Ordu`daki çal kiraz ile Kaşgari`nin çal qoy`u

Transkript

Ordu`daki çal kiraz ile Kaşgari`nin çal qoy`u
I. Uluslararası Türk Diyalektolojisi Çalıştayı,
15-20 Mayıs 2008, Gazi Magosa/Kıbrıs
Türk Dilleri Araştırmaları, 20, 2010: 35-74
Ordu’daki çal kiraz ile Kaşgari’nin çal qoy’u
Türkçenin söz ve kültür tarihine ‘renkli’ bir gezinti
Uwe Bläsing
(Leiden)
Bu küçük çalışmayı bana bu sanatı öğreten
rahmetli hocama, sayın Prof. Dr. Johannes
Benzing’e ithaf ediyorum
‘Beyaz renkli bir kiraz’ ile ‘siyah beyaz bir koyun’, bir tarafta çağdaş bir
Anadolu ağzının basit lugâtçesi, öbür tarafta 11’inci asra ait Türk dillerinin ilk dev sözlüğü olan Maḥmūd al-Kāšġarī’nin Dīwān Luġāt at-Turk’üve ikisinin arasında bağlantı olarak çal diye bir renk adını görmekteyiz.
Bu sözcüğün etimolojik iç yüzü üzerine daha önce değişik yerlerde az
çok bilgi verildiği halde bu yazı içerisinde, öncelikle filoloji açısından,
ona yeniden ışık tutmak istiyorum. Çünkü elimizdeki etimoloji ve söz
tarihi ile ilgili çalışmalarda bulabildiğimiz buna yönelik veriler hem çok
farklı, eksik hem de böylesi eserlerde tam da uslüne uygun olarak oldukça kısa, doğrusu daha çok bir telgraf haberine benzer şekilde okura sunulur. Genellikle sadece madde başı olarak sözlükler, başka ikincil kaynaklardan elde edilen ve tıpkı bir “sözcük türü ile kısaltmalar mezarı”na gömülmüş hale getirilmiş olan bu malzemenin tekrar yer üstüne çıkartılıp
bu kez mümkün olduğu kadarıyla edebiyattan alınan örnekler vasıtasıyla
canlandırılmasını lüzumlu görmekteyim.
Çağdaş Türkçede ‘ala renk, kül rengi’ vb. manalarına gelen çal sözcüğüne bugünlerde en başta Karadeniz bölgesi ağızlarında olmak üzere
ancak yerel düzeyde rastlamaktayız. Bu durumu şu özet yansıtmaktadır:
http://www.turkdilleri.org
36
UWE BLÄSING
çal ‘ala renk’ (Hacavera-Maçka-Trabzon; Doğubeyazıt-Ağrı; Erciş-Van), ‘ben,
çil, leke’ (Maçka-Trabzon; Kadirli ve Kozan-Adana) ‘kül rengi’, (İstanbul; Karakuş
ve Ünye- Ordu), cal (Maçka-Trabzon) ‘ala
renk’ (DS 1047a), çal (Hemşin-Rize, Bayazıt-Ağrı) ‘kır saç’, (Kadirli-Seyhan) ‘kırçal’ (DS 294b) ve birleşik
sözcük halinde çal horozu (Samsun) ‘alacalı horoz’, (Gaziantep) iri
ibikli horoz’, çal kirazı (Ordu) ‘beyaz kiraz’ (DS 1053b, 1058b;
Çağbayır 2007: 863a) ~ çal kiraz (Yeşilada Köyü-Kabadüz-Ordu)
‘meyvesi sarı renkli bir çeşit kiraz (Net-YeşAda), örneğin (Geyikli
Beldesi-Şalpazarı- Trabzon):1 Kiraz ayı gelince, kiraz ağaçlarından
inmezdik; kirazlıklara imece gibi gider, garağu ile dalları çeker; çal
kiraz, â kiraz, kara kirazları yerdik. Yerdik de karnımız doyardı.
Hani, onlar da yok oldu (Net-GeyikBel).2
Gerhard Doerfer ve Gerard Clauson’a dayanarak Andreas Tietze
(2002: 467b) bu terimi Eski Türkçeden miras kalan, sadece Anadolu ağızları ve Azerbaycancada geçen bir unsur olarak göstermektedir (“ET. çal
‘kırçıl’ Doerfer 1967 III, no. 1049, Clauson 1972 s. 417. Krş. Az. çal
a.m.”). Fakat Türkçe ve daha geniş manayla Batı-Oğuz dillerindeki yayılışına bakıldığında bu görüş tam doğru değildir, çünkü hemen anlayaca1
2
‘Beyaz kiraz konusu ile ilgili olan şu tarihî verileri krş. (Kut 2005: 217): (6) “Topkapı Saray-ı Hümayun’dan Tabanlıoğlu tabir olunur. Bir yanı beyaz, bir yanı al tanesi ceviz gibi [kiraz]”; (11) “Çamlıca’da Abdülhak Molla’dan. Ağustosta olur beyaz ve şanlı uzun kiraz”; (16) “Gebze’den ve Bağçevanbaşı’dan. Bir tarafı pembe
bir tarafı beyaz kiraz”; (17) “Bağçeköy’den. Bir yanı pembe ve bir yanı beyaz gayet leziz iri kiraz”; (18) “Abdülhak Molla’dan. Bir tarafı siyah bir tarafı beyaz beheri ceviz gibi ağustosta olur [kiraz]”. Anadolu ağızlarından (Bolu) alt yaylası
kiraz (‘beyaz renkli kiraz’) ismi de ilave edilir (DS 233b). Şenliği yapılacak
değerde bulunan beyaz kirazın (“Starks Gold”) Türkiye’de en çok yetiştirildiği
bölge Konya Ereğli’dir. Daha ayrıntılı bilgi internette bulunur.
Açıklamalar: garağu (Denizli, Beşikdüzü–Vakfıkebir—Trabzon) ~ garavu (Nefsiköseli–Görele—Giresun, garağı (Emirdağ—Afyon; Osmaniye—Adana) ‘ağaçtan
meyva toplamakta ve yığın halindeki sapları dağıtmakta kullanılan çatallı ağaç’
(DS 1919a); â kiraz (â < ağ < ak) krş. ak kirez (Ordu) ‘olgunlaşınca kararmayıp
pembeleşen bir kiraz çeşidi (KAS 2005: 43).
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
37
ğımız gibi çal sözcüğü Azerbaycanca ile Türkçenin Anadolu ağızları
dışında, Osmanlıcada da ve özellikle Eski Osmanlıcanın en kıymetli ve
parlak incisi olan Kitabı Dedem Korkut’un dört yerinde tespit edilmiştir.
Artık sözcüğün gerek diğer Türk dillerindeki dağılışını gerek tarihini
daha titizce ispat etmeden önce elimizdeki etimolojik çalışmaların hemen
hemen hepsinde gözden kaçırılmış olan Dede Korkut’taki bu kayıtların
aynen gözden geçirilmesini çok faydalı bulmaktayım.3
Salur Ḳazanuŋ ėvi yaġmalanduġı boyı beyān ėder adlı hikayeden:
Bunuŋ ardınca ḫānum, görelüm kimler yėtdi:
Çaya [baḳsa] çalımlu,
Çalḳara ḳuş erdemlü,
Ḳur ḳurma ḳuşaḳlu,
Ḳulaġı altun küḅeli,
Ḳalın Oġuz beglerini bir bir atından yıḳıcı
Ḳażılıḳ Ḳoca oġlı Beg Yėgenek
Çapar yėtdi
«Çal ḳılıcuŋ aġam Ḳazan, yėtdüm!», dėdi.
(bkz. Tezcan & Boeschoten 2006: 64; Ergin 1958: 113)4
Dresden elyazması, tıpkı basım, varak 32b7-11 (Ergin’e göre D617-11)5
3
4
5
Epik destan şeklinde oniki hikâyeyi içeren Kitāb-ı Dedem Ḳorḳut ‘alā lisān-ı
ṭāife-i Oġuzān’ın ne zaman oluşmuş olduğunu tam net bilmemekteyiz. Elimizde
olan iki elyazması nüshaları — Dresden Ea 86 ve Vatican Turco 102 — 16’ıncı
yüzyılda istinsah olunmuştur; daha ayrıntılı bilgi için bkz. Ergin (1958: 1-70).
Bu numuneye ait notlar için bkz. Tezcan (2001: 140-143).
Üstelik bkz. Vatikan nüshası, varak 90a13-90b2 (Ergin’e göre sayfa V6513-V662):
Anuŋ ardınca/[Çaya baḳsa] çalımlu,/Çal ḳara ḳuş erdemli,/Ḳulaġı altun küpeli/
http://www.turkdilleri.org
38
UWE BLÄSING
Bay Büre Beġ oġlı Bamsı Beyrek boyını beyān ėder adındaki hikayeden:
Çaya baḳsa çalımlu, çalḳara ḳuş erdemlü bir güzel yaḫşı yigit oldı
(bkz. Tezcan & Boeschoten 2006: 69; Ergin 1958: 118).
Dresden elyazması, tıpkı basım, varak 37a4-6 (Ergin’e göre D704-6)6
Ḳazan Beg oġlı Uruz Begüŋ ṭutsaḳ olduġı boyı beyān ėder hikayesi:
Anuŋ ardınca görelüm kimler yėtdi:
Çaya[k] baḳsa çalımlu,
[Çal] ḳara ḳuş erdemlü,
Ḳur ḳurma ḳuşaḳlı,
Ḳulaġı altun küpeli,
Ḳalın Oġuz beglerini bir bir atdan yıḳan,
Ḳażı-lıḳ Ḳoca oġlı Beg Yėgenek
Çapar yėtdi,
«Çal ḳılıcuŋ aġam Ḳazan, yėtdüm!», dėdi.
(bkz. Tezcan & Boeschoten 2006: 112-113; Ergin 1958: 175)
6
Ḳażılıḳ Ḳoca oġlı Yėgenek/Çapar yėtdi,/«Çal ḳılıcuŋ aġam Ḳażan, yėtdüm!» dėdi
(Tezcan & Boeschoten 2006: 254).
Vatikan nüshası, varak 68b6-7 (Ergin’e göre sayfa V226-7): Begler içinde çalımlu,
çal ḳara ḳuş erdemlü bir yaḫşı ḳılınc ̣[lu] yigit olmışdı (Tezcan & Boeschoten
2006: 216).
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
39
Dresden elyazması, varak 77a3-7 (Ergin’de sayfa D1513-7)7
Ḳaŋlı Ḳoca oġlı Ḳan Ṭuralı boyını beyān ėder adlı hikayeden:
Ḳarıncuġı aç olsa ḳalḳub uçan
Cümle ḳuşlar sulṭānı çal ḳara ḳuş
Ḳanadıyıla ṣaḳsaġana gendüzin şaḳıdurmı?
(bkz. Tezcan & Boeschoten 2006: 132; Ergin 1958: 192)8
Dresden elyazması, varak 96a11-13 (Ergin’de sayfa D18811-13)
Kimi sözlüklere baktığımızda sözcüğün sadece Eski Osmanlıca ile sınırlı olmadığını görürüz. Mesela Ahmet Vefik Paşa tarafından hazırlanmış Lehce-i Osmânî’de čāl “çalar renk, çalık renk, bozkır rengi” manasında geçmektedir (Toparlı 2000: 85a). James Redhouse’un A Turkish
and English Lexicon adlı lugatine göre (1890: 707b) čāl (ÇʔL) ‘kıra çalan
kirli beyaz bir renktir’ (“of a dirty greyish white color”). Wilhelm Radloff
(3: 1874, 1879; 1887) OSMANLICA čal (‘kül rengi, gri’) kökeninin yanısıra ondan türemiş iki fiil de göstermektedir: çalarmak (ÇʔLʔR MQ) ve
7
8
Üstelik bkz. Vatikan nüshası, varak 99a5-7 (Ergin’e göre sayfa V835-7): Anuŋ ardınca/Çaya baḳsa çalımlu,/Çal ḳara ḳuş erdemli,/Ḳur ḳurma ḳuşaḳlu,/Ḳulaġı altun küpelü/Ḳalın Oġuz ümīdi/Ḳażılıḳ Ḳoca oġlı Yėgenek/Çapar yėtdi,/«Çal ḳılıcuŋ
ḫānum Ḳażan, yėtdüm!» dėdi (Tezcan & Boeschoten 2006: 272).
Bu parçaya dair notlar için bkz. Tezcan (2001: 262).
http://www.turkdilleri.org
40
UWE BLÄSING
čallanmak (ÇʔLLʔNMQ) ‘gri olmak, ağarmak’.9 Fakat çal Osmanlıcada
da pek yaygınlaşmış görünmemektedir; zamanın kullanım alanını aydınlatan destekleyici örnekler Osmanlı edebiyatında maalesef hiç kolay bulunmamaktadır.
