yılına yetişeceğini tahmin ediyoruz. 2009 yılında yapılacak olan
bildirimlerin hepsi bağlı bulundukları il müdürlüklerine yapılacak. Ardından da, lisans uygulamasını il müdürlüklerine devredeceğiz, çünkü,
onlar bölgede oldukları için uygulamaları daha yakından takip edebiliyorlar. Bu yetki devriyle ilgili bir değişiklik yapıldı; 6 Kasım 2008 tarihinde yönetmelikte yayınlandı. Gerekli gördüğü çalışmaları, özellikle Ek 5, Ek 4 ve lisanslı işletme çalışmalarını İl müdürlüklerine devredeceğiz.
En çok karşılaştığımız sorulardan birisi de “ceza” konusu.
“Bildirim yapmasam cezam var mı”, “lisans almazsam ceza verilir mi”, “ben niye yapayım” gibi sorularla çok sık karşılaşıyoruz. Bu
uygulamaya karşı tepkiler var, yapmak istemiyorlar.
Yönetmeliğe aykırı olarak ambalaj atığını toplayan, ayıran işletmelere 83 bin 202 YTL para cezası uygulanmakta. Belediyelere bu cezalar kesildi. Planlarını göndermeyen İstanbul’daki 4 belediyeye ceza
kesildi. Antalya’ya ceza işlemi için yazı yazıldı. Şu anda da sırada Eskişehir var. Uygulamayan belediyelere cezai işlemleri uygulanmaya başlandı.
Ayrıca, bildirim ve belgeleme göndermeyenlere de 6933 YTL
para cezası uygulanmakta.
Ambalaj atığı yönetim planı olsun, lisans alan tesisler olsun, bütün bu bilgilere “atikyonetimi.cevreorman.gov.tr” sitemizden ulaşabilirsiniz. Bu sitemize; ambalaj bölümünü tıkladığınızda (sol tarafta), li- 26 -
sans kriterlerinden başlayarak, piyasaya süren işletmelerin yükümlülükleri, ilk defa kod numarası alacak işletmelerin izlemesi gereken yol
ve ayrıca, ambalaj atığı yönetim planı hazırlanırken kullanılabilecek örnek tablo formatları gibi bilgileri koyduk.
Benim sabahki oturumda anlatacaklarım bu kadar. Öğleden sonraki oturumda özellikle, ambalaj atıklarının neden bedelsiz verildiği ve
bedelsizle ilgili yaşanan problemler hakkında bilgiler vereceğim. Üretim artıklarının ne olduğu, üretim artıklarının nasıl toplanması gerektiği ve neden üretim artıkları da ambalajlarla toplanıyor; bu konuda bilgi vereceğim. Ayrıca; depozitolu ambalajlar konusunda açılan davalar,
bedelsizle ilgili açılan davalar, belediyelerin yaklaşımı, ambalaj atığı
yönetim planlarının değerlendirilmesi, satış noktalarının uygulamaya
yaklaşımları, sokak toplayıcılarının uygulamaya tepkileri, vatandaşların uygulamaya yaklaşımı ve lisans uygulamasında yaşanan problemlerle ilgili ayrı bir sunum gerçekleştireceğim.
İlgiyle dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
- 27 -
Ambalaj Atıkları Mevzuatının
Sanayi Açısından Getirdikleri
PROF. DR. ERDEM
GÖRGÜN (İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi)- Sayın TİSK Genel Sekreterim, Çevre ve Orman Bakanlığımızın değerli yetkilileri, değerli sanayiciler, değerli katılımcılar; hepinize günaydın diyerek sözlerime başlamak istiyorum.
“Ambalaj Atıklarının
Sanayi Açısından Değerlendirilmesi” konusunda bir konuşma yapmam talebi üzerine burada bulunuyorum. Çok
Prof. Dr. Erdem GÖRGÜN
İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü
çok yakıcı, çok önemli bir
Öğretim Üyesi
konu olduğunu hepiniz biliyorsunuz ve zaten o yüzden burada bu kadar önemli bir katılım sağlanmış durumda.
Çok sıkıntılar var ve biliyoruz ki, bu sıkıntılar daha uzun süre tartışacak. Bu toplantı da bu sıkıntıların çözümünde önemli bir adım olacak, çünkü, sıkıntılar ancak konuşarak ve çalışarak çözülebiliyor; sadece konuşmak yetmiyor tabii ki.
Bu toplantıyı düzenlediği için TİSK’e teşekkür ediyorum.
Sunumumda önce, neden ambalaj atıklarının yönetilmesi gerektiği üzerine çok kısa bazı sözler söylemeye çalışacağım veya bazı görseller göstereceğim. Avrupa Birliği’nde neler olup bitiyor; biraz ondan
bahsetmek istiyorum. Sonra da, biz Türkiye’de nasıl bir süreç geçiriyoruz, geçirdik, yükümlülüklerimiz, hedeflerimiz neler, karşımıza çıkan
sorunlar neler ve bu sorunların üstesinden gelmek için ne yapmalıyız
konusunda sizlere görüşlerimi iletmeye çalışacağım.
- 28 -
Neden ambalaj atıklarıyla ilgilenmek zorundayız? Bütün atıkları
(atık suları, tehlikeli atıkları, emisyonları), yönetmek zorundayız, sadece ambalaj atıklarını değil. Birkaç nedenden ötürü ambalaj atıkları bunların arasında önemli bir yer teşkil ediyor.
Bakın, bu gördüğünüz manzaralar, ambalaj atıklarının yönetilememesinin sonucu olan görüntüler…(Doğada ambalaj atıklarının yol
açtığı sorunları gösteren fotoğraflar sunuldu).
Bunları belki başka yerlerde de gördünüz. Eskiden bu tür fotoğraflar daha çok ilgi çekiyordu, çünkü iletişim kanalları bu kadar açık değildi. Şimdi hepimiz bu tür fotoğrafları birçok yerde görüyoruz; bunun
bir bakıma iyi, ama bir bakıma da kötü bir sonucu oldu, çünkü kanıksamaya başladık, “bu, her yerde gördüğümüz sıradan bir fotoğraf, hayatımızın bir parçası, bununla birlikte yaşamaya devam edebiliriz” gibi bir
yabancılaşma içerisine girdik. Bu endişem nedeniyle bunları burada bir
daha göstermek istedim.
Bakın, bu kuş ölüme mahkûm, çünkü bir poşetin içine sıkışmış.
Ambalaj atıklarıyla ilgilenmemizin, onu iyi yönetmemizin bir sebebi daha var; çünkü, ambalaj aslında son derece kıymetli, bütün ekonomimiz içerisinde son derece önemli yeri olan bir ürün. Türkiye’deki
ambalaj sektörü de hızla gelişiyor. Bazı istatistiki değerlendirmeler
açısından (örneğin kişi başına ambalaj tüketimleri vesaire), Avrupa
Birliği’ndeki seviyelere hâlâ ulaşabilmiş değiliz. Fakat, hızla gelişen
bir sektör.
Üretim Dalı
2001
2002
2003
2004
2005
2006
Kağıt
73.500
80.000
87.000
61.000
60.000
60.000
Karton
234.700
237.500
277.000
287.000
318.500
362.000
Oluklu Mukavva
677.000
734.500
827.000
951.000
1.139.000
1.138.000
Plastik
601.000
652.500
674.000
897.000
1.032.000
1.290.000
Metal
172.000
251.000
263.000
301.000
352.000
410.000
Cam
382.000
403.000
438.000
466.000
524.000
553.000
Ahşap
350.000
350.000
385.000
385.000
385.000
385.000
TOPLAM
2.480.200
2.708.500
2.951.000
3.348.000
3.810.000
4.378.000
2,9
3,2
3,5
4,1
4,7
5,4
1.170
1.180
1.190
1.220
1.230
1.230
PİYASA HACMİ
Milyar $
Ort. Birim
Fiyat $/ton
Kaynak: Ambalaj Sanayicileri Derneği.
- 29 -
Ambalaj Sanayicileri Derneğinin verilerine göre, Türkiye’deki
ambalaj sektörünün büyüklüğü; gördüğünüz gibi, 2001 yılında toplam
2 milyon 480 bin ton ambalaj üretilmişken, 2006 yılında 4 milyon 378
bin tona ulaşmışız ve piyasa hacmi de 2.9 milyar dolardan 5.4 milyar
dolara çıkmış. Birim fiyatlara baktığımızda da, 1 tonun fiyatının şu anda
1.23 dolar civarında olduğunu görüyoruz. Bu, şu demek: Piyasada 5.4
milyar dolarlık çok çok önemli bir ekonomik yapıdan bahsediyoruz.
Şu anda ambalaj sektöründe yaklaşık 5000 firma var.
56 tane ambalaj firması da Türkiye’nin en büyük 1000 firması
arasında.
Ambalajlarda ithalatımız 350-400 milyon dolar olurken, ihracatımız 2 milyar dolar civarında. Dolayısıyla da, ekonomiye önemli bir girdi kazandıran bir sektör.
İstihdama baktığınızda da, bu sektörde yaklaşık 100 bin kişi geçimini sağlıyor.
Bunlar ambalajlarla ilgili ekonomik veriler. Atığa döndüğümüzde ne görüyoruz? Atığa döndüğümüzde elimizde çok sağlıklı veriler
yok, yani ambalaj atıklarının piyasadaki mali hacmi, finansal büyüklüğü konusunda çok fazla veri yok ama, ÇEVKO’nun bazı açıklamaları var. Son 3 yılda 175 milyon YTL’yi kazandırdıklarını ifade ediyorlar. Bu konuda hâlâ Avrupa’nın, -eğer bu kadarsa, bilmiyorum- çok gerisindeyiz.
Düzenli depolama tesislerimizin sayısı hızla artıyor. Bu, özellikle son yıllarda görülen çok sevindirici bir gelişme. Bakanlık bu konuda hakikaten gece gündüz çalışıyor. Her gün yeni bir düzenli depolama alanının faaliyete geçtiğini duyuyoruz. Ama hâlâ, verimli çalıştığını
duyduğumuz bir kompost tesisimiz yok.
Avrupa Birliği standartlarına uymak için de çok büyük paralar
gerektiği en yetkili ağızlardan, sayın bakanlarımızın ağızlarından ifade
ediliyor; “50 milyar avro”, “75 milyar avro” rakamlarını her yerde duyuyorsunuz. Atık yönetiminde de, 25-30 milyar dolar gibi bir yatırımın
gerekli olduğu belirtilmiş.
Yine ÇEVKO, 600’e yakın işletmenin 280 bin ton ambalaj atığının geri kazanım yükümlülüğünü üstlenmiş durumda. Belki bundan
sonraki konuşmacılar veya öğleden sonraki panelde buna daha detaylı girilir.
- 30 -
2008 sonunda da geri kazanım hedefini yüzde 77 olarak belirlemiş. Herhâlde, -ÇEVKO yetkilileri aramızda mı bilmiyorum- şu anda
bu hedef de aşılmış olsa gerek.
Benim bazı sunumlarım, bazı slaytlarım Hülya Hanımın slaytlarıyla aynı. Neden? Çünkü ikimiz de aynı şeyi anlatıyoruz. Belki buraları
daha hızlı geçersek soru-cevap kısmına daha çok vakit kalır. Hülya Hanım benden önce davrandı. Ama benim de bir avantajım var; onun öğleden sonra yapacağı konuşmada söyleyeceği bazı şeyleri de ben şimdi
söyleyeceğim, fakat farklı bir bakış açısıyla.
Ambalaj
cinsi
Üretilen
ambalaj
(ton)
Piyasaya
GerçekleSürülen
Geri
şen
Ambalaj
Geri
Kazanılması
Geri
Geri
Miktarı Kazanım
Gereken Kazanılan Kazanım
(ton)
Oranları
(ton)
(ton)
Oranları
Plastik
500.910
201.595
32%
64.510
54.678
27,1%
Metal
223.746
88.756
30%
26.627
31.318
35,3%
1.511.013 340.149
20%
68.030
565.764
166,3%
Kağıtkarton
Cam
268.829
285.289
32%
91.292
65.376
22,9%
Kompozit
46.378
30.392
20%
6.078
6.612
21,8%
2.550.876 946.181
27%
256.538
723.748
76,5%
Toplam
Bu tabloyu gördünüz. Toplam 2.5 milyon ton ambalajın yüzde
76’sının geri kazanımının sağlandığı gözüküyor. Bence bu bir devrimdir. Bundan 5 sene önce, 10 sene önce, az önce gördüğümüz fotoğraflar gerçekten her taraftaydı, ambalaj atıklarının hiçbir şekilde geri kazanımı çok sınırlı sokak toplayıcıları dışında mümkün değildi; ama artık, ambalaj atığı yönetilmeye başlandı. Bu hakikaten son derece güzel
bir gelişme.
“Neden ambalaj atığını yönetmek zorundayız” sorusunun cevabı açık aslında:
* Ambalaj atıklarının çevreye zarar verecek şekilde alıcı ortama
verilmesini istemiyoruz.
* Bunların oluşumunu önlemek istiyoruz, atık hâline gelmesin,
- 31 -
bu hep ürün kalsın, ama önlenemiyorsa, ambalaj atıklarını tekrar kullanalım, geri dönüşüm, geri kazanım yoluyla bertaraf edilecek miktarını azaltılalım.
* Ambalaj atıklarının belirli bir sistem içinde ayrı toplanması, taşınması ve ayrıştırılması gerekiyor.
Bunlar, bu konunun içindeki herkesin zaten bildiği hususlar; bu
cümleler de zaten yönetmeliğimizin amacını teşkil eden cümleler.
Neden ambalaj atığını yönetmek zorundayız? “Ambalaj Atığı
Çöp Değildir”; bu sloganı ben çok beğeniyorum; galiba ÇEVKO’nun
yaygınlaştırmaya çalıştığı bir slogan. Ambalaj atığına çöp gözüyle bakmamak lazım. Bu hakikaten, son derece ekonomik değeri olan, çok çok
iyi yönetilmesi gereken ve çok karmaşık piyasa süreçlerini ilgilendiren,
-ki biraz sonra buna değineceğim- bir konu. Buna bir çöpmüş gibi bakıp göz ardı etmemek zorundayız diye düşünüyorum.
Avrupa Birliği’ne geldiğimiz zaman, Avrupa Birliği’nin çevre politikasının çok temel ilkeleri var. Bunları da belki birçok sunumda gördünüz ama, bir kez daha tekrar etmek istiyorum, çünkü bunlar, bu konuşmayla da ilişkili ilkeler.
“Kirleten öder”, “kullanan öder” ilkesi, Avrupa Birliği’nin atık
yönetiminde şu anda en temel felsefesidir. Kim kirletiyorsa, o atığın
oluşmasına kim yol açıyorsa, bulunacak uygun ekonomik enstrümanlarla, ekonomik araçlarla, -ki bunlar, vergiler olabilir, ücretler olabilir,
ekonomik araçların çok çeşitleri var- kirletenin bunu ödemesini sağlamak Avrupa Birliği’nin en temel ilkesi.
“Bütünleyicilik” ilkesi: Çevrenin korunmasıyla diğer Avrupa Birliği politikalarının mutlaka entegrasyonunun sağlanması lazım. Mesela
haksız rekabetin de Avrupa Birliği anlaşmasında, mücadele edilen çok
önemli bir konu olduğunu biliyoruz. Demek ki, çevreyi yöneteyim derken haksız rekabete yol açarsanız, bu da Avrupa Birliği’nin ilkelerine
ters düşen bir husus olacak.
“Kaynağında önleme”; bu çok çok önemli, sadece ambalaj atığı
açısından değil, tüm atıkların yönetimi açısından. Nerede üretiliyorsa,
orada siz atığı azaltabilirseniz, daha sonra o atığı bertaraf etmek veya
arıtmak, -eğer arıtılacak bir atıksa- çok daha ucuza mal olacak, çok daha
kolay olacak. Aksi takdirde, imkânsız bile olabilir, özellikle endüstriyel
atıkları düşünürseniz. Kaynağında azaltmak son derece önemli.
- 32 -
“Önleme” ilkesi: Evet, zararın ortaya çıkmasından önce, çevreyi
kirlettikten sonra değil, kirletmeden önce önlem almak önemli.
“Tedbirli olma” ilkesi: Yine, çevre açısından olumsuz sonuç oluşturacak belli bir fiilin bilimsel kanıtı beklemeden önlem alınması.
Aslında birbirine benziyor ama, Avrupa Birliği bunları bu şekilde ifade ediyor.
Avrupa Birliği’nde de bizdeki gibi bir yönetmelik var: “Ambalaj
ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği.” 94 yılında yürürlüğe
girdi. Yine bizimkine benzer olarak şunları içeriyor:
* Ambalaj atıklarının çevreye etkilerini engellemek, yok etmek.
* Avrupa Birliği içerisindeki iç pazarı çalıştırmak (ambalajın atık
olduktan sonraki sirkülasyonu.)
* Ambalaj atığı oluşumunu engelleyecek önlemler almak.
* Geri dönüşüm ve geri kazanım için özel hedeflerle uyum sağlamak.
* Geri dönüşüm/toplama ve yeniden kullanım/geri kazanım için
gerekli sistemleri kuracak önlemleri almak (bu da son derece önemli.)
Bizdeki gibi Avrupa Birliği’nin 31 Aralık 2008 tarihi itibarıyla
hedefleri:
* En az yüzde 60’ını geri kazanmak istiyor.
“Geri kazanım”dan kastı da, yakarak enerji elde etmek. Avrupa
Birliği, ambalaj atıklarından enerji elde etmeyi oldukça önemli bir işlem olarak görüyor.
yor.
* Yüzde 55 ila 80 arasında bir geri dönüşüm politikası uygulu-
Madde bazında da bunları şöyle detaylandırıyor: Camda yüzde
60, kağıt ve kartonda yüzde 60, metallerde yüzde 50, plastikte yüzde 22.5, ahşapta yüzde 15. Ancak bu, bazı ülkelerde biraz daha farklı uygulanabiliyor. Yunanistan, İrlanda, Portekiz gibi, çok sayıda adası
olan, bu işi uygulamakta daha güçlüklerle karşılaşacağı aşikâr olan ülkelere 2011’e kadar süre verildi; birkaç sene önce üye olan 10 üyeye de
2012’ye kadar süre uzatımı verilmiş durumda. Bu sürelerin de son derece önemli olduğunun altını çizmek istiyorum. Bizim Türkiye Cumhuriyeti olarak Avrupa Birliği’yle yapacağımız müzakerelerde tartışılacak
- 33 -
husus şu: Biz bu Yönetmeliğin gerekliliklerine ne zaman uyabiliriz; Avrupa Birliği bunu soruyor. Biz, “evet, yarından itibaren uyarız” dersek
bunun maliyeti başka, “2012’de uyarız” dersek başka, “2020’de uyarız” dersek bu bambaşka maliyetlere ve çabalara yol açacak. Bunun için
de, bu müzakere sürecine girmeden önce, bu hazırlıkları, bu planları bu
uyum sürecinde, Avrupa Birliği’ne uymamız için gerekli yatırımları ne
kadar sürede yapacağımızı çok iyi planlamamız gerekiyor.
Yeniden bizim ambalaj atıklarının kontrolü yönetmeliğimize
veya ambalaj atıklarının yönetimi sürecine dönmek istiyorum; Avrupa
Birliği’ni bir an için geçelim.
Hülya Hanım da bu slayda benzer bir slayt gösterdi.
YIL
KANUN - YÖNETMELİK
1983 – 2006 : 2872 sayılı Çevre Kanunu
2003 : 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
2004: 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu
2005: 5393 sayılı Belediye Kanunu
1991 : Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği
2004 : Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü
Yönetmeliği
1983 yılında Çevre Kanunumuz çıktı.
2003 yılında Çevre Bakanlığı kuruldu.
2004 yılında çıkan Büyükşehir Belediyesi Kanunu, ambalaj atıklarıyla ilgili hususlar içeriyordu.
2005 yılında çıkan 5393 sayılı Belediye Kanunu, özellikle ilçe
belediyelerine ambalaj atıklarının toplanması görevini, büyükşehir belediyelerine de bertarafı tevcih etti.
1991 yılında Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği çıkmıştı. Bu
yönetmelik ambalaj atıklarını da içerir.
- 34 -
2004 yılında Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği yayımlanmıştı.
Demin Hülya Hanımın da bahsettiği gibi, 2007 yılında da ambalaj atıklarının kontrolü yönetmeliği yürürlüğe girdi.
“Tanımlar”a çok fazla girmek istemiyorum, çünkü benden önceki
konuşmacıda olduğu gibi, eminim sonraki konuşmacılar da hep bunlardan bahsedecekler. Fakat, belki birer satırla ifade etmeme izin verin.
Ekonomik işletmeler: Ticaret hayatındaki işletmeler, yani gönüllü
olmayanlar, ambalaj üreticileri veya ambalajı piyasaya sürenler.
Ambalaj atığı üreticisi: İçine ürün konulmak üzere ambalaj üretenler, yani bir ürün üretmek için aldığı hammaddelerin ambalajını atık
hâline getirenler.
Piyasaya sürenler: Ambalajlara dolum yapıp, içine kendi ürünlerini koyup, üzerine de kendi markalarını yazarak bu ambalajı piyasaya sürenler.
Satış noktası: Bir anlamda aracı olanlar, süpermarketler, hipermarketler, toptan veya perakende olarak ambalajlı ürünün satışını yapan, 200 metrekareden büyük mağazalar.
Yetkilendirilmiş kuruluş: Piyasaya sürenlerin, yükümlülüklerini
yerine getirmek üzere oluşturdukları, Bakanlık tarafından yetki verilen
ve kâr amacı gütmeyen tüzel kişiliği haiz kuruluşlar. Şu anda bir tek,
2005 yılında bu yetkiyi almış olan ÇEVKO Vakfı yetkilendirilmiş Kuruluş olarak canla başla çalışıyor.
Ambalaj atıkları yönetimi planı (son derece önemli): Ambalaj
atıklarının ne zaman, ne şekilde kimler tarafından toplanacağının, nasıl uzaklaştırılacağının, bertaraf edileceğinin, geri kazanılacağının veya
enerji elde edileceğinin belirtildiği bir plan. Bunun belediyelere yaptırılması gerektiği vazedilmiş vaziyette. Bakanlık da bunu onaylayacak.
Ambalaj Komisyonundan Sayın Genel Müdürüm de bahsetti. Son
derece önemli; o yüzden tanımlar arasına alma ihtiyacı hissettim. Bu,
Yönetmelik yürürlükteyken çıkan sorunları tartışacak, önemli paydaşların içerisinde olduğu bir Komisyon. Mutlaka hayata geçirilmesi gereken bir Komisyon diye düşünüyorum.
Evet, bizim geri kazanım hedeflerimiz böyle.
- 35 -
Malzemeye göre yıllık geri kazanım hedefleri (%)
Yıllar
Cam
Plastik
Metal
Kağıt/Karton
2005
32
32
30
20
2006
33
35
33
30
2007
35
35
35
35
2008
35
35
35
35
2009
36
36
36
36
2010
37
37
37
37
2011
38
38
38
38
2012
40
40
40
40
2013
42
42
42
42
2014
44
44
44
44
2015
48
48
48
48
2016
52
52
52
52
2017
54
54
54
54
2018
56
56
56
56
2019
58
58
58
58
2020
60
60
60
60
2008 yılında, her ambalaj türü için yüzde 35 oranında geri kazanımı sanayiciler yapmak ve burada da yetkilendirilmiş kuruluştan destek almak zorundalar.
Ambalaj atığı yönetim planına biraz daha değinmek istiyorum.
Ambalaj atığı yönetim planını belediyeler yapacaklar. Lisanslı
veya geçici çalışma izni almış işletme, piyasaya sürenler ve/veya yetkilendirilmiş kuruluşlarla birlikte hazırlayacaklar.
Bu planları Bakanlık onaylıyordu. Dünkü Yönetmelik değişikliğiyle, il müdürlüklerinin de onaylamasının önü açıldı. Bu, bu süreci çok
hızlandıracaktır. O yüzden, bence çok yararlı bir adım oldu.
Plan dahilinde bulunan tüm ambalaj atığı üreticileri ambalaj atıklarını, sadece belediyelerle anlaşan lisanslı işletmelere bedelsiz olarak
- 36 -
vermekle yükümlü tutuldular; işte bütün problem burada. Bugüne kadar en çok tartışılan, Bakanlığın belki zaman zaman rahatsız olduğu,
zaman zaman kendini çok baskı altında hissettiği ve niçin bu cümleleri
yazdığını da her fırsatta açıklama ihtiyacı hissettiği, Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin mahkemelere taşınmasına neden olan kritik kelimeler bunlar. Bakanlık diyor ki, “ben ambalaj atıklarını ayrı toplarken, sistemde çok önemli bir maliyet ortaya çıkıyor, bu maliyeti karşılaması için sanayicinin de bu şekilde katkıda bulunmasını istiyorum.”
Bir bakıma, Avrupa Birliği’nin ilkelerine uyumlu gibi gözüküyor. Avrupa Birliği de diyor ki, “ambalaj atıklarının yönetiminde sanayicinin de
mutlaka finansal desteğini görmek istiyorum.” Ama, hiç bu şekilde değil. Avrupa Birliği’nde, ekonomik enstrümanlarla, belki yeşil noktayla, belki başka araçlarla atıklarını toplayıcılara bedelsiz olarak veren bir
ülke var mı bilmiyorum. Olmadığını biliyorum.
Ambalaj atığı yönetim planı onaylanan il ve ilçeleri, belediyeleri Hülya Hanım gösterdi. 27 Ekim 2008 itibarıyla ben bunların nüfuslarını çıkarttım. Belediye sayısı yetersiz gibi görünüyor ama belirleyici
olan tabiiki nüfuslarıdır diye düşündüm.
İstanbul’da şu anda sadece 1 milyon kişiye hizmet eden bir belediyeler topluluğunun ambalaj atığı yönetimi planı onaylanmış. Türkiye
toplamında da, 8.9 milyon kişinin ambalaj atığı yönetim planı onaylanmış vaziyette. Şu anda Türkiye’nin yüzde 12’si bu plana bağlı olarak
ambalaj atıklarını yönetmek zorunda. Geriye kalan yüzde 88’i ne yapıyor? Onlar da başka türlü şeyler, yani ne bulurlarsa onu yapıyorlar, bedelli verebiliyorlar, bedelsiz veriyorlar. Şu anda bir kargaşa hâli hâkim.
Bunun bir an önce düzenlenmesi lazım. Türkiye’nin yüzde 10’unda bu
tür sert (bedelsiz vermek, sadece belediyenin istediği lisanslı kuruluşa
vermek gibi) ve majör önlemler alınırken, Türkiye’nin geri kalanında
da bu önlemlerin uygulanmıyor olması, ben sanayici olsam, öbür taraflara doğru kaymaya çalışmam için herhâlde bir sebep olurdu. Tabii, bu
yetkinin il müdürlüklerine aktarılmış olması belki bu yüzde 12’yi hızla
yüzde 100’e doğru çekecektir ama, bu, ne kadar hızla çekeceğine bağlı. Bence, o aradaki fark 1 ay bile olsa, siz 1 ay süreyle bunun uygulanmadığı yerdeki sanayiciyle uygulandığı yerdeki sanayici arasında bir
haksız rekabet unsuru yaratmış vaziyettesiniz. Bunun uygulandığı yerlerdeki sanayicilerin milyon dolarlara varan ambalaj atığı kayıpları olduğunu biliyoruz. Ben, bir tek sanayicinin milyon dolar kaybı olduğunu biliyorum. Hepsini toplarsanız bilmiyorum kaç milyon dolar olur.
- 37 -
Şu anda öbür taraftakiler şanslı vaziyetteler. Hatta bazı endüstriler biliyorum ki, aynı endüstriyel firmanın bir fabrikasının ambalaj atığı yönetim planı onaylanmış belediyede, başka bir fabrikasınınki onaylanmamış belediyede. Düşünün, ne kadar çelişik bir durum var. Aynı şirketin
iki fabrikası arasında bile haksız rekabet unsurları ortaya çıkabiliyor.
Bu sorunlara biraz daha değineceğiz. Ben sadece altını çizmekle
yetinecektim ama, herhâlde heyecandan dayanamayıp biraz girdim.
Bu Yönetmelik, il, ilçe ve ilk kademe belediyelerine şu yükümlülükleri veriyor:
* Belediyeler ambalaj atıklarını kaynağında ayrı toplar ve toplattırır (çok güzel, böyle olması gerekiyor.)
* Ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması için lisans, geçici çalışma izni almış işletmeler, piyasaya sürenler ve/veya yetkilendirilmiş kuruluşlarla birlikte, demin de söylediğim gibi, atık yönetim planını hazırlayarak Bakanlığa veya il müdürlüklerine (bundan sonra), sunarlar.
* Ambalaj atıklarının evsel atık toplama araçlarına alınmaması
için gerekli tedbirleri alır.
* Ambalaj atıklarının düzenli depolama sahalarına kabul edilmemesi için gerekli önlemleri alır.
Son derece güzel. Bunların hakikaten yapılması, düzenli depolama alanlarımız açısından da çok önemli. Düzenli depolama alanlarının
ekonomik ömürlerinin kısaltılması zorunluluğundan Aydın Bey bahsetti. Gerçekten göz ardı edilmemesi gereken bir husus.
Düzenli depolama alanı yapmak Türkiye’de çok sancılı geçiyor.
Evet, sayısı artıyor ama, siz nasıl arttığını bir de Bakanlığa sorun. 70
tane ÇED’in yaklaşık 50 tanesi mahkemelik oldu. Neden? Tamamen bir
dezenformasyon kampanyası sonucunda, “ben arka bahçeme çöp dökülmesini istemiyorum” diyen birtakım yerleşim yerleri veya sivil toplum örgütleri nedeniyle. Biz düzenli depolama alanlarımızı zorla kuruyoruz; onlara gözümüz gibi bakmamız lazım. Dolayısıyla, ambalaj
atıklarını da buraya almamak, bu düzenli depolama alanlarının ömürlerini son derece arttıracaktır. Bu yükümlülükler son derece güzel.
- 38 -
Piyasaya sürenlerin ve yetkilendirilmiş Kuruluşun hedefleri:
* Hedefleri tutturmak zorunda.
Az önce söylediğimiz bu yüzde 35 hedefini endüstriler tutturmak
zorundalar. Bunu yaparken de ÇEVKO’dan veya yetkilendirilmiş kuruluştan destek almak zorunda.
* Belediyeler lisanslı işletmelerle sözleşmeler yapmak zorunda.
Neden sadece belediyenin istediği lisanslı işletmeye vermek zorunda olduğumuzu Hülya Hanım öğleden sonra anlatacak. Ben de çok
merakla bekliyorum. Ne söyleyeceğini biliyorum ama, ikna olmamış
vaziyetteyim. Neden biz sadece belediyenin istediği lisanslı toplayıcıya
vermek zorundayız? Piyasaya sürenlerin böyle bir zorunlulukları var;
belediye kiminle anlaşma yaptıysa atıklarını ona vermek zorundalar.
* Harcamaları yapmak zorunda.
