KARACADAĞ

Transkript

KARACADAĞ
T.C. DİCLE ÜNİVERSİTESİ
GUNEYDOĞU
TOROSLAR
KARACADAĞ
KARACADAĞ
DİYARBAKIR
DİYARBAKIR
KARACADAĞ
Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
Koordinatör
KARACADAĞ
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
(Koordinatör)
Katkılarından dolayı
Müh. Murat TOMAR’a teşekkür ederiz.
1
Editörler
Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
Prof. Dr. Kemal Güven
Yrd. Doç. Dr. Nizamettin Hamidi
Doç. Dr. Reyhan Gül Güven
İSBN: 000-000-000-000-0
NİSAN 2013
Grafik & Tasarım
Eda Esra ÇELİK
Seda ÇELİK
Baskı
UZMAN MATBAACILIK
VE CİLTLEME
2
Kadir TÜRKMEN
Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi
B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL
Tel: (O212) 565 23 00
Gsm: 0555 616 17 21
Yayınların Bilimsel ve Hukuki sorumluluğu Yazarlara aittir.
Kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir Kısmen ya da tamamen
çoğaltılamaz.
2
KARACADAĞ'DA SOSYAL HAYAT, KÜLTÜR VE TARİH
Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Orhan Ateş
1-Karacadağ'da Yaşam / Pof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT (Sayfa 5-97)
2-Karacadağ Yöresinde Türkiye Kalkınma Vakfı Projelerinin Kadınlar
Üzerindeki Etkileri / Yrd. Doç. Dr. Songül AKIN (Sayfa 102-1113)
3-Karacadağ'da Daha İyi Yaşam İçin Seçenekler / Müh. İrem HASPOLAT
(Sayfa 114-137)
4-Karacadağ Ve Kültür / Prof. Dr. Kenan HASPOLAT (Sayfa 138-180)
5-Diyarbakır Musiki Folklorunda Karacadağ Motifli Üç Halk Türküsü /
Vedat GÜLDOĞAN (Sayfa 180-185)
6-Karacadağ Sorunlarıyla İlgili Panel, Rapor Ve Kanun Teklifleri / Prof.
Dr. Kenan HASPOLAT (Sayfa 186-207)
7-Mitanni Devletinin Günümüze Yansıması ve Karacadağ'da Mitanni'ler
(Metinan Aşireti) / Arkeolog Ayşegül Ümran ABAKAY (Sayfa 208-218)
8-XVI Yüzyıl Arşiv Belgeleri'nde Karacadağ Ve Çevresine Dair Bazı
Notlar / Yrd. Doç. Dr. M. Salih ERPOLAT (Sayfa 219-223)
9-Karacadağ'da Yayla Kültürü / Eyüp KIRAN (Sayfa 224-230)
10-KARACADAĞDAKİ TAŞLIK ARAZİLERİN DİYARBAKIR VE
BÖLGE EKONOMİSİ İÇİN ÖNEMİ
Hakan Sidar Nurani ve Selim Erdoğan (Sayfa 231-266)
KARACADAĞ'DA GIDA TARIM VE HAYVANCILIK
Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Mine Baran & Doç. Dr. İsmail Gül
1. Karacağ'da Arıcılık / Fahri SAYLAK(Sayfa 267-272)
2. Karacadağ Üstüne / Mevlüt MERGEN (Sayfa 273-275)
3. Karacadağ'da Tarım / Murat TOMAR (Sayfa 276-289)
4. Karacadağ'da Hayvancılık / Murat TOMAR (Sayfa 290-298)
5. Yarı Açık Sistem Süt Sığırları Barınaklarının Kurulumu ve Makina
Ekipmanları / İbrahim Halil ÖRCAN (Sayfa 299-318)
6. Dünden Bugüne Karacadağ Peyniri/Diyarbakır'da Süt Ürünleri /
Mehmet Ali ABAKAY (Sayfa 319-324)
7. Dünden Bugüne Diyarbakır Karacadağ Pirinci / Mehmet Ali ABAKAY
(Sayfa 325-332)
8.Karacadağ ve Kenger / İrfan Rıza YAZICIOĞLU, Prof. Dr. Kenan
HASPOLAT (Sayfa 333-338)
9. Karacadağ'ın Entomolojik Açıdan Önemi / Dr. Celalettin GÖZÜAÇIK
(Sayfa 339-348)
10. Karacadağ Meraları / Doç. Dr. İsmail GÜL Zir. Y. Müh. Sait KILIÇ
(Sayfa 349-360)
3
KARACADAĞ ve ÇEVRE
Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Türkan KEJANLI
1- Diyarbakır ve Çevresinde Yer Alan Karacadağ Volkanitinin Genel
Özellikleri / Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa 361-372)
2- Karacadağ'da Pomza Madeni ve Mühendislikte Kullanımı /
Müh. İrem HASPOLAT & Öğr. Grv. Ahmet Akaydın (Sayfa 373-378)
3- Karacadağ'da Pomza Ocakları ve Topraksız Tarım / Müh. Murat
TOMAR (Sayfa 379-382)
4- Diyarbakır Karacadağ Bazalt Taşı Özellikleri ve Kullanım Alanları /
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT (Sayfa 383-398)
5- Karacadağ (Şanlıurfa) Civarındaki Suların Zooplankton Faunası /
Bülent GÖKOT ve Doç. Dr. Aysel BEKLEYEN (Sayfa 399-404)
6- Su Kaynağı Olarak Karacadağ / Prof. Dr. K. HASPOLAT,
G. Yalçın BAYAR ve Doç. Dr. Z. Fuat TOPRAK (Sayfa 405-413)
7- Karacadağ Bölgesinde Meşe, Badem ve Fıstık Ekim Çalışmaları /
Müh. Murat HASPOLATLI (Sayfa 414-421)
8- Karacadağ Florası / Prof.Dr. A. Selçuk ERTEKİN (Sayfa 422- 456)
9- Topraksız Tarım ve Karacadağ Bazaltı / Müh. Murat TOMAR (Sayfa
457- 466)
10-Yapısal Özellikleriyle Karacadağ Bazalt Taşı ve Diyarbakır Tarihi
Yapılarında Kullanımları / Yrd. Doç. Dr. Demet AYKAL, Derya Çakır AYDIN,
Y. Berivan Özbudak, Y. Berivan, Arş. Gör., (Sayfa 467- 480)
4
KARACADAĞ'DA YAŞAM
Yusuf Kenan Haspolat
Volkan dağlarının yükseltisinin az veya çok olmasında lavların akışkanlığı
etkilidir. Lavların akıcılığı fazla ise yükseltisi az olan yayvan görünüşlü volkan konisi
oluşur. Bunlara tabla veya plato volkanlar denir. Örneğin Karacadağ volkan dağı .
Karacadağ Volkanik Kütlesi Arap platformu ile kenar kıvrımları sübsidans
havzaları arasındaki büyük tektonik faydan, üst Pliosende bazaltlar çıkarak
yayılmıştır. Çok akıcı olan bu lavlar, orta Pliosen düzlüklerini örtmüşlerdir. İkinci
püskürme aşamasında kırık çizgileri üzerindeki erüpsiyon merkezlerinden ilkine
oranla daha kıvamlı lavlar çıkarak, Karacadağ volkan konisini oluşturmuşlardır.
Dicle vadisine kadar ilerleyen lavlar ırmağı doğuya doğru itmişlerdir. Burada kapalı
alanda bir göl de oluşmuş olabilir. Böylece drenaj koşulları değişmiş, sonradan
kapmalar ile Dicle dış drenaja bağlanmıştır. Diluviumda dış drenaja bağlanan
Diyarbakır Havzası yerel bir kaide seviyesine göre oluşmuş ve gelişmiş bir peneplen
özelliğindedir. Bu peneplen dış drenaja bağlandıktan sonra Dicle ve kolllarınca
yarılarak gençleşmiştir. 10 ve 50 m. yükseklikteki Dicle vadisi sekileri yarılma ve
kazılmanın bir hayli şiddetli olduğunu göstermektedir.
Karacadağ (Diyarbakır) (Halis Eker'in katkılarıyla)
Prof.Dr. Yusuf Kenan Haspolat, [email protected]
5
Diyarbakır
Dicle N.
Karacadağ
Kızıltepe
Viranşehir
3 boyutlu uydu görüntülerinde 30 metre çözünürlükte Landsat 7 uydu verileri
ve 90 metre çözünürlüğe sahip sayısal yükseklik modeli kullanılmıştır.
Uydu fotoğrafları 2000-2002 yılları arasında çekilmiştir. Yükseltilerin kolay
fark edilebilmeleri için yükseklik (kot) değerleri 1.5 ile 2.5 kat arasında abartılmıştır.
http://www.atlasharita.com/
Karacadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde sönmüş bir yanardağ olup,
Diyarbakır ilinin güneybatısında yer alır. Volkanik Karacadağ kütlesi, bazaltik
lavlardan meydana gelmiş büyük bir lav kalkanı olarak tanımlanır. Karacadağ, 120
km çapında, daire şekline yakın bir sahaya yayılmıştır. Karacadağ volkan kütlesinin
zirveden çevresel kısımlara doğru eğimi çok azdır ve Diyarbakır, Viranşehir, Hilvan
olmak üzere üç ayrı doğrultuda uzanır. Yaklaşık 7.200 km2'lik bir alana yayılmış
bulunan Karacadağ'ın Diyarbakır yönündeki kesimi bitkisel üretime elverişlidir.
Karacadağ'ın en yüksek yeri, Mergimir Tepesidir (1981 m). İklim şartları bir step
ikliminin özelliklerini yansıtmakta, yıllık 495.4 - 601.4 mm arasında ortalama bir
yağış almaktadır (5).
Karacadağ volkanik kütlesi kuzey-güney uzanışlıdır. Yükselti kuzeyde
Kollubaba Tepesinde 1957 m.ye ulaşır. Güneyde Mandal Tepe 1895 m. ve Tahtakili
Tepe 1722 m,dir. Hawaii tipi bir kalkan volkan olan Karacadağ, çok akışkan lavları
nedeniyle yüksek bir koni oluşturamamıştır. Volkan platosu üzerinde doğu-batı
doğrultulu iki fay vardır. Kraterler faylar üzerinde yer almaktadır. Karacadağ ışınsal
vadilerle yarılmıştır. Bu dağ Siverek ve Diyarbakır'ın doğal su ambarıdır (2).
Diyarbakır'daki Karacadağ Volkanı, Pliosen sonu ve Kuaterner'de mevcut fay
kırıklarına bağlı olarak ortaya çıkan lavlardan oluşmuş,
6
Hawaii tipi bir lav volkanıdır. Üzerinde birçok koni bulunmaktadır. Lavları geniş bir
alana yayılmıştır. Karacadağ; Diyarbakır, Hilvan ve Viranşehir'e doğru uzanış
gösteren kalkan şekilli bir volkandır. Karacadağ Volkanı bölgedeki taban
seviyesinden çok yüksekte bulunmayan, basık bir dağ özelliği gösterir. 1000 m'den
itibaren 957 m yükselir. Buna dayalı olarak 1000 m'lerde uzanan lav platosundan
volkanın görünür yükseltisi en fazla 957 m'dir. Lavlar yaklaşık 120 km çapında daire
şekline yakın geniş bir sahaya yayılmışlardır (67).
40-50 yıl öncesine kadar az da olsa ormanlık alanlarla kaplı olan Karacadağ
(Zohary 1973)'da günümüzde aşırı tahrip nedeniyle bu ormanlık alanların yerinde
küçük topluluklar halinde ağaçlara rastlanılmaktadır. Günden güne artan insan
faaliyetleri (tarla açma veya tarım alanlarının genişletilmesi, mera ve step gibi doğal
alanlarda aşırı ve düzensiz otlatma, çeşitli amaçlarla özellikle yakacak için geven
bitkilerin sökümü) yörede bitki çeşitliliği üzerinde tehdit oluşturan en önemli
etmendir. Birçok alanda geven toplulukları altında herhangi bir bitki örtüsüne
rastlanılmaması gelinen durumun vahametini ortaya koymaktadır (68).
7
8
Yüksekliği 1000-1981 m arasında değişen Karacadağ'ın en yüksek noktası
Mergimir Tepesi (1981 m)'dir. Diğer önemli yükseltileri; Mandal Tepesi (1895 m),
Besrek Tepesi (1350 m), Keluşak Tepesi (1500 m), Harami Tepesi (1500 m), Aşağı
Devekıran Tepesi (1510 m), Mergider Tepesi (1663 m), Bahadır Tepesi (1750 m),
Turso Tepesi (1750 m), İnek Tepesi (1779 m), Acem Tepesi (1780 m), Kurt Tepesi
(1800 m), Kanisor Tepesi (1810 m), Hazel Tepesi (1839 m), Bakşo Tepesi (1883 m),
Kollubaba Tepesi (1957 m)'dir. Bu tepelerin birçoğu yazın kuruyan küçük akarsular
tarafından yarılmıştır. Önemli bazı dereleri ise şunlardır; Sultan Deresi, Esirkul
Deresi, Çapa Deresi, Mazıpınar Deresi, Gözün Deresi, Şekerpınar Deresi, Kara Dere,
Hüre Dere, Gazal Deresi, Ziyaret Deresi, Simo ve Nevalmaz Dereleridir (68).
Karacadağ zirveden bir görüntü (67)
Kuşçu Krateri (87)
9
Karacadağ'ın Diyarbakır İçin Önemi
Diyarbakır Halkevi Başkanlığı tarafından 138 sayı olarak Şubat 1938Haziran 1950 tarihleri arasında çıkan Karacadağ dergisine 'Karacadağ' adı neden
kondu?
Diyarbakır ile özdeşleşmiş olan iki coğrafi şekil vardır. Bunlar 'Dicle' ve
'Karacadağ'dır. Bu iki isim birçok özel ve kamu kuruluşunun isimlendirilmesinde
kullanılmış ve kullanılmaktadır. Diyarbakır neşriyatına bakıldığında birçok gazete,
dergi ve kitabın isimlendirilmesinde bu iki isme defalarca başvurulmuştur. Diyarbakır
halkevinin yayımladığı dergiye 'Karacadağ' isminin verilmesinin nedenlerini 1.
sayıdaki 'Niçin Çıkıyoruz?' başlıklı yazı ile Kazım Baykal; aynı sayıdaki 'Karacadağ'
başlıklı yazı ile de Osman Ocak açıklamıştır. Bu yazılara bakılarak 'Karacadağ'
isminin kullanılmasındaki amaçlar şu şekilde sıralanabilir. En önemli sebeplerin
başında bu yörenin atalarımıza yurtluk yapmış olması gelmektedir. Şehrin hemen
batısında yer alan bu dağın çevresinde yetişen tarım ürünleri ile şehre hayat veren
suların buradan karşılanması, yaz aylarında çalışmaktan ve sıcaklardan bunalan şehir
halkı için bir yayla görevi görmesi, bu şehir sakinlerini birbiriyle kaynaştırması
sebebiyle bu isim kullanılmıştır (84).
Bitki Örtüsü
Diyarbakır Dicle Üniversitesi Fen akültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk
Ertekin'in Karacadağ'da Bitki Çeşitliliği adlı kitabı, yöre florasına ışık tutuyor.
Karacadağ ve eteklerinde, arasında endemiklerin de bulunduğu 250'den fazla bitki
türü var. Ayrıca buğdaygil ve baklagillerin yabani akrabaları da bulunuyor. Geven,
pişik geveni, safran, düğünçiçeği, kenger, yılanyastığı, papatya, kandamlası ve
sütleğen yörenin en fazla göze çarpan bitkileri olarak biliniyor. Geçmişte orman
örtüsü meşe, mazı, çitlembik, dardağan, alıç, menengiç, ahlat, yabani armut ve
dişbudak ağırlıklıydı (2).
Tüm Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, bitki çeşitliliği bakımından zenginlik
gösteren ve pek çok bitkinin gen merkezi konumunda Karacadağ. Neredeyse 250'ye
yakın endemik bitkinin bulunduğu ve de bioçeşitlilik açısından da epeyce geniş bir
alan Karacadağ. Bu bitkilerin 40 ayrı familyayı kapsadığı birçoklarının ifade ettikleri
olarak dillendirilirse, zenginliğin boyutu daha da anlaşılır olur. Örnek olsun diye,
Terslale'nin anavatanı Karacadağ dersek gerisini siz düşünün.
Ve yine bu ülke sınırları içinde yetişen, en az on yabani buğday türünün yarısı
Karacadağ kaynaklıdır. Son 35 yıldır Karacadağ eteklerinde yapılan arkeolojik
kazılarda; Karacadağ'da 11 bin yıldan bu yana yabani einkorn buğdayının
yerelleştirildiği bilimsel veridir (3).
Dünyada Buğdayın İlk Üretildiği Bölge
Günümüzde, bilim adamları ve kadınları Einkorn buğdayını (Triticum
boeoticum), buğday türlerinin “büyükbabası” olarak nitelendirmektedir. Einkorn,
10
bir başka tür yabani çim ile (Triticum speltoides) karışmış ve Yabani Emmer
(Triticum dicoccoides) ve Sert Buğday (Triticum durum) oluşmuştur.
Yapılan yeni genetik araştırmalar, Türkiye'nin güneydoğusunda ve Bereketli
Hilal'in üst kısımlarında bulunan Karacadağ Dağlarının, Einkorn buğdayının ilk kez
11.000 yıl önce ekildiği alanlar olduğuna işaret etmektedir.
Ortadoğu ve başka bölgelerde halen yetişen Yabani Einkorn alanlarına
yönelik yapılan bir araştırmada, Avrupalı bilim adamları ve kadınları, yetiştirilen
Einkorn'a benzerlik sergileyen 11 belirgin genetik tür saptamıştır. Bu yabani türler,
günümüzde Karacadağ yakınlarında, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Kızıltepe üçgeninde
yetiştiğinden ve muhtemelen uzun süredir bu bölgede bulunduğundan, bilim adamları
ve kadınları bu bölgenin muhtemelen Einkorn ekiminin yapıldığı alan olduğu
sonucuna varmışlardır.
Bundan 25 yıl önce, İllinois Üniversitesi'nde agronom olan Dr. Jack Harlan'ın
yaptığı bir deney, bölgedeki buzul çağı sonrası avcı-toplayıcı kavimlerin
yemeklerinde yabani Einkorn'un muhtemel önemi ve bu türü ekmeye neyin yol açtığı
üzerinde durmaktadır. Türkiye'nin güneydoğusunda, elle yabani Einkorn toplayarak
Harlan, sadece üç haftalık bir sürede, küçük bir ailenin, onlara bir yıl boyunca yetecek
miktarda ürün toplayabileceğini göstermiştir.
Bir başka sert buğday türü olan Emmer'in kökeni, Einkorn ile benzer şekilde,
Yakın Doğu olarak düşünülmektedir. Dört uçlu buğdaylara yönelik olarak 2002
yılında H. Özkan tarafından yapılan genetik araştırmalar da, Emmer ve Sert Buğdayın
kökeninin Türkiye'nin güneydoğusu olduğunu göstermiştir. Emmer'in Einkorn'a
kıyasla bir tahıl ürünü olarak ele alınması daha yenidir. Einkorn'a benzer şekilde, ilk
medeniyetler Emmer'i, ekmek yapma becerisinin gelişmesinden önce, yulaf ürünü
olarak tüketmiştir (4).
Diyarbakır ve çevresinde özellikle Karacadağ'da 66 familyadan 269 cinse ait
534 bitki türü, toplam 552 takson olduğu bilinmektedir. Karacadağ'da yetişen 32
endemik tür saptanmıştır. Leguminosae, Compositae familyası bitkileri bölgede
yetişen ve en fazla türü olan familyalardır. Yapılan araştırmalar sonucunda kültür
formuna en yakın populasyonun Karacadağ/Diyarbakır bölgesinden toplanan ve halk
arasında kaplıca buğdayı olarak adlandırılan Triticum boeticum ve Triticum
monococcum türlerinin olduğu sonucuna varılmış ve buğday ve arpanın ilk defa
Verimli Hilal olarak bilinen alanda kültüre alındığı yaygın şekilde kabul görmüştür
(5).
11
Arkeoloji
Karacadağın güney tarafı Mahal Mitanan (Mitanlar yurdu) adını taşır. Halk
buna Mahal Metinan demektedir (6). Buradan hareketle bu yörenin de Mitanni'lerin
bir yerleşim merkezi olduğu söylenebilir (Vikipedi).
Ovabağ-Demirci arasında Mitannilere ait
büyük bir harabe şehir mevcuttur
Asurlular ve Karacadağ
II:Asurnasirpal Kalhu yazıtında; 866'da Bit Zamanili adam ilaninin kenti
Damdamusaya (Amidin güneyinde Kazıktepe) yaklaştım. Kenti kuşattım. Amedi
kentinden ayrılarak Kaşiyari (Karacadağ) dağının geçidine girdim der (7).
Bir Karacadağ halkı Nerbiler Nêrıbîler, M.Ö. 1100-650 yılları arasında
zaman zaman Amed (Diyarbakır), Farqîn (Silvan), Telia ve Hani taraflarına
hükmetmiş bir prenslik-beylik ve halk idi. Tarihteki isimleri Nêrıb, Nirib, Nribu,
Nirbo olarak geçen Nêrıbîler'in ilk merkezinin Karacadağ'ın güney etekleri ile
Viranşehir (o zamanki ismiyle Telia) olduğu Asur kaynaklarından anlaşılıyor. Üç sıra
duvarla çevrili, pek kuvvetli bir şehir olan Telia/ = Til-H/ = Telâ, Nirbolar'ın en büyük
şehri ve merkezi idi.
12
Nirbolar'ın akrabaları veya bir kolu olduğu zannedilen Neberdunlar/Nirdonlar ise Karacadağ doğusunda Ortaviran'a doğru yerlerde otururlardı.
Bunların merkezleri de dört sıra duvarla çevrilmiş Madra şehri idi. Bu şehir şimdiki
Mirhızir/Mirhıdır kalesinin bulunduğu yere düşüyor ve ihtimal ki bu kaledir. Madra
semtlerinde M.Ö. 870 yıllarına doğru Ura/Urna adlı büyük bir şehir zikrolunuyorsa da
yeri belli değildir.
Çınar Mir Hıdır kalesi (Madran şehri) Yakınında da Ura şehri
Hz. İbrahim'in Şatülaraptaki Ur şehri değil, Güneydoğuda bulunan Ur
şehrinde doğduğu ifade ediliyor. Ugarit metinlerinde Güneydoğuda Ura şehrinden
bahsediliyor. Ura neresi? Acaba Karacadağ bölgesi mi? O zamanlar bahsedilen bölge
ve çevresinde, Kummuh ve Kirhi prenslikleri de vardı. Büyük devletler olan Asur ve
Hititler de bölgeye hakim olmaya çalışıyorlardı. Sonradan bunlara Urartular da
eklendi. M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar öncülüğünde Asurlular'ın
bölgeye seferler düzenlemesi üzerine Nirbo, Kummuh ve Kirhi prenslikleri birleşip
müttefik bir güç oluşturarak karşı koydular. Asur ordusu Kinabu civarında müttefik
kuvvetler tarafından karşılandı. Yapılan büyük bir çarpışma müttefikler aleyhinde
neticelendi. Parçalanan müttefiklerin bir kısmı Kinabu kalesine kapandığı esnada
Nirbular da güneye doğru çekilmeye mecbur oldular.
Asuriler, önce şiddetli bir hücumla Kinabu kalesini düşürdüler. Kalenin üç
bin beş yüz savunucusundan altı yüzü öldürüldü. Geri kalanlar da esir edildi;
imparatorun emriyle diri diri yakıldılar. Nariru (yeri belli değildir, Kinabu'nun
oldukça yakınında, güneydoğuya doğru bulunabileceği sanılıyor) ahalisi bu sırada üç
yüz elli silahla Kinabu'nun imdadına koşmuşlardı. Bunlar da Asur kuvvetlerine çatıp
bozuldular, dağıldılar. Yalnız ellisi kurtuldu. Ötekiler diri diri yakılmaya mahkûm
edildiler. Şehirleri de düşman eline düşmüştü.
Güneye doğru çekilen Nirbular'ın yarısı el-Cezîre çöllerine kaçmış, yarısı da
Ohira (Karacadağ) eteğine, kendi beylik merkezleri olan ve kuvvetli üç sur ile çevrili
bulunan Tella'ya girebilmişti.
Bu dönemden sonra Nirbular'ın ve Kirhilerin çeşitli isyanları olduysa da
başarılı olamadılar. Zaman zaman Asurluların elinden alınan Karacadağ (Masiyus,
13
Kashiari) bölgesi ve Kuzey el-Cezire'deki Arami şehirleri Kral Salmanasar tarafından
M. Ö. 835 yılında tekrar alındı (8).
Karacadağ'ın Ergani bölgesinde höyükler
Pirinçlikte Gevran ovasında bir höyük
Gevran'da başka bir höyük
Hanköy'de bir höyük
Yüksel köyünde bir höyük
M. Ö. 8000 yılları Ergani-Çayönü dünyada tarımın ilk yapıldığı yerdir.
Ortaya çıkan buğdayın işlenmesi gereklidir. Bunun için bitişiğindeki Karacadağ'ın
bazaltinin yardıma koştuğunu görüyoruz.
Çayönü: Bazalttan öğütme ve ezgi taşları (H. Çambel) (46)
14
Tarihi Karacadağ güzergahları
.
Kanuni'nin Irakayn Seferi ile IV. Murad'ın Bağdad Seferinin Güzergahının
Tespiti
Türk Tarih Kurumu Başkanı Sn. Halaçoğlu'nun 2002 yılında yazdığı
“Osmanlılarda Yollar, Menziller ve Posta Teşkilatı” adlı eserinde Kanuni'nin Irakayn
Seferi Ruha-Diyarbekir ile IV. Muradın Bağdat Seferi Ruha-Kara Amid güzergahı şu
şekilde belirtilmektedir: Ruha- Cüllab; Abidun-Elmalu; Akpınar/KaracadağKızıltepe; Kangırd Çayı-Kara Amid/Diyarbekir.
Yaptığımız yüzey araştırmasında Karacadağ'daki Akpınar mevkii,
günümüzde Mir Cemal Pınarı adıyla anılmakta olup, Ovabağın 8 km güneybatısında
Karacadağ'ın Zirvesinin yakınındadır. Kızıltepe menzili Ovabağ'ın yaklaşık 2 km
kuzeyinde Gıre Sor adıyla bilinmekte olup, Ovabağ'ın Mezarlığı olarak
kullanılmaktadır. Yaptığımız alan araştırmasında Kankırd Çayı üzerinde halen Sultan
Murat Yolu adıyla bilinen bir geçit ve yol parçası saptadık. Buna göre Kankırd Çayı
üzerinde yer alan Topyolu Köyünden Sultan Murat yola geçmekte ve oradan Fabrika
Köyü'ne yönelmektedir.
Günümüz yer isimlerine bağlı olarak SULTAN MURAT YOLU Diyarbakır
sınırları içinde şu güzergahı izlemektedir:
Fiskaya/Höyük
Fabrika Köyü
Fabrika Köyü
Topyolu Köyü
Topyolu Köyü
Kabahıdır Höyüğü
Kabahıdır Höyüğü
Soğansu Köyü
Soğansu Köyü
Buyuransu Köyü
Buyuransu Köyü
Kızıltepe/Ovabağ Köyü
Kızıltepe/Ovabağ Köyü
Mir Cemal Pınarı
Sultan Murat Yolu bu noktadan itibaren Batıya yönelerek Şanlı Urfa il
sınırlarına girmektedir (8).
“Demirci Yolu” olarak isimlendirilen bir yolun varlığı, Siverek-Urfa arasında
bugünkü modern yola alternatif bir yol olarak ortaya atılmıştır. Bu yol Kanuni Sultan
Süleyman'ın Irakeyn Seferi'nde günlük tutan Matrakçı tarafından kaydedilmiş ve
haritalarla gösterilmiş bir yoldur. Buna göre, Diyarbakır'dan başlayıp Karacadağ,
Haçgöz, Elmalı ve Cullap / Edene'den Urfa'ya giden alternatif bir yol görülmektedir.
Bu yol, modern Urfa-Siverek yolundan yaklaşık 20-25 km daha kısa bir yol olup
üzerinde köprü ve höyüklerin yer almasından dolayı Geç Hitit Çağı'nda bu yolun
kullanılmış olma olasılığı üzerinde durulmaktadır.
15
Siverek'e bağlı; Haçgöz, Siverek-Merkez, Taşlı gibi birbirilerine yakın olan
bu yerleşim yerleri, muhtemelen İzala ülkesine ait kentler olmalıydı. Assurnasirpal
II'nin 2. ve 10. seferleri sırasında vergi alındığı bilinen İzala ülkesi, Liverani'nin de
söylediği gibi bugünkü Siverek ile Karacadağ bölgesi arasında olmalıdır. İzala
ülkesinde 8 yerleşimin bulunduğunu ve bu yerleşimlerden bazılarının isimlerinin
yazılarda geçtiğini bilmekteyiz (93).
Karacadağ bölgesi Tarihi Dilaver köprüsü
Dilaver köprüsünü Diyarbakır valilerinden Diyarbakır paşa yaptırdı. H.
1262'de ise Hacı Ragip bey kendi parasıyla tamir ettirdi. Diyarbakır İl Yıllığı1967.s.275
Dilaver köprüsü
Diyarbakır Çarıklı köyünden Ovabağ istikametine çıkan ve Derik ilçesine
giden ipek yolunun tarihi köprüleri
Karacadağ Suları
Güneydoğu Anadolu, Toros Dağları'nın önünde uzanan vadilerle derin bir
şekilde parçalanmış, 500-600 m yükseltideki geniş kalker platolardan oluşmuş zirai
bir bölgeyi temsil eder. Volkanik Karacadağ kütlesi, bu bölgeyi biri doğuda Dicle
Nehri, diğeri ise batıda Fırat Nehri olmak üzere iki drenaj havzasına ayırır.(68)
Diyarbakır jeolojisinde en etkileyici ve yeni olaylardan biri Karacadağ
volkanik etkinliğidir. Karacadağ'ın lavlarının akışkan olması nedeniyle Ağrı, Süphan,
Erciyes gibi yüksek bir volkan dağı oluşamamıştır. Hawai ya da kalkan türü volkanlar
grubu içinde ele alınan ve lavların renginden dolayı Karacadağ adını alan bu koni
120/130 km çapında geniş bir alana yayılmıştır. Dağın oluşumu sona erdikten sonra
ışınsal-radyal vadilerle yarılmıştır. Gözenekli bazaltlardan sızan yağmur suları ve
eriyen karlardan oluşan sular Karacadğ'dan gelir. Ayrıca lavları üzerinde toprak
oluşabilmiştir. Küçük kapalı alanlar da bu sulara bağlıdır. Güney kesimdeki Takırtukur Tepesi adını, lavların parçalanması sonucu oluşan manzaradan ve susuz
oluşundan almış olmalıdır.
Karacadağ'ın en yüksek doruğu 1957 m yükseklik gösteren Kollubaba
tepesidir. Çevresine göre daha çok kar alan bu yüksek alan, bazı akarsuların da kaynak
ve beslenme yöresidir. Örneğin Dicle'ye ulaşan Devegeçidi suyu, kaynağını
Karacadağ'dan alır (9).
16
2.5 milyon yıl önce yükselmeye başlayan Karacadağ kütlesi üzerinde kar erimeleri ve
sellenmelerle oluşmuş çok sayıda geçici akarsu vadisi bulunur. Bu akarsular, daha
önce oluşmaya başlamış olan plato yüzeyindeki akarsulara bağlanırlar.
Kela Deresi, Hamamgözü Deresi, Terhane Deresi, Garik deresi, Dankıran
Deresi, Donguz Deresi, bu kesimde önemli derelerdir. Bu kesimde Alatosun (Daribi)
Beldesi civarında çukur alanlara yerleşmiş göller de bulunur.
Doğu kesimde plato sahası üzerinde de Düğün Deresi, Tarhane Deresi, Kela
Dere, Dünyalıkal Deresi, Kuşdoğan Deresi, Hamamgölü Deresi, Mahsapar Deresi,
Şenbeko Deresi, Donguz Deresi nispeten dar ve derin vadilerdir. Alitaş Tepe etrafında
fazla derin olmayan vadiler açılmıştır. Küçükbeserek Tepe ile Abbas Tepe arasında
bulunan konilerin kuzeyinde birbirlerine paralel güneybatı-kuzeydoğu yönlü Çoka
Deresi, Kurt deresi, Kocaharam Deresi gibi vadiler yer almaktadır. Yukarıbitikçi
Mahallesi civarında Hendek Dere, Kardela Dere, Kurtdolu Dere, Çat Dere, Sevk Dere
gibi dereler yer alır. Bu kesimde vadi yoğunluğu fazladır. Pirinçlik batısında Kulu
Deresi, Hazanbaşı Deresi, Birik Dere, Ayşe Deresi "V" şekilli ve nispeten derin
vadilerdir.
Karacadağ Volkanı sularını Fırat ve Dicle nehirlerine gönderir. Bundan
dolayı kuzey, kuzeydoğu , doğu kesimdeki akarsuların çoğu Dicle Nehri'ne doğru
yönelmişlerdir. Kuzeybatı, batı ve güneydeki akarsular ise Fırat Nehri'ne doğru
yönelmişlerdir. Dolayısı ile kuzey-güney yönde uzanan Karacadağ zirve kesimi Fırat
ve Dicle havzalarını birbirinden ayıran bir su bölümü çizgisi şeklindedir.
Zirve kesiminde piroklastik unsurların yoğunlukta bulunduğu bölgelerde
özellikle Karacadağ kuzeydoğu kesiminde drenaj daha hızlı bir gelişme göstermiştir.
Zira bu kesimde bulunan vadilerin derinliği incelendiğinde bu kesimde aşınma
katsayısının, özellikle litolojiye bağlı olarak daha fazla olduğunu söylemek gerekir.
Ayrıca Karacadağ zirve kesiminde çeşitli göllerde toplanan sular bazı yerlerde yer
altına sızar. Kuzey-güney yönlü profillerden çıkarılan bir sonuç Karacadağ kütlesi
yamaçları üzerinde çok sayıda mevsimlik akarsuyun bulunduğudur. Bunlar daha çok
sellerle ve kar erimeleriyle gelişen derelerdir (67).
Karacadağ batısındaki Gedik Mahallesi civarındaki koni, Karabahçe
güneybatısındaki Kırmızı Tepe konisi, Ovabağ Köyü kuzey doğusundaki Kırmızı
Tepe, Gürece Köyü doğusundaki Beykor Tepe, Leblebitaş Köyü yakınlarındaki
koniler gibi piroklastik konilerden cüruf almak amacıyla ocaklar açılmıştır (67).
Yeraltı Su Kaynakları
Diyarbakır çevresindeki yeraltı su kaynakları iki ayrı akifer şeklindedir.
Bunlar üstte bazalt ve derinlerdeki kalker akiferdir(yaklaşık 300 m derinlikte). Üstteki
akiferin kalınlığı ortalama 0– 60 m arasında değişir.
17
Diyarbakır'daki yeraltı sularının doğal drenaj sistemleri, bazalt ve kalker
akifer için farklıdır. Bazalt akiferin drenaj alanı Karacadağ'ın tepesinden Dicle
Vadisi'ne kadar olan sahadır. Kalker akifer drenaj alanı ise Diyarbakır'ın yaklaşık
30–35 km kuzeyinden itibaren yayılım gösteren Silvan-Midyat formasyonu ile
Diyarbakır'ın 25–30 km güneyinden itibaren yayılım gösteren Midyat
formasyonudur. Diyarbakır Yeraltı suyunu besleyen unsurlar, Kuzeyde Toroslara ve
Batı Kısmında Karacadağ'a düşen yağışların ova kısımlara yeraltı akışlarıdır.(65)
Karacadağ'ın Siverek bölgesine bakan kısımda çaylar Zengeçür ve Çam
çaylarının Karacadağ'dan doğup Fırat'a akar.
Zengecür Çayı
Karacadağ'dan Fırat nehrine kadar uzayan bir vadiden gelen Zengeçür Çayı
büyük kaynağını Fak köyü civarından alır ayrıca çay Kargaşi, Karaka, Darbi,
Karabahçe, Sütpınar kaynaklarından da beslenmektedir. Gâvur Tepesinin güneyinde
kavisler çizerek batıya doğru yönelir ve burada Gedik Suyu adını alır. Üç Kuyu
köyünden itibaren Zengeçür Çayı adını alır. Daha sonra Kamışlık, Güngörmek ve
Aksun geçtikten sonra sağdan Külhan adı verilen çayı alır. Kış ve ilkbahar aylarında
Karacadağ`dan gelen kar ve yağmur suları ile taşar, yaz mevsiminde ise çay incelir,
suyu azalır.
Çam Çayı
Kaynağını Karacadağ'ın Covtanik ve Derekıran tepelerinden alır. Hellis
Köyü civarında Fırat Nehrine dökülür. Beşkardeş, Bahçecik ve Haldun Çaylarıyla
beslenir. Bu çay Hilvan ile Siverek arasında doğal bir sınır meydana getirir. Çam çayı
aslanlı kaynağını aldıktan sonra Hacı Kamil köprüsünden geçtikten sonra Hacı Hıdır
Barajına ulaşır.
Viranşehir bölgesi ve Karacadağ suyu
Meryemçayır Pınarı--Karacadağ
Gökverim Pınarı--Karacadağ
Balluca Pınarı--Karacadağ
Fatım Pınarı--Karacadağ
Sütpar Pınarı--Karacadağ
Tennur Pınarı--Karacadağ
Pirsaat Pınarı--Karacadağ
Nacar Pınarı--Karacadağ
Beklik Pınarı--Karacadağ
Habur Nehri Karacadağ`ın güney eteklerinden doğar, Fırat nehri`nin bir
koludur.
18
Derik ve Karacadağ suyu
Karacadağ'ın Derik bölgesine ait kaynaklara örnekler
Hz. Seydoş'taki menba
Derik ilçesine bağlı 70-80 haneli bir köy. Buğur Sırtını Karacadağ'a veren ve
sarımtırak bir kayalığın eteğinde kurulan köy yıllardır sahip olduğu mağara sayesinde
yaşıyor. Buralarda yaşamın çok eskilere dayandığı, eriyen kayalardan belli oluyor.
İnsanın yürüdüğü, hayvanların geçtiği kayalar kısmen erimiş. Mağara köyün üst
kısmında yer alan ve oldukça yüksek, sarp kayalığın altında bulunuyor.
Osman Göngören mağaranın özelliklerini anlatıyor. Mağaranın adı Buğur.
Köy ve yerleşim yerlerinin adları Türkçeleştirilirken, mağaraya ve köye de Derinsu
adı verilmiş. Köylüler bu suya Ava Zinar diyorlar. Yani Kaya Suyu. Mağaranın içi
yaklaşık üç metre kare var. Kayaların altında kaynayan su, mağara içinde bir göl
oluşturmuş. Su kayaların arasında köyün içine, oradan da çeltik tarlalarına akıyor.
Gölün duruluğu ve derinliği dikkat çekici. Bu su yerden bitiyor. Sürekli kaynıyor ve
mağarayı dolduruyor. Mağara içinde oluşan gölletin derinliğinin yer yer on metreyi
bulduğu ifade ediliyor. Suyu buz gibi. Çocuklar suyu kirletmesine rağmen hala
şaşılacak kadar temiz ve duru duruyor. Temizliğini akmasına yoruyor. Daha çok Sine
Seydoş ziyaretine gelen kadınlar mağaraya geliyor (64).
Çınar ve Karacadağ suyu
Çınar'ın 30 yıllık su ihtiyacı karşılandı. Diyarbakır'ın Çınar İlçesi'ne
Karacadağ eteğinde bulunan Beneklitaş kaynak suyundan, su şebekesi çekildi.
(Kenthaber.17-10-2004) Karacadağ eteklerindeki Hırbestili kaynağından Çınar ilçe
merkezine getirilen cazibeli su sayesinde, su sorununu ortadan kaldıran Çınar
Belediyesi, 2010 çalışma sezonunda başlattığı çalışmalarla kaçak su kullanımını da
kayıt altına alarak önemli bir başarıya imza attı. Diyarbakır'ın Çınar İlçesi'nde su
sorunu son buldu. İlçe merkezine yaklaşık 28 kilometre uzaklıkta yer alan Karacadağ
eteklerindeki Hırbestili kaynağından yıllar önce ilçe merkezine bağlanan cazibeli su,
borular küçük ve eski olduğundan yetersiz kalıyordu. İlk iş olarak 2009 yılı çalışma
sezonunda borular tamamen yenilendi. Daha önce 12 bin
19
nüfusun ihtiyacını karşılamayan su, 70 bin nüfusun ihtiyacını karşılayabilecek
kapasiteye ulaştırıldı (Diyarbakır , Söz . 03.09.2010 ).
Diyarbakır ve Karacadağ suyu
Karacadağ soğuk suların olduğu bir yerdir.Serin rüzgarlar nefes almamızı sağlar
Kanuni Süleyman Bağdat Seferi'ne giderken Karacadağ'dan getirilen “Hamravat
Suyu”nu içip rahatladıktan sonra, “Halk içinde muteber bir nesne yok
devlet gibi / Olmaya cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi” özdeyişini
söylemiş Hamravat suyu:1535'te Kanuni kendi kesesinden bu suyu Diyarbakıra
getirdi (10).
Karacadağ bir şifa mekanıdır:
29.09.1549'da Kanuni İran seferine giderken Diyarbakır'a uğradı. Halep'ten
geliyordu. Yolda hastalandı. İstirahat ve tedavi için Karacadağ yaylalarında bir süre
kaldı (11).
Diyarbakır salnamelerinde 'Bu dağların bazısında el ve ağız dayanmayacak
surette soğuk sular tenebbu ve pek latif havalar tenessüm eder' denmektedir (12).
Rahmetli Esma OCAK Karacadağ'ı şöyle anlatır:
İsterseniz biz sizinle Karacadağ'ın bu günkü hallere düşmeden önceki yıllara
doğru şöyle hayali bir yolculuk yapıp, tarih ve edebiyatımıza damgasını vuran bir
olayı birlikte yaşayalım. 1554 yılında İran seferinden hasta olarak dönen Muhteşem
Süleyman o hükümdarlar hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, konaklamak üzere,
otağını Karacadağ'ın eteğindeki ormanlığa kurdurtarak istirahate çekilmiş,
ciğerlerinden rahatsızmış. Yorgunluğuna, stres ve heyecanlarına eklenen terleyip
üşümelerden, iştahsızlıkla yoklayan ateşlerden zayıflayıp bitkin düşen bu ülkeler
fatihi dev yürekli, narin yapılı hünkarın gönlü, ölüme yenik düşerek bu güzelim
dünyayı, bu koca imparatorluğun hükümdarlığını bu yaşta ve böyle feci bir şekilde
bırakıp gitmeye razı gelmediğinden, Azraille cebelleşmeye başlamış. Tutuştukları
güreşten yenik çıkmak üzere olduğunu algılayınca, zaptettiği kalelerin, kazandığı
zaferlerin, sahibi bulunduğu debdebe ve daratın tümü nazarında sıfıra inmiş. Müthiş
bir yıkım içine girdiğinden, yüzüne, acılı, hüzünlü, sert çizgiler oturmuş. Baş ucunda
bekleyen hekimlerinin önerileriyle yapıp sundukları ilaçları reddeder bir umutsuzluk
içinde yıkılıp kaldığı yatağında ateşin etkisiyle sayıklayıp, öteki dünya seferine
hazırlanırken, ilerleyen günlerin, ciğerlerini zorlayan nefesine rahatlamaya benzer
bir hafiflik getirdiğini sezgileyerek, cılız da olsa yaşama dönebileceği gibi bir umuda
kapılmış.
Bu Karacadağ'ı kuşatan ağaçların salgıladığı oksijeni soluyup, eşi benzeri görülmemiş kalitedeki HAMRAVAT suyunu içerek, şifalı otlarıyla beslenen koyunların
yağından, yoğurdundan, arıların çiçeklerinden derledikleri baldan az az da olsa
yiyebilmenin sağladığı iyiye doğru gidiş, Hükümdara önceden verdiği yola devam
20
emrini erteleten kararı aldırmış...
Bir rivayete göre kırk gün, diğer bir söylentiye göre de iki ay burada kalarak,
iyiden iyiye sağlığına kavuştuktan sonra yol hazırlıklarını başlatmış.
Geçirdiği hayal kırıklığıyla dolu ateşli, acı veren evreler, sağlığın, hatta bir
tek soluk alıp verişin bile hiç bir görkem, hiç bir şan ve şöhret, hiç bir rütbe ve varlıkla
kıyaslanamayacak değerde bir nimet olduğunu ruhuyla benliğine çok etkileyici bir
biçimde yerleştirmiş olacak ki;
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya
cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi”
dizelerini atlattığı bu badireden sonra Karacadağ eteklerinde yazıp söylemiş.
Tamamen sağlığına kavuşup İstanbul'a döndükten sonra, kendisine yeni bir hayat
bahşeden Karacadağ'la, bağrından fışkırttığı suya karşı duyduğu minneti ödemek
kadirbilirliğiyle, baş ustalarından Kasım Çelebi'yi Diyarbakır'a gönderip, ilkel,
uyduruk arklar, su yollarıyla kente ulaşan HAMRAVAT suyunu mazbut ve gizli kanallarla bir yere kadar getirttikten sonra, yaptıracağı su kemerlerinin üstünden sur
içindeki depoya ulaştırmak suretiyle kent halkını çok temiz ve sağlıklı bir suya kavuşturması göreviyle vazifelendirmiş.
Kanuni Sultan Süleyman hazretlerinin emri şahaneleriyle iki buçuk, üç yıl
içinde yaptırılan su kemerleriyle kanalların böyle hoş bir anısı vardır (36).
Karacadağ suyunu getiren su kantaraları
Karacadağ suyunu getiren su kantaraları (Foto: Osman Köker)
21
Kantaralar - Su Kemerleri - Diyarbakır ( N satıcı)
Karacadağ suyunun Diyarbakır'a giriş yeri (Gözeli)
Karacadağ havzasında kış ve ilkbahar aylarında akan dere ve akarsuların
yeterli olduğu gözlenmiştir. Bunların birçoğunun özellikle kurak yıllarda, yaz
mevsiminde kuruduğu bilinmektedir. Bu akarsuların çoğundan ne yazık ki
yararlanılamadığı gözlenmiştir. Bazı yerleşim yerlerinde, akarsuların önüne basit
setler çekilerek göletler oluşturulmuştur. Bu göletlerden köylüler arazi varlığı
oranında yararlanmaktadırlar. 1984 yılında sulama göletlerin yapımına başlanmış,
buna rağmen günümüze kadar köylü çabaları dışında herhangi bir işlem
yapılmamıştır. Sulama göletlerinin kapasitesi o yıl ki yağış miktarına bağlı olarak
değişmekle birlikte 700-800 dekar bir alan bu göletler aracılığıyla sulanabilmektedir.
22
Ancak Alatosun köyünde mevcut göletlerin su birikim sorunları vardır.
Biriktirilen suyu muhafaza etmek de önemli bir sorundur. Bazı göletlerde (özellikle
Karacadağ beldesi) su kaçağı yaşanabilmekte bu da ekilecek çeltik tarım alanını
sınırlamaktadır. Bu göletlerin çok küçük yatırım masrafları yapılarak tesis
edilmesiyle yöre halkının refahının yükseltilmesine katkı sağlanabilir. Akarsuların
olmadığı yerleşim yerlerinde 150-200 m derinlikten sondaj yoluyla yer altı sularının
da kullanılabileceği görülmüştür (29).
Seggür Çayı: Karacadağ'ın kuzey yamacından ve Çiyaye Res'de akan
sulardan oluşur. Bazalt platodan kuzeydoğuya doğru akar. Diyarbakır topraklarında
Yekav denilen yerde Boğaz Çayı ile birleşir. Bundan sonra Devegeçidi Suyu adını alır.
Devegeçidi Barajı da bu iki çayın önünde kurulmuştur. Bu çayda yasayan balıkların
rengi siyahtır. Kışın ve ilkbaharda suyu çoktur. Yaz mevsiminde suyu kurur. Yine de
geniş yaylada beslenen hayvanların su ihtiyacını karşılar. Az bir masrafla bu çevrede
çok amaçlı göletler yapılabilir. Köylülerin kendi çabalarıyla kazdığı iptidai kuyuların
önünde sebze ekimi yapılmaktadır (57).
Tarihte Karacadağ ormanları
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde Karacadağ'dan bahsederken, sığ ormanlık
alanların varlığına dikkat çeker. Urfa'dan Diyarbakır'a giderken, meşeliklerden güneş
yüzü göremediğini, yolculuk boyunca bin bir çeşit bitki ve çiçek gördüğünü defterine
kaydeder. Evliya Çelebi'nin tarihe düştüğü not ne kadar doğru bilemiyorum ama
Karacadağ'ın geçmişten taşıdığı birçok izi günümüze ulaştırdığı halde, bugün artık
özelliklerini bir bir kaybettiği görülüyor...
Sığ olmasa da birçok ağaç türü her bahar kökü üzerine yeşeriyor yeşermesine
ama üç-beş günde koyun sürülerinin, develerin gazabına uğrayarak, yapraksız ve
dalsız kalıyor. Kökü toprakta gökyüzüne uzanmanın umuduyla, bir başka baharı
bekliyor. Yani Karacadağ ağaçsız bir dağdır. Evliya Çelebi'nin yazdığı dokuyu
kaybedeli yıllar oldu. Karacadağ taş istilasındadır. Ne ağaç, ne bin bir çeşit çiçek var
ortada. Her yer simsiyah taşlarla kaplı. Umudunuz derin bir hüzne dönüşebilir. Ama
umudunuzu kaybetmenize gerek yok. Kaç talana, kaç yangına uğradı Karacadağ.
Yüz sene evveline kadar Diyarbakır bölgesinin büyük bir kısmı
ormanlıktı. Karacadağ çevresi, Çermik, Çüngüş, Ergani, Piran, Eğil, Hani, Lice, Kulp
ve Hazro dağlık mıntıkaları baştan başa meşe ormanıyla örtülü idi. 1870 yılında
Diyarbakır-Siverek yolunu açtıran Vali Kurt İsmail Paşa'nın bugünkü Kırgalı
(Pirinçlik) ötesinden (şehrin 25 km kadar batısı) yol güzergahını geçirmek için baltacı
kolları gönderdiği ve Karacadağ'ın bu kuzey eteklerinde günlerce orman içinden ağaç
kestirerek yolu açtırdığı bir hakikattir (14).
Eskiden Karacadağ ağaç ve ormanla kaplıydı. Develerle odun getirilirdi. Ne deve
kaldı, ne de odun. Şimdi develer gelince, atlar onları vahşi hayvan sanıp ürküyor. (2)
Fuat İplikçi anlatıyor; Vatandaşlar Karacadağ'a kadar kesip getirmişler
ormanları. Evliya Çelebi de ağaçlardan gökyüzünün görünmediğini söyler (15).
23
Rahmetli Esma OCAK Karacadağ'ı şöyle anlatır:
Eski tarihlerin birinde, Diyarbakır'ın güneybatısını genç mi genç, yeşil mi
yeşil bir dağ kaplar, bağrından püsküren lavların karattığı bazalt taşların altından, yanından yöresinden sular fışkırmış. Altına güneş geçirmez sıklıktaki ağaçlarla kaplı bu
yeşilli karalı dağın adı KARACADAĞ'mış. Eteklerine konup kalkan aşiretlerin,
yaylasında otlayan sürülerin, yamaçlarında yayılan atların, düzlüğüne çöküp kalkan
develerin, ağaçları arasında tur atan kuş çeşitlerinin, oğul veren ana kovanlarının
haddi var, hesabı yokmuş.
Yüzyıllar boyu sürdüre geldiği misafirperverliği gereği, sonu gelmez
kervanlara, tilki, geyik, kurt, kuş katarlarıyla, yaban keçisi sürülerine kol, kucak açar,
doruklarında uçuşan bulutlara baş değdirebilmek sevdasıyla dinçleştikçe
dinçleşirmiş. Amma ve lakin günün birinde görkemine göz diken azılı bir canavar,
varlığını yok etmek ihtirasıyla üstüne doğru yürüyüp, dipten doruğa yalayıp yutmak
suretiyle, bugünkü duruma düşürmüş zavallıcığı.
Asırlardan beri az ötesindeki toprakların altında yatıp uyuyan bu canavarın
adı bakır madeni, dürtükleyip uykudan uyandıranı da, devletmiş. Eşe deşe, devire
çevire, altını üstüne getire, kazmalaya kazmalaya damarına parmak basınca, öyle bir
öfkeyle silkinip, başını topraktan çıkararak kükremiş ki, korkudan ödü kopan
Karacadağ, olduğu yere sinivermiş. Nasıl sinmesin ki? Boynuna geçirdikleri
kemendi ellerinde tutan devlet adamlarının, bu canavarı hale yola sokmak için
yakmayı planlayıp, altına verilecek odunu kendisinden temin etmeye
kalkışabilecekleri korkusuna kapılmış. "Aman! Yaman" diyemeden de korktuğuna
uğramış.
Devrin boş beyinli idarecileri kafa kafaya vererek, bir sürü istişarede, fikir
alışverişinde bulunduktan sonra, akıl almaz bir sorumlulukla katline ferman
hazırlamışlar, Koca Karacadağ'ın.
Bulunan madeni eritip bakıra dönüştürmek için o bölgeye bilmem kaç katır
yükü odun getirecek olanların askerlikten affedilecekleri yasasını çıkarmışlar. Yasa
ilan edilir edilmez, eli balta tutan herkesle birlikte, çevre kent, ilçe ve köylerden akın
akın, ordular halinde gelenlerin tecavüzüne uğramış. O devletten bu zillete, o
bekaretten bu saldırıya uğrayışa nasıl dayansın cömertliği, mertliği, güzelliği ile
göğsünü bir kalkan gibi sivriltip duran Karacadağ. Kahrından, utancından yerin
dibine girmek istercesine suyunu selini karnına çekip, ölüm gibi ağır bir uykuya
dalmış.(36)
Karacadağ volkan konisi (1938 m) bulunmaktadır. Bu volkan konisi, türü
(Hawaii) gereği, yaymış olduğu lav bazaltik olup, siyah ve çok akışkandır. Bundan
dolayı Karacadağ Volkanı yükselmemiş ancak geniş alanlara yayılmıştır, genel olarak
bazik lav karakterli bazalt (karataş) taşları yayılmış durumdadır. İlçenin en yüksek
yeri olan Karacadağ volkan konisinin zirvesi (1938 m) ile bu koniye bağlı oluşmuş
olan bazı parazit konilerdir. Bunlardan en önemlileri ise Kurt Tepesi (604) ile Beş
Tepe'dir. Karacadağ'ın bulunduğu alanda yer yer Meşe (Quersus) ormanlarına rastlan24
maktadır. 20.yy'ın ortalarına doğru bu alanlar orman açısından zengin bir örtüye sahip
iken, bu yıllardan sonra kaçak kesimler ve yakacak temin etmek için büyük oranda
tahrip edilerek yok olmayla yüz yüze bırakılmıştır. Ormanın yok edildiği alanlarda
dikenimsi Garig toplulukları yer almaktadır (16).
Sık, güzel meşe ormanları tükenmiştir. Ormanların kalıntısı olarak çalılıklar,
fundalıklar görülür ve geçmişin büyük ormanlarının belgeleri olarak dikkati çeker.
Meşeden başka kızılağaç, gülgen, isfendan, yabani gül, yabani fındık ağaçları kuru
ormanlar halinde yer yer kalabilmişlerdir. Dağ keçisi ve benekli pars tükenmiştir.
Yaban ördeği, çulluk, keklik, bıldırcın hala görülmektedir (1).
Karacadağda meşe ağırlıklı ağaçlandırma var
Karacadağ'ın doğal vejetasyonunda meşe ormanları, Besrek Tepesi,
Bedro Yaylası ve Leblebitaş Köyü etrafında küçük topluluklar halinde mevcutur.
Bunun yanında alanda, Leblebitaş dışında alıçlar çok az sayıda bireyden oluşan ve alt
örtüsü otlatma nedeniyle yok olmuş topluluklar oluşturmaktadır. Alandaki aşırı
tahribat nedeniyle gerek orman gerekse step toplulukları homojen bir yapı arz
etmemektedir. Alanda tanımlanan birliklerin tamamı tek ve çift tekerrürlü türlerin
bol olarak bulunduğu insan etkisi altındaki tahribatı işaret eden açık birlikler
halindedir.
Karacadağ'da doğal olarak yetişen bazı bitki türleri sebze olarak
kullanılmaktadır. Bunlardan Diyarbakır'da yaygın olarak satılan bitkiler; kenger ve
akban bitkileridir. Sebze olarak kullanılanlar; tere, kenger, yarpuz, tuzik, çoban
çantası, hardaldır. Meyva olarak ise; alıç türleri, dardagan türleri, ahlat yetişir (82).
25
Karacadağ'da bir dağ meyvesi
aluç (Alıç)
Kahvesinden faydalandığımız
Karacadağ menengiçi
Ağaçsız bir dağ
Karacadağ, Diyarbakır-Urfa-Mardin Üçgeninde Oldukça Geniş Bir Alana
Yayılan, Sönmüş Volkanik Bir Dağ.
Karacadağ, Diyarbakır-Urfa-Mardin üçgeninde oldukça geniş bir alana
yayılan, sönmüş volkanik bir dağdır. Yöre insanı dışında, çoğu kişi Karacadağ'ın bir
dağ olduğunu bile bilmez ya da fark etmez. Çünkü dağlarda olan birçok yeryüzü şekli
ve dağ dokusuna Karacadağ'da rastlanmaz. Daha çok yüksek bir yaylayı andırır. Ama
yayla değil, basbayağı dağdır. Dağın rakımı Urfa sınırlarında 550 metreyken, daha üst
kısımlarına gidilince 1915'e kadar ulaşır. İnsan yükseltinin farkına bile varamaz.
Derin vadileri, yüksek uçurumları yoktur. Ancak yükseltisi kışın zemheri bir soğuk,
yazın serin bir esinti olur insanın yüzünde...
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde Karacadağ'dan bahsederken, sığ ormanlık
alanların varlığına dikkat çeker. Urfa'dan Diyarbakır'a giderken, meşeliklerden güneş
yüzü göremediğini, yolculuk boyunca bin bir çeşit bitki ve çiçek gördüğünü defterine
kaydeder. Evliya Çelebi'nin tarihe düştüğü not ne kadar doğru bilemiyorum ama
Karacadağ'ın geçmişten taşıdığı birçok izi günümüze ulaştırdığı halde, bugün artık
özelliklerini bir bir kaybettiği görülüyor.
.
Sığ olmasa da birçok ağaç türü her bahar kökü üzerine yeşeriyor yeşermesine
ama üç-beş gün de koyun sürülerinin, develerin gazabına uğrayarak, yapraksız ve
dalsız kalıyor. Kökü toprakta gökyüzüne uzanmanın umuduyla, bir başka baharı
bekliyor. Yani Karacadağ ağaçsız bir dağdır. Evliya Çelebi'nin yazdığı dokuyu
kaybedeli yıllar oldu. Karacadağ taş istilasındadır. Ne ağaç, ne bin bir çeşit çiçek var
ortada. Her yer simsiyah taşlarla kaplı. Umudunuz derin bir hüzne dönüşebilir. Ama
umudunuzu kaybetmenize gerek yok. Kaç talana, kaç yangına uğradı Karacadağ? O
bilinmeyen, kaçak söylenen bir türküdür köy odalarında. Cevabı dengbejlerin yanık
seslerinde saklıdır. Talana, yangına ve sürgüne dair söylencelerin adıdır Karacadağ.
Yoksulluğun ve koçerlerin sığınağıdır. Bütün ağaçlarını kaybetmiş, çırılçıplak kalmış
ulu orta...
26
Ama bir Bedro Tepesi vardır ki insana umut aşılar, Evliya Çelebi'yi hatırlatır.
Çölün ortasında bir vaha misali. Bedro bütün siyahlığa rağmen ağaçlı ve yeşildir. Bir
orman değildir, koruluktur. Asırlık meşelikleri insanı soluklandırır. Evliya Çelebi'nin
anlattıklarının binde biri kadar olmasa da meşe ağaçları bütün savrulmuşluklara inat,
dimdik ayaktadır. Her nasılsa korunmuş, bugünlere ulaşmıştır Bedro Tepesi. Bir de kıl
çadırlar vardır yanı başında Bedro'nun. Yoksuluk ve unutulmuşluk kokan,
teknolojiden uzak, elektiriksiz kıl çadırlar. İçlerinde sıra sıra ve her yaştan zayıf,
çelimsiz çocuklar yaşar. Anneleri, babaları dağda, bayırda koyun sağmada ya da
otlatmada. Onlar ise yapayalnız, bir başlarına çadırlarda büyümeyi beklerler. Kapkara
gözleri, soğuktan çatlamış elleri Karacadağ dokusunun tamamlayıcısıdır adeta...
Ne eski koyun sürüleri ne de geniş otlaklar var artık... "Yoksulluk bizi burada
yaşamaya mecbur ediyor. Başka ne yapabiliriz? Koyun nerede doyarsa biz ordayız.
Bu yıl kurak geçiyor. Koyunların sütü yok denecek kadar az." diyor Bedro'lu Hasan
amca. "Çeltik tarlaları vardı buralarda eskiden. Karacadağ pirinci deyince akıllar
dururdu. Şimdi biz burada bulgura hasretiz." diyor Hasan amca, "Çok değil, 70-80 yıl
önce buralar hep ağaçlarla kaplıydı. Kesilenler, yakılanlar derken elimizde üç-beş
ağaç kaldı. Korumaya çalışıyoruz. Bir gölgelik olsun, üç-beş kuş yuva yapsın diye
korumaya çalışıyoruz..." diyor içi burkularak (66).
Karacadağ
(Fotoğraf: Edip Çelik)
27
Karacadağ eteklerinde kurulmuş Alabalık ve Sera tesisleri
Fotoğraf: Edip Çelik (2013)
28
Bazalt kaplı Karacadağ
Karacadağ ve Yaz
Geçmişteki yazlığımız Karacadağ
Bugünlerde yazın Hazar gölüne gidenler geçmişte Karacadağ'a giderdi.
Hüseyin Abdioğlu o günleri anlatıyor: Zaten Diyarbekirliler yazlık diye bir yerlere
gitmezlerdi. Diyarbekirlilerin bir de Karacağ eteğinde Ova bağ yolu dedikleri
manzarası güzel mekanları vardı. Orada çadırlar kurulurdu. Orada herkesin bir
çevirmesi vardı. Rahmetli dedem anlatırdı; O kadar kalabalık olurmuş ki, yazın orada
bezzaz dükkanı bile açılırmış. O zamanlar Alipınar köyü bile orman içindeymiş. Milli
aşiret Hamidiye kumandanı İbrahim paşa o ormanların hepsini yaktırmış.(15)
1937 yılına ait bir kitapta Diyarbekir halkının yaz mevsimini geçirmek için daha
yüksek ve serin Ergani ilçesine, Karacadağ dağ köylerine ve şehrin bağlar
mevkiindeki köşklerine gittikleri söyleniyor .(17)
Mehmet Mercan anlatıyor: Diyarbakır'ın kar depolarının çoğu Karacadağ
eteklerinde, Gazi Köşkü sırtlarında ve Kırklardağı üzerindeydi. Kışın yağan kar
buralarda depolanırdı. Toprağa derin ve geniş çukurlar açılır, toplanan kar buralara
bastıra bastıra doldurulur üstü bolca samanla ve kalın bir toprak örtüsü ile kapatılır,
yaza saklanırdı. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında bu kar depoları usulüne
uygun açılır, muhafazalı bir biçimde kente getirilir testereyle kesilerek satılırdı...
İlkbahar ve Karacadağ
Baharın bir habercisi kenger satılmasıydı. Karacadağ'da orman kalmadı ama
bin yılların "kenger"i direndi zamana. Kar erimeye başlayınca, kenger topraktan
fışkırır. Hele birazcık güneş görsün, dikenli yapraklarını toprak yüzeyine, gövdesini
de toprağın derinliklerine uzatır. Kara, soğuğa dayanıklıdır. Her taşın altında biten
kenger, yöre insanın da vazgeçilmez yemeğidir. Beş-on santimetre uzunluğundaki etli
ve süt beyaz gövdesi yemek yapılırken kullanılır, dikenleri de kuruyunca çevre köyler
için iyi bir yakacak olur. Bahar öncesi yetişmeye başlayan kenger, mayıs ortalarında
yeşilliğini kaybeder, kartlaşır ve dikenleşir. Dikenleşen kenger kadınların sırtlarında
kıl çadırlara, köylere taşınır. Yani kenger üç ay aş, beş ay yakacaktır. Antik Karacadağ
lavlarında yetişen, kıraç ve yanmış toprağı sever kenger(13).
29
Dağlara Bahar Gelende
Kenger Nisan sonunda eyvallah der, bahar da öyle, buralarda. Birden sıcak
bastırır. Kenger sevdalıları deseler de, Kenger bu günlerde spesiyal bahar lezzeti.
Tıpkı Karacadağ'a has mantar türü Kemê gibi. Karacadağ dedik de, bir başka olur
Karacadağ'da bahar. 250 rakamıyla ifade edilen ve 40 ayrı familyaya mensubiyeti
bilinen bitki türlerinin ve de Ters Lale'nin vatanıdır Karacadağ. Bahar en çok bu
bitkilerin doğayla kucaklaşmasına yakışır (18).
Karacadağ Yaban Lalesi, Mart aylarında açar, Nisan aylarında solup
kaybolur.
Karacadağda kış (Foto Çağdaş)
İlçe merkezine yaklaşık 45 kilometre mesafede bulunan 1.919 rakımlı kayak
merkezinin yer aldığı Karacadağ'ın zirvesinde sabah saatlerinde kar yağışı başladı.
Zirveye doğru yoğunlaşan kar nedeniyle toprak beyaza büründü. Meteoroloji Bölge
Müdürlüğü yetkilileri, bölgedeki kar yağışının gece geç saatlere kadar sürmesinin
beklendiğini bildirdi (55).
Karacadağda kayak
Fotoğraf: Burhan Çelik
Şanlıurfa'nın Siverek İlçesi'nde bulunan Karacadağ Kayak Merkezi yeni
sezonu törenle açtı. Karacadağ Kayak Merkezi sezona şölen havasında girdi. Yoğun
katılımın yaşandığı açılışta özellikle çevre köylerden gelen vatandaşların kayak
gösterileri dikkat çekti.
Sıcak iklim bölgesinde bulunan Şanlıurfa'nın en yüksek bölgesi Siverek
İlçesi'ne bağlı Karacadağ'da, 1998 yılında hizmete giren Karacadağ Kayak
Merkezi'nin yeni sezon açılış törenine, Şanlıurfa Valisi Şükrü Kocatepe, Diyarbakır
30
Vali Vekili Abdulkadir Yazıcı, 20. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Alaaddin Örsal,
İl Jandarma Komutanı Kıdemli Albay Erdal Sarızeybek, Emniyet Müdürü Kutlay
Çelik, Siverek Kaymakamı Halil İbrahim Değerli, davetliler ve çevre köylerdeki
vatandaşlar katıldı. Kayak merkeziyle ilgili bilgi veren Siverek Kaymakamı Halil
İbrahim Ertekin, 1919 metre yüksekliğinde volkanik bir yanardağ olan Karacadağ'da,
1998 yılında kurulan kayak merkezinde pist uzunluğunun 300 metre, genişliğinin ise
500 metre olduğunu söyledi. Ertekin, bölgenin elektrik probleminin çözülmesi için
trafo kurulacağını bildirdi.
Sıcak iklim kuşağında bulunan Şanlıurfa'da kayak merkezi bulunmasının
sevindirici olduğunu belirten Vali Şükrü Kocatepe, bölgenin elektrik ihtiyacının
trafoyla giderileceğini, konaklama tesisi ve spor tesisleri için çalışmalar yapacaklarını
söyledi.
Açılış töreninden sonra, saatinin 5 milyon lira, günlük ücretininse 20 milyon
lira olduğu kayak takımlarını kiralayan köylüler, kayak şov yaptı. Kayak yapmayı
kendi kendilerine öğrenen ve zirvesinde batonsuz kayan köylülerin zaman zaman
yaptıkları akrobasi hareketler, davetlilerin beğenisini kazandı. Şalvarları, puşularıyla
kayak yapan köylüler, kayakseverleri Karacadağ Kayak Merkezi'ne davet etti.
www.kenthaber.com: 05 Ocak 2004.
Karacadağ'da kayak
Fotoğraf: Burhan Çelik
31
Diyarbakırlı 400 Genç Karacadağ'da Kayakla Tanıştı
Diyarbakır Gençlik Spor ve Müdürlüğü'nün
organize ettiği 'Karacadağ Kış Yürüyüşü'
programıyla 400 genç kayak yapma imkanı
buldu.
Diyarbakır Gençlik ve Spor Müdürlüğü'nün organize ettiği 'Karacadağ Kış
Yürüyüşü' programıyla 400 genç kayak yapma imkanı buldu. Karacadağ'ın eteklerine
ilk kez çıkan gençler kayak yaparak doyasıya eğlendi.
..
Karacadağ'da ilk etapta 1,5 kilometrelik yolu aştı. Ardında Karacadağ'ın
zirvesine ulaşan gençler, burada kayak yapma imkanı buldu. Diyarbakır Doğa
Sporları Gençlik Kulübü, Diyarbakır Ticaret Meslek Lisesi Doğa Sporları Kulübü ve
Dağcılık Federasyonu Diyarbakır İl Temsilcisi Abdurrahim Ekin'in de katıldığı
kayak programı renkli geçti.
.
Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Abdullatif Umut, bu programı
düzenlemekten dolayı mutluluk yaşadıklarını söyledi. Gençleri kayakla tanıştırmanın
mutluluğunu yaşadıklarına dikkat çeken Umut, şimdiye kadar kayakla tanışma
imkanı bulamayan gençleri bir araya getirdiklerini söyledi.
.
Gençlerin mutluluğunu paylaştıklarına dikkat çeken Umut, güzel anların
yaşandığına vurgu yaptı. Farklı projelere imza atmaya çalıştıklarını anlatan Umut,
"Şimdiye kadar hiç kayakla tanışmayan 400 gencimizi kayakla tanıştırdık. Çok güzel
anlar yaşandı. Gençlerimiz çok mutlu oldular. Onların mutluluğu bizim
mutluluğumuzdur." dedi.
.
Çoğunluğu lise öğrencilerinden oluşan öğrencilerin ilk defa kayak yapma
imkanı bulduğunu anlatan Umut, öğrencilerin boş zamanını bu şekilde
değerlendirdiklerine dikkat çekti. Gençleri kötü alıkoymayı planladıklarını söyleyen
Umut, şöyle konuştu:
.
"Gençlerin devlete millete faydalı gençler olmaları için etkinlikler yapmaya
çalışıyoruz. Bunun için farklı projeler üzerinde çalışıyoruz. Bu projeyle de hem
32
gençlerin kayak yapma imkanı bulmasına ön ayak olduk hem de gençlerin bir araya
gelmesini sağladık. Bu herkesin toplumsal sorumluluğudur. Herkesin bu konuda
duyarlı olması lazım."
.
Dağcılık Federasyonu Diyarbakır İl Temsilcisi Abdurrahim Ekin ise böyle
bir programın yapılmasından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Gençlere
hitap eden önemli bir programın ortaya konduğuna dikkat çeken Ekin, öğrencilerin
büyük bir bölümünün ilk defa Karacadağ'a çıkma fırsatını bulduğunu anlattı.
Programın yapılış amacının da bu olduğunu dile getiren Ekin, ciddi bir desteğin
olmasından dolayı mutluluk duyduklarına dikkat çekti.
.
Daha önceki gezilerde en fazla 15 kişilik grupları götürebildiklerini ifade
eden Ekin, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'nün desteğiyle 400'den fazla öğrencinin
kayakla tanıştığını dile getirdi. (Cihan Haber Ajansı) 29.02.2012
Kayak yapmak isteyen Karacadağa gidiyor
11 Ocak 2011 günü birlik olarak kayak yapmaya gelen vatandaşlar, Türkçe ve
Kürtçe müzik eşliğinde kar üzerinde halay çekip, mangal keyfi yapıyor. Şanlıurfa'nın
Siverek İlçesi'nde 1919 rakımlı olan volkanik Karacadağ'daki kayak merkezi yeni
sezonu açtı. Şölen havasında açılışı gerçekleştirilen Karacadağ'da oldukça renkli
görüntüler yaşanırken, en çok ilgiyi çevre köylerden şalvar ve poşularıyla kayak
yapmaya gelen köylülerin gösterileri çekti. Sıcak iklim bölgesinde bulunan
Şanlıurfa'nın en yüksek bölgesi Siverek İlçesi'ne bağlı Karacadağ'da, 1998 yılında
hizmete giren Karacadağ Kayak Merkezi'nin yeni sezon açılışı yapıldı. Diyarbakır,
Şanlıurfa, Mardin, Malatya gibi çevre illerden çok sayıda vatandaşın geldiği
Karacadağ'da, pist uzunluğu 300 metre, genişliği ise 500 metre olan kayak
merkezinde kaymanın tadını çıkardı.
Türkiye`de en ucuz kayak keyfi'nin yaşandığı Karacadağ'da, kayak ücreti
alınmazken, tesiste günlük olarak 20 liraya kayak takımları kiralanarak vatandaşların
hizmetine sunuluyor. Bölge insanının vazgeçilmez tutkusu haline gelen Karacadağ'da
kayak yapmayı kendi kendilerine öğrenen ve zirvesinde botsuz kayan köylülerin
zaman zaman yaptıkları akrobasi hareketler, davetlilerin beğenisini kazanıyor.
33
Şalvarları, poşularıyla kayak yapan köylüler, kayak severleri Karacadağ Kayak
Merkezi'ne davet etti.
Günü birlik olarak kayak yapmaya gelen vatandaşlar, Türkçe ve Kürtçe
müzik eşliğinde kar üzerinde halay çekip, ardından mangal keyfi yaparak günün
yorgunluğunu üzerlerinden atmaya çalışıyorlar. Faik Bulut'un Karacadağ izlenimleri
üç ünlü vadi ve su kaynağı görüyoruz: Çelkani (Kırk gözeler), Eyyüppınar ve Zirkevi.
Her taraf guni (yani geven), taş ve kayayla kaplı. Göçerler üç kısım: İlki konar
göçerler; yazı yaylada, kışı Ceylanpınar, Viranşehir ve Çınar tarafında ovada
geçiriyorlar. Tek geçim kaynakları hayvancılık. İkincisi, dağ çevresindeki köylerde
yerleşik olanlar. Sadece yazın hayvanlarını Karacadağ'a götürüyorlar, sonbahar ve
kışın köylerine dönüyorlar. Üçüncüsü eskide kalan bir göçerlik türü. Bölgenin yerlisi
olmayıp dışarıdan gelenler. Beritanlılar aşireti gibi.
Karacadağ'ın doğu yüzü Diyarbakır'a, Çınar ilçesine bakıyor. Ovabağ,
Kalecik, Leblebitaş (Çepeniya) ve Karasungur (Geliyebukan) köylerini geçiyoruz.
Burada volkanik patlamalar sanki dün yaşanmış gibi, arazi 50 kilometre boyunca
uzanan bir kömür deposunu andırıyor. Bir yandan da bazaltların içinden ağaçlar
fışkırıyor. Diğer etekte göremediğimiz pirincin hasını, muhtarın tarlasında bulduk.
Yöre pirinci deyince durmak lazım! Taşlık ve soğuk suyla beslenen toprakta yetişiyor.
Yedi yılda bir ekilmesi gerek, yoksa toprağın bereketi kalmaz. Arazinin yapısına göre
bire 60 ürün verebilir. Bir ölçeğe dört beş ölçek su koymak lazım ki, beyler sofrasının
pirinci kıvamını bulsun! Ahmed Arif bam telini yakalamış: 'Karacadağ'da çeltikler/
Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi/ Ayak bileğinde bir dizi boncuk/ Sol omzunda
nazarlık/ Dağ başında unutulmuş, üşümüş/ Minicik bir aşiret kızının/ Damla damla,
berrak olur pirinci/ Kamyonlarla, katır kervanlarıyla/ Beyler sofrasına gider'
Gıre Bedro'da (Bedro Tepesi) bulunan obadakiler Şahin aşiretinden. Zazaca ve
Kurmanci konuşuyorlar. Anlattıklarına göre 300, 400 yıl önce Bingöl tarafından
gelmişler. Bir paşanın hışmına uğrayan kardeşler dört bir yana göçmeden önce kendi
aralarında bir parola belirlemiş: Şeva reş, şuva reş; miya qer, berxe ber.' (Kara gece,
kara nadas; karakoyun ve önündeki kuzu.) Bu sayede yüzyıl sonra birbirlerini
bulmuşlar. Onlar da yaşamlarından şikâyetçi ama başka meslek olmayınca köy ile
34
yayla arasında idare etmeye çalışıyorlar. Yöredeki biricik deve sürüsü bu göçerlerin
mülkiyetinde (2).
Diyarbakır Karacadağ kilimlerinde malzeme ve teknik
Özellikle düz dokuma yaygılarda büyük zenginlik ve çeşitlilik söz
konusuyken zamanla yok olma aşamasına gelmiştir Hayvanlardan kırkılan yünler
temizlenir,yün tarağında taranarak koyun pisliği ve ot dikenleri temizlenir.taranan
yünler teşi denen eğirme aletiyle ip haline getirilir,son zamanlarda fabrikasyon ipler
kullanılmaya başlanmıştır.
Elle eğrilerek kullanılan ipler kilime güzellik katar.Elle eğrilmiş yünün
büklümleri uzunluğuna paralel olarak ayarlanmış liflerle birlikte gevşektir ve kilim
yüzeyine pürüzsüzlük vermektedir, bu da kullanılan renkleri güzelleştirerek parlaklık
kazandırmaktadır (93).
Yörede üretilen kilimlerde çoğu zaman çözgüler boyanmadan
kullanılmasına rağmen ,atkı iplikleri galepler (çileler) haline getirilerek
boyanmaktadır. Boyamada ise yörede bulunan çeşitli bitkilerin
yaprak,meyve,kabuk ve köklerinden doğal renkler elde edilmektedir. Ancak
sentetik boyaların kolay olması nedeniyle devreye girdiğini görüyoruz.
Karacadağ kilimlerinde kullanılan renkler kırmızı veya tonları, sarı veya
tonları,beyaz,siyah,mavi,yeşil veya tonları,mor,gri,kahverengi veya
tonlarıdır. Teknik olarak da kilim,cicim veya iki tekniğin de bir arada
kullanıldığını görüyoruz Daha önceleri yer tezgahları kullanılırken,ıstar
tezgahları ve modern tezgahlar kullanılmaya başlanmıştır.
Diyarbakır Karacadağ kilimleri kullanıldıkları yere göre taban
kilimi,yolluk kilimi,seccade,divan kilim,duvar kilimi,yastık kilimi,minder
kilimi olarak ayrılmaktadır. Karacadağ kilimleri, geometrik,stilize hayvan ve
bitki motifleri ile süslenmiştir.Düz dokumalarda genellkikle geometrik
şekillerin bir araya getirildiği kompozisyonlar ya da geometrik tarza
uydurulmuş stilize edilmiş hayvan ve bitki motiflerinden oluşturulmuş
kompozisyonlar dikkati çeker.Düz dokuma tekniğinde desen oluşturma
yapılan bir desenin ardından yeni bir desen işleme gibi kolaylıklar
sağladığından kompozisyon oluşumları bir anlamda zorunluluk sonucu ortaya
çıkmaktadır.Teknik olarak yatay iplik sıralarıyla dokunan yaygıların
nakışlarının geometrik veya geometrize edilmiş olması kaçınılmaz bir olaydır.
Karacadağ kilimlerinin birçoğunda kenar su çerçevesi kullanılır.Su
bordörü olarak en çok zikzaklar,meandırlar içinde geometrik şekilleri olan
altıgen,devetabanı,küçük kurbağa gibi motifler kullanılır. Kilimlerde kullanım
alanına göre tek parça veya iki parçadan(iki şak) yapılarak birleştitildiği
örnekler de bulunmaktadır. Kilimlerin çoğu orta kısmında üç göbekli, beş
göbekli kompozisyonlara sahipken sadece uç ve orta kısmında motiflere sahip
35
kilimler de dikkati çeker. Kilim örneklerinde bir diğer özellik ise göbekli
işlemelerin dışında bir düzen içerisinde sıralar halinde kuşak kuşak
kompozisyonların da oluşturulduğudur (93).
Karacadağ'da Hane Yapısı
Karacadağ'da ortalama hane büyüklüğü genel olarak on (10) kişidir. Ancak
hanenin yapısı, sosyal konumuna ve yaşam devinimindeki yerine göre farklar
gösterebilmektedir. Karacadağ'da, erkek soyundan üç kuşağın, yani dede, babaanne,
baba, anne ve çocukların bir arada yasadığı hane yapısı egemen olmamakla beraber
oldukça yaygındır. Bu tür “geniş aile” yapılarında aynı hanede yasayanların sayısı on
(10) veya on kişinin üzerinde olmaktadır. Ancak erkeklerin bir kısmı, maddi
durumları uygun olursa ve geçimlerini babalarından ayrı olarak sağlayabiliyorlarsa,
evlenip ilk çocukları dünyaya geldikten sonra ayrı bir eve çıkabilmektedir. Bu tür
hanelerde yaşayanların sayısı üç kişiden on kişiye kadar değişebilmektedir.
Karacadağ'da, haneleri birbirlerine sıkı ilişkilerle bağlı, birer ekonomik ve
sosyal birim olarak kabul etmek gerekmektedir. Haneler kendi içlerinde yaş ve
cinsiyete dayalı belli hiyerarşik yapıya sahiptir. Ayrıca kendi geçimlerinden birinci
derece de kendileri sorumludur. Örneğin ayrı bir eve çıkma kararının neye bağlı
olduğu sorusuna, tüm köylerde hanenin kendi geçimini sağlayabilmesi yanıtı
verilmiştir. Ayrıca köylerin yarısından fazlasında aile içinde özellikle kadınlar
arasındaki güç ilişkilerinin de önemli bir faktör olduğu söylenmiştir. Kimi köylerde
(örnegin Çömçeri) evli erkek çocuk aileden ayrılmaya karar verdiğinde kendine miras
kalacak olan toprağın zilliyetini ve kendine düşecek hayvanları da almakta ve miras
paylaşım zamanında ailenin mal varlığı evde kalan erkek kardeşler arasında
bölüşülmektedir.
Hanelerinden ayrılan evli erkek çocukların aileleri ile ilişkileri sıkı bir şekilde
devam etmektedir. Köyü ilgilendiren konularda karar alınacağı zaman bir çok
haneden oluşan bir aileyi bir tek kişi temsil etmektedir. Ayrıca hanenin dışarıdan
yardım almasını gerektiren bazı ekonomik ilişkiler (borç alıp verme, hayvan otlatma
vs.) geniş aile içinde alınan kararlarla yürütülmektedir. Bu tür ilişkilerin özellikle,
göreceli olarak daha güçlü ve zengin ailelerde yoğun olarak sürdüğü gözlemlenmiştir.
Yoksul ailelerin ise çeşitli nedenlerle bu tür ilişki ağlarının dışına çıkmış veya
çıkartılmış olduğu tahmin edilmektedir. Kadınların karar mekanizmaları dışında
bırakılmaları, geleneksel yapıya hakim olan erkek egemen yaklaşımın bir yansıması
olarak belirmekte,bu tür ilişkilerde kadınlar dışlanmaktadır. Ancak kadınlar karar
mekanizmalarına gizli olarak etki edebilmektedirler.(32)
36
Karacadağ'da Konut Durumu
Karabahçe ve Yarımkaş yerleşim birimleri dışındaki köylerde konutlar
birbirlerine büyük benzerlik göstermektedirler. Bunlar çoğunlukla eski, tamir
görmemiş ve ortalama iki odası olan evlerdir. Yakacak olarak hemen her yerde tezek
kullanılmaktadır. Nadiren bazı yoksul hanelerin ve yaylada kalanların yakacak olarak
geven (Astragalus) bitkisinden yararlandığı da söylenmiştir.
Karabahçe ve Yarımkaş köyleri dışında diğer köylerde yenilenen veya
genişletilen eve rastlanmamıştır. Karabahçe köyünde son yıllarda tüm haneler ev
dışına tuvalet yapmış ve kimi göreceli olarak zenginleşen haneler ise evlerini
genişletmiştir (3 oda). Yarımkaş köyünde ise konutların bazılarının şehirdeki
apartmanlara benzer hale dönüştürüldüğü ve içeriye tuvalet yapıldığı gözlenmiştir.
Evler genellikle sade olup, duvarlarında ağırlıklı olarak dini öğelerin işlendiği
fotoğraflar asılıdır. Altaylı, Karabahçe, Oglaklı, Yarımkaş köylerinde ve Kapıkaya
beldesinde tuvaletler konut dışında, genellikle avluda, bağımsız tuvalet mekanları
bulunmakta, diğer köylerde ise tasların üst üste konularak yarı yarıya kapatıldığı
bölümler veya ahırlar tuvalet işlevini görmektedirler. Ancak su yetersizliği ve şebeke
suyun olmaması nedeniyle konutlarda tuvaletin bulunması bir ihtiyaç olarak
görülmemektedir.
Köylerde yapılan görüşmelerde konut durumunun önemli bir statü ve
zenginlik göstergesi olduğu belirlenmiştir. Kadınlarla ve göreceli yoksul olanlarla
yapılan görüşmelerde görüşülenlerin çoğunluğu ellerinde para bulunduğu takdirde
evlerine yatırım yapacaklarını söylemişlerdir. Ancak bu yatırımın biçimi/konusu
hakkında fazla bilgi toplanamamıştır. Gözlemlerimize dayanarak zengin ve fakir
evler arasındaki farkın duvarların sağlamlığı dışında, mutfak gereçleri (tencere, tabak,
bardak vs.), buzdolabı, halı ve yatak (karyola) sahibi olmak olduğunu söylemek
mümkündür. Ayrıca odaların büyüklüğü ve sayısı da başka bir zenginlik göstergesi
olarak karşımıza çıkmaktadır (19).
37
Karacadağ Çadırları
Çadırın orta direk sayısı çadırın büyüklüğünü belirler. Çadırlar standart direk
sayısı olur. En küçüğü 3 direkli olarak başlar ve 5 direkli, 7 direkli, 9 direkli olarak
kurulur. Orta direkleri evin en olgun erkekleri yerleştirir, kadınlar genelde çadırı geren
etrafındaki kazıkları çakar. Çadırın bir bölümü erkek misafirlere ayrılır. Aileye ayrılan
kısımda da mutfak en köşede olur ve mutfakta bütün yemek erzakları olur. Mutfağın
ön kısmında yemek ve ekmek pişirilen tezgah olur. Aileye ayrılan kısımda evin en
genç gelinine ayrılan bölüm olur,gelinin yeri etrafı güzel nakışlı,desenli kilimlerle
örtülü olur. Misafirlere ayrılan kısmın etrafı açık olur. Çadırların büyüklükleri hane
nüfusuna ve ev sahibinin aşiretin içindeki pozisyonuna göre değişir. Çok misafiri
gelen gideni çok olan ailenin çadırı da büyük olmalıdır (35).
Karacadağ çadırları (Foto.Umut Kaçar)
Göçerler üç kısım: İlki konar göçerler; yazı yaylada, kışı Ceylanpınar,
Viranşehir ve Çınar tarafında ovada geçiriyorlar. Tek geçim kaynakları hayvancılık.
İkincisi, dağ çevresindeki köylerde yerleşik olanlar. Sadece yazın hayvanlarını
Karacadağ'a götürüyorlar, sonbahar ve kışın köylerine dönüyorlar. Üçüncüsü eskide
kalan bir göçerlik türü. Bölgenin yerlisi olmayıp dışarıdan gelenler. Beritanlılar aşireti
gibi. Kimi obaların yanında küçük bostanlar var. İğde, incir, asma ve kavak ekili.
Yerleşik olmaktan umut kestikleri için buralarda yurt kurmayı tasarlıyorlar. Bu
göçerlerin kıl çadırları (Kürtçesi kon, el) geniş bir alana yayılıyor ve etrafı revag isimli
çitle çevrili. Açık ve dostlar, lokmalarını herkesle paylaşıyorlar. Genelde 12 direkli
olan çadırlar hane halkı ve misafirler için ikiye bölünüyor.
38
Anlatılanlara bakılırsa, kışın uygun kırraç (hayvanların otlayabileceği, kar
tutmayan alan) için ovaya giden göçerler, yerleşik köylülere mera kirası ödüyor.
Ceylanpınar Üretme Çiftliği yakınlarında da ona buna hava parası vermek zorundalar.
Ova köylüleri ise göçer sürülerinin tarlalara zarar vermesinden şikâyetçi. Okul yok,
kimse okumuyor. Sağlık hizmeti nadiren veriliyor. Teknoloji namına sadece piknik
tüpü ve az sayıda cep telefonu var. Tüm obalardaki talep aynı: 'Devlet bize yerleşim
yeri versin!' (2).
Ziyaret edilen köylerin büyük bir kısmında, göreceli olarak en zenginlerin
evinde bile arzu edildiği söylenen yaşam standartlarına ulaşılamadığı belirtilmektedir.
Aşiret ve şeyhlik, Güneydoğu'da sıkça rastlanan geleneksel yönetim ve örgütlenme
biçimleridir. Diyarbakır genellikle aşiret etkisinin azaldığı bir yer olarak bilinse de
Karacadağ'da halen bu yapıların etkin olarak sürdüğü görülmüştür.
Karacadağ'da Yardımlaşma konusunu ele alırken iki çeşit yardımlaşma
şeklini ele almak gerekmektedir. Bunlardan birincisi eşitler arasında yardımlaşma
iken, bir diğeri güç ve servet olarak eşit durumda olmayanların birbirleri ile
yardımlaşmasıdır. Karacadağ'da “eşitler arası yardımlaşma” aile ve akraba ekseninde
yürümektedir. Akrabalar genellikle birbirlerine yakın oturdukları zaman günlük
işlerini birlikte yapabilmekte ve ihtiyaçlarını birlikte giderebilmektedirler. Bunun en
sık rastlanan örneği birlikte sürü oluşturup bunları sıra ile gütmek seklinde olmakta
(Alatosun ve Kapıkaya hariç), ancak kadınlar arasında ev işlerinde birbirlerine
yardımcı olmak gibi şekilleri de alabilmektedir. Ayrıca Yarımkas köyünde ot
biçmenin de yardımlaşarak sürdürülen bir faaliyet olduğu söylenmiştir.
Yapılan toplantılarda yardımlaşma konusu gündeme getirildiğinde anlaşılan
şey genellikle “muhtaç durumdakilere yapılan yardım”lar olmuştur. Bunun bir sebebi
birinci tür yardımlaşmanın çok yaygın ve sık yapılıyor olması ve bu yüzden de
görünür olamaması olabilir. İkinci bir sebebi ise eşitler arasında yapılan
yardımlaşmaların uzun dönemde karşılıklı olması ve bu yüzden de yardımlaşma
değil, değiş tokuş olarak algılanması olabilir. Göreceli zenginlerin fakirlere yardım
etmesi Karacadağ'da sık rastlanmayan ve Altaylı köyü sakinlerine göre zamanla
azalmakta olan bir pratiktir. Muhtaç olanlara genellikle yiyecek yardımı
yapılmaktadır. Örneğin Halıören köyünde, hasattan sonra fakir hanelere birer çuval
buğday verilebilmektedir. Karabahçe köyünde ise su tankeri olanlar olmayanlara
yardımcı olmaktadır. Ayrıca kimi köylerde fakirlere zekat şeklinde yardım
yapılmaktadır.
Karacadağ'da Gelir Ve Geçim Kaynakları
Karacadağ yöresindeki başlıca geçim kaynakları sırasıyla hayvancılık,
mevsimlik işçilik ve bitkisel tarımdır. Yapılan görüşmelerde köylüler, yıllık geçimin
sağlanabilmesi için her orta gelirli hanenin mutlaka mevsimlik işçilikle ve hayvansal,
bitkisel üretimle uğraşmaları gerektiğini vurgulamıştır. Bunlardan hayvancılık,
hayvan ve hayvansal ürünlerin satılması sonucu getirdiği nakdi gelir yanı sıra süt,
yoğurt gibi hanenin günlük geçim ihtiyaçlarını sağladığı için özellikle önemlidir. (19)
39
Karacadağ bölgesi toprak yapısı ve potansiyeli bakımından verimli
topraklara sahiptir. Organik tarıma elverişlidir. Çeltik üretiminde temel girdi olarak
su göletlerinin ve sulama potansiyelinin olması büyük avantajdır. Doğal ve suni
göletleri besleyecek yüzey su potansiyelinin bulunması önemlidir. Kış mevsiminde
olağan olarak karın yağması ve baharda eriyen bu karlardan su göletlerin
beslenmesine elverişli olması bir fırsattır (30).
Bitkisel üretimde ağırlıklı olarak arpa ve buğday ekilmektedir. Buğday
hanenin un ihtiyacı için, arpa hayvan beslenmesi için kullanılmaktadır. Pirinç önemli
bir ürün olmakla beraber 7 yılda bir ekilmektedir. En önemli ekonomik faaliyet
hayvancılıktır (31).
Karacadağ köyleri ve yaşam
Konu başka bir yazarca ele alınmıştır. Biz sadece resimlerle konuya
yaklaşacağız.
Ehli bir hayvan
40
Karacadağ'da küçük baş hayvancılık
Foto:Umut Kaçar
Karacadağ yoğurdu
41
Ovabağ
42
Büyük başlar cılız
Mera alanı yetersiz
Naylonlar altında yem bitkileri
43
Köy yaşamı
Hayvan sulaması için iptidai bir gölet
44
Hilar – Siverek arası bölgede tarım hayvancılık
45
Karacadağ'da Cinsiyetlerarası Güç Dağılımı
Karacadağ'da kadınlar erkeklere nazaran daha çok çalışmakta, kararlara daha
az katılmakta ve kaynaklara daha zor erişmektedir. Ancak bunlar tamamen güçsüz
olduğu anlamına gelmemektedir. Sosyal ve ekonomik statü, aile, hane yapısı, kendi
aralarında kurdukları ilişki ağları ve yas gibi değişkenlere bağlı olarak, sınırlı dahi
olsa kadınların dolaylı yollardan ekonomik ve sosyal güç elde etmeleri mümkün
olabilmektedir.
Karacadağ'da Cinsiyetlere Göre rol Dagılımı
Yeniden üretimle ilgili (yemek yapmak, bulaşık-çamaşır yıkamak, temizlik
yapmak ve çocuk bakmak) tüm sorumluluk bütün hanelerde sadece kadınlarındır.
Üretim ile ilgili işlerin paylaşımı, harcanması gereken güç ve emek ise cinsiyet
kodlarına bağlı olarak belirlenmektedir. Erkekler bitkisel tarım söz konusu olduğunda
genellikle ağır iş gücü gerektiren ekim, biçim, gübreleme, traktör ve at kullanma işleri
ile uğraşmaktadırlar. Kadınlar ise ekin toplama işinden sorumludurlar. Hayvan
bakımı ile ilgili olarak ise ot toplama, yem verme, süt sağma, kuzu otlatma ve ahır
temizleme işleri kadınlar tarafından, çobanlık ve yün kırkımı ise erkekler tarafından
yürütülen işlerdir. Kadınlar aynı zamanda tezek yapma, erkekler ise inşaat işlerinden
sorumludur. Kadınlara göre köyde yapılan en ağır iş, günde bir ile beş saat arası zaman
harcamayı gerektiren su taşıma işidir. Eşek olan evlerde su taşıma sorun olarak
görülmemektedir, ancak bu hanelerdeki kadınlarda çeşme başında sıra beklemekten
şikayetçi olmaktadırlar.
Kadınlar hemen hemen bütün köylerde iş yüklerinin ağırlığından şikayetçi
olmuşlardır. Sabah gün doğumundan, gece yarısına kadar (17 saat) kadınların boş
vakti bulunmamaktadır. Kadınlar maddi zorluklar sebebi ile ya da erkekler istemediği
için işlerini kolaylaştırabilecek araç ve gereçlerden yoksundurlar. Ayrıca hem genç
kızlar hem de kadınlar mevsimlik işçilikten ve özellikle pamuk tarımı faaliyetlerinin
zorluğundan yakınmışlardır. Sadece erkeklerin mevsimlik işe gittiği durumlarda ise
kadınlar, köy içindeki işlerin tamamının kendilerine kaldığından şikayetçilerdir. Genç
kızlar arasında okula devamlılıkla ilgili istek irdelendiğinde eğitilmiş insan olma
fikrinden çok okulun kendilerine sağladığı ev içi ve dış işlerinden uzak kalma
olgusunun daha belirleyici olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca genç kızlar eve katkıda
bulunmak için mevsimsel olarak yaptıkları kenger toplama işinin de son derece emek
istediğini, buna karşılık getirisi kısıtlı bir iş olduğunu belirtmişlerdir.
Karacadağ'da Mehr ve Çeyiz
Kadınların kendilerine ait mal edinmeleri mehr ve çeyiz yolu ile olmaktadır.
Karacadağ'da bu genellikle hayvan olmaktadır. Söz konusu hayvan ya da
hayvanlardan elde edilen tüm gelir kadına aittir. Mehr'e Yarımkaş, Halıören köyleri ile
Alatosun ve Kapıkaya beldesinde rastlanmıştır. Buralarda mehrin genellikle zengin
ailelerde geçerli bir gelenek olduğu söylenmiştir. Ayrıca genç kızlar hem bu köylerde
46
hem de Karabahçe'de babalarının evinde kendilerine ait hayvanları olduğunu
belirtmişlerdir. Mehr; evlenen kadına, kocanın ailesi tarafından verilen ve onun rızası
olmadan kimsenin dokunamadığı mallardır. Kadınlar için bir diğer mal edinme biçimi
evlendiklerinde babalarının evinden koca evine eşya götürme, yani çeyiz yolu ile
olmaktadır. Çeyiz evlenen kız ve erkeğin sosyal ve ekonomik statüsüne göre büyük
farklılıklar gösterebilmektedir.
Karacadağ'da son senelerde genç kızların çeyiz olarak eve ait temel
gereksinimleri tercih ettikleri söylenmiştir. Yatak, vitrin, halı, çarsaf takımları, dikiş
makinesi, mutfak eşyaları bunların arasındadır. Ancak altın her zaman için çeyizin
vazgeçilmez bir parçasıdır. Bu altınlar daha sonra genellikle ev eşyaları, nakit para ya
da borç ödeme amacıyla bozdurulmaktadır. Ancak böyle durumlarda (aile için yapılan
altın bozdurmalarda) kadınlar haneden ayrıldıkları zaman altınlarını yeniden talep
etme hakkına sahiptirler.(19)
Karacadağ eteklerinde yaşam. (60)
Karacadağda Evlenme İstekleri
Karacadağ'lı bir Nine
Diyarbakır Karacadağ yöresinde, evlenmek isteyen erkek, evin dış kapısının
girişine babasının ayakkabılarını çiviyle kapıya çakar. Böylece, genç, babasına,
kendisinin evlenmek istediğini belirtmiş olur. Diyarbakır'ın Karacadağ yöresinde,
evlenmek isteyen genç kızlar, bu isteklerini karşısındaki erkeğe anlatmak için, bir
çocuk aracılığı ile, üzerine isimlerinin baş harfleri beyaz ve kırmızı renkle işlenmiş ya
da üzerine kalp çizili bir mendil göndermektedir. Erkek de, bunun karşılığında tespih
gönderir .(20)
Faik Bulut Karacadağ gelenekleriyle ilgili gözlemlerini anlatıyor:
Karacadağ yöresi, her bakımdan Siverek'ten ayrı özellikler taşır. Düğünler
kaval eşliğinde yapılır; oyunları sert ve hareketlidir. Düğün davetiyesi (Kürtçesi xelat)
bir top kumaş olarak gönderilir. Karşılığında yağ, peynir, kurbanlık koyun yollanır ki,
düğünün masrafı hafiflesin. Erkek tarafı, düğün evine bir sorık (kırmızı sancak, bez)
asar. Önceleri, gelin devenin sırtına kurulu toda (tahtırevan) içinde getirilirdi.
Kadınlar, gelin uğurlama şarkıları söylerdi. Kız evindeki bekâr erkek için bir koyun
hediye verilirdi ki, hem bekârın kısmeti açılsın hem de gençler onu kesip eğlensin.
47
Buna azap koyunu denirdi.
Köyün biraz ötesinde çadırda bir göçer düğünü vardı. Gördüğüm
düğünlerden farkı şuydu: Kaval eşliğinde halay çekildi. Yakın dönemde bir akrabaları
vefat ettiğinden, çalgı ve oyun işi uzun sürmedi. Erkekler tarafında yanık sesli bir hoca
Kürtçe mevlit okudu. Gelin karşılama sırasında bulgur (bereket için), tuz (nazar için)
ve şeker (çocuk ve mutluluk için) serpildi. Aslında köy düğünleri eskiden yedişer
davul zurna eşliğinde bir hafta sürerdi; şimdi üç güne indi. Düğünler için dışarıdan
aşık (şölen hizmetlileri), gevende (davul-zurnacı) ve dela'ile (çalgıcı-çengi)
getirilirdi. Kirvelik çok önemlidir. Kirve, sünnet ettirdiği çocuğun masraflarının yanı
sıra düğününün masraflarını da karşılar. Taziyeler ise üç gün sürer, genelde iş
yapılmaz, gelenler taziye evine katkıda bulunur.
Kimi obaların yanında küçük bostanlar var. İğde, incir, asma ve kavak ekili.
Yerleşik olmaktan umut kestikleri için buralarda yurt kurmayı tasarlıyorlar. Bu
göçerlerin kıl çadırları geniş bir alana yayılıyor ve etrafı revag isimli çitle çevrili. Açık
ve dostlar, lokmalarını herkesle paylaşıyorlar. Genelde 12 direkli olan çadırlar hane
halkı ve misafirler için ikiye bölünüyor (2).
Akrepler, renkler de Karacadağ ve Koçer yaşam biçiminde önemli bir totem
göstergesi olarak yerini alır. “Karacadağ'da genelde kadınlar, taç tepelik, levzik
(alınlık), Reşme (saçbağı), gümüş takılarla (halhal, kemer) süslenirler. Ağbani (ipekli
başörtü) ve hibri (renkli ipek bağ) ile başlarını bağlarlar. Kadınların başörtüsü gibi
erkeklerin kullandığı Cefiyeler (puşi) genellikle lila renginde olur. Kimileri bu rengin
akrebi uzak tuttuğunu ileri sürer. Nitekim evlerin çoğunun rengi de aynı renk …” (21).
Kadın Başlığı:
18.yüzyıldan günümüze kadar kadın başlığı olarak KOFİ kullanılmıştır. Kofi,
en altta Tar denilen tas biçiminde Kofinin düz durmasını sağlayan tenekeden ve
tahtadan yapılmış parçadan oluşur. Tar'ın üstüne fes geçirilir. Açık başa tülbent sarılır
onun üzerine tar geçirilir en üstte ise fes bulunmaktadır. Fesin üzerine tülbent sarılır,
tülbenttin üzerine ise Çar sarılır. Çar'a yöremizde 7 renk adı verilir. Çardan sonra
genellikle temezi sarılır. Temeziler şifon poşulardan oluşur. Karacadağ tarafında tar
kullanılmaz. Tar'ın yerine Kım denilen tiftikten ve yünden yapılan bir tür külah
kullanılır (2).
Diyarbakır Karacadağ kilimleri kullanıldıkları yere göre taban kilimi, yolluk
kilimi, seccade, divan kilim,duvar kilimi, yastık kilimi, minder kilimi olarak
ayrılmaktadır
Karacadağ kilimleri, geometrik, stilize hayvan ve bitki motifleri ile
süslenmiştir. Düz dokumalarda genellkikle geometrik şekillerin bir araya getirildiği
kompozisyonlar ya da geometrik tarza uydurulmuş stilize edilmiş hayvan ve bitki
motiflerinden oluşturulmuş kompozisyonlar dikkati çeker (93).
48
Karacadağ'da kadınlar 1890 (23).
Prof. Felix von Luschan Globus Cilt 57.1890 alınmıştır.
Karacadağ kilim ve heybeleri
Köylerde el dokumacılığı ve halı, kilim üretimi de yapılmaktadır.
Karacadağ eteklerinde dokunan kilim, heybe, çorap ve keçelerde işlenen
motifler ve renkler göz alıcıdır. Saçaklıkta Kilim Var türküsüyle Diyarbakır'da kilim
sektörünün önemi akla gelmektedir.
Kilim ve heybe dokumacılığı ile ilgili başka bir örneğe bakalım:
49
KARACADAĞ'DA ETNİSİTE
Karacadağ Kürt, Zaza ve Türkmenler'e mekan olmuş bir dağdır.
Kökenin önemi yok. Hepsi kardeş. Sadece orijin hakkında kaba bilgi edinelim. Yoksa
kardeş olan bu halklar arasında menşe yarışması da doğru değil. Faik Bulut'un
yorumunu alalım:
Yöre aşiretlerinin başını Tırkan'lar çeker. Derik'ten Çıkrık köyüne kadar
yayılmışlardır. Bunları, beyaz poşilerinden tanımak mümkün. IV. Murat Bağdat
Seferi sırasında geçerken Tırkan'ları buraya yerleştirmiş. Kejan aşiretinin 6-7 kolu
var. Kırvar'lar Hop köyünden gelmişler. Arap aşiretleri daha aşağıda yerleşiktir.
Kırvarlar Zaza, Bucaklar Çermik kökenlidir. Dağın kuzeydoğusu ve güneyi silme
Kürttür. Döğmelerin bir kısmı aşiret işareti gibidir.” Ağa Kaynak'ın misafiri avukat
Mehmet Vural, 1650-1700 yılları arasında bölgenin büyük bir göç yaşadığını belirtti.
Yöreden kalkan bir kısım aşiretlerin Konya-Kırşehir'e gittiklerinden, berri (ovalık
kırsal alan) kesimdekilerle Karacadağ'ı yazlık otağı haline getiren ünlü Mılli
(Hamidiye Alayları'nın belkemiği ve önderi) aşireti arasında 100 yıl süren
çatışmalardan (vurgun-talan-baskın şeklinde) söz etti. Vural'a göre Kejanlar Hazar
Gölü, Tırkan'lar ise Van taraflarından gelmişler.
İkinci güzergahımız Sivevek'e bağlı yamaç köyleri. Tıftıl, Boglan, Gedik,
Xırbeşer, Çıkrık, Sofice, Asice, Ahurtepe vs. diye yaklaşık 15 köyden geçtik. Merkezi
konağımız Çıkrık Köyü. Burası tarihi eserlerin barındırmasıyla namlı. Konuk
olduğumuz Abdülkerim İrim (73) dokuz çocuk babası. İrim ailesi, kan davası
nedeniyle kendisine sığınan Mala Hemide diye bilinen büyük bir aileyi yıllarca
korumuş. Aslan başı nakışlı bir taşı, evinin ilk basamağı yapmış. Anlatıyor: “Köy ve
dere ağzında sayısı belirsiz tarihi eser bulundu. Çeşitli sikkeler, öküz, çocuk, insan,
kadın (bronz), geyik (altın) heykelcikleriyle çanak ve çömleklerdi bunlar.”
Karakeçili'deki örneğini Siverek Anadolu Ajansı muhabiri Şükrü'nün
bilgisayarında gördük. Çıkrıklılar, Tırkan aşiretine mensuplar. Kökenleri konusunda
farklı fikirler var: Bazıları “Ortaasya Türkmenleri oldukları ve sonradan
Kürtleştikleri” görüşündeler. Son durağımız Diyarbakır'ın Çınar ilçesine bağlı köyler.
Kaymakam İdris Bey'in yardımıyla Ovabağ, Kalecik, Leblebitaş (Çepeniya) ve
Karasungur (Geliyebukan) köylerine gittik Ovabağ muhtarı Kemal Yüksel Zıriki
aşiretinden. On yıllar önce Ağrı taraflarından gelmişler konuşuyorlar.
Gıre Bedro'da (Bedro Tepesi) bulunan obadakiler Şahin aşiretinden. Zazaca
ve Kurmanci konuşuyorlar. Anlattıklarına göre 300, 400 yıl önce Bingöl tarafından
gelmişler. Bir paşanın hışmına uğrayan kardeşler dört bir yana göçmeden önce kendi
aralarında bir parola belirlemiş: eva reş, şuva reş; miya qer, berxe ber.' (Kara gece, kara
nadas; karakoyun ve önündeki kuzu.) Bu sayede yüzyıl sonra birbirlerini bulmuşlar.
(2)
Şimdi Necdet Sevinç'in yorumunu alalım
Karacadağ Türkmenleri
Karacadağ Türkmenleri'nden ilk kez Türk Yurdu'nun 25 Haziran 1914 tarihli
50
69. sayısında Haşim Ertuğrul bahsetmiştir. Yazar, Karacadağ'a gittiğini, Türkân
Aşireti'nden 75-80 yaşlarındaki Güllüceli Sâdun Ağa ile görüştüğünü, Sâdun Ağa'nın
kendisine “Biz hâlis Türküz” dediğini, gençlerin çoğunun Türkçe'yi unutup Kürtçe
konuşmaya başladığını anlattıktan sonra, Türkân Aşireti'nin meskûn olduğu köylerin
adını vermektedir. Bu köylerin tümünün de adı Türkçe'dir:
Savcak, Kaynak, Almalı, Böğürtlen, Koncuk, Donuz, Nohut, Güllüce, Sofice,
Söylemez, Otlu, Gülpınar, Ortaharap, Karabahçe, Ağutepe, Soğantepe, Uzunziyaret,
Üçkuyu, Göktepe, Yoğunca, Büyükşeyhli, Küçükşeyhli. Karacadağ Türkleri'nden,
Haşim Ertuğrul'dan sonra büyük sosyoloğumuz Ziya Gökalp bahsetmiştir.
Ziya Gökalp, Diyarbakır'dan Ankara'ya giderken Gaziantep'e uğrar. O
yıllarda Gazisancak gazetesinin başyazılarını yazmakta olan ve bilahare Türk Dil
Kurumu Başkanlığı'na getirilen Ömer Asım Aksoy, Gökalp ile görüşür, ondan Gazi
sancak gazetesi için bir yazı rica eder. Gökalp'in Ömer Asım Aksoy'a verdiği yazı
“Türkiye Türkleri'nin Etnografik Tasnifi” başlığını taşımaktadır. Bu yazı 2 Nisan
1923'te Gazisancak'ta yayınlanır, yıllar sonra da Gaziantep Kültür Dergisi'nin 10 Mart
1959 tarihli 17. sayısında yeniden neşredilir. Gökalp bu yazısında Karacadağ
Türkmenlerini ve bölgedeki Türk boylarını şöyle değerlendirmektedir:
“… Döğer boyu Rakka'da yaşar,Urfa'daki Döğerler Türkçe'yi unutmuşlardır.
Beğdili boyu Bozok Türkmenlerinin en çok olan kısmıdır. Türkmen Colap'ında,
Carabulus'ta bulundukları gibi, Urfa'daki Badıllı'lar da bunların bir şubesidir.
Diyarbakır'ın Karacadağı'nda yaşayan Türkân Aşireti'nin Türkçe'yi unutmasına
rağmen Beğdili boyundan olduğunu hala unutmamıştır.
Diyarbakır civarında bir Türkmen nahiyesi vardır ki, köylerin den on kadarı
Türkçe'yi muhafaza etmiştir. Bunlar da Beğdili boyundan olduklarını iddia ediyorlar.
Suruç'taki Barazan ve Mardin'deki Dahilcan (Kalaçlar) aşiretlerinde de Badıllı adını
taşıyan oymaklar mevcuttur ”(44).
Karacadağ Türkmen Derneğinin Yorumu
TIRKAN / TÜRKAN / TİRKANLI AŞİRETİ: TÜRKLER anlamına gelir.
Osmanlı Tahrîr Defterlerinde "Ekrad ve Yörükan Taifesinden" gösterilmişlerdir.
OĞUZLAR´ın 24 boyundan biri olan BEĞDİLİ boyuna mensupturlar. Önceleri
KARAKEÇİLİLER'e tâbi iken sonradan Viranşehir'de (Urfa) bir derebeyi olan
İbrahim Paşa bunları MİLLÎ aşiretine bağlamıştır. TÜRKAN aşireti mensupları,
TÜRK olduklarını bilen, Kurmançca konuşan bir TÜRK aşiretidir. Aşiretin en
kalabalık olduğu yer Siverek'tir (Urfa).(45)
KARACADAĞ DA ÇOCUK OLMAK
Birçok efsane ve şiirlere konu olmuş Karacadağ bölgesi, Diyarbakır'dan
başlayıp Siverek'e kadar uzanan, adını sönmüş bir yanardağdan alan bir bölgenin adı...
Tüm toprağı,bir zamanlar patlamış olan volkanik dağın püskürtmüş olduğu taşlarla
51
ekili sanki… Sabahın erken saatlerinde, güneş ışığının belirmesi ve horoz seslerinin
yankısı arasında bir bir uyanır Karacadağ halkı... Anneler kahvaltıda sıcak bir çorba
veya çayı koyar ateşin üstüne. Babalarsa ya koyunu gütmüştür çoktan meraya ya da
uğraşacak bir meşgale bulmuştur kendine. Çocuklar da ebeveynleriyle beraber
uyanıp, küçükler kendi kurdukları hayal dünyasında oyun oynarlar, daha büyükleri ise
ebeveynlerine yardımcı olurlar.
Yöredeki ailelerin geneli çok çocukludur; kimi aile planlamasının günah
olduğunu öne sürerek, kimi korunma yöntemini bilmediğinden, kimi de erkek çocuk
sahibi olma arzusu ile çok çocuklu aile olma özelliğini taşır. Kız çocukları, şanslılarsa
ilkokula gönderilir ve bitiminde de artık okula gönderilmezler. Ailelerinin gözünde
kızları giderek büyümektedir ve yalnız başına şehre okuması için gönderilmesi
sakıncalıdır artık, ev işlerini öğrenmelerini yeğlerler. Ev işlerinin yanı sıra küçük
kardeşlerine bakma görevi de onlarındır, bir nevi evlenmeden önceki stajlarını
yaparlar. Bileklerinde ve boyunlarında boncuktan yapma kolyeler, burunlarına
taktıkları hızmalarla, büyük ablalarını yavaş yavaş taklit ve takip etme yoluna
girişirler, ta ki onların kaderlerine de ortak oluncaya dek. Bir akrabası tarafından veya
misafirliğe gelenlerden birinin ilgisini çekince ailesinden istenir ve eğer ebeveyn
uygun görmüşse kızlarına haber verilir, kız da siz nasıl uygun görürseniz der ve daha
çocuk yaşta kendisinden yaşça büyük veya kendisi gibi çocuk yaşta biri ile evlendirilir
ve artık gelin gittiği evin işleri ile çocuk yapma gibi görevleri yüklenir daha kendi
yükünü bile yüklenemeden.
Erkek çocukları da ilk doğduklarında ebeveynlerinin yüzlerindeki
tebessümle hayata merhaba derler. Çamurdan oyuncaklarla büyürler, okul yaşına
gelince sorumluluk almaya başlarlar artık. Bir öğün okul, bir öğün de hayvanları
otlatmayla geçecektir. Büyüdükçe alacakları sorumlulukları da artacaktır. Şanslı
olanlar okullarına devam edecekler ama büyük çoğunluğu ya birkaç koyuna çoban ya
da büyük şehirlere açıldı ise inşaatlarda işçi ya da benzeri işlerde iş gücü olarak
çalışacaktır artık. Eve gelip gidişlerinde ailesinin beğendirdiği biri ile evlendirilir,
eşini ailesinin yanına bırakarak yine yaptığı işi yapmaya devam edecektir. Birkaç
çocuğu olup ayrı bir eve taşınıncaya kadar...
Bu bölgede çocuk olmak zordur ama Karacadağ da çocuk olmak daha zor.
Çeşitli olanakları olup kendine farklı bir yaşam çizenlerin dışında, daha doğar doğmaz
cinsiyetlerine göre önceden hazırlanmış yaşam kalıpları hazırdır. Bu kalıba uymak
zorunda hissederler kendilerini; çünkü anne ve babaları da uymuştur, dede ve nineleri
de… Bu bölgede çocuk olmak zordur ama Karacadağ'da çocuk olmak daha zor…(24)
Karacadağ'ın Develeri:
.
Türkiye'nin bir başka yerinde deve var mı bilmem ama, Karacadağ'da
sürülerle var. Bütün bu yoksulluk ve yokluk içerisinde develer koca bir ayrıntıdır.
Hem de özgür bir şekilde otlanır, oradan oraya gezinip dururlar. İlginçtir kalan tek tük
yapraklarını ve kenger dikenini yiyerek beslenirler ve sürüler halinde Karacadağ
sırtlarında başı boş dolaşırlar. Sahipleri var, ancak doyurmak sorun olduğu için sürüler
52
halinde doğaya salınmışlar. İhtiyaç duyuldukça doğadan toplanır, yük taşımada
kullanılır. Develerin de son demlerini yaşadıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Tıpkı asırlık ağaçlar gibi. Çöl hayvanıdır deve, dayanıklı ve heybetlidir.
Özcesi Karacadağ ağaçsız bir dağdır bahar mevsiminde. Ne çeltik tarlaları kalmış ne
de geniş otlakları. Evliya Çelebi'nin bahsettiği ağaçlar çoktan toprağa karışmış,
küllerinden eser bile yok. Ama Karacadağ ağaçlı bir dağ olmayı özlüyor. Bin yılların
gizemli ormanlarını barındırmak, her türlü canlıya ev sahipliği yapmak için birazcık
ilgi bekliyor. Öyle sanıldığı kadar büyük paralara ve projelere ihtiyaç da yok. Sadece
bahar aylarında yeşeren ağaçları korumak, Karacadağ'ı cıvıl cıvıl ağaçlı bir dağ
yapar... Karacadağ çöl olmadan bu haykırışı duymak gerekmez mi?
1990 yılı Karacadağda deve
(Foto. Sabri Kürkçoğlu) (49)
Karacadağ'da en çok bulunan şey
kenger ve develer.
Develer kengerleri yiyerek besleniyor.
Fotoğraflar: Şeyhmus Çakırtaş (13)
Her göçer ailesinin mutlaka birkaç yük taşıyacak yaşta devesi vardı. Çünkü,
kara çadır, yataklar ve zahirenin tek taşıma vasıtalarıydı. Her göçer ailesinin yirmi
devesi vardı.
Yüzü aşkın devesi olan aileler çoktu. Devenin etinden, sütünden ve
tüylerinden de yararlanılırdı. (50)
Hayvancılık
Koyun sürüsü
Büyükbaş
53
KARACADAĞ'DA İNANÇ*
Karacadağ Delavgur Köyünde Kutlu Doğum Coşkusu
Peygamber Sevdalıları Platformu tarafından, Diyarbakır Karacadağ`a bağlı
Çatmadal (Delavgur) köyünde düzenlenen kutlu doğum programı coşkuyla
gerçekleşti. 07 Nisan 2011
.
DİYARBAKIR - Peygamber Sevdalıları Platformu, iki cihan güneşi Hz.
Muhammed`in (s.a.v) kutlu doğumu münasebetiyle Karacadağ`a bağlı Delavgur
köyünde, kutlu doğum etkinliği düzenledi. Düzenlenen etkinliğe çevre köylerden de
katılım olduğu gözlendi.
.
Köylülerin yoğun ilgi gösterdiği "Kutlu Doğum" programı Kur-an`ı Kerim tilaveti ile
başladı. Daha sonra Kürtçe mevlit okundu. Program, Grup Vuslat ve Grup Aksa`nın
seslendirdiği ilahilerle coşkulu bir şekilde devam etti. O`nun hayatı en büyük örnektir.
Programa konuşmacı olarak katılan, Abdul Bari Çelik hoca, peygamberimizin
hayatından örnekler aktardığı konuşmasında, alemlere rahmet olarak gönderilen Hz.
Muhammed`in (s.a.v.) hayatının Müslümanlar için en büyük örnek olduğunu
vurgulayarak, insanlığın ona tabi olması durumunda yaşadığı sıkıntı ve buhranlardan
kurtulacağını belirtti.
Karacadağ Bir İslam Beldesidir. Karacadağ`ın bir İslam beldesi olduğunu ve
İslam uğruna göstermiş olduğu fedakârlıklara değinen Abdul Bari Çelik hoca
konuşmasına şöyle devam etti: "Ey Allah`ın Resulü! Bütün dünya senin davanı,
sünnetini terk etse Karacadağ halkı her zaman senin kutlu davanı ve sünnetini takip
edecektir." dedi. Yapılan konuşmaların ardından okunan dua ile program sona erdi.
Diyarbakır yöresindeki Koçerlerin ağırlıklı olarak Bukarki şeyhlerine
bağlılıkları bilinmektedir. Uzun zaman şeyh dergahlarında bulunan ve dergevan
olarak adlandırılan sofuların Koçer kökenlilerin sayısı azımsanmayacak sayıdadır.
Sünni ve şafidirler. Önemli günlerde mevlit okuturlar (25).
Karacadağ ve seyyidler:
Bölgede seyid aşiretlerden Şıge Zıray aşireti, Diyarbakır Karacadağ'da
mukimdir. Ayrıca Alatosun (Karacadağ) beldesi de seyidler mekanıdır. mukimdir.
Ayrıca Alatosun (Karacadağ) beldesi de seyidler mekanıdır.
Alatosun köyü seyyidleri: Alatosun Çınar ilçesine bağlıdır. Diyarbakır'a 38
*Bu konuda yukarıdaki gazete haberi fikir verecektir
54
km ötededir. Osmanlı yönetiminde şeyhülislamlık kurumunda çalışırken Karacadağ
yöresine tayin edilen Seyyid İbrahim ve ailesi köyü kurmuştur (92).
Karacadağda Çocuklara Kur`an-ı Kerim Öğretimi
(Sabri Acet - İLKHA . 14 Temmuz 2011)
Karacadağ köylerinde çocuklara Kur'an öğretiminde titiz davranılmaktadır.
Karacadağ yöresinin tanınan alimlerinden Molla Halit Olca, anne ve babaları
çocuklarına Kur`an- ı Kerim öğretilmesi hususunda üstlerine düşen görevi yerine
getirmeleri, alimlere de çocuklara Kur`anı Kerim öğretilmesi hususunda ellerinden
gelen gayreti göstereme, çağrısında bulundu.
Pirinçlik köylüsü Muhammed-i sevdaya gark oldu
Diyarbakır merkez Kayapınar ilçesine bağlı Pirinçlik
(Kırğali) Köyünde düzenlenen "Kutlu Doğum"
etkinliği yoğun bir katılımla gerçekleşerek Allah
Resulü'ne verilen sözler bir kez daha yenilendi.
01 Nisan 2012
İki cihan güneşimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'nın sevgisi dalga dalga
yayılıyor, köylerde bile "Kutlu Doğum" etkinlikleri düzenleniyor. Peygamber
Sevdalıları Platformu'nu oluşturan derneklerden Köy, Mezra ve Beldeler ile
Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (Köy Der), Diyarbakır-Şanlıurfa karayolunun
20. kilometresinde bulunan Pirinçlik (Kırğali) Köyünde "Kutlu Doğum" etkinliği
düzenledi.
Köylülerin yoğun ilgi gösterdiği Kutlu Doğum Etkinliği Fırat Yıldız'ın
okuduğu Kur'an-ı Kerim tilavetiyle saat 13.00'de başladı. Ardından 3 ayda bir Kürtçe
olarak yayımlanan Kelha Amed dergisi yazarı Molla Mahmut Kılıç bir konuşma
yaptı. Konuşmanın ardından mevlithan Cahit mevlidi Şerif okurken katılımcılar da
salâvatlarla eşlik etti. Bu arada mevlit okunurken bazı katılımcıların gözyaşlarına
hâkim olamadıkları görüldü.
1
Veysi Çetik - İLKHA
55
KARACADAĞ ETEKLERİNDE YATAN ULULARIN KABİRLERİ
İMAM UKAYL RADYALLAHU ANH EFENDİMİZ HAZRETLERİ
Peygamber Efendimiz'in amcasının oğlu Hz. Ali'nin abisi İmam Ukayl'ın kabri
Karacadağ eteklerinde Çarıklı beldesine bağlı İmam Akil köyündedir.
İmam Ukayl türbesi: Salnameye göre sahabedir. Zira isminin yanında
sahabeye ithaf olunan (RA) ibaresi vardır. Salnamede Diyarbakır'da fabrika köyünün
üst kısmında İmam Ukayl türbesi bulunmaktadır. Halk bu türbenin Hz. Alinin abisi
olduğuna inanır. Salnamede kendisi için (RA) ifadesi kullanılır.
Diyarbakır salnamelerinde (IV/208) Fabrika köyünde İmam Akil köyünde
İmam Akil (Ukayl) (RA) yattığı ifade edilir.
İmam Ukayl, vakıfi Diyarbakır'da çok önemsenmiş, kendine ithafen vakıf ve
mescidler yapılmıştır. Diyarbakır'da İmam Ukayl Mescidi vardır. Kasap Hacı
Hüseyin Vakfı, İmam Ukayl Mescidinin yemek masrafları için kurulmuş bir vakıftır.
Aşağıdaki belgelerde Peygamberimizin amcaoğlu Hz. Ukayl ve Diyarbakır
ilişkisi anlatılıyor. Tarihçi Erpolat hocamızın verdiği belgelere göz atalım:
Belge 1: Kısa belgenin ilk cümlesi şöyledir: "Marûz-i çâker-i kimesneleridir
ki İbn 'Am cenâb-ı Resûl-i Kibriya Hz. Ukayl (RA) taala Efendimizin Diyarbekir
Vilayeti dahilinde Amid nahiyesinde vaki Mescid-i Şerifleriyle Türbe-i saadetlerine
merbut Tilvelik ? ve Dumlan? karyeleri hasılatının... (Başbakanlık Osmanlı Arşivi,
İrade-Evkaf katalogu, vesika no:6 iki adet belge)
Belge-2: Belgede Hz. Ukayl'ın imam olduğu bilgisi de var. "İbn 'Am Cenab-ı
resul-i Kibriya İmam Ukayl (RA) hazretlerinin Diyarbekir vilayeti dahilinde..."
mescit ve türbesinin vakfının gelirinden bahsederken Hz. Ukayl'in imamlığına da
vurgu yapılıyor.
Diyarbakır'da İmam Ukayl'a ait (Peygamberimizin amca oğlu) mescid ve türbesiyle
ilgili yeni belgeler ortaya çıktı. Bilindiği üzere Diyarbakır Çarıklı beldesi İmam Akil
56
köyünde Hz. Alinin ağabeyi İmam Ukalyl'ın mezarı olduğuna dair daha önce basında
haberler yer aldı. Diyarbakır Valiliği ile Dicle Üniversitesinin birlikte hazırladığı
Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır kitabı Hz. Ali'nin ağabeyi, peygamberimizin
amcaoğlu İmam Ukayl'ın türbesinin Diyarbakır'da olduğunu teyid edici belgelere
ulaşıldı .
Belgeler ektedir
Birinci Belge: BOA,İ.EV.446/6 a.22.10.1906
Hz Peygamber (SAV)'in amcasının oğlu Akil (RA)'ın Diyarbekir vilayetinin
Amid nahiyesinde bulunan mescidi ile türbesinin bağlı bulunduğu vakfın diğer
vakıflar gibi müdahaleden istisna tutulması konusunda Maliye Nezareti tarafından
Sadaretten izin talebini içeren belge
İkinci belge: BOA,İ.EV.44/6 b.24.06.1907
Hz. Peygamber (SAV)'in amcasının oğlu Ukayl (Akil) (RA)'in Diyarbekir
vilayetinin Amid nahiyesinde bulunan mescidi ile türbesinin bağlı bulunduğu vakfın
gelirleri arasında Tilvelik ve Dolman köylerinin öşür hasılatından daha önceki
senelerden bakiye kalan 1197 kuruşun ödenmesi konusunda Diyarbakır
Defterdarlığının gönderdiği yazı üzerine konunun sadrazam tarafından padişaha arz
edildiği ve padişahın irade-i seniyyesini belirten başkitabet dairesinin notu yer
almaktadır.
HAMZA BABA TÜRBESİ
Ünlü seyyah Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde evliya türbelerinin ismini
sayarken Diyarbakır'daki Hamza Baba Türbesi'nden de bahsediyor. Türbede
Horasan'dan gelmiş gazi erenlerinden olduğuna inanılan Hamza Baba metfundur.
Hamza Babanın Cüneyd-î Bağdadî'nin muasırı Eba Hamza el-Horasanî olduğu da
tahmin edilmektedir. Aslen Nişaburludur. Hicri 309 yılında vefat etmiştir.
İnşasında kesme bazalt taş malzeme kullanılan yapı, içten ve dıştan kare
planlı olup içten kubbe, dıştan piramidal külahla örtülüdür. İç mekan 3.20x3.20 m.
ölçülerinde kare planlı olup tromp geçişli bir kubbe ile örtülüdür.
Hamza baba türbesi
57
Hamza baba türbesi
Evliya Çelebi seyahatnamesinde Hamza baba'dan şu şekilde bahseder.
Andan kal'adan taşra ziyârct-i Hamza Baba kaddesenallahıı bi-sırrıhi'l-azîz
der ve detaya girer.
HZ. SİN VE HZ. SEYDOŞ TÜRBESİ
Hazreti Sin ve Hazreti Seydoş İslamiyeti yaymak amacıyla bölgeye
gelen ve bu bölgede yaptıkları savaş sonucun da şehit olduğu sanılan iki
kardeştir. Hz. Seydoş'un mezarı Derinsu köyünde bulunmakta ve bu tarihi
mezarlık zaman içinde mezar hırsızlarınından dolayı harap olmuş durumdadır.
Mezarların mimari yapısı oldukça dikkat çekicidir. Bu çekicilik
nedeniyle altın ve değerli eşyaların olduğu sanılarak tarihinin eskilere
dayandığı bilinen fakat yeterli bilgiye sahip olmadığımız türbelerden bu güne
Derinsu'da Hz.Sin Türbesi
58
kadar bir kaçı dayanabilmiştir.
Hz. Sin türbesinin bulunduğu yerdeki membanın akıcılığı ilginçtir.
Bazen hiç kurumayacak gibi akan memba, bazı zamanlarda ise sanki hiç su
akmamış bir kaynak görünümü vermektedir. Kız kardeşleri olarak bilinen
Zîne'nin türbeside Hz. Sin türbesinin yaklaşık 700 metre kuzeydoğusudadır.
Çevre il ve ilçelerden oldukça ziyaretçi akınına uğrayan türbeler
görülmeye değer bir yerdir.
Hz.Sin ve Seydoş türbeleri tavsiye edebileceğimiz görülmeye değer
yerlerdendir (www.frm47.com)
Derinsu'da Hz.Sin Türbesi
Hz.Seydoş
Hz.Seydoş Recali Gayb
kız kardeşi Hz.zeynep
ALATOSUN (KARACADAĞ) KÖYÜ SEYYİDLERİ
Çınar ilçesine bağlıdır. Diyarbakır'a 38 km. ötededir. Osmanlı
yönetiminde şeyhülislamlık kurumunda çalışırken Karacadağ yöresine tayin
edilen Seyyid İbrahim ve ailesi köyü kurmuştur. (Aziz Mahmut Ak: Alatosun
köyü. D. Ü. Eğitim Fak Coğrafya bölümü. Diyarbakır.1993.s.11)
59
Kız İlahi Grubunun okuduğu ilahiler Muhammed-i Sevdayı doruğa
çıkartırken Grup Aksa da efendimiz üzerine beslenen ilahiler ile katılımcıları
coşturdu. Mevlit ve ilahilerin ardından Molla Kerbela Şanlı, bir konuşma yaptı. Kutlu
doğum etkinliği Mehmet Şah Duru'nun okuduğu dua ile sona erdi.
.
Kılıç; Allah Resulü'ne Verdiğimiz Sözü Yenilemek İçin Buradayız
Molla Mahmut Kılıç yaptığı konuşmasında, Pirinçlik halkına seslenerek bu
etkinliği Allah Resulü'nün Medine'ye yaptığı hicret esnasında Ensar'ın Allah
Resulü'nü karşılamak için Medine dışında yaptıkları sevince benzetti ve katılımcılara
dönerek "sizler Ensar'sınız, sizler Muhacir'siniz" dedi. Üç cemre düşmeden bahar
gelemeyeceğine dikkat çeken Kılıç, bu cemreleri su, hava ve toprak olarak sıraladı.
Molla Mahmut Kılıç sözlerini şöyle sürdürdü; "Bizim bölgemizde de üç
cemre düştü ve İslam baharı geldi. Birinci Cemre Şehid Said idi, İkinci cemre de Üstad
Bediüzzaman idi ve üçüncü cemre de şuan ki İslami camiadır. Tohumlar toprağa
atılmadan yeşermez, onlar da İslam'ın tohumunu attılar ve şuanda sizler varsınız.
Bizler bugün Peygamberimizi hatırlamak için toplanmamışız, çünkü
Muhammed-i Ezan günde beş vakit bize hatırlatıyor, hatırlıyoruz. Bizler ona
verdiğimiz sözü yenilemek için buraya toplandık. İsrail oğulları Hz. Musa'ya 'sen ve
Rabbin Firavun ile savaşın, bizim takatimiz yoktur' demişlerdir. Bizler onlar gibi
söylemiyoruz Ey Allah'ın Resulü… Sen bizim yönümüzü nereye çevirirsen bizler o
yöne gideriz.
Allah Resulü, ısrarla Ashabına dönerek 'Ne diyorsunuz?' dedi. Ensar'dan biri
ayağa kalkarak 'Bizler Akabe'de nasıl ki sana biat etmişsek yine öyle biat edeceğiz.'
dedi. Ashap, parmağıyla kızıl denizi işaret ederek 'Sen bize buraya atlayın desen biz
kendimizi atacağız.' dediler. Bizler de bu meydandan söz veriyoruz, bizler senin
sünnetini, yolunu, davanı nefsimizden, kendimizden ve çocuklarımızdan daha çok
muhafaza edeceğiz."
Şanlı: Vazifemiz Okuyup, Okutmaktır
Molla Kerbela Şanlı ise Allah'ın Resulü'ne ilk inen ayetin "oku" olduğuna hatırlatarak
okumanın önemine değindi. Molla Kerbela, "Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine'de ilk
olarak bir mescit açtı ve sahabelere Kur'an-ı Kerim dersi verdi. Şuan bizler de onların
sayesinde Kur'an-ı okuyor ve biliyoruz. Bizim vazifemiz okuyup, okutmaktır. Bugün her evde
bir hafize veya hafızın olması farz olmuştur. İslam düşmanları okumamızı istemiyor, cahil
kalmamızı istiyor, okuyan insanları kendileri için bir tehlike olarak görüyorlar. (M. Salih
Keskin - İLKHA)
KARACADAĞ VE AŞİRETLER
Aşiret, çeşitli kan bağları ile birbirine bağlı, belli bir alan üzerinde kendilerine
has bir yaşama tarzı ile hayvancılık yaparak yaşayan göçebe insan topluluğudur.
Ancak daha sonra bazı aşiretlerin kısmen yerleşik hayata geçmesi, yukarıdaki
tanımlama içine yarı göçebe ve tarıma bağlı toplulukları da katmamızı gerektiriyor.
60
Kan Bağları
Aşireti meydana getiren üyeler arasında çeşitli düzeylerde kan bağları vardır.
Kan bağı, ana tarafından ziyade baba tarafının kan bağı dikkate alınarak oluşturulur.
Bu nedenle, aileye yeni katılan bir gelin köken olarak içinden geldiği aşiretin mensubu
olduğu halde, baba evinden ayrıldıktan sonra, gelin geldiği aşiretin üyesi sayılır artık.
Kan bağlarını, aşiretin genişlik ve büyüklüğüne göre çok uzak derecelere, mesela 2030 nesile (babaya) kadar götürmek mümkündür.
Belli Bir Alan
Göçebe aşiretler her ne kadar geniş alanlarda hızlı hareket edebilme
kabiliyetine sahiplerse de, bu hareket alanı doğudaki aşiretlerde aynı kalmakta ve belli
zaman dilimlerinde bu dolaşım tekrarlanmaktadır.
Hayvancılık ve Göçebelik
Aşiretlerdeki mobilite (hareketlilik) yaşanan arazinin konumuna sıkı sıkıya
bağlıdır. Doğudaki aşiretlerin yaşadığı bölgeler dağlık, engebeli ve sarp bir
coğrafyaya sahiptir. Bu konum hayvancılığı bir geçim kaynağı olarak gündeme
getirmektedir. Aşirete göçebe karakterini kazandırıp onu hareketli yaşamaya sevk
eden özellik budur. Bu koşullar hayvancılığı doğurur. Böylece hayvanları
doyurabilecek otlakların aranması, aşiretleri yazın serin, kışın sıcak bölgeler arasında
konup-göçen topluluklar haline getirir.
Güneydoğu'da Yaşayan Göçebe, Yarı Göçebe ve Yerleşik Aşiretler
II. KISIM: Bölgede yaşayan göçebe ve yarı göçebe aşiretlerdir.
III. KISIM: Bölgede yaşayan yerleşik aşiretlerdir.
Bu iki kısımda yer alan aşiretlerden bir kısmı göçebe bir kısmı yarı göçebedir
ama çoğunluğu yerleşiktir. Bir aşirete mensup bazı kabileler veya kabileye bağlı bazı
aileler göçebe yaşadıkları halde bazıları yarı göçebe bazıları da yerleşik olabiliyor.
Yani bir aşiret için “tamamıyla göçebe veya tamamıyla yerleşiktir” denemez. Bu
aşiretin, kabilenin veya aşirete bağlı kolun yaşadığı yere, seçmiş olduğu ekonomik
yaşam tarzına bağlı olarak biçimlenmekte ve değişmektedir. Dolayısıyla bu yaşam
tarzlarını kesin çizgilerle birbirinden (göçebe, yarı göçebe ya da toprağa bağımlı,
yerleşik olarak) ayıramayız. Bu nedenle de ikinci ve üçüncü kısım aşiretleri bir arada
incelemek daha uygun olacaktır. Bununla beraber Karacadağ ve çevresine yerleşmiş
olan aşiretlerin bazı bölümleri arazi koşullarından dolayı bu tarzı sürdürmektedir.
Bunlar Viranşehir ve Siverek'te yaşayan Karakeçili, İzollu, Bablı, Bucaklı, Kırvarlı ve
Milli aşiretine mensup göçerlerle, sürekli göçebe tarzı bir yaşam sürdürdükleri için
bölgede “Köçer” (göç eden, göçer) ve “muhacir” diye adlandırılan topluluklardır.
Bunlar yazın Karacadağ'ın yükseklerine çıkar, kışın Siverek, Viranşehir,
Ş.Urfa ve Diyarbakır ovalarına inerler. Temel geçim kaynakları hayvancılıktır.
Mülksüz ve arazisizdirler.
61
Yarı göçebelik ise göçebeliğe nazaran daha yaygındır. Yörede yaşamakta olan
bütün aşiretlerde yarı göçebeleri görmek mümkündür. Çünkü bunlar hayvancılık
yapmalarına rağmen genellikle dağ yamaçlarının ova ile bitişiği yerlerde kurulmuş
yerleşkelerde yaşarlar. Bu yüzden az da olsa ovada birkaç dönüm veya birkaç dekar
araziye sahiptirler. Hayvancılıkla beraber çiftçilik de yaparlar. Ancak yaptıkları
çiftçilik Pazar ekonomisine yönelik değildir. Kıt kaynaklarla sınırlı düzeyde yapılan,
tüketime yönelik bir çiftçiliktir. Bunlar genellikle Harakol, Sason dağları ve
yaylalarının, Karacadağ'ın ve Nemrut'un ovaya bakan ve ovayla bitişen yerlerinde ve
yamaçlarında yer alan köylerde yaşarlar. Yer yer yazın sıcaktan kurtulmak ve hayvan
beslemek için başka yerlere giden/yaylaya çıkan ova köylerinin mevcudiyetinden de
söz etmek gerekir.
Tamamen yerleşik olan aşiretler ise toprağa bağımlıdırlar. Tarım yaparak
yaşamlarını idame ederler. Bu arada arazisi ve merası müsait bu tür köylerde hayvan
beslendiği de görülmektedir. Ancak temel ilişkiler toprağa bağlı olarak
biçimlenmektedir. Aşiretçilik de giderek mülkiyet ilişkilerinin etkisinde kalır.
Aşiretçi yapının dışında kalan, köyleri de dahil ettiğimizde kırsal alan yerleşim yapısı
şöyle bir görünüm sergilemektedir.(69) Faik Bulut Karacadağ aşiretlerini şöyle
anlatır:
Yöre aşiretlerinin başını Tırkan'lar çeker. Derik'ten Çıkrık köyüne kadar
yayılmışlardır. Çoğu mürit takımıdır. Bunları, beyaz puşilerinden tanımak mümkün.