Büyük olasılıkla Dede Korkut’ta geçen çal kara kuş ifadesinde çal
sıfatı niteleme görevini görerek karakuşun özel bir türünü belirtmektedir;
krş. KÜRTÇE huliyē čāl ‘ala kartal’ (bkz. aşağıda). Fakat bunun hangi
tür olduğu bugün artık belli değildir. Çünkü bildiğim kadarıyla bu isim
tam bu şekilde Türk dillerinin hiç birinde bir daha geçmemektedir. Karakuş adı ise oldukça yaygın ve umumiyetle kartal veya buna benzer büyük
yırtıcı kuşlar için kullanılmaktadır.10 Gözümüzü Farsçaya çevirdiğimizde
orada ‘kül rengi bir at’ manasını taşıyan ve kuşkusuz bir Türk dilinden alınmış olan FARSÇA čāl kelimesinin yanı sıra čāl denilen bir yırtıcı kuşun adı da gözümüze çarpıp bizi hemen kökeni ile ilgili sorunlara çekmektedir. Steingass sözlüğüne göre (1957: 386b) FARSÇA čāl ‘toy kuşu’, ‘güzel bir keklik türü’, ‘kazsılar takımına giren bir çeşit kuş’ veya
‘saztavuğu’dur,11 aynı zamanda bu isim Osmanlıcada da geçmektedir: čāl
‘mezgeldek; Tetrax tetrax’, ḫar-čāl ‘toy kuşu; Otis tarda’ (Redhouse
1890: 707b). Tartışmamızın ilerisi için en önemli olan sorusu, bu kuş adının ayrı bir kökeni mi yoksa renk ismimizin sadece anlamsal bir değişimini mi teşkil ettiği sorusudur. Mutlaka kapsamlı ayrı bir inceleme gerektiren bu soruya bu çerçevede hemen cevap bulmak mümkün değildir,
çünkü onun için İran dillerinin söz tarihinin gölgeli köşelerine derince
dalmamız şarttır. Renk ile kuş ismi aynı Türkçe kökeni teşkil ederlerse,
zaten hiç sorun çıkmaz, eğer böyle değilse Dede Korkut’taki çal sözcüğünün kaynağı şüphelidir. O zaman çal kara kuş ifadesini gerek ‘kül rengi
bir karakuş türü’ olarak, gerek ‘čāl kuşu türünden bir karakuş’ olarak da
9
10
11
Krş. TÜRKÇE (yöresel) çalarmak ‘ekin veya meyvalar olmağa yüz tutmak’ ve
çallanmak ‘saç ağarmak’ (DS 1049b, 1059a).
Ayrıntılı bilgi için bkz. Özlem Civelek, Tarihi Türk Dillerinden Günümüz Türk
Dillerine Değin “Karakuş” Sözcüğü Üzerine (daha yayımlanmamış kongre bildirisi).
“a bustard, a beautiful kind of partridge, name of a certain water-fowl, a moorhen”.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
41
yorumlayabiliriz. Şayet son anılan seçenek gerçekten doğru çıkacak olursa, çal kara kuş ifadesindeki çal Farsçadan bir alıntıdır ve bu yazının çerçevesinde yer alamaz. Her ne olursa olsun bu konuyu daha fazla incelemeyip renk ismi olan çal sözcüğünü tartışmaya devam edelim.
Bugüne kadar çal sözcüğüne dair en kapsamlı bilgiyi Ilse Laude-Cirtautas’ın (1961: 97-98) renk terminolojisine ait olan Der Gebrauch der
Farbbezeichnungen in den Türkdialekten adlı incelemesi ile Gerhard
Doerfer’in (3: No. 1049) Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen adındaki vazgeçilmez eseri vermektedirler. Üstelik Gerard
Clauson (1972: 417) ve Ewa Siemieniec-Gołaś’ın (2000: 125-126) kitaplarında da faydalı veriler bulunmaktadır.12
Bütün bu çalışmalardan çal sözcüğüne ait tanınmış en eski kayıtların
11’inci yüzyılın Türkçesini temsil eden Kutadgu Bilig ve Dīwān Luġāt
at-Turk eserlerinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Sözü geçen terim, 1069 senesinde Balasagunlu Yūsuf Ḫāṣṣ Ḥāǧib tarafından Karahanlı hükümdarı Tabġač Buġra Ḫan’a ithaf edilmiş olan eski İslam-Türk edebiyatının en fevkalade nümunesi sayılan Kutadgu Bilig
metninin iki yerinde geçmektedir. Bu eserden bize kadar gelen Herat (Viyana), Fergana ve Mısır nüshalarında onu - bu kez kuşkusuzdur- bir kuş
renginin ifadesi görevinde bulmaktayız:
[Tanrı beni yarattı ve yetiştirdi]
͡
yalıng yüzlüg ẹrdim bütürdi saḳal
yüzü çıplak biri idim, (o bana)
sakal verdi/bitirdi
ḳara ḳuzġun ẹrdim ḳuġu ḳıldı çal
kara kuzgun idim, (o beni) kuğu
kuşu gibi çal yaptı
(bkz. Arat 1979: 127, satır 1098)13
Kutadgu Bilig’in Herat (Viyana) nüshası, tıpkı basım, 47’inci sayfa, 20’inci satır
(bkz. KBT 1)
12
13
Tek Laude-Cirtautas (1961: 97) çal’ın Kitab-ı Dedem Korkut’ta geçtiğini bildirmiştir; üstelik bkz. Çağbayır 2007: 863a).
Reşid Rahmeti Arat’ta bu satırın çevirisi şöyledir (1959: 90): “Tüysüz idim, sakal
bitirdi; kuzgun gibi kara idim, kuğu gibi beyaz yaptı”.
http://www.turkdilleri.org
42
UWE BLÄSING
Kutadgu Bilig’in Fergana nüshası, tıpkı basım, 91’inci sayfa, 5’inci satır (bkz. KBT 2)
Kutadgu Bilig’in Mısır nüshası, tıpkı basım, 46’ıncı sayfa, 10’uncu satır (bkz. KBT 3)
Mısır nüshasında terimi üstelik fihristte de (Fikristü ’l-ebvab), daha
doğrusu 80’ inci bab’ın adında, bir birleşik sözcüğün ilk parçası olarak da
bulmaktayız:
bab -- Yusuf čalbašı yigit-likke ökünüp avučġalıġı[n?] ayur
bab -- Yusuf çalbaşı gençliğe acıyarak ihtiyarlığını anlatır
(bkz. Arat 1979: 16; Malov 1951: 228(70))14
Kutadgu Bilig’in Mısır nüshası, tıpkı basım, 12’inci sayfa, 3’üncü satır (bkz. KBT 3)
Daha önce incelediğimiz örneklerden farklı olarak çal sözcüğü burada meyve ya da hayvana değil, insana yönelik şekilde - ama tabii ki, yine
renk ifadesi görevinde - kullanılmıştır. Aksakallı terimi gibi çalbaşı da
yaş nedeniyle saç sakalı ağarmış, şeref sahibi ihtiyar adama lakap gibi
takılmıştır.
Ahmet Caferoğlu (1934: 42) çal ile ilgili diğer Uygurca yazılı bir
kaynaktan söz etmektedir. Die Legende von Oghuz Qaghan (Oğuz-name)
adı ile tanınmış bu eserde geçen çal sözcüğünü ise burada tartışılan renk
ifadesinden ayırmalıdır, çünkü hemen göreceğimiz örnekten anlaşıldığı
14
Reşid Rahmeti Arat’ın çevirisi (1959: 11): “... Yusuf’un gençliğine acıyarak, ihtiyarlığını söyler”.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
43
gibi čal burada yal, yani ‘yele’, kelimesinin bir çeşididir (č < y):15 ol čaruq-dun ko̤ k ḍṳlük-lüg, ko̤ k čalluɣ bädik bir irkäk bo̤ ri čıqdı (XVI, 139141) ‘Bu güneş ışınından kök tüylü, kök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı’
(bkz. Bang & Rachmati 1932: 692).
11’inci asrın ikinci kaynağına gelince, Maḥmūd al-Kāšġarī’nin
Dīwān Luġāt at-Turk adlı eserinde verdiği tek örnekte çal yine bir hayvan
postunun renk ifadesi rolünde görülmektedir, krş:
ǦaʔL QuWYo
’al-’amlaḥu mina’l-ġanami.
čāl qōy
siyah beyaz bir koyun çeşidi
Dīwān Luġāt at-Turk, tıpkıbasımı, 513’üncü sayfa, satır 11-13
(bkz. DLT 1990)
Dankoff & Kelly (2: 299), Clauson (1972: 417) ve diğer araştırmacılar Kaşgarlı Mahmut’un Arapça tercümesini tam aynı şekilde anlamaktadır (“a black-and-white sheep”),16 tek Gerhard Doerfer (3: No. 1049) ‫ح‬
harfinin kuyruğundaki küçük yay nedeniyle bu işareti ‫ ج‬harfi zannederek
’al-’amlaḥu yerine ’al-’amlaǧu okuyup onu “gelbliches Schaf”, yani
‘sarımsı koyun’ olarak çevirmekte ve üstelik bu manayı çal sözcüğünün
esas manası olarak da kabul etmektedir.17 Bence bu görüş doğru değildir.
Az önce 17’inci dipnottan öğrendiğimize göre ARAPÇA amlaḥ hayvan
donu, ayrıca siyahla karışık beyaz koyun veya keçileri belirten bir terim15
16
17
Bu kaynağın tarihi ve dili ile ilgili notlar için bkz. Bang & Rachmati (1932: 683685); *yāl/*yǟl kökeni için bkz. Clauson (1972: 916) ve Räsänen (1969: 181).
Üstelik krş.: čāl ‘alaca, kır’ (Atalay 1948: 132), ‘grau (Schaf)’ (Brockelmann
1964: 48) ve čāl qōy ‘ein Schaf von schwarzweißer Färbung’ (Hauenschild 2003:
141).
ARAPÇA ġanam ‘koyun (ve keçi), mal’ (Wehr 1968: 614a), ‘koyun sürüsü’
(Dozy 2: 229b), ‘koyunlar ve keçiler’ (Lane 6: 2301ab); amlaḥ ‘beyaz (koyun)’
(Dozy 2: 611b), ‘siyahla karışık beyaz bir erkek keçisi; siyah beyaz (kıl, iplik vb)’
(Lane 7: 2733c), ‘siyah beyaz benekli, mavi gözlü, çelik rengi’ (Wahrmund 1:
128a), amlaǧ ‘sarı, sararyan; kestane rengine dönmüş’ (Wahrmund a.y.).
http://www.turkdilleri.org
44
UWE BLÄSING
dir (> OSMANLICA emlah ‘tek tük kırlaşmış (saç); çok açık mavimsi
gri’; Redhouse 1890: 201b). Farsçadan alınmış olan amlaǧ sözcüğü ise
esasen “Phyllanthus Emblica” denilen ağacın adıdır (Freytag 1: 60a).18
Anavatanı Hindistan olan bu ağacın hem çicekleri hem de meyvesi yeşilimsi sarı ve ondan yapılan maddeler de genellikle sarı renktedir. Bildiğime göre bu sözcük hayvan donu ifadesi olarak kullanılmamaktadır.
13’üncü yüzyıldan başlayarak çal, en başta olmak üzere, o zamanlarda Türkçe öğretimi için hazırlanmış eğitici eserlerde geçmektedir. Bu tür
yapıtların arasında şunlar vardır:
 13’üncü yüzyılın sonu ile 14’üncü yüzyılın başlangıcı civarında
yazıldığı tahmin edilen Kitāb Ḥilya al-Insān wa Ḥalaba al-Lisān. Bilim
dünyasında İbnü-Mühennâ Lûgati de olarak tanınmış olan bu eserde şu
kısa kaydı bulmaktayız (bkz. Kilisli Rıfat h. 1340 (1921): 143; Battal
1934: 24a):
’al-kahl
ǦʔL
orta yaşdaki adam čāl19
Kilisli Rifat’ın çalışmasına göre Kitāb Ḥilya al-Insān wa Ḥalaba al-Lisān
 Kitāb al-’Idrāk li-Lisān al-’Atrāk’ta (1313); bkz. Caferoğlu 1931:
45a (sadece Arapça bölümünde):
ǦʔLo
’al-farasu’l-’ašqaru’l-māyil ila’l-ḥumrat
čāl
açık renkli, kırmızımsı at
Ahmet Caferoğlu’nun çalışmasına göre Kitāb al-’Idrāk li-Lisān al-’Atrāk
18
19
Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Tuḥfat al-Aḥbāb (1934: 21): FARSÇA āmulah ~
amla (S. āmalaka) ve (arapçalaştırılmış) amlaǰ “the myrobalan-tree” (Steingass
1957: 100b); > OSMANLICA emlec “Emblic myrobalans, emblica officinalis”
(Redhouse 1890: 201b).
ARAPÇA kahl ‘orta yaştaki, olgun bir adam’; krş.: (Wehr 1968: 752a) “im
mittleren Alter stehend, Mann von reifem Alter”, (Lane 8: 3004b) “of middle age;
or between that age and the period when his hair has become intermixed with
hoariness”, (Battal a.y.) “kır saçlı, kıranta”.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
45
 Ad-Durra al-Muḍī’a fī l-Luġa at-Turkiyya’daki binek hayvanlara
dair bir listede şu veriye rastlamaktayız (Toparlı 2003: 20, 108b):
ŠaʔLo
’al-’ašhab
šāl
kır (at donu)20
Ad-Durra al-Muḍī’a fī l-Luġa at-Turkiyya, tıpkıbasım, varak 8b3-4;
bkz. Toparlı (2003)
 Kitāb Tarǧumān Turkī wa ‘Aǧamī wa Muġalī eserinde (14’üncü
asır) sözcük yine birtakım at donları içeren bir listede, fakat bu kez gayet
şaşırtıcı bir biçimde geçmektedir (Houtsma 1894: 69-70 ve metin bölümünde 13; Toparlı ea 2000: 16, 99a):
ʔLČʔL
ma’ruf
al-čāl
[yani] tanınmış
Kitāb Tarǧumān Turkī wa ‘Aǧamī wa Muġalī, tıpkıbasım 14a5;
bkz. Toparlı vd (2000)
Čal bir zamanlar Arapların da at donu terminolojisinde kullanıldığı
için Tarǧumān, bu sözcüğü sanki Arapça bir admışçasına önüne al- tanımlığı takılmış şekilde göstermektedir. En kapsamlı Arapça lugatlerinde
sözcük geçmezse de onun özel bir terminus technicus olarak gerçekten Arapçada geçtiğini Arapların at bilimini açıklayan, umumiyetle kısaca al-
20
ARAPÇA ašhab ‘boz, kır, gri’ (Wehr 1968: 444b; Lane 4: 1609a); üstelik bkz.