* Bakanlığa sunulan ambalaj atıkları yönetim planı kapsamında;
bilgilendirici eğitim faaliyetleri yapmak ve ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasına ekonomik destek vermek.
Tabii, ekonomik destek verelim; ama bunun yolu, az önce dediğim gibi, ekonomik araçlardan geçiyor, bütün modern ülkelerde olduğu gibi.
Ambalaj atığı üreticilerinin yükümlülükleri:
* Burada tekrar altını çizmek istiyorum; ambalaj atığı üreticileri
de, ilgili oldukları belediyeler tarafından hazırlanarak Bakanlığa sunulan ambalaj atığı yönetim planı doğrultusunda belirlenen toplama sistemine uygun olarak atıklarını biriktirmek ve bedelsiz olarak belediyenin
sistemine vermekle yükümlüdürler.
* Aynı şey satış noktalarında da var. Satış noktaları mağazalarının girişlerinde, atıkları nihai tüketiciden ayrı toplamak için özel toplama noktaları oluşturacaklar (güzel.)
* Ambalaj atıklarını yine atıkları yönetim planı doğrultusunda,
belediyenin yetkilendirdiği toplayıcı lisanslı kuruluşa bedelsiz olarak
vermekle yükümlüdürler.
Yönetmelik çıktığından beri çok tartıştığımız bu iki problemin
dışında bir üçüncü problem daha var. Nedense toplantılarda daha az
- 39 -
değiniliyor ama, ben bunun da çok önemli olduğunu düşünüyorum. O
da şu: Piyasaya sürenlerin bildirim ve belgeleme zorunluluğuyla ilgili
23’üncü maddenin 1’inci fıkrası diyor ki, “piyasaya depozitolu bir ambalaj sürüyorsanız, toplayamadığınız o depozitolu ambalajı ben atık kabul ederim ve bunun da yüzde 35’ini piyasadan geri toplamanızı şart
koşarım.” Halbuki, o mutfak tüpü, o süt şişesi, o gıda ürününün depozitolu ambalajı benim evimde, sizin evinizde veya marketlerde bekliyor,
yani atık değil. Ama, ne yazık ki, sanayici açısından böyle bir sıkıntı da
bu Yönetmelikle birlikte yaşanıyor.
Bu, “yaşam çevrimi döngüsü (Life cycle assessment)” son derece önemli; üstünde çok düşünmemiz, çok çalışmamız, projeler üretmemiz gereken karmaşık bir süreç. Hülya Hanım da bahsetti; çok hızlı geçmek istiyorum.
Ambalaj henüz daha hammaddeyken birileri, ambalaj sanayicileri bunu ambalaj hâline getirip satıyorlar. “Satıyor”un altını çiziyorum.
Ürününü ambalajlamak isteyen sanayici, bu ambalajı satın alıyor, yani
parası neyse verip alıyor. Ondan sonra, ürününü burada oluşturuyor ve
perakende dağıtım sistemine sokuyor. Kullanıcıya (bizlere), geliyor.
Bizler bunu kullanıp düzenli depolama alanına yolluyoruz, yollayabiliyorsak yolluyoruz; yollamalıyız. Bu aşamada herkes (ambalajı üreten
de, ambalajlayan da, perakendeci de, kullanıcı da), ambalaj atığı üretiyor. Mümkün mertebe, bunların, tekrar malzeme ve enerji için geri kazanılması veya yeniden kullanımları sağlanmak zorunda.
Şimdi biraz, üreticinin, yani sanayicinin bulunduğu şu merkeze
dikkatinizi çekmek istiyorum, yani biraz iktisadi hayatımızdan, gündelik ekonomik hayatımızdan bahsetmek istiyorum.
Ekonomi, son derece karmaşık, girift bir ilişkiler bütünü. Ambalaj açısından burada neler oluyor? Örnek: Biraz parası olan bir gıda endüstrisi var. Parasını verip hammaddeyi alırsa, daha sonra da parasını
verip ambalaj alırsa ürün hâline getirebilecek ve ürününü piyasaya sürecek; piyasaya sürerken de atık oluşturacak. Bu atığı lisanslı toplayıcı şu anda bedelsiz alıyor. Lisanslı toplayıcı eğer bunun geri kazanımını
sağladıysa bundan bir para kazanıyor herhâlde. Yetkilendirilmiş kuruluş da, bu gıda endüstrisinin piyasaya sürdüğü ambalaj atıklarının yüzde 35’ini toplamakla yükümlü; endüstriden belli bir miktar para alıyor.
Bu ürün dağıtıcılar kanalıyla piyasaya sürülüyor, kullanıcılara gidiyor.
Kullanıcılar, bu ürünün ve belki ambalajın da parasını ödüyorlar. Yetki- 40 -
lendirilmiş kuruluş, lisanslı toplayıcıya para ödüyor. Aslında bunu çok
daha karmaşıklaştırabilirim ama, isterseniz daha fazla karmaşıklaştırmayayım. Burada bir haksızlık gözünüze çarpıyor mu? Benim çarpıyor; o da, şuradaki ambalaj atığının lisanslı kuruluşa bedelsiz verilmesi.
Piyasa ekonomisi bu kadar girift kurallarıyla çalışırken siz bir yerden
piyasa mekânizmasına makasla bir darbe vuruyorsunuz. Piyasacı birisi değilim, yani piyasa ekonomisini savunmaya gelmedim ama, şu anda
sistem serbest piyasa koşullarıyla yürüyorsa, siz bunun bir yerinde cebri bir kesik yaptığınız zaman bunun etkisi birçok yerde ortaya çıkıyor.
Nerelerde ortaya çıkıyor? Bir buçuk yıldır yapılan tartışmalar var. Bu,
endüstrinin aslında parasını ödeyip aldığı bu ambalajı parasız vermekten ötürü son derece rahatsız olması, yani mülkiyet hakkının gasp edilmesi gibi hissetmesinde ortaya çıkıyor. Yetkilendirilmiş kuruluşun yaşadığı zorluklar ortaya çıkıyor; belki panelde kendileri söz alırlar veya
soru-cevapta bahsederler. Bence konutlarda veya kullanıcılarda da sorun çıkıyor. Sonuçta, eğer piyasa izin veriyorsa fatura onlara patlıyor,
yani buradaki zararların bedelini, eğer rekabet koşulları izin veriyorsa
yine halk ödüyor. Burada ödenmeyen bir para var; bir para bir yerden
birinin cebine girecek. Halbuki, orada bir katma değer de var. Bunun
bedelini genellikle bizler, hepimiz ödemek zorunda kalıyoruz.
Bir de, burada madde 23’ten bir daha söz etmek istiyorum.
Bakın, bu bir gıda endüstrisi ve bazıları depozitolu, bazıları da
depozitosuz atık ürettiler. Depozitosuz olanlar için bir sorun yok; bunun
yüzde 35’ini belki yetkilendirilmiş kuruluşla birlikte toplamayı başarabilir. “Depozitolu olanların da piyasada bekleyen kısmının yüzde 35’ini
topla” dediğinizde yetkilendirilmiş kuruluş sıkıntıya düşüyor, çünkü,
hiçbirimizin evine gelip, evimizdeki süt şişesini alacak hâlleri yok, toplayamıyorlar. Toplayamadığı zaman Bakanlık diyor ki, “o zaman seneye yüzde 10 fazlasını topla, sonraki sene yüzde 10 daha fazlasını topla.” Sonunda da ceza geliyor. Burada da böyle bir sıkıntı olduğunu biliyorum. Ne yazık ki bu süreçler şu anda hep mahkemelerde.
Bir kez altını çizmek istiyorum; sorunlar çok büyük. Bu “bedelsiz” uygulaması, evet şu anda, -biraz sonra onun da hukuk sürecinin çok
kısa bir tarihçesini vereceğim- iktisadi hayatın kurallarına uymuyor.
Mülkiyet hakkının ihlal edildiğini hisseden bir kesim var. “Benim
parasını verdiğim elimdeki şeyi alıyorsunuz”; böyle hissediyorlar. Birisi gelip şu ceketi benim üstümden alıp götürse ne hissedersem onu his- 41 -
sediyor sanayici.
“Kirleten öder” ilkesine uyulmuyor; çünkü, eğer sanayici o kaybını ürününe yansıtırsa onu halk ödeyecek, yansıtmazsa haksız rekabet
olacak, yine ülke olarak biz ödeyeceğiz.
Bedelsiz veren birçok sanayi kuruluşlarında gözümle gördüm;
ambalaj atıkları, mukavva kutular daha önce böyle sanayiciler tarafından çok özenli bir şekilde toplanıp, sıkıştırılıp balyalanıyordu, ama şu
anda, “bana ne, nasıl olsa birisi gelip benim elimden bunu pat diye alıyor götürüyor, ben bununla uğraşmam” diyor ve bir kenara atıyor. Şu
anda atığın kalitesi çok düştü; bununla da mücadele etmemiz lazım.
Nasıl mücadele edeceğiz?
Farklı kentlerde farklı uygulamalar-haksız rekabet koşulları; az
önce sözünü ettim, ne yazık ki, o yüzde 12 yüzde 100 olana kadar bir
haksızlık süreci devam edecek.
Bedeli nihai kullanıcının ödediğini söyledik.
Benim merak ettiğim bir şey de, yakında yayımlanması düşünülen, planlanan, çoktan beri Maliye Bakanlığındaki bazı sıkıntılar nedeniyle yayımlanamayan Katı Atık Tarife Yönetmeliği ile bu bedelsiz uygulamasının nasıl entegre edileceği konusu. Bakanlığın mutlaka planları var. Önemli bir konu olarak bunun da altını çizmek istiyorum.
Bedelsiz uygulamasıyla ilgili çok can yakan sorunlar var ama, temel başlıklar her hâlde böyle özetlenebilir.
Peki, toplamayı niye sadece belediyenin anlaştığı firmaya vermek
zorundayız?
* Anlaşma kriterleri belli değil.
Türkiye’deki belediyeleri eminim hepiniz tanıyorsunuz. Henüz
kurum olmayı bile başarabilen belediye sayısı çok az. İçerisinde üç-beş
kişinin olduğu, hısım-akraba ilişkilerinin çok kuvvetli olduğu belediyelerin sayısı çok fazla. Bildiğim kadarıyla bir ihale usulü de yok; belediyeyle hangi kriterlerle anlaşma yapılacak? Benim belki bir geri kazanım tesisim var veya atık toplama firması sahibiyim, lisansım da var,
sizin de var, ikimiz belediyeye gidiyoruz, belediye bana bakıyor, “seni
beğenmedim” diyor, ötekini seçiyor. Benim yatırımım ne olacak? Ben
oraya yatırım yaptım. Tamam, lisans almak, kayıt altında tutmak elbette önemli; ama neden illa ki bir kuruluşa veriyoruz? Bu da, çok sıkıntı- 42 -
lar yaratacak, Bakanlığımızı hep sorularla muhatap olmak zorunda bırakacak bir uygulama.
* Belediyelerde siyasi unsurlar çok önemlidir, ne yazık ki en büyük belediyede bile önemli. Bu dönemde Bakanlık bence hiç siyaset
ayrımı gözetmiyor. Muhalefet partilerinin belediyelerine de, -örneğin
katı atıkta ben bunu çok yakından görüyorum- katı atık düzenli depolama alanlarının yapılması için çok ciddi kaynaklar ayrılabiliyor, mücadele ediliyor ve Bakanlık belki de bu yüzden zor durumda kalıyor. Partililer, siyasi yetkililer, “niye muhalefete yardım ediyorsunuz” diye şu
anda Bakanlığı sıkıştırıyor; bu gerçek. Şu anki Bakanımız siyasete değil, işe baktığını söylüyor ve hakikaten de, kendisi benim hocam olduğu için öyle olduğunu biliyorum. Belediyeler öyle değil; belediyeler oy
peşindeler. Acaba bu yüzden birtakım siyasi rantlar ortaya çıkabilir mi?
Bilmiyorum. En azından bu soruyu sormadan edemiyorum.
Bence bu bedelsiz uygulamasında belediyelerle ilgili bir sıkıntı
daha var. Esas toplanması gereken atıklar konutlarda. Ambalaj atıkları konutlardan alınamadığı için zaten sanayiciden bedelsiz alınıyor. Belediyelerin hoşuna gidiyor bu bedelsiz toplama, çünkü, konutlara (halka), çok şirin gözükecek, “bakın, ben sizin atıklarınızı bedava toplamayı başardım” diyecek. Bazı belediyelerin kamyonları durdurup içindeki atıkları boşalttırdığını duyuyoruz; belediyeler bu bedelsiz uygulamasına o kadar da sahip çıktılar. Hatta, atık yönetim planı uygulanmayan,
onaylanmayan yerlerde bile belediyeler canhıraş bir şekilde sanayicilerin kapısında, sanki bir jandarma gibi, “atığınızı almaya geldik” diyorlar. Aranızda buna tanık olan var mı bilmiyorum ama, ben bunu duyuyorum. Bunu nasıl önleyeceğiz, nasıl önüne geçeceğiz?
Tekrar buraya döndüm.
* Dediğim gibi, özel ilişkilere açık.
* Şeffaflık sınırlı.
bet.
* Yatırım yapan diğer lisanslı firmalar için de yine haksız reka-
Avrupa Birliği’ne uyum sürecindeyiz. Herhâlde şu birkaç dakika
içerisinde, Avrupa Birliği’nin ilkelerini çiğnediğimiz 8-10 örnek söyledim.
Tekrar altını çiziyoruz; depozitolu ambalaj atıklarının geri kaza- 43 -
nılması için onun atık hâline gelmesi lazım. Ne kadarı atık hâline geldi;
bunu bilemiyoruz. Ne kadar depozitolu şişe, ne kadar tüp piyasada kırıldı ve atık hâline geldi; bunu bilebiliyor muyuz? Bilemiyoruz. Hepsi
de atık hâline gelmedi; bunu da biliyoruz. O zaman, ambalajlar piyasada beklerken yetkilendirilmiş kuruluş bunları toplamakta güçlük çekiyor. Depozito uygulamasını böylece kösteklemiş oluyoruz. Ben olsam,
depozitodan vazgeçerim. Niye depozitolu ürün üreteyim ki? Piyasaya,
geri dönüşümü olmayan, tek hatlı olan, tek yönlü ambalajlar sürerim.
Maalesef yine biz mahkemelik olmadan, yani biraz daha samimi tabirle, karakolluk olmadan bu işi de çözemedik. Bu bedelsiz uygulaması ve sadece belediyenin istediği kişiye verilmesiyle ilgili hususlar
14 Aralık 2007 tarihinde Danıştay 6’ncı Dairesinde oybirliğiyle “yürütmeyi durdurma kararı” ile durduruldu ama, demin de sözü edildiği gibi,
Bakanlığın itirazı üzerine 3 Nisan 2008’de de, bu sefer oybirliğiyle değil, -bunun da altını çizeyim- oyçokluğuyla yürütmeyi durdurma kararı
kaldırıldı. Şu anda hukuk süreci devam ediyor.
Madde 23/1 ise, yani depozitolu ambalajlarla ilgili sıkıntıda, yine
yürütmenin durdurulmasıyla ilgili dava açıldı, ancak bu talep reddedildi. Hukuk süreci devam ediyor.
DÜZENLEYİCİ
ETKİ
ANALİZİ
Şimdi, “bu slayt nereden çıktı” diyeceksiniz. Öğrenciliğimde bir
hocamız notları karıştırırdı; “acaba bu başka bir sunumdan mı geldi” diyeceksiniz belki. Biliyorsunuz, hocalar notları çok karıştırır. Hayır, başka bir sunumdan gelmedi, ben bunu bu sunuma koydum. Biz bu sıkıntıları neden çekiyoruz, ne gerek var, neden Avrupa Birliği’nde bu sıkıntılar, hatta Amerika’da da bu kavgalar, bu karakolluk olma durumları ortaya çıkmıyor? Çünkü orada, “düzenleyici etki analizi” denilen sistematik mekânizmalar var. Bu mekânizmalar; bir yönetmeliği veya yasayı siz henüz yayınlamadan, bunun ne getireceğini ne götüreceğini, ekonomik olarak, sosyal olarak, çevresel olarak, her açıdan analiz eden,
bunu çok sistematik olarak yapan uygulamalar. En sonunda öyle bir doküman çıkıyor ki, bu yönetmeliği yayınladığınızda artık hiç bu kavga- 44 -
lara gerek kalmıyor; öncesinde artık bütün bu sorunlar konuşulmuş, çözülmüş oluyor.
İnternet sitesinde yayınlamak çok güzel, Bakanlık, görüşleri de
ciddiye alıyor, gerçekten bu konuda çok samimiler; ama bu, ne yazık ki,
bu kadar karmaşık bir yapıya sahip sorunda naif kalıyor. Aslında bunun
kanunu da çıktı; maalesef yönetmelikleri kapsamıyor. Yanlış bir kanun
çıktı. Oysaki, Avrupa Birliği, herhangi bir yönetmeliği yayınlamadan
önce bu mekânizmaları işletiyor; sözünü ettiğim gibi, bütün taraflar bir
araya geliyorlar. Bunun bir sistematiği var. Bu sadece ambalaj atıkları için geçerli değil. Aramızda sanayiciler var. Şu anda Entegre Kirlilik
Önleme ve Kontrol Yönetmeliği taslak hâlinde. Bakın, çıktığı anda ne
mahkemeler, ne kavgalar ortaya çıkacak. Sanayicinin, sırf o yönetmeliğe uymak için yapması gereken yatırımlar bir tahmine göre, -ki o tahmin ekibinin içinde uzman olarak ben de çalıştım- 15 milyar avro. Bu
bence çok çok az bir tahmin. Ne kadar eksik bilgiyle bu 15 milyarı topladığımızı başka bir toplantıda anlatırım.
Sözü uzatmak istemiyorum.
Düzenleyici etki analizi mekânizmalarını mutlaka, sadece ambalaj atığında değil, artık her kanunda hayata geçirmemiz lazım.
Aslında, bütün bu tartışma, bütün bu vakit kaybı, “niye bedelliniye bedelsiz” diye yaptığımız, harcadığımız zamanlar çok daha faydalı işlere kanalize edilebilirdi. Mahkemelik olmaya hiç gerek yok. Bence, Bakanlık da, sanayi de, halk da veya belediyeler de, hiçbiri birbirinin düşmanı filan değil; hepsi aynı hedefe doğru gidiyor, hepsinin de niyeti iyi, kötü değil. Ama, öncesinde doğru tartışma zeminine oturtamadığımız için her seferinde biz maalesef, başka işler yapacağımıza, yararlı işlere zaman, enerji ayıracağımıza bu tartışmalara, kavgalara enerji ayırıyoruz; eller aya gidiyor.
O zaman, ne yapalım? Ambalaj Atıkları Yönetmeliğini düzenleyici etki analizi yapmadan yayınladık. O zaman, artık bundan sonra Komisyonu çalıştıralım. 2007 yılında yayınlandı, 2009’a geldik, Komisyonu çalıştırmayı hâlâ başaramadık. Bu Komisyona ben çok önem veriyorum. Bütün paydaşların bir araya gelip sorunları çözebilmesinin medeni platformu şu anda bu. İş işten geçti ama, tabii ki, hayat yine de devam ediyor.
Kısa-orta-uzun vadeli hedefler, -demin Genel Müdürüm belirt- 45 -
ti, hakikaten ambalaj atıkları eylem planında da var- çok önemli. Bu
hedefleri daha fazla dillendirmeliyiz ve hakikaten oraya odaklanmalıyız. “Bedelsiz-bedelli”; niye bunları tartışıyoruz. Hedeflerimizi tartışalım. Bakın, Karadeniz’de çöpler hâlâ denize atılıyor. ÇEVKO’dan bir
arkadaşım bir anekdot anlatmıştı. Karadeniz’den gelen ambalaj atıkları tertemiz geliyormuş. “Yahu, ne güzel, siz bunları yıkıyor musunuz, ne yapıyorsunuz” demiş. “Yok, onları denize döktüğümüz yerin
100 metre ilerisinde bekliyoruz, rüzgâr onu denizde bir dolaştırıp getiriyor, yıkanıyor geliyor, biz de size tekrar toplayıp getiriyoruz” demiş.
Ben Karadeniz’de çok dolaşıyorum. Katı atık depolama alanı yapacak
yer yok; çok büyük bir sancı. Biz artık, Karadeniz’deki katı atık sorununu nasıl çözeceğimizi, dolayısıyla hedeflerimizi konuşalım. Evet,
Karadeniz’e bir yakma tesisi yapalım. Eğer ambalaj atıklarından geri
kazanamıyorsak, en nihayetinde, tehlikeli atık hâline gelmiş olanlardan
vesaire, ne zaman enerji elde edeceğiz? Evet, biz bunu 2012’ye kadar
olan hedeflerimizde yazdık ama, hiç konuşmuyoruz.
Şu “ekonomik enstrümanlar”ı bir kez daha vurgulamak istiyorum. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi, “yeşil nokta”, “katı atık bedeli”,
“ekovergiler” gibi araçları artık gündeme getirelim. Birilerinin elinden
birilerinin malını almak ekonomik bir araç değil.
Özellikle yaşam döngüsü ve fayda-maliyet analizi başta olmak
üzere, o gördüğünüz, benim basitleştirmeye çalıştığım karmaşık iktisadi hayatın içerisinde bilimsel çözümler bulmak zorundayız, enerjimizi
buralara ayırmak zorundayız diye düşünüyorum.
Türkiye Metal Sanayicileri Sendikasındaki değerli arkadaşım Talat Yüksel çok yardımcı oldu; kendisine özel teşekkür ediyorum. TİSK’e
tekrar teşekkür ediyorum.
Dinlediğiniz için hepinize çok teşekkürler. Tekrar, “ambalaj atıkları çöp değildir” diyerek sözümü bitiriyorum.
- 46 -
Ambalaj Atıkları Mevzuatı ile ilgili
Uygulama Sorunları
ALİ NAFİZ KONUK
(TİSK Yönetim Kurulu
Üyesi)- Hepiniz hoş geldiniz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir 10-15 dakika daha
müsamahanızı rica edeceğim.
Eksik olmasınlar, arkadaşlarımın da desteğiyle “sanayicinin yaşadığı sorunlar”la ilgili
olarak ben de bir tebliğ hazırlamıştım. Ancak, gerek Hülya Hanım, gerek Hocamız,
bizim yaşadığımız sorunların
zaten önemli kısmını dile geAli Nafiz KONUK
tirdiler. Sorunlarımızın bilinTİSK Yönetim Kurulu Üyesi
diğini de hissettim. Özellikle
Hülya Hanımın öğleden sonra sunacağı kısımda, o sorunlar bölümünde, benim dile getirmek istediğim, dile getireceğim hususların hemen
hepsi yer alıyordu.
Yalnız, Hocamın bilgi hazinesini zenginleştirmek için hemen bir
bilgi arz edeyim. Hocam, Yönetmeliğin 41/C maddesinin iptaline ilişkin açılmış olan bir dava daha var. Orada da Danıştay 6’ncı Dairesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. İsterseniz o davanın dosya numarasını
bilgi olarak arz ederiz.
“Sorunlar biliniyor” dedik. Sanayici olarak bizim esas yaşadığımız başlıca sorunlar: “Ambalaj atığı”, “üretim artığı”, “ambalaj artığı”
kavramlarının belediyelerce veya onların yetkili kişilerince iyi algılanmadığı, doğru algılanmadığı için burada bir kere bir kavram kargaşası yaratılmış durumda ve bu kavram kargaşası da bizim aleyhimize kullanılıyor. Örneğin, ambalaj üreten bir fabrikanın ambalaj artıkları, am- 47 -
balaj atığıymış gibi nitelendirilip ona göre işleme tabi tutulmak isteniyor. Bunlar, sanıyorum öğleden sonraki kısımda konuşulduktan sonra
daha bir açıklığa kavuşacak. Belki biz de o konuda tekrar bir şeyler ilave etme gereği duyarız. Esas sorun, bedelsiz ambalaj atıklarının alınması konusu.
Dediğim gibi, vakti çok iyi kullanmak istiyorum. Çok özetle şunu
öneriyoruz: Özellikle de, biriktirdiğim, ekonomik değer teşkil eden ambalaj atığım var ise, ben bunu lisanslı firmalardan herhangi birine verebilmeliyim. Kurumsallaşmış sınai kuruluşları olarak biz ihaleye çıkarız
(ihaleye lisanslı firmalar girebilir), lisanslı firmalardan hangisi buna en
yüksek değeri vermişse ben atıklarımı, yasaların, mevzuatın öngördüğü
disiplin içinde o kuruluşa veririm.
Sözlerim biraz daha anlaşılsın diye açık ve net söyleyeceğim; maalesef Türkiye ahlâki bir erozyona uğradı ve bu uzun bir süredir de devam ediyor. Gene anlaşılsın diye söyleyeyim; deniz bir sürü köpekbalığıyla dolu. O köpekbalıkları hep bir yerlerden bir şeyler koparma peşindeler. Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde Türkiye’de de çevrenin korunması bakımından birtakım düzenlemeler yapılıyor. Bu düzenlemeler
iyi niyetle yapılıyor. Kâr amacı gütmeyen düzenlemeler olması mevzuatta da vurgulanıyor ama, iş fiiliyata geldiği zaman köpekbalıkları denizde dolaşıyorlar. Birtakım duyumlar alıyoruz. Belediyeler, belediyelerde yetkili birtakım kişiler, kendilerinin de ortak olduğu veya daha ziyade gizli ortak olduğu birtakım kuruluşlar, şirketler oluşturdular. Bunların lisansları ve bunlara verilen yetkiler çerçevesinde, özellikle sanayinin yoğun olduğu bölgelerde, atıkların büyük ekonomik değer taşıdığı bölgelerde bu tip ticari tezgâh sürdürülmeye başlandı. Bir tanesine
biz muhatabız. İsterseniz ismini de veririm. Bir belediye, büyük bir şişe
ambalaj fabrikamızın kapısını aşındırdı; haftada bir belediyeden yetkili
geliyor, “size ceza keseceğiz” diye tutanak tanzim ediyor. Bunlara pabuç bırakmadık. Başta arkadaşlarım ürktüler. Ben de bir hukukçuyum,
Kuruluşta yöneticilik görevim de var. Belki bu yetkileri de var; kesecekler, ondan sonra uğraşacağız ama bırakın ceza kessinler, olmazsa itiraz edeceğiz dedim.
Kardeşim, sen kendi planını Bakanlıktan onaylattın mı dedik.
“Tamam tamam” diyorlardı. Hatta bize bir de kocaman dosya getirdiler
ve “biz o kadar güzel yaptık ki, bütün belediyeler şimdi bizim planımızı alıp bunu uyguluyorlar” dediler. Arkadaşım Bakanlığın yayınladığı
listeyi getirdi; bu belediyemizin ismi yok. Bunları laf olsun diye söyle- 48 -
miyorum. Mübalağasız en az 15-20 tane tutanak tuttular, resimler çektiler. Niye? “Atıklarını bize bedelsiz vereceksin” diye. Onunla da kalmadı. Biz şişe üreten bir fabrikayız, bu bizim defolu şişelerimiz, biz bunları tekrar üreteceğiz” dedik. “Hayır, üretim artığınızı da bize vereceksiniz” demeye kadar işi götürdü. Tabii, biz de lisanımünasiple kendilerine kapıyı gösterdik, kapıdan içeri sokmuyoruz.
Bizim en büyük sıkıntımız: Bu ülkenin bir sanayicisi olarak, kayıtlı çalışan, eli yüzü düzgün kuruluşları olarak, sık sık bakanlarımızın, başbakanlarımızın filan çıkıp televizyonlarda, “ülkenin medarıiftiharı kuruluşları” diye ismini anons ettiği kuruluşlar hep bu mevzuat düzenlemelerinden darbe yiyen kuruluşlar. Bir aile gibi düşünürsek, baba bir yandan,
“iftihar ettiğim oğlum, ailemizin medarıiftiharı” diyor, ama her vesileyle sopayı onun sırtına indiriyor. Türkiye’de çok büyük bir kayıt dışı var
iken, bu kayıt dışı, devletin, devlet kurumlarının gözü önünde cirit atarken ha bire bizim elimize, ayağımıza kelepçeler, prangalar takılıyor.
Biz şişe üreticisi olarak, piyasaya sürdüğümüz şişeleri, ambalaj
malzemelerini tekrar geri toplayıp, fırında eritip, yeniden şişe hâline
dönüştürmek isteriz. Fakat birçok kuruluş, bu şişeleri sokaktaki çocuklar vasıtasıyla toplatır, bunları yıkarlar ve tekrar satarlar. Bunları alıp
kullanan kuruluşlar vardır. Bu kuruluşlar hep kayıt dışı çalışan kuruluşlardır ama, pazara çıktığınız zaman, sizin müşterinizin gerçek rakibidir;
sodada böyledir, çamaşır suyunda böyledir, sirkelerde böyledir, şurada
burada böyledir. Sizin kurumsallaşmış kayıtlı müşteriniz sizden ambalaj malzemesi alıp, bunu kayıtlı üretip piyasaya verirken, onun bu şişesini tekrar toplayıp, ne olduğu belli olmayan ürünü içine doldurup piyasaya kayıt dışı süren bir başka rakiple mücadele etmek zorundayız (hem
benim üreticim, hem ben.)
Bunlar bilinmiyor mu? Bunların hepsi biliniyor. Türkiye’de kayıt
dışı sürekli büyüyor, rakamlar her yıl büyüyor. Evvelki gün Amerika’dan
gelen medarıiftiharımız Türk Profesör Vefa Bey* de biliyor; Türkiye’de
yüzde 50’nin üzerinde kayıt dışı ekonomi olduğu söyleniyor, biliniyor.
Bu ortamda gelip hâlâ, “onu bedava vereceksin, bunu şey yapacaksın,
çevre için şu filtreyi kullanacaksın, şu arıtma tesisini…” Bunların hepsi
*
Chicago’daki Loyola Üniversitesi’nin Ralph Marotta Kürsüsü Finans Profesörü ve
aynı zamanda Northwestern Üniversitesi Misafir Finans Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vefa
Tarhan’ın 5 Kasım 2008 tarihinde TİSK Sosyal Politika Gündemi toplantısında yaptığı sunuma atıf yapılmaktadır. Sunum metni için bknz. http://www.tisk.org.tr/duyurular.asp?ayrinti=True&id=2895 .
- 49 -
yapılsın, bunlar yapılmasın demiyoruz. Kayıtlı çalışan, kurumsallaşmış
işletmelerin bu kadar gırtlağını sıktığınız sürece, bakın, Türkiye’de istihdam artmıyor, işsizlik azalmıyor. Korkumuz odur ki, -bunları şey olsun
diye değil, gerçekler olarak söylüyoruz- önümüzdeki günlerde giderek
bu krizler dolayısıyla, Türkiye’nin rekabet gücünü kaybeden işletmelerinin küçülmesi, kapanması dolayısıyla daha zor günler yaşayacağız.