IV. Murat Bağdat Seferi sırasında geçerken Tırkan'ları buraya yerleştirmiş. Kejan
aşiretinin 6-7 kolu var. Kırvar'lar Hop köyünden gelmişler. Arap aşiretleri daha
aşağıda yerleşiktir. Kırvarlar Zaza, Bucaklar Çermik kökenlidir. Dağın kuzeydoğusu
ve güneyi silme Kürttür. Döğmelerin bir kısmı aşiret işareti gibidir.” Ağa Kaynak'ın
misafiri avukat Mehmet Vural, 1650-1700 yılları arasında bölgenin büyük bir göç
yaşadığını belirti. Yöreden kalkan bir kısım aşiretlerin Konya-Kırşehir'e
gittiklerinden, berri (ovalık kırsal alan) kesimdekilerle Karacadağ'ı yazlık otağı haline
getiren ünlü Mılli (Hamidiye Alayları'nın belkemiği ve önderi) aşireti arasında 100 yıl
süren çatışmalardan (vurgun-talan-baskın şeklinde) söz etti. Vural'a göre Kejanlar
Hazar Gölü, Tırkan'lar ise Van taraflarından gelmişler.(70)
Metinan Aşireti
Aşiretin merkezi Derik olsa da üyelerinin yoğunlukta olduğu başka alanlar da
bulunmaktadır. Bunlardan biri Derik'e yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta olan, Derik ile
Çınar arasında kalan Mardin'in Mazıdağı ilçesidir. Daha önce Derik ilçesine bağlı bir
bucak olan Mazıdağı, 1937'de ilçe olmuştur. 2007 Yılı Nüfus Sayımı'na göre ilçe
31.135, merkez ise 10.297 kişiden oluşmaktadır. Mazıdağı ilçesi 50 köy ve 14
mezraya sahiptir. Bu köylerden Arısu (Gola Güle), Balpınar (Gıresor), Gümüşyuva
(Dera Metina), Karataş (Şemıka) ve Sakızlı (Banxir) olmak üzere toplam beş köyde
Metinan Aşireti'nin üyeleri yaşamaktadır.
62
Diyarbakır'ın Çınar ilçesinde de aşiret üyeleri bulunmaktadır. Çınar;
Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyarbakır'a bağlı küçük bir köy iken 1935-1950 yılları
arasında Bulgaristan ve Kudüs'ten gelen göçmenlerin yerleşmesiyle büyüyüp 1937
yılında ilçe olmuş bir yerleşim yeridir. 2007 Yılı Nüfus Sayımı'na göre ilçe nüfusu
62.871, merkez nüfusu 12.725'tir. Köy sayısı 92 olan bu ilçenin köylerinin bir kısmı
(20 köy), 5216 sayılı yasayla merkeze bağlı mahallelere dönüştürülmüştür.
Dolayısıyla şu anda Çınar ilçesi 72 köy ve 58 mezradan oluşmaktadır. Bunlardan 11
köy ve 4 mezrada Metinan Aşireti üyeleri yaşamaktadır. Bu köylerin isimleri sırasıyla;
Alancık (Guhan), Ballıbaba (Ligus), Tılver (Tılver), Salyazı (Meşitk), Bilmece
(Golberan), Höyükdibi (Melkiş), Halkapınar (Bımbareki), Aşağı Mollaali (A.Meleli),
Karababa (Gelli), Yukarı Ortaviran (Verteviran) ve Avdalı (Birabazın)'dır. Mezralar
ise Abriş, Aşağı Ortaviran, Muratcık (Bırık) ve Qerewere'dır. Derik, Mazıdağı ve
Çınar'ın yanı sıra yine aşiret üyelerinin yoğunlukta yaşadığı bir diğer yer Diyarbakır
merkeze bağlı olan Çarıklı Beldesi'dir.
Metinan Aşireti'ne bağlı olan Şexki kabilesi kendisini oluşturan mallardan öte
onu oluşturan köylerle anılmaktadır. Bu durumda köy birimini de siyasal
örgütlenmenin içerisine katmak gerekmektedir ki siyasal hayata ilk resmi katılışın
muhtarlık olduğu düşünülürse köy birimi daha anlamlı olmaktadır.
Metinan Aşireti'nin irili ufaklı birçok kabilesi bulunmaktadır. Bunlardan güç
bağlamında önde olan kabileler şunlardır:
a. Şehi kabilesi
b. Temelli kabilesi
c. Feroyi kabilesi (71)
İzol Aşireti ve yerleştiği Köyleri
İzolluların yerleşim merkezi bu günkü KARACADAĞ ( Kıraçdağ, Kırajdağ) dır.
Günümüzde İzollular'ın yerleştiği bazı il seviyesindeki yerler aşağıdadır:
Şanlıurfa, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Elazığ, Tunceli Mazgirt, Bingöl, Mardin.
Diyarbakır merkez ve Oğlaklı, Taban, Sarıyatak, Küçükkada, Güleçoba, Karayakup,
63
Ergani ilçe merkezi ve kavaklı köyü, demirli, alitaş, daldalık, kavak, toytarlası,
incehisar.(72) İzollu ve Çevre Köyleri Kalkındırma Derneği Başkanı Nacim Özhan,
Diyarbakır'ın 50 köyünde yaşayan aşiret üyeleri olduğunu ifade etmektedir.(73)
Karakeçi Aşireti
Karakeçili aşireti Malazgirt Savaşı'ndan (1071) önce, Ertuğrul Gazi'nin
önderliğinde Orta Asya'nın Merv ve Mahan bölgelerinden Anadolu'ya girmişler, bir
süre Iğdır ve çevresinde konakladıktan sonra güneye doğru akarak Ahlat, Şanlı Urfa
ve Suriye bölgesine geçmişlerdir. Aşiretin bir bölümü Urfa, Suruç, Siverek
bölgesinde, bir kısmı da Ankara, Karacadağ ve Söğüt bölgesinde yerleşmişlerdir.(74)
1891'de "Hamidiye Alayları"nı oluşturan II. Abdülhamit, Urfa Karakeçilileri
ve Milli aşireti ile Tay, Miran, Artuşu aşiretlerinden merkezi Mardin'de olan 6. Liva'yı
ikame etti. Devlet bu yolla hem otoritesini pekiştirmiş hem de güvenliğini sağlamış
oluyordu. Nitekim bu politikanın sonucu olarak, Karakeçililer ve Milli aşireti Balkan
savaşlarına 3 gönüllü alay ile katılmışlardır.(75)
(76)
Milli Mücadelede Karakeçililer
Nevval Sevindi Karekçilileri şu şekilde anlatıyor
Urfa Karakeçilileri
Karakeçililerin Anadolu'daki ikinci durağı olan Urfa yöresindeki Karacadağ
bugün de kalabalık bir Karakeçili nüfusunu barındırıyor. Batıya giden kardeşlerinin
aksine zor şartlara direnip burada kalan Karakeçililer bugün Siverek ilçesine bağlı
yaklaşık elli köyde yaşamlarını sürdürmekte. Urfa'nın en kalabalık ve etkin
aşiretlerinden birini oluşturan “Karakeçili Aşireti” çevrenin etkisiyle zamanla Kürtçe
konuşur hale gelmiş. Günlük hayatta Kürtçe konuşulmasına rağmen Karakeçili
Türkmenlerinden olduklarını biliyorlar ve köylerinin adları diğerlerinin tersine
Türkçe. Suruç ilçesinde de iki adet Karakeçili köyü bulunmakta.
64
Urfa Karakeçilileri batıdaki akrabalarıyla iletişimi arttırmış son yıllarda. Söğüt'te her
yıl düzenlenen yörük şenliklerine onlar da katılıyorlar. Ayrıca kendi yörelerinde,
Siverek ilçesine bağlı Karakeçili Beldesinde her yıl bir şenlik düzenliyorlar. Siverek'e
bağlı 50 Karakeçili köyü var (77).
Şanlıurfa'nın en köklü aşiretlerinden biri olan Karakeçili aşireti Siverek ve
Viranşehir bölgesi arasında yaşıyor. Dışarı yansıtıldığı gibi “Aşiret insanları cahildir,
birbirini öldürür.” gibi söylentilerin gerçek dışı olduğunu vurgulayan aşiret üyeleri
başlık parasının da bittiğini ifade ediyorlar. Birbirinden renkli yaşamların, farklı
kültürlerin olduğu 7 kere yıkılıp kurulan Viranşehir'e giden Güzelsevdi ve ekibi,
kendilerine zozan olarak seçtikleri Viranşehir'de yaşayan Karakeçi aşiretine misafir
oldu. Onlar da “Başım Gözüm Üstüne” dedi.
Karakeçililer içinde 12 tane kabile var. Bu kabilelerin başında birer ağa var.
Karakeçi beyi tüm kabilelerin başı olarak kabul ediliyor. Karakeçi aşiretini anlatan
Hacı Ferit Karakeçili “Anne babaya hizmet etmek aşiretlerde çok önemli. Benim
annem 95 yaşındaydı. Ben nereye gitseydim benimle gelmek isterdi. Aşiretlerde kadın
huzurevine ya da başka bir yere gönderilmez. Anne babaya hizmet eden büyük sevap
alacağını bildiğinden hizmet eder.” diye konuştu.
Başlık parasının ve töre cinayetinin artık kalmadığını dile getiren Karakeçili
“Artık aşirette başlık parası kalmadı. Belki çok az kalmış. Kan davalarının
çözümünde aşiret liderleri etkili oluyor. Her iki tarafı da dinliyoruz. Ona göre bir karar
veriyoruz. Suçlu olanı parasal olarak cezalandırıyoruz. Cezaya uymayan evini o
yöreden taşımak zorundadır.” dedi (78).
Kejan Aşireti
Bingöl, Elazığ, Şanlıurfa, Şırnak/İdil, Siverek/Karacadağ, Viranşehir,
Bozova gibi il ve ilçelerde dağınık vaziyette yaşamaktadırlar. Kej beyazla karışık saçlı
insanlara verilen addır. Kejan İsfahan şehrine bağlı bir kasabanın ismidir. Ebubekir
Bin Muhammed Bin Abdullah El Kejani bu şehirdendir. Kejanlar'ın atalarının bu
kaleden Anadolu'ya göç ettikleri söylenmektedir. Viranşehir Kejanları 400 yıl
boyunca Mılan'a bağlı olarak kalmışlardır (81).
Mezopotamya'nın en eski tanıklarından Karacadağ...
O mistik dağ havası, güneşin altında zamanın hışmına uğrayan bazalt taşlar,
uyuyakalmış bir volkanın dökülen dişleri… Bir kız çocuğu keskin taşlar kesmesin
65
diye çıplak ayaklarını, seke seke ilerliyor taşların arasından bir kıl çadırdan ötekine…
Burası, Karacadağ bir ucu Ruhadır, bir ucu Amed diğer ucuysa Merdin…
Yayılabildiği kadar yayılmış volkandan arta kalanlar. Kurak ve yeşilden mahrum…
Yer yer çadırlar serpilmiş bölgeye ve göçerler güneşte kavrulmuş tenleri,
çatlamış elleri ve başlarında mor poşularıyla kadınlar ve erkekler. Öyle dağına, taşına
aşık, iliklerine kadar Kürt… Tarihin bilinmezinden gelen bir gelenekle hayvancılık
yaparlar ve otlu peynir yaparlar, kokusu iliklerimize kadar işlenmiş, o şarapsı koku…
Kıl çadırlarında mutlu bir yaşam sürerler. Mutluluk neredeyse, yaz ve kış çadırlarını
oraya taşırlar.
Karacadağ, Mistik Dağ Havası, Göç Ve Göçerler
Karacadağ'da Kejan aşireti 150 aile ve tahmini 1000-1500 kişi, oldukça
büyük bir sayı. Derler ya, büyük dağın dumanı çok olur… Onların sorunları da büyük.
Yayla yolları yok, kuyulardan su çekiyorlar, elektrik yok, çoğu çocuğunu okula
göndermek istiyor fakat yazları yayladayken çocuklarını okula gönderemiyorlar,
kışın yayladan indiklerinde kalacak yer sorunu yaşıyorlar çünkü yerli halk onlara
müsamaha göstermiyor. Bu yüzden sitem ediyorlar çok da yerinde bir sitem…
Dileğimizdir; Umarım yaşam şartları iyileştirilir, kültürlerinin özüne
dokunulmadan kültürlerini geliştirmelerine olanak sağlanır, yolları yapılır,
çocuklarına okul tahsis edilir… Biz otlu peynir yemeye devam ederiz, onlar binlerce
yıl yaşadığı mutluluğu sürdürür…(80)
GÖÇERLER
Hayvancılıkla uğraşan göçerler yaz aylarını, bir volkanik dağ olan Karacadağ'ın
eteklerinde geçiriyor.
66
Sonbahara kadar elektriğin olmadığı çadırlarda yaşayan göçerler, buzdolabı ve
televizyon gibi teknolojinin birçok imkanlarından faydalanamıyor. İlçenin bazı
köylerinde hayvancılıkla uğraşan aileler, mayıs ayının sonlarına doğru, havanın
kısmen daha serin ve meranın daha iyi olduğu Karacadağ'ın eteklerine giderek çadır
kuruyor. Yaz boyunca burada elektriğin olmadığı çadırlarda kalan aileler, havanın
serinlemeye başlamasıyla birlikte Eylül ayının sonlarına doğru köylerine dönüyor.
Demirci köyünde oturan Hasan Mel, yaz aylarında koyunlarını daha iyi
besleyip, verim almak için ailesiyle Karacadağ'da konakladığını belirtti. Bölgeye kış
aylarında daha çok yağış düşmesinden dolayı meraların da iyi olduğunu ifade eden
Mel, şöyle konuştu: ''Buranın havası çok güzel, serin ve kirli değil. Suyumuz da doğal
ve temiz. Gün içerisinde çocuklar hayvan otlatmaya çıkarken evdeki hanımlar da
günlük ev işlerini yapıyor. Akşam üstü de süt sağarak peynir ve yoğurt yapıyoruz.
Eylül sonuna kadar buradayız, elektrik yok, dünyayla bağlantımız yok. Ama yol yakın
biz de ihtiyaçlarımızı haftada bir ilçeye giderek karşılıyoruz'' (51).
Önce tarihi yönü olan göçerlere bakalım: Milîlelerin Yazlık Mülkü ve Mekânı:
Karacadağ
Verimli Hilal'in orta yerinde Karacadağ bulunur. Karacadağ, 1950 metreye
varan yüksekliğiyle volkanik bir dağ kitlesidir.
1- Karacadağ isminin Akkoyunlular tarafından verilmiş olma olasılığı
yüksektir. Çünkü Akkoyunlular, Millilerle birlikte göçerlik yapmışlar ve bazı köy,
ova, dağ ve mevkileri kendi dillerinde isimlendirmişlerdir.
Karacadağ, Berriye en yakın yayladır. Dağın uzun ekseni kuzey-güney
istikametindedir. Dağın doruğundaki tepeler, kuzeyden güneye doğru, birbirine
bitişik üç tane (Kolubaba Tepeleri), (Acem Tepesi) ve (Mandal Tepesi), (Berazi
Tepeleri) tepeleridir.
Harita , Karacadağ'ın dorukları ve kısmen çevresini göstermektedir
Harita Karacadağ
67
Siverek tarafından Karacadağ'a bakıldığında dağın orta kısımlarında,
burnundan aşağıya doğru bir kaya dizisi bulunan tepe vardır.
Mandel, hem bu tepelerin adıdır hem de dibinde, geniş bir düzlüğün adıdır.
Dağın tepesinden Urfa, Mardin ve Diyarbakır ovaları çok güzel görünür. İlkbaharın
güneşli günlerinde ovalar yemyeşil deniz gibi görünür. Ovaların içinde yer yer sarı
çiçekli otlar, kırmızı gelincik çiçekleri veya mor ve beyaz nevroz çiçekleri bu yeşil
denizin içindeki adacıklar gibidir. Mandel düzlüğünde, suyu çok soğuk birkaç çeşme
vardır. Yağışın az olduğu yıllar suları çok azalır. Düzlük, ayrık ve ak üçgül otları ile
bezenmiştir. Çeşmelerin etrafı çimenli düzlüklerdir. Çimenliklerin hemen bittiği
yerde gevenler başlar, yer yer içinde yürümek mümkün değildir. Doruğa doğru bazı
yarlarda makilik ve yabani meyve ağaçları ve meşelikler vardır. Dağ kışın kar ile
örtülür. İlkbaharda kar erir, tepelerde mayıs ayında kar tükenir. Karın altından mor bir
örtü halinde önce çiğdem çiçekleri çıkar. Tepelerle çimenlikler arasındaki engebeli
yamaçlar kekik otları ile kaplıdır. Toprağı görünmeyen kayalıkların arasından ısırgan
otu fışkırarak kayalıkların arasını mozaik gibi doldurur. Sabahları, tepelerdeki
kayalardan, kekliklerin kakube, kakube diye öten sesleri işitilir. Dağın tepesindeki en
büyük düzlük, Mandel düzlüğüdür. Burası Sultan IV. Murat'ın 1638'de Bağdat Seferi
esnasında konakladığı meydanın adıdır. Mandel kadar büyük değil ancak onun kadar
güzel olan başka düzlükler de vardır.
Milan Aşiret Konfederasyonu döneminde her düzlükte on veya yirmi arası
çadırdan oluşan ve onların ebr adını verdikleri obalar, zomalar, konaklardı. Bunlar
hep Milan Konfederasyonunun üyeleriydi. Merkezi obaya gelecek çadırlar
seçmeydi, rastgele gelip konmak olmazdı, yani bir düzen içinde olurdu. Her evin
çadır yeri belliydi. Her sene aynı yere kurulurdu.
Karacadağ, Berriye hakim ve çevredeki bütün şehirlere en fazla bir günlük at
mesafesindedir. Dağın tepesinden bir süvari sabahleyin yola çıktığında, öğlene kadar
Derik, Viranşehir ve Siverek'e, ikindi vakti Diyarbakır ve Mardin'e, akşama kadar da
r
Urfa ya varabilirdi. Kolubaba Tepesi'nden kuzeye bakıldığında Ergani ovası, Elazığ
dağları, Hani ve Lice dağları ve Diyarbakır ovası görünür. Mandel Tepesi'nden
güneye bakıldığında Berrî, batıya bakıldığında Siverek ovası insanın ayaklarının
altındaymış gibi görünür. Mandel'in doğusundaki tepelerden doğuya bakıldığında
Derik, Mazıdağı, Metînan ve Meşkînan görünür. Karacadağ, bölgenin yani Verimli
Ayça'nın merkezi yaylasıdır. Dağa hakim olan birçok şeye hakim olur. O dönemlerde
Karacadağ'da konumlanan bir güç Diyarbakır'ı, Mardin'i ve Urfa'yı etkisi altına
alabilirdi. Gerekirse bu üç şehre her şeyi kabul ettirebilirdi. Bu şehirler arasında
doğu-batı istikametinde giden tüm ticari kervanları veya Berrî-Serhed arasındaki tüm
kervanları kontrol edebilirdi.
O dönemlerde Karacadağ ayrıca saldırgan ordulardan korunmak için de
mükemmel bir yerdi. Yani göçerler için stratejik konumdaydı. Dağın doruklarından
saldırıların hangi taraftan geldiği görülüyordu ve ona göre kaçış ve savunma
68
hazırlanabiliyordu. Oysa düzlük yerlerde bu mümkün değildi. Dağda süvari
ordularının manevra kabiliyeti yoktur.
Karacadağ, koyun ve deve üreticisi göçerler için de uygun bir yerdir. Onun
için göçerler, koyun, keçi ve deve sürüleri beslemişlerdir. Sığır ve at için uygun
otlaklar yoktur. Dağın otlakları sürü hayvanları özellikle koyun, keçi ve develer için
mükemmel meralardır. Dağ, yazın çok serindir, insanlar sıcağı hissetmez. Pire, kene,
sivrisinek ve karasinek gibi haşaratlar yok denecek kadar azdır. Hayvan ve insanları
hastalıklarından koruyan uygun bir iklime sahiptir. Dağın yamaçlarında çeltik üretimi
yapılır. Yazın çeltik parselleri zümrüdi yeşil şeritler halinde görünür. İri taneli
Karacadağ pirinci yörenin en önemli besin kaynağıdır.
Karacadağlılar genel olarak koyun yetiştiriciliği yaparlar. Ayrıca keçi, at,
sığır, deve, manda ve eşek de yetiştirirler. Koyun sürülerinin içinde mutlaka keçi de
vardır. Mutlaka bir semerelik (yüz koyun) sürü içinde on veya yirmi tane de keçi
olmalıdır. Nakliyede deve, çiftçilik işlerinde öküz, ulaşımda at ve eşek
kullanılmaktadır.
Göçerler koyun, keçi, at ve deve; yerleşikler ise koyun, keçi, at, deve, sığır,
manda ve eşek yetiştirirler. Koyun yetiştiricisi göçerlere koyun göçerleri
(akkaraman), koyunuyla uğraşanlara beyaz koyun göçerleri, morkoyun ile
uğraşanlara morkoyun göçerleri denilmektedir. Bir de sığır yetiştiren göçer veya yarı
göçerler var. Bunlara kara davarlı göçerler denir. Bunlar sadece sığır yetiştirirler.
Yine siyah çadırları vardır, çadırları koyun göçerleri gibi büyük değildir ve
nakliyesinde öküzler kullanılır.
Göçerler bu coğrafyada yılın mevsimlerine göre göç ediyorlardı. Kışın
soğuk, tipi ve yağışlardan kaçıyor, sürekli yeşil örtüyü takip ediyorlardı. Yazın ise
sıcaklardan, susuzluktan, bulaşıcı hayvan ve insan hastalıklarından, zararlı
haşerelerden kaçıyorlardı. Zozanlardaki barınakları kara çadırlardı. Berri'deki
barınakları çadırlarla beraber şikeftlerdi.
Milan, göç nakliyelerini develerle yapıyordu. Serhed bölgesinin bazı
göçerleri katırları kullanıyordu. Öküzleri nakliyede kullanıyorlardı.
Göçerler sonbaharın ortalarından itibaren Berri'ye gelirlerdi, Aralık-Ocak
aylarında koyunları doğum yapar, baharda tekrar zozanların yolunu tutarlardı.
Zozanda (yaylalar) koyunların, beslenme ve bakımları, talanın olmadığı çok güvenli
bir ortamda yapılırdı. Zozanda verim iyi, süt bol, hayvanlar bakımlı olduğu için çabuk
kızgınlığa geliyor, yazın ortalarında koçlar bağlanıyor, yazın sonunda koçlar
boyanarak sürüye alınıyorlardı. Bunlar hep özenerek yapılan işlerdi. Zozandan,
koyunları semirmiş, yükleri yağ, peynir ve yün ile dolu olarak gelinirdi (26).
69
.
Tarihte Milli Aşireti
Mehmet Sait Keleşabdioğlu Milli aşireti
İbrahim paşa ve kurmayları
Resim. Mehmet Sait Keleşabdioğlu
Resim. Mehmet Sait Keleşabdioğlu
Milli aşiret reisi İbrahim Paşa karargahına intikal ederken
70
Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Diyarbakır (Karacadağ Milan aşireti)
Kavalalı Mehmed Ali Paşa
.
Mısır'da Kavalalılar Hânedânlığının kurucusu. 1769 yılında Makedonya'da
Kavala şehrinde doğdu. Babası, Kavala Kalesi bekçibaşısı İbrâhim Ağadır. Kavala'da
büyüyerek, ticâretle uğraştı.
.
Fransızların Mısır'ı istîlâsı üzerine Osmanlı ordusuna asker yazılarak,
Rumeli'deki Arnavut askerinin kumandanı Puyanlı Hasan Paşanın maiyetine girdi.
1799'da Mısır'a vardı. Fransızlarla yapılan muhârebelerde ve bilhassa Ebû Kayr
Muhârebesinde fevkalâde cesâret gösterip, şöhret kazandı. Üstün zekâsı ile dikkat
çeken Kavalalı Mehmed Ali'nin îtibârı devamlı arttı. Napoleon Bonaparte ve Fransız
ordusu Mısır'dan kovulunca, orada kalıp, Arnavut askerlerinin kumandanı oldu.
Mısır'daki askerleri disiplin altına alarak, kontrol etti. Böylece Mısır'da âsâyişi temin
edince, bu muvaffakiyeti İstanbul'a arz edildi. Mısır'da kuvvetli bir idârenin, ancak
muktedir bir şahsiyet olan Mehmed Ali tarafından sağlanacağını kestiren Sultan
Üçüncü Selim Han (1789-1807), onu vezir pâyesiyle Mısır vâliliğine tâyin etti (8
Temmuz 1805).
Mehmed Ali Paşa, Mısır'da âsâyişi ve emniyeti temin edip, âsîleri ortadan
kaldırdı. İskenderiye civârına asker çıkaran İngilizleri büyük bir bozguna
uğrattı(1808). İbrâhim ve İsmâil paşaların yardımı ile hâkimiyetini, Sai, Nevbe ve
Sudan'a doğru genişletti. Mısır'ın kültürünü geliştirmeye ve îmârına çalışarak, Fünûnı Harbiye, Tıbbiye ile diğer lüzumlu okulları açtırdı. Tercüme komisyonları
vâsıtasıyla yeni bilgilerin yayılmasına çalıştı. Avrupa'dan getirttiği öğretmenler
vâsıtasıyla meslek ve sanat elemanları yetiştirdi. Gayret ve teşvikleriyle kısa
zamanda, zirâat ve sanayi geliştirilerek, atölye ve fabrikalar kuruldu. Aşağı Mısır ve
Nil Vâdisi elverişli duruma getirilerek; pirinç, pamuk, şekerkamışı gibi çeşitli
hubûbatın üretimi arttı.(88)
Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Diyarbakır
Büyük Mehmet Ali'nin ölümünün yüzüncü yıl döneminde, Mısır'ın ünlü
yazarı Abbas Mahmud Esad, El Müsevver gazetesi adına, Kral Faruk'un yardımcısı
Mehmet Ali ile bir röportaj yaptı. Kral yardımcısı, büyük dedesi olan Mehmet Ali
adını almıştı.
Söyleşide Mısır Kralı Faruk'un yardımcısı şöyle diyordu:
'...Mehmet Ali ailesine ilişkin bazı şeyler söyleyeceğim, olasıdır ki, siz de
birçokları gibi şaşıracaksınız. Bu ailenin Arnavutlukta Kavala yakınlarından olduğu
yaygın görüştür. Oysa Mehmet Ali Paşa döneminde Mısır kadısı olan zatın kitabından
O'nun Diyarbekir'den olduğunu öğrendim. Diyarbekir'den Mehmet Ali'nin babası ve
iki kardeşi Kavala'ya giderler. Mehmet Ali'nin amcalarından biri oradan İstanbul'a
göçer, diğeri de ticarete atılır. Mehmet Ali'nin babası Kavala'da yalnız kalır. Mehmet
Ali Paşa'nın torunlarından Halim Paşa, bizim ailenin kökenini Diyarbekir'e
bağlıyordu. Bu da Mısır Kadısının kitabındaki bilgileri doğruluyor.'
.
71
Söyleyişiyi yapan gazeteci Abbas Mahmud Esad'ın kendisi de Kürt kökenlidir,
anlaşılan söylenenler kendisini etkilemiş olmalı, Büyük Mehmet Ali Paşa'nın
torununa dönüp:
'..Bu şeref ve şan Kürtlere yeterlidir, çünkü İslam alemine iki ölümsüz
kahraman vermişler; Selahaddini Eyyubi ve Büyük Mehmet Ali Paşa'der
Çok az kimsece bilinen bu bilgiler,1949 yılı,25 Kasım gün ve 1311 No'lu 'El
Müsevver' gazetesinin 56. sayfasında yayınlandı. Dr. İbrahim Hilmi, tarihi bir belge
olarak kitaplığında saklamıştı (89).
Kavalalı Mehmet Ali Paşa ve Karacadağ
Ali Buran anlatıyor: Suriyeli avukat yazar Abdülaziz'den Ekim 2003 yılında
dinlemiştim. Abdülaziz Millilerin Toruna aşiretindendir. Yazar Abdülaziz, Suriyeli
tarihçi Abbas Mahmut Akat'tan dinlediklerini bana aktardı.: Kavalalı Mehmet Ali
Paşa, Karacadağ yöresinden Milli Aşiretidendir. Babası ve amcası Osmanlılar
tarafından önce Almanya'ya,daha sonra yine Osmanlılar tara fından Yunanistan'ın
sahil kenti Kavala'ya gönderilir. Kavalalı M. Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşa da,
kendisinin Diyarbakı r yöresinden Milli aşiretinden olduğunu söyler (90).
Koçer Hakkında:
Sabit bir konuta ve toprağa bağlı olmadan, tarımsal faaliyetlerin yalnız
küçükbaş hayvancılığı ile uğraşan hayvanlarına daha iyi otlaklar bulabilmek amacıyla
mevsim ve bitki örtüsü durumuna göre yaylalardan steplere, steplerden yaylalara
göçüp daima çadır hayatı yaşayan, kan akrabalığı bağı ve bizlik duygusu gibi bağlarla
birbirlerine bağlı, daima bir şefe bağlanmayı tercih eden az çok kapalı bir ekonomiye
sahip, geleneksel fakat laik bir toplumdur.
Göçebelik toplumsal gelişimin erken safhalarında görülüp bugün kalıntı
halinde devam eden bir yaşama şeklidir. Yaşam alanları, dağlık,sarp ve engebeli.
Rakım 500 metrenin üstünde kimi yerde 2000 metrenin üstüne çıkmaktadır. Koçerler,
bu koşullara uyum göstermiş sert, kıllı, iriyarı, derisi kalınlaşmış ve esmerdir. Üretim
daha çok tüketim için yapılıyor görünüyorsa da ,belirli bir tüketim fazlasını görmek de
mümkündür. Fakat bu üretim fazlası ekonomiyi kapalı olmaktan kurtaramamaktadır.
Çünkü göçebe bir çok mal ve hizmeti kendi bünyesi içinde yaratır. Koyun,
keçi, toklu, kuzu, koç gibi hayvanlar küçükbaş hayvanlar arasında en çok
beslenenlerdir. Bunların dişileri süt ve ürünleri ile birlikte bir dahaki dönemde sürüyü
oluşturacak kuzuları için saklanır. Kısır (erkek) küçük baş hayvanları ise ticaret için
beslenir. Bunlar bir veya iki yaz saklandıktan sonra toklu veya koç olarak pazarlanıp
satılır. Göçebe aşiretler kabilelerden meydana gelmiştir. Bir aşiretin büyüklüğü
bünyesinde barındırdığı ve o aşireti oluşturan kabile sayısı ile ölçülür. Aşiretin
yönetiminde aşiret reisi bulunur. Aşiretin yönetiminden, öteki aşiretlere karşı
üstünlüğün korunmasından, soyun devamından sorumludur.
72
Göçebe toplumunda çadır, toplumsal sınıf ve statüleri gösteren en temel
unsurdur. İki direk üzerine kurulmuş çadırlar çobanlara ve yoksullara aittir. Normal
çadırlar 4-5 direkli olur. 6-7 direkli çadırlar reis çadırları veya ileri gelen kişilere ait
çadırlardır.
Ailenin bütün yükü hemen hemen kadının omuzları üzerindedir. Kadın gerek
toplumsal ilişkilerde, gerek aile içi ilişkilerde erkek kadar söz sahibidir. Aşiretin
toprağa yerleşmeye mecbur kalmasıyla birlikte kadında yukarda belirtilmeye
çalışılan üstün statüsünü kaybedip, aile içinde yalnız çocukların anası olan,
fonksiyonsuz bir kişi haline gelmektedir. Geleneksel durumda eli yüzü tamamen açık
olan kadın artık kapanmaya başlamıştır.
.
Daima tabiatla haşir neşir olan göçebe, ilkel tekniği ile de olsa onu mümkün
olduğu kadar kontrol altına almaya ve ondan istifade yollarını aramaya çalışmaktadır.
Göçebe her şeyden önce mert, cesur, atik ve savaşçıdır, özgürlük aşığıdır, başkalarının
özgürlüğüne müdahalesini hiç kabul etmez fakat başka aşiretleri kendi bünyesi içine
alıp onları kendine bağlı bir hale getirebilir. Göçebe insanlar ile şehir ve köy
halklarının ilişkileri gayet dar olmuştur. Diğer taraftan bu iki grup arasında zamanla
beliren etnik kast bu ilişkileri daha çok sınırlandırmıştır.
Din hiçbir zaman insanlar arası ilişkilerde bir baskı aracı değildir. Örneğin
toplum göçebeliğin yapısal karakterinden dolayı bir mabet yaratmadığı gibi dini
görevleri yerine getirecek bir kişiye de ihtiyaç duymamıştır. Göçebelerin farklı iki
türde çadırı vardır. Ağır, sıcak ve konforlu olan kışlık çadır (yıl boyunca kurulu olarak
kalır) ve göç için hafif olan çadır. İkisi de Ortadoğu'da her yerde görülebilen kara çadır
tipindedir ufak bir farkla.(27) Koçerlerle ilgili bir röportaj; Karacadağ bölgesinde tek
tük kalan Koçerlerden biri de yine Kêjan aşiretinden Kadri Yılmaz.
- Karacadağ'da yerleşik yaşarken geçiminiz nedir?
- Yerleşikken de aynı işi yapıyorduk, hayvancılıkla uğraşıyorduk.
Hayvanlarımıza orada bakıyorduk.
- Şimdi farkı nedir?
- Koçerliğin karı şöyledir: Şuan Karacadağ'da fazla soğuk var, kışın hayvan
için olmuyor, yem vermek zorundayız. Ama burada hava iyi olursa bazen az yem
veriyoruz burada bir ay erken bahar geliyor. Bir de köyle herkes hayvancılıkla
uğraşıyor ve meralarımız az, bu yüzden ister istemez toprak, otlak hayvanlarımıza
yetmiyor ve daha az beslemek zorunda kalıyoruz, o da geçimimize yetmiyor.
-Kaç yıldır Koçerlik yapıyorsun?
- 20 yıldır Koçerlik yapıyorum. Ondan önce de köyde hayvancılık
yapıyordum. Ama Koçerlik bizim dedelerimizden bize gelen bir gelenektir.
-Dedeleriniz de Koçer idi, eskiden nasıl yapılıyordu Koçerlik?
- Eskiden böyle değildi. Eskiden ta Suriye tarafının meralarına gidiyorduk.
Bu hudut indirildikten sonra, artık çiftlik meralarına gidiyorduk, köylere gidiyorduk.
73
Her bir ev bir köy merasına gidiyorduk. Mesela Kêjan aşireti tamamen Koçerlik
yapıyor. Biz Kêjan aşiretiyiz.
-Peki, sınırın olmadığı zamanlarla bu zamanı karşılaştırsanız, nasıl farklar var
arada?
.
- O zaman bu bölgenin çoğu Koçerdi, güz olduğunda Suriye tarafına
geçiliyordu, baharla birlikte de Karacadağ tarafına, yaylalara dönülüyordu. O tarafa
geçince çadırlarımızı kuruyorduk, kışı çadırlarda geçiriyorduk. Orası güney tarafına
düştüğünden fazla soğuk olmuyordu, kıl çadırlarımız bize yeterli geliyordu.
-O otlaklarda kimse karışmıyor muydu size?
- O zaman da karışan vardı, ama hep Koçerdi, bütün çevre Koçerlik
yapıyordu. Kürtçe şênî diyoruz, yani 20 ev bir yere, 20 ev onun diğer tarafına konê
reş'ini, çadırını kuruyordu yani.
-Şimdi Koçerlik azaldı mı?
- Şimdi Koçerlik kalmadı ki, bölgede sadece Kêjan aşireti kalmış, onun
dışında Koçerlik yapan kimse yok hemen hemen. Malatya tarafında Bêritanlar vardı,
onlar da devlete müracaat ettiler ve devlet onlara Diyarbakır tarafından 2-3 köy verdi.
Yerleşik oldular.
.
-Kêjanlar ne kadar aile kaldı şimdi?
- Kêjan'ların komplesi çoktur elbette, ama Koçerlik yapanlar aşağı yukarı 300
aile kaldılar.
-Her birinin ne kadar koyunu var?
- Birinin 300, birinin 500, birinin 600, yani değişiyor.
-Karacadağ'a ne zaman gidiyorsunuz?
- Karacadağ'a baharda gidiyoruz. Burada kaldığımız müddette de yine
koyunlara yem, ot veriyoruz. Ama bir ay kışın, bir de bahara doğru veriyoruz. Ama
orada olsak, kışın veriyoruz, tam bahara kadar, hatta bahar bir ay geçene kadar da yem
veriliyor.
-Karacadağ'da Kêjanlardan kalanlar var mı?
- Evet, var. Orada kalanlar da var.
74
-Peki senin yaşamın hep Koçerlik ile mi geçecek?
- Yani ömrümün hep böyle geçeceği yok ama gerçek şu ki hayvan çok
ucuzlamış. Diyelim ki şu anda 500 hayvanım yok, bunların hepsini satsam ya bir ev
alabilirim ya da alamam. Bu nedenle işte hep böyle koçer olarak kaldık, bilmiyorum
sonu nasıl olacak? Devlete de müracaat etmişiz, yerleşik bir yerimiz olması için.
Bêritanlara yapıldığı gibi, bizim de kış aylarında hayvanlarımızı otlatabileceğimiz
sabit bir yerimiz olsun diye.
.
-Sen ne kadar okudun?
- Ben 4'üncü sınıfa kadar okudum.
- Çocukların?
- Çocuklar okuyor.
- Onlar da Koçer mi olacak?
- Vallahi ben devam edersem onlar da Koçer olacaklar, ama devam
etmesem belki başka meslekleri olur.
-Ama sen de koyunlarını satamayacağını söylüyorsun...
- Tamam, satmak istiyorum da, hem bir ederi yok, hem de satsam ne iş
yapabilirim? Mesleğimiz yok, bir dükkan kiralasam, içine girsem, onu da anlamam. O
da giderse o zaman Koçerlik de yapamasam ne yapacağım?
-Kardeşlerin?
- Onlar da Koçerlik yapıyorlar. Hepimiz aynı işi yapıyoruz.
-Bir hayalin var mı? Koçerlik dışında nasıl bir yaşam hayal ediyorsun?
- Ben de isterim ki bir fabrikam olsa, bir işyerim olsa, güzel bir geleceğimiz
olsa, ama buna kudretimiz de yok, paramız da yok o kadar.
-Çocukların için hayalin nedir? Bol bol sürüler mi, okumaları mı?
- İstiyorum ki hepsi okusun, önemli kişiler, meslek sahibi kişiler olsun,
sürülerin peşinde ne yapacak, nereye kadar gidecek.
-Peki Koçerliğin yüzyıllardır yaşayan bir geleneği var. Bunun ortadan
kalkması sana acı vermiyor mu?
75
- Acıtıyor, ama yer kalmamış. Mera yok. Bir karı da kalmamış. Bu nedenle millet
hep hayvancılıktan bıkmış, şuanki Koçerlerin hepsi, gidip sorun hayvancılıktan
bıkmıştır.
.
-Sürüleri bir bölgeden başka bir bölgeye götürürken yolculuklarınız nasıl
geçiyor?
.
-Karacadağ'dan ancak 9-10 güne buraya yetişebiliyoruz. Sürü nasıl
gidiyorsa, biz de onlarla beraberiz. Keçelerimizi çekip koyunların içinde kalıyoruz.
Önce evimizi develere yüklüyorduk, 10-15 kilometre, yani develer yorulana kadar,
orada çadırımızı kuruyorduk, koyuna da orada bir yer bulup sabaha kadar orada
kalıyorduk, sabah tekrar devam ediyorduk. Sabahları yükleyip başka bir durağa...
-Bu sırada sorunlarla karşılaşıyor
musunuz?
- Çok oluyor. Köylerden geçerken,
kimileri “bu bizim meradır, bu bizim tarlamızdır”
diye bize itiraz ediyorlar. Eskiden daha kolaydı
ama şimdi daha zor, çünkü araziler sulanınca, her
taraf ekili arazi, bütün meraları da tarla
yapmışlar, geçtiğimiz yerler sulu olunca pamuk,
mısır oluyor, eskiden sadece bir ekim buğday
oluyordu, şimdi geçecek yer kalmadı, o zaman da
gidiş-gelişimiz çok zor hale geldi. Mesela biz
Suriye tarafına gittiğimizde, o zaman Suriye diye
bir yer var mı bilmiyorduk. O zaman İbrahim
paşa zamanı yani, eşirler dönemiydi, yani falan
eşir çadırını şuraya kuracak, filan eşir burada
kuracak diye belirleniyordu. Köy, ilçe diye bir
şey de yoktu.
-Burada başka devlet olduğunu ne zaman anladınız?
- Sınır konulduktan sonra, teller örüldükten sonra anladık. O zamandan sonra
da Koçerlik darbe yedi, hem de milletin çoğu Suriye sınırındaki Türkiye askerleri
tarafından yakalandığında dövülüyor, bırakılıyordu. O zaman her ailenin 2 bin-3 bin
koyunu vardı. O aşamadan sonra sayı düştü. Koçerlik de gerileri, vazgeçti insanlar,
sadece Kêjan aşireti kaldı.
-Koyunlarınızı nasıl satıyorsunuz?
- Yakın olduğumuz yere satıyoruz. Bahar olduğunda kuzuları satıyoruz, her
yıl erkekleri satıyoruz, yaşlı olan koyunları satıyoruz, damızlıklar kalıyor, onlarla da
ihtiyaçlarımızı görüyoruz.
-Koçerlik ne kadar sürecek sizce?
- Böyle giderse Koçerlik kalmaz, ben diyeyim 5-6 seneye kadar ya kalır, ya
76
kalmaz, son nefesimizi veriyoruz yani. Çünkü ne devlet kabul ediyor ne de tarla
sahipleri. Çiftlikteyiz mesela çiftlik kabul etseydi o da olabilirdi ama artık gidecek
yerimiz kalmadığı için daha fazla yaşayamayız. Artık ölmüşüz son nefesimizi
veriyoruz yani (28).
Koçerler yine yolcu
Elif Sonzamancı
Kış aylarını Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde geçiren Koçerler, baharın yüzünü
dağlara dönmesiyle birlikte Karacadağ eteklerine yerleşmek için göç hazırlıklarına
başladı. Baharın doğaya renk vermesi Koçerlere yine göç yollarını araladı. Doğanın
ritmine ayak uyduran onlarca Koçer aile, Kasım ayında sıcak iklim şartları elverişli
olduğu için geldikleri Ceylanpınar ovalarından, bu kez Karacadağ'a doğru göçe
hazırlanıyor.
Dağınık yerleşebiliyorlar
Gümüşlü köyünün yakınlarına çadır açan Koçerlerden Ali Akay, her yıl ayrı
bir mekânda konakladıklarını belirterek; “Kasım ayından itibaren Ceylanpınar'a
geliyoruz. Koyunlarımızı buraya herhangi bir araçla getirmiyoruz, yaya olarak
getiriyoruz. Şimdi burada iki aile kalıyoruz.
Toplam 100 koyunum bulunuyor. Her gelişimizde ayrı bir köyün yakınlarında
konaklıyoruz” şeklinde konuştu.
Karacadağ'dan gelen koçerlerin dağınık halde yaşadıklarını ifade eden Akay,
şunları kaydetti: “Burada yerleşik aileler fazla. Biz Koçerlerin ise bir arada kalmasına
izin verilmiyor. Sanırım buraya temelli yerleşeceğimizden korkuyorlar. Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğü arazisine girmemiz de yasak.”
Yerleştikleri yerlere yakın köylülerle bazı zamanlarda tartışmalar
yaşadıklarını dile getiren Akay, “Köylülerle tartışsak da çok fazla sesimizi
çıkartamıyoruz. Çünkü kışı orada geçirmek zorundayız. Yerleştiğimiz araziler bizim
değil. Daha çok köylülerin arazileri oluyor. Haklı da olsak haksız da olsak susmak
zorundayız” diye konuştu.
Ay sonunda göç başlıyor
Nisan ayının sonlarına doğru Karacadağ'a göç edeceklerini belirten Dılşa
Çetin; “Baharın kendini iyice hissettirmesiyle birlikte biz de göç hazırlıklarına
başlıyoruz. Çoluk çocuk, genç yaşlı hepimiz eşyalarımızı toplayıp tekrar Karacadağ'a
yerleşmeye gidiyoruz” diye konuştu.
Devletin kışın gelip yerleşmeleri için kendilerine bir yer vermesi gerektiğini
söyleyen Çetin, “Biz kışın Karacadağ'da kalamıyoruz. Orası çok karlı oluyor.
Devletin artık bize yalnızca kışın yerleşeceğimiz bir alan vermesi gerekiyor. Birçok
yere Hazine arazisi diye yerleşemiyoruz. Hazine arazisi yalnızca bize mi yasak?” dedi
Yaşadıkları günlük zorlukları anlatırken içme sularını köylerden eşeklerle getirdikleri
77
sularla karşıladıklarını da kaydeden Çetin, Karacadağ'da su sorunlarının olmadığını
orada kaynak sularından faydalandığını belirtti. Çocuklarını okula göndermediğini de
ifade eden Çetin, “Bu şartlarda çocukları nasıl okutabilirsin ki? Hep göç halindesin.
Açıkçası çocuklarını da başka köylere teslim edemiyorsun. Okuduğun zamanda
herhangi bir şey eline geçmiyor. Hem zor şartlarda okuyacaksın, hem de okulu
bitirdikten sonra boşta kalacaksın” diye ekledi.
KARACADAĞ MANDEL GÖÇERLERİ
Göçerlik, sürü hayvancılığı yapan, mevsimlere bağlı olarak yer değiştiren
toprağa yerleşmemiş, insan topluluklarının kıl çadırlarda sürdürdüğü yaşam
biçimidir. Şanlıurfa Karacadağ'dan başlayıp Mandel'e kadar olan bölgede
İlkbahardan Sonbahara kadar yaşayan 78 göçer ailesi (geniş aile) bulunmaktadır.
Kejan aşiretine mensup bu göçerler Karacadağ'ın eteklerinde bulunan geven bitki
örtüsü ve iklimin daha serin olduğu bu bölgede, zor şartlarda hayvancılık yapan
göçerler, devlet hizmetlerinden ( yol, elektrik, eğitim, sağlık v.b.), kamuya ulaşımdan
yoksun bir şekilde yaklaşık yedi kuşaktır bu şekilde yaşıyorlar. Ana dilleri Kürtçe
dışında resmi dilimizi bilenlerin sayısının az olması nedeniyle iletişim sorunu
yaşadım. Resmi dilimizi bilen birkaç tane kadın, okula tesadüfen gitmiş olan çocuklar
ve erkekler Türkçe konuşabiliyor.
Karacadağ ve Mandel'de yaşayan Kejanlı Müslüman Kürt göçerlerin
güvenlik sistemi aslan görünümünde büyük köpekler, yabancılar için çok tehlikeli
olabilir. Yedi veya sekiz direkten oluşan göçer çadırları, üç bölümden oluşuyor.
Konukların kabul edildiği erkeklerin oturduğu bölüm dikdörtgen şeklinde, daha geniş
olan orta bölüm kadın ve çocukların kullandığı kısım, çadırın bir köşesi de mutfak
olarak kullanılıyor.
Mandel'de gün sabahın erken saatlerinde meşk sesleri (yoğurt ile soğuk su
doldurulan, tulumu kadınlar ileri geri hareket ettirerek tereyağı ve ayran elde
ediyorlar) ile başlıyor. Çadırların orta bölümüne yan yana serilen yataklar toplanıyor.
Ekmek (nane helati) adını verdikleri mayalı ekmek kurumuş geven dallarının ateşiyle
pişiriliyor. Daşde (kahvaltı) sonrası koyunların sağımı başlıyor. Yüzlerce koyunun
(her aile en az 150- en çok 600 küçük baş hayvana sahip) sağımını genelde erkekler
yapıyor. Sütün kaynatılması yoğurt ve peynire dönüştürülmesi kadınların görevi,
üretilenler ertesi sabah pazara gönderiliyor. Pazardan sadece birkaç çeşit sebze
(patlıcan, biber, domates, salatalık, soğan, patates ve sarımsak, meyve olarak yazın
karpuz ve kavun, kışın elma, portakal) satın alınıyor. Kadın ve çocuklar gösterilen
paranın kaç TL olduğunu tanımıyorlar. Yemek çeşitleri fazla değil, kendi kültürlerine
özgü kavurma bulgur veya pirinç, makarna ve tirşik (patlıcan, domates, biberi
doğrayıp ateşte) pişirilir. Sofraya, kadınlar çocuklarla birlikte, erkeklerden ayrı
bölümde oturuyorlar. Mandel'de erkekler çobanlık yaparken kadınlar ise keçi
yünlerini tarayıp, teşi (yün eğirmek) yapılan ipler, yere kurulan basit tezgahlar
yardımıyla yaşadıkları kıl çadırları dokuyorlar. Göçer kadınların hepsi kıl çadır
Evrensel.17-4-2003
78
dokumasını biliyor. Keçi yününden yapılan çadırların özelliği yazın serin kışın sıcak
olması ve kışın yağmur suyunu geçirmemesi. Her çadırda bir adet zetina dikiş
makinesi bulunuyor. Küçük bir ayna büyük tüpe takılan löküs (aydınlatma için ) ve
pilli radyolar… Radyoda dinledikleri istasyon, Mezopotamya ve kısmen Polis radyo.
Her çadırda bir adet cep telefonu var fakat hiçbiri çekmiyor. Şehre ve kasabaya inince
kullanılıyor.
Göçerlerde akraba evliliği yaygın, evlenme yaşı kadın ve erkekte yirmi yaşın
üstünde gerçekleşiyor. Akraba evliliği dışında ise berdel usulü evlilik yapmayı tercih
ediyorlar. Çok eşlilik yaygın değil. Fakat kadın ve erkekler doğum kontrol yöntemleri
konusunda hiçbir bilgiye sahip değiller. Kadınlar bir veya iki yıl arayla çocuk sahibi
oluyorlar. Bebek ölümleri çok, özellikle ilk bebeklerde bu oran daha fazla… Okula
gitmeyen çocukları sayamadım. Fakat, liseyi bitirmiş üç genç delikanlı ve ilköğretime
devam eden şanslı birkaç çocuk vardı. Onlar da her yıl başka köy okullarına gitmek
zorundalar. Çünkü göçerlerin kışı geçirdikleri meralar konusunda ciddi problemleri
var. Kendilerine ait toprakları olmadığından, kışı geçirecekleri meraların yakınındaki
köylere kira ödüyorlar. Hazine arazisi meraya gidilmeden, önce görüşmeler yapılıyor.
Köy sahibi veya köyün muhtarı ile anlaşılırsa meranın kira bedeli ödeniyor. Ödenen
bedel hayvan sayısıyla orantılı. Kışın kaldıkları köyün elektriği varsa televizyon
seyredebiliyorlar. Okulu varsa okula gidiyorlar. Göçerler bu yüzden 'Biz hazineye ait
meralar için şahıslara kira ödeyeceğimize devlete ödeyelim. Bizim de kendimize ait
bir toprağımız olsun.' diyorlar.
Karacadağ, Mandel göçerlerinin nüfus kaydı Eğriçek ve İleri köyüne kayıtlı
olduğundan askerlik, seçmen kartı, ölüm işlemlerini bu köylerin muhtarları
yürütüyor. Cenazelerini de kayıtlı oldukları köyün mezarlığına gömüyorlar.
Göçerlerin büyük kısmının yeşil kartı var. Devletle tek organik bağları bundan ibaret,
hastane ve askere gitmek. Kamuyla iletişim kopuk göçerlerin bağlı olduğu Siverek
ilçesinin belediye başkanını ismen tanıyorlar. Fakat kaymakamı tanımıyorlar.
'Nesillerdir burada yılda altı ay geçiriyorsunuz.
Niçin yolunuz, elektriğiniz için kaymakama gitmediniz?' diye soruyorum
Eyüp Arıkboğan'a.
"Çekiniyorum, gidemiyorum. Konuşma yeteneğim yok, derdimi anlatamam.
Kaymakamla görüşmüş olsaydım yol isterdim, kışın kalacak yer isterdim. Nereye
gitsek para istiyorlar. Geçen yıl Yolbaşı köyünde kaldık, iki milyar kira ödedim. 200
hayvanla altı ay kaldım. Göçerlikten kurulmak istiyorum. Devlet bize yer tahsis etse
tarıma geçeriz. Yedi göbektir göçer yaşıyoruz. Bizim de yerleşik bir hayatımız olsun,
çocuklarım okula gitsin. Ben hayvancılıktan başka bir şey bilmiyorum, çocuklarım
meslek öğrensin. Çocuklarımı yatılı okula bile gönderemedim. Devlet bize
hayvancılık için kredi bile vermiyor çünkü bizim ahırlarımız çadır olduğundan kabul
edilmiyor. Son altı yıldır hayvanların fiyatları düştü zor geçiniyoruz." dedi.
Göçerler mera sorununu babaları da yaşadı. Neden birlikte hareket edip ortak
çözüm bulmadıklarını soruyorum. On bir göçer erkeğin cevabı aynı "Birlik
olamıyoruz."
79
Göçer hayatı en çok çocukları etkiliyor. Onlar için oyun, hayvanların arasında
büyümek. Bu çocuklardan biri Hülya Akalp, 11 yaşında, okula 4. sınıfa kadar gitmiş,
göçer şartları nedeniyle okuldan ayrılmış, dokuz kardeşin en küçüğü ve Urfa'da
hastahane'de doğmuş, bu bile Hülya için bir ayrıcalık..." Okumayı seviyorum,
öğretmen olup çocukları okutmak isterdim." diyor. Bir keresinde yakınında kaldıkları
köyde kek yemiş tekrar kek yemeyi istiyor belki bir gün elektrik ve fırınları olursa…
Bölge çok engebeli ve taşlık, göçerler her yıl aynı obalarda çadırlarını
kuruyorlar. Her göçer ailenin obası belli… Belki bu yüzden "kendimizi burada
evimizde gibi mutlu hissediyoruz" diyorlar. "Buralara kimse gelmiyor mu?" diye
soruyorum. "Yabancı kimse gelmez." diyorlar ve ekliyorlar, "Geçenlerde kadınlara
aşı yapmak üzere geldiler. Bizim kadınlar aşı yaptırmadı bizi kısırlaştıracaklar diye
korktular. Kadınlar aşı hakkında genç kadınlara yapılıyormuş, dediler. Aşının tetenoz
olduğunu anladım. Ne diyebilirim ben de olsam yaptırmazdım. Durup dururken
birileri benim sağlığımı düşünmeye başlarsa" (83).
KARACADAĞ VE DEPREM
Tarih-Saat:
Koordinat:
Büyüklük:
Derinlik:
Açıklama:
21.03.2011 00:43:11
37.835K 39.745D
3.0
7.9 km
KARACADAĞ-
KARACADAĞ -SİVEREK (ŞANLIURFA)
21.03.2011 00: 43:11 37:83 5K39.745D Derinlik : 7.9 km Büyüklük: 3.0
son 1 yıllık depremsellik
B.Ü.Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü
Güncelleme 19.04.2011 16 : 36 :19
URL: htt:// www.koeri .boun.edu.tr/sismo/map/tr/201 10321004311.gif
Karacadağ-Depremleri
Toplam 3 deprem kaydı bulunmaktadır.
Tarih
Saat
Yer
Şiddet
Derinlik
21.03.2011
02-12
KARACADAĞ
3.1
4.0 km.
21.03.2011
00:43
KARACADAĞ
3.0
7.9 km.
28.08.2010
21:35
KARACADAĞ
2.7
7.6 km.
Toplam:3 deprem kaydı bulunmaktadır. (Boğaziçi Üniversitesi) Kandilli Rasathanesi
ve Deprem Araştırma Enstitüsü. (Türkiye'deki Son Deprem Etkinlikleri)
80
KARACADAĞLA İLGİLİ ÖNERİLER
Ağaçlandırma Artırılmalı
Viranşehir Karacadağ'a 2 milyon 100 bin ağaç dikiliyor
Şanlıurfa'nın Viranşehir ilçesi sınırlarındaki Karacadağ etekleri yeniden
ağaçlandırılıyor. Yıllar önce çam ve meşe ağaçları gibi binlerce ağaca sahip olan
Karacadağ, yerleşim yeri ve tarım alanı için kesimler ve yangınlardan ötürü çölü
andıran bir görüntüye bürünmüştü.
Şanlıurfa Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, ağaçlandırma seferberliği
eylem planı dahilinde ağaçlandırma çalışması için harekete geçildi. İlk olarak
Viranşehir'e bağlı Karınca Köyü mülki hudutları dahilinde bulunan 591 parsel
numaralı hazineye ait taşınmaz, ağaçlandırma yapılmak üzere Çevre ve Orman
Bakanlığı adına tahsis edildi.
Tahsis edilen alanda çalışma başlatan Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri, bu
çalışmalarda hem işçi istihdamının sağlanacağı hem de çevreye faydalı olacak bir
projenin hayata geçtiğini söyledi. Bölge Müdürlüğü yetkilileri, konuyla ilgili olarak
şunları ifade ettiler: ''Karacadağ Toprak Muhafaza Amaçlı Ağaçlandırma Uygulama
Projesi'nin temel amacı, daha önce orman olan ancak uzun yıllardan beri tahrip edilen
ve yok edilen orman varlığını yeniden oluşturmak ve yörenin orman varlığını
arttırmaktır. Proje sahasında bölgenin asli ağacı olan meşe palamudu ekimi ile
köylüye ileri ki yıllarda gelir getirici olacak olan badem tohumu ekimi yapılmaktadır.''
Yörede, 2009 yıllı programı kapsamında şimdiye kadar 6 bin dekar alanda
arazi hazırlığının yapılıp, köylerden temin edilen 100 kişi ile tohum ekimi ve tüplü
fidan dikimine başlandı. Çalışmalara hız veren Orman Bölge Müdürlüğü ekiplerinin,
bu yıl içerisinde 65 bin kg meşe palamudu ve 15 bin kg badem tohumu ekimi ve 80 bin
adet sedir ile karaçam fidanı olmak üzere iki milyon yüz bin adet fidan dikilmiş
olacak.
Dikilen ağaçların korunması için de çalışmalar yapan yetkililer, ağaçlandırma
sahasının etrafında 13 km dikenli tel ihatasının da yapımına başladı. Doğa
güzelliğinin yanında iş sahası da açacak olan çalışmaları desteklediklerini belirten
Viranşehir Kaymakamı Erdoğan Kanyılmaz, şunları söyledi:
"İlçemizin kırsalında bulunan bu alan Valilik ve Orman Bölge Müdürlüğü
tarafından geliştirilen proje ile güzel bir görünüme sahip olacak. Daha ilk gününde işçi
alımı yapan ve ekonomiye de katkı sağlayan bu proje için biz de gereken ilgiyi
göstereceğiz.''
Kısa sürede milyonlarca tohum ve yüzlerce fidan dikecek olan köylüler de
kendilerine bu imkanı sağlayanlara teşekkür etti.
3
(CİHAN) 9-12-2009
81
Karacadağ Bölgesi meraları ve bu hususta yapılması gerekenler
Buralar Bağlar, Kayapınar merkez İlçeleri ile Çınar, Ergani, Çermik
ilçelerisınırları dahilinde kalmaktadır (110 000 ha.).
Bu mera alanları genel itibarı ile taşlık yapıda %50-80 oranında olup makineli
tarıma elverişsiz durumdadır. Yöre halkı tarafından küçükbaş (özellikle koyun)
otlatılmak suretiyle değerlendirilmekte ve koyun merası olarak tanımlanmaktadır.
Bu bölgede mevcut meralar yüzölçüm olarak çok büyük parseller halinde
bulunmaktadır.
Mevsimsel yağışların yeterli olduğu yıllarda çok yüksek ot verimine
sahiptirler. Özelikle baklagil çayır mera bitkileri Trifolium repens (Ak Üçgül)
Medicago sp. (Yonca) açısından oldukça zengin bir bitki örtüsü mevcuttur.(55)
Karacadağ meraları için önerebileceğimiz en ekonomik gübre dozu ise dekara 5 kg
fosfor'dur (59).
Karacadağ Mera Islah Çalışması Artırılmalı
Şanlıurfa Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü öğretim
üyesi Doç. Dr. Tahir Polat, mera alanlarının tarla veya yerleşim alanına
dönüştürülerek, 1950'li yıllarda Türkiye'nin yüzde 25'ini oluşturan meraların 50
milyon hektardan 12,5 milyon hektara düştüğünü söyledi. Hayvan sayısının
artmasına rağmen mera alanlarının dörtte bir azaldığına dikkat çeken Doç. Dr. Tahir
Polat, "Hal böyle olunca hayvanları yeterli beslendiremeyiz. Meralar bizim
ormanlarımız gibi, madenlerimiz gibi doğal kaynaklarımızdır. Meralar sadece
hayvanların ihtiyacı olan beslenmeyi karşılamıyor. Doğaya ve tabiata oksijende
veriyor. Türkiye'de meralar yüzyılladır tahrip ediliyor 1998 yılından itibaren Devlet
meralara sahip çıktı" dedi.
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Tahir Polat, Şanlıurfa Tarım İl Müdürlüğü ile Diyarbakır Tarımsal Araştırma
Merkezi'nin desteğiyle danışmanlığını yaptığı Tarım Bakanlığı tarafından
Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde yürütülen mera ıslah projesinin Karacadağ'daki mera
özlemini gidereceğini söyledi.
Tahir Polat, "Meralar sadece ot üretilen yer değil, yem kaynaklarımızdır. Bu
mera alanlarında bitki örtüsü muhafaza edilip geliştirilecek olursa hem erozyonu
önlemiş olur hem de yer altı su kaynaklarımızın beslenmesi acısından önem arz
etmektedir. Şu an Karacadağ'ı gidip inceleyecek olursak yüzyıllardır tahrip edilen
Karacadağ'da yaşayan insanlar susuzluk sıkıntısı çekmekte, havyarlarını besleyecek
ot bulamamakta. Bu bölgede yaşayan besiciler göç etmeyi bile planlıyor. Eğer bu
meraları eski özelliğine kavuşturacak olursak hem bu insanların gelir düzeyi artmış
olur hem de düzelir (85).
82
KARACADAĞ VE TURİZM
Harran Üniversitesi Şanlıurfa Meslek Yüksekokulu Turizm ve Otel
İşletmeciliği Programı Öğretim Görevlisi ve Profesyonel Turist Rehberi Hasan
Kırmızı ;Karacadağ; Gap Turları içerisinde yer alan önemli bir destinasyon (gidilecek
yer) olabilme potansiyeline sahiptir.
Harran Üniversitesi Şanlıurfa Meslek Yüksekokulu Turizm ve Otel
İşletmeciliği Programı Öğretim Görevlisi ve Profesyonel Turist Rehberi Hasan
KIRMIZI yaptığı yazılı açıklamada ; İşsizliğin diğer bölgelerimize oranla daha yoğun
yaşandığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde kırk sektörün ortak lokomotifi görevini
üstlenmiş olan turizm sektörü; istihdam arttırıcı bir sektör olarak, ekonomimizin daha
iyi durumlara gelmesinde önemli rol oynayabilir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yüksek turizm potansiyeli taşıyan bir bölgedir.
Bölgenin tarihi ve turistik değerlerine yönelik, verimli ve yenilikçi projelere ihtiyaç
bulunmaktadır. Turizm konusunda yeni arayışlar, girişimler ve üretkenliğin
arttırılmasıyla, bölge turizmi gelişebilir. Bu çalışmalar bölgemizin kalkınmasını
hızlandırabilir. Bu nedenle kamuoyumuzun dikkatini, bölgemizde önemli bir turistik
değer olduğuna inandığım, turistik ürünlere dönüştürülebilecek birçok imkânı içinde
barındıran Karacadağ'a çekmeyi kendime görev biliyorum. Dedi.
Kırmızı açıklamasında ; Karacadağ; Gap Turları içerisinde yer alan önemli
bir destinasyon (gidilecek yer) olabilme potansiyeline sahiptir. Karacadağ;
Peygamberler Şehri Şanlıurfa'mızın Siverek ilçesi sınırları içinde kendine has kültürü
ve coğrafi yapısıyla göze çarpan 1938 m yüksekliğe sahip, bölgemizin tek ve en
yüksek dağıdır. Geçmişte üflemiş olduğu kara taşlarla şehirlere, surlara can vermiştir.
Büyük göçlerin barınağı olmuştur.
Bugün için de bölgemiz turizminin yükselen değeri olabilecek potansiyeli
sinesinde barındırmaktadır. Ancak şu anda “ Gap Turu” programlarında yer
almaması bölge turizminin gelişmesi ve bölge kalkınmasının sağlanabilmesi
açısından büyük kayıptır.
Volkanik sönmüş bir dağ olan Karacadağ, her biri başlı başına turizm ürünü
olabilecek bir çok turistik değere ve çekiciliğe sahiptir. Karacadağ'ın turizm
potansiyelinin yüksek olduğunu ve bu potansiyelin harekete geçirilmesi durumunda
genelde bölgemiz, özelde ise Şanlıurfa ve Diyarbakır turizmine büyük canlılık
kazandıracağı inancındayım.
Karacadağ'ın, turizm sektöründe, işlenerek, ürüne dönüştürülebilecek birçok
değeri mevcuttur. Bunlardan hem bölgemiz iç turizmi açısından, hem de ekonomik
kalkınmamız açısından büyük potansiyel yaratabilecek bazı değerleri ve bu
değerlerden nasıl yararlanılabileceğimiz konusundaki düşüncelerimi sizinle
paylaşmak isterim.
Bin bir çiçekten elde edilen balı: Bölgedeki bal üreticileri dernekleşmeli ve
83
Karacadağ balını markalaştırmalıdır.
Kendine has desenleri ile Karacadağ kilimi: Karacadağ kiliminin desen,
motif ve tüm ayırt edici özellikleri kaydedilmeli ve koruma altına alınmalı, turistik
ürün olarak, çeşitli ebatlarda piyasaya sunulmalıdır
.
Hayvancılık ürünleri yoğurdu, ayranı, sütü ve peyniri; Tüm hayvancılık
ürünleri markalaştırılmalı, yerinde ve orijinal sunumları ile ikram edilmelidir.
Kendine has kültürü; Kendine has kültürü turistlerin de katılımı sağlanarak,
görsel etkinliklerle sunulmalı ayrıca tanıtım amacıyla reklama ağırlık verilmelidir
Göç geleneği(Göçerleri); Göçerlerin kıl çadırı; çadır olarak ticari ve
fonksiyonel bir ürün, ayrıca bu çadırdaki yaşam; kültür unsuru olarak sunulmalıdır.
Ağa ve Bey sofralarının vazgeçilmez ürünü Karacadağ pirinci; Herkesin
yerinde yemesi ve giderken de satın alması sağlanmalıdır.
Püskürtmüş olduğu taşlar; Püskürtülen taşların işlevsel turistik ürüne
dönüştürülmesi; Örneğin, karpuz formunda veya Urfa kale burcu formunda,
evrakların uçmaması için masa üstü aracı olarak işlenebilmesinin sağlanması gibi.
Yine yöresel kültürde yer alan biblolar veya başka şekildeki ürünlere
dönüştürülebilmesi şu anda atıl durumda olup, tarlalarımıza ve ekonomimize zarar
veren taşlarımızı, turizmimize, ekonomimize, bölgesel kalkınmamıza yarar sağlayan
bir kaynak haline dönüştürebiliriz.- Bunlara ilave olarak bu püskürtme taşlar
toplanarak (Tac Mahal, Mısır Pramitleri, Özgürlük anıtı gibi devasa eserlerin temsili
örnekleri şeklinde, kayalık ve çorak topraklar üzerine inşa edilerek yapılaştırılması
yoluyla “mini bir dünya” meydana getirilebilir. Bu eserler, Urfa-Diyarbakır yolu
boyunca veya Karacadağ yolu boyunca sağlı sollu ihtişamlı yapılara dönüştürülerek
“Miniadunya” (Miniatürk'ten esin alarak) oluşturabilir.
Karacadağ Su'yu: Kanuni Sultan Süleyman'ın bölgeye yaptığı seferlerden
birinde, bölgede hastalandığı ve Karacadağ suyundan içip iyileştiği için bu suyu
övdüğü ve Diyarbakır'a getirilmesi için emir verdiği bilinmektedir. Hatta sağlık
konusunda dillerden düşmeyen “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” mısralarını bu suyu içince söylediği
bilinmektedir. Kanuni Sultan Süleyman'ın devasa bir heykeli Karacadağ'a dikilmeli,
bu mısralar da heykel kaidesi üzerinde yar almalıdır. (Bu Konuda Trabzon da
Kurulmuş olan Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman Vakfı”ndan destek alınabilir.
(Vakfın yetkililerine konuyu açtığımda olumlu yaklaştıklarını bildirmek isterim.)
Yine bu konuda Osmanoğularından Sultan İbrahim Han bu suyun methini duyup
“Bana Diyarbekir'den “Hamravat Suyu gelsin” ferman buyurmuş. Ahmed Paşa
Diyarbekir Valisi'iken ona altı güğüm çinkodan, altı güğüm kurşundan, altı güğüm de
senek adı verilen çam ağacından çömleğe Hamravat Suyu doldurtup mühürletmiş.
Suyun İstanbul'a ulaştığı gün İbrahim Han oğlu Sultan Mehmet'in tahta geçme töreni
varmış. 8 Ağustos 1648 günü ikindiden sonra Sultan Mehmet önce Hamravat
84
Suyundan içmiş ertesinde de tahta çıkmış. İşte bu su, Diyarbekir'in ve Karacadağ'ın
yüzsuyudur. Bu kıssadan hareketle Sultan Süleyman demiş ki; “Tanrının rahmeti ve
selameti (bu şehrin) üzerine olsun.” Kamuoyunun ve bölgemizin değerli turizmcileri,
Karacadağ'ın daha önce püskürttüklerini ve henüz püskürtmediği bu pırlanta
değerlerini, turizm yoluyla tüm insanlığın hizmetine sunmak için, elimden geleni
yapacağımı belirterek, herkesi ve her kesimi bu konuda duyarlı davranmaya ve çaba
göstermeye davet ediyorum (47).
Siverek'e bağlı Karakeçi köyünde yaşayan 55 yaşındaki Mahmut Karakeçili,
40 yıldır Karacadağ eteklerinden topladığı tarihi eşyaları evinin bahçesinde
sergileyerek evini açık hava müzesine çevirdi. Geçmişte kullanılan mutfak, tarım
elektronik ve tarihi kabartmalardan oluşturduğu 800'e yakın tarihi aleti görmek
isteyen vatandaşların Çiftçi Karakeçili'nin bahçesine yoğun ilgi gösterdiği öğrenildi.
Rum, Ermeni ve Müslümanlara ait kabartmalar ve birçok eşyayı Karacadağ'ın
eteklerinde topladığını söyleyen Karakeçili, “Bahçemde her çeşit Tarihi eser
bulunuyor. Eskiden kullanılan tarım aletleri, tarihi eserler, halen okunamayan tarihi
yazılar var” dedi.
Siverek'e bağlı Karakeçi köyünde çiftçilik yapan Mahmut Karakeçili,
Karacadağ eteklerinden topladığı tarihi yapıtları bahçesinde sergileyerek bölge
halkının yoğun ilgisini gördü.
Siverek'e bağlı Karakeçi köyünde yaşayan 55 yaşındaki Mahmut Karakeçili,
40 yıldır Karacadağ eteklerinden topladığı tarihi eşyaları evinin bahçesinde
sergileyerek evini açık hava müzesine çevirdi. Geçmişte kullanılan mutfak, tarım
elektronik ve tarihi kabartmalardan oluşturduğu 800'e yakın tarihi aleti görmek
isteyen vatandaşların Çiftçi Karakeçili'nin bahçesine yoğun ilgi gösterdiği öğrenildi.
Rum, Ermeni ve Müslümanlara ait kabartmalar ve birçok eşyayı Karacadağ'ın
eteklerinde topladığını söyleyen Karakeçili, “Bahçemde her çeşit Tarihi eser
bulunuyor. Eskiden kullanılan tarım aletleri, tarihi eserler, halen okunamayan tarihi
yazılar var” dedi
85
Tarihe çok meraklı olduğunu da sözlerine ekleyen Karakeçili, "Tarihe
merakım dolayısıyla geçmiş yıllarda babam, dedem ve atalarımız tarafından
kullanılan başta tarım aletleri olmak üzere, mutfak eşyaları, giysiler ve son elli yılda
kullanılan elektronik eşyaları toplamaya başladım." diye konuştu.
Tarım aletlerinden kağnı tekerleği, saban, döğen, yaba, anadut, tırmık, tırpan,
dirgen, sepet, gibi alet çeşitleri bulunduğunu dile getiren Karakeçili, “Mutfak
eşyalarından çeşitli ebatlarda kazan, tencere, sahan, ağaç, kaşık, itmeli yayık, tespih
çeşitleri, heybe, dülbentler gibi çok sayıda eşya bulunuyor." dedi. Karakeçili eşyaları
biriktirmedeki amacının geçmiş yıllarda kullanılan tarihi eserleri gelecek nesillere
taşımak olduğunu söyledi.
Siverek'te Karacadağ Turizmi Geliştirme Çalışmaları
Siverek Kaymakamlığı'nca, turizmi geliştirme çalışmaları kapsamında iki
yeni proje hazırlandı. Kaymakam Mahmut Hersanlıoğlu, konuyla ilgili yaptığı
açıklamada, ilçede iç turizmi hareketlendirmeyi hedeflediklerini belirtti. Bu
kapsamda Karacadağ bölgesinde bulunan Karayolları Bölge Müdürlüğüne ait atıl
durumdaki dinlenme tesisini turizme kazandırmayı planlıyoruz. Karacadağ kayak
merkezinin eteklerinde bulunan atıl durumdaki tesisi onaracağız. Karacadağ'da kıl
çadırlar kurup, yayla turizmini geliştirmek amacıyla Karacadağ Kalkınma Ajansına
sunmak amacıyla proje hazırladık. İki farklı projeyi de ajansa sunacağız ''(61).
Karacadağ kilimciliği (49)
Karacadağ'da çuval dokuması
(Foto. Sabri Kürkçüoğlu -1998)
4
(İpekyol gazetesi.2011)
86
Karacadağda dar dokuma kıl
çadır dokunması
(Foto. Cihat Kürkçüoğlu) (49)
.
Karacadağ kilimleri
Karacadağ kiliminin kirkitle sıkıştırılması (Foto.Sabri Kürkçüoğlu-1998) (49)
(Gazi köşkü koleksiyonu)
87
.
(Gazi köşkü koleksiyonu)
88
Karacadağ bir anonim kültürdür. Örneğin; Karakeçi kilimlerinin modellerini
diğer bölgelerde de görebiliriz.
89
Karacadağ Kilimleri
Dokumacılık sanatı olarak "palas" ismi verilen çizgili ve çizgisizlerin
arasında "çin" denilen motiflerin bulunduğu kilimler, dikkati çeker. Bu kilimlerde
araç olarak yer tezgâhı, kirkit kullanılmış, gereç olarak da atkı ve çözgüde yün
elyafından "tevsi" ile eğrilerek hazırlanan iplikler kullanılmıştır. Kilim ve cicim
tekniği ile dokunmaktadır. Kilimlerin boyası ağaç kökünden yapılmaktadır.
Geometrik bezeme yaygın olarak kullanılmaktadır. Kilimlerde bordür kullanılmakta,
bordürlerle zemin aralarında zencir denilen bir desen bulunmaktadır. Atkı ve
çözgülerde yün olan ve özellikle yünün doğal renkleri beyaz, siyah, bej ve gri, bazen
de kırmızı, yeşil, turuncu renklerde boyanan iplikler kullanılmıştır.
Keçecilik
İplik haline getirilmemiş ve dokunmamış yün veya keçi kılının ıslatılarak
dövülmesi suretiyle yapılan kaba (2-3 cm) kumaş türüdür. Kumaş ve tekstilin ilk
denemesi de denilebilir. İlk defa nerede yapıldığı ve nasıl ortaya çıktığı ile ilgili
değişik görüşler ileri sürülmüştür. Arkeolojik kazılarda ele geçen bazı keçe
parçalarının M.Ö. VIII yüzyıla tarihlenmesi düşünülürse insanların kullandığı ilk
kumaş ve sergi türünün keçe olduğu söylenebilir. Özellikle hayvancılıkla uğraşan
göçebe toplulukların keçeyi çeşitli şekillerde kullandığı tarihi belgelerde kayıtlıdır.
Çadırların yapımında ve içinin döşenmesinde sergi ve yatak olarak kullanılmıştır.
Çobanların kepenek adını verdikleri giysi, seccade, yolluk, binek hayvanlarının
semerlerinde, külah çizme ve daha değişik amaçlarla kullanılmıştır. Günümüzde hala
sergi, yolluk ve değişik amaçlarla evlerde, özellikle odalarda halıların altında sıcak ve
soğuktan korunmak amacıyla, sağlığa da elverişli olması nedeniyle kullanılmaktadır.
Son zamanlarda hediyelik eşyaların yapımında kullanılmaya başlanmıştır (62).
Turizmde bir seçenek malzemesi, Sultan sofralarının vazgeçilmez tadı, BAL
Binlerce yıldır sofralarımızı süsleyen ve en değerli besinlerimizden biri olan
bal, hem lezzeti hem de şifasıyla Osmanlı'nın seçkin sofralarının vazgeçilmezi
olmuştur.
Tarih boyunca başta Osmanlı olmak üzere birçok medeniyet bala çok değer
vermiş, bazen bal üretmeyi zorunlu hale getirmek için kanunlar çıkmış, bazen de
ganimet gibi korunması için cezalar uygulamaya konulmuştur. Osmanlı devleti de,
balı devlet kontrolünde olması için vergilendirmiştir. Memlekette üretilen bütün
ballar Bal Kapanı adı verilen yerlerde toplanıp vergilendirilmiş ve en kıymetli olanları
saraya alınmış, kalanı ise halkın alımı için çarşılara gönderilmiştir. Sarayların en çok
tercih ettiği bal ise KONAK BALI diye ün salmış meşhur Karacadağ balıdır.
Karacadağ, güneydoğunun en güzel bitki örtüsüne sahip bölgesidir.
Karacadağın eteklerinde 10 binlerce bitki çeşidi vardır. Bunların çoğu da endemik
denilen yani dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan bitkilerdir. Karacadağın eşsiz
florasından elde edilen aroması, tadı ve kokusuyla diğer ballardan çok farklı olan bu
90
bal, sarayın ve bey konaklarının sofralarında hep baş tacı edilmiştir. Öyle ki halk
arasında kolaylıkla ulaşılamayan bu bala “KONAK BALI” denmiş ve efsaneleşmiştir.
Power vital Meşhur KONAK BALINI sofralarınıza taşımak amacıyla
BALKONAK markasıyla sizin saraylarınıza da lezzet ve sağlık katıyor.
Güneydoğunun zengin ve endemik bitki deryasında, sanayiden uzak yüksek
bölgelerde toplanan bu değerli balı, hijyen ve teknolojik seviyesi uluslararası kalite
belgeleri ve sertifikalar ile ispatlanmış tesisimizde, uzman ekibimiz ve ilkesel
yönetimimizle el değmeden, tabi haline müdahale etmeksizin bakanlık onayıyla
üretiliyor. BALKONAK bal üretiminde bir ilki gerçekleştirerek üretilen her partinin
analizini yayınlıyor.
Balımızın kıymeti sadece lezzetinden değil aynı zamanda şifasından da gelir.
İklim ve yükseklik sayesinde sadece Karacadağ'da yetişen bitkilerin özü ile elde
edilen KONAK BALI tarih boyunca birçok hastalığın da tedavisinde başvurulan ilk
ilaç olmuştur (63).
Diyarbakır Karacadağ'da güneşin doğuşu Foto. Bayram Zilan
TERS LALE VE KARACADAĞ
Şehmuz Diken ters lalenin anavatanın Karacağ olduğunu ifade etmektedir.
Terslale'nin anavatanı Karacadağ dersek gerisini siz düşünün (52).
D. Ü. Ziraat fakültesi Doç. Dr. Süleyman Kızıl bu alanın uzmanı. Kendisi Karacadağ'da yetiştiricilikte rehber olarak çiftçilere yol gösteriyor. Bu çiçeğin ayrıca
Çermik-Çüngüş arasında yetiştiğini, ifade etti.
91
“Ters lale” yahut “Ağlayan gelin” çiçeği olarak adlandırılan bu çiçek, Doğu
ve Güney Doğu Anadolu' da baharda açan bir bitkidir. Osmanlı döneminde ölen genç
kızların mezarlarına nakşedilirmiş. Hz. İsa çarmıha gerildiğinde Hz. Meryem'in
gözyaşlarıyla yetiştiğine inanılan bu çiçek, Asurlularda da her sabah göbeğinden su
aktığı için “Ağlayan Lale” diye adlandırılmıştır. (53).
Hıristiyan aleminin bu yaklaşımı ciddi bir ihracat kapısını açabilir.
Doğanın gücü sahip olduğu canlıların çeşitliliği ve bunların birbiri ile olan
ilişkileri üzerine kuruludur. Gizlerinin çoğunu kendinde saklı tutmasına rağmen,
keşfedildikçe yaşamı zenginleştiren hayat kaynağıdır doğa. Tarihin farklı
dönemlerinde birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Anadolu toprakları ise
doğanın birçok zenginliğinin merkezidir adeta. Bu zenginliğin en güzel örneklerinden
biri de karların erimeye başlamasıyla birlikte baharın ilk aylarında dağların eteğinde
yetişen Ters Lale'dir. Ağlayan Gelin (Fritillaria imperialis L.) olarak da bilinen al
renkli göz kamaştırıcı bu bahar çiçeğinin güzelliği onu dünyanın en nadide
çiçeklerinden biri yapmıştır. Yüzü toprağa baktığı için ters lale, bitki özünü toprağa
döktüğü için de ağlayan lale olarak isimlendirilir genellikle. Özellikle Ortadoğu
toplumlarında baharın gelişi sırasında kutlanan bayramların vazgeçilmezi olan bu süs
bitkisi aşkın, sevginin ve barışın sembolü durumundadır.
Adı Ferhat ve Şirin'in aşklarına konu olan ters lale, büyük ozan Aşık Veysel'in
dizelerinde de yer almaktadır. Ters lalenin, Hıristiyan alemi için de kutsal sayıldığı
iddia edilmekte, Meryem Ana'nın Hz. İsa çarmıha gerildiğinde döktüğü gözyaşları ile
yetiştiğine inanıldığı için de buna 'Ağlayan Lale' isminin verildiği söylenmektedir.
Ters lale; zambak, nergis, sümbül ve çiğdem bitkileri ile birlikte aynı yer
bitkileri grubuna girmektedir. Soğan, rizom ve yumru kök yapısına sahip olan bu süs
bitkisi, daha çok 1200-2500 metre arasındaki rakımlardaki dağların eteklerinde doğal
bir şekilde yetişmektedir. Soğuk iklim bitkisi olan ters lale, karların erimesiyle birlikte
baharın ilk aylarında (Nisan ve Mayıs) kırmızı, sarı ve turuncu renklerinde çiçekler
açmaya başlar. Nar kırmızısı rengi gösterişli ve estetik görünüşüyle baharın ilk
müjdeleyicisidir adeta. Parlak mızrak şeklindeki yeşil yaprakları ve ortalama olarak
92
70-100 cm boyuna kadar büyüyebilen ters lale bitkisinin her dalında 5-8 adet yüzü
toprağa dönük lale bulunmaktadır.
Son yıllarda, ticari olarak büyük rağbet görmesinden dolayı, kültüre alınarak
yetiştiriciliği yapılmaktadır. Sonbahar aylarında dikimi yapılmaktadır. Soğanların
büyüklüğüne bağlı olarak farklı derinliklerde dikimi yapılabilen ters laleler yine
soğan büyüklüğüne göre dekara ekilecek yaklaşık sayıda belirlenebilmektedir. Suya
son derece hassas olan bu soğanların büyüklüğü fiyatının belirleyen en önemli
etmenlerden biridir.
.
Sahip olduğumuz birçok doğal kaynak ve güzellik gibi, ters lalenin de farkına
çok geç varılmıştır. Bu süs bitkisi ülkemizde yetiştiği fark edilmesinin ardından lale
memleketi olan Hollanda'da büyük ilgi görmüş ve çok büyük miktarlarda bu ülkeye
ihracatı yapılmıştır. İhracat yapılırken bu bitki köklerinin ülkemizde doğadan
sökülerek toplanması doğal olarak yetişen bu süs bitkilerinin büyük miktarlarda
azalmasına neden olmuştur. Dünyanın en önemli lale üreticisi ve ithalatçısı olan
Hollanda'da yaklaşık olarak 10 bin hektarlık bir alanda lale soğanı yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Günümüzde özellikle park ve bahçelerin vazgeçilmez bir süs bitkisi
haline gelen ters lale bitkisinin yetiştiriciliği birçok bölgemizde ticari amaçlı
yapılmaktadır.
.
Yeraltı kaynaklarının zenginlik ve yerüstü biyolojik çeşitliliğin de ülkelerin
güzelliği olduğu gerçeği geçerliliğini doğa var oldukça koruyacaktır. Toplumlarda bu
bilinç düzeyinin oluşması doğayı koruyarak insanlığın devamlılığını sağlayacaktır
(54).
KARACADAĞ'DA İNŞAAT MALZEMESİ
93
Bazalt
Çimento için cüruf malzemesi
Diyarbakır, Mazıdağı ve Derik yöresinde Karacadağ volkanizmasının değişik
evrelerinde oluşan volkan konilerinde çimento fabrikalarında tras ve yol malzemesi
olarak kullanılabilen volkanik cüruflar ve bu koniler etrafında geniş alanlar kaplayan,
parke taşı, kaldırım taşı, mıcır gibi değişik alanlarda kullanılan bazaltik lavlar yer
almaktadır.(58)
GÖLET YAPIMLARI
Ücretsiz gölet yapılarak hayvancılığa teşvik ediliyor
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde sık sık yaşanan terör
olaylarından dolayı mağdur olan vatandaşlara sahip çıkmak için bölgede ciddi
yatırımlar yapan devlet, köylere ücretsiz Hayvan İçme Suyu (HİS) göletleri
yaparak, terörün etkisiyle yok olmaya yüz tutan hayvancılığı canlandırmaya
çalışıyor.
94
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu
(IFAD) aracılığıyla Diyarbakır-Batman ve Siirt Kalkınma Projesi kapsamında
bölgeye 1 milyon 39 bin dolar karşılığında köylülerden geri ödeme talep etmeden 5
ayrı HİS göleti yaparak hayvancılığın canlandırılmasını sağlıyor.
Diyarbakır'ın Bağlar ilçesi Ekince köyünde 2 ayda tamamlanan ve 285 bin
dolara mal edilen gölet ile bölgedeki köylüler hayvanların içme suyu sıkıntısından
kurtuldu. Ekince köyü yüzeyi Karacadağ'ın püskürttüğü kayalarla kaplı olduğu için
tarım yapamayan köylüler, bu gölet sayesinde terör olayları nedeniyle uzun yıllardır
terk ettikleri hayvancılığa yeniden sarıldı. 162 metrelik alan üzerinde yapılan ve bir
anda 400 hayvanın su içebileceği şekilde dizayn edilen gölet sayesinde çevredeki
köylülerin rahat bir hayvancılık yapması sağlanıyor.
Gölet bölgesinde incelemelerde bulunan Diyarbakır Gıda, Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, köylülerden hiçbir karşılık
beklenmeden yapılan bu hizmet sayesinde hem meraların sulama imkanı bulduğunu
hem de hayvanların içme suyuna kavuştuğunu söyledi. Koçkaya, "IFAD Diyarbakır,
Batman ve Siirt projesi kapsamında 2011 yılı içinde 10 milyon liralık yatırım yapıldı.
Bu kapsamda toplam 5 gölet yapılmıştır.
Diyarbakır'ın ilçeleri ve köylerinde 4 hayvan içme suyu göleti yapıldı.
Karacadağ'ı patlayan lavlarından püsküren bazal taşlardan dolayı bu bölgede tarım
yapılamadığı için geçim kaynağı hayvancılıktır. Biz de burada hayvancılığı
güçlendirme adına HİS göleti yapmaya karar verdik. Arkadaşlarımız 60 gün gibi kısa
bir sürede bu göleti tamamladı. Hem köy için mükemmel bir imkan oluştu, hem
meralarımız sulama imkanı buldu. Diyarbakır'ın köylerine hizmet adım adım
ilerliyor." dedi.
"Projeler Sayesinde Hayvanların Et Ve Süt Verimi Artacaktır"
IFAD Diyarbakır, Batman ve Siirt Kalkınma Projesi Koordinatörü Murat
Akbaş, hayata geçirilen bu projeler sayesinde hayvanların et ve süt veriminin ciddi
oranda artacağını söyledi. Akbaş, "Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın
uluslararası finansman kaynaklı bir projesi olan bu çalışma ile tarımsal faaliyetlerimiz
çok yoğun bir şekilde devam etmektedir. Gerçekten de hükümetimizin ciddi bir
atılımı olan bu proje ile hemen hemen bu üç ildeki tüm yatırımlar süreklilik arz ediyor.
Halkımız ve çiftçilerimiz de bu projeden ciddi bir şekilde faydalanmaktadır. Ekince
köyünde gerçekleştirdiğimiz HİS göleti mevcut. Bu bölgede hayvanların içme suyu
ciddi anlamda eksiklik arz ediyordu. Ama bu projeler sayesinde hayvanların
bakımları ciddi anlamda artacaktır. Buradaki içme suyu sayesinde hayvanlarımızın et
ve süt verimleri artacaktır" şeklinde konuştu.
Köylüler Yatırımlardan Memnun
Köye yapılan gölet sayesinde büyük rahatlığa kavuştuklarını belirten
köylüler, devletin yatırımlarından dolayı çok memnun olduklarını söylediler.
95
Celal Ergin isimli köylü, "Bizim en önemli ihtiyaçlarımızdan biri su idi.
Hayvancılık yapıyorduk, ama su olmadığı için büyük sıkıntılar yaşıyorduk. Bu gölet
yapıldıktan sonra büyük bir rahatlığa kavuştuk. Devlet yetkililerine teşekkür
ediyoruz. Bu güzel hizmetlerin devamını bekliyoruz." diye konuştu.
Salih Ergin isimli köylü ise köylülerden hiçbir katkı beklenmeden yapılan
göletle büyük bir sıkıntıdan kurtulduklarını söyledi. Ergin, "Bu göleti yaptıkları için
devlete minnettarız. Bu göletin ardından hayvancılık yapmaya devam edeceğiz."
ifadelerini kullandı.
IFAD Diyarbakır, Batman ve Siirt Kalkınma Projesi kapsamında yapılan
Ekince köyü HİS göleti ileride karşılaşılacak tüm sorunlar düşünülerek inşa edildi.
Göletin su toplama havzasından hayvanların sıvatlarda su içmesini sağlamak için
gerekli çalışmalar yapıldı. Tipik bir baraj yapısıyla inşa edilen gölet ile bir defada en
az 400 hayvan su içebiliyor.
Göletin aşırı yağışlardan dolayı dolması durumunda taşkınlığı önlemek için
suyun tahliyesini sağlayan sistemin de bulunduğu belirtildi. Göletin su depolama
hacminin 58 bin metreküp olduğu bildirildi*.
Gölet sayısını artırmak gerekiyor
“Yeraltı kaynak suları, sondaj aracılığıyla alındığından su seviyesi gittikçe
azalıyor ve gittikçe ulaşılamayacak bir duruma geliyor. Aynı zamanda küresel ısınma
nedeniyle kuraklık ve sel olayları yaşanıyor. Bu iki durum da olumsuz etki yaratıyor.”
Gölet sayısı arttırılmalı
Söz konusu durumun önüne geçebilmek için, mevcut dere yataklarının
değerlendirilmesi ve yeni sulama göletlerinin oluşturulması gerektiği
vurgulanmaktadır, “Bölgedeki doğal kaynaklar kurumak üzere. Şu anda birkaç tane
sulama göleti var. Bunlar az da olsa ürün elde edilmesine katkı sağlıyor. Ancak bu
göletlerin sayısı en kısa zamanda arttırılmalı. Aksi taktirde Karacadağ pirinci birkaç
yıl içerisinde tarihe karışacak.”
Diyarbakır Ziraat Odası Başkanı Bahri Erdem ise, gerek sondaj, gerekse
küresel ısınma yüzünden bölgedeki yeraltı sularının azaldığını belirterek, “Bunun
yanı sıra göletlerin su seviyeleri de azalmış. Meşhur Karacadağ pirinci kaynak sular
ve göletler sayesinde yetişiyor. Bu sene çok fazla bir kayıp yaşanmadı ancak önlem
alınmazsa her geçen yıl kayıp artar.” diye konuştu.
Karacadağ'da eğitime katkıda bulunabilecek bir uygulama
Yaylaya Kütüphane
Kütüphanelerden yeteri kadar faydalanamadığınızı mı düşünüyorsunuz?
Kültür ve Turizm Bakanlığı, yeni yönetmeliğine göre bundan böyle insanların belli
dönemlerde yoğun olarak bulunduğu yayla, dinlenme kampı ve kaplıca gibi
mekânlara geçici kütüphaneler kuracak. Böylelikle kütüphaneye gidemeyen
* www.diyarinsesi.org
96
vatandaşlar, ayaklarına gelen kitap hizmetinden yararlanmış olacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, halk kütüphanelerini yeniden yapılandırıyor.
Kütüphanelerden daha çok insanın faydalanması için yeni adımlar atan Bakanlık,
bundan böyle insanların belli dönemlerde yoğun olarak bulunduğu dinlenme kampı,
gençlik kampı, yayla, kaplıca ve benzeri mekânlar ile hastane, cezaevi, yurt, huzurevi,
askeri kurum gibi toplulukların bulunduğu yerlere valilik onayı ile kütüphane hizmeti
götürecek. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından oluşturulan yeni Halk
Kütüphaneleri Yönetmeliği Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Aslıhan
Aydın Yaylaya, kaplıcaya kütüphane (12.01.2012.Zaman gazetesi)
ÖNERİLER
1-Köylerde kışın boş yere akan, ancak yazın kuruyan çaylar vardır. Bazı
köylüler (Örneğin Karacadağ köylerinde) kışın akan bu suyu kendi arazisinde gölet
yaparak yazın sulamada kullanabilmekte komşu köylülere su satmaktadır.
Maliyetin 5000 TL gibi olduğu ifade edilmektedir. Bu noktada Köy hizmetleri
ve karayolları, DSİ inşaat makinesi ve fikir yardımı vererek, Özel idareler ve Sosyal
dayanışma vakıfları da devreye girerek çok küçük bir destekle yüzlerce sulama
göletinin oluşmasını sağlayabilirler. Bir örnek Siverek'ten verelim. Zengeçür çayı
Karacadağ'dan gelen kar ve yağmur suları ile taşar, yaz mevsiminde ise çay incelir.
Burada bir gölet bölge açısından yararlı olacaktır.
Bu işler için bürokratik işlemler:
Müracaat-arazi etüdü-arazi analizi-proje-program-ödenek
Bu prosedür de her zaman sonuca ulaşamamaktadır. Sonuca ulaşma şansına
ulaşanlar ise 3 yıl gibi bir sürede yakalanmaktadır. Halbuki köylünün istediği 3
günlüğüne 1 dozer,1 yükleyici (loader), 1 keçi ayağı bandajlı silindir ve 3 kamyondur.
Başarı şansı sınırlı bürokratik işlemler yerine; Karayolları, DSİ'nin üç
günlüğüne belirtilen araçları kiralaması. Tarım md desteği sağlanarak..
Gölet oluşumu ile
a) Göçerlerin banyo, tuvalet, su işlemi gerçekleşir,
b) Göletler yaz turizmine zemin hazırlar. Bungalow tipi evler kurularak, Diyarbakır
için yazlık mekan, kışın da kayak mekanları için alt yapı oluşturur,
c) Sulu tarım, organik tarım ve çeltik ekimi kolaylaşır.
2-Bazalt arazi temizlenerek özellikle korunga, yonca, fiğ, silajlık ekilerek
Karacadağ hayvancılığının dev hamle yapması sağlanır. Toplanan materyal, inşaat,
topraksız tarım, kaldırım ve tarihi ev yapımında kullanılır.
3-Portabl güneş enerji kaynakları ile göçerlerin ve turistik işletmelerin
elektrik ihtiyacı sağlanır.
97
4-Modern çadır sistemleri ihdas edilerek göçerlerin yaşam kalitesi artırılır.
5-Göçerlerin kışın ikameti için devlet arazileri, örneğin Ceylanpınar tahsis
edilebilir.
6-Karacadağ turizme kazandırılmalı.
7-Mera ıslah çalışmaları yapılmalı.
8-Ağaçlandırma yapılmalı
KAYNAKLAR
1. Dr. Emrullah Güney: Diyarbakır ve Yöresinde Doğa-Kültür Turizmi.
D.Ü.yay.Diyarbakır.1991.s:1-5,25
2.Faik Bulut Karacadağ Kürtleri, Atlas Sayı 154/ Ocak 2006
3. Şehmuz Diken, Karacadağ'ın Söyleyemedikleridir.Evrensel
4. http://isikbulgur.com/bulgur.html
5. Aydın Alp, Diyarbakır Bitkisel Gen Kaynakları.Diyarbakır'da Tarım Çevre
Doğa Sempozyumu.2010.s.170
6. Şevket Beysanoğlu, Diyarbakır Tarihi, 2003, I/60
7. Serdar Özbilen, Prof. Vecihi Özkaya. Tavşantepe I.D.Ü.Arkeoloji
bölümü yüksek lisans tezi, Diyarbakır.2005..s.18
8- Diyarbakır Tarihinde Komuk Eli; Halis Ataksoy, Çeltüt Matbaacılık,
İstanbul, 1988.s.4,22,33
9. http://www.geocities.com/
10. Şevket Beysanoğlu, Diyarbakırım.1986.II/151-156
11- Hayri Yoldaş. Celal Güzelses, Diyarbakır.2005,.s.6
12- Diyarbakır Salnameleri, Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.İst.1999,
c.4.s.71
13. 09/05/2004 Şeyhmus Çakırtaş . Ağaçsız Bir Dağ Radikal
14. A. Bilal Altunboğa:Diyarbakır Folklorundan kesitler. Büyükşehir belediye
yay. İst.1999.s.30,31
15. Şehmus Diken, Diyarbekir diyarım, yitirmişem yanarım. İletişim yay.
İst.2003.s. 283,31
16. Hikmet Yüksel, ( Coğrafya Öğretmeni).Viranşehir bld
17. Osman Eti, Diyarbekir. Diyarbekir matb. 1937
18- http://www.bianet.org/biamag/kultur/129131-daglara-bahar-gelende
98
19. Nazan Üstündag, Sosyolog Zekai Bakar, Ziraat Mühendisi Leyla Sen,
Kalkınma Uzmanı SÜRKAL Uzmanları 2002, Ankara. Sürdürülebilir Kırsal Ve
Kentsel Kalkınma Dernegi_Karacadag Köyler_Sosyal Yapı, Tarım Ve Dogal
Kaynaklar Raporu Arastırma Ekibi. s.12,25,30,45,51
http://www.surkal.org.tr/dynamicContent/3_KaracadagSosyoEkonomikYa
piRapor.pdf
20. Doç .Dr. Ahmet Cihan. SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 557 – 574
21. Ali Rıza Kılınç Karacadağ ve Kürt Koçerler…. 02/06/2009 Evrensel
22. Ahmet Alınca. Türk Halk Oyunları İçinde Diyarbakır Halk Oyunlarının
Yeri Ve Önemi.www. diyarbekir.com
23.Mehmet Bayrak. Gravürlerle Kürtler. Özge yay. ABC matb. Ank. 2002.
s.223.
24. Serdar Kaplan [email protected]
25. Ferman Salmış. Yorgun Ezgiler, Koçerler. Malatya. 2009. Bölüm 8.s.3
26. Eyüp Kıran. Kürt Milan Aşiret federasyonu.Elma yay. İst. 2003. s.32,
89,142)
27. Hüsamettin Bahçe. Koçer. Anadolu Kültür 25 Mart - 19 Nisan 200628(08.12.2007) Anf News Agency İlhami Vural -Anf . Qerejdağ Koçerleri Can
Çekişiyor
.
http://www.gomanweb.com/Kutuphane/qerejdag_kocerleri/qerejdag_kocerleri.htm
28. Yrd. Doç. Dr. Aydın Alp Karacadağ kırsal kalkınma alanında sektörel
gelişme planı. Mikro Bölge Kalkınma Modeli.2011.s.70.72.
29. Doç. Dr. Abdülbaki Bilgiç.Tarımsal alanda yapısal dönüşüm politikaları
-.Mikro Bölge Kalkınma Modeli.2011.s.178
30. Doç. Dr. Ayşe Gündüz Hoşgör, Sosyoekonomik kültürel ve ekonomik
yapı. -.Mikro Bölge Kalkınma Modeli.2011.s.165.
31. Bejan Matur, Doğunun Kapısı Diyarbakır. DKSV yay.İst.2009.s.243245
*
32. Servet Yıldız, Nursen Işık , Oğuzhan Keleştemur DiyarbakırKaracadağ Bazalt Taşlarının Mekanik Özelliklerinin İncelenmesi
Fırat Üniv. Fen ve Müh. Bil. Dergisi Science and Eng. J of Fırat Univ. 20 (4),
617-626, 2008 20(4), 617-626, 2008
33. Bektaşuz, Vildan Esenli, Orhan Yavuz, Halis Manav, Gürkan Bacak.
Sert Mermer Grubuna Bir Örnek; Karacadağ (Diyarbakır) Bazaltlarının
"Mermer" Açısından İncelenmesi Türkiye Iıı. Mermer Sempozyumu(Mersem '2001)
Bildiriler Kitabi, s. 3-5 Mayıs 2001 /Afyon, s. 43
34. http://www.karacadagturkmendernegi.com/Menu.aspx?xid=22
35. Esma Ocak Surlu Kentin Sırlı Suyu. Öyküler..Akşam Ofset 19941995.s.7
36. Yrd. Doç. Dr. Eyüp Ay 2005 Yılı Çınar İlçesi Arkeolojik ve EtnoArkeolojik Araştırmasının Sunumu.Diyarbakır valiliği
99
37.Hasan Özgen. Hakan Aytekin. Taşlar ve Düşler kenti Diyarbakır.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yay.Diyarbakır.2004.
38. Doç. Dr. Zülküf Güneli Ayhan Bekleyen Eskî Diyarbakır Konutları
Diyarbakırı Tanıtan adam. san matb. Ank. 1998 .s.211-215
39. http://www.diyarbakir-bld.gov.tr. diyarbakır geleneksel evleri
40- İclal Oral: Eski Diyarbakır Evlerinde Malzeme-Strüktür-Süsleme D.Ü.
Mimarlık Fakültesi. Diyarbakır.1993.s.42,44,50,53,56,60
41. Prof. Dr. Orhan Cezmi Tuncer. Diyarbakır Yapı Sanatından Kesitler 1
.Bütün Yönleriyle Diyarbakır sempozyumu.27-28 Ekim.2000.s.108
42- Prof. Dr. H. Değertekin. Diyarbakır surlarının bugünkü durumu. YKY
yay.İst.1999.s.1
43. Necdet Sevinç. Güneydoğu Türkmenleri. Tarih. Temmuz 2009
44. http://karacadagturkmendernegi.com/Menu.aspx?xid=08
45. 1973 Diyarbakır il yıllığı
46.“Yusuf Güler, 17-04-2011 http://www.sanliurfaguncel.com/Guncelkaracadag-degerlendirilmeli-6973.html
47. http://www. haberciniz.biz/karacadaga-mevsimin-ilk-kari-dustu1194956h.htm
48. Yrd. Doç. Dr. Cihat Kürkçüoğlu. Öğr grv. Sabri Kürkçüoğlu. Şanlıurfa
Çarşıları-Hanları ve El Sanatları. Şanlıurfa Belediye yay.2011.s.66,101
49. Eyüp Kıran. Kürt Milan Aşiret federasyonu.Elma
yay.İst.2003.s.32,89,142
50. http://www.myurfa.com/2010/08/viransehirli-gocerlerin-vazgecilmezi.
html
51. http://www.bianet.org/biamag/kultur/129131-daglara-bahar-gelende
52. http://serefraz.wordpress.com/2007/04/15/ters-lale/
53. Yrd.Doç.Dr.Muzaffer Denli.Ters lale.Nemrut haber. 25 Mart 2010
54. Vedat Güler Diyarbakır'da Çayır Meraların Mevcut Durumu ve Mera
Islahıdiyarbakır'da Tarım Ve Hayvancılık(Ed.Haspolat K) 2011 S.262
55. Zaman .Sektörel Sayı: 57. Bölüm: Şehir
56. Mehmet Ali ABAKAY Borsa 21 Dergisi Sayı : 6
57. Yrd.Doç. Dr. M. Şefik İmamoğlu Arş. Gör. Kamuran Muş Diyarbakır
Yöresinde Madencilik ve Çevresel Etkileri Diyarbakır'da Enerji,İklim,Maden Su.
2011s.245.
58. Tahir Polat, Ismet Baysal, Mustafa Okant, Mehmet Turan, İbrahim
Çetiner. Şanlıurfa İli Karacadağ Doğal Mer'alarının Farklı Azot Ve Fosfor Gübre
Dozlarının Ot Verimine Ve Bitki Kompozisyonuna Etkileri Üzerine Bir Araştirma
TÜBİTAK 20
100
59. Anayurt gazetesi 03 Ağustos 2010 Karacadağ eteklerinde yaşam.
60. http://www.sanliurfasafak.com sitesinden 07.12.2011
61http://www.outdoororacle.com/Ilceler.aspx?id=3180&ilid=425&bid=418
&Siverek
62. 28.Eylül.2011,adana ilkhaber
63.Şeyhmus Çakırtaş Toplum Yaşam: Dağın İçindeki Saklı Nehir.
http://Www.Rojaciwan.Com/Haber-38205.Html
64.Yrd. Doç. Dr. Mualla Öztürk Recep Çelik Diyarbakır Ovasının Yeraltı Su
Seviye Haritalarının Coğrafik Bilgi Sistemi (Cbs) İle Tespiti Tmmob 2. Su Politikaları
Kongresi S.131-133
65. Şeyhmus Çakırtaş: Ağaçsız Bir Dağ09/05/2004 Radikal
66. Ergin Canpolat. Danişman: Prof. Dr. Barış Mater. Karacadağ
(Diyarbakir) Volkani Jeomorfolojisi Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Anab İlim Dalı İstanbul, 2005
67. Ömer Faruk Kaya. Karacadağ Şanliurfa/Diyarbakir)'In Bitki
Ekolojisi Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Biyoloji Anabilim Dali. Doktora
Tezi Ankara 2006
68. Dr. Ahmet Özer. Doğu Anadoluda Aşiret Düzeni doktora Tezi.
2000/ Mersin
69. Faik Bulut Karacadağ. Navkurd.
http://www.navkurd.net/nivisar/faik_bulut/karacadag.html
70.
Safiye Ateş Durç. Türkiye'de Aşiret Ve Siyaset İlişkisi: Metinan Aşireti Örneği
Ankara 2009.Yüksek Lisans tezi hacettepe Ün.Sosyal Biilimler enstitüsü
71. alıntı:http://izollular.blogcu.com/izol-asireti-ve-yerlestigikoyleri/8148466
72.11.01.2011.Haberaktüel
73. Yağmur Say. Anadolu'nun Türkleşme Ve İslamlaşması Sürecinde
Karakeçili Aşireti
http://www.karakecili-asireti.com/articles.php?article_id=6#Scene_1
74. B. Kodaman, Sultan II. Abdulhamit Devri Doğu Anadolu Politikası,
Ankara 1987, s.55,87
75. Karakeçililer Hakkında - Eyyüp Azlal http://www.karakeciliasireti.com/articles.php?article_id=10#Scene_1
76. http://www.nevvalsevindi.com/yeni/gap-bolgesinde-asiretler/
77. 14 Temmuz 2011. http://sanliurfaninsesi.com/rss/karakecili-asiretibelgeseli-6893h.html
78.http://www.guneydogutv.com/haber_detay.php?id=5495
http://www.sanliurfa.com/haber31719-karakecili-senligi-renkli-gecti.htm
101
79. www.hunerhez.com
80. http://www.semskiasireti.com
81. Doç. Dr. Selçuk Ertekin Karacadağ Bitki Çeşitliliği Sürdürülebilir Kırsal
Ve Kentsel Kalkınma Derneği. Subat 2002 – Diyarbakır S.91-93
82. Gül San Karacadağ Mandel Göçerleri II. Hayvancılık Paneli Sonuç
Raporu. 29.Mart 2008
83. Canser Kardaş, Diyarbakır Halkevi Ve Karacadağ Dergisinin Halkbilimi
Açısından Değerlendirmesi (1932-1951) T.C.Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü. Türk Dili Ve Edebiyatı Anabilim DalıTürk Halk Edebiyatı Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi, Temmuz 2007 Kayseri.
84. Şanlı Urfa Olay gazetesi. 26 Kasim 2007.
85. http://www.guzelresimler.net/r722.search.htm.
86. Ahmet Yıldırım Sabri Karadoğan. Kuççu Krateri Dicle Üniversitesi
Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 14 (2010), 119-133
87. http://www.dallog.com/
88. Naci Kutlay: 21.Yüzyıla Girerken Kürtler.Peri yay.İst.2002.s.26
89. Ali Buran. Kürt Yaşamı.Peri yay.İst.2011.s.336
90.Karacadağ pirincinde susuzluk tehlikesi. guneydoguekspres.com
25Ağustos 2010
91.Aziz Mahmut Ak: Alatosun köyü. D.Ü.Eğitim Fak Coğrafya bölümü.
Diyarbakır.1993.s.11
92. Bahattin Çelik Şanlıurfa-Siverek İlçesinde Ele Geçen Geç Hitit Çağına
Ait Yeni Bir Stel Kaidesi Anadolu / Anatolia 28, 2005s.15-1
93.Evindar Yeşilbeş: Diyarbakır Karacadağ kilimlerinin desen ve motif
özellikleri.Ariş der.Sayı.6.Kasım.2011.s.114
102
KARACADAĞ YÖRESİNDE TÜRKİYE KALKINMA VAKFI
1
PROJELERİNİN KADINLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Songül Akın
ÖZET
Yüzyıllar boyunca kadınlar üretimin her aşamasında önemli roller
üstlendikleri halde, kalkınmanın imkânlarından eşit pay alamamaktadır, bu
olumsuzluğun temel nedeni eğitim olanaklarından yeterli ölçüde yararlanamamalarıdır. Eğitim kadının toplumsal konumu ve istihdamı üzerinde etkili olan en
önemli faktördür. Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde kırsal alanda yaşayan
kadınların büyük bir çoğunluğu bu durumun olumsuzluğunu ağırlaştırılmış bir
şekilde yaşamaktadır. Kırsal alanlarda, okullaşma oranını düşüklüğü, ekonomik ve
sosyo-kültürel koşulların yetersizliği nedeniyle örgün eğitim imkânlarından
faydalanamayan kadınların, çeşitli kurum ve kuruluşlarca sağlanan yaygın eğitim
faaliyetlerinden faydalanmaları durumunda kadınların kişisel gelişimlerinde olumlu
değişiklikler sağlanabilmektedir.
Bu çalışmada, 1989–1998 yılları arasında Karacadağ yöresinde Türkiye
Kalkınma Vakfının 13 ayrı köy ve bu köylerde uyguladığı 21 değişik projenin, yöre
kadınları üzerinde yaratmış olduğu etkinin, aynı yörede kırsal kalkınma projesi
uygulanmayan 13 köydeki kadınlar ile karşılaştırılarak ortaya çıkarılması
amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kadın, Eğitim, Karacadağ, Kırsal Kalkınma
ABSTRACT
IMPACT ON WOMEN'S DEVELOPMENT FOUNDATION OF TURKEY
PROJECTS REGION KARACADAĞ
For centuries, women assumed important roles in every stage of production,
although do not get an equal share of development opportunities, the basic reason for
this negativity yararlanamamalarıdır adequate educational opportunities. Impact on
the social position of women in education and employment opportunities, the most
important factor. Developing and least developed countries, the vast majority of
women living in rural areas live in a way, this situation is aggravated negativity. In
rural areas, low school enrollment rates, economic and socio-cultural reasons
therefore benefit from formal education for women provided by various agencies and
organizations contribute to their development can be achieved with non-formal
education activities.
In this study, the effects of rural development projects on women in Turkey are
evaluated. The Turkey Development Foundation implemented 21 different projects in
the Karacadag region within 13 different villages between 1989 and 1998. Its aim was
to discover the effects of rural development projects by comparing the 13 villages in
which development projects were no implemented.
Key Words: Women, Education, Karacadağ, Rural Development.
1.
Akın, Songül
103
GİRİŞ
Şüphesiz, ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleri ile sahip olduğu yer üstü
ve yer altı zenginlikleri arasında doğru bir ilişki söz konusudur. Fakat ekonomik
kaynaklar orijinal durumlarını korudukları müddetçe üretim faaliyetlerine
katılamamaları nedeniyle “üretim faktörüne“ dönüşemedikleri için veya verimsiz
kullanıldıkları için faydaları düşük olmaktadır (Gürler, 2000). Ekonomik kaynakları
üretim faktörüne dönüştüren insanların, eğitimi günümüzde en verimli ve en geçerli
yatırım olarak kabul edilmektedir. (Cingi, 1991). Eğitim uzun süreçleri ve yüksek
mali yatırımları gerektirmekle birlikte üretim ve tüketim yetenekleri üzerinde etkili
olduğu kadar yaşam kalitesinin artırılması ekonomik ve sosyo-kültürel kalkınmanın
sağlanması açısından da fayda sağlamaktadır (Deacon ve Firebaugh, 1981).
Eğitimsizlik günümüzde sosyal dışlanmayı beraberinde getirmektedir.
Sosyal dışlanma; toplumda bireyin sosyal entegrasyonunu sağlayan sosyal,
ekonomik, politik ve kültürel sistemlerin tümünden, kısmen veya tamamen mahrum
olma dinamik sürecini ifade etmektedir (Walker ve Walker, 1997: 8). Sosyal
dışlanmaya en çok maruz kalan kesimler gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerde özelikle
kırsal alanlarda yaşayan kadınlar olmaktadır ve bu nedenle de “dezavantajlı” grubu
oluşturmaktadırlar. Kadınlar eğitim ve benzeri aktivitelerle toplumda arzu edilen
prestiji elde edemedikleri için çalışma hayatı, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, siyaset
ve sivil toplum örgütleri gibi genel olarak toplumsal yaşama katılım sağlayan diğer
alanlarda toplumsal cinsiyet veya ayrımcılık temelli çeşitli engellerle
karşılaşmaktadırlar (Adaman ve Keyder, 2006). Kadınların, toplumsal yaşamda,
eğitim ve çalışma hayatında geri planda olmaları, gelir dağılımında onların en yoksul
kesimde yer almalarına neden olmaktadır (Dansuk, 1997).
Kırsal alanlarda köylü toplumunun ortak davranış özellikleri dikkate
alındığında özellikle gelenekçiliği nedeniyle değişime karşı bir duruşları oldukları
için kırsal kalkınmayla öngörülen toplumsal değişme, “toplumsal değiştirme”
faaliyeti olarak nitelendirilebilmektedir (Oakley ve Gerforth, 1985). Köylü veya
kırsal toplumların gelenekçi yapısı, kadınların toplumdaki yeri ve statüsü üzerinde
(genellikle) daha baskın olmuştur. Kırsal alanlarda kadınların statüsünün evrensel
olarak düşük olmasının nedenlerinden birisi, genellikle gelenekçi yapı gereği aile
kaynaklarının özellikle eğitim söz konusu olduğunda erkeklere tahsis edilmesi
nedeniyle kadınların erkekler ile eşit düzeyde eğitim alamamalarından
kaynaklanmaktadır. Gelenekçiliğin yanında, coğrafi etkenler, sosyal etkenler,
ekonomik faktörlerde diğer kadın statüsündeki düşüklüğün nedenleri arasında yer
almaktadır (Doğan, 2000:) Bu nedenledir ki ülkemizde kadın ve erkek okuryazarlık
oranı arasındaki fark kadınlar aleyhine oldukça dikkat çekicidir. Eğitim ile toplumsal
gelişme arasındaki giderek önem kazanan ilişki ve kadınların toplumsal gelişme
içindeki yaşamsal rolleri, onların ivedi eğitim gereksinmelerinin tüm düzeylerde ve
ayrım yapılmaksızın belki de olumlu ayrımcılık yöntemlerinden yararlanılarak
karşılanması gerektiğini göstermektedir. (Fazlıoğlu, 1997).
104
Başka bir ifade ile toplumun diğer yarısını oluşturan kadınların statülerinin
geliştirilmesi başta eğitim, sağlık ve istihdam açısından eşit olanaklara sahip olmasına
bağlıdır. Bu durum toplumun sosyal ve ekonomik gelişmesi açısından önemlidir
(Bircan, 1992). Bu nedenle kadın olgusu, kalkınma projelerinin önemli bir boyutunu
oluşturmaktadır. Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlar ile
ulusal kamu kuruluşları ve gönüllü kuruluşlar, kadınların kırsal kalkınma süreci
içinde hedef grup olarak dikkate alınmaları gerektiğini vurgulamaktadır (Ertürk,
1991).
Kalkınma kavramı çoğu zaman zenginleşme ile eş anlamlı gibi kullanılmakla
birlikte, daha fazla ve farklı olanın yer aldığı yapısal değişme sürecini ifade
etmektedir (Flammang, 1979). Kalkınma iki aşamalı bir süreci ifade etmektedir.
Birinci aşamada üretim faktörlerinin yaratılması için ekonomiyi de içine alan
kurumsal/yapısal bir değişimin kesin olarak var olması gerekmektedir. İkinci
aşamada ise üretim faktörlerinin en uygun bileşiminin yaratılması gerekmektedir.
Dolayısıyla kalkınma kavramı, iktisadi nitelikte olan yapılar yanında sosyal, siyasal
nitelikteki yapılarda da gelişme yönünde bir değişme, hatta yeni yapıların
oluşturulmasını içeren süreçlere de işaret etmektedir. Yani kalkınma sadece ekonomik
boyutlarla sınırlanmayan, toplumu sosyolojik, psikolojik ve politik tüm boyutlarıyla
kuşatan karmaşık bir süreçtir. Genellikle Kalkınma sürecinin üç elemanı
bulunmaktadır. Bu elemanlar ekonomik kalkınma, sosyal kalkınma ve insan
kalkınması olarak sınıflandırılabilmektedir (Akyol, 2006). Kırsal alanlarda yürütülen
kadına yönelik çalışmalarda sosyal ve insani kalkınma süreçleri oldukça önem arz
etmektedir.
Bu çalışma ile Karacadağ yöresinde Kırsal Kalkınma Projeleri yürüten
Türkiye Kalkınma Vakfının çalışma yaptığı köylerdeki kadınlar üzerindeki etkinin,
yörede kırsal kalkınma projesi uygulanmayan diğer köylerdeki kadınlar ile
karşılaştırılması suretiyle otaya çıkarılmasına çalışılmıştır.
MATERYAL METOD
Araştırmanın ana materyali “Karacadağ” yöresinde 1989–1998 yılları
arasında Türkiye Kalkınma Vakfının 13 ayrı köy ve bu köylerde kadın ve erkeklere
uyguladığı 21 değişik proje kapsamındaki kadın köylüler (ana grup) ayrıca Türkiye
Kalkınma Vakfının Karacadağ yöresinde hiç çalışma yapmadığı 13 köydeki kadınla
(kontrol grubu) yapılan anket çalışmasından elde edilen birincil kaynaklı verilerden
oluşmaktadır. Nicel araştırma metodunun eksikliklerinin giderilmesi amacı ile nitel
araştırma metotlarından olan “nitelikli görüşme metodu”(Özdamar, 1999)
kullanılmış ve birincil kaynaklı veriler arttırılmıştır. Çalışmanın ikincil veri
kaynaklarını Türkiye Kalkınma Vakfı kayıtları ve istatistik kurumu kaynakları
oluşturmaktadır.
Örneklem büyüklüğü; n= Nt2 p.q / d2(N-1)+t2p.q formülüyle hesaplanmıştır
(Montgomery, 1991). Hesaplamaya göre proje uygulanan ana grup ve kontrol
grubunda toplamda 200 kadın çalışmanın örneklemini oluşturmaktadır. Anket
105
uygulamasında elde edilen veriler SSPS bilgisayar programında, çok değişkenli
analiz tekniklerinden faydalanarak yorumlanmıştır.
Değerlendirmeler yapılırken, öncelikle iki grubun, şıklar arsındaki
dağılımlarının farkları dikkatte alınmıştır. Daha sonara her iki grubun cevapları
arasındaki farklılıkların tespiti için Chi-Square Tests uygulanmıştır.
B- ARAŞTIRMA BULGULARI
Araştırma kapsamına alınan kadınların 15- 61 yaşları arasında
tabakalandırılmıştır. Ana gruptaki kadınların %70'i 31-50 yaş aralığında yer
almaktadır. Kontrol grubundaki kadınların %60,5'i 31-50 yaş aralığında yer
almaktadır (Tablo 1). Özellikle ana gruptaki kadınların ağırlıklı olarak 31-50 yaş
aralığında yer almaları çalışmanın güvenirliği açısından olumlu olarak
değerlendirilmektedir. Çünkü TKV'nin çalışma yaptığı dönemlerde proje köylerinde
yaşayan, aktif şekilde proje hedef kitlesi içerisinde, yapılan çalışmaları net
hatırlayabilecek yaşta olmaları bakımından önemlidir.
Tablo 1. Araştırma Kapsamına Alınların Yaş Gruplarına Göre Dağılımı
Grup
Yaşınız
Toplam
15-20 21-30 31-40 41-50 51-60 60 üstü
34
27 13
Kontrol Grubu Sayı 2
4 100
20
17
13 6,5
%
2
50
1
10
Esas Grup Sayı 1
40
26 9
5 100
19
20
13 4,5
2,5 10
0,5
9,5
Kırsal alanlarda mevcut olan geleneksel yapı gereği kadınların sosyal ve
ekonomik hayatta erkeklerle eşit bir pozisyonda olmadıkları ve bunun bir göstergesi
olarak eğitim ve karar alma süreçlerine katılamadıkları bilinen bir gerçektir. TKV'nin
yörede uyguladığı bütüncül ve entegre yaklaşıma sahip çalışmalarda kırsal kesim
kadınlarının aktifleştirilmesine yönelik çalışmalar yapılarak, kadının sosyal hayatla
bütünleşmesi hedeflenmiştir. Esas grupta yer alan köylerde suni tohumlama dışındaki
neredeyse tüm eğitimlere kadınlar da dâhil edilmiş ayrıca kadınlara özel birçok eğitim
faaliyeti de düzenlenmiştir
%
Tablo 2. Sağlık, Çocuk Yetiştirme Eğitimlerine Bakış Açıları
Sağlık, çocuk yetiştirme gibi konularda köyde
verilecek eğitimlere katılırmısınız?
Grup
Evet
Hayır
79
21
100
%
79
21
100
Sayı
90
10
100
90
10
P 0,0500
100
Kontrol Grubu Sayı
Esas Grup
%
x = 3,318
2
106
Toplam
Eğitim ve katılımcılık ile ilgili olarak araştırmaya katılanların tamamına
yöneltilmiş soruların cevaplarının teyit edilmesine yönelik olarak iki grubun
kadınlarına sorulan “sağlık, çocuk yetiştirme gibi konularda köyde verilecek kurslara
katılır mısınız” sorusuna verilen cevaplarda, TKV'nin proje uygulamadığı köylerde
(kontrol grubu) kadınların cevaplarının dağılımı; %70 evet katılırım, esas grupta evet
katılırım diyenlerin oranı %90'dır (Tablo 2). Her iki grup birbiriyle
karşılaştırıldığında, kontrol grubu ve ana grubun verdikleri cevaplar arasındaki
2
farklılıkların istatistikî olarak X =3,318, P=0,0500 düzeyinde anlamlı olduğu tespit
edilmiştir. Her iki grubun kadınlarının cevapları arasındaki ilişki incelendiğinde,
anlamlı bir ilişki bulunmuştur, yani iki grubun belirleyici seçenekteki dağılımı
arasındaki fark, bilimsel bir farklılıktır. Yapılan nitelikli sohbetlerde aradaki bu farkını
nedeni sorulduğunda, esas grupta yer alan kadın katılımcılar TKV'nin uzmanları
tarafından, verilen eğitimlerinden fayda sağladıkları, bu nedenle de eğitimlerin “
yarar sağlama noktasında görüş birliğinde oldukları tespit edilmiştir.
Yapılan çalışmaların esas grup kadınları üzerindeki etkisinin, kontrol grubu
kadınları ile kıyaslama yapılarak ortaya çıkarılması amacı ile “sağlık, çocuk
yetiştirme gibi konularda köyde verilecek eğitimlere katılır mısınız” sorusu
yöneltilmiştir. TKV'nin proje uygulamadığı köylerdeki (kontrol grubu) kadınlar %70
oranında evet katılırım, %30 oranında hayır katılmam cevabını vermiştir. Esas grupta
ise, evet katılırım diyenlerin oranı %90, hayır katılmam diyenlerin oranı %10 olarak
gerçekleşmiştir. Esas grupta yer alan kadınların eğitime katılım konusunda diğer
grubun kadınlarına göre çok daha istekli oldukları görülmüştür. Yapılan sohbetlerde
esas grupta yer alan kadınların TKV eğitmenlerinin tek tek adlarını söyleyerek
onlardan neler öğrendiklerini anlatma konusunda çok hevesli oldukları gözlenmiş ve
“onlar çok hoştular” diyerek hem eğitimden hem de eğitmenlerden etkilendiklerini
açıkça ifade ettikleri görülmüştür.
Tablo 3. Kadın Örgütlerine İlgi Duyma Düzeyleri
Kadınlar örgütlerine ilgi duyuyor musunuz?
Grup
Evet
Toplam
Hayır
Kısmen
4
85
11
100
4
85
11
100
Sayı
30
59
11
100
%
x = 24,577
30
59
P 0,0001
11
100
Kontrol Grubu Sayı
%
Esas Grup
2
Sivil örgütlenmenin fazla gelişemediği kırsal toplumlarda kadın
örgütlenmelerinin var olabilmesinin nedenli güç olduğu bilinmekle birlikte, iki köy
grubu kadınları arasında en azından ilgi düzeyinde bir algının var olup olmadığının
tespiti için “kadın örgütlerine ilgi duyuyor musunuz” sorusu yöneltilmiştir.
107
TKV'nin proje uygulamadığı köylerdeki (kontrol grubu) kadınların sadece %4'ü evet
ilgi duyuyorum, %85 hayır ilgi duymuyorum, %11'i kısmen cevabını vermişlerdir.
Esas gruptaki kadınların % 30'u evet ilgi duyuyorum, %59'u hayır duymuyorum,
%11'i kısmen ilgi duyuyorum cevabını vermişlerdir (Tablo 3). ). Her iki grup
birbiriyle karşılaştırıldığında, kontrol grubu ve ana grubun verdikleri cevaplar
2=
arasındaki farklılıkların istatistikî olarak X 24,577, P=0,0001 ileri düzeyde anlamlı
olduğu tespit edilmiştir.
Esas grupta yer alan kadınlarda mevcut olan bu ilginin, kadın
örgütlenmelerinin ileride sağlanabilmesi açısından, uygun iklimin oluşturulması
adına olumlu bir durum olduğu düşünülmekle birlikte, bu konuda TKV çalışmalarının
etki yaratmış olabileceğinin düşünülmesine neden olmuştur.
Tablo 4. Köy Azası Olma Konusundaki İstek
Grup
Köy azası olmak ister misiniz ?
Evet
Hayır
25
75
100
%
25
75
100
Sayı
39
61
100
Kontrol Grubu Sayı
Esas Grup
%
x = 3,883
2
Toplam
39
61
P 0,0488
100
Katılımcılık konusunda kadınların bakış açısını belirlemek üzere sorulan
kadın örgütlenmelerine ilgi duyuyor musunuz sorusunu biraz daha somutlaştırmak
adına “köy azası olmak ister misiniz” sorusu sorularak iki soru arasında bir
ilişkilendirme yapmak düşünülmüştür. TKV'nin proje uygulamadığı köylerdeki
(kontrol grubu) kadınlar %25 oranında evet, %75 oranında hayır derken, esas grupta
evet istiyorum diyenlerin oranı %39, hayır istemiyorum diyenlerin oranı %61'dir
(Tablo 4). Her iki grup birbiriyle karşılaştırıldığında, kontrol grubu ve ana grubun
verdikleri cevaplar arasındaki farklılıkların istatistikî olarak X2=3,883, P=0,0488 orta
düzeyde anlamlı olduğu tespit edilmiştir.
Esas grup ve kontrol grubu kadınlarının bir önceki soruya verdikleri cevaplar
ile bu soruya verdikleri cevaplar arasında paralellik tespit edilmiştir. Başka bir ifade
ile esas grupta yer alan kadınlar katılımcılık ve örgütlenme konusunda daha samimi ve
istekli bir duruşa sahip görünmektedirler. Her iki grubun kadınlarının cevapları
arasındaki ilişki incelendiğinde de, anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Toplumsal
yapının göstergesi olan giyim tarzı ve neye göre belirlendiği konusunun ortaya
çıkartılarak gelenekselliğin düzeyini ölçmek amacı ile sorulan “ nasıl giyineceğinize
kim karar veriyor” sorusuna verilen cevapların dağılımı aşağıdaki gibidir.
108
Tablo 5. Nasıl Giyinileceği Konusundaki Karar Merci
Grup
Nasıl giyineceginize kim karar veriyor ?
Toplam
Kocam ve
Kendim aile büyükleri Kocam Babam Komşular
Sayı
Kontrol Grubu
Esas Grup
%
Sayı
%
x = 12,629
2
46
46
50
50
29
29
22
22
13
13
26
26
P 0,0129
1
1
-
11
11
2
2
100
100
100
100
TKV'nin proje uygulamadığı köylerde (kontrol grubu) %46 oranında
kendim, %29 oranında kocam ve aile büyükleri, %11 oranında komşular şeklindedir.
Esas grupta ise %50 oranında kendim, %22 oranında kocam ve aile büyükleri,
şeklinde cevaplar alınmıştır (Tablo 5). TKV'nin proje uygulamadığı köylerde (kontrol
grubu) geleneksel toplumun göstergelerinden biri olan toplum baskısının, giyim
kuşam konusunda kendisini daha fazla hissettirdiği görülmektedir. Her iki grup
birbiriyle karşılaştırıldığında, kontrol grubu ve ana grubun verdikleri cevaplar
2
arasındaki farklılıkların istatistikî olarak X =12,629, P=0,0129 düzeyinde anlamlı
olduğu tespit edilmiştir.
Her iki grup arasında gelenekselliği temsil eden “kocam, aile büyükleri ve
komşular” seçeneğindeki dağılım incelendiğinde anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir.
Diğer bir deyişle, cevaplar arasındaki farklılık tesadüfi değildir. Esas gruptaki
kadınlar giyim kuşam konusunda diğer gruba göre “komşuları” dikkatte
almamaktadırlar, dolayısı ile gelenek baskısı esas grup köylerinde daha az
hissedilmektedir denilebilir. Araştırmacıların köy ziyaretlerinde evli kadınların
geleneksel tarzda giyinme oranlarının daha yüksek olduğu dikkat çekmiştir. Bunun
nedeni sorulduğunda bu tarzın bir statü göstergesi olduğu ve etnik kimlikle de
ilişkilendirildiği anlaşılmıştır. Bölgede meydana gelen ekonomik büyüme ve sosyal
değişim kadın ve erkeği eşit derecede etkilememekte ve hane içindeki kalkınma
etkileri de eşit paylaşılmamaktadır.
Cinsiyetler arası eşitsizlikten olumsuz etkilenen kadınlar, GAP Bölgesi'nin
kırsal yerleşimlerinde çeşitli sosyal ağlar oluşturarak bir taraftan köy içi bilgi
dolaşımını sağlamakta ve gündelik yaşamın sürdürülmesinde etkin rol oynamakta,
diğer taraftan daha iyi yaşam sürmesine yol açacak uygun araç ve gereçleri
tanımamakta ve/veya kullanamamakta dolayısıyla da değişme sürecinin kenarında
kalmaktadır. Öyle ki kadınlar erkeklere göre yönetim ve karar alma süreçlerine daha
az katılmakta, temel sağlık ve eğitim hizmetlerinden daha az yararlanmakta, gelir
kaynaklarına ulaşmakta güçlük çekmekte ve teknolojiden uzak kalmaktadırlar.
Bölgede kırsal alanda yüksek düzeydeki topraksızlığın, az topraklılığın ve küçük aile
işletmelerinin yaygın olması ve çok çocuk sahipliği kadının iş yükünü arttırmaktadır.
109
Kadınların aile içindeki pozisyonlarının belirlenmesi amacı ile her iki grubun
kadınlarına yöneltilen “ eve alınacak eşyalara kim karar veriyor “ sorusuna TKV'nin
proje uygulamadığı köylerde (kontrol grubu) %71 oranında kocam ile birlikte, %19
oranında kocam, %6 oranında kendim karar veriyorum, %3 oranında kayın validem,
cevabı alınmıştır. Esas grupta yer alanlar % 45 oranında kocam ile birlikte, %29
oranında kocam, %22 oranında kendim, %4 oranında kayın validem cevabını
vermişlerdir (Tablo 6). Her iki grup birbiriyle karşılaştırıldığında, kontrol grubu ve
ana grubun verdikleri cevaplar arasındaki farklılıkların istatistikî olarak X2=18,197,
P=0,0011 düzeyinde anlamlı olduğu tespit edilmiştir.
Tablo 6: Eve Alınacak Eşyalar Konusundaki Karar Merci
Grup
Eve alınaca eşyalara kim karar veriyor ?
Kendim
Sayı
Kontrol Grubu
Esas Grup
%
Sayı
%
x = 18,197
6
6
22
11
Kayın
validem
3
3
4
4
2
Kocam
19
19
29
29
P 0,0011
Toplam
Kocam ile
Başka
birlikte
71
71
45
45
1
1
-
100
100
100
100
Her iki grubun cevapları arasındaki ilişki incelendiğinde iki grubun
kadınlarının verdikleri cevaplar arasındaki farklılıkların tesadüfi olmayıp bilimsel
olduğu tespit edilmiştir. Kadınlar daha çok ev içi rollere ve erkeğe bağımlı
dezavantajlı bir grup olarak yaşamını idame ettirmektedir.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de toplumların kültürel yapılarına ve
gelişmişlik düzeylerine göre değişmekle beraber- kadının aile ve toplumsal yaşamın
her alanında erkeklerle eşit hatta çoğu zaman onlardan daha fazla yük ve sorumluluk
taşıdığı bilinmektedir. Kırsal alanda kadınların asli görevleri olan ev işleri çocuk
bakımının yanında tarımsal üretim faaliyetleri de olmasına rağmen, üretim ile ilgili
konularda fikirlerinin alınmadığı sadece fizik güçlerinden faydalanıldığı
bilinmektedir (Fazlıoğlu, 2002)
Tablo 7. Tarımsal Faaliyet Kararlarına Katılım Düzeyi
Tarımsal Faaliyetler Kapsamında Fikriniz Alınıyor mu ?
Grup
Evet
Sayı
Kontrol Grubu
Esas Grup
%
Sayı
%
x2= 18,197
110
18
18
52
52
Hayır
38
38
29
29
P 0,0011
Kısmen
Toplam
44
44
19
19
100
100
100
100
Araştırma kapsamına alınan kadınların aile içinde karar alma süreçlerinde
katılım düzeylerinin ortaya konularak, pozisyonlarının tahmin edilmesine yönelik
olarak sorulan “ tarımsal faaliyetler kapsamında fikriniz alınıyor mu” sorusuna
TKV'nin proje uygulamadığı köylerde (kontrol grubu) %38 oranında hayır alınmıyor,
%18 oranında evet fikrim alınıyor cevapları alınmıştır. Esas grupta yer alan kadınlar
%52 oranında evet fikrim alınıyor, , %19 oranında kısmen cevabını vermişlerdir
(Tablo 7). Her iki grubun kadınlarının cevapları arasındaki ilişki incelendiğinde
P0,0001 düzeyinde anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Yani TKV'nin proje uyguladığı
köylerdeki (esas grup) kadın katılımcılar ile TKV'nin proje uygulamadığı köylerdeki
(kontrol grubu) kadın katılımcıların tarımsal üretim faaliyetlerinde, fikirlerinin
alınması konusunda esas grubun kontrol grubuna göre oldukça avantajlı bir konumda
olduğu ve bunun da tesadüfi olmadığı tespit edilmiştir.
Tablo 8. Eğitim Alma İsteklerinin Belirlenmesi
Grup
Daha çok eğitim almak ister miydiniz ?
Evet
Sayı
Kontrol Grubu
Esas Grup
%
Sayı
%
x = 6,627
2
78
78
92
92
Hayır
22
22
8
8
P 0,0100
Toplam
100
100
100
100
İki grubun kadınlarının eğitime bakış açılarının karşılaştırılmasına yönelik
olarak sorulan “ daha çok eğitim almak ister miydiniz” sorusuna TKV'nin proje
uygulamadığı köylerde (kontrol grubu) %78 oranında evet almak isterdim, cevabı
alınırken, %22 oranında hayır istemezdim cevabı alınmıştır. Esas grupta % 92
oranında evet almak isterdim, %8 oranında hayır istemezdim cevabı alınmıştır. Esas
grupta yer alan kadınlarının eğitime karşı duyarlılıkları net bir şekilde TKV'nin proje
uygulamadığı köylerdekilerden (kontrol grubu) fazla olduğu görülmektedir ( Tablo
8). Esas grupta eğitim ve ona duyulan ihtiyaç düzeyinin TKV'nin proje uygulamadığı
köylerdekine (kontrol grubu) göre farklılığının nedeninin, eğitim faaliyetlerini etkin
ve verimli bir şekilde gerçekleştiren TKV olabileceği düşünülmektedir. Nitekim iki
grubun cevapları arasındaki farklılık P0,0100 düzeyinde anlamlı bulunmuştur.
Konya, Yaylacık Köyünde yapılan bir araştırmada, 2005-2008 yılları arasında
kadınlara yönelik olarak sürdürülen yayım çalışmaları sonucunda kadınların eğitim
alma isteklerinin önemli ölçüde arttığı gözlemlenmiştir (Oğuz, 2010)
Yaşamınızda neyin değişmesini isterdiniz” sorusuna TKV'nin proje
uygulamadığı köylerde (kontrol grubu) evimin değişmesini isterdim diyenlerin oranı
%31'dir. Esas grupta ise evimin değişmesini isterdim diyen kadınların oranı %19,
eğitimimin değişmesini isterdim diyenlerin oranı ise %22'dir.
111
Kontrol grubunda ekonomik durumumun değişmesini isterdim diyenlerin
oranı % 56'dır. Bu oran, daha iyi bir yaşam sürdürebilme yönündeki özlemi dile
getirmesi ve değişim isteğini çağrıştırması yönünden oldukça anlamlı bulunmuştur
(Tablo 9). Grupların cevapları arasındaki farklılık X2=25,468 P0,001 olup ileri
düzeyde anlamlı bulunmuştur. Belirleyici seçenek olan “eğitimimin değişmesini
isterdim” seçeneğinde esas grup kadınları TKV'nin proje uygulamadığı köylerdeki
(kontrol grubu) kadınlardan %19 daha fazladır, bu durum bir önceki “daha çok eğitim
almak ister miydiniz” sorusuna verilen cevabın dağılımını bir kez daha teyit
etmektedir.
SONUÇ
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kırsal alanlarda kalkınmanın
gerçekleştirilememesi nedeniyle bir dizi toplumsal, bölgesel ve ülkesel problemlerin
yaşanmasına neden olmuştur. Kadınların sosyal hayatta yer almasına izin vermeyen
gelenekçi yapının kentlerde bile ağırlığını hissettirdiği yörede kırsal alanlarda
kadınların gelişimlerini tamamlayamadıkları bilinmektedir. Türkiye'nin kırsal
kalkınma konusunda faaliyet gösteren ilk sivil toplum kuruluşu olan (NGO) Türkiye
Kalkınma Vakfının bölgede yürüttüğü kırsal kalkınma çalışmaları ve yaklaşımların,
bölgede çalışan diğer yetkili kuruluşların ve onların uyguladıkları yaklaşımlardan
farklı olması nedeniyle kırsal kalkınma konusunda “etkisinin” farklı olabileceği bu
çalışmanın ana hipotezini oluşturmuştur.
Araştırma bulgularından da anlaşıldığı üzere Türkiye Kalkınma Vakfı, yöre
kadınları üzerinde bilinç farklılığı yaratmayı başarmıştır. Bu başarısının çeşitli
nedenleri şu şekilde sıralanabilir; Türkiye Kalkınma Vakfının yörede faaliyet
gösterdiği sürenin toplumsal değişmeye ve proje ekibine karşı güven duygusunun
gelişmesine yetecek kadar uzun olması önemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ayrıca proje ekibinde yer alan kişilerin kendi dallarında uzman olmaları hedef kitleye
güven verme noktasında etkili olmuştur. Proje amaçlarının hedef kitlenin öncelikli
ihtiyaçları doğrultusunda seçilmiş olması başarı oranını arttırmakla birlikte projelerin
hem kadın ve erkekleri kapsayacak şekilde aşama aşama ve entegre bir şekilde
yürütülmensin başarı üzerinde etkili olduğu düşünülmektedir. Katılımcılar ile yapılan
nitelikli sohbetlerde TKV saha elemanları ile “klasik mesai saatlerinin” dışında her
zaman köylünün yanında olarak onların güveni kazandıkları belirtilmiştir. Ayrıca
sahada konusunda başarılı uzmanların uzun yıllar çalışmasının da güven oluşturma da
etkili olduğu tespit edilmiştir.