Zajączkowski (1965: 334).
http://www.turkdilleri.org
46
UWE BLÄSING
Nāṣirī olarak adlandırılan tarihî kaynaktan öğrenmekteyiz:21 “si les crins
blancs, les crins bais, les noirs et les isabelles sont en quantité égale sur la
face, on distingue cette variante par le terme chal” (Perron 1859: 309),
yani ‘eğer beyaz, kestane rengi, siyah ve sarımsı kırların miktarı [bir atın]
yüzünde eşit olursa, bu türe čāl denilir’.22
Çağatay edebiyatında čāl sözcüğü 15’inci asırdan itibaren belgelenmiştir. Ona, mesela Alî Şîr Nevâî’nin Bedāyi‘u’l-Vasaṭ adındaki divanın
şu satırlarında rastgelmekteyiz:
Ger kön͡ gül vaṣlıdın özge vaṣl sözin iṣtese
Ḳıṣm an͡ ga hicrān siyeh çalıda dāyim mātem it
(Türkay 2002: 59, 78/4)
Eğer gönül, ona kavuşmaktan başka kavuşma sözünü isterse
Ona düşen hicranın siyah çal renginde daima yas tutmaktır
Nevâî’nin eserlerinde geçen sözvarlığını ele almayı amaçlayan ve
umumiyetle Abuşka olarak adlandırılan El-luġatu ’n-Nevā’iyye ve ’l-istişhādātu ’ç-Çaġatā’iyye adlı Çağataycadan Osmanlıcaya Lugat (1544 miladi) čāl ile ilgili olarak şu açıklamayı vermektedir (bkz. Véliaminof-Zernof 1869: 236 ve Kaçalin 2008: 420):
21
22
Eserin tam adı Kāmil al-Ṣinā‘atain al-Baiṭara wal-Zarṭaqa veya Kāšif al-Wail fī
Ma‘rifat Amrād al-Ḫail’dir. Bu eserin yazarı, Sulṭān al-Nāṣir b. Qalāūn’un at başhekimi olan Ibn al-Mundir, Abū Bakr b. al-Badr 741 (1340) senesinde vefat etti
(bkz. EI 3: 890-891; Brockelmann 2: 136). Buna göre Arapçadan bu kayıt da
14’üncü yüzyıla aittir.
Al-čāl biçiminin yanı sıra Tarǧumān al-sīs ve al-yāġız denilen at donlarını da hem
ARAPÇA al- tanımlığı eklenmiş şekilde hem de ma’ruf (‘tanınmış’) olarak göstermektedir. Al-Nāṣirī’de sīs ile ilgili şu açıklama bulunmaktadır: “Le pie
charançon, ou sîs, indique que le museau, les orbites des yeux et la croupe sont
semés de points petits ou grands” (Perron 1859: 308), sis ile ilgili olarak daha
fazla bilgi için bkz. Sağol (1995:139-140); nihayet krş. ARAPÇA (Mısır) sīsī
‘poney’ (Wehr 1968: 408a). Üstelik Tarǧumān’da al-yağız biçiminden iki üç satır
ilerde aynı sözcük fakat bu kez tanımlıksız şekilde ve şu çeviri ile geçmektedir:
al-‘ufr – yāġız (Houtsma 1894: 13 metin); krş.: ARAPÇA ‘afr ‘toz’ (Wehr 1968:
561a), TÜRKÇE yaɣız ‘toprak rengi; toprak’ (Räsänen 1969: 178b) ve ona göre at
donu olarak (Sağol 1995: 142).
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
47
ČaʔLo [čāl] - ṣaqālıŋ hem āġı ve hem qārāsı olmaġa dērler du-mūy
ma‘nāsına.23
Abuşka elyazması, Süleymaniye Kütüphanesi, Esat Efendi Kitapları, Nr. 3264; varak
105b12-13
Muqadimat al-Adab’ın bugün Taşkent’teki Alisher Navoiy Nomidagi
Adabiyot Muzeyi’nde saklanan dört dilli, yani Arapça ile Farsçanın yanı
sıra Çağatayca ve Moğolca da içeren tek el yazmasında ARAPÇA ḫalīs
(ḪaLiYSo), FARSÇA mōy-i siyah safēd (MWY SYʔH SFYD), ÇAĞATAYCA čal (ǦʔL) ve MOĞOLCA būrul (BWRWL)24 ifade ve terimleri
eşanlamlı olarak bir sütunda gösterilmektedir:
Muqadimat al-Adab’ın Taşkent nüshası, varak 64a1-4, sütun 3 (bkz. MAFacsimile 2008)
18’inci yüzyılın ortasına ait olan Sanglāḫ adlı Farsça Türkçe rehberinde (Farhang-i Turkī bih Fārsī az Sada-i Dawāzdahum-i hiǧrī) çal ile
ilgili olan şu açıklamalara yer verilmektedir:
ČʔL [čāl] - ... rīš va mō rā gōyand ‘umūman va asbī rā nāmand ke
mō-yi ān surx u safēd bāšad xuṣūṣan ...
23
24
FARSÇA du-mūy “A man half grey-headed”, ‘başı ağarmağa başlamış adam’
(Steingass 1956: 547a).
Açıklamalar: 1. ARAPÇA ḫalīs ‘siyah beyaz karışık (tüy, saç)’ (Lane 2: 785a) 2.
FARSÇA mōy-i siyah safēd ‘siyah beyaz saç, tüy’ 3. MOĞOLCA būrul ‘boz, kır;
kır saçlı’ (Poppe 1938: 127a; Lessing 1960: 131b).
http://www.turkdilleri.org
48
UWE BLÄSING
çal - ... umumiyetle sakal ve saç için, ayrıca ise al (kestane) ve
beyaz olan at için kullanılır ...
(bkz. Xīyāvī ş. 1374: 137b)25
Sanglaḫ, tıpkıbasım, varak 208v8-13 (bkz. Clauson 1960)
Diğer Çagatayca sözlüklere gelince, şu bilgileri elde etmekteyiz:
(ČʔL) čāl (Pavet de Courteille 1870: 279) siyah beyaz tüylü sakal; donu
al (kestane) ve beyaz olan at’26, (Zenker 1866-67: 343b) akbaş, ihtiyar;
karışık bir renk; gri, küf rengi, kırmızımsı; kır veya kızılca sakal veya
saç; kır veya al bir at’,27 (Kadri 2: 390a) ‘siyah ve beyaz renkli, kır; beyaz
ve al donlu at’ ve nihayet (Radloff 3: 1874) ‘kır, boz’ vb.
Nikolaj Konstantinovič Dmitriev’e göre (1958: 47) čal sözcüğü tsal
(цал) şeklinde Codex Cumanicus’ta da geçermiş. 28 Fakat bu iddiayı
Kaare Grønbech’in (1942) bu eserin söz varlığına ait çalışmasına dayanarak maalesef tevsik edemem.
Modern Türk dilleri dünyasına bakınca terimin burada gayet yaygın
olduğunu tespit etmekteyiz. Oğuz grubundan başlamak üzere sözcük
Türkçeden farklı olarak Azerbaycan ile Türkmen yazı dillerinde de kullanılmaktadır:
 AZERBAYCANCA čal 1. ‘baška renkle karışık olan boz renk, açık veya koyu gri renk (ačıġ-boz veya tünd-boz)’ 2. ‘kırlaşmış, ağarmış,
25
26
27
28
Üstelik krş. Kaçalin (Senglaḫ: çal maddesi).
“barbe à poils noirs et blancs; cheval dont la robe est rouge et blanche”.
“Grau-Kopf, Greis, gemischte Farbe, grau, schimmelfarbig, röthlich; grauer oder
röthlicher Bart oder Haar; graues oder röthliches Pferd (Grauschimmel)”.
Dmitriev’in çalışmasına dayanarak Setarov (1981: 29) aynısını bildirmektedir.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
49
solmuş’; üstelik krş.: čal düšmäg ‘beyazlamağa başlamak, ak düşmek
(saç)’, čalbaš(lı), çalsač(lı) ‘kırsaç(lı); ihtiyar’ (čalbaš ġadın), čalbıɣ(lı)
‘bıyıklarına beyazlık düşmüş’, čalsaġġal(lı) ‘sakalı ağarmış, kır sakal(lı)’
(čalbıɣ(lı) veya čalsaġġal(lı) ġoǰa), čal-boz ‘hem gri hem de karışık gri
renkte olan, gri ve başka bir renk karışımı’, čal-boz ġaya, čal papaġ(lı)
‘gri ve başka bir renk kumaştan başlık, şapka veya öylesini takmış kişi’,
čallıġ ‘toprak rengi, boz renk’ ve nihayet čallanmaġ ~ čallašmaġ ‘bozamak, kırlaşmaya başlamak, beyazlamaya başlamak’ (ADİL 4: 412a-415a;
Altaylı 1994: 189b-191a). Azerbaycan edebiyatından bu verileri aydınlatan birkaç misal:
Čal ayɣır ġulaɣını ġırpıp adamların üstünä ǰumanda handa bir
özündän deyän igid belä ġabaɣında dura bilmir,
čıɣırmaɣa, ata aǰıġlanmaɣa mäǰbur olurdu (Äli
Väliyev)29 ‘Çal ayğır kulağını dikip indirip insanların üstüne saldırdığında benim diyen delikanlı
onun karşısında duramaz, bağırmağa ve ata kızmağa mecbur oldu’ (ADİL a.y.). - Bašında čal
papaġ, čiynindä xurǰun; İldırım čaxırdı gözündän
onun (Bäxtiyar Vahabzadä)30 ‘Başında gri şapka,
B. Vahabzadä
omuzlarında heybe; gözünde şimşek çakardı’
(ADİL a.y.). - Ġoǰa čal ġašları altında gizlänmiš gözlärini yarı ġapayaraġ šagirdinä ġulaġ asdı (Änvär Mämmädxanlı)31 ‘İhtiyar beyaz kaşları altında gizlenmiş gözlerini yarı yumarak öğrencisini
dinledi’ (ADİL a.y.). - Läzzätli düšbäräni ištaha ilä yemäyä bašlayan usta čal bıɣlarını sıɣalladı (Bayram Bayramov) 32 ‘Lezzetli
mantı yemeğini iştahla yemeğe başlayan usta ağarmış bıyıklarını
okşayarak düzeltti’ (ADİL a.y.).
 TÜRKMENCE čal (čāl) 1. ‘siyah beyaz karışık, kül rengine benzer renk, gri’; 2. ‘kır saçlı, ağarmış’ 3. saçı, sakalı ağarmaya, yani yaşlan-
29
30
31
32
Äli Väliyev Ġara oɣlu, 1901-1983, nasir; bkz. AÄV-Väl.
Bäxtiyar Mahmud oɣlu Vahabzadä, 1925 doğumlu, şair, gazeteci; bkz. AÄV-Vah.
Änvär Mämmädxanlı, nasir ve dramatug; bkz. AÄV-Mäm.
Bayramov Bayram Salman oɣlu, 1918-1994; bkz. AÄV-Bay.
http://www.turkdilleri.org
50
UWE BLÄSING
maya başlayan bir kimse’;33 örneğin: čal sakgal ‘kır sakal(lı); kır sakallı
bir ihtiyar’, čal sač ayal ‘kır saçlı kadın’, öyde bir čal čay ičip otırdı ‘evde bir ihtiyar çay içiyordu’ ve belki de čalmesek (čālmesek) ‘bir kavun türü’ ve čalmar ‘alacık’. Daha önce Osmanlıcada gördüğümüz gibi Türkmencede de čal kökeninden -ar eki vasıtasıyla türemiş bir fiil var: 34
čalar- (čālar-) ‘kül rengini almak, grileşmek; saçı, sakalı ağarmaya, yaşlanmaya başlamak’, -› čalar-t- ettirgen çatı (TDS 1962: 735b-737b;
TkmR 1968: 719a; TkmT 1995: 108b-109b). Türkmen edebiyatından örnekler:
Aman aga mäxri ıssılık bilen uzın čal murtunı agtıgınıŋ näzik
yaŋagına batırdı (Nurmurad Sarıxanov, Saylanan eserler)35 ‘Aman
ağabey sıcak sevgiyle uzun çal bıyığını torununun nazik yanağına
batırdı’ (TDS a.y.). - Čal papagını čıkarıp, gapdalında goydı (Nurberdi Pomma, Taylak Xızzın)36 ‘Kül rengi şapkasını çıkarıp yanına
koydu’ (TDS a.y.). - Onun papirosından göterilen goyu, čal tüsse,
penǰiräniŋ ačıklığına garaman, ičerde aylanyan mavumtıl tüsselere
barıp gošulyar ‘Onun sigarasından yükselen koyu, gri duman, pencerenin açık olmasına karşın, içeride dönen mavimsi dumanlara karışıp gidiyor’ (TkmT a.y.). - Bu iki baryan ayalıŋ biri sačı čalaran
garayagız ayaldı (Agaxan Durdıyev, Saylanan eserler)37 ‘Bu gelen
iki kadının biri saçı ağarmış esmer (tenli) kadın idi’ (TDS a.y.).