Biz Bakanlık mensuplarından yıllardır şunu rica ediyoruz: Bir
şeyi yapacaksanız, bir şey çıkaracaksanız, -tabii ki, çağın gereklerine
Türkiye’yi uydurmak zorundasınız, uyacağız- “böyle bir şey çıkartacağız, bu ne getirir ne götürür” diye gelin bir oturup konuşalım. Hayır
efendim... Maalesef, başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bürokratları olmak üzere, “her şeyin en iyisini biz biliriz, işverenler zaten çuvalla para kazanıyorlar, onu da yapsınlar, bunu da versinler,
onu da getirsinler” şeklinde burunlarından kıl aldırmıyorlar. “Bir hafta
içinde görüşünüzü bildirin” şeklinde laf olsun diye de bize bir şey gönderirler. Hasbelkader ben TİSK’in Mevzuat Komisyonu Başkanıyım.
Türk Ticaret Kanunu değişecek. 10 küsur senedir bunun üzerinde çalışıyorlar. Mübalağasız 1000 küsur sayfalık bir taslak ve 1000 küsur sayfalık bir gerekçe metni ortaya çıktı; TİSK olarak ikisini de bize gönderdiler. “1 ay içinde görüşlerinizi bildirin” diye lütfettiler bize bir yazı
yazdılar. Arkasından Bakanlıktan, “1 hafta içinde görüş bildirin” diye
İş kanunlarıyla ilgili değişiklikler gelir. TİSK’e gelecek, TİSK üye sendikalarına yazı yazacak, üye sendikaları üye işyerlerine yazı yazacak,
bunlardan görüş isteyecek (esas mutfaktan), işyerleri işveren sendikalarına, işveren sendikaları TİSK’e gönderecek, TİSK olarak biz bunları tekrar gözden geçireceğiz, Bakanlığa bildireceğiz; beyefendiler bize
7 günlük süre veriyorlar, çünkü biz onların emir eriyiz, biz kapı kuluyuz, ne emrederlerse biz onu yapacağız. Yapmazsak da cezasını kesiyorlar. Bu mantık içinde gittiğimiz sürece bu sorunları yaşayacağız, bu
davalar bitmeyecek, bu sıkıntılar bitmeyecek. Niye? Çünkü, hazırlanışı sırasında gerçek muhataplarının ihtiyacı doğru biçimde belirlenmiyor, görüşleri alınmıyor. Masa başında oturmakla bu işler olmaz. Avrupa Birliği’nin mevzuatını alıp, iyi lisan bilen arkadaşlara tercüme ettirdikten sonra bunun Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girmesiyle
Türkiye sorunlarını çözemez, meselelere çözüm üretemeyiz.
Benim şimdilik söyleyeceklerim bundan ibaret.
Teşekkür ederim.
- 50 -
TARTIŞMA
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- Herhâlde 30 dakikamız var.
Genellikle başlangıçta soru sorulması zor oluyor ama, sonra zaman yetmiyor; fakat, şimdi öyle olacağını sanmıyorum.
Soruyu sorarken kendinizi de tanıtırsanız memnun oluruz.
ŞAFAK ÖZSOY (Tulip Danışmanlık Temsilcisi)- Teşekkür
ederim.
Müsaade ederseniz, işinizi kolaylaştırmak adına, sizin öngördüğünüz soruları doğrudan Hülya Hanıma bildireyim. Mademki sanayiciler bu kadar endişeli ve bu konu epeydir gündemde, siz bu anlamda ne
yapmayı düşünüyorsunuz? Döngünün zor olduğunun farkındayız. Bünyenizde bir çalışma var mı?
HÜLYA ÇAKIR- Öncelikle Erdem Hocamıza planla ilgili bir
şey söylemek istiyorum.
Ambalaj atığı yönetim planlarının il müdürlüklerine devredileceği diye bir husus şu anda yok. Sadece, Ek 4 formları ve Ek 5 formları ilk etapta il müdürlüklerine devredilecek, daha sonra lisans uygulaması devredilecek. Ambalaj atığı yönetim planlarının onaylanmasını
şu anda il müdürlüklerine devretmeyi planlamıyoruz. Şu anda, düzenli depolama olan illere, “planlarınızı gönderin” diye yazılar yazdık, süreler verdik. Bir kısım planlar geldi, inceledik, bir kısmını onayladık.
Şu anda elimizde onaylanacak yüzlerce plan var ve büyük çoğunluğunu revize için gönderdik. 1-2 ay içinde bu sayı çok çok artacak. Mesela
İstanbul’da hazırlanmamış plan yok, hepsi hazırlandı ve şu anda revize
aşamasında. Onlar tamamlandıktan sonra planların sayısı artacak.
Bedelsiz ve depozitoyla ilgili sorulara girmiyorum, çünkü öğleden sonra bununla ilgili bir sunum olacak.
Hocamız, Komisyonla ilgili biraz geç kalındığını söylemişti.
Evet, biraz geç kaldık; Yönetmeliğin uygulanması gerekiyordu. Yönetmelik 2007’de yayınlandı. Hem uygulanacak, hem de sorunlarla ilgili olarak ne gibi çalışmalar yapabileceğimizi görecektik ve ondan sonra da toplamayı planlıyorduk. Ayrıca, Ambalaj Özel İhtisas Komisyonu
oluşturduk. Şu anda bu Komisyon, Ambalaj Komisyonundan hariç olarak çalışmalarına devam ediyor.
- 52 -
Tabii ki, yönetmeliğin uygulanmasında sorunlar olabilir. Hem
sektörlerden, hem belediyelerden, hem de diğer sektörlerden olsun, birtakım sorunların olduğunun farkındayız. Önemli olan, bu sorunlara çözüm bulmak. Sorunlar var; hepimiz de biliyoruz, biz de biliyoruz.
Sizden ricam şu: Sorunlardan ziyade, çözüm önerileriniz neler?
Neden bedelsizi seçtiğimizi açıklayacağım. Tamam, bedelsizi kaldıralım ama, nasıl bir çözüm önerisi var? Bu konuda yardımcı olursanız
daha çok memnun oluruz.
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- Buyurun Talat Bey.
Beye.
TALAT YÜKSEL (MESS Temsilcisi)- Benim sorum Ali Nafiz
Aslında ben hissettim; kendisini biraz frenledi, sanayici olarak
söylenecek daha çok sözler vardı.
Çevre ve Orman Bakanlığının yetkilileri buradayken, sorumu hukukçu kimliğine sormak istiyorum. Belediyelerin yapmış olduğu şey
yasal değil; biliyoruz. Bakanlık diyor ki, “eğer atık yönetim planlarını
uygulamışlarsa…” Sonuçta, sanayici olarak arada kalan kesim biz oluyoruz.
Türkiye’de belediyelerin o kadar enteresan bir yapıları var ki, size
illaki ambalaj atığından ceza kesmiyor zaten, arkadan dolanıyor, o taraftan dolanıyor ve sonuçta siz, düzgün şirketler olmanıza rağmen her
gün bir tarafınızı kollamak zorunda kalıyorsunuz. Sizler, bizler tamamen düzgün şirketleriz ama, dönüp baktığınız zaman, nerede neyle karşılaşabileceğinizi bilmiyorsunuz. Hukuki yapı olarak baktığımız zaman
da, -zaten yasal durumu fazla yorumlamamak lazım- Anayasanın temel
hakkı mülkiyet hakkı, sizin mülkiyet hakkınızı elinizden aldı, bu da yürütmeyi durdurdu; süreç devam ediyor. Belediyelerce ambalaj atığından dolayı değil de, diğer konulardan bizim cezalandırılmamız tavrına
karşı genel olarak neler önerirsiniz?
ALİ NAFİZ KONUK- Tabii, olay bilinen bir konu. Hem vaktin
darlığı nedeniyle, hem de karşı cevap gelme ihtimalini dikkate alarak
ona hiç değinmedim.
Tabii, işletmelerin de birçok açıkları, yani mevzuata uymayan
yönleri var; öyle söyleyeyim. Örneğin fabrikalarımızın birçoğunda, ih- 53 -
tiyaç için yapılmış ve iskânı alınmamış ilave tesisler var; her şeyiniz
düzgün ise, mesela belediye bunu görmüşse gelip bizi buradan sıkıştırıyor, “bak, atıklarını buna ver, yoksa oradan ceza keseceğim” diyor.
Bir başka olay daha yaşadık. İGDAŞ bir fabrikamızın köşesinden
doğalgaz borusu geçirecekmiş, orayı terk etmemizi istediler. Bunu veremeyiz edemeyiz, bir başka yerden geçirseniz filan diye bizim için de
bir sorun olmuştu. Hemen birileri devreye giriyor, “bak, burayı terk etmezseniz şununla karşılaşacaksınız”, arazinizin imar planının değiştirilmesine kadar gidecek tehditler…
Biraz önce, hem insanları rencide etmemek için, hem de meramımız anlaşılsın diye “köpekbalığı” örneği verdim. Hakikaten, köpekbalıklarının hâkim olduğu sularda yüzmeye, yaşamaya çalışıyoruz. Eğri
oturup doğru konuşalım; belki bizim kuruluşlarımız da zaman zaman
köpekbalığı konumuna giriyor. Ama, burada şu var: Bu denizlerin köpekbalıklarından arındırılmasını sağlayacak bir kurum var; o da devlet, hükümet. Hukukun üstün olduğu, herkesin haklarına saygı gösterildiği, hukuka riayet edildiği bir ortamı devletin, hükümetin bize sağlaması gerekir. O, bu ortamı sağlamıyorsa veya havuza devamlı yeni
küçük köpekbalıkları atıyorsa, bu yaşamın düzgün hâle gelmesi mümkün değil. Hakikaten belediyeler bunu, vicdanı biraz daha düzgün olanlar belediyeye kaynak yaratma aracı olarak, ahlâki değerleri biraz daha
yok olmuş olanlar, -ki bunlar çoğunlukta- kendilerine veya yakınlarına
veya yandaşlarına menfaat sağlayıcı yeni bir kaynak olarak görüyorlar.
Biz bunu içimize sindiremiyoruz ve haksız buluyoruz. Hukuki yollardan da mücadele etmeye çalışıyoruz ama, sonucu ne olacak bilmiyoruz.
Danıştay’ın o ilk yürütmeyi durdurma kararı, arkasından kaldırma kararı… Tabii ki, hukukçu olarak biz de tartışıyoruz, bazı endişeler kafamızda oluşuyor. İnşallah sonu iyi olur diye düşünüyoruz.
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- Buyurun Hanımefendi.
ZEYNEP KÖKSAL (Türkiye Genç İş Adamları Derneği Temsilcisi)- Ben de Derneğimde kendi adıma bir çevre gönüllüsü olarak,
Türkiye’de geri dönüşüm, geri kazanım bilincinin arttırılması üzerine
bir proje hazırladım. Aslında hepinizin konuşmalarında eksik olan şöy- 54 -
le bir kısım vardı: Bir de, toplumda benim gibi ya da bizler gibi, -burada da pek çok insan vardır- gerçekten geri dönüşümün gerekliliğine ve
bunun gönüllü olarak yapılması gerekliliğine inanan insanlar var, bu insanlara nasıl ulaşabiliriz? Mesela ben kendi evimde kartonu, alüminyumu, camı vesaireyi ayrıştırıyorum, kendi şirketimizde ayrıştırıyorum,
300-400 metre yürüyorum, dışarıdaki çöp kutularına ayrı şekilde atıyorum.
Çözüm önerileri diye Hülya Hanım da sordu. Size şöyle çözüm
önerileri sunmak isterim, daha sonra da görüşmek, kartlaşmak isterim:
Özellikle evsel atıkların toplanmasında çok kuvvetli bir “PR”* kampanyası yapmak lazım, yani insanların, hane halkının bilinçlendirilmesi lazım. Bu PR kampanyasında billboardlar yapılabilir, mahallelerde çeşitli
kâğıtlar dağıtılabilir. Ben 4 sene İngiltere’de okudum. Orada okuduğum
dönem içerisinde her hafta evime, geri dönüşüm yapmamın faydalarına
dair A4 ebadında kâğıtlar gelirdi, ayrı torbalar gelirdi ve ben bunu, gönüllü olarak, dünyaya, çocuklarıma iyi bir gelecek bıraktığıma dair çok
küçük bir katkı yaptığıma inanarak yaptım ve Türkiye’de de devam ettiriyorum. Bu şekilde bir çalışma yapılması gerektiğine inanıyorum.
Bunun dışında, Milli Eğitim Bakanlığıyla birlikte bir çalışma yapılıp ilkokul çocuklarımıza, daha ilkokula başladıklarında, sınıfta ayrı
çöp atmalarını öğretmemiz gerektiğine inanıyorum.
Tabii, sanayiciler bu işin içindeler; canı yananlar var, para kazanmak isteyenler var. Bu çok ciddi, çok büyük endüstri. Buradan da
para kazanılması lazım ve rekabet olması lazım. Bu konuda da Sayın
Konuk’a inanıyorum, destekliyorum.
Bu hem gönül işi (biz gönüllülerin, sade vatandaşın), hem de sanayicilerin de emeklerinin karşılığını almaları lazım.
Bu noktada basın mensuplarına çok büyük bir görev düşüyor. Zaten basın ve yayın organları da son iki-üç yılda çevreye gerekli önemi
sağlamaya başladılar; bunu da fark ediyorum. Vatandaşların bilinçlendirilmesi için, hepimizin evimizde bunu ayırmayı öğrenebilmemiz için
desteklemeleri gerektiğini ve bu konuda toplumun bilinçlendirilmesine
çok büyük katkı sağlamaları gerektiğini düşünüyorum.
* Public relations – Halkla İlişkiler.
- 55 -
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN - Çok haklısınız. Atık yönetimi
öyle entegre ve öyle büyük bir süreçler bütünü ki, ilkokul öncesi çocukların eğitimden, Karadeniz’de, -her neredeyse- kuracağımız yakma tesisinin fizibilitesine kadar bir sürü “Component”i içeriyor. İşte bunların
hepsini çok akıllı planlamamız lazım, bunlara vakit ayırmamız, enerji
harcamamız lazım. Oysa, biz ne yazık ki başka şeylerle vakit kaybediyoruz; ben konuşmamda en çok onu söylemeye çalıştım.
ALİ NAFİZ KONUK- Bize bir dokunursanız bin ah işitirsiniz.
Ben işveren değilim ama, uzun yıllar işveren kesiminde hasbelkader çalıştığım için, onların sorunlarını gerçekten yaşayan, bilen, çözüm bulmaya çalışan bir insanım. Kendi çıkarım yok ama, Türkiye’nin
oluşturduğu, yaşaması gereken kurumların daha fazla hırpalanmaması
için bir çaba sarf ediyorum.
Bakın, bizim Rekabet Kuruluyla, -konuşmalarım biraz daha iyi
anlaşılsın söyleyeyim, ben Şişecam yöneticisiyim- başımız derttedir;
ikide bir gelirler bizi basarlar, dosyaları toplarlar, bize cezalar keserler,
itiraz ederiz. Niye? Önce bir kere, “tekelsiniz” dediler. Rekabet Kurumuna, bu işin ihtisaslaşmış kurumuna bizim bir tekel olmadığımızı anlatana kadar göbeğimiz çatladı, yıllar geçti. Hâlâ da sürçülisan edip zaman zaman “tekel” lafı kullanırlar. Neyse. “Hâkim üreticisiniz, pazarda
hâkim durumdasınız”; rekabet kuralları, rekabet hükümleri her dakika
“Demokles’in kılıcı” gibi başımızın üzerindedir.
Hocanın söylediği; burada büyük bir ekonomik değer var, kabaca
5.4 milyar. Mevzuatta “kâr amacı gütmeyen” falan lafları var ama, burada büyük bir ekonomik değer var. Bu ekonomik değeri birileri tekelleşme yoluyla uhdelerinde tutuyorlar. Tek firmaya vereceksin. Bu firma
bunu hatır için mi yapıyor, kara kaşımız, kara gözümüz için mi yapıyor? Bakın, bu tip yerler, sanayinin yoğunlaştığı, yani ekonomik değeri yüksek ambalaj atıklarının oluştuğu yerlerde hemen bu yapılar oluşmaya başladı. Bunu niye rekabete açık tutmuyorsun? Bu işi yapmaya ehil kuruluşlar ortaya çıkmışsa, Bakanlıktan lisans almışsa, yetkilendirilmişse bırak alsınlar. Böyle olduğu zaman, her belediyede en az
bir tane kuruluş çıkacak herhâlde ve Türkiye’de giderek binlerce kuruluş çıkacak. Bunun böyle binlerce olması mı doğru, yoksa ülke çapında, eli yüzü düzgün, kurumsallaşmış birkaç ciddi kuruluşun olması mı
- 56 -
daha doğru? Rekabete açık olsun, birçok kuruluş olsun, gelsinler, ihaleye girsinler, kime verirsek alıp gitsin, ama yetkili kuruluş, lisanslı kuruluş olsun; önerimiz bu. Hülya Hanım çözüm önerileri de istiyordu. İşveren olarak bizim bu konudaki görüşümüz budur.
HÜLYA ÇAKIR- Ben de Zeynep Hanımın söylediklerine katılıyorum. Gerçekten eğitim çok önemli. Biz de Bakanlık olarak hem seminerlere katılıyoruz, hem de Milli Eğitim Bakanlığıyla aramızda bir
protokol var, bu kapsamda bazı pilot okullarda eğitim çalışması yürütüyoruz. Bunlar yeterli mi? Tabii ki yeterli değil. Çalışmaların daha kapsamlı bir şekilde yürütülmesi lazım. Mesela bu kapsamda ÇEVKO, Sanayi odaları eğitim çalışmaları düzenliyor; fakat bu düzenlenen çalışmalara sanayiciler katılım sağlamıyorlar. Mesela benim gördüğüm kadarıyla burada katılım gerçekten iyi. Bazen seminer düzenleniyor, katılım olmuyor. Piyasaya süren işletmeler olsun, ambalaj üreticileri olsun, bu ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması konusunda eğitim düzenleme yükümlülükleri olmasına rağmen, birkaç firmanın dışında hiçbirisi eğitim çalışması düzenlemiyorlar ve vatandaşlara yönelik
eğitim çalışmalarına da katılmıyorlar.
RECEP ÇİĞDEM (Ankara Otomotiv Yan Sanayii Çevre ve
Üretim Müdürü)- Bülent Beye ve derdimize tercüman olduğu için
özellikle Ali Nafiz Beye çok teşekkür ederim.
Bir-iki noktadan sonra ambalaj konusuna gelmek istiyorum. İşletmeci olarak sıkıntımız sırf ambalaj değil; Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, Endüstriyel Kaynaklı Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, tehlikeli atıklar, atık yağlar, tehlikeli atıklarla ilgili son
çıkan düzenlemeler. Şunu söyleyeyim: Burada hakikaten ciddi bir ekonomik değer var; sırf ambalaj değil. Mesela talaşlı imalat sonucu çıkan
bakır veyahut da alüminyum bazlı malzemelere yağ karıştığında bunları ayrıştırmanız lazım veya tesis kurmanız lazım. Yoksa, bu, tehlikeli
atık olup direkt firmalara gönderiliyor. İşletmenin buradan kaynaklanan
ciddi maliyet kayıpları var.
Bizler OYEM’e imalat yapan firmalarız. Her sene bizden OYEM
firmaları, “prodüktivite indirimi” adı altında minimim yüzde 5’ten başlayan indirimler talep ediyorlar. Tahmin ediyorum Ali Nazif Bey de
- 57 -
bunu az çok bilir. Dolayısıyla, işveren olarak bizim böyle sıkıntılarımız varken, bunun yanında da, toplantının başından beri gündeme gelen, bedelsiz konusundan uygulayıcı olarak bizim de muzdarip olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Özellikle şunu da belirtmek istiyorum: Hakikaten, az önce bahsettiğiniz, orijinal tercüme olan tüm yönetmeliklerden dolayı biz çok
yoğun sıkıntı yaşıyoruz. Şunu söyleyeyim: 1995 yılında ODTÜ ve
İTÜ’yle biz bir çalışma yaptık. Alman mevzuatından tercüme olan bir
yönetmelik çerçevesinde, bizim tesislerimizdeki 8000 kilokalorilik endüstriyel bir fırına 22 metre baca çıkardılar ve bunu çözmek için, firmama belge almak için ben 4.5 yıl uğraştım.
Ambalajda da sıkıntılarımız var. Hülya Hanımla özellikle firmamızın atıkları konusunda telefonda birkaç kez görüştük. Kendilerinden,
Bakanlıkta çalışan veya il müdürlüklerindeki arkadaşlardan biz destek
alıyoruz, fakat arkadaşlarımızın da belli bir sınırlılık durumları var. Biz
sıkıntılıyız. İşverenler adına ilgili arkadaşlar bizim sorunlarımızı dile
getirdiler. Bunların bir an önce çözümlenmesi ve daha somut olarak eylem planlarımızın istenmesini rica ediyorum.
Ben mühendisim. Erdem Hocamız düzenleyici etki analizini,
sebep-sonuç ilişkisini belirtti. Bizde maalesef kervan yolda düzeliyor,
ondan sonra da böyle uğraşıyoruz.
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- Çok teşekkür ederiz.
Düzenleyici etki analizi son yıllarda tartışılmaya başlandı ama,
çok geç kalındı; çok hızlanması gerekiyor. Bu konuda TÜSİAD bir rapor hazırladı, yayınladı. Aslında, TİSK sadece bu konuda bile bir panel
yapsa herhâlde çok önemli bir boşluğu doldurabilir.
Başka sorusu olan… Vaktimiz daralıyor.
YEŞİM AYDIN (Philip Morris Sabancı Sigara Fabrikası Çevre Mühendisi)- Bizim, atıklarımızı bedelsiz olarak vermeyle ilgili bir
sorunumuz yok. Biz, belediyelerin atık planlarını bizlerle paylaşmasını,
termin planlarını, maliyetlerini ortaya koymalarını ve bizden buna katkı koymamızı beklemesini istiyoruz.
- 58 -
Bizim, tesislerimizde oluşan tehlikeli atıklarımız, evsel atıklarımız, değerlendirilemeyen atıklarımız var. Bunlarla da ilgili bir plan varsa ve ortadaysa eğer, bunlarla ilgili hep beraber çalışalım, evlerden bu
atıkların geri toplanmasıyla ilgili de sanayici olarak desteğimizi verelim. Bir sorunu ortaya koyuyorsak, bunu çözmek için birlikte yöntem
belirlememiz gerekiyor. Benim elimdeki kaynağın alınıp, “buna ben
karar vereceğim, bunun yöntemini ben belirleyeceğim” demek bizim
açımızdan pek tatmin edici gelmiyor. Açıkçası, kaynağın da doğru yere
gittiğini pek düşünmüyoruz.
Plan istediğimiz zaman verilebilen bir plan yok, maliyetler yok,
ne iş yapılacağı belli değil, toplama planları belli değil, bizim evsel atıklarımızın toplanmasıyla ilgili bize gelmiş herhangi bir şey yok. Ben evsel atıklarımı ta Torbalı’dan Harmandalı’ya kendi kaynaklarımla gönderiyorum. Neden? Torbalı’da bir depo alanı var, ama düzenli depo değil. Çevresel sorumluluk nedeniyle ben bunu oraya gönderiyorum.
Bu kadar duyarlı yaklaşan firmalar varken, sadece gelirin yönlendirilmesi konusunda bir adım atılmış olması bence yanlış. Bakanlıktan
öncelikle bu konuda bir faaliyet bekliyoruz.
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- Teşekkür ederiz.
“Bedelsizle ilgili sorunumuz yok” derken, “biz zaten bedelli verebiliyoruz” mu demek istiyorsunuz, yoksa “bedelsiz verebiliriz” mi
demek istiyorsunuz?
YEŞİM AYDIN- Hayır. Karşılığında ne olacağını bilirsek ve bizim diğer atıklarımızla ilgili de bir plan ortaya konursa herhangi bir
problemimiz olmaz. Bizim tehlikeli atıklarımızı da alsınlar, evsel atıklarımızı da alsınlar, tesiste oluşan atıklarımızı da bedelsiz verelim, gidelim eğitim faaliyetlerinde katkılarımızı ortaya koyalım; ama, nasıl bir
faaliyet yapılacağını, bunun karşılığında neler yapılacağını bilelim. Sanayici olarak bilgi talebimiz de karşılanmamakla beraber, sadece belli bir maddi kaynağın bir yere aktarılması söz konusu. Bu kaynağın aktarılmasıyla da ilgili herkes, bedelsiz uygulamasının hayata geçirilmesi konusunda çok aceleci, Ali Nafiz Beyin de, sizin de söylediğiniz şekilde, ancak planların yürürlüğe konmasıyla ilgili aynı aceleciliği göremiyoruz.
- 59 -
HÜLYA ÇAKIR- Şöyle söyleyeyim: Belediye planı hazırlıyor,
bize geliyor, bunun takibini yapabilmek için bir kişiyi il müdürlüklerine gönderiyoruz, bir kişiyi belediyeye gönderiyoruz. Her işletmeye planın gösterilmesi biraz anlamsız olur. Tamam, siz duyarlı bir firmasınız,
size gösterilebilir diyelim ama, sayısız firma var.
YEŞİM AYDIN- İl müdürlüklerinde yayınlanabilir.
HÜLYA ÇAKIR- Planları onaylananların hepsini internet adresinde biz yayınlıyoruz. İnternete baktığınızda, şu anda onaylanmış
olanların hepsi var ve güncel veriler. Fakat, şu anda onaylanmamış yüzlerce plan var ve bunların çoğunluğu revize edilme aşamasında, ufak
tefek eksiklikleri var; bunların tamamlanmasını bekliyoruz. Bunlar tamamlandıktan sonra onları da internet sitemizde yayınlayacağız.
Diğer atıklarla veya öbür tehlikeli atıklarla ilgili bir şey söyleyemeyeceğim; bunu sadece ambalaj atıklarıyla ilgili söyleyebilirim.
Bu planların izlenmesini il müdürlüklerimiz gerçekleştirecek. Şu
anda birinci aşama olarak biz planları topluyoruz. Planlar bize gelecek,
onaylanacak. Planlar onaylandıktan sonra, bunların uygulanıp uygulanmadığının izlenmesi ortaya çıkıyor. 6 ayda bir belediyeden biz bir ilerleme raporu istiyoruz. Şu anda 6 ayı dolan onaylanmış planımız yok,
planların hemen hemen hepsi yeni (1 aylık, 2 aylık, 3 aylık.) 6 ayı doldurmalarını bekliyoruz. “Lisanslı işletmeyle anlaşma yaptınız, bakalım
bu lisanslı işletme bu çalışmaları yürütüyor mu, sizin bu plana ne katkınız var, katkı sağlıyor musunuz, yapıyor musunuz” diye 6 ay dolduktan sonra belediyeden bir tutanak istiyoruz. Belediye gitsin, uygulama
bölgesini, sanayicileri tek tek gezsin, konutları gezsin, tek tek tutanaklar tutsun, raporlar hazırlasın, bir rapor hâline getirsin, ayrıca, ne kadar malzeme toplandı, hangi bölgelerden toplandı, plana uygun hareket
edildi mi edilmedi mi; bütün bunları içeren bir rapor hazırlasın, aynı şekilde il müdürlüğü de, uygulama bölgelerini plan kapsamında incelesin,
raporlarını tutsun bize göndersin, -şu anda 6 ay geçmediği için henüz
gelişme raporları gelmedi- planlar onaylanıp bu gelişme raporları bize
geldikten sonra tek tek inceleyeceğiz. Şu anda gelişme raporuyla ilgili bir formatımız yok. Bununla ilgili bir çalışma başlattık. Şu anda gelişme raporu formatı hazırlıyoruz. Bütün bu formatı internet sitemizde
- 60 -
de yayınlayacağız, belediyelere de göndereceğiz. Belediye bu kapsamda çalışmayı yürütüyor mu, plana bağlı kalıyor mu, lisanslı işletme çalışmalarını yürütüyor mu, ambalaj atıkları toplanıyor mu toplanmıyor
mu diye gelişme raporlarına bakacağız ve değerlendireceğiz. Gerekirse, lisanslı işletmenin lisansını iptal edeceğiz, belediyeye de, uygulamayı yürütmedi diye cezai işlem veya uyarı yazıları yazacağız. Şu anda ilk
aşamamız, planları hazırlatmak, planları toplamak. Planlar gelsin, sonraki aşamamız da, gelişme raporları ve araziye çıkıp uygulamanın yürütülüp yürütülmediğini incelemek olacak.
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- Beni düzelttiği için Hülya Hanıma teşekkür ediyorum. Resmi Gazetedeki yönetmelik değişikliği ilanını dün okudum. Yanlış anlamışım. Atık yönetim planı onaylanmasının il müdürlüklerine devredilmesi gibi bir durumun olabileceğini düşünerek sevinmiştim. Demek ki, o yüzde 10. Siz iyimsersiniz. Ülkenin
yönetim planı onaylanmayan diğer yerlerine yayılması yıllar sürebilir;
çünkü belediyelerimizin içerisindeki kapasiteyi çok iyi tanıyorum, belediyeleri biliyorum. Bu tür karmaşık, entegre planları hazırlayabilecek
kapasitede değiller. Eminim, size gelip de dört-beş kere geri çevirdiğiniz, revize ettiğiniz bir sürü plan olmuştur, bundan sonra da olacak. Belediyeler Yasasıyla birlikte ne oldu bilmiyorum ama, ondan önce 3125
belediye vardı ve şu anda internet sitesinde herhâlde 40-50 tanesi onaylanmış gözüküyor. Bu süreci nasıl hızlandıracağız bilmiyorum. Umarım sağlıklı yürür. Çünkü, Hanımefendinin istediği, talep ettiği şey, çok
sağlıklı bir entegre yönetim sistemi. Beşikten mezara, tehlikeli atıkları
da, diğer atıkları da, hepsini entegre eden bir yönetim sistemi çok zor,
kolay değil.
HÜLYA ÇAKIR- Dediğiniz doğru, planlar gerçekten çok farklı
farklı geliyor. Mesela bazı belediyeler bir sayfalık plan gönderiyor ve
“benim ambalaj atığı yönetim planım bu” diyor. Bu bir sayfanın içinde hiçbir şey yok. Yönetmelikte tanımlanan sisteme uymayan bir plan
da gönderebiliyor.
ÇEVKO’nun taraf olduğu planlar düzgün geliyor ve onlarda herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Bazı lisanslı işletmelerde çalışan çevre
- 61 -
mühendisleri, belediyenin onaylanan planlarına gidip bakıyorlar, oradan bilgi alıyorlar ve onaylanmış olan planlara göre kendi planlarını revize ediyorlar.
Haklısınız, üç kere, beş kere dönen çok fazla plan oldu. Biz planları satır satır inceliyoruz. Formatın haricinde tablolar da oluşturduk.
Planı satır satır inceleyip eksiklik bildiriyoruz; her şeyini en ince ayrıntısına kadar yazıyoruz ki, anlasınlar, ona göre düzeltsinler diye.
YÜCEL AKKOÇOĞLU (Kavaklıdere Şarapları İnsan Kaynakları Müdürü)- Kimyager olduğum için bu tür konulara hem özel
ilgim var, hem de Şirkette bunlarla ilgileniyorum.
Sorularımı sorup hemen cevap alabilirsem daha iyi.