İleride yapılacak kırsal kalkınma çalışmalarında, Türkiye Kalkınma Vakfı ve
onun çalışma esaslarını aynı disiplin ve idealist bir yaklaşımla sürdürebilecek sivil
toplum kuruluşlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Kırsal kalkınmaya yönelik
uygulamaların, Türkiye Kalkınma Vakfı benzeri çalışma ve örgütlenme sistemine
sahip kuruluşlarca ve kamu kaynakları desteğiyle yapılmasının faydalı olacağı
düşünülmektedir.
112
KAYNAKLAR
Adaman, F. ve Çağlar K. 2006. Türkiye'de Büyük Kentlerin Gecekondu ve
Çöküntü Mahallelerinde Yaşanan Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma, Avrupa
Komisyonu, Sosyal
Dışlanma ile Mücadelede Mahalli Topluluk Eylem
Programı 2002-2006 Raporu,
Internet Adresi: http://ec.europa.eu/ employment_social/
social_inclusion/docs/2006
/study_turkey_tr.pdf Erisim Tarihi: 26.09.2008.
Akyol, A. 2006. “Kalkınma ve Kırsal Kalkınma: Temel Kavramlar ve Tanımlar”,
Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Seri :A, Sayı: 2,
Cingi, S. 1991. Eğitim Üzerine Düşünceler. Ekonomide Ankara,26-29.
Bircan, İ. 1992. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Kadınların Beceri ve Gelir
Düzeylerinin Yükseltilmesi. Unicef, Türkiye.
Dansuk, E. 1997. “Türkiye'de Yoksulluğun Ölçülmesi ve Sosyo Ekonomik
Yapılarla Ölçülmesi”, DPT Uzmanlık Tezi,
http//ekutup..dpt.gov.tr/gelirdag/dansuke/yoksullu.pdf.s:95
Deacon, R.E. and Firebaugh, F.M. 1981. Family Resource Management,
Principles and Applications. Allyn and Bacon, Inc., Boston.
Doğan İ.2000. Sosyoloji, Kavramlar ve Sorunlar, Sistem Yayıncılık, İstanbul,
Ocak.
Ertürk, Y. 1991. Türkiye'de Uygulanan Kırsal Kalkınma Projelerinde Kadın Boyutu.
Kırsal Kesimde Kadının Statüsü: Sorunlar ve Çözüm Önerileri. ILO-TKV Danışma
Toplantısı Raporları, Aralık 1990, Ankara, s:30-38.
Fazlıoğlu, A. 1997. GAP Bölgesi'nde Kırsal Alanda Kadının Toplumsal
Durumu. Anahtar, 9(97): 21-22.
Flammang, R. A. 1979. “Economic Growth and Economic Development;
Counterparts or Competitors?”, Economic Development and Cultural
Change, Vol: 28, No: 1. Washington.
Gürler, Z. 2000. Makroekonomi. Gaziosman Paşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları,
Tokat,s:43
Oğuz, C., Kan, A. 2010. “Kırsal alanda Kadın Yoksulluğu: Yaylacık Örneği”, 9.
Tarım Ekonomisi Kongresi 22-24 Eylül, Şanlıurfa.
Qakley, P. Gerforth C. 1985. Guide to Extension Traning, FAO Traning Series,
No:11, FAO, Rome,
Walker, A. Ve Walker, C. 1997., Britain Divided: The Growth of Social Exclusion
in
The
1980s and 1990s, Child Poverty Action Group, London.
113
KARACADAĞ'DA DAHA İYİ YAŞAM İÇİN SEÇENEKLER
İrem HASPOLAT
KARACADAĞ'DA
GÜNEŞ KAYNAKLI ALTERNATİF ENERJİ 1
A- Yaylalarımız
Yayla, çevreye göre daha yüksek anlamına gelir. Fazla engebeli olmayıp düz
ve otlaklarla kaplı, suyu bol olan yaylalar hayvancılıkla geçimlerini sağlayan
topluluklarca yılın belirli aylarında hayvanlarına taze ot temini ve aynı zamanda
hayvansal üretimlerini (süt, peynir, yağ gibi) yapmak amacıyla kullanılır. Genel
olarak yaylalar, aşağı yukarı 1500-2000 metre olan orman sınırının hemen üzerinden
başlayıp, bölgeler arası farklılıklarla 3000-3500 metreye kadar yüksekte
olabilirler.Yurdumuzda yaylacılık faaliyetlerini günümüzde 3 ayrı kategoride
değerlendirebilmek mümkün görünmektedir.
a) Göçebe hayvancılıkla geçimlerini sürdüren köy topluluklarının yaylacılık
faaliyetleri,
b) Kökeninde yine göçebe hayvancılık olan ama üretim tekniklerini
değiştirerek yerleşik tarıma geçme gibi bir nedenle yaylacılığı ekonomik bir faaliyet
olarak değil, eski günlerin hatırlanması açısından yılın belirli bir zamanında yaylaya
çıkma-yayla şenlikleri biçiminde sürdürülen faaliyetler.
c) Günümüzde çevre sorunlarıyla boğuşan kentlerden belli bir süre de olsa
uzaklaşmak, temiz bir doğayla kucaklaşmak için sportif amaçlar ve buna bağlı olarak
gerçekleştirilen yayla turizmi faaliyetleri.Yaylalar kullanım şekillerine göre de üç
grupta değerlendirilebilir.Bunlar:
1) Tatil ve Dinlenme Amacıyla Kullanılan Yaylalar
2) Hem Tatil, Hem de Hayvancılık Amacıyla Kullanılan Yaylalar:
Ülkemizde yaylacılık faaliyetlerini sürdüren grupların birbirinden ayrı özelliklerdeki
coğrafi bölgelere dağılımı ve bu dağılım içinde yaylaların gösterdiği farklı morfolojik
özellikler yaylacılığın her bölgede birbirinden farklı şekillerde uygulanması
sonucunu doğurmuştur.Yerleşiklerin yaylacılığı, göçebe ve yarı göçebelerin
yaylacılık faaliyetlerinden çok daha farklı özellikler taşımaktadır. Göçebelikte,
tamamen hayvancılığa dayalı ekonominin gereği oluşan göçler, devamlı olarak
yaylak ve kışlak alanlar arasında sürdürülür.Göçebelikle yerleşik hayat arasındaki
hayat tarzı olan yarı göçebelikte ise göçler mevsime bağlı ve periyodiktir.Yerleşik
yaylacılık, tarımın yanı sıra hayvancılık yapan, yaz aylarında hayvanların daha iyi
beslenebilmesi ve daha iyi ürün elde edebilmek için hayvan sürüleriyle birlikte 2-3 ay
yaylalara çıkan dağ, orman ve ova köylülerinin ekonomik faaliyetidir. Türkiye'de
gerçek göçebe grupların sayısı belirli bölgelere iskan edilmeleri sonucu yok denebile-
Haspolat, İrem, Elektrik Elektronik Mühendisi
114
cek ölçüde azalmış ve giderek bu hayat tarzının ortadan kalkmış olmasına rağmen
göçer hayvancılık faaliyetini sürdüren yarı göçebe ve yaylacı grupların varlığı devam
etmektedir.
Yaylacılık, halk takvimi ve meteorolojisinden halk ekonomisine, halk
veterinerliğinden halk tıbbına, beslenme ve halk mutfağından halk hukukuna kadar
geniş bir geleneksel kültür yapısını bünyesinde barındırır.Yılın 4-5 ayını tüm yaşam
faaliyetleriyle birlikte yaylada geçiren topluluğun oluşturduğu kültürel yapının bu
zenginlikte olması normaldir.
Yaylaya çıkış, Nisan ayı ortaları, Mayıs sonu arasında değişmektedir.
Çıkıştan önce göç hazırlıkları yapılır.Yaylada kullanılacak eşya ve araç gereçler elden
geçirilerek göç yükü oluşturulur. Bu yükte, başta yaylada barınma ihtiyacı için
kullanılacak kara çadır gelir.(özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde yayla koşullarına
uygun konutlar yapılmış bulunduğundan genellikle çadır kullanılmaz). Sonra, yatak
yorgan, kilim, keçe, minder, yastık gibi malzemelerle süt sağılacak kaplar, peynir, yağ
yapımında kullanılan kap kacak, kazan, sitil mutfak araç gereçleri, erzak ve onların
konulduğu çuvallar, gaz lambası, ekmek sacı gibi malzemeler, ayrıca bunların
yanında yaylada tüketilecek un, tuz, şeker, yağ gibi yiyecekler yer alır.
Göç hazırlıklarında göçe katılacak küçükbaş hayvan sürülerinin de
hazırlanması önemlidir.Hayvanlar birbirlerine karışmaması için damgalanır,
işaretlenir, bakımları yapılır.Çobanlar tutulur.Yükü taşıyacak at ve katır gibi
hayvanların da bakımları yapıldıktan sonra kararlaştırılan bir günde göçe başlanır.
(Günümüzde göç motorlu araçlarla da yapılmaktadır.Aracın gidebildiği yere kadar
araçla, yolun izin vermediği yerden itibaren de hayvanlarla veya yürüyerek
gidilmektedir.)Genelde göç boyunca hayvanlar yük taşımak için kullanılır, insanlar
yürür ancak yürüyemeyecek durumdakiler hayvanları kullanabilir.
Göç süresi yöreden yöreye ufak farklılıklar göstermekle birlikte Nisan Mayıs
aylarında çıkışlar başlayıp, Ağustos Eylül aylarında köye dönülür. Yaylacılık faaliyeti
göçer hayvancılığın en belirgin tipidir.Tarihten gelen uzantıların yanında tamamen
hayvancılık ekonomisine dayalı toplulukların yaşam tarzıdır (6)
Yaylalarda elektrik sorunun olması,bir çok medeni imkandan insanı mahrum
kılmaktadır.Bu yazlıkçılar için bir sorun.Ancak yayla ve mera yerlileri,göçerler daha
büyük sıkıntı içinde.
Karacadağ
115
Devletin yaylaların tümüne ve her noktasına elektrik götürmesi de mümkün
değil. Bu nedenle daha pratik çözümlere gitmek gerekir.Örneğin güneş ve güneş
enerjisi her yerde var.Güneş enerjisinden faydalanarak neden elektrik elde edip daha
rahat yaşama kavuşmuyoruz
B- Güneş enerjisi teknolojileri
Yöntem, malzeme ve teknolojik düzey açısından çok çeşitlilik göstermekle
birlikte iki ana gruba ayrılabilir:
Fotovoltaik Güneş Teknolojisi

: Fotovoltaik hücreler denen yarı-iletken malzemeler güneş ışığını
doğrudan elektriğe çevirirler.
Isıl Güneş Teknolojileri

: Bu sistemlerde öncelikle güneş enerjisinden ısı elde edilir. Bu ısı
doğrudan kullanılabileceği gibi elektrik üretiminde de kullanılabilir.
Güneş pilleri ( fotovoltaik piller )
Güneş hücreleri (fotovoltaik hücreler), yüzeylerine gelen güneş ışığını
doğrudan elektrik enerjisine dönüştüren yarıiletken maddelerdir. Yüzeyleri kare,
dikdörtgen, daire şeklinde biçimlendirilen güneş hücreleri alanları genellikle 100 cm²
civarında, kalınlıkları ise 0,2- 0,4 mm arasındadır. Güneş hücreleri fotovoltaik ilkeye
dayalı olarak çalışırlar, yani üzerlerine ışık düştüğü zaman uçlarında elektrik gerilimi
oluşur. Hücrenin verdiği elektrik enerjisinin kaynağı, yüzeyine gelen güneş
enerjisidir. (Güneş hücrelerinin yapısı ve çalışması)
Güneş enerjisi, güneş hücresinin yapısına bağlı olarak % 5 ile % 20 arasında
bir verimle elektrik enerjisine çevrilebilir. Güç çıkışını artırmak amacıyla çok sayıda
güneş hücresi birbirine paralel ya da seri bağlanarak bir yüzey üzerine monte edilir,
bu yapıya güneş hücresi modülü ya da fotovoltaik modül adı verilir. Güç talebine bağlı
olarak modüller birbirlerine seri ya da paralel bağlanarak bir kaç Watt'tan
megaWatt'lara kadar sistem oluşturulur.
d) Isıl güneş teknolojileri
e) Düzlemsel Güneş Kollektörleri:
Güneş enerjisini toplayan ve bir akışkana ısı olarak aktaran çeşitli tür ve
biçimlerdeki aygıtlardır. En çok evlerde sıcak su ısıtma amacıyla kullanılmaktadır.
Ulaştıkları sıcaklık 70°C civarındadır. Düzlemsel güneş kollektörleri, üstten alta
doğru, camdan yapılan üst örtü, cam ile absorban plaka arasında yeterince boşluk,
metal veya plastik absorban plaka, arka ve yan yalıtım ve bu bölümleri içine alan bir
kasadan oluşmuştur. Absorban plakanın yüzeyi genellikte koyu renkte olup bazen
seçiciliği artıran bir madde ile kaplanır. Kollektörler, yörenin enlemine bağlı olarak
güneşi maksimum alacak şekilde, sabit bir açıyla yerleştirilirler. Güneş kollektörlü
sistemler tabii dolaşımlı ve pompalı olmak
116
üzere ikiye ayrılır. Bu sistemler evlerin yanında, yüzme havuzları ve sanayi tesisleri
için de sıcak su sağlanmasında kullanılır. Bu konudaki Ar-Ge çalışmaları sürmekle
birlikte, bu sistemler tamamen ticari ortama girmiş durumdadırlar. Dünya genelinde
kurulu bulunan güneş kollektörü alanı 30 milyon m2' nin üzerindedir. En fazla güneş
kollektörü bulunan ülkeler arasında ABD, Japonya, Avustralya İsrail ve Yunanistan
yer almaktadır. . Türkiye, 12.5 milyon m² kurulu kollektör alanı ile dünyanın önde
gelen ülkelerinden biri konumundadır. (1)
C) YAYLA EVİNDE AYDINLANMA
Yaylalarda göçerle kendi enerji sistemlerini yanlarında taşıyabilirler
Taşınabilir Portatif Solar Jenaratörler
2 örnek verelim
a) MSE40Wp Solar Enerji Çantası
Sistem Özellikleri ;
40 W Solar Panel Sistemi
600 W İnvertör Sistemi
48 Ah Tam Kuru Bakımsız Tip Akü
24 Saat Güneşlenme ile Tam Kapasite Dolma
Tam Kapasite dolum ile 576 Wh güç Kullanımı
Tamamen Taşınabilir Yapı
Tekerlek ve Tasıma Kolu ile Kolay Taşıma
Bu Solar Çanta İle ;
Yayala evinizde aydınlatma ihtiyacınızı (2 Ampul 3 Saat) Hergün veya
1 Adet 37 Ekran TV 1,5 saat hergün kullanabilirsiniz.
Matkap Çalıştırabilirsiniz.
b) MSE20Wp Solar Enerji Çantası
Sistem Özellikleri ;
20 W Solar Panel Sistemi
150 W İnvertör Sistemi
28 Ah Tam Kuru Bakımsız Tip Akü
24 Saat Güneşlenme ile Tam Kapasite Dolma
Tam Kapasite dolum ile 336 Wh güç Kullanımı
Tamamen Taşınabilir Yapı
Bu Solar Çanta İle ;
Yayla evinizde aydınlatma ihtiyacınızı (1 Ampul 3 Saat) Hergün veya
1 Adet 37 Ekran TV 30 Dk hergün kullanabilirsiniz. (2)
117
1) Basından Güncel Hayattaki Örnekler
ı) Güneş Enerjisiyle Çalışan Taşınabilir Yaylalarda kullanılabilir
Jeneratör:
Gaziantep te, Fizikçi- Mekatronikçi Tamer Erçin, AR-GE Uzmanı Ahmet
Solmaz ve Elektrik Elektronik Mühendisi Nurettin Erçin, bölgede bir ilki
gerçekleştirerek, meralarda kullanılmak üzere Güneş enerjisiyle çalışan taşınabilir
jeneratör yaptı. Cihazın taşınabilir anlamında bölgede bir ilk olduğunu, bir
numunesinin daha Türkiye de bulunmadığını belirten Tamer Erçin, cihazın meraya
çıkan vatandaşların ihtiyacını karşılamak için tasarlandığını söyledi. Tamer Erçin,
yaylara çıkan vatandaşların soğutma, aydınlatma, sulama ihtiyaçlarının olduğunu ve
bunları göz önüne alarak böyle bir proje hazırladıklarını kaydetti.
Cihazın enerjisini tamamen güneşten aldığına vurgu yapan Tamer Erçin,
"Hiçbir şekilde dıştan elektrik almayarak kendi kendine enerji sağlıyor. Sistemin
üzerinde 800 vatlık paneller var. Bu da günlük 3-4 kilovatlık enerji demektir. Bu
sistemde 750 litrelik bir buzdolabı, aynı anda 15 vatlık 10 adet florasan lamba, aynı
zamanda 50 metre kuyu deriliğinden günde 5 tonluk su çekilebiliyor. Cihazımız
taşınabilir anlamında bölgede bir ilktir. Bunun bir numunesi daha Türkiye de yoktur.
Projenin anahtar teslim fiyatı 25-30 bin TL dir" dedi.
AR-GE Uzmanı Ahmet Solmaz ise, Türkiye nin göçer bir toplum olduğunu,
yıllardır unutulmuş göçerlerin sorunlarını bir nebze de olsa çözmek istediklerini ifade
ederek, "Meralara çıkan vatandaşlarımız enerji nakil hatlarının olmadığı bir nokta da,
aydınlatma, televizyon ve buna benzer cihazları kullanabilecekler. Akşam karanlıkta
kalmayacaklar. Ürettikleri süt, yoğurt ve peyniri bozulmaktan koruyabilecekler" diye
konuştu. Bu şekilde meralara olan ilginin artacağını düşündüklerini dile getiren
Solmaz, "Binlerce dönüm meralarımız var. Ancak enerji nakil hatları olmadığı için
buralarda sıkıntı yaşanabiliyor. Bu açıdan hem ülkemiz hem de vatandaşlarımız bu
proje sayesinde büyük bir kazanç elde edecekler" şeklinde konuştu.2
ıı) Yaylalar Güneş Enerjisiyle Aydınlanıyorlar.
Mustafa Çiftçi - Denizli'nin Tavas ilçesinin Nikfer beldesinde 1750 metre
yükseklikteki İp burnu Yaylası'nda vatandaşlar, elektrik sorununu kurdukları güneş
enerjisi sistemiyle çözdü. Mustafa Çiftçi - Denizli'nin Tavas ilçesinin Nikfer
beldesinde 1750 metre yükseklikteki İp burnu Yaylası'nda vatandaşlar, elektrik
sorununu kurdukları güneş enerjisi sistemiyle çözdü.Yaylaya elektrik direkleri
kurulmasını, elektrik tellerinin girmesini istemediklerini belirten vatandaşlar, halen
26 evden 10'unda güneş enerjisi sisteminin kurulu olduğunu ifade etti. İpburnu
Yaylası sakinlerinden Ömer Yürekten, AA muhabirine, aracının bakımı için gittiği
sanayi sitesinde güneş ışınlarından yararlanılarak elektrik enerjisi üretilebildiğini
öğrenince konuyu araştırdığını ve yayladaki evine bu sistemi kurma kararı aldığını
anlattı. Daha sonra güneş panelleri, güneş enerjisini elektriğe dönüştüren bir çevirici
ve aküyle yaylada elektrik üretmeye başladığını belirten Yürekten, şöyle devam etti:
2
118
İHA / 01.09.2010
"5-6 yıl önce başladık, şu anda elektrik sıkıntımız yok. Televizyon, elektrikli
süpürge, matkap, hepsini rahatlıkla kullanıyoruz. Güneş enerjisinden faydalanmak
isteyen malzemelerini alıyor, ben de kurulumuna yardımcı oluyorum. Kısa bir süre
içinde yaylada bulunan 26 hanenin tamamı güneş enerjisinden faydalanacak. Yaklaşık
700 liralık masrafla yıllar boyu elektriksiz kalmıyorsunuz. Hazır elektrikten daha
ucuz. Devlete bu konuda yük de olmuyoruz. Doğadan enerji üretiminin önümüzdeki
süreçte daha da yaygınlaşacağını ümit ediyoruz" diye konuştu. Evinde güneş enerjisi
kullananlardan Mehmet Yürekten, yıllar önce güneşten elektrik üretmenin hayal gibi
göründüğünü, ancak bugün hayallerin gerçeğe dönüştüğünü kaydetti.
Yürekten, "Yaylamız beldeye 12
kilometre uzaklıkta, çok engebeli bir alan.
Daha önceki yıllarda el fenerleri
kullanılıyordu. Televizyon izleyemiyor,
buzdolabı, fırın kullanamıyorduk. Ama artık
güneş enerjisinden ürettiğimiz elektrik
sayesinde 24 saat kesintisiz elektriğimiz var"
dedi. İbrahim Urkay da eskiden yaylada
aydınlanma için araçların aküsünden
faydalandıklarını anlatarak, "Şimdi güneş
enerjisiyle çalışan birçok malzeme var.
Evimizin etrafında bulunan ışıklandırmaların
tamamı güneşten. Paneller yeter ki birazcık güneş görsün, geceleri evlerimiz ışıl ışıl
oluyor. Gündüzleri evin etrafına döşediğimiz fenerleri, süs lambalarını, çamaşır serer
gibi güneşe doğru bırakıyoruz. Akşam yerlerine yerleştirdiğimiz zaman her yer
aydınlanıyor. Güneş yaylaların karanlık gecelerini de aydınlattı" şeklinde konuştu.
Fatma Urkay ise önceden yayla evini temizlerken zorlandıklarını, bulaşıkları ve
çamaşırları Elle yıkadıklarını, şimdi güneş enerjisi sistemi sayesinde işlerinin
kolaylaştığını dile getirdi.3
Türkiye`nin Elektriksiz Köyleri Gücünü Gsr Enerji`den Alıyor. GSR Enerji,
elektriği olmayan Boğapınarı yaylasına güneşi götürdü. Türkiye`nin yerli
yenilenebilir enerji firmalarının başında gelen GSR Enerji, Eskişehir`de Seyitgazi
ilçesinin Çatören Köyü`nde yer alan ve yıllardır elektrik bulunmayan Boğapınarı
Yaylası`ndaki çiftlik evine güneş paneli kurdu. Daha önce günde yaklaşık 20,00
TL`ye mal olan jeneratörü kullanan bin küçükbaş hayvanlı çiftlik evinin sahibi Fethi
Ünal, "Jeneratörü sadece günde 1-2 saat, birkaç lamba ve televizyon için
çalıştırabiliyorduk. Şimdi 24 saat elektriğimiz var, buzdolabı bile aldık" dedi. Güneş
paneli ile üretilen elektriğin depolanabildiğini söyleyen GSR Enerji Genel Müdürü
İsmail İnci de Boğapınarı Yaylası`ndaki çiftlik evine kurdukları sistemi Türkiye
genelinde yaygınlaştırmak için çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. Türkiye`nin
3
(Anadolu Ajansı) 05.10.2011
119
yüzde 100 yerli yenilenebilir enerji firması GSR Enerji, Eskişehir`in Seyitgazi
ilçesinin Çatören Köyü`ndeki Boğapınarı Yaylası`nda bin küçükbaş hayvanlı çiftlik
evine güneş paneli kurdu. Elektrik bulunmayan yaylada oldukça zahmetli ve maliyetli
olan jeneratör yardımıyla elektrik enerjisi kullanabildiklerini söyleyen çiftlik evinin
sahibi Fethi Ünal, güneş enerjisi sayesinde çok rahatladıklarını belirtti. GSR Enerji
Genel Müdürü İsmail İnci de, şehre 40 kilometre uzaklıkta yer alan ve şebeke elektriği
ulaşma ihtimalinin mümkün olmadığı Boğapınarı Yaylası`nda daha önce elektrik
enerjisine ulaşmanın tek yolunun jeneratör olduğunu açıkladı.
Ancak jeneratör kullanımının hem zahmetli, hem maliyetli, hem de yetersiz
bir çözüm olduğunu dile getiren İnci, bu düşünceden yola çıkan Fethi Ünal`ın, GSR
Enerji`yle iletişime geçerek önce projelendirme istediğini aktardı. İnci, "Burada 4
kişilik bir aile yaşıyor. Bir çiftlik evi. Bin küçükbaş hayvanları var. Projelendirme için
toplamda 750 vatlık 3 panel yerleştirdik. O zamana kadar elektrikle çalışan 5 ampul ve
4
bir adet televizyon kullanıyorlardı, o kadar. Bir de koyun kırpma makinesi
var. Buna
istinaden gidip projelendirdik. Tamamen şebekesiz ortamda paneli, aküsünü verdik.
Fethi Bey baktı, hakikaten oluyor… Satın almaya karar verdi. Biz de tüketecekleri
enerjiye göre panel sayısını 6`ya çıkardık. Bu olaydan sonra Fethi Bey`in eşi
buzdolabı istemiş ve almışlar. Kendilerine ekstra enerji tasarruflu bir buzdolabı
tavsiye ettik. Bu buzdolabının da saatlik tüketimi 30 vat. Yıllık da 272 kilovat. Sistemi
kuralı 2 hafta oldu, sorunsuz işliyor. Kurutma makinesi, televizyon, uydu, buzdolabı,
koyun kırpma makinesini kullanabiliyorlar, üstelik 24 saat. Bu tarz çalışmalarımız
devam ediyor, Türkiye`nin çeşitli illerinde panel kurulumlarımız sürüyor" diye
konuştu.
Bundan böyle elektrik yok gerekçesiyle yaylaya, vadiye çıkmaktan imtina
etmeye gerek olmadığını kaydeden İsmail İnci, güneş panellerinde aynı zamanda
elektriğin
depolanabildiğini, ancak jeneratörde bunun mümkün olmadığını ifade
etti. Çiftlik evinin sahibi Fethi Ünal`ın mazot almak için izin sürekli şehre gitmek
zorunda kaldığını anlatan İnci, özellikle hayvan besiciliği yapılan yerlerde mutlaka
aşılama yapılması ve bu aşıların soğuk ortamda saklanması gerektiğini, bu nedenle
elektriğin önemli olduğunu vurguladı. Jeneratörü 1-2 saat kullanıyorduk, şimdi 24
saat elektriğimiz var.
Sistemden çok memnun olduğunu söyleyen çiftlik evinin sahibi Fethi Ünal
ise, şunları söyledi: "Jeneratörün çok gürültüsü oluyordu, zaten sadece akşamları
çalıştırabiliyorduk. Birkaç lamba ve televizyon için kullanıyorduk. Güneş panelinden
sonra gürültüden, mazot parasından kurtulduk ve birtakım elektronik aletler de
kullanmaya başladık. Mazotu şehir merkezinden taşıyorduk ve özellikle yazın günde
yaklaşık 20,00 TL maliyeti vardı. Jeneratörü kullanırsak elektrik harcıyorduk.
Mümkün olduğunca kullanmamaya çalışıyorduk. Kapatınca elektrik bitiyordu. Ama
şimdi 24 saat kullanabildiğimiz bir elektriğimiz var. Elektrikli aletimiz yoktu, şimdi
buzdolabı aldık, 24 saat çalıştırabiliyoruz. Sistemden çok memnunuz." 4
4 (Haberler.Com)www.sondakika.com
120
Yaylada Güneş Enerjisiyle Aydınlanıyorlar :
Denizli'nin İpburnu Yaylası'ndaki vatandaşlar, elektrik sorununu güneş
panelleri ve aküyle kurdukları düzenekle çözdü. Elektrik direklerinin olmadığı
yaylada doğayla iç içe yaşayan vatandaşlar, güneş enerjisinden üretilen elektrikle
buzdolabı, TV, çamaşır makinesi, süpürge kullanabiliyor. Tavas ilçesinin Nikfer
beldesinde 1750 metre yükseklikteki İpburnu Yaylası'nda vatandaşlar, elektrik
sorununu kurdukları güneş enerjisi sistemiyle çözdü. Yaylaya elektrik direkleri
kurulmasını, elektrik tellerinin girmesini istemediklerini belirten vatandaşlar, halen
26 evden 10'unda güneş enerjisi sisteminin kurulu olduğunu ifade etti. İpburnu
Yaylası sakinlerinden Ömer Yürekten, aracının bakımı için gittiği sanayi sitesinde
güneş ışınlarından yararlanılarak elektrik enerjisi üretilebildiğini öğrenince konuyu
araştırdığını ve yayladaki evine bu sistemi kurma kararı aldığını anlattı. Daha sonra
güneş panelleri, güneş enerjisini elektriğe dönüştüren bir çevirici ve aküyle yaylada
elektrik üretmeye başladığını belirten Yürekten, şöyle devam etti: ''5-6 yıl önce
başladık, şu anda elektrik sıkıntımız yok. Televizyon, elektrikli süpürge, matkap,
hepsini rahatlıkla kullanıyoruz. Güneş enerjisinden faydalanmak isteyen
malzemelerini alıyor, ben de kurulumuna yardımcı oluyorum. Kısa bir süre içinde
yaylada bulunan 26 hanenin tamamı güneş enerjisinden faydalanacak. Yaklaşık 700
liralık masrafla yıllar boyu elektriksiz kalmıyorsunuz. Hazır elektrikten daha ucuz.
Devlete bu konuda yük de olmuyoruz. Doğadan enerji üretiminin önümüzdeki süreçte
daha da yaygınlaşacağını ümit ediyoruz'' diye konuştu. Evinde güneş enerjisi
kullananlardan Mehmet Yürekten, yıllar önce güneşten elektrik üretmenin hayal gibi
göründüğünü, ancak bugün hayallerin gerçeğe dönüştüğünü kaydetti. Yürekten,
''Yaylamız beldeye 12 kilometre uzaklıkta, çok engebeli bir alan. Daha önceki yıllarda
el fenerleri kullanılıyordu. Televizyon izleyemiyor, buzdolabı, fırın kullanamıyorduk.
Ama artık güneş enerjisinden ürettiğimiz elektrik sayesinde 24 saat kesintisiz
elektriğimiz var'' dedi. İbrahim Urkay da eskiden yaylada aydınlanma için araçların
aküsünden faydalandıklarını anlatarak, , ''Şimdi güneş enerjisiyle çalışan bir çok
malzeme var.
Evimizin etrafında bulunan ışıklandırmaların tamamı güneşten. Paneller
yeter ki birazcık güneş görsün, geceleri evlerimiz ışıl ışıl oluyor. Gündüzleri evin
etrafına döşediğimiz fenerleri, süs lambalarını, çamaşır serer gibi güneşe doğru
bırakıyoruz. Akşam yerlerine yerleştirdiğimiz zaman her yer aydınlanıyor. Güneş
yaylaların karanlık gecelerini de aydınlattı'' şeklinde konuştu. Fatma Urkay ise
önceden yayla evini temizlerken zorlandıklarını, bulaşıkları ve çamaşırları elle
yıkadıklarını, şimdi güneş enerjisi sistemi sayesinde işlerinin kolaylaştığını dile
getirdi. 5
5 http://denizliyeniolay.com.tr/tr/yaylada-gunes-enerjisiyle-aydinlaniyorlar.html~incele
121
D) YAYLALAR İÇİN GÜNEŞ ENERJİ PAKETLERİNE ÖRNEKLER
a) Yayla Tv Light Solar Paket + ile;- 2 adet tasarruflu lamba (10W) günde 78 saat - 1 Adet 37 Ekran TV yi (65W) günde 4-5 saat çalıştırabilirsiniz. 1 adet Uydu
alıcısını (25W) günde 6 saat çalıştırabilirsiniz. 1 Adet Cep telefonunu 1 saat şarj
edebilirsiniz. Ortalama günlük üretimi nominal şartlarda 470 Wh/gün değerindedir.
Güneşlenme oranları ve kullanım saatleri güney illerimiz baz alınarak hesaplanmıştır
ve yıllık ortalama değerlerdir. Kış aylarında bu değerler ortalamanın altına düşmekte
ve yaz aylarında ortalamanın üstüne çıkmaktadır. Çalıştırılacak ürünler A veya A+
sınıfı olarak seçilmelidir.
Sistem 220/230 VAC enerji çıkışına sahiptir.
Sistem İçeriği
+
1 adet 130 W 12V Güneş Paneli
1 adet 10 A Solar Şarj Regülatörü
1 adet 150 Ah Jel Akü
1 set (M&F) MC4 Solar Panel Konnektörü
1 adet 300W Modifiye Sinüs İnverter
1 adet Bağlantı Şeması
Pahalı elektrik, güneş enerjisini akla getirdi. Konya Büyükşehir Belediyesi,
kentteki en Büyük mesire yerine elektrik getirilmesi için 300 bin TL istenince, ihtiyaç
duyulan enerjiyi, 80 binTL'ye mal ettiği güneş enerjisinden elektrik üreten sistemle
karşılamaya başladı. Konya Büyükşehir Belediyesi, nüfusu hızla artan Konya'da yeşil
alan miktarını artırmaya yönelik çalışmalar kapsamında, Beyşehir yolu üzerindeki
çam ağaçlarıyla kaplı eski bir parkı, yeni düzenlemeler yaparak “Kent Ormanı Parkı”
adıyla hizmete sundu. Kente yaklaşık 20 kilometre uzaklıktaki parkın aydınlatması
başta olmak üzere tüm elektrik ihtiyacını karşılamak için Meram Elektrik Dağıtım
A.Ş'ye müracaatta bulunan belediye, şirketin iletim hattı için 300 bin TL maliyet
çıkarması üzerine, daha ucuz enerji arayışına girdi.
Doğal yöntemlerle enerji üreten sistemler kuran firmalardan, parkın enerji
ihtiyacını karşılayacak bir sistem için teklif alan belediye, açılan ihaleyi kazanan bir
firmaya, parka, 80 bin TL'ye güneş ışığından, parktaki ihtiyacı karşılayacak miktarda
elektrik üreten bir sistem kurdurdu.
Türkiye'de, park aydınlatmasında çevreci bir projeyi gerçekleştiren belediye,
aynı zamanda 300 bin TL'lik iletim hattı maliyetinden de kurtulmuş oldu. Ziraat
Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı ve parka elektrik sistemini kuran şirketin
sahibi Hasan Hüseyin Motuk, uzun güneşlenme süresine sahip olan Türkiye'de güneş
122
enerjisinden yeterince yararlanılamadığını söyledi. Konya Kent Ormanı'na
kurdukları sistemin son derece çevreci olduğunu ve kurulum maliyeti dışından
elektrik enerjisini 25 yıl boyunca bedavaya getirdiğini belirten Motuk, şunları
kaydetti: “Belediyeye 80 bin TL'ye mal olan bu sistemle güneş enerjisi panelleriyle
elde edilen elektrik, 48 aküde toplanıyor. 2 adet elektrik üreten rüzgar gülüyle
desteklenen güneş enerjisi sistemi, parkın yaz-kış kesintisiz elektrik ihtiyacını
karşılıyor. Sistem, gündüzleri, televizyon, buzdolabı gibi elektrikli eşyaların
ihtiyacını doğrudan karşılıyor. Akülerde toplanan elektrikle ise geceleri parkın sokak
lambalarıyla aydınlatması, parkın içindeki sosyal tesis ve bekçi kulübelerindeki
elektronik eşyalar çalıştırılıyor.” Motuk, bu sistemin, 3,2 kilovatlık gücüyle
Konya'nın en büyük parkının enerji ihtiyacını, başka bir kaynağa ihtiyaç
duyulmaksızın karşıladığını belirterek, “Türkiye'nin enerji açığı, güneş ışığıyla
elektrik üreten sistemlerin yaygınlaşmasıyla ciddi oranda kapatılabilir. Bu sistemin
yaygınlaşması için ise güneş enerjisi sistemlerine teşvik uygulanması zorunludur”
diye konuştu. (Konya, aa)
b) Yemek Pişirme Sorunu
1) Güneş Ocakları :
Çanak şeklinde ya da kutu şeklinde, içi yansıtıcı maddelerle kaplanmış güneş
ocaklarında odakta ısı toplanarak yemek pişirmede kullanılır. Bu yöntem, Hindistan,
Çin gibi bir kaç ülkede yaygın olarak kullanılmaktadır.
b) Güneş enerjisi ile çalışan radyo yapımı
(4)
Pilli radyonuzu eğer güneş enerjisi ile çalışabilir hale getirmek isterseniz tam
size göre bir proje Gotwind.org sitesindeki bu projede küçük el radyosunun nasıl
güneş enerjisi ile çalışılabilir hale getirilebileceği anlatılmış, bizde size çevirerek
aktarıyoruz.
Bilindiği gibi el radyoları 2 yada 3 AA pil ile çalışır, ki bu aslında bizim güneş
paneli kullanmamız için bir avantaj, çünkü enerji ihtiyacı nispeten biraz daha düşük.
123
Güneş paneli olarak bahçe aydınlatmasındaki güneş enerjili lambaların güneş
paneli çıkartılarak kullanılmış. Aydınlık zamanlarda güneş panelinden gelen enerji,
radyodaki pili sürekli şarj eder. Güneş panelinden gelen elektrik akımının değeri
düşün olduğu için normalde pillerin hepsini şarj etmesi uzun süre alacaktır.
Örneğin eğer 3 adet pil varsa, piller 800 mAh lik ise ve sizin güneş panelinizin
maksimum akımını 80 mAh ise; bu 3 adet pilinizin şarj olma süresi 3*800/80 den 30
saat sürer. Gereken malzemeler; ** Portatif radyo, ** 1 tane 4 yada 4.5 voltluk ve 80
mAh lik güneş paneli ** Bat43 Schottky yada N4001 diyot ** Lehim, kablo ** 2 yada
3 adet NiMh şarj edilebilir pil Öncelikle bahçe lambamızın güneş panelini dikkatli bir
şekilde çıkartıyoruz. Bu paneller üzerinde işlem yaparken dikkat etmek gerekir, zira
içerisinde bazı zararlı kimyasallar Sonra radyomuzun arka kapağını açıp radyo
içerisindeki güneş panelini bağlayacağımız pil in uzantısındaki elektrik noktasını
buluyoruz. Multimetre ile ölçerek + ve topraklamayı bulup bu noktalara kablolarımızı
lehimliyoruz. Daha sonra çıkardığımız güneş panelinin arkasındaki bağlantı
noktalarına lehim yapıyoruz. Fakat bunu yapmadan önce Güneş panelinden gelen +
ucun akım geçişine müsaade edecek, fakat radyoda gelebilecek olan akımı önlemek
için araya Bat43 Schottky yada N4001 diyotumuzu akımın yönüne uygun olarak
bağlıyoruz. Bu durumda ışığın az olduğu zamanlarda radyonun pilinden gelebilecek
olan akımın güneş paneline ulaşmasını engellemiş oluruz.
c) Güneş Radyo Panelli
Sonrasında ise Radyonun yanında ufak bir delik delerek kabloların dışarı
çıkmasını sağlıyor ve radyonun arka kapağını kapatıyoruz. İşlemler bitmiştir.
(5)
124
Radyomuzu güneş altında yada ışık gören bir yerde beklettiğimiz zaman
piller şarj olacak ve pil sıkıntısı çekmeyeceksiniz. Sürekli şehir ortamında olanlar
yada radyo dinlemeyenler için gereksiz bir proje gibi gözükebilir, fakat kırsalda ve
elektrikten yoksun bölgelerdeki radyo dinleyenler için gayet gerekli bir proje.
E) KARACADAĞ'DA RÜZGAR ENERJİSİ
Diyarbakır merkez rüzgar enerjisi yönünden randımanlı değildir. Ancak
Karacadağ bu noktada büyük ümitler vermekte, tesislerin rüzgar enerjisinden
yararlanmasına imkan vermektedir.
Diyarbakır merkez
Ortalama aylık rüzgar hızı saniyede 2.6 m'dir. Rüzgarın en süratli estiği aylar
Temmuz ve Ağustos olarak belirlenmiştir. Fakat Şubat ayında esen güney
rüzgarlarının sürati saniyede 33.8 m' yi bulmuştur. Diyarbakır'da egemen rüzgar
kuzeybatı (karayel ) yönlüdür. Yaz mevsiminde, bölgenin bozkır bitkileri
kurulduğundan ve nadasa bırakılmış tarlalarda yüzey kuru olduğundan, esen rüzgarlar
bol miktarda toz taşırlar. Rüzgarın tozunu süzecek süzgeç görevi yapacak ormanlar
bulunmadığından Diyarbakır ve diğer yerleşim birimlerinin havası saydam ve duru
olmaz. (15) Diyarbakır merkezin bu durumu rüzgar enerjisine elverişli değildir.
Diyarbakır için rüzgar hız dağılımına bakıldığında ekonomik RES(rüzgar
enerjisi) için gereken 7 m/s değerinin çok çok altında olduğu hesaplamalar sonucu
ortaya çıkmaktadır (Tablo1). Ekonomik RES için kapasite faktörü %35 ve üzeri
olması gerekmektedir . Kapasite faktörü (%) skalasına bakıldığında Diyarbakır için
%35' in altında olduğu bu yüzden ekonomik RES kurulmasının uygun olmayacağı
görülmektedir.
Tablo1. Diyarbakır İlinin Aylara Göre 29 Yıllık Ortalama Rüzgar Hız (m/s) Ve
Ortalama Güç Potansiyeli (w/m2) (50m)
50m ortalama rüzgar hızı
AYLAR
OCAK
ŞUBAT
MART
NISAN
MAYIS
HAZIRAN
TEMMUZ
AĞUSTOS
EYLÜL
EKIM
KASIM
ARALIK
( m/s)
2,76
3,28
3,46
3,29
3,41
4,54
4,47
3,97
3,45
2,76
2,47
2,45
50m ortalama rüzgar
Güç potansiyeli (w/m2)
51,8
66,9
82,6
71,4
68,7
116,7
102,7
79,3
67,0
45,0
37,8
38,8
125
Tablo1' de görüldüğü gibi en yüksek değerinin (4,54m/s) ile haziran, en düşük
değerin ise (2,45m/s) ile kasım ayında olduğu hesaplanmıştır. Herhangi bir yerde
RES' nin ekonomik olabilmesi için yıllık ortalama rüzgar hızının en az 7 m/s olması
gerekir. Diyarbakır da ise ortalama rüzgar hızı 3 m/s olduğundan rüzgar enerjisi
üretimi açısından elverişsiz ve umut verici olmadığı görülmektedir (16) Ancak
Karacadağ rüzgar yönünden etkin bir bölgedir.
Viranşehir meteoroloji istasyonunda tespit edilen rakam ve yapılan
gözlemlere göre çizilmiş Rüzgar Gülü diyagramına göre hakim rüzgar yönü 1010
esme sayısı ile Kuzey (N) yönüdür.Esme sayısının en az olduğu yön ise 301 esme
sayısı ile Güneybatı (SW)yönüdür.İlçede tespit edilen en hızlı esen rüzgar ise 24 ms ile
Kuzeydoğu (NE) yönünden esen Poyraz'dır.
Bölgenin bazı yüksek alanları için (örneğin Siverek) rüzgâr enerjisinden
yatırımcılara fırsatlar sunmaktadır. (18) Çeşitli yıllarda Siverek'te rüzgar hızı
SIVEREK 1980yılı 11.ay 21.gün 28,4 m/s
SIVEREK 1988yılı 3.ay 4.gün 28 m/s
SİVEREK 1998 yılı .3.1y.16.gün 25.2 m/s (19)
Rüzgar da Bir Enerji Kaynağı
Dünyanın her yerinde, enerji krizi hızla artmakta ve yeni yeni enerji
kaynakları aranmaktadır. Son yıllarda güneş enerjisinden sonra adından en fazla
bahsedilen bir enerji de rüzgâr enerjisidir. Rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi gibi bitmek
tükenmek bilmeyen enerjilerden biridir. Faydalanma anında bu enerjinin çevreyi
kirletmemesi en büyük bir avantajdır. Dünyadaki "toplam enerjinin" miktarını
değiştirmemektedir. Rüzgâr santralının ilk kuruluş masraflarından başka ve işçilik
hariç işletme masrafları da hemen hemen yok gibidir. Rüzgâr enerjisi en yaygın bir
şekilde, derin kuyu pompalarından su çekme ve elektrik üretme sahalarında kullanılır.
Şimdi sırayla bu ikisini inceleyelim:
SU TEMİN ETME: Derin kuyu pompalarından su çekmek için pervanenin
ana miline, krank biyel mekanizması ile bağlı olan bir emme basma tulumba vardır.
Ana mil (pervane) takriben 60 s/dak. hızla döner. Bu, ortalama devirdir. Rüzgârın hızlı
olduğu anda pervane daha hızlı dönebileceği gibi, yavaşladığında da hiç
dönmeyebilir. Sistemin gücü yaklaşık olarak 0,5 beygir kadardır.
126
Ancak sistemin gece ve gündüz devamlı çalışacağı göz önüne alınırsa verimi
yüksek sayılır. Bir havuzda toplanan su, sulamacılıkta kullanılabilir. Ayrıca, içme
suyu temininde de kullanılabilir. Memleketimizin çeşitli üniversitelerinin ve
akademilerinin, makina ve ziraat fakültelerinde bu konuda araştırmalar yapılıp
projenin verimli olmasına çalışılmaktadır. Bu sistem halen memleketimizde çeşitli
kuruluşlar tarafından yapılıp kullanılmaktadır.
ELEKTRİK ELDE ETME
Bu konudaki ilk çalışmalar Danimarkalılar tarafından yapılmıştır.
Danimarkalılar daha da ileri giderek bir asenkron generatör yardımıyla enterkonnekte
sisteme enerji verebilmişlerdir. Hollanda ise zaten yel değirmenleriyle doludur.
Almanların "Growian" adını verdikleri dev aerojeneratör 100 m çaplı bir pervaneye
sahip ve 100 m yüksekliğindedir. Gücü ise ancak 2-3 megawatt (MW) dır. Son
zamanlarda Grovvian'ı geliştirip 5 mw lik bir santralı yapmayı başarmışlardır.
Fransa'daki tecrübeler ise Almanya'dan geri kalmayacak durumdadır. Amerika'da ise
rüzgârdan azamî istifadeyi sağlamak için, kompütürlerle donatılmış ve otomatik
olarak kanatlarını rüzgâr yönüne dik olarak ayarlayabilen rüzgâr generatörleri
"Giromill" yapılmıştır. Bunların gücü şimdilik 40 Kw'dır. Rüzgâr generatörleri
asenkron generatörle elektrik üretebileceği gibi, doğru akımı üretip bunlan
akümülatörlerde depo edebilir ve toplanan bu enerji ısıtma, aydınlatma, soğutma ve
buna benzer ihtiyaçlarda kullanılabilir.(20)
RÜZGAR ENERJİSİ SU POMPALAMA SİSTEMLERİ PROJESİ
EİE' nin iki adet mekanik rüzgar enerjisi su pompalama sistemi
bulunmaktadır. Bu proje ile; Mevcut teknoloji ile ilgili bilgi birikiminin sağlanması,
Bu sistemlerin bakım-onarım ve işletme konularında deneyim kazanılması, Yurt
içinde imalat ve kullanım olanaklarının araştırılması amaçlanmaktadır. 6 m
yükseklikte çelik halatlı bir direk üzerinde bulunan bu sistemlerden biri 6 kanatlı olup
emme basma tulumba yardımıyla maksimum 7 m derinlikten 5 m yüksekliğe su
basabilmektedir. Sistem 3 m/s rüzgar hızında su pompalamaya başlamaktadır. Bu
sistem "EİE Yeni Enerji Kaynakları Parkı"na tesis edilmiştir. Ayrıca EİE tarafından
rüzgar su pompalama sistemi tasarımlanmış ve imal edilmiştir. Bu sistemin rotor çapı
2 m, kanat sayısı 16, piston çapı 10 cm, stroku 32 mm ve pompalama yüksekliği 4
m'dir. Didim (Aydın) "Güneş ve Rüzgar Enerjisi Araştırma Merkezi"ne tesis edilen bu
sistem 3 m/s rüzgar hızında 5.3 m3/gün su pompalayabilmektedir.
BU SİSTEME KÜÇÜK TÜRBİN TAKARAK O BÖLGEYE ELEKTRİK
VERİLEBİLİR.
Eski değirmenlere türbin takılarak elektrik elde edilmesi
1996 yılında piyasaya çıkan WX-400L, akü şarjı için kullanılan rüzgar
türbinleri piyasasında bir devrime yol açmıştır. Ev uygulamalarında bir kule
dikilecek arazinin bulunamaması durumunda WX-400L çok rahatlıkla evinizin
çatısına monte edilebilmektedir.
WH serisinin en üst modeli olan WH-175 kasaba-köy elektriği sağlanmasında,
127
çiftlik evleri, yedek enerji üretimi, yazlıklar, dağ evleri gibi yüksek miktarda elektriğe
ihtiyacı olan uygulamalar için idealdir.
RÜZGAR ENERJİSİ SU POMPALAMA SİSTEMLERİ PROJESİ
EİE' nin iki adet mekanik rüzgar enerjisi su pompalama sistemi
bulunmaktadır. Bu proje ile; Mevcut teknoloji ile ilgili bilgi birikiminin sağlanması, ·
Bu sistemlerin bakım-onarım ve işletme konularında deneyim kazanılması, Yurt
içinde imalat ve kullanım olanaklarının araştırılması amaçlanmaktadır. 6 m
yükseklikte çelik halatlı bir direk üzerinde bulunan bu sistemlerden biri 6 kanatlı olup
emme basma tulumba yardımıyla maksimum 7 m derinlikten 5 m yüksekliğe su
basabilmektedir. Sistem 3 m/s rüzgar hızında su pompalamaya başlamaktadır. Bu
sistem "EİE Yeni Enerji Kaynakları Parkı"na tesis edilmiştir. Ayrıca EİE tarafından
rüzgar su pompalama sistemi tasarımlanmış ve imal edilmiştir. Bu sistemin rotor çapı
2 m, kanat sayısı 16, piston çapı 10 cm, stroku 32 mm ve pompalama yüksekliği 4
m'dir. Didim (Aydın) "Güneş ve Rüzgar Enerjisi Araştırma Merkezi"ne tesis edilen bu
sistem 3 m/s rüzgar hızında 5.3 m3/gün su pompalayabilmektedir.(1)
KARACADAĞ SAKİNLERİ İÇİN DAHA MODERN ÇADIR ÖRNEKLERİ
Karacadağ'da yaşam iptidai bir şekilde yürüyor.Yaylada çadır yaşamının
gerekli olduğunu biliyoruz.Ancak teknoloji yeni çadır sistemlerini getirmiştir.Ben
sadece bir siteden aldığım örnekleri vereceğim.Daha başka seçenekleri bulmak da
tabiidir.
Şantiye Çadırları
128
Şantiye Çadırları
Şantiye Çadırları
Şantiye Çadırları
129
İftar Çadırı
Kamyon Çadırı,Kurban Çadırı,Beton Yorganları,Hava Akım Borusu , Mumlu
Çadır , Polyester Çadır, Balkon Örtüsü , Saman Örtüsü , Fabrika İçi Bölme , Pazar
Çadırı , Çadır Lastiği, PVC Mika, 1100 denye Polyester Branda, 450 denye Polyester
Branda, Ham Bez, Oto İç-dış Kılıfları ve Araç Perdesi. Güneşe ve Soğuğa dayanıklı su
geçirmez çift taraflı naylon kaplamalı dokuma çadır. (Branda)
Piknik çadırı tamiri ve fermuar değişimi yapılır
Piknik Çadırları
130
Piknik Çadırları
131
KAMP ÇADIRLARI HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Çadırlarımız pamuklu,hava akımlı Polonya brandasıdır.İçeride yatıldıgında
terleme(akma)yapmaz. Çadırlarımızın tümü yekpare,alt tabanlıdır. Kapı fermuarı
kapatıldığında karınca böcek vb. giremez. Tüm çift tavanlıdır.İkinci tavan
çadırlarımızın daha iyi korunmasını sağlar. Ağaç altına kurulduğunda,çam
akması,kuş pislemesi vb. gibi durumlarda çadırınızın kirlenmesini önler. Hava
almanızı sağlayan çadırların model ve büyüklüğüne göre sineklikli içeriden perdeli,
dışarıdan fermuar kapaklıdır. Çadır için gerekli olan ipleri,kazıkları ve kurma şeması
içindedir. Alt taban ve ikinci tavanı PVC Pilsa türü polyester kumaştır. Araç bagajına
rahatlıkla sığar.torbalanmış boyu 95 cm. gelir. Giriş kapısı çift elçekli fermuardır.Hem
içeriden hem de dışarıdan açılır. İki elçek birleştirildiğinde kilitlenebilir. İç oda
bölümlerin girişi fermuarlıdır. Not: Çadırınızın size daha uzun ve temiz hizmet
verebilmesi için çadırınızı ıslak ve nemli toplamayınız.üzerindeki toz kuru iken
torbalanmadan temizleyip bir dahaki yaza kadar temiz bir şekilde kaldırmanız kendi
menfaatinizedir.
Kıl Çadırı
(7)
Şeffaf Stor
132
KATLANABİLİR PREFABRİK EVLER DE ÇOK İYİ BİR
SEÇENEKTİR
Katlanıp taşınabilen ev
Van'a konteynerlerin taşınması ve kullanıldıktan sonra depolanmasında
yaşanan sıkıntıyı gören prefabrik yapı üreticisi Vefa grubu, katlanabilen seyyar evler
imal etti. Kadının Gazetesi18.04.2012
Karacadağ'da toplu ibadet için de seçenek var.
Geçici çadır mescitler: Müftülükler, turizm bölgelerinde ve yayla turizminin
yoğun olduğu yerlerde, teravih namazının kılınması, vaaz ve irşat hizmetlerinin
sunulması konusunda gerekli tedbirler aldı. Turizm bölgelerinde sahil sitelerinin
bulunduğu mahallelerde, yayla geleneğinin devam ettiği ve göçmen tarım işçilerinin
bulunduğu yörelerde bu vatandaşların Ramazan ayında ibadetlerini rahat bir şekilde
yerine getirebilmeleri için imkânlar ölçüsünde namaz kılınabilecek, çocuklara
yönelik yaz Kur'an kursları düzenlenebilecek çadır (mobil) mescitler
kurulacak.Mahalli imkânlar dahilinde oluşturulacak çadır mescitler için mülki
amirlerden onay alınacak.
Su, Tuvalet Ve Banyo Oluşumu İçin Su Temini
Karacadağ'ın en yüksek doruğu 1957 m. yükseklik gösteren Kollubaba
tepesidir. Çevresine göre dağa çok kar alan bu yüksek alan, bazı akarsuların da kaynak
ve beslenme yöresidir. Örneğin Dicle'ye ulaşan Devegeçidi Suyu, kaynağını
Karacadağ'dan alır (8) Karacadağ havzasında kış ve ilkbahar aylarında akan dere ve
akarsuların yeterli olduğu gözlenmiştir.Bunların birçoğunun özellikle kurak
yıllarda,yaz mevsiminde kuruduğu bilinmektedir.Bu akarsuların çoğundan ne yazık
ki yararlanılamadığı gözlenmiştir.
Bazı yerleşim yerlerinde,akarsuların önüne basit setler çekilerek göletler
oluşturulmuştur.
133
Bu göletlerden köylüler arazi varlığı oranında yararlanmaktadırlar.1984
yılında sulama göletlerin yapımına başlanmış ,buna rağmen günümüze kadar köylü
çabaları dışında herhangi bir işlem yapılmamıştır. Sulama göletlerinin kapasitesi o
yılki yağış miktarına bağlı olarak değişmekle birlikte 700-800 dekar bir alan bu
göletler aracılığıyla sulanabilmektedir. Bu göletlerin çok küçük yatırım masrafları
yapılarak tesis edilmesiyle
yöre halkının refahının yükseltilmesine katkı
sağlanabilir. Akarsuların olmadığı yerleşim yerlerinde 150-200 m .derinlikten sondaj
yoluyla yer altı sularının da kullanılabileceği görülmüştür. (9) DSİ göletler turizm ve
gölet yaparak,sondajla su ihtiyacını karşılayabilir. Göçerlerin bundan istifadesinin
yanı sıra turizm ve yazlıkçılar için kullanılabilir hale gelebilir. Ayrıca sondaj ve
göletler sulu tarım ve çeltik ekimi için alt yapı oluşturabilir. .Bunun için aşağıdaki
haberi örnek verebiliriz
Karacadağ'da acilen DSİ tarafından çok sayıda gölet yapılmalıdır
Hayvanların su içtiği, pis sulu mini göletler
134
Hayvanların su içtiği, pis sulu mini göletler
Hayvanlar bakımsız ve cılız
135
Saklanan yemler vasıfça çok geri
Yonca, korunga, fiğ, silajlık mısır ekilmeli. Taşlık araziler temizlenerek
yem tarımı yapılmalıdır. Gölet durumuna göre sebze ve çeltik ekimi yapılabilir.
Naylonlar altında vasıfsız yemler
Hayvanların otladığı alanın vasfı kalitesiz
Taşlık bir alan
136
Temizlenmiş bir alan (yem bitkileri ekilmeli)
KAYNAKLAR
1. http://www.eie.gov.tr/
2. http://www.solar-aydinlatma.com/Default.asp?P=0&L=1&K=0&K1=20
3. http://www.solarmarketi.com/Yayla-Tv-Ligt-Solar-Paket-,PR-418.html
4. http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/gunes/gunesisil.html
5. http://www.kendinyapsitesi.com/proje.asp?id=733
6. http://www.kulturturizm.gov.tr/TR/belge/1-3707/turkiyede-yaylacilik.html
7. http://kayserikent.net/site/page.asp?dsy_id=22256
8. http://www.geocities.com/
9. Alp, Aydın Karacadağ kırsal kalkınma alanında sektörel gelişme planı.Mikro
Bölge Kalkınma Modeli.2011.s.70.72.
10. ANKARA (İHA). 21 Mayıs 2004
11.: yenisafak.com.tr. 23.04.2011
12. ”ntvmsnbc-27 Aralık
13..Haber Diyarbakır. 02 Kasım 2009
14. http://www.haberciniz.biz/tusob-dsiye-ait-2-golete-33-bin-sazan-yavrusubirakti-1154551h.htm
15. http://www.diyarbakir-cevreorman.gov.tr/diyar/cografeya.php
16. Altıner, Mustafa Gültekin, Latif , Müslüm, Mahmut, Diyarbakır İçin
Rüzgar Enerjisi Potansiyeli Ve Faydalanma Yöntemleri.Diyarbakır'da Doğal Hayat Enerji
iklim, Maden. 2011c.3 s. 254.
17. YÜKSEL, Hikmet, ( Coğrafya Öğretmeni)Viranşehir Bld. Çakmak, G.,
Yıldız, C, Diyarbakır İli Rüzgar Enerjisi Potansiyeli Ve Rüzgar Türbini Tasarımı,
III.GAP ve Sanayi Kongresi, Diyarbakır, Ekim, 2003.
18.http://www.investinurfa.org.tr/tr/yatirimolanaklari/Sekt%C3%B6rler/Sayfalar/E
nerji-ve-Yenilenebilir-Enerji.aspx
19. http://www.dmi.gov.tr/2006/arastirma/files/maxruz.pdf
20. Meriç, Ahmet, Rüzgar da Bir Enerji Kaynağı Sızıntı dergisi 1983 Sayı: 55 Yıl: 5
137
KARACADAĞ VE KÜLTÜR
Prof.Dr.Kenan HASPOLAT
A- KARACADAĞ ŞİİRLERİ
1- KARACADAĞ
Karacadağın karı
Suyunda gördüm yarı
Hayır dersen ölürüm
Olmuş yüzüm sapsarı
Karacadağ taşları
Yarin hilal kaşları
Bana öyle ters baktı
O yarin kardaşları
Karacağ pek yüce
Size geldim dün gece
Seni evde görmedim
Koş gel bana gizlice
-
Karacadağ pek yakın
Gözyaşlarıma bakın
Yarim gelin gidiyor
Kınasını siz yakın
Sinan Karakaş
2- KARACADAĞ
Ak saçlı, ak sakallı Karacadağ sen mi büyüksün ben mi?
Beni ağlatamıyorsan?
Yüreğim kan ağlasa da gözlerim kuru
Isıtır hasret ateşi
Titretse de nefesin
Benim olmayan yarimin saçlarının
Göğsüme dağılışını hatırlatmazsa bana
Ben büyüğüm Karacadağ ben.
***
Bu şiir senin içinse, sen Karacadağ sen.
Tuncay Demirbilek
3- KARACADAĞ TÜRKMENİ
Türkmen''i, Türkmen''i...
Karacadağ''ın kimsesiz Türkmen''i.
Çoban pınarı gibi tertemizdir,
Karataşların hilesiz Türkmen''i...
Türkmen''i, Türkmen''i...
Karacadağlar''ın sessiz Türkmen''i.
Bir dağ ceylanı gibi sahipsizdir,
Karataşlıkların öksüz Türkmen''i...
Türkmen''i, Türkmen''i...
Karacadağlar''ın susuz Türkmen''i.
Kuş uçmayan bir dağ gibi ıssızdır,
Karataşların uykusuz Türkmen''i...
Batur Nafiz TANÇAĞLAR
138
4- KARACADAĞ SUYUN ÇÖZÜLDÜ
Boynumu yakan tatlı sıcaklık.
Neydi uçup gelen nefesinden.
Nefsinden. Neydi.
Telkîn alınan Karacadağ.
Üç yudum. Dilde ateşi soğutan.
Ve özenle içilen O buzlu sudan.
Toprak. İkimizi bırakan. Şahit.
Saçlar çözüldü. Buzlar eridi.
Sonra dünyalar dolu'su
arıtan çalkantılı rayiha
ve beş taneyi geçmeyen taze fıstık.
Şanlı Urfa'dan.
Tümlendiler. Arındılar.Sarındılar
Gönül, gönlün hizmetkârıdır.
Bizim cennetimizden.
Nevin Subaşı
5- KARACADAĞ
Ya tezek yaparken görüyorum
Ya koyun sağarken
Yada koyunları dağ eteğinde,
Ovalarken otlatırken
Benim gözbebeğim,
Dağ çiçeğim.
Mor açan,sarı,kırmızı.
Burnumda tüten,
Benim geleceğim.
Ne çeltik tarlaları anlatılabilir,
Ne kenger dikenidir;
Kan kırmızı domatezte,
Karacadağın yürekleri.
Nerden bileceksin
Senin yüreğinde parçalanan
Aşkın,çilenin
Benim gönlüme düştüğünü.
Nerden bileceksin
Bunca yükün bunca kültürün
Senin kıvrak topuklarında yürüdüğünü.
Nerde bileceksin
Annenin elinde örülen
Saçların örgüsünün
Şimdi çözüldüğünü
6- KARACADAĞLIM,
Seningönlün,senin sevdan,
Senin ızdırabın
Karacadağ kadar büyük
Omuzlarında taşıdığın bu yük
Herkesin olmalı büyük,küçük.
Ama bir sen yüklenmişsin,
Bir de Toroslar.
Bilirmisin ?
Toroslar sırt sırta
.KARACADAĞ tek
İnsanları dağdan yüksek.
Karacadağ Türkmen Derneği
139
.
7- KARACADAĞ
Karacadağ her kış hurrem,
Beyaz kürke bürünürdü..
Yüksekteydı kütüphanem,
Penceremden görünürdü..
İlkbaharda kar azalır,
Yeşerirdi yamaçları..
Lakin yine beyaz kalır
İdi ba'zen kıraçları..
Yaz gelince kalmazdı kar,
Fışkırırdı bin pınarı..
Şerin suyu ordan çıkar,
Ordan eser garp rüzgarı..
Kışın derdim,kar altında
Bir esrarlı cihan yatar..
Bir gizli göl var altında:
Her gün güneş ona batar..
Akşam yanar donanmalar:
Bu perinin aşıkları..
Sandalına çiçek dolar,
Yaldızlanır her kenarı..
Çocuklukta penceremin,
Ufukları bu dağlardı..
Aşıkıydım ben hücremin,
İçimde bin hiç çağlardı..
Babam bana yaptırmıştı
Bu istiğrak yuvasını..
Gönlüm burada kaptırmıştı,
Bütün şi're hülyasını..
Babam birgün dedi,Dalgın,
Hep okursun,biraz da bak!
Karşındaki karlı dağın
Şiirleri daha sıcak.
Önce her yaz ecdadımız,
Güç ederdi bu yaylaya..
Yazılıdır bin adımız
Birer yurda,yahut çaya..
Kanglı-suyu Kanglılar'ın,
Her yaz sürü otlağıydı;
Koyun-gözü bil ki yazın
Ak-Koyunlu durağıydı..
Kamer-Seki,Havz,Tayftayıl
Birer boy'un yuvasıydı..
Keklik,Mandel,Selvin,Çığrıl,
Birer soyun ovasıydı..
Süd-pınar'da her gün erken
Beyaz kızlar yıkanırdı..
Minare'de bir su içen
Pir, kendini genç sanırdı..
O zamanlar Diyarbekir,
Bize yalnız bir kışlaktı..
Boşalırdı yazın şehir,
Herkes dağa çıkacaktı..
Saf havalı bu yaylada
Hastalıklar yaşanmazdı..
Gelse bile kapısına
Eşiğinden aşamazdı..
O zamanlar DİYARBEKİR
Gürbüzlerin ülkesiydi..
Bilinmezdi sıtma nedir,
Duyulan hep zevk sesiydi..
Karacuk'dan getirmişti
OĞUZLAR bu güzel adı..
DİYARBEKİR onsuz şimdi:
Bundan kırık sağ kanadı..,,
Not: Karacuk,Farab şehrı civarında bir dağdır.Farabi ,bu şehirde bir tahranın
torunuydu.
Selçuk ve Osmanlı Türklerinin dedelerı olan OĞUZLAR,kışın Farab şehrinde oturuyor,yazın
Karacuk-dağı'na çıkarlardı.Diyarbekirdeki Karaca-dağ,adını bu eski yayladan
almıştır.Oğuzlar,Musul'da da bir dağa karacuk adını vermiştir(Not:Z.G.)
Ziya Gökalp , Nusret Kaya Karacadağ Türkmen Derneği
140
8- ŞAN
Kilimler süslenip yangının önüne serilirler
Kan ve ateş beraber tadılırlar
Buyurulur yayıklar az gelir
Sabah ışığında uykulu çağda
Bir çocugun aydan anlayışına
Hamur ve tandırda çobanın kaval solukları
Karacadağ bir deveyle aşılır
Karacadağa bir deveyle varılır
Ve hemen Karacadağ bir deveyle vurulur
Kayalara ezan bağlanır dağlar kutsal kılınır
Sular baş baş ağırlanır çünkü baş suya uzanır
Kıl çadır ve deve ıhh
Cahit Zarifoğlu
9-PİŞMANLIK VE ÇİLELER
Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür
Bir odun parcası aydınlatır ocağı
Annesi ateşin önünde perişan
Annesi ateşin içinde hür
Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür
Annesinin başi elleri arasında
Parmağında aydınlık günlerden kalma yüzük
Bir fotoğraf asılıdır duvarda
Aynaya, geceye, maziye dönük
Annesinin başı elleri arasında
Bir tüfeğin burnu havadadır
Ateş almak üzeredir mermisiz
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım
Siz beni ne anlarsınız... siz...
Bir tüfek ateş almak üzeredir mermisiz
Bir saman çöpüne tutunmuş kızların
Eteğini ben çektim
Neyleyim göğsümü Karacadağ'ın sert rüzgarı doldurmuş
Sezai Karakoç
141
10- PUSUDA YALNIZLIK
karacadağ
yamaçlarında kardelen çiçekleri
her bahar umuda rengini verir
ve her bahar
dicle'de ak köpüklere üşüşür papatyalar
siverek düzü
hayata vurgun yürekli yigitleri
ve sabahin eteklerinde ter taneleriyle
"memleketimdir benim"
orada
tüfekler yaglanir kerpiç damlarda
türkü kaçak
tütün kaçak
kaçak çay bugulanir şavki vurur maglara
ve korku ve umut ve can pusuda
pusuda yalnizlik
karacadag,
önü diyarbekir'dir
ben hüznü avuçlarken ora mahpuslarında
bulutlarla yalpalayan rüzgarları resmedip
bakıp bakıp iç çekerdim doruklarına
karacadağ,
patikalarında ceylan ölüleri
ve bakır renkli göğüslerimizde görkemli güneşiyle
sabıra tutunan sevdaların gönüllü erleriydik
ve yollarımızda ayaklarımıza batıp çıkan devedikenleri
özlemler biraz uzak biraz diri
bekleyişlerde alçalıp yükselirken köpük köpük yalnızlık
Yılmaz Odabaşı
11 - KARACADAĞ VE İPEK
Bir ufak esintiyle dalgalanır adeta üstündeki şalı
Bir farklılık oluşturur, görünen
İpek şallar alımlı kılar, giyeni
Puşusundan vazgeçmez Karacadağlı
İpek, servetine eş değer kıymettedir
Toplasa ipekli olan ne varsa
Çıkarsa parmağındaki yüzüğü
Bir araya getirir eminim
Evin duvarında her şey sanki tül
Karacadağ hayalimdeki mekân bir gül”
İpeğe Sesleniş'ten
M.Ali Abakay
142
.
12-VURULUR DÜŞLERİM
Dicleden bir tas su derman olur
Ben Surlara bakarım
Surlar Dicleye
Benim sevdam çatal yürektedir
Sol göğsümün orta yerinde
Sen olmayınca incirim derinden
Dicleye bakarım
Karacadağdan esen rüzgar
Alıp götürsün acılarımı özlemlerimi
Çünkü bu yürek acıyı kaldıramaz gülüm
N olur seher vaktinde
Güneş doğmadan gel
Kollarını, yüreğini açta öyle gel
Bu sevdayı büyütelim seninle
İsa Tekin
13-RÜZGAR SAÇLIM'A
Günaydın...
Güneşim,gün ışığım
Karacadağ'ca serin
Rüzgar saçlım
İsimsiz mewsimlerin
İsimsiz çiçeği
Günaydın...
Edebiyat defteri.com
14-HAFIZASI YİTİRİLMİŞ BİR ÇIBAN BELKİ ÖMRÜMÜZ
akşam ağırdan iner ağrı
tee..karacadağ
yavri ceylan sekişi
tarumar beynim kişnenir
yağız atlılar ninovadan beri
açlık nedir bilmezem..bir tutam yakın özgürlük
Hüseyin Bozkurt
143
.
15- PRANGASI DÜŞMÜŞ GECENİN
Avuçlarımda salkım salkım yıldızlar
yüreğimde tarifsiz sıcaklığın
incecik delirten işveli bir rüzgar
daracık sokaklarında diyarbekir'in
kavaklar salım salım salınarak
adını fısıldıyor songsuda'm
damdayım
başucumda rengarenk sardunyalar
uzanmış seni düşünüyorum
ilk elini tutuşumu öpüşümü
kızarmanı saçlarına dek
mergui' de dalışımızı mucize denizlere
myanmar' da dağları karacadağ kokulu
.....
lotus çiçeğim benim
buda'nın eşsiz meleği
hasret yakıyor ciğerlerimi
sevdam demini tutmuş
uyuyamıyorum
Mehmet Fikret
16-YOZLAŞAN GECENİN ZOR OLUR SABAHI
Yaşamak adına gözlerini korku, telaş
Ve bir o kadar da coşkuyla açan
Bir tırtıl saflığındayım şimdi.
Işık ışık,
Desen desen çoğalarak geliyorum.
Sana gelen tüm yolları açık bırak.
Gelişimi görmezden gelme,
Bana sırt çevirme sakın.
Düşersem yedi iklim tuzla buz olur, dağılırım.
Parçalarımı birleştirenim olmaz.
Ey Karacadağ'ın kara sümbülü,
Kara gözlü, gamze yanaklı al lalem!
Resul Üstün
144
.
20-DİYARBEKİR KALESİ...
Açar,
Kan kırmızı yediverenler,
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur, Karacadağ,
Savrulur zozan..
(Ahmed Arif -Hasretinden Prangalar eskittim-1968)
21-YALNIZ DEĞİLİZ
Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık,
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.
Şafakları ben balığa çıkarım
Akan akmayan sularda
Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
Bir bahar akşamı dünyada.
Ben dört duvar arasında değilim
Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
Karacadağ, Çukurova ve Cibali'de.
Zehirli kör yılanları
Ve sıtmasıyla
Gün yirmi dört saat insan avında
Karacadağ'da çeltikler.
Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi
Ayak bileğinde bir dizi boncuk,
Sol omzunda nazarlık,
Dağ başında unutulmuş, üşümüş,
Minicik bir aşiret kızının,
Damla-damla, berrak olur pirinci.
Kamyonlarla, katır kervanlarıyla
Beyler sofrasına gider..
Ahmet Arif
22-BENİM İKİ GÖZÜMSEN
Avludaki akasyam,
Bahçemde nergizimsen.
Gül kokan Diyarbekir,
Benim iki gözümsen.
Baharda esen rüzgâr,
Karakışta, güzümsen.
Her mevsim Diyarbekir,
Benim iki gözümsen.
Karacadağda zirvem,
Yokuşlarda, düzümsen.
Güzelim Diyarbekir,
Benim iki gözümsen.
Eylül_2010
Ecz.Abdulkadir Nur GÖRDÜK
145
.
17-TÜRKÜLERİ TANIMIYORSUN
Beni dinleseydin;
Diyarbakır'dan beriye uzanan Karacadağ'ı da tanırdın…
Karacadağ'dan kopan Zengeçur Çayı'nın ne olduğunu, Gâvur Tepeleri'nde
nasıl hür çağladığını, Kazo Köyü yakınlarında hayatının son bulduğunu ve
adının Fırat'ta silinip yok olduğunu da bilirdin...
Mehmet Cemal Saydam
18-GECENİN ISLIĞI
kağıda dökülen her sözcük, şiir olsun istiyorum.
sahte dostluklar,
raflarda bekleyen kirli dosyalar
ve işe yaramaz formül ve sayılardan sıkıldım.
deniz dalgalarının dövdüğü kayalar üzerinde
-gözlerim köpüren dalgalarda
dalgaların ve martıların sesini dinleyerek
tâ karacadağ'dan
rüzgârın getireceği dağınık saçlarının kokusunu bekliyorum.
duygusal yorgunluğu derinden yaşayarak,
yıldızlı geceleri, kelebek kovaladığımız çiçekli tarlaları
ve seni düşünüyorum.
Müslüm Üzülmez
19- DİYARBEKİR'İN İÇİNDE
Diyarbekirin İçinde Gül Topladim Deste Deste
Istedim Seni Baban Vermediki Oldum Heste
Degil Digel Canim Olasan, Digel Digel Malim Olasan
Kebrağ Baban Ölem Desen, Yetim Kalasan
Benim Olasan, Canim Olasan Digel Digel
Kaşmer Baban Ölem Desen, Yetim Kalasan
Benim Olasanm Canim Olasan Digel Digel
Bir Yanimda Karacadag, Bir Yanimda Dicle Aglar
Zalim Baban, Seni Vermez Sevan Cigerimi Yakar
Mahsun Kırmızıgül
146
.
23-YAMALI DÜŞLER
Karşın Edebiyat Dergisi 14. sayı)
Çakmak çakmak gözler yanar
Karacadağ tepelerinde,
Sisler içinde vurgun yüreklerden
Kavga da gırla gider buralarda
Ardından sarılır yaralar
El verir Karacadağ
Sıkıca kenetleyerek taşları gibi
Kara dut düşmüştür gözlere
Gözlere yanıltan bir zemheri inmiştir
Yamalı, tatlı düşler çığrılır yaşama
Eller bir olur o akşam soğuğunda
Eller yakın olur kıvrakça dostça
Arsun Gözen
24-KARACADAĞ KARAKOLUNDAKİ MEHMETLER ' E '
Siverek - Diyarbakır, yol üstü Karacadağ,
Bir Karakol önünde, iki direk ve bir ağ,
Mehmet ' ler boş durmuyor, nöbet dışında bile,
Şaşırıyor top bazan, sarsılıyor o file...
Nevzat Bilgiç Sıla Benim Gurbet Benim
(Memleketime Şiirler) Kitabımdan
25-VAZGEÇMEM SEVDANDAN
Kavgaya tutuşmuşsam hayat ile
Nedeni sensiz geçen zamandır
Dicle şahidim olsun
Vazgeçmem sevdandan
Ah seni ne kadar sevdiğimi bir bilsen
Öyle büyük ki inan gelip anlattığımda
Dicle akmaktan vazgeçecek
Karacadağ yeniden yeşillenecek
Ve Diyarbakır surları önümüzde diz çökecek
İsa Tekin
147
26-SEVGİLİ DİYARBEKİR'E
Ey Ömer in, Anadolu bağından derdiği gül.
Ey Halid'in uğruna oğlunu verdiği gül.
Ey ipekyol boynunda inci ve mercan şehir,
Seni gören gözlerin, sevinciydin can şehir.
Senden ayrılık hazan gibi vururdu cana,
Ey vuslatı heyecan, firakı hicran şehir.
Gülşeni Tekkesi'ne yas tutar Urfa Kapı'n
Gülşen olan yerlerin, kaktüs olmuş çöl olmuş
Ağlıyor Karacadağ, hazin dumanlı
Kekliklerin yurduna kargalar dolmuş
Ağlıyor Dicle'n
Göz pınarlarını kuruturcasına
Ağlıyor bugün yarını avuturcasına...
Yunus Emre Gördük
27-DİYARBAKIR
Karacadağ zirvesinden,
Sana baktım Diyarbakır,
Yaşlar aktı gözlerinden,
Kim ağlattı Diyarbakır.
Güneş yakmakta taşını,
Taşın kara Diyarbakır,
Kazıdın taşa yazını,
Yazın kara Diyarbakır
Yorgun duruyor surların,
Kimler yordu Diyarbakır,
Ağırlaşmış omuzların,
Kimler bastı Diyarbakır.
Diyarbekir yolundayım
Karacadağ başındayım
Çok gelip geçtim burdan
Daha elli yaşındayım
Dicle bile melül mahsun,
Üzüldün mü Diyarbakır,
Kipriklerin tutmuş yosun,
Bu hal nedir Diyarbakır.
Seyrantepeden şehire
Girecektim ben nehire
Diyarbekir senin için
Razı olmuştum zehire
Sinan Karakaş
148
.
28-SEVDASINA YANDIĞIM
Ey, sevdasına yandığım şehir!
Çanların suskun
Minarelerinde ezan sesleri
Bir çocuğun balonu uçuyor ellerinden
Umut yüklü sevinçler taşıyor
Gökyüzünün derinliklerine
Ey, sevdalı şehir!
Bu yürek ki sever
Dicle gibi sessiz
Karacadağ gibi mazlum
Ay gibi ışıklar saçar
Sevişmeye mahkum aç bedenlere
İçime dolmuş bu sevda
Bu aşk
Bu yürek
Dalmış uykuya sonsuzca
19.11.2007.Mikail Koluman
29-KARACADAĞ
Diz çöküp oturmuş bakır ilinde,
Karlıdır tepesi, duman belinde,
Sılanın kokusun gurbet elinde,
Getirir yelleri Karacadağ'ın.
Fırat'la Dicle'ye elin uzatmış,
Mardin'i, Urha'yı, Muş'u gözetmiş,
Çiçekle süslenmiş, kendin bezetmiş,
Yemyeşil belleri Karacadağ'ın.
Kurulmuş çadırlar birbir ardınca,
Dizilmiş gelinler kaynak boyunca,
Bitermiş dağında nergiz ve yonca,
Hoş kokar gülleri Karacadağ'ın.
Dert yüzü görmezmiş bir konup göçen,
Bahtulu olurmuş suyundan içen,
Bir daha gelirmiş bir gelip geçen,
Çekermiş elleri Karacadağ'ın..
USMAN ETİ
(Karacadağ dergisinden)
30-YÜREĞİMİN KARA YERİ
Şimdi Karacadağ eteklerinde bir dolu insan,
Eteklerine kahırları doldurup,
Ellerini göklere doğru açmışlar,
Ve hayata dualarıyla hükmediyorlar.
Karacadağın talihi de kendisi gibi kara,
Bir taş yağmurundan sonra arta kalanlar gibi etekleri hep,
Ve kenger toplayan her çocuğun gözleri birer Karacadağ.
Keşke coşup taşsaydın Karacadağ, eskisi gibi,
Lavlarınla kovsaydın eteklerindeki biçareleri,
Belki kaderine ortak olmazlardı o zaman senin.
Ama umut yerine koca kara taşları bağrına basıyorlar,
Şifa diye sularda eritilen topraklarını içiyorlar senin
Belki de bundandır ölesiye sevdalılar senin çaresiz topraklarına..
Cemal KURT Çınar 1999
149
31-ÖZLENMİŞ BAHAR SEZGİLERİ...
32-DİYARBAKIR VE YÖRESİNE "
uçuşur kırlangıçlar gül endam
Nüfusu milyonu aşan bir Şehir ,
Surları ve Ulucamisi , görkemi ile
Usumda şekillenir . . .
karacadağ'ın karbeyaz eteklerinde
yer-gök düş kurusu
kaval seslerinde hüzzam
körpe gelincikler, uç vermiş
safran kokulu bahar
buyurgan ve telaşlı
hükmünü icra eyler
kendi kavlince …
sal beni
uçurumların,buzul şafağına
Alpaslan Akdağ
Urfa , Siverek , Karacadağ ,
Ağam daha hızlı , biraz daha ,
Sonuna kadar bas gaza ,
Varalım Diyarbakır ' a . . .
İşte Meydan , işte Surlar ,
Ortaya dökülsün sevdiğim ,
Aramıza giren O ,
El yapımı kusurlar . . .
İşte Bayrak , işte Atam ! .. .
İşte Millet ! . . .İşte Vatan ! . . .
Elini çeksin artık ,
Yakamızdan ! . . .
O ki ; düşman ! . . .
O ki ; düşman ! . . .
( Sıla Benim Gurbet Benim
" memleketime Şiirler "
İsimli kitabımdan)
Nevzat Bilgiç
33-EY ŞEHİR
Ey, şehir !
Kal ,öyle içinde kalelerin.
Kal,evlerinin ışıkları yanıp sönsün,yanıp sönsün.
Karpuzlar çatırdasın avlularında,
külhanbeyler üşüşsün bulvarlarına!..
Ellere ne şehir benim,düş benim;
gündüzlerinin göğünde güvercinlerim,
buruk bir sızıdır hala içinde kederlerim...
Ey, şehir !
Yaralı yatağım benim,
birazdan akşam olacak,
Karacadağ'dan kalkan kuşlar saçlarına konacak...
Unutma,ben yine yılmaz'ımdır;
çok yorulmuş,yanılmış,yılmamışımdır;
nafile karıştırma saçlarını bitmiş,kalmamışımdır.
Ey, şehir ! Kalmamışımdır...
Yılmaz Odabaşı
150
34-KOÇEREM LOOOO..
Koçerem, karacadağdan peynir getirmişem,
Araram tararam bulamam bir dost evi
Yanmış tutuşmuş diyar-ı bekirimin sokakları
Ne o eski dostluklar kalmış.
Ne o sevgi ve saygı kalmış.
Dedim yaa.kardaş koçerem loooo
Ben anlamam cazdan bardan
Ben halay teperem Ben keşeo çekerem.
Karacadağımın serin tepesinde.
Vallah ben koçerem karacadağlıyam vefakaram,
Ezrebenem, harbi delikanlıyam.
Esmerem, karayam saygılıyam looo
Ben seversem tam severem hata ölümüne severem.
Dedim yaa kardaş ben koçerem..
Ben karacadağlıyam looooo.
Paşa Boçkun
35- BİR KURU AĞAÇ
Düşüyorum apayrı yollara
Kimse tanımıyor sesimi, sesim üşüyor
Ve fakat son savaş nefesini veriyor
İçimde bir güneştir batıyor
Yolun ortasında
Yeni yollar çalarak Karacadağ'dan
Uzanıp gidiyorum
Bilmediğim sahipsiz ülkelere.
Bir kuru ağaç
İçinde yeşeriyor kardeşliğin
Elleri, gebe zaferlerin sancısı
Tüm iliklerimi yakıyor gözyaşı
Ve memleket
Kapital bir sevgiye asılıyor.
Ah neyleyim
İçimde sevmek gibi bir duygu
Köreltiyor bıçağını acıların
Her iklim bir başka aşka kalıyor
Bir kuru ağaç gibi
Ateşten topraklarda emekliyorum.
Yolun ortasında ben
Gelen sen giden sen
İşte bu vakitlerdir
Aklımı lime lime ettiğim.
Nedim Kardaş
151
.
36-KARACADAĞ DERLER Kİ DAĞDIR
Bu dağ, dağ olalı beri, böylesine bir kin
kusmadı.
Kini ateş olup, kasıp kavurdu silme ovayı.
Ateş söndü, taşlaştı.
Ova, silme taşa kesti.
Yanı başındaki şehir, şehir olalı beri,
Öfke duydu bu dağa.
Hükmün kimedir,
Ateş olsan püskürdüğün kadar yakarsın, dedi.
Dağın kusmuklarından surlar ördü bu şehir,
İçine de evler...
Kimliğini, dağın kustuğu taşlara işledi.
Dağ haddini bilsin diye.
Şehmus Diken
37-SURLARLA KONUŞAN DELİ
Gurbet akşamlarının karanlığında,
Sakladığım sancılarımı bir ben bilirim.
Hele bir de;
Çocukluğum tutarsa beni,
Yokluğun, saplanırsa yüreğime.
Kan, revan olursa içim,
Asırlar ötesinden destan olur, gelirim.
Sen girince rüyalarıma,
Kimi zaman, Karacadağ'da patlayan volkan,
Kimi zaman, Mezopotamya'da bereket,
Kimi zaman, köpüren, taşan Dicle olurum.
Bazen, Mevlana Halit dergâhında bir mürid,
Bazen, Süleyman ordusunda nefer,
Bazen, Selahaddin Eyyubi'ye komşu olurum.
A. Kadir Gördük
152
.
38- HASRET ÇEKEREM
Anlatayım şehrimi, bilmem nesiyle.
Diyarbekir divanı, hoş bestesiyle,
Eyvan gecelerinde, cümbüş sesiyle,
Söylenen türkülere, hasret çekerem.
Taşı karadır, yoktur bahtında beyaz.
Aramakla bulunmaz, mevsimi hep yaz.
Karacadağ'dan sonra mesafesi az,
Varılan memlekete hasret çekerem.
Hatunkastalı'ndaki dut bahçesinde,
Avludaki çardağın, o gölgesinde.
Misafir odamızın, başköşesinde.
Serilen döşeğime, hasret çekerem.
A.Kadir Gördük
39- EY DİYARBEKİR DİYARBEKİR
Sen sıcak surların daha sıcak rüzgarın ise serin eser
Sen kıymetini bilmezsen sonra sahabeler sana küser
Taşlarına sorarsan surların çeşit- çeşit ,yanık -yanık türküler söyler
Ey Diyarbekir Diyarbekir
Meşhurdur Karacadağdan gelen buz gibi Hamravat suyun
Meşhurdur sultanların birbirlerine gönderdiği karpuzun
Meşhurdur yumurtanın akıyla yapılan surların
Ey Diyarbekir Diyarbekir
Dolaşmak lazım seni sokak -sokak ,cadde -cadde, ağır -ağır
Çalış çabala Diyarbekir i kötülüklerden sıyır
Otur gölgesinde ağaçlarının yürekten Allahını çağır
Ey Diyarbekir Diyarbekir
http://www.canim.net/siirler/32401-.html
153
.
40- ZÜLFÜ LİVANELİ
ÜRYAN GELDİM TÜRKÜ SÖZÜ
Açar.
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan
Savrulur Karacadağ,
Savrulur Zozan...
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemher ide uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı...
Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde ey dost fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye ey dost dermanım mı var
41-DİLE GEL DİYARBEKİR
Bağıyla bostanıyla,Efsanesi destanıyla,Ne güzelsin DİYARBEKİR…
Bir mabette dört din,Herkesi sen kardeş bildin, Diyar-ı Emin DİYARBEKİR…
Alipaşa, Melikahmet, Geçmişine okur rahmet,Anılarda DİYARBEKİR…
Fiskaya yukarıdan bakar, Celal GÜZELSES yürek yakar, Yanık yüreklilerine
n'oldu DİYARBEKİR…
Surların taşı kara,Kalbimde açmışlar yara,N'olacak bu yara DİYABEKİR…
Kırklar Dağında aşk izi,Ziyaret mi çarptı bizi?Nedir bu hal DİYARBEKİR…
Hazreti Süleyman,Yiğit ve kahraman,İmrendim sana DİYARBEKİR…
Erir yazın, erir baharın,Karacadağ'da bitmez karın,Nedendir ah DİYARBEKİR!
Surlarla çevriliydin, Dicle Irmağıyla evliydin, Kıskandım seni DİYARBEKİR…
Hamravat Suyun içilir,Senden asla yardan geçilir,Anlat nedendir DİYARBEKİR…
Ahmet Erdem
154
42-KALAYLI BAKIR KUŞKANAM
Bizim evde
Var bir kuşkana
Durur salonda baş köşede
Nenem dedeme varınca almışlar
Kararmış kalaylamışlar
Delinmiş yamatmışlar
..........
Kaldı babamdan bana
Kalaylı bakır kuşkana
Vi başan kurban
Unitmiyasan meftuneyi
Dedi kaynanam
Ma hoş heç unuturam
Kengeri
Verin bahan lengeriyi
Üskürede ki Kerejdağ pirincini
..........
Aldı bugünkü yerini
Salonda baş köşede
İçinde Muhammedi gülleri
Biri dedem
Biri nenem
Biri babam
Biri de anam koksun diye
Canım
Kalbim
Tüm yaşantım
İşte kalaylı bakır kuşkanam
(Diyarbakır şivesi kullandım. kuşkana=tencere, üsküre=bakır tas, lengeri=yayvan
bakır tabak)
Birsen İNAL
43-DİYARBEKİR
Kerejdağın tepesinden, seyreyledim memleketi,
Tarihin derin sesinden, iliklemişim ceketi,
Gözlerimden akan yaşlar, karıştı Dijle nehrine,
O muhteşem toprakların, kayıp olmuş bereketi.
Öyle bir sessizlik var ki, hava bile endişeli,
Her şey kaskatı kesilmiş, gördüğüm her şey köşeli,
Ne olur izin vermeyin, bulunuz o hain eli,
Hüzün kalksın memleketten, her insan olsun neşeli.
Sinan Karakaş
155
44-BEN DİYARBEKİR'İN HAYRANIYAM,
Ben Diyarbekir'in hayranıyam,
Burnumda tüti,
Tek tek küçeleri,
Kara kara daşları,
Süvikteki kuşları,
Türlü türlü aşları,
Bilmeyen bilmesın,
Hem ben onlar için sevmiyem
Diyarbekiri,
Ben o torpahları seviyem,
Kerejdağını,
Dijleyi,
Hezreti Süleymanı,
Ulu Camiyi,
Hele dört ayahlı mınara
gözümün önünden gıtmi,
Mardin kapıdan giriyem,
Delıller hanına uğriyam,
Sur dibinden başlıyam
yürümaga,
Bir bir daşlarını kohlıyam,
Torpağını adımlıyam,
Urfe kapıya geleyim,
Otırıyam dinleniyem,
156
Canım su içmah isti,
Anzeleye ugriyam,
Kana kana su içiyem,
İçtıhça içmagım geli,
Doymıyam, doyamıyam,
Torpagına basıyam basıyam da,
Gene de basmaga kıyamıyam,
Çıft kapı, tek kapı dolaşıyam,
Yürürken Dağ kapıya ulaşiyam,
İniyem Fis kayasına,
Uzahtan uzaga bahiyam,
Kafam tarihe doğrı uzani,
Vazgeçiyem diyem kı bilen bıli,
Bılmeyen mı, baba o da onın sorını diyem,
Döniyem İç kaleden içeriye giriyem,
Hezreti Süleymana ugramadan,
Küpelı hevızına giriyem,
Temizleniyem,
Makama tertemiz girmah gerek,
Hezreti Süleymana uğriyam,
Saygı gösteriyem hürmet ıdiyem
Hezreti Süleymana ve şehit sahabilere dua ıdiyem,
Sinan Karakaş
.
45- DİYARBAKIR'A ÖZLEM
Ah… Diyarbakır, güzel şehir..
Seni sende yaşamama rağmen
Yine de hep özlüyorum
Tarihin bile imrendiği güzelim surların
Akşamları ay ışığının altındaki ihtişamın
Bir başkadır, Diyarbakır
Efsaneleşmiş surlarında
Ve her karış toprağında
O güzelim hevsel bahçelerinde
Gezen nehirlerin anası Diclen
Beşinci Haremi Şerif Ulu Caminle
Bir başkasın Diyarbakır
Ey güzel ülkemin gizemli şehri
Güneydoğunun parlayan yıldızı
Ey tarih kokan kutsal kent
Sen ki Peygamberler, şehit sahabeler diyarı
Sevdalı yüreklerin hasretli beldesi
Bir başkasın Diyarbakır
Sen ki sevgiye kucak açıp gönülleri fetheden
Aşka susamış toprakların bereketli beldesi
Ey… Karacadağ eteklerini aydınlatan güneş
Sensin güneydoğunun sönmeyen ateşi
Hasretinle yanan yüreklerin şanlı efsanesi
Bir sevdasın sen Diyarbakır
Eyyüp Aras
46- DİYARBEKİR'E UZAKTAN BAKANLARA
Uzaktan sevme beni.
Cesaretsiz, ürkekçe olmasın aşkın.
Ben,
Seni emziren ana kucağın.
Ben,
Seni büyüten baba ocağın.
Ben,
Senin memleketin.
Ben,
Diyarbekir' im.
Doğduğun,
Doyduğun,
Var olduğun toprağın.
Havamı solumak,
Koynumda sabahlamak,
Karacadağ' la yatıp, Fiskaya' yla uyanmak,
A.Kadir GördüK
157
B - KARACADAĞ HİKAYELERİ
1. ZAMANA HÜKMEDEN SEVDANIN BEKÇİSİ SURLARDAN
SESLENİYORUM SANA GÜZEL ŞEHİR
Zamana hükmeden sevdanın bekçisi surlardan sesleniyorum sana güzel şehir;
Seni seviyorum…! Sıcak kanlı insanlarınla güneşe duran şehir. Al rüzgarı yanına, seni
bekliyorum en yüksek burcunda. Al yanına bütün sevdalarını, unutma en küçüğünü
bile. Suzi'yle Adil de gelsin Kırklar Dağına inat.Gelsinler soframız herkese açık.
Zamana hükmeden sevdanın bekçisi surlardan sesleniyorum sana güzel şehir; Seni
seviyorum…!Dün senden baktım güneşe, unuttum dünyayı. Daldım sevdamın
denizine. Seni unuttum sanma Karacadağ. Yüreğimde sana da yer var. Açılın
giriversin aramıza.
Fırat Erdoğan
2. -DERVİŞ İLE ADULE" ACIKLI BİR HALK HİKAYESİ
Osmanlı'nın kargaşalı döneminde yöredeki sorunları çözmek için Milli Aşiret
Lideri, İbrahim Ağa'yı başkent İstanbul'a çağıran Padişah, İbrahim Ağa'ya, Paşa
ünvanı ile Urfa'daki aşiretleri birleştirme görevini verir. Urfa'ya geri dönen İbrahim
Paşa, yöredeki tüm aşiretleri toplayarak Milan Aşiret Konfederasyonunu oluşturur.
Bu oluşuma girmeyen Arap Gesi aşireti ile Türkmen Karakeçi aşireti İbrahim Paşaya
meydan okuyunca, Paşa bunun üzerine bu iki aşireti bezdirmek için kuyularına el
koyuyor, topraklarını kendisi işliyor. Bu iki aşiret İbrahim Paşa'ya başkaldırınca
aralarında zaman zaman kavgalar çıkıyor.
Kitaba konu olan İbrahim Paşa'ya bağlı Yezidi Şerki aşiretinin genç lideri
Avbde, İbrahim Paşa'nın bacısı Rahime'yi seviyor. Paşa bunu duyunca kız kardeşini
Avbde istemeden Urfa'da şehir merkezinde biriyle evlendiriyor. Paşa ile Yezidiler
arasında gizli bir rahatsızlık başlıyor. Rahime çok geçmeden verem hastalığına
yakalanıp ölüyor. Avbde, ise Suruç'tan bir kızla evleniyor. Avbde'nin bu kadından
Devriş ve Sadun isimli 2 oğlu oluyor.
Romanın asıl hikayesi buradan başlıyor.
Yörede dengbejlerin söylediği, ağıtlara konu olan Devriş delikanlı yaşında iyi
bir savaşçı. Bu gençte İbrahim Paşa'nın kızı Adule'ye aşık oluyor. Bundan rahatsız
olan Paşa, Yezidileri o bölgeyi terk etmesini isteyince, Şerki aşireti üyeleri oradan
gitmek zorunda kalıyor.
Karakeçililer İbrahim Paşa'ya karşı savaş ilan edince Paşa güç kaybetmek
istemediğinden bir taşla 2 kuş vuracak bir plan kuruyor. Yezidilere haber gönderen
İbrahim Paşa Karakeçililerle savaşmasınıa karşılık kızı Adule'yi Devriş'e vereceğini
158
vaad ediyor. Devriş'in babası Avbde bunu kabul etmesede oğlu Karakeçililere
yenileceğini bile bile bu savaşın komutanı olmayı kabul ediyor. Adule silah ve sayıca
az olan Devriş'in savaşa gitmesini istememesine rağmen sevdiği kız uğruna ölüme
giden Devriş savaşta ölüyor.
Adule orada şimdi halen dengbejlerin dilindeki "Delal" ağıdını yakıyor.
Yörede bunun gibi bir çok hikaye dilden dile dolaştığını ifade eden Karasevda "Bu
hikayeler yazılı hale getirilmemiş halen dengbejlerin dilinde" dedi.
Kaynak: Sanliurfa.com
3. BRUKAN AŞİRETİ'NİN BİR AŞK YÜZÜNDEN NASIL YOLLARA
DÜŞTÜĞÜ ANLATILIYOR
Brukanlar 1600'lü yıllarda Karacadağ'da yaşıyorlar. Osmanlı zabitinin
emrindeki bir grup asker oradan geçerken Şemdin Bey'in obasına konuk olur. Şemdin
Bey, izzet-i ikramda bulunur. Ancak, müfrezenin komutanı Şemdin Bey'in dillere
destan güzel kızını çadırın önünden geçerken görür ve gönül koyar. Geleneklere
uymayan bir biçimde onu ister. Şemdin Bey kızı vermez mi? Şemdin Bey ve ailenin
ileri gelenleri geleneklerinde böyle kız istenmeyeceğini zaten dışarıya da kız
vermediklerini anlatırlar. Ancak, Osmanlı'nın çöküşte olduğu, herkesin kendisini baş
saydığı bir dönemde bu zabit de her istediğini elde edebileceğine güvenerek Şemdin
Bey ve aşiret üzerinde baskı kurup kızı zorla almaya çalışır. Şemdin Bey belayı
defetmeye çalışır, ama gençlere engel olamaz. Çıkan çatışmada komutan ile beraber
birkaç tane asker ölür. . Göç mü ettiler?
Çadırlar çözülür, denkler yapılır, kadınlar ve çocuklar önde uzun ve
meşakkatli geçecek göç başlar. Bu göç Karacadağ'dan başlar Diyarbakır üzerinden
Bitlis Vadisi'nden geçerek Kars Aralık'ın Dil Bölgesi'ne gelir. Göç esnasında büyük
kayıplar yaşanır.
Çığ düşer, kurtlar saldırır, kışa doğru geçtikleri vadilerde buzlar kırılır,
insanlar buralara düşerek boğulur. Ölenler arasında Şemdin Bey'in kızı da vardır
Göç Dil Bölgesi'ne vardığında Şemdin Bey ölür, aşiretin bir kısmı doğuya bir kısmı
ise kuzeye gitmek ister. Kendi aralarında anlaşamayınca ayrılırlar. Doğu'ya gidenler
İran'ın Maku ve Hoy kentlerine, kuzeye gidenler de Erivan ve çevresine Elegez
Yaylaları'na yerleşir. Geri dönüş başları.
Hâlâ oralarda mı yaşıyorlar? Yaklaşık 300 sene buralarda yaşayan aşiret
1917'de Lenin'in ihtilal yapmasından sonra Ermeniler ile yaşadıkları problemlerden
dolayı geri dönmeye karar verir.
(Araştırmacı Doç. Ahmet Özer, Hikaye: Kasım Gültekin)
4. ÖRTMELİ KÜÇELERDE KALAN ANILAR
Karacadağ`ın rüzgârı karataşların, sıcaktan kavrulmuş kuru otların arasından
eser. Bazen sert, bazen sıcak, bazen de ılık. Baharda bin bir çiçek kokusunu, yazın
sıcağı, sonbaharda hüznü, kışın kimsesizliği eteğine alıp Diyarbakır`a taşır.
Müslüm Üzülmez
159
5. ÖLÜMÜN ADI
.
Neyin habercisiydi sınıftaki sessizlik, kim anlatır bana bu sessizliğin
nedenini? Gözler dolu dolu, neden herkesin bakışları üzerimdeydi. Gözlerinin
içinden, yüz ifadelerinden seziyorum bir şeyleri ama, soramıyorum bir türlü. Benimde
gecem kâbuslu geçmişti. Asık bir yüzle geldim okula. Hem bedenen hem de zihinsel
yorgunluk yaşıyordum. Bu sessizliğin adını sorduğumda anında çözüldü. Boğazlarıda
döğümlenen hıçkırıklar… Koptu bir 'vaveyla', 'zeliha' diyen fısıltılar duydum.
Sıralara baktığımda, Zeliha'nın yeri boştu. İlk kez Zeliha'sız bir sınıf. Hıçkırıklar daha
da yükselmeye başladı. Hüzün ilk kez yaş damlacıklarıyla bir arada, okulun
duvarlarında ilintilenerek ulaşıyordu dış kalabalığa. Paylaşılmayan duyguları isyana
dönüşüyordu.
Zeliha, bu sabah okula gelirken 'Trafik canavarına' yakalanmıştı. Yazgı mıydı,
sabahın erken saatlerinde okul servisini beklerken.... adı konulmamış bir ölüm...
Coşkuluydu, sevinç ve heyecanı bir arada yaşıyordu. Sarışın ve güleç yüzü, ışıltılı,
mavi gözleri karşılıyordu günün ilk ışıklarını. Okulunu, Öğrenci arkadaşlarını
düşündü. Bir an önce okuluna varmak, derse hazırlıklı olduğunu anlatmak, belleğine
depoladığı bilgileri aktarma arzusu, bir ukte oluşturmuştu içinin derinliklerinde.
Düşünceleri 5-E sınıfında; bakışları boşluğa odaklanmıştı. Nasıl olduysa… Bir anda
küçücük bedeni yerde, açık kalan gözlerinde bir daha görmeyecekti günün
aydınlığını, Emek Caddesinde her şey sustu. Ne ağlayan ne de gülen oldu bir daha.
Her şey gömüldü derinliğe. Karacadağ'ın asi rüzgârı bir daha dalgalandırmadı
nergiz kokulu saçlarını. Canavarın uğultusu, Zeliha'yı bir başka evrene taşımaya
koyuldu. Bu gece melekler bile hüzünle öpecekti yanaklarını. Hiç bir zaman
yıldızlarla kavgalı olmadı. O her akşam ay ışığıyla selamlaşırdı. Güneş vedalaşırken
onunla, dağ doruklarında gökyüzüyle buluşurdu. Annesi, 'Gitme aşkım, bana
sormadan, bensiz gitme. Bütün gece uyanık kaldım gitmeyesin” diye. “Sen gittikten
sonra gözlerim ağırlaştı, göremedim. Terk etti yavrum beni...” İlerleyen zaman,
anneye inat öpüşüyordu Zeliha'yla. Sirenler çaldığında caddelerde, sanki gecikmiş
'trafik canavarı' bekler gibiydi koca kalabalığı…
Temmuz 2006 Abdulhalim İpek
6. ZEL, KEKLİK VE BİR AYRILIŞIN ÖYKÜSÜ
Öğretmen Rıfat Mertoğlu'na mektup
Kentimin yürekli ve bilge insanı…
Acıları bal etmesini bilen, kalem erbabı, dostuna dost, yiğit kardeşim. Kaç
zaman oldu, buralardan gideli, kaç mevsim geçti, kaç bahar tükettik? Gidişin, tarihi
bir romanın sararmış sayfaları kadar eski geliyor bana.
160
Sanki Roma arenalarında Spartaküs'le, birlikte kılıç bilemişsin zalimlere
ve sanki Arabistan çöllerinde Leyla ile Mecnun'a su taşımışsın ardından onurlu bir
hasretlik bırakıp bin yıl öncesinden, nasıl buralardan göçüp gidersin be keko?
Gittiğin günden beri bir muhasebecinin titizliğiyle kafamda gidişini
hesaplıyorum. Yüreğimde kurduğum muhakemede kaç kez seni yargıladım, her
seferinde yüreğimin yufka yargıcının kararıyla serbest kaldın. Belki bencilliğimden
yargıladım seni… Kekom tüm ağır yükleri, omuzlarımızda bırakıp gittiğin için
yargıladım seni.
Dün çıktım o çok sevdiğin Karacadağ'a.
Hal bildiğin gibi değil, hasretlik sel olmuş, akmış ovalara… Köyler, araziler
su altında. O çok sevdiğin çocukların elleri, ayakları çıplak. Buz kesmiş. Onlarca
çocuğu okuttuğun sınıflar, sel suları altında. Bölgede kışın soğuk ve yoksul fotoğrafı
yavaş yavaş netleşiyor.
Yılın ilk karı Karacadağ'ın doruğuna yuva yapmış, güneş bulutların hapsinde.
Bir poşet içine bir avuç kar koyup sana göndermek isterken, ak kar hasret olup eriyor
avuçlarımda, sele karışıp nazlı bir gelin edasıyla dökülüyor Siverek ovasına…
Bir çoban sırtını heybetli dağa verip, acıyı, ayrılığı, yalnızlığı ve yoksulluğu
anlatan ezgilerle kaval çalıyor… Karacadağ'ın ustura gibi keskin soğuğuna karşı,
insanın içini ısıtan, o çok sevdiğin ezgileri, dağdan, ovaya yankılanıyor. Gözyaşlarım
donuyor hoyrat rüzgârlarda Ahmet Arfi'ın dediği gibi, “zemheri de uzadıkça uzuyor''
Karadağ'da…
Çobana dostça soruyorum;
“Sen Zel'in öyküsünü biliyor musun?”
''Yok'' diyor. “Nasıl bilmezsin! Hani şu Rıfat Öğretmenin Zel'i. Hani saçları
tebeşir, silgi kokan Zel. Hani şu üç beş kuruş uğruna, okul önlüğü zorla soydurulup,
gelin duvağı takılan, babası yaşındaki adamın şehvet duygularına kurban edilen
Zel…”
Ses tellerimdeki kızgınlık Karacadağlı çobanın kaşlarına yansıyor. Kaşları bir
çift mavzer oluyor. “Tanımıyorum,” diyor yeniden.
Ciğerim patlarcasına bağırıyorum “Zel'i tanımalısın. O bizim anamız, o bizim
bacımız, O, yarınlarımızın umudu... Hani hoyratça kıydığımız, yaşamını
kararttığımız, onunla birlikte kendi geleceğimizi de bitirdiğimiz, hani umutlarımız,
umutlarınız...
Çoban; 'Suphanallah' çekti, beni deli sanıp, sürüsüyle yanımdan uzaklaştı.
Yine kavalından ezgiler yankılandı. Bekli de bilmeden Zel'in türküsünü çalıyordu.
Sonra, senin için sönmüş volkanik dağın eteğinde bir tutam yarpuz, bir tutam
rüşvet ve birkaç kenger toplamaya çalışıyorum.
Arayışlarım boşuna…
Zamanı değilmiş, kar zirvedeyken yeşermez buralarda kengerler, yarpuzlar... En çok
161
baharda ağlarmış Karacadağ'da laleler Hazreti İsa için.
Zamanı değilmiş!
Tıpkı senin zamansız gidişin gibi!
Zamanı değilmiş. Baharda açarmış kenger çiçekleri, yarpuzlar, nergisler...
Sana, bu kaçak yuvası ve ateşten kor dağdan bir şeyler göndermeliyim. Ege
illerinde şimdi özlemler, volkan olmuştur yüreğinde. Hasretlik yaralarına tuz olsun
diye sana bir poşet içine doldurduğum rüzgârı göndereceğim. Rüzgârı avuçlayıp
poşetliyorum.
Kınalı keklik avına çıkmış, kaçak bir avcının barutu patlıyor, elimdeki poşet
ve içindeki rüzgâr adeta kaçarcasına ait olduğu dağa doğru yol alıyor.
Kekom, zamansızdı gidişin be… Tam da Zellerin yarasına merhem
olacakken, cahilliğin kurtlar sofrasında yalnız bırakıp gittin ya, gidişin kafamda ağır
bir deprem sarsıntısı oluşturdu. İnan sana içimden kan kusarak kinlenmedi yüreğim.
'Bir bildiği vardır' dedim 'kekomun.' Hayra yormaya çalıştım gidişini.
Dün uğradım sanki bin yıl önce dost yüreklerini yetim bırakıp gittiğin odana.
Kapıda bir köylü ''Rıfat öğretmen nerde?'' diye soruyordu yarım yamalak
Türkçe'siyle. Biri oradan biraz keyifli bir ses tonuyla 'öyle biri yok!” deyince beynime
kan sıçradı. “Var, var… Rıfat öğretmen Zellerin gözyaşlarında, köy öğretmenlerinin
yufka ekmeklerinde, köy yollarında, biçare, yoksul köylerde dolaşmakta…
Kavuşamayan sevdaların türkülerinde… Belki de Behram'la Gülzerin'in
gözbebeklerinde umut, alın teriyle pişen keçelerin nakışlarındadır… Ve belki de
yoksul köylülerin ağıtları arasında bir candır…”
Adam; ayağında çamurlara batmış, rengi solmuş, yamalı bir şalvar; üzerinde
ıslak yine yamalı bir ceketle gözlerimin içine bakıyor. Şaşırıyor anlattıklarımdan bir
şey anlamadan.
“Bana anlat, ben onun arkadaşıyım, de, bana derdini” dedim.
Adam ağlamaklı gözlerle anlatmaya başladı, “Sel yollarımızı yıktı,
köprümüzü aldı, götürdü. Çocuklar dört gündür okula gidemiyor.”
“Rıfat yok. Yerine ne gerekirse ben yapmaya hazırım.”
Adam iç çekerek, “Keşke keko Rıfat olsaydı” dedi boynunu bükerek… Evet,
Rıfat olsaydı; Yüreğini köprü, bedenini kara tahta yaparak ulaştırırdı çocukları
okullarına, öğretirdi onlara A,B.C'yı…
“Nereye gitti?” diye sordu köylü.
“Balıklara yem vermeye, Ege'ye gitti” dedim.
Adam dalga geçtiğimi sandı, hızla yanımdan ayrıldı.
Senin balık değil, keklik sevdiğini bildiği için bana inanmadı tabi.
Oysa balık kokularının sindiği caddelerde keklikler hep yaralıdır, bilirim.
Kafestir kekliklere, büyük şehirlerin baş döndüren ışıltısı.
162
Memleket özlemine dayanmaz kınalı keklikler.
Sahi keko.
Bir keklik nasıl yaşar ışıltılı kafeslerde?
Şükrü DOLAŞ 2006-11-18
7. GEÇ KALMADIM DEĞİL Mİ?
Karacadağ sis ve pus içinde… Akşam başlayan kar aralıksız devam ediyor.
Beyaz bir örtü, önce dağın zirvesini, sonra bayırdan aşağı, tüm evleri, köyü kapladı.
Rüzgar kamçı gibi vınlayarak çarpıyor suratlara… Latif öğretmen, eline aldığı tezeği
dizine vurarak ikiye böldü, sobaya attı. Kalktı, gitti, pencereden yağan kara baktı.
“Keşke” dedi, “Keşke bugün gelmeseler…” içine, yüreğine bir huzursuzluk, sıkıntı
çöktü. Nefes almakta güçlük çekti. Öğrenciler ellerinde tezeklerle bir bir içeri
giriyorlardı. Tezekler sınıfın girişinde üst üste atıldı. Tezeğini bırakan öğrenci,
dumanla dolan sınıfa girip, sırasına oturdu.lastik ayakkabılı çocuklar dizlerine kadar
ıslanmıştı. Çocukları sobanın başına çağırdı öğretmen, “Gelin önce kendinizi bir iyice
kurulayın çocuklar, üşüteceksiniz” dedi. Çocuklar birden teneke sobanın başına
üşüştüler, sobaya iyice sokuldular.
Rıfat Mertoğlu.Milliyet.19-6-2007
8. HİLAL İLE ZÜHAL
Eskiden dört yanı sarı güllerle çevrilmiş,dağların kucağından eteklere
yayılmış bir şirin kasaba varmış.Çay bardaklarında gül suyu içilen, evlerinde gül
şerbeti dolup taşan bu kasabanın en görkemli manzarası Zülküfül Tepesiymiş.Bu
tepenin bir yerinde,pembe sabahları selamlayan, eflatun akşamları sırtlayan Hilal ile
Zühal isminde iki kardeş yaşarmış.Dağdan ovaya , etekten yaylaya yayılan ve ipek
döşeli sedirlerinde Kur!an okunan evlere, bahçelerden gül taşıyan Hilal ile
Zühal'miş.Bahar yağmurları başladı mı, çobanların kavalında türküler yükseldi mi ,
arılar, kelebekler döndü mü, meşeler göğerdi, dutlar yeşerdi,
Toprak doğurdu mu; gül açılır, gül kapanır boyuna gönüllerde, bu
diyarda..Gül dendi mi Hilal vardır, Zühal vardır.Katmer gül, Kırk yapraklı kırmızı gül,
pembe gül, al gül…Şişelerde solmayan, ellerde buruşmayan,kokusunu yitirmeyen
güller..
Hilal ile Zühal'in yetiştirdiği güllerden yapılan reçelden yiyen, suyundan
yıkanan, kokusunu kokan hastalanmazmış.Gözlere ilaç bu gül suyunda.Koyunun süt
verimi,hastaların ruhunu aydınlatan ışık; bu gül suyunda.Ve gül yetiştirir, gül dağıtırdı
Hilal ile Zühal…
Bu diyarda gül suyunda yıkanmamış saçlara değmiyor tarak, tutulmuyor gül
suyu damlatılmamış bardak.Günler gül rengi gibi, Hilal ile Zühal gül kadar güzel, gül
kadar ince ve zarif.Nefesleri gül kokusunun kendisi.Sesleri gül hışırtısı,bakışları
gonca gonca, gülle muştularlar insanlara bahar Aydınlıklarını.
Her gece tepede Hilal ile Zühal'in gül alevli lambaları yanardı.Gül ışığı gibi, dağın
sembolü gibi…
163
9-KARACADAĞ'DA MATEM VAR KARACADAĞ YASTA
KARACADAĞ'DA MATEM VAR
KARACADAĞ YASTA
Ekrem'e yine yol görünmüştü. Her geçen gün giderek kötüleşen durumu başta
çocukları olmak üzere herkesi fazlasıyla kaygılandırıyordu. Eve çağrılan doktor
durumun ciddiyetini hissetmis ve Diyarbakır'a gitmesi için kendisine tavsiyede
bulunmuştu. Ekrem, Diyarbakır'a gitmeye fazla istekli görünmüyordu fakat cefakar
eşi çantasını hazırlamıştı bile. O, çevresinden saklamak istese de, yolun sonuna
yaklaştığını içgüdüleriyle sezinliyordu artık. Aşağıya inmek için ceketini giydiğinde
ellerininin hafiften titrediğini görüyor ve çocukları üzülmesin diye bunu onlardan
saklamaya çalışıyordu. Ekrem etrafında toplanan çocuklarını sırayla, tek tek
kucaklıyorken babaları ile vedalaşan çocuklar bunun son vedalaşma olacağını hiç
düşünmüyorlardı. Ama Ekrem herşeyin farkında idi, olacakları seziyordu. Bunun
cocuklarıyla son vedalaşma olacağını adeta biliyordu. Yüreğinden geçen son
vedalaşma hissini bastırmak için kendine olağanüstü bir baskı uyguluyordu.
Çocuklarının gözlerine bakan Ekrem, onlara kafasından geçenleri hissettirmemeye
çalışsa da cocuklar bazı şeylerin yollunda olmadığını seziyorlardı. Ekrem aşağıya inip
arabaya bindiğinde gözü istemsizce, önünde durdukları evin dördüncü katına kaydı.
Evin dört bir yanından Ekrem'in üzerine hüzün ve keder yağıyordu.
Arabada dört kişi vardı. Batmak üzere olan güneşi arkalarına almış,
Diyarbakir'a doğru yol alıyorlardı. Arabanın sağ ön koltuğunda Mehmede Sexo'nun
ilk hanımından olan küçük oğlu Ekrem Karahan oturuyordu. Arabayı, oğlu kadar
sevdiği damadı sürüyordu. Eşi ve oğlu Welat arka koltukta oturuyorlardı.
Karacadağ'ın zirvesine bir karabulut kümesi oturmuştu. Aşağılara doğru yer yer sis
vardı. Yağmur yağıyordu. Yağan yağmur arabada oturanların derin kaygılarına hüzün
katıyordu. Ekrem, Fırat'ın ötesinde, Nemrut'un tepesine tutunan ve batmaya yüz tutan
akşam güneşinin kızıl ışınlarını arabanın dikiz aynasından izliyordu. Güneşin batışı
karşısında oldum olası hep hüzünlenen Ekrem sesizce düşünüyordu. Arabadakiler
onu yormaktan çekindikleri için evden çıktıklarından beri yol boyunca hiç
konuşmamış ve onu kendi haline bırakmışlardı.
Yola çıkalı az bir zaman olmuştu. Ekrem'in kafası karmakarışıktı. İki buçuk
yıldan beri kendisini pençesine alan bu musibetin üstesinden bir türlü gelememişti.
Geçirdiği kriz sonrasında kalbi önemli oranda zedelenmişti. Yapılan kalp ameliyatı ve
uygulanan her türlü tedavi onu bir türlü sağlığına kavusturamamıştı. Eşi, yakınları,
dost ve arkadaşları ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. Ne var ki, kötü yerden
vurgun yiyen yorgun kalbi, kendisini bir türlü toparlayamamıştı. Son aylarda birkaç
defa ard arda çok ciddi rahatsızlıklar geçirmişti. Bir defasında öldü ölecekken kalbine
164
üzerine gül kokusu yayılan bu kasabayı, düşman bir türlü istila edemiyor.
Yaralananlara Hilal ile Zühal'in gül şerbeti şifa oluyor. Gül suyuyla yıkanan
Delikanlılar yüzlerce düşmanı önüne takarak tarumar ediyor. Gül suyuyla afsunlanan
evlere toplar kar etmiyor. Yılan bile kimseyi sokmuyor, ak çekirgeden farksız. Aylar
seneler böyle geçiyor. Hilal ile Zühal hep aynı gençlikte, hep aynı tazelikte. Yediveren
güllerinin içinde bambaşka iki gül…
Bu güzel kasabanın ünü, Diyarbekir'den İstanbul'a,Kerkük'ten Bağdat'a,
Üsküp'ten Tahran'a kadar yayılmış, özlemi büyümüş büyümüş , büyümüş de bütün
gönülleri kaplamış.
Yürümüştü şehir üstüne bir zamanlar Asur kralı,Yürümüştü üstüne üstüne
Roma ve Bizans. Musul Atabeyleri ve Şah İsmail de yürüdü yürüdü üstüne. Aman
vermedi Cihangir Bey. Kasabanın soylu beyi. Hilal ile Zühal'in Salavat-ı Şerifelerle
derledikleri güller hep diri tuttu kasabayı.
Günlerden bir gün … Güneşin başka diyarlara gittiği, bulutların akına
başladığı bir gün..Hüznün çöktüğü, sanki dağların göçtüğü bir gün. Ihlamur ağacının
bayıldığı, meşenin darıldığı, kuşların küstüğü, bülbüllerin sustuğu, güllerin boyun
büktüğü, çakıl taşlarının ağladığı bir gün; inmedi kasabaya Hilal ile Zühal. Gül
kokusu doldurmadı kasabayı. Akşam bir hüzünle geldi,Gül alevli ışığı yanmadı o gece
Hilal ile Zühal'in. Bitmek bilmeyen o gecenin kasveti karşısındaki d ağa çöktü.
Zülküfül Tepesi'nin tam karşısında duran sıra sıra dağlara. Bekledi dağlar. Fakat gül
alevli, gül şavklı tepe yanmıyordu artık. Günler geçti, haftalar geçti, bu bekleyiş acı
oldu. Dayanamadı yandı tutuştu dağlar. Yeri göğü sardı alevler günlerce…Göklerdeki
yıldızlar ağlamaya durdu. Derken koyu bir yağmur boşandı gökten. Bu yağmurla
sönen yanardağdan geriye kara kara taşlar, kayalar kaldı. Şimdilerde bu dağa
Karacadağ derler
Kasaba beyinin biri birinden yiğit, biri birinden yakışıklı, civanmert iki oğlu;
“-Olsa olsa Hilal ile Zühâl ya Rumeli tarafına, ya Acem tarafına kaçırıldı.”
Diyerekten, biri bir al ata bindi güneşin doğduğu tarafa, diğeri beyaz bir ata bindi,
yanlarına da bin atlı alarak güneşin battığı taraf yürüdüler.”-Gençliğimize eyvahlar
olsun” dediler.”-Bulamazsam Hilal'i eyvahlar olsun, nasıl bağışlar atalarım” diye
haykırdı. Ejder kanatlandı adeta batıya doğru.”-Eğer düşman elinden kurtaramazsam
Hilal ile Zühal'i haram olsun anamın ak südü. Erkeğim ben diye nasıl bıyık sallarım.”
Diyerek bir fırtına gibi esti bin atlıyla güneşin doğduğu tarafa Ömer…
Bulutlarla yarıştı , yıldızlarla eşti adeta Ejder. Haykırıyordu bin Askere.
Rüzgarların yarışamadığı, şimşeklerin yoldaşı Ömer tayfun misali esiyordu. Birçok
şehit haberi geldiyse de , Ömer ile Ejder'in Zaferden zafere koştukları bütün dünyaya
yayılmıştı. Hilal ile Zühal'in şahsında yapılan bu cihadda yeryüzünde onlara
1
rastlanmadı. Fakat, bahçelerde gül tomurcuklarının açtığı, bülbüllerin en güzel
öttüğü, güneşin bir başka doğduğu bir günün akşamı cümle insanların bakışları kutlu
tepeye döndü.
Yeni doğmuş ay, görülmemiş şekliyle, en tatlı biçimiyle kucaklamak üzere
Zühal Yıldızını. Şehit kanlarında şavkıyan bir bayrak gibi. Anlaşıldı ki, Hilal ile Zühal
yüceliğe
165
takılan pil sayesinde ölümden kıl payı kurtulmuştu. O bir önce gün kendisini nispeten
iyi hissettiği halde bugün aniden rahatsızlanmıştı. Eve çağrılan doktor durumunu iyi
görmemiş ve ona zaman kaybetmeden hemen Diyarbakır'daki doktoruna görünmesini
tavsiye etmişti.
Ekrem sıkıntılı idi. İki gün önce gördüğü bir rüya yüreğine çöken bu sıkıntıyı
daha da büyütüyordu. Yüreğine oturan bu sıkıntı onu, karşı konulmaz, derin bir
karamsarlığın kucağına sürüklüyordu. O, olabilecekleri az çok tahmin edebiliyordu
artık. Bu defaki rahatsızlık daha önce geçirdiği birçok rahatsızlıktan çok daha farklı
geliyordu ona.Yolun sonuna gelindiğine dair kafasında şüpheler uçuşuyordu. Daha
önce, çok daha ciddi ve çok daha şiddetli birkaç rahatsızlık geçirmiş olmasına rağmen,
o zamanlarda, yüreği tüy kadar hafif, kafası son derece sakindi. Ne var ki, bu defa
herşey çok farklı gelişiyordu. Ölümün soğuk nefesini hiçbir zaman bu kadar derinden
hissetmemişti. Ölüm onu adeta iki adım öteden takibe almıştı. Hayatı boyunca
binlerce defa gelip gittiği bu yollar, şimdi onunla adeta vedalaşıyordu. Karacadağ'ın
tepesinde kaynayan kara bulutlar ona zamansız giden dostlarını, sevenlerini
hatırlatıyordu. Karacadağ'ın yağmur altında ıslanan yosunlu taşları ona, Siverek Asri
Mezarlığını ve o mezarlıkta yatan anne ve babasının hüzünlü yüzlerini hatırlatıyordu.
Karacadağ'a hüzün yağıyordu. Karacadağ sessiz sedasız inliyordu. İşlemeli
kaftanlarıyla süt sağmaktan dönen Karacadağlı Berivanlar yoktu ortalıkta. Baharın ilk
aylarında Karacadağ eteklerinde kenger toplayan genç kızların şen kahkahaları
duyulmuyordu. Ömürleri bu dagda, bu yaylalarda geçen deneyimli çobanların kaval
sesleri büsbütün susmustu.
Güneşin son ışınları Fırat'ın derin sularına gömüldüğünde, Ekrem gözlerini
arabanın dikiz aynasından alarak, önce arka koltukta oturan eşine, sonra da oğlu
Welat'a çeviriyor, onlara derin bir özlemle bakıyordu. Tam da o an, Welat'ın ne kadar
da büyümüş olduğunu belki de ilk kez farkediyordu. Oysa daha birkaç hafta önce yine
böylesi bir yolculukta Welat'a bakmış ve onu baba desteğine muhtaç bir çocuk olarak
görmüştü.Welat'ın büyümüş olması Ekrem'in içindeki sıkıntıyı biraz olsun hafifletse
de, o, nefesini ensesinde hissettiği ölümü çok erken buluyordu. Onun, çocuları,
dostları ve halkı için yapacağı daha çok şey varken böyle aniden gitmesi
kabullenilebilecek bir şey değildi. Düşünceleri onu yıllar öncesine götürüyordu.
Yıllar önce her birini bir şekilde yitirdiği yoldaşlarını hatırlıyordu. Doktor Şivan çok
sevdiği o kutsal topraklara cansız uzandığında oğlu Dara dünyadan habersiz küçücük
bir çocuktu daha. Muhterrem Biçimli, elim bir trafik kazasında yaşama veda ettiğinde
kızı Laleş ve oğlu Şivan daha ufacık birer çocuktular. Siverek'te evinin önünde menfur
bir cinayete kurban giden Ferit Uzun yaşama elveda dediğinde kızı Yekbun henüz
dört-beş yaşında idi.Cellatlar Diyarbakır zindanında Necmettin Büyükkaya'nın
canına kastettiklerinde kızı Serdil 9, Eliya ise henüz 4 yaşında idiler. Bu çocuklar
babalarını görmeden, tanımadan büyümüşlerdi ve kimbilir yaşamlarında ne tür
zorluklarla karşılaşmışlardı. Ekrem bütün bunları düşünerek kendi çocukları için
duyduğu kaygının gereksizliğine kendini inandırmaya çalışıyordu.
Arka koltukta oturan ve yirmialtı yıl aynı yastığa baş koyduğu fedakar eşini
düşündü. Cefekar eşi ile görücü usulü evlenmisti. Babası Mehmedê Şêxo'nun hayatı
166
Ekrem görücü usulü evlendiği halde hayatı boyunca bundan bir gün olsun
pişmanlık duymamıştı. Eşi Nezihe, Kürt edebiyatının saygın simalarından şair ve
tarihçi Osman Sebri'nin yeğeni idi. Köklü bir aile ortamında mazbut bir terbiye ile
yetişmişti. Yörenin adetlerini ve kültürünü iyi biliyordu. Ekremin devrimci yaşam
biçimine adapte olmakta hiç zorlanmamıştı. Dolayısıyla başta Ekrem'in yakın
akrabaları olmak üzere herkese, Ekrem'in dost ve arkadaşlarına karşı son derece kibar
ve fedakar davranmıştı. Onun bu davranışları, dost ve arkadaş delisi Ekrem'i
fazlasıyla mutlu ediyordu. Kendini halkına adayan insanların ortak özelliği olan eşine
ve çocuklarına zaman ayıramama sorunu Nezihe içinde söz konusu idi. Ama o
Ekrem'in benimsediği yaşam tarzını ve çizgisini her şeyin üstünde tutarak bir gün
olsun bunu sorun yapmamış.
Ekrem başını, oturduğu koltuğun arkasına yaslayarak gözlerini Karacadağ'ın
zirvesine dikmişti. Eskiden bu zirvede bir Amerikan radar istasyonu vardı. Aklı
erenler bunun Rusya'dan gelebilecek, olası bir saldırıya karşı tedbir olarak
kurulduğunu söylüyorlardı. İlkokul günlerinde okulda sabahları kendilerine verilen
Amerikan sütünü hatırladı. Yağ,süt ve peynir gibi yiyeceklerin bu radarlar
karşılığında Amerika tarafından Türkiye'ye yardım olarak verildiğini öğrenmek için
aradan uzun yıllar geçmesi gerekmişti. Aklına Şair Ahmet Arif'in Karacadağ üzerine
yazdığı bir şiir dizesi gelmişti. Hangi şiirde neler söylediğini hatırlamaya çalıştı. Ne
var ki, bütün çabasına rağmen hangi şiir olduğunu hatırlayamıyordu. Bu nedenle
büyük bir üzüntüye kapıldı; Oysa dost ve arkadaş sohbetlerinde bu şiiri nasıl da
severek okurdu. Sonra, Üniversite yıllarında Ankara'dan sınıf arkadaşı Şivan
Perwer'in, Karacadağ'da, kalleş pusularda katledilen, ince boylu,yakışıklı Kürt yiğidi
Mehemedo için söylediği o hüzünlü türkü geliyor aklına . İçinden bu türkünün birkaç
kelimesini tekrarlamak geçti. Ne var ki, yapamadı. Şivan'ı, Şivan'nın Ankara'da ilk
kez sahneye çıktığı o olaylı günü anımsadı. Şivan, 'Xezal Xezal' türküsünü
söylediğinde yer yerinden nasıl da oynamıştı. Memleket elden gidiyor diye bütün
güvenlik birimleri nasıl da seferber olmuştu. Birkaç yıl önce Şivan ile yaptığı bir
telefon konuşmasında o günleri yad eylerken her ikisi de o geceyi ve o gecedeki
heyecanı adeta yeniden yaşamışlardı
Sonra aklına birkaç yıl önce vefat eden yakın dostu Mehmet Uzun geldi. Uzun
yıllar İsveç'te yaşayan ve sonra çok sevdiği memleketine geri dönen Mehmet Uzun,
uzunca bir süre uzak kaldığı yurdunu, memleketini ve insanlarını adeta yeniden
tanımak istiyordu. Bir roman hazırlığında olan Mehmet Uzun ile birlikte Fırat
boylarını bir boydan bir boya, adım adım dolaşmışlardı. Gerger Kalesi'ne yaptıkları o
çetin ve riskli gezi hafızasında halen canlılığını korumaktaydı. Mehmet Uzun ile
birlikte Fırat çevresindeki o muhteşem coğrafyaya hayran kalmışlardı.Yılmaz
Güney'in köyü Desmana, Necmettin Büyükkaya'nın doğduğu Karahan'a ve daha
birçok köye uğrayarak dost ve tanıdıklarla bol bol sohbet etmişlerdi. Karahan
Köyü'nde Necmettin Büyükkaya'nın doğduğu ev kendilerine gösterildiginde
duygulanmış ve Mehmet ile birlikte derin bir üzüntünün içine yuvarlanmışlardı
167
Kararahan coğrafyası'nın Ekrem'in yaşamında özel bir yeri vardı. Dedeleri bu
topraklardan Siverek'e göç etmişlerdi. 1950'li yılların sonunda Ekrem daha beş-altı
yaşlarında küçük bir çocukken Babasi uzun bir zaman dan beri viran durum da olan
ata-ecdat yadigari Yukarı Karahan Köyünü yeniden canlandırmak için Siverek'ten
köye yerleşmişti. Yaz aylarında Siverek'te okullar tatile girdiğinde Ekrem, abileriyle
birlikte köye giderdi. Onun o dönemden kalma unutamadığı bir sürü anısı vardı.
Sırtını kale gibi dik duran kayalıklara dayayan Asağı Karahan Köyü yaşanan kavgalar
sonucunda uzunca bir süre kaderine terk edildiği için akrep yılan istilasina uğramıştı.
Köyün içinde ve çevresinde her adım başı boyu iki-üç metreyi geçen, zehirli yılanlara
rastlanıyordu. Ekrem korkusunu yenmek için kendisinden birkaç yaş büyük
ağabeylerinin arkasına sığınıyordu. Ne var ki, Ekrem gibi ağabeyleri de korkuyorlardı
akrepten, çiyandan. Babası, çocuklarının yılan, akrep ve köpeklere karşı olan
korkularını onların zaafı olarak görüyordu. Ekrem geceleri rüyasında akrep ve
yılanlarla boğuşuyordu. Baba Mehmede Sexo bu köyün canlanmasını aşiret adına çok
önemli bulduğundan Ekrem dahil bütün çocuklarının kendilerini bu çetin yaşam
koşullarına şimdiden hazırlamaları gerektiğine inanıyordu.
Köyün arkasındaki yüksek ve dik kayalıklar, köyün karşısında, Fırat'ın öte
tarafında yükselen muhteşem dağlar olmasaydı, Ekrem bir gün olsun bu köyde
kalmak istemeyecekti. Köyün arkasındaki kayalıklardan Fırat'ın öte tarafında
yükselen dağları seyretmek Ekrem'e büyük keyif veriyordu. Ekrem'in anne tarafı,
yani dayıları Fırat'a yakın Meqtele köyünde oturuyorlardı. Annesinin çocukluk
dönemine ait anıları ve Fırat'a ilişkin anlatığı birbirinden güzel bir sürü hikayeleri
vardı. Bu anı ve hikayeler Ekrem'in çocukluk dünyasını süslüyordu. Yılın ilk karı bu
karşıdaki dağlara düşerdi. Sonbaharın ilk haftalarında kuzeyden güneye uzanan bu
sıradağlar beyaza bürünürlerdi. Nemrut ve Kalkene Zirveleri karlarla bezendiğinde
Ekrem kendini bu dağların büyüsüne kaptırırdı. Her şeye rağmen Ekrem'in aklı fikri
yine de hep şehirde, Siverek'te olurdu. Çünkü orada çok sevdiği mahalle arkadaşları
ve akrabaları vardı. Selahattin Ekmen ve Sabri Karahan Ekrem'in hem akrabası hem
de en çok sevdiği mahalle arkadaşları idiler. Evleri birbirine yakındı. Akraba oldukları
için her zaman rahatlıkla birbirlerine gidip gelebiliyorlardı. Türközü İlkokulu'na
birlikte gidiyorlardı. Kendilerine yapılan her türlü haksızlığın karşısına hep birlikte
dikiliyorlardı. Gulabibey Camii'nin bahçesinin bir köşede duran asırlık dut ağacına
hep birlikte tırmanırlardı. Ağaçtan düşme korkusunu yüreklerinde taşıyan anneleri
onları dut ağacının altında bulunan eski mezarlıkla korkuturdu fakat onlar hiçbir
korkuya aldırmadan en güzel oyunlarını evlerinin tam karşısında bulunan bu camiinin
avlusunda oynarlardı. Camii imamının her türlü engellemelerine rağmen onlar camii
avlusunun ortasında bulunan şadırvanı ve çevresini kendilerine oyun alanı olarak
seçmişlerdi. Aşure günü geldiğinde Camii hocası onları sevindirmek
için,beklenmedik bir sürpriz yaparak,onları minareye çıkarırdı. Minare'nin ikinci
şerefesinden Siverek'i seyretmek onları hayal alemine uçuruyordu.
168
Karacadağ'a karanlık çökmek üzere idi. Diyarbakır'a doğru süren ve Ekrem
için sonu belli olan yolculuk devam ediyordu. Ekrem gözleri kapalı düşünmeye
devam ediyordu. Bütün yaşamı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden akıp gidiyordu.
Arabadakiler onun uyuyor olabileceğini düşünerek içine gömüldükleri sesizliği
bozmamaya çalışıyorlardı. Daha önce geçirdiği rahatsızlıklar sırasında Diyarbakır'a
bir an önce varmak icin sabırsızlanan Ekrem bu defaki yolculuğun bitmesini hiç mi hiç
istemiyordu. Anlaşılan Diyarbakır'ın yapabileceği fazla bir şeyin kalmadığına
kendisini tamamen inandırmıştı. Yaşama dair umutları bir bir tükenmişti. Yaşam
sahnesinde kendisine verilen kısa rolün sonuna gelinmişti. Saat ve dakikalara
ayarlanan kameralar stop için düğmeye basılmayı bekliyorlardı.
Ekrem'in aklına kısa bir süre önce vefat eden çok samimi arkadaşı Turan
Seyfioğlu gelmişti. Sosyal ve siyasi alanda yakın dostluğu olan ve çok sevdiği bu
arkadaşının ölüm haberini ancak birkaç gün önce alabilmisti.. Çevresindekiler
Turan'ın ölümünü ondan titizlikle saklamışlardı. Ne var ki, birkaç gün önce kendisini
ziyaret etmeye gelen bir-iki eski arkadaşı sohbet sırasında boş bulunarak ona Turan'ın
öldüğünü söylemişlerdi.Turan'ın ölüm haberi onun yorgun ve yaralı yüreğine balyoz
gibi inmişti. O'nun ölüm haberine üzülen Ekrem gözlerinde biriken gözyaşlarını
silerken, kendisine bu haberi veren misafirler kırdıkları bu potun yol açtığı faciayi
farketmiş ve Ekrem'e geldiklerine geleceklerine bin pişman olmuşlardı.
Ekrem'in,Turan Seyfioğlu ile bir sürü anısı vardı. 12 Eylül fırtınasından
kurtulmak için yurtdışına birlikte çıkmışlardı. Suriye sınırını geçmek için fırsat
kolladıkları o zor günlerde açlığa, susuzluğa Turan ile birlikte göğüs germişlerdi.
Gece karanlığında, yağmur altında gerçeklestirdikleri o zorlu yolculuk geldi aklına.
Yüreklerinde halka ve davaya olan bağlılık, geleceğe dair büyük ve sarsılmaz bir
inançla çıktıkları bu yolculukta aynı kaderi paylaşan bir sürü insan vardı. Hepsinin
kafasında aynı düşünceler ve aynı heyecan vardı. Pust pusulara kurban gitmemek için
deneyimli rehberler eşliğinde, kör karanlıklara karşı dikkatlice yürüyorlardı. Ekrem,
Turan ile yan yanaydı. Hava yağmurlu idi. Yağmur altında ıslanan taşlar sabun misali
kayganlaşmıstı. Bu zorlu yolculuğa baş koyanların çoğu ilk kez böylesi bir yolculuğa
çıkmıslardı. Sınır geçişleri, gece yolculuğu birçokları için sadece roman ve
hikayelerden ibaretti. Islak taşlara basanlar kayarak yere yuvarlanıyorlardı. Çamura
batanlar devrimci mücadelenin zor ve çetin yasalarıyla ilk kez yüzyüze geliyorlardı.
Karanlık gece onlara bitmeyecekmiş gibi geliyordu ancak her şey halk için denilerek
bütün zorluklara göğüs geriliyordu. Düşüp kalkmaktan canları çıkan gruptakiler biriki dakikalığına mola verdiklerinde, Turan Seyfioğlu yanıbaşında yorgunluktan bitap
düşen Ekrem'e dönerek ''Yahu Ekrem Lenin'in, 'devrim yolu zordur, çetindir,
engebelidir, belalıdır' dediği yol yoksa bu mudur?'' diyor. Turan'nın bu zorlu yürüyüş
sırasında yaptığı bu anlamlı espiri Ekrem'e güç veriyor. Ekrem çok eskilerde kalan bu
anıyı hatırlayarak Turan için birkez daha ağlıyordu.
Sonra aklına Siverek'te yakalanması ve Mamak'ta geçirdigi cezaevi günleri
geliyor. Her tarafın toz duman olduğu o günleri düşünürken yüreği titriyor. O günler
169
yaman günlerdi. Cezaevi döneminde ve sonrasında geçirdiği o zor günlerde
kendisinden kaçan ya da onu sahiplenen insanları bir bir aklından geçiriyor. Zor
günlerin dostluğunu ve arkadaşlığını en iyi o yıllarda tanımıştı. Yine de, o her şeye
rağmen insanları seviyordu. Eli kalem tutan, cebinde parası olan herkesin Siverek'ten
vebadan kaçarcasına uzaklaştığı o çetin dönemde, o, insan sevgisi, Siverek aşkı
diyerek Siverek'ten bir adım olsun uzaklaşmamış ve Siverek'te yaşamaya devam
etmisti. En önemlisi de, o bir gün olsun bu yönde aldığı, bu kararından pişmanlık
duymamıştı.