Oğuz grubunu terk ederek şimdi kuzey tarafına doğru Kafkasdaki
Türkçe üzerinden yolumuza Güney Rusya ile Volga bölgesinde konuşulan Türk dillerine devam edelim:
33
34
35
36
37
Üstelik krş. Baylıyev & Karrıyev 1940: 324a ve Alijiv & Böörijif 1929: 359b,
387b (caaL).
-ar eki için bkz. Korkmaz 2003: 113 (No. 174).
Nurmurad Saryxanov, 1906-1944; daha ayrıntılı bilgi için bkz. PSTkm (1955: 4647).
Pomma Nurberdyev, 1909-1972, tanınmış Türkmen yazarı, 1954-1956, Tokmak
hicivli jurnalının redaktörü; bkz. PSTkm (1955: 62-63).
Agaxan Durdıyev, 1904-1947; Türkmen Sovyet edebiyatının ilk romancılarından
biri; bkz. PSTkm (1955: 62-63).
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
51
 KUMUKÇA čal ‘külrengi, mavimsi gri, kır, çil’, čal saqal ‘kır
sakal’, čal tüs ‘kır, çil (havyan donu)’ (KmkR 1969: 353b; Németh 1911:
106), mesela č´ał ġoi̯ an ‘boz tavşan’ (Dmitrijev 1935: 183).
 KARAÇAY-BALKARCA (yazı dili) čal 1. ‘saç, sakal, bıyıkta
beyaz tüyler’ 2. ‘beyaz, kır saçlı’ 3. ‘kül rengi, gri’; čal bol- (~ qaq-, kir-,
ur-) ‘ağarmak (saç, sakal)’, čalbaš ‘başı ağarmış insan, ihtiyar’, čalbašlıq
‘ihtiyarlık’ (QMTAS 3: 866; QMOS 1989: 723b), BALKARCA (Balkar
deresi, Čegem deresi) čal (Boziev 1962: 190; Németh 1911: 106), cal
‘kır’, calay- ‘kır olmak, ağarmak’, calayɣán ‘ağarmış, kırlaşmış; saçı başı
kır olan insan’ (Pröhle 1915: 213); KARAÇAYCA č‘al ‘kır renk’ (Pröhle
1909: 97), Siemieniec-Gołaś 2000: 125f
Bir šaharda ǰašaɣandı/ Deydile bir üy ustası./ Sora ol qart bolɣandı,/ Čačın-bašın čal
basıp (Möčülanı K., Saylama čıɣarmaları, 183)
‘Bir şehirde Deydile adlı bir ev ustası yaşamıştı.
Nihayet ihtiyar olmuş, saçı başına kır düşmüş’
(QMTAS a. y. ). - qolan at ǰanından ǰatadı, čal
at batmaqɣa batadı (Nart söz) ‘Ala at yanında
yattı, çal at batağa battı’ (QMTAS a. y.). X. Bayramuq
Seyit čal ura bašlaɣan saqalın qol ayazı bla
sıladı (Bayramuqlanı Xalimat, Qarčanı yüydegisi, 46)38 ‘Seyit ağarmağa başlayan sakalını avuç ile okşayarak
düzeltti’ (QMTAS a. y.). - Čalbaš eseŋ da, čalɣıngı tašlama (“Nart
söz”) ‘Aksakallı isen de, tırpanını atma’ (QMTAS a. y.).
 KIRIM TATARÇASI čal ‘kül rengi, gri’ ve çalarmak ‘grileşmek,
ağarmak (saç)’ (Radloff 3: 1874, 1879; Çeneli & Gruber 1980: 167b;
Asanov vd. 1988: 143b):
... bir top ala yılqı bolsun, bir top torı yılqı bolsun, bir top čal
yılqı bolsun! (Radloff 1896: 11231) ‘... bir sürü ala at sürüsü olsun,
bir sürü kestane rengi at sürüsü olsun, bir sürü çal at sürüsü olsun!’
- al qoyan-man čal qoyan ay yarıq ta ǰolda oynay (folklor) ‘al tav-
38
Xalimat Bayramuq, 1917-1996, ünlü şair ve nesirci; daha ayrıntılı bilgi için bkz.
Adiloğlu.
http://www.turkdilleri.org
52
UWE BLÄSING
şan ile çal tavşan ay ışığında yolda oynaşır’ (Garkavec & Useinov
2002: 420a).
Kırım Sedası, Qırımtatar Internet Gazetesi’nden bir numune:
Ana tilim - menim iftiharım, kederim...
... Ana tilimizde çıqqan yekâne gazetamıznıñ abunecileriniñ sayısı zornen eki biñni teşkil ete. Yaşlar çette tursın, çal saçlı-saqallı
ihtiyarlarımız bile “bilmeyim”, “añlamayım” demekten utanmaylar... ‘Ana dilim - benim kıvancım, derdim... Ana dilimizde yayınlanan biricik gazetemize abone olanların sayısı yaklaşık iki bini
buldu. Gençler bir yana bırakılırsa, bizim aksakallılarımız bile
“bilmiyorum”, “anlamıyorun” demekten utanmıyorlar’ (NetKırım).
 KARAİMCE (Kırım), KIRIMÇAKÇA čal (tüs) ‘boz, kır, külrengi’, seči saqalı čal ‘saçı ve sakalı beyaz, kır(dır)’ (KRP 1974: 622a; Rebi
2004: 201), čal at (Güllüdağ 2005: 548):
Var söyleŋız babama,/ Čal atımı satsın,/ Čal atımıŋ parasına/
Toyımı yapsın (Güllüdağ 2005: 512) ‘Git, babama söyleyin, kır atımı satsın da kır atımın parasına evlenme törenimi yapsın.’
 URUM TATARCASI 39 čał ‘boz, kır (saç, tüy)’ (Podolsky
1985:6).
 TATARCA (“Kazan” Tatarcanın yazı dili) čal 1. ‘ağarmış, gümüş rengi (saç)’ 2. ‘saç, sakala düşen beyazlık, ak renk’, čal kĕrgän čäč
3. kestane rengi (at) 4. ‘ihtiyar, kadim’; čalar- ~ čalan- ‘ağarmak’ (TTAS
3: 403b; TatR 1966: 629b).40
39
40
Ukrayna’nın Donetsk bölgesinin Azov denize yakın birkaç köyünde yaşayan
Rumlar’ın Kıpçak ile Oğuz unsurlarından ibaret olan dili.
Sibirya’daki Türklerde sözcük hem o bölgenin Tatarlarında hem de Čulım nehrinde yaşayan Türklerde bilinmektedir: SİBİRYA TATARCASI cal ‘ala (at); kır’,
(Tarskij rajon Omskoj obl.) calar- ‘ağarmak’ (Tumaševa 1992: 233a), (Tobolsk)
čallan- ‘grau werden’, čallandır- ‘grau machen’ (Radloff 3: 1887, 1888), ÇULIM
TÜRKÇESİ (Küärik ağzı) čal ‘kır, ala (at donu)’ (Radloff 3: 1874).
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
53
Čal čäčlĕ, qarčıɣa borınlı, bötĕn xäräkätĕnnän energiya tašıp tora
torɣan čın mäɣnäsĕndä xärbi kĕšĕ Söläymanovnı [Gluščenko] östäl
yanına čaqırdı (İbrahim Ɣazi) 41 ‘Çal saçlı, atmaca
burunlu, bütün hareketleriyle çok güçlü, yani gerçek
manasıyla tam asker olan adam Söylämanov’u
masanın yanına çağırdı’ (TTAS a.y.). - Sin garmon'
uynaɣanda, uraqčı ǰiŋgilär, tırmaçı malaylar, čal
saqallı babaylar kiläčäknĕŋ yaqtı könnärĕ turında,
üzlärĕnĕŋ ätilärĕ, irlärĕ, ulları bĕlän isän-saw
Ɣ. İbrahimov
kürĕšäčäk bäxĕtlĕ könnärĕ turında uylasınnar
(Ɣomär Bäširov) 42 ‘Sen akordeon çalarken, orakçı yengeler, tırmıkçı
uşaklar, beyaz sakallı dedeler geleceklerinin parlak günleri üzerine,
kendilerinin babaları, kocaları ve onlarla yine sağ salim görüşecekleri
mutlu dolu günleri hakkında da düşünsünler’ (TTAS a.y.). - Čalnıŋ
tapqırlı kinayäsĕ mäǰlĕsnĕŋ xušına kittĕ (Ɣalimǰan İbrahimov) 43
‘Aksakallının kurnaz kinayesi halkın hoşuna gitti’ (TTAS a.y.). - Čal
Nevanıŋ yarlarında/ Qaynıy dulqınnar (Ɣali Xuǰiyev) 44 ‘Kadim Neva
nehrinin kıyılarında coşar dalgalar’ (TTAS a.y.).
 BAŞKURTÇA sal 1. ‘rengi solmuş, ağarmış, beyaz’ sal mıyıq
‘ak bıyık’, sal haqal ‘ak sakal’, sal aq ’apak’ 2. ‘saçı, sakalı ağarmış biri,
çok görmüş, yaşlı insan’ 3. eski, kadim, sal dala ‘eski bozkır’, sal Ural
‘kadim Ural’; sal kĕrĕw (~ inĕw) ‘ağarmak’ (BTH 2: 163a; BškR 1958:
460a).
Kärim ... äsähĕnĕŋ yawlıq aθtınan sıɣıp kürĕnĕp torɣan sal säsĕnä häm qurılɣan yöðönä qarap yällänĕ (Yanıbay Xammatov)45
‘Kerim ... annesinin baş örtüsü altından çıkıp görünen beyaz saçına
ve buruşmuş yüzüne bakıp üzüldü’ (BTH a.y.). - Qalın sal mıyıqlı,
41
42
43
44
45
İbrahim Ɣazi, 1907-1971, tanınmış yazar ve siyasetçi; bkz. Ginijatullina (1970:
102); İG.
Ɣomär Bäširov, 1901-1999, halk yazarı, bkz. Ginijatullina (1970: 65); ÖB.
Ɣalimǰan İbrahimov, 1887-1938; bkz. Ginijatullina (1970: 195); Aİ.
Ɣali Xuǰiyev, 1912-1966, şair ve gazeteci; bkz. Ginijatullina 1970: 466-468.
Yanıbay Xammatov, 1925 doğumlu yazar; bkz. Gajnullin & Xusainov 1969: 367368.
http://www.turkdilleri.org
54
UWE BLÄSING
tasay bašlı bĕr qart, hınawsan küð yügĕrtĕp sıqqas: - hĕð ukrain
da, rus ta tügĕl, axırı, - tinĕ (Färit İθänɣolov)46 ‘Kalın ak bıyıklı,
kel kafalı bir ihtiyar denetleyen gözlerle baktıktan sonra: siz Ukraynalı da, rus da değilmişsiniz, dedi’ (BTH a.y.).
 ÇUVAŞÇA čal 1. ‘güz yapraklarının ilk sarartıları’, xurăn śulśisene čal tivnĕ ‘huş ağacının yaprakları sararmağa başlamış’; 2. ‘kır saç,
ağarmış saç’ čal kĕriččen purăn ‘saçın ağarmadan (hayatını) yaşa’ (Ašmarin 15: 133-134; ČuvR 1982: 577b; Egorov 1964: 316).
Raščari śăka śulśisene čal kĕnĕ, ıraš akma yurat'
ĕntĕ,- ĕlĕk vattisem śapla kalatčĕś (s. Orauši, Vurnarskogo rajona ČASSR) ‘Rašča’daki ıhlamur ağacının
yaprakları sararmağa başlamış, çavdar ekmek mümkündür artık - eskiden yaşlılar öyle dediler’ (Ašmarin
a.y.). - pĕrre te čal kĕmen, vatălman, śüśsem
N. I. Ašmarin,
kăvakarman (s. St. Čekurskoe, b. Buinskogo
meşhur türkolog ve
uezda Simbirskoj gub.) ‘insan birden ağarmaz, sözlükçü (1870-1933)
ihtiyarlamaz, saçı kırlaşmaz’ (Ašmarin a.y.).
Fiile gelince, Çuvaşçada iki farklı türeme tespit edebiliriz: čalar- ‘kır
olmak, grileşmek’, čalarnă śüś ‘kır saç’, śüśĕ-puśĕ čalarnă ‘saçı başı
ağarmış, ihtiyarlamış’ hem de čalan- ‘kır, gri olmak’, (ČuvR 1982: 577b;
ibid.)
An yĕr-xa, terĕ śav vată śın. An xurlanăr, terĕ čalarnă śın. Epir
suylană yulaški (devuška) lartăr šălĕ tăkăniččen, śüśĕpuśĕ
čalariččen.
Ağlama ya, dedi şu ihtiyar adam. Üzülmeyin, dedi saçı başı
ağarmış adam. Bizim seçtiğimiz kazandibi kızını bırakın [işte], dişi
düşmeden, saçı başı ağarmadan.
Mixail Romanovič Fedotov (2: 387-388) ÇUVAŞÇA čal biçimini
diğer Türk dillerinden kaynaklanan biçimlerle aynı kefeye koymaktadır.
Fakat ses yapısına bakılırsa bu biçim Çuvaşçanın eski leksik miras tutarına girememektedir, çünkü ne ANA TÜRKÇE *č- > ÇUVAŞÇA ś- ses
46
Färit İθänɣolov, 1928-, öğretmen ve yazar; bkz. Gajnullin & Xusainov (1969:
180-182); Fİ.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
55
değişimine ne de yeni çağlara değin etkinliğini sürdüren *a > o > u gelişimine katılmamıştır. Dolayısıyla bu biçim - tıpkı ÇUVAŞÇA sară, adaš,
talak gibi -47 Mongol istilâsından çok sonraları Tatarcadan alınmış olmalıdır. Aynısı ÇUVAŞÇA čalar- ile čalan- için de geçerlidir (< Tatarça;
bkz. yukarıda).