Atık yönetim planı onaylanmamış bir belediyenin kendi üzerindeki toplama yetkilerini başkasına, bir firmaya devretme hakkı var mı?
HÜLYA ÇAKIR- Evet, belediye, bu ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplama çalışmasını kendisi yapabilir. Kendisi yapması durumunda, bir tesis kurması ve bu tesise lisans alması gerekiyor. Eğer kendisinin böyle bir lisanslı tesisi yoksa, o zaman başka bir lisanslı işletmeyle sözleşme imzalaması gerekiyor.
YÜCEL AKKOÇOĞLU- Peki, atık yönetim planı onaylanmamış ise, benim o firmaya ambalaj atıklarımı bedelsiz olarak vermek gibi
bir sorumluluğum var mı?
HÜLYA ÇAKIR- Sorumluluğunuz yok. Ama, biraz önce söylediğim gibi, elimizde yüzlerce plan var ve bu işi takip eden olarak 7 kişiyiz. 7 kişi olarak yüzlerce planı satır satır inceliyoruz. Planlar birden
geldi, yoğun bir şekilde geldi. Belki o belediyenin planı bizdedir ve
şu anda inceleme aşamasındadır. Mümkün olduğunca vermeye çalışın,
ama verme zorunluluğunuz yok, tabii ki, plan onaylanana kadar.
Hangi belediye?
YÜCEL AKKOÇOĞLU- Akyurt Belediyesi.
HÜLYA ÇAKIR- Akyurt Belediyesinin planı henüz yok.
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- İşte, sizinki 3225’te 1.
HÜLYA ÇAKIR- Yalnız, Ankara’da gerçekten güzel çalışmalar başladı. Çankaya’nın bazı bölgelerinde, -bütün Çankaya’da demi- 62 -
yorum- başladı. Yenimahalle başladı ve şu anda yürütüyor. Kazan’dan
plan geldi. Kalecik’ten geldi. Şu anda aklımda kalan bunlar. Diğerlerinden de geliyor.
YÜCEL AKKOÇOĞLU- Akyurt’ta Akyurt sanayicilerinin Derneği olduğu için, -Dernek de bu konulara çok yakın yaklaşıyor- biz
adamlarla ilk önce pazarlığa oturma…
HÜLYA ÇAKIR- Önce planını göndersin. Planları yok. Revize
aşamasında olsaydı tamamdı; ama şu anda planı yok. Önce planı gelsin.
YÜCEL AKKOÇOĞLU- Bir de, yıkama-ayırma tesislerinin belgelendirmesi de kabul ediliyordu ama, bu kaldırılacak diye bir şey var.
HÜLYA ÇAKIR- Bundan sonra toplama ayırma tesisleri belgelendirme yapacak; geri dönüşüm tesisleri belgelendirme yapmayacaklar. Geri dönüşüm tesislerinin belgelendirme yapmaları durumunda mükerrerlik oluşuyor ve bu mükerrerliğin önüne geçilemiyor. Ayrıca ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasından da toplama ayırma tesisleri sorumlu. Geri dönüşüm tesislerinin böyle bir sorumlulukları yok. Böyle bir sorumlulukları olmadığından onlara bir bedel ödemek
de biraz anlamsız oluyor.
YÜCEL AKKOÇOĞLU- Şu anda biz ödüyoruz, belgelendirme
için firmadan faturamızı satın alıyoruz…
HÜLYA ÇAKIR- Şu anda, 2008 yılında var.
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- İsterseniz bu tartışmaya yeterlilik verelim.
YÜCEL AKKOÇOĞLU- Biz belgelendirmelerimizi yapıyoruz ama, belgelendirmelerimizin gerçekten onaylanıp onaylanmadığını Çevre ve Orman Bakanlığının sitesinden göremiyoruz. Ben o adama
parasını ödemiş bulunuyorum.
HÜLYA ÇAKIR- Size verilen kodunuz, şifrenizle girdiğinizde
onaylanıp onaylanmadığını görürsünüz ama, 2008 yılına ait belgelendirmeler henüz onaylanmadı.
YÜCEL AKKOÇOĞLU- Ama, ben onun parasını çoktan ödedim. Adam acaba ikili mi yaptı, ayırmanınkini farklı mı verdi, geri dönüşümünkini farklı mı verdiğini bilemiyorum. Ben sadece gelen fatu- 63 -
rayla, kantar fişiyle ben size bildirim yapıyorum. O onaylandı mı onaylanmadı mı? Mükerrer yapıldığı için iptal edeceksiniz, ama ben o firmadan…
HÜLYA ÇAKIR- O zaman şöyle söyleyeyim: Sanıyorum 1 ay
içinde bütün belgelendirmeler bitmiş olacak; kodunuz ve şifrenizle
programa girip onaylanıp onaylanmadığını bir kontrol edin.
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- Süremiz tamamlandı ama, İstanbul Sanayi Odası Temsilcisi, çok kısaysa…
ERBİL BÜYÜKBAY (İstanbul Sanayi Odası Çevre Şubesi
Müdür Yardımcısı)- Ben bu konuyla ilgili çok kısa bir şey söyleyeceğim.
Bakanlık yetkilileri, “atık yönetim planlarının onaylanıp onaylanmadığını sorgulayın” diyorlar ama, bu bir çözüm değil. Bütün belediyelerin planlarının onaylandığını düşünelim. Burada sanayicinin yaşadığı
sorun: Bedelsiz verme ve belediyenin anlaştığı firmaya verme. Atık yönetim planlarını sorguladığınız zaman, -Beyefendi değindi- farklı yöntemlerle size farklı uygulamalarda bulunuyorlar. Dolayısıyla, sanayicimiz belediyeyle karşı karşıya gelmek istemiyor; bence çok da haklı,
çünkü belediyenin farklı gücü var. Dolayısıyla, bu uygulamada, “atık
yönetim planlarını sorgulayın” pek çözüm değil.
Öğleden sonra sorunları tekrar dile getiririm.
PROF. DR. ERDEM GÖRGÜN- Hem soru sorarak aktif katılım sağlayanlara, hem de konuşmacıları çok teşekkür ediyoruz.
- 64 -
Panel
Uygulamada Yaşanan Sorunlar
Panel Başkanı : Okyar YAYALAR
TÜGİS Yönetim Kurulu Üyesi
Panelistler : Hülya ÇAKIR
Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Mühendisi
Cem KILINÇ
T.Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayi İşverenleri
Çevre Mühendisi
İlknur MENLİK
T. Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu
Erbil BÜYÜKBAY
İstanbul Sanayi Odası Çevre Şubesi Müdür Yardımcısı
Prof. Dr. Ercan TEZER
Otomotiv Sanayii Derneği Genel Sekreteri
OKYAR YAYALAR (TÜGİS Yönetim Kurulu Üyesi/ÇEVKO
Yönetim Kurulu Başkanı/Panel Başkanı)- Sabahki konuşmaları hep
birlikte dinledik. Aslında sorunlar da ortaya döküldü. Bu kısımda, bu
uygulamayla ilgili sorunları doğrudan ifade edecek konuşmalar olacak.
Onun için, sözü fazla uzatmadan hemen sözü vermek istiyorum.
Bu arada, ben aynı zamanda ÇEVKO’nun Yönetim Kurulu Başkanıyım; onu da söyleyeyim; ÇEVKO’ya belki bir laf olursa buradan
karşılayabileyim. Haberiniz olsun.
Programımıza göre ilk konuşmacımız Çevre ve Orman Bakanlığından arkadaşımız Hülya Çakır.
Kendisi son günlerde emek vererek bütün toplantılara canla başla katılıyor. Son iki haftadır böyle çok toplantı oldu; bu konuda nedense bir yoğunluk var. İnşallah çözümler gelir ve rahatlarız.
Buyurun Hülya Hanım söz sizin.
HÜLYA ÇAKIR- Öğleden sonraki oturumda ben de sizlere, Bakanlık olarak Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinde yaşadığımız sorunlardan bahsedeceğim. Öncelikle, kaynağında ayrı toplamanın
önemiyle başlamak istiyorum.
Ambalajları neden kaynağında ayrı topluyoruz?
* Ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasıyla ambalajın
çevreye vereceği zararları azaltmış oluyoruz.
* Ambalajlar çöp araçlarına alınmadığı için çöp araçlarında taşıma masrafları düşüyor.
* Çöp alanlarına ambalajlar alınmadığından çöp alanlarının ömrü
daha uzamış oluyor.
* Ambalaj atıkları ikincil hammadde olarak kullanılarak geri dönüştürülmekte ve ekonomiye kazanç sağlanmakta.
* Geri dönüşümle, doğal kaynaklarımızı korumuş oluyoruz, enerji tasarrufu sağlamış oluyoruz, en önemlisi de, geleceğe yatırım yapmış
oluyoruz.
Ambalajların kaynağında ayrı toplanması kanun ve yönetmeliklerde bir zorunluluk olarak yer almasına rağmen, uzun yıllardır bele- 66 -
diyelerde yürütülen çalışmalar sadece pilot ölçekte kalmış, hiçbir zaman kalıcı olamamıştı. Bundan hareketle, ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasını daha etkin hâle getirmek için 2007 yılında Yönetmeliğe “bedelsiz” ifadesini koyduk.
Ambalaj atıklarının konutlardan alınması ve toplama ayırma tesisine getirilmesi aşamasında çok büyük maliyetler ortaya çıkıyor ve bu
maliyetlerin karşılanması gerekiyor. Ayrı toplama çalışmasında bir eğitim çalışması yürütülüyor ve eğitim ekipmanları (afiş, broşür, el kitapçığı basılıyor), hazırlanıyor. Eğitim çalışması için personel görevlendiriliyor, yer tahsis edilebiliyor. Kapı kapı dolaşılarak bilgilendirme çalışmaları yapılıyor, vatandaşlara bilgi veriliyor. Kumbaralar, konteynırlar
hazırlanıyor, bunların dağıtımı gerçekleştiriliyor. Ayrıca poşetler bastırılıyor, poşetler hazırlanıyor. Bütün bunların hepsi bir maliyet gerektiriyor. Evlerde, konutlarda bunlar ayrıldıktan sonra görevliler tarafından toplanmaları söz konusu; tabii ki, bu da bir maliyet. Personel çalıştırıyorsunuz. Araçlarla taşınıyor; araçların yakıtları var. Personel sorunu var. Bunlar araçlarla alındıktan sonra, ambalaj atığı toplama ayırma
tesislerine getiriliyor. Bu ambalaj atığı toplama ayırma tesislerinde de
ambalajlar ayrılıyor.
Görüyorsunuz ki, bir ambalajın son kullanıcıdan alınarak toplama ayırma tesisine getirilmesi aşamasında birtakım maliyetler ortaya
çıkıyor. Bu maliyetlerin bir kısmı, “kirleten öder” prensibinden hareketle, lisanslı işletmelerle yapılan sözleşmeler kapsamında piyasaya sürenler tarafından karşılanıyor, diğer kısmı da, -sabahtan beri konuştuğumuz- ambalaj atığı üreticilerinden ambalajların bedelsiz alınmasıyla karşılanıyor.
Ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasında böyle maliyetler söz konusu. Bölgeye giden araçların bazen oradan sadece bir poşetle geri döndükleri de olabiliyor. O nedenle, 2007 yılında yönetmelik çıkarken, bedelsiz almasının uygun olacağını düşünerek yönetmeliğe böyle bir hüküm koyduk. Ne yazık ki, bedelsizle ilgili olarak bütün sanayi kesimleri tarafından davalar açıldı. Bedelsiz davasından sonra sanayi kesiminde, “Yönetmelik yürürlükten kaldırıldı, uygulanmıyor” gibi yorumlara sebep oldu ve uygulamaları bir süre olumsuz etkiledi. Bakanlığımız, yürütmenin durdurulması kararına, bedelsizle ilgili davaya itiraz etti. Bu, ambalaj atıklarının mülkiyet hakkını sınırlamayacağı sonucuna ulaşıldığından, Danıştay Nisan 2008’de, bedelsizle il- 67 -
gili yürütmeyi durdurma kararının kaldırılmasına karar verdi. Bu karardan sonra, ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasında gözle görülür bir şekilde artış oldu. Hem belediyeler, hem lisanslı işletmeler, bütün kaynağında ayrı toplama çalışmalarına hız verdiler.
“Peki, bu durumda, kimler hangi şartlarda kime bedelsiz verecekler” dediğimizde, ambalaj atığı üreticileri, belediyelerin hazırlamış oldukları ambalaj atığı yönetim planları kapsamında ambalajlarını belediyenin sistemine bedelsiz vermekle yükümlüler.
Bir diğer sorun da “üretim artıkları.”
Biliyorsunuz, üretim artıklarıyla ilgili bir mevzuat, herhangi bir
şey yok. Ambalajla aynı özelliği taşıyor. Mesela, bir “gazete” üretim artığı değil ama, ambalaj da değil; bir ayrı toplama bölgesine gidildiğinde bu gazeteler dışarıda mı kalsın? Bir konuta gidildiğinde, oradaki karton koli alınsın, gazete alınmasın mı? Küçük bir fabrikada üretim artığı plastikler çıkıyor. Oradaki plastik ambalaj şişe alınırken, üretim artığı plastikler orada kalıyor.
Ambalajla ilgili bir yönetmelik ve ambalajla ilgili bir toplama sistemi var. Atık yönetimiyle ilgili politikaları belirleme yetkisi de Bakanlığımızda olduğu için, biz, üretim artıklarının da aynı sistemde toplanmasının uygun olacağını düşündük. Ambalaj atığı yönetim planı formatı hazırlanırken oluşturulurken, Bakanlık makam olur’unda, bu üretim
artıklarının da sisteme verilmesini ilave ettik.
Fabrikalarla ilgili şöyle sorunlarımız oluyor:
Ambalaj atığı nedir, üretim artığı nedir; fabrikalar bunu pek bilmiyorlar. Sabahki oturumda da bahsettiğim gibi, düzenlenen seminerlere katılmıyorlar, kendileri seminer düzenlemeleri gerektiği hâlde seminer düzenlemiyorlar, eğitim çalışması yapmıyorlar, yapılan eğitimlere de katılmıyorlar ve üretim artığıyla ambalaj atığı tanımını da bilmiyorlar. Mesela bir karton koli örneğinden hareket edecek olursak,
bir karton koli üretirken kolinin kenarından çıkan kırpıntılar “üretim
artığı”dır, ama bir hammaddenin kullanıldıktan sonraki karton ambalajını ise “ambalaj atığı” olarak adlandırıyoruz.
Fabrikaların bazıları üretim artığıyla ambalaj atığını ayırmıyorlar.
Biliyorsunuz, bu üretim artıkları önceden bedelli veriliyordu. Bedelli
verildiği için, kendi fabrikalarında oluşan ambalaj atıklarını da göster- 68 -
meden bu üretim artıklarının içine karıştırıp, onları da ambalaj atıklarında üretim artığı olarak veriyorlardı; bunu hâlâ yapanlar var.
Belediyenin anlaşma yaptığı firmaya değil de, başka firmaya vermek istiyorlar. Bu durumda da, lisans alan işletme, belediyeyle anlaşma yoluna gitmeyip, yani konutlara girmektense, gidip fabrikanın ambalajını almakla yetiniyor. Gidip fabrikadan ambalajı alıyor ama, “ben
konutlara girmem, konut benim işim değil, konutlarda ayrı toplama çalışması yapmam” diyor; bütün lisanslı işletmelerde bununla karşılaşıyoruz. Belediye de aynı durumda. Fabrikaya girmeden konuta girmeyi hiçbirisi istemiyor. Biz uzun yıllardır bunun mücadelesini veriyoruz.
Konutlara bunları nasıl sokabiliriz, konutlara girmeyi nasıl cazip hâle
getirebiliriz diye çalışma yaptık ve en sonunda da bu “bedelli” ve “üretim artığı”nı koyduk; gerçi sizler çok tepki gösteriyorsunuz ama, sistemi bir şekilde ayakta tutmak için böyle bir şey yaptık.
Ekonomik işletmelerle ilgili yaşadığımız sorunlar var.
Bazı ekonomik işletmeler duyarsız yaklaşım içinde bulunuyorlar.
Uyarı yapılana kadar sisteme girmek istemiyorlar. Yönetmeliğin olduğunu, böyle bir uygulamanın olduğunu, bildirim yapılması gerektiğini
bildikleri hâlde katılmak istemeyenler olduğu gibi, bilmeyenler de çok
fazla. Bazıları da, piyasaya sürdüğü rakamların veya ürettiği rakamların öğrenilmesini istemiyor, kayıt altına alınmak istemiyor. Kod numarası ve şifre almamak için direnç gösteriyorlar.
Yanlış bilinen şeyler de var. Bazıları, sadece kod numarası alınacak veya sadece form doldurulacak diye biliyor; bir belgeme yapılacağını bilmiyorlar.
Aynı şekilde, ekonomik işletmeler de hiç eğitim çalışması düzenlemiyorlar ve yapılan eğitim çalışmalarına da katılmıyorlar.
Diğer bir husus da, depozitolu ambalajlarla ilgili.
Depozitolu ambalajların yüzde 100 olarak geri toplandığı varsayımından hareketle, bu ambalajların kapsam dışına alınması için Bakanlığımıza karşı dava açıldı biliyorsunuz. Ancak, şunu belirtmek isterim
ki; hiçbir zaman depozitolu ambalajların yüzde 100 toplanması diye bir
şey söz konusu olamaz. Depozitolu ambalajları aldıktan sonra hepimiz
götürüp bayiye veriyoruz; ama bazen pikniğe gidiliyor veya vermek istemiyoruz, bir tane ambalaj için geri götürme olmayabiliyor. Bu du- 69 -
rumlarda, depozitolu ambalajların bir kısmı fabrikaya geri dönmüyor.
Bazı depozitolu ambalajların kullanım ömrü dolmuş oluyor ve imha
edilmesi gerekiyor veya toplanma esnasında ya da fabrikadaki dolum
esnasında bazı ambalajlar kırılabiliyor. Hâliyle, bu kullanılamayan kısımlar, -depozitolu ambalajların hepsi için değil- toplanamayan kısımlar için hedef söz konusu; bunun altını çizmek istiyorum. Herkes, bütün
ambalajlar için bir hedef var, yani diğer ambalajlar gibi bütün depozitolu ambalajların da toplanması hedefi var diye düşünüyor ama, öyle bir
şey söz konusu değil; sadece, tekrar kullanılamayan ambalajlar için söz
konusu. Çöpe atılan tek kullanımlık şişenin yüzde 35’ini geri topladığı gibi, yine çöpe atılmış olan depozitolunun da yüzde 35’ini geri toplamak durumundaydı. Bu nedenle, Bakanlığımızca gerekli mahkemeye
itirazımızı yaptık ve bu davayla ilgili olarak da, 16 Eylül 2008 tarihinde
yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verildi.
Bir diğer husus da, belediyelerin yaklaşımı.
Öncelikle, belediyeler, ayrı toplama çalışmalarını öncelikli konuları arasına almıyorlar. Hepinizin bildiği gibi, bazılarının da deneyimli
personelleri yok. Kendileri yapmak istemedikleri gibi, yapmak isteyen
işletmelere de izin vermiyorlar veya engel oluyorlar. “Ben ihale yaptım,
bütün çöpümü bir firmaya verdim, benim adıma topluyor, ben ayrı toplama yapmam, hepsi çöplüğe gitsin, hepsi çöplükte yakılsın”; bazı belediyeler böyle düşünceye sahipler.
Yine bazı belediyeler, ambalajların toplanmasıyla ilgili bedel istiyorlar. Bunların büyük çoğunluğu bize yansıtılmıyor. Biz belediyelere diyoruz ki, sistemini bedelsiz olarak kurdur, ayrı toplama çalışması
yürütülsün; ancak belediye, firmalardan, lisanslı işletmelerden bir bedel
istiyor. Hatta bazı belediyeler yüklü bedeller de talep edebiliyorlar. Bu
da tabii ki, lisanslı işletmelerin konutlara girmelerini engelliyor.
Biz, kaynağında ayrı toplanması çalışması yaygınlaşana kadar
böyle bir sistemin uygun olacağı kararını vermiştik.
Yine, belediyelerin vermesi gereken eğitimlerle ilgili problemlerimiz var. Belediyeler eğitim çalışmasını yetersiz yapıyorlar. Kaynağında ayrı toplama çalışmasıyla ilgili olarak belediyelere, “senin bölgende
ambalajlar ayrı toplanacak, bununla ilgili eğitim çalışmasını yürüt veya
lisanslı işletmeye bu konuda destek ol” dememize rağmen, belediyeler
yürütmek istemiyorlar ve eğitimlere de katılmıyorlar.
- 70 -
oldu.
Ambalaj atığı yönetim planlarıyla ilgili de birtakım sorunlarımız
Belediyeler bir sayfalık plan gönderdiler; sisteme uymayan planlar da geldi. Planlara uygun hareket etmeyen belediyeler de oldu. Bazıları planları sık sık değiştirmek istediler. Yine, bazı belediyeler, çok yakınında veya belediye sınırları içinde lisanslı işletme olmasına rağmen,
bedel talep etmek için başka uzak lisanslı işletmelerle anlaşma eğiliminde oldular.
Karşılaştığımız sorunlardan bir diğeri de, sokak toplayıcıları.
Ambalaj atığı yönetim planının uygulandığı bazı belediyelerde,
sokak toplayıcıları belediye ve lisanslı işletmeyle beraber çok güzel çalışmalar yürütüyorlar. Bunlar sisteme dahil edildiler. Diğer kısmı ise,
katılmak istemiyor. Hâlâ çöpleri karıştırarak ambalajları almak eğilimdeler. Bu kişiler, toplama ekipmanlarına (konteynırlara, kumbaralara),
zarar veriyorlar veya poşetleri yırtarak içlerinden kendileri için daha
değerli olabilecek ambalajları seçebiliyorlar.
Vatandaşların katılımı:
Bu uygulamalarda, özellikle ambalaj atıklarının yönetim planının
hazırlandığı bölgelerde vatandaşların katılımları gerçekten çok güzel.
Eğer vatandaşlara eğitim verirseniz, uygulamaya katılmalarını söylerseniz çok büyük bir hevesle yanaşıyorlar ve hemen konutlarda ayrı topluyorlar ve yaşlısı genci hiç fark etmiyor, hemen belediyenin sistemine
vermek istiyorlar, çünkü, “yurtdışında yıllardır kaynağında ayrı toplama çalışması yürütülüyor, bizim ülkemizde neden yok” gibi düşüncelere sahipler. Bu uygulamanın başlatıldığı bölgelere zaman zaman denetim için gittiğimizde bize yaşlı teyzeler yanaşıp, “ay, ne kadar iyi yaptınız, evimizde ayırıp hemen getiriyoruz” gibi şeyler söylüyorlar. Çok az
bölümünde de, ayırma yapmak istemeyen, eski alışkanlıklarına devam
eden vatandaşlar olabiliyor.
Yaşadığımız problemlerden birisi de, lisans uygulaması.
Lisans alan işletmelerin listesini internet sitemizde yayınlıyoruz;
ama, sabahki oturumda gösterdiğim gibi, sayıları çok fazla değil. Özellikle doğu kesimlerimizde lisans alan işletmemiz yok. Orada da toplanmıyor mu? Tabii ki toplanıyor. Orada da, “hurdacılar” diye tabir ettiğimiz küçük küçük kesimler tarafından ambalajlar toplanıyor.
- 71 -
Bu lisansı olmayan işletmeler lisans almak istemiyorlar. Lisans
almaları durumunda da, bazıları sadece göstermelik alıyor, ayrı toplama çalışmasına girmek istemiyor.
Belediyeyle yapacakları anlaşma için onlara 6 ay süre veriyoruz.
Bu süreyi sonuna kadar kullanıyorlar ve planları hazırlamakta, yetiştirmekte zorlanıyorlar. Bazen de, bu ayrı toplama çalışmalarında sadece kâğıda yönelme oluyor veya sadece fabrikalara girme eğilimi oluyor. Tabii ki, gelen planların hepsini inceliyoruz ve böyle bir şey olması
durumunda planları iade ediyoruz. Özellikle konutlara girmelerini istiyoruz. Ayrıca, belediyeleri aşamalandırtıyoruz; lisans süresi 3 yılsa, en
fazla 3 yıl içinde ayrı toplama çalışmasını bitirecek şekilde planlarınızı
hazırlayın ve bize gelin diyoruz. Marketlere girmektense, uygulamaya
bir bütün olarak bakmalarını söylüyoruz.
Yaşadığımız sorunlardan birisi de, satış noktası.
Satış noktaları da, uyarı yapılana kadar yükümlülüklerini yerine
getirmek istemiyorlar. Bunun haricinde, birkaç tane büyük satış noktası
var ki, bunlar, yönetmelikteki yükümlülüklerini görür görmez (resimde
gördüğünüz gibi), toplama noktaları oluşturdular, kod numarası olmayan işletmelerin ürünlerini satmadılar ve bunları, Bakanlıktan kod numarası, şifre almaları için yönlendirdiler ve bunlar da sisteme girdiler.
Yine, satış noktalarının da eğitimlere katılımları az oluyor.
Benim öğleden sonraki oturumda anlatacaklarım bu kadar.
Sizlerin sorunları var; tabii ki, bizler de bu uygulamayla ilgili işletmelerde sorunlar yaşıyoruz.
Sabahki oturumda da söylediğim gibi, tamam, bedelsizi kaldırırız
ama, alternatif ne olabilir, nasıl bir sistem, yol izlenebilir? Uygulamayla ilgili öneriniz varsa memnuniyetle değerlendiririz.
PANEL BAŞKANI- Hülya Hanımı dinledik. Tabii, bizim sorunlarımız kadar Bakanlığın da sorunları var. Önerileri biz yapacağız ama,
kararı Bakanlık verecek. Bakanlığın sorunlarını kim çözecek bilmiyorum.
İkinci konuşmacımız, Türkiye Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik
Sanayii İşverenleri Sendikası temsilcisi Sayın Cem Kılınç.
- 72 -
Cem Bey birazcık kendisini de anlatırsa memnun oluruz. Biz de
burada tanıdık.
CEM KILINÇ (Türkiye Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayii İşverenleri Sendikası Çevre Mühendisi)- Öncelikle bütün katılımcılara hoş geldiniz demek istiyorum.
Sabahki programda özellikle Erdem Beyin sunumu çok güzeldi
ve bizim sorunlarımızın büyük bir çoğunluğuna değindi. Ben olaya biraz farklı bakmak istiyorum, biraz olayın temelinden hareket etmek istiyorum.
İşletmelerimiz hem piyasaya süren, hem de ambalaj atığı üreticisi kapsamında. Şunu iddia ediyorum ki; üreticimiz ambalaj malzemesini eğer ambalaj geri kazanım firmasına veriyorsa ambalaj atığı üreticisi
değildir. Neden olduğunu şimdi sunumumda açıklamaya çalışacağım.
Olayın temeline inersek önce atığın tanımına bakmak istiyorum.
Bizim mevzuatımızda atık iki yerde tanımlanmış: Birincisi, Çevre Kanununda, “herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan
veya bırakılan her türlü madde atıktır” denilmiş; ikincisi de, Temmuz
ayında yayımlanan Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelikte de, “herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan Ek 1’de yer alan sınıflardaki herhangi bir madde” diye ifade edilmiş. Her iki maddede de gördüğümüz üzere, bir malzemenin veya bir
maddenin atık sayılabilmesi için, önce çevreye bırakılması veya atılması gerekiyor, yani çevreye zarar vermesi gerekiyor.
Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, -eminim ki, bu tanımı salonda bulunan kişiler onlarca kez okumuştur- geri kazanılabilir
malzemenin doğaya bırakılıp bırakılmamasını dikkate almadan, bütün
ambalaj malzemelerini ambalaj atığı tanımına sokmuş. Fakat, bunlar
geri kazanılabilir malzemeler olduğu için ben atık olmadıklarını iddia
ediyorum, tabii ki, bunların doğaya verilmediği ve lisanslı geri kazanım
tesislerine verildiği durumda.
Yönetmeliklerimizin temelini oluşturan Avrupa Birliği direktiflerine, 94/62 Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğine
baktığımızda, üretim artıkları hariç, bir ambalaj veya ambalaj malzemesinin atık sayılabilmesi için, Avrupa Birliği’nin 75/442 atık çerçeve
- 73 -
direktifinde atık olarak tanımlanması gerektiği belirtiliyor.
75/442 atık çerçeve direktifine bakıyoruz, -bu direktif de, bizim
atık yönetimi genel esaslarına ilişkin yönetmeliğimizin temelini oluşturan yönetmeliktir- bu yönetmelikte de aynı ifade belirtiliyor; bir malzemenin atık sayılabilmesi için doğaya veya çevreye bırakılması veya
atılması gerekiyor.
Belirtmek isterim ki, sanayiden ve evlerden çıkan ambalaj malzemelerini farklı değerlendirmek gerekiyor.
Tanımlardan da göreceğiniz üzere, bir malzemenin atık sayılabilmesi için o malzemenin doğaya kontrolsüz olarak bırakılması, düzenli
veya vahşi depolama alanına gönderilmesi gerekiyor.
İşletmelerde yapılan nedir? İşletmelerde, bu geri kazanılabilir
malzemelerin hepsi düzenli olarak, sınıflarına göre ayrıştırılarak geri
kazanım firmalarına gönderilmektedir. Bu nedenle de, bu malzemenin
ambalaj atığı sayılması doğru bir yaklaşım değildir.
Bunu, ambalaj atıklarının bedelsiz verilmesiyle ilgili Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulunun kararına dikkat çekmek için anlattım.
“Neden” diyeceksiniz. “Kirleten Öder” prensibine dayandırılarak, ambalaj atıklarının işletmelerden bedelsiz olarak toplanmasına karar verilmiştir.
Şimdi sizlere de soruyorum; işletmelerden düzenli olarak toplanan ve düzenli ve lisanslı tesislerle düzenli depolama alanlarına gönderilen geri kazanılabilir malzemenin nasıl “Kirleten Öder” prensibiyle bedelsiz olarak verilmesine karar verilebilir? İşin açıkçası, burada bir
hata yapıldığı düşüncesindeyim, doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum.
Bir diğer nokta, -sabahki konuşmasında Erdem Bey de değindihaksız rekabet ve tekelci toplama ayrıştırma tesislerinin oluşması. Bu,
işletmeler için de geçerli, tesisler için de geçerli. Neden? Atık yönetim planı onaylanan 15 il’e bakıyorsunuz, 15 ilin 15’i de batı tarafında ve özellikle ülkemizin sanayisinin geliştiği noktalarda. Bunun nedeni nedir? Çünkü, hazır ambalajlar işletmeler tarafından toplanıyor; hazır ürün ve büyük bir kazanç oluşacak.
Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum. İki tane işletme (geri kazanım tesisi), düşünün ki, biri Gebze Dilovası’nda faaliyet gösteriyor,
- 74 -
bir diğer işletme ise, İstanbul Maltepe’de faaliyet gösteriyor. Dün rakamlara baktığımda, Gebze’nin nüfusu 550 bin; Maltepe’nin nüfusu ise
450 bindi. Gebze’de konut sayısı fazla olabilir. İşletme açısından baktığınızda, Dilovası zaten sanayinin kalbi, bütün işletmeler orada. Orada toplama sağlayan lisanslı tesis büyük bir kazanç sağlayacaktır ve nüfusu çok fazla olmadığı için konutlardan toplama zorunluluğu çok fazla yoktur. Maltepe Bölgesindeki lisanslı tesisi düşündüğünüz zaman, sınırları içerisinde birkaç tane satış noktasını hariç tutarsak, işletme, sanayi kuruluşu yok, bunun için de, kapı kapı dolaşıp ambalaj atığı toplamak zorunda kalacak ve biraz önce anlatıldığı gibi, maliyetleri de artacaktır. Bu, piyasada haksız rekabetin ve tekelci lisanslı firmaların oluşmasına neden olacaktır.
Bu konudaki çözüm önerilerimiz nedir?
Bakanlığın şu ana kadar anlattığı sunumlarında gördüğümüz üzere, herhangi bir bölgeye göre kapasite veya hangi bölgeye kaç tane firmanın düşeceği belirlenmiş değildir. Öncelikle bunların belirlenmesi
gerekiyor.
Sanayinin yoğun olduğu bölgelerde çalışan firmaların, zorunlu
olarak sanayinin az olduğu bölgelerde de çalışma yapıları formüle edilmeli. Bunun nasıl formüle edilebileceğini şu an için bilemiyorum ama,
bu formülle, diğer sanayi kısmından aldığı bedelsiz kısmı, konutlardan
da kazanabilmek amacıyla oraya bir aktarım sağlanabilir.
Burada en önemli noktalardan birisi de, sanayiden kaynaklanan
ambalaj malzemesini, -buna “atık” demiyorum, yine belirtiyorum- konutlardan kaynaklanan ambalaj atığıyla farklı tutmak lazım, ikisini ayırmak lazım.
Eğer biz toplama ayrıştırma ve geri kazanım tesislerinin başarısını ölçecek isek, konutlardan ne kadar geri kazanıldığını, sanayiden ne
kadar geri kazanıldığını belirlememiz gerekiyor. Bakanlığın da bu konuyu takibe alması doğru bir yaklaşım olur diye düşünüyorum.
Bir diğer nokta, işletmelerin sisteme desteğinin azalacağı meselesi. İşletmeler daha önceden kazanç elde ederlerken, şimdi kazanç elde
edememeye ve bedelsiz olarak vermeye başladılar. Belki doğru bir yaklaşım değil, doğru olmayan bir yaklaşım; bir çevre mühendisi olarak
bunu kabul ediyorum. Bedelsiz de verilse, bunların işletmelerden düzenli olarak ve sınıflarına ayrıştırılarak toplanması gerektiğini düşünü- 75 -
yorum; ama, bunu suiistimal edecek insanlar mutlaka olacaktır, bunlar düzensiz olarak toplanacaktır ve bunlar kompakt preslere girecektir.
Kompakt preslere girdiği anda, toplama tesislerinin ve geri kazanım tesislerinin bunları ayrıştırması daha zor olacaktır. İki farklı malzeme birbirine karışmıştır ve bu malzemeleri ayrıştırmak, astarı yüzünden pahalı durumuna geçecektir.
İşletmelerin desteğinin az olmasının bir sebebi de şudur: İşletmeler ambalaj atıklarını bedelli olarak verirlerken, lisanslı tesislerden
ekipman ve personel desteği alıyorlardı; ama şu anda, işletmeler o ekipman ve personel desteğini alamadıklarından bu işleri kendilerinin gerçekleştirmesi gerekiyor. İşin açıkçası, bu işlevi gerçekleştireceği personel de, lisanslı bir tesisin getirdiği personel gibi eğitimli ve düzenli ayrımı gerçekleştirecek personel olmayacaktır; dolayısıyla, işletmeye ek bir yük getirdiği için işletmelerin bu konuya sıcak bakmayacaklarını düşünüyorum. Hatta bir adım daha ileriye giderek, üzülerek söylüyorum, bazı işletmeler ambalaj atıklarını bedelsiz vermek yerine, kazanlarında yakacaklardır.
Bu konudaki çözüm önerimiz şu: Ambalaj atıklarının yönetiminde ticari kuruluşlar ile konutların ayrı değerlendirilmesi. Ambalaj malzemelerinden oluşan atık kısım, konutlarda oluşan kısımdır. Sanayi kesiminden ambalaj malzemeleri düzenli olarak toplanmakta ve geri kazanıma gönderilerek ülke ekonomisine katkı sağlanmaktadır.
Sabahki bölümde de uzun süre değinildiği için belediyelerle yaşanan sorunları tekrar çok uzun uzadıya anlatmak istemiyorum ama, işletmelerimizin belediyelerin yaptırımlarıyla çok fazla karşı karşıya kaldığını, özellikle belediyelerin bilinçli personel istihdamını gerçekleştirememeleri nedeniyle işletmeleri, -sabahki bölümde anlatıldığı gibi- çok
yoğun şekilde sıkıştırdıklarını belirtmek istiyorum.
Burada yine, tek bir lisanslı firmayla anlaşılması hem insanların
ve işletmelerin seçme özgürlüğünü kısıtlamakta, hem de tek lisanslı firmaların kapasitelerinin bazı bölgeler için yeterli olmayacağını düşünüyorum.
Firmalar, ambalaj atığı yönetimi planı kapsamında belediyeye belirli periyotlarda bir toplama önerisinde bulunacaklar. İşletmelerimizde
sabit ve sürekli bir üretim oranı yoktur. İşletmelerde üretimler belli zamanlarda pik oluşturmaya başlar ve bu üretime bağlı olarak da ambalaj
- 76 -
malzemesi fazlasıyla toplanır. Bu durumlarda, işletmelerin lisanslı tesislerden düzenli olarak hizmet alamayacaklarını düşünüyorum. Özellikle aşırı ambalaj malzemesinin birikmesi işletmeler için büyük risk
oluşturmaktadır; bu, kimya sektörümüz için, hem yangın, hem de kaza
riski oluşturması nedeniyle kabul edilemez bir risktir.
Bu konudaki çözüm önerimiz de, atık yönetim planı onaylanırken
Bakanlığın bu hususa dikkat etmesi ve hizmetlerin aksamaması için alternatifli geri kazanım firmalarının planda yer almalarının sağlanması
şeklindedir.
Firelerin ambalaj atığı kapsamına girmesine birkaç kez değinildiği için hızlıca geçiyorum. Bunun yönetmelikle tekrar düzenlenip, ambalaj firelerinin farklı bir yöntemle yönetilmesinin Bakanlığın önünü
açmasını ve tek bir yönetmelikte ambalaj atıklarıyla değerlendirilmemesi gerektiğini belirtiyorum.
Lisanslı geri kazanım tesislerinin ve toplama ayrıştırma firmalarının yeterli seviyede denetlenmemesi:
Daha önceki uygulamalarda, işletmelerimiz, anlaştıkları lisanslı tesislere gidip denetimler uygulayabiliyorlardı. Atığınızın teslimatının yapılmasıyla sizin sorumluluğunuz bitmiyor, sorumluluğunuzu son
noktaya kadar götürmek zorundasınız. Bu, geri kazanımda gerçekten
doğru olarak yapılıyor mu veya geri kazanımdan çıkan atıklar doğaya bırakılıyor mu; onları da kontrol etmeniz gerekiyor. Daha öncesinde, işletmelerimiz bu tesislere gidip, lisanslı tesislerin sistemlerini geliştirmeleri için çözüm önerileri getirip sistemin gelişmesini sağlıyorlardı. Şu andaki yapılan düzenlemeye baktığımızda, lisanslı tesis sayısı bir anda yükselmiş durumda. Geri kalan bu yüzde 88’lik kısımdaki
ambalaj atıklarının toplanması için daha fazla firmanın lisanslandırılması gerekiyor. Bu lisanslandırma sürecinde, büyük ihtimalle çok dikkatli davranılmayacak ve pek çok firma lisanslandırılacaktır. Buradaki
en büyük risk: Lisanslandırılan firmalarla lisanslı hurdacıların oluşturulması; kontrol sağlanması gerekirken son noktada yine atıkların çevreye kontrolsüz olarak dağılması sağlanacaktır. Bunun da engellenmesi gerekiyor.
Bu tesislerde bulunacak uygunsuzluklar kapsamında izlenecek
yol, alternatifleri ve benzeri gibi hususlar ambalaj atıkları yönetim planlarında açık olarak belirtilmeli. Eğer mümkünse işletmelerin bu tesisle- 77 -
ri belli periyotlarla denetlenmesi, Bakanlığımıza ve belediyeye yardımcı olması açısından önemli bir nokta.
Son olarak bir konuya daha değinmek istiyorum.
Evet, bu malzemeyi üreten piyasaya sürüyor; bu malzemenin toplanmasından da, evet piyasaya süren sorumludur. Fakat, düşündüğümüz zaman, bu malzemeyi son noktaya atan kişi kimdir? Son tüketicidir. Son tüketicinin de mutlaka bu yönetmelikte sorumluluklarının
olması gerekiyor, sorumlulukların paylaştırılması gerekiyor. Aslında,
Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinde bu sorumluluk verilmiş.
Siz, sistemin başarısını sağlamak istiyorsanız, insanlara bu katkılarından dolayı bir fayda sağlamanız gerekiyor, yani insanların bu sisteme
destek sağlamaları için maddi veya manevi bir faydasının olması gerekiyor. Avrupa Birliği uygulamalarında, ambalaj ve evsel çöpler ayrı
ayrı ayrıştırılıyor ama, Avrupa Birliği’nde yaşayan bir kişi ne kadar az
atık üretirse o kadar az ücret ödüyor. Bizdeki, belediyenin uyguladığı
Çöp Vergisine bakıyorsunuz, 2 kişilik bir ailenin ödediği ücretle 6 kişilik veya 8 kişilik bir ailenin ödediği Çöp Vergisi aynı; burada da bir
adaletsizlik var. Bu adaletsizliğin önüne geçebilmek adına tabii ki sistem alternatifleri düşünülmeli. Şu anda Türkiye’de uygulanabilir mi uygulanamaz mı; orasını ayrı tutmak istiyorum. Evet, eğitimin de insanlara katkısı olacaktır ama, istediğimiz seviyeye, istenilen geri kazanım
oranlarına ulaşılamayacaktır. Bu geri kazanım oranlarına ulaşılabilmesi için, son tüketicinin de bu uygulamadan fayda sağlayacak şekilde bir
düzenlemenin yapılması gerekir.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
PANEL BAŞKANI- Teşekkür ederiz Cem Bey.
Yalnız, Cem Beyin son söylediği konumuzun dışına çıktı. Neyse.
Onu iyi niyetle söyledi. Çöp Vergisinin bizim sanayiyle bir ilgisi yok,
yani bizim konumuz değil.
Efendim, sıraya göre üçüncü konuşmacımız, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu temsilcisi İlknur Menlik Hanım.
İLKNUR MENLİK (Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu Temsilcisi)- Sayın Başkan, değerli konuklar; sunumuma başlamadan önce, yayımlandığı andan itibaren birçok platform- 78 -
da tartışılan bu Yönetmeliğin, hatta birçok davaya konu olan bu yönetmeliğin hem esasındaki, hem uygulamasındaki aksaklıkların giderilmesinde bu toplantının katkı sağlamasını diliyorum. Ayrıca, başta TİSK
yöneticileri olmak üzere bütün düzenleme komitesine şahsım ve Federasyonum adına teşekkür ediyor, hepinizi de saygıyla selamlıyorum.
Federasyon olarak kurulduğumuz ilk günden bu yana, dünyadaki ve ülkemizdeki çevresel sorunları çok yakından takip ediyoruz ve bu
tür platformlar da dahil olmak üzere her platformda çevre ve çevreye
dair problemlerin çözüm önerilerine katkı sağlamaya çalışıyoruz. Gıda
sanayi, diğer sektörlerden farklı olarak, kaynağını çevreden alan, tarım
odaklı, üretimi tarıma dayalı bir sektör.
Sabahki bölümde kıymetli Hocamız, ambalaj atıklardan dolayı
Karadeniz’in kirletildiği örneğini verdi. Güzel bir örnekti. Aynı zamanda da, buradaki sistemi komple değerlendirmediğimiz için, balıkçılık
eksenindeki su kaynaklarımızı da ciddi anlamda tehlikeye atıyoruz.
O yüzden, sadece çevre mevzuatı değil, birazdan üzerinde duracağımız birçok mevzuat konusunda bizim Federasyon olarak duruşumuz şu: Yasal yaptırımların her boyutuyla fazla fazla getirilmesi, çünkü toprak kirleniyor, su kaynaklarımız bitiyor ve ne yazık ki, FAO* verilerine göre 2050 yılında insanlık bundan çok daha fazla nasibini almaya başlayacak.
Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğiyle ilgili görüşlerimizi
paylaşmadan önce çok kısa olarak sizi Federasyonumuz hakkında bilgilendirmek istiyorum. Sizleri biraz da, bu vesileyle gıda sanayinin renkli dünyasına çekmeye çalışıyorum.
31 Aralık 2003 tarihinde 10 farklı sektörel gıda derneğinin bir
araya gelerek kurduğu “Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu” bugün, her biri kendi alanında faaliyet gösteren 23 ayrı sektörel derneğin en üst kuruluşu niteliğinde. 5179 sayılı Gıda Kanunuyla
kurulan Ulusal Gıda Kodeks Komisyonunun da tek sivil temsilcisidir.
Avrupa Birliği Gıda ve İçecek Konfederasyonunun üyesi de olan
Federasyonumuz, özellikle sürdürülebilir tarım politikaları konusundaki bütün çalışmalarını Konfederasyon ekseninde yürütmekte.
* United Nations Food and Agriculture Organization – Birleşmiş Mülletler Gıda ve
Tarım Teşkilatı.
- 79 -
Birçok bilimsel toplantı yaptık.
Gıda, ne yazık ki, sorunları, krizleri çok olan bir sektör, tüketici ekseninde çok sorunları olan bir sektör. Bilhassa gıda güvenliği ekseninde çok önemli projelerde görev aldık. Türkiye’de gıda güvenliği
ve kontrol sisteminin yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi projesini yürüttük ve hemen arkasından hijyen “guide”larını gerçekleştirdik. Gıda güvenliği açısından bu hijyen guide’ları enteresandır. Aslında, sektör olarak Federasyon kendi kendine, bu hijyen guide’ları uygulamasıyla ilgili çok ağır yaptırımlar da getirdi; kendimiz noktasında bu
kadar da dikkatli yaklaşıyoruz.
Çok sayıda bilimsel yayını bir şekilde paydaşlarımızla paylaşma
imkânı bulduk. Onun da ötesinde, 2 yıldan bu yana, gıda ve içecek sektörünün envanterini çıkarıyoruz.
Enteresandır, kayıt dışını ülkemizde çok farklı eksenlerde konuşuyoruz ama, kayıt dışı rakamını bilmiyoruz, kayıt dışı işletmeyi bilmiyoruz, oradaki ciroyu bilmiyoruz. Her iki envanter çalışması bize, -ki
üçüncüsü önümüzdeki yıl çıkacak- kayıtlı olanı da doğru yorumlayamadığımızı, doğru eşleştiremediğimizi, doğru parametrelerle karşılaştıramadığımızı çok net olarak ortaya koydu.
Çok uzun bir çalışmanın sonrasında bakın ortaya şöyle farklı rakamlar çıktı:
* 23 bin 276 işletme ve gayri safi yurt içi hasıla içinde yüzde
21.7’lik bir pay var.
* 639 bin kayıtlı çalışan var.
Bu, gıda endüstrisi için hakikaten komik bir rakam. Bunun çok
üstünde bir çalışan sayısı olduğundan hepimiz eminiz.
* Yüzde 194 dış ticaret karşılama oranına sahibiz.
* 61 yabancı sermayeli firma var.
Enteresandır, bu yabancı sermayeli üretici sayısı rakamları
TOBB’de farklıdır, Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğünde farklıdır.
Toplam 13.3 milyon litre içecek, 127 milyon ton da gıda üretim
kapasitemiz var.
Bu endüstri için, -bilebildiğimiz, ölçebildiğimiz bu kayıtlı, somut
rakamlarla bir sektörden bahsediyoruz- ben iddia ediyorum, bu yarısı
bile değildir; bu sektör bu rakamlardan çok daha büyük bir sektör.
- 80 -
Ne yazık ki, ülkemizde iki farklı terörden bahsediyoruz: Birine
“PKK terörü” diyoruz, diğerine de “gıda terörü” diyoruz. Hem ülkemiz
açısından, hem de endüstrimiz açısından ne kadar incitici; “terör” gibi
bir kavramla birlikte anılıyor olması. Bu, hakikaten çok üzücü ve ülkemiz itibarı açısından, tüm paydaşlar açısından son derece düşündürücü
bir konu diye düşünüyorum.
Konuya “gıda güvenliği” açısından baktığımız zaman, -bu slaydı
biraz tutuyorum, özellikle görmenizi istiyorum, buna benzer çok örnek
var ve hakikaten endüstri adına çok incitici- bunun tesisindeki tek çözümümüz ne yazık ki ambalajlı gıda. Gıdaya ambalaja sokabiliyor isek,
bir şekilde, bir yerinden denetim mekânizmasının içine de sokuyoruz.
Bakın, bugün hem yoğurt, hem süt sektöründeki gelişmeler, ambalajlı
süt sektörünün geldiği nokta, en başında o sayamadığımız sokak sütçülerini, sayamadığımız, kapısının önünde kaç ineğinin olduğunu bilmediğimiz köylüyü bir şekilde kayda sokmamız noktasında çok itici bir
güç olmuştur, ki diğer sektör, alt sektörleri örneklemiyorum bile.
Tabii ki, ambalajlı gıda tüketiminin artıyor olması, bu noktada en
önemli, en sevindirici nokta. Zira, eğer bu tüketicimi arttıramıyorsak,
tüketiciyi ambalajlı gıda alma yolunda harekete geçiremiyorsak, gıda
denetiminde, gıda güvenliği sisteminde de çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.
O yüzden, gıda ve içecek endüstrisi, -ambalajlının geri toplaması
olur, üretimi olur- ambalajın geçtiği her yerde gıda endüstrisi diğer sektörlere göre biraz daha farklı değerlendirilmesini beklediğimiz bir sektör.
Ben burada bir şeye vurgu yapmak istiyorum. Sürdürülebilir tarımın her platformda üç boyutu olduğundan bahsediyoruz; toplumsal boyutundan bahsediyoruz, ekonomik boyutundan bahsediyoruz, çevre boyutundan bahsediyoruz. Bu çevre boyutu olmayınca “sürdürülebilir tarım” kavramını da konuşamıyoruz. Ambalaj ve ambalaj atıklarının da
çevre başlığı altında değerlendirildiğini atlamamak gerekir.
Gerek ambalaj atıkları olsun, gerekse de Çevre ve Orman Bakanlığının çevre mevzuatıyla ilgili duruşlarında, kanun koyucu olarak
ana hedefini destekliyoruz, bunu tartışmıyoruz; çünkü, bu ülke bizim,
bu toprak bizim, bu kaynak bizim, bu kaynağı hovardaca hiçbir şekilde
kullanmanın bizim geleceğimiz açısından, ülkemiz geleceği açısından
- 81 -
bir faydası olmadığını biliyoruz.
Sabahtan bu yana görüyorum ki, sadece biz değil, bütün paydaşlar aynı parametreler ekseninde bu Yönetmeliği değerlendirmiş.
Ben bir şeye vurgu yapmak istiyorum. Merdivenaltı üretimle mücadelede, geri dönüşüm noktasında sorumluluğun, piyasaya süren olarak gıda işletmeleriyle ambalaj üreticileri arasında paylaştırılmasıyla,
-Federasyon olarak bunun ekonomik tarafını sorgulamıyoruz- topraktan
başlayıp evlerimizde, soframızda biten uzun süreç içinde ne kadar tarafı (gıdayı üreten kişi ve işletmeleri), yasal yoldan denetim mekânizması
içine alabiliyorsak, o kadar gıda güvenliği noktasında maksimize olmuş bir sisteme kavuşuyoruz. Bakın, bunun en güzel örneğini 5179 sayılı Gıda Kanununda görüyoruz. Ondan önceki düzenlemelerde, satış
noktalarının üretim izinli ürün satma noktasında herhangi bir cezaya
çarptırılmaları söz konusu değildi. Ne zaman 5179 bu zorunluluğu getirdi, büyük perakende, organize perakende noktaları, kendilerine gıda
mamulü satmak isteyen şirketlerden üretim izinlerini sorgulamaya başladılar. Bu, daha çok işletmenin sistem içine alınmasını da beraberinde getirdi.
Tabii, bugün çok fazla irdelenmedi ama, geri kazanım hedeflerimiz ortaya kondu. Bu geri kazanım hedeflerimizin hiçbir noktasını tartışmıyoruz; daha fazlasını hedeflemeliyiz, daha fazlasını yapabilmeyiz.
Ancak, Yönetmelikte, ambalaj üreticilerine kapasite yaratmayla ilgili
verilen yükümlülüğün net olmadığını, net tanımlanmadığını görüyoruz.
Bu yüzden, bunu da bir başlık olarak buraya taşıma gereği duyduk.
Tabii ki, bedelsizlik üzerinde çok tartışıldı, çok duruldu. Ben burada sizlerle çok çarpıcı iki örneği paylaşmak istiyorum. Bu bedelsizlik, endüstriye ne yaptırdı? Kuralsızlığı kural olarak benimseyip onun
üzerine 80 milyon insanın atığını yönetecek tek bir yönetmelikle sistem kurmaya kalkarsak tabii ki herkes bu sistemi bir şekilde kendine
göre yorumlar. Biz önce çok büyük kurumsal şirketlere, “bu bedelsizlik konusunda ne yaptınız” diye sorduk, ki Çevre Komisyonumuzda da
bu şirketler var. “Vallahi, belediyeleri çağırdık, belli bir yüzde üzerinde anlaştık, şimdi o yüzdeyi onları veriyoruz, kalanını biz kendimiz satıyoruz” dediler. Bu nerede yazıyor, neye göre anlaştınız? Bu bir çelişki. Bu bedelsizliği nasıl aşıyorsunuz diye KOBİ’lere sorduk. “Kaçırıyoruz” dedi, “saklıyoruz” dedi. Enteresan; nasıl saklanıyor? Türk milleti, biz o kadar yaratıcı bir ülkeyiz ki, bir şekilde kanundan kaçmak isti- 82 -
yorsak, kanunu delmek istiyorsak, kanunu uygulamak istemiyorsak ona
bir şekilde bir kılıf buluyoruz. Bakın, gıda endüstrisinde büyük olan da,
-bu örnekler ne yazık ki oluyor- küçük olan da kendine göre bir formül
bulmuş. Biz burada, bütün taraflar, işi çok iyi bildiğimizi düşünen insanlar formül üretemeyebiliyoruz ama, alanda canı yanan, vergi mükellefi olan kendi formülünü bir şekilde üretiyor sayın katılımcılar.
Hepinizin vurguladığı gibi, Ambalaj Komisyonunun bir an önce
işlerlik kazanması, üstelik de nitelikli temsiliyete dayalı bir işlerlik kazanması gerektiğini düşünüyorum.
Çözümler nelerdir, sorunlar nelerdir? Zannediyorum bu Komisyon son bir senedir, iki senedir, bu Yönetmelik yayınlandığından bu
yana çalışmaya başlamış olsaydı, bu kadar mahkemelere düşmeden
sektörler hemen kendi çözümlerini üretebilirlerdi, ortak paydada daha
hızlı yol alınabilirdi, ki Bakanlık temsilcisi arkadaşımız dava süreçlerinin ne kadar irtifa kaybettirdiğini ifade etti. Ambalaj Komisyonunun
nitelikli temsiliyete dayalı olarak bir an önce faaliyete geçmesi tabii ki
en temel beklentimiz.
Çevre ve çevresel kaynakları en etkin şekilde korumak ve kullanmak sadece temel sorunumuz değil, bu küresel de sorunumuz. Bütün
dünya bununla uğraşıyor. Bütün dünya, sürdürülebilir tarım kaynaklarını 50 sene, 100 sene sonra nasıl koruyacağını hesap ediyor; zaten savaşlar da bu yüzden çıkıyor, başka bir şeyden çıkmıyor.
O yüzden, tüm paydaşların, çevre sorumluluğunu, adaletli paylaşım esasına dayalı ve iş birliği içinde yerine getirmesinin bu anlamda,
makro açıdan çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.
PANEL BAŞKANI- İlknur Hanıma çok teşekkür ediyoruz. Soruna çok daha farklı bir açıdan, kategorik olarak yaklaştı.
Şimdi sıra, İstanbul Sanayi Odası Çevre Şubesi Müdür Yardımcısı arkadaşımız Erbil Büyükbay Hanımda.
ERBİL BÜYÜKBAY (İstanbul Sanayi Odası Çevre Şubesi
Müdür Yardımcısı)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ambalaj atıklarına ilişkin ilk yönetmelik 30 Temmuz 2004 tarihli
Resmi Gazetede, Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği olarak yayınlanmış olup, daha önce de değinildiği üzere 1 Ocak 2005
- 83 -
tarihinde yürürlüğe girmiştir.
İstanbul Sanayi Odası, yönetmelik yayımlanmadan önce yönetmelik taslağına ilişkin üyelerimizin görüşleri Çevre ve Orman Bakanlığına iletilmiştir; bildiğim kadarıyla diğer birçok kurum-kuruluşun da
görüşleri iletildi, çünkü ilk defa yayımlanıyordu, ilk uygulamaydı.
Yönetmeliğin yayımlandığı 2004, yürürlüğe girdiği 2005 ve takip
eden yıllarda Çevre ve Orman Bakanlığı, yetkilendirilmiş kuruluşlar -ki
o zaman 2 kuruluşumuz vardı, şimdi sadece ÇEVKO var- Odamız iş
birliğiyle, sanayicimize yönelik olarak çok sayıda bilgilendirme toplantıları gerçekleştirilmiştir; ayrıca, genelgelerimiz, Oda dergimiz ve web
sitemiz kanalıyla da üyelerimiz konuyla ilgili bilgilendirilmiştir.
2004 yılında yayımlanan Yönetmeliğin uygulanmasında yaşayan
sorunlar sıklıkla; Çevre ve Orman Bakanlığına bildirim, geri kazanım
hedeflerinin sağlanması, nelerin ambalaj atığı olduğu, yetkilendirilmiş
kuruluş ücretlerinin yüksekliği ve işaretlemeyle ilgili olmuştur. Tabii,
2007 yönetmeliğiyle bu sorunlar da değişmiş oldu.
Görüş sorulmak üzere kurumlara iletilen ve 2007 yılında yayımlanan yönetmeliğin metni incelendiğinde, bugün burada birçok kez dile
getirilen sorunların taslakta yer almadığı görülmektedir. Odamıza gönderilen taslakta, “bu atıkların lisans almış firmalara ücretsiz verilmesi
esastır” ifadesi bulunmakta olup, böyle bir düzenlemenin uygun olmadığına ilişkin Odamız görüşü Çevre ve Orman Bakanlığına iletilmiştir.
Burada taslak yönetmelikteki maddeler görülüyor ama, tabii onlar 2007 yönetmeliğinde yoktu.
2007 yılında yayımlanan Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin, ambalaj atıklarının kaynağında ayrı biriktirilmesi maddesinde,
ambalaj atıklarını diğer atıklardan ayrı olarak biriktirmek ve bu Yönetmelikte tanımlanan toplama sistemine verilmek üzere hazır etmekle yükümlü kılınan tüm taraflar belirtilmektedir. Burada da gördüğünüz gibi,
apartman, site yönetimleri, okullar, üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, hastaneler, oteller gibi birçok birimden alınması gerekiyor, kaynağında ayrı toplanması gerekiyor.
Ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması için tüm taraflara
sorumluluk verilmesine rağmen, uygulamada, kaynağında ayrı toplama
ve belediyenin sistemine verme yükümlülüğüyle ilgili olarak çoğunluk- 84 -
la denetimlere sanayicilerin maruz kaldığı görülmektedir.
Bu tebliğ örneği, üyelerimizden bize iletilen ve onlara da belediyelerden gelen yazılardan alındı…
Tebligat
Madde 5/c, Madde 5/d, Madde 12/b, Madde 26/2, Madde 26/4,
Madde 27/3, Madde 27/4
Yukarıda bahsi geçen yükümlülükler doğrultusunda ilçemiz sınırları içerisinde ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanması
çalışmalarının yürütülmesi amacıyla X firması ile yapılmıştır.
Bu nedenle ambalaj atıklarınızı (kağıt, plastik, cam, metal) şimdiye kadar vermekte olduğunuz toplayıcılar varsa her türlü anlaşmanızı iptal etmeniz gerekmektedir. Yukarıda belirtilen hususları dikkate almayan işyeri hakkında 2872 sayılı Çevre Kanuna göre yasal işlem yapılacaktır.
Tüm tarafların sisteme adil biçimde katılmayışı, toplumun kaynağında ayrı toplama bilincinin arttırılmasını olumsuz etkilemektedir. Sanayi kuruluşlarının revizyon öncesinde bu atıkları sisteme dahil edecek
yapıyı zaten kurmuş oldukları da göz önüne alındığında, sistemin yaygınlaştırılması gerektiği açıktır.
Bu konunun, Avrupa Birliği ülkelerinde örnekleri olduğu üzere, konutlarda, yerel yönetimlerle birlikte yetkilendirilmiş kuruluşların,
endüstriyel işletmelerde ise özel sektörün, yani lisanslı işletmelerin ambalaj atıklarını kaynağında ayrı toplaması sağlanarak çözülebileceğini düşünüyoruz. Bir başka alternatif olarak da, lisanslı işletmelere konut ve sanayi kotası getirilebilir; 6 aylık geçici çalışma izni sonrası kotasını sağlayan işletmelere lisans verilerek konutlardan atık alımı teşvik edilecektir.
Burada, bazı AB ülkelerindeki kaynağında ayrı toplama uygulamalarını görüyoruz…
- 85 -
Dediğim gibi, endüstri ve ticari işletmelerdeki ambalaj atıklarını
genellikle özel sektör topluyor.
Dile getirildi; bedelsiz verilmesine ilişkin olarak sanayi kuruluşlarımızın çok fazla sorunu var.
Yönetmeliğin “bedelsiz” ibaresine ilişkin Danıştay 6’ncı Dairesi tarafından verilen yürütmenin durdurulması kararına yönelik olarak
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Danıştay İdari Dava Kuruluna
yapılan itirazda, ambalaj atıklarının sanayi kesimi tarafından ekonomik
değeri olan bir malzeme olarak görüldüğü ve kurulmuş olan ayrı toplama sistemine verilerek satıldığı ifade edilmiştir.