Diyarbakır-Siverek arasındaki yol Diyarbakır'a doğru biraz daha kısalıyor.
Karacadağ eteklerinde bir korna sesi yankılanıyor. Korna sesi Ekrem'e Ambulans
sesini anımsatıyor. Ambulans onu yedi yıl önce bu mevsimde Hollanda'ya yaptığı bir
ziyaret sırasında karşılaştığı bir olaya götürüyor. Hollanda'da kendisine misafir gittigi
akrabasıyla şehir içinde bir yere gittikleri bir gün yolun trafiğe kapatıldığını
görmüşlerdi. Sağlı sollu kapatılan yolun ortasında sirenleri yanıp sönen bir ambulans
duruyordu. Anlaşılan ciddi bir kaza meydana gelmişti. Yarım saat sonra yol açılmış ve
kuyruğa giren arabalar yoluna devam etmişlerdi. Olayla ilgili bilgi almak icin yol
kenarında bekleşen insanlara durum sorulduğunda kendilerine, sahibinden habersiz
sokağa çıkan bir kedi yavrusuna araba çarptığını ve komşuların hayvan hastanesine
telefon açarak buraya ambulans çağırdıklarını, yapılan ilk müdahaleden sonra kedi
yavrusunun hastahaneye kaldırıldığını söylemişlerdi. Hollanda günlerine dalmışken,
Almanya, Belçika ve Fransa'da geçirdiği o güzel günlere uzanıyor, Paris'te gün boyu
Sen Nehri'nde yaptığı o güzelim bot gezisini anımsıyordu. Gezi sırasında sağda solda
mermer sütunlarıyla birçok muhteşem yapı ve saray görmüştü. Ne var ki, gece yatağa
girdiğinde rüyasında Siverek'te, Nigar Düzü'nde kirveleri Hemo Tirko'nun gülen
yüzünü görmüştü.
Gidilecek yere varılmıştı. Araba hastanenin kapısında durduğunda Ekrem
bütün gücünü toplayarak ve hiç kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan birkaç
basamaktan oluşan merdivene yöneliyor. O, ölümle olan bu son randevuya başı dik
yürümek istiyordu. Bu merdivenleri daha iyi durumda olduğu günlerde bile zor bela
çıkabilmişken şimdi burdan bir tüy hafifliğiyle çıkıyordu ya da en azından ona öyle
geliyordu. Doktorlar gerekli müdehaleyi yapmışlardı ancak yapılabilecek bir şey
yoktu. Ölüm de, Ekrem Karahan da bu defaki randevuya sadık kalmışlardı.Günün
birinde gerçeklesmesi kesin olan bu randevuyu ertelemenin bir anlamı yoktu. Ölüm
ben geldim diyorsa, Ekrem Karahan'a da ''HOŞGELDİN SEFA GETİRDİN'' demek
düşerdi. Nitekim, öyle de oldu. Ekrem yaşama gözlerini ebediyen yumduğunda,
yakışıklı yüzüne güzel şeyler yapmanın mutluluğu konmuştu. Cenazesi Siverek'e
doğru yola çıkarıldığında, ona karşı yerine getirilecek son görev için insanlar dört bir
yandan yollara dökülmüşlerdi bile. Ekrem Karahan yaşamı boyunca hep yenilikler
peşinde koşmuştu. O geride bıraktığı bir vasiyet ile Siverek tarihinde bir ilkin altına
bir kez daha imzasını atıyordu. Vasiyeti gereği mezarı başında okunan Kürtçe telqin
sayesinde Siverek halkı kendi dilinden ilk kez telqin dinleme imkanına kavuşuyordu.
170
Dünya işlerinde hep yenilikçi olan Ekrem Karahan diğer dünya için de yenilikçi
davranmıştı.
Hoşçakal güzel insan,
Hoşçakal güzel dost,
Hoşçakal güzel baba,
Hoşçakal güzel kekom,
Hoşçakal be güzel DEZA'm
Sen rahat ol,
Siverek insanı seni hep özleyecek ama hiçbir zaman unutmayacak…
Kadir Büyükkaya
Hollanda
Kadir BÜYÜKKAYA
[email protected]
10. ÖZLENEN DİYARA DAİR
Ilık bir bahar sabahında Karacadağ'ı arkama alıp yürürüm taşlı, karlı yollarda.
Saat henüz sabahtır, iki göz mesafesinde ulaşılacak sevdam vardır ki alır beni götürür
o siyah enginliğe. Enginliğe giden patikada geride bıraktığım her adım tarihe miras
kalır, her adım yalnızlıkla yoldaş olur, oturur şiirlerimin başköşesine. Kuşluk vaktine
yaklaştıkça güneşle aşk yaşarım, teni tenime değmiş gibi yakar kavurur beni.
Karacadağ izler bizi, utanırım; ihanetin acısını yüreğimde taşırım.
Bir derviş edasıyla yol yürürüm sonu gelmez, yol yürürüm kimse bilmez, yol
yürürüm solgun kardelenler beni gözler. O güzelim akşam saatlerine yakın kuzuların
meleşmeleri, ayaklarımın altında can çekişen kengerleri ve en az bir passat kadar
kıymetli katırıyla bir uç köyden bir iç köye azık taşıyan elleri nasırlı, yüreği dağlar
cesametinde Hale şukri'yi görür ve avazım çıktığı kadar fakirliğe, yoksulluğa sitemler
ederim. Aslında ben bu değildim, sitemde hiç mi hiç karım değildi. Ama iç acıyınca,
gözler buğulanıp boğaz düğümlenince bir başka oluyor insan… Derken karşılaştığım
bir qoninin (hayvan çadırı) altında berivan (süt sağma zamanı) gelmiştir; kuzular
annelerinden uzaklaştırılır. Uzak tutulan her kuzu ağıt yakar ayrılığa, acaba bu
berivanın başka bir anlamımıydı?
Berivan, sende başlattığım sende bitirdiğim
derin sevdamın solgun yüzü…
Ve akşamı da yolcu etmeye başlarım tozlu tarih raflarına. Geceye ilk adım bir
korucu kulübesi olur. Bir dengbeş ruhuyla anlattığı acılarını dinlerim; henüz 16'lık
ciğerparesi Baran'dan nasıl koparılışını o mert yiğidin. Kardeşi kardeşe vurduran
sebeplerin bilinmezliği belli ki iyice oturmuştur korucu Mehmet Efe'nin yüreğine.
Gecesi gizemlidir Karacdağ'ının, tıpkı gizli bir sevda gibi… gecenin bir
yarısı Karacadağ'ın zirvesi ile yıldızlar ayın ondördünün şuasıyla adeta raks ederler.
Sonra kayan yıldızları görünce şuuraltı müktesebatım maziye kayar da “hey gidi
günler”im canlanıverir yine…
171
Hey gidi günlerimin mahzun memleketi, sürgün aşkların metropol şehri
Diyarbekir! Nasıl anlatsam seni, Yunus gibi “bana seni, gerek seni”, Ahmet Arif gibi
“üşüyorum kapama gözlerini” ve sürgün şair gibi “ seni anadilimde seviyorum
Diyarbekır!”
Bir derviş ağırlığında akan serin suyun Diclen mi? Başlarında Hz. Süleyman
ve 26 sahaben (1) mi? Tarihi, bir bilge aborojin gibi sırtında taşıyan surların(2) mı?
Kalelerin mi? İki büyük peygambere (3) ev sahipliği edişin mi? Ben u Sen'in mi?
Karpuz güzelin mi? Ve daha başka nelerindi… Evet, belki bunların hepsi beni sana bir
nebze bağlamıştı ama o tarifsiz sevgi bir başka şeydi, beni sana çeken şey neydi
sevgili?
Mustafa URAL
1) Diyarbakır, Dünya'da Mekke ve Medine'den sonra en çok sahabe kabri
bulunan 3. Şehirdir.
2) Diyarbakır surları yaklaşık 9000 yıl önce inşa edilmiş Dünyanın en eski
ve en yüksek surlarıdır. Surlar üzerinde birçok medeniyete ait işlemeler
bulunmaktadır. Yaklaşık 5 km uzunluğundaki surlar Çin Seddinden sonraki en uzun
surlar özelliğini taşımaktadır.
3) Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde Kuran'da 2 ayette ismi geçen Hz. Zülkifl (a.s)
ile Hz. Elyesa (a.s) 'ın kabirleri bulunmaktadır.
11. BİR BAŞKADIR MEZOPOTAMYA'DA BAHAR
Mezopotamya'da bir başkadır bahar. Coşkudur, sevgidir, renklerin doğayla
egzotik dansıdır. Henüz yirmisine yeni basmış bir köy delikanlısının hoyratça hayata
bağlılığının doruk noktasıdır. Hele de ömrünün son demini güneşe armağan eden
Mayıs'ın, görevini tamamlayarak kayıtsız şartsız Haziran'a bir teslim oluşu var ki…
Karacadağ'ın yaralı bağrını yarıp volkanik kayalar arasından yılan sessizliğiyle
inceden inceye tıslayıp cana can katan Hamravat Suyu'nda yıkanan Zozan'ın barışa ve
kardeşliğe gülümseyişidir Mezopotamya'da bahar.
Kulaklarda yılların kambur yorgunluğunun tiksindiren zonklamasının
yüreklerde kuş cıvıltılarına, mis kokulu gül bahçelerine dönüşmesidir
Mezopotamya'da bahar.
Sabah güneşinin Diyarbakır'ın çıkmaz dar sokak pencerelerinden bazalt
örgülü tarihi evlerin eyvanına sevgi ışıkları taşırken, doğanın kaygılı çelişkilerine
çıkarsız, aldatmacasız; ama umutla ev sahipliğine soyunmasıdır Mezopotamya'da
bahar.
Resul Üstün
172
12. KARACADAĞ HİKAYESİ
Diyarbakırlının gözünde salt sönmüş bir volkan, taş kesilmiş bir arazi, bir
taşlık alan değildir. O bin bir çiçek ve böceğin barınağı, bir uygarlık beşiği, bir kadim
tarih, bir şiir, bir hikâyedir. Sözgelimi yöre insanı Ahmed Arif'in dizelerini süslemiştir:
'Açar, kırmızı yediverenler/ Ve kar yağar bir yandan/ Savrulur Karacadağ.›
Karacadağ, 1200 yıldan beri İran ve Irak'taki Kürt aşiretlerinin Anadolu'ya
yayılmasında dağıtım bölgesi oldu, temel konak işlevi gördü. Ona dair Kürtçe
bir özdeyiş var:
.
Çiya Qerejdağ e, diben çiyaye (Karacadağ, derler ki dağdır). Çünkü koni
biçimli olmayan, yavaş yavaş yükselen sönmüş bir yanardağ bu. Hem yakın, hem
uzak; hem dağ, hem değil.
Diyarbakır tarihini yazan Şevket Beysanoğlu, halk arasında volkan
patlamasının nasıl yorumladığına değiniyor: 'Bir ejderha ateş püskürmüş; sonra onu
zincirlere vurup susturmuşlar!' Yazar Şeyhmus Diken, bize, Karacadağ'ın şehir için ne
ifade ettiğini anlatıyor: 'Taş ile kaya parçaları ta Antep'teki kiliselerin inşasında
kullanılsa bile, asıl şekillendirdiği şehr-i kadim Diyarbekir'dir. Ülke sınırları içinde en
az on yabani buğday ürününün yarısı Karacadağ kaynaklıdır.' Diken, Diyarbakır ile
Karacadağ'ın aşk ve nefrete dönüşen ilişkisini şiirsel biçimde dillendiriyor: 'Bu dağ,
dağ olalı beri böylesine kin kusmadı. Kini ateş olup kasıp kavurdu silme ovayı. Ateş
söndü, taşlaştı. Ova silme taşa kesti. Yanı başındaki şehir, şehir olalı, öfke duyduğu bu
dağa 'hükmün kimedir?' dedi. Dağın kusmuklarından surlar ördü bu şehir. İçine de
evler. Kimliğini, dağın kustuğu taşlara işledi. Dağ haddini bilsin diye.
Mezopotamya'nın bu kadim dağının, bu içi geçmiş volkanın harabat
halindeki etek ve tepeleri kimseyi yanıltmasın. İçini boşaltıp ölmüş, taş doğurup
taşlaşmış ama ölü haliyle bile tekmil çevresine Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Antep'e
can vermiş; yaşam tarzlarını belirlemiş. Üfürdüğü, savurduğu kara taşlardan şehirler,
kasabalar ve köyler kurulmuş. Yine de nazlı bir sevgili Karacadağ. Uzak bir hayal, bir
baba ocağı, bir şiir, bir hikâye. Kürt aşiretlerinin göç otağı, göç yatağı. Binlerce yıllık
tarihin tanığı.
Faik Bulut
13. DÖRT KAPIDA DÖRT SEVDA
Ben bu şehrin ıslah ve iflah olmaz oksijenini soludum… küçesinde oynadım,
bedeninde coştum, kastalından su içtim, yağmur yağanda siviğinden geçtim, soğuk
vurdu pininde sabahladım… sıcak havalarda çayöğünde hüllelerde fasıllar geçtim…
düşlerimi ısırdım Kerejdağ'da lavdım püskürdüm mağmasında gözyaşı düktüm…
ovaya indim göğsüm bereketlendi.
Ahmed AYDEMİR
173
14-BARIŞ DİLİ' İHTİYACI
Kürtlerle ilgili zihnimdeki en uzak anı köyümüzdeki 70-80 yıllık evin dolap
kapağındakı işlemeleri sorduğumda anamın "O işlemeler bu evde daha önce yasayan
Erzincan'dan sürülen Kürtlerden kalma" sözüdür. Anam onlardan acılı ama gururlu
insanlar olarak söz eder ve eklerdi: "Ali Rıza bey pek konuşmazdı ama karısı sürekli
ölen oğlu için ağlardı".
Ahmet Arif şiirleriyle kurduğum ilişkiden etkileniyordum.
Karacadağ'ı, Hamravat suyunu, Diyarbekir Kalesini, Dağlara gelen baharı,
Gözlerinden öperim demenin duruluğunu ve daha bir çok duyguyu ondan öğrendim.
Prof. Dr. Şükrü Hatun
15-BENİ BU SESLER OYALAR!..
Eşlik eder yürüyüşlerime kimileri, benim onlara bir rehber gibi eşlik ettiğimi
sanarak!
Varsın öyle bilsinler. Onlar şehrimi tanırken, ben de tanıyorum ya yeniden bu
şehri kadimi, bilmeseler de olur…
Bir şafak vakti hayata yeniden döndürülmesini beklediğim bir dostun
anılarıyla hemhal, nehrin öte yakasından şehre bakarken, sabah alacasındaki ürperti
getirdi kendime beni. Bir nefes aldım, bir nefes, hançereme doyasıya. Ve baktım surlu
şehrin üzerindeki sabah alacasının oluşturduğu çiyli, puslu havaya…
Uzakta, taa uzaklarda, silueti görülen Fis Kayadan çokça patika, bayır
demeden, çocuk bacaklarım çizilerek, ayaklarım kayarak inmişliğim vardır Dicle
kıyılarına.
Kimi kez arkadaşlarımla “çay içinde dügme taş” deyip Siring, Behran, Şebbot
balıklarıyla oyunlar oynamışımdır bilirim…
Binler yıldır, ben dahil kimlere yol olduğunu, bir tek kendisi bilen, On gözlü
Köprünün orta gözünden, şehrimin Mardinkapısına, sayısız defalar bakmışlığım
vardır. Birkaç kez Tanrıya dilekçe yollamışlığım da… Onu da bilirim!
Surlu şehrin hangi burcunun bağrındaki dövmesine işlediğim suretimi bir tek
ben bilirim…
Bütün kapılarından şehrin, sayısız kez, yaka üryan, göğüs büryan geçip,
gölgesiz yürüdüğümü de bilirim…
Ali Keşkül'de, Pêlvan Baxçasında, Cinêli'de, Savacax'ta, Çüt hevuzlarda,
ezcümle bilumum Hevsel'de kimler oturur, hangi meyve hangi zamanda yetişir, ben
bilirim ya!
Mardinkapı'daki Keçi Burcundan, epeyce uzaklarda ip gibi kıvrılan Dicle
Nehrine bakarım. Bakar da melûl, mahzun Dicle'nin dolanışını seyrederim. Üzeri
tepsi gibi düz Kırklar Dağına, ayaklarımın altındaki düzlükte tatlı bir eğimle yayılan
Hevsel Bahçelerine, değirmenlere bakarım.
174
Bakarken, şairin dizeleri dilime düşer, “çay ögünden katırlarla kum gelir, / kavun gelir
bal petegi / karpuz gelir şarti pıçax kırmızi”.
Temmuz güneşinin kavurucu sıcaklığı, Kerejdağın içimdeki soğuğunu
söndüremese de, ben buradayım ya! O bana yeter…
Bir hafta uzak düşsem, uzak düşsem bir süre “Surlarıyla çepeçevre kuşatılmış
şehrim ne haldedir!” diye hasret çekenlerdenim…
Şeyhmus Diken
16-KARACADAĞDA KADIN OLMAK
Sabah saat üç buçukta kalkar ahırdan bozma yatak odasında yeni doğmuş
buzağı ve kuzuların karnını kendi çocuklarından önce doyurma telaşına girerdi.
Evdeki koyunu doğurduğunda kendisi doğurmuş gibi sevinir öper okşar bakardı.
Günlerdir üzerinden çıkarmadığı elbiselerinin terden sertleştiğine aldırmadan
buzağını yıkardı.
Üçüncü rüyada olan çocukları ve eşi uyanmasın diye ayak parmakları ucunda
yürür kuzuları otlağa sürerdi. Kuzuları gecenin alaca karanlığında iliklerine kadar
sızmış korkuya aldırmadan kuzuları en güvenli yerde otlağa bıraktıktan sonra geri
döner bu sefer koyunlarını sağardı. Hele Rıkko diye koyun var ya! Zalımo Remo bir
tarafa, Rıkko bir tarafa. Hıç olmasa Remmoyla arada bir iyi geçinirdi Rıkko ise
geçimsiz sanki kendisine düşman. Rıkko büyük koyunun adıydı. Sütü sağarken ikide
bir ayağını stıle vurmaya kalkışmaz mı?... Her seferinde ayağını havada yakalıyordu
Sıttı . Yakalayamazsa sütü yere döker heriften de bir sürü laf işitirdi. Koyunları
sağdıktan sonra daha güneş yeni doğmaya başlarken ateşin önünde sütü kaynatmayla
uğraşırdı. Sütü kaynatırken derin hülyalara dalar baba evinde ne kıymetli kızdım diye
düşünmeye başladı mı gerisi çok güzel bir sıla özlemi olurdu.
Daha sekizindeydi yanakları al al gözleri bal. "Mala bavı qüda kizbum ez çı
vezirbum" (babamın evinde kızdım şahdım padişahtım. diye iç geçirirdi. Annesinin
kucağında günde beş kez saçı taranırken şimdi aylarca taramaya fırsat bulamıyordu...
Amcaları gelirken Sıtı diye çağırır ceplerinden balon yâda benişt çıkarırlardı. Stı sanki
dünyayı kazanmış gibi utanır benişti alarak kaçardı. Dünya dedikse de benim
benzetmem. Yoksa Sıtı ye göre bir inek hediye edilmişçesine mutluluk verici bir şeydi
bu. On birine geldiğinde artık okulun dördüncü sınıfına giden kimilerine göre
büyümüş bir kız sayılıyordu. Annesi süt sağmayı koyun gütmeyi. Rêğ (tezek) açmayı
öğretirdi. Tezek yapma başlı başına bir ustalık istiyordu.
samanla karışık iyi
yoğrulması gerekiyordu. Yoğururken toprağın karıştırılmamasına dikkat edilmeliydi.
Ayaklarıyla iyice bir yoğurduktan sonra önce tepık yapardı. Tepık ince ve daha ufak
olduğu için çok zaman alıyordu. Oysa tepıkın daha büyüğü olan kerme daha çabuk
yapılır ve daha kolaydı. Bunları yaparken daha sabahın beş altısı anca olurdu. Çünkü
akşamdan beri biriken rêğa çarva koyun gübresi kurumadan hemen sabah serinliğinde
yapılmalıydı.
175
Saatler yediyi gösterirken: Akşamdan kalma bulaşıkları evin yakınında
bulunan nevala zınnar çayında yıkamaya başlardı. Bulaşık detarjanı yerine toprak ve
kül kullanırdı önceleri ama şimdilerde artık mintax işleri dehada kolaylaştırmıştı..
Bulaşıkları yıkarken yeni doğan güneşin sıcaklığı yüzüne vururdu. Ez mala bâvı ğoda
kizbum babamın evinde kız idim türküsünü mırıldarken hatım destı wi Remoyda rezil
bum (geldim bu remo'nun elinde rezil oldum.) diye türküye doğaçlama yapardı. Remo
yirmi yıllık eşiydi. Remoyu evlendiğiniz ilk gece karanlıkta görmüştü. Zaten şehirli
kızlar gibi hayalinde ne Alan Delon ne kadir inanır nede Tarkan vardı. En iyi hayali
klam kahramanları. Mehmedı zındi,Rıko yı Bro yada Hêsenı Bıçuk olurdı. Bazen
abıisi kendisine berdel olması için; "Hêkamın tı mıra berdêli dıbi?" bacım sen bana
berdekurmusun Derdi. Sıtı boynunu büker eri keke olur abi derdi. Zaten başkada bir
şansı olamazdı. Zaten korktuğu babasının kendisine bêrdel düşünmesiydi. Neyse ki
Remo gelmiş bu korkulardan kurtarmıştı onu. Ne bêrdel nede başka sadece başlığın
verip getirmişti Remo... Aslında hep derler başlık falan filan. Kızlar başlık adı altında
tanımadığı kişilere zorla veriliyor diye. Oysa Sıtı'ninde hayali en fazla paraya
4
gitmekti. Çünkü arkadaşları arasında az paraya giden kızlar aşağılanıyordu.
Hem
çevreden de ucuza gitmiş muamelesi yapılıyordu. Değeri, güzelliği, hamaratlığı
başlık parasıyla belleniyordu. Hem Remoda ucuza getirse hep kıymetsiz değersiz
bakardı kendisine. Gider bir tane daha almaya kalkışırdı. Başlığı ne kadar yüksek
olursa Remo daha çok kendisinden çekinir kıymet verirdi. Yoksa küsüp gittiğinde
Remo'nun elinde bir daha verecek başlık parası olmamalıydı..Babası Sıtı'nın
üzerinden kardeşini evlendirme hesaplarını yapıyordu. Şimdi Remo'nun yanında
evde kavga çıksa, kızı kaçsa, Erkek çocuğu kız kaçırsa hep suçlanan ve dayak yiyen
Sıtı olurdu. Erkekler erkek meclisinde: erkekliklerini yüzündeki şişliklerle
kanıtlarlardı. Hatta erkeklik yarışına giren cehennem zebanisi Remo birde hadi kim
hanımının kolunu, kim kafasını kırar teklifini getirmez mi ordaki erkeklere. İçinden
dua ederdi teklif kabul edilmesin diye.
Karacadağda kadın olsaydınız ilk gece heyecanını önce iyi bir kötekten sonra
can acısıyla kadınlık acıları içerisinde geçirirdiniz diye söylenir oldu.
İşte bunları düşünürken saatin yedi buçuka yaklaştığını fark ettiğinde koşar
adımlarla içeri koştu. Kaynayan sütün taştığını herifinde sabrının sütle beraber taşmak
üzere olduğunu anladı. Adurgandaki çayın kaynadığını görünce kahvaltı hazırlığına
başlardı. Kahvaltıda sıra sıra dizilmiş bir düzine çocukla birlikte herife çay doldurur
fırsat bulursa arada bir ağzına bir lokma atar fırçalanmamış çürümüş dişlerle
çiğnemeden yemeye çalışırdı. Bu devirde hem fırça da macun da var. Ama bunu
yapacak zaman olmadıktan sonra ne yaparsınız macunu fırçayı. Saatler onu
gösterirken toplanmış elbiseler leğende ateşte kaynamış suyla birlikte dere kenarında
çamaşır yıkar olurdu. Koniyle çamaşırları döverken alnına yakılan karayazıyı
kaderini dahası Remo öfkesini boşaltırdı. Hele Remo aklına gelince daha hızlı koniyi
sallardı çamaşırlara. Remo karşıda koyunları kırpıyordu. İçinden akşamdan yenilmiş
sopaların öfkesiyle çamaşırlara vururdu. Kırpılan yün birazdan önüne yıkanmak için
gelecekti. Güneş tepesine dik vurmaya başlamıştı. Öğle namazına giden Remo ya
bakarak halen evin içerisine girememenin ezikliğini yaşardı. Yünü suya batırıp
176
konilerken Remonun o kalın sesini işitirdi. "Nanı niwro te çı kır? öğle yemeğine sen ne
yaptın " Hemen elindekileri bıraktı ve eve koşuverdi. Tezinden kerejdağ pirincini
tencereye koydu. Adurgana (şömine) ateşi alevlendirip dumanlar içerisindeki
güzelliğini anca çeşmede su içerken görürdü. Bir yandan yemek hazırlığı derken diğer
yanda on iki numara, sırtındaki Pıtoya çatlamış gögüs uçlarıyla sütü vermeye çalışırdı.
O bir anneydi. Öğle yemeği arasından sonra, kış için toplanan otu patil yapmaya
başlardı. Elleri çatlamış nasırlanmıştı.
Saatler dördü gösterirken Hafşoya toplanmış koyunların arasında süt
sağmaya başlardı büyük kızı yanında. Kendisi okumamıştı ama inadına kızlarına
çalışmayın okuyun derdi. Akşam serinliğin de de bebelerin kirlettiği bezleri yıkarken
günlerdir taranmamış saçlarınız bu fırsatta yıkamaya çalışırdı. Akşam yemeği misafir
derken gece hayli ilerlemiş olurdu herifin iri ufaklı oynaşmaları karşısında yorgun
düşmüş bedeniyle bir an önce kendisini rahat bıraksın da derince bir uykuya dalmayı
arzulardı. Tabi ki yeni doğan kuzu ve buzağılar gece ilerleyen saatlerde kendisini rahat
bırakırlarsa.
Hüseyin Gökmen
17-DAĞLARA BAHAR GELENDE
Karacadağ dedik de, bir başka olur Karacadağ'da bahar. 250 rakamıyla ifade
edilen ve 40 ayrı familyaya mensubiyeti bilinen bitki türlerinin ve de Ters Lale'nin
vatanıdır Karacadağ. Bahar en çok bu bitkilerin doğayla kucaklaşmasına yakışır.
Bahar gelende bizim buralara;
Dağlara lale düşer, güle velvele...
Gülün telaşı lalenin yabani olarak bitmesinden kaynaklı kendi kıymetinin
bilinmemesinedir. Yoksa laleye de yer var bu diyarlarda, güle de! Çünkü gül de, lale
de bilir ki; Diyarbekir'in dört etrafı menekşe ve nergis'dir
Şehmus Diken
18-BAHARIN BİR HABERCİSİ KENGER SATILMASIYDI
Karacadağ'da orman kalmadı ama bin yılların "kenger"i direndi zamana. Kar
erimeye başlayınca, kenger topraktan fışkırır. Hele birazcık güneş görsün, dikenli
yapraklarını toprak yüzeyine, gövdesini de toprağın derinliklerine uzatır. Kara,
soğuğa dayanıklıdır. Her taşın altında biten kenger, yöre insanın da vazgeçilmez
yemeğidir. Beş-on santimetre uzunluğundaki etli ve süt beyaz gövdesi yemek
yapılırken, dikenleri kuruyunca çevre köyler için iyi bir yakacak olur. Bahar öncesi
yetişmeye başlayan kenger, mayıs ortalarında yeşilliğini kaybeder, kartlaşır ve
dikenleşir.
Dikenleşen kenger kadınların sırtlarında kıl çadırlara, köylere taşınır. Yani
kenger üç ay aş, beş ay yakacaktır. Antik Karacadağ lavlarında yetişen, kıraç ve
yanmış toprağı seven kenger
Şeyhmus Çakırtaş
177
C-KARACADAĞ EFSANELERİ
/ Diyarbakır Karacadağ Efsanesi
Diyarbakır beyinin dünya güzeli bir kızı varmış. Beyin yanında marangoz
olarak çalışan yoksul bir delikanlı, bu kızı görüp aşık olmuş. Anasına gidip, beyin
kızını kendisine istemesini söylemiş. Anası her ne kadar, bu işin olamayacağını
anlatmaya çalışmışsa da oğlunun yalvarmalarına dayanamayarak, beye gidip durumu
anlatmış ve sözlerini de şu maniyle bitirmiş.
Güneşe bakmak olmaz
Gönülü kırmak olmaz
Büyüklük sizde kalsın
Seven ayırmak olmaz
Bey kadını dinledikten sonra, "Benim de çok sevdiğim bir oğlum vardı. Bir
gün atalarımızdan kalma değerli kılıcımızı alarak, dağda yaşayan ve insanların başına
bela olan ejderhayı öldürmey gitti fakat, ejderha onu öldürdü ve kılıç da dağda kaldı.
Eğer, oğlun bu ejderhayı öldürür, o kılıcı da geri getirirse kızımı ona veririm" demiş.
Anası gelip olanları oğluna anlatınca, delikanlı anasıyla helallaşıp hemen
dağa gitmiş. Ejderha oğlanı görünce, ağzından ateşler püskürterek, daha delikanlı
davranamadan, onu yakıp öldürmüş. Oğlan can acısıyla öyle derin bir ah çekmiş ki,
feryadı gökleri titretmiş. Bu çığlığı işiten anası, oğlunun öldüğünü anlamış ve
duyduğu büyük acı ile şunları söylemiş.
Sandım olacak düğün
Kara gün oldu bugün
Oğlumu alan dağlar
Sen de karaya bürün
Acılı ananın bu ahı üzerine, dağ kararmış ve bundan böyle bu dağın adı da
KARACADAĞ olmuş.
(Anonim)
Karacadağ'la ilgili başka bir efsane
Karacadağ ve 5 dağ peygamberimize mekan olmak üzere yarışır.Yarışı Hira
dağı kazanır.Üzüntüden Karacadağ patlar.
Fahrettin Kırzıoğlu'nun naklettiği Diyarbakır'dan derlenen bir efsanede de
ejderhaların ortaya cıkması, ceylanların Ülker yıldızından hamile kalmaları
hadisesine bağlanır:
“İlkbaharda şehrin (Diyarbakır) batı guneyindeki meşhur Karacadağ (1919
m) üzerinde toplanan bulutlar arasındaki 'ejderha'nın aslı ve gorunuşu şoyledir: Gazal
de denilen ceylan/ceyran sonbaharda 'ulker yıldızı'nı gorunce gebe kalır. Baharda
doğurduğu sırada bunlardan binde biri bazan torba şeklinde kapalı tulum gibi bir
şeydoğurur ve gerisine donup goz ucuyla yavrusuna bakarken bu hali goren ana
ceylan birden bire urkerek arka ayaklarıyla bu tuluma bir cifte savurur.
178
Anasından cifte yiyen bu torbadaki yavru birdenbire buyuyerek ejderha
kesilir. Sonunda gokten gelen melekler bu hayvanı alıp bulutlar arasına gotururler
(Kırzıoğlu, 1953: 697-698).”
Yrd. Doç. Dr. Selahaddin Bekki *Bazı Halk Anlatıları Ve Dinı Metinlere Gore
Kahramanın Mucizevi (Babasız) Doğumu Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Dergisi / 2011 / 58
D-DİYARBAKIR HALKEVİ VE YAYIN ORGANI KARACADAĞ DERGİSİ
Cumhuriyet Halk Fırkasının 1931'de düzenlediği III. Büyük Kongresinde
aldığı karar gereği 19 Şubat 1932'de açılan 14 Halkevinden biri de Diyarbakır
Halkevidir. Diyarbakır'da parti teşkilatı bulunmadığından, açılış hazırlıkları I. Bölge
Umumî Müfettişi İbrahim Tali Bey aracılığı ile yapılır. Bölge Umumî Müfettişi
İbrahim Talî Bey'in başkanlığında Baş Müşavir Süleyman Mümtaz, Diyarbakır Valisi
Faiz Ergün, U. Müfettişlik İstihbarat Müdürü Osman Şahinbaş, Defterdar Nazım,
Belediye Reisi Dr. Gafur Nüzhet ve Mektupçu Basri Konyar'ın katılımlarıyla bir
komisyon oluşturulur. Bu komisyon 26-27 İkinci Kanun 1932 tarihlerinde toplantı
yaparak kuruluş aşamasındaki şubelerde görev alacak üyeleri belirler. Açılışı
gerçekleştirmek üzere Vali Faiz Ergün'ün başkanlığında on kişilik bir tören heyeti
oluşturulur. 19 şubat 1932'de yoğun bir kalabalık eşliğinde eski Satın Alma
Komisyonu binasında Halkevinin açılışı gerçekleştirilir.
YAYIN ORGANI KARACADAĞ DERGİSİ
Diyarbakır Halkevi Tarafından Ayda Bir Çıkarılır' ibaresi bulunmaktadır. Dış
Kapakta ise 1.-18. sayılar arasında "Diyarbakır Halkevi Tarafından Ayda Bir
Çıkarılır", 19.-86. sayılar arasında "Diyarbakır Halkevi Dergisi", 87,88.-91. sayılar
arasında "Aylık Kültür Dergisi" ve en son olarak da 92,93,94-138. sayılar arasında
"Aylık San'at ve Kültür Dergisi" şeklinde alt başlık kullanılır.
Sahibi ve Neşriyat Müdürü: 1. sayıdan 87-88. sayıya kadar İmtiyaz Sahibi
Diyarbakır Halkevi, Umumi Neşriyatı İdare Eden Avukat Agâh Arman 8990. sayıdan
122. sayıya kadar Yazı İşleri Müdürü Sedat Günay 123. Sayıdan kapanışına
kadar Yazı
İşleri Müdürü Ahmet Kabaklı'dır.
Dili
: Türkçe
Yayımlandığı Yer
: Diyarbakır
Yazışma Adresi
: Diyarbakır Halkevi Başkanlığı- DİYARBAKIR
Yayımlanan Sayılar
: 1-138
Yayımlandığı Tarihler : Şubat 1938-Haziran 1950
179
Sayfa ve Cilt Sayısı
: 16-24 s., 12 cilt
Sütun Sayısı
: İki
Abone Şartları
: (1- 86) 1938'den 1946'ya kadar derginin sayı fiyatı
10 kuruş, yıllık abonelik 100 kuruş, 6 aylık ise 50 kuruştur; (87,88-117) 1946'dan
1948'e kadar sayı fiyatı 20 kuruş, yıllık abonelik 240 kuruş, 6 aylık ise 120 kuruştur;
(118-138) 1948'den 1950'ye kadar da, yani kapanışına kadar, sayı fiyatı 25 kuruş,
yıllık abonelik 300 kuruş, 6 aylık ise 150 kuruştur.
İlkyazı işleri müdürü Avukat Agah Armandır. Bu görevi 1. sayıdan 87-88.
sayıya kadar sürdürmüştür. 89-90. sayıdan 122. sayıya kadar Yazı İşleri Müdürlüğünü
Sedat Günay, 123. Sayıdan kapanışına kadarki Yazı İşleri Müdürlüğünü ise Ahmet
Kabaklı devralmıştır.
1938'de oluşturulan ilk yazı heyeti ise şu kişilerden oluşmaktaydı:
Şeref Kişmir Lise Tarih-Coğrafya Öğretmeni
Kazım Baykal
Lise Filozofi Öğretmeni
Ömer Öner
Ziya Gökalp İlkokulu Başöğretmeni
Faik İnanç
Süleyman Nazif İlkokulu Başöğretmeni
Sadık Özbek
Süleyman Nazif İlkokulunda Öğretmen
Şevket Beysanaoğlu
Vakıflar direktörlüğünde memur
Editörler
Şevket Beysanoğlu
Reşit İskenderoğlu
Süleyman savcı
Sedat Günay
Ahmet Kabaklı
1924 yılı mayıs ayında Elazığ Harput'un Göllübağı'nda doğdu. Elazığ
Numune Mektebi'nde ilk tahsiline başlayan Kabaklı, orta ve lise tahsilini Elazığ'da
yaptı.1944 yılında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu parasız yatılı imtihanını
kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü'nde yüksek
tahsilini tamamladı. Diyarbakır ve Manisa Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak
çalıştı.1956 sonbaharında bir yıllık eğitim stajı için MEB tarafından Paris'e
gönderildi. Dönüşünde İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü edebiyat öğretmenliğine tayin
edildi (1958-1969). Bu arada Aydın'da iken başladığı Ankara Hukuk Fakültesi'ni
bitirdi (1955-1960). 1969'dan itibaren İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu'nda öğretim
üyesi olarak çalıştı.1974'de emekliye ayrıldı. Türk Edebiyatı Cemiyeti Başkanı ve
Türk Edebiyatı Dergisi'nin yönetmenliğini yaptı.
Kaynak:Canser Kardaş. Dr. Bayram Durbilmez. Diyarbakır Halkevi ve
Karacadağ Dergisinin Halkbilimi Açısından Değerlendirmesi(1932-1951).Erciyes
Ün.Sosyal Bilimler Enstitüsü.Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Halk
Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Temmuz 2007 Kayseri
180
DİYARBAKIR MUSİKİ FOLKLORUNDA KARACADAĞ MOTİFLİ
ÜÇ HALK TÜRKÜSÜ
VEDAT GÜLDOĞAN
Araştırmacı, Yazar,
GİRİŞ:
Diyarbakır'ın güneydoğu batısında yer alan Karacadağ, sönmüş volkanik bir
dağ olup Diyarbakır Havzası ile Şanlı Urfa Plâtosunu birbirinden ayırmaktadır. Çok
eski yıllarda çam ve meşe ağaçlarıyla kaplı olan bu dağa Diyarbakır ağzında
“Karajdağ” denilmektedir. Birçok efsanelere konu olan Karacadağ, Diyarbakır
musiki folklorunda da yerini almıştır. Bazı türkülerimize konu olan Karacadağ ile
ilgili Celal Güzelsin derleyip taş plağa okuduğu “Üç Kardeştik Gittik Geyik Avına”,
sözü ve müziği bana ait olan “Aslım Karajdağlı'dır” ve yine sözünü müziğini ve
otantik hikâyesini Karacadağ da derlediğim “Karajdağ'ın Karı Var” türkülerinin
sözleri ile iki tanesinin otantik hikâyeleri şöyledir:
A- ASLIM KARAJDAĞLI'DIR TÜRKÜSÜNÜN SÖZLERİ:
Karajdağ'ın kışından
Duman kalkmaz başından
Gözlerim kimse görmez
Akan gözüm yaşından
Karajdağ'ın pirinci
Yârin dişleri inci
Herkesin bir yâri var
Benim yârim birinci
Aslım karajdağlıdır
Başım yara bağlıdır
Çözme tabip yaramı
Yar eliyle bağlıdır
Di gel yârim gel bana
Puşi sarayım sana
Karajdağ suyu gibi
İçeyim kana kana
Bağlantı
*
181
B- ÜÇ KARDEŞTİK GETTİK GEYİK AVINA
a- TÜRKÜSÜNÜN OTANTİK HİKÂYESİ
Avcılığın yaygın olduğu Diyarbakır'da bilhassa hafta sonları guruplar halinde
ava gidilirdi. Bir hafta sonu Halil, Ramazan ve Hikmet adlarındaki üç kardeş yirmi
kişiden oluşan bir avcı gurubuyla Karacadağ'a geyik avına giderler.
Avcılar beşer kişilik guruplara ayrılarak avlanmaya başlarlar. Bir müddet
sonra kayalık bir yerde geyik sürüsü ile karşılaşırlar. Geyik sürüsündeki bir geyiğin
yavrusunu vururlar. Geyik sürüsü dağılır, vurulan geyik yavrusunun anası dağılan
sürüden ayrılarak bir yerde durur. Duran geyiği gören kardeşlerden en küçüğü olan
Halil vurulan geyik yavrusunun yanında kalarak onunla ilgilenir. Diğer iki kardeş
ileride bekleyen ana geyiğin peşine düşerler. Ana geyik kaçar onlar kovalar, uzunca ve
yorucu bir kovalamacadan sonra geyik iki kardeşin arasında kalır. Çapraz ateş
arasında kalan geyik sağa-sola kaçmaya çalışırken kardeşlerden ortancası olan
Halil'in geyiğe attığı mermilerden biri abesi olan Ramazana isabet eder. Aldığı mermi
yarasının verdiği acıyla bağırarak yere yıkılır. Yanlışlıkla abesini vurduğunu anlayan
Halil koşarak Ramazan'ın yanına gelir, Ramazan yerde kıvranmaktadır. Halil abesine
sarılarak ağlayıp bağırmaya başlar, bağırtı sesine doğru koşan diğer avcılar olay
yerine gelirler fakat kalbinden aldığı mermi yarası ile Ramazan orada ölür, cenazesi
Diyarbakır'a getirilir.
Diyarbakır'daki evlerinde şivan kopar, herkes perişan bir haldedir.
Ramazan'ın cenazesi Şeyh Mahmut düzlüğündeki mezarlığa defnedilir.
Aradan beş-altı ay geçtikten sonra ailesi ölen oğullarının dul kalan karısını
Halil'in almasını isterler. Halil bunu duyunca çok üzülür ve kabul etmeyeceğini
belirtir. Ana ve babası Halil'i ikna etmek için sözü dinlenen bazı şahısları devreye
sokarlar. Bu şahıslar Halil'e: “ağabeyin öldü hanımı dul kaldı, bunu senin nikâhına
alman gerekir derler. Halil: “siz benden olmayacak bir şey istiyorsunuz, ben canım
kadar sevdiğim ağabeyimi yanlışlıkla vurup öldürdüm, benim acım içimden
çıkmazken birde bana ablalık eden yengemle evlenmemi istiyorsunuz. Bu nasıl olur,
ağabeyimin kemikleri sızlar, benden bunu istemeyin, ben bacım gibi saygı duyduğum
yengemle evlenemem, o benim bacımdır, ağabeyimin bize emanetidir, ben emanete
hıyanet edecek biri değilim” der ve kabul etmez.
Halil bir gün evde yengesinin yalnız olduğu zamanda onunla konuşur ve
kendisinden isteneni yengesine anlatır. Yengesi: “Halil sana da bu yakışırdı. Ağabeyin
seni çok severdi, bende sana ablalık yaptım, sen benim dünya ahret kardeşimsin”
diyerek Halil'e sarılır ve ikisi birden hıçkırarak ağlarlar. Halil yengesinin elini öperek
evden ayrılır ve Diyarbakır'ı terk eder.
182
b- ÜÇ KARDEŞTİK GİTTİK GEYİK AVINA TÜRKÜSÜNÜN SÖZLERİ
Üç kardeştik gittik geyik avına
Geyik çekti bizi kendi dağına
Tövbeler tövbesi geyik avına
Arkadaşlar ben vuruldum kalbimden
Geyik hiç gitmiyor benim aklımdan
Tüfeğim kayada asılı kaldı
Elbisem bohçada basılı kaldı
Sevdiğim sılada küsülü kaldı
Arkadaşlar ben vuruldum kalbimden
Geyik hiç gitmiyor benim aklımdan
a-OTANTİKHİKÂYESİ:Diyarbakır'ınçokeskiyaylalarındanbiriolan,
çam ve meşe ağaçları ile kaplı bulunan Karacadağ yaylası gerek aşiretlerin
gerekseyerleşikhalkınyazaylarındagidipçadırkurduklarıyerdir.KanuniSultan
Süleyman'ınDiyarbakır'agetirttiğihamravatsuyunundagözesiburadır.
UzunyıllardanberiKaracadağmıntıkasındayaşayan“Türkan”aşiretinin
reisi olan Sadun Ağa'nın çok güzel bir kızı ve yakışıklı, cesur bir oğlu vardır.
KaynakveKarabahçesemtlerindeyaşamınısürdürenbuaşiretinreisininoğlu
bir gün atalarından kalan kılıcı alıp ava gider. Bir iki gün sonra dönmeyince
aramayabaşlarlarvekayalıkbiryerdeölüsüilekarşılaşırlar.Sadunağabupek
cesurvebabayiğitoğlununölümüneçoküzülmüş,günlerceyastutmuştur.
Ağa çok güzel olan kızını erkek gibi yetiştirip ata binmesini, kılıç
kullanmasını öğretmiştir. Görenlerin hayran olduğu bu kızın bir gün taliplisi çıkar ve
babasından istetir. Sadun Ağa kızını istemeye gelenlere der ki: “bildiğiniz üzere
oğlum Karacadağ'da bir ejderha tarafından öldürüldü. Kılıcı bile orada kaldı, kızımla
evlenmek isteyen bu yiğit gitsin oğlumu öldüren ejderhayı öldürsün ve kaybolan kılıcı
da bulup getirsin kızımı vereyim” der. Aracılar bunun çok zor bir iş olduğunu
belirtmişler ise de Sadun Ağa: “benim başka söyleyeceğim bir şey yoktur” der.
Ağanın kızını isteten gence durum anlatılır. O da: “ben gidip ejderhayı
öldürüp ağanın kızını alacağım” der ve yola koyulur. Birkaç gün sonra bu gencin de
öldüğü haberi gelir. Ağanın kızına bir çok genç talip olur ve ağa kızını vermek için
aynı şartları ileri sürünce sevdalılar bu sevdadan vazgeçmek mecburiyetinde kalırlar.
Babası öldükten sonra anasıyla yetim büyüyen ve çok çalışkan olan Bekir
marangozluk yapmaktadır.
Bir gün ağanın evindeki işleri yaparken bu güzel kızı görür ve oda aşık
olur. Bir kaç gün sonra bostan koruluklarını tamir ederken ağanın kızı yanına
183
gelir biraz sohbet ederler. Kız da bu fakir ve yoksul gence gönlünü kaptırır. Bir
zaman sonra da görüşmelerinde Bekir'e kendisini babasından istetmesini
söyler.
Bekir sevinerek eve gelir ve anasına durumu anlatarak kızı gidip
istemesini söyler. Anası: ”oğlum biz kim ağanın kızı kim, boşuna
sevdalanmışsın, bu kızı sana vermezler” deyince Bekir; yalvararak gidip
istemesini çünkü kızın da kendisiyle evlenmek istediğini söyler, anası Bekir'in
yalvarmalarına dayanamayarak gidip istemeye karar verir. Sadun Ağa,
Bekir'in anasını kabul eder ve görüşürler. Ağa kızını Allah'ın emriyle oğluna
istemeye geldiğini söyleyen Bekir'in anasına derki: “senin oğlun yetim
büyüdü, şimdi kızımı ona istiyorsun, nice babayiğitler istedi bende şartımı
söyledim kabul ettiler fakat hiç birisi gittiği yerden geri dönmedi. Oğlun bu
sevdadan vazgeçsin, sen dul bir kadınsın bir şey olursa yalnız kalırsın” der.
Bekir'in anası ağaya yalvararak, beğim bu şartları kaldır, başka ne
istersen onu yapalım, sen haklısın fakat senin kızının da oğlumda gönlü var, bu
iki genci biri birinden ayırma seveni sevenden ayırmak doğru değildir dediyse
de ağa şartım şarttır karşılığını verir.
Ağlaya, ağlaya evine dönen Bekir'in anası durumu oğluna anlatır ve bu
sevdadan vazgeçmesi için yalvarır. Bekir kararlıdır gidip ejderhayı öldürüp
Sadun Ağa'nın kızını almayı kafasına koymuştur ve anasıyla vedalaşarak atına
atlayıp yola çıkar.
Anası her gece rüyasında oğlunu, ejderhayı öldürüp geldiğini ve ağanın
kızını almayı hak ettiğini görür ve bu rüyaları yorumlayarak oğlunun sağ salim
döneceğini düşünürken kara haber gelir. Bekir'de diğerleri gibi aynı akıbete
uğramıştır. Anası bu haberi duyunca ellerini havaya kaldırarak Sadun Ağa'ya
ve Karacadağ'daki ejderhaya beddualar eder.
184
b- KARAJDAĞ'IN KARI VAR TÜRKÜSÜNÜN SÖZLERİ:
Güneşe bakmak olmaz
Gönülü kırmak olmaz
Büyüklük sende kalsın
Seven ayırmak olmaz
Bırak gülsün gözleri
Bir bütündür sözleri
Sadun ağa kızın ver
Sevdalıdır özleri
Ok gibi kaşlar kara
Açmış yüreğe yara
Sadun ağa kızın ver
Sonra bağlama kara
Sandım olacak düğün
Kara gün oldu bugün
Canlar alan karajdağ
Sende karaya bürün
Bağlantı
Karajdağ'ın karı var
Herkesin bir yâri var
Seven sevene ver
Beğ kızının yâri var
185
KARACADAĞ SORUNLARIYLA
İLGİLİ PANEL, RAPOR VE KANUN TEKLİFLERİ 1
Prof. Dr. Kenan Haspolat
Tarım ve Hayvancılık Panelleri
I. Mağara besicileri ile Karacadağ göçerleri (sabah oturumu):
.
Gap'ta hayvancılık sorunları ya da besiciler ya da Urfa'da hayvancılık
sorunları gibi çeşitli başlıklarla bu konuyu daha önce birkaç kez işledik. Harran
Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile birlikte yürüttüğümüz bu çalışmalarla, özellikle
mağaralardaki havasız ortamlarda yapılan besiciliğin daha sağlıklı ve açık alanlara
taşınması; Karacadağ'da çok sayıdaki göçerlerin uygarlığa daha yakın bir yaşam
sürmelerinin gerektiği vurgusunu yapmak istiyoruz.
.
Yaptığımız panel, toplantı ve inceleme çalışmalarının raporları dosya halinde
Tarım Bakanlığı ile TBMM Tarım Komisyonuna sunuldu. Şu ana kadar besicilerin
mağaradan açık alanlara taşınma projeleri ile göçerlerin dillendirdikleri iskan edilmek
istiyoruz gibi sorunları henüz çözüm aşamasına gelmemiş olsa da, bu konuda önemli
bir kamuoyu bilinçlenmesi oluşmuş bulunuyor. Yetkili makamlar konuya daha yakın
ve çözümcü düşünceler içerisindeler.
.
Yaklaşık 250 besici ve göçerin bulunduğu panel salonunda fazlasıyla bir
coşku ve ilgiyle karşılaştık. Karacadağ'dan çok sayıda göçer bu panel için gelmişti.
Birkaç gün öncesinden Valilikten alınan bir randevu ile sorunlarını panel öncesi
Valiliğe aktaran göçerler, panel ortamından da son derece memnun ayrıldılar.
Besiciler ise uzun zamandır Şanlıurfa Besi Organize Sanayi Bölgesi için
umutlu bekleyiş içerisindeler. Seçim öncesi kendilerine gösterilen yarım ilgi ile bu
sorunun çözüldüğü imajı verilmeye çalışılsa da aslında sorunlarının çözümü
konusunda hala beklemedeler. Çünkü bu proje için en önemli konu alt yapı
finansmanıdır ve öncelikle onun sağlanması gereklidir. Türkiye'nin en büyük besi
kapasitesine sahip olan bu proje bir an evvel hayata geçirilmek zorundadır. Çünkü
toplum olarak hepimizin daha sağlıklı et üretimi yapılmasına ihtiyacımız vardır.
Vali Nuri Okutan, hayvancılığın şu an için en cazip sektör olduğunu, çiftçinin
havyacılığa yatırım yapmasının en akılcı davranış olacağını belirterek, destek için
yanlarında, sorunlarının çözümü için önlerinde olacağını vurguladı. Tarım ve
hayvancılığa verdiği önemi anlatan Vali, salondaki üreticiler için motivasyon kaynağı
oldu.
.
Sivil topluma uzak durduğu eleştirileri yapılan Belediye Başkanı Ahmet
Eşref Fakıbaba ise paneli sonuna kadar izledi. Çünkü çevre için, şehrin hijyeni için bu
konu kendisini de doğrudan ilgilendiriyordu. Mağaralarda yapılan besiciliğin atıkları
hemen mağaralı bölgenin altında bulunan şehre doğru akmaktadır.
1
Düzenleyen Prof. Dr. Kenan HASPOLAT
186
Salondaki üretici ile şimdi artık daha yakın duruş içerisinde olduğu
görüntüsünü sergileyen Fakıbaba, bu sektör için gerçekten bir şeyler yapabilme,
onların sorunlarına eğilme istek ve arzusu içindeydi.
H.Ü Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Ruhi Mermut oturumu
yönetirken aynı fakülteden Doç. Dr. Seyrani Koncagül, Tarımsal Kalkınma
Kooperatif Başkanı Rızvan Rızvanoğlu ile yardımcısı Abdullah Şıldır, göçer Kadri
Yılmaz konuşmacı olarak sorunları aktardılar, bilgilendirme yaptılar, hayvancılık ve
çevre konusunu işlediler.
Doç. Dr. Seyrani Koncagül; ışık almayan, temiz olmayan, rahatsız, rutubetli,
yetersiz havalandırmalı ortamlardan çıkılması gerektiğini vurguladı. Yem fabrikaları,
kesimhaneler, et parçalama, kombina gibi sanayi tesisleri; mazot, gübre, teşvikler,
destekler, geç ödemeler gibi girdiler; insan ve hayvan sağlığı, organize sanayi bölgesi
üzerinde durdu.
Besicileri temsilen konuşan Abdullah Şıldır; şu an mağaralarda 70 bin hayvan
olduğunu söyleyerek Tarım Kredi Kooperatifinden faydalanamadıklarını, 532
üyelerinden hiç birinin takas alamadığını, etin besiciye kiloda en fazla 1.5 lira bunun
da yetersiz olduğunu belirtti. 2006'da projemizle örnek ve pilot bölge seçildik ama
diğer bölgeleri bizden önce tercih ettiler dedi. Erzurum yayalarından bu toplantı için
gelip göçerleri temsilen konuşan Kadri Yılmaz ise artık yerleşik hayata geçmek
istiyoruz, insanca yaşamak istiyoruz, televizyon nedir bilmiyoruz, insanlık nedir
bilmiyoruz, bize sahip çıkın, göçerlere sahip çıkın rica ediyorum dedi.
Oturum Başkanı tarafından verilen kısa bilgiler ise şöyleydi: Göçerlerin
üretiminin tüketimi konusunda ciddi sıkıntılar var. Kışın Ceylanpınar civarına giden
göçerler oralarda barındırılmayıp kovuluyorlar. Gelen destekler çiftçimize,
hayvancımız ulaşmıyor. Ahırcılıktan ziyade yayla hayvancılığı desteklenmelidir.
Sonuç olarak Şanlıurfa besicileri ile Karacadağ göçerlerinin sorunlarını Vali
ile Belediye Başkanının ortak çabası çözecektir. Kendilerinde bu ortak çabayı
gözlemliyor olmaktan dolayı umutluyuz.
GÖÇERLERİN OKUL SORUNLARI
20 Eylül 2010
Göçerlerin okulu ne zaman başlayacak?
Yaklaşık 16 milyon öğrenci arkadaşlarıyla tatil günlerinde yaşadıklarını
paylaşacak, yeni yılın plan ve programını çizecekler. Ancak bu sevinci gecikmeli
olarak yaşayacak veya hiç yaşayamayacak çocuklarda mevcut. Onlar ne anadilde
eğitim hakkı için okulu boykot ediyor, nede deniz zevkinden biraz daha faydalanmak
için gecikiyorlar. Onlar yaşayabilmek için, ekmek paralarını çıkarabilmek için dağda
bayırda koyunları otlatmakla zorunda olduklarını dile getiriyorlar. Bugün yaklaşık 16
milyon öğrenci ders başı yaptı. Sabah ders zilinin çalması ile yaklaşık 3 aydır
görüşemeyen öğrenciler arkadaşlarıyla hasret giderdi. Öğrencilerin heyecanı
gözlerinden Okunuyordu.
187
Yaklaşık 16 milyon öğrenci arkadaşlarıyla tatil günlerinde yaşadıklarını
paylaşacak, yeni yılın plan ve programını çizecekler. Ancak bu sevinci gecikmeli
olarak yaşayacak veya hiç yaşayamayacak çocuklarda mevcut. Onlar ne anadilde
eğitim hakkı için okulu boykot ediyor, nede deniz zevkinden biraz daha faydalanmak
için gecikiyorlar. Onlar yaşayabilmek için, ekmek paralarını çıkarabilmek için dağda
bayırda koyunları otlatmakla zorunda olduklarını dile getiriyorlar. Onlardan şanslı
olanı bir-iki ay sonra okula gidecek mayıs ayında, baharın gelmesi ile okulu yine terk
etmek zorunda kalacak, diğerleri de hiç okula gidemeyecek çünkü onların yerleşik bir
hayatı yok. Onlar ekmek parası için dağ bayır dolaşmak zorunda kalıyorlar. onlar ne
yazı yazmayı öğrendiler, ne resim çizmeyi ne de türkçe konuşmayı. Onlar devletin
kendilerini iskân etmesini istiyor, göçerlere göre okul okuyabilmenin tek şansı
yerleşik hayata geçiş. Bir kısmının yarı göçebe yaşadığı göçerler her yılın mayıs ve
ekim yarları arası dağlarda kalan kısmını evlerinde geçiriyor. Kısa dönem eğitim
gören göçerler, eğitim sistemlerini kısa dönem askerlik sistemine benzetiyorlar.
Bazı göçerler ise asırlardır yerleşik hayata geçememenin ezikliğini yaşıyor.
Karacadağ'da yaklaşık bin 500 göçer okuldan bihaber. Birçoğunun Türkçe konuşmayı
bile bilmediği Karacadağ göçerleri, eğitimsiz bir hayat sürdürüyorlar.
Onlar artık yerleşik hayata geçerek okula başlamak istiyor. Şanlıurfa'nın
Siverek ilçesi sınırlarında yer alan Karacadağ'da yaklaşık bin 500 göçer kalıyor,
bölgenin otlak alanını eksik bulan birçok göçer de doğu illerine göç etmiş. Bunlardan
bazıları yaklaşık bir ay sonra gelerek çocuklarını okula gönderecek ancak
Karacadağ'da yaklaşık 150 ailenin ne evi var nede sürekli çadır kurabileceği bir yer bu
durumda en çok sıkıntı çekende öğrenci yaştaki çocuklara oluyor. Çocuklar asırlardır
süren yolculuğun biran önce bitmesini istiyor.
.
Eyüp Ağan, asırlardır ailece dağlarda göçerlik yaptığını belirtti. Okul çağındaki
çocuklarının eğitimsiz büyümelerini istemediğini kaydeden Eyüp Ağan, devletin
kendilerini iskân etmeleri durumunda çocuklarını okula daha rahat gönderebileceğini
söylüyor.
Her yıl eğitim hayatına geç başladıkları için derslerinde geri kaldığını dile
getiren Zeliha Ağan ise biran önce düzenli bir eğitim hayatına başlamak istediğini
söyledi. Her yıl bir veya iki ay geç okula başladığını anlatan Ağan her yıl bir ay da
erken okulu terk etmek zorunda kaldığını belirtti. Zeliha artık normal öğrenciler gibi
eğitim almak istediğini vurguladı. Zeliha, Karacadağ'da göçerlik yapan diğer kejan
aşireti mensubu 150 akraba ailenin çocuklarına göre biraz daha şanslı olduğunu
belirtiyor. Çünkü o her yıl kısa bir dönem de olsa okul okuyabilme şansının olduğunu
ifade ediyor. O da yaz aylarında Karacadağ'da hayvan otlatıyor, kış aylarında ise bir
ağanın köyüne yerleşiyor. Gecikmeli olarak okul hayatına başlayan Zeliha,
büyüyünce polis olmak istiyor.
Çocuklarının eğitimsiz büyümesini istemediğini belirten Eyüp Ağan,
“Asırlardan beri dağlardayız dedemiz de bu dağlarda göçerlik yapmış. 6 ay
karacadağ'da kalıyor 6 ay da Urfa'nın köylerine gidiyoruz. Onun için çocuklarımızın
188
düzenli bir eğitim alma şansları yok. Bazen ovaya indiğimiz 6 aylık süre zarfı için
yerde bulamıyoruz. Kışın kalacak yerleri bazen kiralıyoruz. Biz devletin iskân
etmesini istiyoruz. Çocuklarımız eğitimsiz büyüyor. Biz artık çocuklarımızın cahil
büyümesini istemiyoruz.”dedi.
Göçerlerin bağlı bulunduğu Eğriçay köyü muhtarı Seydo Alak ise toplum
olarak devletin hiçbir sosyal hakkından yararlanamadığını kaydetti. Ulaşım, su,
elektrik, barınma gibi temel ihtiyaçların hepsinden yoksun kaldığını aktaran Muhtar
Alak, “en önemlisi ise eğitimden yoksun kalıyoruz. Dedeleriz bu dağlarda öldü
babalarımız bu dağlarda öldü bizde bu dağlarda öleceğiz bari çocuklarımız bu
dağlarda ölmesin yeter artık. Devlet Afgan halkına Devlet üretme çiftliğinde yer verdi
neden bize veriyor. Çocuklarımız ne zamana kadar cahil büyüyecekler.” Diye sitemde
bulundu.2
GÖÇERLER DE HAYVANCILIK DESTEĞİ İSTİYOR 3
Diyarbakır, Şanlıurfa ve Adıyaman kırsalında yaşayan göçerlerin sorunu kıl
çadırda masaya yatırıldı.
Dicle, Harran ve Adıyaman Üniversitesi'nden öğretim görevlileri kıl çadırda
yapılan Karacadağ Göçerler Paneli'nde, göçerlerin yaşadıklarını sorunları dinledi,
onlar için çözüm önerilerini dile getirdi. Panelde sıkıntılarını anlatma fırsatı bulan
göçerler, yerleşik yaşamlarının olmadığı için hayvancılık desteklerinden
yararlanamadıklarını söyledi. Dicle Üniversitesi (DÜ) Ziraat Fakültesi Dekan
yardımcı Doç. Dr. Öner Çetin ve DÜ Öğretim Görevlisi Dr. Songül Akın Kurt panelde
göçerlere kır sosyolojisi konusunda bilgi verdi.
2
3
Urfa'da Gündem Gazetesi, Güneydoğu'nun Çoban Çocukları, 20 Eylül 2010
Karacadağ Göçerler Paneli, 08 Ekim 2010
189
Bilim adamları, Karacadağ eteklerindeki bir kıl çadırda yapılan panelde
göçerlere örgütlenmelerini, kooperatif kurmalarını önerdi. Akademisyenler göçerlere
“Siz istemezseniz sorunlarınızın aşılması mümkün olmaz” dedi.
Panelde Karacadağ Türkmen Derneği Başkanı Nusret Kaya, göçer temsilcisi Eyüp
Ağan ve göçer köylerinden Eğriçayır Köyü muhtarı Seydo Alak sorunlarını dile
getirdi. Eğitim konusunda ciddi sıkıntıları olduğuna dikkat çeken muhtar Seydo Alak,
çocukların okula geç başladığını söyledi. Köylere ulaşımın temel sıkıntılar arasında
olduğunu kaydeden Alak, yerleşik yaşamları olmadığından hayvan desteklemesinden
yaralanamadıklarını ifade etti. Her ailenin yüzlerce hayvanı olduğunu anlatan Alak,
Tarım Bakanlığının bu sıkıntıları çözmesi gerektiğini kaydetti.
.
Alak, “Devlet her yıl binlerce TL destekleme dağıtıyor. Bunun için
başvurular oluyor. Yerleşik hayata geçmediğimiz için sıkıntılarımız devam ediyor. Bu
panelde en büyük sıkıntımızı dile getiriyorum. Biz de bu ülkenin bir vatandaşı olarak
hayvancılığa verilen desteklerden yararlanalım.” şeklinde konuştu.
ŞANLIURFA'DA SAĞLIK' KONULU PANEL 4
10 Mart 2011 tarihinde DSİ Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen panelin
açılış konuşmalarını Güneydoğum Derneği Başkanı Duygu Sucuka, Harran
Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Halil Mutlu, Şanlıurfa Belediye Başkan
Yardımcısı M. Fevzi Yücetepe yaptılar.
Nusret KAYA'nın konuşmasından başlıklar;
KARACADAĞ TÜRKMEN DERNEĞİ BAŞKANI Sayın Nusret
KAYA,göçerlerin sağlık sorunlarını anlatığı panelde çok önemli konulara dikat
çekti. Göçerlerimizin sağlığı hepimiz için çok önemlidir. Hepimize bütün hayvansal
örünleri hazırlayıp sunan onlardır .Göçerlerin aşı kampanyalarından
yararlanamadıklarını,oysa göçer hayat yaşadıkları için kendileri ve hayvanları
bulaşıcı hastalıklar için her zaman daha çok risk gurubunda olduğunu bunun için
aşılamalar da ihmal edilmemelidir. Gebbe takibi yapılmalı. Genelde yaşamları
çadırda olduğu için gerekirse gebeliğin son haftası hastahanede geçirmeleri
sağlanmalıdır. Göçerlerin yazın hayvanlarıyla ortak kulandıkları su kuyularının çok
sağlıklı olmadığı,bu kuyuların suları belli aralıklarla tahlileri yapılmalı ve gereken
müdahalenin yapılması gereklidir. Göçerler gezici sağlık tedavisinden
faydalanmaları için çalışmalar yapılmalı. Göçerlerin Aile Hekimliğinden haberleri
bile yok. Nerde hangi hekime bağlı olduklarını bilmiyorlar. Sağlık denilince sadece
beden sağlığını da düşünmemeliyiz. Aynı zamanda insanımızın ruh sağlığını da
düşünmeliyiz. Onun için insanımızın yaşam şartlarını iyileştirmeliyiz. Daha bilinçli
yaşamalarına teşvik etmeliyiz. Bu da eğitimle olur,bu tür toplantılarla olur. Göçerlerin
eğittim den ve sağlıktan sağlıklı bir şekilde faydalanmaları için Bulundukları
yaylaklar ve kışlaklar hangi muhtarlığa bağlıysa oranın muhtarlılarına bildirmeleri
gerektiğini söyledi.
4
10 Mart 2011
190
(KARACADAĞ GÖÇER FORUM SONUÇ RAPORU)
Göçer Sorunları, İnsanca Yaşamak Onların da Hakkı: GÖÇERLER 5
Katılımcılar 6
İzleyen Kurum-Kuruluşlar
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı,
GAP İdaresi,
Siverek İlçe Tarım Müdürlüğü,
Siverek Sağlık Grup Başkanlığı,
Sivil Toplum Örgütleri
Toplantıdan notlar
Şanlıurfa-Siverek Yöresindeki Karacadağ'ın zirvesinde gerçekleştirmiş
olduğumuz 2. Göçer Sorunları Toplantısını anlatmaya çalışacağım. İlk toplantımızı
17 Eylül 2010 tarihinde yine bu zirvede, panel için kurulan bir kıl çadırın altında
yapmıştık. Açık, güneşli, güler yüzlü bir havaydı o zamanki. İkinci toplantımız ise 14
Mayıs 2011 günü, bir gülen, bir ağlayan, kararsız bir havanın parçalı bulutlu,
yağmurlu-güneşli, soğuk, yazı karşılıyorken kış gibi hissedilen bir atmosferinde
gerçekleşti. Hava şartlarının olumsuzluğuna bakınca toplantıyı ertelemek gerektiğini
düşünseniz de bunu yapmak mümkün değil maalesef. Aylar öncesinden organize
etmeye başlanılmış, geniş bir çerçevede davetli katılımcı beklenilen bir toplantı, son
gün son dakikada iptal edilemiyor. Eldeki imkânları değerlendirerek çözüm aramak
gerekiyor. Bizim elimizdeki imkânlar da, yaklaşık 1900 metre rakımlı bu zirvedeki
'Kayak Merkezi Kafeteryası' olarak bilinen küçük bir tahta yapı idi.
Toplantı günümüzün sabahında çok yağmur yağmıştı Karacadağ'a. Beni
sabahtan arayan Karacadağlılar, toplantıyı yapmanın zor olacağını söylediler. Yerler
çok çamur olduğu için toplantı çadırını kuramamışlardı. Eldeki diğer seçenek olan,
ahşap kulübe, toplantı için düzenlendi, hazır duruma getirildi. Kulübenin tam
ortasındaki kuzine soba, kapalı, yağışlı, hava sıcaklığının 5-6 derece olduğu bu
zirvede çok işe yaradı. Sobanın etrafına dizilen konuklar, sanki burada bir sorun
dinleme
5Duygu
Sucuka Güneydoğum Derneği ,Tarih: 14 Mayıs 2011, Yer: Karacadağ Kayak Merkezi
Okutan
- Şanlıurfa Valisi
Mahmut Hersanlıoğlu
- Siverek Kaymakamı
Nihat Eri
- 22. Dönem Mardin Milletvekili
Prof. Dr. Mustafa Gündüz
- Adıyaman Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Mehmet Ali Çullu
- HRÜ Ziraat Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Öner Çetin
- Dicle Ün. Ziraat Fakültesi
Eyüp Ağan
- Karacadağ göçer temsilcisi
Musa Yeşiltaş
- Diyarbakır Beritanlılar Kooperatifi Başkanı
Seydi Alak
- Karacadağ Eğriçayır Köyü Muhtarı
6 Nuri
191
toplantısı değil de, hoşça vakit geçirme amacıyla buluşmuş gibiydiler. Kısacası biraz
sonra başlayacak olan yorucu bir ortamın, başlangıçtaki hoş görüntüleri idi bunlar.
Samimi, ilgili, dost bir ortam.
Katılımcı ve izleyiciler bir bir gelmeye başladılar. Şanlıurfa Valisi Nuri
Okutan, Siverek Kaymakamı Mahmut Hersanlıoğlu oradaydı. Bayındırlık Bakanlığı
Bakanlık yetkilileri ve Şanlıurfa İl Müdürlüğü düzeyinde, Devlet Bakanı Faruk Çelik
Danışmanıyla katılım sağladı. Mardin Milletvekili Nihat Eri, beraberindeki kalabalık
bir grupla, Adıyaman Üniversitesi Rektörü Mustafa Gündüz, eşi ve misafirleriyle
oradaydı. Harran ve Dicle Üniversiteleri Ziraat Fakülteleri ile GAP İdaresi
temsilcileri, Siverek İlçesi Tarım ve Sağlık Birimleri, Akademisyenler, yazarlar,
Diyarbakır Beritanlılar Kooperatifi, Mersin'den bu toplantı için gelen İZDER
(Seçilmiş ve Atanmışları İzleme Derneği), Türkiye Gençlik Konseyi, Göçerler,
Muhtarlar, diğer Sivil Toplum Örgütleri ve kalabalık bir basın grubu, toplantıyı
oluşturan kişi ve kesimlerdi.
Hava ve iklim şartlarına çok da hazırlıklı gitmediğimiz Karacadağ'da, o gün
üşümekten titreyerek gerçekleştirmiş olduğumuz toplantının göçerler adına son
derece faydalı olduğunu düşünüyorum. Bu tür çalışmalarda, biz sivil toplum örgütleri,
sorunu teşhis ederler, çözümü isterler. Çözümü gerçekleştirecek olan ise devlettir ya
da ilgili mercilerdir. Devlet o gün Valisi, Kaymakamı, Bakanlık temsilcileri ile
oradaydı. Sorunları dinlemek ve çözüme yönelmek için orada olduklarına inancımız
tamdır. Dağ başında yapılmış bu iki toplantımızdan sonra, ileri bir tarihte, il veya
ilçede düzenleyebileceğimiz bir salon toplantısında, ne gibi çözümler üretildiği, yine
çözüm üreten makamlar tarafından anlatılabilir.
Karacadağ'daki ilk toplantımızda hem bilim adamları, hem de göçerler
konuşmuştu. Bu ikinci toplantımızda farklı bir yöntem düşündük. Önce göçerlere,
sorunun sahiplerine söz verdik, sorunlarını kendi ağızlarından dinledik. Çözüm
mercii olarak ise Vali Okutan detaylı bir konuşma yaptı, sorunların çözümü yönünde
neler yapılabileceğini, onlara nasıl yardımcı olabileceğini anlattı.
Göçer toplantılarımızı sadece Karacadağ'da değil, geçtiğimiz yıl Siirt'te de
yapmıştık. Dolayısıyla göçer sorunlarının aşağı-yukarı ortak olduğunu biliyoruz. Bu
vesileyle, bu ikinci Karacadağ toplantımıza tüm Bölge göçerlerini çağırmaya çalıştık.
Ulaşabildiğimiz kadarıyla Siirt, Batman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep Göçer
kuruluşlarıyla irtibat kurduk. Hepsi de memnuniyetle katılmayı kabul ettiler. Ancak
son andaki bazı talihsizlikler nedeniyle bazı katılımcılar maalesef toplantıda
olamadılar. İnsanca yaşamak onların da hakkı: Batman'da görev yapıyorken,
Mersin'deki ailemin yanına geliş gidişlerimde bu dağdan geçerdik. O zamanlar, bu
dağın, böyle bir potansiyeli olduğunun farkında değildim. Güneydoğum Derneğinin
çalışmaları kapsamında gördüğüm kadarıyla Bölge ve Türkiye için önemli bir üretim
kaynağı, ekonomiye önemli bir destek burası. Karacadağ, Diyarbakır-ŞanlıurfaMardin üçgeninde, oldukça geniş alana yayılmış, çok sarp yamaçları olmayan, yayla
vasıflı bir dağdır. Eteklerinde çok fazla köy bulunmaktadır. Yine eteklerindeki geniş
topraklar, meşhur Karacadağ taşlarıyla dolu olması sebebiyle işlenemez durumdadır.
192
Bu bakir topraklarda taş temizliği yapılabilse son derece verimli alanlar ortaya
çıkabilir. Dağın eteklerinde, yamaçlarında, zirvesinde küçükbaş hayvancılık yapan
göçerler, birkaç yıldır ilgi ve çalışma alanımıza girdiler. Çünkü sorunları çok fazla.
Çünkü o dağın başında unutulmuş kalmışlar. Siyasi iradeler, onlara hep sorunlarınızı
çözeceğiz, çözüyoruz gibi yapmışlar ama görünürde bir şey yapılmamış.
Onlar da insanca yaşama hakkına sahipler. Bu dağı boşaltsınlar, medeni
yaşama katılsınlar diye bir şeyi savunmuyoruz. Buradaki yaşamları medenileştirilsin,
Karacadağ onlar için daha iyi, daha yaşanılır bir mekân olsun diyoruz. Bu insanlar
devleti seven, devleti önemseyen insanlar. O halde devlet onların sorunlarını
görmezden gelemez, gelmemeli.
Çadırlar, yağmur yağmışsa, yerler çamursa iyiden iyiye yaşanmaz haldeler.
Büyük bir salon genişliğindeki çadırın içi bez örtülerle bölünmüş, mutfak, yatak alanı
şeklinde ayrılmış. Direkten direğe bağlı iplerle kurulmuş salıncağın içinde yatan
bebek dikkat çekici. Bir çadırın içinde 10-15 kişi barınıyor. Banyo yok, tuvalet yok,
elektrik yok, yol yok, gitmek için okul yok, hastalanınca doktor yok, temin etmek için
gıda malzemesi yok. Suyu kuyulardan temin ediyorlar. Ekmeklerini ise kendileri
pişiriyorlar. En doğal ürünleri süt, yoğurt, et olmalı. Aslında doğal bir yaşam, doğal bir
beslenme, dolayısıyla sağlıklı bir ortam. Ama insanca yaşama kavuşturulması gerekli
bir ortam. Eğitilerek bilinçlendirilmesi gerekli bir kesim. Bu çağda orta çağı yaşayan
bu insanların yaşam şartlarının iyileştirilmesi en doğal haklarıdır. Bu kültürün
ölmemesi, bu üretimin bitmemesi için bunu yapmak zorundayız.
Toplantı sonrası bizi bilgilendiren Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi
hocalarından Prof. Dr. Öner Çetin, göçerleri şu şekilde anlatıyor: “Göçerler çok ilkel
şartlarda yaşıyorlar. Bunların bir adım ilerisi Yörük oluyor. Yörükler yarı yerleşik
hayata geçmişlerdir ve yaşam şartları daha iyidir. Göçerler yarı yerleşik hayata
geçtiklerinde hayvancılığı bırakmayacaklar, Yörük olarak yaşamlarını
sürdüreceklerdir”.
Göçerler ne istiyor?
Karacadağ göçerleri olsun, diğer yaylalardaki göçerler olsun, gördüğümüz ilk ortak
sorunları şuydu:
1- Yaylaklar, kışlaklar, iskan edilme, yer sorunu.
2- Kışın karlı dağın tepesinde kalabilmeleri mümkün değil. Aşağı indikleri
zaman konaklayacak yerleri yok. Yazın yaylaya çıktıklarında ise yaylalar
kendilerine ait değil, dolayısıyla sorun yaşıyorlar.
Değişik göçer konuşmacılar tarafından dile getirilen sorunlar özetle
şunlardı:
3- Çocuklar Türkçe bilmiyor, okuma bilmiyor, para nedir bilmiyor. Okul
yarım kalıyor.
4- Göçerler artık yer bulamıyor. Devlet ya da başkalarının arazisi
tapuludur.
193
5- Bu hayvancılık işini bırakırlarsa hamallık bile yapamazlar.
6- İskan sorunu, yaylaklar sorunu, seyahat sorunları var.
7- Yerleşik hayatları olmadığı için kredi alamıyorlar.
8- Süt fiyatı çok düşük, yem pahalıdır.
9- Televizyon, buzdolabı nedir bilmiyorlar.
10- Kışın Ceylanpınar civarında çadır olabilir mi? Yaz için Karacadağ
eteğinde yer verilebilir mi?
11- Yaylakların kirası çok yüksek.
12- Rehberleri, önlerine düşenleri, sorunlarını çözenleri yok. Siyasetçiler
her şeye tamam diyorlar ama 50 yıldır hiçbir şey olmuyor.
13- Kışın, kışlaklara indikleri zaman hiç kimse onlara yer vermek
istemiyor.
14- Yolları yok, okulları yok, doktorları yok.
15- Süt toplama sorunu var, hayvanlarla taşıyorlar, süt tesisleri yapılmalı.
16- Devlete sorunlarını ilettiler, dosyalar teslim ettiler, bir gelişme olmadı.
***
Devlet ne diyor?
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı temsilcisi bürokratlar, sorunun çözümü
yönünde çalışmalar yapacaklarını, buradaki konuşulanların üst makamlara rapor
edileceğini söylediler.
Siverek Kaymakamı Mahmut Hersanlıoğlu, tüm sorunları not aldığını,
çözebilecekleri doğrultusunda gerekli çalışmaları başlatacağını belirtti.
Göçerlerin ve onlarla ilgili kişilerin tüm konuşmalarını dikkatle dinleyen ve
not alan Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan, göçerlerin sorunlarının çözümü yönünde
yapabileceklerini anlattı ve özetle şunları söyledi:
Göçerlerin yaylak-kışlak ve medeni gereksinimleri sorunu var. Urfa'da
göreve başladığımın ikinci haftası Karacadağ'a gelip onların sorunlarını dinledim.
Gazi Üniversitesi ile birlikte yürütülen, göçerlerin yaşam desenleri ile ilgili
çalışmamız devam ediyor. Burada sözü edilen birçok sorunu Valilik olarak
çözebiliriz. Ama her yere, her çadıra elektrik götürülmesi olabilecek bir şey değildir.
Çünkü o zaman önünüze iskân sorunu çıkıyor. Hayvanın sesinden bile anlayan
kişilerin hayvancılıkla uğraşmasından yanayız. Zaten et ithal etmek zorunda
kalıyoruz. Ceylanpınar'da devam etmekte olan mülkiyetle ilgili hukuki bir sorun var.
Dolayısıyla Ceylanpınar dışında bir yerde, olanaklar ölçüsünde, meralardan verilmek
üzere iskân konusuna yardımcı olabiliriz. Eğitim ile ilgili sorunları çözmek mümkün.
Gerekirse yaz okullarını buraya taşırız. Göçerlerin eğitim sorununu Siirt'te, çadırda
eğitimle çözdük. Sağlık için, gezici sağlık ekipleri göndeririz. Gerekirse yaz okulları 194
nı buraya taşırız. Göçerlerin eğitim sorununu Siirt'te, çadırda eğitimle çözdük. Sağlık
için, gezici sağlık ekipleri göndeririz.
Göçerler bilemediklerinden kaynaklı, hayvancılık destek ve teşviklerinden
yaralanamıyorlar. Yerleşmek isteyen tüm göçerlerimizi yerleştirebiliriz. İstedikleri tip
ev ve istedikleri krediyi de temin edebiliriz. Hanımların yerleşik yaşama geçişle,
üretim elemanı olabilmesi için (halı-kilim üretimi gibi) eğitim ve destek verebiliriz.
Karacadağ ve yöresi, hayvancılık alanları ihlâl edilmeden ağaçlandırılabilir. Göçerler
sütü satmak yerine kendileri peynir yapmalı. Banyo, tuvalet meselesi çok önemli.
Özellikle kız çocukları ve kadınlar için sorun oluyor. Bu konuyu çözebiliriz.
Hayvancılık bırakılmamalı çünkü dünyanın çok ciddi gıda sorunları olacak.
***
Bu çalışmada bize destek veren kişi ve kurumlara teşekkür eder, tüm
göçerlerin sorunlarının çözülmüş, daha uygarca bir yaşama doğru hayatlarının
kolaylaştırılmış olmasını dileriz.
GÖÇER RAPORU 7
GÖÇERLERİN SORUNLARI VE YARI YERLEŞİK İSKÂNLARI
ÇALIŞTAYI SONUÇ RAPORU 8
Katılımcılar
7
9
Güneydoğum Derneği, 7 Ekim 2011 / ANKARA
8
Düzenleyen: Güneydoğum Derneği, Duygu Sucuka, Tarih: 7 Ekim 2011
(Katılımcılar, Bakanlıkları temsilen, Kurumları temsilen ve
gönüllü katılanlar olmak üzere gruplandırılmış olup, hiyerarşi
gözetilmeden listelenmiştirler)
9
Tarım Bakanlığı
- Metin Türker
Kalkınma Bakanlığı
(Toprak Reformu Gen. Md. Yrd.)
- İbrahim Kuzu
(Yerel ve Kırsal Kalkın. D. Bşk.)
- Özcan Türkoğlu
(Planlama Uzmanı)
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı - M. Ali Nakiboğlu
- Yurdagül Saltık
Milli Eğitim Bakanlığı
Çalışma Bakanlığı
- Sadettin Sabaz
-İbrahim Akın
Maliye Bakanlığı
- Hasan Özaba
(Devlet Eliyle İskân Şb. Md.)
(Ziraat Mühendisi)
(Müsteşar Yardımcısı)
(Dezavantajlı Gruplar Dairesi)
(Bütçe Gen. Md.lüğü, Daire Bşk)
***
Urfa Valiliği
- Mehmet Can Hallaç
(Urfa Çev. Ve Şehir. Müd.)
Siverek Kaymakamlığı
- Mahmut Hersanlıoğlu (Kaymakam)
Ceylanpınar Kaymakamlığı
- İlker Özerk Özcan
(Kaymakam)
195
GAP BKİ
- A. Mekin Tüzün
- Serap Uzer
(Başkan Danışmanı)
(Koordinatör)
TİGEM
- İhsan Aslan
(Emlak ve İştirakler Dairesi Bşk.)
Harran Ziraat Fakültesi
- Dr. Kemal Yazgan
Dicle Ziraat Fakültesi
- Yrd. Doç. Dr. Songül Akın
***
Dr. Abdulkerim Gök
- Şanlıurfa Milletvekili
Nihat Eri
- 22. Dönem Mardin Milletvekili (Güneydoğum Der.)
Öner Ergenç
Nuri Okutan
- 22. Dönem Siirt Milletvekili
- Merkez Valisi
(Eski Urfa Valisi)
Değerlendirme
Şanlıurfa'da, Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile birlikte, birkaç kez
yapmış olduğumuz, GAP'ta hayvancılık sorunları konulu çalışmalarımıza göçerleri
de dahil etmiştik. Onlarla tanışıklığımız bu şekilde başladı. Bir süre sonra, bizi,
sorunlarının çözüm mercii gibi algılamaya başladılar ve kendi mekânlarına giderek
onların yaşantılarını görmemizi istediler.
Bu arada gerek Şanlıurfa'da gerekse Siirt'te yaptığımız salon panelleriyle,
göçerlerin sorunlarını işledik, çözüm önerileri üzerinde durduk. Şehirden şehre bu
çalışmalar için uzanırken kendimizi göç yollarının içinde, göçer kafilelerinin arasında
bulduk. Genel anlamda sorunlar ortak olsa da aşiretten aşirete, yöreden yöreye ya da
göçerden göçere bazı farklılıklar içermektedir. Örneğin kimisi yarı yerleşik yaşam
derken kimisi tam yerleşik hayatı düşünmektedir.
İlk olarak 17 Eylül 2010 tarihinde, kıl çadırda panel yapma fikriyle uzandık
Şanlıurfa'dan Karacadağ'ın zirvesine. Kitaplardaki kadarıyla dağarcığımızda yer alan
ve zamanla puslanan bilgiler, merak, araştırma ve çalışmalarla, kitap yazabilecek
kadar genişleyebiliyor. Mardin-Diyarbakır-Şanlıurfa üçgeninde yer alan Karacadağ,
her üç ile de ayrı bir yamacıyla dahil olmuş. Bu dağa epeyce aşinaydım ben aslında.
Batman'da görev yapıyorken, memleketim Tarsus'a gidiş-dönüşlerimde bu dağdan
geçerdi yolum. Ama kocaman kocaman volkanik taşlarla dolu bu dağın bu kadar
muhteşem bir üretim potansiyeli olduğunun farkında değildim. Kıl çadır paneli
oldukça ilginçti ve çok ses getirmişti. Bu çalışmadan hoşnut kalan göçerler bizi
mekânlarına tekrar tekrar davet ettiler.
İkinci kez 14 Mayıs 2011 tarihinde, Karacadağ'a gittiğimizde, mevsim artık
yaz sayılmasına rağmen soğuk ve yağışlı bir hava vardı. Yerlerin çamur olması ve
havanın soğuk, rüzgârın sert esmesi nedeniyle, Karacadağ Kayak Merkezinde
bulunan kulübede toplandık. Çok sayıda insanın ayakta ve izdiham halinde toplandığı
o kulübede, ortamdaki Devlet yetkilileriyle birlikte göçerleri dinledik, sorunlarını bir
kez daha derledik.
196
Şimdi sıra bu sorunları ilgili makamlara taşımak, çözümü yönünde
demokratik baskı uygulamaktaydı. Gerçi daha önceki her iki toplantının sonuç
raporlarını da ilgili makamlara sunmuştuk ama hemen netice alınacak gibi
gözükmüyordu. Dolayısıyla Ankara'da, bir göçer çalıştayı yapmayı planladık.
Halil Işık
- Merkez Valisi
(Eski Adıyaman Valisi)
Prof. Dr. Mustafa Gündüz
- Çukorova Ün.
(Adıyaman Ün. Eski Rek.)
Sadberk Daşar
- Güneydoğum Der.
Veysi Sayın
- Güneydoğum Der.
Rıdvan Söylemez
- Türkiye Gençlik Konseyi
Musa Yeşiltaş
- Beritan Koop. Bşk
Eyüp Ağan
- Karacadağ Göçeri
7 Ekim 2011 günü, Ankara'da, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin ev
sahipliğinde bir “Göçer Çalıştayı”nı düzenledik. Son derece yoğun bir ilgiyle izlenen
ve belirlenen süreye sığdırılamayan bir oturumda gerçekleşen çalıştayın oldukça
verimli olduğuna inanıyoruz.
İlgili Bakanlıklar, Kamu Kurumları, Sivil Toplum Örgütleri, göçerler ve
gönüllü kişilerin katılımcı olduğu çalıştayın, göçerlerle ilgili yaptığımız çalışmaların
sonuncusu olması, bundan sonrasında devletin bu sorunun çözümü yolunda mesafe
alması dileğiyle, bugüne kadar bu çalışmalarda emeği ve desteği olan herkes ve her
kesime teşekkür ediyoruz.
Güneydoğum Derneği Başkanı
(Beritan Kooperatifi Başkanı Musa Yeşiltaş'ın anlatımı)
Bingöl-Elazığ-Diyarbakır arasında yaşayan ve Türkiye'nin en büyük göçer
topluluğu olan Beritan Aşiretinin 50 binin üzerinde nüfusu, 5 binin üzerinde ailesi
vardır.
Göçebe olarak yaşayanlarda okuma yazma oranı %5 ile 10 arasındadır.
Devlet tarafından yerleşik hayata geçirilmişlerde ya da kendi imkânlarıyla
okuyanlarda bu oran kız ayrımı olmadan %100 dür. Göçer toplulukları iskân
edildikleri zaman okuma yazma sorunu kendiliğinden çözülecektir. Yerleşik hayat
müracaatı sonucunda, 1975 yılından bu yana, 2009 da Elazığ'da 109, Diyarbakır'da
894 olmak üzere, bize toplam 1003 konut tahsis edilmiştir, o da karşılıksız değil, geri
ödemelidir. Aksak bir uygulamaya rağmen Beritan Göçerleri diğerlerine göre daha
şanslıdır. Toplu mezarlığı olmayan tek topluluk göçer topluluğudur. Anne-baba ve
dedelerimizin mezarlarını bilmiyoruz. 1934 yılında çıkan, 2006 yılında
yenilenmesine rağmen 1934 yasasıyla aynı doğrultuda olan yasayla göçerler iskân
edilmeye çalışılıyor. Bu doğru değildir. Yeni bir mevzuata, yeni bir düzenlemeye
ihtiyaç vardır. 1934 yılındaki göçer 2010 yılındaki göçerle aynı konumda değildir. Ya
bu yasayı kaldırın ya da göçeri kandırmayın. Türkiye'de birçok yasalar değişti, Anayasa
değişti ama göçer yasası aynı kaldı.
197
Göçer örgütlenmemiştir, gücü yoktur. Bu yasadan bile haberi yoktur, bu yasayı devlet
ona öğretmelidir.
İhtiyaç fazlası bütün yaylaklar devlete aittir. Ama bunları şeyhler, ağalar,
belediyeler kullanıyorlar, göçerlere satıyorlar. Bingöl'ün Bingöl yaylası para
ödemeden kullandığımız tek yayladır.
Göçer desteklenmediği için hayvan sayısı gittikçe azalıyor.
Göçerlerin en önemli sorunları kışın kışlaklarının, yazın da yaylaklarının
olmamasıdır.
Kışın kalınabilecek bir ev, ayrıca 40-50 dönüm tarla vererek devlet göçerleri
desteklemelidir. Göçerin kendi imkânlarıyla yerleşik hayata geçecek durumu yok.
Adamın elinde 60-70-100 tane koyunu var, onunla da ancak çocuklarının geçimini
sağlıyor.
GÖÇER SORUNLARINA ÇÖZÜMCÜL BAKIŞ
Ortada ciddi bir sorun var. En baştaki sorun kayıttaki sıkıntı. Tarımsal
üretimde koşulların daha iyi bir hale getirilmesi için kayıt tutulması gerekir. Kaç
hayvan olduğu, üretilen et-süt miktarının ciddi anlamda kayıt altına alınması gerekir.
Üniversiteler tarafından yapılan, çeşitli koyun ırkının nasıl ıslah edilebileceği, buna
nasıl destek verilebileceği içerikli eğitim projelerine göçerlerin de dahil edilmesi
gerekir. Bu da üniversitelere düşüyor.
Hasat zamanlarında Güneydoğu'dan diğer bölgelere işçi gönderiliyor. Bunlar
için seyyar okullar yapılıyor. Bu seyyar okulların, göçerlerin, göç yollarında özellikle
kış aylarında kurulması ve eğitimin aksamaması gerekir.
Avrupa ve Asya'da 12 bin çeşit bitki yetişir. Bunun 10 bin çeşidi ülkemizde, 8
bin çeşidi de Doğu ve Güneydoğu'dadır. Göçerlerin hayvanlarının otladığı alanlardaki
doğal bitki örtüsü (florası) çok zengindir. Burada üretilen sütler de çok değerlidir.
Dolayısıyla göçerlerin ürettiği bu sütler, normal bir süt gibi değil de, özel biçimde
reklam çabasıyla, özel pazarlama teknikleriyle çok daha iyi bir fiyata pazarlanabilir.
***
Göçerler örgütlü değiller, en büyük sorunları kooperatif kuramamak.
Demokratik ve bilinçli kooperatifçilik yok, var olan da ağanın elinde. Devlet
tarafından verilen desteklemeleri ağa alıyor. Uzun vadeli eğitim programları
düzenlenmek suretiyle göçerlerin bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
***
Ceylanpınar Göçerlerinin Sorunları
Ceylanpınar göçerleri 30 yılın üzerinde Ceylanpınar'dadırlar ve buradaki
sayıları 5000 civarıdır. Göçerlerin hepsinin kendine özgü, yaşadıkları bölge itibariyle
değişik sorunları vardır. Göçerlerin Ceylanpınar'la ilgili özel bir sorunu var, bu sorun
hukuksal bir sorundur. Bu hukuksal sorunun nasıl çözüleceği önemlidir. Göçerler
“Ceylanpınar'da devlet işgalcidir, buralar bizim atalarımızın, babalarımızındır” diyor.
198
Oysaki Devlet Üretme Çiftliğinin açmış olduğu davalarla vatandaş işgalci
konumdadır. Ceylanpınar'da tapu meselesi var, şu anda %95'inin tapusu yok.
Ceylanpınar'daki göçer sorunu, onların TİGEM arazisinde yerleşik olmaları ve orada
işgalci konumunda olmalarıdır. Geçici ve mevsimsel bir iskân değil, kesin iskân
istiyorlar. Bu konuda çıkan kanun uygulamaya değer bir sonuç vermiyor. İlkel
koşullarda yaşıyorlar, eğitim ve sağlık açısından önemli gelişmeler var ancak bunlar
yeterli değil.
Et fiyatları yükseldiği için ekonomik durumları biraz iyi oldu. Bu vesileyle
güneş enerjisi kullanan, arabaya binen, buzdolabı, televizyonu olan var, ancak önemli
sosyal sorunları devam ediyor. Onların büyük bir kısmı yaşamlarından memnunlar. 2
sene önceki verilere göre nüfusun %90'ı okuma yazma bilmiyor.
***
Karacadağ Göçerlerinin Sorunları
Karacadağ'ın Urfa Göçerleri, yoğunluklu olarak Urfa'nın Siverek İlçesi
sınırları içindedir. Karacadağ göçerleri için yayla yolları çok ciddi problem. GAP
İdaresi tarafından yürütülen Entegre Kırsal Kalkınma projesi Urfa ili için Siverek ve
Halfeti'de uygulanıyor. Türkiye'nin en büyük ilçelerinden biri ve hayvancılık
potansiyeli yüksek olan Siverek'in, birçok alanda olduğu gibi hayvancılık alanında da
çok ciddi sorunları, hizmet açığı var.
Sömürüyü engellemek adına kâğıtlar üzerinde kurulmuş kooperatiflerin
takibi önemlidir. Birtakım kredi olanakları için kurulmuş gözüken bazı kooperatifleri
çok üyeli gözükmelerine rağmen gerçekte öyle olmayabiliyor.
Hazine arazilerine evler yapılıp göçerlere verilebilir. Ancak göçerlerin böyle
bir bakış açısı yok, bunu kabul etmiyorlar. Bunun sebebi, bize kışlak lazım
demeleridir. Siverek Kaymakamlığı'nın kışlak olarak gösterdiği, rakımı en az 1400
metre olan yerlerde kışın hayvancılık yapılamayacağını ileri sürmeleridir.
Vatandaştan düzgün veriler toplanamıyor. Birtakım bilgiler sanki saklanıyor
gibi. Önce bir tespit lazım. Hayvan sayısının bilinmesi lazım. Bu işin neticeye
ulaşabilmesi için orada yaşayan göçer vatandaşların da yerlerini, her türlü bilgilerini
doğru bildirmeleri gerekir. Bu önemli bir sorun. Gerçek veriler kayıt altına
alınamıyor. Ne idare ne de vatandaş birbirinden bilgi saklamasa daha iyi olur.
Göçerler devletin temel hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Meslekleri yok.
Sadece hayvancılık yapmayı biliyorlar. Bazıları, devlet toprak verse, hayvancılığın
yanı sıra tarıma da geçecekler. 300-500'e ulaşan hayvanlarını sağmak ve bu sütü
peynire yağa döndürme, bu ürünleri pazarlama işi onların yaşamlarını devam
ettirebilmeleri için zorunluluktur. Ürünlerini pazarlama sorunları var. Kredi temin
konusunda sorunları var. Çok soğuk hava koşullarında bile çadırlarda yaşadıkları için
sorunları var. Kışın meralardan faydalanmak istiyorlar. Ovaya geldiklerinde ovadaki
insanlarla sorunları var. Bebek ölümleri fazla, aşı hizmetlerinden yeterince
faydalanamıyorlar.
***
199
Göçer sorunu yönünden birkaç kritik ilin içinde Siirt de bulunmaktadır.
Urfa'nın yanı sıra Siirt'in de göçer sorunu var. Göçer sorunu sadece Cumhuriyetin
değil, Osmanlıdan beri olan bir sorundur. Osmanlı iskân politikasını bir argüman
olarak değerlendirmiş. Sevdiklerini en iyi yerlere yerleştirmiş. Karadeniz'de bile
kışlak, yaylaklar var ama orada göçer konusu yok, oradaki yayla sorunudur. Göçer
konusunda karşımızda homojen bir yapı yok. Toroslardaki göçerlerin tamamı yerleşik
hayata geçti.
Göçerlerin hayat şartları çok zor. Devlete bağlı olmalarına rağmen, devleti
yeterince yanlarında bulamadıklarını düşünüyorlar. Belki sorunlarını çözmek zor
gözüküyor ama birkaç basit uygulama yapılsa sorunlarının %80'i çözülmüş olur. Bazı
sorunları yerel yönetimler bile çözebilir. Homojen bir yapı olmayınca yerel
yönetimler kritik noktada duruyor sorun çözme konusunda.
Üretim potansiyeli yüksek olan o dağların, o yayların boş bırakılmaması,
değerlendirilmesi gerekir.
Her sosyolojik grubun bir yaşam felsefesi vardır. Bu göçer gruplarının
yüzyıllardır süren hayat tarzlarının iyileştirilerek devam ettirilmesi gerekmektedir.
Türkiye'de son yıllarda birikmiş sorunlar çözülüyor, bu sorun da gereği gibi sunulursa
çözülecektir. Samimi göçer gruplarını belirleyip yerleşik hayata geçmek isteyenleri
yerleşik hayata geçirmeli. Hem göçer hayatının devam etmesi hem de bunların
hayatının kolaylaştırılması lazımdır. Hazine arazileri bu amaç için kullanılabilir.
Ancak bazı şeyler o kadar kolay değil. Mesela elde hazır hazine arazisi Urfa'da yok.
Ama bu yaratılabilir.
Yaylaları değerlendirebilecek bir mekanizma geliştirilmeli. Mera
Kanununda, Köy Kanununda, Belediye Kanunlarında birtakım değişiklikler
yapılabilir. Göçerlerin faydalanması eklenebilir. Bu anlamda,
- Yaylalar göçerlerin mülkiyetine değil ama hizmetine sunulabilir.
- Kışlaklar için yer gösterilebilir.
- Sağlık, eğitim sorunları çözülebilir.
Göçerlerin temel sorunları, yarı yerleşik hale gelebilmeleri ve yaylakların
bunlara açılmasıyla önemli ölçüde çözülebilir.
Kaybolan hayat tarzı yeni nesillerle birlikte tamamen ortadan kalkmaktadır. Bu hayat
tarzının, bu kültürün devam ettirilmesi için bunların hayat şartlarının kolaylaştırılması
lazımdır.
***
Eğitimle ilgili sorunları çok fazla, bu anlamda mağdurlar. Eğitimde
dezavantajlı kesimler. Çadır okullar kuruluyor. Milli Eğitim Bankalığı üzerine düşeni
yapmaya çalışıyor ancak göçerlere yerleşik bir yer verilmelidir. Göçerlerin hayat
şartlarının zorluğu çocuklarının eğitimini onlar için geri plana itiyor. Göçerliğin
mutlak surette Türkiye'de devam etmesi lazım. Bölgede hayvancılığı ayakta tutan
göçerlerdir, bu vesileyle onların isteklerine kulak verilmelidir.
***
200
Türkiye'de şu an 5 milyon hektar hazine arazisi var. Bunun 3 milyonu tarım
yapılabilir özellikte, bunun da 2.5 milyonu kimin elinde belli değil, işgal altında.
Hazine arazilerimiz bile darmadağın, meralarımız da aynı. Öncelikle toplulaştırma
yapılmaktadır.
Göçerler için neler yapılabileceği noktasında;
1.
Kışlak ve yaylakların belirlenip kapasite noktasında,
rakamsal verilerin ortaya konması lazım. Kışlak ve yaylak verilmesini,
bunların dağıtımını Tarım Bakanlığının yapması gerekir.
2.
Örgütlenme, Tarım Bakanlığının kontrolünde olmalı.
Bakanlığın verdiği 64 çeşit destek var. Bu desteklemelerden faydalanmaları
gerekir. Örgütlü olmadıklarından faydalanamıyorlar.
3.
Desteklemeler sadece hayvan desteklemesiyle kalmamalı,
destekleme hayvancılık ürünlerine de yapılmalı.
4.
Entegre kırsal kalkınma projeleri yapılmalı. Bunun için de
devletin elinde her türlü bilginin olması lazım. Gıda Bakanlığı, veri tabanları
çalışmalarını başlattı, böylece eldeki bilgiler doğrultusunda destekler takip
edilebilecektir.
Göçer kültürünün devamı yönünde bir toplantı yapılması lazım.
1934 yılında çıkarılan ilgili yasa, göçebeliği bitirecek olan, göçebeleri tam
olarak yerleşik düzene geçirmeyi öngören bir kanun. Bu toplantılardan görüldüğü
kadarıyla, göçerlerin tam yerleşik hayata geçmesi söz konusu değil. Mevzuatta
yapılabilecek düzenleme göçebeliği bitirecek yönde değil de göçerlik yaşamını
kolaylaştıracak yönde olmalıdır.
1980'li yıllarda, Sarıkeçili göçerleri Karaman'da istekleri doğrultusunda
şehirsel iskân edildi, amaç hasıl olmamış ki, sonradan konutları bırakıp kendi
hayatlarına döndüler.
Kanunda çok da doğru olmayan kısıtlamalar var.
Sonuç
Göçerlerin hayat şartlarının ve sosyal yaşamlarının iyileştirilmesi;
kültürlerinin ve yaşam felsefelerinin yok edilmeden korunması;
yarı yerleşik hayata geçirilmeleri;
yaylak ve kışlaklarının olması;
sorunları çözmeye yetmeyen mevcut mevzuatın yeniden düzenlemesi;
yaşam alanları, yaşam biçimleri, çalışma koşullarının projelendirilmesi;
yönünde gerekli çalışmaların devlet eliyle yapılması beklentisi bu çalışmanın
özüdür.
201
AK PARTİ ŞANLIURFA MİLLETVEKİLİ VE TBMM KİT
KOMİSYONU ÜYESİ MAHMUT KAPLAN,'IN RAPORU 10
Kaplan Bakanlara hitaben; Sayın Bakanım, Şanlıurfa ili Karacadağ
bölgesinde Göçer olarak adlandırılan vatandaşlarımız Devletimizin hiçbir sosyal
hizmetinden yararlanamadan yaşama mücadelesi vermektedirler. Sürü hayvancılığı
yaparak mevsimlere bağlı olarak yer değiştiren, toprağa yerleşmemiş insan
topluluklarının kıl çadırlarda sürdürdüğü yaşam biçimidir. Kesin tespit olmamakla
beraber Şanlıurfa Karacadağ' dan başlayıp Mandel'e kadar olan bölgede İlkbahardan
sonbahara kadar yaşayan yüz'ü aşkın göçer ailesi bulunmaktadır. Kejan aşiretine
mensup bu göçerler Karacadağ'ın eteklerinde bulunan geven bitki örtüsü ve iklimin
daha serin olduğu bu bölgede çok zor şartlarda yaşamaktadırlar. Mandel'de göçerler
devletimizin hiçbir alt yapı ve sosyal hizmetlerinden, ( yol, elektrik, eğitim, sağlık,
v.b. kamuya ulaşımdan ) yoksun bir şekilde yaklaşık yedi kuşaktır bu şekilde
yaşamaktadırlar.
Göçerlerde akraba evliliği yaygın olmasına karşın evlenme yaşı kadın ve
erkekte yirmi yaşın üstünde gerçekleşiyor. Akraba evliliği dışında ise berdel usulü
evlilik yapmayı tercih ediyorlar. Çok eşlilik yaygın değil. Fakat kadın ve erkekler
doğum kontrol yöntemleri konusunda hiçbir bilgiye sahip değiller. Kadınlar bir veya
iki yıl arayla çocuk sahibi oluyorlar. Bebek ölümleri çok, özellikle ilk bebeklerde bu
oran daha fazladır. Yüzlerce çocuktan ilköğretime devam eden şanslı birkaç çocuk
var, onlarda her yıl başka köy okullarına gitmek zorundalar. Çünkü göçerlerin kışı
geçirdikleri meralar konusunda ciddi problemleri var. Kendilerine ait toprakları
olmadığından, yerleşim yeri problemleri nedeniyle, kışı geçirecekleri meraların
yakınındaki köylere kira ödüyorlar. Hazine arazisi meraya gidilmeden, önce
görüşmeler yapılıyor. Köy sahibi veya köyün muhtarı ile anlaşılırsa meranın kira
bedeli ödeniyor. Ödenen bedel hayvan sayısıyla orantılı. Kışın kaldıkları köyün
elektriği varsa televizyon seyredebiliyorlar. Okulu varsa okula gidiyorlar. Göçerler bu
yüzden “biz hazineye ait meralar için şahıslara kira ödeyeceğimize devlete ödeyelim.
Bizim de kendimize ait bir toprağımız olsun” diyorlar. Karacadağ göçerlerinin nüfus
kaydı Siverek ilçesi Eğriçek ve İleri köyüne kayıtlı olduğundan askerlik, seçmen kartı,
ölüm işlemlerini bu köylerin muhtarları yürütüyor. Cenazelerini de kayıtlı oldukları
köyün mezarlığına gömüyorlar. Göçerlerin büyük kısmının yeşil kartı var. Devletle
tek organik bağları bundan ibaret, hastane ve askere gitmektir.
Sonuç olarak; Karacadağ Göçerleri kendilerine ait sürekli kalabilecekleri
evleri, hayvancılık yapabilecek meraları olmasını ve çocuklarının eğitim görmelerini
istemektedirler.
.
Durumları arz edilen Göçerlerin, Devletimizin himmet ve himayelerine
mutlak ihtiyaçları vardır. Söz konusu göçerler için uygun bir alana meskenler
yapılması ve geçimlerini sağlamalarına yardımcı olmak için de yeteri kadar mera alanı
tahsisi hususunu, Tensiplerinize saygılarımla arz ederim.
10
19 Mayis 2007, Şanlıurfa'nın Karacadağ bölgesinde yaşamakta olan Göçerlerin iskan edilmesi hk
202
Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Kaplan ve üyesi olduğu KİT Komisyonu 2005
yılı Nisan ayı içerisinde Ceylanpınar ilçesinde bulunan Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğüne bağlı Tarım İşletmeleri'nin denetimini yapmak üzere bu ilçemizde
incelemeler yapmışlardı.
TİGEM çiftligi'nin kurulduğu 1943 yılından bugüne yaklaşık 70 yıldır
görmezden gelinen nüfusu beş bini aşkın Ceylanpınar Göçerlerinin sorunlarını Adalet
ve Kalkınma Partisinden Şanlıurfa Milletvekili seçildiği 03 Kasım 2002'den bu yana
takibe alan Mahmut Kaplan, Göçerlerin sorunlarına çözüm bulmak için ilk olarak
üyesi bulunduğu TBMM KİT Komisyonunun 19-20 Nisan 2005 tarihlerinde
Ceylanpınar'a gelmesini sağlamıştı.
Göçerler' in durumlarını yerinde görmelerini sağladığı Komisyon üyeleriyle
Göçerler'e yeni yerleşim yeri ve hayvancılık yapabilmeleri için de mera alanı tahsis
edilebilmesi için hazırlayıp TBMM'ye sundukları 1315 sıra sayılı İskan Kanununa bir
ek madde eklenmesine dair Kanun Teklifi” 21 Mart 2007 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilerek 26.09.2006 tarihli ve 26301 sayılı
Resmi Gazetede, 5543 sayılı İskan Kanununa Geçici Madde eklenmesine ilişkin
(Geçici Madde-4) 5608 sayılı 28.03.2007 tarihli ve 26476 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girmiş, kanunun öngördüğü üzere Şanlıurfa Valiliği
Başkanlığı'nda komisyon kurulması çalışmaları başlatılmıştı.
Kaplan ayrıca, Göçerlerin sorunlarını ve çözüm önerilerini kitap haline
getirerek Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a sunmuştu.
GÖÇERLERLE İLGİLİ KANUN TEKLİFİ
203
204
205
.
206
.
207
MİTANNİ DEVLETİNİN GÜNÜMÜZE YANSIMASI VE
KARACADAĞ'DA MİTANNİ'LER (METİNAN AŞİRETİ)
Ayşegül Ümran ABAKAY*
ÖZET
Aslında bizim arkeolojik kazılara verdiğimiz değer fazla
önemsenmemektedir. Arkeolojik kazılar yapıldıkça milletlerin geçmişindeki sır
perdeleri aralanır, tarih yeniden kendisini şekillendirir. Turizmden önce kültüre
gerekli önem verildiği takdirde yıllarca arkeoloji alanında çaba harcayanlar, rahat bir
nefes alır. Çünkü arkeoloji olmadığı tarihte anlatılanla yetinir, insan. Mitanniler
konusunda oldukça zaman harcamamıza rağmen, kaynaklarda verilen bilgiler,
birbirinin tekrarı biçimindedir. Bu sebeple dipnotlarda fazla kaynak gösterilmedi.
Genel kaynaklar, belirtildi.
Diyarbakır'da Mitannilerin günümüzde varisleri olarak kendisini gören ve
Metinî olarak kendisini ifade eden aşiret yapısı, varlığını Çınar Karacadağ
Bölgesi'nden Derik-Mazıdağ kısmına kadar olan kesimde korumaktadır.
GİRİŞ
Diyarbakır konulu kaynaklarda yaptığımız araştırmada Diyarbakır'ın ilk
kurucuları sayılan Subaru-Hurri-Mitanni Egemenliği hakkında müstakil bir araştırma
olmadığını belirtmekle söze başlamak, aceleci bir ifade olarak görülebilir.
Diyarbakır'ın kurucu halkı sayılan Subaruları, Hurrileri ve Mitanniler'i konu alan bu
sempozyum bildirisinde Subaru ve Hurri Egemenliği hakkında bilgi verirken, daha
çok Mitanniler üzerinde duracağız.
Günümüzde değişik arkeolojik kazlarda haklarında fazla bilgiye
ulaşılmayana Mitanniler'in tarihteki varlığı belli olmasına rağmen, diğer
egemenliklerin tarihinde isimleri ve savaşları sık sık geçmesine rağmen, haklarında
tatmin edici bilgiye sahip olmayışımız sebebiyle konu kaynaklarında bilgi
tekrarlarının yoğunluğu söz konusudur.
Yereldeki araştırmalarda Mitanniler'in bölgemizde yoğun biçimde etki
bıraktığı illerin Diyarbakır, Şanlıurfa ve Gaziantep'in olduğu, bu alanın Akdeniz'e
kadar vardığı, Irak ve Suriye'nin kuzeyini içine aldığı ve çevre illere de uzanan geniş
bir topraklara sahip bir egemenlik süren devlet yapısına sahip bulunduğu, Hititlerle,
Mısırlılarla değişik tarihlerde savaşlar içinde bulunduğu, Asur Egemenliği ile zaman
içinde güç kaybettiği, bilinmektedir.Halen bölgemizde kendilerini bu egemenliğin
mirasçısı sayan ve kendisini “Metinî” olarak adlandıran aşiretlerin mevcudiyetinin
söz konusu olduğu, bu aşiretlerin bulunduğu alanda arkeolojik kazıların yapılmamış
olması, yaşadıkları alanlarda bizim Mitanniler konusunda oldukça pasif konumda
olduğumuzu ortaya koymaktadır.
*Arkeolog
208
Subarular, tarihte ilk kez Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeye isimlerini
vermiştir. Bu alana “Subaru veya Subartu-iki ırmak arası” denildiğini belirten
kaynakların çoğunluğunu Sümer ve Akad belgeleri oluşturmaktadır (1).
Subaruların ilk egemen devleti olan Hurriler, Sümerlerce “Khurri- Kurri”,
Mısırlılarca “Kharru”, İbranilerce “Hor-Horit” şeklinde isimlendirilmiştir. Babil
dilinde “Mağara” anlamına gelen Huri Egemenliği'nin kuruluş merkezinin Şanlıurfa
olduğu konusunda değişik görüşler bulunmaktadır (2).
Günümüzde Metinî dışında kendilerini “Mattinî”, “Motikanî”, “Motî- Botî”
olarak niteleyen aşiretler içinde dünden bugüne yansıyan etkileşimler dilde, gelenekte
yer yer kendisini göstermektedir. .
Hurri Egemenliği, Zagros dağlarından Anadolu'nun Güneydoğu Kısmı ile
Suriye'ye kadar uzanan sahaya yayılırken, merkezleri de Hurri Şehridir. Bu şehrin
Asur tabletlerinde MÖ XVII. Yüzyılda Khanigalbet (Eski Subartu ) Krallığının
merkezi olarak gösterildiği belirtilir (3).
Diyarbakır'da Pir Hüseyin Höyüğü'nde bulunan Akkad Kralı Naram-Sin'e ait
stellde yer alan kitabenin bir bölümünün kırık olması sebebiyle de olsa kitabede bir
binanın inşâ edildiği bilgisine ulaşmaktayız. Bu yapının muhtemelen bulunduğu Pir
Hüseyin'de kazıların yürütülmemiş olması, Naram-Sin'in verdiği bilgilerin ötesine
ulaşmamız söz konusu değildir (4).
Hurrilerle Hititler arasında yapılan savaşta, Hitit Kralı 1. Hattuşili, Hurrilerin
birçok şehrini almış, bu şehirler arasında Halep de dahildir (5).
Hititlerin batıya yönelişi ile Huriler, yenilgi sonrasında kaybettikleri toprakları
karşılığında saldırıya geçmiş ve Hititlerin başkenti Hattuşa dışındaki tüm topraklarını
ele geçirmiştir (6).
Hurrilerin Hititler üzerindeki kültürel baskısı oldukça yoğundur. Bu dinî
açıdan da belirgindir.
Hurri ve Mitanni Konfederasyonu'nun Ortaya Çıkışı
Hurri Devleti'nin sınırlarının genişlemesi, zaman içinde azınlıkta olan
Mitannilerin güçlenmesini beraberinde getirmiş ve etkin güç olan Huri Egemenliği,
zaman içinde zayıflamış, MÖ 1500-1300 Yılları arasında Hurri etkinliği zayıflamaya
doğru gitmiştir.
Mitanniler
Mitannilerin kökeni hususunda görüş ileri süren Bedrich Hrozny,
Mitannilerden günümüze belirgin bir belge ulaşmadığı için temkinli fikirler öne sürer:
Bu Mitanien-ârien baş sınıf kendine ne ad veriyordu, bilmiyoruz. Asker oldukları, aslî
vatanlarının Hazar denizi yukarısı olup, oradan Hindistan'a indikleri, bu göç milâdtan
yaklaşık 2. bin yılın ilk yarısında olup, bir kolun da Mezopotamya'ya geldiği
anlaşılmaktadır. Eğer Hurri adı bahsinde bulunduğumuz Önasya kısmında o vakit
yaşayan halkın Hind-Avrupalı elemanları içinde olamayacağı kabul edilirse,
209
Hind-Arya olan aristokrasinin adı olabilir, ancak bu mümkündür. Bu adın en eski şekli
Maitani, Maiteni'dir” (7).
Hurrilerin ortadan kalkış tarihi, takriben MÖ XVI. Yüzyıl sonlarıdır.
M.Ş.Günaltay, Mitanni sınırlarını şu şekilde belirler:” Mitannilerin ülkesi, bir yandan
kuzey Suriye üzerinden Kenan İli'ne, öte yandan Fırat'ın Toros silsilesindeki dar
geçitlerine varan dağlık sahaya ve oradan da Malatya bölgesine kadar yayılmış,
Kargamış, Harran, Urfa, Halep, Tunip (Kadeş'in kuzeyinde), Kadeş, Antakya gibi
şehirler Mitanni boyunduruğu altına girmiştir (8).
Hurrilerin saltanatlarını kaybetmeleri ile başlayan çözülme Filistin ve
civarında olanları Mısır'a, Suriye ve çevresinde kalanları da Mitannilere bağlamıştır
(9).
Kınal, Mitannileri, Hind asıllı olarak belirtir: “Görülüyor ki, bir taraftan Hitit
kıral sülâlesi arasında meydana gelen taht kavgaları, diğer taraftan Hind asıllı
Mitannileri Önasyaya getiren muhaceret dalgasının sebep olduğu karışıklıklar
yüzünden Hitit Devleti bu devirde tam bir buhran içinde bulunuyordu” (10).
Hattuşaş arşivinde bulunan mektupların IV. Tuthalya'ya ait olanlarından
bahseden Kınal, “ Tukulti-Ninurta'ya gönderilen mektup ise Salmanassar'ın ölümü
münasebetiyle yazılmış bir taziye mektubudur.” der ”…Bu muahede Alşe'nin TukultiNinurta tarafından işgalinden sonra, iki devlet arasındaki siyasî münasebetlerin
bozulduğu zamanda yazılmıştı. Bir müddet sonra Babil'i de zapteden Asur Kıralı
Tukuli-Ninurta, Mitanni devletine de nihayet vererek, Asur devletine imparatorluk
yolunu açmıştı. Bu suretle Hitit devletinin güney hudutlarını ciddi bir Sâmi tehlikesi
tehdid etmekteydi. Bunun tesirleri ancak Geç Hitit şehir devletleri zamanında
kendisini hissettirecekti “ (11).
Kınal, “Mitanni tanrıları hakkında Hititlerin etkileşimine şu açıklamayı
getirir: “Mitanni tanrılarına daha ziyade Yeni Devlet vesikalarında raslanır. Bilhassa
Hurri-Mitanni kültürünün tesirinde kalan Kuzey Suriye Bölgesine Hititler hâkim
olduktan sonra, bu yeni cereyanın tesirine kapılmışlardır. Hind-Avrupa asıllı
Mitanni'lerin tanrıları, İndra, Mitra, Waruna gibi tipik Hind tanırları olup, bilhassa
Mattivaza muahedesinde bu tanrılar zikredilmektedir.” şeklinde tespitte bulunur (12).
Hititler ile Mitanniler arsındaki güç dengesinin bozulduğu Şuppiluliuma
devri için Macqueen, şöyle der:” Arzava'nın zafer sevinci uzun sürmedi.1380
dolaylarında, Şuppiluliuma adlı enerjik bir genç prens Hitit kralı oldu; daha tahta
çıkmadan kuzeydoğuda, kuzeyde ve kuzeybatıda kazandığı zaferlerle ülkesinin
düşmanlarıyla başa çıkabileceğini kanıtlamıştı. Mitanni'ye yapılan erken bir saldırı
başarısızlıkla sonuçlandı ama İşuva'nın geçici olarak geri alınmasını da sağlamış
olabilir. Daha sonra İşuva, kalıcı olarak yeniden ele geçirildi; Kizzuvatna ve
Mitannilerin kuzey Suriye'de ki güçlü rakibi” Huri ülkesi”, bir antlaşmayla Hatti
Ülkesi'ne bağlandı. Böylece, Şuppiluliuma Mitannilere karşı yeniden harekete
geçtiğinde artık çok daha
210
güçlü bir konumdaydı ve çok kısa sürede Fırat'ın batısındaki toprakları eline geçirdi.
Halep ve diğer Suriye devletleri fethedildi. Böylece Hititler bir kez daha Fırat yolunun
başını tutmayı başarmıştı.
Şuppiluliuma, Murşili gibi ırmak boyundan Babil'e inme serüvenine
girişmek yerine, Babil kralının kızıyla evlenerek amacına incelikle ulaşmayı yeğledi.
Daha sonra İşuva'ya düzenlenen bir Mitanni saldırısı, güçlü bir Hitit seferi için bahane
oldu.; Mitanni başkenti ele geçirildi ve kalan gücü yok edildi “(13).
Yazar, Mitannilerin tampon bir devlet olarak kaldığını belirtir, Mitannilerin
sonradan Asurlulardan geri alınması söz konusudur. Hititlerin yıkılışına doğru
Mitanni toprakları tekrar Asurî egemenliğine girmiştir (14).
Hurri ve özellikle Mitanni Egemenliğinde yer alan kralların hakkında
başvuru kaynakları incelendiğinde, kral isimlerinde kimi zaman söylenişte
farklılıkların olduğu görülür. Mezopotamya ve Eski Yakındoğu Ansiklopedisi'nde,
Mitanni ve Hurri Hanedanlığı hakkında yer alan bilgi:
Mitanni ve Hurri Hanedanı
Asurlular Mitanni ülkesine Hanigalbat, Hititler ise “Hurri ülkesi” derlerdi.
Hurriler, bundan 700 yılı aşkın bir süre önce ortaya çıkmışlar ve ikinci bin yıl başlarına
gelindiğinde; Mezopotamya'nın kuzey ve doğusunda birçok prenslik kurmuşlardı.
MÖ 1480 dolaylarında bu prenslikler Kral İdrimi'nin efendisi Parrattarna'nın
egemenliğinde birleştiler. İdrimi, Alalah'da bulunan heykelinin üstündeki
özgeçmişine ilişkin yazıtta; kardeşleriyle birlikte atalarının yurdu olan Halep'ten
kaçarak, Emar'da annesinin akrabalarına sığındığını anlatır (15).
İdrimi, büyük bir gözü peklikle “atını, savaş arabasını ve seyisini” yanına
alarak Kenan İli'ne talihini aramaya çıkar. Yedi yıl Hapiruların arasında kaldıktan
sonra, Mukiş Ülkesine yeken çar ve buraya yerleşir. Bir yedi yıl daha geçtikten sonra
buradan Hurri Kralı Parrattarna'ya bir elçiyle hediyeler gönderir. İdrimi, sadık bir
vasal olacağına ilişkin and içtikten sonra; Alalah' Kralı olup, burada 30 yıl hüküm
sürer. Mezopotamya'nın doğusundaki Nuzi'den bir metinde de Parrattarna adlı bir
kralın ölümünden söz edilmektedir, ama bu Parrattarna'nın daha sonraki bir yönetici
olması da mümkündür.
İdrimi'nin Halep'ten kaçma nedeni, çok net olmamakla birlikte, I.
Tuthmosis'in işgalinin ardından bir Huri akınının sonucu olabilir. Mısır kralının oğlu
II. Tuthmosis (MÖ 1492-1470) Nübye ve Filistin'de seferler düzenlemiş, ama kendi
oğlu daha çocukken ölmüştü. Bunun üzerine dul karısı Hatşepsut, Mısır'da yönetimi
eline aldı. Ve kendini firavun ilan etti. O'nun ölümünden kısa süre sonra üvey oğlu III.
Tuthmosis'in (MÖ 1479-1425) Levan'ta giriştiği bir dizi sefer, Teb'de Büyük Amon
Tapınağı'nın duvarlarına ayrıntılı olarak kaydedilmiştir (16).
Mitanni Kralları
Mitanni Kralları, şu şekilde sıralanmaktadır:
Şuttarna (Kirta'nın Oğlu)
211
Parratarna (Kan Bağı Kesin Değildir)
Saustatar(Sauşşatar/ Parsatatar'ın Oğlu)
1. Artatama
2. Şuttarna
2. Şuttarna'nın üç oğlu bulunmaktadır.
1. Oğlu Araşumara
2. Oğlu Tuşratta
Tuşratta'nın nesli şu şekildedir:
Şattıwaza, 1. Şattuara, Wasaşatta, II. Şattuara
3. Oğlu II. Artatama
Artatama'nın neslini devam ettiren oğlu olarak III. Şuttarna bilinmektedir.
(17)
Beysanoğlu, yazdığı “Diyarbakır Tarihi” adlı eserde “Mitanni-Hurri
devletinin en eski kralı Barratarna'dır. MÖ 1500-1475 tarihleri arasında hükümdarlık
yapmıştır” demektedir (18). Bu isim ile Parratarna arasında harf değişiminden
kaynaklanmaktadır.
Bedrich Hrozny, “Saussatar'ın ölümünden sonra yerine I. Artatama geçti.
Artatama döneminin en önemli olayı, bu Mitanni kralı ile Mısır Firavunu IV. Tutmosis
arasında bir dostluk ve barış andlaşmasının imzalanmış olmasıdır. Bu Amarna
mektubuna göre, bu barış andlaşması, Artatama'nın kızı Gilu-Hepa'yı firavuna eş
olarak vermek suretiyle de perkleştirilmiştir. Hitit devletinin yendien güçlenmesi ve
Suriye işlerine karışmaya başlaması, Mısır ve Mitanni devletini böyle bir anlaşmaya
yöneltmiş olmalıdır.” der (19).
Beysanoğlu'nun eserinde yer alan kralların ismiyle yukarıda verdiğimiz
listedeki isimler arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Yine de Diyarbakır'ı konu
alan eserinde Mitanniler konusunda değerli bilgilere ulaşmak mümkündür:
“I. Artatama Mitanni tahtına çıktığı zaman Hitit tahtında da II. Tuthalya
bulunuyordu. Hattuşaş arşivinde bulunan bu kral anellerinden Tuthalya'nın, ataları
gibi, ilkin Arzava memleketlerini itaat altına aldığını, Anadolu'da siyasî birliği
sağladıktan sonra ecdadının Kuzey Suriye'deki tarihî haklarını Mitanni'lerden
istediğini öğreniyoruz. İşte bu tehlike yukarıda sözünü ettiğimiz iki büyük devleti bir
dostluk ve barış andlaşmasına götürmüştür.
Artatama ölünce yerine oğlu II. Suttarna geçti. Bu kralın ölümünden sonra ise
Mitanni tahtının varisleri arasında mücadele başladı. Bu mücadele, Mitanni devletine
ait toprakların varisler arasında paylaşılması ile sonuçlandı. II. Artatama memlektin
kuzeybatı kısmını alarak burada bağımsız bir Hurri Krallığı kurdu. Artasumara ise
güneydoğu bölgesinde Mitanni tahtına oturdu. Uthi isminde biri Artasumara'yı
212
öldürdü ve Mitanni tahtına henüz bir çocuk olan Tuşratta'yı oturtarak, memleketin
idaresini kendi eline aldı. Tuşratta büyüdükten sonra bu zorbayı bertaraf ederek
babasının tahtı üzerinde bağımsız olarak hüküm sürmeyi başardı. Tuşratta, Mısır
Firavunu II.Amenofis'e gönderdiği bir mektupta bütün bu olayları anlattıktan sonra,
düşmanlarını yok ettiğini ve Hitit kralına karşı yaptığı savaşı da kazandığını
bildirmektedir. Bu sırada Hitit Kralı I. Şuppiluliuma idi. Bu kral, Hitit devletinin en
büyük ve en güçlü hükümdarlarından biri idi. Mitanni kralının sözünü ettiği zafer
geçici olmuştur. Çünkü mevcut Hitit belgelerinden öğrendiğimize göre, Şuppiluliuma
Büyük Suriye seferine çıkmadan önce Huri Kralı Artatama ile bir saldırmazlık paktı
yapmış, böylece bu iki kuvvetin birleşmesini önledikten sonra Tuşratta'nın ülkesine
saldırmıştır. Şuppiluliuma ilkin İşuva( Malatya ve çevresi)'yı, sonra Alşe ve Şuta
memeketlerini aldı. Mitanni devletinin merkezi olan Vaşşugani'ye yürüdü. Tuşruta
kaçmak zorunda kaldı ve oğullarından biri tarafından öldürüldü ” (20) .
M. Ö. 1400 yılında Mitanni Krallığının sınırlarının en geniş olduğu
dönemdeki konumu Kaynak: vikipedi
Mittanilerin tampon devlet sınırları Kaynak: vikipedi
Mitanniler'e dair öne sürülen başkent'in Siverek civarında olabileceği iddiası
söz konusudur:
“ Bazı tarihçiler tarafından Resulayn, yani bugünkü Ceylanpınar olduğu iddia
edilse de, Ceylanpınar ve çevresinde yapılan kazılarda ve çalışmalarda Mitanniler ile
ilgili hiçbir kanıt bulunamamıştır. Bu günkü Harran, Urfa veya Siverek yakınlarında
olabileceğine dair iddialar bulunmaktadır. Siverek, Mitanniler döneminde önemli bir
kent devleti olduğu ortaya çıkan belgelerden anlaşılmaktadır. Hitit Kralı
2.Amenophis M.Ö.1450-1425 Mitanni'de güçlü bir direnişle karşılaşınca, Kuzey
Mezopotamya ve Suriye'den eline çekmek zorunda kaldı. Mısırlılar ve Mitanniler
anlaşarak birleşik devletler kurdular. Şuppilulima Hitit Kralı oluncaya kadar Hititlere
zorluk çıkardılar. Şuppilulima başa geçtikten sonra Fırat'ı geçti ve Mitannilerin
başkentine saldırdı. (M.Ö 1365) Ancak bu dönemde ele geçiremedi. M.Ö.1340
yılında tekrar bölgeye gelen Şuppilulima Mitanni ülkesini kendine bağlamıştır.
Şuppilulima ölünce yerine oğlu Arnuvandas geçmiştir. Ancak Kral Arnuvandas 2 yıl
yaşamıştır. Kral Arnuvandas döneminde Mitannilerle İsmerika (Siverek) Antlaşması
yapılmıştır. Mitanni ülkesinin önemi Asur ve Hitit devletleri arasında tampon bir
devlet olmasıydı. Mitanni kralı 2.Suttarna öldükten sonra Mitanni ülkesi tahtın
varisleri arasında paylaşıldı (21).
Mitanni Toprakları'nın Mısır, Hitit ve Asur Hâkimiyeti arasındaki konumu
Kaynak: Bysatrapa1.com 2003
Mitanni Ülkesinin Tuşratta'nın öldürülmesiyle birlikte oğullarından biri
olarak gösterilen Mattiwaza(veya Kurtiwaza)'nın önce Babil'e sonra da baba katili
Şuppiluliuma'ya sığındığına değinen Beysanoğlu, Şuppiluliuma'nın Mitanni
Devleti'nin çökmesi halinde kayınpederi Babil Kralının aleyhine Asur Kralının güçle213
neceğini, bunun da tehlike arz edeceğini hesaba katarak, kızını Mattiwaza'ya vererek,
babasının tahtına oturttuğunu belirtir (22).
Yapılan anlaşmaya göre Mitanni Krallığı varisleri, Hitit Kralının kızından
doğacak çocuklardır ve Mitanni Krallığı Hitit Krallığına bağlı kalacaktır. Siyaseten bu
gelişme, Mitannileri bir tampon devlet konumuna getirmiştir.
Asurlularla savaşmak zorunda kalan Mitanni Krallığı, Asur Kralı I. AdadNirari (MÖ 1310-1281) tarafından yapılan saldırıda I. Şatturura ile oğlu Vasarta'nın
elindeki toprakların çoğunu kaybetmesine yol açmıştır.
Asur tabletlerine yansıyan bu svaşla birlikte Asur saldırıları bitmemiş, AdadNirari'nin yerine geçen oğlu I. Salmanassar (MÖ 1280-1256), Mitanni ülkesinin
Kargamış'a kadar olan Kuzey Suriye'yi de alarak, Diyarbakır'a yönelmiş, Kurhî,
Toşhana, Pir Hüseyin ve Niriplerin meskûn olduğu toprakları da alarak MÖ 1260'ta
Diyarbakır'ı ele geçirmiştir.
I. Salmanassar'dan sonra yerine geçen oğlu I. Tukuti-Ninurta, (MÖ 12551218) Mitanni Egemenliğine son vermiştir. Mitanni toprakları, böylece çoğu Asur, bir
kısmı Hitit Krallığı arasında paylaşılmış oldu (23).
Mitannilerin Başkenti Nerededir?
Mitannilerin başkentinin yeri olarak kesinlik kazanmasa da Vaşşukani'nin
Habur ırmağının üst kısmı olduğu belirtilir. Bu ismin yanında Tel Brak'ın batısındaki
Telü'l-Fahariye üzerinde durulmaktaysa da bu zayıf ihtimaldir.
Mezopotamya ve Eski Uygarlıklar Ansiklopedisi'nde yer alan bilgi:
“Vaşşukani'nin nerede olduğu bilinmemektedir. Kent Orta Asur metinlerinde
Uşukani diye adlandırılır ve isim benzerliği dolayısıyla MÖ 9. yüzyıl kenti Sikanu
olabileceği düşünülmektedir. Yöneticisinin bir heykeli keşfedildiği için şimdi
Sikanu'nun kuzeydoğu Suriye'de Resulayn (Ceylanpınar) yakınlarındaki Tel Fahariye
olduğu artık bilinmektedir. Ne var ki, bugüne dek burada Mitanni döneminde yaygın
bir yerleşim olduğuna ilişkin kanıt çıkmamıştır. Ayrıca, Tuşratta tabletlerinde
kullanılmış ve büyük bir olasılıkla Vaşşukani kökenli olan kilin, Tel Fahariye'deki
Orta Asur tabletlerinde kullanılandan farklı olduğu belirlenmiştir. Mitannilere ilişkin
bilgiler ya Mısır, Hitit ve Asur gibi yabancı arşivlerden, ya da Mitanni devletinin
sınırlarındaki Alalah ve Nuzi'den kaynaklanmaktadır. Tel Brak'taki son kazılarda
küçük bir tapınakla Mitanni yöneticisinin huzurunda verilmiş yasal ifadeleri de içeren
metinlerin bulunduğu bir sarayın bölümleri ortaya çıkartılmıştır, ama bugüne dek
büyük bir yerli arşivin bulunamaması Mitanni krallığı hakkındaki bilgileri ciddi
biçimde kısıtlamaktadır” (24).
Prof. Dr. Afif Erzen, Doğu Anadolu ve Urartular isimli eserinde “Belgelerden
anlaşılacağı üzere, Yakın Doğu'daki Hurri-Mitanni devletinin sınırları doğuda
Kerkük'ten Batıda Akdeniz'e kadar uzanmaktaydı. MÖ. 1550-1350 tarihleri arasında
Yakın Doğunun en kudretli devletlerinden biri olan Hurri-Mitanni Devletinin merkezi
bugünkü Resülayn yöresinde bulunmuş olduğu kabul edilen Vassugani şehriydi.”
demektedi (25).
214
Diyarbakır'da Mitanni İzleri
Diyarbakır'da Mitannilerin günümüzde varisleri olarak kendisini gören ve
Metinî olarak kendisini ifade eden aşiret yapısı, varlığını Çınar Karacadağ
Bölgesi'nden Derik-Mazıdağ kısmına kadar olan kesimde korumaktadır.
Çınar'da “Hurri” ismini taşıyan iki yer adı bulunmaktadır. Günümüzde
Sırımkesen olarak bilinen köyün esas adı, Hurhurik'tir. Hurhurik'in batısında
Beneklitaş (Keldiz) köyüne geçit veren alan Besta Huriyan (Huriler Yamacı) olarak
isimlendirilmektedir.
Çınar'ın tarihî yerleşim alanı olan ve bir zaman devlet konumuna sahip
Toşhana (Altunakar Köyü), I. Salmanassar'ın Diyarbakır'a saldırmasıyla Mitanni
Egemenliği'nden çıkmıştır. Toşhana, günümüzde isim olarak “Tavşan” olarak
adlandırılsa da dünün bu güne yansımasındadır.
Karacadağ'dan Şamrah- Çiyaé Mazi ( Mazıdağ) ve Derik'e kadar uzayan
alana “Mahala Metinan” denmektedir. Karacadağ kısmında kalanların önemli bir
kısmı Zazaca konuşurken Derik ve Mazıdağ ilçelerine yakın kısımlarda Kürdçe
konuşulmaktadır. Mahala Metinan, başlı başına esaslı bir aşirettir ve günümüzde bu
aşiret kollara ayrılmış durumdadır.
Diyarbakır'da Mitanni ismini taşıyan yerler Çınar, Derik ve Mazıdağ ile
sınırlı değildir. Dicle (Piran) İlçesinde bulunan Kal'a Mitanan (Mitanni Kalesi),
ilçenin Sağlam Köyü'nde bulunmaktadır.
Çınar'da bulunan Hurhurik Köy ismi, Hani ilçesinde de bir yerleşim alanına
isim olmuştur: Hurri(Gömeç Köyü) Hani İlçesinin Asurluların Hurileri
isimlendirirken kullandıkları Hanigalbat ile bir ilişkisi olmalıdır. Çünkü Gömeç
Köyü'nün halen “Huri” olarak telaffuz edilmesi, Aka Köyünün “Hurrik“ olarak
isimlendirilmesi ve “Hanigalbat” adı ile Hani arasındaki bağlantıyı bizce akla
getirmektedir.
Mazıdağ'da Derik'te Mitannilerin yerleşim alanı olarak bilinen köylerde
arkeolojik kazıların yapılmamış olması, Mitannî Devleti'nin hakkındaki belgelere
ulaşmamızı engellemektedir. Tespit ettiğimiz kimi alanlarda Mittanîlere ait olduğu
söylenilen harabelerin bir zaman bulunduğu mekânların yer varlığı günümüzde de söz
konusudur.
Irak Kuzeyi'ne sarkan Metinâ Dağları da Mitannî Devletinin günümüzdeki
yansımasıdır, kullanım biçimi açısından. Suriye'de de kendisini Metinî olarak
isimlendiren aşiret kolları bulunmaktadır.
Mitannîlerin Başkenti ile Viranşehir arasında bir bağlantı da söz konusu
edilebilir ki kaynaklarda Viranşehir'e değinmeler oldukça sınırlıdır.
İç Kale ve Hurri-Mitanni Devleti arasında oldukça önemli bağlar vardır.
Diyarbakır'ın kuruluşu, öncelikle Subarulara bağlanır. Subarular, İç Kale'yi inşâ eden,
bölgede medeniyete aşina bir millettir. Dicle ve Fırat Havzasında yaşayan Subarular,
isimlerini iki nehir arasından almıştır. Hurri Egemenliği ortadan kalkınca, Mitanni 215
lerin Diyarbakır'daki varlığı pekişmiştir. İç Kale'nin Hurrilerden ve Mitannilerden
kaldığına yer veren ve bu konuda kaynakların tümünde yer alan bu bilgi, şehrin Hurri
ve Mitanni Egemenliğinin yansıması olduğunu gösterir.
İç Kale'de muhtemelen yapılacak olan arkeolojik kazılarda Hurri ve Mitanni
eksenli buluntulara daha çok Hemedek-Viran Kal'a-Höyük'te rastlanacağını tahmin
ediyoruz. İç Kale, şehir içinde ilk yerleşim alanı olduğu için ve yığma Tepe'nin alt
katmanları, bu egemenliklerden kalma buluntulara mukakkak ev sahipliği etmektedir.
Höyüğün üzerine inşa edilen ve birçok katmana sahip yapısı, arkeolojik
kazılara açıldığı zaman, Hurrilere ve Mitannilere dair tablet azlığı, belge eksikliği
büyük ölçüde giderilmiş olacak, iki yüzyılı aşkın bir devlet olan Hurri-Mitannî
Egemenliği, kuruluş merkezi olan Diyarbakır ve çevresinde bilinecek, literatörde
yerini alacaktır. Varlığı bilinen, hakkında bilgi sahibi olunmayan, diğer devletlerden
kalan belgelerden haklarında bilgi alınan Hurri ve Mitannî Egemenliği'nin bilinmesi,
öncelikle İç Kale Höyüğü'ne, sonrasında Mazıdağ-Derik civarında tespiti oldukça
kolay olan yerleşim birimlerine bağlıdır.
Kimi eserleri, kaynaklardan okunması gerekebilir. Bu düşünceyle kimi
yabancı kaynak eserleri, bu amaçla, bilgiyi destekleme amacıyla veriyoruz:
Yabancı literatürde Mitannî konulu kaynakları, yabancı dillerde konuya dair
araştırmalar için veriyoruz.
KAYNAKÇA
1. Gaal, E. "The economic role of Hanilgalbat at the beginning of the NeoAssyrian expansion." In: Hans-Jörg Nissen/Johannes Renger (eds.), Mesopotamien
und seine Nachbarn. Politische und kulturelle Wechselbeziehungen im Alten Orient
vom 4. bis 1. Jahrtausend v. Chr. Berliner Beiträge zum Vorderen Orient 1 (Berlin,
Reimer 1982), 349–354.
2. Harrak, Amir "Assyria and Hanilgalbat. A historical reconstruction of the
bilateral relations from the middle of the 14th to the end of the 12 centuries BC."
Studien zur Orientalistik (Hildesheim, Olms 1987).