Orta Asya istikametliyle Volga nehrinin kıyılarından seyahatimize
devam ederken yolda konumuza giren şu malumatı elde etmekteyiz:
 NOGAYCA šal ‘ağarmış, kır (saç)’, šal at ‘kır at’ (NogR 1963:
402b).
 KARAKALPAKÇA šal ‘ağarmış (saç); ihtiyar adam’ (KkpR
1958: 722a).
 KAZAKÇA šal 1. ‘60-70 yaşından büyük bir adam; ihtiyar’ 2.
‘kır saçlı’ 3. ‘kül rengi’, käri šal ‘yaşlı adam’, šal bol- ‘ihtiyar olmak’, šal
quyrıq ‘kır kuyruklu (at)’ (KzkR 1954: 387a; QNS 1992: 335b;
Shnitnikov 1966: 228a, QTTS 10: 105-106).
Qoyšı šal, qozıšı bala, tüyeši, sawınšı, žılqıšı da osı žaqtan
šıɣadı (Muxtar Äwesov, Abay) 48 ‘Koyuncu dede, kuzucu çocuk,
deveci, sağıcı, hem de atçı bu taraftan çıktılar’ (QTTS a.y.). Žänibek šaldı biläsiŋ ɣoy, - dedi ol tömennen žoɣarı Aqtay awzına
qarap (Magzom Sündetov, Qumda) 49 ‘Žänibek dedeyi biliyorsun
ya, - dedi ve aşağıdan yukarı Aqtay’ın ağzına baktı’ (QTTS a.y.). Men Mawsınbay degen šalmın. Semey žaqqa, uzatqan balamızɣa
baramız (Ɣabidin Mustafiyn, Qaraɣandı) 50 ‘Mawsınbay dedikleri
ihtiyar benim. Semey’e, evlendirdiğimiz çocuğumuza gidiyoruz’
(QTTS a.y.).
 ÖZBEKÇE čol ‘yaşlanmış, ihtiyar adam’; čol-kampir ~ čolu
kampir ‘ihtiyar adam ile koca karı’; čollik ‘ihtiyarlık’; čolni kŭrib, bobom
dema! ‘ihtiyarı görünce [ona] dedem deme!’51~ čolni kŭrib, bobom deng
47
48
49
50
51
< TATARCA sarı, adaš, talak (Ščerbak 1970: 148).
Muxtar Äwesov, 1897-1961; Grexovodov vd. (1969: 41-43).
Maɣzum Sündetov, 1936-; Grexovodov vd. (1969: 293).
Ɣabidin Mustafiyn, 1902-; Grexovodov vd. (1969: 224-225).
Aynı deyim Uygurcada da bulunur; bkz. aşağı.
http://www.turkdilleri.org
56
UWE BLÄSING
‘ihtiyarı görünce [ona] dedem deyin!’ (deyim) (UzbR 1959: 526b; ŬTİL
2: 377b; Gabain 1945: 241).52
Nuroniy čol, Donišmand čol; Gŭyo bu sehrgar čol hamma narsani betdan ŭqib olar edi (Abdulla Qodiriy, Ŭtgan kunlar)53 ‘Nuroniy dede, Donişmand dede;
güya bu sihirci ihtiyarlar her şeyi birinin yüzünden okuyabilirlermiş’ (ŬTİL a.y.). - Boyagi
yoɣoč va bordonlar orqasidan oltmiš yošlardagi bir čol arava minib čiqdi (Abdulla Qahhor, Kŭščinor) 54 ‘Deminki odun ve sepetlerin
arkasından altmış yaşlarındaki bir ihtiyar arabaA. Qahhor
ya binmiştir’ (ŬTİL a.y.). - Abgor bŭlib qolgan
čollar, kampirlar rŭpara kelgan ǰangčining bŭyniga osilib yiɣlašadi (Abdulla Qahhor, Oltin yulduz) ‘Durumu zavallı olan ihtiyarlar,
koca karılar karşılayan askerin boynuna sarılıp ağlıyorlar’ (ŬTİL 1:
21b).
 UYGURCA čal ‘ihtiyar, yaşlı (erkek)’ 2. ‘ağarmış, ak saçlı’; čalliq ‘ihtiyarlık, yaşlılık (erkek)’; saqilini qiro basqan čal ‘sakalı ağarmış
yaşlı’, čalni körüp, bovay demä! ‘ihtiyarı görünce [ona] dedem deme!’
(UjgR 1968: 386, 189a; UTİL 1999: 421b); ağızlardan bir iki örnek: čāl
(Kaşğar) ‘kısmen siyah kısmen beyaz olan (saç ya da sakal için)’ (Shaw
1875: 95; Yıldırım 2007: 179), (Qara-Xōǰa) ‘alaca (havyan)’ (Le Qoq
1911: 89c).
 KIRGIZCA (eski) čal 1. ‘kır, ağarmış’, čal saqal ‘ak sakallı’, čal
quyruq ‘kır kuyruklu (at)’, čal baš asqa ‘üstü ak, kır olan kaya, dağ tepesi’ 2. ihtiyar, kempir-čaldar ‘ihtiyar kadın ve erkekler’, čaldı-kempir ‘ihtiyarlar (erkek ile kadın)’; čal-čul ‘ihtiyar ile gençler, hepsi’, čal ǰıgar
‘(çok eskiden evlenme törenlerinde bir adet) gelinin ihtiyar akrabaları ge-
52
53
54
Ağızlardan kaynaklı veriler için bkz. ŬXŠL (1971: 357, 384).
Abdulla Qodiriy, 1894-1938, Özbek düzyazının kurucusu; bu yazar ile eserleri
üzerine kapsamlı bilgiyi Merhan (2008) vermektedir.
Abdulla Qahhor, 1907-1968, Özbek hikayecisi; bkz. AQ.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
57
lini baba evinden çıkarmazlar, önce damadın babasından bir hediye beklerler’ (KrgR 1965: 838a).55
saqaldın körkü čalda bar, sulūnun körkü kalda bar (folklor)
‘sakallının [ihtiyarın] güzelliği ak sakalındadır, latif kızın güzelliği
benindedir’ (KrgR 1965: 328a). - čaldın körkü - nuskada ‘ak sakallının güzelliği akıldadır’ (KrgR 1965: 558a). - tūra ǰaɣın karasa,
tespe tartqan čaldar bar (folklor) ‘yanına baktığında hep tespih çeken ihtiyarlar var’ (KrgR 1965: 773a). - kök sülȫsün, kunduz börk
čaldarı sıpā qırɣızdın (folklor) ‘gri bir vaşak [kürkü] ve susamurundan bir takke [böyle olurlar] yaşlı Kırgız eşrafı’ (KrgR 1965:
681b).
Nihayet Altay ve Sayan dağlarında yaşayan Türkleri de ziyaret etmemizin zamanı gelmiştir. Onların dil ve şivelerinden kaynaklanan şu küçük
sergiye katılmış olmaktayız:
 ALTAYCA (Oyrot şivesi) čal ‘gri, boz, kır, kır saçlı’, mesela čal
quyruq ‘kuyruğu kır (at)’, čal baštu ‘kır saçlı’, čaldar ‘beyaz yeleli, beyaz kuyruklu al donlu (at)’, čaldık- ‘solmak’ (OjrR 1947: 175b), (Teleüt
şivesi) čal ‘kır açlı, ak saçlı, saçı ağarmış’, čał kiži ‘kır sakallı, ihtiyar
adam’, čalar- ‘ağarmak, kır olmak (saç)’, čaldar ~ čalbar ‘beyaz yeleli,
al donlu (at)’, čaldıq-, čaldıgıp qalgan ‘solmuş’ (Radloff 3: 1874, 1879,
1891; Ryumina-Sırkaşeva & Kuçigaşeva 2000: 11), (Kumandın şivesi)
čal ‘kır, ala (at donu)’, čalar- ‘kır olmak, ağarmak’ (Radloff 3: 1874,
1879), (Lebedin şivesi) čaldar ‘beyaz yeleli, beyaz kuyruklu al donlu at’
(Radloff 3: 1889).56
 HAKASÇA čal ‘kır, külrengi (at donu)’ (XakR 1953: 308b),
ŞORCA šal ‘kır saçlı, yaşlı, ihtiyar, aksakallı’, qır šala šapqan ‘ağarmağa
başlayan (saç, sakal)’, šalar- ve šalɣa- ‘ağarmak, gri olmak’ (Radloff 4:
959, 962, 964).
Yaygınlığı böylesine geniş bir terimin gezdiğimiz tüm yörelerin diller
arası alanında da bayağı derin izler bırakması hiç de şaşırtıcı değildir. Do55
56
Krş.: aygır ǰıgar ‘gelinin genç akrabaları gelini baba evinden çıkarmazlar, önce
damattan hediye beklerler’ (KrgR 1965: 29a).
Verbickij (1884: 422a) čal (t., nižne- bijskij) ‘sedoj, čalyj (o kone)’, čalar- (t.,
nižne- bijskij) ‘sedet, čalym delat'sja’.
http://www.turkdilleri.org
58
UWE BLÄSING
layısıyla bunun Türkçe olmayan birtakım dillere geçtiğine Türkiye’ye dönüş yolumuzda bakacağız.
 Moğolca ile başlarsak bu dilin klasik çağına ait herhangi bir kaydın bulunmamasına karşın,57 çal sözcüğüne Moğol dil ailesine dair çağdaş iki dilde rastlanır:
HALHACA cal [tsal] ‘beyaz’, cal buural (atlardan) cal gurguul “gimalajskij fazan”, cal ǯims ‘ananas’, cal camӡ “medlennyj lori (rod makak)” (BAMRS 4: 248a).
KALMUKÇA cal [tsal] ‘beyaz saçlı, beyaz yeleli, beyaz renkli (kısmen)’, genellikle cal buurl [tsal būrl ̥] ‘ak donlu (at), beyaz saçlı (ihtiyar
insan)’, cal buurl saxlta aav ‘sakalı apak olan bir ihtiyar’ (Ramstedt
1976: 420b; KlmR 1977: 624a; Krueger 3: 616).
 İslav dilleri arasında da TÜRKÇE čāl’ı benimsemiş olan iki dil
vardır (bkz. Lokotsch 1927: No. 387).58 Biri, tabii ki Rusça, diğeri Ukraynacadır. Sözcüğümüz taa Eski Rusçanın Novgorod ağzına girmiş olup
1360 ile 1380 seneleri arasında huş ağacının elyafı üzerine yazılmış bir
metnin fragmanında čalec' ‘kır donlu at’ olarak rastlanmaktadır (RPDR,
gramota 266):
А что касается коней - возьми моего чалого, корми каждый день овсом.
(Zaliznjak 2004: 603)
‘Atlar konusuna gelince benim kır donlusunu al da her gün
[ona] yulaf yedir’.
Huş ağacının elyafı üzerine yazılmış metnin fragmanı
(alttaki “gramota”nın 2’nci satırında)
57
58
Süxbaatar (1999: 239) ile BAMRS (4: 248) eserlerine göre čal Moğolca’nın eski
yazı dilinde de varmış.
SIRPÇA-HRVATÇA čilāš ‘beyaz at’ ise čal değil, TÜRKÇE çil (‘tüyünde küçük
benekler bulunan (hayvan)’) sözcüğünü yansıtmaktadır (Skok 1: 324).
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
59
Bu “gramota”da geçen calca biçimi cal-(e)c' adının dördüncü ad durumunu teşkil etmektedir (Zaliznjak 2004: 816). -'c' eki ile türemiş olan
bu sözcük59 - bildiğime göre - yalnızca bu eserde tespit edilmiştir. Daha
sonraki yüzyıllarda olduğu gibi çağdaş Rusçada da čal- kökü sadece bir
sıfat türevinde devam etmektedir: RUSÇA (eski imlası) чалыи čál-yi,
(modern imlası) чалый čál-yj ‘başka renklerle karışık gri renk; kül rengi
(at donu); tek renkten, fakat beyaz kuyruklu bir at’, örneğin čálaja lóšad'
‘ala, külrengi at’ ve mecazen čálaja pogóda ‘kapalı, pis hava’
(Pawlowski 2: 1716b).60 Bu türemeye 16’ncı asrın ilk yarısından itibaren
yine Eski Rusça çağına ait bazı kaynaklarda rastlamaktayız (bkz. Unbegaun 1935: 343-344; Sreznevskij, 3: 1471; Vasmer 4: 313; Šipova 1976:
374-375; Dmitriev 1958: 47; Setarov 1981: 29), mesela:
казаки дубровенскіе взяли у него иноходецъ саврасъ
силно, иноходецъ сѣръ, да конь чалъ, да конь воронъ
волошскіе, да конь карь волошской же, да кобылу саврасу
волошскую (kazaki dubrovenskĭe vzjali u nego inoxodec” savras”
silno, inoxodec” sĕr”, da kon' čal”, da kon' voron” vološskĭe, da
kon' kar' vološskoj že, da kobylu savrasu vološskuju) ‘Dubrova’lı‹?› Kazaklar ondan siyah yeleli, siyah kuyruklu, kum rengi bir
eşkinli, boz bir eşkinli, kır bir at, tüyleri karga renginde bir at, tüyleri kestane renginde bir at hem de siyah yeleli, siyah kuyruklu,
kum rengi bir kısrağı aldılar’ (1529, Pamjatniki diplomatičeskix”
snošenĭj Moskovskago gosudarstva s” Pol'sko-Litovskim” gosudarstvom”, tom I, s” 1484 po 1533 god”, Izdany pod” redakcĭeju
G. Th. Karpov, Spb., 1892 = Sbornik” Imperatorskago russkago
istoročeskago obččestva, tom” XXX, 2-e izd.; bkz. Unbegaun a.y.).