Gerçekten de ekonomik bir değeri bulunan ve mülkiyet hakkı
kapsamına giren bu atıkların bedelsiz olarak verilmesi, Anayasayla korunan mülkiyet hakkını ihlal ettiğinden Anayasaya aykırılık oluşturduğu düşünülmektedir. Ayrıca, Türk Ticaret Kanununun 22’nci maddesinde ifadesini bulan, tacirin asli amacının, yaptığı iş karşılığı kazanç elde
etmek olduğuna ilişkin kurala da aykırıdır. Tüm gerçek ve tüzel kişi tacirlerini ilgilendiren bu hükmün, sanayicilerimizin menfaatlerini ve yönetmeliklerin kanunlara aykırı olamayacağına ilişkin Anayasa kuralını
da ihlal ettiği kanısındayız.
- 86 -
Hammadde alımı sırasında ücretini ödediği ambalajların atık
hâline gelmesiyle, bu ambalaj atıklarından elde ettiği geliri kâr amacıyla değil, tesis içindeki diğer atık yönetimine ilişkin maliyetlerin ve hatta sosyal sorumluluk kapsamında yürüttüğü faaliyetlerin finansmanını
sağlamak için kullanan firmalarımızın olduğu bilinmektedir.
Özetle; ambalaj atıklarının bedelsiz verilmesi sonucunda sanayi tesisleri hem diğer atıklar için oluşturdukları kaynağı kaybetmişler,
hem de, Bakanlık tarafından yerel yönetimlerin sorumluluğuna verilen
ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasının finansmanı da sanayi tesislerinden temin edilmiştir.
Yine Bakanlığın yapmış olduğu itirazda; Yönetmeliğin Avrupa Birliği çevre müktesebatına uyum kapsamında çıkarıldığı, ambalaj
atıklarının neden olacağı çevre kirliliğini önleme, Kirleten Öder ve ihtiyat gibi çevre hukukunun temel ilkelerinin gerçekleştirilmesinin amaçlandığı belirtilmektedir.
Avrupa Birliği mevzuat sınıfında direktifler, standartlar sağlandığı müddetçe ülke koşullarına göre adapte edilebilir.
Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğimiz ile ilgili direktifte; ülkelerin sağlaması gereken ambalaj atıkları miktarının azaltılması, üretici sorumluluğu, geri kazanım oranları, ambalajlardaki ağır metal içeriği gibi şartlar karşılanmaktadır, ancak “bedelsiz verilmesi” hükmünün bu direktif kapsamında olmadığı düşünülmektedir.
Ambalaj atıkları; atık pil, atık akümülatör, tehlikeli atık, kullanılmış lastik ve diğer bertarafı zorunlu tehlikeli atık kapsamında değerlendirilmemelidir. Ambalaj atıklarının geri kazanım, geri dönüşüm imkânı
vardır.
Ambalaj atıkları işletmeler tarafından doğaya gelişigüzel bırakılmamakta ve etkin bir şekilde geri kazanım amaçlı yönetilmektedir. Bir
başka yönden de, piyasaya süren olarak sanayici, piyasaya sürdüğü ambalajların toplanması ve geri kazanılması için, yani Yönetmelik gereği toplaması gereken kotası için zaten gerekli maliyeti karşılamaktadır.
Bu, kirleten öder prensibi çerçevesinde gerçekleşmektedir.
Avrupa Birliği direktifinde, ambalaj atıklarının miktarının azaltılmasının ardından, ikincil olarak amaçlanan, ambalaj atıklarının tekrar
kullanım, geri kazanım ve geri dönüşüm performansının ülkemizde ar- 87 -
tırılması, “bedelsiz” hükmünün kaldırılması, lisans alan tüm işletmelerin piyasa koşulları ve rekabet ilkeleri çerçevesinde hizmet vermesi ile
hız kazanacaktır.
Yönetmeliğe göre, belediyelerin ambalaj atığı yönetim planlarının olması gerekmektedir. Ambalaj atığı yönetim planı olmayan veya
henüz onaylanmayan bazı belediyelerin ambalaj atıklarının protokol
yaptıkları lisanslı işletmelere verilmesi, aksi hâlde idari yaptırım uygulanacağına ilişkin yazılı bildirimin bulunduğu üyelerimiz tarafından bildirilmiştir. Bu durumda, sanayinin mevzuata uygun olarak atık yönetim
planı sorgulaması mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla, bu olumsuzlukların giderilebilmesi için Yönetmeliğin ilgili maddelerindeki “bedelsiz verilmesi” hükmünün kaldırılması gerektiğini düşünmekteyiz.
Ambalaj atıklarının, belediyelerin anlaştığı lisanslı işletmelere
verilmesiyle ilgili olarak yaşanan sorunları şu şekilde özetleyebiliriz:
(Bu, uygulama öncesinde firmalarımızın lisanslı veya geçici çalışma iznine sahip firmalarla yaptıkları çalışmaları özetliyor.)
* Lisanslı firmalarla anlaşma imzalamışlardı.
* Tesislerinde lisanslı firmaların toplama sahaları oluşturulmuştu
ve hatta eleman istihdam etmişlerdi.
* Ancak, uygulama ile lisanslı işletmelerin, atık üreticilerinin tesisleri bünyesinde kurdukları ayrı toplamaya yönelik yapı ve iş birliği devre dışı bırakılmış, ayrıca sanayicilerimize de bu şekilde ek maliyet gelmiştir.
Yerel yönetimlerin bir ya da iki lisanslı işletmeyle bu faaliyetleri
yürütüyor olmaları, kurumsal kimlik taşıyan firmaların prosedürlerine
aykırı düşmekte, aynı zamanda, rekabet şartları göz önüne alındığında
da aykırılıklara neden olmaktadır.
Sadece İstanbul’u aldım; İstanbul için atık yönetim planı onaylanan belediyeler bunlar… Yanlarında da, kaç tane firmayla çalıştıklarını
görüyorsunuz. Çok az sayıda firma var (bazıları 1 firma, bazıları 2 firma.)
- 88 -
AMBALAJ ATIĞI YÖNETİM PLANI ONAYLANAN BELEDİYELER
(Güncelleme tarihi 27 EKİM 2008)
İLİ
İLÇE
İSTANBUL
İLK KADEME
BELEDİYESİ
AYIRMA TESİSİ SAYISI
Çavuşbaşı
1
Akfırat
2
Esenyurt
1
Arnavutköy
1
Hadımköy
1
Bahçeşehir
1
Kumburgaz
1
Avcılar
1
Gürpınar
2
Bazı sanayi tesislerinin sürekli ambalaj atığı akışına sahip olduğu göz önüne alındığında, belediyelerin anlaşma yapmış olduğu lisanslı
işletme sayısı veya kapasitesinin yeterli olmadığı durumlar olabilmektedir.
Yönetmelikte de, ambalaj atıklarının lisanslı işletmelere verilmesi esas kılınmış ve ambalaj atıklarının bunların dışındaki işletmeler tarafından toplanması yasaklanmıştır. Bu kapsamda, belediyelerin daha
fazla lisanslı firmayla sözleşme yapması ihtiyacı doğmuştur.
Yönetmeliğin 5-d maddesinde, belediyenin sistemine vermek yükümlülüğü yer alıyor, “h” maddesinde de, ambalaj atıklarının lisanslı işletmelere verilmesi esas kılınmış; ancak, 18’inci maddede de, yetkilendirilmiş kuruluşların ya da yetkilendirilmiş kuruluşa üye olmadan
geri kazanım hedefini sağlamak isteyen piyasaya sürenlerin, belediyelerle anlaşma yapmış olduğu lisanslı firmalarla sözleşme yapması gerektiği belirtilmiş. Dolayısıyla, toplam 205, -ben bunu Ambalaj Şubesinin sayfasından aldım- tane lisans veya geçici çalışma izni alan tesis
var; ancak, atık yönetim planı onaylanan 20 tane. Bu durumda, lisans
vermenin sebebi de sorgulanabilir; yani, o zaman neden lisans veriliyor? Belediyelerle anlaşma şartı getiriliyor. Sabahki oturumda Erdem
Hocam da, belediyelerin firmalarla anlaşmalarında şeffaf olmadıkları
gibi bir soruna değinmişti.
- 89 -
İlaç sektöründe sahte ilaç ve sahte fiyat kupürleri gibi durumları önlemek adına, sadece üretimde değil, üretim sonrası faaliyetlerde de
önlem ve kontrol mekânizmalarının oluşturulması gerekiyor. Sektör firmaları, yapılan işlemlerin emniyetini güvence altına almak üzere, çalıştıkları lisanslı işletmeler ile toplama ve geri kazanım şartları konusunda sözleşme imzalayabilmeli ve bu tesisleri denetleyebilmelidir. Oysa,
mevcut durumda bu sistemin denetimi mümkün olamamaktadır. Sadece ilaç firmaları değil, 14001’i* olan firmalar, uluslararası firmalar da bu
denetlemeyi ya da kendi şartlarına göre bir sözleşme yapabilmeyi istiyorlar.
Uygulamada yaşanan sorunlardan biri de, ambalaj atıklarının tanımından kaynaklanıyor.
Yönetmelikte ambalaj atığı tanımı net olarak belirtilmiş. Bu tanımdan yola çıkarak, ürünün ambalajlanması sırasında çeşitli teknik sorunlar nedeniyle oluşan ambalaj artıkları ambalaj atığı olarak nitelendirilmemelidir. Oysa, atık yönetim planı formatında, bölgede bulunan
atık üreticilerinden kaynaklanan ambalaj atığının yanı sıra, ambalaj dışı
olarak değerlendirilen gazete, dergi, resmi yazılarda kullanılan kâğıtlar,
fabrikaların üretim artıklarının da aynı sistemle toplanması gerektiği
belirtiliyor. Bakanlık yetkililerinin yaptıkları açıklamada, söz konusu
atıkların ambalajla aynı özelliği göstermesi ve ambalajla ilgili mevcut
bir yönetmeliğin hâlihazırda var olması sebebiyle aynı sistemle toplanması gerektiği belirtiliyor. Bu artıkların ambalaj atıkları gibi bedelsiz
olarak toplanması yönetmelikte yer almamakta.
Piyasaya süren olarak sanayicilerin kendi tesislerinden kaynaklanan ambalaj atıkları ile ambalaj artıkları ya da fireler, aynı sistemle toplandığı ve karışmış olduğu gerekçesiyle geri kazanım oranlarından düşülememektedir. Sanayicilerin tüm ambalaj atıklarını belediyenin sistemine vermesi nedeniyle toplanan bu atıkların, piyasaya süren olarak
sağlanması gereken geri kazanım hedeflerinden düşülmesi sağlanmalıdır.
Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.
PANEL BAŞKANI- Teşekkür ederiz Erbil Hanım.
Şimdi sırada, Otomotiv Sanayii Derneği Genel Sekreteri Sayın
Profesör Doktor Ercan Tezer’de.
* ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardı.
- 90 -
PROF. DR. ERCAN TEZER (Otomotiv Sanayii Derneği Genel Sekreteri)- Sayın Başkan çok teşekkür ederim.
Günün son konuşmacısıyım. Bu saate kadar sabırla beklediniz.
Umarım ki, söylediklerim sizin için yeni ufuk açacak ya da tatminkârlık
sağlayacak konular olabilir.
Şu ana kadar anlatılan, sanayimizin çeşitli kesimlerinin temsilcileriyle ifade edilen hususlara, -ki belki de tümü doğrudur- eklenecek
fazla bir şey yok. Ama, izin verirseniz biraz daha farklı bir perspektiften bakmak istiyorum.
Aslında bugün tartıştığımız Yönetmelik, yeni Çevre Kanununun
yarattığı bir Yönetmeliktir. Yeni Çevre Kanununun da temelinde, yerel yönetimlerin çevreyle ilgilerinin arttırılması vardır. Maalesef bu ilgi
rant biçimine dönüşmüştür; en büyük tehdit de burada. Yoksa, gayet tabii, merkezi yönetimin ulaşamadığı yerlerde kamu yönetimi adına yerel yönetimlerin çevreyle ilgili sorumlulukları paylaşması lazım. Bu sorumluluklar sanayi işletmeleri üzerinde bir nevi yaptırım gücüyle, bir
nevi ceza ve başka türlü güçlerle bir rant biçimine dönüşürse, bunun
altından kalkmak mümkün değil, bunu kabul etmek de mümkün değil. Niye kabul etmek mümkün değil? Dokuzuncu Kalkınma Planının
bir ilkesi var. 25 Şubat 2005 tarihli Resmi Gazetede, -stratejide Bakanlar Kurulu kararı, yani siyasi bir karar- diyor ki, temel ilke olarak “sürdürülebilir kalkınma, -sadece o değil, bir de parantez içinde- “küresel
sürdürülebilir kalkınma.” Öyle bir üretim sistemi kuracaksınız ki, rekabet yapınız, küresel pazarlarda sürdürülebilir biçimde olacak; bir yanda bu var, diğer yanda da, içinde bulunduğunuz mekâna, yönetim gücüne sahip, erkine sahip yerel yönetimin sizin üzerinizde haksız tasarrufları var. Bu haksız tasarrufların getirdiği yüksek maliyetle, Dokuzuncu Plan ilkesi olan, sürdürülebilir küresel kalkınma, sürdürülebilir
küresel rekabet gücüne nasıl erişeceksiniz; tartışılması gereken temel
konu bu. Eğer bu felsefeyi tartışmazsak, onun dışında, bunun çıktıları üzerinde yapacağımız tartışmalardan bir sonuç almak mümkün değil. Kaldı ki, sonuç almak şöyle de mümkün değil: Aramızda Çevre ve
Orman Bakanlığının çok fazla yetkilileri yok, ya üç kişi var, ya beş kişi
var, biz birbirimizle konuşuyoruz. Bizim birbirimize anlatacak derdimiz yok; zaten biliyoruz, herkes derdini biliyor. Aranızda derdini bilmeyen var mı?.. Yok. Bunu defaatle yazılarla, konferanslarla dile getirdik. Esas burada bulunması gereken kimdir? İstemesek de bize taraf
- 91 -
olan, hatta davalı-davacı olduğumuz, -üzülerek söyleyeyim- kamudur.
Burada kamu yok. Çok özür dilerim; temsilcisi değerli arkadaşımız burada, ama karar mekânizmaları burada yok. Niye yok? Bu da başka bir
felsefeden geliyor. Sabahki Hocamız düzenleyici etki analizinden bahsetti. Ben biraz daha onun derinliğine gideceğim.
Çıkış tarihi 17 Şubat 2006; bu bir yönetmeliktir. Arkasından, 1 yıl
sonra, 3 Nisan 2007’de Başbakanın imzasıyla Başbakanlığın talimatı
var; diyor ki, “bütün mevzuat belirli bir maliye sınırından sonra, -ki bizim mevzuat oraya haydi haydi giriyor- düzenleyici etki analizine tabi
olmak mecburiyetinde.” Bu bir ciddi OECD projesi. Yıllardan beri Başbakanlıkta bununla ilgili çalışan bir grup var. Bununla ilgili bir sürü çalışmalar var. Ama, uygulamaya geldiğinizde, bakıyorsunuz, Resmi Gazetede yayınlanan mevzuat, -bu ister tebliğ olsun, ister tüzük olsun, ister yönetmelik olsun- böyle bir analize tabi değil. Diyeceksiniz ki, “bu
analizin ne faydası var?” Bu analizin çok önemli tarafları var. Eğer o
analiz doğru dürüst yapılsaydı bugün bu tartışmaları yapmazdık. O analizin temelinde iki tane nokta var: Birisi, demokratik sistemdeyiz diye
söylüyoruz ya, onun olmazsa olmaz parçası olan yönetenle yönetilenin katıldığı katılımcılık var. “Demokratik Türkiye”, “demokrasi” vesaire filan diye bunun lafını çok ediyoruz, hep duyuyoruz ama, uygulamada bu yok. Niye? Karar erkine sahip olanlar bunu paylaşmak istemiyorlar; diyorlar ki, “biz yetkiliyiz, yayınlarız, uygularız.” Birinci tarafında, demek ki, o katılımcılık noktası ihmal edilmiş. Daha önemli bir
bölüm var: İdari kapasitenin kurulmasına esas olan analizin yapılması lazım. Bu ne demek? İşletmelerde, -hepiniz işletme yönetiyorsunuzbir fonksiyon düşünüyorsunuz ve uygulamaya geçiriyorsunuz. Kadro
yok. O fonksiyon çalışır mı? Çalışmaz. Kamu yönetimi de böyle. Resmi Gazete’de tebliğ çıkıyor, yönetmelik çıkıyor, ama uygulayacak birim yok. Buna bir idari kapasite diyoruz. İdari kapasite eksik. Değerli arkadaşımız 7 kişiyle 3000 belediyenin programını inceleyecek, itiraz edecek, görüş verecek, denetleyecek, gerekirse lisans firmalarının
lisanslarını iptal edecek; ben öyle anladım. Mümkün değil. Artı, bu işte
görevli kıldığınız belediyeler, iki sene geçmiş yahut bir buçuk sene geçmiş, daha planlarını hazırlayamamışlar. Şimdi birbirlerinden kopya çekiyorlar, fotokopi yapıyorlar ve plan hazırlıyorlar falan filan. Peki, bu
planı uygulayacak idari kapasitesi var mı? Yok. Eğer etki analizi doğru dürüst yapılsaydı, Başbakanlığın talimatı ve Resmi Gazetedeki genelgenin gereği kamu kurumları tarafından yerine getirilseydi bugün bu
- 92 -
yoksunluğu ortada göremezdik.
Demek ki, hem katılımcılık yok, “ben yaptım oldu” var, hem de,
“yaptım oldu” var ama, bunun nasıl uygulanacağına dair en ufak bir
tedbir yok; ne merkezde var, ne de uçlarda, yani yerel yönetimlerde var.
Tabii, o zaman, biz burada saatlerce, günlerce, hatta mahkeme kapılarında uğraşıp duracağız, -vaziyet öyle gözüküyor- ve ne yazık ki hiçbir
sonuç da alamayacağız.
Bir üçüncü nokta daha var. Kamunun bir zamandan beri, -özellikle bu AB’yle tam üyelik sürecine girdikten sonra- bir alışkanlığı var. 36
tane maddede mevzuat uyumu yapılacak vesaire vesaire, hazır hâle geleceğiz. Eğer kamu bir işi yaptırmak istiyorsa, “AB istiyor” diyor, eğer
bir işi yaptırmak istemiyorsa “IMF karşıdır” diyor. Biz bunun yüzlerce örneğini verebiliriz. Genel Sekreter olarak benim işim, 5 veya 6 tane
kamu kuruluşuyla her gün çalışmak. Burada da aynı şeyi söylüyor, “ben
AB’ye uydum” diyor. Ama, bir tane örnek yok, Avrupa Birliği ülkesinde ki, bu iş parasız yapılsın. 27 ülkede örneği var mı? O zaman, nasıl
uyumlu? Bunu açıklamasının başka bir yolu daha var. Evlerdeki atıkları belediyelerin toplaması için sanayiden bir miktar kâr verelim, kendisine kaynak yaratalım, gitsin o kaynaklarla, maddi imkân olmadığı için
kentlerdeki ulaşmadığı atıkları toplasın, çevre entegre bir denetim içine girsin; siz bunu inanıyor musunuz? Parasını ödediğimiz doğalgazın
parasını aldığı yere yatırmayan belediyelerden dolayı zammı bana döndüren bir mekânizmada, belediye, sanayiden topladığı atık parasıyla gidip kentlerde atık mı topluyor? Kusura bakmayın, buna inanmak mümkün değil.
O zaman, sürdürülebilir küresel rekabet için sanayinin ayağında
zincir hâline gelen bu yüksek maliyetli operasyonları kaldırın. Ne yapalım? Sanayi, kurallar içinde, sertifikaya sahip, Çevre ve Orman Bakanlığının tam denetimi altında, serbest rekabet ortamında atıklarını tasnif
ettirsin, değerlendirsin.
“Efendim, sanayi bundan rant sağlıyor…” Bizim elimizde maliyet hesapları var. Bizim sanayimizde 4 tane şirketimizin ortalama yıllık
üretimi 250-300 bin adet motorlu araç. Bu ciddi bir rakam. Bu şirketlerimizdeki etüde göre, bu işten dolayı, yani bu işlerin paralı hâle gelmesinden dolayı 1 milyon avroyu aşan bir ek maliyetle karşı karşıyalar.
Artı, oraya ek bir insan gücünü koyuyorlar ve tasnif, düzenleme prosesini de kendileri yapıyorlar. Eğer bunu serbest piyasada değerlendi- 93 -
rirlerse aşağı yukarı 550 bin avro civarında bir destekleme imkânı var,
ama yine ceplerinden yarım milyon avro civarında masraf çıkıyor. Burada bir kâr söz konusu değil, ancak masrafın bir kısmını kompanse etmek söz konusu.
Bu genel girişten sonra, vaktimi daha değerli kullanmak kaydıyla
izin verirseniz birkaç hususu söyleyeyim.
Bizim sanayimiz, geçen seneki 1 milyon 100 binlik üretimle
Avrupa’da 6’ncı, dünyada 16’ncı. 2012 yılında da 2 milyonluk hedefi önüne almış gidiyordu. Kriz belki bunu bir yıl yahut da iki yıl geciktirecek. Bu yılı 1 milyon 300 binlik bir üretimle kapatacağımızı tahmin
ediyorduk, ihracatımız da 950 bin olacaktı ama, son 3 ayında, özellikle
Avrupa Birliği pazarındaki krizden dolayı bir miktar geriye gideceğiz.
Bu sanayi küresel bir sanayi, bu sanayi küresel pazarlara mal üreten bir sanayi, tedarik zinciri içinde yer alan bütün işletmeleriyle (hem
tedarikçileriyle, hem motorlu araç üreten olarak kendisi.)
Dolayısıyla, tedarik yaptığımız pazarın koşulları nedeniyle çevreyle ilgili sorunları biz zaten, teorik olarak Türkiye’de Çevre Kanunu hiç olmazsa bile, birebir yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Aksi
hâlde, Avrupalı tüketici fabrikalarımıza gelip denetim yapıyor, çevreye uyup uymadığımızı bizzat gözüyle kendisi izliyor; zaman zaman bayiler ve tüketiciler fabrikalarımızı ziyaret etmek suretiyle bunları görüyorlar. Dolayısıyla, bizim için çevreyle ilgili, uygulamayla ilgili herhangi bir sorun yok. Sorunumuz, çevrenin kamuyla olan ilişkisinde aksayan taraflar. Üretimimizin geçen sene yüzde 75’ini, bu sene de 10
ayda yüzde 80’ini yurtdışına ihraç ediyoruz ve hedefimiz de, biraz evvel bahsettiğim hedef.
Aslında bizim sanayimizin çevreyle ilişkisi çok yaygın ve köklü. Üretim aşamasında etkin çevresel değerlendirme içindeyiz. Piyasaya sürdüğümüz motorlu aracın hem bizatihi kendisinin çevreye karbondioksit ve egzoz emisyonu olarak, gürültü olarak, servis bakımının atıkları olarak etkisi var, hem de, ömrünü tamamladıktan sonra hurda olarak çevreyle ilişkisi var. Dolayısıyla, hem üretimde, hem ürünün bizatihi kendinde çevre kurallarıyla, çevre mevzuatıyla çok yakından ilişkili bir sanayi.
Şunu hatırımızdan çıkartmayalım: Hangi tip üretim yaparsak yapalım atık çıkar, marifet atığı yönetmektir. Biz atığı iyi yönetiyoruz, iyi
- 94 -
yönetmeye çalışıyoruz. Atığı yönetmenin iki türlü etkisi var; hem çevreye daha az zarar veriyorsunuz, hem de tasarruf sağlıyorsunuz. Birazdan birkaç örnek vereceğim. Bu bilgileri Çevre Komitesindeki değerli
uzman arkadaşlarımızdan aldım.
Üretim aşamasından kaynaklanan atık azaltma çalışmaları:
* Arıtma tesislerinde proses iyileştirilmesi
* Boya çamurlarında süzülerek, su miktarı azaltmak suretiyle çamur miktarlarında ve kurutma sisteminde yüzde 40 tasarruf sağlanması
* Wax atıkları ve solvent atıkları
Bunlarla ilgili çok yoğun çalışmalarımız var.
* Atık mastikler
* Kontamine atık miktarı
* Boyahane prosesi iyileştirmesi
Özellikle su bazlı boyaya geçtikten sonra hava kirliliğini azaltma bakımından ciddi tasarruflar sağlıyoruz. Bunları sağlamakla kalmıyoruz, aynı zamanda, üye olan üretici firmalar arasında her yıl “Benchmark” yapmak suretiyle, en iyi uygulama (Best practice), yardımıyla,
birbirimizle de rekabet içinde daha iyiyi arıyoruz, daha iyiyi nasıl yaptığımızı aramaya çalışıyoruz. Ondan çok faydalı sonuçlar elde ettik.
* İmalat hatalarından çıkan pik-çelik malzemeler ve presleme
operasyonundan çıkan pres atıkları
Bunları da yönetmeye çalışıyoruz.
* Talaşlı imalattan çıkan talaş atıklarında yağın azaltılması
Bu en önemli sorunlardan bir tanesi. Kendi içinde yenilenmek, temizlenmek suretiyle, ultra filtrasyon sistemleriyle ancak 3 yılda bir defa
atık yağ ihtiyacı ortaya çıkacak.
* Kontamine tenekeler
* Ambalaj atıkları
* Atık su
Ambalaj atıklarıyla ilgili olarak özellikle küresel ortaklarımızla
- 95 -
birlikte yaptığımız çalışmalar sonucunda, -çünkü, ambalajın aynı zamanda atık ötesinde, boşuna taşınması gibi de bir maliyeti var- araç
başına düşen ambalaj ihtiyacı yüzde 65 gibi yüksek bir oranda azaltıldı. Minimim ambalaja dönülüyor. Keza, “atık” yerine, defaatle kullanılan ambalajlara doğru da gidiş var. Dış ticaret rejiminde bu ambalajların yeri şu anda tam oturmamış. Ambalajlı mal ithal ediyorsunuz, ambalajları menşeine geri iade ediyorsunuz, onlar ihracat sayılıyor, bir sürü
kayda tabi vesaire; onun basitleştirilmesi için uğraşıyoruz. Esas sistem,
giderek daha az ambalaj kullanmak ve böylece daha az atık yönetmek
biçiminde değerlendirilebilir. Keza, su atıklarıyla da uğraşıyoruz.
Ambalajla ilgili kontrol yönetmeliğinin yarattığı sorunların çoğu
söylendiği için birkaç tanesini özetlemek istiyorum.
Birincisi mali boyut; aslında bunu söylemeye gerek yok. Ciddi
anlamda, -firmaların büyüklüğüne göre, ama ben bir ölçek olarak ifade
etmeye çalıştım- maliyet getirdi. Diyeceksiniz ki, “2-3 milyar dolar ihracat yapan firmada 1 milyon dolar/avronun ne kıymeti var, versin gitsin.” Küresel rekabette öyle değil; kuruşuna kadar hesaplamak zorundasınız. Eğer hesabınız yanlış çıkarsa sizi pazardan atıveriyorlar; küresel rekabet böyle bir şey. Dolayısıyla, gerektiğinde 1 avro da bizim için
önemli. Esasen kaynağın tasarrufunun da sınırı yok.
Sosyal boyut var. Çok enteresan biçimde, belediyelerin görevlendirdiği şirketlerle ciddi problemlerimiz var. Fabrika içinde disiplinsizliklere yol açıyorlar. Örneğin bizim Gölcük’teki Fabrikamızda 9000 kişi
çalışır, Bursa’daki fabrikamızın birisinde 8500 kişi, birisinde 7000 kişi
çalışır. Bunlar büyük yerler, kapalı tesisler. Bu mekânın içinde garip birtakım disiplinsiz insanlar dolaşmaya başlıyor ve bunlar bizim oradaki
çalışan işçilerle ciddi anlamda problem yaratmaya başladılar. Biz, fabrikamızın girişindeki emniyet tedbirlerine son derece ciddi riayet ediyoruz, çünkü geniş alanda bunu başka türlü disipline edemezsiniz. Olay
sadece terör değil, gelen kişinin can ve mal güvenliği de önemli. Maalesef belediyelerin orada yeteri kadar güçlü donanım ve elemanlarının
bulunmadığını, yeteri kadar hazırlıklarının olmadığını görüyoruz.
Başka sorunlar da oldu. Yönetmelik çıkar çıkmaz uzun vadeli
mukavelelerimizi feshetmek mecburiyetinde kaldık.
Çok söylendi; ambalajın parasını ödüyoruz, yani maliki benim,
bana ait bir mal, parasını ödediğim bir mal, bunu bedelsiz olarak başka
- 96 -
bir şekilde alıyor. Sabahki çok değerli bir konuşmacımız, “ceketimi almaktan farksız” dedi; öyle bir şey. Kamu, bir yönetmelikle, bana ait bir
malı hiçbir bedel ödemeden alıyor; bu zaten dava konusunda da önemli gerekçelerden birisi olarak değerlendirildi.
Altyapı eksikliği defaatle vurgulandı. Belediyeler bu işe hazır değil. Programlarını onaylatsalar bile nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Artı,
yerel yönetimlerin yerel ilişkileri, özellikle hizmet alımı yahut da ihaleye ilişkin ilişkilerini her gün gazetelerde boyutuyla okuyoruz; o detaya girmek istemiyorum. Dolayısıyla, orada çok farklı sorunlarla karşı
karşıya kalmaktan korkuyoruz. Bizim yabancı ortaklarımıza da bunları açıklayamıyoruz. Anlatsak bile, -bizim, Japon, Güney Koreli, Amerikalı, Fransız, Alman ortağımız var- çok iyi dil bilen arkadaşlarımız anlatsalar bile bir türlü kavram oturmuyor. Fabrikaya neden yabancı bir
adamın gelip belediye adına malları topladığını anlatamıyorsunuz. Dolayısıyla, orada da ayrıca bir problemimiz var. Ülkede “yabancı sermaye güvenliği” diye, “yabancı sermayenin Türkiye’ye güvenmesi” diye
konuşuyorsanız bunu da göz ardı etmek mümkün değil.
Sonuç olarak, Anayasa hükümleri çerçevesinde bize ödev olarak
verilen bir işin mali yükümlülükle birlikte yapılacağına dair bir hükmü
bizim hukukçu arkadaşlarımız bulamadılar. Anayasanın hiçbir tarafında, “çevreyi korumak” veya “sağlıklı olmak haricinde bir de mali yükü
taşı” diye herhangi bir hüküm yok. Keza, Avrupa Birliği’nde yaptığımız
incelemelerde de benzer bir uygulama yok. Avrupa Birliği mevzuatına
uyduk ama, ne kadar uyduk o da ayrı bir mesele.
Belediyelerin burada bir işlevi olabilir. O işlevi serbest rekabet
içinde olsun. Belediyenin öngördüğü şirket de bizim şirketlerin açmış
olduğu atık ihalesine girsin, o da serbest rekabet içinde olsun; orada bir
problemimiz yok. Tekelciliğin ne kadar kötü olduğunu söylemeye gerek yok. Rekabetin olmadığı yerde kalite de olmaz, servis de olmaz,
hizmeti de bulamazsınız.
Değerli sorumlu arkadaşlarımız bizden öneri istiyorlar. Öneri çok
basit ve net: Eski sisteme dönelim, yani Çevre ve Orman Bakanlığının
öngördüğü bütün kurallar, bütün mevzuat harfiyen uygulanmak kaydıyla ambalaj atıklarımızı serbest rekabet ortamında değerlendirelim; öneri bu kadar. Bunun dışında daha fazla uzun boylu öneriye de gerek yok.