3. Kühne, Cord "Politische Szenerie und internationale Beziehungen
Vorderasiens um die Mitte des 2. Jahrtausends vor Chr. (zugleich ein Konzept der
Kurzchronologie). Mit einer Zeittafel." In: Hans-Jörg Nissen/Johannes Renger (eds.),
Mesopotamien und seine Nachbarn. Politische und kulturelle Wechselbeziehungen
im Alten Orient vom 4. bis 1. Jahrtausend v. Chr. Berliner Beiträge zum Vorderen
Orient 1 (Berlin, Reimer 1982), 203–264.
4.Novák, Mirko: "Mittani Empire and the Question of Absolute Chronology:
Some Archaeological Considerations." In: Manfred Bietak/Ernst Czerny (eds.): "The
216
Synchronisation of Civilisations in the Eastern Mediterranean in the Second
Millennium BC III"; Österreichische Akademie der Wissenschaften Denkschrift
Band XXXVII; Wien, 2007; ISBN 978-3-7001-3527-2; pp. 389–401.
5. Starr, R. F. S. Nuzi (London 1938).
6. Weidner, "Assyrien und Hanilgalbat". Ugaritica 6 (1969)
7. Thieme, P., The 'Aryan Gods' of the Mitanni Treaties, Journal of the
American Oriental Society 80, 301–317 (1960)
8. Wilhelm, Gernot: The Hurrians, Aris & Philips Warminster 1989.
9. Von Dassow, Eva Melita. Social Stratification of Alalah Under the Mittani
Empire. [S.l: s.n.], 1997.
Dipnotlar
………………………………………………………………………………
1. Beysanoğlu Şevket Anıtları ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi Cilt 1 Sayfa
50 Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayınları Ankara 1996
2. M. Şemseddin Günaltay, Anadolu, sh 263 vd.; M. Fahrettin Kırzıoğlu,
Kars Tarihi, sf. 27 vd.; Mithat Sertoğlu; Dünya Tarihi, sf. 84; Türk Ansiklopedisi,
Hurri Maddesi Cilt 9, sf. 388 vd. Bedrich Hrozay, Historire de I'Asie Ant”rieure, sf.
163-164, R”ne Grousest, Historıe de I'armenie des Orıgines a sf 411071 Paris 1947/
Şevket Beysanoğlu'ndan aktarma sf.50
3. M. Şemsettin Günaltay age sf. 266/Beysanoğlu'ndan sf. 50
4. Beysanoğlu age sf. 51-54)
5. Erzen Prof. Dr. Afif Doğu Anadolu ve Urartular Sayfa 22)
6. Türk Ansiklopedisi Hurriler Maddesi c. 19. sayfa 189
7. Historire de I'Asie Anteieure, sayfa 166; M. Ş. Günaltay, aynı eser. S.
268)
8. M. Ş. Günaltay age sayfa 269)
9. Kınal Dr. Füruzan Eski Anadolu Tarihi, sayfa 93;Türk Ansiklopedisi
Huriler Maddesi c.19. Sayfa 389
10. Kınal age sayfa 90
11. Kınal age sayfa 120-121
12. Kınal age sayfa 209
13. J.G. Macqueen, “Hititler ve Hitit Çağında Anadolu sayfa 50 Arkadaş
Yayınevi Ankara 2001
14. age sayfa 52
15. Mezopotamya ve Eski Yakındoğu İletişim Atlaslı Büyük Uygarlıklar
Ansiklopedisi İstanbul 1996 Sayfa 132
16. age sayfa 133
217
17-. age sayfa 133
18. Beysanoğlu age Cild 1 Sayfa 57)
19. Bedrich Hrozny, age. Sayfa 187-188, G. Contenau, La Civilisation des
Hitit et des Hurrites du Mitanni, sayfa 68vd., Dr . Füruazn Kınal, age Sayfa 94 vd;
Şevket Beysanoğlu age sayfa 57)
20. Beysanoğlu age sayfa 57-58)
21.Tarihi ve Kültürüyle Siverek" Ramazan Özgültekin, Hüseyin
Demirbağ, Ekrem Akman, Kadir Sun Siverek Kaymakamlığı Yayınları No:4
Haziran 2003
22. Beysanoğlu age sayfa 58
23. Realex der Vorgeschicte, Mitanni Maddesi c.8 Sayfa 217-227; Pir
Hüseyin'de Naram-Sin Stelinin Keşfi, sayfa12, dipnotu:2; M. Ş. Günaltay, age, sayfa
268 vd; Mithat Sertoğlu, Dünya Tarihi, C.1 sayfa 58 vd.; Kırzıoğlu, age, sayfa 30
vd.; Dr. Fürüzan Kınal, age sayfa 92 vd.; Dr. Füruzan Kınal, Hitit Devletleri İçin
Kuzey Suriye'nin Önemi Atatürk Konferansları IV. Sayfa3-13; Beysanoğlu age sayfa
58'den naklen
24. age sayfa 1135
25. age sayfa 22
218
XVI. YÜZYIL ARŞİV BELGELERİ'NDE KARACADAĞ VE ÇEVRESİNE
DAİR BAZI NOTLAR
Mehmet Salih ERPOLAT*
Giriş
Karacadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en yüksek dağı olup, Diyarbakır
ve Şanlıurfa il sınırları içinde yer almaktadır. Türkiye'de lavları en geniş alana
yayılmış sönmüş volkanik dağların başında bulunmaktadır. Günümüzde bu sönmüş
lavların izleri doğuda Diyarbakır şehir merkezinin yer aldığı, Dicle nehrinin batı
yakasında yer alan halk arasında Fis Kaya diye bilinen yerden, batıda Şanlıurfa iline
bağlı Siverek ilçesinin 35-40 km. kuzeybatısında bulunan Cuma Kalesi köyü
yakınlarına kadar, güneyde Viranşehir ilçesi yakınlarına kadar ve kuzeyde ise
Diyarbakır iline bağlı Çermik ve Ergani ilçelerinin bazı kısımlarını içine alan geniş bir
alanı kaplamaktadır.
Karacadağ, bulunduğu sahanın en önemli yükseltisi, akarsularının kaynağı,
otlak alanı, pirinç üretim merkezidir.
Göksu, Devegeçidi Suyu, Abdülaziz Çayı, Kızılçubuk Çayı, Akçakale Çayı,
Hacı Hıdır Deresi, Esmer Çayı, Zengeçür Çayı, Çam Çayı, Hamdun Çayı, Mirgemir
Suyu, Kırkpınar Suyu, Gölcük Deresi, Nasreddin Deresi, Eğribük Deresi, Hoşin
Suyu, Çerbuş Suyu, Anbar Suyu, Güngür Suyu1 gibi akarsular, Karacadağ su
havzasının akarsularından bazılarıdır.
Karacadağ hinterlandı, tarihte hububat üretiminin ve hayvancılığın önemli ve
verimli bir merkezi idi. Karacadağ bölgesinin bu özelliği günümüzde de devam
etmektedir.
Karacadağ yöresinin kendine has bir pirinç çeşidi mevcut olup, yörede
yaşayanlar arasında rağbet görmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalarda elde
edilen bulgulara göre,
Karacadağ yöresinde 236 endemik bitki türüne rastlanılmıştır. Bunlar
arasında çeşitli yabani buğday türleri de mevcuttur. İlk yaban üzümünün yetiştiği alan
2
da Karacadağ bölgesidir.
Karacadağ'ın, 3Diyarbakır ve Siverek'te yaşayan insanların günlük
hayatlarındaki izlerini görmek mümkündür. Bu bazen bir türkü sözünde, bazen bir iş
yeri adında görülebilmektedir.
Günümüzde Karacadağ bölgesinde yaşayan halk kendine özgü bir takım
gelenekleri ve giyim-kuşam özelliklerini, kıl çadırlarını ve geleneksel mahalli oyunla* Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Diyarbakır.
1 Ramazan Özgültekin, Ekrem Akman, Hüseyin Demirdağ, Dünden Bugüne Siverek, Konya 1997, s. 13-14.
2 Kenan Haspolat, “Diyarbakır'da Tarım ve Hayvancılık Tarihi” Diyarbakır Tarım Doğa ve Çevre Sempozyumu
Diyarbakır'da Tarım ve Hayvancılık C. I, s. 335.
3 Aynı yazar, aynı bildiride Jared Diamond'da atfen, s. 336.
219
rını yaşatmaktadır.
Karacadağ ve çevresine dair bilgiler, XVI. yüzyıl Osmanlı arşiv belgelerinin
başında yer alan tahrir defterlerinde bulunmaktadır. Bu defterler, Osmanlıların 1515
yılında bölgeye hâkim olmalarından sonra tutulan vergi sayım kayıtlarından
oluşmaktadır. Bu belgelerdeki bilgilerden, Karacadağ yöresini teşkil eden
coğrafyadaki köy ve mezraların adlarını ve bu köylerin nüfus yoğunluğunu tahmin
etmek, bölgede kaydı bulunan aşiretlerin adlarını tespit etmek, Karacadağ çevresinde
çeltik üretimine dair notlara ulaşmak mümkündür.
Osmanlı Belgelerinde Karacadağ ve Yöresine Dair Notlar
Burada Diyarbekir Vilayetine ait Tahrir Defterlerinde Karacadağ ve çevresine
dair tespit ettiğimiz bazı notlar aktarılacak ve değerlendirilecektir. Osmanlı dönemi
belgelerinde Karacadağ adına dair elimizdeki ilk kayıt 1526 tarihli 134 numaralı
Tahrir Defteridir. Burada dağın adı “Karadağ” olarak kaydedilmiştir. Bu isim vergi adı
ve miktarını ifade etmek için “resm-i Yaylak-ı Karadağ fi sene 6000” 4 şeklinde yer
almaktadır. Bu belgede Karacadağ için yaylak ifadesi kullanılmışsa da Karacadağ'ın
güney ve batı yamaçları ile kuzeyindeki düzlüklerinin kışlak olarak da kullanıldığı
bilinmektedir. Hatta yakın zamanlara kadar Bingöl ilinden göçerlerin bu bölgeyi
koyun sürüleri için kışlak olarak kullandıkları hafızalardaki canlılığını korumaktadır.
1518 tarihli Diyarbekir Vilayeti Kanunnâmesindeki şu notta bölgede halkı
'Arap olan köylerin varlığı ifade edilmektedir. “ve ba'zı 'Arab kurâsı (köyleri) ki
Amid'ün nahiye-i cânib-i garbisinde (nahiyenin batı tarafında)vâki' olubdur anlardan
resm-i çift ve bu sâir ehl-i kurâ virdüği resm-i çift ve sâir rüsûm (vergiler) alınmaz
imiş. Ammâ resm-i bevvâbî diyü vilâyet-i mezbûrda olan ahâli-i kurâdan her çift
başına dörder kile-i Amidî galle alınır imiş anı beraber virürler imiş ve
zira'atlarından sâyirleri gibi hums (1/5) üzere alınır imiş ve fiğ ve burçaktan öşür
(1/10) üzere…” 5
Garbî-i Amid yani Diyarbakır'ın batı tarafı, Karcadağ hinterlandı içinde yer
alan bir coğrafyadır. Belgede yer alan Arap köylerinin bölgeye geliş tarihlerine ilişkin
bir bilgi yer almamakla beraber, Hz. Muhammed'in amcasının oğlunun (Ukayl halk
arasında Akil) türbesinin Garbî-i Amid 6 nahiyesi içinde yer alan yeni adı Adaklı, eski
adı Akil köyünün burada bulunması, bu köylerdeki Arapların Diyarbakır'ın fethini
müteakiben bilgeye yerleştikleri düşünülmektedir.
1540 tarihli Diyarbekir Vilayeti 200 numaralı Tahrir Defteri içerisinde yer
alan Bozulus taifesi kanunnâmesinde Karacadağ yaylağı adında bir verginin adı geçen
cemaatten mahalli beyler tarafından tahsil edildiği anlaşılmaktadır. Karacadağ
yaylağı adlı verginin adının geçtiği kanunnâme hükmü şöyledir: “ve Berriyyeden
yaylağa gitmelü olduklarında Türkmânın ba'zı Mardin kurbunda (yakınında) Türk4 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Tahrir Defteri 134, s. 3.
5 BOA, TD 64, s. 1; M. Mehdi İlhan, Amid (Diyarbakır), Ankara 2000, s. 2.
6 BOA, İ. EV. 44/6 a-b.
220
man Deresinden ve Rişmil (Yeşilli) nâm karyeden (köyden) ve sâyir Mardin
ülkesinden nereden geçüb giderlerse Mardin subaşıları olanlar selâmlık diyü her
haneden bir baş peynir ve her obadan bir kuzu alırmış bu dahi hâdis ve bid'at olmağın
ref' olundı minba'd alınmaya ve Mardin ülkesinden uğramayub Berriyyecik ülkesine
uğrayan ulus taifesinden ta Murad kenarına varınca Karacadağ yaylağı diyü üç yüz
koyuna bir koyun ve her haneden birer pâre alınurmış hâliyâ defter-i cedîd-i hakanîde
Karacadağın kadîm sınurı ta'yin olundı minba'ad defter-i cedîd-i hakanîde mukayyed
olan sınurından hâric yerden geçub giden ulus taifesine vardıklarında Hini subaşısı
olan selamlık diyü her hâneden bir pare alurmış ol dahi hâdis ve bid'at olmağın ref'
olundı minba'd selamlık diyü ne kuzu ve ne akçe reayadan nesne alınmaya” 7
1564 tarihli Diyarbekir Vilayeti Tahrir Defterinde ise Karacadağ yaylağı için
düşülen notta “Karacadağ etrafında ve Berriyyeden Ulus ve Ekrâd taifesi gelüb
mütemekkin olurlar, davarları otundan ve suyundan intifa' idüb üç gün temekkin
idenlerden kânûn-i kadîm üzere resm-i yaylak üç yüz koyuna ve her hâneden bir nügi
yağ virüb temekkün edeler ve üç yüz koyundan noksân üzere olandan resm-i otlak kırk
akçe bahâlu bir koyun üç yüz koyundan alınduğu takdirce ona göre herkesin
koyununa göre resm-i otlak alınub ziyâde nesne alınmaya Kânun üzere Kânûna
mugâyır tahrîr olub emr ile nesh olundu” 8 kaydı yer almaktadır. Bu kayıttan verginin
hangi şartlarda ne kadar ve nasıl alınacağı sarih bir şekilde belirtilmiştir.
Aynı defterde, Kızıl Depe,9 Melik Mehmed,10 Palut Pınarı, Zebelbek,
Kireçlü Pınar, Kara Dere nâm-ı diğer Kuru Çay ve Arslan Kayası nâm-ı diğer
Sırtlan Kayası11mezralarının Karacadağ'a yakın olduklarına dair kayıtlar
mevcuttur.
Tahrir defterlerindeki notlarda Ergani, Çermik, Siverek ve Amid
sancaklarının Karacadağ su havzasında yer alan yerlerinde çeltik tarımının
yapıldığı ve bu üretim için bir miktar vergi tahsil edildiği anlaşılmaktadır. Bu
kayıtlara göre 1523 yılında Ergani Sancağında çeltik üretiminden 560012 akçe,
Çermik Sancağında 500013 akçe, Siverek Sancağında merkezde 329614 akçe,
Çıkrık köyünde 300015 akçe, Balluca köyünde 1600 akçe, Kavaklu köyünde
160016akçe, Söylemez17köyünde 56718akçe, Söylemez-i Büzürg (Büyük) kö7 BOA, TD 200, s. 215; Tufan Gündüz, Anadolu'da Türkmen Aşiretleri Bozulus Türkmenleri 1540-1640, İstanbul
2007, s. 67.
8 Kuyûd-ı Kadime Arşivi, TD 155, v. 133b. Ancak belgede bazı kelimelerin üstünün çizilmiş olduğu görülmektedir.
9 KKA, TD 155, v. 118b. “ mezra'-ı Kızıl Depe nezd-i Karacadağ”.
10 KKA, TD 155, v. 117a. “ mezra'-ı Melik Mehmed nezd-i Karacadağ”
11 KKA, TD 155, v. 143b.
12 BOA, TD 998, s. 106.
13 BOA, TD 998, s. 116.
14 BOA, TD 998, s. 131.
15 BOA, TD 998, s. 131
16 BOA, TD 998, s. 134.
17 Bu köyde Söylemez Baba adında bir de zaviye vardı. “karye-i mezkûrede üç nefer derviş muaf-ı zemin-i çeltik ile
zaviyedar kayd olunmuşlardır ve 6 kile çeltik dahi zaviye-i mezkûre için ekülürmüş yine ekilüb tasarruf iderler.”
18 BOA, TD 998, s. 140.
19 BOA, TD 998, s. 134.
221
yünde 540019 akçe ve Siverek Sancağına bağlı Çıbıkdan nahiyesinde 64020 akçe vergi
tahsil edildiği anlaşılmaktadır. 1564 tarihinde Garbî-i Amid nahiyesinde 85 müd
çeltik tohumunun 16 ayrı madrabda ekilmekte olduğu kaydı mevcuttur. Bu
madrabların adları ise Mecnun, Düldül, Mu'alakat, Kara Pınar ve Süt Pınarı, Tildar,
İrfan, İskenderi, Kazık Depe, Devin, Şuayb, Ayranı Kara, Ayn Germe, Hatun-ı Marta,
Hatun-ı Mamaş, Ağca Kal'a ve Zeraver idi. .21
Günümüzde Söylemez köyünde aynı adla bir ziyaretgâh mevcuttur.
Karacadağ yöresinde bunun dışında Karababa halk arasında (Karabab), Karahıdır,
İncehıdır, Abdülaziz, Mustafacık22gibi başka ziyaretgâhlar da mevcuttur. Adı geçen
bu ziyaretgâhlar aynı zamanda XVI. yüzyıldan beri varlıkları bilinen köy adlarıdırlar.
Bu isimlere dikkat edildiğinde, kişi adları olduğu ve muhtemelen bölgeye ilk yerleşen
Müslüman Türklerin öncülüğünü yapan şahıslar olduğu düşünülmektedir.
Tahrir defterlerinde açıkça belirtilmemekle beraber Ergani sancağında kayıtlı
bulunan Batlu ve Kiki-i Şamî aşiretleri ile Çermik sancağında kayıtlı olan Batlu, Kiki,
Modanlu ve Siverek sancağında kayıtlı Anterlu, Bezekî, Çubî Halidlü, Döğer,
Döğernî, Gevherlü, Polasatırlu 23 gibi aşiret ve cemaatlerin de Karacağ çevresinde
yaşadıkları düşünülmektedir.
Osmanlı dönemi kayıtlarında Karacadağ ve yöresinin tarihi coğrafyasına ışık
tutacak, köy ve mezra adlarını belirlemeye yardım edecek çok sayıda veri mevcuttur.
Bu verilerin Osmanlı belgelerinde Karacadağ adı ile değil, fakat Siverek Sancağı,
Ergani Sancağı, Çermik Sancağı ve Amid Sancağı idari yapısı içinde tespit edilerek
değerlendirilmesi mümkündür.
Sonuç
Osmanlı dönemi kayıtlarında Karacadağ ve çevresine ilişkin notlarda
bölgenin önemli bir hayvancılık merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Bu bölge özellikle
kışlak olarak kullanılmıştır.
Karacadağ, bölgenin pirinç ekimine elverişli olduğu ve Karacadağ'da sınırları
olan bütün sancaklarda çeltik üretildiği müşahede edilmektedir.
Karacadağ eteklerinin çeşitli aşiretlerin kışlağı olduğu anlaşılmaktadır.
Karacadağ, bölgenin en önemli su havzası konumundadır.
19 BOA, TD 998, s. 140.
20 BOA, TD 998, s. 141.
21 KKA, TD 155, v. 56b.
22 Mehmet Salih Erpolat, Ergani'deki Ziyaretgâhlar ve Bu Ziyaretgâhların Günümüzdeki Durumu”
Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi (SBArD) 2004, S. 3, s. 47-63.
23 BOA, TD 998, s. 104, 115,118, 131.
222
1. KARACADAĞ'IN COĞRAFYASI
Karacadağ, çağlar öncesi püskürmüş volkanik bir dağdır. Ana kütleyi
oluşturan bazalt taş ve kayalıkları doğuda Diyarbakır, batıda Şanlıurfa, ve kısmen
Güneydoğu istikametinde Mardin'e doğru yayılmıştır. Konik biçiminde olan dağ
kütlesinin uzun ekseni kuzey–güney doğrultusunda olup Diyarbakır, Şanlıurfa ve
Mardin illerinin ortak sınırlarını oluşturur. Dağın en yüksek noktası Mergemir tepesi
olup yüksekliği 1981 m civarındadır. Karacadağ kütlesi ve uzantılarıyla Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde biri doğuda Dicle Nehri ve diğeri batıda Fırat Nehri olmak üzere
iki drenaj havzasını ayırır. Dağın eriyen kar suları ve yağışlar dere ve çaylar ile Dicle
ve Fırat nehirlerine ulaşır.
Aşağıdaki topoğrafik haritada Karacadağ ve çevresi görülmektedir
223
KARACADAĞ'DA YAYLA KÜLTÜRÜ
Eyüp KIRAN*
GİRİŞ
Karacadağ geçmişte, Diyarbakır, Siverek, Şanlıurfa ve ViranşehirCeylanpınar için çok önemli olmuştur. Çünkü Viranşehir, Ceylanpınar ve çevresinde
kışı geçiren büyük koyun sürülerinin sahipleri için yayladır. Diyarbakır, Şanlıurfa ve
Siverek için canlı koyun eti, sade koyun yağı ve yapağı deryasıdır. Bu şehirlerin
tüccarları Karacadağ'ın bu ürünlerini işleyerek ve pazarlayarak iyi kazanç
sağlıyorlardı. Yine bu şehirlerin sanatkârları, terzileri, manifaturacıları, atarları,
dokumacıları, yün ve ip boyacıları, keçecileri, kalaycıları hatta çerçileri hep
Karacadağ'la ilgiliydiler.
Karacadağ yazın ve edebiyat alanında da yer almıştır. Adına yayın organları
yayınlanmıştır. Bunlardan en önemlisi 1938 Yılında Diyarbakır Halkevi'nin yayın
organı olarak çıkan ve 1950 yılına kadar yayınını sürdüren Karacadağ Dergisidir.
Ziya Gökalp Karacadağ manzumesinde, babasının kendisine evlerinin üst
kısmında bir kütüphane, "bir istiğrak yuvası" yaptırdığını, bunun penceresinden her
kış "başı kürke bürünen", "hurrem" Karacadağ'ın göründüğünü ve "içinde bin bir his
çağlayan bu hücre" de pek mesut olduğunu anlatır.
Diyarbakır'ın büyük şairi Ahmed Arif 'Diyarbekir Kalesinden Notlar ve
Adiloş Bebe' adlı şiirinde
Açar,
Kan kırmızı yediverenler
Ve kar yağar bir yandan,
Savrulur Karacadağ,
Savrulur zozan...
Bak, bıyığım buz tuttu,
Üşüyorum da
Zemheri de uzadıkça uzadı,
Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskın gelmez ki
Seni düşünmenin tadı...
Karacadağ daha birçok yazar-çizere ilham olmuştur.
.
Marka haline dönüşen Karacadağ pirinci ve son zamanlarda geven balı önemli
tarımsal ürünlerdir. İlkbaharda çevre şehirlerine taşınan kengeri unutmamak
gerekir. Karacadağ yayla olarak turizme henüz açılmamıştır, ama Kollubaba'da
yapılan kayak merkeziyle bu işe öncülük edeceğe benziyor.
*KIRAN, Ziraat Mühendisi Eyüp
224
Karacadağ coğrafik olarak, bilim çevrelerince Verimli Hilal olarak
nitelendirilen bölgenin de merkezinde yer alır.
Karacadağın kuzey ve doğusunda Ergani ve Gevran ovası, güneydoğusunda
Çınar ovası ve Mazi Dağı yer alır. Dağın hemen güneyinde Osmanlı arşivlerine
Berriye diye geçen düzlük başlar. Berri Suriye'nin iç kısımlarına kadar devam eder.
Batısında Viranşehir ve Siverek düzlükleri yer alır.
Karacadağ'ın yazı serin ve kurudur. Sıcaklık gündüzleri 32 santigrat dereceyi
geçmez, geceler oldukça serindir. Sonbaharın ikinci ayında yağışlar başlar. Kışın
rüzgârı çok şiddetlidir. Dağın tam orta yerinde kayalıkların üzerinde Kral Kızı'nın
Saray'ı olduğuna dair bir söylence var. Güya yazı çok güzel olan Karacadağ'ın kışı
nasıl olur? diye Kral kızına bir saray yaptırılmış, erzak ve hizmetçileri temin edilmiş.
İlkbaharda bu mekâna gelindiğinde içindeki herkesin öldüğü görülmüş. Kral kızının
yazdırdığı belgede açlıktan ve soğuktan değil şiddetli rüzgârdan helak oldukları
yazılıymış.
Karacadağ kışı kar örtüsü altında geçirir. İlkbaharın ikinci ayında karlar
erimeye başlar, doruklarda Haziran ayının ilk haftalarına kadar kar kümeleri kalabilir.
Karacadağ'ın 1500 m yükseklikten sonra hâkim bitki örtüsü gevendir. Florada
yer yer Kirpi otu, zır otu ve ayıkulağı gibi bazı bitkiler de bulunur. Vadilerde yabani
meyve ağaçları, kuşburnu ve bazı makilik bitkiler bulunur. Etekler buğdaygil,
baklagil ve yer yer soğanlı bitkilerle süslüdür. Değişik aralıklarla açan çiçekler
ilkbaharda renk çümbüşü oluşturur.
Karacadağ ve çevresi biyoçeşitlilik ve gen kaynakları yönünden dünyanın en
önemli merkezlerinden biridir.
1-TARİHTE KARACADAĞ
Tarih öncesinin avcı-toplayıcı insan toplulukları için, Karacadağ ve çevresi
iklim, su, biyoçeşitlilik ve diğer bazı koşulları barındırıyordu. Bu topluluklar
başlangıçta av hayvanlarından elde ettikleri besinlerinin yanında topladıkları
buğdaygil, baklagil, meyve ve yemişlerle beslenme rejimlerini sağlamışlardır.
Zamanla buğday, arpa, nohut, mercimek, bezelye gibi bitkileri kültüre almışlar,
koyun ve keçi gibi hayvanları evcilleştirmişlerdir. Günümüzden 10.000 yıl önce
uygun yerlerde kalıcı barınaklar yaparak yerleşime geçmişlerdir ve bilim çevrelerince
'tarımcı köy toplulukları' olarak isimlendirilmişlerdir.
Tarımcı köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki
Çayönü* çalışmaları, günümüzden 10.000 yıl önceye tarihlenmesi ile Dünya uygarlık
tarihine de ışık tutmaktadır. Chikago Şarkıyat Enstitüsünden Robert J. Braidwood,
İstanbul Üniversitesinden Halet Çambel ve Mehmet Özdoğan'ın yaptığı çalışmalar
sonucunda MÖ 7.500-5.000 yılları arasında aralıksız olarak daha sonra da aralıklarla
iskân edilmiş olan günümüzdeki kent uygarlığının ilk temellerinin atıldığı Çayönü,
insanların göçebelikten yerleşik köy yaşantısına, avcılık ve toplayıcılıktan besin
üretimine geçtikleri "Neolitik Devrim" olarak da bilinen teknolojik yaşam biçimi,
225
beslenme ekonomisi ve insan doğal çevre ilişkilerinin tümü ile değiştiği kültür tarihi
ile ilgili buluşlarda birçok ilki de içeren canlı ve ilginç bir yerleşmedir.
Yine Ergani yakınlarındaki Grikihaciyan Tepesi'nde M.Ö. 5.000 yılları
başına tarihlenen "Gelişkin Köy Evresi" ya da Kalkolitik Çağ olarak adlandırılan
Halaf Kültürünün sonlarına tarihlenen tek bir kültür evresi görülmüştür. Halaf
Kültürü, Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu'da görülen yuvarlak planlı
kubbeli evleri zengin boya bezeli çanak-çömleği ile ünlüdür. Neolitik Devrim
boyunca Karacadağ'ın yayla özelliğinden yararlanılmıştır.
Karacadağ ve çevresine M.Ö. 3. Binde Hurri-Mitaniler ve kısmen Hititler'in
egemen oldukları biliniyor. M.Ö. 1260'dan sonra Asurlular Karacadağ'ı kontrol
etmişlerdir. Dağın doruklarında Mandel düzlüğünde Asur harabeleri mevcuttur.
Çayönü*
MÖ 612 yılında Asur egemenliğini yıkan Medler bölgeye egemen
olmuşlardır. Daha sonra Persler, Medlerden egemenliği devir almışlardır. Perslerin
üstünlüğünde İrani güçler Batı Anadolu, Trakya ve Yunan coğrafyasını da kontrol
etmeye çalışmışlardır.
Büyük İskender'in İrani egemenliğini ortadan kaldırmasıyla ve devamında
Roma-Bizanslılar ile İrani halkların devamı olan Partlar ve Sasaniler arasındaki siyasi
ve askeri çatışmalardan Karacadağ ve çevre coğrafyası büyük oranda etkilenmiştir.
MS 7. Yüzyılda İslam'ın doğuşu ve yayılışı ile bölge fethedilmiş, önce
Emeviler sonra Abbasiler bölgeye egemen olmaya çalışmışlardır.
MS 11. Yüzyıldan itibaren bölgeye Türkmen göçü başlamıştır. 1071'de
Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan'ın Bizans ordusunu bozguna uğratmasıyla
Anadolu'nun kapıları bu Türkmen göçüne açılmıştır. Malazgirt'e Kürt güçleri de
Selçuklu ordusuna destek vermiştir. Kısa süre içinde Türkmen aşiretleri ve kısmen
Kürt aşiretleri Anadolu'ya yayılmıştır. Karacadağ ve çevresi güney güzergâhından
gelen Türkmen ve Kürt aşiretlerinin Anadolu'ya yayılmasında bir istasyon, bir
dağıtım görevi görmüştür.
11. Yüzyılın sonlarında Avrupa'dan bölgeye gelen Haçlı orduları, Büyük
Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Eyubbiler'in direnciyle yok olmuşlardır. Karacadağ
önceleri Eyyübiler daha sonra Memluk kontrolünde kalmıştır.
Karacadağ ve çevresi 13. Yüzyılın ilk çeyreğinde, önce Harezmilerin, hemen
akabinde Moğolların saldırı ve talan alanı olmuştur.
14. Yüzyılın sonlarında Timur yöreyi talan etmiştir. Arkasından Timur ile
işbirliği yapan Akkoyunlular bölgeye hâkim olmuşlar ve Karacadağ'ı merkez
yaylaları olarak değerlendirmişlerdir.
1501 yılında Akkoyunluları ortadan kaldıran Şah İsmail, bölgeyi Safevi
egemenliğine almıştır.
16. Yüzyılın başında Osmanlı Safevi çekişmesinde Kürtler büyük oranda
*Kürtçe adı Qotêberçem
226
Osmanlı ile işbirliği yapmıştır. İdris-i Bitlisi'nin askeri, politik ve diplomatik
çalışmaları sonucunda Bölgenin güçlü 25 miri ile Yavuz Sultan Selim arasında
işbirliği yapılmış ve 1514 yılında Çaldıran'da yapılan savaş ile Safevi ordusu mağlup
olmuştur. Çaldırandan sonra Osmanlı ve Kürt güçleri bölgeyi Safevi egemenliğinden
kurtarmıştır.
Yavuz Sultan Selim ile ittifak yapan Kürt Mirleri arasında Mil Aşiretler
topluluğunun beyi de vardır.
Yavuz Sultan Selim, Mercidabik ve Ridaniye'de Memluk ordusunu yendikten
sonra bölge tamamen Osmanlı egemenliğine geçmiştir.
Bu tarihten sonra günümüze kadar Karacadağ yayla olarak Milan aşiretleri
kontrolüne geçmiş yayla olarak Milan göçerleri tarafından kullanılmıştır. Halen
Kejan aşiretinden 150 aileye yakın göçer ailesi yayla koyunculuğu ile geçinmektedir.
20. Yüzyılın başında kışlakta (Berri) Milan Göçerleri
1. KARACADAĞ'DA YAYLA KÜLTÜRÜ
Karacadağ yaylalarında, üretilen hayvan cinslerini mera şartları belirlemiştir.
Yazları kuru olduğu için sığır, at ve eşek gibi hayvanların tüketebileceği otlar
gelişememektedir. Geven bitkisi koyun, keçi ve develer için son derece elverişlidir.
Kışı güneyde geçiren ve Osmanlı arşivlerinde konar-göçer cemaatler olarak
geçen ve bilim dünyasında da bu isimle benimsenen koyun sürü besleyicileri, Nisan
ayının sonlarına doğru Karacadağ'a gelirler. Dağın değişik yerlerinde su kaynakları ve
düz alanlar vardır. Bunlara Kürtçe 'guher' denir. Her obanın konaklayacağı mekân
bellidir, hatta çadır kuracağı yerler (Kürtçe war) bellidir. Bu açıdan kargaşa
yaşanmaz.
Obaların içinde ve obalar arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Bayramlarda,
düğünlerde şenlikler yapılır büyük çadırlarda yemekler verilir.
Ağır işlerde yardımlaşma vardır. Sorunlar hiyerarşik yapıya göre en
büyük çadırda çözümlenir.
227
.
Hala yaylacığı devam ettiren Kejan göçer kara çadırı ve geven bitkileri
228
Çadırlar keçi kılına az miktarda siyah olan kalitesiz koyunyünü karıştırılarak
dokunur. Çadırlar enine üç sıralı sütunlar üzerinde gerilir. Çadırın uzunluğu ise
ailenin büyüklüğü, maddi varlığı ve hiyerarşi içindeki yerine göredir. Çadır genel
olarak üç bölümdür. Erkek oturma bölümü, kadınların oturma ve yatma bölümü ile
mutfaktan oluşur. Resimde bir çadır şekli görülmektedir.
Koyun Sürüleri
Geçmişte ve şimdilerde yayla olarak Karacadağ deyince akla koyun sürüleri
gelir. Koyun yoğurdu, yayıkla elde edilen tereyağı ve peyniri emsalsizdir.
Karacadağ yaylası sadece koyun, keçi ve develer için elverişlidir. 1970'lerden
sonra yük taşıma ve tarım makineleşince deve hemen hemen tükendi. Yayla, at ve
sığırlar için elverişli değildir.
Koyun sürüleri iki kısma ayrılır. Biri sağımlık olanlar, diğeri sağım dışı
olanlar. Her sürüde bir miktar keçi bulunur.
Merada Koyun sürüsü
Kuzu sürüsü dinlenme anında
Karacadağ'ın doruklarında sivrisinek yoktur, parazit böcekler ve bulaşıcı
hastalıklar yoktur veya yok denecek kadar azdır. Bu özellikler yaylanın tercih
nedenlerindendir.
Yün Kırpma*
Koyun ve kuzu yapağısı ile keçi kılı ilkbaharın sonunda, yazın başında
makaslarla kırpılır. Kuzuların yapağısı kirliyse önce kuzular bir gölde yıkanır sonra
yapağıları kırkılır. Yün ve kıl önce yıkanır, kurutulur, taraktan geçirilir ve teşi ile
iğrilir.
Yazın obalara yün ve ip boyacıları gelirdi. Kazanlar kurulur, içinde farklı
renklerdeki boyalar kaynatılır, yıkanmış beyaz yünler ve ipler boyalara bandırılır,
tahta sopalarla karıştırılır, sonra boyadan çıkarılır ve süzülür ve kurutulurdu.
Boyacılar ağırlıklı olarak Diyarbakır'dan gelirdi. Yün ve ipler kırmızı, turuncu, yeşil,
sarı ve taba renklerine boyanırdı. Boyalar ağırlıklı olarak kök boyalardır.
*(Kürtçe koyunlar için pezbir, kuzular için berxbir)
229
SONUÇ
Karacadağ, hem yayla hayvancılığı, hem de yayla turizmi yönünden son
derece elverişlidir. Toprak erozyonunu önleyen bitki örtüsü olarak geven'in
korunmaya alınması gerekir. Geven hem koyun ve keçilerin hem de bal arılarının
besin kaynağıdır. Çevreyi tahrip etmeden elektrik ve su sorunu çözümlenmelidir.
Göçerlere çevreyi koruma bilinci sağlanmalıdır. Göçerlerin kışlak sorunları
çözümlenmelidir. Hala yaylacılığı devam ettiren koyun sürü sahiplerinin kışlak
sorunları vardır. Çünkü tarımın makineleşmesi, kışlak alanlarının Ceylanpınar Devlet
Üretim Çiftliği olarak organize edilmesi sonucu kışın barınacak yer sıkıntısı vardır.
2010 Yılında Güneydoğum derneği ve Siverek Kaymakamlığı öncülüğünde Dicle
Üniversitesi, Harran Üniversitesi ve Adıyaman Üniversitesi Dekan ve
akademisyenlerinin katılımıyla karaçadırda panel düzenlenmiştir. Aşağıdaki
resimlerde panelden görüntüler görülmektedir.
Kayak merkezinde Panel
Kara Çadırda Panel
230
KARACADAĞDAKİ TAŞLIK ARAZİLERİN
DİYARBAKIR VE BÖLGE EKONOMİSİ İÇİN ÖNEMİ
Hakan Sidar Nurani ve Selim Erdoğan
ÖZET
Çok geniş taşlık arazilerle kaplı Karacadağ'dan daha fazla nasıl
faydalanılır, iş, üretim ve de istihdam açısından bölge ekonomisine ne gibi katkılar
sağlanabilir konularının ele alındığı bu çalışmada, Karacadağ'ın özellikleri 5 ana
bölümde ele alınmıştır.
İlk bölümde Karacadağ'ın genel özellikleri, kapsadığı alanın coğrafik
yapısı, yüzey şekilleri, bitki örtüsünün geçmişteki hali ile şimdiki hali ve iklim
özellikleri gibi konulardan bahsedilmiştir.
İkinci bölümde ise, Karacadağ'ın ekonomik potansiyeli ve buna bağlı
olarak tarım ve hayvancılık alt başlıklarında bölgenin sahip olduğu zenginlikler ve bu
konularda daha neler yapılabileceği hususlarından bahsedilmiştir. Ayrıca Turizm
açısından da Karacadağ'ın kış turizmi ve kış sporları konusunda sahip olduğu
avantajlar anlatılmıştır.
Üçüncü bölümde, taşlık arazilerle kaplı Karacadağ'da taşların
temizlenmesi konusunda geçmişte Olağanüstü Bölge Valiliği zamanında yapılan
çalışmalar ile bundan sonra bölgede yapılabilecek tespit çalışmaları ve bu tespitlerin
neticesine bağlı olarak finansman yöntemlerinden bahsedilmiştir. Öte yandan,
sözkonusu taşların temizlenmesinin tahmini maliyetleri ile temizlenen arazilerin
tarıma açılması neticesinde elde edilecek gelir ile yapılacak masrafın ne kadar sürede
amorti edeceği konularına değinilmiştir.
Dördüncü bölümde ise, bazaltın ve Karacadağ bazaltının özellikleri ve
kullanım alanları ile bazalt taşının üstün yönleri, hangi alanlarda kullanıldığı
anlatılmıştır.
Beşinci bölümde ise, Karacadağ bazaltının mimari yapılarda kullanımı ve
bu bazaltla Diyarbakır'da yapılmış önemli yapılardan bahsedilmiştir
GİRİŞ
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin ortasında yer alan ve volkanik bir dağ olan
Karacadağ, püskürtmüş olduğu lavların zamanla soğuyup bazalt taşlar haline
dönüşmesiyle oldukça geniş bir alanı taşlık arazilere dönüştürmüştür. Ancak, söz
konusu arazinin büyük bir kesiminde taşlar verimli toprakların üzerinde serpiştirilmiş
halde bulunduğundan, kolaylıkla temizlenerek tarıma açılabilecek vaziyettedir.
Özellikle kışları bol yağış alan ve serin iklime sahip olan Karacadağ'daki
ormanlık alanlar, geçtiğimiz birkaç yüzyıl içinde şiddetli geçen kışlar nedeniyle yöre
insanının kaçak kesimlere yönelmesi ve ayrıca otlatma ve dal faydalanması nedeniyle
epeyce azalmış, bunun sonucu ormansızlaşma olmuştur. Bugün için genellikle taşlar231
taşlarla kaplı boş ve verimsiz araziler görünümündedir.
Halbuki kolaylıkla temizlenip tarıma açılabilecek olan sözkonusu bölge,
bugün bütün dünyanın önemini kavradığı Organik Tarım açısından müthiş bir
potansiyel barındırmaktadır. Özellikle pirinç, Karacadağ'da yetiştirilen en önemli
üründür. Ayrıca hayvancılıkta Karacadağ'da yaşayan insanların başlıca geçim
kaynaklarındandır.
Öte yandan, bölgeden temizlenecek taşların mucır olarak yol yapımında ve
kesme taş olarak zemin kaplamada kullanılıyor olması da başta bölgenin en büyük
sorunu olan istihdamın çözümü ve ekonomik kalkınmanın sağlanması açısından çok
büyük önem taşımaktadır.
Bu çalışmayı yaparken, büyük bir kısmı hazine arazisi ve mera niteliğinde
olan, fakat temizlenmeyi bekleyen geniş bir arazinin varlığına dikkat çekmek ve
sözkonusu arazinin ekonomiye kazandırılmasının teşviki amaçlanmıştır.
Taşlık alanların temizlenmesi için harcanacak masraf tutarı, sözkonusu
alandan sadece tarım amaçlı elde edilecek gelirle bile çok kısa sürede kendini amorti
etmektedir. Bunun için de atılması gerekli adımlar ve yapılması gerekenler konusunda
önerilerde bulunulmuştur.
Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinin arasında yer alan Karacadağ bölgesi,
yıllardan beri terör ve işsizlik sorunuyla mücadele eden Türkiye için, işsizliğin
azaltılması ve sosyal refah seviyesinin arttırılması açısıdan çok önemli bir fırsattır.
Büyük bir kısmı hazine arazisi ve mera niteliğinde olan ve yaklaşık 97.000 ha
büyüklüğünde olan taşlık arazilerin devlet eliyle hazırlanacak kapsamlı bir projeyle
öncelikle aşama aşama temizlenmesi, temizlenen arazilerin topraksız köylülere
paylaştırılması veya kiralanması yıllardan beri atıl bir vaziyette bekleyen arazinin
rantabl olarak değerlendirilmesini sağlayacaktır.
Sonraki aşamalarda ise, arazi ve iklim yapısına uygun ürün deseni ve
hayvancılık modelleri belirlenerek özelikle organik tarıma yönelik uygulamalar
teşvik edilmelidir.
Modern dünyada gitgide daha fazla önem kazanan Organik Tarım ürünleri,
ülkemizde de gün geçtikçe daha fazla rağbet görmekte, buna bağlı olarak ta fiyatları
diğer ürünlere göre daha yüksek olmakta, bu nedenle de üreticiler daha fazla kazanç
sağlamaktadırlar
İşsizliğin önemli bir sorun olduğu bölgede tarımsal istihdam sayesinde diğer
bölgelere ve özellikle metropol şehirlere işsiz insan göçleri önlenecek, bu bölgede
kazanan insanlar bu bölgede harcayacakları için de bölgenin ekonomik kalkınması
sağlanacaktır.
Her geçen gün gelişen teknoloji sayesinde taş kırma ve taş toplama makineleri
ile taşlık araziler eskiye kıyasla kolaylıkla temizlenebilmektedir. Taşlardan
temizlenen araziler fosfor ve mineraller açesından zengin olduğundan uzun yıllar
gübre kullanımı gerektirmeden verim alınabilecek niteliktedir.
232
Su kaynakları bakımından da zengin sayılabilen Karacadağ sahip olduğu
doğal göletlerin yanı sıra, oluşturulabilecek suni göletlerle de başta pirinç üretimi
olmak üzere birçok ürünün kolaylıkla yetiştirilmesine imkan sağlayabilecek
özelliktedir.
Karacadağ'ın kışın akıp, yazları kuruyan derelerinin önüne bent konarak
yapılacak suni göletlerle alabalık üretim tesisleri ve hatta kaynak suyu şişeleme
tesisleri kurulabilecektir. Karacadağ sahip olduğu kar potansiyeli ve kolay
ulaşılabilirliği nedeniyle de kış turizmi açısından da bölge için cazibe merkezi olmaya
adaydır.
Öte yandan bölgeden elde edilecek taşlarla da mucır olarak yol yapımı olmak
üzere, parke taşı olarak zemin kaplamada da kullanılabileceği için, bu işle uğraşanlara
ekonomik açıdan önemli bir kazanç kapısı açacaktır.
Yukarıda kısaca değinilen konular nedeniyle Karacadağ bölgesi, bir an
önce üzerinde durulması gereken ve uzman ekiplerce detaylı bir proje kapsamında ele
alınması gereken önemli bir konudur.
KARACADAĞ HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Karacadağ, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Mardin illerinin ortasında sönmüş bir
yanardağ olup, adından da anlaşılacağı üzere püskürtmüş olduğu lavlarla yani kara
taşlarla çevresindeki şehirlere, köylere, surlara hayat veren bir dağdır.
Karacadağ 37.67°N - 37°40'0"N kuzey enlemleri ile 39.83°E - 39°50'0"E
doğu boylamları arasında yer almaktadır. Tarih boyunca çeşitli aşiretler göçlerle gelip
Karacadağ'ın eteklerine yerleşip hayatlarını sürdürmüş, sonrasında da Anadolu'ya
yayılmışlardır. Diyarbakır merkeze 20 km. mesafede başlayan Karacadağ'ın bir kısmı
Diyarbakır'a, bir kısmı ise Siverek'e bağlıdır. Ayrıca, Viranşehir, Çınar ve Derik'e
kadar da uzanmaktadır.
Yoğun bir şekilde bazalt taşları ile kaplı alanda tarım ve hayvancılık istenilen
düzeyde yapılamamaktadır. Bununla birlikte soğuk pınarları ve serin havası
nedeniyle bölgenin en güzel pirinçleri bu dağın eteklerinde yetişir. Yine bu dağda
otlayan hayvanlardan lezzetli tereyağları elde edilir.
1554 yılında İran seferinden hasta olarak dönen Kanuni Sultan Süleyman
Karacadağ'da iki aya yakın bir süre konaklayıp, Karacadağ'ın havası, yiyecekleri ve
hamravat suyu ile iyileşip yoluna devam etmiştir.
İKLİM
Güneydoğu Toros Dağları bir duvar gibi kuzeydoğu rüzgarlarını keserek
yukarı Mezopotamya'ya geçmesini önler. Soğuk ve serin hava kütlelerinin Diyarbakır
havzasını geçmemesi nedeni ile kış mevsimi Doğu Anadolu yüksek yaylaların olduğu
gibi soğuk geçmez. Sıcaklığın -24 C olduğu görülmüştür. Fakat ortalama düşük
sıcaklık 8.7 C dir. Kış mevsiminden yaza geçiş birdenbire olur. İlkbahar belirsizdir ve
sıcaklar birden artar. Ortalama 4 ay boyunca insanlar sıcaktan bunalır. Özellikle Tem233
muz ve Ağustos ayları çok sıcaktır. Termometrenin 46°C yi gösterdiği olur. Fakat
ortalama yüksek sıcaklık 22.5°C dir. Diyarbakır'da en sıcak ay ortalaması ise, 31°C
dir. Karacadağ genelinde ise sıcaklık her zaman Diyarbakır il geneline göre birkaç
derece daha serin olur.
Karacadağ'ı da kapsayan Diyarbakır bölgesinde nispi nem ortalaması
%53'tür. Yaz mevsimi çok sıcak olduğu halde nem azlığı havayı bunaltıcı olmaktan
çıkartır. Bölgede 45°’ C lik sıcaklığına dayanılır; çünkü aşırı nem yoktur. Hava
kurudur. Fakat GAP projesi kapsamında yapılan sulama kanalları ve yapay göletler
nemi hissedilir şekilde arttırmış ve sıcaklık bunaltıcı olamaya başlamıştır. Haziran,
Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları nispi nemin en düşük olduğu aylardır.
Karacadağ bölgesinde kış aylarında kar yağışı olağandır. Yılda ortalama 7 gün
kar yağışlı geçmektedir. Yağmur olarak başlayan yağışın kara dönüşme ihtimali de
vardır. Genelde kar kasım ayında yağmaya başlar. Diyarbakır bölgesinde karla örtülü
günler ortalama 13'tür. Karacadağ genelinde ise karla kaplı gün sayısı Diyarbakır
ortalamasına göre biraz daha fazladır.
KARACADAĞ'IN EKONOMİK POTANSİYELİ
Karacadağ bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin en fazla yağış alan
kesimlerinden biri olması nedeniyle, tarım ve hayvancılığın yanı sıra turizm
bakımından da önemli bir potansiyele sahiptir.
- Özellikle kış ve yayla turizmi bu bölgede ele alınması ve teşvik edilmesi
gereken bir konudur.
- Karacadağ organik tarım açısından da başta pirinç üretimi olmak üzere
birçok ürünün yüksek verimlilikle yetiştirilebileceği iklim ve toprak özelliklerini
taşımaktadır. Türkiye genelinde oldukça fazla rağbet gören Karacadağ pirinci
Karacadağ civarında her yıl yaklaşık 10.000 dekar alanda üretilmektedir.
- Karacadağ'ın eteklerinden çıkan hamravat suyu gibi meşhur ve lezzetli
sularını değerlendirmek üzere kurulacak su şişeleme fabrikaları, sadece bölgeye değil
tüm Türkiye'ye hatta çevre ülkelere ihracat gerçekleştirebilecektir.
- Karacadağ'da hayvancılığın yaygın olması nedeniyle de süt, yoğurt, peynir
ve tereyağı fabrikaları açısından da Karacadağ önemli bir potansiyel
barındırmaktadır.
Resim 1. Karacadağ'da pirinç ekimi yapan köylüler
234
KARACADAĞ'IN TARIM POTANSİYELİ
Büyük bir kısmı taşlık arazilerle kaplı Karacadağ'ın özellikle Siverek ve
Diyarbakır'a yakın kesimlerinde taşlardan temizlenmiş sınırlı kesimlerinde tarım
faaliyetleri yapılmaktadır. Kuru tarım kapsamında aşağı kesimlerde buğday, arpa ve
mercimek üretiminin yanı sıra, özellikle yüksek ve oldukça sınırlı olan sulanabilir
alanlarda çeltik ekimi yapılmaktadır.
Ayrıca Kenger bitkisi de bahar aylarında Karacadağ'da taşların arasında
kendiliğinden yetişen, yöre halkına ek gelir imkanı sağlayan ve bölge insanları
tarafından vazgeçilmez bir besin kaynağı olarak tüketilen bir bitkidir.
Resim 2 . Karacadağ'da yetişen kenger bitkisi
Taşlık alanların bir plan ve program dahilinde temizlenerek tarıma açılması
halinde ve bunun içinde gerekirse topraksız köylülere 10, 20 veya 49 yıllığına
kiralama gibi metodlar izlenip, ucuz banka kredisi veya hibelerle taş temizleme ve
organik tarım teşvik edilirse, Karacadağ bölgesi sadece Güneydoğu Bölgesi için
değil, Türkiye ve Ortadoğu açısından çok önemli bir tarım üssü olmaya adaydır.
KARACADAĞ'IN HAYVANCILIK POTANSİYELİ
Karacadağ'ın taşlı yapısı nedeniyle ağırlıklı olarak küçükbaş hayvancılık
yapılmaktadır. Bunun yanı sıra eskiye kıyasla tükenme noktasına geldiğini
235
söyleyebileceğimiz deve yetiştiriciliği de halen Karacadağ'daki bazı aşiretlerce
yapılmaktadır. Ayrıca genellikle günlük ihtiyaçlar için de hindi ve tavuk gibi kümes
hayvanları da beslenmektedir.
Karacadağ'daki meraların iklim ve bitki yapısının uygunluğu nedeniyle
özellikle göçer ailelerce sürdürülmekte olan küçükbaş hayvan yetiştiriciliği,
günümüzde bölgede modern et, süt, yoğurt ve peynir fabrikalarının teşvik edilmesiyle
daha da artabilecek bu da başta istihdam olmak üzere bölgenin ekonomik kalkınması
ve refah seviyesinin yükselmesinde önemli rol oynayacaktır.
KARACADAĞ'IN TURİZM POTANSİYELİ
Kış aylarında yoğun kar alması nedeniyle, Karacadağ'ın yapısı özellikle kış
sporlarına oldukça uygundur. Halen Siverek'e bağlı 1919 rakımlı Karacadağ köyünde
Özel İdare ve Kaymakamlık tarafından yaptırılan bir Kayak Merkezi pistinin
bulunduğu Karacadağ'da, özellikle konaklama tesislerinin yapılması halinde yoğun
olarak Diyarbakır, Mardin, Batman ve Şanlıurfa illerinden insanların ilgisini
çekecektir ve bu bölgede kış sporlarının yanı sıra kış turizminin de gelişmesi
sağlanacaktır.
Özellikle hafta sonlarında çevre illerde yaşayan insanlar kayak yapmak,
dinlenmek ve stres atmak için yakın olması sebebiyle Karacadağ'ı tercih
edeceklerinden, bölge çok kısa sürede Palandöken, Uludağ ve Kartalkaya kadar
önemli bir turizm merkezi haline gelebilecektir.
Karacadağ'da konaklama ve sosyal tesislerin hayata geçirilebilmesi halinde,
söz konusu tesisler, kış mevsimi dışında temiz ve serin havası nedeniyle yayla turizmi
açısından da hizmet verebilecektir.
KARACADAĞ BÖLGESİ'NDE EKOLOJİK TARIM
Ekolojik (Organik, Biyolojik) tarım yüksek girdi kullanımına dayalı
endüstriyel tarımın insan sağlığı, ekonomi ve çevre açısından ortaya çıkardığı
olumsuz sonuçların karşısında alternatif olarak ortaya çıkmış bir tarım sistemidir.
Kaynakların en iyi şekilde kullanımına dayanarak yanlış uygulamalar sonucu
bozulan doğal dengeyi korumayı amaçlayan ekolojik tarım sisteminde, sentetik
kimyasal gübrelerin, ilaçların ve hormonların kullanımı yasaklanmıştır.
Toprak verimliliği, hastalık ve zararlılardan korunmada uygun çeşit seçimi,
ürün rotasyonu, bitki atıklarının değerlendirilmesi, yeşil gübreleme, organik atıkların
kullanılması, hayvan gübresi ve biyolojik kontrol gibi yöntemler esas olarak
belirlenmiştir.
Ekolojik tarım yüksek kaliteyi hedefleyen bir tarım sistemidir. Başlıca amacı
toprak-bitki-hayvan ve insan arasındaki yaşam zincirinde üretim optimizasyonunu
sağlıklı bir şekilde sağlayabilmektedir.
Ekolojik tarımla ilgili tüm ulusal ve uluslararası standartlar araziden rafa
kadar ürünün izlediği tüm aşamaların kontrolünü ve sertifikasyonu zorunlu
tutmaktadır.
236
Sertifikasyonla, ekolojik ürün tüketerek hem sağlıklı yaşamayı hem de doğayı
korumayı hedefleyen tüketicilere bir güvence verilmektedir. Ayrıca ekolojik üretim
yapan üreticinin standartlara uygun üretimini belgelendirerek ispatlamasına ve
ürününü hak ettiği değerde pazarlamasına imkan sağlamaktadır.
- GAP Bölgesi'nde olması nedeniyle Karacadağ bölgesine ekolojik tarım
açısından özel önem verilmeli ve organik tarım çalışmalarının tanıtılması, yerleşmesi
ve genişlemesi yönünde faaliyetler yürütülmelidir. Bu amaçla özellikle Karacadağ
çevresinde Ekolojik Tarım ve Kırsal Kalkınma Projelerinin en kısa sürede hayata
geçirilmesi sağlanmalıdır. Karacadağ çevresinde ağırlıklı yetiştirilen pirinç, buğday
gibi ürünler başta olmak üzere hayvancılık konusunda da ekolojik tarıma uygun
besicilik yapılması konusunda köylerde eğitici ve teşvik edici toplantılar yapılmalıdır.
KARACADAĞ'DAKİ TAŞLIK ARAZİLER
Diyarbakır ilindeki taşlık arazilerin büyük bölümü sönmüş bir volkan olan
Karacadağ'ın püskürtmüş olduğu lavların zamanla taş formuna dönüşmesi ile
oluşmuş olup, bu taşlar verimli toprakların üzerinde olup, büyük bir kısmı bugünkü
teknolojik imkanlarla çok kolay temizlenebilecek durumdadır. Karacadağ'daki taşlık
araziler Diyarbakır ve Şanlıurfa'ya bağlı birçok köy ve beldeyi kapsamakla birlikte
belli başlı köyler aşağıdaki gibidir.
Tablo 1. En fazla taşlık araziye sahip köyler
Diyarbakır Merkez
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
Çınar
“
“
“
“
Şanlıurfa
Siverek
“
“
“
“
“
“
“
Viranşehir
“
“
Yolboyu
Oğlaklı
Yalankoz
Kaldırım
Kırkkoyun
Karahan
Güleçoba
Sevindik
Ovabağ
Alatosun
Karabahçe
Söylemez
İleri
Kamışlı
Karınca
Bolluca
Yukarıdaki tabloda adı geçen köylerde taşlık araziler, ağırlıklı olarak mera, hazine
arazisi ve özel şahıs arazilerinden oluşmaktadır.
237
Resim 3. Karacadağ'da
taşlarla kaplı araziler
Resim 4 . Karacadağ Kırkkoyun
köyünde taş işçiliğiyle uğraşan taş ustası.
GEÇMİŞTE YAPILAN ÇALIŞMALAR
2001-2002 yıllarında o günkü adıyla Olağanüstü Hal Bölge Valiliği tarafından
başlatılan çalışma ile özellikle Karacadağ civarındaki temizlenebilecek durumda
97.000 Ha alan belirlenmiştir. Söz konusu alanın (bir kısmı da Şanlıurfa ilinin sınırları
içinde kalan) yaklaşık 58.200 Ha'lık kısmı mera, hazine veya devletin hüküm ve
7
tasarrufu altındaki yerler kapsamında olup, geri kalanı ise şahıs arazisi şeklindedir.
Bölge Valiliği öncülüğünde 2001-2002 yıllarında yapılan taş temizleme
faaliyeti neticesinde yaklaşık 7705 Da alan taşlardan temizlenerek tarıma açılmıştır.
Sözkonusu dönemde toplanan taşlar yontularak zemin kaplamada
kullanılmış, böylelikle işsiz insanlara para kazanabilecekleri bir iş imkanı sağlanarak
bölge ekonomisine katkı sağlanmıştır.
Sonraki yıllarda bu projenin uygulanmasından vazgeçilerek bugüne
gelinmiştir. Halen temizlenebilecek nitelikte yaklaşık 96.000 Ha arazi kaldığı
düşünüldüğünde, yapılacak çalışmalar ve hazırlanacak projeler ile bu taşlık araziler
tarıma kazandırılabilecek ve böylelikle bölge ekonomisinin gelişmesi, istihdamın
artarak bölge insanının refahında artış sağlanabilecektir.
YAPILMASI GEREKEN ÇALIŞMALAR
Halihazırda tarıma uygun taşlık arazilerin taşlardan temizlenerek ve ıslah
edilerek tarımsal üretime açılması ve bu yolla bu bölgede yaşayan insanların
gelirlerinin arttırılması ve üretici çiftçiler haline getirilmesi gerekmektedir. Böyle bir
çalışma yapılması halinde yarı göçebe bir hayat süren insanların da toprağa
bağlanarak daha modern bir hayat sürmeleri sağlanacaktır.
238
Resim 5 . Karacadağ'da temizlenerek tarıma açılan araziler
Pasif bir volkanik dağ olan Karacadağ'ın çevresindeki arazilerin, bu dağın
püskürtmüş olduğu sönmüş kayalarla dolu olması nedeniyle, bu güne kadar etkin
şekilde tarım faaliyeti yapılamamıştır.
Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinin sınırları içerisinde kalan yaklaşık 582.000
dekar mera, hazine veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşlık arazinin
yanı sıra, bu miktara yakın da şahıs arazisi taşlık arazi bulunmaktadır. Toplamda ise
960.000 dekar civarında temizlenmesi gereken taşlık alan bulunmaktadır.
Mevcut halde taşlık alanlardan yeterli verim alınamadığından, bu alanda
yaşayanlar üretken hale gelememekte ve yılın belli dönemlerinde diğer bölgelere
çalışmaya gitmektedirler. Zaman zaman bu bölgede yaşayan insanlar kendi imkanları
ile özellikle de kol gücü ile arazilerini temizlemeye çalışmalarına rağmen, birçok
alandaki taşlar kol gücü ile temizlenemeyecek büyüklükte ve derinlikte olması
nedeniyle bu tür çabalar yetersiz gelmektedir.
Söz konusu taşlık alanların temizlenmesi bölge için hem ekonomik anlamda
hem de sosyal anlamda gelişme sağlayacaktır. İnsanlar göçebe bir hayat sürmekten
kurtulacak, sağlık ve eğitim gibi imkanlardan daha fazla yararlanmaya
başlayacaklardır. Bu tür çalışmalar yapılırken, projelerin katılımcı tarzda
yürütülebilmesi ve halkın talepkâr olabilmesi, onların yapılacak işler ve kazanımları
konusunda bilgilendirilebilmeleri ile mümkün olabileceğinden, bu amaçla köylerde
de bilgilendirme toplantılarının yapılması faydalı olacaktır.
Yapılması gerekli çalışmalar kapsamında, bilgilendirmenin dışında araştırma,
talep belirleme ve uygulama grupları oluşturularak ve bu grupların da birbirileri ile
irtibatlarını sağlamak projelerin gerçekten amacına yönelik sonuçlar alınabilmesi
açısından önem taşımaktadır.
239
TESPİT ÇALIŞMALARI
Taşlık arazilerin büyük bir kısmı hazine malı olmakla birlikte, bir kısmı da
tapulu özel şahıs arazileridir. Şahıs arazileri konusunda yapılması gereken,
hazırlanacak projeler çerçevesinde temizlenecek arazilerin tespitidir.
Resim 6. Karacadağ'da temizlenebilecek taşlık araziler
Hazırlanacak projelerin katılımcı tarzda ele alınabilmesini teminen köylerde
bilgilendirme toplantılarının yapılması gerekir. Halkın bilgilendirilmesi ile
katılımlarını sağlamak, projelerin gerekçelerini ve sonrasında da uygulamaları
anlatmak ve bütün bu çalışmalar sonrasında da gelen istek ve taleplere göre araştırma
ve uygulama gruplarına yön vermek önemli bir çalışma stratejisi olacaktır.
Taşlık arazileri olan köylerdeki bilgilendirme faaliyetleri ve buna bağlı olarak
gelecek taleplerin alınması sonrasında da gelen taleplerin mülkiyet durumlarının
Tapu ve Kadastro Müdürlüğü nezdinde kontrol edildikten sonra, temizlenecek
arazilerin büyüklükleri, sınırları ve çalışma sıraları gelecek taleplere göre
belirlenebilecektir.
- Çalışma sıraları belirlenirken küçük arazi sahiplerine öncelik verilerek daha
sonra sırayla büyük arazilerin temizlenmesi uygun olacaktır.
- Bu çalışmaların yapılabilmesini teminen,
- Tarım İl Müdürlüğü,
- GAP İdaresi Bölge Müdürlüğü,
- İl Valiliği,
- Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü,
gibi kurum ve kuruluşlardan görevlendirilecek elemalardan oluşturulabilecek proje
gruplarından faydalanılabilecektir.
- Köy ziyaretleri neticesinde, bu köylerdeki sosyo-ekonomik yapı, halkın
geçim ve yaşam biçimi, hayvancılık durumu, taşlık arazilerin mevcut kullanım
biçimleri vb. gibi konularda bilgi edinilmiş olacaktır. Ayrıca taşlık arazilerde temizle240
me sonrasında yetiştirilebilecek ürün desenleri hakkında toprak analizleri yaparak,
elde edilecek sonuçlar ışığında ayrıntılı raporlar hazırlanabilecektir.
- Temizlenecek arazilerden alınacak toprak örneklerinin laboratuvarlarda
tahlil edilmesi, yetiştirilebilecek ürün desenlerinin belirlenmesi ve izlenecek
yöntemlerin tespit edilebilmesi açısından daha hassas sonuçların elde edilmesini
sağlayacaktır. Yapılabilecek çalışmalara ilaveten gerekli görülmesi halinde Orman
Bölge Müdürlüğü'nden de eleman ve teknik destek temin edilerek ağaçlandırma
konusunda da çalışmalar yapılabilecektir. Çalışmalar esnasında, özellikle taşların
temizlenmesi safhasında ihtiyaç duyulabilecek makine-ekipman olarak Dozer, Loder,
Damperli Kamyon, Traktör, Treyler gibi araçlar kullanılabilecektir.
1 Dozer'in 1 günde (8 saat) temizleyebileceği taşlık alan miktarı ortalama 8
dekar olduğu dikkate alındığında, temin edilecek araç ve ekipmanın fazla olması söz
konusu temizleme çalışmalarının da aynı oranda hızlanmasına ve projelerin de
başarısına katkı sağlayacaktır.
TaŞ TEMİZLEME MAKİNALARI
Temizlenecek taşlık alanların belirlenip ilk etapta dozerlerle büyük taş ve
kaya parçalarının temizlenmesinden sonra Türkiye'de de üretilen taş toplama
makinelerı ile de kalan daha küçük taşlar rahatlıkla temizlenebilecektir. Orta boy
kullanılabilen, piyasada yaklaşık 20.000 TL bedelle satılan ve yerin 15 cm
derinliğinden 3 ile 30 cm genişliğe kadar taşları kolaylıkla toplayabilen taş toplama
makineleri ile saatte 5 -10 dekar aşlık arazi taşlardan arındırılabilecektir.
Resim 7. Taş Temizleme makinası
Bu amaçla oluşturulacak ekiplerle, öncelikle istekli mülk sahipleri tespit
edilerek, kolaylık derecesine göre, yani en kolay temizlenebilecek arazilere öncelik
vererek, temizletilmelerini sağlamak gerekmektedir. Hazine malı araziler konusunda
ise yapılması gerekenler ise, Valilikçe ilgili Bakanlıkların da katkılarını sağlayarak,
belli bir kısmını (örneğin yarısını) özel mülkiyete kiralamak veya satmak suretiyle
temizlettirip ekonomiye ve istihdama kazandırmak şeklinde yapılmalıdır.
241
DESTEK VEREBİLECEK KURUMLAR
Bu tür geniş kapsamlı projelerin başarıya ulaşabilmesi için öncelikle ilgili
köylerde bilgilendirme toplantıları düzenlenerek, köylülerin de bu konuya ilgilerinin
çekilmesi ve katılımlarının sağlanması gerekmektedir. Bununla birlikte böyle bir
çalışma yapılması halinde, Karacadağ'ın 80 km yarıçapında geniş bir alanı
kapsadığını da göz önüne alarak bazı kurumların da desteğinin sağlanmasının zaruri
olduğu düşünülmektedir. Bu kurumlar,
1- Tarım Bakanlığı
2- İl Valilikleri
3- Tarım İl Müdürlüğü
4- Gap İdaresi Başkanlığı
5- Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü
6- Üniversiteler
7- Ziraat Bankası
gibi kurumlar olup, ortak detaylı çalışma ile nihai ve kapsamlı bir projeye
ulaşılabilecektir.
MALİYET HESABI
Diyarbakır'da 2001 ve 2002 yıllarında yapılan çalışma sonrası kalan tahmini
96.000 Ha yani 960.000 Da arazi için bir temizleme ve arazi ıslahı projesi
düzenlenmesi ve bu projenin maliyetinin ne olacağı ve ne kadar sürede kendini amorti
edeceği konusunu irdelediğimizde;
2002 yılı Diyarbakır Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü'nce dekar başına taş
temizleme maliyetinin 84 TL/da olduğunun belirlendiği, söz konusu rakamın
Geçmişteki 1 Liranın Bugünkü Satın Alma Gücü Endeksi'ne göre (Capital Dergisi
Mayıs 2009 sayısı-İnfocard) hesaplandığında (Ocak Endeks 2.4325) bugünkü
rakamlarla yaklaşık 204.33 TL/da tekabül ettiği (84 X 2.4325=204.33),
Öte yandan, söz konusu alanların tarıma açılması halinde ve yılda bir ürün
alınacak şekilde kuru buğday tarımı yapılması halinde 1 dekar'dan elde edilecek
geliri hesaplayacak olursak;
1 dekar için yıllık gider (Toprak işleme 28,05 TL+Bakım işleri 7,92 TL+Hasat
Harman işleri 11,88 TL+Tohum, gübre ve zirai ilaç 46,08 TL)= 93,93 TL
1 Dekar için yıllık gelir (Ana ürün satışı 162,50 TL+Yan ürün Saman 24 TL) =
186,50 TL
1 Dekar için yıllık net gelir = 92,57 TL*
Bu hesaba göre 1 dekar taşlık arazinin temizleme maliyetinin 204,33 TL/da, 1
dekar temizlenmiş ve kuru buğday tarımı yapılmış araziden elde edilecek gelirin ise
242
92,57 TL olduğu görülmektedir. Buna göre 1 dekar arazi kendini 2.2 yılda amorti
etmektedir. Yukarıdaki hesaplamada gübre maliyeti de hesaplanmış olup, halbuki
sözkonusu arazilerin hiç işlenmemiş topraklar olduğunu ve gübre gerektirmeyeceğini
düşündüğümüzde ve söz konusu maliyeti hesaplamadan çıkardığımızda sadece su
gerektirmeyen kuru buğday tarımında bile amorti süresi 1 dekar için 1.5 yıla kadar
düşebilecektir.
Söz konusu hesaplamaya farklı ürünler ve de ikinci ürün hesabı da
eklenmesi halinde temizleme maliyetinin çok çok kısa sürelerde amorti edilebileceği
görülebilecektir.
Ayrıca, söz konusu arazilerden toplanan taşların da işlenerek ekonomik anlamda
değerlendirilebileceği hususu da eklendiğinde, söz konusu projenin bölge
ekonomisine çok büyük katkı sağlayacağı açıktır.
Örneğin bugün için yol yapımında kullanılan bazalt parke taşların 1 m2'sinin
işçilik dahil satış fiyatının 25 Euro civarında olduğu ve bu şekilde işlenen taşlarla
yapılan yolların diğer asfalt yollara göre daha uzun süre dayandığı düşünüldüğünde,
işsizliğe sağladığı çözümün yanı sıra ekonomik anlamda bölgeye çok büyük katkılar
sağlayacağı rahatlıkla görülebilecektir.
Taşlardan temizlenmesi halinde söz konusu araziler çok kısa sürede
kendini amorti edecek ve de özellikle organik tarım yapılması halinde ise, Türkiye ve
Avrupa piyasası açısından cazibe merkezi olabilecektir.
Projenin finansmanı Tarım Bakanlığı ve Valilik tarafından sağlanacak
fonlarla ve/veya Avrupa Birliği'nden sağlanacak hibe veya kaynaklarla
sağlanabileceği gibi, T.C. Ziraat Bankası'nın arazi sahiplerine sağlayacağı destekleme
karşılığı sıfır faizli veya sübvansiyonlu (yani faizin bir kısmının Hazinece
karşılandığı) kredilerle sağlanabilecektir.
* Söz konusu hesaplamalarda Ziraat Bankası 2009/1. dönem ürün maliyet
cetvelinden faydalanılmıştır.
BAZALT'IN KULLANIM ALANLARI
Türkiye'nin başta Diyarbakır olmak üzere, İzmir, Uşak, Gediz, Muş, Bitlis,
İskenderun, Boyabat, Eskişehir ve Van gibi il ve ilçelerinde yaygın olarak bulunan
bazalt ocaktan başlayarak çeşitli kademelerden ve çeşitli işlemlerden geçerek birçok
alanda kullanılmaktadır.
Diğer sert taşlara göre çok daha kaliteli bir malzeme olduğundan (don
tutmaz, kaydırmaz, üst düzey dayanıklılık özellikleri) ötürü çevre, yol v.b. çok
maksatlı mekanların, büyük sitelerin kullanım alanlarına hitap etmektedir.
Aşınmazlığı sertliği, dekoratif oluşu ise tercih nedeni olmaktadır.
Bazalt taşlar, parke taşı olarak kullanımının yanısıra, drenaj oluğu, kırma
taş olarak yol maddesi ve çimento harcı için asfalt çalışmalarında kullanılmaktadır.
243
Resim 8 . Bazalt yer döşemesi ve
drenaj oluğu
Resim 9 . Bazalt taşlarla kaplanan
yollar
BAZALTIN YOL YAPIMINDA ASFALTA GÖRE ÜSTÜNLÜKLERİ
Asfalt sıcaklık değişimlerinden çok fazla etkilenmektedir, zamanla içindeki
uçucu bileşenlerin kaybı ve oksidasyon asfaltın bozulmasına yol açar. Doğal parke
taşı olan BAZALT taşla oluşturulmuş yollar ise hem asfalta göre ekonomiktir, hem de
hemen hemen hiçbir ücret gerektirmeden onarılabilir. Bakımı gayet kolaydır.
Asfalt yollar, sık sık bakım ve onarım gerektirdiğinden trafiğin daha sık
engellenmesine yol açar. Bakım,onarım çalışmalarının neden olduğu gecikme
zararları ve masrafları dolayısı ile asfalt yollarda milli gelir kaybı fazladır.
Doğal parke taşları ise toprağın içinde veya az çimento karışımlı toprağın
içinde olduğundan yağmur suları kolaylıkla taşların aralarından süzülmekte ve
toprağa orantılı olarak dağılmaktadır. Bazı durumlarda bir ya da iki parke taşı toprağa
gömülse dahi hiçbiri kırılmamaktadır. Bunun çözümü de çok kolaydır. Batan taşlar
çıkarılıp yerleri kumla doldurulduktan sonra bastırılıp sıkıştırıldıktan sonra eski
haline dönmektedir. Yapılan masraf asfaltın onarımı için harcanın yanında bir hiç
kalmaktadır.
Bazalt parke taşlarıyla döşenmiş Roma şehrinin yolları ise, 2200 yıldır
bozulmadan kullanılmaktadır ve halen modern motorlu araçları taşımaktadır. Ayrıca,
parke taşları döşeme metodu, Avrupa'nın şehir içi yollarında araçların aşırı hız
yapmalarını engellemek için de kullanılmaktadır.
20 yıllık süreçte parke döşeli yol onarım gerektirmezken asfalt yolun 3 kere bu
tür onarımdan geçeceğini kabul edersek, trafik sıkışıklıklarının yanı sıra, iş ve zaman
kaybı, araç yıpranması ve yakıt sarfiyatı gibi olumsuzluklarla karşılaşılması
kaçınılmazdır.
Avrupa'da parke döşemesi kullanılmasının diğer bir nedeni de su kanallarına
gereksinim duymamasıdır. Ülkemizde ise asfalt yollar suyu altına geçirmediğinden
dolayı asfaltın yüzeyinde birikip gölcükler oluşturan su tozlar244
la birleşip çamur oluşturmakta, kanalizasyona karışan çamurlar ise zaman zaman
kanalizasyon borularında tıkanmalara yol açmaktadır. Bu da önü alınamayan
harcamalara yol açmaktadır.
Asfaltta bulunan kanserojen maddeler, çevreye ve kullanıcıya zarar
vermektedir. Emisyonla ortaya çıkan gazlar insan sağlığını olumsuz etkilemekte ve
solunum yolu hastalıklarına neden olmaktadır.
Asfalt dökülen yollarda altta kalan toprak hava alamamakta ve toprakta
yaşayan oksijenli solunum yapan bakteriler ölmektedir. Bu da toprağın verimini
azalttığı gibi ekolojik bir dengenin de bozulmasına neden olmaktadır. Toprağın
nemini ve havalanmasını temin eden doğal parke taşları ise, toprakaltı canlıların
yaşamını korumakta ve ekolojik uyumun devamını temin etmektedir.
Kış aylarında don olaylarına zemin hazırlayan, trafik kazalarına davetiye
çıkaran tonlarca tuz harcanmasına neden olan asfalt, tuz nedeniyle de bozulmalara
uğradığından kış aylarında geçici asfaltlamaya, yaz aylarında asfaltların yeniden
dökülmesine, her yıl milli gelirin bu şekilde heba olmasına yol açmaktadır.
Halbuki bazalt parke taşı döşenmesi için hangi mevsimde olunduğunun bir
önemi yoktur. Kaplamanın yapımı atmosfer koşularından etkilenmemekte, her türlü
hava koşulunda bu kaplamanın yapımı gerçekleşebilmektedir. Malzeme kaybı
olmadan kolaylıkla bozulan yüzeyler aynı malzeme ile onarılabilmektedir.
Bazalt ile kaplanan yollar, yüzeyine dökülebilecek yağ, mazot, benzin, asit vs.
gibi kimyasal maddelerden etkilenmez ve bunlara dayanıklı olup, kaplamanın
yapımından hemen sonra trafiğe hemen açılabilmektedir, oysa bu süre beton asfalt
kaplamalı yollarda birkaç saat, beton yollarda ise birkaç haftadır.
Görüldüğü üzere, bazalt özellikle yol yapım malzemesi olarak çok cazip,
kullanışlı ve uzun ömürlü bir malzemedir.
KESİLMİŞ VEYA KÜP TAŞ OLARAK KULLANIMI
Bazalt değişik kalınlık ve ölçülerde kaldırım, bordür kaplama taşları, yaya
yolları, park ve bahçe, çevre düzenlemeleri, Arnavut kaldırımları v.b. mekanlara
kalite ve uzun ömürlülük kazandırmaktadır.
Resim 10. Küp şeklinde kesilmiş bazalt taşlar.
245
-Merdiven basamakları,
-Havuz kenarları(kaydırmaz özelliği),
-İstinat duvar kaplaması çeşitli profiller,
-Dekorasyon ve duvar taşları,
-Palidyen bahçe taşı kaplamasında,
-Zemin ve cephe kaplamalarında kullanılmaktadır.
Bazaltın dondan, ısı farklarından etkilenmeyen yapısı, cephelerde kaplama taşı
olarak bakım gerektirmemesi, solmayan rengi ile ilk günkü güzelliğini yıllarca
korumaktadır.
Bazalt, kaymaz yüzey özlelliği ile ıslak mekanlarda aranan bir taş olup havuz
kenarları ve çevresinde özellikle tercih edilir.
BAZALTIN GRANÜL MALZEME OLARAK KULLANILMASI
Bazalt, granül malzeme olarak en çok çatı malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Çatı malzemesi olarak kullanılan granül malzemede;
— Bozulmaya karşı dayanımlı olması,
— Renklendirme işlemine uyum sağlaması,
— Yatak her tarafında aynı özelliği göstermesi,
— Yatak yeterli rezerve sahip olması,
— Düşük poroziteye sahip olması,
— Ultraviole ışınına karşı tamamen opak (geçirgen olmayan) olması,
— Dayanıklı olması,
— Kırıldıktan sonra eşit boyutlarda tanecik halini alması, gibi özellikler göz
önünde bulundurulmaktadır.
Bazaltın genel özelliklerine bakıldığında yukarıdaki koşulları geniş ölçüde
sağladığı görülür. Bu nedenle bazalt endüstride çatı kaplama malzemesi olarak
kullanılmaktadır. Ancak anılan bu tür çatı kaplama malzemesi gelişmiş ülkelerde
yaygın olup Türkiye'de henüz yaygınlık göstermemektedir.
BAZALTIN DİĞER KULLANIM ALANLARI
Bazalt eritilir; kalıplara dökülür ve soğuması sırasında bazı tedbirler alınarak
billurlaşması sağlanabilir (Ribbe Metodu). Bu suretle, bütün özellikleri ile ve hatta
daha yüksek nitelikte tabii bileşimle eritme bazalt elde edilmiş olur. Eritme bazaltın
yapısı daha homojen olduğundan çekme direnci doğal bazalta oranla daha yüksektir.
Elektrik direnci de çok yüksek olduğundan yüksek gerilimle maruz yerlerde, örneğin
elektrikli tren tesisatında, izolasyon malzemesi olarak kullanılır. Kimyasal etkenlere
karşı dayanıklı bulunması dolayısıyla sanayi inşaatta döşeme, kaplama ve tesisat
malzemesi olarak kullanılır.
246
Demiryolu balastı, çatı örtme sistemlerinde (Eritme bazaltın yapısı daha
homojen olduğundan çekme direnci doğal bazalta oranla daha yüksektir. Bu yüzden
balast malzemesi olarak dayanımı fazla olan bazaltlar tercih edilir) kullanılır.
Barajlarda rip-rap (kaya dolgu) malzemesi olarak, göletlerin kapak zonunda
kaya dolgu olarak kullanılır.
.
Nükleer reaktörlerin çimento kalkanlarında kullanılan yüksek yoğunluğa sahip
harçların yapımında kullanılır. (Eritme bazaltın yapısı daha homojen olduğunda
çekme direnci doğal bazalta oranla daha yüksektir. Elektrik direnci çok yüksek
olduğundan yüksek gerilimlere maruz yerlerde, örneğin elektrikli tren tesisatında,
izolasyon malzemesi olarak kullanılır.)
Yapılan çalışmalar sonucu bazalt taşının ısı depolama özelliğinin yüksek
değerde olduğu ve çakıl taşı gibi ısı depolama malzemesi olarak da kullanılabileceği
görülmüştür. Bazalt taşının 4.2.106 J/m³K değerindeki ısı kapasitesi, diğer
malzemelere göre en yüksek değer olarak saptanmıştır. Harry Thomasson yöntemi ile
enerji depolamada kayaç parçaları olarak veya hava akışkanlı güneş kolektörlerinde
çakıl taşı gibi bazalt taşı kullanılabilir.
.
Bazalt taşı, duyulur ısı depolama uygulamalarında çakıl taşı gibi
kullanılabilmektedir. Özellikle ısıya dayalı terapi (termoterapi) amacıyla volkanik lav
yani bazalt taşlarıyla özel masaj teknikleriyle kullanımı yaygınlaşabilir. Konkasörde
kırıldıktan sonra bazalt agregası, baraj veya gölet dolgularında filtre olarak kullanılır.
.
Resim 1. Kırılmış bazalt agregası
BAZALT TAŞ OCAKLARI
Bazalt taş ocaklarında genellikle sondaj veya patlatma metodu ile taşlar
çıkarılmaktadır. Patlatma metodu ile büyük miktarlarda taşlar yerlerinden koparılır.
Parçalanan taşlar kırıcılara kamyon ve taşıyıcı bantlar ile götürülür, konkasörlerle
kırılır ve elek boylarına göre stoklanır.
247
Bazaltın yataktan çıkarılma şekli kullanım alanlarına göre değişir. Karacadağ
bölgesinde bazalt yüzeyde ve küçük bloklar halinde bulunduğundan ve ocak açılması
durumunda da ilave masraflar gerektirdiğinden genellikle yüzeydeki kayaların
toplanmasıyla üretim yapılmaktadır.
Diyarbakır'daki işletmeler, bazaltı endüstride uygulama alanı bulacak şekilde
hazırlayıp, piyasaya sürmektedir. Üretim yapan işletmeler genellikle ocak açmayı
gerektirecek talep olmaması nedeni ile bazaltı, toplama sahalarından ve açılmış DSİ
sulama kanal hafriyatından temin etmektedirler. Malzeme kamyonlarla fabrikalara
götürülerek taş kesme makineleriyle istenilen boyutlarda kesilmektedir.
Resim 12. Bazalt taş ocağı Resim
13. Bazalt taşı kesme makinesi
Karacadağ eteklerinden ve Devegeçidi civarından bazalt taş toplayan firmalar
bu yöntemle yamaçtan blok alma yöntemine göre daha az masrafla taş temin
edebilmektedirler. Bu şekilde günde 100– 200 ton civarında bazalt kaya toplayabilen
firmalar, topladıkları bazalt kayaları ekskavatörlerle alıp fabrikalarda taş kesme
makineleriyle istedikleri şekil ve boyutlarda kesebilirler. Yüzeydeki kayalar uzun süre
dış etkilere açık şekilde kaldığından içlerinde kılcal çatlaklar olabilmektedir. Bu
şekilde toplanan kayalar yamaçlardan koparılanlara oranla daha küçük ve daha
şekilsiz olmalarının yanısıra kesimlerdeki fire oranları da yüksek çıkabilmektedir.
KARACADAĞ'DAKİ BAZALT TAŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Taşlar özellikle de bazalt taşı dayanıklı yapılarıyla günümüzde bir çok alanda
yeniden tercih edilmeye başlamışlardır. Zemin kaplamada ve yol yapımında önemli
bir yere sahip olan bazalt taşı istihdam anlamında da birçok insana iş ve gelir imkanı
sağlamaktadır.
2001 yılında Valilik desteğiyle Diyarbakır'a bağlı Güvendere, Tokaçlı,
Övündüler, Ilıcalar gibi bazı köylerde istihdamı arttırmak ve köy halkına iş becerisi
kazandırma amacına yönelik olarak başlatılan Bazalt Taşı İşleme Projesi'nin
günümüzde de desteklenerek devam ettirilmesi gerekmektedir.
248
Bu amaçla Karacadağ çevresinde bulunan köylerde yaşayan ve genellikle
mevsimlik işçi olarak diğer bölgelere çalışmaya giden 18-45 yaş arası insanlara
yönelik eğitimlerin düzenlenmesi gerekir.
Söz konusu eğitimler belli periyotlarla ve taş ustaları nezdinde köylerde
düzenlenebilir. Eğitimler için gerekli olan Balyoz, Çekiç, Manila, Ucu sivri (Murç,
Spatula) gibi araçlar çok düşük bedellerle temin edilebileceği için proje kapsamında
oluşturulan bütçe çerçevesinde devlet tarafından karşılanmalıdır.
Eğitimler neticesinde köylerde üretilen bazalt taşların pazarlanması konusunda
da Valilik, Belediyeler, İl Kültür Müdürlükleri, Karayolları Bölge Müdürlüğü,
Başbakanlık Gap İdaresi, İnşaat ve Müteahhit Birlikleri ile işbirliği ve koordinasyon
sağlanarak şehir içi yolların kesme taş ile kaplanması başta olmak üzere tarihi
yapıların taşlarla döşenmesi veya süslenmesi amacıyla girişimlerde bulunulmalıdır.
Diyarbakır'da sur içinde bulunan tüm sokakların eskiden de olduğu gibi kesme
bazalt taşlarla yeniden döşenmesi ile tarihi Diyarbakır surlarının ve tarihi Diyarbakır
evlerinin yeniden söz konusu bazalt taşlarla restore edilmesi, bu konudaki pazar
sıkıntısını çözebilmesinin yanı sıra istihdamı arttıracağı gibi kültür turizminin
canlanmasını teminen diğer çevre illere de örnek olacaktır.
(19.y.y. endüstri) devrimine kadar bir çok ülkede, yapı dalında genelde yığma
adı verilen yöntem kullanıldı. Bu basit bir tabirle taşı taşın üstüne koymak, arada
bağlayıcı (harç, çamur vb.) kullanmak demektir. Diyarbakır'daki tarihi yapıların
temelleri de yığma yöntemi ile yapılmış, malzeme olarak taş, bağlayıcı olarak da kireç
harcı kullanılmıştır.
Lavlar yüzeyde veya derinde oluşlarına bağlı olarak çabuk veya geç soğumaları
sonucu gözeneksiz veya gözenekli olurlar. Gözeneksizleri daha sert olup işlemesi
zorlaşır. Ocaklardan uzun olarak çıkarılmış olan gözeneksiz taşlar söve, lento, sütun,
başlık, eşik taşı, havuz, pencere ve kapılarda kullanılmıştır. Gözeneksiz olanların bu
tür taşıyıcılarda kullanılmasının sebebi daha yoğun ve sağlam yapıya sahip
olmalarıdır. İşlenebilirliğin tüm zorluğuna karşın gözeneksiz taşlar, yazıt ve
kemerlerde sütun alt ve üst başlıklarında özellikle tercih edilmiştir. Gözenekli taşlar,
suyu daha fazla tutabilmelerinden dolayı döşemelerde (akça geçmez) iki yönde de
birbirine iyice yanaştırılarak örülmüştür.
Diyarbakır'ın günümüze ulaşan en eski yapısı Viran Tepe'yi çeviren sur ve
burçlardır. Bunu tarihi kiliseler, camiler ve medreseler izler. Bu yapılar incelendiğinde
uygulanan taş işçiliğinin o dönemlerde çok gelişmiş olduğunu göstermektedir. Bazalt
taş yüz ve yanları gönyelerinde yonulmuş, aralarında harç görünmeyecek kadar
yanaştırılarak (akça geçmez veya ince yonu) örülmüştür. Taslak taşlar biraz daha
prizmatikleştirilerek, yüz açılmasıyla (ön yüzünü düzelterek) yan yana harçla tutturan
sıralı moloz taş örgü ikinci planda uygulanmıştır. Daha özensiz, arada kalan (iki yüzü
de sıvanan iç duvar) veya ince yonulu dış duvarın iç yüzünde uygulanmıştır. O
dönemlerde ocaktan hep ince yonu taş çıkartma çok maliyetli olduğundan bu örgü de
bölgedeki tüm yapıların temellerinde kullanılmıştır. Daha küçük (kırma taş) olanlar
ise harçlı dolgularda ve blokajda kullanılmıştır.
249
DİYARBAKIR CAMİLERİ
Diyarbakır'ın Müslümanların egemenliğine geçmesiyle birlikte mahalleler
giderek ayrışmaya başlamış ve Müslümanlar daha çok şehrin kuzey yönünde,
gayrimüslimler ise daha çok şehrin güneyinde yoğunlaşmıştır. Bu nedenle camiler
daha çok kentin kuzey yarısında yoğunlaşmıştır ve bu camilerin de yapı malzemesi
ağırlıklı olarak Karacadağ bazaltından oluşmuştur.
Resim 14. Diyarbakır Ulu Camii avlusu (Fotoğraf: Burhan Çelik)
DİYARBAKIR ULU CAMİİ
Sur içindeki camilerin en eskisi, önceleri adı Mar Toma Katedrali olan ve M.S.
639 yılında camiye dönüştürülen Ulu Camii'dir. Yapım tarihi kesin olarak
bilinmemektedir. Anadolu'daki en eski camiidir. Müslümanlar tarafından 5. Harem-i
Şerif (Mukaddes Mabed) olarak bilinir. 1091 yılında ciddi bir onarım geçirmiştir.
Cami, Şam Emeviye cami ile plan şeması ve kuruluşu açısından benzerlikler
göstermektedir.
Ulu camii Hanefiler ve Şafiiler bölümü olmak üzere iki kısımdır. Enine planlı
tek katlı bir yapıdır. Avlu yüzeyinde boşaltma kemerli 6 pencere vardır. Siyah erkek
(gözeneksiz) bazalt taşıyla örülüdürler. Kemer araları ve yukarısı beyaz taşla örülmüş
araya 2 yatay sıra işlenmiştir. Kemer kilitlerini izleyen tek beyaz sıra yazıtlıdır. Giriş
enine planlı ve 3 sahanlıdır. 2 sıralı 5 adet alt başlıksız bazalt kolon doğudan batıya
kemerlerle birbirine bağlıdır. Kemerler ve araları bazalt taşından yapılmıştır. Yapının
Doğu, Batı ve Kuzey taraflarındaki sütun ve sütun başları hariç hemen hemen
tamamında gözenekli ve gözeneksiz bazalt taşı kullanılmıştır. Duvarlar, Kemerler,
Kemer ayakları, Döşemeler ve minarenin tamamında el ile kesilmiş ince yonu
gözenekli ve gözeneksiz bazalt taş kullanılmıştır. İnce yonu taş duvarların arka
kısımları ise yine bazalt taşla örülmüş moloz taş duvarların yüzeyleri ise sıvanmıştır.
Diyarbakır yöresinde bazalt taşının kullanıldığı tarihi yapıların ilk yapımında bağla250
yıcı olarak kireç harcı kullanılmıştır. Ulu camii de cephe yağmuru almayan aşınmamış
yerlerde taş sıraları arasında kireç harcı kullanıldığı görülmüştür.
Orijinal olduğu tahmin edilen cephe duvarlarında büyük ebatlı bazalt taşların
kullanıldığı görülmüştür. Bunların yükseklikleri 30 – 50 cm., uzunlukları 40 – 100
cm., derinlikleri ise 20 – 40 cm. olarak belirlenmiştir. “Akça geçmez” adı verilen örgü
tekniğiyle örülmüş olan bu kısımlarda taşlar birbirlerine mümkün olduğu kadar
yanaştırılmıştır.
Diğer bir tabirle “Sıfır derz” uygulamasıyla
yapılmış ve derzler bir çizgi halinde
görülmektedir.Ayrıca derzlerde yöreye özgü
süsleme tekniği olan cas denilen harçla
süslemeler yapıldığı görülmüştür. Cephe
duvarlarının kimi yerlerinde dış etkilerle cas
süslemelerinin döküldüğü tespit edilmiştir.
Restore edildiği anlaşılan bölümlerde ise daha
düz yüzeyli, küçük ebatlı taşlar kullanılmıştır.
Bunların yükseklikleri 20 – 35 cm., uzunlukları
30 – 60 cm., derinlikleri ise 15 – 25 cm. olarak
belirlenmiştir. Bu kısımlarda da taşlar mümkün
olduğu kadar birbirlerine yanaştırılmış olsa bile
orijinal dokunun yakalanmadığı ve derzlerin daha
aralıklı olduğu görülmüştür. Bir diğer farklılık ise
orijinal kısımların aksine kireç yerine çimento
Resim 15. Diyarbakır
harcının
kullanıldığıdır.
Ulu Camii minaresi
HAZRETİ SÜLEYMAN CAMİİ
Hazreti Süleyman Camii de iç kaledeki en eski camidir. Hz. Süleyman Camii,
Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından 1155-1169 yılları arasında yaptırılmıştır.
Cami bitişiğinde Osmanlılar döneminde
yapılan Halid Bin Velid'in oğlu Süleyman ile
Diyarbakır'ın Araplar tarafından alınışı sırasında
şehit düşen diğer sahabelerin yattığı Meşhed
bulunmaktadır. Yapımında yoğun olarak bazalt
taşlar kullanılmıştır.
Resim 16. Hazreti Süleyman Camii
251
.
BEHRAM PAŞA CAMİİ
Behram Paşa Camii,
Vali Behram Paşa tarafından
1564-1572 tarihinde
y a p t ı r ı l m ı ş t ı r. M i m a r
Sinan'ın eseri olarak kabul
edilmektedir. Tamamen
kesme taştan yapılmış olup,
tek kubbelidir.
Resim 17. Behram Paşa Camii
Şekil 18. Şeyh Mutahhar Camii ve
Dört Ayaklı Minare
ŞEYH MUTAHHAR CAMİİ
Şeyh Mutahhar (Dört Ayaklı
Minare) Camii, Balıkçılarbaşı semtinde yer
alır. Akkoyunlu Sultanı Kasım tarafından
1500 yılında yaptırılmıştır. Camiden ayrı
dört sütün üzerinde yükselen kare planlı
minaresi Anadolu'da tek örnektir.
Camiinin minaresi; siyah,
gözeneksiz, 2 adet 48 cm, 2 adet 40 cm
çapında 4 sütun üzerine oturmuştur. Bu
sütunların üzerinde yine bazalt sütun başları
ve onun üzerinde peteğin şeklini oluşturan
ve kiriş olarak kullanılan 4 adet tek parça
bazalt taş vardır. Bu taşların iç kısmında ise 4
adet tek parça ahşap kiriş, bugüne kadar çok
fazla bozulmadan gelmiştir. Bu taşların
üzerine oldukça fazla yük geldiği için
yükseklikleri 50 cm. kalınlıkları ise 30 cm.
ve civarıdır.
Bir üst sıranın yüksekliği 38 cm. dir. İlk iki sırada yüksek ebatlı, kalın ve
gözeneksiz taşlar kullanılmış daha sonraki sıralarda ise 25–30 cm.lik gözenekli taşlar
kullanılmıştır.
Günümüze iyi durumda gelebilen camii bir sıra beyaz, bir sıra siyah taşlarla
yapılmıştır. Kullanılan taşlar el ile kesilmiş 30–35 cm. yüksekliğinde, 40–70 cm.
uzunluğunda, 20–35 cm kalınlığındaki gözeneksiz bazalt ve beyaz kireç taşıdır.
Camiinin zemin döşemesi ve sütun alt başlıkları suya maruz kaldıkları için bazalt taş
ile yapılmıştır
Bu camilerin dışında bazalt taşlarla yapılmış Nebi Camii, Safa Camii vb. gibi
birçok tarihi öneme sahip camiler bulunmaktadır.
252
.
MELEK AHMET PAŞA CAMİİ
Diyarbakırlı Melek Ahmet Paşa
tarafından 1587-1591 yıllarında
yapılmıştır. Güney ve kuzey cepheleri
siyah ve beyaz taştan, doğu ve batı
cepheleri ise sadece siyah bazalttan
yapılmıştır. Kubbe siyah-beyaz taş
sıralarıyla örülmüş oldukça yüksek bir
kasnağa oturmaktadır. Minarenin
bazalttan kare kaidesi taş dekorasyonu
ile dikkati çekmektedir.
Resim 19. Melek Ahmet Paşa Camii
MERYEM ANA KİLİSESİ
Resim 20. Meryem Ana Kilisesi
50
Kilise; Mor Yakup kutsal alanı, 4
avlu, derslik ve lojmandan oluşur.
Tamamında siyah gözenekli ve gözeneksiz
bazalt taş kullanılmıştır. Sadece ana
avludaki ve içerideki sütunlar mermerdir.
Bazalt örgülü duvarlar genelde kireç harçlı
(cas) yapıştırma süslerle bezelidir. Diğer
bazalt yapılara oranla daha küçük ebatlı
yapı taşları kullanıldığı gözlenmiştir.
Taşlar genelde 20-35 cm yüksekliklerinde
30-70 cm uzunluklarında 18-30 cm
kalınlıklarındadır.
SAİNT GEORGE KİLİSESİ
Resim 21 Saint George Kilisesi
Saiııt George Kilisesi, İçkale nin
kuzeydoğu ucunda, Dicle vadisine bakan
sert uçurumun üstünde sur duvarlarıyla bir
bütün olacak şekilde kurulmuştur. Saint
George Kilisesi bir giriş, kubbeyle örtülen
orta alan ve doğu yönündeki tonozdan
oluşur. Tonozlu doğu alan 11,97 x 9,04 m iç
ölçülerindedir. Bazalt kemer ayaklarının
önü yuvarlak mermer sütunlarla
desteklenmiştir. Orta dikdörtgen alanın
batısında giriş bulunur. Dört mermer sütun
253
üzerinde kesme bazalt kemerlerle yana ve geriye bağlanır. Bunu kubbeli, önünde
kolonları olan ayaklı bölüm izler. Bu bölüm kiliseye Artuklu döneminde eklenmiş ve
Selçuklu döneminde hamam olarak da kullanılmıştır.
Yapı malzemesi olarak taşıyıcı kâgir duvarlarda gözenekli ve gözeneksiz ayırt
edilmeksizin bazalt kaba yonu, ince yonu ve moloz taşlar kullanılmıştır. Kemerler,
tonozlar ve kubbeyi taşıyan ayaklarda ise ince yonu gözeneksiz bazalt taşlar
kullanılmış ve derzler 2–3 mm açıklıktadır.
Yapı yığma yapı tekniği ile kireç bağlayıcı kullanılarak inşa edilmiştir. Duvar
kalınlıkları 100–150 cm arasında değişmektedir. Kullanılan ince yonu ve işlemeli
taşlar el ile kesilerek yapılmıştır.
MAR PETYUN KİLİSESİ
Mar Petyun Kilisesi
Resim 22. Mar Petyun Kilisesi
(Fotoğraf: Burhan Çelik)
Diyarbakır Özdemir
Mahallesi'nde Yeni Kapı Caddesi'nde bulunan Mar Petyun
Kilisesi'nin ne zaman yapıldığı
kesinlik kazanamamıştır. Bununla
beraber XVII.yüzyıla tarihlendirilen kilise, Katolik Keldaniler
tarafından günümüzde de
kullanılmaktadır. Diyarbakır'daki
pek çok yapıda olduğu gibi bu
kilisenin de ana yapı malzemesi
siyah bazalt taşıdır.
Resim 23 Surp Sarkis Kilisesi
SURP SARKİS KİLİSESİ
Surp Sarkis Kilisesi, Diyarbakır Mardin Kapısı yakınlarındadır ve Katolik
Ermenilere aittir. Kilisenin XVI. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Ana yapı
malzemesi siyah bazalt taşıdır. İki katlı kilise sütunları ve dört kemer dizisi ile beş
nefli bir kilisedir.
254
PROTESTAN KİLİSESİ
Protestan Kilisesi, Diyarbakır
Mardin Kapısı yakınlarındaki Cemal
Yılmaz Mahallesi'ndedir. Yapılış
tarihi bilinmeyen siyah bazalt taştan
yapılan kilise dikdörtgen planlıdır.
Resim 24 Protestan Kilisesi
BAZALT İLE YAPILMIŞ DİYARBAKIR EVLERİ
Eski Diyarbakır evleri bölgede bol miktarda bulunması nedeniyle yaygın
olarak kara bazalt taşından inşa edilmiştir. Bu taşın işlenmesinin kolay olmasının
yanısıra aynı zamanda klima görevi görmesi de yörede kullanılmasının başlıca
nedenidir. Şehirde kullanılan iki türlü bazalt vardır. Biri, fazla miktarda delikli olan ve
yeni halk tarafından "dişi taş" diye tanınan çeşittir ve bu çeşit çok fazla
kullanılmaktadır. Buna sebep hafif olması, çabuk çıkarılması, kolay işlenmesi ve
deliklerinin ayrı bir güzellik vermesidir. Diğeri ise, "erkek taş" denilen, nispeten daha
az kullanılan ve kesif olan bir bazalttır.
Resim 25 Eski Diyarbakır
evlerinden Cahit Sıtkı Tarancı evi
EYVAN
Eski Diyarbakır evlerinde eyvanların çok büyük önemi vardır ve eyvan ile
avlusuz ev bulunmaz. Eyvanlar evin kapalı bölümü ile avlu arasındaki yarı açık
bölümdür. Eyvanlar genellikle kuzey yönüne açık bir yaz odasıdır. Ev sahibinin maddi
gücüne göre tek gözlü, iki gözlü veya üç gözlü olabilmektedir. Yaz aylarında ev
halkının en çok kullandığı mekandır. Eyvan döşemeleri dişi (gözenekli) bazalt taşı ile
yapılır. Delikli olan bu taş yazın sulanarak bir mikro klima etkisi ile serinlik sağlar.
Eyvan duvarları yarıya kadar gözenekli taş ile örülüdür. Üst kısım ise moloz taş ile
örülüp sıvandıktan sonra beyaz kireç badana yapılır.
255
Resim 26 Diyarbakır
evi eyvanı
AVLU
Diyarbakır evleri gelebilecek baskınlara karşı korunaklı yapılmıştır ve bu
nedenle avlu etrafında gelişmiştir. Avlular sokağa tamamen kapalı olduğu gibi
duvarları çok yüksek olduğu için komşu evlerden de görülmezler. Çoğunlukla avlular
iklimden dolayı kuzeye yöneliktir ve zemini sulandığında klimatik etki yaratması
nedeniyle gözenekli bazalt taş ile döşelidir.
HAVUZ
Diyarbakır evlerinin vazgeçilmezlerinden biri de havuzlarıdır. Şehrin sıcak
havası nedeni ile bazı evlerde eyvanlarda da
olmak üzere 2 veya 3 tane olabilir. Su
kaçırmaması ve yosunlaşmayı azaltmak
için gözeneksiz bazalt taşla yapılırlar.
Avludaki havuzlar genelde avlu zeminini
bir bordür yüksekliğinde geçer. Derinlikleri
fazla olmamakla birlikte yuvarlak,
sekizgen, dikdörtgen şekillerindedir.
Resim 26 Diyarbakır evi Avlusu
BAZALT İLE YAPILMIŞ DİĞER ÖNEMLİ YAPILAR
Karacadağ'dan çıkan bazalt taşlar çevre yerleşim birimlerindeki birçok tarihi
yapının ana malzemesi olmuştur. Bunlardan belli başlıları Diyarbakır ili sur içindeki
Zinciriye Medresesi, Mesudiye Medresesi gibi medreselerin yanı sıra, Hüsrev Paşa ve
Hasan Paşa hanı gibi tarihi yapılardır.
ZİNCİRİYE MEDRESESİ
Bu eserlerden Zinciriye Medresesi 1198 yılında Melik Salih Necmeddin
tarafından yaptırıldığı ileri sürülmektedir. 1934 yılında restore edilerek müzeye
dönüştürülmüştür. Açık medreseler içinde iki eyvanlı ve tek katlı örneklerdendir.
Kesme bazalt taştandır. Yalın bir taç kapısı vardır.
256
MESUDİYE MEDRESESİ
Mesudiye Medresesi, 1198 yılında Artuklu Melik Mesut Kutbuddin Ebu
Muzaffer Sokman zamanında yapımına başlanmış 1223 tarihinde Melik Mesut
zamanında bitirildiği anlaşılmaktadır. Yapımında bazalt taş kullanılan medrese,
içindeki motif ve kitabeleriyle çok değerli bir sanat eseridir.
Diyarbakır'da günümüze gelebilmiş hanlardan Hüsrev Paşa Hanı, H. 934
yılında Diyarbakır'ın ikinci Osmanlı valisi olan Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Deliller Hanı olarak da bilinen yapının bu adı almasının nedeni, hacı adaylarına
rehberlik yapan delillerin burada konaklamasıdır. Yapı, siyah bazalt taş ve beyaz
kalker taşının beraber kullanılması ile oluşturulmuştur.
HASAN PAŞA HANI
Diyarbakır'da ayakta kalmış hanlardan ikincisi olan Hasan Paşa Hanı,
Osmanlılar zamanında Diyarbakır'da valilik yapmış olan Sokullu'nun oğlu Vezir-zâde
Hasan Paşa tarafından 1572-1575 yılları arasında yaptırılmıştır. Bazalt ve kalker
taşının beraber kullanılması ve kalker taşının yatay olarak yerleştirilmesi ile inşa
edilmiş bir eserdir.
Resim 27. Diyarbakır Hasan Paşa Hanı (Fotoğraf: Burhan Çelik)
257
SONUÇ
Karacadağ bölgesi bünyesinde çok büyük bir ekonomik potansiyel
barındırmaktadır. Bu potansiyelden bugün itibariyle çok az faydalanılmaktadır.
Gelişen teknolojik imkanlardan da faydalanarak bu bölgenin en kısa sürede
taşlardan temizlenerek organik tarıma açılması, ürün çeşitliliğinin teşvik edilmesi öte
yandan da toplanan taşların ekonomik değer olarak kazanılması bu bölgenin
ekonomik kalkınmasını sağlayabilmek adına kaçınılmaz bir çözüm olarak önümüzde
durmaktadır.
Türkiye genelinde yüksek olan işsizlik rakamı, Güneydoğu Anadolu bölgesi
genelinde çok daha yüksektir. İşsizliğin bu denli yüksek oluşu beraberinde birtakım
sorunlar da getirmektedir. Bölge ekonomisine canlılık ve zenginlik getirecek olan
taşlık alanların ekonomiye kazandırılması projesi ile işsiz insanlar iş imkanı
yakalayacak, refah artışı ile birlikte yeni iş imkanarı açılacak ve de böylelikle bölge
sürekli batıya mevsimlik işçi gönderen bir bölge değil, aksine iş bulmak amacıyla
tercih edilen cazibe merkezi haline gelecektir.
Bölgede bazalt işleme konusunda yeni işletmeler açılacak, buralarda da işsiz
insanlara iş imkanı sağlanacaktır.
Böyle bir projenin uygulanması ilk etapta büyük bir maddi kaynak
gerektireceğinden, oluşturulacak uygulama grubu tarafından öncelik sırasına göre
etaplar şeklinde hayata geçirilmesi, kaynakların kontrollü kulanımını ve sonuçlarını
değerlendirme imkanını da sağlayacaktır
Söz konusu proje ile bölgenin en büyük sorunu olan işsizlik ve buna bağlı
olarak ortaya çıkan sosyal problemler de tamamıyla ortadan kalkacak ve ülke
ekonomisine çok büyük katkı sağlanacaktır.
258
KAYNAKÇA
Acar, A., Diyarbakır Karacadağ Bazaltlarının Endüstriyel Amaçlı Kullanım
Alanları, D.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır, 2002
http://www.anadolugizemi.com/guney-dogu/diyarbakir/amida.htm
Atan, A., Tarihi ve estetik değerleriyle diyarbakır surları. D.Ü. Ziya Gökalp
Eğitim Fak. Yayınları, 2000.
http://www.atlasharita.com/
Beysanoğlu, Ş., 2001. Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi Cilt III.
Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, 1221s. Ankara
Beysanoğlu, Şevket, Bütün Cepheleriyle Diyarbakır, İstanbul 1963
http://bilinmeyendiyarbekir.com/
Değertekin, H., Diyarbakır surları ve tarihi yapılarındaki kitabeler ve
kabartmaların tarihi geçmişi. Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı
Yayını, 1995.
Değertekin, Prof. Dr. Halil, The Walls Of Diyarbakır, 2001
http://www.diyarbakir.gov.tr/
Diyarbakır Valiliği, 2000'e Beş Kala Diyarbakır, Diyarbakır, 1995
Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü Tarım Master Planı 2006
http://www.diyarbakir-cevreorman.gov.tr/
http://www.diyemediklerim.com/diyarbakirin-cografi-yapisihttp://www.dtso.org.tr/
Dursun, R., Bazalt. Dicle Üni. Müh. Mim. Fak. Maden Bölümü Yıl İçi Projesi,
2002
Ercan, T., Türkiye jeoloji kurultayı bülteni. TMMOB Jeoloji Mühendisleri
Odası Yayını No:6,1991
Erkan, Y., Magmatik Petrografi, Hacettepe Üniversitesi Mühendislik
Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Yayını, Ankara, 1995
Ertekin, Doç. Dr. Selçuk, Karacadağ Bitki Çeşitliliği, Diyarbakır 2002
http://www.eto.org.tr/ekotarim
Gabriel, A., Diyarbakır surları. Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma
Vakfı Yayını. Çeviren: Kaya Özsezgin, 1993.
http://www.gapdogukalkinma.com/cevre/
http://www.gap.gov.tr/gap
http://www.granit.gen.tr/alternatif-bir-hammadde-bazalt
Hocaoğlu, Dr. Ömer Lütfü, Diyarbakır, Erzurum ve Rize Bölgelerinde Bazalt
Kayalardan Oluşan Topraklardaki Kil Mineralleri Üzerinde Bir Araştırma, 1970
259
http://www.haldundomac.com/
İnce, Faruk, Urfa, Diyarbakır, Erzurum ve Rize Bölgelerinde Kireç Taşı ve
Bazalt Ana Kayalardan Oluşan Toprakların Morfolojik , Fiziksel ve Kimyasal
Özellikleri Üzerinde Araştırmalar,1976
Kahveci, Aylin Erçin, Diyarbakır Yöresinde Bazalt Taşının Yapı Malzemesi
olarak Kullanımının İncelenmesi Üzerine Bir Araştırma, Süleyman Demirel
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2008
Ketin, İ., Genel jeoloji yer bilimine giriş. İTÜ Vakfı, Cilt I,1982
Küey Ahmet, Doğal, Tarımsal, Ekonomik ve Turistik Yönleriyle Diyarbakır
1970, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Yayıni: 6.
Lefond, S.J., Industrial Mineral and Rocks, American Institute of Mining ,
Metallurgical and Petroleum Engineers Inc., New York, 1975
http://www.mmo.org.tr/muhendismakina/arsiv/2004/
http://msngezikolik.gezisitesi.com/tr/Tarih_Kultur/Camiler/Turkiye/DIYAR
BAKIR/
Ocak, Esma, Surlu Kentin Sırlı Suyu, Öyküler, 1994-1995
http://www.sanliurfa.gov.tr/icerik.
http://www.serki.com/index.php?bolumsec=terimler&id=6a7tra
http://www.sinanasaygi.org/
Sözen, M., Diyarbakır'da Türk mimarisi . Tanıtma ve Turizm Derneği Yayını,
1971.
Şentürk, A., Gündüz, L., Sarıışık, A., Tosun, Y., Mermer teknolojisi. Süleyman
Demirel Üni. Müh. Mim. Fak. Maden Müh. Yayını, 1996
Tuncer, O.C., Diyarbakır Camileri, Mukarnas, Geometri, Orantı, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, Diyarbakır, 1996
http://www.tarihbilinci.com/forum/
T.C. Olağanüstü Hal Bölge Valiliği, Karacadağ Köyleri Taşlı Arazi Islah
Projesi, 2000
www.temha.net
Tuncer, O.C., Diyarbakır kiliseleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür
ve Sanat Yayınları, 2002.
Ünsal, N., İnşaat mühendisleri için jeoloji. Alp Yayınevi, 1993
http://volcanoes.usgs.gov/Products/Pglossary/VolRocks.html
http://www.volcano.si.edu/world/volcano.cfm?vnum=0103-011
http://www.yurdumuzutaniyalim.com/
260
KARACADAĞ'DA PONZA MADENİ VE MÜHENDİSLİKTE KULLANIMI
İrem HASPOLAT ve Ahmet AKAYDIN
ÖZET
Ponza taşı hafif doğal agregaların başında gelmektedir. Günümüz
teknolojileriyle bu taşın farklı endüstri alanlarında kullanımı giderek
yaygınlaşmaktadır. Ponza, genellikle inşaat yapı sektöründe, hafif yapı malzemesi,
kimya sektörü, tarım ve diğer alanlarda kullanılan bir malzemedir. Karacadağ ponza
yönünden zengin bir volkan olup Karacadağ'ın Diyarbakır ekonomisine yapacağı
katkı ele alınmıştır.
GİRİŞ
İnşaat ve yapı sektöründe hafif malzeme kullanımının önemi, deprem
kuşağında bulunan ülkemizin geçirdiği felaketlerden sonra daha da iyi anlaşılmaya
başlanmıştır. Bunun üzerine inşaat sektörü üreticileri hafif doğal malzemelerin
kullanımı için farklı ar-ge çalışmaları başlatmışlardır. Hafif malzemeyi kimyevi
yollarla da elde etmek mümkün ancak doğal malzemenin insan sağlığı açısından
önemi düşünülünce hafif doğal agregaların seçimi ve bu alandaki yapılan ar-ge
çalışmalarının ne kadar isabetli çalışmalar olduğunu görmekteyiz. Türkiye'de hafif ve
doğal agrega olarak kullanılabilecek malzemeler arasında, farklı yörelerde bulunan
ponza oluşumları, volkanik cüruf oluşumları, diatomit ve perlit oluşumlarını
sayabilmek mümkündür. Fakat doğal yapıya sahip bu kayaçların, mühendislik
açısından, endüstriyel anlamda ve endüstriyel çıktının ekonomiye dönüşü gibi
birbirini takip eden hesapların iyi yapılması gerekmektedir. Örneğin bims blok
alanında üretim yapacak bir fabrikanın ponza ocaklarına yakınlığı önemlidir. Çünkü
hafif ve ucuz olan bu doğal malzemenin maliyetlerinin nakliye sebebiyle artmaması
gerekmektedir. Bu çalımsa için, literatür taraması yapılmış olup, ponza, ponza
ocakları Karacadağ ve ponza ilişkisi ve de ponzanın kullanım alanları üzerinde
durulmuştur. Çalışmanın ana amaçlarından biriside Karacağ'ın sahip olduğu ponza
yataklarının doğru yatırımlarla değerlendirilmesi halinde Diyarbakır ve ülke
ekonomisine katkısı işaret edilmek istenmektedir.
261
Ponza (Volkan Tüfü)
Volkanik bir kayaç türü olup, asidik ve bazik karakterli volkanik faaliyetler
sonucu oluşmuştur. Yapı olarak volkanik bir cam yapısındadır. Ponza, volkan
bacasındaki gazların basıncı ile patlayan volkanla birlikte fışkıran magmanın köpük
halini almasıyla şekillenmiştir. Oluşan köpük, atmosfer basıncıyla ani soğuyup
katılaşmasıyla porozite kazanmıştır. Bu sebeple çok değişken boyutlarda gözenekler
ya da kabarcıklar meydana gelir.
Ponza, steril kimyasal reaksiyon sevmeyen, pastörizasyonla yapısal
değişikliğe uğramayan bir substrattır. Doğal bir hidro kültür malzemesi olduğundan
maliyeti, perlit ve kile kıyasla daha düşüktür. Pomza taşı ucuz olmakla birlikte, hafif
olması, taşınmasındaki kolaylık ve diğer özellikleri açısından da bitkiler için iyi bir
malzeme ve gelişme ortamıdır. Pomza taşı suyu tutan ve koruyan, bu özelliği ile de su
kullanımında ekonomi sağlayan bir agrega olması kurak ve yarı kurak bölgeler için
önemini bir kat daha arttırmaktadır (1)(2).
Karacadağ önemli pomza kaynaklarına sahiptir:
Ponza ( Ovabağ Pomza Ocakları)
Saha kuvaterner yaşlı Karacadağ volkanikleri ile kaplıdır. Bazalt ve
piroklastlardan oluşan Volkanizma oldukça geniş alanlara yayılmıştır. Üç evrede akan
bazaltların en yaşlı olanları Diyarbakır yakın çevresinde yüzeyleşmiş olup, iyi toprak
yapısına sahiptir. İkinci evre Karacadağ'ın ana kütlesi çevresinde olup en genç olanları
ise Ovabağ ilçesi civarlarındadır. Ovabağ ilçe sınırları dâhilindeki kırmızı tepe olarak
anılan saha Volkanizmanın piroklastları olarak kabul edilen ve çıkış yerlerine tekabül
eden bazaltik ponzalar ile temsil edilmektedir. Kırmızımsı ve siyah renkli bu cüruflar
bol Alüminyum içermeleri ve yoğunluklarının düşüklüğü sebebiyle Çimento
fabrikalarında tras malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Ponzanın Kullanım Alanları
Beton; kum, çakıl (veya kırma taş, hafif agrega vb.), çimento ve suyun
karışımından elde edilen bir yapı malzemesidir. Sözü edilen malzemeler belirli
oranda karıştırıldığında kalıptan istenilen biçimi alabilecek plastik bir
malzeme elde edilir. Beton karışımlarında kullanılan en önemli malzeme
çimentodur. Çimentolar, hidrolik bağlayıcı maddeler olup, su ile karıştırılıp hamur
haline getirildikten sonra gerek havada gerekse suda sertleşerek dayanım kazanır.
Ponza taşı, volkanik faaliyetler esnasında ani soğuma ve gazların bünyeyi aniden terk
etmesi sonucu oluşan, oldukça gözenekli bir yapı içeren ve dünya endüstrisinde yeni
olmamakla beraber, ülkemiz endüstrisine son yıllarda girmeye başlayan ve değeri
yeni anlaşılan volkanik kökenli bir kayaçtır. Asidik ponza, beyaz veya kirli beyaz
renkte iken, bazik ponza ise yabancı kaynaklarda Scoria olarak geçen, Türkçede ise
bazaltik ponza olarak bilinen kahverengi veya siyahımsı renkteki ponza türüdür.
3
Asidik ponzanın yoğunluğu 0,5-1,0 gr/cm arasında iken, bazaltik ponzanın ki 1,0- 2,0
262
3
gr/cm arasında değişmektedir (4). Ponza, hammadde olarak birçok endüstriyel
alanda kullanılmaktadır. Kullanımı, endüstriyel amacına göre ya ana hammadde
olarak veya katkı malzemesi biçimindedir. En yaygın kulanım alanı inşaat sektörüdür.
Düşük birim hacim ağırlığı, yüksek ses ve ısı izolasyonu, iklimlendirme özelliği,
kolay sıva tutması, mükemmel akustik özelliği, deprem yük ve davranışları
karsısındaki elastikiyeti ve alternatiflerine göre daha ekonomik oluşu gibi üstün
özelliklerinden dolayı inşaat ve yapı sektöründe geniş bir kullanım alanı bulmaktadır
İnşaat sektöründe kullanım alanını 5 ayrı kategoride analiz etmek mümkündür.
1. Hafif yapı elemanları üretiminde
2. Prefabrik hafif yapı elemanları üretiminde
3. Çatı ve dekoratif kaplama elemanları üretiminde
4. Hafif hazır sıva ve harç üretiminde hafif beton üretiminde
5. Çatı ve döşeme izolasyonu dolgusu olarak;
inşaat sektöründe kullanımı dışında tekstil endüstrisinde; kot
kumaşların yumuşatılmasında ve ağartılmasında, tarım endüstrisinde yüksek
su tutma kapasitesi, bünyesinde barındırdığı suyu tedricen ortama vererek
ortamın nemini dengelemesi, zararlı kimyevi bileşikler içermemesi gibi
önemli özelliklerinden dolayı toprak ıslahında, az topraklı veya topraksız
ortamlarda bitki yetiştirmek için su beslenimi kısıtlı tarımsal yeşil alanlar için
ponza kullanılmaktadır. Kimya endüstrisinde kullanımı yeni olmakla beraber
yapılan araştırma geliştirme çalışmalarıyla kullanımı giderek artmaktadır.
Özelliklerine bağlı olarak bu alanda kullanımı abrasif olarak, kozmetikte, sabun ve
deterjan yapımında, ilaç endüstrisinde ve diğer endüstriyel alanlarda da kullanımı
vardır. Endüstriyel olarak bu denli geniş kullanım alanına sahip olan pomza;
genellikle açık renkli, hafif oldukça poroz yapıda piroklastik kayaçlar olup dünyada
özellikle patlamalı tipte yaslı genç, aktif yada pasif volkanların olduğu alanlarda
yaygın olarak gözlenmektedir.(5)
Yukarıda da belirttiğimiz gibi ponza yaşamın her alanında karşımıza
çıkmaktadır. Daha spesifik olması adına aşağıdaki başlıklar altında
toplanılmıştır.
1. İnsaat Sektörü:
İnşaat sektöründe konut ihtiyacının karşılanabilmesi için günümüze
kadar çok katlı binaların inşasında bazı problemlerle karşılaşılmıştır. Bunların
en önemlisi beton kütleden dolayı binanın öz ağırlığının fazla olmasıdır. Bu
ağırlığın azaltılması amacıyla betonda kullanılan normal agrega yerine
alternatif olarak ponza taşı kullanılmaya başlanmıştır. Ponza taşı hafif agrega
olarak kullanıldığında betonun özgül ağırlığını azaltır, ayrıca gözenekli
yapısından dolayı da ısı ve ses yalıtımını sağlar. Ponza bunların dışında yapı
263
malzemesi olarak aşağıdaki alanlarda da kullanılabilmektedir.
 Karayollarında, buzlanmayı kontrol altına almada,

Dekoratif ve yalıtımlı, hafif tavan kaplama malzemeleri
imalinde,

Asfalt kaplamalarda bir tür kusmayı engelleyici katkı olarak
kullanılır (4).
1.Yapı Restorasyonlarında Ponza Kullanımı:
Bugün birçok gelişmiş ülke tarihi binalarının kirlenmiş cephe temizliğini
kumlama yönteminde kum yerine ponza taşı kullanarak yapmaktadır. Ponza taşı
yumuşak aşındırıcı özelliğinden dolayı bina yüzeyine hasar vermeden temizliğini
yapmaya imkân vermektedir. Ayrıca, kaleterasit, ses izole edici duvar boyası, motifli
boya için astar macunu düzeltme alanlarda ponza ürünleri kullanılmaktadır (6).
2.Tekstil Alanında
Ülkemiz endüstrisinde en önemli sektörlerin başında tekstil gelmektedir.
Tekstil alanında gerek genç kuşağın tercihi gerekse moda akımlarından dolayı kot
endüstrisi önemli bir yere sahiptir. Kot imalat aşamalarında kot taşlama olarak bilinen
kot kumaşlarının renklerinin açılması (ağartılması) ve kumaşın yumuşatılması
işlemin ponza kullanılmaktadır.
3.Kimya Alanında
Günümüzde ponza aşağıda sunulan kimya endüstrilerinde yaygın olarak
kullanılmaktadır.




Tarım ilaçları ve kibrit sanayisinde taşıyıcı olarak,
Gübre sanayisinde gübrenin topaklaşmasını engelleyici madde olarak,
Diş macunlarında ve dişçilikte parlatma tozu imalatında,
Birçok sektörde absorben madde olarak,


Temizlik ve detarjan sanayisinde katkı maddesi olarak,
Özel tip boyalarda katkı maddesi olarak kullanılır (4)
4.Boya sanayinde:
Pürüzlü kaplamada (Kaleterasit), ses izole edici duvar boyası, motifi boya
için astar macunu düzeltme gibi boya sanayisinin bütün aşamalarında ponza
kullanılabilmektedir.
5.Kimya sanayinde:
Kimyasal taşıyıcı ve filtrasyon malzemesi olarak, metal ve plastik
sanayisinde; temizleme ve cilalama, titreşim özelliği olan malzemeler
yapımında son ameliye için, elektriksel kaplama, taş basmakalıplarını
temizlemede etkin olarak kullanılabilmektedir.
264
1. Cam sanayisinde:
Televizyonlarda kullanılan eski diyebileceğimiz teknolojilerde televizyon
tüpü düzeltme, cam cilalama, kesik cam tamamlama malzemesi olarak kullanım
alanları mevcuttur.
2. Mobilya sanayinde:
Ponza yapı itibari ile kolay işleme özelliğine sahiptir. Bu kolay işlemesinin
yanında çok fonksiyonlu yapısı ile birçok alanda kullanılmaktadır. Bu özelliği
mobilya sektöründe de karşımıza çıkmaktadır. Mobilya sektöründe özellikle;
cilalama, piyano anahtarı ve resim çerçevelerinde motif vermede kullanılabilmektedir
(7).
3. Filtrasyon Amaçlı Ponza Kullanımı:
İçme suyunun filtrasyonu için saf ponza taşı kullanılabilmektedir. Ponza
insan sağlığını tehdit edecek hiç bir element içermez. Ponza genellikle iki katmanlı
filtrelerde hafifliğinden ötürü birincil arıtma amacıyla kullanılırken, alttaki diğer
tabaka ponza tarafından yakalanamayan küçük maddeleri süzer (6).
4. Kozmetikte Ponza Kullanımı:
Topuk taşı olarak bildiğimiz ürünün hammaddesi yine ponzadır. Ayrıca ponza
taşından elde edilen ürünler, başta sabun mamullerinde olmak üzere, diş
macunlarında, diş temizleme tozlarında ve kremlerde yaygın olarak kullanılmaktadır
(6). Saydığımız alanları göz önüne getirdiğimizde ponzanın hayatımızın her alanında
karşımıza çıktığını bir aha gözler önüne sürmektedir.
5. Tarım Alanında:
Birçok ülkede ponza kuraklığa çare olarak başvurulan seçeneklerden biridir.
Ponza bünyesine aldığı suyu uzun müddet muhafaza ederek sürekli olarak nemli bir
ortamın oluşmasını temin ettiğinden kuraklığa çare olarak kısmi bir çözüm getirse de
yaygın olarak kullanılmamaktadır.
Bugün su kaynakları yeterli olmayan İsrail, Suudi Arabistan, Kuveyt gibi
ülkeler iklimin sıcak olması ve sulama suyunun da buharlaşmasından dolayı aşırı bir
su kaybı meydana gelmektedir. Bunun için toprak altında belirli bir derinlikte ve
kalınlıkta pomza serilerek toprak altından içerisine su verilip bitkilerin ihtiyacı olan
suyu direkt olarak köklere ulaşması sağlanmaktadır. Böylece buharlaşmadan
kaynaklanan su kaybının önüne geçilebilmektedir. Öte yandan sıvı gübre
kullanıldığında pomza hem gübre kaybını önler hem de yer altı sularının kirlenmesini
engeller (4).
Volkanik topraklar kendi doğal yapısı ile birlikte, çürüyen bitkiler, insan ve
hayvan yaşamının sağladığı ek besinlerle, bitki yetiştirmek için çok elverişli bir ortam
sağlamaktadır. Ponza taşının %85 oranında gözenekli olması hafif yoğunluk
özellikleri göstermesine neden olur. Ponza taşının en küçük birimi dahi irili ufaklı
265
birçok gözeneklerle doludur. Ponza taşı toprağı daha gözenekli bir hale getirerek
havalandırır. Ayrıca toprağın özelliklerini ıslah etmek ve suni gübrenin
topaklaşmasını engellemek amacı ile kullanılmaktadır. Ponza, toprak olarak
seralarda, turunç yetiştirilen bölgelerde, meyveliklerde, çim sahalarda ve tüm tarım
bölgelerinde kullanılmakta olup, uygulama sonuçları mükemmeldir. Ponzanın
tarımda sağladığı avantajlar arasında toprağın havalandırması, tekrar tekrar
kullanılabilmeyi, besin ayarlama kontrolü, mantar, böcek gibi zararlı unsurların da
engellenmesini sağlar. Toprağın kolay sulamasını sağlar ve çürüme kötü koku üretme
özelliği de yoktur. pH dengesi nötr dür (6-7).
SONUÇ

Ponza nedir oluşumu nasıldır? Konusu açıklanmıştır.

Karacadağ bölgesinde ki önemli ponza kaynaklarından 1 tanesi ele alınmış
olup Karacadağ ve çevresinde ponzanın oluşum aşamalarına değinilmiştir.

Ponzanın kullanım alanları ele alınmış olup ponza madeninin bu sayede
ponza madeninin önemi bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

Farklı sektörlerde kullanılan ponzanın hayatın her alanında karşımıza
çıktığını, Diyarbakır ve Karacadağ yöresinde yoğun yataklara sahip olması
bölgeye yapılacak yatırımların adını koymada belirleyici alanlar arasında
yerini koruduğuna, önemi ve kaynağının bölgede olmasından ötürü bu alanda
ekonomik yatırımların isabetli olacağı vurgusu yapılmıştır.
KAYNAKLAR
1. Coşgun, S., 1998. Adi Porsuk (Taxux baccata L.)'un Çelikle Üretilmesi
Üzerine Araştırmalar, T. C. Orman Bakanlığı, Batı Karadeniz Ormancılık Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü, Teknik Rapor No. 1, Bolu.
2. Karaman, M. R., Brohi, A., 1995. Bitki Yetiştirme Ortamı Olarak Pomza
Taşının Farklı N Dozlarında Mısır Bitkisinin Su Tüketimi ve Gelişimine Etkisi,
Turkısh Journal of agriculture and Forestry, Vol. 19, s. 355-360, Ankara.
3. http://www.mta.gov.tr/v1.0/bolgeler/diyarbakir/index.php?id=gdab_
maden_envanteri_maden&m=4
4. Salih Yazıcıoğlu ve Bahar Demirel. Puzolanik Katkı Maddesi Olarak
Kullanılan Elazığ Yöresi Pomzasının İlerleyen Kür Yaşlarında Betonun Basınç
Dayanımına Etkisi Fırat Üniv. Fen ve Müh. Bil. Dergisi 18 (3), 367-374, 2006
5. Ebru Baspınar Ve Lütfullah Gündüz. İnsaat Endüstrisinde Kullanılan
Pomza Agregalarının Mineralojik Ve Petrografik Özellikleri. Iv.Ulusal Kırmatas
Sempozyumu 2-4 Aralık 2006/İstanbul
6. http://www.uzayperlit.com/ponza.html
7. http://www.mta.gov.tr/v2.0/default.php?id=maden_kullanim
266
KARACADAĞ'DA ARICILIK
Fahri SAYLAK*
ÖZET
Karacadağ bölgesi, ekonomik gelişmişlik açısından ülkemizin en yoksul
yörelerinin başında gelmektedir. Bölgede ekilebilir ve sulanabilir tarım alanlarının
sınırlı düzeyde olması yoksulluğun önemli etmenlerindendir. Karacadağ Bölgesi
geniş bir hinterlanda sahip olup Diyarbakır, Şanlıurfa ve Mardin illeri ile sınırları
mevcuttur. Bölge bazı bitkilerin endemik alanı olup bu bitkilerin bir kısmı arıcılık
açısından oldukça büyük öneme sahiptir. Bölgede mevcut geven bitkisi çeşidi ile
üçgül, çakırdikeni ve haşul bitkisi kaliteli ve yöreye özgü farklı bal elde edilmesi
açısından önemlidir. Yörede ekilebilecek tarım alanlarının sınırlı olması ve
dolayısıyla kimyasal kirlenmenin göreceli olarak daha sınırlı düzeylerde olması da bu
yörede elde edilen balın kalitesini arttırmakta ve tercih edilen bir bal özelliği
kazandırmaktadır. Yörede gerek erozyonun önlenmesi, gerekse balın kalitesi
açısından geven, ballı bitkiler açısından ön plana çıkmaktadır.
Bölgemizde arıcılık küçük adımlar ile gelişmeye başlamış ve emekleme
döneminden sonra şimdi giderek gelişme eğilimi göstermektedir. Arıcılığın
gelişmesi, beraberinde üretici örgütlenmelerinin oluşmasını zorunlu kılmıştır. Bu
ihtiyaçtan yola çıkılarak bölge arıcılığına hizmet etmek amacıyla Diyarbakır Arıcılar
Birliği (DAB/2003) kurulmuştur. Birlik, gerçekleştirdiği etkin çalışmalar ile bölge
arıcılığının gelişmesine de önemli katkılar sunmuştur. Geçmişte yapılan geven
tahribatı DAB'ın girişimi ile gerek yörede gerekse tüm ülkede yasaklanmıştır.
Sonuçta; ekilebilir ve sulu tarım olanakları sınırlı olan Karacadağ gibi bir
bölgede arıcılık önemli bir sektör olmaya başlamış, birçok aile için birincil geçim
kaynakları arasında yer almıştır. Zengin bir flora potansiyeline sahip olan bölgede
arıcılığın daha da geliştirilmesi isabetli politikaların gerçekleştirilmesi ile mümkün
görünmektedir. Bunun sağlanması sonucunda da yaşam kalitesinin ve sosyal refahın
daha geliştiği bir bölgenin, bir toplumun oluşmasına da katkı sunulmuş olacaktır.
GİRİŞ
Diyarbakır'ın Karacadağ yöresi bitki çeşitliliği bakımından zengin olup daha
önce de belirttiğimiz gibi gen merkezi niteliğindedir. Bu dağın eteklerinin dışında
kalan alanlarında geven bitkisi mevcuttur, buğday zararlısı sünenin kışlama mekânı
olduğundan, 1940'lı yıllarda süne mücadelesi amacıyla büyük bir kısmı yakılmıştır.
Yakılmanın dışında kökünden sökülerek kışlık yakacak ve hayvan yemi olarak da
tahrip edilmektedir. Bu konuda 1998 yıllında TKV bir çalışma yapmıştır. Şanlıurfa ve
*Kurtismail Paşa 2.Sok. Kaçmaz Apt. Altı Kat:1 No:2 Yenişehir/DİYARBAKIR
267
Diyarbakır valiliklerinde konu gündeme getirilmiş, geven sökümü yasaklanmıştır.
2010 yılında Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği konuyu Orman Bakanlığına
iletmiş ve tüm Türkiye'de geven sökümü yasaklanmıştır. Geven bitkisine bu yörenin
son bitkisi olarak sahip çıkılması gerekmektedir. Bu durum yörenin bitki varlığını da
olumsuz etkilemektedir. Yöredeki geven türü, ballı bitki niteliğindedir. Diyarbakır
ovasında iklimsel nedenlerden dolayı, ballı bitkilerin çiçeklilik durumu Haziran ayı
sonuna kadar sürmektedir. Karacadağ'ın yüksek olması nedeniyle gevenin
çiçeklenme dönemi ise, Diyarbakır ovasının ballı bitkilerinin çiçeklilik durumunun
bitiminden sonra başlamaktadır. Bu nedenle geven. bölge arıcıları için son derece
önemli bitki konumundadır. Denebilir ki, geven bitkisi arıcıların Temmuz-Ağustos
ayları için tek kaynağıdır ve bu kaynak yalnızca Karacadağ yöresinde bulunmaktadır.
Yörenin 360 hanesi, arılarını geven bitkisinden yararlandırmak amacıyla
Karacadağ'da konaklamaktadırlar. Bu aileler yaklaşık 40.000 adet kovana sahiptir.
Bölge dışından gelen yaklaşık 120.000 adet arılı kovan, dönemsel olarak yine
Karacadağ'da konaklamaktadırlar. Yörede bulunan geven bitkisi, yılda ortalama
400.000 arılı kovanın konaklamasına yetecek düzeydedir. Ayrıca 200 koyun
yetiştiricisi hane, yöreyi yayla olarak değerlendirmektedir. Arıcılar Haziran-Ağustos,
yaylacılar ise Mayıs-Eylül aylarında yörede bulunmaktadır.
.
ANZER Mİ, KARACADAĞ MI?
Geven bitkisi; ülkemizde rakımı 1500 metre olan birçok yörede
yetişmektedir. Anzer balının özelliği ise, Anzer balının diğer doğal ballardan çok
büyük bir farkı bulunmamasıdır. Çünkü içeriği ve yararları bakımından şeker
katılmadan yani doğal koşullarda üretilen ve florası zengin olan, aynı zamanda
kimyasal kirlenmenin sınırlı olduğu herhangi bir yörede üretilen ballardan pek bir
farkı yoktur. Anzer balını diğer ballardan farklı kılan yegâne özelliği ise üretildiği
yaylalara özgü olan bazı çiçeklerin özelliklerinden kaynaklanmakta ve aromasını bu
çiçeklerden almaktadır. Anzer balının bu kadar güncel, pahalı ve meşhur olmasının en
önemli nedeni tanıtımının iyi yapılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Diyarbakır'a
özgü sonbaharda anızlarda ve merada yetişen sütleğen (haşul) bitkisi farklı aroması
olan ve bölgede çok sevilen bir bal çeşididir.
DİYARBAKIR' DA ARICILIK
Bölge insanının, geleneksel beslenme alışkanlıkları içerisinde yer alan bal,
kahvaltıda ve bazı durumlarda ilaç niyetine kullanılmaktadır. İlimizde de özellikle
ekilebilen tarım alanlarının az olduğu bölgelerde yetiştiricilerin uğraştığı ve bütün aile
bireylerince yapılabilen, kısa zamanda gelir getiren bir tarımsal üretim koludur.
Arıcılık, Anadolu insanının bir geleneği olarak çok eski dönemlerden beri yapılmakla
birlikte, bilim ve teknolojideki ilerlemelere bağlı olarak gelişme kaydetmiştir.
Arıcılık, bitkisel ve hayvansal üretimlerle birlikte yapılmasının yanı sıra
özellikle topraksız veya az topraklı yerleşimlerde üreticiler için alternatif bir gelir
kaynağı ve aynı zamanda diğer tarımsal üretimlerde (meyvecilik sebzecilik gibi)
268
polinasyonu sağlaması açısından ekolojik ve sosyo-ekonomik öneme sahip bir üretim
koludur.
Arılar ve arıcılık ekolojik ve ekonomik açıdan fevkalade önemli hizmetler
sunmaktadır. Bitkilerdeki tozlaşmanın % 85'i bal arıları tarafından sağlanmakta, bu
hizmetinden dolayı dünyanın birçok ülkesinde arıcılıkla uğraşanlar büyük ilgi ve
yardım görmektedir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'da arazi
sahipleri, arazilerinde konaklayan arıcılara ücret ödemektedirler. Arılar, ülkemizin
sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesinde oldukça önemli bir role sahiptir
(Kılıç, 2010).
İlimizin coğrafik yapısı ve flora zenginliği, arıcılık yapılmasına oldukça
elverişlidir. İlimiz de arıcılık yapanların sayısı giderek artmaktadır. Bölge arıcıları,
30–40 yıl öncesine kadar çoğunlukla ilkel kovanlarla üretim yapmaktayken, son 20
yıl içinde modern kovanlarda üretim yapmakta ve bu üretim şekli giderek
yaygınlaşmaktadır. Ancak, ilkel kovanlarla üretilen balın ülkemizde belirli bir kesim
tarafından tercih edilmesi ve daha çok ekonomik değer taşıması, bu üretimin tüketici
isteklerine bağlı olarak sürdürüleceğini göstermektedir.
İlimizde 2003 yılında kurulan Diyarbakır Arıcılar Birliği, yörede arıcılık
yapan yetiştiricilerin bir araya getirilmesi ve sorunlarının ortak çözümü bağlamında
arıcılığın gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Birliğe şu ana kadar kayıtlı arıcı
sayısı 433 kişi olup toplam kovan sayısı ise 97. 999 adete ulaşmıştır (13.12.2011 tarihi
itibariyle/Tablo–1). Bölgemizde arıcılık yapan yetiştiricilerin %90'nı “Gezgin
Arıcılık” yapmaktadır (DAB, Aralık 2011).
Arıcılık; bal, balmumu, arı sütü, arı zehri, polen ve propolis gibi insan sağlığı
ve beslenmesi yönünden son derece değerli ürünler sunması yanında, bitkilerde
sağladığı tozlaşma ile de tarımsal üretimlerin veriminde ciddi düzeylerde artışlar
sağlamaktadır. Tarımsal üretimde sağlanan verim artışı direkt olarak üretici gelirlerine
olumlu olarak yansımaktadır.