А татбы вяли два коня, конь чалъ да конь каръ (a tatby
vjali dva konja, kon' čal” da kon' kar”) ‘ve hırsızlar iki at [ç]almışlar, biri çal renginde ve birisi kar renginde’ (Pravaja gramota o
59
60
Önsesteki c (< č) Kuzey Rusçaya ait, genellikle cokan'e olarak tanınmış olan ses
değişmesini göstermektedir.
Üstelik krş. RUSÇA čálka (dişil), čalkó (eril) ‘kül rengi, gri at’ ve čalopégij ‘kül
rengi’, čalopégaja lóšad' (Pawlowski a.y.; SSRLJa 17: 754-755).
http://www.turkdilleri.org
60
UWE BLÄSING
vydačĕ golovoj Mixajlu Kolupaevu bĕglago ego kabal'nago xolopa
Onisimka Onikĭeva, 1547g = Akty juridičeskĭe ili sobranĭe form
starinnago dĕloproizvodstva, 22; Izd. Arxeograf. Komissĭi, S-Pb.
1838; bkz. Sreznevskij a.y.).
Klasik Rus edebiyatın en mükemmel temsilcilerinden biri olan Aleksandr Sergeevič Puškin’in meşhur Evgenyj Onegin novellesinden bir örnek (Glava četvertaja - XLIV):
Евгений Онегин
Евгений ждет: вот едет Ленский Evgenij bekliyor: işte orada
Lenskij geliyor
На тройке чалых лошадей;
Altında çal atlı bir troyka;
Давай обедать поскорей!
Çabuk ol, öğle yemeği yiyelim!
UKRAYNACA čályj ‘boz, kır, alaca; kır at’ (SUM 11: 267a):
Staršyj lejtenant Voroncov jixav poperedu
na čalomu, vkraj zmorenomu koni (Ivan Le,
Moji lysty, 1945: 114)61 ‘Üsteğmen Voroncov
çal ata binerek önden gidiyordu, atı açlıktan
ölmüş durumdadır’ (SUM a.y.). Yandaki
fotoğraf yazar Ivan Le’nin Kiyev kentinin
Baykov kabristanında bulunan mezar yerinini
göstermektedir.
Ukraynacada sözcük Rusçadan bir alıntı sayılamaz. Çünkü Ruslarda
olduğu gibi Ukraynada yaşayan İslavlar da bu terimi en başta at ticareti
yolunda olmak üzere (bkz. Spuler 1965: 406, not 145) zamanında Güney
Rusya’nın kırlarında göçebe hayatı sürdüren Türk kavimlerinden dolaysız
öğrenmişlerdir. Ona karşılık olarak sözcük “İslav kıyafetinde”, yani çalyj
şeklinde 16’ncı asır Ermeni Kıpçakçasında yazılmış mahkeme belgelerine
girmiştir; krş.:
Keldi kusibit gureɣ voytnıŋ alnıda da ketxoyalarnıŋ da keltirdi
at čalıy da ayt[t]ı ki men bu atnı satıp alıp edim andriydan gogooɣlundan .... (Grunin 1967: 191) ‘Kusibit ‘voyt’ Gureg ve yaşlı eş61
Ivan Le, 1895-1978, romancı; ayrıntılı bilgi için bkz. IUSL 1965: 754-768.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
61
raf önüne gelerek čal atı getirdi ve dedi: bu atı Gogo-oğlu
Andrey’den satın almışım’.
 Ural dillerinde biraz karışık bir resim göze çarpmaktadır. Bir tarafta mutlaka bir Türk dilinden alınmış olan ÇEREMİSÇE (Mari) čal
(‘ağarmış, kır, boz, külrengi; yaşlanmış, ihtiyar’; SMJa 8: 299a) öbür tarafta ise RUSÇA čalyj biçimini yansıtan ZÜRYENCE (Komi dili) čalöy
(KomR 1961: 732b) ve MORDVİNCE ćaloj (‘kır’; ćaloj l'išḿe ‘kır at’) ~
čalaj (‘başka renklerle karışık boz renk’) vardır (Paasonen 1: 157b,
201b); krş. (ÇEREMİSÇE):
Čal pondašan kugyza urem dene oškyl küza (V. Sapaev) ‘Kır
sakallı ihtiyar caddeden yukarı gidiyor’ (SMJa a.y.). - Čal vül'ö
počšym pütyrale, vujžym motoryn rüzaltyš (F. Majorov) ‘Kır donlu
kısrak kuyruğunu oynattı, başını da güzel salladı’ (SMJa a.y.).
Bundan başka Çeremisçede şu türevleri bulmaktayız: čalemáš ‘boz,
kır olmak, ağarmak’, čalemdáš ‘boz, kır yapmak, ağartmak’, čal(rák)šém(e) ‘siyahla karışık boz’, čályn ‘bozca (parlamak)’ (SMJa 8: 299b301a).
 Kafkas ile Anadolu yöresine döndüğümüzde Ermeni edebiyatında
yine oldukça eski kayıtları bulmaktayız. Ermenicede č‘al sözcüğü ilk olarak 13’üncü asırda yük hayvanlarına ve ayrıca atlara dönük tedavi yöntemleri ile ilgili olan Bžškaran jioy ew aṙhasarak grastnoy adlı Orta Ermenice kaynakta geçmektedir (bkz. Łazaryan & Avetisyan 2: 246a):
Ew kan i jiann č‘al ji, or lini ir amēn marminn spitak u gluxn u
šlnik‘n ayl goyn ‘atlar arasında č‘al [denilen] bir at da var, bunun
bütün vücudu beyaz, başı ve boynu ise başka renktendir’ .... Znoyn
u or goyn u xaṙni ĕnd spitakn, nay ayn goynovn č‘al asen ‘aynı
renkten fakat beyazla karışık, bu renkte olana č‘al [at] derler’
(Č‘ugaszyan 1980: 578-9, 21-22, üstelik 227).
Çağdaş Ermenicede ‘kül rengi, kır; çok renkli, alaca, çilli; karışık’
manasını taşıyan č‘al biçiminin yanı sıra (Malxaseanc’ 4: 7c-8a) bazı
ağızlar şu türeme ve bileşik sözcükleri de göstermektedir:
č‘alik-malik (Ararat, Łarabał), č‘al-malalik, č‘al-mlotik
(Łarabał), č‘al-tik (Axalc‘xa, Łarabał), č‘al-pturik (Łarabał) ‘ala,
alaca, çilli’, čl-ptorik ~ č‘al-ptorik (Ararat) ‘çilli (tavuk, kuş), čl-
http://www.turkdilleri.org
62
UWE BLÄSING
pltun (Muš, Ṙštunik‘, Van), čl-ptun
(Ararat) ‘ala, alaca, çilli’ mesela: č‘alikmalik šor ‘ala elbise’, č‘alik-malik
ak‘lor ‘çilli horoz’ (krş. TÜRKÇE
(Samsun) çal horozu, bkz. yukarı),
č‘almlotik oč‘xar ‘alaca koyun’ (krş.
Kaşgari DLT čal qoy), č‘altik vaṙekner
‘çilli piliçler’, č‘altik gaṙner ‘çilli
kuzular’; č‘al-płoč ‘uğur böceği’, č‘alač‘k‘
‘ala
gözlü’,
č‘al-a-poč‘ik
oč‘xarner (Łarabał) ‘kuyruğu alaca
koyunlar’, č‘al-el (Ararat) ‘olgunlašarak
kırmızı renk almak’, čl-pstal (Ararat, Muš) ‘parlamak’ vb.
(Ačaṙean 1913: 874-875; Amatuni 1912: 435b; HLBB 4: 365-370).
Bazı araştırmacılar - örneğin Gerhard Doerfer (3: No 1049) - ERMENİCE č‘al’ı Farsçadan gelen bir unsur olarak nitelendirmektedir. Bu anlayış kısmen doğru olsa da kanımca Ermenicedeki bu sözcüğün asıl kaynağının Türkçe olması akla daha yatkındır. Aynısı KÜRTÇE čāl ~ čal, čál
‘ala, kır renk (hayvan donu)’ için de geçerlidir (bkz. Cabolov 2001: 227);
üstelik krş. huliyē čāl ‘ala kartal’, čālabalak ‘ala, alaca (hayvan donu)’
(Îzolî 36a; KR 1960: 148b):
haspē wī haspakī bōz-a, čāl-a ū daqdaqī-ya (Kurdskij Folklor)
‘onun atı boz, kül rengi ve kırdır’.
Diğer İran dilleri ve şiveleri (Farsça için bkz. yukarı):
 BAHTİYARİ čōl ‘beyaz alınlı (at)’ (Žukovskij 1922: 186b);
örneğin:
Vezné čōl dest ī́zene be séri ōxúr; ... (a. y. 811)
‘Beyaz alınlı Arap atı ön ayaklarını yemliğin başına vurur; ...’
 İŠKAŠAMİ čol ~ čoḷ ‘alaca (büyük baş hayvanları)’ (Paxalina
1959: 192a).
 TATİCE cal ‘boz, gri, kır, alaca’ (Agarunov & Agarunov 1997:
28a).
 TALIŞÇA čal ‘boz, kır, kül rengi (at donu)’ (Pirejko 1976:
243b).
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
63
 TACİKÇE čol ‘kır (sakal); ihtiyar adam’ (TdžR 1954: 444b).
Büyük olasılıkla sözcüğün anlamına bakarak Gerhard Doerfer (1967: No.
382) bu biçimi FARSÇA čāl’dan ayrı görüp ona tam eşanlamlısı olan
ÖZBEKÇE čol’e bağlamaktadır (Farsça ve Özbekçe için bkz. yukarı).
Az būi muški Tibbat, k-on saydi saydgahro
Oɣušta bud bo xok az na’li būru čolaš ... (Xoqonī) (FZT 2:
543b).62
En eski zamanlardan, mesela Orhon abidelerinde veya Eski Uygurcada, sözcüğün her hangi bir kaydı olmamakla birlikte ana biçimi olarak
TÜRKÇE *čāl tahmin edilir. Bu kökenin nihayetle Ana Türkçeden mi
miras kaldığı yoksa (tarih öncesi) yabancı bir dilden mi ödünç olduğu hiç
belli değildir. Her nasıl olursa olsun, sözcüğün Türkçede bayağı eski olduğunu bugüne dek Türkmencede devam eden uzun ünlüsünden anlamaktayız. Anlam bilimi bakımından *čāl esasen (boz, kül rengi, siyah beyaz, kestane rengi) tüy ve saça yönelik bir renk ifadesidir, yani hayvan ve
insan için kullanılır. Fakat gördüğümüz gibi sözcüğün - çok seyrek de olsa - (beyazımsı, sarımsı) meyve, yaprak vb şeylerin renk ifadesi rolünde
bulunması da mümkündür.
Artık ‘renkli’ gezintimizin sonuna gelmek üzereyiz. Umarım ki, çal
sözcüğünü karanlık “etimolojik tabut”undan kurtarıp ona taze bir renk
katarak ala canını geri vermek olan hedefimize ulaşmış olmaktayız.
Kaynaklar
AÄV-Mäm, Ənvər Məmmədxanlı, Azərbaycan ədəbiyyatı Vikipediya;
http://az.wiki pedia.org/wiki/Ənvər_Məmmədxanlı (28. 04. 2008).
AÄV-Vah, Bəxtiyar Vahabzadə, Azərbaycan ədəbiyyatı Vikipediya;
http://az.wiki pedia.org/wiki/Bəxtiyar_Vahabzadə (28. 04. 2008).
62
= FARSÇA Az bōyi muški Tibbat k-ān ṣaḥn ṣaydgah rā-st/āġuštah būd bā xāk az
na’li bōr u čāl-aš ... ‘av ülkesi olan Tibet miskinin kokusunun etkisi altında [Şirvan Şah] boz ile çal atının nallarından çıkan tozları [kılıcına] sürdü’. Esasen bu
beyit Selçuklu zamanı meşhur şair ve mütefekkiri olan Hakani Şirvani’ye (11221190) aittir (bkz. Xāqānī Širvānī 1959: 2283). Tacikçe çevirisinde üstelik hatalar
(saydi, saydgahro) bulunmaktadır.
http://www.turkdilleri.org
64
UWE BLÄSING
AÄV-Väl,
Əli
Vəliyev,
Azərbaycan
ədəbiyyatı
Vikipediya;
http://az.wikipedia.org/ wiki/Əli_Vəliyev (28. 04. 2008).
AÄV-Bay, Bayram Bayramov, Azərbaycan ədəbiyyatı Vikipediya;
http://az.wikipe dia.org/wiki/Bayram_Bayramov (28. 04. 2008).
Ačaṙean, Hrač‘ya Hakobi (1913), Hayerēn gawaṙakan baṙaran
‹Provincial'nyj slovar' armjanskago jazyka›, T‘iflis.
ADİL (1964-87), Azärbayǰan dilinin izahlı lüɣäti ‹Tolkovyj slovar'
azerbajdžanskogo jazyka›, 1-4, Bakı.
Adiloğlu, Adilhan, Sovyet Döneminde Karaçay-Malkar Edebiyâtı, 9,
Halime Bayramuk;
http://www45.brinkster.com/karachaymalkar/sovyetdonemindekara
chay malkaredebiyati.09.htm (28. 04. 2008).