Ha, bunun dışında yönetmelikte aksayan taraflar varsa onları teknisyen
arkadaşlarımız çalışsın. Temel öneri: Sistemi tekrar eski sistem hâline
- 97 -
getirmek. Belediyeler bu işte hizmet yapmak istiyorlarsa, başımızla beraber, onlar da gelirler serbest rekabet ortamında bizlerle beraber iş birliği yaparlar.
Konuşmamı burada bitmek istiyorum.
Organizatör olarak TİSK, katılımcı olarak Çevre ve Orman Bakanlığı bizi dinlemek lütfunda bulundular; çok teşekkür ederiz.
Sizlere de sabrınızdan dolayı teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
PANEL BAŞKANI- Teşekkür ederiz Sayın Hocam.
- 98 -
TARTIŞMA
ğız.
PANEL BAŞKANI- Konuşmalar bitti. Tabii ki, biraz tartışaca-
Bu toplantının tertiplenmesindeki esas neden, bu “bedelsiz” işiydi; çok açık konuşalım. Bedelsizdeki öneriyi Hocam çok güzel özetledi: Bu “bedelsiz” işi eski sisteme dönsün, özellikle sanayi tesisleri, Bakanlıktan lisanslı olmak kaydıyla, bir rekabet ortamı içerisinde kimi uygun görürse yahut kim alırsa ona atıklarını satsın; öneri bu kadar basit.
Tabii, bugün sadece bunu konuşmadık, bu Yönetmeliğin baştan aşağıya
her tarafını konuştuk. Bazen heyecanlandık, bazen de yeni öneriler bulduk, şöyle olsun böyle olsun dedik. Aksayan tarafları var. Hülya Hanım
Bakanlığın da sorunlarını anlattı. Bizim sorunlarımız kadar Bakanlığın
da sorunları var. Tabii, hakikaten birinci sorun, kapasite sorunu, eleman
sorunu; biz içindeyiz, çok iyi biliyoruz, onlarla kaç yıldır çalışıyoruz.
Zaman zaman bizden de yardım istiyorlar; zaman zaman eleman veriyoruz, o şekilde destek olmaya çalışıyoruz. Ama, dışarıdan destek bu
kadar olur. Hakikaten, 3000 küsur belediyenin evrakını okuyacaklar, lisans verecekler. “Bu lisanslar çıkmadı, burada satacak, ambalajı toplatacak adamımız yok, adamın lisans müracaatı var” diye zaman zaman
çok şikâyet ediyoruz; onlar da haklı olarak “ne yapalım” diyorlar. Sayıları belli. Maalesef böyle zorluklar var. Onun için, şunu kabul etmek
durumundayız: Her şeyin bir arada olması mümkün değil. Yavaş yavaş
olacak. Ben bunları bedelsiz işin dışında söylüyorum. O ayrı konu.
Bu arada, güzel noktalar oldu. Biz ÇEVKO olarak yıllardır toplantılar yapıyoruz; dışarıdan uzmanlar da geldi. 1991’den beri çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Ben Vakfın 15 yıldan beri Başkanıyım. Vallahi, bizim değişen bakanlarımızın sayısını unuttum. Şimdi saymanın da
yeri değil. Müsteşarlar da devamlı değişti. Allah’tan, alt kadrolar, esas
işi yapanlar fazla değişmiyorlar, çok şükür onlarda bu kadar sirkülasyon yok. Görüyorum, bu sorun bizim şirketlerimizde de var. Bakıyoruz, bizim toplantılarımızda da şirketlerden yeni arkadaşlar geliyorlar,
- 99 -
yeni fikirler çıkıyor ve biz de “yahu, durun” falan diyoruz. Şimdi bu sorun hep var.
Hülya Hanım haklı olarak belediyelerden şikâyet etti; biz de çok
şikâyetçiyiz.
Ayrı toplama deyince belediyesiz olması mümkün değil. Bakın,
büyükşehir belediyeleri ayrı bir dert. Toplama sorumluluğu ilçe belediyelerinde, ama büyükşehirlerin olduğu yerde büyükşehir her şeye karışıyor, ilçe belediyelerine istediği baskıyı yapıyor. Bizim bir büyükşehir belediyemiz var ki, ne yaptığını biliyoruz. Kaynağında ayrı toplama
diye biz çırpınıyoruz, Bakanlık çırpınıyor; onlar, topladıkları çöplerin
içerisinden ambalajları ayırıyorlar, ayırdıkları ambalajları da kime sattıklarını bilmiyoruz (biliyoruz da bilmiyoruz), bizde de bir kaydı yok.
Kayıtsız şirketlerden bahsediyoruz; kusura bakmayın, kamuda da kayıtsız var, ciddi olarak kayıtsız var. Türkiye’nin en büyük belediyesinde bu iş yürüyor. Bakanlık da bir şey yapamıyor, sözünü geçiremiyor.
Bu durumdayız. Oradan şikâyette haklılar. Belki onu söyleyemiyor. Tabii, onlar daha yuvarlak konuşuyorlar.
Cem arkadaşlarımız güzel bir noktaya parmak bastı, Dilovası’nı
örnek gösterdi. Hakikaten öyle bir yer ki, inanılmaz sayıda sanayi var.
Ne kadar yerleşim var bilmiyorum. Dolayısıyla, burada müthiş bir haksız rekabet oluşmuş oluyor. Türkiye’de Dilovası gibi epey yerler var.
Emekli olup bir şirket kursam, bu işi gidip belediyeden alsak. Oradaki bütün sanayi tesislerinin atığını bedavadan topla; güzel, kârlı bir şey.
Tabii, belediye ne kadar izin verir bilemem. Burada böyle haksız rekabet var. Gene bedelsize döneceğim. Onun için, bedelsizi genel uygulamada birtakım haksızlıklar ortaya çıkıyor. Bir ikincisi otomotiv sanayi; şirketlerin müthiş bir atığı vesairesi var, bunun ekonomik değeri var.
Oradaki belediye kasaba belediyesi de olabiliyor, fazla büyük değil. Burada da bir terslik var. Oradaki otomotiv şirketine, “kardeşim, buradaki
ayrı toplamayı sen finans edeceksin, ver parasını” desen, o daha ucuza
geliyor. Böyle çelişkiler var. Bunları da dikkate almak lazım.
Aklıma başka şeyler geliyor. Organize sanayiler var, KOBİ’ler
var; belki onlardan bir şeyler alırsınız, ama büyük sanayileri bir şekilde
ayırmak lazım diye düşünüyorum.
İlknur Hanım gıda sektörünü hakikaten çok güzel anlattı. Ben de
gıdadayım ama, bu kadar detayı, sayıları ben de bilmiyordum. Hakika- 100 -
ten gıdada çok sayıda konu var; hepimiz biliyoruz. Kurucu 14 tane büyük şirket olarak ambalaj atıklarını vesaireyi 1991’de toplamaya başladık.
Ataköy’de bir örnek tesis yaptık. Ali Talip Özdemir Belediye Başkanıydı; sonra Çevre Bakanı oldu. Çok güzel yürüyordu, bütün apartmanlar alışmıştı. Sonra Ali Talip gitti, başka bir belediye başkanı geldi ve belediye başkanı bıraktı işi. O zamanki parayla ayda 500 milyon
destek vererek biz 2 sene devam ettirdik ama, sonra yürümedi, kaldı.
Belediyeler çok önemli. Ben bunu niye söyledim? İlknur Hanımın sözüne katılmak için; oradan sayıya gelmek istiyorum. Bakın, 14 şirketle başladık, son yönetmelik çıkarken üye sayımız yaklaşık 70’ti, bugün ise 780 firmaya ulaştık. Neden oldu? Yönetmelik bastırdı, Bakanlık işin içine girdi, bu işi ciddi olarak tuttu, buraya geldik. Bakanlığa
bugün 4000 tane beyanname geliyor. Bunlar çok güzel şeyler. Bizim bu
780 tane firmamız, Türkiye’nin ambalaj kullanımının tonaj veya miktar
olarak aşağı yukarı yüzde 80’ini falan ifade ediyor, yüzde 20’si de küçük firmalar. Tabii ki, hâlâ, İlknur Hanımın söylediği gibi, özellikle gıdada ve diğerlerinde de çok sayıda bu bedelsiz var. Dolayısıyla, burada büyük bir haksız rekabet oluyor. Bu firmaların bir kısmı, bu 70 firma
yıllardır gönüllü olarak büyük paralar harcıyorlar, ama diğerleri bir şey
vermiyor; büyük haksız rekabet var.
Burada bir parça da şeye değineceğim. Bu ayrı toplama işinin de
özellikleri var. Hemen bir günde olacak şey değil. Hülya Hanım zorluklarını bir parça anlatmaya çalıştı. Burada birkaç zorluk var: Bir tanesi,
ambalaj cinsinden gelen zorluk. Bakın, mesela alüminyum kutular toplanıyor. Biz bulmakta güçlük çekiyoruz. Daha yere değmeden, -çünkü
değerli- toplanıyor. Kim topluyor? Alan satıyor, çünkü fevkâlade para
ediyor. Malum, Türkiye’deki karton sanayi bugün bütün üretimini hurda kâğıttan, hurda kartondan yapıyor, yetmeyince dışarıdan ithal ediyorlar; onun için o da değerli fiyattan gidiyor.
Çok farklı bir zorluğumuz var; o da cam ambalaj. Felaket bir ambalaj; kimse istemiyor. Ayrı toplayan firmalar, “kırılıyor, adamların elini kesiyor, ağırlığı var” diye istemiyorlar. Kumbaraları koyuyoruz, etrafı kumbarayla dolduruyorsunuz, vatandaş gidip kumbaraya atacak, ama
bir bakıyorsunuz, kumbaralar boyanmış, reklam asılmış, hatta yakılanlar dahi var. Ayrı toplamak kolay değil; bunu belirtmek istiyorum.
Sabrınızı daha fazla tüketmeyeyim.
- 101 -
Son olarak ufacık bir zorluğumuzdan daha bahsetmek istiyorum;
bunu belki Hülya Hanım da biliyordur. Belediyeler, -bu da belki bizim
sorunumuz- ayrı toplamak için bir lisanslı kuruluşla anlaşma yapıyorlar ve biz de imza atıyoruz, her türlü desteği sağlıyoruz; yani torba veriyoruz, çocuklarla, üniversite talebeleriyle kapıları dolaşıp millete anlatıyoruz, mektup yazıp veriyoruz vesaire. Bu arada, genelde bu lisanslı
firma aynı zamanda o belediyenin çöpünü de topluyor. Adamlar sonunda ayrı toplamayı bırakıyorlar, vazgeçiyorlar. Niye vazgeçiyorlar? Çünkü, topladığı çöpün tonuna göre bir para alıyor, ama ayrı toplamada bir
para almıyor. Bizim verdiğimiz destek var, bizim şeyimiz var. Tabii, bu
işine gelmiyor, hoşuna gitmiyor. Ne yapıyor? Vazgeçiyor. Çaktırmadan
o ambalajları da, hele hele cam filan çöpün içerisinde ağırlık yaptığı ve
para ettiği için hepsini çöpe karıştırıp atıyor. Böyle sorunlar var. Bu kolay bir iş değil. Sorunumuz çok. Bugün burada daha çok “bedelsiz”in
üzerinde yoğunlaştık. İnşallah bu mahkemelere filan gitmeden, -bence
mahkemelik bir şey değil- bunu Bakanlıkla diyalogla bir şekilde çözmemiz lazım.
Bizim şöyle bir teklifimiz oldu (muhtemelen o olacak): Bakanlıktan bir heyeti özellikle üretim artıklarını görmek için çeşitli sanayi tesislerini gezdirmeyi önerdik, onlar da kabul ettiler. Tabii, vakit meselesi, insan gücünün azlığı var. İnşallah o da olacak. Bir yerde hep birlikte
çözüm bulacağız. Ümitliyiz.
Sözümü burada bitiriyorum. Şimdi sıra sizde. Soruları seve seve
alabiliriz. Buyurun…
Buyurun Ali Nafiz Bey.
ALİ NAFİZ KONUK- Hülya Hanımı Bakanlığın sözcüsü olarak zevkle, ilgiyle dinliyoruz; eksik olmasın. Kendisi gerçekten iyi diyalog kurabildiğimiz sayılı bürokratlardan bir tanesi. Sabah da söylediğim gibi, kendisinin hakkını da teslim edelim. Diyalog kurmadaki arzunuz, istekliliğiniz nedeniyle özellikle Kuruluştaki arkadaşlarım, camiadaki insanlar sizden hep övgüyle bahsediyorlar.
Yalnız, akla, mantığa sığmayan bir şey var. Bir katkı sağlayacağı düşünülerek evsel atıkların, diğer kuruluşlardaki şeylerin ayrıştırılarak bedelsiz toplandığını, böyle bir çözüm üretildiğini söylediniz.
Türkiye’yi şöyle bir gözümüzün önüne getirirsek, 81 il ve ilçelerde, bu
yolla atık toplanmasına sınai kuruluşların katkı sağlayacağı kaç yöre
- 102 -
vardır? Kaldı ki, buralardaki dağılım da önemli, biraz önceki o Dilovası örneğinde olduğu gibi. Mesela şimdi Eskişehir Organize Sanayi Bölgesinin olduğu belediyeyi düşünüyorum. Organize sanayi bölgelerinin
olduğu belediyeler bu bakımdan şanslı. Onun hemen yanında, sanayinin kurulmasına müsaade edilmeyen yörelerin belediyeleri bu bakımdan fakir kalacak. O ikisi arasında toplamada düşünülen mantığın gerçekleşmesini çözecek bir çözüm gözükmüyor. Ha, “bu kaynaklar bir
yerde toplanıp belediyelere dağıtılsın”, “bir kaynak topluyorsunuz, diğer belediyelere de buradan birtakım teşvikler verilecek, paralar akıtılacak” gibi bir şey de yok.
Demin söz arasında geçti; bir ara Çöp Vergisi diye bir şey vardı.
Bu hâlâ alınıyorsa, uygulanıyorsa, biraz da, mademki bu Kirleten/Kullanan Öder mantığı da varsa, belki bu Çöp Vergisini arttırmak suretiyle tabana yaymak, oradan elde edilecek olan kaynakla bunun çözümüne yardımcı olmak akla, mantığa daha uygun geliyor; aynı zamanda da,
hukuka uygunluğu bakımından da, baştan beri söylediği gibi, para verip mülkiyetini almış olduğunuz bir malın bir yerde kamulaştırma, istimlak gibi bir şekilde bedelsiz elden alınması gibi pek vicdana sığmayan bir çözüm de ortadan kalmış olur.
Tabii, bir yöntemdir ama, en azından benim kafama yatmıyor;
böyle ev ev dolaşarak, çocuklara naylon torba, forma dağıtarak bu mantığın oluşturulması pek mümkün değil. Bunu daha makro düzeyde, ilk
olarak okullardaki eğitimden başlayarak, yaygın iletişim araçlarıyla,
yani kitlesel şekilde yapmak ve bir de yararının olması gerekir. Nedir?
Mesela bir ara yapılıyordu; okullarda öğrencilerin getirdikleri gazete
kâğıtları toplanıyordu, okul onu satıp bir katkı elde ediyordu. Bunların
ayrıştırılarak toplanması, bu bilincin yerleştirilmesi bakımından belki
ülke genelinde bu tip şeyler teşvik edilebilir. Sanayiciye gelip de, “sen
bir şeyler yapıyorsun, üretiyorsun, çok da para kazanıyorsun, bunu da
ver, bunu da öde” gibi zorlamalar yapmak yerine, biraz daha farklı çözümlere gidilmesi uygun olur diye düşünüyorum.
TARIK KAPU (Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği
Temsilcisi)- Sayın Bakanlık yetkilisini çok fazla sıkıştırmak istemiyorum ama, kendisine iki soru sormak istiyorum.
Bu uygulamayla ilgili olarak geçtiğimiz aylarda Rekabet Kuru- 103 -
munun bir kararı yayımlandı. Bu kararda Rekabet Kurumu, uygulamanın rekabet açısından çok da doğru olmadığını satır aralarında söyleyerek, Çevre ve Orman Bakanlığına, daha rekabetçi bir yapı oluşturması
için öneri mahiyetinde bir yazı göndereceğini bildirmişti. Bu yazı Bakanlığa ulaştı mı? Ulaştıysa bunun karşılığında Çevre ve Orman Bakanlığının yapmayı planladığı bir uygulama var mı?
Sonuçta bu, Avrupa Birliği’ne uyum yönetmeliği. Biraz önce Avrupa Birliği direktifinden bahsedildi. Ben, Avrupa Birliği direktifine
çok net olarak aykırı bazı kısımları olduğunu düşündüğüm yerleri belirtmek istiyorum. Avrupa Birliği’nin, hepimizin bildiği 94/62-EC direktifinin 1’inci maddesinde, oluşturulacak sistemin ticareti engellememesi gerektiği çok net olarak belirtiliyor. Halbuki, şirketlerimizin bu
uygulamadan önce, bir mal verip karşılığında ücret aldıkları, dolayısıyla bir ticaret yaptıkları ortadaydı; şu anda bu ticaret engellenmiş durumda. Dolayısıyla, bu yönden Avrupa Birliği direktifine aykırı olduğunu düşüyorum.
Yine aynı direktifin 7’nci maddesinde, her üye ülkenin bu konuyla ilgili kendi sistemini oluşturması gerektiğine dair hükümler var biliyorsunuz, bu hükümleri sıralarken de, üye ülke tarafından oluşturulacak sistemin tüm girişimcilere açık olması gerektiği ve rekabeti de bozmaması gerektiğine hükmediliyor.
Yine, bu uygulamada, biraz önceki sunuşlarda belirtildi, çoğu belediye tek bir firmayla çalışıyor, dolayısıyla diğer firmaların girişleri engellenmiş oluyor, yani sistem diğer firmalara kapalı oluyor.
Yine ayrıca, tek bir firmanın çalışma hakkı olduğu için rekabet
açısından Avrupa Birliği direktifine burada da bir aykırılık oluyor.
Bildiğimiz kadarıyla, Avrupa Birliği uyumuna dair yasal düzenlemeleri bakanlıklarımız Avrupa Birliği’ne gönderiyorlar ve orada, AB
direktifine ne kadar uygun ne kadar değil diye bir değerlendirme yapılıyor; hatta, bir puanlama yapıldığını biliyorum.
Belki 2004’te ilk çıkan yönetmeliği gönderdiniz ama, 2007’deki
Avrupa Birliği’ne gitti mi veya incelendi mi ya da gidecek mi; bunu
sormak istiyorum.
Biz sanayi olarak bunu Avrupa Birliği’ne şikâyet edecek konumda değiliz ama, herhangi bir kurum tarafından böyle bir şikâyet yapıldığında, Avrupa Birliği’nin bu aykırılıkları nasıl değerlendireceğini düşü- 104 -
nüyorsunuz ya da siz bu aykırılıkların olup olmadığı konusunda ne düşünüyorsunuz?
HÜLYA ÇAKIR- Öncelikle, Rekabet Kurumunun yazısı henüz
gelmedi, geldiğinde tabii ki onunla ilgili görüşümüzü de bildiririz, onu
değerlendiririz; bu bir.
Sistemle ilgili önce Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği vardı biliyorsunuz, bir bedelli olayı yoktu, ayrı toplama zorunluluk hâlindeydi
ve sadece piyasaya süren üreticilerle ambalaj üreticilerinin katı atıklarda bildirim ve belgeme zorunlulukları vardı. Daha sonra ambalaj yönetmeliği çıktı. Bunda, -ileri gittik- bedelsiz yoktu ama, gene ayrı toplama sistemi vardı. Bir verim elde edemedik, çünkü ayrı toplanmıyordu. Onun üzerine böyle bir sistemi kurduk. Bu sistem kalıcı olmayabilir, değiştirebiliriz. Elimizden geldiğince Avrupa Birliği direktifine uygun bir şekilde yapmaya çalıştık ama, bizim ülkemizdeki uygulamaları
da düşünmek durumundaydık ve düzenlemeyi buna göre yaptık. Daha
sonra, duruma göre veya bu toplantıdan çıkacak sonuçlara göre değişiklikler de yapabiliriz, hem Avrupa Birliği direktifine uyum konusunda, hem 2007 Yönetmeliğinin değiştirilmesi konusunda düzenlemeler
yapabiliriz.
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- Aslında ilaç
firması olarak atıklarla ilgili ciddi problemlerimiz var.
Öncelikle bedelsizle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum: Biz
piyasaya süren olarak, piyasadan toplamakla yükümlü olduğumuz kısmı toplatırken, lisanslı toplayıcıyla anlaşıp, ona bir ücret verip bizim
adımıza piyasadan belirli miktarda ambalajı toplamasını istiyoruz ve
bunun için bir bedel ödüyoruz; ama, bizim fabrikamızda oluşan atıkları belediyeye bedelsiz verme zorunluluğumuz var. Bence burada bu konuda ciddi bir haksızlık var.
Fabrikamız Çubuk’ta. Gerçi Çubuk Belediyesinin henüz böyle
bir çalışması yok. Böyle bir planı var mı diye Hülya Hanıma sormak
istiyorum.
HÜLYA ÇAKIR- Henüz gelmedi.
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- Belediyeler bu
konuda gerçekten hiçbir şeyden haberdar değiller.
- 105 -
İlaç fabrikası olarak problemler yaşıyoruz. Biz Şişecam’dan şişe
alıyoruz, A firmasından hammadde alıyoruz. Şişecam’dan aldığımız şişeye ilacımızı koyuyoruz ve piyasaya sürüyoruz; ama bu şişeyi toplamakla yükümlü değiliz, çünkü kontamine atık kapsamına giriyor. Biz
piyasadan sadece kutumuzu ve piyasaya sürdüğümüz ilaç kolilerimizi
geri toplamakla yükümlüyüz; benim bildiğim kadarıyla böyle. Hülya
Hanım, bu konuda bir şey söyleyebilecek misiniz?
HÜLYA ÇAKIR- İlaçla kontamine olmuş ambalajlardan sorumlu değilsiniz (küçük ilaç), onun dışındaki karton ambalajından sorumlusunuz.
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- Peki, o cam şişeyi toplamakla kim yükümlü?
HÜLYA ÇAKIR- Onun Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği
kapsamında toplanması gerekiyor. Cam şişe ilaçla kontamine olduğu
için o tıbbi atık oluyor; ambalaj kapsamında değil.
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- Bunun yükümlülüğü kimde?
HÜLYA ÇAKIR- Tıbbi Atık Yönetmeliğine bakmak lazım.
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- Bizim aldığımız hammaddelerin ambalajları var.
HÜLYA ÇAKIR- Hammaddeniz tehlikeli özellik taşıyor mu?
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- Etanoldan bahsediyorum. 800 litrelik alkol konteynırımız var. Biz bu alkolü kullanıyoruz. Alkol bidonu tehlikeli atık mıdır? Açıkçası bu sınıflandırma konusunda çok net şeyler yok.
HÜLYA ÇAKIR- Sınıflandırmayla ilgili tehlikeli atık yönetmeliğine bakmak gerekiyor ve Tehlikeli Atık Şubesiyle görüşmek lazım.
Onların listelerinde yer alıyor ise ve bununla da ambalaj kontamine olmuşsa ambalaj yönetmeliği kapsamında değil.
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- Bununla ilgili
olarak da şunu söylemek istiyorum: İl Çevre ve Orman Müdürlüğünün
yetkilileri fabrikamıza gelip, alkol konteynırımızı ne yaptığımızı sorduklarında biz, bizim firmayla bir anlaşmamız var, aynı konteynırı firmaya geri gönderiyoruz, o konteynırla bize alkol geri geliyor, depozito- 106 -
lu olarak dedik. İl Çevre ve Orman Müdürlüğünün yetkilileri bize şunu
söylediler: “O satın aldığınız firmanın böyle bir yetkisi yok, bu tehlikeli
atık kapsamına giriyor ve bunu firmasına geri götürmekle ilgili herhangi bir yasal hüküm yok.”
HÜLYA ÇAKIR- Tehlikeli atık kapsamına giriyorsa, -o konuda
sizi yanlış yönlendirmeyeyim- onunla ilgili yönetmelik var, ayrı bir uygulama var. Onlarla görüşmeniz lazım.
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- Şunu sormak
istiyorum: O alkolü bizim firmamıza taşıyan firma, o firma. İçinde alkol varken tehlikeli atık kapsamında değerlendirilmiyor. Tehlikeli atık
taşıma lisansı olan firmanın getirme zorunluluğu yok. Biz bunu herhangi bir kargo şirketiyle de getirebiliyoruz. Ama, onu geri gönderirken lisanslı firmaya verme zorunluluğumuz var. İlaç Firması olarak uygulamalar konusunda gerçekten çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz.
HÜLYA ÇAKIR- Eğer bu tehlikeli atık sınıfında ise tehlikeli
atıklara göre vereceksiniz; ambalajı lisanslıya vermeniz diye bir şey
söz konusu değil zaten.
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- Firmaya geri
gönderiyoruz, ama…
HÜLYA ÇAKIR- İsterseniz onu tehlikeli atıkçılarla bir görüşün.
Eğer tehlikeli atık sınıfına giriyorsa onlara göre işlem yaparsınız. Bertarafını onlara göre yapmanız gerekiyor, taşımayı da onların yönetmeliğine göre yapmanız lazım. Tehlikeli atık sınıfına girmiyorsa, bizim kapsamda lisanslıya vermeniz gerekiyor. Kapsamda mı değil mi diye listeye bakmak lazım.
DROGSAN İLAÇ FABRİKASI TEMSİLCİSİ- O sınıflandırma konusunda, tehlikeli atık değil konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.
HÜLYA ÇAKIR- Onunla ilgili olarak Tehlikeli Atık Şubesinden
görüş soracaksınız.
ÇEVKO Temsilcisi- Müsaadenizle birkaç şey eklemek istedim.
Bu bahsedilen sorunlar, bedelsiz olsun veya imalat artıklarının
ambalaj atığı kabul edilmesi konusu olsun, aslında uygulanamayan bazı
hükümlerin açığını kapatmaktan kaynaklanan şeyler gibi geliyor bana.
Özellikle bu yönetmelik için son derece önemli olduğunu düşündüğüm
- 107 -
ambalaj atıkları yönetim planları gerektiği gibi hazırlanıp uygulanabilse ve bunun takibi yapılabilse belki bunların gündeme alınmasına gerek
kalmayacaktı. Eğer ambalaj atıklarının toplanması bir yerel yönetim sorumluluğuysa ve bu yerel yönetim sorumluluğunun ne şekilde yerine
getirileceğini gösteren evrak, doküman, yaklaşım, ambalaj atıkları yönetim planıysa, bütün bu sorun olarak şimdi konuştuğumuz şeylerin o
evrakta değerlendirilip, sorun olmaktan çıkarılıp o şekilde uygulamaya
alınmış olması lazım. Ne demeye çalışıyorum? Şimdi, maliyetler yüksek olduğu için bedelsiz olarak verilmesi, maliyetlerin desteklenmesi
gerektiği için imalat artıklarının ambalaj atığı olarak kabul edilmesi…
Demek ki, ortada bir maliyet sorunu var. Maliyet sorunu varsa, o planının bir yerlerinde bir yanlışlık var demektir, onun sürdürülebilirliğinde
bir yanlışlık var demektir; belki baştan onu incelemek lazım. Kaldı ki,
şahsi olarak başından beri bana mantıken ters gelen şey şu: Bütün konuşmacıların bahsettiği gibi, bu Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin ambalaj atığı tanımında, -siz benden daha iyi biliyorsunuz“üretim artıkları hariç” lafı var; dolayısıyla, ambalaj atıkları yönetim
planlarının içerisine imalat artıklarının dahil edilmesi kendi içinde çelişik bir şey. Bunun nedenini, o konuda lisanslı bir işletmenin olmamasına bağlamak daha da yanıltıcı. Başka bir konuda lisans olmadığı için,
ambalaj atığını, “geri kazanılabilir atık, imalat artığı, her şey bir” mütalaa edip tek lisansa bağlamak, yönetmeliğin ötesinde, bir yorum gibi
geliyor bana açıkçası.
Bir diğeri, imalat artıkları konusu. İmalat artıkları geri dönüşebilir, ambalaj atıkları da geri dönüşebilir, o zaman, imalat artığı ambalaj atığıdır; bu nedenle, yönetmelik anlamında baktığımızda çok mantıklı gelmiyor.
Bir diğer konu olarak, şahsen, tüm bu bedelsiz ve imalat artığıambalaj atığı kaosunun, ambalaj atığı yönetim planlarının layığıyla uygulanamaması ve bunun layığıyla takip edilememesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Eğer bunları yapabilseydik belki bu tip çözümlere gitmek durumunda kalmayacaktık. Onun için de, herkesin, özellikle
kıymetli Hocamın bahsettiği, bu idari kapasitenin geliştirilmesi, bu tip
palyatif çözümlerin gündeme getirilmesinden daha kalıcı olabilir gibi
geliyor bana. Bu birincisiydi.
İkincisi; bu geri kazanım çalışmalarındaki başarı kriterleri. ÇEVKO 1991 yılında kuruldu; ÇEVKO’nun 17 yıldır tek faaliyet konusu,
- 108 -
ambalaj atıklarının geri kazanımı. 1991’den 2004’e kadar olan, Katı
Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin, yerel yönetimlere, sanayiye birtakım yükümlülüklerin tariflendiği, ama yaptırımların en azından kamu
için çok sert olmadığı gönüllülük dönemde birçok çalışmalar yapıldı;
siz de biliyorsunuz, o dönem içindeydiniz. O dönemde yapılan çalışmalar ve bu 17 yıllık tecrübe gösteriyor ki, mutlaka ve mutlaka eğitimlerin birebir’e indirgenmesi gerekiyor. Biraz önce siz de bahsettiniz; bir bölgede geri kazanım çalışması başladığı zaman, bir anda ilin
tamamında değil, ilin büyüklüğüne, özelliğine göre 3’e, 5’e, 10’a, -kaçaysa- bölünerek kademelendirerek gitmek gerekiyor. O nedenle, verdiğiniz eğitimlerin ve verdiğiniz mesajların o bölge özelinde olması lazım. İstanbul, -belki uç bir örnek ama, kolay anlaşılması için söylüyorum- ilinde bir geri kazanım çalışmasından, ayrı toplama çalışmasından bahsediyorsak eğer, bunu belli bir bölgede başlatıyorsunuz. Siz mesajı, “İstanbul’da geri kazanım başladı” şeklinde televizyonlarda, radyolarda, genel medyada duyurmaya başlarsanız eğer, örneğin çalışma
Silivri’de başlamışsa, haklı olarak Kartal’daki diyecek ki, “bizde hiçbir şey yok, görüyor musun, hiçbir şey başlamadan yine bize yanlış mesaj verdiler.” Bu sebepledir ki, yaptığımız tüm çalışmalarda, eğitim faaliyetlerini genel yayından ziyade, uygulamanın olduğu bölgelerde, site
toplantılarından tutun da, birebir kapılara giderek yapmanın daha doğru
ve verim arttırıcı bir çalışma olduğunu gördük. Şüphesiz bunun; sanayi
kuruluşları, okullar, organize sanayi bölgeleri, alışveriş merkezleri gibi
şeylerle desteklenmesi lazım. Konuştuğumuz “konutlar”sa, mevkilerimizi bir an bırakıp, evdeki kimliklerimizle kendimizi düşünürsek, 17
yılın neticesinde, kapı kapı verilen eğitimlerin çok ciddi bir verim kaynağı olduğunu da tespit ettik. Sadece eklemek istedim.