Tablo 1.Diyarbakır ili arılı kovan sayısı
YILLAR
Koloni Sayısı (adet)
Bal Üretimi (ton)
2009
2010
2011
47 722
66 180
82 644
143 166
198 540
289 540
Balın Değerlendirilmesi ve Pazarlama
Bölgede üretilen balın yaklaşık %30-40'ı iç piyasada tüketilmekte, geriye
kalan kısım ise il dışına pazarlanmaktadır. İlimizde üretilen balların işleneceği 3 tesis
mevcuttur. Kapasiteleri ve pazarlama sıkıntılarından dolayı bal, genellikle bal
tüccarlarına satılmakta bu durum yetiştiricilerin ballarını piyasa değerinin çok altına
satmalarına neden olmaktadır. Ayrıca, bal yerine mısırdan üretilen glikoz, tüketicilere
bal olarak sunulmakta ve oldukça ucuz fiyata satılmaktadır. Bu üretim pazarlarda
tüketiciler ve turizm işletmeleri tarafından tercih edilmekte, gerçek olmayan ve bal
269
altında satılan ürünler de arıcılık yapan üreticileri olumsuz olarak etkilemektedir. Bu
olumsuz durumlar aynı zamanda tüketicinin bala olan güvenini de sarsmaktadır. Son
yıllarda arıcılığa kamu tarafından desteklemeler yapıldıysa da balın gerçek
değerinden satılamaması, arıcılıktaki kar marjını ciddi oranda etkilemekte, bu durum
arıcılığın gelişmesine olumsuz etki etmektedir. Karacadağ bölgesinde arıcılığın
geliştirilmesi açısından önemli fırsatlar mevcuttur. Üçgül bitkisi ve geven arıcılığın
gelişmesinde önemli role sahiptir. Geven bitkisi, arıcılığın yanı sıra toprak
erozyonunu önleme açısından da oldukça önemli bir bitkidir. Geven bitkisi bu denli
büyük bir öneme sahip olmasına rağmen yöre halkı tarafından kesilerek yakacak
olarak veya hayvan yemi olarak değerlendirilmekteydi. Son dönemlerde bu bitkinin
kesilmesinin yasaklanması (DAB'ın girişimiyle) yöremizde arıcılığın daha da
gelişmesine uygun zemin hazırlamıştır.
Özetle; Karacadağ bölgesindeki flora potansiyelinin korunması ve
geliştirilmesi sonucunda bölge arıcılığının geliştirilmesine önemli katkılar sunulmuş
olacaktır.
Geven
Geven bitkisinin çiçekleri beyaz, sarı ve pembemsi renkte olup, yastık
şeklindedir. Bu bitkinin yaprakları yaşlandıkça dökülmekte ve diken halini almakta
olup, yere yakın yayılan dikenli bitkilerdendir. Gövdeleri 3–4 cm kalınlıkta olup boru
şeklindedir ve gövdesinden 1–2 cm yarık açılması durumunda zamk elde edilebilir.
Gummi Tragacanthae adlı kitre zamkı eldesi için gövde üzerinde kambiyuma kadar
özel bir bıçakla kesmek gerekmektedir. Tragacantha Türkiye'nin önemli ihraç
maddeleri arasında yer alır. Anadolu'nun hemen her yerinde bulunan ve step ikliminin
de göstergesi olan geven bitkisi, değişik bölgelerde farklı amaçlarla kullanılmaktadır.
Örneğin geven bitkisinden Kayseri-Develi yöresinde Kitre Zamkı
üretilmektedir. Erzurum ve Kars yöresinde olgunlaşmış meyveleri yenmekte, Ege ve
Akdeniz bölgesinde yem bitkisi olarak değerlendirilmekte, Van'da tezeğin
tutuşturucusu olarak kullanılmakta, Diyarbakır-Karacadağ yöresinde ise arıcılık başta
olmak üzere tezek tutuşturucusu ve yem olarak kullanılmaktadır. Gevenin arıcılık
dışındaki yararlanma sistemi ve biçimi, bu bitkinin sürekli olarak azalması ve giderek
ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda ise toprak savunmasız
kaldığından erozyon hızlanmakta ve yalnızca sürdürülebilir yararlanma biçimi olan
arıcılık için de gerekli ortam yok olmaktadır.
.
Geven bitkisinden elde edilen bal; açık renkli, kıvamlı ve su oranı düşüktür.
Diğer bir özelliği ise geç kristalize olmasıdır, enzim değeri de yüksektir. Bu
özelliklerinden dolayı geven balı tüketiciler tarafından tercih edilmektedir. Arılarını
konaklatmak amacıyla Karacadağ'a getiren arıcılar, ortalama 40–45 gün yörede
kalmaktadır. Üreticiler bu dönemde her kovandan 15–25 kg süzme geven balı elde
etmektedir. Bazı yıllar iki sağımın yapıldığı da arıcılarca belirtilmiştir.
270
Kırmızı Üçgül
Baklagiller familyasına ait birçok bitki türü ülkemizde doğal olarak
yetişmektedir. Fiğ, yonca, korunga gibi kültür formlarının ekimi ise çok geniş
alanlarda yapılmaktadır. Bu familyaya ait ballı bitkilerin sayısı, diğer familyalara göre
daha fazladır.
Ülkemizde yaygın olarak yetişmekte olan kırmızı üçgülün çiçeklenme
dönemi, yetiştiği bölgenin iklim koşullarına göre farklılık gösterir. Çiçeklenme
dönemi, ılıman iklimin hüküm sürdüğü bölgelerde Nisan ayında başlar ve Eylül ayına
kadar sürmektedir. Kırmızı üçgül balının çok güzel bir tadı ve kokusu mevcut olup çok
açık sarı renktedir ve kristalleşmesi çabuk olmaktadır. Bir dönüm kırmızı üçgül ekili
tarladan 10 kg bal alınması mümkündür.
Beyaz Üçgül
Ülkemizde hayvan yemi olarak geniş alanlarda ekimi yapılan beyaz üçgül,
aynı zamanda arılar için önemli bir nektar kaynağıdır. Mart ayından Eylül ayına kadar
çiçekli kalabilen beyaz üçgülün balı, kovandan yeni alındığı zaman renksiz veya çok
açık sarıdır. Kovandan alındıktan çok kısa bir süre sonra şekerlenir. Beyaz üçgül
balının güzel bir tadı vardır ve oldukça yumuşaktır. Bir dönüm beyaz üçgül ekili
tarladan 10 kg bal alınabilir.
Gerek kırmızı gerekse beyaz üçgül yöremizde doğal olarak yetişmektedir.
Özellikle ilkbaharın yoğun yağışlı olduğu yıllarda bu bitkilerin miktarında oldukça
artış görülmektedir.
Çakır Dikeni
Mayısın sonuna doğru açar ve ballı bir bitkidir. Karacadağ etekleri ve
ovalardaki meralar sapsarı görünür bu mevsimde. Çok iyi bal verir ve arıya temel
petek ördürme özelliği vardır.
Çakırdikenin tükenmesinden sonra yaylaya gidilmektedir. Bu bitki arıların
gelişmesine ve arı populasyonunun artmasına büyük katkı sunmaktadır. Bu bitki aynı
zamanda polen bakımından da zengin olup, bu bitkinin balı sarı renkli hafif acımsıdır
ve tüketiciler tarafından tercih edilen bir baldır.
KAYNAKLAR
1. Diyarbakır İl Tarım master planı
2. Polat, Edip. Anadolu'da ve Kürtlerin Yaşadığı Coğrafyada Endemizm:
http//www.tiroj.net/arsiv/01/01_06.html
3. Saylak, Fahri. TKV Teknik Arıcılık Dergisi, sayı: 56, "Karacadağ'da Geven
(Astragalus Spp.)'in arıcılık açısından önemi, tahribatı, korunması, geliştirilmesi
4. Kılıç, Hülya (2010).Arıcının Ses Dergisi
271
KARACADAĞ ÜSTÜNE
Mevlüt MERGEN*
ÖZET
Gerek Diyarbakır'ın ve gerekse çevresindeki yakın il ve ilçelerin sosyal ve
kültürel yaşamlarında önemli bir yer tutar Karacadağ. Bu dağın sönmüş bir volkan
olması, taşlık bir araziye sahip bulunması insanları ürkütmemiş ve hep yaşam alanı
olmuştur. Burada geçmiş zamanlarda göçebelerin yaşadıklarını da biliyoruz. Ancak
havasının ve özellikle suyunun (Hamravat) çok tatlı ve hafif olması dağın bir nevi
cazibe merkezi haline gelmesini sağlamıştır diyebiliriz, nitekim Osmanlı
padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman'ın Bağdat ve daha ötelere yaptığı seferler ve
en önemlisi manevi hocası, mürşidi “İbrahim Gülşeni” nin bu şehirde yaşamış olması
sebebiyle bu cezbedici özelliğine özellik katmıştır denebilir. Kanuni'nin bir seferinde
hastalanması ve bu dağda ikamet ederek sağlığına kavuşması üzerinde çok olumlu
etki bırakmış, bu etkiyle de şehirden kilometrelerce uzaklıkta bulunan “Hamravat”
suyunu o zamanın şartlarında Diyarbakır'a kadar getirterek şehir halkının da bu suyu
içmesini sağlamıştır. Kanuni'nin meşhur beyiti olan “Halk içinde muteber bir nesne
yok devlet gibi/olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” dizelerinin Karacadağ
günlerinde yazıldığı bilinmektedir. Ve yine Kanuni, Karacadağ'daki istirahat
günlerinde 10.000 sikke (para) bastırarak üzerine “Amid” diye yazdırmıştır. Bizde bu
makalemizde Karacadağ'ı bütün özelliklerini önemseyerek konu ettik.
Karacadağ Üstüne
Merhum Şark Bülbülümüz “Celal Güzelses” bir türküsünde “Diyarbakır
etrafında bağlar var” der, doğrudur, bir zamanlar o bağlar vardı, lakin şimdi yok, ama
dense ki “Diyarbakır etrafında dağlar var” bu daha yerinde olur...
Her ne kadar çoğul takısı ile “dağlar” dedi isek de dağların çoğu uzaklarda,
lakin bir tanesi var ki hemen yanı başında ve adı da “Karacadağ”dır bu dağın...
Sönmüş bir yanardağdır Karacadağımız...
Öyle tırmanılması zor bir dağ değil, yaygındır, öylesine yaygındır ki bu dağı
Diyarbakır ve Siverek paylaşırlar, Karacadağın etekleri ve üstünde bulunan köylerde
yaşayanlar, bu dağın hem güzel havasından, suyundan ve hemde elde ettikleri çok
nefis ürünlerinden kendileri yararlandığı gibi Diyarbakır'a ve Siverek'e götürüp
satarlar, böylece de gelir elde ederler.
Karacadağ'ın ünlüleri diyeceğiz demesine de “Kanuni Sultan Süleyman” gibi
ünlü bir cihan padişahına kendisini sevdirmiş olmasından da söz etmeyeceğiz ama,
bu “sevdirmiş” olmanın gereklerini anlatmaya çalışacağız, yani burada elde edilen
*Diyarbakır Yazarlar Birliği Üyesi
272
yıkayacak, taraktan geçirecek ve “teşi” de eğirip ip yaptıktan sonra hane halkının
yıllık, kazak ve çorap ihtiyacını örecektir.
Karacadağ'ı bu kadarcık bir yazı ile anlatmak elbette ki mümkün değildir, biz
sadece deyim yerinde ise satır başlarına dokunup geçtik ve kısa bilgiler sunduk kendi
dağarcığımızdan yararlanarak, bir de andığımız ürünlerin tadını, lezzetini ve
kalitesini hala aradığımızdan ötürü...
Bu şehirde koyun yoğurdu çok sevildiği için şu anda yoğurt üreticileri bunu
bilirler, bilirler de sade koyun yoğurdunu artık sunmazlar piyasaya, ya ne yaparlar?
İnekten elde edilen sütün içine biraz koyun sütü katarlar ve “karışık” adı altında
istedikleri fiyata satarlar, yine de kapışılır bu karışık yoğurt çünkü sadesini bulmak
gerçekten zorlaşmıştır, Mardin kapıda birkaç tane dükkan da olmasa koyun
yoğurdunun tadını neredeyse tamamen unutacak hale geldik diyebiliriz.
Bundan sonrasını biraz da “şiirle” anlatmak istiyorum Karacadağ'ın.
KARACADAĞ
Tepesi karlıdır kış günlerinde,
Türküsü okunur düğünlerinde,
“Bindallı” hoş durur gelinlerinde,
Kenger zamanıdır güzü dağımın.
Karadır taşları, kara toprağı,
Kapkara gözlüdür kızı dağımın.
Bilirsin burası sultan otağı,
Her anı serindir yazı dağımın.
Çökünce karanlık eteklerine,
Dökülür yıldızlar tepelerine,
Sarılır çocuklar annelerine,
“Bir tatlı huzurdur” özü dağımın.
Lalesi, sümbülü, gülü, reyhanı,
Pirinci, yoğurdu, yağı ayranı,
Avcının elinden bizar ceylanı,
Aşıka yoldaştır sazı dağımın.
Siverek yakındır Diyarbekir'e,
Uzansan varırsın sanki göklere,
Aşiret, göçebe, bütün “kök” lere,
Kültürle gülüyor yüzü dağımın.
Çadırlar kurulur, töre gereği,
Yoksulu gözetir, ağası, beği,
Urbadır güzele, yünü, ipeği,
Gariplere ağlar gözü dağımın.
Bir zaman hem yanar, hem de yakarmış,
Lavları semaya doğru çıkarmış,
Taşları eritir öyle akarmış,
İçten içe yanar közü dağımın.
Hamravat bal mıdır, yoksa sumudur,
Yürekte sızlayan tutkusumudur,
Sessizlik dağımın uykusumudur,
Yolcuya yol verir düzü dağımın.
Mevlüt MERGEN
273
ürünlerdir bahse konu olan...
Karacadağ derken önce akla gelen insanıdır, gayet çalışkan ve üretkendir.
Buranın insanı, böyle olduğu içindir ki, sönük bir volkan olmasına, her yanının taşla
kaplı görüntüsüne rağmen burada yapılan hayvancılıkta büyük başarı elde edilmiş ve
tadına doyum olmayan yoğurdu, peyniri ve yağı hep aranılır olmuştur.
Gerek köylüsünün çalışkanlığı ve gerekse burada elde edilen kaliteli ürünler
sebebiyle Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığınca burada ve Türkiye'de ilk defa
olarak “Hayvancılık Organize Sanayii” kurulmuştur.
Çok değil, otuz kırk yıl öncesine kadar Diyarbakır'lı yıllık peynir ihtiyacını ilk
baharda bir kere alır ve Saray kapısındaki “Sınai teşebbüslere” ait buzhanede saklardı
ki, kış günleri geldiğinde buradan alarak evlerinde kullanmaya başlardı. Sonradan
şehrin nüfusu da giderek çoğalmaya başlayınca soğuk hava depoları da çoğalmıştır,
ama Karacadağ'ın peyniri ve yoğurdu da giderek azalmaya ve bulunmamaya,
aranmaya başlanmıştır, çünkü bu ürünlerin tadı damağında kalanlar başka yerlerin ne
peynirini ne de yoğurdunu beğenmez olmuşlardır.
Yalnız peynir ve yoğurt deyip de haksızlık etmeyelim, Karacadağ pirincinin
tadını ve lezzetini veren başka bir pirinç çeşidinin olabileceğini sanmıyorum, zira bu
pirinç, yine Karacadağ'ın “sade yağı” ile pişirildiğinde bambaşka bir lezzete ve
bambaşka bir tada bürünür...
Hala da Diyarbakır'ı bırakıp uzaklara gidenler, mevsiminde Diyarbakır'a
gelerek yıllık pirinç istihkaklarını alarak giderler, gelemeyenler buralardaki eş ve
akrabalarından isterler bu pirinci.
Yoğurdunu da yine uzaklardaki Diyarbakırlılara, bez torbalara bırakıp
süzdükten sonra gönderen eş, dost ve akrabaları vardır. Eti de hakeza...
Karacadağ'ın “Hamravat” diye anılan bir kaynak suyu vardır ki, ünü ta
İstanbul'lara, padişah saraylarına kadar giderken tulumlara, küplere bırakılıp o
zamanın şartları altında yine İstanbul'lara, saraylara, padişahlara gönderilmiştir.
Yaz günleri geldiğinde Karacadağ'da “doğal olarak yetişen” olarak yetişen
bir ürün daha var ki bunu da yine bu şehrin insanı sevmekte, uzaklarda ise buralardan
istetip yemektedir.
“Kenger” den söz ettiğimizi belirtelim, varsın kengeri dikenli olsun, onu
dikeninden ayırıp tencereye bıraktığınızda yanına Karacadağ'ın yoğurdunu da
eklediğinizde müthiş bir çorba elde eder ve sıcak yaz günlerinde bu çorbayı içerek
serinlersiniz. Bazıları bu çorbaya “ayran aşı” derken, bazıları da “lebeni” derler.
Hayvancılık olur da burada “yün” olmaz mı? Saçak saçaktır buradaki
koyunların kırkılan yünleri, böyle olduğu içindir ki Diyarbakır'lı ne pamuk yatağı
kullanır, ne sünger yatağı!.. Yastığı, yorganı, döşeği hep yündendir, evlerinde bile yün
tarağı bulundururdu bir zamanların Diyarbakır'lı ev hanımları, zira ham yünü alacak,
274
KARACADAĞ
Diz çöküp oturmuş bakır ilinde,
Kurulmuş çadırlar birbir ardınca,
Karlıdır tepesi, duman belinde,
Dizilmiş gelinler kaynak boyunca,
Sılanın kokusun gurbet elinde,
Bitermiş dağında nergiz ve yonca,
Getirir yelleri Karacadağ'ın.
Hoş kokar gülleri Karacadağ'ın.
Fırat'la Dicle'ye elin uzatmış,
Dert yüzü görmezmiş bir konup göçen,
Mardin'i, Urfa'yı, Muş'u gözetmiş,
Bahtulu olurmuş suyundan içen,
Çiçekle süslenmiş, kendin bezetmiş,
Bir daha gelirmiş bir gelip geçen,
Yemyeşil belleri Karacadağ'ın.
Çekermiş elleri Karacadağ'ın.
USMAN ETİ
(Karacadağ dergisinden, 1940)
275
KARACADAĞ' DA TARIM
Murat TOMAR*
Ziraat Mühendisi
ÖZET
Karacadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin merkezinde bulunmaktadır.
Zohary (1973)'e göre Güneydoğu Anadolu Bölgesi, İran-Turan Floristik Bölgesi'nin
Batı İran-Turan Floristik Altbölgesi'nde bulunan Mezopotamya Provensi'nde yer
almaktadır. Yarı kurak, serin, yarı kurak kışı soğuk, Yarı kurak, serin, yarı kurak kışı
soğuk etkisi altındadır. Araştırma alanında tür ve tür altı seviyede 315 takson tespit
edilmiştir.(1)
Arazi Kullanımı
Bölgedeki tarım arazilerinin çok büyük bir bölümü mera alanları açılarak elde
edilmiştir.
Toprak kalitesi olarak yörede II. sınıf toprakların yaygın olduğu
gözlenmektedir. Az bir miktar da III. sınıf toprak vardır. Topraklarda görülen en
büyük olumsuzluk, organik madde eksikliğidir.
Tarla arazilerinin %14 gibi bir bölümü sulanabilir niteliktedir. Bu oran
Türkiye ve bölge ortalamalarına yakındır. Bunun yanında Alatosun köyünde çeltik
ekilen 1.200 da, Altaylı köyünde sebze üretimi yapılan 300 da. ve Yarımkaş
köyündeki 600 da. bulunmaktadır. Sulu arazi dışında köylülerce sulu alan olarak
belirtilen alanlar tam sulanabilir durumda değildir.
Söz konusu sulu araziler ya kaynaklar etrafında, ya da çeşme ve kaynak
akarlarının çevrelerinde bulunmaktadır. Kaynak sularının azaldığı yaz aylarında,
sulama olanağı çok azaldığından, bu mevsimlerde sulu tarım yapılamamaktadır.
Çayırlık alan olarak görülen 8.400 da. arazi tam çayırlık özelliğinde değildir.
İlkbaharda bol olan ve kısmen yaz aylarında kurumayan akaçlar boyundaki bir miktar
araziler, tas duvar ile çevrilmekte ve sulanmaktadır. Taslardan da arındırılan bu
arazilerde özellikle üçgül yoğunluklu otlar biçilmektedir. Bu araziler köylülerce
'çayır' olarak adlandırılmaktadır.
Hayvancılığın temel geçim kaynağı olduğu bu bölgede, sulanabilir tarım
arazilerinde yonca, korunga, mısır gibi yem bitkisi ekilisinin yapılmaması, üzerinde
*Murat TOMAR Ziraat Mühendisi Gap ve Doğu Hayvancılık, Urfa Yolu 1.Km Gündoğan
Plaza Kat:3 No:14 Kayapınar / Diyarbakır [email protected]
276
düşünülmesi gereken bir durumdur. Bunun çok farklı nedenlerinin olduğu
düşünülmektedir.
Belirtilen köylerin, ev bahçeleri ve çeşme akarlarının etrafındaki korunabilen
alanlarda yetiştirilen meyveler dışında, meyve alanları yoktur.
Bitkisel Tarım
Karabahçe'de yapılan görüşmelerde sadece Ayveri ve Yarımkas köyleri
bitkisel tarımın onlar için önemli bir geçim kaynağı olduğunu söylemişlerdir.
Karacadağ bölgesinde bitkisel tarımı ticaret için yapan köye rastlanmamış ve köylüler
çoğunlukla yetiştirdiklerinin kendilerine dahi yetmediğini belirtmişlerdir. Ziyaret
edilen köyler arasında en geniş alan Karabahçe'dedir. Ovabağ ve Çömçeri köylerinde
tüm arazi taşlık ve eğimli olduğu için hiç bitkisel tarım yapılmamaktadır. Alatosun
beldesinde ise sadece pirinç yetiştirilmektedir. Altaylı ve Yarımkas dışında tüm köyler
sadece kuru tarım (buğday, arpa, nohut ve mercimek) yapmaktadır.
Altaylı'da çok küçük bir arazide domates, hıyar ve patlıcan yetiştirilmektedir.
Bunlardan sadece hıyar, ev ihtiyacı karşılandıktan sonra bazen pazarda da
satılabilmektedir.
Ziyaret edilen köylerde köyün mülkiyet yapısına ilişkin sorular sorulmuştur.
Bu gibi sorulara verilen cevapların ne denli doğru olduğu bilinememektedir. Tahmin
edilen, arazilerin olduğundan daha küçük gösterildiğidir. Ancak eğer bu tahmin
doğruysa tüm köylerde küçültmenin aynı sebeplerle ve aşağı yukarı aynı oranda
olacağı sanılmaktadır. Bu sebeple verilen rakamların birbirlerine oranlarının aşağı
yukarı gerçeğe uygun, ancak net miktarlarının gerçekten biraz düşük olduğu
sanılmaktadır.
Yapılan araştırmada köyler arasında en geniş araziye sahip olanın Altaylı
olduğu belirlenmiştir (100.000 da.). Ancak köylere ait arazilerin çoğu mera işlevi
görmektedir. En geniş ekilebilir alana sahip köy Siverek-Karabahçe'dir (10.000).
Toplam arazisine oranla en yüksek ekilebilir araziye sahip köy ise Egriçay'dır
(20.000/6.000). Yarımkaş'taki 2500 dekarlık korumaya alınmış orman dışında
Karacadağ'da ziyaret edilen köylerde kayda değer bir ormanlık alana rastlanmamıştır.
Ancak tüm köylerde ağaçlandırma “arzu edilen” bir faaliyettir.
Araştırma kapsamına alınan köylerde hane başına düsen ortalama arazi
büyüklüğü şu şekildedir. Buna göre hane başına ortalama en fazla arazinin düştüğü
köy Oğlaklı'dır (100 da.). Hane başına ortalama en az arazi ise Ayveri'dedir (15 da.).
Ayrıca her hanenin toprakları bir yerde toplanmış değildir ve genellikle 4 ya da 5 ayrı
yere dağılmış parçalardan oluşmaktadır.
Köylerde yapılan görüşmelerde, toprak dağılımını öğrenmeye yönelik
sorular da sorulmuştur. Bunlardan biri söz konusu köyde sahip olunan en fazla arazi
miktarıdır. Bu miktar Egriçay ve Oğlaklı köylerinde en fazladır (300 da.)
277
Aynı zamanda Egriçay köyü sahip olunan en fazla arazi miktarının hane
başına ortalama arazi miktarına oranının en yüksek olduğu, yani toprak eşitsizliğinin
en fazla olduğu köydür. Karabahçe ve Ayveri köyleri ise bu oranın en düşük olduğu
yani toprak dağılımının göreceli daha adil olduğu köylerdir (sırasıyla 2/1 ve 2.5/1.5).
Ziyaret edilen köylerden sadece Egriçay ve Yarımkaş köylerinde topraksız
hane mevcut değildir. Çömçeri ve Ovabağ'da ise bitkisel tarım yapılmadığı için bu
konunun önemi yoktur. Kapıkaya ise topraksız hane sayısının en yüksek olduğu
köydür (50 hane). Ayveri, Karabahçe ve Yarımkaş köyleri dışında tüm köylerde
ortakçılık yapılmaktadır. Bu, hem köyde yaşayan haneler arasında hem de köyden
göçmüş haneler ile köyde yaşayan haneler arasında sürdürülen genel bir uygulamadır.
Köylerde mera, orman ve su kaynakları ile cami, okul ve çeşmeler köyün
ortak mülküdür. Ovabağ ve Çömçeri köylerinde tüm arazi taşlık ve eğimli olduğu için
bitkisel tarım yapılmamaktadır. Bağlar ilçesi-Alatosun Beldesi'nde ise sadece pirinç
yetiştirilmektedir. Altaylı ve Yarımkaş dışında tüm köylerde sadece kuru tarım
(buğday, arpa, nohut ve mercimek) üretimi yapılmaktadır (2). Alatosun beldesinin
pirinci en lezzetli olanıdır. Pirincin varlığı göletlerle ilişkilidir.1500 dekarlık alanda
ekim yapılır. Gübre az kullanılır. Bir yıl ekimden sonra 4-5 yıl ara verilir (11).
Bağlar ilçesi Yiğityolu köyün de ve Birlik mezrasında arpa ve buğday ekilir.
Yalankoz köyünde 3000 dekar kuru ekim, 1000 dekar sulu tarım arazisi
vardır. Kuru alanda arpa ve buğday ekilir. Aynı zamanda mercimek ve fasulye
yetiştirilir. Kuru arazilerde münavebeli ekim yapılmakta, buğday, arpa, mercimek
dönüşümlü elde edilmektedir.
Köyün 1000 dekar alanı sulayabilen göleti vardır. Bu alanda pirinç ekilir. 1 yıl
ekim ve 5-6 yıl boş bırakma söz konusudur. Gübre kaliteyi bozduğundan gübresiz
ekim olur . (11)
Çınar ilçesine yakın Ortaşar ve Bozçalı köylerinde bilimsel tarım uygulamaları
dikkati çekmektedir. Bu köylerde sebze ekim alanları;
Soğan 2000 dekar
Ispanak 300 dekar
Hıyar 100 dekar
Turp 50 dekar
Kavun 300 dekar
Karpuz 350 dekar
Karnabahar ve brokoli 20-25 dekardır (3).
Bozçalı'da 6 sondaj kuyusu mevcut olup her sondaj kuyusu 300 dönüm
araziyi sulamaktadır.
Soğan üretimi revaçta olup dekara 6-12 ton arası verim alınmaktadır.
278
Soya fasülyesinde dönüme 200 kg ürün alınmaktadır.
İkinci ürün ekimi yaygındır. Kavun birinci ürün, karpuz ikinci üründür.
Ortaşar köylülerinin %80'i soğan ekmektedir. Hatay, Adana, Çorum ve
Diyarbakır'dan toptan soğan alımı olmaktadır. Ispanak, salatalık, turp Diyarbakır'da
satılmaktadır. Kuru arazilerde buğday, arpa ve mercimek ekimi yapılmaktadır.
Kılıçkaya köyünde kuru alanlarda arpa ve buğday ekilir. Sulu alanlarda
Karacadağ pirinci ekilir. Sulama için iki gölet vardır. Birinci göletten 1000 dekar,
ikinci göletten 2200 dekar çeltik ekilir. Yılda 1000 tona kadar ürün alınır (11).
Diyarbakır'da marka olan bir ürünü biliyoruz. Karacadağ pirinci….
Karacadağ'ın doğu yüzü Diyarbakır'a, Çınar ilçesine bakıyor. Ovabağ,
Kalecik, Leblebitaş (Çepeniya) ve Karasungur (Geliyebukan) köylerini görüyoruz.
Burada volkanik patlamalar sanki dün yaşanmış gibi, arazi 50 kilometre boyunca
uzanan bir kömür deposunu andırıyor. Bir yandan da bazaltların içinden ağaçlar
fışkırıyor. Ovabağ 'da diğer etekte göremediğimiz pirincin hasını görmekteyiz.
Yöre pirinci deyince durmak lazım! Taşlık ve soğuk suyla beslenen toprakta
yetişiyor. Yedi yılda bir ekilmesi gerek, yoksa toprağın bereketi kalmaz. Arazinin
yapısına göre bire 60 ürün verebilir. Bir ölçeğe dört beş ölçek su koymak lazım ki,
beyler sofrasının pirinci kıvamını bulsun! Ahmed Arif bam telini yakalamış:
'Karacadağ'da çeltikler/ Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi/ Ayak bileğinde bir dizi
boncuk/ Sol omzunda nazarlık/ Dağ başında unutulmuş, üşümüş/ Minicik bir aşiret
kızının/ Damla damla, berrak olur pirinci/ Kamyonlarla, katır kervanlarıyla/ Beyler
sofrasına gider (4).
Karacadağ çeltiğinin kök yapısı saçak köklüdür. Kısa ve dik olan yapraklar
güneş ışınlarının alt yapraklara ulaşmasına olanak sağlar. Sap; boğum ve boğum
aralarından oluşur. Yukarıya doğru boğum arası uzunlukları artar. Karacadağ
çeltiğinde bitki boyu genellikler uzun olup yetiştirme koşullarına bağlı olarak 75-120
cm arasında değişir. Ana saptaki boğum ve buna bağlı olarak yaprak sayısı fazladır.
Karacadağ çeltiğinde kardeş sayısı 5-12 arasında değişir.
Kardeşlerin salkım bağlama oranı ekolojinin uygunluğu nedeniyle çok
yüksektir. Bitki biyolojik verimi 150-400 g/bitki civarındadır. Dekara tane verimi ise
220-600 kg arasında değişir. Karacadağ çeltiğinde ortalama bitki başına her salkımda
ortalama tane sayısı 34-83 adet arasında değişir. Her salkımdan ortalama 1.18-2.39 gr
tane ürün elde edilmektedir (12).
Karacadağ'da Ekonomik Önemi Olan Bitkiler
Karacadağ'da yetişen bu bitkiler genel olarak buğdaygil, baklagil, süs, sebze
ve meyve olarak kullanılan bitkiler şeklinde listelenmiştir.
279
Güneydoğu Anadolu Araştırma Merkezinin Karacadağ İçin Uygun Olarak Belirlediği
Karacadağ Ekmeklik Buğdayı
ISLAH EDİLDİĞİ KURULUŞ
TESCİL YILI
Güneydoğu Anadolu Tarımsal
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1998
90 - 100 cm boyunda, yeşil
SAP VE YAPRAK ÖZELLİKLERİ
ve orta geniş yapraklıdır.
Uca doğru sivri, dik ve normal sıklıkta
BAŞAK YAPISI
bir başak yapısına sahiptir.
Koyu sarı dane renginde, ekmeklik
DANE ÖZELLİKLERİ VE KALİTE
HL Ağırlığı (kg/hl)
Bin Tane (gr)
kalitesi iyidir.
83
40 - 45
Sıcak bölgelerde verimi düştüğünden
TAVSİYE EDİLEN BÖLGELER
dolayı Karacadağ gibi soğuk olan
bölgelere tavsiye edilmektedir.
Karacadağ ve Tritikale Ekimi
Diyarbakır ekolojik koşulları gerek iklim ve gerekse toprak yapısı itibariyle
tritikale yetiştiriciliğine uygun görülmektedir. Tritikale, taşlı, derinliği az, meyilli,
çorak, asitli veya alkali topraklarda arpa ve buğdaya alternatif tahıl melezidir.
Özellikle Karacadağ bazalt taşlarıyla kaplı alanlar tritikale tarımıyla
değerlendirilebilir. Tane verimi yüksek genotiplerin yanında hayvan beslemede
kullanılabilecek yeşil ot ve saman verimi yüksek yemlik tritikale çeşitlerinin de
üzerinde durulması gerekmektedir (17).
Baklagil (Leguminosae) Bitkileri
Leguminosae (baklagiller) familyasından ekonomik öneme sahip birçok
bitki türü yetişmektedir. Bitki çeşitliliğinin önemli bir bölümünü oluşturan ve birçoğu
gelecekte doğal meraların iyileştirilmesinde kullanılabilecek önemli bitki türleridir.
Aynı zamanda kültürü yapılan baklagil bitkilerinin yabani akrabalarıdırlar. Bu
nedenle genetik çeşitlilik açısından korunması gerekli bitki grubudur. Bu çalışmada,
Leguminosae familyasından Karacadağ'da yetişen yaklaşık 100 kadar takson tespit
edilmiştir. Nohut, 3 tür mercimek, bezelye, bakla, geven, mürdümük, gazal boynuzu,
yonca, üçgül yetişmektedir.
280
Buğdaygil (Gramineae) Bitkiler
Gramineae (buğdaygiller) familyasından ekonomik öneme sahip ve
gelecekte tahıl bitkileri için önemli bir gen kaynağı potansiyeli durumunda olan
bitkilerdir. Bunlar kültürü yapılan bazı tahıl bitkilerinin yabani akrabalarıdır.
a. Triticum (buğday) türleri: T. dicoccoides, T. baeticum ve T. monococcum.
b. Hordeum (arpa) türleri: H. spontaneum ve diğer Hordeum türleri.
c. Aegilops türleri: A. speltoides ve diğer Aegilops türleri.
d. Oryza sativa (pirinç):
Karacadağ'ın sulanabilen kesimlerinde yaygın kültürü yapılır. Karacadağ
pirinci olarak adlandırılan ve yörede tercih edilerek kullanılan bir kültür çeşididir.(5)
Triticum (Buğday) Türleri: T. dicoccoides, T. boeticum ve T. Monococcum
türleri özellikle Karacadağ ve Diyarbakır yöresinde kendiliğinden yabani olarak
yetişen ilkel buğday türleridir. Halk arasında kaplıca buğdayı olarak bilinen Triticum
monococcum üzerinde son yıllarda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle diploid
özelliğe sahip olması ve elde edilecek bilgilerin rahatlıkla makarnalık ve ekmeklik
buğday ıslahına uygulanabilirliği, araştırıcılar gözünde Kaplıca buğdayını çok cazip
hale getirmiştir. Kaplıca buğdayının ilk defa nerede kültüre alındığı sorusuna cevap
vermek için Heun ve ark. (1997) tarafından yaklaşık 1400 yabani kaplıca (T.
monococcum ssp. boeoticum) buğdayı ile kaplıca (T. monococcum ssp. monococcum)
buğdayı arasında karşılaştırmalı DNA analizleri yapılmıştır. Yapılan analizler
sonucunda kültür formuna en yakın populasyonun Karacadağ/Diyarbakır
bölgesinden toplanan populasyon olduğu sonucuna varılmıştır. Buğday ve arpanın ilk
kez “Verimli Hilal” (İsrail, Filistin, Suriye'nin batı kısımları, Türkiye'nin
güneydoğusu, Kuzey Irak ve İran'ın batı kısmını kapsayan alan) olarak bilinen alanda
kültüre alındığı yaygın şekilde kabul görmüştür. (6).
Karacadağ, Dünyanın Buğday Gen Merkezi.
.
Tarım Bakanı Mehdi Eker, bu toprakların yeryüzünde tarımın ilk yapıldığı
topraklar olduğunu, Diyarbakır'ın 25 kilometre ilerisindeki Karacadağ'ın çevresi ve
eteklerinin dünyanın buğday gen merkezi olduğunu söyledi.
Yeryüzünde buğdayın ilk kez burada üretildiğini ve dünyaya yayıldığına
dikkati çeken Eker, bugün dünyanın kabaca yarıya yakın kısmının karnını doyurmak
için ürettiği buğdayın bu bölgeden dünyaya yayıldığını vurguladı.
Eker, Tarımsal Araştırmalar Enstitüsünce gerçekleştirilen çalışmalar için
gereken yabani genlerin Karacadağ'dan alındığını ifade ederek, bu yabani gen
kaynağı ile Güneydoğu Tarımsal Araştırmalar Enstitüsünce 22 hububat çeşidi
yetiştirildiğini belirti.
281
Sebze ve Meyve Olarak Kullanılan Bitkiler
Karacadağ'da doğal olarak yetişen bazı bitki türleri sebze olarak
kullanılmaktadır. Bunlardan Diyarbakır 'da yaygın olarak satılan bitkiler, 'kenger' ve
'akbandır' bitkileridir. Sebze olarak kullanılanlar; Lepidium sativum (tere),
Gundelia tournefortii (kenger), Ornithogalum türleri (akbandır), Mentha
longifolia (yarpuz), Nasturtium officinale (tuzik), Capsella bursa-pastoris (çoban
çantası), Sinapis arvensis (hardal, herdal), Trapogopon. Meyve olarak kullanılanlar;
Cratageus (alıç) türleri, Celtis (dardagan) türleri, Cerasus microcarpa, Pyrus
syriaca (ahlat) (5). Karacadağ denilince akla gelen en önemli bitki kengerdir.
Karacadağ'da yetişen önemli bir bitki kengerdir.
Kenger
Kenger Otu (Gundelia tournefortii) Nisan-Mayıs aylarında çiçek açan, 40-50
cm yüksekliğinde, tüylü, sütlü, dikenli ve otsu bir bitki...
Gövdeleri basit veya az dallı, kısa ve kalındır. Yapraklar derimsi, damarlı,
beyazımsı, tüylü, gövdedekiler sapsızdır. Çiçek durumu küreye bir baş şeklindedir.
Çiçekler morumsu-kırmızı renklidir. Baş kısmı olgunlukta sarımsı-yeşil renk
alır ve dikenler hariç 1 cm kadar uzunlukta olup serttir. Genç sürgünler ilkbaharda
toplanarak sebze olarak yenilir ( 9) (10).
Kenger Sofraların Sultanı
Geçen yıl küresel ısınmanın olumsuz etkileri nedeniyle mevsimden önce
çıkan Kenger (Kereng) bitkisi, bu sene yağışların olması nedeniyle zamanında satışa
sunuldu. Bölgeye has bitkilerden Kenger (Kereng) bitkisi, pazarlarda satılmaya
başlandı.
Kengerin üç ayrı şekilde yenildiğini belirten kadınlar şöyle ifade ettiler; "İlk
olarak dikenlerinden ayıklanarak çiğ olarak yenilir. İkincisi dikenlerinden ayıklanıp
yıkanır ve suda kaynatılır. Suyu sıkılarak süzülür. Yağ kızdırılıp, kengerler tuz, biber
salça ve az sarımsakla karıştırılır. Daha sonra üzerine yumurta kırılarak pişirilir ve
servis yapılır. Üçüncüsü ise; kengerler ayıklanıp yıkanır. Yaklaşık bir hafta tuzlu suda
bekletildikten sonra sofralardaki yerini turşu olarak alır. Tuzlu sudan çıkarılan
kengerler hemen tüketilmezse beyaz olan rengi hemen siyahlaşır."
Kenger Geçim Kaynağı Oldu
Diyarbakır ve çevresinde İlkbahar aylarında filizlenen "Kenger" yöre halkı
tarafından kente getirilip satılıyor. Birçok insanın geçim kaynağı olan Kenger'den
Diyarbakır ve yöresinde çeşitli yamaklar yapılmaktadır. Karacadağ'ın eteklerinden
köylüler tarafından toplanan Kenger birçok kimsenin geçim kaynağı oldu.
282
Bunlardan birisi olan Ramazan Aslan, "Karacadağ köylerinden temizlenerek
gelen kengeri bu aylarda yok satıyoruz. Alıcısı çok. Her kesim gelip bizden alıyor,
birçok ailenin sofrasından eksik olmuyor. Kenger bulgur pilavı, yumurta, et ile
yapılıyor. Sulu yemekleri ve kızartmaları, bazı aileler salatasını bile yapıyor. Kilosunu
3-4 TL'den verdiğimiz kengeri çiğ yiyenler bile var" dedi. Kenger sakızının sırrı
keşfediliyor. Başta diş hastalıkları olmak üzere birçok hastalığa iyi geldiğine inanılan
Kenger sakızı için üniversitede araştırma başlatıldı.
Hoş kokusu ve kendine özgü tadı ile yöre insanının vazgeçilmezleri arasında
yer alan kenger sakızının üretimi: Bol dikenli kenger bitkisinin toprak altında kalan
kısmının bıçakla çaprazlamasına kesilerek akan beyaz renkli sütün donması sonucu
elde edilen sakız, katkısız ve doğal bir ürün olması nedeniyle büyük ilgi görüyor.
Sakız, bitkiden çıkan sıvının güneşte kurutulmasıyla yapılıyor .Kenger sakızının; diş
ağrıları, diş eti rahatsızlıkları ve dişlerin beyazlatılmasında büyük etkisi olduğu
belirtiliyor.
SÜS BİTKİLERİ
Anemone coronaria (dağ lalesi)'nin, kırmızı çiçekli çeşidi yetişir. Adonis
aleppica (kandamlası), iri ve kırmızı çiçekli bitki, genellikle Karacadağ'ın daha alçak
kesimlerinde yetişir, uzun süre çiçekte kalır. Bunlardan başka Linaria confertiflora
iri ve güzel kokulu çiçekleriyle dikkat çekici bir bitkidir.
Lathyrus chrysanthus ve L. trachycarpus türleri sık, iri, güzel renkli ve
kokulu çiçeklerinden dolayı potansiyel süs bitkisi durumunda olan bitkilerdir. Lotus
aegaeus ve L. gebelia güzel ve bol çiçekli bitkiler olup yamaçlarda veya bahçe
kenarlarında kullanılabilecek süs bitkilerine örnektir.
Ağaçsı türlerden Cerasus microcarpa, güzel çiçekli ve rengarenk
meyveleriyle çalı formunda bir süs bitkisi olabilir. Çalı formunda olan, Rosa
cinsinden güzel kırmızı renkli ve iri meyveli bu bitkinin henüz türü tespit
edilememiştir.
Süs bitkisi olarak kullanılan veya kullanılabilecek diğer soğanlı ve rizomlu
283
bitki çeşitleri şunlardır; Ixilirion tataricum, Butomus umbellatus, Arum
dioscoridis, Crocus cancellatus, C.leichtlinii, Gladiolus illyricus, ris aucheri, I.
gatesii, I. masia, I. pseudocarus, Colchicum szovitsii, Fritillaria persica,
Merendera trigyna, Puschkinia scilloides, Tulipa alepensis, Allium ve Bellevalia
türleri (5).
Ters lale'nin anavatanının Karacadağ olduğu söylenir (7). Ters lale'nin
bölgeye özgü olduğu söyleniyorsa da, başka yerlerde de bulunmaktadır. Fakat siyah
lalenin endemik olma ihtimali vardır (8).
ORGANİK TARIM VE KARACADAĞ
Karacadağ'ın Organik Tarıma Açılması:
2002 Yılında Yöredeki Arazilerin Taşlardan Arındırılarak Tarıma Açılması
İçin Başlatılan Proje Başarıyla Sürüyor -Bir Yılda 3 Bin 689 Dekar Arazi Taşlardan
Temizlendi.
.
Karacadağ yöresinin taşlardan temizlenerek tarıma kazandırılması amacıyla
başlatılan projede merkeze bağlı Kolludere, Oğlaklı, İlbaş, Güvercinlik ve Geyiktepe
Köyleri`nde toplam 40 kişiden oluşan ekipler arazilerdeki taşları temizledi.
"Bir yıl içerisinde Karacadağ yöresinde toplam 3 bin 689 dekar arazi taşlardan
temizlenerek tarıma açıldı. Taşlı arazilerin temizlenmesi amacıyla 26 köyden,
vatandaşlar da başvuruda bulundu. Araziden toplanan taşlar parke taşı olarak
değerlendirildi. Bugüne kadar temizlenen taşlardan toplan 10 bin ton parke taşı
üretildi. Parke taşı yapımı sayesinde de 487 kişi istihdam alanı buldu. 487 kişi parke
taşı üretiminden toplam 250 milyar lira gelir elde etti. Bugüne kadar tarım üretiminin
yapılmadığı bu arazilerden çiftçiler büyük verim aldı. Diyarbakır`da 90 bin hektar
alan taşlardan arındırılarak tarıma açılabilir.»
Bitkisel Üretim
Karabahçe'de yapılan görüşmelerde sadece Ayveri ve Yarımkas köyleri,
bitkisel tarımın onlar için önemli bir geçim kaynağı olduğunu söylemişlerdir. Bitkisel
tarım kapsamında köylere göre nelerin ne kadar yetiştirildiği ve bunlardan elde edilen
verim Tablo 9'da verilmiştir. Karacadağ bölgesinde bitkisel tarımı ticaret için yapan
köye rastlanmamış ve köylüler çoğunlukla yetiştirdiklerinin kendilerine dahi
yetmediğini belirtmişlerdir. Ziyaret edilen köyler arasında en geniş alan
Karabahçe'dedir. Ovabağ ve Çömçeri köylerinde tüm arazi taşlık ve eğimli olduğu
için hiç bitkisel tarım yapılmamaktadır. Alatosun beldesinde ise sadece pirinç
yetiştirilmektedir. Altaylı ve Yarımkas dışında tüm köyler sadece kuru tarım (buğday,
arpa, nohut ve mercimek) yapmaktadır. Altaylı'da çok küçük bir arazide domates,
hıyar ve patlıcan yetiştirilmektedir. Bunlardan sadece hıyar, ev ihtiyacı karşılandıktan
sonra bazen pazarda da satılabilmektedir.
284
Ziyaret edilen köylerde köyün mülkiyet yapısına ilişkin sorular sorulmuştur.
Bu gibi sorulara verilen cevapların ne denli doğru olduğu bilinememektedir. Tahmin
edilen, arazilerin olduğundan daha küçük gösterildiğidir. Ancak eğer bu tahmin
doğruysa tüm köylerde küçültmenin aynı sebeplerle ve aşağı yukarı aynı oranda
olacağı sanılmaktadır. Bu sebeple verilen rakamların birbirlerine oranlarının aşağı
yukarı gerçeğe uygun, ancak net miktarlarının gerçekten biraz düşük olduğu
sanılmaktadır.
Yapılan araştırmada köyler arasında en geniş araziye sahip olanın Altaylı
olduğu belirlenmiştir (100.000 da.). Ancak köylere ait arazilerin çoğu mera işlevi
görmektedir. En geniş ekilebilir alana sahip köy Karabahçe'dir (10.000). Toplam
arazisine oranla en yüksek ekilebilir araziye sahip köy ise Egriçay'dır (20.000/6.000).
Yarımkas'taki 2500 dekarlık korumaya alınmış orman dışında Karacadağ'da ziyaret
edilen köylerde kayda değer bir ormanlık alana rastlanmamıştır. Ancak tüm köylerde
ağaçlandırma “arzu edilen” bir faaliyettir. Buna göre hane başına ortalama en fazla
arazinin düştüğü köy Oglaklı'dır (100 da.). Hane basına ortalama en az arazi ise
Ayveri'dedir (15 da.).
Ayrıca her hanenin toprakları bir yerde toplanmış değildir ve genellikle 4 ya da
5 ayrı yere dağılmış parçalardan oluşmaktadır. Köylerde yapılan görüşmelerde,
toprak dağılımını öğrenmeye yönelik sorular da sorulmuştur. Bunlardan biri söz
konusu köyde sahip olunan en fazla arazi miktarıdır. Bu miktar Egriçay ve Oglaklı
köylerinde en fazladır (300 da.). Aynı zamanda Egriçay köyü sahip olunan en fazla
arazi miktarının hane basına ortalama arazi miktarına oranının en yüksek olduğu, yani
toprak eşitsizliğinin en fazla olduğu köydür (6/1). Karabahçe ve Ayveri köyleri ise bu
oranın en düşük olduğu yani toprak dağılımının göreceli daha adil olduğu köylerdir
(sırasıyla2/1 ve 2.5/1.5).
Karacadağ Bazalt ve Mineral Yapısı
GAP Bölgesi topraklarının %12'si bazaltik oluşumludur. Bazaltik topraklar
en fazla Şanlıurfa (423359 ha) ve Diyarbakır'da (295060 ha) bulunmaktadır
(Anonim, 2009). Genel olarak bazaltik toprakların %26'sı toprak işlemeli tarıma
uygunken, geri kalan % 74'ü uygun değildir ve çoğunlukla mera olarak
kullanılmaktadır.
Bazaltik toprakların besin maddesi durumunu belirlemek amacıyla
ülkemizde birçok çalışma yapılmıştır. Bu araştırmada bazaltik topraklarda yetiştirilen
arpanın besin maddesi kapsamı araştırılmıştır. Analiz sonuçlarına göre bitki
örneklerinin N, P, K ve Zn kapsamları yeterli, Cu, Fe ve Mn kapsamları ise kısmen
yeterli düzeyde bulunmuştur. Cu, Fe ve Mn'nin toprakta yeterli olmasına rağmen
bitkide düşük seviyede bulunması, araştırma yapılan toprakların pH'larının ve organik
madde içeriklerinin yüksek bulunmasına bağlanmaktadır. Bitkideki azotun ise,
topraklara azotlu gübre uygulanması nedeniyle normal sınırlar içinde bulunduğu
düşünülmektedir (19).
285
Karacadağ yöresinden alınan toprakların ve üzerinde yetiştirilen arpa bitkisinin
bor durumunu araştırmak amacı ile bir araştırma yapılmıştır. Bazalt kayalardan oluşan
araştırma sahası toprakları killi, kireçsiz veya az kireçlidir. Elde edilen sonuçlara göre
bor miktarı toprak örneklerinde düşük olmasına karşılık, bitki örneklerinde standart
değerler aralığında bulunmuştur.
Toprakta artan bor miktarına bağlı olarak bitkide B miktarı artmış ve bu ilişki
istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Toprakların alınabilir bor içeriklerinin düşük
olmasına rağmen, bitkilerin bor kapsamlarının normal düzeyde bulunması bitkinin
genetik yapısı yanında toprakların kireçsiz olması gibi diğer çevre faktörlerinin etkisi
nedeniyle gerçekleşmiş olabileceğini düşündürmektedir.
Sonuçlar, bitkilerce alınması açısından, borun bazaltik topraklarda bir
problem oluşturmayabileceğini göstermektedir (20).
Karacadağ ve Süne
Karacadağ, bölgenin “süne kışlağı”dır. Rakım 1919 metredir. Buğdayın özünü
emip, kalitesini düşüren “süne”, kışın Karacadağ'a çekilir (14).
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde buğday üretimini kalite ve kantite yönünden
olumsuz yönde etkileyen ve buğdayın ana zararlısı olan Süne (Eurygaster integriceps
Put.), her defasında birkaç yılı kapsayan dönemler halinde salgınlar yapmaktadır.
Sünenin nimf ve yeni nesil ergin yoğunluğunun fazla olduğu yer ve yıllarda
mücadele yapılmadığı takdirde hububatta % 100'e varan oranlarda zararlar
oluşturabilmektedir (18).
Kışlak çalışmaları Karacadağ'da (Kollubaba-1650m ve Tirbelek-1550m) 2004,
2005 ve 2006 yıllarında Mart sonu, Nisan ayı ilk haftası aralığında yapılmıştır.
Kışlak tarlalarından elde edilen parazitoit türler ve populasyon içerisindeki
hububat tarlalarında sünenin ergin parazitoitleri olarak,Tachinidae (Diptera)
familyasına ait Eliozeta helluo Fabricius, Phasia subcoleopterata (Linnaeus),
Ectophasia oblonga (Robineau- Desvoidy) ve Elomya lateralis (Meigen) türleri
belirlenmiştir.
Karacadağ kışlağında, 2004 yılında toplam 629 adet (242♀-387♂ birey), 2005
yılında toplam 670 adet (423♀-247♂ birey) ve 2006 yılında ise toplam 625 adet (420♀
- 205♂ birey) ergin süne toplanmıştır. Bunlardan sırasıyla 2004'te %5.2 (dişilerde
%8.7 - erkeklerde %3.1), 2005'te %3.3 (dişilerde %3.5 - erkeklerde %2.8) ve 2006
yılında ise %4.8 (dişilerde %5.2- erkeklerde %3.9) oranlarında parazitlenmenin
olduğu belirlenmiştir (18).
Süne zararını önlemek için ülkemizde her yıl kimyasal mücadele
yapılmaktadır. Ancak biyolojik mücadele daha doğaldır. (18)
Tarım Bakanı Eker, ''Karacadağ'a sığınan süneyle doğal mücadele yöntemi
olarak 2 bin keklik aldık, yetiştirdik. Onları Karacadağ'a saldık. Keklikler süneyi
yiyecek, böylece doğal seleksiyon olacaktır.'' demektedir (14).
286
Karacadağ Pirincinde Sorunlar
Karacadağ Bölgesindeki Çeltik Tarımı Yapılan Toprakların Fiziksel Özellikleri
Karacadağ bölgesindeki çeltik tarımı yapılan alanların fiziksel özellikleri ve
değişimleri tespit edilmiştir. Toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri bitkisel
üretimde önemli rol oynadığı için, sık sık aynı derinlikte işlenen topraklarda ve
sulama miktarı çok olan tarım alanlarında sıkışmanın artabileceği düşünülmüştür.
Ancak araştırmanın yürütüldüğü alanlarda toprak sıkışmasının çok önemli boyutta
olmadığı gözlenmiştir. Bunun nedeni çeltik tarımı yapılan bu alanlarda yoğun toprak
işlemenin olmamasıdır. Analizi yapılan topraklarda organik madde içeriğinin düşük
olduğu gözlenmiştir. Analiz edilen toprakların teks türü kil ağırlıklı olmasına karşın
belirli oranda kum ve silt içerdiği de saptanmıştır. Genellikle analiz edilen toprakta,
fiziksel özellikleri bakımından, hasat öncesi ve hasat sonrası önemli farklılıklar
görülmemiştir. Araştırma alanı, topraklarında drenaj bozukluğu ya da taban suyu
düzeyi (21).
Çeltik Zararlıları ve Faydalıları
Bu çalışma ile Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Karacadağ çeltiğinin yoğun
olarak üretiminin yapıldığı alanlardaki zararlı türler ve doğal düşmanları
belirlenmiştir. Çalışma 2009-2010 yıllarında Diyarbakır ve Şanlıurfa ili içerisinde yer
alan farklı ekolojik özelliklere sahip olan Ergani, Çınar, Hazro ve Siverek
ilçelerindeki Karacadağ çeltik çeşidi ekili olan 4 alanda yürütülmüştür. Çalışma
alanında zararlı ve doğal düşman böcek türlerinin belirlenmesi çalışmalarında atrap
ve D-vac aleti kullanılmıştır. Çalışma sonucunda zararlı grubundan 15.161 adet,
faydalı grubundan ise 2.383 adet böcek toplanmıştır. Bu böcekler içerisinde
faydalılardan; Braconidae (Hymenoptera) familyasına ait 10 tür, Ichneumonidae
familyasına ait 7 alt familya ve 2 tür, Coccinellidae ve Scymnus'lara ait 6 tür,
Halictidae (Hymenoptera: Apoidea) alt familyasından 11 tür, Megachilidae
(Hymenoptera: Apoidea) alt familyasından 1 tür, 3 adet Orius (Hemiptera:
Anthocoridae) türü, Syriphidae (Diptera) familyasına ait 6 tür ve Asilidae familyasına
ait 1 tür tespit edilmiştir. Zararlılardan ise; Tettigonia ve Acrididae familyalarına ait 9
tür, Tephritidae familyasına ait 6 tür, Chrysomelidae (Coleoptera) familyasına ait 7
tür, Tipulidae (Diptera) familyasına ait 1 tür, Thripidae (Thysanoptera) familyasına ait
4 tür, Curculionidae (Coleoptera) familyasına ait 2 tür, Cixidae familyasına ait 1 tür,
Delphacidae familyasına ait 1 tür ve Cicadellidae familyasına ait 1 tür saptanmıştır
(22).
287
Karacadağ Pirincinde Susuzluk Tehlikesi
Adını yetiştiği bölgeden alan çeltik tarlalarının, verimli yeraltı suları
tarafından doldurulması sayesinde kendine has bir lezzeti bulunan meşhur Karacadağ
pirincinin üretiminde, yeraltı su seviyesinin düşmesi nedeniyle sıkıntı yaşandığı
belirtilmektedir.
Meşhur Karacadağ pirincinin, yeraltı su seviyesi düştüğü gerekçesiyle
üretiminde sıkıntı yaşandığı belirtilmektedir, biran önce önlem alınmaması
durumunda, söz konusu bölgede pirinç üretiminin tarihe karışacağı söylenmektedir.
Adını yetiştiği bölgeden alan çeltik tarlalarının, verimli yeraltı suları tarafından
doldurulması sayesinde kendine has bir lezzeti bulunan meşhur Karacadağ pirincinin
üretiminde, yeraltı su seviyesinin düşmesi nedeniyle sıkıntı yaşandığı belirtiliyor(15).
KAYNAKLAR
1. Ömer Faruk Kaya Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji
Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Osman Ketenoğlu Karacadağ
(Şanlıurfa/Diyarbakır)'ın Bitki Ekolojisi Ve Bitki Sosyolojisi Yönünden Araştırılması
2. Nazan Üstündağ, Sosyolog Zekai Bakar, Ziraat Mühendisi Leyla Sen,
Kalkınma Uzmanı Sürkal Uzmanları Karacadağ Köyleri Sosyal Yapı, Tarım Ve Doğal
Kaynaklar Raporu Sürdürülebilir Kırsal Ve Kentsel Kalkınma Derneği 2002,
Ankara.S.64-72
3. Doç. Dr. Vedat Pirinç. Sebzecilik. Mikro Bölge Kalkınma Modeli İçin Bir
Araştırma.2011
4. Faik Bulut. Döngüsel hayatlar. Atlas. sayı.154. Ocak. 2006
5. Doç. Dr. Selçuk Ertekin Karacadağ Bitki Çeşitliliği Şubat 2002 –
Diyarbakır. Sürdürülebilir Kırsal Ve Kentsel Kalkınma Derneği S.92-94
6. Yrd. Doç. Dr. Aydın Alp. Diyarbakır Bitkisel Gen Kaynakları. Diyarbakır'da
Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu. Diyarbakır 2010.c.1.s.167
7. http://www.bianet.org/biamag/kultur/129131-daglara-bahar-gelende
8. http://www.navkurd.net/nivisar/faik_bulut/karacadag.html
9. Prof. Dr. Turhan Baytop. Türkiyede Bitkiler ile Tedavi İ.Ü. Eczacılık
yay.İst.1984s.290.
288
10. http://www.anadolutayfasi.net/alternatif-saglik/62954-kengerotu.html#ixzz1bWsOKInd
11. M. Tahir Dadak. Karacadağ Mikro Bölgesi Mikro Bölge Kalkınma Modeli
İçin Bir Araştırma.2011 s.17
12. Yrd. Doç. Dr. Aydın Alp Çeltik. Mikro Bölge Kalkınma Modeli İçin Bir
Araştırma. s.64
13. Sürkal-2002 Nazan Üstündag, Sosyolog Zekai Bakar, Ziraat Mühendisi
Leyla Sen, Kalkınma Uzmanı SÜRKAL Uzmanları
14. Ekmeklik un için buğday bulamıyoruz/Vahap Munyar.20 Tem, 2010 .
Hürriyet Gazetesi
15. Karacadağ pirincinde susuzluk tehlikesi. guneydoguekspres.com 25
Ağustos 2010,
16. Yrd. Doç. Dr. Aydın Alp. Diyarbakır Kuru Koşullarında Bazı Tescilli
Tritikale (XTriticosecale Wittmack) Çeşitlerinin Tarımsal Özelliklerinin
Belirlenmesi. YYÜ TAR BİL DERG 2009,19(2):61-70
17. Celalettin Gözüaçık, Kenan Kara, Vedat Karaca, Mehmet Duman,
Çetin Mutlu, Kadir Melan. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Süne, Eurygaster
İntegriceps Put. (Hemiptera: Scutelleridae)'Nin Ergin Parazitoitleri Ve Etkinlikleri.
Hr.Ü.Z.F.Dergisi, 2010,14(1): 1-8 J.Agric.Fac.Hr.U., 2010,14(1): 1-8 Araştırma
Makalesi
18. İlhan Kızılgöz, Erdal Sakin, Sadık Yetim. Bazaltik Toprakların Ve
Üzerinde Yetiştirilen Arpa (Hordeum Vulgare L.) Bitkisinin Besin Maddesi Kapsamı.
Hr.Ü.Z.F.Dergisi, 2009, 13(2): 9-14 J.Agric.Fac.Hr.U., 2009, 13(2): 9-14
19. İlhan Kızılgöz1. Karacadağ Yöresindeki Bazaltik Toprakların Arpa
(Hordeum Vulgare L.) Bitkilerinin Bor Kapsamları Üzerine. HR.Ü.Z.F.Dergisi,
2009, 13(2):15-20 J.Agric.Fac.HR.U., 2009, 13(2):15-20
20. Hamid Dinçer Şanlıurfa – Karacadağ Bölgesindeki Çeltik Tarımı Yapılan
Toprakların Fiziksel Özellikleri Harran Ü.Ziraat Fak.. Yüksek Lisans tezi
21. Mehmet Duman, Çetin Mutlu. Karacadağ Çeltik Çeşidi Yetiştirilen
Alanlardaki Zararlı ve Faydalı Böceklerin Belirlenmesi. Türkiye IV. Bitki Koruma
Kongresi Bildirileri
28. 30 Haziran 2011, Kahramanmaraş s.287
289
KARACADAĞ'DA HAYVANCILIK
Murat TOMAR*
ÖZET
Mezopotamya'nın bu kadim dağının, bu içi geçmiş volkanının, harabat
halindeki etek ve tepelerinin taşa kesilmesi kimseyi yanıltmasın. İçini boşaltıp ölmüş;
taş doğurup taşlaşmış ama ölürken, o ölü haliyle bile tekmil çevresine Diyarbekir,
Mardin, Urfa ve Antep'e can vermiş; yaşam tarzlarını belirlemiş. Üfürdüğü,
savurduğu kara taşlardan şehirler, kasabalar ve köyler kurulmuş. Taşlarını canlı
kılmış; binalara konulan taşları nefes alıp vermiş, havanın zehrini (karbondioksit'ini)
kendisi içmiş, insana oksijen bahşetmiş. Petrografik ve jeokimyasal verilere göre;
Karacadağ üç ana evrede, pek çok fazda Üst Miyosen'de meydana gelmeye başlamış;
yakın zamana kadar oluşumları devam etmiş. Tümü bazaltik (olivin, bazalt, tefrit,
bazenit, trakibazalt türleri) bileşimlidir. Orta Miyosen'den itibaren Arap Plakası ve
Anadolu Plakası çatışmasındaki sıkışmadan meydana gelen manto yükselimi
aracılığıyla gerçekleşen kıtasal plato bazalttır.(1)
Karacadağ Meraları :
Karacadağ meracılığa çok uygundur. Tarihte Mili aşiretinin merasıydı.(2)
Karacadağ bölgesi; Bağlar, Kayapınar merkez ilçeleri ile Çınar, Ergani, Çermik
ilçeleri sınırları dahilinde kalmaktadır (110000 ha.). Bu mera alanları genel itibarı ile
taşlık yapıda %50-80 oranında olup makineli tarıma elverişsiz durumdadır. Yöre halkı
tarafından küçükbaş (özellikle koyun) otlatılmak suretiyle değerlendirilmekte ve
koyun merası olarak tanımlanmaktadır.
Bu bölgede mevcut meralar yüz ölçüm olarak çok büyük parseller halinde
bulunmaktadır. Mevsimsel yağışların yeterli olduğu yıllarda çok yüksek ot verimine
sahiptirler. Özellikle baklagil çayır mera bitkileri Trifolium repens (Ak Üçgül),
Medicago sp. (Yonca) açısından oldukça zengin bir bitki örtüsü mevcuttur.
İlimizde özellikle Karacadağ bölgesi mera alanları, kendine has yapısı,
mevcut durumu, yöre halkının sosyo-ekonomik yapısı gibi nedenlerden dolayı çok
önem arz etmektedir. Bu bölgede koyunculuk alanında meraya dayalı modern entegre
işlemlerin kurulması ve meraların değerlendirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte
*Murat TOMAR Ziraat Müh. Gap ve Doğu Hayvancılık, Urfa Yolu 1.Km Gündoğan
Plaza Kat:3 No:14 Kayapınar/Diyarbakır [email protected]
290
yöre haklının gelir düzeyini artırmak için mevcut hayvan ırklarının ıslah edilmesi
Karacadağ tipi koyun ırkının oluşturularak meralardan azami istifade sağlanması
gerekmektedir . (3).
Büyükbaş (BB) Hayvancılık:
Büyükbaş hayvancılıkla ilgili çizelgenin incelenmesinden anlaşılacağına
göre, büyükbaş hayvan popülasyonunu büyük ölçüde yerli ırklar oluşturmaktadır. Saf
ve melez hayvan oranı çok düşüktür. Toplam büyükbaş hayvan varlığının %0.8'i saf,
%6.5'i melez, %92.7'si ise yerli ırklardan oluşmaktadır. Bu nedenle hayvanların süt
verimleri ve karkas ağırlıkları düşüktür. Ortalama karkas ağırlığı 150-200 kg arasında
değişmektedir. Süt verimleri ise yerli hayvanlarda 2.5 kg/gün, melezlerde 4-5 kg/gün,
saf hayvanlarda ise 7-8 kg/gün arasındadır. Et ve süt verimlerine ilişkin ortalamalar
Türkiye ortalamalarının altındadır.
Ayrıca popülasyon içindeki saf ve melez ortalamaları da Türkiye
ortalamalarının altındadır. Araştırma kapsamındaki köylerin hiç birinde ırk ıslahına
yönelik suni tohumlama yapılmamaktadır. Köy içindeki görece iyi yapılı erkek
hayvanlar damızlık olarak kullanılmakta ve aşılamalarda doğal tohumlama yöntemi
uygulanmaktadır.
Bölgede büyükbaş hayvancılık, küçükbaş hayvancılıkta olduğu gibi meralara
bağlı, geleneksel olarak yapılmaktadır. Ortak meralara dayalı hayvancılığın tüm
olumsuzlukları ve açmazları, genelde olduğu gibi araştırma alanında da
gözlenmektedir.
Hayvanların döllenme ve doğumunun üreticilerce planlanması ve beslenmesi
meraya çıkışa göre hesaplanmaktadır.
Büyükbaş hayvanlar Mart ayı başlangıcından Kasım ayı başlarına kadar
merada otlatılmaktadır. Kış aylarında hayvanlar 4 ay süreyle ahırda beslenmektedir.
Yoğun besiye alınmayan hayvanların, ahırda beslenmeleri çok sınırlı olarak saman ve
konsantre yem ile gerçekleştirilmektedir. Amaç meralar açılıncaya kadar hayvanın
canlı kalmasını sağlamaktır. Karların kalkması ile birlikte hayvanlar derhal meralara
salınmaktadır. Otların henüz gelişmediği ve üreme amacıyla toprağa tohumlarını
dökmediği bu dönemde otlatma yaptırılması, yaş olan bu toprak üzerindeki
hayvanların ağırlığı ile toprağa gömülmekte, bu yolla meralar tahrip edilmektedir.
Sorunun büyük ölçüde farkında olan köylüler, bu sorunun saman ve
konsantre yemin pahalı olmasından kaynaklandığını söylemektedirler. Yem ihtiyacı
genellikle Diyarbakır ve Siverek'ten temin edilirken, saman ihtiyacı bu şehirlere
ilaveten çevre köylerden, Mardin, Urfa gibi diğer büyük şehirlerden de
karşılanabilmektedir.
Araştırma kapsamındaki tüm köylerde kaliteli kaba yem üretimi hemen
hemen hiç yoktur. Korunga, yonca gibi hayvan beslemede çok değerli olan yem
bitkileri ile silaj üretiminin olmaması, ucuz ve kaliteli kaba yemin üreticiler tarafından
291
sağlanamaması hayvansal verimi oldukça düşürmektedir. Araştırma alanında sadece
iki köyde mera dışı ahır besiciliği yapıldığı görülmüştür. Bunlardan Altaylı'da iki hane
'Oğlaklı' da ise beş hane naylon çadırlardan kurulmuş ahırlarda besicilik yapmaktadır.
Ahırda yapılan besicilik sonucu beslenen hayvanlar her dönem satılmakla birlikte
daha çok Kurban Bayramında pazara sunulmaktadırlar. Diğer yarı besi halinde olan
hayvanlar ise Eylül ve Ekim aylarında satılmaktadır. Hayvanlar ya köylere gelen
celeplere ya da Diyarbakır ve Siverek'teki hayvan pazarlarında satılmaktadır. Böyle
durumlarda, araştırma kapsamındaki köylerdeki hayvan sahipleri aralarında
birleşerek ortak kamyon kiralamakta ve bu yolla hayvanlarını pazara
götürmektedirler. BB hayvanlardan sağlanan diğer bir gelir ise süt ve süt ürünleridir.
Süt genellikle köylere gelen ve ''mandıracı'' denilen peynir üreticilerine satılmaktadır.
Bölgedeki hayvanların laktasyon süreleri 150-210 gün arasında değişmektedir.
Ortalama günlük süt miktarı 2.5 kg civarındadır.
Hayvanlardan elde edilen sütler 40-60 gün arasında o yıl belirlenen fiyatlar
üzerinden satılmaktadır. BB hayvanlar Nisan-Temmuz ayları arasında çiftleşmekte,
dolayısıyla doğumlar Aralık-Mart aylarında olmaktadır. Görüldüğü gibi doğumların
hesaplanmasında da meralardan azami biçimde yararlanılması öngörülmekte ve
hayvan popülasyonunun yeniden üretimi süreçlerinde mera faktörü belirleyici
olmaktadır. BB hayvanların otlatma sistemleri değişiklik gösterebilmektedir.
Tarla tarımı yapılmayan köylerde başı boş serbest otlatma görülen en yaygın
otlatma sistemidir. Tarla tarımı yapılan köylerde komşular ve mahalleler arası “sürü
birleştirme” ve “sırayla çobanlık yapma sistemi” görülmektedir. BB hayvan sayısı az
olan ve tarla tarımı yapılan köylerde ise tüm hayvan sahipleri tek bir sürü meydana
getirmekte ve sırayla çobanlık yapmaktadırlar. Görüldüğü gibi ortak meraların
kullanılmasına dayalı yapılan BB hayvancılık; gerek büyükbaş hayvan sayısının
fazlalığı, gerekse zamansız otlatma nedeniyle meralar üzerinde olumsuz etkiler
yaratmaktadır. Buna, meralar üzerinde hiçbir bakım ve geliştirme uygulaması
yapılmaması eklendiğinde olumsuzluklar daha da çoğalmaktadır. Öyle ki yağışların
az olduğu, dolayısıyla hayvanların beslenemediği dönemlerde hayvanlar satılarak
elden çıkarılmakta; bu durum yöredeki hayvan sayısını azaltmakta, buna karşılık
yağışların bol olduğu yıllarda ise hayvan sayılarında artış gözlenmektedir.
Meralar üzerinde, bir ölçüde de olsa hayvancılık gelirlerini artırma ve ahır
hayvancılığının özendirilmesi yoluyla baskıyı azaltacak, saf ve melez hayvancılığın
geliştirilmesi yöntemi ise yörede bazı engellerle karşılaşmaktadır. Bir yandan bu tür
bir hayvancılık, bakım-besleme konularında yeterli bilgiyi ve kaynağı
gerektirmektedir. Diğer yandan bu bilgiler sağlansa bile özellikle yoksullar, evlenme,
sağlık ve benzeri nakit ihtiyacının fazla olduğu durumlarda bu tür hayvanların satım
değerinin yüksek olması nedeniyle elde tutamayıp satmak zorunda kalmaktadırlar.
Tüm köylerde hayvancılığın son yıllarda nasıl bir gelişme trendi izlediği
sorusuna verilen yanıt ''kötüye gidiyor'' seklinde olmuştur. Bunun nedenleri
292
sorulduğunda, girdi fiyatlarının giderek pahalılaşması, hayvan ve hayvan ürünleri
fiyatlarının sabit kalması veya gerilemesi yanıtları alınmıştır.
Üreticiler, hayvan hastalıklarını yörenin en önemli sorunu olarak ifade
etmişlerdir. En sık görülen hastalıklar, sap, brusellave sarılık'tır. Sap hastalığı ile
mücadele genellikle köy düzeyinde toplu olarak yapılmaktadır. Diğer hastalıklarla
bireysel ilgi ve hane düzeyinde mücadele yapılmaya çalışılmaktadır. Kalkınmaya,
doğal kaynakların korunması ve hane gelirlerinin artırılarak doğal kaynaklar
üzerindeki sosyal baskıların azaltılması çerçevesinden bakıldığında hayvan-hayvan
sahibi insanlar ve mera ilişkileri konusunda köylülerin duyarlı kılınması ve bu
olumsuz süreci tersine işletecek bazı uygulamalara gereksinim duyulduğu
görülmektedir. Karacadağ'da başlatılan bu küçük ölçekli eylem araştırması ve deneme
çalışmalarının mutlaka hayvan-insan ve dogal kaynak üçlüsünü bir sistem bütünlüğü
içinde planlayan ve son tahlilde yörenin doğal kaynakları ve bitki çeşitliliği
üzerindeki tehditleri ortadan kaldırmayı hedefleyen orta ölçekli ve vadeli kalkınma
program ve projelerinin katılımcı bir yaklaşımla geliştirilip uygulanmasına acil
gereksinim bulunmaktadır. Bu yapılmadığı takdirde bitki çeşitliliği bakımından
dünyada çok ayrı bir yeri olan Karacadağ'ın yoksulluk ve nüfus baskısı sonucu artan
tehditlerden kurtarılması mümkün görünmemektedir (4).
2011 yılı Karacadağ köyler BB sayısı:
Bağlar ilçesi
Birlik mezrası 300 adet
Alatosun beldesi 9173
(70.000 dekar yaylak, 16500 dekar mera alanı)
Çınar ilçesi
Ortaşar köyü 276
Kılıçkaya 700
Kazıktepe 30
(Mera varlığı 80 dekar)
Bozçalı 150 (5).
Karacadağ Küçükbaş Hayvan
İlimizde yetiştiriciliği öne çıkan koyun ırk ve varyeteleri akkaraman, karakaş,
karacadağ zom koyunu, ivesi, hamdani ve aliki koyunudur.
Karacadağ Zom Koyunu :
İlimiz merkez, Çınar ve Ergani'nin alt kesimlerinde yetiştirilmekte olan bu
koyun varyetesi yağlı kuyruklu olmakla birlikte kuyruk toplu olup diz eklemi hizasını
293
geçmemektedir. Karacadağ'ın taşlık arazisine iyi adapte olmuştur. Kombine verimli
olup kuzu verimi önceliklidir. Karacadağ Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa arasında
bulunan, oldukça geniş bir alana yayılmış konik yapılı, sönmüş volkanik bir dağdır.
Karacadağ bölgesinde Akkaraman ve Karakaş Koyunundan gerek fiziksel ve gerekse
verim özellikleri yönünden oldukça farklılık gösteren “Karacadağ Zom Koyunu”
yetiştirilmektedir.
2011 yılı Karacadağ köyler KB sayısı.
Bağlar ilçesi
Yalankoz köyü 1150
Karacadağ - Alatosun
beldesi 24350
Çınar ilçesi
Ortaşar köyü 2500
Kılıçkaya 4000
Kazıktepe 200
Bozçalı 650
Bağlar ilçesi Karacadağ beldesi, Yiğityolu ve Yalankoz yerleşimlerine ait
toplam mera varlığı 93.000 dekardır. Meraların verimsiz ve kısa süreli kullanımı
nedeniyle önerilen yarı entansif küçükbaş hayvan üretim kapasitesinin hane başı 50
baş ve genel toplam kapasitenin 34.000 baş olarak planlanması durumunda hane başı
yıllık gelirin 13.500 TL olması mümkündür. Söz konusu alanlarda hane başı 250 baş
yarı entansif hindi üretimi öngörüldüğünde toplam kapasite 170.000 başa çıkmakta ve
hane başına yıllık gelir 12.500 TL olmaktadır (7).
Diğer hayvanlar
Karacadağ'da tilki, kurt, domuz, kertenkele, akrep bulunur. Silva denen bir
kuş türünden de bahsediliyor. Fakat asıl yöreye nam salanlar yılanlar: Kara, kırmızı,
sarımtırak, alaca (kahverengi-beyaz, sırtı maviye çalan karın kısmı beyaz), küt veya
kör olan türleri var. Kırmızı yılanlar, kuyrukları üstünde başları dik yürürler. Nadir
bulunan beyaz yılan mübarek sayılıyor. Karayılanlar, hem kırmızıları hem kendi
cinslerini yiyorlar. Köylüler, çok kez iki karayılanın kuyrukları üzerine birbirine
sarılarak dövüşüne veya sevişmesine tanık olmuşlar. Krem rengindeki yılan, uyuz
keçilere ilaç olarak kullanılıyor. Gırbelk Köyü yakınlarında 1976-77 yıllarında
insanlar açtıkları çukurlarda günde 20-30 teneke yılan çıkarıp atarlarmış. Köylünün
biri, sır verdi bize: “Erkek kaplumbağa çiftleşmeden önce bir ot bulup dişinin sırtına
koyar. Dişi tılsıma kapılmış gibi hareketsiz bekler. İnsan eğer o otu bulursa, muradına
erermiş!” (1).
294
Karacadağ hayvancılığında akşam serinliği ve gündüz sıcaklığı da verim
üzerinde etkili olmaktadır
Süt Sığırlarında Sıcaklık Stresi, Üreme ve Besleme İlişkisi
Sıcaklık stresi özellikle yüksek verim kapasitesine sahip süt sığırlarında süt
ve döl verimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Sıcaklık stresi özellikle yüksek verim kapasitesine sahip süt sığırlarında süt
ve döl verimini olumsuz yönde etkilemektedir. Belirli çevre şartlarında yüksek verim
özelliğine sahip inekler, sıcak iklim şartlarına maruz bırakıldıklarında, çevre-genotip
interaksiyonundan dolayı genetik verim kapasitesine ulaşamazlar. Entansif süt
sığırcılığı yapılan işletme koşullarında, gün boyunca yüksek çevre sıcaklığına maruz
kalan süt sığırlarının, gece sıcaklıkların düşmesi ile maruz kaldıkları sıcaklık stresi
etkisi azalmaktadır. Hayvanlar sıcak çevre şartlarına kademeli olarak adapte
olmaktadırlar. Bununla birlikte eğer sıcak koşullar Akdeniz Bölgesi ve Amerika'nın
bazı bölgelerinde olduğu gibi, ani ve uzun süreli gerçekleşecek olursa, inekler daha az
uyum sağlayabilirler. Bu gibi iklim koşullarında süt verimi ani olarak düşer ve besin
madde alımında önemli derecede azalma meydana gelir. Aynı zamanda süt
kompozisyonlarında da değişim gözlemlenmekte olup sıcaklığın artması ile birlikte
süt, yağ, protein içeriği azalmakta ve sütte bulunan kısa zincirli yağ asitlerinin miktarı
da oransal olarak sıcaklıkla birlikte azalmaktadır.
Sıcaklık stresinin derecesine bağlı olarak serin aylarda %40-60 oranında
seyreden gebelik oranı yaz aylarında %10-20 veya daha da altına düşmektedir.
Sıcaklık stresinden kaynaklanan bu gibi olumsuzluklar ekonomik kayıplara neden
olmakta ve geniş çaplı bir problem oluşturmaktadır. Çalışmamız, sıcaklık stresine
maruz kalan süt sığırlarının performanslarındaki azalma ve sıcaklık stresinden
kaynaklanan olumsuz etkiden hayvanların en az zararla kurtulmasının sağlanması
için derlenmiştir.
Yüksek Çevre Sıcaklığının Etkileri
Süt sığırlarında sıcaklık stresinin oluşumunu etkileyen başlıca etmenler
şunlardır (West,2001):
* Çevre koşulları
* Laktasyon dönemleri
* Serinletme manejmanı
* Egzersiz gereksinimi
* Irk
*Renk
*Verim düzeyi
* Yem tüketimi
295
Hayvanların termal stres altındaki ilk belirgin tepkileri, yem tüketimindeki
(Özkütük, 1990) ve bunun sonucunda, süt verimindeki düşmedir (Bucklin ve
ark,1992). Günde 30 kg'dan fazla süt veren ineklerde 25 o C'nin üzerinde iştah
azalırken, 30 oC'nin üzerinde yem tüketiminde belirgin bir düşme gözlenmekte, 40
o
..C'nin
üzerinde ise tamamen durmaktadır (Özhan ve ark, 2001). Berman ve ark.
(1985) ile Mc Guire ve ark.(1991), süt sığırlarında hava sıcaklığının 26oC'nin üzerine
çıkmasıyla KM tüketiminin azaldığını; Mc Guire ve ark.(1991), yem tüketiminin 30
o
..C'de
konfor bölgedekilere göre %90'a, 32oC'de %75'e, 40oC'de ise % 67'ye düştüğünü bildirmektedirler.
Yüksek verimli hayvanlar daha fazla metabolik aktiviteye sahiptirler ve daha
fazla ısı ürettikleri için yüksek sıcaklık stresinden daha fazla etkilenmektedirler
(Jones ve Stallings, 1999). Vücut içi sıcaklığının artışıyla deriye daha fazla kan
akmakta, solunum ve terleme oranları yükselmekte ve hayvan uzanma yerine ayakta
durmayı tercih etmektir. Deriye doğru kan akışı artarken; meme bezlerine kan akışının
azalması, vücut içi dokulara kan akışının azalmasına neden olmaktadır. Solunum
oranındaki artış ile kan bikarbonat düzeylerindeki azalma, salyanın tamponlayıcı
özelliğinin azalması sonunda solunum alkolosisine yol açmaktadır (Goings, 2003).
Çevre sıcaklığı vücut sıcaklığının düzeyine geldiğinde, vücuttan ısı atma yollarından
akla gelen radyasyon, kondüksiyon ve konveksiyon işlemez hale gelir. Geriye
yalnızca buharlaşma yolu ile ısı atma olanağı kalır. Bu durumda kaba yem tüketiminde
ve geviş getirmede büyük çapta azalmalar meydana gelir. Kaba yem tüketimindeki
azalma ise, uçucu yağ asitlerinin üretiminde azalmaya ve asetatpropiyat oranın
değişmesine neden olur. Sıcaklık stresi devam ettiği sürece rumen pH'sı azalır, rumen
su içeriği yükselir, buna bağlı olarak Rumen sıvısının osmotik basıncı düşer. Sıcak
stresinde olan inekte rumen sıvısında elektrolit konsantrasyonu (özellikle K ve Na)
azalır. Na ve K'daki azalma, idrarla Na kaybına ve deri kaybına neden olduğu gibi,
plazmada aldesteron miktarının azalmasına ve prolaktin düzeyinin çoğalmasına
neden olur (Özhan ve ark. 2001). Metabolizmadaki bu değişimler nedeniyle enerji
gereksinimi %7-25, su tüketimi 1/3 arasında artarken, yem tüketimi azalır.
Enerji gereksinimi karşılansa bile gastrointestinal aktivitedeki değişimler
nedeniyle uçucu yağ asitleri üretimi azalmaktadır (Goings, 2003). Chase ve Sniffen
(1988), süt sığırlarında çevre sıcaklığının 24-26 oC'yi geçtiğinde yem tüketiminde
azalma ve süt veriminde ani düşüş olduğunu, benzer şekilde Keown ve Grant (1997),
çevre sıcaklığı 25-26 oC'yi geçtiğinde yem tüketiminde azalma ve süt veriminde
düşme, 32 oC'yi geçtiğinde ise süt veriminde %3-20 oranında azalma olduğunu
belirlemişlerdir.
Harris (1992) ile Özhan ve ark. (2001), günlük ortalama çevre sıcaklığı 24
o
..C'ye ulaştığında süt sığırlarında sıcaklık stresi nedeniyle süt veriminde düşüş
meydana gelmeye başladığını bildirmektedirler. Schneider ve ark. (1988)'nın yaptığı
çalışmada sıcaklık stresindeki süt sığırları, uygun çevre sıcaklığındaki süt ineklerine
296
göre daha az yem (13.6 kg/gün -18.4 kg/gün) daha fazla su tüketmiş (86.0 lt/gün - 81.9
lt/gün), buna karşın daha az süt üretmişlerdir (16.5 kg/gün –20.0kg/gün).
Yüksek sıcaklık stresi ayrıca sütün bileşimini de etkilemektedir (Summer ve
ark, 2003). Sıcaklığın 27 oC'nin üzerine çıkması durumunda Holstein ineklerde yağ
verimleri azalmakta; rektal sıcaklığı 10 oC veya daha fazla artıran ısı yükü süt yağı
karakteristiklerini değiştirmekte, özellikle düşük-bağlı yağ asitleri içeriğinde düşme
meydana getirirken, palmitik ve stearik asitleri artırmaktadır. Bu durum, sütün
peynire işlenmesi için kalitesini de olumsuz etkilemektedir (Özkütük, 1990).
Karacadağ Böcekleri
Karacadağ'ın 1800-1900 m yüksekliğinde karta kaplı alanlarında toplanmış
böcek örnekleri ele alınmıştır. İki yıl süren çalışmalar boyunca Coleoptera, Hetercptera, Homoptera ve Hymenoptera takımlarına bağlı 63 böcek türü saptanmıştır.
Çalışmalar esnasında ekonomik öneme sahip türler arasında Eurygaster integrtceps
Put., Dolycoris bacearum L., Hypera posttea GyIL, H. ntgrirostrts F., Paohytychtus
hordel Brulle ve Sitona crinitus Hbst.'a bol olarak rastlanılmıştır. İlkbahar çıkışlarında
artan sıcaklığın etkili olduğu da gözlenmiştir (9).
Karacadağ ve Kuş
Karacadağ'da çok çeşitli kuşlar bulunmaktadır. Ancak bunlardan Bozkır
Ötleğeni Türkiye'de sadece Karacadağ'da üremektedir. Diyarbakır da Karacadağ'da
arazi keşfinde Geoff ve Hilary Welch, bunların Akgerdanlı Ötleğen olmayıp Bozkır
Ötleğeni olduğunu arazide anlamış ve yuvalarının fotoğraflarını çekmişlerdir.
Böylece Türkiye listesine yeni bir üreyen tür eklenmiştir. Karacadağ'dan başka bir
yerde bulunamamıştır. Karacadağ, türün dünyadaki en doğu üreme noktasıdır.
Giderseniz görürsünüz zaten, çok farklı bir tabiata sahip Karacadağ.
Gelelim Bozkır Ötleğenin nasıl ayırt edildiğine: Fotoğraftaki erkek birey.
Gözpınarı koyu renklidir, kanatları daha kızıldır. Başının tamamı gri, göz halkası
beyaz ve ince, boğazı beyaz, alt tarafının kalanı uçuk pembedir. Dişisi ve genci daha
açık renklidir, başları açık kahverengidir.Başının tamamı gri, göz halkası beyaz ve
ince, boğazı beyaz, alt tarafının kalanı uçuk pembedir. Dişisi ve genci daha açık
renklidir, başları açık kahverengidir.
.
Ötüşü kısa ve basittir,
akgerdanlı ötleğene benzer, uçuşta
ötebilir. Kurak ve ağaçsız
bölgelerdeki alçak çalılarda
bulunur. (Karacadağ'da 1800
metrenin üzerindeki Geven
çalılıklarında ürüyor, en fazla 200
çift olabileceği düşünülüyor (10).
297
KAYNAKLAR
1. Faik Bulut. Karacadağ. www.navkurd.net/
2. Kıran E. Kürt Milan Aşiret Federasyonu. Elma yay. İst. 2003. s., 32,89,142
3. Vedat Güler Diyarbakır'da Çayır Meraların Mevcut Durumu ve Mera Islahı
Diyarbakır'da Tarım Çevre Ve Doğa Sempozyumu 2010s.46
4. Nazan Üstündağ, Sosyolog Zekai Bakar, Ziraat Mühendisi Leyla Sen,
Kalkınma Uzmanı Sürkal Uzmanları Sürdürülebilir Kırsal ve Kentsel Kalkınma
Derneği Karacadağ Köyler Sosyal Yapı, Tarım ve Doğal Kaynaklar Raporu
Araştırma Ekibi 2002, Ankara. s. 55-57
5. M. Tahir Dadak. Karacadağ Mikrobölgesi Mikrobölge Kalkınma Modeli
için Bir Araştırma. Karacadağ Kırsal Alanında Sektörel Gelişim Planı. 2011.s.17
6. Vet. Hek. Sedat Ildız. Diyarbakır'da Koyunculuk, Diyarbakır'da Tarım,
Çevre ve Doğa sempozyumu 2010 s 284
7. Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Pulat. Hayvancılık Mikrobölge Kalkınma Modeli
için Bir Araştırma. Karacadağ Kırsal Alanında sektörel Gelişim Planı. 2011. S.106
8. Süt Dünyası Dergisi /24 Aralık 2010
9. Niyazi Lodos, Feyzi Önder, Necdet Adıgüzel, Ziya Şilmşek. Diyarbakır
(Karacadağ)'da Süne'lerin ovalara göç etmeye başladığı dönemde, kışlak böcek
faunasını tespit ile bazı böcek türlerinin kışlak yerlerinden çıkış ve göç davranışları
üzerinde araştırmalar. Türk. Bit. Kor. Derg. (1984) 8: 45-58
10. http://www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl15@d&idx=56849
298
YARI AÇIK SİSTEM SÜT SIĞIRLARI BARINAKLARININ KURULUMU
VE MAKİNE EKİPMANLARI
İbrahim Halil ÖRCAN*
ÖZET
İlimiz süt sığırı sayısı olarak ülkemizdeki çoğu ilin önünde olmasına rağmen
barınakların planlanması ve alet ekipman kullanımı bakımından oldukça az ve
yetersiz seviyededir.
Çoğunlukla barınaklarda bağlı duraklı halde beslenen süt sığırları ortamında
kapalı olmasından dolayı bir çok hastalığa yakalanmakta ve istenilen performansı
gösterememektedir. Bu nedenden dolayı yeterli verim alınamayan çiftliklerde makine
ve ekipman kullanımı azalmakta ve her iş insan gücü ile yapılmaktadır. Yarı açık
serbest duraklı olarak planlanan çiftliklerde yeterli ekipmanla birlikte 2-3 personel
yeterliyken, kapalı ve bağlı duraklı barınaklarda 5-6 işçiye gereksinim duyulmaktadır.
Ekipman kullanımı ile birlikte daha sağlıklı ürünler elde edilirken, üretilen
ürünler de daha yüksek değerden satışa sunulmaktadır.
Kapasite Seçim Gerekçeleri
Öncelikle süt sığırcılığına, mali varlık da düşünülerek kaç baş ile
başlanılacağına karar verilmesi gerekmektedir. Kârlı bir hayvancılığa 50 baş ve
üzerinde bir kapasite ile başlanılması gerekmektedir. 3-5 hayvan ile kârlı bir süt
sığırcılığı yapılması imkânsızdır. 50 baş olması işletmenin girdi ve çıktı dengesini
üreticinin lehine çevirecektir. Girdi ve çıktı piyasasında söz sahibi olmasına katkı
sunacaktır.
Ruhsat ve Yer Seçimi
Kapasite seçildikten sonra barınağın yapılacağı arazinin seçimine geçilerek
arazin özellikleri incelenmelidir. Öncelikle parselin kadastro ya da yola cephesi
olması ruhsat alınması için gereklidir. Kadastro haritalarında yola cephesi olmayan
parsellere ruhsat verilmemektedir. Dolayısıyla hibe, teşvik ve kredi gibi olanaklardan
yararlanılmaz. Ardından ana yollara ve Pazar imkânları ile elektrik ve su imkânların
bulunup bulunmamasına veya ucuza mâl edilmesine bakılmalıdır. Önceden
barınakların güneye meyilli olan arazilere kurulması istenilirdi ancak; güneye meyilli
olan arazilerde gece ve gündüz sıcaklık farklarının çok olmasından dolayı
vazgeçilmiştir. Bunun yerine arazilerin düz bir alanda olması hem sıcaklık farklarının
azalması hem de temel girdilerinin azalmasından dolayı istenilmektedir. Toprak
yapısının geçirgen bir yapıya sahip olması ve zeminin sert olması arzu edilmektedir.
Parsel şeklinin düzgün olması daha iyi bir işletme planlanması için gereklidir.
*Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Hayvan Sağlığı, Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube
Müdürlüğü Diyarbakır.
[email protected]
299
Büyüklük olarak ise kapasite göz önüne alınarak her sağmal hayvan için 100 m²'lik bir
parsel büyüklüğü gereklidir. 50 baş olarak yapılacak bir barınak için 5.000 m² yani 5
dekarlık bir arazi yeterlidir. Eğer ileride kapasitenin artırılması düşünülüyorsa parsel
seçimi ulaşılmak istenilen kapasiteye göre yapılmalıdır.
Belli bir kapasite ve uygun arazinin bulunması ile ruhsat işlemlerine
geçilmelidir. Ruhsat işlemleri mücavir alan sınırları içerisinde ise Belediyelerden,
dışında ise İl Özel İdaresinden alınmaktadır. Ruhsat İşlemleri 3194 sayılı İmar
Kanununa göre yapılmaktadır. İmar Kanununun 27. Maddesi hayvancılık
işletmelerinden söz etmektedir.
MADDE 27 – Belediye ve mücavir alanlar dışında köylerin köy yerleşik
alanlarında, civarında ve mezralarda yapılacak konut, entegre tesis niteliğinde
olmayan ve imar planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar ile köyde
oturanların ihtiyaçlarını karşılayacak bakkal, manav, berber, köy fırını, köy kahvesi,
köy lokantası, tanıtım ve teşhir büfeleri ve köy halkı tarafından kurulan ve işletilen
kooperatiflerin işletme binası gibi yapılar için yapı ruhsatı aranmaz. Ancak etüt ve
projelerinin valilikçe incelenmesi, muhtarlıktan yazılı izin alınması ve bu yapıların
yöresel doku ve mimari özelliklere, fen, sanat ve sağlık kurallarına uygun olması
zorunludur. Etüt ve projelerin sorumluluğu müellifi olan mimar ve mühendislere
aittir. Bu yapılar valilikçe ulusal adres bilgi sistemine ve kadastro planlarına işlenir.
Köy yerleşik alan sınırları dışında kalan ve entegre tesis niteliğinde olmayan ve imar
planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapıların yapı ruhsatı alınarak inşa
edilmesi zorunludur. Tarım ve hayvancılık amaçlı yapıların denetimine yönelik fenni
mesuliyet 28. madde hükümlerine göre mimar ve mühendislerce üstlenilir.
Onaylı üst kademe planlarda aksine hüküm bulunmadığı hallerde köy
yerleşik alan sınırları içinde, jeolojik açıdan üzerinde yapı yapılmasında sakınca
bulunan alanlar ile köyün ana yolları ve genişlikleri, hâlihazır harita veya kadastro
paftaları üzerinde İl Özel İdarelerince belirlenir. Belirlenen yollar, ifraz ve tevhit
suretiyle uygulama imar planı kararı aranmaksızın kamu yararı kararı alınarak
oluşturulur.
Köy yerleşik alan sınırı içerisinde, 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri uygulanmaz.
Köy yerleşik alan sınırlarının parselleri bölmesi durumunda yerleşik alan
sınırı 5403 sayılı Kanun hükümlerine tabi olmaksızın ifraz hattı olarak kabul edilir.
İl çevre düzeni planında açıkça belirtilmediği takdirde, ihtiyaç duyulması
halinde, köyün gelişme potansiyeli ve gelişme düzeyi de dikkate alınarak köy yerleşik
alan sınırları ve özel kanunlara ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla bu alanlarda
yapılaşma kararı ve ifraz şartları belediye sınırı il sınırı olan yerlerde büyükşehir
belediye meclisi, diğer yerlerde il genel meclisi kararı ile belirlenir. Tespitler kadastro
paftasına işlenerek tapu sicilinde belirtilir. İhtiyaç duyulması halinde mevcut köy
300
yerleşik alan sınırları il genel meclislerince yeniden belirlenebilir.
İmar planı olmayan köy yerleşik alanı sınırları içerisinde köyün ihtiyacına
yönelik olarak ilk ve orta öğretim tesisi, ibadet yeri, sağlık tesisi, güvenlik tesisi gibi
yapılar için imar planı şartı aranmaz. Ancak yer seçimi, valilikçe oluşturulan bir
komisyonca hâlihazır harita veya kadastro paftaları üzerinde kesin sınırları ile
belirlenir. Bu yapı ve tesislere uygulama projelerine göre ilgili yatırımcı kamu kurum
ve kuruluşu adına yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verilir.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin hususlar Bakanlıkça hazırlanan
yönetmelikle belirlenir.”
Yukarıdaki madde özetle Köy yerleşik alanı ve civarında yapılacak
hayvancılık tesisleri için ruhsat istenilmemesi gerektiğinden söz etmektedir.
İl Özel İdarelerinden izin almak için parsele ait 1/5000'lik kroki, tapu
fotokopisi, diğer hissedarların (varsa) muvafakatnameleri ve 1/25000'lik harita ile
müracaat edilmesi gerekmektedir. Bu madde kapsamında yapılan yapılarda çatı
yüksekliği 6,5 metreyi geçmemeli ve toplam arazinin %40'ı kadar inşaat alanı
ayrılmalıdır.
Ruhsat alınabilmesi için diğer kurumlardan olumlu görüş yazıları gelmesi
gerekmektedir. Olumlu görüş yazıları geldikten ve belirtilen parselde inşaat
yapılmasına engel bir sebep olmadığı anlaşıldıktan sonra mimari projelerin çizimine
geçilmelidir.
Mimari Projeleri Mimar veya İnşaat Mühendisi yapmaktadır. Ancak bu
teknik personellerin yapının sağlıklı olması ile ilgili görevleri vardır. Hayvan refahı
için projelerin çiziminde bir Tarımsal yapılar veya Zooteknik bölümü mezunu Ziraat
Mühendisine ihtiyaç vardır.
Yapılacak olan işletmede barınak, gübre çukuru, silaj çukuru, yem depoları,
idare binası ve sağım ünitesi ile soğutma tankının bulunacağı bir yapı olmalıdır.
1. BARINAK
Barınak kapalı, açık ve yarı açık tipte yapılabilmektedir. İlimiz için uygun
olan yarı açık tip barınak olmasından dolayı yazımızda sadece bu barınağın
özelliklerine değinilecektir.
Yarı açık tip barınaklarda genellikle kuzeydeki duvar kapalı diğer duvarlar
açık olarak yapılmaktadır. Ya da barınağı çevreleyen duvarın 1,5-2 metre
yüksekliğinde örülerek diğer yüksekliğin çatıya kadar pencere alanı olarak
bırakılmasından oluşmaktadır. Yarı açık tip barınaklarda çatı yüksekliğinin 3,75 ile
4,00 metre arasında olması gerekmektedir.
Yarı açık sistem barınaklarda aşağıdaki bölmeler bulunmalıdır:
301
a- Dinlenme alanı: Her hayvan için 6- 9 m²
b- Gezinme alanı: Her hayvan için 10 m²
c- Yemlik: Her hayvan için 75 cm
d- Yem yolu: 3,5 metre eninde barınak boyunca
e- Gübre yolları: 3,6 ve 3,0 metre eninde barınak boyunca
Dinlenme alanları içerisinde hayvanların durakları ve gübre yolları
bulunmaktadır. Bir barınakta durak bulunması hayati öneme sahiptir. Duraklar
galvanizli demirden yapılmaktadır. Boyutları sağmal bir inek için 120*240 cm'dir.
Her hayvan için bir adet durak hesabı yapılmalıdır. Duraklar ortasında yem yolu olan
ve ikiye bölünmüş bir barınakta her bölmede bir sıra yapılabileceği gibi iki sıra da
yapılabilmektedir. İki sıralı yapılan barınaklarda duraklar arasında gübre yolu olması
tercih edilmelidir. Baş başa yapılan iki sıralı duraklarda yatakların gübreden
kirlenmesi çok görülmektedir.
Duraklar gübre yolunda 20 cm yükseklikte ve baş kısmına göre %2 meyille
yapılmalıdır. Durakların zeminine kauçuk yatak yerleştirilmelidir. Kauçuk yatak
memenin kirlenmesini engelleyerek ineklerimizin mastitis olmasını engelleyecek ve
soğuk zamanlarda ineklerimizi koruyacaktır.
Süt Sığırları Barınaklarında Durak ve Yataklar
Dinlenme alanını bölmelerden oluşturmak gerekmektedir. Bu bölmeler
çiftçiliğin yönetimi için gereklidir. Süt verim ortalaması 30 litre/gün'den az olan
hayvanlar için ve fazla olan hayvanlar için ayrı bölmeler yapılmalıdır. Böylece
yemleme daha kolay pratik olarak yapılacak ve süt verimlerine göre yemleme
302
yapılmış olacaktır. Bu bölmelere her 20 baş için 1 dönerli kaşınma fırçası ve soğuk
bölgeler için 1 donmaz suluk yerleştirilmelidir. Don problemi olmayan yerler için ise
bireysel suluklar kullanılmalıdır.
Bireysel
Suluksuluk
Bireysel
Kaşınma
Fırçası
Kaşınma
fırçası
DonmazDonmaz
Suluk
suluk
Gezinme alanları hayvanların temiz hava ve güneşten yararlanmaları ve
rahatça gezinebilmeleri için ayrılan bölümdür. Bu alan soğuk rüzgârlardan korunmuş
olmalıdır. Tabana beton dökülmesi faydalıdır. Ancak yüksek maliyetinden dolayı
yapılması gerekmemektedir. Gezinti alanlarına tümseklerin yapılması ve dışa doğru
%1-2 meyil yapılması idrar birikimini ve çamur oluşumunu engelleyecektir.
Gezinti alanların etrafı en az 1,20 metre yüksekliğinde korkuluklarla
kapatılmalıdır.
Serbest duraklı ahırlarda barınak boyunu belirlemede etken yemliktir. Yemlik her
hayvan için 65-75 cm olmalıdır. Yemlikler ineklerin yem alımını kolaylaştıracak
şekilde yapılır. Yemliklerin enleri 70 cm olmalıdır. Yemliğin hayvanın ayak bastığı
noktadan 5-10 cm daha yüksekte olması gerekmektedir.
303
Yemlik tabanı silaj gibi asitlere karşı fayans veya koruyucu bir madde ile
kaplanmalıdır.
Günümüzde barınaklarda kilit sistemi kullanılmaktadır. Bu sistem ile
hayvanların birbirlerine üstünlük sağlamaları engellenerek, bakım işlerini
kolaylaştırmaktadır. Kilit yemliğin en büyük avantajı da sağımdan dönen hayvanları 1
saat ayakta bekleterek meme uçlarının mikrop kapmadan kapanmasını sağlamasıdır.
Yem Kilit Sistemi
Gübre yolu işçilikten tasarruf etmek için gübre sıyırıcı sistem ile birlikte olmalıdır.
Gübre yolunun ortasından zincir veya halatın geçebileceği 5 cm'lik bir açıklık
bırakılmalı ve bu açıklık u demiri ile sabitlenmelidir. Sıyırıcı tabanı hayvanların
kaymaması için baklava dilimi şeklinde şekillendirilmelidir.
304
Gübre yolu yemlik kısmında hayvanların kolay hareket edebilmeleri için 3,60 metre
iki durak arasında ise 3,00 metre olarak genişlik ayarlanmalıdır. Gübre sıyırıcı 2
adetten oluşmakta ve takım olarak satışa sunulmaktadır.
Barınaklara sıcak bölgelerde serinletme fanı, fazla soğuk bölgelerde ise perde
kullanılabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta serinletme
ekipmanlarının yemliklerin üst kısmına kurulması, perdelerin ise aşağıdan yukarıya
doğru hareket ettirilmesidir.
Barınağın çatı kısmında en az 60 cm'lik bir mahya açıklığı bırakılması
havalandırma için gereklidir. Son günlerde çatı malzemesi olarak sandviç panel
kullanılmakta ve iyi sonuçlar alındığı bildirilmektedir.
2. GÜBRE ÇUKURU
Gübre çukuru barınak içerisinde hayvanlar tarafından oluşturulan dışkının
biriktirilmesi için kullanılmaktadır. Gübre sıyırıcılar vasıtasıyla kanallara getirilen
gübre ve idrar gübre çukurunda biriktirilerek muhafaza edilmektedir. Gübre
çukurunun üst kısmı barınağın tabanı ile aynı mesafede yapılmaktadır. Toprak altına
yapılan gübre çukurunun 3 metre eninde ve 3 metre yüksekliğinde yapılması
gerekmektedir.
Gübre çukuru tamamen betonarme olarak yapılmalıdır. 3 metre eninde
yapılan gübre çukurunun orta kısmına beton bölme konması gübre karıştırıcının işini
yapmasını kolaylaştıracak ve çukurda gübrenin tabana yapışarak kalıplaşmasını
engelleyecektir. Ayrıca çukurun uç kısımlarının aşağıdaki şekildeki gibi oval
yapılması da gübre pompasının randımanını arttıracaktır.
Gübre çukurunun üst kısmında gübrenin gireceği pencere açıklıkları ile
seperatör, gübre pompası ve gübre karıştırıcı için pencere bölmeleri bırakılması
gerekmektedir.
Gübre çukurunun boyu kapasite ile belirlenmektedir. AB standartlarına göre
her büyük baş hayvan için 0,025 m³ gübreyi 6 aylık depolayacak ve sındırmaz
özellikte olması gerektiği bildirilmiştir (TKDK, 2011). Dolayısıyla her hayvana 4,5
m³'lük bir depo hacmi hesaplanmalıdır.
305
Gübre çukurunun boyunun barınağın boyunu geçtiği durumlarda 2 adet veya
daha fazla yapılabilir. Bu tür durumlarda çukurların birbirinden bağımsız olması
sağlanmalıdır.
3. SİLAJ ÇUKURU
Silaj çukuru süt sığırcılığının vazgeçilmezi olan silajın muhafazası için
gerekli bir yapıdır. Silaj toprak üstüne yığın şekilde depo edilebileceği gibi daha da
iyisi; betonarme yapılar içinde 2-3 yıl boyunca tazeliğini kaybetmeden de
saklanabilir. Toprak üstüne yapılan yığınlarda ise bu süre 1 yılı geçmemektedir.
Silaj çukurları betonarme yapılarda genişliği traktörün çalışabileceği 3,5-4
metre ve yüksekliği de 2 metre olarak yapılmalıdır. Uzunluğun hesaplanmasında
barınak kapasitesi göz önüne alınmalıdır. Mısır ve diğer silajlar açıldığı anda 25 cm'lik
bir kısmın tüketilmesi gerekmektedir. Uzunluğu hayvan sayısına göre ayrıca
hesaplanmalıdır. Çok uzun olan yapılarda araya bölme duvar koymak suretiyle birkaç
bölüm yapılabilir. Silaj çukurlarının inşasında en önemli nokta bölmeler arasında ve
kenarda olan duvarların kalınlıklarıdır. Duvarlar alt kısımdan üste doğru incelerek
yapılmalıdır. Alt kısımda 40 cm olarak yapılan duvarın tepe noktası 20 cm olmalıdır.
Bu şekilde inşa edilen silaj çukurunda silajın baskısı esnasında hava kalmamakta ve
silaj daha uzun süre muhafaza edilmektedir. Silaj çukuru arkadan öne doğru %1-2
eğimli yapılarak ön taraftaki platforma drenaj kanalı yapılmalıdır.
Silaj çukurunun boyunu barınağın kapasitesi belirlediği önceden belirtilmişti.
306
Süt sığırlarının kaba bir tabirlerle günde 20 kg silaj tükettiği ve tüketimin yılın 300
günü boyunca olacağı varsayımıyla; bir süt sığırı yıllık ortalama 6 ton mısır silajı
tüketir. İyi sıkıştırılmış bir silajın 1 m³'ü ortalama 750 kg gelmektedir. Dolayısıyla her
baş için 8 m³'lük bir silaj alanı bırakılmalıdır.
4. YEM DEPOLARI
Süt Sığırcılığı işletmelerinde kesif yem (torba yem, dane yem, yoğun yem,
konsantre yem, karma yem gibi isimler de kullanılabilir) ve kaba yem (samanlık v.s.)
gibi yem depoları bulunmaktadır. Silaj çukuru da aynı zamanda yem deposu olarak
adlandırmaktadır, ancak yapı itibarıyla kesif ve kaba yem depolarından farklı
özellikte olmasında dolayı sınıflandırılması farklı yapılmıştır.
Kaba ve kesif yem depoları bitişik aynı çatı altında yapılabileceği gibi farklı
yapılar olarak da düşünülebilir. Buradaki en önemli konu yem depoları ile barınağın
yem dağıtma yolunun koordineli olarak yapılması birbirlerine yakın olmasıdır.
Yem depoları açık, kapalı ve yarı açık olarak yapılabilmektedir. İşçiliğin ve
maliyetin az olmasından dolayı yarı açık tercih edilmesi daha avantajlıdır. Yükseklik
5,00 metreye kadar yapılabilmektedir. Balyaların ve torba yemlerin istiflenmesinde
gruplar arasında boşluk bırakılması; haşere ve küf kontrollerinde avantaj sağlayacağı
unutulmamalıdır.
Kesif yemlerini kendi işletmesinde yapacak olan işletmelerin, aşağıdaki
resimde görülebildiği gibi yem depolarının bitişiğine silo yapmaları gerekmektedir.
Kesif yemlerini kendi işletmelerinde karşılayacak olan işletmeler kırıcı
karıştırıcı veya yem hazırlama makinesi ile rasyonları oluşturabilmektedirler.
307
Yem depolarının büyüklükleri yine barınak kapasitesi ile doğru orantılıdır.
Her sağmal baş hayvan için 3 m² kaba yem deposu, 1 m² de kesif yem deposu
yapılmalıdır. Kaba yem deposunun yüksekliği 5,00 metre kesif yem deposunun
yüksekliği ise en az 3,00 metre olmalıdır. Kesif yem deposunun yüksekliğini
arttırmaya gerek yoktur. Zira yem torbaları yönetmeliklere göre en fazla 10 torba üst
üste bırakılabilmektedir.
5. SAĞIMHANE
Sağımhane süt üretim çiftliğinin en can alıcı yapısıdır. Hem planlanmasına
hem de yapılmasına özen gösterilmelidir. Sağımhane yapımında yapılan hataların
sonucu ağır olmakta ve geri dönüşü ya çok maliyetli ya da imkansız olmaktadır. Şöyle
ki; sağımhane planlanırken süt sığırların barınaktan çıkıp sağımhaneye geleceği
yönlendirme yollarının yanlış yapılması iş gücünü en az 3'e katlamaktadır. Ya da
duraklar arasına verilecek mesafelerin doğru yapılmaması durumunda hayvanlar
duraklara sığamayacaktır. Mesafelerin fazla bırakılması ise ek maliyetlere yol
açacaktır.
Bu nedenle sağımhanelere geliş ve gidişler iyi planlanarak barınaktan gelecek
ve barınağa gidecek olan yönlendirme yollarının iyi hesaplanması gereklidir.
Sağımhaneler 3 kısımdan oluşmaktadır. Bunlardan birincisi sağım odasıdır.
Sağım odasında sabit süt sağım sistemi bulunmakta ve hayvanlar ortadaki çukurun iki
yanına alınarak sağım gerçekleştirilmektedir. Sağılan sütler 2. kısıma yani süt
soğutma tankının bulunduğu odaya gitmektedir. 3. kısım ise makine odasıdır. Bu
odada sağım ünitesi ve soğutma tankına ait olan makineler bulunmaktadır. Sürü
tanımlama sisteminin kullanılması halinde bilgisayar da bulunmaktadır.
Süt Sağım Odasının Planlanması:
Sağım odaları, kullanılacak olan sağım sistemine göre planlanmalıdır.
Balıkkılçığı ve Paralel sistem olmak üzere 2 çeşidi bulunmaktadır. Paralel sistemin,
balıkkılçığı sisteme göre hızlı çıkış üstünlüğü bulunmaktadır ancak maliyeti çok
yüksek olduğundan dolayı yazımızda balıkkılçığı sisteme yer verilmiştir.
Balıkkılçığı sisteminde sağımcının duracağı 2 metre eninde bir sağım çukuru
308
ve bu çukurunun sağında ve solunda 1,60 metre eninde sağım platformları
bulunmaktadır.
Sağımhanenin boyunun hesaplanmasında yine kapasite göz önüne
alınacaktır. Giriş ve çıkışlar için 3 metre her hayvan için ise 1,10 metre boy hesabı
yapılmalıdır. Sağımhanenin zemini ve 1,5-2,0 metre yüksekliğinde duvarları fayans
olmalıdır. Sağımcı çukurunda ve sağım platformlarında su tahliye yerleri
bırakılmalıdır.
Hayvanların çıkış kapılarına 1*1 metre ebatlarında ve 15-20 cm derinliğinde
dezenfeksiyon havuzu kurulması gereklidir.
Balıkkılçığı süt sağım ekipmanları barınak kapasitesine göre 2*4, 2*5, 2*6,
2*12 gibi sistemlerde yapılmaktadır. Barınak kapasitesine göre kullanılacak sağım
ünitesi aşağıda verilmiştir.
Barınak Kapasitesi
50-96 Baş
97-120 Baş
121-144 Baş
145-192 Baş
193-240 Baş
241-300 Baş
Kullanılacak Ünite
2*4
2*5
2*6
2*8
2*10
2*12
İşletmenin sütünün temiz, sağlıklı ve hijyenik olması arzu ediliyor ise
işletmeye süt soğutma tankı alınmalıdır. Süt soğutma tankı da kapasite ile doğru
orantılı ve aşağıda şekildedir.
309
Barınak Kapasitesi
50-60 Baş
61-80 Baş
81-120Baş
121-160 Baş
161-200 Baş
201-240 Baş
241-320 Baş
Kullanılacak Süt Soğutma Tankı
1500 litre
2000 litre
3000 litre
4000 litre
5000 litre
6000 litre
8000 litre
Süt soğutma tankları yatay ve dikey tipte olmaktadırlar. 1,5 ve 2,0 tonluk tanklarda
dikey tip, diğerlerinde yatay tiptir.
6. DİĞER YAPILAR
Planlı yapılacak işletmelerde yukarıda bahsedilen ana yapılar dışında aşağıda
bulunan yardımcı yapıların da bulunması gerekmektedir.
a. Karantina, Doğum ve Revir Bölümü
Hasta, yaralı ve gebe durumda olan hayvanlar için ayrı bir bölme yapılmalıdır.
Bölmeler her hayvana 1 adet olarak planlanmalı ve içerisine suluk ile yemlik
bırakılmalıdır. Bölmelerin sayısı toplam kapasitenin %10'u kadar olmalı ve 3,65*3,65
ebatlarında yapılmalıdır. Doğum bölmelerinin zemininin yumuşak dokulu bir
malzeme ile kaplı olması gerekmektedir.
b. Yükleme Rampası
İşletmeye getirilen veya işletmeden gönderilen hayvanların nakillerinin
kolay yapılabilmesi için yükleme rampası kullanılması önerilir. Yükleme rampasının
portatif ve hareket edebilen bir özellikte olması işleri kolaylaştıracaktır.
310
c-Dezenfeksiyon Çukuru
İşletme girişine 20-25 cm derinlikte bir dezenfeksiyon çukuru yapılması,
işletmeye hastalık bulaşmasını engellemeye katkıda bulunacaktır.
d. Buzağı ve Dana Barınakları
Sığır yetiştiriciliğinin ekonomik başarısı, büyük oranda buzağı kayıplarının
azlığına bağlıdır. Buzağı yaşamının ilk 4 ayı en kritik dönemdir. Dünyadaki ortalama
buzağı ölüm oranı, solunum yolu enfeksiyonu ve ishale bağlı olarak %10-11 arasında
değişmektedir. Kayıp oranının azaltılması için, buzağılara uygun çevre koşullarının
sağlanması gerekir. Bu amaçla buzağı barınaklarının planlanmasına önem
verilmelidir. Buzağılara uygulanan bir takım barındırma tipleri bulunmaktadır.
Bunları, geleneksel ve yeni sistemler olarak iki ana gruba ayırabiliriz. Geleneksel
barınma, sıcak ahırlar şeklinde düzenlenmekte, ahır içerisinde yeterli havalandırma
bulunmadığından koku, mikrop sorunu ve ısı birikimi görülmektedir. Genellikle bağlı
duraklı küçük işletmelerin ahır sisteminde buzağılar, sağılır ineklerle birlikte aynı
ortamda barındırılmaktadır. Bu durum hastalıklarla mücadelede sorun yaratmaktadır.
Bu sistemin özellikle büyük sürülerde farklı biçimde düzenlenmesi gerekir. Buzağılar
dış hava koşullarına kolaylıkla uyum sağlayabilir. O nedenle açık havada barınmaları
mümkündür. Buzağılar ilk günlerde bireysel barındırılmalıdır.
Bireysel bölmelerde buzağıların birbirlerini emmesi engellenmekte, ağız
sütünü almaları ve kontrolleri kolay olmaktadır. Yaklaşık 2 hafta bu bölmelerde kalan
buzağılar daha sonra grup bölmelerine alınmalıdır. Çünkü buzağıların birlikte
yaşamaya ve kesif yeme hızlı alışmaları arzu edilir.
Günümüz modern süt sığırı yetiştiriciliğinde, doğal ortamın hakim olduğu
yalıtımsız barındırma sistemleri buzağı-dana ahırı olarak önerilmektedir. Yalıtımsız,
kapalı ve açık buzağı barınakları iyi bir havalandırmaya sahiptir ve buzağı ve dana için
arzu edilen ortamı sağlar.
.
e. Düve ve Kuru İnek Barınakları
Belli büyüklükteki işletmelerde sürü yenileme ya da satış amaçlı düvelerin,
311
kuruya çıkan ineklerin barındırılması amacıyla ayrı ahırların planlanması gerekebilir.
Sür sığırı işletmelerinde, toplam sağılır sürünün %15'i ya da 1/6'sı yıl içerisinde
düzenli bir işletmecilik yapılabilmesi için kuruya ayrılmalıdır. Düve ve kurudaki
ineklerin barınmasında işçilik ve yem ekonomisi sağlamak amacıyla, hayvanların
isteklerini karşılayan, yapı ekonomisine uygun barınak tipleri planlanmalıdır. Düve
ve kurudaki inekler için serbest açık, serbest duraklı ve eğik tabanlı ahır sistemleri ahır
tipi olarak planlanabilmektedir. Küçük işletmelerde ise sağılır inek ahırların bir
bölümü bu hayvanlar için düşünülebilir.
f-. Yollar
İşletmede bulunan binalar arasındaki yoların da önemi bulunmaktadır. Yem
Depolarına giden yolların kamyon geçişine uygun olması ve yükleme boşaltma
yapabilmesi için en az 10 m mesafede olması gerekmektedir.
7. DİĞER ALET VE KİPMANLAR
a. Yem Karma ve Dağıtma Römorku
İşletmede bulunan hayvanların yem ihtiyaçlarını karşılamak için yem karma
ve dağıtma römorku kullanılabilir. Yem karma ve dağıtma römorkuna rasyonda
bulunan kesif ve kaba yemler bırakılarak yem yolundan yemliklere yemler
dağıtılmaktadır.
b. Buzağı kulübeleri
Buzağılar için toplu barınma sistemleri yapılmadığı zamanlarda buzağı
ölümlerini minimuma indirmek için işletmede bulunan boğa altı inek sayısının %7'si
kadar buzağı kulübesi alınması gerekmektedir. Buzağılar buzağı kulübelerinde 2 ay
kalmaktadırlar. Bunların dışında süt sığırı işletmelerinde kullanılabilecek bir çok
alet ve ekipman bulunmaktadır. Bunlar arasında katı ve sıvı gübreyi birbirinden ayıran
seperatör, idrar dağıtma tankı, katı gübre dağıtma römorku, silaj ve balya makineleri,
312
hayvan serinletme ekipmanları, sürü tanımlama sistemi, rasyon programları,
jeneratörler, ilaçlama pülverizatörleri, süt test kapları, burunsallıklar, hayvan travayı,
doğum arabası v.s. bulunmaktadır.
Süt sığırcılığı yapmaya karar veren girişimcilerin öncelikle fizibilite
çalışması yaparak kapasitelerine karar vermeleri gerekmektedir. Aşağıda 50, 100, 150
ve 300 başlık işletmeler için örnek barınak planları bulunmaktadır.
Örnek Çizimler ve Barınak Ölçüleri
313
314
315
316
317
KAYNAKLAR
1- ARICI, İsmet. ŞİMŞEK, Ercan. YASLIOĞLU, Erkan ve KILIÇ, İlker (2008). Süt
Sığırı Ahırlarının Planlanması Sütaş Süt Hayvancılığı Eğitim Merkezi Yayınları
Hayvancılık Serisi:4 Yetiştirici El Kitabı,6-51.
2- Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) (2011), Başvuru Çağrı
Rehberi, Barınak kriterleri.
318
DÜNDEN BUGÜNE KARACADAĞ PEYNİRİ/ DİYARBAKIR'DA
SÜT ÜRÜNLERİ
Mehmet Ali ABAKAY*
GİRİŞ
Sofraların vazgeçilmezi olan peynir, hayvancılıkla geçimini sağlayan
yörelerde temel besin maddelerinden biridir, genelde. Ekmeğin, yoğurtla, sütle ve
özellikle peynirle birlikteliği, beslenme kültürümüzde yaygındır.
Günümüz yaşantısında peynir, katkısız olması yönüyle sağlıkta oldukça
önemlidir. Lakin teknolojiyle üretimde peynir çeşitleri artıkça, yöreden şehirlere
doğru tüketim, hijyenik koşullar gözetilerek, klasik tarzda üretilen peynirin piyasada
tutunmasını güçleştirmektedir. Gittikçe yaygınlaşan market zincirlerinde satışa
sunulan peynir çeşitlerine bakıldığında ithal peynirin tüketimini hedefleyen ve yerli
peynir üretimini düşürmeye yönelik ticari anlayışlar, yörelere mahsus peynir
üretimine de sekte vurmaktadır.
Gittikçe artan tekelcilik anlayışı, ulusal market zincirlerinde yerel peynir
türlerini satışa sunmaması ve mevcut anlayışla hareket etmeleri nedeniyle, peynir
üreticilerini birlikleşmeye doğru sevk etme yoluna itmektedir.
Güneydoğu'da hayvancılıkta son on sene eskiye oranla süt ürünlerinde klasik
tarzdan mandıracılığa yöneliş, sütün sağımının yapıldığı yerden sıhhî biçimde alınışı
söz konusudur. Özellikle Diyarbakır'da ilkbaharla beraber yaygınlaşan mandıracılık,
mevsimin ilk aylarında üretilen peynirin alıcısını hemen bulmasını ve dolayısıyla
Diyarbakır Peyniri'nin ülke sathına ulaşımını kolaylaştırmaktadır.
Karacadağ, hayvancılığa endeksli geçim kaynakları ile peynir üretiminin
merkezinde yer almaktadır. Karacadağ'ın şehrin peynir ve sadeyağ üretiminde
geçmişteki önemini korumasına rağmen, Beritan Aşireti'nin iskâna tabiî tutulması ve
son otuz yılda hayvancılığa ait getirilen kimi göç kısıtlamaları, meralarla otlak
alanlarının azalması, alternatif iş alanlarına yönelme, peynir üretimini azaltmamış ise
de eskisi gibi sadeyağa rağbetin olmayışı söz konusudur. Peynirin mandıralarda
üretimi, sadeyağda bir artış ortaya çıkarmıştır. Şehir merkezinde sadeyağ
kullanımının giderek azalması, nebatî yağ kullanımının daha ekonomik oluşuna
bağlanabilir. Sadeyağın daha çok şehir dışına satımı mevcuttur.
Sadeyağın üretiminde daha çok istenen küçükbaş hayvan yağı (keçi-koyun
yağı) yerini büyükbaş hayvan yağına bırakmıştır. Keçi yağının beyaz oluşu sözkonusu
*Araştırmacı-Yazar e-mail: [email protected]
319
iken koyun yağında sarıya kaçan renk mevcuttur.
Yerli ırklardaki et ve süt veriminin düşüklüğü, zaman içinde üreticiyi, yabancı
ırk çeşitlerine yöneltmiştir. Bu yönelim, büyükbaş hayvanlarda daha yaygındır.
Peynirin Kalitesi
Diyarbakır'da üretilen peynirde doğallık söz konusudur. Ot çeşitliliği,
hayvanların doğada kış mevsimi dışında serbestçe otlatılması, fennî yeme bağlılığın
olmayışı, peynirdeki rayiha-koku-tat oranını farklı kılar. Özellikle Diyarbakır Peyniri,
bu alanda diğer yörelerin peynirinden farklı aromalara sahiptir.
Büyükbaş hayvanlarda Mart ayıyla başlayan otlatma soğukların başladığı
kasıma kadar sürmektedir. İçeride beslenme oranı daha çok 100-120 gün ile sınırlıdır.
Beslenmede saman ve konsantre yem ön plandadır. Kış döneminde beslenmeye fazla
önem verilmediği için hayvan ağırlığındaki düşüş, süte de yansımaktadır.
Diyarbakır'da saman ihtiyacı, çevre ilçelerden ve özellikle köylerden
karşılanmaktadır. Özellikle Çınar'ın Beşpınar Köyü'nde toplanan samanlar, şehir
dışına, Erzurum'a kadar gönderilmektedir. Hayvanların beslenmesinde çok
çeşitliliğin görülmemesi, besleyicilerin fazla harcama yapmak istemeyişlerinin bir
sebebi de yonca, korunca, mısır silajı gibi ürün alternatiflerini bilmelerine rağmen,
üretimin merkezde sınırlı oluşundan kaynaklanmaktadır.
Diyarbakır Salnamelerinde Peynir ve Sade Yağ Üretimi
Basri KONYAR, Diyarbekir Yıllığı'nda Süte ve Süt Ürünleri hakkında yer
alan bilgiler: “Vilayet dahilindeki sığır ve koyun hayvanlarından ehemmiyetli
miktarda süt istihsal olunmaktadır. Alınan sütün mühim bir kısmı yoğurtla sadeyağa
ve bir kısmı beyaz peynire tahvil olunur. Sütün aynen sarfiyat miktarı tahvil olunan
miktara nisbetle pek cüzidir. Yağ imalinde süt evellâ yoğurda tahvil edilir. Ondan
sonra yayık vazifesini gören tulumlar içinde bir müddet çalkalanıp ve böylelikle
iptidaî bir şekilde yoğurttan yağ istihsal edilir.
Tereyağı yoğurttan yapıldığı için o kadar nefis değildir. İçinde ziyade ayran
bırakıldığından uzun müddet dayanmaz, çabuk bozulur. Yağ ve yoğurttan sonra ikinci
derecede beyaz peynir yapılmakta ve bu hususta kuzu ve oğlak gibi genç hayvanların
şirden denilen dördüncü midesinden istihsal olunan âdi maya kullanılmaktadır.
Avrupa mayaları teammüm etmemiştir. Vilâyetin en mühim ve nefis yağ
mıntıkası Mağal ve Metinan ile Karacadağ havalisidir. İkinci derecede ise
Osmaniye'nin Gevran ovası ile Eğil ve Piran mıntıkalarıdır. Buralarda sütten çok
istifade imkânı vardır. Vilâyet dahilinde yağ ve peynir imâline mahsus olmak üzere
vücuda getirilmiş bir imâlathane yoktur. Fennî sütçülük ve kaşarcılık malûm değildir”
(age “Sütçülük” sayfa 155).
Yazarın Cumhuriyetin ilk yıllarında bu alandaki üretime dayalı açıklamaları
sonunda verdiği tabloda hayvanî ürünlere dair üretim oldukça yüksek görünmektedir:
320
Mevad
Kilo
Süt
9.954.000
Yoğurt
6.457.000
Beyaz Peynir
410.666
Tereyağı
310.150
İç Yağı
108.550
Sade Yağ
509.560
Kaymak
-
Adet
13.782.860
Yumurta
(age Vilâyetin 1931 Mevadı Hayvaniye Cetveli sayfa 168)
1967 İl Yıllığı'nda Peynir-Süt Üretimi: İl Yıllığı'nda verilen genel bilgiler
içinde üç tablo dikkat çekmektedir. Bu tablolarda sağımı yapılan hayvan sayısı ve süt
miktarı üç yıl içinde verilmektedir. Karşılaştırma yapmak amacıyla bu tabloları
sunuyoruz:
Yıllar
Sağılan Koyun Süt İstihsali-Ton
1963
253.928
9.650
1964
256.880
9.760
1965
260.190
9.890
1. Tablo Koyun Sayısı ve Sağılan Süt Oranı
Yıllar
Sağılan Kıl Keçisi Süt İstihsali Ton
1963
260.536
9.650
1964
263.130
9.760
1965
262.120
9.890
2. Tablo Keçi Sayısı ve Sağılan Süt Oranı
321
3. Tablo İnek Sayısı ve Sağılan Süt Oranı
Yıllar
Sağılan İnek
Süt İstihsali - Ton
1963
67.725
33.386
1964
67.460
33.730
1965
68.460
34.240
4. Tablo Manda Sayısı ve Sağılan Süt Oranı
Yıllar
Sağılan Manda
Süt İstihsali - Ton
1963
8.163
4.955
1964
8.700
5.000
1965
9.060
5.210
(Kaynak: Diyarbakır İl Yıllığı 1967 sayfa 361)
1973 Diyarbakır İl Yıllığı'nda “Et ve Süt Hayvanları Durumu Süt ve Üretimi”
ara başlıklı bölümde verilen bilgilerden: “İlimizde 70.000 ton inek sütü, 6.000 ton
manda sütü, 14.000 ton koyun sütü, 10.000 ton keçi sütü olmak üzere yılda 100.000
ton süt elde edilmektedir. Bu sütler, peynir ve tereyağı yapımında kullanılmaktadır.
İlimizde faaliyete geçecek peynir ve tereyağı fabrikası süt mahsullerini daha iyi
değerlendirecektir. İlimizde fert başına 165 litre süt düşmektedir. Türkiye
ortalamasının üstündedir.” (Kaynak age sayfa 551 vd.) 1995 İl Yıllığı'nda Süt ve Süt
ürünleri hakkında bilgi yer almamasına rağmen, ıslah çalışmaları ve projeler hakkında
kimi bilgiler sıralanmıştır.
Diyarbakır Peynirciler Çarşısı
Diyarbakır'da peynircilik alanında yapılan yatırımlar ve Diyarbakır Peynirine
olan rağbet, iki peynir çarşısının kurulmasını sağlamıştır. İlk peynir çarşısı,
Balıkçılarbaşı'ndan Mardin Kapı'ya giderken Deva Hamamı bitişiğindeki İlçe
Minibüs Durağı'nın Peynirciler Çarşısı'na dönüştürülmesiyle oluşturulmuştur. İkinci
Peynirciler Çarşısı, Bağlar Cengizler Caddesi üzerinde kurulmuştur. Peynirciler
Çarşısı'nda satışı en çok yapılan peynir çeşidi Diyarbakır'a mahsus olan Örüklü
Peynirdir. Bu peynir çeşidini dil peyniri, lavaş, geniş lavaş ile kerkor çeşidi
izlemektedir. Kerkor-Kırkor, Dicle Üniversitesi Kampus alanının arkasında yetişen
bir bitki adıdır. Bu bitkinin peynire kattığı kendisine has aroma, peynirin Kerkor
ismiyle anılmasına neden olmuştur. Bu peynir çeşidi Van Otlu Peyniri gibi kendisine
has bir piyasa talebine sahiptir. Karacadağ'da ot çeşidinin farklı zenginliğinin
322
peynirini ayrıcalıklı kılması, gerek Türkiye gerek dünyada bu peynirin tutulmasını
sağlamıştır. Diyarbakır'da peynirin eritilmesiyle, ısıl işlem gördüğü için, sağlık
açısından birçok bakterinin, patojen organizmaların üremesi engellenmekte, işlem
sırasında ayrışma sağlandığı için peynirden bulaşan hastalıkların da önüne geçilmiş
olunmaktadır.
Peynirle Yapılan Kimi Tatlılar ve Yemekler
Diyarbakır'ın ismiyle anılan, Diyarbakır'dan dünyaya yayılan Kadayıf'ta
genelde Karacadağ Peyniri kullanılmaktadır. Peynir Helvası, Peynirli bazlama,
Şambörek, Patilla bilinen yemek yerine geçen hamurlu yiyeceklerdir. Bu tür hamurlu
yiyeceklerde sadeyağ oranı gittikçe azalmakta, yerini sütten alınan tereyağı
almaktadır.
Diyarbakır'da Yoğurt Üretimi-Tüketimi
Diyarbakır'da tüketimi en çok olan koyun yoğurdudur. Koyun yoğurdunun
yerini diğer yoğurt çeşitleri fazla tutmaz. Koyun yoğurdunun azalmasıyla beraber
keçi yoğurdu, sonbahar mevsiminde talep görür. Manda-camış azlığı, tercih edilen
yoğurdun piyasada fazla tanınmamasındandır. Oldukça yağlı olan camış yoğurdu,
beslenen ilçelerle köylerde tüketilmekte, şehir merkezinde eskisi gibi
bulunmamaktadır. Kimi aileler, camış yoğurdunu istek üzerine köylerden
getirmektedir. İnek yoğurdunun son dönemlerde üretiminin işletmelerde
yapılmasıyla birlikte sıklıkla kullanım mecburiyeti şehirde artmıştır. Diyarbakır'da
inek yoğurdunun kullanımının az oluşu, yoğurtla yapılan kimi yemeklerde yoğurdun
kesilmesidir, yağ oranının azlığıdır. Mehir-meyir-ayran aşı yapımında koyun
yoğurdunun olmadığı zamanlarda inek yoğurdunun kesilmemesi, çökme olmaması
için, aşa bir miktar un katılmaktadır.
Diyarbakır'da Sade Yağ Üretimi-Tüketimi
Günümüzde sadeyağ, eskiye oranla kullanılmamaktadır. Katı yağların yerini
sıvı yağların almasıyla birlikte katı yağ, sadece köylerde kullanılmaktadır. Bunun
önemli nedeni de sağlıkla ilgili endişelerin herkesçe bilinmesidir. Katı yağın damar
hastalıklarına, kollestrolün artmasına sebebiyet vermesi, ağırlıklı olarak ekonomik
oluşu sebebiyle ayçiçek yağının kullanımını arttırmıştır. Zeytinyağı, pahalı oluşu
sebebiyle sınırlı sayıdaki yemeklerde kullanılmaktadır. Sadeyağ, özellikle yaz
mevsiminin sonlarına doğru sonbaharla alıcı bulur. Alınan yağ, eritilir, bahara kadar
kullanılmak üzere depolanır. Yağın depolanmasında, acılaşmasının, bozulmasının
önüne geçmek için yumurta sarısı kullanılır. Sadeyağın Diyarbakır'da kullanım alanı,
sınırlı sayıda tüketici tarafından kullanılmasının yanında en çok baklava ve özellikle
kadayıf yapımında revaçtadır. Pilavlarda kullanımı görülen sadeyağın tadına,
kokusuna aşina olmaktan uzak yeni kuşağa rağmen, şehrin yerlilerince kullanımı
halen söz konusudur.
323
SONUÇ
Özetle son zamanlarda gelişen teknik donanımlarla Diyarbakır'da olan küçük
çaplı işletmeler birleşerek, peynir alanında yatırımlarda bulunup, şehrin önemli
ihracat kalemlerinden olan Peyniri dış dünyaya tanıtmalıdır. Bu sağlandığı zaman, her
ilin ismine tescil edilen kendi ürünleri gibi, Diyarbakır Örüklü peyniri, dil peyniri,
Kerkorlu Peyniri kendisine has, kendisine özgü bir standarda ulaşacaktır. Elbette bu
işlemler yapılırken üretici de bilgilendirilerek, verimli süt veren hayvanları edinme
alanında üreticiye kolaylıklar sağlanmalı, hayvanların barınma alanları ıslâh edilmeli,
beslenmede sütün artırımını esas alan kalemler tanıtılmalıdır. Diyarbakır'da son
yıllarda tarım ve gıda alanında bir marka haline gelen pirinç, kadayıf gibi ürünler
yanında peynir de hak ettiği değeri kazanmalıdır.
324
DÜNDEN BUGÜNE DİYARBAKIR KARACADAĞ PİRİNCİ
Mehmet Ali ABAKAY*
GİRİŞ
Gündelik yaşamda yemek, insanoğlu için “Anasır-ı erba'a” denilen canlılarda
hayatın olabilmesi için dört ana unsuru tamamlayan beşinci öğedir: Su, hava, toprak
ve ateş. İnsanoğlunun yemek kültüründe bakliyat ve hububat, vazgeçilmez
besinlerdir. Dünyanın hangi kıtasında bulunursanız bulunun, buğday ve pirinç,
sofraların doyuruculuk açısından başta gelen tahıl ürünleridir. Günümüzde buğdayın
ihtiyaca cevap veremediği, iklim şartları sebebiyle az yetiştiği ülkelerde beslenme
açısından doğan eksikliğin yerini pirinç tamamlamaktadır. Karadeniz Bölgesi'nde
mısır, iklim şartları sebebiyle buğdayın yetişmemesinden dolayı ekmeğin yerini aldığı
gibi, Çin, Hindistan gibi nüfusça yoğunluğun çok olduğu ülkelerde pirinç, sofraların
vazgeçilmezidir. Diyarbakır'da ismi volkanik Karacadağ ile bütünleşmiş olan pirinç,
yüzyıllardır “Karacadağ Pirinci” olarak yemek geleneğinde yerini almıştır.
Karacadağ Pirinci'nin bu denli ünlenmesinin sebebi, yörenin su kaynaklarının
çokluğu, toprağın münbitliğine dayanır.
Karacadağ Pirinci'nin lezzeti, diğer pirinç çeşitlerine göre suyu fazla çekmesi,
tanelerinin dolgunluğu, pişirim sonrasında lapalaşmaması, tanelerinin birbirine
yapışmaması, diri oluşu, sayılabilecek oranda birbirinden ayrılması, sunî gübreye
ihtiyaç duymayışı, yöremizde her yerde aranır oluşunun sebebidir.
Karacadağ Pirinci'nin tarihî seyir içinde hükümdarların yemek ziyafetlerinde,
aşiretlerin düğün, barışma, bayram etkinliklerinde yemeklerde et ile baş sırada yer
alması göz önünde bulundurulduğunda diğer pirinç çeşitlerinin fazla
tüketilmemesinin adeta bir cevabıdır.
Karacadağ Pirinci'nin kaynağından gelen soğuk sularla yetiştirilmiş olması
yanında gözden kaçırılmaması gereken en önemli hususlardan biri de şudur: Çeltik
ekilmeden çok önce küçük baş hayvan sürülerinin sağım alanı, çeltiğin yapılacağı
toprak üzerindedir. Haftalarca süren sağım ve sürülerin dinlenme noktaları, çeltiğin
ekileceği alanlar olduğu için, hayvan gübresinin toprağa karışması kolaylaşmaktadır.
Bilerek yapılan süt sağımı ve hayvanın dinlenme alanı olarak çeltiğin ekileceği toprak
alanları, bu sebeple kendiliğinden gübrelenmiş olur. Hayvancılıkla geçinen
Karacadağ Yöresi'nde hayvanın bolluğu, ekim zamanında tohumun toprağa
karışmasını kolaylaştırmaktadır. İyice su verilen araziden hayvan sürülerinin
*Araştırmacı-Yazar e-mail: [email protected]
325
geçirilmesi, hem suyla gübrenin iyi biçimde kaynaşmasında, hem tohumun ilk
aşamada ekiminde önemlidir.
Pirincin yetiştirildiği diğer yörelerde bu tarz incelikler uygulanmakta mıdır?
Uygulamalar, Karacadağ Yöresi'nde böyle iken, diğer yerlerde ekim aynı olmakla
beraber sürülerin çokluğu söz konusu değildir. Kaynağından soğuk suyun çeltiğe
verdiği dirilik de göz önünde bulundurulduğu vakit, Karacadağ Pirinci'ni emsalsiz
yapan hususlar ortaya çıkar.
Günümüzde Karacadağ Suyu'nun içim özelliklerinin diğer içme sularına göre
daha hafif oluşu yüzyıllar önce keşfedilmiş olmasına rağmen, hazır su sektörü ile
buluşması, beş-on yıllık bir zaman dilimi içindedir. Araştırmalar uzmanlarınca
yapıldığında çeltiğin sulandığı suyun değerlerinin verimde ve çeltiğin tadında ne gibi
değişiklikler yaptığı ortaya çıkarılabilir. Bizim ilgi alanımız, araştırma olduğu için
alanımız dışında olan bu hususun doğruluğu hakkında doğrudan bir hüküm vermemiz
söz konusu olamaz. Yine de soğuk su ile yetiştirilen ürünlerin, diğer ürünlere oranla
farklı lezzette olduğu yıllarca yetiştiricilik ameliyesi içinde olanların ortak görüşüdür.