Agarunov, Jakov M. & Mixail Ja. Agarunov (1997), Tatsko (ėvrejsko)
russkij slovar' ‹Lüqät äz čuhuri ä urusi›, Moskva.
Aİ, Alimcan İbrahimov,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Tempdosyalar/109902__AlimcanI
brahimov.pdf (28. 04. 2008).
Alijiv A. & K. Böörijif (1929), Orısca-turkmence sözlik ‹Russkoturkmenskij slovar'›, Aşɣabat.
Altaylı, Seyfettin (1994), Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü, 1-2, İstanbul.
Amatuni, Sahak Vardapet (1912), Hayoc‘ baṙ u ban, Vałaršapat.
AQ, Abdulla Qahhor, http://wapedia.mobi/uz/Abdulla_Qahhor (18. 06.
2008).
Arat, Reşid Rahmeti (1959), Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, 2,
Tercüme, Ankara.
Arat, Reşid Rahmeti (1979), Kutadgu Bilig, 1, Metin, İkinci Baskı,
Ankara.
Asanov, Ševket A. & Aleksandr N. Garkavec, Seyran M. Useinov (1988),
Krymskotatarsko-russkij slovar' ‹Qrımtatardža-rusča luɣat›, Kiev.
Ašmarin, Nikolaj Ivanovič (1928-50), Thesaurus Linguae Tschuvaschorum, 1-17, Kazan' & Čeboksary.
Atalay, Besim (1948) Divanü Lûgat-it-Türk Dizini, Ankara.
Baylıyev, X. & B. Karrıyev (1940) Türkmenče-rusča sözlük’ ‹TurkmenoRusskij slovar'›, redaktorlar Š. Batırov ve M. Sakali, Ašgabat.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
65
BAMRS (2001-02), Bol'šoj akademičeskij mongol'sko-russkij slovar' v
četyrex tomax, pod obščej redakciej akademika AN Mongolii A.
Luvsandėndėva i doktora filologičeskix nauk, professora C.
Cėdėndamba, Moskva.
Bang, Willy & Gabdul Rašid Rachmati (1932), “Die Legende von Oɣuz
Qaɣan”, Sitzungsberichte der Preussischen Akademie der
Wissenschaften, Philologisch-Historische Klasse, 1932: 683-724,
Berlin.
Battal, Aptullah (1934), İbnü-Mühennâ Lûgati, İstanbul Nüshasının
Türkçe Bölüğünün Endeksidir, İstanbul.
Boziev, Axmat Jusufovič (1962), Materialy i issledovanija po balkarskoj
dialektologii, leksike i folkloru, Nal'čik.
Brockelmann, Carl (1964), Mitteltürkische Wortschatz nach Maḥmūd AlKāšɣarīs Dīvān Luɣāt at-Turk, Budapest.
Brockelmann, Carl (1943-1949), Geschichte der arabischen Litteratur, 12, Leiden.
BškR (1958), Baškirsko-russkij slovar' ‹Bašqortsa-russa hüδlĕk›,
Moskva.
BTH (1993), Bašqort tĕlĕnĕŋ hüδlĕgĕ, ikĕ tomda ‹Slovar' baškirskogo
jazyka, v dvux tomax›, Mäskäw.
Cabolov, Ruslan Lazarevič (2001), Ėtimologičeskij slovar' kurdskogo
jazyka, 1, Moskva.
Caferoğlu, Ahmet (1931), Abû-Hayyân, Kitab al-idrâk li-lisān al-atrâk,
İstanbul.
Caferoğlu, Ahmet (1934), Uygur Sözlüğü, İstanbul.
Çağbayır, Yaşar (2007), Ötüken Türkçe Sözlük, 1-5, İstanbul.
Çeneli, İlhan & Ernst August Gruber (1980), Krimtatarische Chrestomatie aus Gegenwartstexten, Wiesbaden.
Civelek, Özlem, “Tarihi Türk Dillerinden Günümüz Türk Dillerine Değin
‘Karakuş’ Sözcüğü Üzerine” (Yayımlanmamış kongre bildirisi).
Clauson, Sir Gerald (1972), An Etymological Dictionary of PreThirteenth-Century Turkish, Oxford.
Clauson, Sir Gerard (1960), Sanglax, a Persian Guide to the Turkish
Language by Muhammad Mahdī Xān, London.
http://www.turkdilleri.org
66
UWE BLÄSING
Č‘ugaszyan, B. L. (1980), Bžškaran jioy ew aṙhasarak grastnoy (13. dar)
‹Lečebnik lošadej i voobšče v'jučnyx životnyx (XIII v.)›, Erevan.
ČuvR (1982), Čuvašsko-russkij slovar' ‹Čăvašla-vırăsla slovar'›, M. I.
Skvorcov redakcilenĕ, Moskva.
Dankoff, Robert & James Kelly (1982-85), Maḥmūd al-Kāšɣarī; Compendium of the Turkic dialects (Dīwān Luɣāt at-Turk), Harvard.
DD (1939-57), Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi, 1-5,
Ankara.
Dehxudā, ‘Alī Akbar (1946-1973), Luġat-nāma, Tahrān.
DLT (1990), Kâşgarlı Mahmud, Dîvânü Lûgati’t-Türk, Tıpkıbasım,
Ankara.
Dmitrijev, Nikolaj Konstantinovič (1935), “Materialien zur kumückischen Phonetik”, Le Monde Oriental, 29: 181-190, Uppsala.
Dmitriev Nikolaj Konstantinovič (1958), “O tjurkskix ėlementax
russkogo slovarja”, Leksikografičeskij sbornik, 3: 3-47, Moskva.
Doerfer, Gerhard (1963-1975), Türkische und Mongolische Elemente im
Neupersischen, 1-4, Wiesbaden.
Doerfer, Gerhard (1967), “Türkische Lehnwörter im Tadschikischen”,
Abhandlungen für die Kunde des Morgenlandes, 37/3, Wiesbaden.
Dozy, Reinhart (1881), Supplément aux dictionnaires arabes, 1-2, Leyde.
DS (1963-82), Türkiye'de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü, 1-12, Ankara.
DTS (1969), Drevnetjurkskij slovar', Leningrad.
Egorov, Vasilij Georgievič (1964), Ėtimologičeskij slovar' čuvašskogo
jazyka, Čeboksary.
EI (1986-2002), The Encyclopaedia of Islam, New Edition, 1-11, Leiden.
Ergin, Muharrem (1958-63), Dede Korkut Kitabı, 1-2, Ankara.
Fedotov, Mixail Romanovič (1996), Ėtimologičeskij slovar' čuvasškogo
jazyka, 1-2, Čeboksary.
Fİ, Ferit İsengolov,
ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosyagoster.aspx?DIL=1&BELGEANA
H=131234&DOSYAISIM=feritisengolov.pdf (28. 04. 2008).
Freytag, Georg Wilhelm (1830-37), Lexicon Arabico-Latinum praesertim
ex Djeuharii Firuzabadiique et aliorum Arabum operibus adhibitis
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
67
Golii quoque et aliorum libris confectum, 1-4, Halis Saxonum
(Halle).
FTZ (1969), Farhangi zaboni toǰikī ‹Slovar' tadžikskogo jazyka›, 1-2,
Moskva.
Gabain, Annemarie (1945), Özbekische Grammatik, Leipzig & Wien.
Gajnullin, Midxat Fazlyevič & Gajsa Batyrgareevič Xusainov (1969),
Pisateli Sovetskoj Baškirii, biobibliografičeskij spravočnik, Ufa.
Garkavec, Aleksandr Nikolaevič & Sejran Memetovič Useinov (2002)
Krymskotatarsko-russko-ukrainskij slovar', tret'e. pererabotannoe i
dopolnennoe izdanie, 1, Simferopol'.
Ginijatullina, Asija Kašafutdinovna (1970), Pisateli sovetskogo Tatarstana, bibliografičeskij spravočnik, Kazan'.
Grexovodov, N. vd. (1969), Pisateli Kazaxstana, Alma Ata.
Grønbech, Kaare (1942), Komanisches Wörterbuch, türkischer Wortindex
zu Codex Cumanicus, Kopenhagen.
Grunin, T. I. (1967), Dokumenty na poloveckom jazyke XVI v. (sudebnye
akty Kamenec-Podol'skoj armjanskoj obščiny), Moskva.
Güllüdağ, Nesrin (2005), Kırımçak Türkçesi Grameri (Fırat Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
Doktora Tezi), Elazığ.
Hauenschild, Ingeborg (2003), Die Tierbezeichnungen bei Mahmut alKaschgari, Eine Untersuchung aus sprach- und kulturhistorischer
Sicht, Wiesbaden.
HLBB (2001-2007), Hayoc‘ lezvi barbaṙayin baṙaran ‹Dialectological
Dictionary of the Armenian Language›, 1-4, Erevan.
Houtsma, Martijn Theodoor (1894), Ein türkisch-arabisches Glossar.
Nach der Leidener Handschrift, Leiden.
İG, İbrahim Gazi;
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Tempdosyalar/109902__Ibra
himGazi.pdf (28. 04. 2008).
IUSL (1965), Istorija ukrainskoj sovetskoj literatury, Kiev.
Îzolî, D. (1987), Ferheng kurdî-turkî ‹Türkçe-Kürtçe›, Den Haag.
Kaçalin, Mustafa S. (2008), Niyāzī, El-luġatu ’n-Nevā’iyye ve ’listişhādātu ’ç-Çaġatā’iyye, İstanbul.
http://www.turkdilleri.org
68
UWE BLÄSING
Kaçalin, Mustafa S., Sanglaḫ (yayımlanmamış kitap).
Kadri, Hüseyin Kâzım (1927-1945), Türk Lûgati, Türk Dillerinin İştakakı
ve Edebî Lûgatleri, 1-4, İstanbul.
KAS (2005), Özhan Öztürk, Karadeniz Ansiklopedik Sözlük, 1-2,
İstanbul.
KBT 1 (1942), Kutadgu Bilig, tıpkıbasım, 1, Viyana Nüshası, İstanbul.
KBT 2 (1942), Kutadgu Bilig, tıpkıbasım, 2, Fergana Nüshası, İstanbul.
KBT 3 (1943), Kutadgu Bilig, tıpkıbasım, 3, Mısır Nüshası, İstanbul.
Kilisli Muallim Rıfat (Bilge) (h. 1340 = 1921), Ǧamāl ad-Dīn Ibn alMuhannā, Kitāb Ḥilya al-’Insān wa-Ḥalaba al-Lisān, İstanbul.
KkpR (1958), Karakalpaksko-russkij slovar' ‹Qaraqalpaqša-rusša
sözlik›, pod redakciej N. A. Baskakova, Moskva.
KlmR (1977), Kalmycko-russkij slovar' ‹Xal'mg-ors tol'›, pod redakciej
B. D. Munieva, Moskva.
KmkR (1969), Kumyksko-russkij slovar' ‹Qumuqča-rusča sözlük›, pod
redakciej Z. Z. Bammatova, Moskva.
KomR (1961), Komi-russkij slovarʹ ‹ Komia-roča slovar’›, pod redakciej
V. I. Lytkina, Moskva.
Korkmaz, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi),
Ankara.
KR (1960), Kurdsko-russkij slovar' ‹Ferhenga kurdî-rûsî›, Moskva.
KrgR (1965), Kirgizsko-russkij slovar' ‹Qırgızča-orusča sözdük›, sostavil
K. K. Yudaxin, Moskva.
KRP (1974), Karaimsko-russko-pol'skij slovar' ‹Słownik karaimskorosyjsko-polski›, pod redakciej N. A. Baskakova, A.
Zajončkovskogo, S. M. Šapšala, Moskva.
Krueger, John Richard (1978-1984), Materials for an Oirat-Mongolian to
English Citation Dictionary, 1-3, Bloomington, Indiana.
Kut, Günay (2005), “Meyve Bahçesi”, Journal of Turkish Studies 29,
Festschrift in Honor of Eleazar Birnbaum: 201-256, Cambridge
(Mass.).
KzkR (1954), Maxmudov, X. & G. Musaev, Kazaxsko-russkij slovar'
‹Qazqša-orısša sözdik›, Alma-Ata.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
69
Laude-Cirtautas, Ilse (1961), Der Gebrauch der Farbbezeichnungen in
den Türkdialekten, Wiesbaden.
Lane, Edward William (1863-93), Arabic-English Lexicon, London.
Łazaryan, Ṙuben Serobi & Avestiyan, Henrik Misaki (1987-92), Miǰin
hayereni baṙaran ‹Slovar' srednearmjanskogo jazyka›, 1-2,
Erevan.
Le Qoq, Albert von (1911), “Sprichwörter und Lieder aus der Gegend
von Turfan, mit einer dort aufgenommenen Wörterliste”, Baessler
Archiv, Beiheft, 1, Leipzig & Berlin.
Lessing, Ferdinand D. (1960), Mongolian-English Dictionary, compiled
by Mattai Haltod, John Gombojab Hangin, Serge Kassatkin and
Ferdinand D. Lessing (General Editor), Berkeley, Los Angeles.
Lokotsch, Karl (1927), Etymologisches Wörterbuch der europäischen
(germanischen,
romanischen
und
slavischen)
Wörter
orientalischen Ursprungs, Heidelberg.
MAFacsimile (2008), The Muqaddimat al-Adab, a Facsimile
Reproduction of the Quadrilingual Manuscript (Arabic, Persian,
Chagatay and Mongol), The Japan Society for the Promotion of
Science, Tôkyô.
Malov, Sergej Efimovič (1951), Pamjatniki drevnetjurkskoj pis'mennisti,
teksty i issledovanija, Moskva, Leningrad.