SALİH ZEKİ ÖCAL (Ambalaj Sanayicileri Derneği Yönetim
Kurulu Danışmanı)- Evet, ÇEVKO’nun ilk Başkanıyım.
Hülya Hanım, bedelsizi, konutlara gidilmesindeki tereddütlerinize, endişelerinize, bağlıyorsunuz değil mi? Biz bunun için şöyle bir
teklifte bulunmuştuk: Genel kotanın haricinde, küçük artan miktarlarda ayrı toplama kotaları koyun. Bunu siz o taslaklarda yaptınız. Fakat,
ondan sonra ne olduysa, yukarıdan gelen bir şeyle midir nedir, bu sonradan silindi. Eğer siz az artan miktarda ayrı toplama kotalarını koyarsanız, -belki 1-2 sene olmaz, diyelim ki o kotalar süpermarketten toplananla, fabrikadan toplananla karşılanır- genel kota miktarları arttığı za- 109 -
man zaten mutlaka konutlara gidilmek ve oradan toplanılmak zorunda
kalınacaktır. Bunun başka çaresi yok. Sonra, siz bu kadar detaya dalmayın, çerçeveyi çizip sonuç bekleyin, sonuçları Ambalaj Komisyonunda
tartışın ve bunu sanayinin hâlletmesine bırakın. Hâlledemiyorsa siz müdahale edin. Yoksa, bu tür müdahaleler genel gidişatı bozuyor. Burada
gerek üretim fireleri, bedelsiz konularında bir sürü şikâyet dinlediniz;
herkes aynı şikâyeti yapıyor.
Ayrıca, KİPLAS’daki arkadaş da çok haklı, marketlerden veya
sanayiden çıkanlar artık atık sayılamaz. AB atık direktifini incelerseniz, orada, atık olmaktan çıkma durumu vardır. Geri kazanıma yönelik bir muamele yapıldığı zaman o artık atık olmaktan çıkabilir. Siz onu
serbest bıraktığınız zaman ne yapılıyor? Ayrı tasnif ediliyor, yani geri
kazanıma direkt hammadde olarak gidiyor. Halbuki, evlerden çıkanlar
kirli; bir kere onların ayrı muameleye tutulması gerekiyor. Onun için
ayırma tesislerine gönderiyoruz. Burada artık ayırma tesisine gidecek
bir şey yok; ayırma tesisi zaten fabrikanın içinde veya hipermarketin
içinde. Tabii, bu işin felsefesi. Siz onu uygulamak isterseniz uygularsınız, uygulamak istemezseniz uygulamazsınız ama, bu böyle yani. Onu
hukuken söylüyorum.
Ayrıca, üretim artıkları konusunda da yapılan şey bence hukuka aykırı. Eğer siz bir yönetmelik değişikliği yapmak istiyorsanız, onu,
-bizim anladığımız kadarıyla- tarafların görüşüne sunacaksınız, ondan
sonra, o görüş süreci bitince şeye getireceksiniz. Biz, bu konuda Bakanlık olur’unun hukuken yanlış olduğunu düşünüyoruz.
YEŞİM AYDIN- Üretim artıklarıyla ilgili konuda sanırım amacından sapan bir iyi niyet var. Yanlış algılamış olabilir ama, Hülya Hanım konuşurken şöyle bir söylemde bulundu gibi algıladım: Ambalaj
atığını almak için gidiyoruz, biraz gazete var, biraz üretim atığı var,
“onları da alalım” gibi bir yaklaşımla yola çıkılmış, sonradan işin şekli biraz değişmiş. Yoksa, zaten yönetmelikle tariflediğiniz bir şeyin sonradan içine ilave ediyor gibi bir durumun olmayacağını düşünüyorum
kendimce.
Evlerden toplamayla ilgili bir önerim olabilir. Belediyeler güzel
bir plan yaptıktan sonra, -nasıl emisyonda böyle bir kota uygulaması
varsa- sanayiye bir kota uygulaması getirsin, sanayi de bunu sözleşme- 110 -
lerle toplama ayırma firmalarına devretsin ve denetlesin. Böylece, denetleme sorumluluğunu ve uygulama sorumluluğunu da aktarmış olabilirsiniz.
PANEL BAŞKANI- Siz, demin Salih Beyin dediği gibi, “ayrı
toplamaya bir teşvik verilsin” gibi bir şey söylüyorsunuz.
YEŞİM AYDIN- Sorumluluk verilsin diyorum.
PANEL BAŞKANI- Kota da aynı şey. “Ayrı toplamayı zorlayın”
diyorsunuz.
YEŞİM AYDIN- Evet.
PANEL BAŞKANI- Sağ olun. Sanayici olarak, çok güzel…
YEŞİM AYDIN- Sanayiciyi de aracı olarak kullanın. Elindeki
hammaddeyi almaktansa böyle bir yönlendirme yapmak bence daha
makul karşılanacak bir yaklaşım diye düşünüyorum.
SALİH ZEKİ ÖCAL- Bir şey ilave edeceğim. Ayrı toplama kotalarında bir de teşvik konusunu ilave edeceksiniz.
BİR KATILIMCI- Hülya Hanım bir şey sormak istiyorum.
Yönetmelik kurallarına hiç uymayanlar, kod ve şifre almamış/
kod ve şifre almış bildirim yapmamış/kod ve şifre almış bildirim yapmış belgelendirme yapmamış/belgelendirme yapıp bir miktarını yapabilmiş, -ki benim gibi, camda çok kotası olup onu toplayamayan- bir
de hiç yapmamış olanlar var; bunlar cezalandırılmaları gerektiği zaman
idari yönden nasıl cezalandırılacak? Bunun önlenmesi için, herkesin bu
sisteme girmesi için ne gibi bir önlem alınması lazım? Sonuçta herkes
rekabetçi bir ortamda çalışıyor. Ben ve benim sektördeki diğer firmalar bu sistemin içine girmiyorlarsa, bana göre kârlı durumdalar. Bununla ilgili en büyük sıkıntı şarap sektöründedir. ÖTV’den kaçmak için bir
sürü faturasız mal satan firma vardı. Bununla ilgili biz Maliye Bakanlığıyla bir sürü görüşmelerden sonra, bandrollü alkollü içki üretim sistemini getirttirdik, yani bu sistem zorla geldi. Ondan sonra sektör biraz
daha dengeye girmeye başladı, yani kayıtsız olanlar biraz ortadan kalktı. Bununla ilgili ne yapmayı düşünüyorsunuz, ne yapılabilir?
PANEL BAŞKANI- Sizden ihbar bekliyorlar. Onları ihbar edin.
HÜLYA ÇAKIR- İl müdürlüklerimize yetki devri yapacağımızı
sabahki oturumda söylemiştim. Bu yetki devri yapılmadan önce, yani
- 111 -
Ek 5, Ek 4 ve belgelemeler il müdürlüklerine gönderilmeden önce, şu
anda Bakanlığımızda kayıtlı olan işletmelere cezai işlemleri uygulayacağız. Nasıl uygulayacağız? Bildirimi olmayıp da bizde ismi görünen
firmalar var. Bütün bu bildirimi olmayan işletmelere birinci aşama cezai işlem uygulanacak. Ardından, bildirimi olup da hiç belgelemesi olmayanlara bir ceza daha uygulanacak. Şu anda bunların çalışmasını yapıyoruz. Yetki devriyle ilgili yönetmeliğin çıkmasını bekliyordu. Ardından da program düzenlenecek. Bütün bu cezai işlemleri yaptıktan sonra il müdürlüklerine devredeceğiz. Mesela, firmalar yeni başvuruyorlar. Yönetmelik 2005’te çıktı. Firmaların 2005’ten itibaren yükümlülükleri var. 2008 yılına gelinmiş ve firmanın 4 yıldır herhangi bir bildirimi yok. Bu firmalar eğer bu yıl kayıt altına alındıysa, sisteme girdiyse, 4 yıllık bildirimini programa giriyor, program otomatikman bunların yüzde oranları alıyor; yani önceki yıllarda yapmadığı bildirimlerinden firma kaçmış olmuyor.
BİR KATILIMCI (Devamla)- Sorumluluğunuzu 3 yılda yerine
getiremezseniz cezai yaptırım geliyor.
HÜLYA ÇAKIR- Evet.
BİR KATILIMCI (Devamla)- 3 yıllık sorumluluğun anlamı nedir, belgelendirmeyi 3 yıl boyunca hiç yapmamak mı? 1000 ton kotanız
var, 1000 ton ambalaj atığı toplamanız gerekiyor, bertaraf etmeniz gerekiyor. 1000 tonu mu 3 yıl içerisinde belgelendirmem gerekiyor?
HÜLYA ÇAKIR- Hiç belgeleme yapmamak.
BİR KATILIMCI (Devamla)- Hiç belgeleme yapmamak.
HÜLYA ÇAKIR- Hıhı, ilk etapta o, hiç belgeleme yapmamış
olan firmalara. 3 yıl yapmamış; 3’üncü yıl ceza.
HÜLYA ÇAKIR- İlk etapta bunları yapacağız ve il müdürlüklerine devredeceğiz.
PANEL BAŞKANI- İnşallah bir af çıkmaz. Bizde “af” âdeti var.
HÜLYA ÇAKIR- Yönetmelik değişikliği yapmadığımız için şu
anda bir af söz konusu değil.
FORD OTOSAN KOCAELİ FABRİKASI ÇEVRE MÜHENDİSİ- Bedelsiz ibaresiyle ilgili bir sorum olacak.
Çevre ve Orman Bakanlığı olarak burada hep kamu yararından
- 112 -
bahsedildi, yani “bu kamu yararına yapılıyor” denildi. Şu anda 3500 belediye olduğundan bahsediliyor ve sanırım sadece 12 belediyenin atık
yönetim planı onaylandı.
HÜLYA ÇAKIR- Hayır, 12 değil.
FORD OTOSAN KOCAELİ FABRİKASI ÇEVRE MÜHENDİSİ- O zaman, yüzde 12 civarında diyeyim.
HÜLYA ÇAKIR- Onaylananlar ayrı. “Yüzde 12” dendi ama, o
rakamlar…
FORD OTOSAN KOCAELİ FABRİKASI ÇEVRE MÜHENDİSİ- Sanırım, atık yönetim planı onaylaması için bekleyenlerin sayısını “265” olarak dediniz. Tabii, bir taraftan da, şu anda onaylanmış, işleyen bir sistem, bir bölge var, özellikle batı tarafında. Yönetmeliğin yayınlandığı tarihten itibaren bu bölgelerden ne kadarlık bir kamu yararı
sağlandı, yani evlerden ne kadarlık bir ambalaj atığı toplanabildi, ekonomiye kazandırıldı?
Bir de, depolama alanlarına giden ambalaj atık miktarının azaltılmasından bahsediliyor. Depolama alanlarına giden ambalaj atık miktarı ne kadar azaltıldı?
HÜLYA ÇAKIR- Şöyle söyleyeyim: Resmi olarak verebileceğimiz rakamlar, -2005 yılı ambalaj bültenini sunumlarda göstermiştiminternet sitemizde de var, ayrıca da oradan size okuyayım…
FORD OTOSAN KOCAELİ FABRİKASI ÇEVRE MÜHENDİSİ- Sadece evlerden toplanan.
HÜLYA ÇAKIR- Sadece evlerden olarak, tek tek ayrımımız yok.
Sadece kaynağında ayrı toplama olarak rakamlarımız var, ama konut
olarak tek tek yok, çünkü, sabahki oturumda da söyledim gibi, planlar
onaylanmaya başlayalı 2-3 ay oldu. Daha öncesinde plan onayı diye bir
şey yoktu. Gelişme raporları henüz gelmedi. 6 ayı dolduracaklar, sonra
gelişme raporu gelecek. Bu ne demek oluyor? 2009 yılının ilk yarısında
veya ilk çeyreğinde ilk planların sonuçları gelmeye başlayacak. Ondan
sonra biz de resmi rakamları oluştururuz ve ilan ederiz.
FORD OTOSAN KOCAELİ FABRİKASI ÇEVRE MÜHENDİSİ- Burada kamu yararının ne kadar oluştuğunu Bakanlık olarak irdelediniz mi?
- 113 -
HÜLYA ÇAKIR- Hayır, hayır.
FORD OTOSAN KOCAELİ FABRİKASI ÇEVRE MÜHENDİSİ- Yönetmeliğin gerçekten amacına ulaşıp ulaşmadığını görebildiniz mi?
HÜLYA ÇAKIR- Tabii ki. Mesela önceki yıllarda hiç kaynağında ayrı toplama çalışması, -bunu herkes görüyor- hiç yapılmıyordu ki,
hiçbir belediyede ayrı toplama yapılmıyordu. Siz hangi belediye sınırında oturuyorsunuz bilemiyorum ama, ayrı toplamaların yapıldığı belediyelere gittiğinizde veya lisanslı tesislere gittiğinizde görürsünüz,
tonlarca ambalaj toplanıyor. Mesela Ankara’da bir firma var, hiç ambalaj toplanmıyordu, hiç görmüyorduk, sadece marketlerden alıyordu,
fabrikalardan alıyordu, ama bu firma şimdi, konutlardan günlük 40 ton
topluyor. Önceden, marketten alıyordu, belki ayda ancak 40 tona ulaşıyordu. Sadece konuttan 40 ton topluyor.
FORD OTOSAN KOCAELİ FABRİKASI ÇEVRE MÜHENDİSİ- Yüzde olarak baktığımız zaman…
PANEL BAŞKANI- Ona daha çok erken.
HÜLYA ÇAKIR- Öyle bir veri oluşturmamız için daha çok erken. Planlar bir gelsin bakalım.
ÇEVKO Temsilcisi- Müsaadenizle ben çok kısa bir şey söyleyeceğim
Tabii, Çevre ve Orman Bakanlığının hitap ettiği veya muhatap olduğu alan çok geniş, çok fazla yerel yönetimle muhatap, çok fazla veriyle muhatap; o nedenle, bu verileri derlemesi biraz daha uzun zaman
alabilir. Ama, bizim ÇEVKO olarak yaptığımız uygulamalarda bu detayların hepsi zaten var. İl bazında da görebilirsiniz, toplamda da görebilirsiniz; ne kadarının kaynağında ayrı toplandığını veya bunların
çevresel faydalarını, hatta petrol veya ağaç eşdeğerlerini de görmeniz
mümkün. Bunun için yıllık olarak yayınlanan faaliyet raporlarımız var;
zaten iş birliği içerisinde olduğumuz kurumlara da gönderiyoruz. 2007
yılı sonu itibarıyla olan rapor sizin Kurumunuza da mail olarak gönderildi. Belki paylaşmada bir sıkıntı olmuş olabilir, ama…
ÇEVKO Temsilcisi (Devamla)- Hayır efendim, size gelen rapor,
toplanan ambalaj atığı miktarı ve bunun kompozisyonuyla ilgilidir. İsterseniz onu yine paylaşabiliriz. Ama, dediğim gibi, sadece bizim ÇEV- 114 -
KO olarak yaptığımız çalışmaları temsil eder. Bakanlık zaman içerisinde, -zaten kendileri de ifade ettiler- açıklayacaklardır.
PANEL BAŞKANI- Zaten konut sayısı internet sitesinde de var.
ÇEVKO Temsilcisi (Devamla)- O güncel veriler zaten web sitemizde var.
PANEL BAŞKANI- Hepsi var. Eğer ÇEVKO’nun internet sitesine girerseniz, orada konut sayılarını da görürsünüz. Vallahi, ben rakamı bilmiyorum ama…
ÇEVKO Temsilcisi (Devamla)- Şu anda 4 milyon 400 bin.
BİR KATILIMCI- ÇEVKO faaliyetleri, yerel yönetim faaliyetlerinden ne kadar ayrı?
ÇEVKO Temsilcisi - Sorunuzu anlayamadım.
BİR KATILIMCI (Devamla)- Soru, yerel yönetimlere sağlanan bu hakkın ne kadarının kamu menfaatine dönüştüğü biçiminde.
ÇEVKO’nun faaliyetlerini eleştirmiyor.
BİR KATILIMCI- Hayır hayır, ÇEVKO’nun faaliyetleri değil,
yani ben de o anlamda söylememiştim. Sadece, bunların ne şekilde değerlendirildiğine bakmak lazım. Ben soruyu, “konutlardan bu kadar
ambalaj atığı toplandığı zaman ne kadar çevresel fayda kazanıldı” şeklinde anladım, o nedenle bu şekilde cevap verdim.
PANEL BAŞKANI- Hanımefendi galiba, “sanayiden alınan miktarın şeye ne kadar faydası dokundu” demek istiyor. O çok aşırı bir detay. O detay şu anda…
FORD OTOSAN KOCAELİ FABRİKASI ÇEVRE MÜHENDİSİ- Yönetmeliğin bu şekilde çıkmasının amacı bu olduğu için, bunun
çok iyi analiz etmesi gerektiğini düşünüyorum.
HÜLYA ÇAKIR- Ayrı toplamanın ne kadar arttığını zaten görsel
olarak görebiliyoruz.
ÖZLEM SÖNMEZ (OYAK Renault Otomobil Fabrikası
Çevre Sorumlusu)- Hülya Hanıma tanımlamayla ilgili teknik bir sorum olacak.
Yönetmeliğin ekinde, “hangi ürün ambalaj atığına girer hangisi
girmez” şeklinde ambalaj atığıyla ilgili örneklemeler var. Çok çarpıcı
- 115 -
iki örnek var. Ambalaj atığı olarak plastik bardaklar tanımlanmış, ambalaj atığı sınıfına girmeyenler ise “kargo kolileri…” Oysaki, tam tersi, yani kargo kolisi de tam bir ambalajdır. Burada ne kıstas alınmıştır,
niçin ayrıştırılmıştır? Bu ambalajı üretenler bir şekilde bir sürü sorumluluktan muaf tutuluyor. Ben istersem bu ambalajı bir yerden toplar satarım da. Bütün bu Yönetmelikten sıyrılmış. Bu mantık nereden geliyor, bu şeyleri nasıl tanımladınız; onu merak ediyorum, öğrenmek istiyorum.
HÜLYA ÇAKIR- Bu Yönetmelik oluşturulurken böyle bir ayrım
yapıldı; ama en kısa zamanda kargo poşetlerini de sisteme almayı planlıyoruz, alacağız.
Bununla ilgili düzenleme yapacağız. Şu anda bir liste hazırlandı zaten. Burada çok dar kapsam var. Daha kapsamlı bir şekilde bir liste hazırladık ve internet sitemizde de yayınlayacağız. Yönetmelik değişikliği yapılırsa orada da yayınlarız. Şu anda internet sitemizde yayınlamayı planlıyoruz.
YEŞİM AYDIN- Hülya Hanım, daha önce sizinle konuşurken,
bu atık yönetim planlarının 3 yıllık yapıldığını söylemiştiniz.
HÜLYA ÇAKIR- 3 yıl kesin değil. Biz lisansı 3 yıllığına verdiğimiz için büyük çoğunluğu 3 yıl yaptı. Yalnız, 2 yıllık plan yapanlar da
olduğu gibi, küçük belediyeler de 1 yıllık yapıyorlar.
YEŞİM AYDIN- Temelde söylediğiniz şey, “maksimum 3 yıl
içerisinde…”
HÜLYA ÇAKIR- Hemen hemen 3 yıllık yapıyorlar.
YEŞİM AYDIN- “Bütün belediyeler evlerden atıkları toplamaya
başlamış olacaklar”, “bütün evlerden 3 yıl sonunda atıklar toplanıyor
konuma gelecek” dediniz.
HÜLYA ÇAKIR- Bir belediye bir planı hazırlıyorsa, o planı 3 yıl
içinde yapacak şekilde ayarlıyor. Bu büyük bir belediye olur ve 3.5 yıla
çıkar. 3 yıl diye kesin bir kararımız yok ama, normalde 3 yıl içinde.
YEŞİM AYDIN- Maksimum 4 yıl diyelim. Benim asıl gelmek
istediğim noktayı söyleyeyim. Bu planlar, bir sistemin oturtulması için
yapılan planlar. Telaffuz ettiğimiz rakamlar ve maliyetler de hep ilk yatırım maliyetleri. İşletme maliyetleri tabii ki de bu kadar yüksek olmayacak. Bedelsiz uygulamasını bu aşamada bu maliyetleri karşılamak
- 116 -
için koyduğunuzu düşünürsek, 3.5-4 yıllık bir süre sonunda bu planların sonuçlandığını düşündüğümüzde, şu anda bununla ilgili bir öngörünüz var mı, yoksa böyle devam edecek gibi bir beklenti mi var?
HÜLYA ÇAKIR- Hayır, tabii ki, böyle devam edecek diye bir
şey söz konusu olamaz.
Uygulama oturur, bu 3 yılı beklememize bile gerek yok, takdir
edildiği bir zamanda, uygun görüldüğü bir zamanda yönetmelik değişikliği için bir komisyon oluşturulur, buradaki görüşlerin de doğrultusunda değiştirilir, yani “bedelsiz” de çıkarılabilir.
YEŞİM AYDIN- Takdir edersiniz ki, bu tatlı bir kazanç. Belli bir
kazanca sahip olan kesimlerin de bunu oturttuktan sonra bundan vazgeçmeleri biraz zor olabilir. O nedenle, bunu belki öncesinde öngörüp,
böyle bir limit koyup ona göre hareket etmek lazım ki, belki sanayici de
burada biraz daha hoşgörülü olmayı tercih edebilir.
Belki böyle bir yöntem koyarsanız, -tabii, bu benim fikrim- öyle
bir izlenim de güzel olur diye düşünüyorum.
Teşekkürler.
HÜLYA ÇAKIR- Tabii ki, olabilir; o değerlendirilir.
NEŞE ERİŞ (Çevre Mühendisi)- Hülya Hanımın konuşmasından şunu anlıyorum: Bu Bakanlık bu Yönetmelik üzerinde çalışıyor; sanayi olarak bizler de çalışıyoruz. Dolayısıyla, Yönetmelik revize edip
bize görüş bildirmek üzere gönderilmesindense, bir çalışma grubu oluşturulup, sorunu olan kesim, sanayi, belediye ve diğer lisanslı tesisler,
hepsinin bir arada olduğu bir grupla birlikte Yönetmeliğin üzerinde birebir çalışıp, her maddesini irdeleyip en uygun çözümü bularak yönetmeliği revize etmek daha uygun olabilir. Bu konudaki önerimizin de
dikkate alınmasını istiyorum.
HÜLYA ÇAKIR- Tabii ki.
Biz Bakanlık olarak az kişiyiz ama, her konuda ilk fırsatta toplantı yapıyoruz. Mesela lisansla ilgili bir sorunumuz varsa, içimizden birisi o sorunla ilgili bir sunum hazırlar, Şube olarak toplanırız, o konuyla ilgili fikir jimnastiği yaparız. Aradan 1 hafta veya 15 gün geçer, belgelendirme konusu ortaya çıkar, belgelendirmeyle ilgili bir toplantı yaparız. Biz Yönetmelik üzerinde devamlı konuşuyoruz, tartışıyoruz, notlar alıyoruz. Şu anda Yönetmeliğin değiştirilmesiyle ilgili bir komis- 117 -
yon veya bir çalışma yok. Belli de olmaz, en kısa zamanda oluşturulabilir de. Tabii ki bu, “biz hazırladık, taslağını internete koyduk” diye olmaz. Önce bir çalışma grubu oluşturulur, Ambalaj Komisyonu kurulur,
orada tartışılır, görüşler alınır, en son hâline getirilir, ondan sonra taslak oluşturulur.
NEŞE ERİŞ- Bu toplantıdan sonra bunun dikkate alınacağını düşünüyoruz. Çok fazla problem var.
HÜLYA ÇAKIR- Tabii ki. Ben zaten ileteceğim.
GALİP YILMAZ (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Temsilcisi)- Benim sorum Hülya Hanıma olacak.
Bizim Adıyaman ve Batman illerinde iş yerlerimiz var. Bu illerde şu an belediyelerin bir toplama sistemi de yok, lisanslı firma da yok.
Biz burada ambalaj atıklarımızı topladığımız zaman nasıl bir yöntem
uygulayabiliriz?
HÜLYA ÇAKIR- Böyle illere lisanslı bir tesis yok, belediyenin
bir yaklaşımı yok. Bu illere yazılar yazıyoruz; birkaç belediyeye yazdık. İl müdürlüğümüz, belediyeler veya bu konuda çalışan Sanayi odaları bir komisyon kurarak, ya belediyeye tesis kurulması veyahut da bu
işi yapabilecek büyük çaptaki hurdacıların veya diğer toplayıcıların tesislerinin iyileştirilip lisanslı hâle getirilmeleri konusunda bilgilendirmeleri için yazılar yazdık. Sizin illerinizde eğer böyle bir çalışma yok
ise, orada bir komisyon kurulacak, hangi işletme lisans alabilir veya nasıl bir yol izlenebilir diye bir araştırma yapılacak, ona göre de bir çözüm bulunacak ve çalışmalara başlanacak. Şu anda olmadığına göre,
ilinize en yakın lisanslı bir işletmeye verebilirsiniz.
PANEL BAŞKANI- Sizin orada hiç hurdacı yok mu?
GALİP YILMAZ- Hurdacı olup olmadığını bilmiyorum ama,
Adıyaman’da İl Çevre ve Orman Müdürlüğüne veriliyormuş. Orada ne
yapıldığını bilmiyorum. Ben Ankara’da yaşıyorum.
PANEL BAŞKANI- Bakanlığın bu işi yaptığını Hülya Hanım da
yeni duydu. Güzel. Mesele yok.
Zannederim başka soru yok.
Ben ufacık bir endişemi belirteceğim, ondan sonra da kapanış için
Bülent Beye söz vereceğim.
- 118 -
Bir defa, önce tabii ki TİSK’e ve bütün katılanlara çok teşekkür
ediyoruz.
Bakın, pek hoş değil belki ama, şu anda bu sorunları konuşuyoruz, çok güzel, ama gelecek sene biraz başka sorunları konuşacağız
diye korkuyorum. Biz maalesef 2001’de bunu yaşadık. Burada ince bir
şey var; biz 2009’da, 2008’de sattığımız, piyasaya sürdüğümüz miktarın üzerinden ambalajları yüzde 36 oranında toplayacağız. Ben felaket
tellalı değilim ama, 2009 hepimiz için çok parlak bir yıl olmayacak gibi
gözüküyor. Hem 2009’da biz az üreteceğiz, ama buna karşılık, 2008’de
ürettiğimiz malın üstünden bir oranla geri toplayacağız. 2001 krizinde
biz bunu yaşadık ve çok zorlandık. Bakın, gıdada, özellikle meşrubatta
hakikaten müthiş bir olay oldu; ama Bakana gittik, -o zaman başka Bakan vardı- anlattık, “Bakanım yetkilerinizi kullanın” dedik, ama Bakanımız yetkisini kullanmadı, bize hiçbir şekilde taviz vermedi. Ne yapalım? Bu vatan bizim; görevimizi sonuna kadar yaptık. Hangi şirketler?
O 70 tane kahraman şirket; diğerleri ortada yoktu. Şimdi 4000 şirketin
ne yapacağını çok merak ediyorum.
BÜLENT PİRLER- Bütün konuşmacılara, bütün katılımcılara,
herkese çok teşekkür ediyorum.
Çevre konusu gerçekten çok zor bir konu; bir kere onu özellikle söyleyeyim. Çevre ve Orman Bakanlığında çalışan arkadaşlarımızın
karşılaştığı sorunları biliyoruz ama, onların yaşadıkları sorunlar kadar,
sanayi kuruluşları olarak bizler de büyük sorunlar yaşıyoruz.
Birkaç şeyden bahsetmek gerekiyor. Çevre konusunda REACH’le,
diğer konularla ilgileniyoruz. Burada hiç bahsedilmedi, KİPLAS’tan
katılan Cem Bey bahseder diye ummuştum; mesela TİSK’e bağlı bazı
sendikalar katı atık yakma tesisi kuruyorlar. Önümüzdeki dönem içerisinde de sanayi açısından büyük bir ihtiyaç olduğunu biliyorum. Bunlarla hizmet vermeye devam edeceğiz. KİPLAS neredeyse bitirme aşamasına geldi, MESS de ön incelemelerini bitirmiş durumda. Bunları özellikle iletmek istiyorum. Burada sorunlarla karşılaşıyoruz, orada karşılaşmıyor muyuz sanıyorsunuz? Bildiğiniz gibi değil. Orada da,
hem mevzuattan kaynaklanan, hem de bürokrasiyle, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığıyla ciddi problemler yaşadığımızı ifade etmek istiyorum.
Bugünkü konumuzla ilgili hakikaten şu gözüküyor (Bakanlığımı- 119 -
zın temsilcileri buradalar, sağ olsun Hülya Hanım baştan sona izlediler): Bu ambalaj atıkları konusunda gerçekten yeni bir yaklaşıma ve anlayışa ihtiyaç var. Bu kadar çeşitli sektörün, -ben çok az gördüm, Hülya Hanıma özellikle onu da söyleyeyim- bir ağızdan bağırdığı, “yandık” dediği konu azdır. Genellikle çıkarları birbirleriyle çelişir ama, bu
konuda bu kadar ittifakla bağırıldığını hiç görmemiştim. Demek ki, bu
konuda gerçekten büyük bir sorun var.
Sonuca da gelmek istiyorum. Ambalaj Atıkları Komisyonunun
çok hızlı toplanması gerekiyor. Biz bu konuda da size her türlü katkıyı
sağlayacağız, baskıyı da yapacağız; onu da söylemem gerekiyor.
İlk başta söylemiştim; gerçekten kamu kurumları şu anlayışı değiştirirlerse Türkiye’de çok şey değişecek: Kamu kurumlarının karşısındaki yaklaşımın “müşteri ilişkisi” olması gerekiyor; Türkiye’de “bağımlı ilişkisi” gözüküyor. “Kamu kurumu = bağımlı ilişkisi” gözüktüğü
sürece bu sorunları çözmekte gerçekten büyük zorluk çekiyoruz.
Son olarak söyleyeceğim şudur: Söylenenlerin bir hoş seda olarak
kalmadığı bir toplantı yaptığımızı düşünüyorum; bunu inanarak söylüyorum. Buradan çıkan sonuçları, tek başımıza değil, işbirliği yaptığımız
kardeş kuruluşlarımızla birlikte, Bakanlık nezdinde oldukça güçlü bir
sesle dile getireceğiz diye düşünüyorum.
Katılım için tekrar çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
*****
- 120 -

Benzer belgeler