Lice'de ve Çermik'te soğuk kaynak sularıyla yetiştirilen domatesin tadı, hacmi ve
rengi diğer domateslerden farklıdır. Domatesin ekşiliği, büyüklüğü söz konusu iken,
bunun toprak ile bir ilgisinin bulunmadığı da bilinenler içindedir. İklime uygunluk
gösteren ürünlerin, soğuk su kaynakları ile yetiştirilmesi üzerinde duran
yetiştiricilerin, elbette sunî gübre kullanmayışı ve doğal gübre kullanmaları, ürünlerin
farklılığını, tadını, şeklini ve ağırlığını etkiler.
Bu bildiride Karacadağ Pirinci hakkında yazılı kaynaklarda yer alan bilgilerin
geniş bir özetini sunacağız. Kaynaklar, sadece İl Yıllıkları ile sınırlı tutulduğu için
birçok kaynağa atıflarda bulunulmamıştır. Diyarbakır Mutfak Kültürü'nü konu alan
kimi makaleler ve kitaplar bulunmasına rağmen Karacadağ Pirinci ile yapılan bir
yemek tarifi de bir yemek kitabından aktarılacaktır.
Diyarbakır'da düğün yemekleri yapıldığı zaman, yemeklerde vazgeçilmez
olan pirinç, Karacadağ'dır. Diğer pirinçlerin Karacadağ Pirinci'ne oranla az su
çekmesi, artırımının çok olmayışı, ilk bakışta Karacadağ Pirinci'nin fiyatını fazla
gösterse de Karacadağ Pirinci, genelde ağırlığının en az üç kadarı su çekmektedir.
Artırımı diğer pirinçlerden fazla olduğu için, lezzetçe farklılığı, sadece düğün, nişan
değil, bayram, barış, kutlama, şenlik, şölen, sünnet gibi etkinliklerde şaşılmaz olandır.
Bir aile ne kadar yoksul olsa da, son baharla birlikte üretimi başlayan Karacadağ
Pirinci'nden mutlaka alır. Bu ailelerin ekonomik varlıklarına göre bir çuvaldan başlar,
birkaç çuvala kadar çıkar.
Halka göre diğer pirinçler, “Naylon” olarak adlandırılır. Baldo türü pirinç her
ne kadar bunun dışında ise de genel kanaat bu yöndedir. Mahsuller Ofisi'nin 1980 ve
sonrası pirinç ithalinde Güneydoğu'da ve özellikle Diyarbakır ile Şanlıurfa'da pirinç
satışlarına halkın yoğun talepte bulunmayışı, ithal pirinci alanların memnuniyetsizliği
söz konusu idi. Üzerinden çeyrek yüzyıldan fazla bir zamanın geçtiği o dönemler,
326
istenilen ölçüde halkın beğenisine hitap etmeyen pirincin sofralarda yerini
almadığıydı.
Karacadağ Pirinci'nin zaman içinde halkın alım gücünün düşmesi ve üretimin
ihtiyaca çoğunlukla cevap vermeyişi göz önünde bulundurulursa, misafir ağırlama,
bayram ve diğer önemli günler için Karacadağ Pirincinin kullanılmak üzere stok
yapıldığı gözlenir. Gündelik yaşamda ucuz olan pirince yöneliş söz konusudur.
Toplu alışveriş merkezlerinin Diyarbakır'ın “Büyükşehir” oluşuyla birlikte
artması, Batı Bölgesi'nin pirinciyle halkın tanışmasını kolaylaştırmıştır. İthal Pirinç,
daha çok dolma ve sarma amaçlı tüketilirken, baldo türü pirinç pilavlık olarak
kullanılmaktadır. Çorum, Osmancık olmak üzere tercih edilen pirincin yine de
Karacadağ'ın yerini tutmadığını, otuzu aşkın ev hanımı ve on üç lokantacıyla
yaptığımız görüşmede tespit ettiğimizi belirtmekte yarar görüyoruz.
Son beş yılda şehir merkezli kimi firmaların Karacadağ Pirinci'ni alışveriş
merkezleri ve marketlerde satışa özel ambalajlarla sunduğu görülmektedir.
Karacadağ Pirinci'nin şehrin Örüklü Peyniri, Dicle Karpuzu gibi, diğer şehirlere
hediyelik götürüldüğünü, İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere metropol şehirlere
yerleşmiş Diyarbakırlılarca her yıl ihtiyaca göre toplu olarak alındığını, bu alımın
üretimin %50 oranını aştığını söylemek mümkündür. Karacadağ'ın birçok otelde ve
turistik tesislerde aranan ürün olduğu, bilinmektedir.
Karacadağ'ın özellikle sonbaharda temini, şehirdeki çeltik fabrikalarından
toplu karşılanabildiği gibi alımı, sadece sınırlı sayıda olan üreticiye üretimden çok
önce sipariş vermekle mümkündür. Kimi aileler, üreticilere her yıl sipariş verdiği için
Karacadağ Çeltiği'nin fabrikalara verilişi ve çıkışı arasındaki zaman sonrası, kısa
olduğu için Karacadağ Pirinci'ni fabrika çıkışında teslim almaktadır. Son yıllarda
yetiştirilen kimi pirinç çeşitlerinin “Karacadağ” ismiyle piyasada bulundurulmasının
da söz konusu olduğunu da göz önünde bulundurma, ihtiyaç sahipleri için bir
zorunluluk olmuştur.
Mutfak Kültüründe Karacadağ Pirinci ve Kimi Bilinmeyenler
Diyabakır'da pirinç pilavının pişirilme çeşitleri farklılık arz eder. Kimi zaman
pirinç yıkanır, suda pişirilir. Suyunu çeken pirinç üzerine yeteri kadar kızdırılmış yağ
eklenerek, kapağı kapatılır. Yağ, emildikten sonra pilav servise hazırlanır. Bazen de
pirinç, yağda kızartıldıktan sonra kaynar suda pişirilmeye bırakılır.
Diyarbakır'da pirinç pilavının sebzelisi, soğanlısı, kavurmalısı, karaciğerlisi,
domateslisi, salçalısı (Meyhane Pilavı), etlisi, şehriyelisi, nohutlusu, kıymalısı,
kengerlisi, zerdelisi olmak üzere yaklaşık yirmi çeşidi bulunmaktadır.
Diyarbakır Mutfağı'nda pilavda kullanılan yağ, sadeyağ olmalıdır. Son otuz
yılda sadeyağın yerini önce katı bitkisel yağ almıştı. Şimdi de katı yağ yerine ayçiçeği,
çok nadir zeytinyağı kullanılmaktadır. Halen kimi aileler, pirinç pilavını sadeyağ ile
327
yapmaya devam etmektedir.
Pirinç Pilavı yanında pirincin kullanıldığı yemekler, Güneydoğu'ya özgü iç
sakatattan kibe-mumbar, Davud Paşaî, Sarma, Dolma türü olanlar söz konusudur.
Kimi sütlü-yoğurtlu, tatlı ve ayranlı çorbalarda pirinç kırığı tercih edilir. Pirinç
Çorbası, Yayla Çorbası buna birer örnektir. Bazen kelle-mumbarda bulgur da
kullanılabilir. Bulgur, daha çok yoksul ailelerce kullanılırken pirinç kullanma varlıklı
olmanın işareti olarak yorumlanabilir. Dolma çeşitlerinde pirinç kırığı kullanılırken
sarmada tercih edilen bulgurdur.
Yokluk yıllarında pirincin, bayram günlerinde zengin sofralarında ancak
görüldüğünü belirten yaşlılar, köylünün ve ilçelinin daha çok bulgur pilavı ile
yetindiğini belirtirken, şehirde kimi ailelerin verdiği düğün ve bayram yemeklerinde
etli pirinç pilavının olduğunu büyüklerinden rivayet eder.
Günümüzde dünün iptidaî üretim biçimleri, yerini modern üretim şekillerine
bırakırken, pirinci hemen her sofrada bulmak mümkündür. Bu sebeple dünün
yaşantısında pirinç, az önce de değindiğimiz gibi varlıklı olmanın işaretidir, tüketici
açısından. Kimin evinde pirinç pilavı pişirilirse, o eve zengin gözüyle bakılırdı.
Bugün üretimde karşılaşılan zorluklar kalmadığı gibi sıtma gibi hastalıklara
davetiye çıkartan olumsuzluklar da yoktur.
Pirinç, Diyarbakır'da başlı başına pilav olarak yanında kırılan bir baş soğanla
yemeğe dönüşebilirken başka mutfaklarda ekmeksiz yenme özelliği ağır basmaktadır.
Halen Diyarbakır'da pirinç pilavını çatalla yemek, gelenekte küçümsenmekte
ve hoş karşılanmamaktadır.
Bir dönem tahta kaşıklarla yenilen Karacadağ Pilavı, bugün sadeyağla tekrar
eski günlerin ihtişamına dönüştürülürse, pirinçten yapılan yemek çeşitleri, çevre
illerden örnek alınanlarla otuza yaklaşabilir. Sözden dönenin kaşığının pilavda
kırılması, tuzsuz pilav, temcid pilavı olmak üzere folklorda yerini alan atasözleri,
özdeyişler de pirinçten bahsedilirken unutulmamalıdır.
Biz “Yaş otuz beş yolun yarısı eder” mısrası ile Cahit Sıtkı'yı hemen
hatırlıyoruz da gerçek soyadının baba mesleğinden gelen “Pirinççizade-Pirinççioğlu”
olduğunu unutmuşuz, yıllardır. Pirinçten zarar eden baba, sonradan bu soyadını
“Tarancı” olarak değiştirince, bu vak'adan yüz yıl sonra bu soyadını taşıyan akranların
kimisi, Karacadağ Pirinci'nden alınan bu soyadını çok zor hatırlar. “Pirinççizade”
denildiğinde Diyarbakır Küçeleri'ni bir dolaşın. Ulu Camiî'den Ziya Gökalp
İlköğretim Okulu'na sapmadan önce sokağın “Pirinççi Sokak” olduğunu
göreceksiniz. Sebebi de Cahit Sıtkı'nın şimdi müze olan baba evidir.
Diyarbakır Mutfağı'ndan bir pilav tarifi: Duvaklı Pilav
Malzemeler: 2 su bardağı pirinç (Karacadağ Pirinci), 4 bardak su, 2 Yemek Kaşığı
328
sadeyağ, Tuz (yeteri kadar)..
Duvağı için malzeme: ½ Kğ yağsız kıyma, 1 Su bardağı badem, 1 Kaşık
sadeyağ, Karabiber, yenibahar, tuz.
Yapılışı: Pirinç ılık suda biraz tuz ilave edilerek 1 saat kadar bekletilip, bol su
ile yıkanır, süzülür. Pilav pişirilecek kaba yağ konur, pirinç kavrulur. Pirinçler
birbirine yapışmaya başlayınca kavrulma işlemi tamamlanmış olur. Dört bardak
kaynar su ilave edilir. Ağız kapatılıp, kısık ateşte suyunu çekinceye kadar pişirilip,
demlenmeye bırakılır.
Diğer tarafta kıyma kavrulur, tuzu ve baharatları konur. Ağartılmış bademler
1 kaşık yağda pembeleşinceye kadar kavrulup kıymaya ilave edilir. Pilav servis
tabağına yerleştirilir. Üzerine duvak yayılır. Sıcak servis yapılır. (Kaynak Diyarbakır
Mutfağı sayfa 53 DİTAV Yayını İstanbul 2003).
******************************************************************
Diyarbakır İl Yıllıkları'nda Çeltik Hakkında Bilgiler ve Çeltik Üretimi
Cumhuriyet Dönemi içinde Diyarbakır'da yayınlanan Yıllıklar, dört adetle
sınırlıdır:
1. KONYAR Basri, Diyarbekir İl Yıllığı Diyarbekir Vilayet Neşriyatı Ulus Basımevi
1936
2. BEYSANOĞLU Şevket, Diyarbakır İl Yıllığı 1967 İş Matbaacılık ve ticaret
Ankara 1967
3. Komisyon, Cumhuriyetin 50. Yılında Diyarbakır 193 İl Yıllığı İş Matbaacılık ve
Ticaret Ankara 1973
4. Komisyon 200'e Beş Kala Diyarbakır(1995 Diyarbakır İl Yıllığı) D.Ü. Basımevi
İşletme Müdürlüğü Diyarbakır 1995
Bu bildiri beraberinde sunduğumuz “Cumhuriyetin İlk Yıllarında
Diyarbakır'da Tarım Ve Hayvancılık” bildirimizin Tarım kısmında pirinç üretimine
dair istatistik veriler sunulduğu için tablolar ve bilgiler yinelenmemiştir.
Çeltik Çeşitleri ve Karacadağ Pirinci hakkında yaptığımız özetlemeler ve
karşılaştırmalar, kronolojik olarak verilecektir:
Diyarbekir İl Yıllığı-1936
Yıllıkta “Çeltik ve Ziraati” başlığı altında sunulan bilgilerden: “Diyarbekir
Vilâyetinde Kara Kılçık, Ak Kılçık ve Kırmızı Kılçık namlar ile üç türlü çeltik vardır.
Kara Kılçık nev'inin taneleri ufak, yuvarlak ve serttir. Ak Kılçığa nisbetle geç yetişirse
de hastalığa daha mukavim ve daha mahsuldardır. Taneleri baş aşağıdan kolaylıkla
ayrılmadığı için harmanda güç dövülür. Müsabbak dahi tabir edilen Ak Kılçığın
329
taneleri, Kara Kılçık tanelerinden daha büyük ve daha uzundur. Kara Kılçıktan on beş
gün evvel yetişir. Yaprak ve başakları nisbeten yumuşaktır. Taneleri baş aşağıdan
kolaylıkla ayrıldığından harman ameliyatında güçlük çekilmez. Lâkin hastalığa
mukavemeti azdır. Bununla beraber bu nev'i pirinç diğerlerine tercih edilir. Fiat
itibariyle de daha yüksektir.
Kırmızı Kılçık; kılçıkların açık kırmızı bir ev'i çeltiktir ki bugün ziraati
bırakılmış gibidir. Lezzet ve hasılatı itibarıyla Karacadağ Pirinci çok merguktur.
Diyarbekir Vilayetinde pirinç ziraati Madrap tabir edilen gayet geniş,
ekseriya düz ve münbit arazide yapılmaktadır. Bir madrabın genişliği 30 ilâ 240 hektar
arasındadır. Büyük madraplar birkaç kısma ayrılarak her birine “Mağal” denilir.
Koyun yatırıldığı yere mağal denildiğinden ondan kinaye pirinç tohumunun atıldığı
yere de bu isim verilmiştir.
Madrapları iska eden sular, biri ahaliye ve diğeri hazineye ait olmak üzere iki
kısımdır. Hazineye ait madrap sularının senevî icar bedeli mahallî ziraatin terâkki ve
inkişâfı için devletçe vaktile Vilâyet idaresi Husussiyesine verilmiş olduğundan
mezkûr idarece icara verilmektedir. Senevî icar bedeli vasatî olarak kırk iki bin liradır.
Suların bol olduğu müsait senelerde Madrap sularının Vilâyet hususî idaresine temin
ettiği senevî varidat miktarı 65.000 lirayı bulur.
İkinci kısım sulara gelince; membalarından mansaplarına kadar mal sahipleri
tarafından pirinç ekmek üzere idare edilir veyahut icara verilir. Mirî suların irva ve
iska ettiği arazi eşhasa ait olup hükûmetin malı değildir. Hükûmet tarafından tasarruf
edilen iş bu madrap suları talibine ekseriya üçer sene müddetle icara verilmektedir.
Müstecir tarafından efradı ahalinin tapu senedile verilmektedir. Müstecir tarafından
afradı ahalinin tapu senedile mütesarrıf oldukları arazide hakkı tasarrufları nazarı
dikkate alınmadan o suyun iska edileceği madraplarda çeltik ekmek hakkına mâliktir.
Şu şartla ki pirinç ziraati hakkındaki kanun ve örfü âdete tevafuk etsin. Müstecirler
pirinç ekecekleri tarlayı bir sene evvel hükûmet marifetile arazi sahibine bildirmeğe
mecburdur.
Mirî sular için cari olan bu usul, arazi sahiplerine müşkilâtı mucip olmakla
beraber pirinç ziraatinin terâkki ve inkişâfına mani teşkil ettiğinden 327 ve 1926
senelerinde madrap suları halka terk edilmiş ise de halk bunu idare edemeyerek
diğerine münazaaya kıyam ettiklerinden hükûmet tekrar vaziyet ederek iltizam
usulüne avdet etmiştir. “
Yazar, çeltik ekiminin fennî usulde yapılmadığını belirterek, arazinin
sürülmeden, yabanî otlardan temizlenmediğini, gübrelenmediğini söyleyerek,
çeltiğin ekildiğine işaret eder. Karacadağ'da çeltik ekilen arazinin taşlık ve volkanik
alan olduğu için, bir ekimden sonra senelerce boş bırakılmasının söz konusu olduğu
vurgulanarak, doğu taraflarında arazinin taşsız ve küçük taşlarla karışık olduğunu, bu
sebeple arazinin sürüldüğünü ifade eder.
330
Çeltik ekiminde takip edilen yedi sene şu şekilde izah edilir: “Birinci sene
çeltik ekilerek ikinci sene nadas yapılır ve üçüncü sene buğday ekildikten sonra bir
sene nadasa terk edilir ve beşinci sene arpa ekilerek iki sene üst üste boş bırakılır.
Sekizinci sene tekrar çeltik ziraatine hasredilir.”
Çeltiğin genelde Eylül ortasında biçildiğine değinilerek, üç metre
yüksekliğinde harman oluşturulduğu, hayvanlarla dövüldüğü, çalışanlarca
saplarından silkelendiği, güneşte kurutulduğu, sonrasında dinklere gönderilip
kabuktan ayırma işleminin yapıldığı, 100 kilo çeltikten 45-65 kilo arası saf pirincin
elde edildiği, kalanın kırıntı, kepek ve diğer artıklardan oluştuğu belirtilir.
Pirincin en çok bire elli, genelde yirmi-yirmi beş verdiğini belirten yazar, göl
usulü ile ekimin yapıldığı zaman bire yüz verim elde edildiğine Silvan-Hacikân
Köyü'nde yapılan bir ekimi gösterir. Pirinçliklerde verimi düşüren otlar olarak
kandırga, nefel ve darijanı gösteren yazar, pirince zarar veren hayvanlar arasında
serçe, güvercin, yaban domuzu ve çekirgeyi gösterir.
Yazar, Yıllığın bu bölümünü çeltik ekiminde ve üretim aşamasında dikkati
alınacak tedbirleri sıralayarak bitirir. (Bölümün yer aldığı sayfalar: 128-134)
Diyarbakır 1967 İl Yıllığı
İl Yıllığı'nda yıllara göre verilen kimi ürünler arasında pirinç üretimi,
tablodan alınmıştır:
1963 Yılında ekilen hektar ve alınan ürün: 1.723 hektar -3.000 Ton
1964 Yılında ekilen hektar ve alınan ürün: 1.600 hektar – 3.151 Ton
1965 Yılında ekilen hektar ve alınan ürün: 1.640 hektar--2.980 Ton
Ekilen Saha Ekilen Saha İstihsal İstihsal
İlçe
Merkez
Bismil
Çermik
Çınar
Çüngüş
Dicle
Ergani
Hani
Hazro
Kulp
Lice
Silvan
Toplam
1965
65
60
60
380
50
40
30
250
270
1.210
1966
470
50
350
60
30
40
230
300
80
1.610
1965
960
70
80
800
60
50
40
400
500
2.960
1965
940
70
700
10
60
70
450
600
100
3.000
331
Verilen bu rakamlarla Teknik Tarım Müdürlüğü'nden alınan rakamlar arasında bir
uyumsuzluk görülmektedir:
1967 İl Yıllığı'nda Pirinç Ekimi ve Yapıldığı kimi alanlarda yer alan suların
sahiplerine yer verilmektedir: Merkez İlçe, Çermik İlçesi, Çınar İlçesi, Hazro İlçesi,
Silvan İlçesi.
1967 Yıllığı'nda yer alan önemli bir bilgi notu da şu şekildedir: Diyarbakır'da
Akkılçık cinsi, daima sulama sistemi üzerine ekilir. Bilhassa Karacadağ çeltiğinden
olan bu pirinç, çok nefis ve makbuldür. (Bölümün yer aldığı sayfalar 347-348)
Diyarbakır 1973 İl Yıllığı
1973 İl Yıllığı'nda kimi yıllara göre pirinç ihracatı kilo olarak verilen tabloya
şu şekilde yansıtılmıştır:
1933-150.000,
1934-250.00,
1935-600.00,
1936-650.000,
1937-800.000 , 1967-10.000.000, 1969-10.000.000
1972 Yılına ait çeltik ekim alanları, Yıllıkta şu şekilde yer almaktadır:
İlçe
Merkez
Bismil
Çermik
Çınar
Çüngüş
Dicle
Ergani
Hani
Hazro
Kulp
Lice
Silvan
Toplam
Ekiliş
Hektar
4.000
171
371.5
54
70
5
1.000
5.671,50
İstih
Ton
8.675
690
929
108
210
15
2.500
12.927
(1973 İl Yıllığı Ekonomi Bölümü Sayfalar:
527-vd.)
Diyarbakır 1995 İl Yıllığı - 2000'e Beş Kala
1995 İl Yıllığı'nda merkez ve ilçelerde Pirinç
üretimi hakkında verilen istatistiki sonuç,
Hububat Ekiminin İlçelere Göre Dağılımı
tablosundan alınmıştır:
İlçe
Merkez
Bismil
Çermik
Çınar
Çüngüş
Dicle
Eğil
İl çapında üretilen Pirinç toplamı 13.935.000 Kilogramdır. 1995
Ergani
İl Yıllığı'nda bu tabloda yer alan üretim bilgisi dışında verilen
Hani
bilgiler söz konusu değildir. (1995 İl Yıllığı sayfa:266)
Hazro
Kocaköy
Kulp
Lice
Silvan
332
Üretim
4.880
2.500
4.500
240
115
500
1.200
KARACADAĞ VE KENGER
İrfan Rıza YAZICIOĞLU1 ve Kenan HASPOLAT 2
Kengere Genel Bakış
(Gundelia tournefortii), papatyagiller (Asteraceae) familyasından 40-50 cm
yüksekliğinde, tüylü, yıllık, sütlü, dikenli bir otsu bitki türü.
.
Gövdeleri basit veya az dallı, kısa ve kalındır. Yapraklar derimsi, damarlı
beyazımsı tüylü, gövdedekiler sapsızdır. Çiçek durumu küreye bir baş şeklindedir.
Çiçekler morumsu-kırmızı renklidir. Baş kısmı olgunlukta sarımsı-yeşil renk alır ve
dikenler hariç 1 cm kadar uzunlukta olup serttir. Kökleri Güneydoğu'da Mart ve Nisan
aylarında toplanıp değişik yemek yapımında kullanılır. Yabani bir tür Enginar'dır. En
çok tüketildiği il Diyarbakır'dır. Karacadağ bölgesinde çok bol yetişmektedir.
Güneydoğu'da Hamsi muamelesi yapılan bir bitkidir. Küçük bıçak yardımı ile
topraktan çıkarılıp toplanır. Toplandıktan sonra çamurlu üst yapraklar ve dikenler
temizlendikten sonra değişik yemekleri yapılır. Haşlandıktan sonra sarımsaklı
yoğurtlu kavurması, sarımsaklı ekşili meftunesi, yumurtaya bulanıp kızartması,
lebeniye çorbası içinde ve turşu olarak bolca tüketilir. Karaciğer dostu ve koruyucusu
olan kengerin sütünden Amerika'da ünlü bir vitamin firması ''Milk Thistile'' adı altında
karaciğer koruyucu üretmiş ve tıbbın kullanımına sunmuştur.
.
Türkiye'de yetiştiği yerler: Orta, Doğu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz
Bölgesi, Ege Bölgesi. Halk tarafından kenger genellikle taze dallarının kabukları
soyularak tüketilir.
.
Gövdenin kesilmesi ile çıkan sütten kenger sakızı hazırlanır. Kenger sakızı
çiğnenirse iştahı açar, dişleri temizler ve diş etlerini kuvvetlendirir, diş eti
çekilmelerine ve skorbite iyi gelmektedir. Akdeniz bölgesinde olgunlaşan başlar
kavrulup öğütülerek kenger kahvesi yapılır.
1 [email protected]
2 [email protected]
333
Köklerinden elde edilen kenger sakızı kullanılır. Bunun için yaz sonuna doğru
bitkinin toprak üstü kısımları tamamen solduktan sonra kökün etrafı topraktan
temizlenerek açığa çıkarılır ve bir bıçakla çizilir. Çizikten akan süt koyulaşarak sakız
kıvamına gelir. Toplanan sakızlar suda yıkanıp temizlendikten sonra yine su içinde
saklanır.
.
Kengerotu sakız imali haricinde, ilkbaharda toplanıp sebze olarak
tüketilebildiği gibi meyveleri kavrulup toz haline getirilerek kenger kahvesi de
yapılmaktadır.
Faydaları
.
* Kenger sakızı çiğnenmesi iştah açar, dişleri temizler ve dişetlerini kuvvetlendirir.
http://www.genelsaglikbilgileri.com/kenger-otu/
http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/15581031.asp
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kenger
ilkayinmekani.blogcu.coM
Kenger Mutfağı
Karacadağ'da orman kalmadı ama bin yılların "kenger"i direndi zamana. Kar
erimeye başlayınca, kenger topraktan fışkırır. Hele birazcık güneş görsün, dikenli
yapraklarını toprak yüzeyine, gövdesini de toprağın derinliklerine uzatır. Kara,
soğuğa dayanıklıdır. Her taşın altında biten kenger, yöre insanın da vazgeçilmez
yemeğidir. Beş-on santimetre uzunluğundaki etli ve süt beyaz gövdesi yemek
yapılırken kullanılır. Dikenleri kuruyunca çevre köyler için iyi bir yakacak olur. Bahar
öncesi yetişmeye başlayan kenger, Mayıs ortalarında yeşilliğini kaybeder, kartlaşır ve
dikenleşir.
.
Dikenleşen kenger kadınların sırtlarında kıl çadırlara, köylere taşınır. Yani
kenger üç ay aş, beş ay yakacaktır. Antik Karacadağ lavlarında yetişen, kıraç ve
yanmış toprağı seven kenger Diyarbakır, Siverek, Viranşehir ve daha birçok yerde
pazarlarda satılır... Özellikle Siverek'ten onlarca kadın sabahın köründe, ellerinde
demir kazıklarla kenger toplamak için Karacadağ'a akın eder. Erkeklerin kenger
topladığı görülmüş, duyulmuş bir iş değil. Kenger toplamak kolay değildir. Taş taş
dolaşmak, toprağı didik didik etmek gerekir. Bir de bulunan kengerin özenle topraktan
sökülmesi ve temizlenmesi, dikenlerinden arınması lazımdır. Kenger inatçı ve dikeni
yakıcıdır. Ama kenger aştır Siverekliye, Karacadağlıya...(8)
Diyarbakır'a ait bir spesialite de Karacadağ kengeridir. Yumurtalısı,
yoğurtlusu ve meftünesi yapılmaktadır.
Kengerli yemekler: kenger meftunesi, kenger borani, kengerli bulgur
pilavı (1).
334
Kenger Meftünesi:
Yarım kg. yağlı parça kuzu ya da koyun eti suda hafif pişirilir. Sonra;
temizlenmiş ve suda bırakılmış 2 kğ kenger, etin üzerine ilave edilir, ikisi birlikte hafif
ateşte pişirilir. Kaşıkla karıştırılmaz. Piştikten sonra kengerin üzerine bir parmak
geçecek kadar sumak suyu ve bir kaşık salça katılır. Et piştiği zaman yemek de pişmiş
demektir. İstenirse sarımsak ilave edilir (2).
Diyarbakır'ın... "Kenger" bu bitkiden ne yemekler yapılmaz ki... Pilava
karıştırdığınızda et gibi lezzetlendirir bulguru... "meftunesi"nin tadına doyum
olmaz... Önce haşlayıp sonra yumurta ile kızartıp da yiyebilirsiniz... Karadenizlilerin
"hamsisi" ne ise bizim de "kengerimiz" o' dur (3).
İlkbaharda kenger
Kenger Yemekleri
Kengerli Ayran Çorbası
Kenger Meftunesi
335
Siz Hala Kenger Yemediniz mi?
Doğayla sürekli bir ilişki halindeki insanoğlu tüm ihtiyaçlarını fazlasıyla
doğadan tedarik eder. Kenger de onlardan biri. Doğada bolca bulunan kenger yoksul
insanların aşı olmuştur hep. Kenger bir ilkbahar bitkisidir. Yumuşak topraklı
zeminlerde, yamaçlarda, düzlük ve nadasa bırakılan tarlalarda yetişir. Dikenli bir bitki
olan kenger kendiliğinden yetişir. Yabandır bu bitki! Bilimsel literatürdeki adı,
“Gundelia Taurneforti” olan kenger, Kürtçede Kereng olarak bilinir.
İlçemize Karacadağ'dan gelen kenger, çarşıda kurulmuş seyyar tablalarda
yerini çoktan aldı. Bahar öncesi yetişmeye başlayan kenger, Şubat'tan itibaren pazara
düşüp Mayıs ortalarında yeşilliğini kaybeder, kartlaşır ve dikenleşir. Dikenleşen
kenger kadınların sırtlarında kıl çadırlara, köylere taşınır. Yani kengerden üç ay aş, beş
ay yakacak olarak da istifade edilir.
Kenger bitkisi genelde üç şekilde değerlendirilir
1- Dikenlerinden ayıklanarak çiğ çiğ yenir.
2- Dikenlerden ayıklanıp yıkanır ve doğranarak suda kaynatılır. Suyu sıkılarak
iyice süzüldükten ve yağda kızartıldıktan sonra, kengerler tuz-biber-salça ve az
sarımsakla karıştırılır. En son işlem olarak üzerine yumurta kırılarak pişirilir. Bu tarz
yapılan kengerin tandır ekmeğiyle yenilmesiyle tadına doyum olmaz!
3- Kengerler dikenlerinden ayıklanıp yıkanır. Bir hafta tuzlu suda dinlendirildikten sonra sofralarda turşu olarak yerini alır. Tuzlu sudan çıkarıldıktan hemen
sonra tüketilmezse, kengerin beyaz olan rengi hemen siyahlaşır (4).
Kenger Borani
Malzemeler
1 kg kenger, 250 gr kuşbaşı, 1 kaşık sadeyağ, yoğurt, 1 bardak et suyu, 2 diş
sarımsak, tuz.
Yapılışı
Kenger temizlenip kuşbaşı et büyüklüğünde doğranıp yıkanır. Et haşlanır. Bir
bardak et suyu ayrılır. Yağ kızartılıp haşlanan etle kenger içinde ölüştürülür. Ayrılan
bir bardak et suyu bu karışıma ilave edilerek kısık ateşte pişirilir. Dövülen sarımsaklar
yoğurdun üzerine dökülür. Servis tabağına alınan yemeğin üzerine hazırlanan
yoğurtlu sarımsak ilave edilerek servis yapılır.
336
Kengerli bulgur pilavı
Malzemeler:
½ kg kenger, 3 su bardağı pilavlık bulgur, 3 yemek kaşığı sadeyağ (tereyağı),
3 su bardağı su, tuz.
Yapılışı:
Kenger temizlenip doğranır. Az haşlandıktan sonra hafif yağla kavrulur.
Bulgur ilave edilerek, su ve tuz katılarak, suyu çekilinceye kadar pişirilir. Kızgın yağ
ilave edilip, servis yapılır (1).
Kengerli yumurta yemeği
Malzemeler:
2 kg kenger, 3 orta boy soğan, 2 yemek kaşığı sadeyağ, 6 yumurta, tuz,
karabiber.
Yapılışı:
Kenger ayıklanır, yıkanır. Sıcak suda haşlanır. Sıkılarak sudan çıkarılır.
Soğan soyularak ince doğranır. Yağ, soğan, tuz tencereye konulur. Kapağı kapatılır.
Kısık ateşte ara sıra karıştırılarak 7-8 dakika kadar pişirilir. Sonra doğranmış kengerle
birlikte yumuşayıncaya kadar, yaklaşık 10 dakika pişirilir. Karabiber ilave edilir.
Karıştırılır. Ayrı bir bakır sahana alınır. Kengerlerin üzerinde yumurta sayısı kadar
oyuk açılır. Yumurtalar kırılır, üzerine karabiber konur. Beyazları katılaşıncaya kadar
ateşin üzerinde pişirilir.(7)
Diyarbakır Ulu Cami süslemeleri de kengerden etkilenmiştir
Diyarbakır Ulu Camide bitkisel motifler de yoğundur. Akantus yaprakları,
kenger yaprakları, lotus çiçeği dikkat çekmektedir (5).
Kenger Geçim Kaynağı Oldu
Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde karların erimesi sonrası İlkbahar mevsiminin
başlarında filizlenen 'Kenger' bitkisi yörede yaşayan vatandaşların geçim kaynağı
oldu. 3/26/2008
337
Volkanik dağ olan Karacadağ'ın eteklerindeki köylerde kadın ve çocuklar
tarafından toplanan kengerler temizlendikten sonra pazarlarda satışa sunuluyor.
Ergani ilçesinde kenger satışı yapan Ersin Aşkın, "Yılın ilk kengeri birkaç gün önce
çıktı. Karacadağ köyünden gelen kişilerden alıp pazarlarda vatandaşlara satıyoruz.
Özellikle dar gelirli ailelerin sofrasından eksik olmayan kenger, bulgur pilavı, et ve
yumurtayla pişirilip, kızartması yapılarak ya da salata olarak tüketiliyor. Kengerin
kilosu 2 ile 3 TL arasında değişiyor." dedi (6).
Şimdi Karacadağda Kenger Vaktidir
Şimdi Karacadağda kenger vaktidir
ve kenger gibidir genç kızların elleri şimdi...
bembeyaz, kar artığı, çamurlu,
ucuzdur kenger gibi; düşleri, umutları,
aşiret sorasına uğramaz,
soysuzdur, adîdir,
en çok onu söken eller kadardır
kirlidir felhan kızıllığında
hırçındır, asidir, doruklarda ve diplerdedir,
yabanî bir kır yalnızlığıdır...
Ölüm gibi beyaz yalnızlık gibi soğuktur gözleri...
Şimdi kaçamak bir sevda vaktidir,
Çünkü; şimdi Karacadağda kenger vaktidir...
(Seyfeddin Demir)
KAYNAKLAR
1. http://www.genelsaglikbilgileri.com/kenger-otu/
2. http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/15581031.asp
3. http://tr.wikipedia.org/wiki/Kenger
4.www. ilkayinmekani.blogcu.com
5. Diyarbakır kültür ve tanıtma vakfı komisyonu:Diyarbakır mutfağı. İst.
2003. 51,57
6. Doç.Dr. Mebrure Değer Diyarbakır Halk Kültüründe Yemek Müze şehir
Diyarbakır İstanbul.1999.s.417
7. ergun ([email protected]) adına; [email protected]
8. http://kiziltepeajansi.wordpress.com/category/siz-hala-kenger-yemedinizmi/
9. M. Fatih Azamlı:Diyarbakır Ulu Camiinde Bezeme.D.Ü.Arkeoloji
böl.2000.
10. http://www.ozdiyarbakirgazete.com
11.Prof.Dr.Mebrure Değer.Annemin Diyarbakır Yemekleri. Hayy. Kitap. İst.
2009. s.70
12. Şeyhmus Çakırtaş: Ağaçsız Bir Dağ09/05/2004 Radikal
338
KARACADAĞ'IN ENTOMOLOJİK AÇIDAN ÖNEMİ
Celalettin Gözüaçık*
Karacadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ortasında yer alan, kuzey-güney
doğrultusunda uzanan ve en yüksek noktası 1938 m olan yayvan bir dağdır. Mardin
(Derik, kısmen Kızıltepe), Şanlıurfa (Siverek, Hilvan, Viranşehir ve kısmen
Ceylanpınar) ve Diyarbakır (Merkez, Çınar, Ergani ve kısmen Çermik) illeri tarım
alanları ile iç içedir. Yapılan çalışmalarla oldukça zengin böcek faunasına sahip
olduğu bilinmektedir.
Böcekler vücut sıcaklığı değişken canlılar olup, en uygun (optimal) sıcaklığın
26ºC olduğu kabul edilir. Bu değerden uzaklaştıkça yaşamlarını ve gelişimlerini
devam ettirebilmeleri için yazlama (Estivasyon) ve kışlama (Hibernasyon) ihtiyaç
duyarlar. Bu yüzden, yaz sıcağını ve kış soğuğunu atlatabilmeleri için uygun alanlara
göçerler. Böceklerin bu olumsuz koşulları geçirebileceği en uygun yükseltinin 8001600 m olduğu kabul edilmektedir. Kışlaklarda böceklerin, başta kirpi otu
(Acantholimon acerosum (Willd.) Boiss. var. acerosum, kirpi geven (Astragalus
echinops Auch. ex Boiss.), geven (Astragalus sp.), Zır otu (Noea spinosissima Moq.)
ve sığır kuyruğu (Verbascum sp.) gibi çok yıllık bitki örtüsü altında olmak üzere; taş
ve toprak çatlakları içinde bulundukları bildirilmiştir (Lodos, 1961; Yüksel, 1968).
Karacadağ, tüm bu koşullar göz önüne alındığında birçok böcek türü için
önemli bir kışlaktır. Hayatının bir bölümünü ya da tamamını kışlakta geçiren
böceklerle ilgili birçok çalışmalar yürütülmüştür (Zwölfer, 1942; Lodos, 1961;
Yüksel, 1968; Kılıç ve ark., 1974; Lodos ve ark., 1984a,b,c; Satar ve Özbay, 2003;
Tezcan ve ark., 2004;. Pehlivan ve ark., 2005; Gözüaçık ve ark., 2010).
Çalışmalar değerlendirildiğinde, 1984-2010 yılları arasında 6 takıma ait 29
familya ve bunlara bağlı 152 böcek türü belirlendiği görülmektedir (Çizelge 1).
*Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü
[email protected]
339
Bu türlerden bazıları tarımsal bakımdan çok önemli zararlı, bazıları bu
zararlıların parazitoit//predatörü ve bazıları ise potansiyel zararlı ya da nötr
durumundaki böceklerdir. Lodos ve ark. (1984a), 1981 ve 1982 yıllarında Diyarbakır
(Karacadağ)'da Süne (Eurygaster integriceps)'lerin ovalara göç etmeye başladığı
dönemde, kışlak böcek faunasını tespit ile bazı böcek türlerinin kışlak yerlerinden
çıkış ve göç davranışları üzerinde araştırmalar yapmışlardır. Çalışmalarda,
Karacadağ'ın 1800-1900 m yüksekliğinde ilkbaharda kar öbekleri üzerinde bulunan
böcekleri toplamışlardır. İki yıl süren çalışmalar boyunca Coleoptera, Heteroptera,
Homoptera ve Hymenoptera takımlarına bağlı 63 böcek türü tespit etmişlerdir.
Çizelge1. Karacadağ'da 1984-2005 yılları arasında belirlenen böcek türleri
Takım
Tür
Platycleis (Platycleis) intermedia (Serville)
Platycleis (P.) escalerai escalerai Bolivar
Platycleis (P.) escalerai iranica Ramme
Platycleis (Incertana) persica Uvarov
Conocephalus fuscus (Fabricius)
Tettigonia viridissima Linnaeus
Gryllotalpidae Saga ephippigera Fischer-Waldheim
Gryllotalpa gryllotalpa (Linnaeus)
ORTHOPTERA
Caliptamus barbarus cephalotes Fish.-Waldh.
Caliptamus barbarus barbarus (Costa)
Caliptamus tenuicercis tenuicercis Tarbinski
Acrididae
Acrida bicolor anatolica (Dirsh)
Oedipoda aurea Uvarov
Oedipoda schochi schochi Saussure
Acrotylus insbricus insbricus (Scopoli)
Dociostaurus (Notostaurus)
anatolicus (Krauss)
Dociostaurus (Kazakia) jogai (Soltani)
Alydidae
Comptopus lateralis Germ
Berytinus clavipes F.
Berytinus montivagus M.D.
Berytidae
Campsocoris sp. nr. punctipes Germ
Arenocoris waltli H.S.
Ceraleptus obtusus Brulle
Coriomeris denticulatus Scop.
Coreidae
Coriomeris hirticornis F.
Coriomeris spinolai Costa
Enoplops disciger Klt.
340
Familya
Tettigoniidae
Konukçuları
kültür bitkileri
kültür bitkileri
predatör
kültür bitkileri
kültür bitkileri
kültür bitkileri
kültür bitkileri
.
Corixidae
Cydnidae
Lygaeidae
Corixa punctata Illiger
Corixa vermiculata Put.
Crocistethus waltlianus Fieb.
Legnotus limbatus L.
Cymus claviculus Fail.
Emblethis kareli Hob.
Lygaeus equestris L.
Lygaeus pandurus Schill.
Lygaeosoma reticulata H.S.
Megalonotus colon Fieb.-Put
Megalonotus sabulicola Thoms.
Melanocoryphus tristrami D.-Sc.
Microplax interrupta Fieb.
Nysius cymoides Spin.
predatör
Oxycarenus pallens H.-S.
Peritrechus gracilicornis Put.
Rhyparochromus phoeniceus Rossi
Rhyparochromus reuteri Horv.
Compylomma nicolasi Put.-Reut.
predatör
Deraeocoris serenus D.-Sc.
predatör
Miridae
Dicyphus albonasutus Wagn.
predatör
Trigonotylus ruficornis Geoffr.
predatör
Nabidae
Nabis pseudoferus Rem.
predatör
Aelia acuminata L.
buğdaygil
Aelia rostrata Boh.
buğdaygil
Agatharcus herrichi Klt.
Carpocoris iranus Tam.
Codophila varia F.
Pentatomidae
Dolycoris baccarum L.
kültür bitkileri
HETEROPTERA
Eysarcoris inconspicuus H.S
Piezodorus lituratus F.
Sciocoris cursitans F.
Scutelleridae
Pyrrhocoridae
Rhopalidae
Eurygaster integriceps Put.
Scantius aegyptius L.
Brachycarenus tigrinus Schl.
Corizus hyoscyami L.
Maccevethus caucasicus Klt.
Rhopalus parumpunctatus Schl.
Stictopleurus crassicornis L.
Catoplatus crassipes Fieb.
kültür bitkileri
buğdaygil
341
.
Copium adumbratum Horv
Tingidae Tingis auriculata Çosta
Tingis grisea Germ.
Cicadellidae Exitianus fasciatus Mel.
Cixiidae Hyalesthes obsoletus Sign.
HOMOPTERA Tettigometridae Tettigometra eremi Lindb.
Tettigometra leucophea Preyss.
Arnara aenea De G.
Carabidae Harpalus sp. nr. aeneus F.
buğdaygil
Zabrus sp. nr. socialis Sch.
Aphthona flaviceps All.
keten
Aphthona franzi Hkt.
Aphthona gracilis Fald.
Aphthona semicyanea melanopeza Jacob. Morsüsen
Cassida pannonica Suffr.
Chaetocnema montenegrina Hkt.
Chryscmelina chalcites Germ.
buğdaygil
Lema melanopa L.
Bambulotu
Longitarsus albineus Foudr.
Longitarsus anchusae Payk.
Longitarsus dichrous Khnz.
Chrysomelidae Longitarsus fallax Weise
Longitarsus ganglbaueri Hkt.
nane
Longitarsus lycopi (Foudr.)
Longitarsus parvulus (Payk.)
keten
Phyllotreta corrugata Reiche
kültür bitkileri
Solanacaeae
Psylliodes hyoscyami (L.)
Psylliodes sophiae Hkt.
Coccinellidae Coccinella septempunctata L.
Apion aeneum F.
Apion arrogans Wnck.
mercimek
Apion apricans Hbst.
Apion assimile Kby.
Apion beckeri Dbrs.
Apion carduorum Kby.
Apion assimile Germ.
Ceuthorrhynchus angustus Dieck. et Smre.
342
.
Ceuthorrhynchus caucasicus Kitsch.
Ceuthorrhynchus deplanatus Schultze
Ceuthorrhynchus sulcicollis Payk.
Ceuthorrhynchus sp . nr . suturalis F.
Ceuthorrhynchus trimeculatus F.
Eptacus arachnoides Stierl.
Hypera jucundus Cap.
Hypera nigrirostris F.
Curculionidae
Hypera postica Gyll.
Larinus latus (Herbst)
Lixus ascanii L.
COLEOPTERA
Lixus junci Boheman
Lixus obesus Petri
Lixus subtilis Boheman
Mecaspis alternans Hbst.
Pachytychius hordei Brullė
Sibinia femoralis Germ.
Sitona bicolor ssp. concavirostris Hoch.
Sitona callosus Gyll.
Sitona crinitus Hbst.
Sitona humeralis Steph.
Sitona lividipes Fahr.
Sitona puncticollis Steph.
Stenocarus cardui Hbst.
Helophorus
micans Fald.
Hydrophilidae
Helophorus aquaticus L.
Aphodius erraticus L.
Aphodius fimetarius L.
Aphodius granarius L.
kültür bitkileri
kültür bitkileri
buğdaygil
mercimek
buğdaygil
Aphodius luridus F.
Aphodius melanostichus Schmü.
Aphodius quadriguttatus Hbst.
Aphodius tessulatus Payk.
Scarabaeidae Aphodius subterraneus L.
Copris hispanus L.
Onthophagus fimetarius L.
Onthophagus fissinasus Fairm.
Onthophagus lucidus Strm.
Cicindellidae Cicindella campestris L.
Blaps tibialis Reiche
343
Tenebrionidae
DİPTERA
Tachinidae
HYMENOPTERA
Vespidae
Dendarus (Pandarinus) tenellus Mulsant & Rey
Gonocephalum (s. str.) granulatum pusillum (Fabr.)
Pedinus (s. str.) strabonis Seidlitz
Ectophasia oblonga (Robineau-Desvoidy)* ergin parazitoiti
ergin parazitoiti
Eliozeta helluo (Fabricius)*
ergin parazitoiti
Elomya lateralis (Meigen)*
Phasia subcoleopterata (Linnaeus)* ergin parazitoiti
Polistes gallicus L.*
Çalışmalar esnasında ekonomik öneme sahip türler arasında Eurygaster
integriceps, Dolycoris baccarum, Hypera postica, H. nigrirostris, Pachytychius
hordei ve Sitona crinitus en yoğun ve sıklıkla rastlanılan türler olduğu bildirilmiştir.
Böceklerin kışlaktan ilkbahar çıkışlarında artan sıcaklığın etkili olduğunu da
gözlemişlerdir. Aynı çalışmanın devamında, 1983 yılında, Homoptera takımından 3
familyaya bağlı 3 cinse ait 3 tür, Heteroptera'dan 11 familyaya bağlı 31 cinse ait 40 tür
ve Coleoptera'dan ise 6 familyaya bağlı 15 cinse ait 35 tür olmak üzere toplam 78 tür
belirlemişlerdir. Özellikle Eurygaster integriceps, Dolycoris baccarum ve Coccinella
septempunctata gibi böcek türlerinin yanı sıra Sitona crinitus, S. bicolor subsp.
concavirostris, Hypera jucundus, Berytinus montivagus ve Rhyparochromus reuteri
gibi türlerin de kışı dağlarda geçirdikleri ve dolayısıyla göç edici türlerden
olduklarını, Piezedorus lituratus, Emblethis kareli, Tingis auriculata, Rhopalus
parumpunctatus, Hypera postica, H. nigrirostris, Ph. corrugata ve hatta Apion
arrogans gibi türlerin de kışı dağlarda geçirme ihtimalinin fazla olduğunu
bildirmişlerdir.
344
Ayrıca, Avrupa'da buğdaygillerde zararlı olarak bilinen Helophorus micans'ın
Türkiye'de ilk defa bulunduğunu bu çalışmayla ortaya koymuşlardır (Lodos ve ark.,
1984b). Lodos ve ark. (1984)'nın Karacadağ'da yapmış oldukları üçüncü
çalışmalarında ise, Chrysomelidae türlerini ele almışlar ve bu familyaya bağlı 14 tür
kaydetmişlerdir. Bu türlerden Aphthona flaviceps'in Rusya'da Keten bitkisinde
(Linum usitatissimum) ara sıra zarar yaptığı bilinmektedir. A. semicyanea'nın
konukçusu Morsüsen (Iris germanica)'dir. Ancak şimdiye kadar yalnızca Kafkasya'da
bulunduğu bilinen A. semicyanea melanopeza'nın konukçusu hakkında kesin bilgi
bulunamamıştır. Longitarsus albineus 'un önemli konukçusu Bambulotu
(Heliotropium europaeum)'dur. Longitarsus dichrous Kafkasya'ya özgü bir tür olup
Türkiye için yeni bir tür olduğunu ve ilk defa bu çalışma ile terra typica haricinde bir
yerde bulunduğunu bildirmişlerdir. Longitarsus lycopi ise nane (Mentha sp.)
zararlısıdır. Longitarsus parvulus'un da Avrupa'da keten bitkisinin önemli bir zararlısı
olduğu bilinmektedir. Türkiye'de zararlı olduğuna ait kayıt bulunmamaktadır.
Psylliodes hyoscyami'nin konukçuları Solanacaeae familyası türleri ve özellikle
Güzel Avratotu (Atropa belladona) ile Ban otu (Hyoscyamus niger)'dur. Satar ve
Özbay (2003), Platycleis escaleria escaleria, P. intermedia, Gryllotalpa gryllotalpa
ve Calliptamus türlerinin kültür bitkilerinde zararlı olduğu, Saga ephippigera'nın ise
predatör olduğunu bildirmiştir. Pehlivan ve ark. (2005), Türkiye'de Lixinae
altfamilyasından (Coleoptera: Curculionidae) 60 türün Türkiye'deki yayılışlarına
ilişkin yeni bilgiler verilmiştir. Karacadağ'da Larinus latus, Lixus junci, L. obesus ve
L. subtilis türlerinin bulunduğunu bildirmiştir. Tezcan ve ark. (2004), Karacadağ'da
Tenebrionidae (Coleoptera) familyasından Dendarus (Pandarinus) tenellus, Pedinus
(s. str.) strabonis, Gonocephalum (s. str.) granulatum pusillum ve Blaps tibialis
türlerini belirlemişlerdir.
Sünenin ergin parazitoitleriyle ilgili çalışmalarda; Lodos (1961), 1950 yılında
Karacadağ'da bazı yerlerinde %25 oranında parazitli Süne saydığını, 1951 yılında
ortalama %10, 1952 yılında %8, 1953 yılında ise %12 oranında parazitlenmenin
olduğunu bildirmiştir. Gözüaçık ve ark. (2008), Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde
kışlak alanlarında Süne ergin parazitoitleri olarak; Eliozeta helluo (Fabricius), Phasia
subcoleopterata (Linnaeus), Ectophasia oblonga (Robineau-Desvoidy) ve Elomya
lateralis (Meigen) türlerini belirlemişler, Karacadağ kışlağında parazitlenmenin,
2003, 2004, 2005 ve 2006 yıllarında sırasıyla %3,1, %5,2, %3,3 ve %4.8 olduğunu
bildirmişlerdir.
Karacadağ'da en dikkat çekici çalışmalar, hububatta önemli bir zararlı olan
Süne üzerinde yapılmıştır. Bu kışlağa ulaşımın kolay olması ve 3 ili kapsamasından
dolayı, Süne populasyonunun tahmininde uzun yıllar ilkbahar ve sonbahar aylarında
Geven altı ve kar üzerinde böcek sayımları yapılmaktadır.
Süne, ülkemizde birçok salgın yapmıştır. Eldeki kayıtlara göre; 1927-1929
(3yıl), 1939 - 1941 (3 yıl), 1955 - 1959 (5 yıl), 1967 - 1972 (6 yıl) ve son olarak da
345
1979'dan günümüze kadar halen devam etmektedir. Devlet, bu zararlı ile 1927-1954
tarihleri arasında ilk olarak fiziksel mücadele yürütmüştür. Bu mücadelede 19281939 yılları arasında 1.263,349 ton Süne ergini toplanmış ve imha edilmiştir. Bunu
takiben, 1939-1953 yılları arasında toplam 286.143,6 hektar kışlak alanı yakılmıştır.
Ancak, doğayı tahrip etmesi ve toprak erozyonuna neden olması dolayısıyla 1953
yılında bu uygulamadan vazgeçilmiştir.
1955 yılından itibaren kimyasal (insektisit) mücadeleye başlanmıştır.
Havadan ilaçlama şeklinde yürütülen bu uygulamanın hedef dışı alanlara zarar
vermesi ve uygulamadaki aksaklıklarından dolayı 2004 tarihinde yer aletlerine ve
sonrasında da yönetimli çiftçi mücadelesine geçilmiştir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, iklim özellikleri, topoğrafik yapısı, bitki örtüsü
ve bölgede yapılan tarım kültürü, zararlının salgın oluşturması için uygun koşulları
taşımaktadır. Süne kışlaklar ile hububat alanları iç içedir. Bu sebeple, bölge; böceğin
beslenme, üreme, yazlama ve kışlama faaliyetleri için en uygun ortamı sağlamakta ve
yeterli doğal düşman baskısı da oluşamadığından her yıl buğdayda önemli zararlar
meydana gelmektedir. Bu durum doğal dengenin zararlılar lehine bozulması anlamını
taşımaktadır. Daha açık bir ifadeyle kışlaklardaki biyoçeşitliliğin azalması, zararlının
doğal düşmanlarının ve ikincil konukçularının yaşam alanlarının bozulması doğal
döngüyü olumsuz etkilemektedir.
Yapılan çalışmalarda, Süne yumurta parazitoiti olan Trissolcus semistriatus
ve T. vassilievi'nin bölgede daha etkin olabilmesi için yazlama ve kışlamalarına imkan
sağlamak amacıyla 1500 m ile 3000 m aralıklarla ağaçlık grupların oluşturulmasına;
Süne'ler kışlaklara gittikten sonra parazitoitlere uygun yaşama koşulları sağlayarak
diğer konukçuları olan bitki ve böcek populasyonunun çoğalmasına olanak veren
polikültür tarıma geçilmesine, ilkbahar ve yaz ayları boyunca yeşil kalabilen bazı
yabancı otların korunmasına; uygulanan mücadele sisteminin mutlaka iyileştirilerek
soruna entegre mücadele çerçevesinde çözüm aranmasına ihtiyaç olduğu
belirtilmiştir (Şimşek ve Yaşarakıncı, 1986).
Ayrıca, Süne yumurta parazitoitleri, Trissolcus spp.'in buğday biçilmesinden
sonra çevredeki yıllık (özellikle Capparis spinosa L., Carduus pycnocephalus L.,
346
Centaurea solstitialis L., Eryngium creticum Lam., E. campastre) ve çok yıllık
bitkiler [andız (Arceuthos drupacea L.), meşe (Quercus sp.), kuşburnu (Rosa canina
L.), yabani alıç (Crataegus azarrolus L.) ve dut (Morus sp.)] üzerinde beslenen veya
barınan 15 tür pentatomid (özellikle Acrosternum breviceps (Jakovlev), Acrosternum
heegeri Fieber, Bagrada abeillei Puton, B. amoenula, Codophila varia (Fabricius),
Eurydema ornata (Linnaeus), Graphosoma semipunctatum (Fabr.) ve 3 tür scutellerid
(Odontotarsus robustus Jakovlev, O. obsoletus obsoletus, O. rufencens)'in
yumurtalarında hayat döngüsünü tamamladığı; bu parazitoit erginlerinin sözkonusu
ağaçların gövdelerinde kışı geçirdiği belirtilmektedir (Gözüaçık 2011; Gözüaçık &
Yiğit 2011). Bu ağaçlardan meşe, yabani alıç ve yabani armut ile sözü edilen tek yıllık
bitkilerin Karacadağ'da varlığına rastlanılmaktadır. Sonuç olarak, doğal dengenin
yeniden oluşturulmasının; biyoçeşitliliğin korunması, yaygınlaştırılması,
sevdirilmesi ve doğru tarımsal uygulamaların yapılmasıyla mümkün olacağı
görülmektedir.
KAYNAKLAR
1. Gözüaçık, C., Kara K., Karaca V., Duman M., Mutlu Ç. ve Melan K.
(2010). Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Süne, Eurygaster integriceps Put.
(Hemiptera: Scutelleridae)'nin Ergin (Diptera: Tachinidae) Parazitoitleri ve
Etkinlikleri. Harran Ünv. Ziraat Fak. Derg.,14(1) 1-8.
2. Gözüaçık, C. 2011. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Süne, Eurygaster
integriceps Put. (Heteroptera: Scutelleridae)'in Yumurta Parazitoitleri, Trissolcus spp.
(Hymenoptera: Scelionidae)'nin Pentatomid ve Scutellerid Konukçuları, Doğada
Parazitoit/Konukçu İlişkileri ve Bunun Süne Populasyonları ve Zararı Üzerine
Etkileri (Doktora tezi).
3. Kılıç, A. U., A. Çatalpınar, N. Adıgüzel, Y. Dörtbudak, S. Çavdaroğlu.
1974. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Süne (Eurygaster integriceps Put.)'nin Biyoekolojisi ve Epidemiyolojisi ile Daha Uygun Kimyevi Mücadele Metotlarının
Araştırılması. Proje No: A/106.602 yayınlanmamış nihai rapor. Diyarbakır Zirai Müc.
Araştırma Enstitüsü.
347
4. Lodos, N. 1961. Türkiye, Irak , Iran ve Suriye'de Süne (Eurygaster
integriceps Put.) Problemi Üzerinde İncelemeler. E. Ü. Zir. Fak. Yay. , No: 51, 115 s.
5. Lodos, N., F. Önder, N. Adıgüzel ve Z. Şimşek, 1984a. Diyarbakır
(Karacadağ)' da Süne'lerin ovalara göç etmeye başladığı dönemde, kışlak böcek
faunasını tespiti ile bazı böcek türlerinin kışlak yerlerinden çıkış ve göç davranışları
üzerinde araştırmalar. Türk. Bit. Kor. Derg. (1984) 8: 45-58.
6. Lodos, N., F. Önder ve Z. Şimşek, 1984b. Diyarbakır (Karacadağ)' da
Süne'lerin ovalara göç etmeye başladığı dönemde, kışlak böcek faunasını tespiti ve
Süne ile bazı böcek türlerinin kışlak yerlerinden çıkış ve göç davranışları
üzerinde araştırmalar (III), Coleoptera: Chrysomelidae türleri. Türk. Bit. Kor. Bült.
Ek baskı, 44: 75-87.
7. Lodos, N., F. Önder ve Z. Şimşek, 1984c. Diyarbakır (Karacadağ)' da
Süne'lerin ovalara göç etmeye başladığı dönemde, kışlak böcek faunasını tespiti ile
bazı böcek türlerinin kışlak yerlerinden çıkış ve göç davranışları üzerinde araştırmalar
(II). Türk. Bit. Kor. Bült. (1984) 24: 113-118.
8. Pehlivan E., Y. Karsavuran ve S. Tezcan, 2005. Contributions to the
knowledge of the Lixinae (Coleoptera: Curculionidae) from Turkey. Türk. entomol.
derg., 2005, 29 (4): 259-272
9. Satar, A. ve C. Özbay, 2003. On The Orthoptera (Insecta) Fauna Of The
Karacadağ Mountains and the Tigris Basin (Diyarbakir, Turkey). Bol. S.E.A., nº 32
(2003): 115- 120.
10. Şimşek, Z., N. Yaşarakıncı, 1986. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Süne
yumurta parazitoidlerinin (Trissolcus spp.) Etkinliği Üzerinde Rol Oynayan
Faktörler, Türkiye I. Biyolojik Mücadele Kongresi Bildirileri, 12-14 şubat 1986.
Adana 330-341.
11. Tezcan, S., Y. Karsavuran, E. Pehlivan, B. Keskin ve J. Ferrer, 2004.
Contributions to the knowledge of the Tenebrionidae (Coleoptera) from Turkey Part
II. Opatrinae, Tenebrioninae, Adeliinae. Türk. entomol. derg., 2004, 28 (3): 163-180.
12. Yüksel, M., 1968. Güneydoğu Anadolu'da Süne Eurygaster integriceps
Put.'un yayılışı, biyolojisi, ekolojisi, ve zararı üzerinde araştırmalar. Zir. Müc ve Zir.
Karantina Genel Müdürlüğü yayınları, No:46. Ankara.
13. Zwölfer, W., 1942. Süne Eurygaster integriceps Put.'un Epidemiyolojisi
Bakımından Tetkiki. Türkçe'ye çeviren Mithat Ali Tolunay. Ziraat Vekaleti Neşriyatı.
İstanbul.
348
KARACADAĞ MERALARI
İsmail GÜL¹, Sait KILIDz
ÖZET
Volkanik dağ olan Karacadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde Diyarbakır
ve Şanlıurfa il sınırlarımız arasında bulunmaktadır. Karacadağ eteklerinde bulunan
Karacadağ meralarına ait coğrafî bilgiler, iklim, toprak ve su yapısı, bitki çeşitliliği,
hayvancılık ve gen kaynakları ile ilgili bilgiler bu çalışmada sunulmuştur.
Abstract
The volcanic mountain Karacadağ, the Southeast Anatolia region is located
between the borders of the province of Diyarbakır and Şanlıurfa. Located on the
slopes of the Karacadağ, geographic information, climate, soil and water structure,
plant diversity, genetic resources, livestock related information presented in this
study.
Karacadağ Meraları
Karacadağ Volkanik dağ eteklerindeki Karacadağ meraları, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde bulunmakta olup, kuzeydoğusunda Diyarbakır, batısında
Siverek, güneyinde Viranşehir, doğusunda Mardin eşiği, kuzeyinde Güneydoğu Toros
dağları ile çevrilidir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 2.426.642 ha mera alanı ve 587
ha çayır alanları mevcut olup (Anonim, 1988), bu miktarlar ülkemiz çayır mera
alanlarının % 11'ini, bölge yüzölçümünün ise % 33,3'ünü kapsamaktadır (Gül, 2004).
Bu meraların önemli bir kısmı Karacadağ'da bulunmaktadır.
Volkanik Karacadağ kütlesi, bazaltik lavlardan meydana gelmiş büyük bir lav
kalkanı olarak tanımlanabilir. Kuzey-güney doğrultusunda uzanarak Diyarbakır
Havzası ile Şanlıurfa Platosunu birbirinden ayırır. Erinç'e göre Karacadağ, 120 km
çapında, daire şekline yakın bir sahaya yayılmıştır. Bu lav yığının, çevreye doğru
meyili çok az yaklaşık 2 derece kadardır. Ardel'e göre Hawaii tipi bir volkan olan ve
kalkan şeklindeki Karacadağ volkanik kütlesi bazalt lav kubbelerinin üst üste
yığılmasından meydana gelmiştir. Fazlaca aşınmış bulunan Karacadağ üzerinde
volkan strüktürü görülmez (Ertekin, 2002).
1:Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, 21280, Diyarbakır.
2:Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarla Bitkileri Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi, 21280,
Diyarbakır.
349
Karacadağ'ın en yüksek yeri, Mergimir Tepe'dir (1981 m). Diğer önemli
yükseltileri; Kollubaba Tepesi (1957 m), Mandal Tepesi (1895 m), Bakşo Tepesi
(1883 m), Hazel Tepesi (1839 m), Kanisor Tepesi (1810 m), Kurt Tepesi (1800 m),
Acem Tepesi (1780 m), İnek Tepesi (1779 m), Bahadır Tepesi (1750 m), Turso Tepesi
(1750 m), Mergider Tepesi (1663 m), Aşağı Devekıran Tepesi (1510 m), Keluşak
Tepesi (1500 m), Harami Tepesi (1500 m), Besrek Tepesi (1350 m). Birçoğu yazın
kuruyan küçük akarsular tarafından yarılmış olup önemli bazı dereleri ise şunlardır:
Sultan Deresi, Esirkul Deresi, Çapa Deresi, Mazıpınar Deresi, Gözün Deresi,
Şekerpınarı Deresi, Kara Dere, Hüre Dere, Gazal Deresi, Ziyaret Deresi, Simo ve
Nevalmaz Dereleridir (Ertekin, 2002). Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin genelinde
olduğu gibi iklim şartları karasal bir step ikliminin özelliklerini yansıtmaktadır. En
düşük sıcaklık derecelerinin ve yağışların kış mevsiminde toplandığı görülür. Yaz
mevsiminin çok sıcak ve kurak geçmesi ana çizgileriyle yörede Akdeniz tipi bir yağış
rejiminin varlığını ortaya koyar. Yağışlar düzensiz olup, yıllık yağışın büyük kısmı kış
mevsimine isabet eder. Kış mevsiminden sonra en fazla yağış ilkbahar aylarında
görülür. Yaz mevsimi ise tamamen yağışsız geçer ve sıcaklık yüksek derecelere
ulaştığı için şiddetli bir kuraklık söz konusudur. Türkiye'nin en sıcak bölgelerinden
biridir. Sonbahar ayları ise az yağışlıdır. Güneydoğu Anadolu'da yıllık yağış miktarı,
genellikle, Güneydoğu Toroslardan Suriye platformuna doğru tedrici olarak azalır.
Güneydoğu Toroslar yayı üzerinde 800-1250 mm arasında değişen yıllık yağış,
güneyindeki yerlerde 450-500 mm arasındadır. Suriye sınırına doğru bu miktar iyice
azalır (Tarım İl Müdürlüğü) (DMİ).
Ülkemizde meraların büyüklüğü hakkındaki istatistiki bilgiler büyük ölçüde
tahminlere dayanmaktadır. 1950'li yıllarda 37.9 milyon hektar olan mera alanları
1980'li yıllarda 20 milyon hektar olarak verilmiştir. 2001 yılı Devlet İstatistik
Enstitüsü Tarım Sayımı sonuçlarına göre Türkiye'de toplam 13.1 milyon hektar mera
alanı bulunduğu kaydedilmiştir.
Bölgeler
Alan(mil.ha)
Mera %
Verim(kg/da)
Doğu Anadolu
4662
35
70
Orta Anadolu
4385
33
50
948
7
40
1269
10
100
Ege Bölgesi
750
6
100
Akdeniz Bölgesi
630
5
60
Marmara Bölgesi
518
4
100
Güneydoğu Anadolu
Karadeniz Bölgesi
TOPLAM
13.162
.
100
Hayvan sayısının artmasına rağmen mera alanları dörtte bir azalmış
350
bulunmaktadır. Bu durumda hayvanları yeterli beslendirememekteyiz. Meralar bizim
ormanlarımız gibi, madenlerimiz gibi doğal kaynaklarımızdır. Meralar sadece
hayvanların ihtiyacı olan beslenmeyi karşılamıyor, doğaya ve tabiata oksijen de
veriyor. Türkiye'de meralar yüzyıllardır tahrip edilmekte olup 1998 yılından itibaren
Devlet meralara kanunlarla sahip çıkmış bulunmaktadır. Mera alanlarında tahribat,
erozyonun çok ciddi boyutlara ulaşmış olması ve hayvancılığımızda son yıllarda
yaşanan büyük sıkıntılar, ülkemizdeki çayır mera alanlarının korunması,
geliştirilmesi ve verimliliklerinin artırılması için, bu konuda yürütülen çalışmalara
ivme kazandırmış ve yıllardır çıkarılamayan 4342 sayılı Mera Kanunu 25 Şubat 1998
tarihinde kabul edilmiş ve 28 Şubat 1998 tarihinde de Resmi Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir.
Mera; bir veya birkaç köye veya beldeye hayvanlarını otlatmaları ve otundan
yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılan arazilerdir. Bu
meralar orman rejimine giren alanlarda bulunuyorsa “Orman İçi Mera” olarak
tanımlanmaktadır.
Diyarbakır ve Şanlıurfa illeri mera alanları içinde en önemli öneme sahip olan
mera alanları Karacadağ Bölgesi mera alanlarıdır. Diyarbakır ilinde Bağlar,
Kayapınar merkez İlçeleri ile Çınar, Ergani, Çermik ilçeleri sınırları dahilinde
kalmaktadır (110 000 ha.). Şanlıurfa ilinde Viranşehir ve Siverek ilçeleri sınırları
dahilinde kalmaktadır. Bu mera alanları genel itibarı ile taşlık yapıda %50-80
oranında olup makineli tarıma elverişsiz durumdadır.
Karacadağ'ın büyük bir kısmı bazaltik topraklardan oluşmuştur. Azonal
toprak grubundan olan ve ana kayası bazaltik olup eğimli yerlerde rastlanan litozal
topraklar, kahverengi orman toprakları, kullanılmayan arazi olan çıplak kaya,
molozlar ve koluviyal daha küçük alanlar kapsar (Ertekin, 2002).
Mera parsellerinin toprak korumasının sağlanması, bu parsellerden elde
edilen ot miktarının artırılarak meraya zarar vermeden daha fazla hayvanın
yararlanması, düzensiz yapılan otlatmanın sisteme kavuşturulması, meraya aşırı
baskının kaldırılması için kaba yem üretimini artırmak üzere yem bitkileri ekilişi
yapılan alanın ve birim alandan alınan verimin arttırılarak hayvanların kışlık yem
ihtiyaçlarının karşılanması ve hayvancılığın daha da gelişmesini sağlayarak
hayvansal ürünlerin daha ekonomik koşullarda elde edilmesini sağlayacaktır.
Hayvansal üretimde en önemli girdiyi oluşturan kaliteli kaba yemin en ucuz
ve en kolay temin edildiği kaynaklar, en önemli doğal kaynaklarımızı oluşturan Çayır
ve Mera alanlarımızdır.
Türkiye'de 11 milyon büyükbaş hayvan birimine eşdeğer miktarda hayvan
varlığı mevcuttur. Buna göre kaliteli kaba yem ihtiyacımız 50 milyon tondur. Bu
talebin 11 milyon tonu çayır-mera alanlarından, 6 milyon tonu yem ekilişlerinden, 4
milyon tonu silaj yapımından, 20 milyon tonu da saman, bahçe içi otlak artıkları gibi
besleme değeri düşük yemler ve konsantre yemlerle karşılanmaktadır. Böylece her yıl
351
10 milyon ton kaba yem açığı görülmekte ise de gerçekte kaliteli kaba yem açığı 28
milyon ton'dur (Karakuş, 2000). Bir hayvanın günlük mera yem ihtiyacı: Canlı
ağırlığının 1/10'u olarak kabul edilir. Örneğin 40 kg civarında bir koyunun günlük
yem ihtiyacı 4 kg'dir. 250 kg ağırlığında bir sığırın günlük yem ihtiyacı 25 kg'dır.
Karacadağ meraları yöre halkı tarafından küçükbaş (özellikle koyun)
otlatılmak suretiyle değerlendirilmekte ve koyun merası olarak tanımlanmaktadır.
Mera alanları özel sektöre açılarak yüksek kapasiteli entegre koyunculuk işletmeleri
kurulmalıdır. Karacadağ tipi koyun ırkının oluşturularak meralardan azami istifade
sağlanması gerekmektedir. Karacadağ Bölgesinde üretilen koyun sütü ve süt
ürünlerinin, katma değeri yüksek yöresel ürün olarak, pazarı oluşturulmalıdır. Bu
bölgede yetiştirilen ürünlere Coğrafi İşaret Belgesi alınarak Karacadağ meraları
bölgemiz ve ülkemizin hizmetine sunulmalıdır.
Günümüzde Mera Kanununun hayata geçmesiyle, meralarda ıslah
programları gündeme gelmeye başlamıştır. Meralarda ıslah programına başlamadan
önce, bu alanlardaki bitki tür ve kompozisyonların belirlenmesi, mevcut bitki
desenine göre uygun ıslah programları geliştirilmesi başarı oranını artıracaktır (Gül,
2004). Nitekim; floristik kompozisyon belirlenmeden ve bitki türleri doğru teşhis
edilmeden merada iyi bir amenajman veya ıslah işine başlanamayacağı
bildirilmektedir (Bakır, 1989). Mera Islahı: Mera vejetasyonunu, kalite ve kantite
bakımından yükselten, değerli yem istihsaline, hayvanların optimum istifadesine
sunan ve maksimum hayvansal ürünün elde edilmesine ve ayrıca toprak muhafaza ve
erozyon kontrolü amacına yardım eden bütün metotların (sulama, gübreleme, aşılama
v.s.) bir mera üzerinde tatbik edilmesidir. Mera ıslahı, yem kaynaklarının ıslahı veya
otlayan hayvanların, bu yemden yararlanmasını kolaylaştırmak için mera üzerinde
uygulanan özel işlem ve kurulan tesisler olarak ta tarif edilebilir.
Bu yaklaşımla; mevcut mera alanlarımızdan istenilen verimin alınması için
meralarımızın ıslah edilmesi gerekmektedir. Yapılacak ıslah çalışmaları ile temelde
elde edilecek yararlar şunlardır:
1- Yem Verimini Arttırmak: İyi bir mera ıslahı ile meranın yem üretimi 2-3 misli
arttırmak mümkündür.
2- Yem Kalitesini Yükseltmek: Hayvanların sevdiği ve beslenme değeri daha
yüksek mera bitkilerinin artmasını sağlayan mera ıslahı, yem kalitesini de yükseltir.
3- Hayvansal Ürün Miktarını Arttırmak: Islah edilen meralarda otlayan
hayvanların et ve süt üretimi de artar.
4- Hayvanların Sevk ve İdaresini Kolaylaştırmak: Meraya kafes çitlerin,
hayvan barınaklarının tesisi ve mera yollarının yapılması, hayvanların sevk ve
idaresini kolaylaştırır ve az personelle çok iş yapılmasını sağlar.
5- Zehirlenmelerin Kontrol Altına Alınması: Zehirli bitkilerle savaşılarak,
hayvan ölümleri azaltılmış olur.
352
6- Erozyon Kontrolü: Mera alanının ot örtüsü ıslah tedbirleri ile iyileştirildiği
takdirde erozyon da önlenmiş olur.
Tarım Bakanlığı tarafından Şanlıurfa ve Diyarbakır illerinde yürütülen mera
ıslah projesi ile birlikte Karacadağ'daki meralarımızın bir kısmı koruma altına alınmış
olacaktır.
Meralar sadece ot üretilen yer değil, yem kaynaklarımızdır. Bu mera
alanlarındaki bitki örtüsünü muhafaza edip geliştirecek olursak hem erozyonu
önlemiş oluruz hem de yer altı su kaynaklarımızın beslenmesini sağlamış oluruz.
Yüzyıllardır tahrip edilen Karacadağ'da yaşayan insanlar susuzluk sıkıntısı çekmekte,
hayvanlarını besleyecek ot bulamamaktadır. Bu bölgede yaşayan besiciler göç etmeyi
bile planlamaktadır. Eğer bu meraları eski özelliğine kavuşturacak olursak hem bu
insanların gelir düzeyi artmış olur hem de meralar düzelir.
Resim 1: Karacadağ Meralarında Otlatma.
Kontrol, düzen ve sistem dahilinde meraların kullanılması gerekmektedir
aksi durumlarda meraların kullanılamaz hale geleceği kaçınılmaz olacaktır.
4342 sayılı Mera Kanunu ile çayır, mera, yaylak ve kışlaklar koruma altına
alınmış olup kamu orta malıdır. Tespit, Tahdit çalışmaları yapılan alanlar ilgili köy ve
belediyelere tahsis edilmektedir. Mera yönetim birliği vasıtası ile sevk ve idareleri
yapılmaktadır. Ancak, bu durum mera ıslahında çoğu zaman beraberinde sıkıntılar
doğurmaktadır. Mera ıslah projelerinin sonuçlanıp Mera Yönetim Birliğine devrinden
sonra sürdürülebilirlik çoğu zaman sağlanamamaktadır.
Bu nedenle mera alanlarının özel sektöre açılması, ıslah amaçlı kullanımın
önündeki yasal engeller kaldırılarak teşvik edici yöntemler denenmelidir.
Bitki vejetasyonu, toprak ve diğer
353
doğal kaynakların korunmasını ve
geliştirilmesini sağlamak, meralardaki ot verimi, kalitesi ile tarla arazileri içindeki
yem bitkileri alanı ve üretimini artırmak suretiyle meralarımızı yeşillendirmek ve aynı
zamanda, devamlılık arz eden maksimum hayvansal ürünler elde etmek, büyükbaş ve
küçükbaş hayvanların ihtiyacı olan kaba yemin büyük ölçüde karşılanması için çayır
mera ıslah ve amenajman çalışmalarını zorunlu kılmaktadır.
Çayır ve mera alanlarında elde edilen otun katma değeri yüksek hayvansal
ürünlere dönüştürülmesine ve mera alanlarının mevcut yapısına uygun ırk ıslahına
gidilmelidir. Sadece ot verimini artırmak çoğu zaman yeterli olmamaktadır.
Meralardan yararlanılmada en azından aşağıdaki dört ilkeye uyma
zorunluluğu vardır:
a. Zamanında otlatma
b. Kapasiteleri kadar hayvanla otlatma
c. Üniform otlatma
d. Yem türüne uygun hayvanla otlatma
Sürdürülebilir bir üretimi sağlamasının yanında, çayır ve mera alanlarımız,
toprağı yerinde tutarak, rüzgar ve su erozyonunu önlemek suretiyle, yaşanabilir ve
sürdürülebilir bir çevrede yaşayabilmenin de en önemli unsurudur.
Bölgede yaşanan kuraklıklardan dolayı su sıkıntısıyla beraber mera sorunu da
baş göstermektedir. Özellikle Karacadağ bölgesinde hayvancılıkla uğraşan köylüler,
otlatmak için hayvanlarını Lice, Hazro, Silvan, Bingöl, Solhan, Muş, Varto ve
Erzurum gibi çevre illerdeki meralara götürmektedir. Hayvanlarını meralara götüren
köylülerden fahiş fiyatlar istenmektedir. Gittikleri yerlerde “yüksek ücret” sürpriziyle
karşılaşan köylüler çok zor durumda kalmaktadırlar.
Karacadağ, hayvancılığa endeksli geçim kaynakları ile peynir üretiminin
merkezinde yer almaktadır. Karacadağ'ın şehrin peynir ve sadeyağ üretiminde
geçmişteki önemini korumasına rağmen, Beritan Aşireti'nin iskâna tabiî tutulması ve
son otuz yılda hayvancılığa ait getirilen kimi göç kısıtlamaları, meralarla otlak
alanlarının azalması, alternatif iş alanlarına yönelme, peynir üretimini azaltmamış ise
de eskisi gibi sadeyağa rağbetin olmayışı söz konusudur. Peynirin mandıralarda
üretimi, sade yağda bir artış ortaya çıkarmıştır. Şehir merkezinde sadeyağ
kullanımının giderek azalması, nebatî yağ kullanımının daha ekonomik oluşuna
bağlanabilir. Sade yağın daha çok şehir dışına satımı mevcuttur.
Yazları yaylak olarak Diyarbakır ve Şanlıurfa Karacadağ eteklerinde
konaklayan ve kışın da Şanlıurfa Ceylanpınar'da kışlaklarda konaklayan yaklaşık 120
aile ve 1200 nüfusa sahip Kejan aşiretine bağlı Karacadağ göçerleri ve göçer
temsilcilerinin sorunları Siverek ilçesi sınırlarındaki Karacadağ kayak merkezinde
dile getirildi. Bu sorunlara yetkililerce çözümler üretilerek yapılabilecek alternatifler
sunulmuştur. Göçer temsilcileri ve göçerlerin dile getirdikleri sorunlar şu baslıklar
354
altında toplanabilir;
1. Yaylak ve kışlak olarak kullandıkları alanların yaşanabilir alt yapıya sahip
olması (elektrik, su, kanalizasyon, yol, okul, sağlık hizmeti vb.).
2. Yaylak ve kışlaklara eğitim olanaklarının getirilmesi.
3. Hayvancılığın daha kapsamlı ve modern bir şekilde yapılabilmesi için kredi
olanaklarının sağlanması.
4. Konakladıkları mera alanlarından para alınmaması.
5. Süt tesisi veya fabrikasının yapılması veya sütlerinin bu tesislerce
toplatılması.
6. Gelir durumlarının yükselmesi için sütlerini pazarlayacak kooperatifler
oluşturulması.
7Göçerlerin yaylak ve kışlaklar arasındaki nakillerinin sağlanması,
şeklindedir.
Resim 2: Karacadağ Meralarında Göçerlere Ait Kıl Çadır.
Dağ ve eteklerinde 40-50 yıl öncesine kadar çok az orman olmasına rağmen
bilinen başlıca ağaçlar meşe, mazı, çitlenbik, dardağan, alıç, menengiç, ahlat, yabani
armut ve dişbudak'tır. Endemik-nadir bitkinin yanı sıra buğdaygil-baklagil
familyalarına ait bitkilerin yabani akrabaları yaşamaktadır. Bu arada geven, pişik
geveni, safran, düğün çiçeği, kenger, yılan yastığı, papatya, kan damlası ve sütleğen
yörenin en fazla göze çarpan bitkileri olarak bilinir. Endemik bitkiler arasında:
Hesperis Hedgei, Lathyrus trachcarpus, paracaryum. Latyhyrus'un 20-30 kadar
örneğine rastlanmıştır. Endemik bir bitki olan Paracaryum Kurdistanicum'un 12001300 m yükseklikte 200-250 kadar örneği mevcuttur. Symphytum aintabicum'un ise
Kollubaba Tepesi'nde 30 çeşidi vardır. Urfa Harran Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Biyoloji Bölümü'nden Hasan Akan'la görüşmelerde Karacadağ'daki bitkilerin
çeşitliliği, ona “botanik turizmi” projesi fikrini vermiştir. Konuya ilişkin kitabında
çiçeklerin Latince, Türkçe ve İngilizce isimlerini sıralamıştır. Türkçe ve Kürtçe
olanlarından bazıları; Yabani Soğan (Zilkura), Harput soğanı (sirım-girven), yabani
soğan (serqiçik), Manisa lalesi-şakayık-dağ lalesi-anemon (çiçek'a manga- kolbız),
çiriş otu-yalancı çiriş (giha reş), dağ sümbülü (zul-zule kera), sucuk (gadri-zilka
ereba), hanımtuzlugiller (zermasi-botapk), deli salep-it sarımsağı (pivenk), acı
355
çiğdem, hasır otu-bataklık gülü, kar çiğdemi-katır çiğdemi (çiçek'e qabani-cinnetcıhenime), gözenek (pifok), orkide-salep, çiğdem, yılan dili (gari-gardi), dağ pırasasısarı zambak (gullik-gülük), devetabanı-devetopalağı (çakmuz), kılıç otu (glayöl), inci
sümbülü, kurt kulağı (kolbiz-guhmeşik), meşe navruzu, tatarcık-köpek otu (xiyarok),
hanımtuzlugiller (şekrok), morbaş-gavur soğanı, çayır salebi (hiro), kurtkirişi (hiro),
akbaldır-akpandur (serpiçe), kurt soğanı, akyıldız, tükrük otu, puşkinya (serhişing),
kırmızı düğünçiçeği-gelincik (kulilka sor), sarı düğün çiçeği (zul), Mezopotamya
sümbülü, teke sakalı-dağ çöveni (bırçalık), kıvrım-yemlik (gezel), vargetgülükışnergizi (vehvehe-vehvehok), damkoruğugiller (kasımatu), peygamber çiçeği
(payavşani, de'lık). Karacadağ'da Geloşka Dımırci (Demirci Tepesi) denilen
gerçekten (ribat/gözetleme-savunma) amaçlı bir ören yeri, virane bir şehir kalıntısı
bulunmaktadır. Hiç harç kullanılmadan yapılmış kale ve evler, tarih öncesi sitedevletinin izlerini taşımaktadır. Büyük kayalara kalp veya köşeli 'O' harfi benzeri
şekiller kazılmıştır.
Karacadağ'ın bitkileri ile ilk çalışmalar 19. yüzyılın ortalarında başlamıştır.
İlk kez 1841-1842 yıllarında Kotschy adlı araştırmacı, bu çevreden birçok yeni bitki
örneği toplamıştır. Bunlar "Flora Orientalis" adlı eserde yayınlanmıştır. Daha sonra
dikkati çeken başka bir kişi de, 1888 yılında aynı yöreden bitki toplayan Sintenis adlı
araştırmacıdır. Bunlar dışında Noe 1849 yılında, Haussknecht 1867-1868 yıllarında
aynı bölgeden bitki toplayan araştırmacılardır (Ertekin, 2002).
1957 yılında Davis, Hedge adlı araştırmacı ile beraber bölgeden bitki
örnekleri toplamış, bunlardan Karacadağ'a özgü endemik bir bitki olan Hesperts
hedgei türünü isimlendirmiştir. 1960'lı yıllardan sonra Cullen, Ratter, Mathew,
Baytop, Güner adlı araştırmacılar, bu yöreden özellikle geofitleri toplamışlardır
(Ertekin, 2002).
Malyer, yörenin geofitleri ile en kapsamlı çalışan kişidir. Araştırmacı
Karacadağın geofitleri ile ilgili doktora tezini 1979 yılında tamamlamıştır. Çalışmada
Liliaceae ve Iridaceae familyalarına ait toplam 26 tür belirlenmiştir. Fakat Türkiye
Florası'nın 8. cildinin henüz yayınlanmadığı o yıllarda, bazı türler için sinonimler
kullanılmış, ayrıca bir iki türün varlığı, Bellevalia densiflora ve Gladiolus halophilus
kesin değildir. Ayrıca yine bu yıllarda aynı çevreden bitki toplayan araştırmacılar
şunlardır: Demiriz, Kaynak, Mısırdalı ve Saya. Bu araştırmacıların o yıllardaki bitki
toplamaları, özellikle egreltiler, Ranunculaceae gibi bitki grupları üzerinde
yoğunlaşmıştır (Ertekin, 2002).
Kaynak isimli araştırıcı daha sonraki yıllarda, Karacadağ'ın bitkileri ile ilgili
en geniş çalışmayı yapmıştır. Çalışmada, 39 familyadan 154 cinse ait 254 bitki türü,
toplam 258 takson belirlenmiştir. Araştırmacının yöre ile ilgili diğer bir yayını bu
kadar kapsamlı olmayıp, toplanan bitkiler açısından, bu çalışmanın dışında bir
değişiklik içermez. Karacadağ bitkilerini de içeren ve son yıllarda yapılmış birkaç
floristik yayın da mevcuttur. Fakat bu çalışmalar genellikle Fabaceae familyası
üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çalışmaların sonucunda, Karacadağ'da yetişen iki
356
Lathyrus taksonu, Türkiye Florası için yeni kayıt olarak saptanmıştır (Kaynak, 1989).
Karacadağ'da 66 familyadan 269 cinse ait 534 bitki türü, toplam 552 takson
olduğu bilinmektedir. Önce Leguminosae ardından Compositae familyası bitkileri
bölgede yetişen ve en fazla türü olan familyalardır. Onları sırasıyla Cruciferae,
Umbelliferae ve Gramineae familyası 17 cins, 29 türe sahip olup, en fazla Bromus ve
Aegilops cinsleri çeşitlilik gösterir. Bromis cinsi 5 tür ve 5 taksona sahiptir (Alp,
2010).
Ayrıca değişik yıllarda, Karacadağ'dan toplanmış bitkileri içeren floristik
yayınlar da mevcuttur. Fakat bu tip yayınlar, genellikle geniş alanlardan toplanan ve
çeşitli kareler için veya Karacadağ'ın büyük bir kısmını içine alan C7 karesi için yeni
olan bazı bitki türlerinin lokalitesini vermektedir (Ertekin, 2002).
Karacadağ'ın bitkileri ile ilgili floristik olmayan bazı çalışmalar da
yapılmıştır. Özellikle Hordeum spontaneum'un orijini, evrimi, populasyon genetiği
ve Türkiye'deki genetik farklılaşması gibi çeşitli araştırmalarda, bu yöreden de bitki
örneklerinin toplandığı belirtilmektedir (Ertekin, 2002).
Bazalt kayalıklarla kaplı açık alanlarda, özellikle 1300-1400 m'lerden
itibaren, birçok bitki yerine, genellikle yastık oluşturan Astragalus gumnifer (geven)
ve Acantholimon acerosum var. acerosum (pişik geveni) gibi dikenli bitkilerden
oluşmuş birliklere bırakmıştır. Bu alanlarda hakim bitki topluluklarını bu türler
oluşturur. Bunlar arasında Crocus (safran), Gagea gibi erken çiçek açan soğanlı
bitkilere, Ranunculus kochii (düğün çiçeği), Ceratocephalus falcatus ve Senecio
vernalis gibi zehirli bitkilere rastlanır. Geven türlerinin yer yer aşırı tahrip
edilmesiyle, Picnomon acarna ve Echinops, Eryngium türleri gibi dikenli bitkiler
bulunur. Aşırı otlatmanın etkisiyle daha aşağı kesimlerde de otsu türler yok denecek
kadar azalmış ve yerlerini dikenli ve sert yapraklı olan, Gundelia tournefortii'ye
(kenger) terketmiştir. Yine aynı şekilde birçok dikenli bitki büyük alanları işgal eder.
Notobasis syriaca, Centaurea iberica, C. solsitialis, Echinops, Eryngium türleri
yaygın dikenli bitkilerdir. İlkbahar aylarında zehirli ve yumrulu olan Eminium
raufwolfii (yılan yastığı) ve zehirli olan Ranunculus arvensis (düğün çiçeği) tarlalar
halinde steplere yayılmıştır. Bu bitkilerin yanı sıra Triplospermum parviflorum
(papatya), Adonis aleppica (kan damlası), Sinapis arvensis (hardal) çok geniş
alanlarda görülür. Euphorbia'nın (sütleğen) birçok türü ise yaz aylarında geniş olarak
yayılan zehirli bitkilerdir (Ertekin, 2002).
Günden güne artan insan faaliyetleri sonucunda azalan çayır ve mera
alanlarında yıllarca süregelen hayvancılık zengin otsu türlerin populasyonlarının
zayıflamasına birçok alanda tükenmesine ve doğal yaşam alanının çölleşmesine
neden olmuştur. Aşırı otlatmadan dolayı günümüzde Karacadağ'ın doğu eteklerinde
doğal yaşam alanları tahrip edilmiş, çayır ve meralar çölleşmiş, yüksek kesimlerde
yaylalarda da çölleşme süreci başlamıştır.
357
Karacadağ'da yetişten 32 endemik tür saptanmıştır. Endemik türlerin
belirlenmesinde "Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı" kaynak kitap olarak kullanılmış ve
buna göre türlerin IUCN kategorileri bir liste halinde verilmiştir. Bu endemik
bitkilerden üç tanesi, Hesperis hedgei, Lathyrus trachycarpus ve Paracaryum
kurdistanicum Karacadağ'a özgüdür. Symphytum aintabicum, Cicer echinospermum,
Scrophularia mesopotamica, Verbascum tenue, Trigonosciadium tuberosum ve
Allium variegatum türleri ise sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetişen
endemik bitkilerdir. 23 bitki ise genellikle Türkiye'de yetişen endemik bitkilerdir
(Ertekin, 2002).
Süne (Eurygaster spp.), yaklaşık 1 cm boyunda, toprak renginde, yassı
vücutlu bir böcektir. Karacadağ'ın yüksek yerlerinde yabani otların ya da ağaç
yapraklarının altında kışı geçirdikten sonra ovalara doğru göçe başlayarak tahıllar
üzerinde konaklayarak zararlı olmaktadır. Tanede verim kayıplarına neden oldukları
gibi sokup emmeleri sırasında salgıladıkları salgılar nedeniyle kalite kayıpları
meydana getirirler. Buğday tanesinin proteinini parçalayıcı bir enzim salgılarlar.
Buğdaydaki glütenin kimyasal yapısını bozarlar. Böylece buğdaylar ekmeklik olarak
kullanılamazlar. Yüksek yoğunlukta bulaşık olan buğdaylar yemlik olarak da
kullanılamaz. Süne ile mücadelede buğdayın kalitesinin düşmesi ve toprakların
kirlenmesi nedeniyle havadan ilaçlama yönteminden vazgeçilerek yerine, yerden
ilaçlama ve doğal mücadele yöntemleri uygulanmıştır. 2010 yılında 2000 adet keklik
Tarım İl Müdürlüğünce alınmış ve Karacadağ'da doğaya sürülmüştür. Biyolojik
mücadele ağaçlandırma çalışmalarında özellikle sünenin doğal düşmanlarının
(Trissolcus spp.'nin, parazitoid) varlığının korunması, desteklenmesi ve
yaygınlaştırılmasını sağlamak amacıyla fidan dikimine Çevre ve Orman
Müdürlükleri ile başlanılmış ve bu konuda eğitim çalışmaları yürütülmüştür.
Anadolu'nun hemen her yerinde bulunan ve step ikliminin de göstergesi olan
geven bitkisi, değişik bölgelerde farklı amaçlarla kullanılmaktadır. Örneğin geven
bitkisinden Kayseri-Develi yöresinde Kitre Zamkı üretilmektedir. Erzurum ve Kars
yöresinde olgunlaşmış meyveleri yenmekte, Ege ve Akdeniz bölgesinde yem bitkisi
olarak değerlendirilmekte, Van'da tezeğin tutuşturucusu olarak kullanılmakta,
Diyarbakır-Karacadağ yöresinde ise, arıcılık başta olmak üzere tezek tutuşturucusu
ve yem olarak kullanılmaktadır. Gevenin arıcılık dışındaki yararlanma sistemi ve
biçimi, bu bitkinin sürekli olarak azalması ve giderek ortadan kalkmasına neden
olmaktadır. Bunun sonucunda ise toprak savunmasız kaldığından erozyon
hızlanmakta ve yalnızca sürdürülebilir yararlanma biçimi olan arıcılık için de gerekli
olan ortam yok olmaktadır. Diyarbakır'ın Karacadağ yöresi bitki çeşitliliği
bakımından zengin olup daha önce de belirttiğimiz gibi gen merkezi niteliğindedir. Bu
dağın eteklerinde yer alan geven bitkisi, buğday zararlısı sünenin kışlama mekanı
olduğundan, 1940'lı yıllarda süne mücadelesi amacıyla büyük bir kısmı yakılmıştır.
Bu durum yörenin bitki varlığını da olumsuz etkilemiştir. Yöredeki geven türü, ballı
bitki niteliğindedir. Diyarbakır ovasında iklimsel nedenlerden dolayı, ballı bitkilerin
358
çiçeklilik durumu Haziran ayı sonuna kadar sürmektedir. Karacadağ'ın yüksek olması
nedeniyle gevenin çiçeklenme dönemi ise, Diyarbakır ovasının ballı bitkilerinin
çiçeklilik durumunun bitiminden sonra başlamaktadır. Bu nedenle geven bölge
arıcıları için son derece önemli bir bitki konumundadır. Denebilir ki, geven bitkisi
arıcıların Temmuz-Ağustos ayları için tek kaynağıdır ve bu kaynak yalnızca
Karacadağ yöresinde bulunmaktadır. Yörenin 360 hanesi, arılarını geven bitkisinden
yararlandırmak amacıyla Karacadağ'da konaklamaktadırlar. Bu aileler yaklaşık
40.000 adet kovana sahiptir. Bölge dışından gelen yaklaşık 120.000 adet arılı kovan,
dönemsel olarak yine Karacadağ'da konaklamaktadırlar. Yörede bulunan geven
bitkisi, yılda ortalama 400.000 arılı kovanın konaklamasına yetecek düzeydedir.
Ayrıca 200 koyun yetiştiricisi hane, yöreyi yayla olarak değerlendirmektedir. Arıcılar
Haziran-Ağustos, yaylacılar ise Mayıs-Eylül aylarında yörede bulunmaktadır. Geven
bitkisinden elde edilen bal; açık renkli, kıvamlı ve su oranı düşüktür. Diğer bir özelliği
ise geç kristalize olmasıdır. Bu özelliklerinden dolayı geven balı tüketiciler tarafından
tercih edilmektedir. Arılarını konaklatmak amacıyla Karacadağ'a getiren arıcılar,
ortalama 40-45 gün yörede kalmaktadır. Üreticiler bu dönemde her kovandan 15-25
kg süzme geven balı elde etmektedir. Bazı yıllar iki sağımın yapıldığı da arıcılarca
belirtilmiştir.
SONUÇ
Buğday ve arpanın ilk kez “Verimli Hilal” (İsrail, Filistin, Suriye'nin batı
kısımları, Türkiye'nin güneydoğusu, kuzey Irak ve İran'ın batı kısmını kapsayan alan)
olarak bilinen alanda kültüre alındığı yaygın şekilde kabul görmüştür. Önceki
bilgilerimize ek olarak son yıllarda yayınlanmış olan çok sayıdaki araştırma bulguları,
buğday tarımının dünyada ilk kez Verimli Hilal içinde yer alan Karacadağ ve
yöresinde başladığını vurgulamaktadır (Heun ve ark., 1977; Diamond, 1997; Nesbit
ve Samuel, 1998; Lev-Yadun ve ark., 2000).
Karacadağ, endemik ve nadir bitkilerin yanı sıra birçok buğdaygil ve baklagil
bitkisinin yabani akrabalarının yetiştiği önemli bitki alanlarından birisidir. Genel
olarak yörede yaşayan insanların büyük çoğunluğunun gelir düzeyi çok düşük olup
temel geçim kaynakları hayvancılık ve bitkisel tarımdır. Bu faaliyetler günden güne
artmakta ve bu da bitki çeşitliliği üzerinde kaldırabileceğinden çok daha fazla
baskının oluşmasına neden olmaktadır. Yakacak amacıyla ağaçların kesilmesi sonucu
ağaçlarla kaplı alanlar yerlerini geven bitkisine terk etmişlerdir. Günümüzde gevenin
hem yakacak hem de hayvan yemi olarak sökülmesi devam etmektedir. Bu sürecin
devam etmesinin bir sonucu olarak doğal alanlarda erozyon ve çölleşme başlamıştır.
Yörede yaşayan insanların büyük çoğunluğu, eskiden yayla ve vadilerde çeşit çeşit
çiçekler açtığını, çevrenin meşe ağaçları ile kaplı olduğunu, bugün ise bitkilerin
azaldığını, yeterince yağmur yağmazsa bitki olmayacağını, bu duruma kendilerinin
neden olduklarını söylemektedirler. Karacadağ yöresinde bitki çeşitliliği üzerinde
359
aşırı bir baskı olduğunu, birçok endemik ve nadir bitkinin soylarının yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu, çoğu bitki popülasyonlarının zayıfladığını ve
tüm bu faaliyetlerde başrolü, insanın oynadığını göstermektedir.
KAYNAKLAR
1. Akan, H., Eker, İ. Ve Balos, M.M. 2005. Şanlıurfa'nın Nadide Çiçekleri
(Geofitler), (Türkçe-İngilizce), Renkli, Demircioğlu matbaacılık, ISBN: 975-270609-96 sayfa.2005
2. Alp, A.2010. Diyarbakır Tarım, Doğa ve Çevre Sempozyumu. Diyarbakır'da
Tarım ve Hayvancılık Cilt 1.01-03 Haziran 2010,Diyarbakır,sf.179.
3. Anonim. 1998. Devlet Su işleri Bölge Müdürlüğü Yayınları, Diyarbakır.
4. Anonim, 2011.Tarım İl Müdürlüğü.2011, Diyarbakır
5. Anonim, 2011. http://www.guneydogum.org.tr/Haberler.asp.2011
6. Bakır, Ö. 1989. Vejetasyon etüt ve ölçmeleri ders notları. A.Ü. Ziraat
Fakültesi, Ankara.
7. Diamond, J. 1997. Location, Location, Location: The First Farmers.
Science, 278: 1243-1244.
8. Ertekin, S. 2002. Karacadağ bitki çeşitliliği. Sürdürülebilir kırsal ve kentsel
kalkınma derneği. Şubat 2002, Diyarbakır, sf.4,5,10,12,13,73.
9. Heun, M., R. Schafer-Pregl, D. Klawan, R. Castagna, M. Accerbi, B.
Borghi and F. Salamini. 1997. Site of Einkorn Wheat Domestication Identified by
DNA Fingerprinting. Science, 278: 1321-1314.
10. Gül, İ. ve Başbağ, M. 2004. Karacadağ'da otlatılan ve korunan meralarda
bitkitür ve kompozisyonlarının karşılaştırılması. Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi, 2005.sf.9.
11. Karakuş, Ü. 2002. Ülkemizde çayır meraların durumu. Türkiye 2000.
Hayvancılık Kongresi. Ankara. Ticaret Borsası. Kızılcahamam, Ankara.
12. Kaynak, G. 1989. Contribution to the flora of Karacadağ (Urfa and
Diyarbakır provinces), DOĞA TU S. Botany, 13,3,375-397.
13- Lev-Yadun, A., A. Gopher and S. Abbo. 2000. The Cradle of Agriculture.
Science. 288; 1602-1603.
14. Nesbit, M. and Samuel, L. 1998. Wheat Domestication, Archeobotanical
Evidence. Science. 279: 1433.
15. Şehirali, S. ve ark. Bitki genetik kaynaklarının korunması ve kullanımı.
Ankara.
360
DİYARBAKIR VE ÇEVRESİNDE YER ALAN KARACADAĞ
VOLKANÎTİNÎN GENEL ÖZELLİKLERİ
Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK*
ÖZET
Karacadağ volkanizması Üst Miyosen'de başlamış ve olasılıkla tarihsel
devirlere kadar sürmüştür. Genelde bazaltlarla temsil edilen kalkan şekilli bir
volkandır. Volkanizma K-G yönlü sıkışmanın ürünü olarak yine K-G doğrultulu
açılma çatlaklarında yüzeylenmiştir. Karacadağ volkanizmasında üç ana püskürme
dönemi ayırt edilmiştir. Volkanizma KB'den GD'ye doğru gençleşme gösterir. İlk iki
evre arasında peneplenleşmeye yakın bir aşınım yüzeyi yer alır. Üçüncü evre bazalt
lavları ikinci evre volkanitleri üzerinde gelişmiş olan günümüz drenajını doldurmuş
ve halen ilksel volkan morfolojisini korumaktadır. Plato bazaltları şeklinde gelişmiş
olan Karacadağ volkanitlerinin dışında kalan alanlarda izlenebilen ve petrol açısından
önemli olan yapıların veya benzerlerinin söz konusu bazalt örtüsünün altında da
bulunması olasıdır.
GİRİŞ
Bitlis kenet kuşağı güneyinde yer alan Güneydoğu Anadolu otoktonunda
genç volkanit yüzeylenmeleri izlenir. Bunlardan Karacadağ volkanitleri yaklaşık
10.000 km'lik bir alanda belirgin bütünsellik oluşturur. Petrol bakımından önemli bir
bölgede yayılım gösteren Karacadağ volkanitleri aynı zamanda bazı yapıları da
örtmektedir. Karacadağ volkanitlerinin, altında yer alan diğer kayalarla olan
ilişkilerinin ortaya çıkarılması ve volkanitlerin stratigrafisinin saptanarak bölgedeki
yapısal konumlarının belirlenmesi aracıyla bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu
çalışma ile volkanitlerin olası kalınlığı, çıkış merkezleri, püskürme dönemleri, yaşı ve
kaya türü belirlenmeye çalışılmıştır. Bu verilere dayanarak bölgede petrol açısından
önemi olan yapıların volkanitlerin altında devamlılıklarının aranmasında dikkat
edilmesi gereken bazı kriterler ortaya konmaya çalışılmıştır (Şekil-1).
Volkanitlerin çevresinde yüzeylenen çökel kayaların stratigrafisi TPAO'nun
yayınlamamış değişik ölçekteki haritaları ile Perinçek (1980)'den alınmış, üretilen
haritada birimler sadeleştirilerek grup düzeyinde haritalanmıştır. Volkanitlerin
petrolojisi, jeokronolojik yaşı ve kaya türü adlamasında Haksal (1981)'den
yararlanılmıştır.
*Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Jeoloji Yüksek Mühendisi) Dicle Üniversitesi Mühendislik
Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır;
[email protected]
361
Şekil 1. Karacadağ Mevki Haritası
Karacadağ volkanitlerinde ayırtlanan püskürme evrelerine ait kaya
topluluklarının sınırlarının çizilmesinde büyük ölçüde hava fotoğraflarından
yararlanılmıştır. Volkanitlerin haritalanmasında kaya türüne bağımlı kalınmaksızın
püskürme dönemleri ölçüt olarak kullanılmıştır. Yine haritada çıkış merkezleri
jeomorfolojilerine göre farklı işaretlenmiştir (Şekil-2).
1:500.000 ölçekli Türkiye Jeoloji haritasında Karacadağ yöresindeki
volkanitler bazalt olarak haritalanmıştır. Buna göre volkanitlerin yöredeki tüm kaya
topluluklarını örttüğü söylenebilir. Aynı haritada çıkış merkezleri birleştirilerek D-B
doğrultulu faylar işaretlenmiştir. TPAO tarafından hazırlanan 1:500.000 ölçekli
jeoloji haritasında (yayınlanmamış) yöre volkanitleri Tersiyer ve Tersiyer-Kuvaterner
olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Söz konusu bu ayrım ile tarafımızdan üretilen harita
arasında uyumsuzluklar ortaya çıkmıştır.
Erinç (1971) Karacadağ'ın kalkan tipinde bir volkan olduğunu ve çıkış
merkezlerinin dizilimine göre volkanizmanın K-G yönündeki bir kırık boyunca
geliştiğini belirtmiştir. Şengör (1980) K-G yönlü bu kırıkların açılma çatlağı
niteliğinde olduğunu ve volkanizmanın bu açılma çatlaklarına bağlı olarak
yüzeylediğini vurgulayarak Karacadağ volkanitlerini alkali bazalt olarak
tanımlamaktadır.
Bu çalışma çeşitli kaynaklardan derlenmiş bir çalışmadır. Bu konu da kamu
bilinci geliştirilmesi için bilgilendirme amacını kapsamaktadır. Şaroğlu, F; Emre Ö.,
Karacadağ Volkanitlerinin Genel Özellikleri ve Güneydoğu Anadolu Otoktonundakı
Yeri, adlı 1987 yılında Türkiye 7. Petrol Kongresi, Ankara'da sunulmuş bildirisinin
düzenlenmiş halidir.
362
Şekil 2. Karacadağın Google Map
Uydu Görüntüsü
Şekil 3. karacadağ ve Çevresinin
Jeoloji Haritası
Karacadağ Volkanizması
Karacadağ volkanitlerinin jeolojisi anlatılmadan önce bölgenin stratigrafisi
Perinçek (1980)'e göre özetlenmeye çalışılacaktır. Çalışma alanında en yaşlı kaya
toplulukları GD'de Derik yöresinde yüzeylemektedir. Burada en altta Derik grubuna
ait kaya toplulukları yer alır. Kambriyen yaşlı olan birim metamorfize olmamış
kumtaşı, kireçtaşı ve volkanitlerden oluşur. Bunun üzerine üst Ordovisiyen-Silüriyen
yaşlı ve şeyllerden oluşan Bedinan formasyonu gelir. Bunun üzerine gelen daha genç
birim ise Triyas yaşlı Çığlı grubudur. Birim plaketli kireçtaşı, şeyl ve kireçtaşından
meydana gelir. Yukarıda tanımlanan her üç birim Derik antiklinalinin çekirdeğinde bir
arada izlenmektedir. Bu birimlerin üzerine çalışma alanının GB köşesinde MazıdağıDerik arasında geniş yayılımı olan Mardin grubuna ait kaya toplulukları gelmektedir.
Apsiyen-Alt Turoniyen yaşlı olan bu birim yörede genelde karbonatlarla temsil edilir.
Bu grup Perinçek (1980) tarafından dört formasyona ayrılmıştır. Yörenin KB
köşesinde yüzeyleyen Karadut karmaşığı Albiyen-Turoniyen yaşlıdır. Bu karmaşık
tektonik dokanakla alttaki kaya birimlerini örtmektedir. Şeyl, marn, kireçtaşı,
çakıltaşı ve çörtlü kireçtaşları içerir (Şekil–3).
GB'de Derik ve Mazıdağı yöresinde izlenen daha genç yaşlı birim ise üst
Maestrichtlan-Paleosen yaşlı Germav formasyonudur. Birim kumtaşı ve marnlardan
oluşur. Bölgede yukarıda belirtilen tüm kaya topluluklarını açısal uyumsuzlukla
üzerleyen ve genelde karbonatlarda temsil edilen Midyat grubu Eosen-Alt Miyosen
yaş aralığında çökelmiştir. Bu birim çalışma alanının GB'si ve Mazıdağı-Çınar
arasında geniş yayılım gösterir.
Karasal fasiyeste gelişmiş olan kumtaşı, silttaşı ve çakıltaşından oluşan üst
Miyosen yaşlı şelmo formasyonu çalışma alanının en genç yaştaki çökel kaya
topluluğudur. Genelde çalışma alanının kuzey bölümünde yüzeyleyen birim
Diyarbakır yöresinde geniş yayılım gösterir ve alttaki birimler üzerinde açısal
363
uyumsuzlukla gelir. Karacadağ volkanitleri yukarıda tanımlanan kaya topluluklarını
örterek geniş bir alanda yayılım göstermektedir. Karacadağ volkanitleri olarak
tanımlanan volkanik alan kuzey bölümde Dicle ve Fırat nehirleri ile yine volkanitlerin
dokanağından gelişmiş olan bunların yan dereleri ile sınırlanır. Güneyde belirli bir
topoğrafik sınırı çizilemeyen volkanitler Urfa-Mardin karayoluna kadar
ulaşmaktadır. Söz konusu volkanitlerde hava fotoğrafları ve arazi gözlemlerine göre
üç ana etkinlik dönemi saptanmış ve bu özellik göz önüne alınarak volkanitler üç
bölümde incelenmiştir. Bu ayrımda ilksel volkan morfolojisinin korunma şekli,
drenajla yarılma oranı, aşınma derecesi, toprak örtüsü ve en önemlisi olarak da
stratigrafik ilişkiler ölçüt olarak kullanılmıştır. Ayırtlanan her evre volkanitleri farklı
alanlardaki çıkış merkezlerinden yüzeylenmiş olmasına rağmen volkanitlerin tümü
yörenin en büyük volkan konisi durumunda olması nedeniyle Karacadağ volkanitleri
olarak tanımlanmıştır (Şekil-4).
Şekil 4. Karacadağın Jeoloji Haritası
Birinci Evre Volkanitleri
Çalışma alanında en geniş yayılım gösteren volkanitlerdir. Diyarbakır, DerikViranşehir, Siverek ve Ergani arasında kalan alanda Karacadağ kütlesi dışında kalan
düzlüklerde izlenir. Siverek-Karacadağ bucağı çizgisi kuzeyinde kalan kısım
dışındaki alanlar da üzerlerine gelişmiş olan ve kalın bir toprak örtüsü ile tanınan
aşınım düzlüğü bu dönem volkanitlerini diğer evrelerden ayıran karakteristik
özelliktir. Siverek-Karacadağ bucağı çizgisi kuzeyi ise bu döneme ait çıkış
merkezlerinin yoğunluk kazandığı bir alandır ve bu alan ilk dönemin topoğrafik
364
olarak en yüksek bölümünü meydana getirir.
İlk evreye ait volkanitlerin örttüğü en genç yaştaki çökel kaya topluluğu Üst
Miyosen yaşlı Şelmo formasyonudur. Volkanitlerle bu formasyon arasındaki ilişki
KB'de Fırat nehri vadisi ve özellikle Diyarbakır yöresinde Dicle nehri ve bunun yan
derelerinde açık olarak izlenebilmektedir. Diyarbakır şehri Devegeçidi Barajı
arasında Şelmo formasyonu üzerinde izlenen lavlar bu alandaki volkan konilerinden
çıkmıştır. Vadilerde Şelmo formasyonu ile olan dokanağında 5-10 metre arasında
değişen volkanitlerin kalınlığı çıkış merkezlerine yaklaşıldıkça artmakta ve 100
metreye ulaşmaktadır. Volkanitler yataya yakın konumdadır. Bu alanda volkanitlerin
üç fazda çıktıkları izlenmiştir.
Diyarbakır güneyinde Haramsu dere vadisinin Dicle nehrine yakın
bölümünde lavların şelmo formasyonuyla olan alt dokanağında pilow lav şeklinde
geliştikleri izlenmiştir. Akıntınm alt yüzeyindeki lavlar içerisinde Şelmo
formasyonunun üst seviyelerinde bulunan çakıltaşı ve kumlar izlenmektedir. Yine
burada ve Diyarbakır batısında düzlüklerde yüzeylenen akıntıların üst yüzeyleri
yuvarlak bloklar halindedir. Diğer bölümlerde yine bu düzlüklerde yer alan lavların
üst yüzeyleri köşeli bloklar içermektedir. Diyarbakır yöresindeki lavların alt ve üst
yüzeylerinde izlenen bu veriler lavların su ortamında aktığını göstermektedir.
Diyarbakır yöresinde ilk evreye ait plato bazaltları üzerinde kalınlığı yer yer 5
metreye ulaşan bir toprak örtüsü izlenir. Bu bölümde Çınar-Ovabağ arası, toprak
örtüsünün en iyi gelişme gösterdiği alandır. Aynı yükseklikte bulunmasına rağmen
toprak örtüsünün gelişmediği, volkanitlerin yüzeylediği alanlar olasılıkla lav
akıntılarının sırt bölümlerine karşılık gelmektedir. Çınar GB'sinde ilk evre
volkanitleri Midyat grubuna ait kireçtaşları ile dokanak halindedir. Bu alanda Dilaver
köprüsü mevkiinde lav akıntılarının kireçtaşları üzerinde açılmış olan vadileri
doldurmuş olduğu izlenmiştir.
İlk evre volkanitleri Derik yöresinde Derik grubu, Midyat grubu ve Mardin
grubuna ait kaya topluluklarıyla dokanak halindedir. Etek döküntüleriyle örtülü
olması nedeniyle dokanak iyi izlenememektedir. Derik-Viranşehir-Karakeçi arasında
ilk döneme ilişkin volkanitler Midyat grubuna ait kireçtaşları üzerinde izlenir, iki
birim arasındaki ilişki Viranşehir doğusundaki vadilerde açık olarak izlenir. Bu alanda
Büyükdere vadisinin Soğukkuyu köyü bölümünde lavlar 20 metre kalınlığındadır. Bu
noktadan vadi boyunca güneye gidildiğinde lavların kalınlığı azalmakta ve
kireçtaşlarına geçilmektedir. Vadiler dışında kalan düzlükler kalın bir toprak
örtüsüyle kaplıdır. Bu nedenle kireçtaşıyla volkanitlerin dokanağı ancak toprak
rengine göre ayrılabilmektedir. Bazaltlar üzerinde koyu siyah renkli olan toprak,
kireçtaşlarına geçildiğinde kırmızımsı bir renge dönüşür. Aynı vadiden kuzeye
gidildikçe volkanitlerin kalınlığı 100 metreye ulaşır. Derik-Viranşehir-Karakeçi
arasında ilk evre volkanitlerinin bulunduğu alanlarda çıkış merkezlerinin sayısı çok
azdır. Olanlar da aşınımla morfolojilerini yitirmişlerdir. Bu alanda haritalanan çıkış
365
merkezleri hava fotoğraflarından işaretlenebilmiştir.
Lav platoları şeklinde gelişmiş olan ve yöre düzlüklerinin gelişmiş olduğu
volkanitler üzerinde morfolojisi iyi korunmuş bazı volkan konileri yer almaktadır.
Diyarbakır kuzeyinde Geyik tepe, Derik yöresindeki bazı küçük koniler ile Beykor
tepe bunların en belirgin olanlarıdır. Bu konilerin morfolojik görünümlerinin genç
olması dikkati çekmektedir. Aslında bunlar ilk dönem volkanizmasıyla gelişmiş fakat
piroklastiklerden oluşmaları nedeniyle aşınımdan fazla etkilenmemişlerdir.
İlk evre volkanitlerinin maksimum kalınlığa ulaştığı bölüm Siverek KD'sidir.
Siverek KB'sindeki vadilerde 250 metre kalınlığa sahip olan volkanitlerin kalınlığı
doğuya doğru artar. Siverek KD'sindeki çıkış merkezlerinden geldiği belirgin olan bu
volkanitlerin alt dokanağı ile çıkış merkezlerinin yüksekliği arasındaki farktan
yararlanılarak Siverek-Karacadağ bucağı çizgisi kuzeyindeki bölümde volkanitlerin
kalınlığının 700 metreye ulaştığı söylenebilir. Bu alandaki vadilerde çok sayıda lav
akıntısı izlenmiştir. Vadi yamaçlarında izlenen basamakların her biri bir akıntıya
karşılık gelmektedir. Lav akıntıları yataya çok yakın konumdadırlar.
Sözkonusu akıntıların yüzeylendiği Karacadağ bucağı KB'sinde çok sayıda
çıkış merkezi yer alır. Bu çıkış merkezlerinin yüksekliklerinin az olmasına karşılık
kaideleri çok geniştir. Buradaki tüm çıkış merkezleri KB-GD genel uzanımlı büyük
bir volkan kompleksi üzerinde yer alırlar. Söz konusu bu volkanik sistem bir tabla
kalkan tipinde volkan olarak değerlendirilmelidir. İlk evre olarak tanımlanan
volkanitler bu tabla kalkan volkanın ürünleridirler ve buradan çıkan lavlar düze yakın
bir topografya üzerinde kilometrelerce akmışlardır. Çıkış merkezleri dışında kalan
kısımlarda lav platoları şeklinde gelişmiş olan volkanitler üzerinde yeknesak aşınım
düzlükleri gelişirken Siverek-Karacadağ bucağı kuzeyinde kalan ve çıkış
merkezlerinin oluşturduğu tabla kalkan şekilli volkan konisi vadilerle derin şekilde
yarılmıştır.
Çıkış merkezlerinin yoğun olarak bulunduğu bu alanda çok sayıda kırık
haritalanmıştır. Bu kırıkların doğrultusu K-G ve KB-GD'dir. K-G doğrultulu olan
kırıkların açılma çatlağı şeklinde geliştikleri izlenmiştir. Volkan konileri genelde bu
açılma çatlakları üzerinde aynı yönde dizilim gösterirler. Alitaşı tepe ile Yumurta tepe
arasında haritalanan kraterden geçen kırıklar üzerinde eni 5 metre, uzunluğu 200
metreye ulaşan ve K-G yönünde uzanan daykların izlenmesi bunların tipik açılma
çatlağı olduğunu belirler. Burada yer alan taoja kalkan volkan sisteminin oluşturduğu
elipsin uzun ekseni KKB-GGD doğrultuludur. Bu kırıklarla volkanik çıkışların
dizilimi arasında uyumluluk vardır. Bu ilişkiye dayanarak ilk evre volkanizmasının
Siverek-Karacadağ bucağı çizgisi kuzeyinde yer alan açılma çatlağından
yüzeylendiği söylenebilir. Bu alan dışında yer alan ve ilk evrede etkinlik gösteren
çıkış merkezleri olasılıkla bu evrenin yan konileridir.
Üç evrede etkinlik gösteren Karacadağ volkanitleri bütün evrelerde bazalt
türü lavlar çıkarmıştır. Ancak, jeokimyasal sınıflamalara göre her evrede farklı
366
nitelikle bazaltların geliştiği görülmektedir (Haksal, 1981). Tarafımızdan ilk evre
volkanizmasının ürünü olarak tanımlanan volkanitler Haksal'in söz konusu
çalışmasında olivin toleyit, olivin bazalt ve alkali olivin bazalt lavlarına karşılık
gelmektedir. Bu dönem ürünlerinin lav platoları ve tabla kalkan volkan konileri
geliştirmelerinde çok akıcı bazalt lavlarından meydana gelmiş olmalarının yanında
düz veya düze yakın bir paleotopoğrafya üzerinde gelişmiş olmalarının da etkisi
olmuştur. Haksal (1981) tarafından yapılan radyometrik yaş tayinlerinde en yaşlı
volkanitlerde 10+0,3 milyon yıl yaşı elde edilmiştir. Bu yaş Üst Miyosen'e karşılık
gelmektedir. Bu çalışmada yapılan arazi gözlemlerinde de ilk dönem volkanitlerinin
örttüğü en genç kaya biriminin üst Miyosen yaşlı Şelmo formasyonu olduğu kesin
olarak izlenmiştir. Bu veriler yörede ilk volkanik etkinliğin üst Miyosen'de
başladığını göstermektedir.
İkinci Evre Volkanitleri
Bu dönem volkanitleri Karacadağ'ın esas kütlesini oluşturur. Karacadağ uzun
ekseni KKB-GGD uzanımlı olan elips şeklindedir. Erinç (1971) tarafından kalkan
tipli volkan olarak nitelenmektedir. Volkan konisinin etek bölümlerinde yamaç eğimi
yaklaşık 2 olup zirveye yakın bölümlerde bu eğim 15'i bulmaktadır. Konisinin üst
bölümünde 1800 metre yükseklikte geniş bir düzlük bulunur ve bunun üzerinde göreli
yüksekliği 200 metreye yaklaşan çok sayıda küçük volkan konileri yer alır. Bu volkan
konileri birbiriyle bitişik olarak K-G yönünde diziler oluşturur. Kenar içerisinde
konilerin de uzun eksenleri K-G yönündedir. Karacadağ kalkan volkanı üzerinde
Siverek KD'sindeki kompleks üzerindekiler kadar gelişik olmayan fakat yine de
vadileri belirginleşmiş radyal bir drenaj gelişmiştir.
İkinci dönem volkanik etkinliği sonucunda yüzeyleyen Karacadağ yöresinin
volkanitleri ilk dönemin bazalt platoları üzerine gelmektedir. îki dönem volkanitleri
arasında belirgin bir dokanak çizmek oldukça zordur, üretilen haritadaki ayrım lav
akıntılarının geliş yönleri dikkate alınarak ve ikinci evre volkanitlerinin oluşturduğu
topoğrafik diskordans ölçüt alınarak yapılmıştır. Ayrıca aşınma derecesi ve toprak
örtüsü de bu ayrımda kriter olarak kullanılmıştır.
Karacadağ'ın yapısında lavların yanında önemli ölçüde piroklastiklerin de
bulunduğu gözlenmiştir. Dağın KB'sinde, zirveye çıkan radar yolunda bu
piroklastikler çok belirgindir. Bu yol boyunca piroklastik konilerin dahi zirve
bölümünden gelen bazalt lavlarıyla örtüldüğü izlenir. Karacadağ volkanında
bazaltların altında izlenen bu piroklastiklerin ilk evrede mi, yoksa ikinci evrenin
başlangıcında mı geliştiği tartışılabilir. Siverek yöresinde derin vadilerle yarılmış olan
ilk dönem volkanitlerinde piroklastiklerin izlenememesi söz konusu piroklastiklerin
ikinci evre başında gelişmiş olabileceğine yorumlanır.
Karacadağ üzerinde değişik boyutlarda çok sayıda kırık haritalanmıştır.
Zirvebölümünde K-G doğrultulu olan bu kırıklar üzerinde küçük boyutlu volkan
konileri dizilmiştir. Hava fotoğraflarından zirve bölümündeki bu kırıklar tipik açılma
367
çatlakları olarak seçilmiştir. Zirve düzlüğünden kuzey ve güneye itildiğinde kırıkların
kuzey ile belli açılar yaptıkları izlenir. Karacadağ'da izlenebilen en belirgin fay kuzey
bölüme rastlar. Genel doğrultusu KB-GD olan bu fay yaklaşık 35 km uzunluğundadır.
Fayın Karacadağ'a yakın olan bölümünde (Gazino deresi) düşey atımı belirgindir ve
batı bloku düşmüştür. KB ucunda ise ilk evre volkanitlerinde izlendiği alanda sağ
yönlü doğrultu atım bileşeni de vardır. Yine Derik batısında KB-GD doğrultulu olan
fayda da sağ yönlü doğrultu atım özelliği saptanmıştır. Karacadağ'ın doruk
bölümünde izlenen K-G doğrultulu kırıkların açılma çatlağı karakterinde olması ve
volkan konilerinin bunlar üzerinde sıralanmış olması Karacadağ kalkan volkanını
meydana getiren ikinci evre volkanitlerinin K-G yönlü bu açılma çatlağından
yüzeylendiğini göstermektedir.
İkinci evre olarak ayırtlanan volkanitler jeokimyasal parametrelere göre ilk
evreden farklılık gösterirler. Bu dönem volkanitleri Haksal'ın (1981) çalışmasında
bazanit, hawait ve nefhelin hawait olarak tanımlanmaktadır. İlk evrenin bazalt
platoları ile Karacadağ zirve bölümü arasında yaklaşık 1000 metrelik yükselti farkı
bulunmaktadır. Buradan hareketle ikinci evreye ait volkanitlerin görünür kalınlığının
volkanın zirvesinden eteklere doğru azalacağı bilinen bir gerçektir. Bu evrenin ilk
evre volkanitleri dışında dokanak halinde olduğu Derik kuzeyindeki Mardin
kireçtaşları üzerinde izlenebilen kalınlığı 20 metre civarındadır. Burada kireçtaşları
üzerinde gelişmiş olan vadileri doldurmuştur. Haksal (1981) tarafından yapılan yaş
tayinlerinde iki örnek bu dönem volkanitlerine karşılık gelmektedir. Bu örneklerden
biri Karacadağ kuzeyinde Karabahçe köyü yöresinden alınmış. Karacadağ
doğusundan alınan ikinci renkte ise 2,7+0,1 milyon yıl yaşı bulunmuştur.
Tarafımızdan yapılan gözlemlerde de söz konusu ikinci dönem ürünlerinin Üst
Miyosen yaşlı olan ilk evre volkanitleri üzerinde gelişmiş bulunan peneplene yakın
bir morfoloji üzerine geldikleri izlenmiştir. Ayrıca Karacadağ'ın eteklerinde yer alan
ikinci dönem lav akıntılarının uç bölümlerinin az da olsa söz konusu aşınım
döneminden etkilenmiş olması ikinci evre volkanitlerinin bu aşınım süresi içerisinde
yüzeylendiklerine yorumlanabilir. Bu verilere göre Karacadağ kalkan volkanını
meydana getiren ikinci evre volkanizmanın Üst Pliyosen yaşlı olması gerekir.
Üçüncü Evre Volkanitleri
Karacadağ volkanitleri içerisinde sınırlı dağılım gösterirler. Çalışma alanının
GB'sinde küçük bir alan dışında Karacadağ'ın GD'sinde dağınık, birbirleriyle
bağlantısız lav akıntıları halinde izlenir. Morfolojilerinin çok iyi korunmuş olması ile
dikkati çekerler. Günümüz vadi tabanlarını doldurmuşlar ve drenajda ötelenmelere,
sedlenmelere yol açmışlardır. Bu dönem volkanitleri üzerinde ayrışma çok az veya
hiçgelişmemiştir. Bu özellikleri nedeniyle Kuvaterner sonlarına yakın bir zamanda
çıktıkları söylenebilir.
Bu dönem volkanitleri tefra konili çıkış merkezlerinden yüzeylenmiştir.
368
.
Karacadağ GB'sinde Ovabağ-Karasungur arasında yedi, Derik kuzeyinde iki
ve Derik güneyinde iki olmak üzere toplam on bir adet çıkış merkezi bu dönem etkin
olmuştur. Ovabağ güneyindeki Barut tepe konisinden çıkan lavlar Haramsu dere
vadisi içerisinde toplam 32 km akmıştır. Vadi içerisinde lavların oluşturduğu sed
gölleri bulunmaktadır. Yine Derik kuzeyindeki Kırmızı tepeden çıkan lavlar bir vadi
içerisinde 20 km kadar kuzeye doğru ve 8 km doğuya doğru akmıştır. Bu akıntı da vadi
içerisinde sed göllerinin gelişmesine neden olmuştur. Gümüşyuva tepe lav akıntısı da
talveg eğimi fazla olan bir vadi içerisinde GB'ye doğru yaklaşık 12 km kadar uzanır.
Derik güneyindeki konilerden çıkan lavlar ise çıkış merkezleri çevresinde yığılma
gösterirler.
Kuvaterner yaşlı bu son dönem volkanitleri üzerinde belirgin kırıklar
izlenememiştir. Volkan konileri de dağınık haldedir. Yalnız çalışma alanının GB
köşesinde bulunan ve üç göze Sumaklı köyleri arasında yüzeyleyen volkanitler K-G
dogrultulu bir açılma çatlağı üzerindeki çıkış merkezinden türemişlerdir (Şekil-5).
Şekil 5a ve 5b . Karacadağ Genç Volkanitlerin Görüntüsü
Volkanizmanın Evrimi
Karacadağ volkanizmasında üç ana etkinlik dönemi ayırt edilmiştir. Yörede
ilk volkanik etkinlik Üst Miyosen'de sıkışma tektonik rejimi altında gelişmiş olan KG yönlü açılma çatlaklarından yüzeylenmiştir. Bu açılma çatlaklarının yönü KD'ye
doğru değiştiğinde sol yönlü, KB'ya doğru yön değiştirdiğinde ise sağ yönlü doğrultu
atım bileşeni özellik kazanmaktadır. Birinci evre volkanizması çalışma alanının
KB'sinde bulunan çok sayıdaki çıkış merkezlerinden çevreye yayılmış, çıkış
merkezleri tabla kalkan tipli bir volkanik sistem oluştururken çevreye yayılan lavlar
ise platoları şekillendirmiştir. Bu dönem volkanitleri olasılıkla Şelmo formasyonu ve
ona malzeme veren bir aşınım yüzeyi üzerinde gelişmişlerdir. Yine, aynı dönem
volkanitleri üzerinde büyük volkanik koniler dışındaki arızaları ortadan kaldırmış
olan ve volkanitler dışındaki birimler üzerinde de izlenen, çok geniş bir yayılım
alanına sahip aşınım yüzeyi yer alır. Bu yüzey kalın bir toprak örtüsüyle tanınır. İkinci
ve üçüncü evre volkanizmanın çıkış merkezleri KB'den GB'ye doğru kayma
369
göstermektedir. İkinci evre volkanizmasına ait lav çıkıntıları ilk dönem volkanitleri
üzerinde gelişmiş olan aşınım yüzeyi üzerine gelmektedir. Karacadağ eteklerinde bu
lav akıntılarının uç kısımları yukarıda belirtilen aşınım döneminden kısmen
etkilenmiştir, ikinci evre volkanitlerine ilişkin jeokronolojik yaş tayinleri (Haksal,
1981) üst Pliyosen yaşını vermektedir, iki volkanik etkinlik arasındaki zamanda
oluştuğu belirlenen aşınım yüzeyinin sadece Kuvaterner drenajından etkilenmiş
olması da bu yüzeyin üst Pliyosen'de geliştiğini gösterir. Bu veriler ikinci evre
volkanizmasının üst Pliyosen'de etkinlik gösterdiğini belirlemektedir (Şekil-6).
Şekil 6. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Yapı Haritası
Kuvaterner yaşlı olan üçüncü evre bazaltları sınırlı bir yayılıma sahiptir.
Çalışma alanının GD köşesinde yer alırlar. Bölgede yer alan çökel kayalarda kıvrımlar
izlenmektedir. Bu kıvrımların genel doğrultuları D-B'dir. Üst Miyosen yaşlı Şelmo
formasyonu da bu kıvrımlanmaya katılmıştır. Bu durumda yörede Şelmo
formasyonunun oluşumundan sonraya rastlayan ve bu yapıları geliştirebilecek K-G
yönlü bir sıkışma söz konusudur. Bu sıkışma tektonik rejiminde K-G yönlü açılma
çatlaklarından Karacadağ volkanitleri yüzeylenmiştir.
Bu rejim içerisinde deforme olan Şelmo formasyonunda izlenen kıvrımlar
Karacadağ volka-nitlerinde izlenememektedir. Çökellerde izlenen yapılar
volkanitlere girildiğinde seçilememektedir. Bu uyumsuzluk olasılıkla bazaltların
deformasyona karşı değişik davranmasının yanında deformasyona ait izlerin aşınımla
silinmiş olması ile de açıklanabilir. Aslında tüm Doğu Anadolu bölgesi düzeyinde
neotektonik dönem deformasyonu ele alındığında bu bölgenin kabaca K-G yönlü bir
sıkışma tektonik rejimi altında deforme olduğu daha önceki araştırmalarda (Şengör ve
Kidd, 1979; Şengör, 1980; Şaroğlu ve Güner, 1981, Şaroğlu, 1983) ortaya konmuştur.
Bu rejimde D-B doğrultulu kıvrımlar ve bindirmeler, KD-GB doğrultulu sol yönlü,
KB-GD doğrultulu sağ yönlü doğrultu atımlı faylar ile K-G doğrultulu açılma
çatlakları gelişmiştir (Şaroğlu, 1985).
GD Anadolu'da neotektonik döneme ait yapılar gösterilmiştir. Haritada görüldüğü
gibi GD Anadolu'da neotektonik dönem yapılan Doğu Anadolu'daki yapılarla aynı
türde bir gelişim göstermiştir. Bu veriler GD Anadolu bölgesinin neotektonik
370
dönemde Doğu Anadolu bölgesi gibi bir sıkışma bölgesi olduğunu ortaya
koymaktadır. Ben Menahem ve diğerleri (1976) söz konusu yapısal şekillerin ülke
sınırları dışında güneye doğru devam ettiğini belirtmektedirler.
Karacadağ volkanitlerinin jeokimyasal evrimine dikkat edilecek olursa
başlangıçta alkali olivin bazaltlarla alkalen nitelikte başlayan volkanizma son evrede
mujeritlere (Haksal, 1981) dönüşmüştür. Volkanitlerin jeokimyasal bileşimindeki bu
değişim sıkışma rejimindeki kabuk kalınlaşması ve buna bağlı olarak magma
kirlenmesi ile açıklanabilir.
SONUÇ
Karacadağ volkanitlerini genel özellikleriyle tanımlamaya çalışılan bu
araştırmada elde edilen sonuçlar şunlardır:
1- Volkanitler üst Miyosen-Kuvaterner yaş aralığında yüzeylenmiştir.
2- Volkanizma üç ana püskürme evresine ayrılmıştır. Her evrede farklı çıkış
merkezleri kullanılmıştır.
3- Bu evreler içerisinde volkanik etkinlik KB'den GD'ye doğru gençleşerek yer
değiştirmiştir. Eskiden yeniye doğru olan püskürme dönemlerinde çıkan ürünlerin
yayılım alanlarında daralma olmuştur.
4- Volkanizma K-G yönlü açılma çatlakları boyunca yüzeylenmiştir.
5- En yaşlı volkanitler düze yakın bir paleotopoğrafya üzerinde plato bazaltları
halinde gelişmiştir. İlk iki evre arasında da önemli bir aşınım dönemi yaşanmış ve bu
dönemde volkanitler dışında da geniş alanlarda izlenebilen bir aşınım yüzeyi
gelişmiştir.
6- Neotektonik dönemde bölgede K-G yönlü sıkışma tektonik rejimi altında
açılma çatlaklarının yanında kıvrım ve bindirmeler ile sağ ve sol yönlü doğrultu atımlı
faylar da gelişmiştir.
7- Volkanitlerin çevresinde bulunan kaya birimlerinde izlenebilen yapıların
plato bazaltları altında devam etmesi söz konusudur. Petrol amaçlı çalışmalarda
volkan çıkış merkezlerinin odaklandığı Karacadağ volkanı ile Siverek KD'sindeki
alanda volkanitlerin maksimum kalınlığa ulaştığı gözönünde bulundurulmalıdır.
Buna karşılık Siverek güneyi, Kara keçi-Viranşehir-Derik çizgisi güneyi ve ÇınarOvabağ çizgisinin kuzey ve KB' sinde volkanitlerin kalınlığı az, çıkış merkezleri de
seyrektir.
371
KAYNAKLAR
1. Şaroğlu, F; Emre Ö., Karacadağ Volkanitlerinin Genel Özellikleri ve
Güneydoğu Anadolu Otoktonundaki Yeri. Türkiye 7. Petrol Kongresi, Ankara S
384–391.(1987).
2. Ben Menahem, A., Nur, A. and Vered, M. Tectonics seismicity and
structure of the Afro-Eurasian junction : The breaking of an incoherent plate. Physics
of the Earth and Planetory Interiors, 12, 1-50 (197b)
3. Erinç, S. Jeomorfoloji II. (Genişletilmiş 2. baskı) İst. Üni. Coğrafya
Enstitüsü yay., no 23, (1971)
4. Haksal, M. A. Petrographie und geochemie des schildvulkans Karacadağ
(Südostonato-lien). Diplomarbeit, Hamburg, (1981)
5. Perinçek, D. Arabistan kıtası kuzeyindeki tektonik evrimin, kıta üzerinde
çökelen istifteki etkileri. Türkiye Beşinci Petrol Kongresi Bildirileri (Nisan, 1980)
6. Şaroğlu, F. Doğu Anadolu'nun neotektonik dönemde jeolojik ve yapısal
evrimi. İst. Üni. Fen Bilimleri Enstitüsü (yayınlanmamış) . Doktora tezi, 240 s. (1985)
7. Şaroğlu, F. ve Guner, Y. Doğu Anadolu'nun jeomorfolojik gelişimine etki
eden öğeler; Jeomorfoloji, tektonik, volkanizma ilişkileri. TJK Bülteni 24/2, 39–50,
(1981)
8. Şengör, A.M.C. Türkiye'nin neotektoniğinin esasları. TJK yayını, 40 s.
(1980)
9. Şengör, A.M.C. and Kidd, W.S.F. Post-collisional tectonics of the Turkishlranian plateau and a comparison with Tibet. Tec-tonophysics.
372
KARACADAĞ'DA PONZA MADENİ VE MÜHENDİSLİKTE KULLANIMI
İrem HASPOLAT*
Ahmet AKAYDIN**
ÖZET
Ponza taşı hafif doğal agregaların başında gelmektedir. Günümüz
teknolojileriyle bu taşın farklı endüstri alanlarında kullanımı giderek
yaygınlaşmaktadır. Ponza, genellikle inşaat yapı sektöründe, hafif yapı malzemesi,
kimya sektörü, tarım ve diğer alanlarda kullanılan bir malzemedir. Karacadağ ponza
yönünden zengin bir volkan olup Karacadağ'ın Diyarbakır ekonomisine yapacağı
katkı ele alınmıştır.
GİRİŞ
İnşaat ve yapı sektöründe hafif malzeme kullanımının önemi, deprem
kuşağında bulunan ülkemizin geçirdiği felaketlerden sonra daha da iyi anlaşılmaya
başlanmıştır. Bunun üzerine inşaat sektörü üreticileri hafif doğal malzemelerin
kullanımı için farklı ar-ge çalışmaları başlatmışlardır. Hafif malzemeyi kimyevi
yollarla da elde etmek mümkün ancak doğal malzemenin insan sağlığı açısından
önemi düşünülünce hafif doğal agregaların seçimi ve bu alandaki yapılan ar-ge
çalışmalarının ne kadar isabetli çalışmalar olduğunu görmekteyiz. Türkiye'de hafif ve
doğal agrega olarak kullanılabilecek malzemeler arasında, farklı yörelerde bulunan
ponza oluşumları, volkanik cüruf oluşumları, diatomit ve perlit oluşumlarını
sayabilmek mümkündür. Fakat doğal yapıya sahip bu kayaçların, mühendislik
açısından, endüstriyel anlamda ve endüstriyel çıktının ekonomiye dönüşü gibi
birbirini takip eden hesapların iyi yapılması gerekmektedir. Örneğin bims blok
alanında üretim yapacak bir fabrikanın ponza ocaklarına yakınlığı önemlidir. Çünkü
hafif ve ucuz olan bu doğal malzemenin maliyetlerinin nakliye sebebiyle artmaması
gerekmektedir. Bu çalımsa için, literatür taraması yapılmış olup, ponza, ponza
ocakları Karacadağ ve ponza ilişkisi ve de ponzanın kullanım alanları üzerinde
durulmuştur. Çalışmanın ana amaçlarından biriside Karacağ'ın sahip olduğu ponza
yataklarının doğru yatırımlarla değerlendirilmesi halinde Diyarbakır ve ülke
ekonomisine katkısı işaret edilmek istenmektedir.
*Elektrik elektronik mühendisi
**Öğretim Görevlisi
373
Ponza (Volkan Tüfü)
Volkanik bir kayaç türü olup, asidik ve bazik karakterli volkanik faaliyetler
sonucu oluşmuştur. Yapı olarak volkanik bir cam yapısındadır. Ponza, volkan
bacasındaki gazların basıncı ile patlayan volkanla birlikte fışkıran magmanın köpük
halini almasıyla şekillenmiştir. Oluşan köpük, atmosfer basıncıyla ani soğuyup
katılaşmasıyla porozite kazanmıştır. Bu sebeple çok değişken boyutlarda gözenekler
ya da kabarcıklar meydana gelir.
Ponza, steril kimyasal reaksiyon sevmeyen, pastörizasyonla yapısal
değişikliğe uğramayan bir substrattır. Doğal bir hidro kültür malzemesi olduğundan
maliyeti, perlit ve kile kıyasla daha düşüktür. Pomza taşı ucuz olmakla birlikte, hafif
olması, taşınmasındaki kolaylık ve diğer özellikleri açısından da bitkiler için iyi bir
malzeme ve gelişme ortamıdır. Pomza taşı suyu tutan ve koruyan, bu özelliği ile de su
kullanımında ekonomi sağlayan bir agrega olması kurak ve yarı kurak bölgeler için
önemini bir kat daha arttırmaktadır (1) (2).