Malxaseanc‘, Step‘an (1944-45), Hayerēn bac‘atrakan baṙaran, 1-4,
Erevan.
Merhan, Aziz (2008), Abdulla Qodırıy ve Özbek Romanın Doğuşu,
Ankara.
Németh, Gyula (1911), “Kumük Tanulmányok, 1. Rész: Kumük és
Balkár Szójegyzék ‹Kumükische Studien›, 1. Teil: Wörter a
verzeichnis›”, Keleti Szemle, 12: 91-153, Budapest.
Net-GeyikBel, Geyikli’de Yok Olanlar - Hayvan.cılık,
http://www.geyikli.org/hayvancilik1.php (25. 03. 2008).
Net-Kırım, Kırım Sedası, Qırımtatar Internet Gazetesi,
http://www.seda.by.ru/oy/index.shtml (Mart 26, 2008).
Net-YeşAda, İzahlı ve Örnekli Yeşilada Köyü Sözlüğü,
www.yesiladakoyu.com/sozluk.htm (25. 03. 2008).
http://www.turkdilleri.org
70
UWE BLÄSING
NogR (1963), Nogajsko-russkij slovar', pod redakciej N. A. Baskakova,
Moskva.
ÖB, Ömer Beşirov,
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Tempdosyalar/109902__Omer
Besirov.pdf (28. 04. 2008).
OjrR (1947), Ojrotsko-russkij slovar', sostavili N. A. Baskakov i T. M.
Toščakova, Moskva.
Paasonen, Heikki (1990-1999), H. Paasonens Mordwinisches Wörter a
buch ‹Mordovskij slovar' Ch. Paasonena›, zusammengestellt von
Kaino Heikkilä, 1-6, Helsinki.
Pavet de Courteille, Abel Jean Baptiste Marie Michel (1870),
Dictionnaire turk-oriental, destine principalement a faciliter la
lecture des ouvrages de Baber, d’Aboul-Gazi, de Mir Ali-ChirNevai, et d’autres ouvrages en langues touraniennes, avec une
preface critique et de nombreux extraits de textes originaux et de
traductions en francais, Paris.
Pawlowski, Ivan Jakovlevič (1911), Russisch-Deutsches Wörterbuch, 1-2,
Riga. (Dritte, vollständig neubearbeitete, berichtigte und vermehrte
Auflage, Leipzig 1974)
Paxalina, Tat'jana Nikolaevna (1959), Iškašimskij jazyk, očerk fonetiki i
grammatiki, teksty i slovar', Moskva.
Perron, M. (1859), Le Nâċérî, La perfection des deux arts ou traité
complet d’hippologie et d’hippiatrie Arabes, traduit de l’Arabe
d’Abou Bekr ibn Bedr, 2:2, Paris.
Pirejko, Lija Aleksandrovna (1976), Talyšsko-russkij slovar', Moskva.
Podolsky, Baruch (1985), A Greek Tatar-English Glossary, Wiesbaden.
Poppe, Nikolaj Nikolaevič (1938), Mongol'skij slovar' Mukaddimat alAdab, 1-2, 3, Moskva & Leningrad.
Pröhle, Wilhelm (1909), “Karatschajisches Wörterverzeichnis”, Keleti
Szemle, 10: 83-150, Budapest.
Pröhle, Wilhelm (1915), “Balkarische Studien”, Keleti Szemle, 15: 165276, Budapest.
PSTkm (1955), Pisateli sovetskogo Turkmenistana, bibliografičeskij
spravočnik, sostavili R. Aliev & G. Beselkov, Ašxabad.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
71
QMOS (1989), Qaračay-malqar orus sözlük ‹Karačaevo-balkarskorusskij slovar'›, Moskva.
QMTAS (1996-2005), Qaračay-malqar tilni angılatma sözlügü ‹Tolkovyj
slovar' karačaevo-balkarskogo jazyka›, 1-3, Nal'čik.
QNS (1992), Qazaqša-nemisše sözdik ‹Kasachisch-Deutsches Wörter a
buch› (Red. Q. Myrzabekova), Almaty.
QTTS (1974-1986), Qazaq tiliniŋ tüsindirme sözdigi ‹Tolkovyj slovar'
kazaxskogo jazyka›, 1-10, Almatı.
Radloff, Wilhelm (1896), Proben der Volkslitteratur der türkischen
Stämme, 7, St. Petersburg.
Radloff, Wilhelm (1960), Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte
‹Opyt' slovarja tjurkskix narečij›, 1-4, 's Gravenhage. (Nachdruck
der Ausgabe Petersburg 1893-1911)
Ramstedt, Gustav John (1976), Kalmückisches Wörterbuch, zweite,
unveränderte Auflage, Helsinki.
Räsänen, Martti (1969), Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der
Türksprachen, Helsinki.
Rebi, David (2004), Krymčakskij jazyk, Krymčaksko-russkij slovar',
Simferopol'.
Redhouse, Sir James W. (1890), A Turkish and English Lexicon,
Constantinople (Yeni baskı İstanbul 1978).
RPDR, Rukopisnye Pamjatniki Drevnej Rusi, http://gramoty.ru/(11. 04.
2008).
Ryumina-Sırkaşeva, Lyudmila Timofeyevna & Nadejda Aleksandrovna
Kuçigaşeva (2000), Teleüt Sözlüğü, Ankara.
Sağol, Gülden (1995), “Tarihî Şivelerde At Donları”, Türk Kültüründe At
ve Çağdaş Atçılık, Editör Emine Gürsoy-Naskali, İstanbul.
Ščerbak, Aleksandr Mixajlovič (1970), Sravnitel'naja fonetika tjurkskix
jazykov, Leningrad.
Setarov, D. S. (1981), “Tjurkizmy v russkix nazvanijax lošadej”, Sovetskaja Tjurkologija, 1981, 6: 16-32, Baku.
Shaw, Robert Barkley (1880), A Sketch of the Turki Language as Spoken
in Eastern Turkistan (Kashghar and Yarkand), Part II. Vocabulary, Turki-English, Calcutta.
http://www.turkdilleri.org
72
UWE BLÄSING
Shnitnikov, Boris N. (1966), Kazakh-English dictionary, London, The
Hague & Paris.
Siemieniec-Gołaś, Ewa (2000), “Karachay-Balkar Vocabulary of ProtoTurkic Origin”, Studia Turcologica Cracoviensia, 7, Kraków.
Šipova, Elizaveta Nikolaevna (1976), Slovar' tjurkizmov v russkom
jazyke, Alma-Ata.
Skok, Petar (1971-74), Etimologijski rječnik hrvatskoga ili srpskoga
jezika, 1-4, Zagreb.
SMJa (1990-2005), Slovar' marijskogo jazyka ‹Marij muter›, avtorysostaviteli A. A. Abramova et al., Joškar-Ola.
Spuler, Bertold (1965), Die Goldene Horde, die Mongolen in Russland
(1223-1502), 2., erweiterte Auflage, Wiesbaden.
Sreznevskij, Izmail Ivanovič (2003), Materialy dlja slovarja drevne a
russkogo jazyka, Moskva/reprint Materialy dlja slovarja drevne a
russkogo jazyka po pisʹmennym pamjatnikam. - Sanktpeterburg
SSRLJa (1948-1969), Slovar' sovremennogo russkogo literaturnogo
jazyka, 1-17, Moskva.
Steingass, Francis (1957), A comprehensive Persian-English Dictionary,
London.
SUM (1970-1980), Slovnyk ukrajins'koji movy, 1-11, Kyjiv.
Süxbaatar O. (1999), Mongol xelnii xar' ügiin tol', Ulaanbaatar.
TatR (1966), Tatarsko-russkij slovar' ‹Tatarča-rusča süzlĕk›, Moskva.
TDS (1962), Türkmen diliniŋ sözlügi ‹Slovar' turkmenskogo jazyka›,
Ašɣabat.
TdžR (1954), Tadžiksko-russkij slovar', pod redakciej M. V. Raximi i L.
V. Uspenskoj, Moskva.
Tezcan, Semih (2001), Dede Korkut Oğuznameleri Üzerine Notlar,
İstanbul.
Tezcan, Semih & Hendrik Boeschoten (2006), Dede Korkut Oğuz a
nameleri, Gözden geçirilmiş 3üncü baskı, İstanbul.
Tietze, Andreas (2002), Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı
‹Sprachgeschichtliches und etymologisches Wörterbuch des
Türkei-Türkischen›, 1 (A-E), Istanbul & Wien.
http://www.turkdilleri.org
ORDU’DAKİ ÇAL KİRAZ İLE KAŞGARİ’NİN ÇAL QOY’U
73
TkmR (1968) Turkmensko-russkij slovar' ‹Türkmenče-Rusča Sözlük›
(pod obščej redakciej N. A. Baskakova, B. A. Karryeva, M. Ja.
Xamzaeva), Moskva.
TkmT (1995), Türkmence-Türkçe Sözlük, Hazırlayanlar: Tekin, Talat &
Mehmet Ölmez, Emine Ceylan, Zuhal Ölmez, Süer Eker, Ankara.
Toparlı, Recep (2000), Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmânî, Ankara.
Toparlı, Recep (2003), Ed-Dürretü’l-Mudiyye fi’l-Lügati’t-Türkiyye,
Ankara.
Toparlı, Recep & Sadi Çögenli, Nevzat H. Yanık (2000), Kitâb-ı Mecmûı Tercümân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî, Ankara.
TTAS (1977-81), Tatar tĕlĕnĕŋ aŋlatmalı süzlĕgĕ, 1-3, Qazan.
Tuḥfat al-Aḥbāb (1934), Tuḥfat al-Aḥbāb, Glossaire de la Matière
Medicale Marocaine, Texte publié pour la première fois avec
traduction, notes critiques et index par H. P. J. Renaud et Georges
S. Colin, Paris.
Tumaševa, Diljara Garifovna (1992), Slovar' dialektov sibirskix tatar,
Kazan'.
Türkay, Kaya (2002), ‘Alī Şīr Nevāyī, Bedāyi‘u’l-Vasaṭ, Üçüncü Dīvān,
Doktora Tezi, Ankara.
UjgR (1968), Ujgursko-russkij slovar', sostavil Ė. N. Nadžip, Moskva.
Unbegaun, Boris (1935), La langue russe au XVIe siècle, 1, La flexion
des noms, Paris.
UTİL (1999), Uyġur tiliniŋ izahliq luġiti (Qisqartilmişi), Ürümči.
ŬTİL (1981), Ŭzbek tilining izohli luɣati ‹Tolkovyj slovar'
uzbekskogo jazyka›, 2 tomli, Moskva.
ŬXŠL (1971), Ŭzbek xalq ševalari luɣati, Toškent.
UzbR (1959), Uzbeksko-russkij slovar' ‹Ŭzbekča-rusča luɣat›, pod
redakciej S. F. Akabirova, Z. M. Magrufova, A. T. Xodžaxanova,
Moskva.
Vasmer, Max [Fasmer, M.] (1964-73), Ėtimologičeskij slovar' russkogo
jazyka, 1-4, perevod s nemeckogo i dopolnenija O. N. Trubačeva,
Moskva.
Véliaminof-Zernof, Vladimir (1869), Dictionnaire Djaghataï-Turc, St.
Pétersbourg.
http://www.turkdilleri.org
74
UWE BLÄSING
Verbickij, Vasilij Ivanovič (1884), Slovar altajskago i aladagskago
narecij turkskago jazyka, Kazan'.
Wahrmund, Adolf (1970), Handwörterbuch der arabischen und
deutschen Sprache, 1-2, Graz. (Unveränderter Nachdruk der 1898
unter dem Titel Handwörterbuch der neu-arabischen und
deutschen Sprache als Band I. Erste Abteilung, bei J. Ricker in
Gießen erschienen Ausgabe)
Wehr, Hans (1968), Arabisches Wörterbuch für die Schriftsprache der
Gegenwart, vierte, unveränderte Auflage, Wiesbaden.
XakR (1953) Xakassko-russkij slovar', sostavili N. A. Baskakov i A. I.
Inkižekova-Grekul, Moskva.
Xāqānī Širvānī (1959), Dīvān-i Afẓal ad-Dīn Badīl b. ‘Alī Xāqā̄nī Širvānī,
ba muqaddima va taṣḥīḥ,̣ ba-kūšiš Ẓiyā’ ad-Dīn Saǰǰādī, Tehrān.
Xīyāvī, Rovšan (ş. 1374 = 1995), Sanglāx, Farhang torkī beh fārsī az
sade-ye davāzdahom-e heǰrī ‹Turkish-Persian dictionary from the
12th century Hejri›, Tehrān.
Yıldırım, Fikret (2007), Kaşgar ve Yarkend Ağzı Sözlüğü (Yıldız Teknik
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, Eski Türk Dili Tezli Yüksek Lisans Programı,
Doktora Tezi), İstanbul.
Zajączkowski Ananiasz (1965), “Das Pferd nach dem arabischkiptschakischen Glossar ad-durrat al-muḍi’a fi-l-luġat at-turkiyya”,
Central Asiatic Journal, 10: 333-338, The Hague & Wiesbaden.
Zaliznjak, Andrej Anatol'evič (2004), Drevnenovgorodskij dialekt, 2-e
izdanie, Moskva.
Zenker, Julius Theodor (1866-67) Türkisch-arabisch-persisches Handwörterbuch ‹Dictionnaire turc-arabe-persan› 1-2, Leipzig.
Žukovskij, Valentin Alekseevič (1922), Materialy dlja izučenija
persidskich narečij, III, Narečie baxtijarov čexarleng i xeftleng,
Petrograd.
http://www.turkdilleri.org

Benzer belgeler