Karacadağ önemli pomza kaynaklarına sahiptir
Ponza ( Ovabağ Pomza Ocakları)
Saha kuvaterner yaşlı Karacadağ volkanikleri ile kaplıdır. Bazalt ve
piroklastlardan oluşan Volkanizma oldukça geniş alanlara yayılmıştır. Üç evrede akan
bazaltların en yaşlı olanları Diyarbakır yakın çevresinde yüzeyleşmiş olup, iyi toprak
yapısına sahiptir. İkinci evre Karacadağ'ın ana kütlesi çevresinde olup en genç olanları
ise Ovabağ ilçesi civarlarındadır. Ovabağ ilçe sınırları dâhilindeki kırmızı tepe olarak
anılan saha Volkanizmanın piroklastları olarak kabul edilen ve çıkış yerlerine tekabül
eden bazaltik ponzalar ile temsil edilmektedir. Kırmızımsı ve siyah renkli bu cüruflar
bol Alüminyum içermeleri ve yoğunluklarının düşüklüğü sebebiyle Çimento fabrikalarında tras malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Ponzanın Kullanım Alanları:
Beton; kum, çakıl (veya kırma taş, hafif agrega vb.), çimento ve suyun
karışımından elde edilen bir yapı malzemesidir. Sözü edilen malzemeler belirli oranda
karıştırıldığında kalıptan istenilen biçimi alabilecek plastik bir malzeme elde edilir.
Beton karışımlarında kullanılan en önemli malzeme çimentodur. Çimentolar, hidrolik
bağlayıcı maddeler olup, su ile karıştırılıp hamur haline getirildikten sonra gerek
havada gerekse suda sertleşerek dayanım kazanır. Ponza taşı, volkanik faaliyetler
esnasında ani soğuma ve gazların bünyeyi aniden terk etmesi sonucu oluşan, oldukça
gözenekli bir yapı içeren ve dünya endüstrisinde yeni olmamakla beraber, ülkemiz
endüstrisine son yıllarda girmeye başlayan ve değeri yeni anlaşılan volkanik kökenli
bir kayaçtır. Asidik ponza, beyaz veya kirli beyaz renkte iken, bazik ponza ise yabancı
kaynaklarda Scoria olarak geçen, Türkçede ise bazaltik ponza olarak bilinen
kahverengi veya siyahımsı renkteki ponza türüdür. Asidik ponzanın yoğunluğu 0,5374
3
3
1,0 gr/cm arasında iken, bazaltik ponzanın ki 1,0- 2,0 gr/cm arasında değişmektedir
(4) Ponza, hammadde olarak birçok endüstriyel alanda kullanılmaktadır. Kullanımı,
endüstriyel amacına göre ya ana hammadde olarak veya katkı malzemesi
biçimindedir. En yaygın kulanım alanı inşaat sektörüdür. Düşük birim hacim ağırlığı,
yüksek ses ve ısı izolasyonu, iklimlendirme özelliği, kolay sıva tutması, mükemmel
akustik özelliği, deprem yük ve davranışları karsısındaki elastikiyeti ve
alternatiflerine göre daha ekonomik oluşu gibi üstün özelliklerinden dolayı inşaat ve
yapı sektöründe geniş bir kullanım alanı bulmaktadır.
İnşaat sektöründe kullanım alanını 5 ayrı kategoride analiz etmek
mümkündür.
1. Hafif yapı elemanları üretiminde
2. Prefabrik hafif yapı elemanları üretiminde
3. Çatı ve dekoratif kaplama elemanları üretiminde
4. Hafif hazır sıva ve harç üretiminde hafif beton üretiminde
5. Çatı ve döşeme izolasyonu dolgusu olarak;
inşaat sektöründe kullanımı dışında tekstil endüstrisinde; kot kumaşların
yumuşatılmasında ve ağartılmasında, tarım endüstrisinde yüksek su tutma kapasitesi,
bünyesinde barındırdığı suyu tedricen ortama vererek ortamın nemini dengelemesi,
zararlı kimyevi bileşikler içermemesi gibi önemli özelliklerinden dolayı toprak
ıslahında, az topraklı veya topraksız ortamlarda bitki yetiştirmek için su beslenimi
kısıtlı tarımsal yeşil alanlar için ponza kullanılmaktadır. Kimya endüstrisinde
kullanımı yeni olmakla beraber yapılan araştırma geliştirme çalışmalarıyla kullanımı
giderek artmaktadır. Özelliklerine bağlı olarak bu alanda kullanımı abrasif olarak,
kozmetikte, sabun ve deterjan yapımında, ilaç endüstrisinde ve diğer endüstriyel
alanlarda da kullanımı vardır. Endüstriyel olarak bu denli geniş kullanım alanına sahip
olan pomza; genellikle açık renkli, hafif oldukça poroz yapıda piroklastik kayaçlar
olup dünyada özellikle patlamalı tipte yaslı genç, aktif yada pasif volkanların olduğu
alanlarda yaygın olarak gözlenmektedir(5).
Yukarıda da belirttiğimiz gibi ponza yaşamın her alanında karşımıza
çıkmaktadır. Daha spesifik olması adına aşağıdaki başlıklar altında toplanılmıştır.
1.İnsaat Sektörü
İnşaat sektöründe konut ihtiyacının karşılanabilmesi için günümüze kadar
çok katlı binaların inşasında bazı problemlerle karşılaşılmıştır. Bunların en önemlisi
beton kütleden dolayı binanın öz ağırlığının fazla olmasıdır. Bu ağırlığın azaltılması
amacıyla betonda kullanılan normal agrega yerine alternatif olarak ponza taşı
kullanılmaya başlanmıştır. Ponza taşı hafif agrega olarak kullanıldığında betonun
özgül ağırlığını azaltır, ayrıca gözenekli yapısından dolayı da ısı ve ses yalıtımını
sağlar. Ponza bunların dışında yapı malzemesi olarak aşağıdaki alanlarda da
kullanılabilmektedir.
375
Karayollarında, buzlanmayı kontrol altına almada,
·
Dekoratif ve yalıtımlı, hafif tavan kaplama malzemeleri imalinde,
·
Asfalt kaplamalarda bir tür kusmayı engelleyici katkı olarak
kullanılır (4).
2. Yapı Restorasyonlarında Ponza Kullanımı:
Bugün birçok gelişmiş ülke tarihi binalarının kirlenmiş cephe temizliğini
kumlama yönteminde kum yerine ponza taşı kullanarak yapmaktadır. Ponza taşı
yumuşak aşındırıcı özelliğinden dolayı bina yüzeyine hasar vermeden temizliğini
yapmaya imkân vermektedir. Ayrıca, kaleterasit, ses izole edici duvar boyası, motifli
boya için astar macunu düzeltme alanlarda ponza ürünleri kullanılmaktadır. (6)
3.Tekstil Alanında
Ülkemiz endüstrisinde en önemli sektörlerin başında tekstil gelmektedir.
Tekstil alanında gerek genç kuşağın tercihi gerekse moda akımlarından dolayı kot
endüstrisi önemli bir yere sahiptir. Kot imalat aşamalarında kot taşlama olarak bilinen
kot kumaşlarının renklerinin açılması (ağartılması) ve kumaşın yumuşatılması
işlemin ponza kullanılmaktadır.
4. Kimya Alanında
Günümüzde ponza aşağıda sunulan kimya endüstrilerinde yaygın olarak
kullanılmaktadır.
· Tarım ilaçları ve kibrit sanayisinde taşıyıcı olarak,
· Gübre sanayisinde gübrenin topaklaşmasını engelleyici madde olarak,
· Diş macunlarında ve dişçilikte parlatma tozu imalatında,
· Birçok sektörde absorben madde olarak,
· Temizlik ve detarjan sanayisinde katkı maddesi olarak,
· Özel tip boyalarda katkı maddesi olarak kullanılır (4)
5. Boya sanayinde:
Pürüzlü kaplamada (Kaleterasit), ses izole edici duvar boyası, motifi boya
için astar macunu düzeltme gibi boya sanayisinin bütün aşamalarında ponza
kullanılabilmektedir.
6.Kimya sanayinde:
Kimyasal taşıyıcı ve filtrasyon malzemesi olarak, metal ve plastik
sanayisinde; temizleme ve cilalama, titreşim özelliği olan malzemeler yapımında son
ameliye için, elektriksel kaplama, taş basmakalıplarını temizlemede etkin olarak
kullanılabilmektedir.
7. Cam sanayisinde:
Televizyonlarda kullanılan eski diyebileceğimiz teknolojilerde televizyon
tüpü düzeltme, cam cilalama, kesik cam tamamlama malzemesi olarak kullanım
alanları mevcuttur.
376
8. Mobilya sanayinde:
Ponza yapı itibari ile kolay işleme özelliğine sahiptir. Bu kolay işlemesinin
yanında çok fonksiyonlu yapısı ile birçok alanda kullanılmaktadır. Bu özelliği
mobilya sektöründe de karşımıza çıkmaktadır. Mobilya sektöründe özellikle;
cilalama, piyano anahtarı ve resim çerçevelerinde motif vermede
kullanılabilmektedir.(7)
9. Filtrasyon Amaçlı Ponza Kullanımı:
İçme suyunun filtrasyonu için saf ponza taşı kullanılabilmektedir. Ponza
insan sağlığını tehdit edecek hiç bir element içermez. Ponza genellikle iki katmanlı
filtrelerde hafifliğinden ötürü birincil arıtma amacıyla kullanılırken, alttaki diğer
tabaka ponza tarafından yakalanamayan küçük maddeleri süzer.(6)
10. Kozmetikte Ponza Kullanımı:
Topuk taşı olarak bildiğimiz ürünün hammaddesi yine ponzadır. Ayrıca ponza
taşından elde edilen ürünler, başta sabun mamullerinde olmak üzere, diş
macunlarında, diş temizleme tozlarında ve kremlerde yaygın olarak
kullanılmaktadır.(6) Saydığımız alanları göz önüne getirdiğimizde ponzanın
hayatımızın her alanında karşımıza çıktığını bir aha gözler önüne sürmektedir.
11.Tarım Alanında:
Birçok ülkede ponza kuraklığa çare olarak başvurulan seçeneklerden biridir.
Ponza bünyesine aldığı suyu uzun müddet muhafaza ederek sürekli olarak nemli bir
ortamın oluşmasını temin ettiğinden kuraklığa çare olarak kısmi bir çözüm getirse de
yaygın olarak kullanılmamaktadır.
Bugün su kaynakları yeterli olmayan İsrail, Suudi Arabistan, Kuveyt gibi
ülkeler iklimin sıcak olması ve sulama suyunun da buharlaşmasından dolayı aşırı bir
su kaybı meydana gelmektedir. Bunun için toprak altında belirli bir derinlikte ve
kalınlıkta pomza serilerek toprak altından içerisine su verilip bitkilerin ihtiyacı olan
suyu direkt olarak köklere ulaşması sağlanmaktadır. Böylece buharlaşmadan
kaynaklanan su kaybının önüne geçilebilmektedir. Öte yandan sıvı gübre
kullanıldığında pomza hem gübre kaybını önler hem de yer altı sularının kirlenmesini
engeller (4).
Volkanik topraklar kendi doğal yapısı ile birlikte, çürüyen bitkiler, insan ve
hayvan yaşamının sağladığı ek besinlerle, bitki yetiştirmek için çok elverişli bir ortam
sağlamaktadır. Ponza taşının %85 oranında gözenekli olması hafif yoğunluk
özellikleri göstermesine neden olur. Ponza taşının en küçük birimi dahi irili ufaklı
birçok gözeneklerle doludur. Ponza taşı toprağı daha gözenekli bir hale getirerek
havalandırır. Ayrıca toprağın özelliklerini ıslah etmek ve suni gübrenin
topaklaşmasını engellemek amacı ile kullanılmaktadır. Ponza, toprak olarak
seralarda, turunç yetiştirilen bölgelerde, meyveliklerde, çim sahalarda ve tüm tarım
bölgelerinde kullanılmakta olup, uygulama sonuçları mükemmeldir. Ponzanın
tarımda sağladığı avantajlar arasında toprağın havalandırması, tekrar tekrar kulla 377
nılabilmeyi, besin ayarlama kontrolü, mantar, böcek gibi zararlı unsurların da
engellenmesini sağlar. Toprağın kolay sulamasını sağlar ve çürüme kötü koku üretme
özelliği de yoktur. pH dengesi nötr dür(6-7).
SONUÇ
·
Ponza nedir oluşumu nasıldır? Konusu açıklanmıştır.
·
Karacadağ bölgesinde ki önemli ponza kaynaklarından 1 tanesi ele alınmış
olup Karacadağ ve çevresinde ponzanın oluşum aşamalarına değinilmiştir.
·
Ponzanın kullanım alanları ele alınmış olup ponza madeninin bu sayede
ponza madeninin önemi bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
·
Farklı sektörlerde kullanılan ponzanın hayatın her alanında karşımıza
çıktığını, Diyarbakır ve Karacadağ yöresinde yoğun yataklara sahip olması
bölgeye yapılacak yatırımların adını koymada belirleyici alanlar arasında
yerini koruduğuna, önemi ve kaynağının bölgede olmasından ötürü bu alanda
ekonomik yatırımların isabetli olacağı vurgusu yapılmıştır.
KAYNAKLAR
1. Coşgun, S., 1998. Adi Porsuk (Taxux baccata L.)'un Çelikle Üretilmesi
Üzerine Araştırmalar, T. C. Orman Bakanlığı, Batı Karadeniz Ormancılık Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü, Teknik Rapor No. 1, Bolu.
2. Karaman, M. R., Brohi, A., 1995. Bitki Yetiştirme Ortamı Olarak Pomza
Taşının Farklı N Dozlarında Mısır Bitkisinin Su Tüketimi ve Gelişimine Etkisi,
Turkısh Journal of agriculture and Forestry, Vol. 19, s. 355-360, Ankara.
3. http://www.mta.gov.tr/v1.0/bolgeler/diyarbakir/index.php?id=gdab_
maden_envanteri_maden&m=4
4. Salih Yazıcıoğlu ve Bahar Demirel. Puzolanik Katkı Maddesi Olarak
Kullanılan Elazığ Yöresi Pomzasının İlerleyen Kür Yaşlarında Betonun Basınç
Dayanımına Etkisi Fırat Üniv. Fen ve Müh. Bil. Dergisi 18 (3), 367-374, 2006
5. Ebru Baspınar ve Lütfullah Gündüz. İnsaat Endüstrisinde Kullanılan
Pomza Agregalarının Mineralojik Ve Petrografik Özellikleri. Iv.Ulusal Kırmatas
Sempozyumu 2-4 Aralık 2006/İstanbul
6. http://www.uzayperlit.com/ponza.html
7. http://www.mta.gov.tr/v2.0/default.php?id=maden_kullanim
378
KARACADAĞ'DA PONZA OCAKLARI VE TOPRAKSIZ TARIM
Murat Tomar
Tarım Sektöründe
Ponza gelişmiş ülkelerin çoğunda tarımda kuraklığa çare olarak başvurulan
seçeneklerden bir tanesidir. Bünyesine aldığı suyu uzun müddet muhafaza ederek
sürekli olarak nemli bir ortamın oluşmasını temin ettiğinden, kuraklığa çare olarak
kısmı bir çözüm getirse de yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bugün su kaynakları
yetersiz olan İsrail, Suudi Arabistan, Kuveyt gibi ülkelerde, iklimin sıcak olması ve
sulama suyunun da aşırı buharlaşmasından kaynaklanan su kaybının önüne
geçilebilmesi için, toprağın altında belirli bir derinlikte ve belirli bir kalınlıkta serilen
ponza tabakası içerisine (yastıklama), toprak altından su vererek, bitkilerin ihtiyacı
olan suyun direkt olarak köklere ulaşması sağlanmakta ve buharlaşmadan
kaynaklanan su kaybının önüne geçilmektedir (Reyhanoğlu, 1988). Toprağın su tutma
özelliğinin iyileştirilmesi (hidrokültür) özellikle su problemi olan bölgeler için çok
önemlidir. Perlit 760-1200°C arasında, kil 1200°C'de genleştirilerek tarımda
kullanılmaya uygun hidrokültür hammaddesi haline dönüştürülmektedir. Pomza ise
doğal halde bir hidrokültür hammaddesi olduğundan maliyeti genleştirilmiş perlit ve
kile kıyasla çok daha düşüktür. Son yıllarda bu konuda bazı Avrupa ülkeleri
(Hollanda, İsveç vb.) ve Japonya bu tip araştırmaları kapsamlı bir şekilde yürüten
ülkelerin başında gelip, bu ülkelerde topraksız veya çok az toprakla ve çok az su ile
bitki yetiştirilmektedir. Ülkemizde bu alandaki çalışmalar henüz deneme
safhasındadır.
Ponza, tarımda hem ucuz hem de özellikleri açısından bitkiler için önemli bir
hammadde (girdi) durumdadır. Tuttuğu, suyu/nemi içinde bulunduğu ortama göre
ayarlayarak gerektikçe bitkiye verebilen ponzanın bu alanda kullanılabilmesi için,
bazı özelliklerinin uygun olup olmadığının (su tutma faktörü, besin emme özelliği,
gözenek durumu, granüllerin görünür yoğunluğu vb.) analizi gerekmektedir: Bu
analizlere geçilmeden önce tane boyutu açısından uygun ve yeterli aynı özelliklerde
yeterli rezerve sahip, değişmeyen kalitede ponza kullanım gerekliliği açısından
önemlidir.
Topraksız Tarım nedir?
Topraksız tarım, toprak yerine sıvı mineral besin karışımları ile bitki
yetiştirme tekniğidir.
.
Yani bitkilerin kökleri toprak yerine içerisine bolca bitki besini bulunan çeşitli
ortamlara girer ve besinlerini buradan alır. Bu ortamlar; perlit, cam yünü, ponza taşı
gibi katı ortamlar olabileceği gibi sadece su veya püskürtülen su gibi ortamlar da
olabilir. Sonuçta temelde toprak:
1- Suyu köke iletir.
*Ziraat Mühendisi
379
2- Havayı köke iletir.
3- Besini köke iletir.
4- Durak vazifesi görür.
5- Kökü güneş ışığından korur.
İşte bu beş maddedeki imkânı toprak olmadan bitkiye sağlayabilirsek,
topraksız tarım yapmış oluruz.
Peki, Neden Tüm Bu İşlemleri Yapan Ucuz Bir Kaynak Olan Toprak Varken
Topraksız Tarım Yapıyoruz? Açıkça'sı tarımsal üretim, büyük belirsizlikler ve dolayısı
ile büyük riskler taşıyan bir üretim biçimidir. Tarımsal üretim yaparken belirsizlikleri,
bilinmezlikleri ne kadar azaltırsak riskler de o oranda azalır. İşte topraksız tarımda
bitkiye verilen su, hava, besin gibi çok önemli temel öğeler kontrol edilebilir ve
böylece hem riskler azaltılır; hem de bu girdilere daha hâkim olunabildiği için verim
arttırılabilir. Ayrıca toprakta çok fazla sayı ve çeşitte mikrop ve çeşitli canlılar bulunur.
Bu mikroplar ve canlılar genellikle bitkiye zarar vermezler. Ancak kimi zaman
bazıları bitkiye zarar vererek üretimdeki riskleri arttırır, verimi düşürebilir. Toprakta
bu tip zararlılar varsa bu canlılarla savaşmak oldukça zorlu hatta bazen imkansız’dır.
Ayrıca toprak, sürekli aynı bitkinin yetiştirilmesi; yanlış sulama-hatalı gübreleme
yapılması gibi sebeplerden dolayı bozulabilir ve bitkisel üretime elverişsiz hale
gelebilir. Bu duruma gelen toprağı ıslah etmek çok zor ve masraflı olabilir. İşte tüm bu
sebeplerden daha pahalı da olsa topraksız tarım, topraklı tarıma tercih edilebilir (1).
Topraksız Tarımın Avantajları:
 Toprak kullanılmadığı için tarım yapılabilir alanlar artıyor.
 Birim alandan daha yüksek verim alınabiliyor. Örneğin, ülkemizde ortalama
olarak tarla koşullarında 5-6 ton/da, geleneksel sera koşularında 15-18 ton/da
domates verimi alınırken topraksız yetiştiricilikte 35-36 ton/da verim alınıyor. Bu
rakam bu konuda ilerlemiş bazı ülkelerde 55-60 ton/da'ya ulaşıyor.
 Daha kaliteli ürün alınıyor.
 Gübre ve tarımsal ilaç kullanımı azalıyor.
 Sızmanın önlenmesi ve buharlaşma kayıplarının azaltılmasıyla su tasarrufu
sağlanıyor.
 Bitkiler su ve besin maddesi sıkıntısı çekmiyorlar.
 Dezenfekte etme, yabancı ot kontrolü ve toprak işlemeye gerek kalmadığından
enerji ve işgücünden tasarruf sağlanıyor.
 Birim alandaki bitki yoğunluğu, ışık etmeni ayarlanarak toprağa göre daha fazla
olabiliyor.
 Topraklı tarımda önemli olan ekim nöbeti ya da nadas tanımsız hale geliyor,
ekonomik değeri oransal olarak daha fazla olan sebze ya da çiçeklerin üst üste
yetiştirilmesi mümkün oluyor.
 Yetiştirme ortamı koşulları ayarlanarak pazar talebine göre üretim kontrol
ediliyor (2).
380
Karacadağ ponza yönünden zengin bir volkandır. Önemli ocaklar
a) Ponza ( Ovabağ Ponza Ocakları)
b) Ponza ( Karacadağ (Karabahçe) - Kırmızıtepe Ponza Ocağı) (3).
Ponza taşı, volkanik faaliyetler sırasında çıkan lavların ani soğuma ve
gazların lav bünyesini aniden terk etmesi sonucu oluşur. Oldukça gözenekli bir yapıya
sahiptir ve dünya endüstrisinde yeni olmamakla beraber, ülkemiz endüstrisine son
yıllarda girmeye başlamıştır. Değeri yeni anlaşılmıştır. Ponzanın gözenekleri
birbirleriyle bağlantısızdır, bu özelliğinden dolayı da ses ve ısı yalıtımı ile su tutma
kapasitesi oldukça yüksektir. İçerdiği gözenekler gözle görülebilecek boyutlardan,
mikroskobik boyutlara kadar sayısız olup, her biri diğerinden camsı bir zarla
yalıtılmıştır. Bu yüzden hafif, suda uzun süre yüzebilen bir kayaçtır. Ponza, kendisine
özgü bazı özellikleri ile benzer volkanik camsı kayaçlardan, rengi, gözenekliliği ve
kristal suyunun olmaması ile pratik olarak ayrılabilmektedir.
Kolay sulanır,
Mükemmel havalandırma sağlar,
Tekrar tekrar kullanılabilir,
Besin ayarlaması kontrolü kolaydır,
Zamanla çekmez ve topaklanmaz,
pH Nötr'dür (6-7).
Mantar, böcek gibi zararlı unsurları barındırmaz,
Kötü kokular üretmez (4).
Ponza
Doğanın bir harikası olan bazaltik ponza, volkanik lavların hızla soğuması
sonrasında süngerimsi bir yapıda meydana gelen bol gözenekli, demir ve
magnezyumca zengin bir materyaldir. Ponza fiziksel ve kimyasal özellikleriyle
tarımsal kullanımda eşsiz yararlar sağlamaktadır. Ponza tek başına özellikle killi
tarlalarda drenajı düzenlemekte, köklerin gelişimini iyileştirmekte, toprak sıcaklığını
siyah renge sahip olması nedeniyle 1-3°C arttırmakta kullanılmaktadır. Bunun dışında
ponza kuruluşumuzun T.C. Tarım Bakanlığı tarafından tescil edilmiş katı
organomineral toprak düzenleyicilerde önemli bir girdi materyali olarak
kullanılmaktadır.
Ponza eşsiz fiziksel koşullar oluşturması nedeniyle topraksız tarımda da
kullanılmaktadır.
381
Çizelge 1. Ponza'nın kimyasal özellikleri
Sağlığı ve kalitesi yiten topraklarınızı yeniden
Oksit
Miktar
kazanmak için, bahçe kurarken 30 yıllık gübre ihtiyacını
(%)
karşılamak isterseniz kullanmanız gereken eşsiz doğal
malzeme.
43.04
SiO2
14.88
Al2O3
Dekara 10 ton kullanırsanız (30TL/ton+KDV);
Fe2O3
Ara.94
1. 50 yıl potasyum gübresine gerek yoktur.
TiO2
MnO
Cr2O3
Şub.89
2. 10 yıl fosfor gübresine gerek yoktur.
0.19
0.03
4. Çinko 40 yıllık ihtiyacınızı karşılar.
V2O5
0.03
5. Mangan yüzlerce yıllık ihtiyacınızı karşılar.
P 2O5
CaO
MgO
BaO
K2O
0.92
Ağu.95
10.Eki
0.04
Oca.83
Na2O2
pH
Mar.30
7.0
3. Demir 500 yıllık ihtiyacınızı karşılar.
Sözkonusu bitki-besin elementlerini piyasada şuan
satılan kimyasal gübrelerle karşılamak isterseniz 1 ton
pomzanın sağlayacağı potasyum, magnezyum, demir,
fosfor, çinko ve manganlı besin elementleri için
günümüz fiyatlarıyla yaklaşık 275 TL'lik harcama
yapmanız gerekecektir.
Bu nedenle ülkemizde ve dünyada niçin doğal, uzun
ömürlü ve su ekonomisi sağlayan bazaltik pomzaya
bilim dünyasının önem verdiği ortaya çıkmaktadır (5).
Sonuç olarak Diyarbakır'da topraksız tarımda, özellikle seracılıkta ponza çok
değerli bir unsurdur. Karacadağ'ın bu değerli malzemesini topraksız tarımda
kullanmalıyız.
KAYNAKLAR
1. http://www.tarimsal.com/makaleler/topraksiz_tarim_hidroponik.htm
2. Hasan Öztürk - Sonay Sözüdoğru Ok Topraksız Tarım Bilim ve Teknik
Dergisi, Nisan 20073.http://www.mta.gov.tr/v1.0/bolgeler/diyarbakir/index.php?id=gdab_maden
_envanteri_maden&m=4
4. http://topraksiz-tarim.blogspot.com/2010/05/ortam-turleri-pomza.html
5. http://www.alternatiftarim.com/pomza.htm
6. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi/ Edip
382
DİYARBAKIR KARACADAĞ BAZALT TAŞI ÖZELLİKLERİ VE
KULLANIM ALANLARI
Yusuf Kenan Haspolat*
GİRİŞ
Diyarbakır-Karacadağ bazalt yatakları Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde geniş alanları kaplamaktadır. Eski volkanik bir dağ olan Karacadağ'ın
püskürttüğü lavların soğuması sonucu oluşan bazalt taşı, bünyesinde bulunan Fe, Si,
Al, Mg gibi metalik elementlerden dolayı doğada bilinen en sert ve dayanıklı taşlar
içerisinde yer almaktadır. Kimyasal bileşimi ve fiziksel özelliklerinden anlaşılacağı
gibi Diyarbakır Bazalt taşı iyi bir yalıtım ve dayanıklı yapı malzemesi olmakla
beraber işlenebilirliği ile de antik ve çağdaş mekânlarda dekoratif görüntü
sağlamaktadır. Isıya ve dona karşı olan dayanıklılığı sebebiyle binalarda dış cephe
kaplamasında, (plaka ve yığma) fırınlarda fırın içi döşeme ve hamam
cehennemliklerinde sal taşı olarak kullanılmaktadır. Zamana karşı aşınma yüzdesi
düşük olduğundan yer döşemelerinde (kaldırım, camii avlu, petrol ofis alanı, park içi
döşemeleri vs.) ideal bir malzemedir. Elektrik iletkenliği yok denecek kadar az
olduğundan yüksek gerilime maruz mekanlarda kullanılmaktadır. İşlenebilirliği
dolayısıyla bahçe ve parklarda dekoratif çiçeklik, fıskiyeli havuz, kemerli giriş
kapıları ve mimari açıdan gerçekleşmesi mümkün olan sanat yapılarında
kullanılmaktadır.
Tarihsel kullanıma bakacak olursak, yapım tarihi bile belli olmayan
Diyarbakır surları, avlulu Diyarbakır evleri, camileri ve çeşmelerinin zamana karşı
gösterdiği dayanımıyla yöresel bir yapı malzemesi olarak birçok yerde kullanılmıştır.
Karacadağ Bazalt Taşı Özellikleri
Bazalt, volkanik kaya kütlelerinden olup, siyah renkte ve kesif yığınlar
halindedir. Doğada kütle, damar ve akıntı halinde bulunur. Başlıca özelliklerinden
birisi, altıgen prizmalar biçiminde, büyük sütunlar meydana getirmesidir. Bu sütunlar
magma akıntılarının soğuyup büzülmesinden ileri gelmiştir. Sert ve dayanıklı bir taş
olduğundan kaldırım, yapı taş, demiryolu, köprü malzemesi olarak kullanılır.
Yeryüzünde çok bol olan bazalt, bazı memleketlerde, binlerce kilometrekarelik
yerleri örter. Kuzey İngiltere, İrlanda, Almanya, Amerika ve Büyük Hindistan'da
Dekan bölgesindeki bazalt yığınları 300.000 kilometrekarelik geniş bir bölgeyi
kaplar.( Vikipedi, Özgür Ansiklopedi)
Diyarbakır-Karacadağ bazalt yatakları Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde geniş alanları kaplamaktadır. Bu bazalt taşlarının oluşumunu sağlayan
Karacadağ volkanından inen bazalt akıntısı, özellikle Diyarbakır'ın üç bölgesinde
yaygınlık göstermiştir. Batısında Diyarbakır-Şanlıurfa, kuzeyinde Diyarbakır-Elazığ
ve doğusunda Diyarbakır - Mardin yolu üzerindeki bölgelerde 120 - 130 km
*Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat
383
çapında geniş bazalt platolarına rastlanmaktadır. Diyarbakır-Karacadağ bazaltının
göstermiş olduğu yüksek aşınma dayanımı, düşük ısıl iletkenlik, asitlere ve dona karşı
dayanıklılık gibi özellikleri günümüzde kullanım alanlarının çeşitlenmesini sağlamış
ve bu malzeme ile ilgili çalışmaların artmasına neden olmuştur.
Diyarbakır-Karacadağ bazalt taşının yapısal özelliklerini belirlemek amacıyla
yapılan tüm mekanik deney sonuçları birbirini destekler değerler göstermektedir.
Yapılan deneysel çalışmalar sonucunda, Diyarbakır-Karacadağ bazaltının
bünyesindeki doku, renk ve görüntü zenginliği sayesinde tarihi dokuya uyumu ve
yüksek mekanik dayanımı gibi özelliklerinden dolayı günümüz yapılarında yaygın
olarak kullanılabilecek alternatif bir yapı malzemesi olarak kullanımının
yaygınlaştığını görmekteyiz. Kullanım alanlarının yaygınlaştırılması amacıyla
teknolojiye uygun olarak yapılacak çalışmalar Diyarbakır-Karacadağ bazalt taşının
gelecekte mimari alanda birçok malzemenin yerini alarak yaygın bir şekilde
kullanımını sağlayacaktır.
"Sert-Mermer Grubu" içinde yer alan granit, gabro ve ultra bazik-serpantinit
grubu kayaçların yeri ve önemi, insan yaşamında çok eski devirlere kadar dayandığı
arkeolojik kalıntılardan bilinmektedir. "Sert-Mermer Gurubu"na ait kayaçlar,
aşınmaya ve bozuşmaya karşı direnci yanında, renkli mineral içerikleri nedeniyle,
zengin bir renk aralığında, kırmızı, pembe, yeşilden gri-siyaha kadar değişen bir
albeniye sahiptirler. ''Sert-Mermer Grubu" içinde yer alan "Gabro-Diyabaz-Bazalt"lar
esasen bazik kayaçlar grubu içerisindedir. Karbonat grubu mermerlere oranla 2 kat
daha sert olan "gabro-diyabaz-bazalt" grubu, aşınmaya karşı yüksek direnci, iyi cila
kabul etmesi ve asitlerden etkilenmemesi gibi farklı özellikleri nedeniyle özel
kullanım alanlarına sahiptirler. Cephe kaplama, süsleme ve laboratuarlarda aside
dayanıklı masalar gibi farklı kullanımlara sahiptirler. "Gabro-diyabaz-bazalt" grubu
kayaçlar, ülkemizde geniş alanlara yayılmış olmalarına karşın, mermer amaçlı bilinen
ve işletilenler yok denecek kadar azdır. Diğer tür mermerlere oranla daha sert ve
kesme, işleme zorlukları nedeniyle bu tür kayaçların sert mermer olarak üretimi
değerlendirilmemiştir. Buna karşın, son 10 yıldan bu yana mermer sektöründeki
teknolojik gelişmeler, bu tür sert kayaç grubunun üretimini ön plana çıkarmıştır.
Günümüzde bölgedeki bazaltlardan blok ve plaka üretimi yapılmakta olup, geleceğe
yönelik olarak büyük bir potansiyele sahip olduğu kuşkusuzdur.
Karacadağ ve çevresinde yaklaşık 10.000 km2'lik yüzeye yayılan bazaltlara
ait 3 farklı bölgede yapılan saha-jeolojik çalışmalarında; bazaltların ayrışım derecesi,
boşluk ve blok büyüklükleri açısından çok uygun oldukları belirlenmiş ve
laboratuarda mineralojik-petrografik ve kimyasal özellikleri ile teknolojik fizikomekanik parametreler ile blok-plaka kesme verimlilikleri ortaya konmuştur.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde çok geniş alanlara yayılmış olan bazaltın
Diyarbakır civarında 3 bölgede yapılan "Bazalt-Mermer" amaçlı incelemede mermer
üretim yönünden pozitif ve önemli veriler ortaya konmuştur. Özellikle yüksek blok
verimine sahip 1780 kg/cm2'lik basınç dayanımı, su emme oranı % 0.05, boşluk oranı
384
% 0.2, yoğunluk 29 gr/cm3, kesme, cila kabul ve plaka veriminin yüksek olması gibi
parametrelere uyarak Karacadağ Bazaltlarının "Bazalt-Mermer" açısından büyük bir
potansiyele sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu amaçla bölgede ve benzeri bazalt
oluşumlarında örneğin Trakya Bölgesi, Ege Bölgesi ve Orta Anadolu'da yapılacak
Mermer amaçlı araştırmaların koyu gri-siyah renkli, aşınma, darbe ve aside karşı
dayanıklılığı bu "Sert Mermer" üretimini ülkemizde artıracağı kuşkusuzdur.
Karacadağ Bazaltının İş Sektöründeki Potansiyeli
Bazalt Taşının Sektördeki yeri bölgede gün geçtikçe hızla gelişmektedir.
Özellikle Diyarbakır'da tarihi ve kültürel mekanlardaki restorasyon çalışmaları, Dicle
Vadisi Projesi kapsamında yapılacak evlerde bazalt taşının kullanılacak olması,
bazalta olan ilgiyi arttırmıştır. Diyarbakır'da 1992 yılından sonra kaldırım taşı olarak
bazaltın kullanılmaya başlanması Tarihi mekanların restorasyonun çalışmalarında da
bazalt taşının kullanılması sektör açısından olumlu sonuçlar doğurmuştur. Dayanıklı,
atıksız yalıtımı ile iyi bir yapı malzemesi olan bazalt taşının kullanım yaygınlığının
artmasıyla bölgeye önemli bir ekonomik girdi sağlanmıştır. Traverten denince
Denizli, mermer denince Afyon akla geliyorsa; bazalt denince de Diyarbakır akla
gelmektedir. Özelikle son yıllarda bölgedeki tarihi yapıların restorasyon
çalışmalarına hız verilmesi, koruma amaçlı imar planlarının hazırlanması, Diyarbakır
Ali Paşa ve Lalebey Mahallesi kentsel dönüşüm çalışmalarının yapılması bazalt
taşının kullanım yaygınlığını arttırmıştır. Ayrıca Cumhurbaşkanımızın şehrimize
gelerek surları kendi himayesine alması, Diyarbakır'ın tarihi surlarının Unesco'nun
Dünya Kültürel Mirası olarak ön listeye alınması ve Dicle Vadisi Projesi'nin hayata
geçirilmesiyle bazalt taşı kullanımının sektörde bir patlamaya neden olacağı
görülmektedir. Bütün bunlar bölge için ekonomik gelişmişlik ve yeni iş alanı
istihdamı demektir kuşkusuz.
"Hatay, Osmaniye, Adana, Kayseri, Eskişehir bu taşın çıkarıldığı başlıca
şehirlerdendir. İtalya bazalt taşı çıkarma ve işleme noktasında öne çıkan
ülkelerdendir. Bölgemizde bazalt taşı, sönmüş bir yanardağ olan Karcadağ'ın
püskürttüğü lavların soğumasıyla oluşmuştur. Bazaltın tür olarak üç yapısı vardır.
Bunlardan pürüzsüz olanına erkek, pürüzlü ve delikli olanına dişi deniyor. Üçüncüsü,
bu ikisinin karışımından ortaya çıkan türdür. Duvarlarda taşıyıcı olarak erkek taş, avlu
ve eyvan döşemelerinde dişi taş kullanılmaktadır. Bazaltı büyük kütleler halinde,
plakalar şeklinde, mermer döşemeleri şeklinde işleyebiliyorsunuz. Atık kaldığı
zaman onu konkasör makinesinde kırdıktan sonra asfalta çevirerek
kullanabiliyorsunuz. Bazalt mucur şantiyelerinde asfaltın ana maddesi olarak
kullanılmaktadır. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin aldığı kararla kum
ocaklarında dere kumu kullanılmayacak. Bazaltın sağlamlığından ve verimliliğinden
yararlanmak için konkasör makineleriyle bazaltın kırılarak kum haline getirilmesi ve
kullanılması sağlanacak böylelikle. Bazalt kum olarak kullanılacak. Diyarbakır'da bu
sektörde çalışanlar bazaltın sürekli sektörü olmadığı için stok yapamadıklarını ve
ancak sipariş üzerine çalıştıklarını ve sürekliliğinin sağlanması için bazalt taşının
tanıtımının yapılmasını vurgulamaktadırlar.
385
Bazaltın İşlenme Atölyelerinden
Bazaltın İşlenme Atölyelerinden
Görüntü
Görüntü
Bazalt Taşın Kullanım Süreci ve Endüstrisi
Diyarbakır taş ocakları, Fabrika Semti'ndeydi (eski Mardin yolu). İşçiliğinin zor
ve zaman alması nedeniyle, kışın ustalar (boş aylarında) basamak, sahanlık, bingi, sal
taşı, pencere, kapı, kemer, söve ve lentolarını belli normlarda (ölçülerde) hazırlar, ne
büyüklükte pencere, kapı, saçak, sahanlık veya merdiven isteniyorsa gidip bunlar
satın alınırdı. Böylece iş hem hızlanır hem şantiye alanı rahatlardı. Bu yontulardan
kalan moloz taşlar, duvarların iç yüzeylerinde kullanılır, kırma taşları da (blokaj) bol
harçla aralara doldurulurdu. Bu teknik İlk Çağ'dan beri hep böyle sürdürülmüştür. Taş
döşemeler, hemen altındaki basık ve enli taş kemerlere oturtulur. Mutfaklara avludan
düzayak girildiğinden altına bodrum yapılamaz. Bunların ve avluların döşeme taşları
da önceden hazırlanıp yapı yerine taşınır. Diyarbakır yapılarında ana ve ara duvarlar
(düşey elemanlar) daima kâgir olup, han, hamam gibi kalıcı kâgir yapıların örtüleri
kubbe ve tonozludur. Bazalt taşının Diyarbakır taşı olarak markalaşması ve kentsel
dönüşümde yapılacak yeni konutlar için kullanımının zorunlu hale getirilmesi
sektörün gelişmesi anlamında olacaktır. Bazalt hem istihdam alanıdır, hem de kentin
kimliğidir aslında.
Bazalt Taş İşçiliği ve Yapım Tekniği
Bazalt taşın başka bir özelliği de
taşın işlenmesidir. Püskürük bazalt en sert
taşlardan biridir. Bir ustanın günde ancak
orta boy 8-10 taş hazırlayabildiğini
biliyoruz. Bunların boyutları, diş veya söve
açılması, kemer taşı gibi son derece iyi
alıştırılması, sal taşlarının inceliğine karşın
uzunlukları ve merdiven basamaklarındaki
kusursuz
işçilik göz önüne alındığında
Karacadağ'da Doğada Serbest Halde Bulunan Bazalt Taşı
üretimin ne denli zor ve uğraşılı olduğu görülür. İki katlı bir ticaret hanının en az 80
kemeri, 100-150 m kadar silmesi, yaklaşık 40 eşik, buna bağlı söve ve kemeri olduğu
düşünülürse bunların kesinlikle önceden hazırlanması gerekir. Asıl sorun bunlardaki
işçiliğin kusursuz olmasıdır. Bir Diyarbakır konutunda sadece 2 katlı bir kanadın avlu
2
yüzü yaklaşık 100m kabul edilse, bir veya iki eyvana bağlı kemer taşları, 1 kolon, en
386
az 10 pencere (eyvanlardakiler de dahil) ara ve üst pencerelerdeki kusur hemen belli
olur. Yüzey dalgalanmalarını bilen göz yakalar. Örgünün akça geçmez oluşu bunların
kenarlarındaki işçiliği olabildiğince arttırır.
İlk dönemi M.Ö.'ye dayanan, tarih boyunca çeşitli ekleme ve onarımlardan geçerek
farklı müdahalelere konu olan Diyarbakır Surları'nın boyutları ve kapsadığı alan
zamanla değişime uğramıştır. Bu değişim sadece görsel anlamda olmayıp,
dönemlerin kendine özgü yapı malzemesi ile birlikte yapım tekniğinde de değişim
gözlenmiştir. Fakat kullanılan bazalt taş, tuğla ve harç malzemelerinde hemen her
konuda farklı kompozisyonlar görmekle beraber temel bir değişiklik
görülmemektedir.
Surların dış yüzünde ve özellikle burçlarda kesme taştan, yığılma örgü
tekniği, iç yüzde ise daha çok iri parçalardan oluşan yığma taş örgü tekniği
kullanılmıştır. Duvarların iç çeperi, yani duvarın ana gövdesi bol harçlı moloz taş ve
yığma tekniğinden yapılmıştır. Surlarda kullanılan bazalt taşın iki çeşidi vardır.
Bunlar dişi ve erkektir. Dişi olanın üzerinde çalışılması zor olan iri gözenekleri vardır.
Bu gözenekler su tutma özelliğine sahip oldukları için genelde yapıyı serin tutarlar,
dolayısıyla Diyarbakır'ın ikliminden ve bu taşın bu bölgede bolca bulunmasından
dolayı yapılar ve özellikle Diyarbakır eski evleri bu taşlardan yapılmıştır. Dişi bazaltta
düzgün bir yüzey elde etmek zordur. Dolayısıyla yüzeyi daha kaba bırakır.
Bazaltta Taş İşçiliği
Bir taş ustası elleriyle bazalt taşa hayat veriyor
Diyarbakır'da emekli öğretmen Nurettin Meddiyelioğlu, tarihi surların
simgesi olan sert bazalt taşından eserler yapıyor (30 Nisan 2011 tarihli söyleşi).
Meddiyelioğlu, bazalt taşı işlemenin oldukça zor olduğunu, buna rağmen elektrikli
herhangi bir alet kullanmadığını, çekiç, keski ve değişik boyutlarda çivi kullanarak
Diyarbakır ile figürleri taşa aktardığını ifade ederek, ayrıca ahşap, demir, bakır, pirinç
gibi materyalleri de kullandığını söyledi. Diyarbakır'ın tarihi, turistik mekan ve
değerlerinin yanında dünyanın tanınmış yapılarını da bazalt taşta kullandığını belirten
Meddiyelioğlu, şöyle devam etti:
"Taşla yapabileceğim ne varsa yapmaya çalışıyorum. Ama en çok
Diyarbakır'ı anlatan figürleri yapıyorum. Çünkü, taş denilince Diyarbakır,
Diyarbakır denilince taş akla geliyor. Diyarbakır'da eskiden taş ustaları çoktu. Taş
387
evleri, minareleri ve camileri yapan bir sürü usta vardı. Ama hiçbirinin ismi yok. O
eserleri kim yapmış, nasıl yapmış belli değil. Artık taşla uğraşan kimse yok. Ama yapı
ve yenileme işlerinde çalışan taş ustaları var. Umarım bu mesleği yaygınlaştırırız. «
Taşlar ve Düşler Kenti Diyarbakır
Diyarbakır “Taşlar”la “Düşler”in Toplamıdır.
“Bir zamanlar Karacadağ'ın Tepesi'nde, dağ büyüklüğünde bir ejderha
yaşarmış. Ejderhanın ağzından çıkan alevler kasıp kavururmuş ortalığı. Günün
birinde bir zincir şakırtısı duyulmuş. Zincir dağın içine inerek ejderhayı boynundan
yakalamış ve göklere çekmiş. Halk böylece kurtulmuş bu ateş saçan ejderhadan...
Derler ki; Karacadağ'ın taşları işte o ejderhanın ağzından çıkan alevler
nedeniyle yanmış, kararmıştır...”
Diyarbakır “taşlar”ın kentidir, Diyarbakır “düşler”in kentidir... Diyarbakır
“taşlar”ın “düşler”le buluştuğu yerdir.
Yüz binlerce yıl önce Karacadağ gibi volkanik dağların kraterlerinden
püsküren lavların, yüz binlerce yıl sonraya armağanıdır Diyarbakır...
Diyarbakır “taşlar”ının başında “bazalt” gelir... Yerkürenin derinliklerinden
gün yüzüne püsküren lavlar “bazalt”laşırken yüzeyde ya da derinde oluşuna ve çabuk
ya da soğumasına bağlı olarak gözenekli veya gözeneksiz olurlar. Diyarbakır'da
bazaltın gözeneksiz olanına “erkek taş” gözeneklisine ise “dişi taş” denilir. Gözenekli
dişi taşın işlenmesi o denli kolaysa, gözeneksiz erkek taşın işlenmesi de o denli zordur.
Gel gör ki, bu iki taş da Diyarbakır mimarisine can verir, ruh katar...
“Erkek taş” azdır; yapıların özellikle söve, lento, sütun, başlık, havuz,
pencere, kapı gibi yük binen bölümlerinde kullanılır. Kemerler onunla direnir...
Yazıtlar onunla dile gelir... Ustaların hüneri taşın sertliğini unutturur. Ne denli zor
işlenirse de, estetiğinin kalıcılığı onu Diyarbakır yapılarının bir vazgeçilmezi
yapmıştır...
“Dişi taş” “erkek taş”ın yandaşıdır. “Erkek taş”ın yanı başındadır her daim.
Birbirlerini tamamlarlar; tıpkı yaşamda erkeğin kadını, kadının erkeği tamamlaması
gibi... Taşı sıradan olmaktan çıkaran ise, ustanın “düş”ü ve elindeki murcu, madırgası
ve tarağıdır. Taşın böğrüne her bir iniş-kalkış ustanın düşüne biraz daha
yaklaşmasıdır...
Taşların düşlerle buluştuğu yerdir Diyarbakır...Taşlarla düşlerin toplamıdır...
Taşların ve düşlerin kenti olan Diyarbakır, gizemli duruşunun arkasında
tarihin büyük adımlarını saklar. Bu sadece Anadolu tarihinin değil, insanlık tarihinin
büyük adımlarıdır. Kesintisiz, sürekli ve görkemli.
388
Diyarbakır'daki Behram Paşa Camii yapımında bazalt kullanılmıştır.
Diyarbakır Evleri ve Karacadağ Bazalt Taşı
Eski Diyarbakır evlerinde esas malzeme yörede bol bulunan volkanik bir taş
olan bazalttır. Dişi ve erkek olmak üzere iki cinsi vardır. Erkek bazalt taşı sık
gözeneklidir. Bu nedenle sütün ve sütun başlıklarında, duvarlarda kullanılır. Dişi
bazalt taşı gözeneklidir, avlularda kullanılır. Avlular yıkanırken taşın bünyesine
yerleşen su, avluyu serin tutar; yumuşak olması nedeniyle süslemelerde kullanılır.
Bazalt taşın siyah rengi ruha kasvet vereceğinden beyaz kalker taşı ile cephede
kullanılmıştır. Eski Diyarbakır evlerinde bir sıra siyah, bir sıra beyaz kullanılmıştır.
Bazalt taş Diyarbakır yapılarının esas malzemesidir. Bölge halkı bazalt'ın renginden
ve çok kullanılmış olmasından dolayı Diyarbakır'a “KARA AMİD” ismini
koymuşlardı. Diyarbakır'da ayrıca duvarların çoğunda bir sıra siyah, bir sıra beyaz;
kemer taşları ve sütun gövdeleri de siyah, beyaz münavebeli olarak kullanılmıştır.
Bazaltın Cephede Kullanımı(Nebi Camii)
Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk iklim etkisi altındaki Diyarbakır'da, Suriçi
eski konutları avluludur. Avlu, kuru yaz sıcağı ve soğuk kış rüzgarlarına karşı en
389
basit korunma şeklidir. Eski Diyarbakır konutundaki avlu, Orta Anadolu'daki iç bahçe
niteliğindeki avludan farklı olup, Mezopotamya avlusu ile aynı özellikleri
taşımaktadır. Çünkü Diyarbakır, Mezopotamya'ya yakın sıcak bir iklime sahiptir.
Eski Diyarbakır avlusu ile Türk konutundaki sofanın ortak niteliği bağlayıcı
olmalarıdır. Ancak aralarındaki fark, değişik iklimlerden kaynaklanmaktadır.
Bağlayıcı avlu, sıcak iklim bölgelerinde görülür ve üstü açıktır. Bağlayıcı sofa ise
sıcak bölgelerde (Diyarbakır, Urfa v.b.) görülmez. Üstü ve genellikle de yanları
kapalıdır.
Sıcak ve kurak iklimin eski Diyarbakır konutu biçimine etkisi, avlu
çevresindeki kitlelerin dizilişlerinde ve içe doğru yönlendirilmelerinde açıkça
görülür. Avlu çevresindeki odaların oluşturduğu kitleler, uygun güneş yönüne göre
yerleştirilmişlerdir. Bu yönlenme, yazın kullanılan yazlık ve kışın kullanılan kışlık
odaların ayrı yerlerde tasarlanmasına neden olmuştur. Kışlık ve yazlık odaların
yanında baharlık birimlere de yer verilmiştir.
Bazaltın Tarihi Diyarbakır Evinde Kullanımı
Eski Diyarbakır konutlarında bütün kitle ya da kitleler genel olarak avlu içine
bakarlar. Genellikle bu kitlenin içinde niş şeklinde, avluya bakan ve çoğunlukla içinde
havuzu olan eyvan birimi bulunur. Avlunun asal işlevi birimleri birbirine bağlamak,
eyvanın ise oturma, dinlenme ve serinleme gereksinimini karşılamaktır. Bunun
yanında ikisi de hem mekanları bağlama hem de oturma, dinlenme ve serinleme
gereksinimini karşılamışlardır. Kışlık kitle, avlunun genellikte kuzeyinde bulunur.
Kuzey kitlesi bulunmayan eski konutlarda avlunun doğusundaki, kuzey ve doğu
kitlesi bulunmayan eski konutlarda ise avlunun batısındaki kitle, kışlık bölümü
oluşturur. Baharlık kitle ise «U» tipi dış ve orta avlulu konutlarda görülür. Avlunun
doğu ya da batısında bulunur. İklim, sonucu oluşan yönlenmenin kitlesel
biçimlenmeye etkisi, mevsimlik kitlelerin (yazlık, kışlık ve baharlık) meydana
gelmesinde ve bunların plan tiplerindeki değişik konumlarında görülür.
390
konumlarında görülür.
Eski Diyarbakır konutu kitlesel biçimi, içinde bulunduğu parselin
boyutlarına göre şekillenmiştir. Sosyal hayatın gereği olarak içte gizliliği sağlayan
harem ve selamlık bölümleri, büyük parsel ya da parseller üzerine kurulmuş eski
konutlarda görülürler. Bu tür konutlar genellikle ekonomik yönden güçlü ailelere
aittir.
Cahit Sıtkı Tarancı evi
Eski konutlarda görülen ve mevsimsel uyumun gereği olan yazlık, kışlık ve
baharlık bölümlerin varlığı da mal sahibinin ekonomik durumunu göstermektedir.
Kışlık ve yazlık bölümler bütün konutlarda bulunmaktadır. Ancak baharlık bölüm
genellikle zenginlerin konutlarında görülür. Yine zenginlerin konutlarında avlu ve
eyvan gibi birimler büyük ve gösterişlidir. Eyvanın, avluya bakan cephesindeki
kemer sayısı ve yüksekliği bu birimin büyüklüğünü gösterir. Eski Diyarbakır
konutlarının kitlesel biçimine ekonominin olumlu etkisi, harem ve selamlığı ile
yazlık, kışlık ve baharlığı olan büyük eyvanlı ve avlulu, çok kitleli ve odalı, büyük
parsel ya da parseller üzerine kurulan konutlarda apaçık görülmektedir.
Diyarbakır evlerinin yapımında Anadolu'nun köklü geleneğini Doğu'dan ve
Mezopotamya'dan gelen etkilerle beslenmiş ve yörede var olan her kültürün
katkısıyla yeni sentezlere ulaşılmıştır. Diyarbakır evlerinin biçimlenişinde “Yazları
çok sıcak, kışları çok soğuk” geçen yöre ikliminin etkisi de büyüktür. Bu yüzden, eski
Diyarbakır evleri; “yazlık”, “kışlık”, ve “mevsimlik” bölümler halinde yapılırdı.
Yazlık bölüm, en özenli ve en süslü odaların yer aldığı kısımdır. Daima kuzeye bakan,
kuzey rüzgârlarına açık eyvanların altında, “soğukluk” denilen ve bazen içerisinde
küçük bir taş havuz da bulunan odalar yer alır. Yazları, dışarıda gölgede 45-50
391
dereceyi bulan sıcaklık, yöreye özgü bir odada 20-25 dereceye düşer. Avlularla
çevrelenmiş evlerin sokaklarla buluşma noktası, kuşkusuz kapılardır. Kapılar, hem
sokakla buluşma, dışa açılma hem de ev içi hayatı koruma, sakınma işlevini üstlenir.
Eyvan ise Diyarbakır evlerinin en göze çarpan mimari unsurudur. Evin bütün
zenginliğini kendinde toplar. Genellikle kırık kemerlidirler. Evlerin bol güneş alması
için genellikle çok sayıda pencereleri mevcuttur. Diyarbakır evlerinde avlu, eyvanın
devamı ve tamamlayıcısı niteliğindedir. Şiddetli soğuk geçen günler dışında hayat
eyvan ve avluda geçer. Avlular sokağa tamamen kapalı olduğu gibi komşu evlerden de
görünmezler.
Eski Diyarbakır evlerinde “Haremlik ve Selamlık” olarak iki bölüm
mevcuttur. Bu evlerin en önemli odası ise “Mabeyn” odasıdır. İki bölümü birbirine
bağlayan bu odadan, evin erkeği harem kısmına geçer. Mutfaklar da evlerin harem
kısmında bulunur. Ve tek kemerli bir eyvan şeklindedir. Avluya açık olan mutfağın
zemini taşlarla döşelidir. Diyarbakır eski evlerine en iyi örnek olarak bilinen Cemil
Paşa Konağı, İskender Paşa Konağı ve halen Diyarbakır'da Kültür Müzesi haline
getirilen ve 1820 yılında yapılan Cahit Sıtkı Tarancı'nın evidir. Ziya Gökalp ve yazar
Esma Ocak'ın evleri de en iyi mimariye sahip Diyarbakır eski evleri arasında yer
almaktadırlar.
Diyarbakır Surları ve Bazalt Karacadağ Taşı
Diyarbakır surları 5 km uzunluğunda, 10-12 m yüksekliğinde, 3-5 m.
genişliğindedir. Kalkan balığı şeklindedir. Balığın başı iç kale, kuyruğu yedi kardeş ve
evli beden burçlarının olduğu yere uyar. İçkale kısmı M.Ö. 3000'de yapılmıştır. Dış
surlar MS. 346'da II.Constantinus zamanında yapıldı. Ancak dış kısım Gazi
caddesinden geçiyordu. Sasaniler'den kaçan Nusaybinlilerin sur önüne göç etmeleri
nedeniyle MS. 375 yılında Urfa kapıdan geçecek şekilde genişletildi. İç kale ise
Kanuni zamanında genişletildi. Burada 16 burç vardır, Saray kapı ve küpeli kapıları
yapıldı. Tüm surlarda 82 burç vardır. Savaşın en çok olduğu yer olan Dağ kapı-Urfa
kapı arası burçlar yuvarlak, daha sık ve daha büyüktür. Burçlar genelde iki katlıdır, 3-4
kat olanları da vardır. Alt katlar depo ve ambar, üst katlar askeri amaçlıdır.
Surlardaki Kufi Yazılar ve Bitkisel Süslemeler
392
Diyarbakır Surlarında Bazaltın Kullanımı
Surların ana yapım malzemesi yöreye özgü bir malzeme olan bazalt taşıdır.
Sur duvarlarında, burçlarda, dış ve iç duvarlarda, döşemede, kemerlerde ve
dendanlarda bazalt kullanılmış, dış cephe yüzeyleri kesme taş biçiminde, iç yüzeyler
ise genellikle daha az işlenmiş taşlarla örülmüştür. Bazı burçların dış duvarlarında
kılıcına (dış yüzeye dik olarak) yerleştirilmiş silindirik taşlar da bulunmaktadır.
Burçlardaki kapalı ve yarı kapalı alanların üst örtülerini oluşturan kubbe ile tonozlar
ise tuğla örtülüdür.
Amid'in Timur tarafından ele geçirilmesinden sonra durum şuydu; Askerler
kente girerler ve kenti yağma ederler, baltalar ve başka yıkıcı araçlarla surların üzerine
çıkarlar, ancak taşlar o kadar serttir ki, surlardan birkaç küçük taş parçası
koparabilirler. Surların tümünü yıkmak için bir yüzyıl gerekebilirdi. Timur'un
askerleri de surların üst kısımlarından küçük bir bölümü yıkmakla yetinirler. 1046
yılında Diyarbakır'ı gezmeye gelen İranlı gezgin Nasır-Hüsrev 'Ben dünyanın dört
bucağında Arap, Acem, Hind ve Türk memleketlerinde birçok şehirler ve kaleler
gördüm, fakat yeryüzünde hiçbir ülkede Amid kalesine benzer bir kale ne gördüm ne
de başka yerde bunun gibi gördüm diyeni duydum.' der.
Diyarbakır'ı almak isteyen I.Keykubad'a komutanı Kemalettin Kamyar şunu
söylemiştir: 'Ferman padişahımındır. Eğer muzaffer ordumuz semaların kalelerini
fethetmek isteselerdi burçlarını kolay kolay yerden daha çukur bir hale getirirlerdi.
Fakat Diyarbekir öyle bir şehirdir ki hisarı mermerden bir dağdır. Hiçbir padişah orayı
cenk ve muhasara ile fethedememiştir. Bu fetih asla kolay olmayacaktır.
Diyarbakır kalesinin muhteşemliğini 25 Nisan 1394 tarihinde Nizamüddin
Şami anlatmaktadır; 'Kal'a o derecede muhteşem idi ki dünyada misli yoktu,
yüksekliği tavsif olunamaz bütün taşları yontma ve bağları kireç ve alçı ile
bağlanmıştı. Temelleri pek derin kazılmıştı. Duvarları o kadar muhkem yapılmıştı ki
bir duvarın üzerinde iki süvari yan yana at koşturabilirdi, o kadar genişti, burçları
göklere kadar yükselmişti. Yapılalı dört bin üç yüz sene olduğu rivayet olunur.
Şimdiye kadar hiçbir fert onu kudret ve kuvvetiyle teshire muvaffak olamamıştır.'
Surların bu gücü karşısında Alparslan hayranlığını gizleyememiştir. Silvan'dan
393
ayrılan Alparslan, Diyarbakır'a gelmiştir. Surların azameti karşısında hayrete düşen
sultan elini taşlara ve daha sonra göğsüne sürerek, onlardan güç almak ister gibi bir
hareket yapmıştır.
Surlardaki Hayvansal Motifler
Diyarbakır Ulu camii Bazalt
Taşın Kullanımı
Keçi Burcunda Taş İşçiliği
Bazaltın Agrega Olarak Kullanılması
Bazalt kimyasal etkenlere karşı dayanıklı bulunması dolayısıyla sanayi,
inşaatta döşeme, kaplama ve tesisat malzemesi olarak kullanılır. İnşaat sektöründe
yapı malzemesi ve kaplama malzemesi olarak da bazalt kullanılmaktadır.
Genel olarak beton agregalarının, harçtan en uygun şekilde yararlanılabilecek
granülometriye sahip, sert, sağlam harici tesirlere dayanıklı, kimyaca zararlı
maddelerle ve kille sarılı bulunmaması gereklidir. Genel olarak beton agregası için şu
özellikler aranır.
394
— Betonda kullanılacak agregalar, nem ve sıcaklık tesirinden dolayı hacim
değişikliği göstermektedir. Agregaların dona karşı da dayanıklı olması çok önemlidir.
Su absorbe etmeyen ve oldukça poröz malzemeler don çözünmeye dayanıklıdırlar.
Çapı 0.005 mm'den küçük boşluklar içeren orta geçirgenlikte agregaların don ve
çözülme neticesinde parçalandıkları tespit edilmiştir. Donma esnasında boşluklarda
kalan su donarak içerden hidrostatik basınç yapar, çekme gerilmeleri meydana
getirerek kırılmalara sebep olur. Agregaların su emme özellikleri ne kadar fazla ise
dona karşı mukavemetleri de o kadar azdır.
— Agregaların aşınma mukavemetleri yeterli olmalıdır. Agregaların aşınma
mukavemetleri özgül ağırlık ve sertlik gibi özellikleri ile ilgilidir. Bazalt gibi özgül
ağırlıkları ve sertlik gibi özellikleri ile ilgilidir. Bazalt gibi özgül ağırlıkları fazla ve
sert olan kayaçlar iyi sonuçlar verir.
— Agrega zararlı maddeleri içermemelidir. şilt, mika, kömür ve diğer organik
maddeler, kimyasal tuzlar, yumuşak kısımlar zararlı maddelerdir. Bunlar betonun
sağlamlığına, mukavemetine etki eder.
— Agrega şekillerinin beton mukavemeti ve özellikleri üzerine etkisi büyüktür. Eni,
boyunun beşte biri veya daha fazla olan ince, uzun agregalar kolay kırılacaklarından
beton mukavemetini düşürürler
Bazaltın Karayollarında Kullanılması
Diyarbakır Karayolları Genel Müdürlüğü, bazaltı kırma taş olarak yol maddesi ve
çimento harcı için, asfalt çalışmalarında kullanmaktadır. Kullanılan bazalt kırılır ve
elek boylarına göre sınıflandırılır. Fiziksel ve kimyasal özelliklerinin jeoteknik etüd
şartnamesine uygun olması koşuluyla kullanılabilir. Agreganın fiziksel ve kimyasal
özellikleri:
—Kırma taş, bazalt veya benzeri kayaların kırılmasıyla oluşan agregadır,
—Temel yapımında kullanılacak olan malzemenin agregası 2 mm'den büyük
olmalı,
—Kullanma sırasında agregada donmuş malzeme ve herhangi bir nedenle karışmış
yabancı malzeme bulunmamalı,
—Hava tesirlerine karşı dayanıklı deneyi ve Na2SO4 ile kayıt maksimum % ≤ 15
olmalı,
—Aşınma kaybı maksimum % ≤ 40 olmalı,
—Kil topakları bulunmamalı,
—Diğer zararlı maddeler maksimum %≤ 1.0 olmalı,
—Karayolları Genel Müdürlüğü bazaltı taş toplama sahalarından temin etmektedir.
Bunlar:
—Pirinçlik Taş Toplama Sahası,
395
—F/S Yolu Taş Toplama Sahası,
—Ovadağ Taş Toplama Sahası,
—Karakeçi Yolu taş Toplama Sahası,
—Feribot Yolu taş Toplama Sahası,
—Dsİ Sulama Kanalları.
Bazaltın Mermer Sektöründe Kullanılması
Sert mermer grubu içerisinde yer alan bazik kayaç grubu (bazalt) diğer
karbonat grubu mermerlere oranla iki kat daha sert aşınma ve aside karşı yüksek
dayanımlı kesilebilir ve iyi cila kabul edebilen, koyu renkli albenisi gibi özellikleri ile
geniş ve aranan kullanım alanları bulur.
Sert mermer grubu içinde yer alan granit, gabro ve ultrabazik – serpantinit
grubu kayaçların yeri ve önemi, insan yaşamında çok eski devirlere kadar dayandığı
arkeolojik kalıntılardan bilinmektedir. Sert mermer grubuna ait kayaçlar, aşınmaya ve
bozuşmaya karşı direnci yanında, renkli mineral içerikleri nedeniyle, zengin bir renk
aralığında, kırmızı, pembe, yeşilden gri-siyaha kadar değişen bir albeniye sahiptir.
Sert mermer grubu içinde yer alan gabro-diyabaz-bazaltlar esasen bazik kayaçlar
grubu içerisindedir. Karbonat grubu mermerlere oranla 2 kat daha sert olan gabrodiyabaz-bazalt grubu, aşınmaya karşı yüksek direnci, iyi cila kabul etmesi ve
asitlerden etkilenmemesi gibi farklı özellikleri nedeniyle özel kullanım alanlarına
sahiptirler. Gabro-diyabaz-bazalt grubu bazalt, ülkemizde geniş alanlara yayılmış
olmalarına karşın, mermer amaçlı bilinen ve işletilenler yok denecek kadar azdır.
Diğer tür mermerlere oranla daha sert olmaları ve kesme, işleme zorlukları nedeniyle
bu tür kayaçların sert mermer olarak üretimi değerlendirilmemiştir. Buna karşın, son
10 yıldan bu yana mermer sektöründeki teknolojik gelişmeler, bu tür sert kayaç
grubunun üretimini ön plana çıkartmıştır (Uz, 1990).
Bazaltın Granül Malzeme Olarak Kullanılması
Bazalt, granül malzeme olarak en çok çatı malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Çatı malzemesi olarak kullanılan granül malzemede;
— Bozulmaya karşı dayanıklı olmalı,
— Renklendirme işlemine uyum sağlamalı,
— Yatak her tarafında aynı özelliği göstermeli,
— Yatak yeterli rezerve sahip olmalı,
— Düşük poroziteye sahip olmalı,
— Ultraviole ışınına karşı tamamen opak (geçirgen olmayan) olmalı,
— Dayanıklı olmalı,
— Kırıldıktan sonra eşit boyutlarda tanecik halini almalı, gibi özellikler göz önünde
396
bulundurulmaktadır.
Bazaltın genel özelliklerine bakıldığında yukarıdaki koşulları geniş ölçüde
sağladığı görülür. Bu nedenle bazalt endüstride çatı kaplama malzemesi olarak
kullanılmaktadır. Ancak anılan bu tür çatı kaplama malzemesi gelişmiş ülkelerde
yaygın olup Türkiye'de henüz yaygınlık göstermemektedir (Lefond, 1975).
Bazaltın Endüstrideki Diğer Kullanım Alanları
— Bazalt eritilir; kalıplara dökülür ve soğuması sırasında bazı tedbirler alınarak
billurlaşması sağlanabilir (Ribbe Metodu). Bu suretle, bütün özellikleri ile ve hatta
daha yüksek nitelikte tabii bileşimle eritme bazalt elde edilmiş olur. Eritme bazaltın
yapısı daha homojen olduğundan çekme direnci doğal bazalta oranla daha yüksektir.
Elektrik direnci de çok yüksek olduğundan yüksek gerilimli yerlerde, örneğin
elektrikli tren tesisatında, izolasyon malzemesi olarak kullanılır. Kimyasal etkenlere
karşı dayanıklı bulunması dolayısıyla sanayi inşaatta döşeme, kaplama ve tesisat
malzemesi olarak kullanılır.
— Kırma taş olarak yol maddesi, (asfalt çalışmaları ve çimento harcı için)
— Demiryolu balastı, çatı örtme sistemlerinde (Eritme bazaltın yapısı daha homojen
olduğundan çekme direnci doğal bazalta oranla daha yüksektir. Bu yüzden balast
malzemesi olarak dayanımı fazla olan bazaltlar tercih edilir),
— Barajlarda rip-rap (kaya dolgu) malzemesi olarak, göletlerin kapak zonunda kaya
dolgu olarak,
— Nükleer reaktörlerin çimento kalkanlarında kullanılan yüksek yoğunluğa sahip
harçların yapımında kullanılır. (Eritme bazaltın yapısı daha homojen olduğunda
çekme direnci doğal bazalta oranla daha yüksektir. Elektrik direnci çok yüksek
olduğundan yüksek gerilimlere maruz yerlerde, örneğin elektrikli tren tesisatında,
izolasyon malzemesi olarak kullanılır.)
— Konkasörde kırıldıktan sonra bazalt agregası, baraj veya gölet dolgularında filtre
olarak kullanılır.
397
KAYNAKLAR
1. Servet Yıldız, Nursen Işık, Oğuzhan Keleştemur Diyarbakır-Karacadağ
Bazalt Taşlarının Mekanik Özelliklerinin İncelenmesi Fırat Üni. Fen ve Müh. Bil.
Dergisi Science and Eng. J of Fırat Univ. 20 (4), 617-626, 2008 20(4), 617-626, 2008.
2. Bektaşuz, Vildan Esenli, Orhan Yavuz, Halis Manav, Gürkan Bacak,
Sert Mermer Grubuna Bir Örnek; Karacadağ (Diyarbakır) Bazaltlarının "Mermer"
Açısından İncelenmesi Türkiye III. Mermer Sempozyumu (Mersem 2001) Bildiriler
Kitabi 3-5 Mayıs 2001 /Afyon, S43.
3. Doç. Dr. Zülküf Güneli Ayhan Bekleyen Eski Diyarbakır Konutları
Diyarbakırı Tanıtan Adam. San Matbaası, Ankara, 1998, SS.211-215.
4. Prof. Dr. Orhan Cezmi Tuncer. Diyarbakır Yapı Sanatından Kesitler 1.
Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu. 27-28 Ekim, 2000, S.108.
5- Doç. Dr. Vecihi Özkaya, Birgül Savaş. Diyarbakır surları. D.Ü. Arkeoloji.
Lisans Tezi, 2000, S.7.
6. Hasan Özgen, Hakan Aytekin. Taşlar ve Düşler kenti Diyarbakır.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Diyarbakır, 2004.
7. İclal Oral; Eski Diyarbakır Evlerinde Malzeme-Strüktür-Süsleme İlişkisi,
D.Ü. Mimarlık Fakültesi. Diyarbakır, 1993, SS.42.44.50.53.56.60.
8. http://www.diyarbakir-bld.gov.tr. diyarbakır geleneksel evleri
9. Prof. Dr. H. Değertekin. Diyarbakır Surlarının Bugünkü Durumu, YKY
Yayınları, İstanbul, 1999, sf.1.
10. Yrd. Doç. Dr. F. Meral Halifeoğlu. Tarihi Diyarbakır Surları Ve Suriçi
Bölgesi.1.Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır, 2009.P
11. Albert Gabriel. Diyarbakır Surları. Çev. Kaya. Özsezgin, Ankara, 1993,
S.32.
12. Nasır-ı Hüsrev: Sefernema. Çev. Abdülvahap Tarzi, S:13-14.
13. Diyarbakır İl Yıllığı 1967.Diyarbakır Valiliği. S.189.
14. Şevket Beysanoğlu. Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır Tarihi,
Diyarbakır Müze Şehir, YKY Yayınları, İstanbul, 1999, S.66.
15. Abdurrahim Tufantöz: Ortaçağda Diyarbekir, 2005, S:110.
398
KARACADAĞ CİVARINDAKİ SULARIN ZOOPLANKTON FAUNASI
Bülent GÖKOT* , Aysel BEKLEYEN*
ÖZET
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde sönmüş volkanik bir dağ olan Karacadağ,
1957 m yükseklikte olup kış aylarında yoğun kar yağışı almaktadır. Bahar aylarında
eriyen kar suları, hem dağ civarında irili ufaklı geçici göl/gölcüklerin oluşmasını
sağlamakta hem de zaten var olan bazı akarsu ve göller için önemli bir beslenme
kaynağı oluşturmaktadır. Bu göl ya da gölcükler, hayvancılığın yaygın olduğu
bölgede hayvanları sulama amaçlı kullanılmaktadır. Bu çalışmada DiyarbakırSiverek karayolunun 65. 72. ve 75. km. si civarında yer alan 3 küçük gölün
zooplankton faunası, Kasım-2002 ile Mayıs-2004 tarihleri arasında taksonomik
açıdan incelenmiştir. Sonuç olarak Karacadağ civarındaki sularda; Rotifera'dan 29,
Cladocera'dan 10 ve Copepoda'dan biri cins seviyesinde 3 tür olmak üzere toplam 42
zooplankton türü tespit edilmiştir. Bu türlerden; Daphnia similis, Cyclops abyssorum,
Mytilina mucronata ve Trichocerca stylata türleri Güneydoğu Anadolu Bölgesi
zooplankton faunası için ilk kayıttır.
Anahtar Kelimeler:
Rotifera, Cladocera, Copepoda, Karacadağ.
GİRİŞ
Zooplankton, sucul ekosistemlerde daha üst seviyelerdeki canlıların önemli bir
besin kaynağıdır. Özellikle bazı zooplankton cins ve türlerinin, içinde bulundukları
suların kalitesini, trofik seviyesini, kirlilik ve ötrofikasyon durumunu belirleyici
indikatör özelliği göstermeleri önemlerini daha da artırmaktadır. Zooplanktonik
türlerin çoğu suyu filtre ederek beslendikleri için böylece su kolonunun
temizlenmesine de hizmet ederler (Haberman, 1998).
Geçici göl ve gölcükler, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin kurak veya yarı kurak
alanlarında büyük öneme sahiptir. Bu tür göl/gölcükler, hayvancılığın yaygın olduğu
bölgede önemli miktarda su arzı sağlamaktadırlar. Hatta sıcaklığın 40 oC'yi geçtiği yaz
aylarında hayati öneme sahiptirler. Bu tür ekosistemler, kurak ve yağışlı mevsimlerde
su seviyesindeki dalgalanmalar nedeniyle ciddi değişimlere maruz kalırlar (Crispim
ve ark., 2006). Yağışlı mevsimlerde göl çukuru tamamen dolarken, kurak
mevsimlerde buharlaşmadan dolayı su seviyesi ya minimuma düşer ya da tamamen
solüsyonunda tespit edilmiştir. Zooplankton türlerinin tanımlanmasında Rylov
*Dicle Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Diyarbakır
399
kurur. Bölgemizde geçici dağ göllerinin zooplanktonu üzerine şimdiye kadar
herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır.
Bu çalışmanın amacı, Karacadağ civarındaki bulunan üç geçici küçük dağ
göllerinin zooplankton faunasını tespit etmek ve böylece Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nin zooplankton faunasına katkı sağlamaktır.
Materyal ve Metot
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan Karacadağ, sönmüş volkanik bir
dağdır. Yüksekliği 1957 m olan dağ, çevresine göre çok fazla miktarda kar yağışı
almaktadır. Bu yüzden kış sporları açısından bölgenin önemli turizm alanlarından
biridir. Eriyen kar suları, bazı akarsu ve göl/gölcükleri beslerken aynı zamanda irili
ufaklı yeni göllerin oluşumu için de kaynak oluşturmaktadır. Göl çukurlarının tabanı
katılaşan lav tabakası nedeniyle sert kayaçlardan oluşmaktadır. Oluşan bu küçük
sulak alanlar, hayvancılığın yaygın olduğu bölgede hayvanları sulama amaçlı
o
kullanılmaktadır. Göl/gölcükler, sıcaklığın en yüksek olduğu Ağustos ayında (>45 C)
ya tamamen kurumakta ya da su miktarı en az seviyeye düşmektedir, kış aylarında ise
tamamen donmaktadır.
Araştırma materyali, Diyarbakır-Siverek karayoluna yakın üç küçük gölden
toplanmıştır. Bunlardan 1. göl Diyarbakır-Siverek karayolunun 65. km sinde, 2. göl
72. km sinde ve 3. göl 75. km si civarında yer almaktadır (Şekil 1).
Şekil 1. Karacadağ civarındaki geçici göllerin lokasyonları
Kasım 2002 ile Mayıs 2004 tarihleri arasında üç gölden yedişer defa örnekleme
yapılmıştır. Göllerin kuruduğu ya da tamamen donduğu aylarda örnekleme
yapılamamıştır. Zooplankton örneklerinin toplanmasında 55 mikron göz açıklığında
Hensen tipi plankton kepçesi kullanılmıştır. Toplanan materyal, %4 formaldehit
400
(1963), Scourfield ve Harding (1966), Flössner (1972), Harding ve Smith (1974),
Kolisko (1974), Kiefer (1978), Koste (1978), Negrea (1983) ve Segers (1995)'in
eserlerinden yararlanılmıştır.
Bulgular ve Tartışma
Karacadağ civarındaki göllerde, Rotifera'dan 29, Cladocera'dan 10 ve
Copepoda'dan biri cins seviyesinde 3 tür olmak üzere toplam 42 zooplankton türü
tespit edilmiştir (Tablo 1). Bu türlerden; Daphnia similis, Cyclops abyssorum,
Mytilina mucronata ve Trichocerca stylata türleri Güneydoğu Anadolu Bölgesi
zooplankton faunası için ilk kayıttır.
Örnekleme periyodu süresince en az tür sayısı Nisan (2004) ayında, en
yüksek tür sayısı ise Mayıs (2004) ayında kaydedilmiştir. Yedi örnekleme
materyalinden altısında rotiferler tür sayısı açısından en baskın grup olmalarına
karşın, kladoser ve kopepodlar sadece Ekim (2003) ayının planktonunda yüksek
sayılarda temsil edilmişlerdir. Daphnia longispina, Ceriodaphnia dubia, Cyclops
abyssorum, Arctodiaptomus sp. ve Keratella quadrata en sık karşılaşılan türler
olmalarına karşın; Simocephalus expinosus (Kasım), Conochilus dossuarius (Mayıs),
Pompholyx complanata (Mayıs), Testudinella truncata (Mayıs), Trichocerca stylata
(Nisan), Brachionus leydigi (Nisan), B. quadridentatus (Nisan), B. urceolaris (Nisan),
Keratella cochlearis (Mayıs), Lecane nana (Haziran), L. lunaris (Mayıs), Lepadella
acuminata (Mayıs) ve Euchlanis dilatata (Temmuz) türleri sadece bir defa görülüştür.
Ağustos (2003) ayında yüksek sıcaklık nedeniyle her üç göl de büyük oranda
kurumuştur. Kış aylarında ise yüzey suları tamamen donmuştur. Bu tür çevrelerde
yaşayan zooplankton türleri, ciddi habitat değişimlerini diyapoz safhasında kalarak
geçirirler (Crispim ve ark., 2006). Bu açıdan Crustacea ve Rotifera türleri olumsuz
ortam koşullarını rahatlıkla atlatabilirler (Gilbert, 1995; Crispim ve ark., 2003)
Zooplankton topluluklarının tür kompozisyonu ve miktarı, su seviyesindeki
ciddi değişimlerden etkilenebilir (Patalas, 1971). Doğal geçici göller küçük, sığ göller
olup genellikle geniş bir litoral zona sahiptirler. Buna uygun olarak bu çalışmada
tespit edilen türlerin büyük bir kısmı da litoral türlerden oluşmaktadır. Bunlardan
Mytilina mucronata, özellikle sığ suların tipik canlısı olarak bilinir ve asla büyük su
kütlelerinde bulunmaz, bentikte yaşarlar ve ancak göç zorunluluğunda planktona
karışırlar (Kolisko, 1974).
401
Tablo 1. Karacadağ civarındaki sularda tespit edilen zooplankton
türlerinin aylık dağılışları
.
2002
2004
Haziran
Temmuz
Ekim
Nisan
Mayıs
ROTİFERA
Asplanchna girodi de Guer ne
Asplanchna sieboldi (Leydig)
Brachionus leydigi (Cohn)
Brachionus quadridentatus (Hermann)
Brachionus urceolaris (Müller)
Cephalodella gibba (Ehrenberg)
Conochilus dossiarius Hudson
Euchlanis dilatata (Ehrenberg)
Filinia longiseta (Ehrenberg)
Filinia terminalis (Plate)
Hexarthra intermedia (Wszniewski)
Keratella cochlearis (Gosse)
Keratella quadrata (Müller)
Lecane bulla (Gosse)
Lecane closterocerca (Schmarda)
Lecane luna (Müller)
Lecane lunaris (Ehrenberg)
Lecane nana (Murray)
Lepadella acuminata (Ehrenberg)
Lepadella patella (Müller)
Lophocharis salpina (Ehrenberg)
Mytilina mucronata (Müller)
Notholca squamula (Müller)
Polyarthra dolichoptera (Idelson)
Polyarthra vulgaris (Carlin)
Pompholyx complanata (Gosse)
Synchaeta pectinata (Ehrenberg)
Testudinella truncata (Gosse)
Trichocerca stylata (Gosse)
CLADOCERA
Alona rectangula Sars
Bosmina longirostris (O.F.Müller)
Ceriodaphnia
dubia (Richard)
..
Ceriodaphnia reticulata (Jurine)
Nisan
Türler
Kasım
2003
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
-
+
-
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
-
+
+
+
402
Donald ve ark. (2001), balıklı ve balıksız dağ göllerini kıyasladıkları bir çalışmada,
doğal balıksız dağ göllerinde zooplankton türlerinin daha avantajlı olduklarını, büyük
vücutlu kopepod ve kladoserlerin daha yaygın bulunduğunu belirtmişlerdir. Buna
uygun olarak bizim araştırma alanımızda da balık bulunmamaktadır ve büyük vücutlu
zooplankton türleri yaygın olarak bulunmaktadır.
KAYNAKLAR
Haberman, J. 1998. Zooplankton of lake Vortsjarv. Limnologica, 28 (1):
49–65.
Crispim, M.C., Paz, R.J., Watanabe, T. 2003. Comparison of different Moina
minuta populations dynamics ecloded from resting eggs in a semi-arid region in
Brazil. Brazilian Journal of Ecology, 5 (6): 33-38.
Crispim, M.C., Ribeiro, L.L., Gomes, S.E., Freitas, P., Serpe, E. 2006.
Comparison of different kind of semi-arid aquatic environments based on
zooplankton communities. Revista de Biologia e Ciências da Terra, 6: 98-111.
Donald, D.B., Vinebrooke, R.D., Anderson, R.S., Syrgiannis, J., Graham,
M.D. 2001. Recovery of zooplankton assamblages in mountain lakes from the effects
of introduced sport fish. Can. J. Fish Aquat. Sci. 58: 1822–1830.
Flössner, D. 1972. Krebstiere Crustacea kiemen und blattfüsser Branchiopoda
Fischlause Branchiura tierwelt Deutschlands. Gustav Fischer Verlag, Jena.
Gilbert, J.J. 1995. Structure, development and induction of a new diapause
stage in rotifers. Freshwater Biology, 34: 263-270.
Harding, J.P., Smith, W.A. 1974. A Key the British freshwater Cyclopoid and
Calanoid Copepods. Freshwater Biol. Ass. Sci. Publ. no.18 (2nd ed.),Westmorland.
403
Kiefer, F. 1978. Das Zooplankton der binengewasser 2. teil freilebende Copepoda.
Die binengewasser band XXVI, E. Schweizerbant sche Verlasbuchhandlung,
Stuttgart.
Kolisko, R. 1974. Plankton rotifers biology and taksonomy. Biological Station
Lunz of The Austrian Academy of Science, Stuttgart.
Koste, W. 1978. Die Radertiere Mitteleuropas, I. Textband, Berlin, Stuttgart.
Negrea, T. 1983. Fauna Repubblici Socialiste Romania Crustacea Cladocera.
Academia Repubblici Socialiste Romania, Bucureþti.
Patalas, K. 1971. Crustacean plankton communities in fortyfive lakes in the
experimental lakes area Northwestern Ontario. J. Fish Res. Bd.Can., 28: 231-244.
Rylov, M. 1963. Fauna of the U.S.S.R. Crustacea freshwater Cyclopoida,
I.P.S.T. no: 3, Jerusalem.
Scourfield, J., Harding, P. 1966. A key to the British freshwater Cladocera.
Freshwater Biological Association Scientific Publications no: 52, Westmorland.
Segers, H. 1995. Rotifera. Vol. 2, The Lecanidae (Monogononta). In: Dumont
HJF, Nogrady T (eds), Guides to the Identification of the Microinvertebrates of the
Continental Waters of the World 6, SPB Academic Publishing, The Hague, 142-167.
404
SU KAYNAĞI OLARAK KARACADAĞ
Kenan HASPOLAT1,
Gülay YALÇIN BAYAR2
ve
Z. Fuat Toprak3
ÖZET
Tatlı su kaynaklarının gittikçe önem kazandığı günümüzde kentimizin tüm su
kaynaklarını ele almanın ve kentin bir tatlı su envanterini ortaya çıkarmanın da o denli
önemli olduğu açıktır. Özellikle Karacadağ suları hem debisi hem de kalitesi itibari ile
Diyarbakır için çok önemli bir tatlı su kaynağıdır. Bu çalışmada Karacadağ'ın jeolojik
yapısı, jeolojik yapısının su kaynağı profiline etkisi, beslediği yer altı ve yerüstü su
kaynakları (Karacadağ'dan beslenen çaylar, dereler, pınarlar) ve Karacadağ'la ilgili
halk hikâyelerine yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Karacadağ, Yer altı suyu, akifer, çay, dere
1. Karacadağ'ın Jeolojik Yapısının Su Kaynağı Profiline Etkisi
Güneydoğu Anadolu, Toros Dağları'nın önünde uzanan vadilerle derin bir
şekilde parçalanmış, 500-600 m yükseltideki geniş kalker platolardan oluşmuş zirai
bir bölgeyi temsil eder. Volkanik Karacadağ kütlesi, bu bölgeyi biri doğuda Dicle
Nehri, diğeri ise batıda Fırat Nehri olmak üzere iki drenaj havzasına ayırmaktadır [1].
En son jeolojik olaylardan biri olan Karacadağ volkanik etkinliğinin, su
havzalarının (drenaj havzalarının) ayrılması, yer altı ve yerüstü tatlı su potansiyeli, su
kalitesi ve benzeri birçok açıdan Diyarbakır ili açısından çok etkili bir jeolojik faaliyet
göstermiştir. Karacadağ'ın lavlarının akışkan olması nedeniyle Ağrı, Süphan, Erciyes
gibi yüksek bir volkan dağı oluşamamıştır. Hawai ya da kalkan türü volkanlar grubu
içinde ele alınan ve lavların renginden dolayı Karacadağ adını alan bu koni 120/130
km çapında geniş bir alana yayılmıştır. Karacadağ'ın lavları, doğu yönünde Dicle
1
DÜ . , [email protected], 21280 Diyarbakır
DÜ Müh. Fak. İnşaat Mühendisliği Bölümü , [email protected], 21280 Diyarbakır
3
DÜ Müh. Fak. İnşaat Mühendisliği Bölümü ve WRC King Abdulaziz University ,
[email protected]; [email protected] 21280 Diyarbakır
2
405
Vadisi'ne kadar uzanmaktadır. Bu lavlar çok geçirimli bir yapıya sahip
olduğundan, Karacadağ kütlesi üstünde akarsu aşınımı hemen hiç rol oynamamakta,
dağın içine süzülen sular ancak eteklerde ve uzaklarda kaynaklar halinde yeryüzüne
çıkmaktadır. Güney kesimdeki Takırtukur Tepesinin adını, lavların parçalanması
sonucu oluşan manzaradan ve susuz oluşundan aldığı bilinmektedir.
Dağın oluşumu sona erdikten sonra ışınsal-radyal vadilerle yarılmıştır.
Karacadağ'ın en yüksek tepesi 1957 m yüksekliğindeki Kollubaba'dır. Çevresine göre
dağa çok kar alan bu tepe, bazı akarsuların da (Devegeçidi Suyu gibi) beslenme
kaynağıdır [2]. Gözenekli bazaltlardan sızan yağmur suları ve eriyen karların yanında
ayrıca lavların üzerinde meydana gelen toprak tabakasınca tutulan su Diyarbakır ve
Siverek kentlerinin uzun yıllar yegâne içme ve kullanma suyu kaynağı olmuştur.
Hatta toprak tarafından tutulan su zirai açıdan da (özellikle çeltik yetiştiriciliğinde)
önemli bir su kaynağı olmuştur.
Diyarbakır çevresindeki yeraltı su kaynakları iki ayrı akifer şeklindedir. Bunlar
üstte bazalt ve derinlerdeki kalker akiferdir (yaklaşık 300 m derinlikte). Üstteki
akiferin kalınlığı ortalama 0-60 m arasında değişmektedir.
Diyarbakır'daki yeraltı sularının doğal drenaj sistemleri, bazalt ve kalker akifer
için farklıdır. Bazalt akiferin drenaj alanı Karacadağ'ın tepesinden Dicle Vadisi'ne
kadar olan sahadır. Kalker akifer drenaj alanı ise Diyarbakır'ın yaklaşık 30–35 km
kuzeyinden itibaren yayılım gösteren Silvan-Midyat formasyonu ile Diyarbakır'ın
25–30 km güneyinden itibaren yayılım gösteren Midyat formasyonudur. Diyarbakır
Yeraltı suyunu besleyen unsurlar, 1) kuzeyde Toroslara ve Batı Kısmında Karacadağ'a
düşen yağışların ova kısımlara yeraltı akışlarıdır, 2) alüvyonlar, bazaltlar, Şelmo
Formasyonu, Silvan Kalkerleri, alt miyosen formasyonları ve eosen kalkerleri, 3)
alüvyonlar ve Eosen kalkerleri (Midyat formasyonu), 4) Dicle Nehri ve Batman Çayı
yatağındaki alüvyonlar [3].
2.5 milyon yıl önce yükselmeye başlayan Karacadağ kütlesi üzerinde kar
erimeleri ve sellenmelerle oluşmuş çok sayıda geçici akarsu vadisi bulunmaktadır. Bu
akarsular, daha önce oluşmaya başlamış olan plato yüzeyindeki akarsulara
bağlanmaktadırlar. Kela Deresi, Hamamgözü Deresi, Terhane Deresi, Garik deresi,
Dankıran Deresi, Donguz Deresi, bu kesimde önemli derelerdir. Bu kesimde
Alatosun (Daribi) Beldesi civarında çukur alanlara yerleşmiş göller de
bulunmaktadır. Doğu kesimde plato sahası üzerinde de Düğün Deresi, Tarhane
Deresi, Kela Dere, Dünyalıkal Deresi, Kuşdoğan Deresi, Hamamgölü Deresi,
Mahsapar Deresi, Şenbeko Deresi, Donguz Deresi nispeten dar ve derin vadilerdir.
Alitaş Tepe etrafında fazla derin olmayan vadiler açılmıştır. Küçükbeserek Tepe ile
Abbas Tepe arasında bulunan konilerin kuzeyinde birbirlerine paralel güneybatıkuzeydoğu yönlü Çoka Deresi, Kurt deresi, Kocaharam Deresi gibi vadiler yer
almaktadır. Yukarıbitikçi Mahallesi civarında Hendek Dere, Kardela Dere, Kurtdolu
Dere, Çat Dere, Sevk Dere gibi dereler yer almaktadır. Bu kesimde vadi yoğunluğu
fazladır. Pirinçlik'in batısında Kulu Deresi,
406
Hazanbaşı Deresi, Birik Dere, Ayşe Deresi "V" şekilli ve nispeten derin
vadilerdir [4]. Karacadağ suları yukarıda anılan dereler aracılığı ile Fırat ve Dicle
nehirlerini beslemektedir. Bundan dolayı kuzey, kuzeydoğu, doğu kesimdeki
akarsuların çoğu Dicle Nehri'ne doğru yönelmişlerdir. Kuzeybatı, batı ve güneydeki
akarsular ise Fırat Nehri'ne doğru yönelmişlerdir. Dolayısı ile kuzey-güney yönde
uzanan Karacadağ zirve kesimi Fırat ve Dicle havzalarını birbirinden ayıran bir su
ayırma çizgisi şeklindedir [4].
Zirve kesiminde piroklastik unsurların yoğunlukta bulunduğu bölgelerde
özellikle Karacadağ kuzeydoğu kesiminde drenaj daha hızlı bir gelişme göstermiştir.
Zira bu kesimde bulunan vadilerin derinliği incelendiğinde bu kesimde aşınma
katsayısının, özellikle litolojiye bağlı olarak daha fazla olduğu söylenebilir. Ayrıca
Karacadağ zirve kesiminde çeşitli göllerde toplanan sular yer altı suyunu
beslemektedir. Kuzey-güney yönlü profillerden çıkarılan bir sonuç Karacadağ
kütlesi yamaçları üzerinde çok sayıda mevsimlik akarsuyun bulunduğudur. Bunlar
daha çok sellenmelerle ve kar erimeleriyle gelişen derelerdir [4].
2. Karacadağ'ın Yer Altı ve Yerüstü Su Potansiyeli
Daha önceki bölümde de değinildiği gibi Diyarbakır ve çevresinde bazalt
akiferi ve Midyat akiferi olmak üzere yeraltı suyu yönünden verimli iki akifer
bulunmaktadır. Bazaltlar, Diyarbakır ve çevresinde yayılım gösterirken Midyat
Formasyonu ise topografik yükseltiye bağlı olarak 240-490 m arasında değişen
derinlikte bulunmaktadır. Bu çalışmada daha çok Karacadağ'ın Diyarbakır su
profiline etkisi incelendiğinden burada sadece Bazalt akiferine yer verilmiştir.
3932.1.Bazalt Akifer ve Su Potansiyeli
Bazaltlar Diyarbakır çevresinde geniş bir alanda yayılım göstermektedir.
Oldukça sert bir yapıda olup üst kesimleri daha çatlaklı ve kırıklı, aşağılara inildikçe
daha masif bir yapı göstermektedirler. Farklı püskürme fazları nedeniyle faz
aralarında 1-5 m kalınlığında kırmızı renkli kil mevcuttur. Özellikle tali volkan
bacalarının bulunduğu kesimlerde yer yer tüf ve cüruf yer almaktadır. Bazaltlardan
yeraltı suyu alınması çatlak durumuna, çatlakların birbirleriyle irtibatlı olmasına,
püskürme fazları arasındaki kil bantlarına, kalınlığına, yayılımına ve beslenimine
bağlıdır. Genel olarak, bazaltların her kesiminde gelişmiş ve irtibatlı çatlak yapısının
bulunmaması ve farklı püskürme zonlarının bulunması gibi etkenler bazaltlarda yanal
ve düşey olarak su hareketini engellemekte, suyun daha derinlere süzülmesini,
depolanmasını engellemekte ve yağışlardan kaynaklanan beslenim kaynaklar
şeklinde boşalmaktadır. Bu nedenle bazaltların her kesiminde yeraltı suyu elde
edilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte, Diyarbakır kenti çevresinde bazaltlarda
yeraltı suyu içeren önemli sahalar ve koridorlar bulunmaktadır. Bunların en
önemlileri; Gözeli, Yeniköy ve Aşağı Karakuyu köyü çevresi ile Aşağı KarakuyuTMO-Yeniköy içmesuyu sahası-Havaalanı-DSİ Makine İkmal Müdürlüğü koridoru,
Kayapınar-Siverek yolu 3. kilometresindeki -Yeniköy İçmesuyu sahasıHavalanı koridoru, Yeniköy - Kuruçeşme - TMO Bölge Müdürlüğü - Kız Meslek
407
Lisesi-Anzele Kaynağı koridoru, Havaalanı-Alipınar Kaynağı koridoru, KoşuyoluRızvanağa Sokak İller Bankası- Merkez Postanesi koridoru ile Diyarbakır MüzesiSSK-İçkale (Hz Süleyman) Kaynağı koridorudur.
Genel olarak bazaltlarda suyun hareket yönü Karacadağ'dan Diyarbakır'a
doğrudur. Diyarbakır ve çevresinde yeraltı suyu seviyesinin topografya ile kesişmesi
sonucunda önemli kaynaklar oluşmuştur. Bunlar, Gözeli Kaynağı, Anzele Kaynağı,
Alipınar Kaynağı ile İçkale Kaynağıdır. Kaynakların ortalama debileri şöyledir:
Gözeli Kaynağı : 250 l/s
Anzele Kaynağı : 90 l/s
Alipınar Kaynağı : 45 l/s
İçkale Kaynağı : 80 l/s
Bu kaynakların hepsi Dicle Barajı İçme suyu kaynağının devreye girmesine
kadar Diyarbakır içme suyu kaynakları olarak kullanılmış, Gözeli Kaynağı ve bu
sahadaki sondaj kuyu sularının içme suyu olarak kullanımına devam edilmektedir.
Bazaltlarda yeraltı suyu seviyesi değişkenlik göstermektedir. Bu değişkenlik çatlak
durumuna ve püskürme fazları arasındaki kil batlarına bağlıdır. Su seviyesi 1-50 m
arasında değişmektedir.
Bazaltların beslenimi yağıştan süzülme ile, boşalımları ise kaynaklardan ve
sondaj kuyularından yapılan çekimledir. Yapılan rezerv hesaplamalarına göre genel
olarak bazaltların yeraltı suyu rezervi 50*106 m3/yıl olarak bulunmuştur. Diyarbakır
6
3
ve çevresindeki bazaltların yeraltı suyu rezervi ise 27*10 m /yıl'dır [5].
2.2. Yerüstü Su Kaynakları
2.2.1. Zengeçür Çayı : Karacadağ`dan Fırat nehrine kadar uzayan bir vadiden
gelen Zengeçür Çayı büyük kaynağını Fak köyü civarından alır ayrıca çay Kargaşi,
Karaka, Darbi, Karabahçe, Sütpınar kaynaklarından da beslenmektedir. Gâvur
Tepesinin güneyinde kavisler çizerek batıya doğru yönelerek ve burada Gedik Suyu
adını almaktadır. Üç Kuyu köyünden itibaren Zengeçür Çayı adını almaktadır. Daha
sonra Kamışlık, Güngörmek ve Aksun geçtikten sonra sağdan Külhan adı verilen çayı
adını almaktadır. Kış ve ilkbahar aylarında Karacadağ`dan gelen kar ve yağmur suları
ile taşar, yaz mevsiminde ise çay incelirerek, suyu azalmaktadır.
2.2.2. Çam Çayı: Kaynağını Karacadağın Covtanik ve Derekıran tepelerinden
aldığı bilinmektedir. Hellis Köyü civarında Fırat Nehrine dökülmektedir. Beşkardeş,
Bahçecik ve Haldun Çaylarıyla beslenmektedir. Bu çay Hilvan ile Siverek arasında
doğal bir sınır meydana getirmektedir. Çam çayı aslanlı kaynağını aldıktan sonra Hacı
Kamil köprüsünden geçtikten sonra Hacı Hıdır Barajına ulaşmaktadır.
2.2.3. Seggür Çayı: Karacadağ'ın kuzey yamacından ve Çiyaye Res'de akan
sulardan oluşmaktadır. Bazalt platodan kuzeydoğuya doğru akmaktadır. Diyarbakır
topraklarında Yekav denilen yerde Boğaz Çayı ile birleşmektedir.
408
Bundan sonra Devegeçidi Suyu adını almaktadır. Devegeçidi Barajı da bu iki
çayın önünde kurulmuştur. Bu çayda yasayan balıkların rengi siyahtır. Kışın ve
ilkbaharda su miktarı fazladır. Yaz mevsiminde ise suyu kurumaktadır. Yine de geniş
yaylada beslenen hayvanların su ihtiyacını karşılamaktadır. Az bir masrafla bu
çevrede çok amaçlı göletler yapılması mümkündür. Köylülerin kendi çabalarıyla
kazdığı iptidai kuyuların önünde sebze ekimi yapılmaktadır [6].
2.2.3. Habur Nehri: Karacadağ `ın güney eteklerinden doğar, Fırat nehri `nin
bir koludur.
2.2.4. Curcup Deresi: İlçenin batısından geçen, kuzey-güney doğrultusunda
akan, Curcup(Duali) Deresi ve bunun üzerinde inşa edilen baraj göleti mevcuttur.
Toprak Su Göleti `nin, akışı yağmur sularına bağlı olarak mevsimlere göre değişmekte
olup, yatak genişliği 30-50 m. Yatak derinliği 10-15m.`dir.
2.2.5. Sesik Deresi: Viranşehir `in 12km batısında olup, bu da akışı yağmur
sularına bağlı olarak ve mevsimlere göre değişmekte olup, yatak genişliği 40-60 m.
derinliği ise yer yer farklı olmakla birlikte 10-20 m. arasında değişmektedir. Bu
deremizin 15 km. kuzeyinde inşa edilen Yayık(Persörek) Göleti bulunmaktadır.
2.2.6. Anıt Deresi: Viranşehir`in batısında Altınbaşak (İşğan) köyünden geçen
bu derenin akışı yağmur sularına bağlı olarak mevsimlere göre değişmekte olup, yatak
genişliği 25-50 m., yatak derinliği 5-10 m`dir.
2.2.7. Şavelet Deresi: Viranşehir ile Mardin il sınırları arasında geçmektedir.
Yatak genişliği 60-100 m.derinliği ise yer yer farklı olmakla birlikte 20-30 m. arasında
değişmektedir. Bu derenin akışı yağan yağmurlara bağlıdır. Bazı bölümlerinde akan
pınarlar sayesinde yazın dahi suyu bulunmaktadır.
Bu derelerin yatak boyutları, beslenme havzasına oldukça geniş olduğu ve
yağışlar sırasında yüksek feyezan debisi taşıdığını göstermektedir. Curcup, Sesik,
Şavelet ve Anıt dereleri kuzeyde ilçeye 40 km. uzaklıktaki 1938 rakımlı Karacadağ
eteklerinden kaynağını alır. Bu nedenle dereler mevsimlik yağışlarla ve ilkbaharda
karların erimesiyle beslenmektedir. Yaz aylarında derelerin suyu azalır ve bazı
yıllarda tamamen kurur.
2.2.8. Pınarlar: Karacadağ'dan beslenen pınarların isimleri aşağıda liste
halinde vermekle yetinilmiştir [7, 8 ve 9].
Yıldırım (kanıyabruski)
Pınarı—Viranşehir
AntinPınarı--Viranşehir
MeryemçayırPınarı--Karacadağ
GökverimPınarı--Karacadağ
BallucaPınarı--Karacadağ
FatımPınarı--Karacadağ
SütparPınarı—Karacadağ
TennurPınarı--Karacadağ
PirsaatPınarı--Karacadağ
409
NacarPınarı--Karacadağ
Beklik Pınarı-Karacadağ
Hz. Seydoş membası-Derik-Karacadağ (Fotoğraf 1)
Beneklitaş kaynak suyundan-Çınar-Karacadağ
Hırbestili kaynak suyu- Çınar-Karacadağ
Karacapınar-pirinçlik-Karacadağ
Fotoğraf 1 Hz. Seydoş membası-Derik-Karacadağ.
2.2.Bazalt Akiferin Su Kalitesi
Gerek kaynaklardan ve gerekse bazaltta açılmış sondaj kuyularından DSİ
tarafından değişik tarihlerde su örnekleri alınmış ve kimyasal analizleri yapılmıştır.
Yaklaşık 200 analiz sonucunun yapılan değerlendirmesine göre; Gözeli Kaynağı ve
Gözeli içme suyu havzasında açılan sondaj kuyu sularının pH değerleri 7-8, sertlikleri
8-11 Fr0, EC değerleri 200-300 micromho/cm'dir. Sularda hakim katyon Ca+Mg,
hakim anyon ise CO3-HCO3'tır. Gözeli Kaynağı ile bu havzadaki sondaj kuyu suları
arasında yapılan değerlendirmede ise Gözeli Kaynak suyunun sertlik ve EC
değerlerinin daha düşük olduğu görülmüştür. Bu değişikliğin, sondaj kuyularında
bazalt ve altında Şelmo Formasyonunun geçilmiş olması nedeniyle az da olsa Şelmo
Formasyonuna ait suyun bazalt suyuna karışmasından kaynaklandığı tahmin
edilmektedir. Anzele ve Alipınar Kaynakları ile bazaltta açılmış sondaj kuyu sularının
pH değerleri 7-8, sertlikleri 14-17 Fr0, EC değerleri 300-400 micromho/cm'dir.
Sularda hakim katyon Ca+Mg, hakim anyon ise CO3-HCO3'tır. İçkale Kaynak
suyunun ise pH değerleri 7-8, sertlikleri 20 Fr0, EC değerleri 450-600
micromho/cm'dir. Sularda hakim katyon Ca+Mg, hakim anyon ise CO3-HCO3'tır.
Sonuçlardan, Gözeli İçme suyu Havzasındaki suyun kent merkezindeki kaynak ve
kuyu sularından gerek sertlik ve gerekse EC değerleri yönünden daha iyi olduğu
görülmektedir. Bazalt, serbest akifer olması nedeniyle yüzeysel kirlenmeye açıktır. Su
seviyesinin yüksek olduğu kesimlerde, çevredeki kirlilikten etkilenen yağmur suları
yeraltına süzülerek yer altı suyunu kirletmektedir. Bu durum, özellikle Gözeli İçme
suyu Havzasında söz konusudur. Havzanın çevresinde koruma bandı oluşturulma410
sına rağmen çevredeki yerleşimin ve fabrikaların bulunması burayı tehdit etmektedir.
Bazı dönemlerde bazı fabrikaların kimyasal maddeler içeren atık suyunu arıtmadan
Gözeli İçme suyu Havzasına açıktan drene ettikleri ve 500 Evler Mahallesinin
kanalizasyon sisteminin olmadığı dönemde kanalizasyonunun bu havzaya akıtıldığı
bilinmektedir. Benzer durum, Diyarbakır kent merkezinde bulunan Anzele, Alipınar
ve İçkale kaynakları için de geçerlidir [5].
3. Diyarbakır Karacadağ Suyuna İlişkin Halk Hikâyeleri ve görüşler
3.1. Şevket Beysanoğlu: Karacadağ soğuk suların olduğu bir yerdir. Serin
rüzgarlar nefes almamızı sağlar Kanuni Süleyman Bağdat Seferi'ne
giderken Karacadağ'dan getirilen “Hamravat Suyu”nu içip
rahatladıktan sonra, “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/
Olmaya cihanda devlet bir nefes sıhhat gibi” özdeyişini söylemiş
Hamravat suyu:1535'te Kanuni kendi kesesinden bu suyu Diyarbakır'a getirdi [10].
3.2. Diyarbakır Salnameleri: Karacadağ bir şifa mekânıdır: 29.09.1549'da
Kanuni İran seferine giderken Diyarbakır'a uğradı. Halepten geliyordu. Yolda
hastalandı. İstirahat ve tedavi için Karacadağ yaylalarında bir süre kaldı. Diyarbakır
salnamelerinde “Bu dağların bazısında el ve ağız dayanmayacak surette soğuk sular
tenebbu ve pek latif havalar tenessüm eder” denmektedir [11].
3.3. Esma Ocak: İsterseniz biz sizinle Karacadağ'ın bu günkü hallere
düşmeden önceki yıllara doğru şöyle hayali bir yolculuk yapıp, tarih ve edebiyatımıza
damgasını vuran bir olayı birlikte yaşayalım. 1554 yılında İran seferinden hasta olarak
dönen Muhteşem Süleyman o hükümdarlar hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman,
konaklamak üzere, otağını Karacadağ'm eteğindeki ormanlığa kurdurtarak istirahate
çekilmiş, ciğerlerinden rahatsızmış. Yorgunluğuna, stres ve heyecanlarına eklenen
terleyip üşümelerden, iştahsızlıkla yoklayan ateşlerden zayıflayıp bitkin düşen bu
ülkeler fatihi dev yürekli, narin yapılı hünkârın gönlü, ölüme yenik düşerek bu
güzelim dünyayı, bu koca imparatorluğun hükümdarlığını bu yaşta ve böyle feci bir
şekilde bırakıp gitmeye razı gelmediğinden, Azraille cebelleşmeye başlamış.
Tutuştukları güreşten yenik çıkmak üzere olduğunu algılayınca, zaptettiği kalelerin,
kazandığı zaferlerin, sahibi bulunduğu debdebe ve daratın tümü nazarında sıfıra
inmiş. Müthiş bir yıkım içine girdiğinden, yüzüne, acılı, hüzünlü, sert çizgiler oturmuş. Başucunda bekleyen hekimlerinin önerileriyle yapıp sundukları ilaçları reddeder bir umutsuzluk içinde yıkılıp kaldığı yatağında ateşin etkisiyle sayıklayıp, öteki
dünya seferine hazırlanırken, ilerleyen günlerin, ciğerlerini zorlayan nefesine rahatlamaya benzer bir hafiflik getirdiğini sezgileyerek, cılız da olsa yaşama dönebileceği gibi bir umuda kapılmış.
Bu Karacadağ'ı kuşatan ağaçların salgıladığı oksijeni soluyup, eşi benzeri görülmemiş kalitedeki HAMRAVAT suyunu içerek, şifalı otlarıyla beslenen koyunların
yağından, yoğurdundan, arıların çiçeklerinden derledikleri baldan az az da olsa
yiyebilmenin sağladığı iyiye doğru gidiş, Hükümdara önceden verdiği yola devam
emrini erteletmiş karan aldırmış.
411
Bir rivayete göre kırk gün, diğer bir söylentiye göre de iki ay burada kalarak,
iyiden iyiye sağlığına kavuştuktan sonra yol hazırlıklarını başlatmış. Geçirdiği hayal
kırıklığıyla dolu ateşli, acı veren evreler, sağlığın, hatta bir tek soluk alıp verişin bile
hiç bir görkem, hiç bir şan ve şöhret, hiç bir rütbe ve varlıkla kıyaslanamayacak
değerde bir nimet olduğunu ruhuyla benliğine çok etkileyici bir biçimde yerleştirmiş
olacak ki;
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Dizelerini atlattığı bu badireden sonra Karacadağ eteklerinde yazıp söylemiş.
Tamamen sağlığına kavuşup İstanbul'a döndükten sonra, kendisine yeni bir hayat
bahşeden Karacadağ'la, bağrından fışkırttığı suya karşı duyduğu minneti ödemek
kadirbilirliğiyle, baş ustalarından Kasım Çelebi'yi Diyarbakır'a gönderip, ilkel,
uyduruk arklar, su yollarıyla kente ulaşan HAMRAVAT suyunu mazbut ve gizli kanallarla bir yere kadar getirttikten sonra, yaptıracağı su kemerlerinin üstünden sur
içindeki depoya ulaştırmak suretiyle kent halkını çok temiz ve sağlıklı bir suya kavuşturması göreviyle vazifelendirmiş.
Kanuni Sultan Süleyman hazretlerinin emri şahaneleriyle iki buçuk üç yıl
içinde yaptırılan su kemerleriyle kanalların böyle hoş bir anısı vardır [12].
3.4. Aydın Alp: Karacadağ havzasında kış ve ilkbahar aylarında akan dere ve
akarsuların yeterli olduğu gözlenmiştir. Bunların birçoğunun özellikle kurak yıllarda,
yaz mevsiminde kuruduğu bilinmektedir. Bu akarsuların çoğundan ne yazık ki
yararlanılamadığı gözlenmiştir. Bazı yerleşim yerlerinde, akarsuların önüne basit
setler çekilerek göletler oluşturulmuştur. Bu göletlerden köylüler arazi varlığı
oranında yararlanmaktadırlar. 1984 yılında sulama göletlerin yapımına başlanmış
buna rağmen günümüze kadar köylü çabaları dışında herhangi bir işlem
yapılmamıştır. Sulama göletlerinin kapasitesi o yılki yağış miktarına bağlı olarak
değişmekle birlikte 700-800 dekar bir alan bu göletler aracılığıyla sulanabilmektedir.
Ancak Alatosun köyünde mevcut göletlerin su birikim sorunları vardır. Biriktirilen
suyu muhafaza etmek de
önemli bir sorundur. Bazı göletlerde (özellikle Karacadağ beldesi) su kaçağı
yaşanabilmekte bu da ekilecek çeltik tarım alanını sınırlamaktadır. Bu göletlerin çok
küçük yatırım masrafları yapılarak tesis edilmesiyle yöre halkının refahının
yükseltilmesine katkı sağlanabilir. Akarsuların olmadığı yerleşim yerlerinde 150-200
m derinlikten sondaj yoluyla yer altı sularının da kullanılabileceği görülmüştür [13].
412
.
Fotoğraf 2. Karacadağ suyunu getiren su kantaraları
Kaynaklar
1.Ömer Faruk Kaya. Karacadağ (Şanliurfa/Diyarbakir)'In Bitki Ekolojisi Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Biyoloji Anabilim Dali. Doktora Tezi Ankara 2006
2.http://www.geocities.com/
3.Yrd.Doç.Dr Mualla Öztürk Recep Çelik. Diyarbakır Ovasının Yeraltı Su
Seviye Haritalarının Coğrafik Bilgi Sistemi (Cbs) İle Tespiti. Tmmob 2. Su
Politikaları Kongresi S.125
4.Ergin Canpolat. Danişman: Prof. Dr. Barış Mater. Karacadağ (Diyarbakir)
Volkani Jeomorfolojisi Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Coğrafya Anab İlim Dalı İstanbul, 2005
5.Cihat Parlak Dicle Barç Diyarbakır Yer Altı Suyu Potansiyeli Ve Niteliği
TMMOB. Diyarbakır Kent Sempozyumu, 24–26 Nisan 2009, Diyarbakır 160
6.mehmet Ali Abakay Borsa 21 Dergisi Sayı: 6
7.http://viransehir.meb.gov.tr/
8.Şeyhmus Çakırtaş toplum Yaşam: Dağın İçindeki Saklı Nehir. Http: //Www.
Rojaciwan. Com/Haber-38205.Html
9.Kenthaber 17-10-2004
10.Şevket Beysanoğlu: Diyarbakırım.1986.II/151-156
11.Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.İst.1999.c.4.s.71
12.Esma Ocak Surlu Kentin Sırlı Suyu. Öyküler..Akşam Ofset 1994-1995.s.7
13.Yrd. Doç. Dr. Aydın Alp Karacadağ kırsal kalkınma alanında sektörel gelişme
planı. Mikro Bölge Kalkınma Modeli.2011.s.70.72.
413
KARACADAĞ BÖLGESİNDE MEŞE, BADEM VE FISTIK EKİM
ÇALIŞMALARI
Murat HASPOLATLI*
Karacadağ geçmişte ormandı, bugün eskiye özlem var. Geçmişte meşe
hâkimiyetinin olduğu ağaçlandırma olayı ekonomik nedenlerle badem ve fıstığa
dönmüş durumda.
Şanlıurfa Çevre ve Orman müdürlüğü çalışmaları
Şanlıurfa Çevre ve Orman müdürlüğü verilerine göre; 2009 yıllında Karacadağ
bölgesinde 2202000 adet fidan ve meşe ile badem tohumu ekimi yapılmıştır. 2010
yıllında Karacadağ bölgesinde 4562000 adet fidan ve meşe ile badem tohumu ekimi
yapılmıştır. 03.08.2011 tarihinde Karacadağ toprak muhafaza amaçlı ağaçlandırma
proje sahasında 630 hektar alanda makineli alt toprak işlemesi ile 70 hektarda yangın
emniyet yolu yapılması işi hizmet alımı 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 19 uncu
maddesine göre açık ihale usulü ile ihale edilmiştir. Viranşehir Karacadağ'a 2 Milyon
100 Bin Ağaç Dikiliyor.
Şanlıurfa'nın Viranşehir İlçesi Sınırlarındaki Karacadağ Etekleri Yeniden
Ağaçlandırılıyor. Yıllar önce çam ve meşe ağaçları gibi binlerce ağaca sahip olan
Karacadağ, yerleşim yeri ve tarım alanı için kesimler ve yangınlardan ötürü çölü
andıran bir görüntüye bürünmüştü.
Şanlıurfa Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, ağaçlandırma seferberliği
eylem planı dahilinde ağaçlandırma çalışması için harekete geçildi. İlk olarak
Viranşehir'e bağlı Karınca Köyü mülki hudutları dahilinde bulunan 591 parsel
numaralı hazineye ait taşınmaz, ağaçlandırma yapılmak üzere Çevre ve Orman
Bakanlığı adına tahsis
*Çevre ve Orman Müdürlüğü
414
edildi. Tahsis edilen alanda çalışma başlatan Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri, bu
çalışmalarda hem işçi istihdamının sağlanacağı hem de çevreye faydalı olacak bir
projenin hayata geçtiğini söyledi.
Bölge Müdürlüğü yetkilileri, konuyla ilgili olarak şunları ifade ettiler:
''Karacadağ Toprak Muhafaza Amaçlı Ağaçlandırma Uygulama Projesi'nin temel
amacı, daha önce orman olan ancak uzun yıllardan beri tahrip edilen ve yok edilen
orman varlığını yeniden oluşturmak ve yörenin orman varlığını artırmaktır. Proje
sahasında bölgenin asli ağacı olan meşe palamudu ekimi ile köylüye ileriki yıllarda
gelir getirici olacak olan badem tohumu ekimi yapılmaktadır.''
Yörede, 2009 yıllı programı kapsamında şimdiye kadar 6 bin dekar alanda arazi
hazırlığının yapılıp, köylerden temin edilen 100 kişi ile tohum ekimi ve tüplü fidan
dikimine başlandı. Çalışmalara hız veren Orman Bölge Müdürlüğü ekiplerinin, bu yıl
içerisinde 65 bin kg meşe palamudu ve 15 bin kg badem tohumu ekimi ve 80 bin adet
sedir ile Karaçam fidanı olmak üzere 2 milyon 100 bin adet fidan dikilmiş olacak.
Dikilen ağaçların korunması için de çalışmalar yapan yetkililer, ağaçlandırma
sahasının etrafında 13 km dikenli tel ihatasının da yapımına başladı. Doğa
güzelliğinin yanında iş sahası da açacak olan çalışmaları desteklediklerini belirten
Viranşehir Kaymakamı Erdoğan Kanyılmaz, şunları söyledi: "İlçemizin kırsalında
bulunan bu alan Valilik ve Orman Bölge Müdürlüğü tarafından geliştirilen proje ile
güzel bir görünüme sahip olacak. Daha ilk gününde işçi alımı yapan ve ekonomiye de
katkı sağlayan bu proje için bizde gereken ilgiyi göstereceğiz.'' Kısa sürede
milyonlarca tohum ve yüzlerce fidan dikecek olan köylüler de kendilerine bu imkânı
sağlayanlara teşekkür etti. (CİHAN). 09 Aralık 2009
Diyarbakır Çevre ve Orman müdürlüğü çalışmaları
Diyarbakır çevre orman müdürlüğü ağaçlandırma çalışmaları
415
Etüt Proje Şube Müdürlüğünün Görevleri
a) Gerçek ve tüzel kişilerle, kamu kurum ve kuruluşlarından gelen
ağaçlandırma, rehabilitasyon, erozyon kontrolu ve mera ıslahı taleplerinin etüdünü
yapmak/yaptırmak,
b) Görev alanına giren 7 ildeki (Diyarbakır, Batman, Şanlıurfa, Adıyaman,
Siirt, Şırnak, Mardin) projeler ile bunlara ait proje revizyonlarını
hazırlamak/hazırlatmak, hazırlanan projeleri incelemek, onaya hazır hale getirmek ve
uygulamaların projeye uygunluğunu kontrol etmek/ettirmek,
c) Ağaçlandırma ve erozyon kontrolu amaçlı çalışma yapılacak orman alanları
Hazine arazileri ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki sahaların tahsisi ile ilgili iş
ve işlemleri yapmak/yaptırmak,
d) Ağaçlandırma, rehabilitasyon ve erozyon kontrolü çalışmalarına konu
olabilecek potansiyel alanları tespit etmek,
e) İl Müdürlüğünce verilen diğer işleri yapmak.
b) Görev alanına giren 7 ildeki (Diyarbakır, Batman, Şanlıurfa, Adıyaman,
Siirt, Şırnak, Mardin) projeler ile bunlara ait proje revizyonlarını
hazırlamak/hazırlatmak, hazırlanan projeleri incelemek, onaya hazır hale getirmek ve
uygulamaların projeye uygunluğunu kontrol etmek/ettirmek,
c)
Ağaçlandırma ve erozyon kontrolu amaçlı çalışma yapılacak orman alanları Hazine
arazileri ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki sahaların tahsisi ile ilgili iş ve
işlemleri yapmak/yaptırmak,
d) Ağaçlandırma, rehabilitasyon ve erozyon kontrolü çalışmalarına konu
olabilecek potansiyel alanları tespit etmek,
e) İl Müdürlüğünce verilen diğer işleri yapmak.
c) Ağaçlandırma ve erozyon kontrolu amaçlı çalışma yapılacak orman alanları
Hazine arazileri ve Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki sahaların tahsisi ile ilgili iş
ve işlemleri yapmak/yaptırmak,
d) Ağaçlandırma, rehabilitasyon ve erozyon kontrolü çalışmalarına konu
olabilecek potansiyel alanları tespit etmek,
e) İl Müdürlüğünce verilen diğer işleri yapmak.
Etüt Proje Şubesi Faaliyetleri
Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğüne bağlı Etüt Proje Şube
Müdürlüğünün görev alanına 7 il (Diyarbakır, Batman, Şanlıurfa, Adıyaman, Siirt,
Şırnak, Mardin) girmektedir. Bu illerde yukarıda sayılan görevler çerçevesinde
sürekli olarak yoğun bir projelendirme faaliyeti sürmektedir. 2008 yılı sonu itibariyle
tamamlanmış projelerin dökümü aşağıda verilmiştir.
Erozyon Kontrolü Uygulama Projeleri
. Diyarbakır - Ergani - Makam Dağı
416
Rehabilitasyon Projeleri
. Diyarbakır - Hani - Yayvan
Yeşil Kuşak Projeleri
· Diyarbakır - Silvan İlçe Merkezi
Köy Kent - Ağaçlandırma Projeleri
· Diyarbakır – Elazığ, Mardin, Batman, Bitlis Duble Karayolu Kenarı
Ağaçlandırma Uygulama Projesi
· Diyarbakır - Bismil - Alibey, Çeltikli, Tepekonak Köyleri Köy Kent
Rehabilitasyon Projesi
Özel Ağaçlandırma Projeleri
· Diyarbakır – Merkez - Çarıklı
· Diyarbakır - Dicle Üniversitesi
Diyarbakır çevre ve orman müdürlüğünün Karacadağ'la ilgili çalışmasının
sınırlı olduğu görülüyor. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından başlatılan
ağaçlandırma çalışmaları badem, ceviz ve fıstık üretimini patlattı.
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından başlatılan ağaçlandırma faaliyeti
tarımsal ekonomiye yaradı. Erozyonu önlemenin yanı sıra kar etmek isteyen birçok il
badem, ceviz ve çam fıstığı ormanları oluşturdu. Elazığ'da damla sulama sistemiyle
15 hektarlık arazide badem üretimi başlatılırken, Marmara Bölgesinde birçok köy
zeytin yerine çam fıstığı ekmeye başladı.
Özel ağaçlandırma alanlarına, ceviz, badem ve fıstık çamı ekilmesi başta
orman köyleri olmak üzere Türkiye'nin birçok ilinde alternatif geçim kaynağı haline
geldi. Kozalaklı olarak tonu 10 bin TL'ye alıcı bulan çam fıstığı üretimi bin 200 tona
çıkarken, zeytin üretimiyle bilinen Marmara'nın ilçelerinde pek çok köy fıstık çamı
üretmek için harekete geçti. Bursa'nın Karacabey ilçesinde de gelecekte bin 200
hektar fıstık çamı sahasından orman köylüsü önemli bir gelir kaynağına sahip olacak.
Balıkesir'in Bandırma İlçesinde de 1565 dekar ceviz ormanı ve 17 bin 600 dekar fıstık
ormanı oluşturulması planlanıyor. Böylece bölge insanı için cevizden 1 yılda 750
milyar, fıstıkçamından 4 milyon 200 bin TL yıllık gelir sağlanması amaçlanıyor.
Üreticiye aylık bin TL gelir getiren ceviz üretimi de rağbet gören diğer ürünler
arasında yer alıyor. Türkiye'nin pek çok ilinde ceviz üretim çalışmalarına hız verildi.
Tonu 6 bin Euroya alıcı bulan bademde de her yıl üretim artıyor. Çevre Bakanlığının
ağaçlandırma kampanyası kapsamında son 1 yılda 4116 hektar alanda badem ağacı
dikildi. Çiftçi badem, ceviz ve çam fıstığından buğday ve pirinç gibi ürünlere göre
5-10 kat daha fazla para kazanıyor.
Elazığlılar badem üretimi için damla sulama sistemi kuruyor
MÜSİAD Elazığ Bölge Başkanı İbrahim Gök, vasıfsız orman arazilerinin özel
sektör eliyle ağaçlandırmaya açılmasıyla Anadolu'daki birçok ile önemli bir geçim
417
kaynağı sağlandığını söyledi. MÜSİAD Elazığ şubesi olarak ağaçlandırma
seferberliğine badem ormanları projesiyle katılacaklarını dile getiren Gök, "Biz
Elazığ'da 15 hektar alanda badem fidanı dikeceğiz. Böylece bir yandan erozyonla
mücadele edilirken diğer yandan üreticiye yeni bir gelir kapısı açmış olacağız. Proje
kapsamında damla sulama sistemi kuracağız. Bademlerin yetişmesi için dekar başına
7 bin 500 TL de harcama yapacağız" diye konuştu.
Bir yılda 4116 hektar alanda badem ağacı dikildi
Yıllık 40 bin ton üretim rakamına sahip badem; çerez, pasta, şekerleme,
çikolata ve kozmetik sektörüne kadar birçok alanda kullanılıyor. Bir dekar badem
bahçesinden 4 binden 20 bin tona kadar ürün elde edilebiliyor. "Ağaçlandırma ve
Erozyon Kontroüu Seferberliği Eylem Planı" kapsamında 2007 yılı sonunda orman
fidanlıklarında 1 milyon 131 bin adet badem fidanı üretildi (06 Mart 2008 tarihli
Referans Gazetesi).
Ekolojik istekleri ve üretim
Sıcak, ılık iklim ister, kurağa çok dayanır. Nemli havadan, soğuk rüzgârdan
hoşlanmaz. İlkbaharda erken çiçek açtığı için, geç gelen kırağılarda çiçekleri donar,
meyve yapamaz. Badem daha çok aşıyla yetiştirilir. Bazı çeşitleri tohumla da ürer.
Fidanlar 3-4 yaşında meyveye yatar. 40-50 yıl ömrü vardır. Olgunlaşan meyvelerin dış
kabuğu kurur ve açılır. Kendiliğnden yere düşenler toplanır.
Badem için, yazları kurak ve sıcak, kışları ılık ve yağışlı Akdeniz iklimi
idealdir. Bununla beraber, odun kısmının kış soğuklarına dayanıklı olması nedeniyle,
kış soğuklarının fazlaca olduğu yerlerde de yetişebilmektedir. Ağacının odun kısmı 20°C,-30°C'ye kadar soğuğa dayanabilir. Çiçek tomurcuklarının kışa dayanıklılığı
şeftali çiçek tomurcuklarından daha azdır. Ülkemizde kış soğuklarının fazla olduğu
yerlerde ekonomik olarak badem yetiştirici liği yapılamaz. Kış dinlenme ihtiyacı
diğer meyve ağaçlarına göre daha kısadır. +5°C' nin altında 90-400 saatlik bir
soğuklama yeterlidir. Badem yetiştiriciliği için, ilkbahar başlangıcındaki durgun
olmayan hava şartları büyük önem taşır. İlkbaharda don olayları bakımından en kritik
dönem çiçek ve körpe çağla dönemidir. Çiçeklenme zamanında -4°C, -5°C'ye
dayanabilen çiçekler, körpe çağla döneminde -1°C, -O,5°C'lerde zarar görürler. Dona
dayanım bakımından çeşitler arasında büyük farklar görülmektedir
Kullanımı
Çağlası, meyve içi çerez olarak yenir; şekerlere, pastalara konur. Ayrıca ikisi
arasında taze iç badem olarakta tüketilmektedir. Yağı sanayide kullanılır. Bademin
bileşiminde %54 yağ, %16,9 nişasta vardır. Madensel tuz ve vitamince zengindir.
Faydası
Tatlı badem tohumlarında az miktarda protein, demir ve kalsiyumla birlikte
yüksek oranda yağ bulunur. Badem yağı cilde ve saçlara iyi gelir. Antioksidan e
vitamini yönünden oldukça zengin olan badem bu özelliği ile yaşlılık etkilerinden ve
pek çok hastalıktan koruyucudur. Özellikle de çocuklar için sağlık deposudur. Acı
418
badem ağız yoluyla alındığında göğüs yumuşatıcı, öksürük kesici etkisi olmakla
birlikte yüksek dozda alındığında zehirlenme etkisine sebep olacağı için çok dikkatli
olunmalıdır.
-Vitamin, mineral için iyi bir kaynaktır: Yeterli miktarda karbonhidrat,
doymamış yağ, lif, fosfor, kalsiyum, demir, potasyum, magnezyum, çinko, A, B, C ve
E vitamini bulunur. Yarım çay bardağı badem günlük manganez ihtiyacının yüzde
45′ini, bakır ihtiyacının yüzde 20′sini karşılar.
-Hastalıklardan korur: Yapılan çalışmalar gösteriyor ki badem tüketimi
koroner kalp hastalıkları riskini azaltmaktadır. Badem LDL (kötü huylu) kolesterolü
düşürücü etkiye sahiptir. Diyabet ve kardiyovasküler hastalıklar için çifte koruma
sağlar. Araştırmalar, düzenli badem tüketenlerin total kolesterolde yüzde 4-12
oranında düşme olduğunu göstermiştir. Yarım çay bardağı badem 18 gram yağ içerir.
Bunun 11 gramı kalp için faydalı olan doymamış yağlardan oluşmaktadır.
-Bağışıklık sistemini güçlendirir: Badem iyi bir antioksidan olan, immün
sistemi destekleyen E vitaminin ve manganezin iyi bir kaynağıdır. Badem ayrıca
magnezyum, bakır, riboflavin (B2) ve fosforun da iyi kaynaklarındandır.
-Kilo vermeye yardımcıdır: İçeriğinde bulunan yağlar kilo vermeyi
kolaylaştırır ve tok tutar, ara öğünlerde 10-15 adet badem tüketilebilir. İspanya'da
yapılan, Obesity dergisinde yayımlanan, 28 ay süren ve 8865 yetişkin erkek ve kadın
üzerinde uygulanan bir çalışmada, haftada en az iki kez badem tüketen kişiler hiç
tüketmeyenlere göre yüzde 31 daha fazla kilo kaybetmiştir.
-Safra taşlarının oluşumunu önler: Nurses Health Study'de 20 yıl boyunca
yaklaşık 80 bin kadının diyetleriyle ilgili toplanan verilerde, haftada 28 gram badem,
fıstık veya fıstık ezmesi tüketmenin, safra taşlarının oluşma riskini yüzde 25 oranında
azalttığı saptanmıştır (www. wikipedia.org).
Karacadağ ve Bölgeye Fıstık Ekimi
Ertekin “ Türkiye'de fıstık üretiminin % 52'si Şanlıurfa'da gerçekleşiyor”.
Coğrafi işareti ''Antep fıstığı'' olarak tescillenen ürünün yarıdan fazlasının
Şanlıurfa'da üretildiğini belirten Şanlıurfalılar, isim sıkıntısını daha çok üretim ve
yeni pazarlarla aşmayı hedefliyor.
Şanlıurfa ile Gaziantep arasında fıstığın adına ilişkin tartışmalar sürüyor.
Coğrafi işareti ''Antep Fıstığı'' olarak tescillenen ürünün yarıdan fazlasının
Şanlıurfa'da üretildiğini belirten Şanlıurfalılar, isim sıkıntısını daha çok üretim ve
yeni pazarlarla aşmayı hedefliyor. Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası (ŞUTSO)
Başkanı Eyyüp Sabri Ertekin, yaptığı açıklamada, fıstığın bölgedeki tarihi serüvenin
uzun yıllara dayandığını, Türkiye'de önceleri ''Şam fıstığı'' olarak adlandırılan ürünü,
Suriyelilerin ise ''Halep fıstığı'' olarak tanımladıklarını anlattı. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının verilerine göre, Türkiye'de fıstık üretiminin % 52'sinin
Şanlıurfa'dan gerçekleştirildiğini bildiren Ertekin, şunları kaydetti: ''Son zamanlarda
fıstık ticaretinin Türkiye'de yoğun olarak Gaziantep'te yapılmasından dolayı, onların
da gayretleriyle 'Antep fıstığı' olarak coğrafi işaretlenmesi yapıldı. Fıstık üretimi tabi
ki Şanlıurfa'da oldukça büyük bir alanda yapılıyor. Örneğin, bizim Tektek dağları
419
bölgesinde kendiliğinden yetişen, doğal orman halinde çok sayıda fıstık var. Tarım
Bakanlığının istatistiklerine göre de üretimin % 52'si Şanlıurfa'da. Böyle olunca fıstık
kimin oluyor ona siz karar verin. Bizim de yapmamız gereken bu ürünümüzü işleyip
onu dünya pazarına sunmak, bunları daha ekonomik değerde olacak şekilde
yetiştirmek”
''Biz Gayret Gösterirsek Bu Urfa Fıstığı Olur''
Gazianteplileri fıstık alanında yaptıkları çalışmalardan dolayı tebrik ettiğini
ifade eden Ertekin, ancak bölgede çok iyi yetişmesine rağmen dünyadaki fıstık
ihracatında Türkiye'nin çok geride kaldığını da dile getirdi. Türkiye'nin yıllık fıstık
ihracatının 30 milyon dolar civarında olduğuna değinen Ertekin, şöyle devam etti:
''Dünyadaki fıstık ihracatına baktığımızda, Türkiye'nin fıstık ihracatı yıllık 30 milyon
dolar civarında.
ABD'nin ihracatı ise 625 milyon dolar. ABD nere, fıstık nere... Fıstık buradan
oraya gitmiş ama adamlar orada ekonomik olarak işliyor, dünyaya pazarlıyor. Bunun
dünyadaki en büyük alıcısı ise Fransızlar. Biz mesela Fransa'ya daha yakınız, oradaki
fiyatlar da bizim şuandaki Türkiye'deki fiyatlardan da çok uygun. İşe bilimsel olarak
yaklaşıp daha sonra da dünya ile rekabet etmemiz lazım. Bu gayreti gösterirsek ürün
Urfa fıstığı olur, Urfa da bundan ekonomik olarak faydalanır.''
Bu kapsamda kendilerinin de bazı çalışmalar yaptığını anlatan Ertekin, ileri
tarım uygulamalarının iyi yapıldığı ABD'nin California eyaletine önümüzdeki ay
gitmeyi planladıklarını ve orada görecekleri örnekleri, Şanlıurfa'da da uygulamak
istediklerini söyledi.
Diyarbakır'da Fıstıkçılık çalışmaları
Ergani'de Antepfıstığı Aşılaması
Diyarbakır'ın Ergani İlçe Tarım Müdürlüğü'nce, bin 450 adet yabani Antep
fıstığı ağacına 5 bin 670 adet göz aşısı yapıldı.Ergani Tarım Müdürlüğü'nce, İl Özel
İdare destekli "Yabani Antepfıstığı Aşılması Projesi" kapsamında 6 köy ve ilçe
merkezinde bin 450 adet yabani Antep fıstığı ağacına 5 bin 670 adet göz aşısı yapıldığı
bildirildi. 1998 yılından bu yana her yıl Haziran ayı başı ile Temmuz ayı içerisinde İlçe
Tarım Müdürlüğü tarafından yürütülen uygulama kapsamında şu ana kadar yaklaşık 4
bin yabani ağaca toplam 203 bin 600 göz aşısı yapıldığı kaydedildi (www.diyarinsesi.
org).
Çermik'te Menengiç Ağaçları Antep Fıstığına Dönüştürülüyor
Geçen yıl 18 bin ağaca aşı yapıldı, bu yıl da aynı sayıda ağaç aşılanacak. Çermik
İlçemizde yabani menengiç ağaçlarının Antep fıstığına dönüştürülmesi çalışmalarına
bu yıl da devam edilecek. Geçen yıl 18 bin ağaca aşı yapıldığı, bu yıl da aynı sayıda
ağacın aşılanacağı bildirildi. Kaymakam Murat Erkan, geçen yıl İlçe Tarım
Müdürlüğü ekiplerince yürütülen çalışmalarla, özellikle batı bölgesindeki köylerde
yaklaşık 18 bin dolayında yabani menengiç (sakız ağacı) ağaçlarına, Antep fıstığı aşısı
420
yapıldığını söyledi.
Bu yıl da aşı çalışmalarının sürdürüleceğini, hedefin de geçen yılki kadar
yabani menengiç ağacına aşı yapılması olduğunu bildiren Kaymakam Erkan, “Tarım
Müdürlüğü ekiplerince 18 bin ağacın daha aşılanması halinde, Antep fıstığı aşısı
yapılmayan menengiç ağacı kalmayacak. Böylece ilçemiz Antep fıstığı üretiminde
söz sahibi olacak. Yapılacak aşılama ile en az 400 aile fıstık üretimi ile geçimini
sağlayabilecek” diye konuştu (http://cermikgazetesi.com/default.asp).
Çüngüş'te Antep Fıstığı Yetiştirilecek
Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından temin edilen 3 bin 500
adet Antep fıstığı Çüngüş'e bağlı İbikkaya, Polatuşağı ve Ormançayı köylerinde
çiftçilere dağıtıldı. Çüngüş İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen
dağıtımla beraber ilçenin özellikle güney tarafında yer alan ve nispeten daha ılıman
bir iklime sahip olan köylerinde Antep fıstığının yaygınlaşması bekleniyor
(www.diyarinsesi.org). Günümüzde özellikle menengiç ağaçları aşılanarak fıstık
ağacına dönüşmektedir. Karacadağ'da da fıstıkçılık çalışmaları başlıyacaktır.
421
KARACADAĞ FLORASI*
A. Selçuk ERTEKİN**
Karacadağ'ın Coğrafik Özellikleri
Karacadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde sönmüş bir yanardağ olup,
Diyarbakır'ın güneybatısında yer alır. Kuzey-güney doğrultusunda uzanarak Dicle ve
Fırat Bölümlerini birbirinden ayırır (Sözer 1984).
Volkanik bir kütle olan Karacadağ, bazaltik lavlardan meydana gelmiş büyük
bir lav kalkanı olarak tanımlanabilir. Erinç'e göre Karacadağ, 120 km çapında, daire
şekline yakın bir sahaya yayılmıştır. Ardel'e göre Hawaii tipi bir volkan olan ve kalkan
şeklindeki Karacadağ volkanik kütlesi bazalt lav kubbelerinin üst üste yığılmasından
meydana gelmiştir. Karacadağ fazla yüksek olmadığı gibi heybetli bir dağ şeklinde de
görülmez. Karacadağı da içine alan geniş lav platosu düz denilecek kadar az meyil
gösterir (Ercan ve ark, 1991).
*Karacadağ Florası 2002 yılında Sürdürülebilir Kırsal Kentsel Kalkınma
Vakfı ve UNDP tarafından yayınlanan Karacadağ Bitki Çeşitliliği proje çalışmasının
güncelleştirilmiş bir özetidir.
İklimi
Karacadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin genelinde olduğu gibi iklim
şartları bir step ikliminin özelliklerini yansıtmaktadır. En düşük sıcaklık derecelerinin
ve yağışların kış mevsiminde toplandığı görülür. Yaz mevsiminin çok sıcak ve kurak
geçmesi ana çizgileriyle yörede Akdeniz tipi bir yağış rejiminin varlığını ortaya koyar.
Yağışlar düzensiz olup, yıllık yağışın büyük kısmı kış mevsimine isabet eder. Kış
mevsiminden sonra en fazla yağışın, ilkbahar aylarında yağdığı görülür. Yaz mevsimi
ise tamamen yağışsız geçer ve sıcaklık yüksek derecelere ulaştığı için şiddetli bir
kuraklık söz konusudur. Sonbahar ayları ise az yağışlıdır (Sözer 1984).
Tablo 1. Aylık Ortalama Yağış (mm) -Devlet Meteroloji İşleri, 1990.
İstasyon Adı Oc Şu Ma Ni Ma Haz Te Ag Ey Ek Ka Ar Yıllık
Siverek
91.8 80.9 78.0 63.1 42.0 8.2 0.7 0.9 2.6 31.2 60.6 84.8 544.8
Diyarbakır 75.8 67.4 65.1 74.6 42.1 7.0 0.7 0.5 2.7 32.4 54.7 72.4 495.4
*Karacadağ Florası 2002 yılında Sürdürülebilir Kırsal Kentsel Kalkınma Vakfı ve UNDP tarafından
yayınlanan Karacadağ Bitki Çeşitliliği proje çalışmasının güncelleştirilmiş bir özetidir.
**Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 21280 Diyarbakır
422
Tablo 2. Yıllık Ortalama Yağışın Mevsimlere Dağılışı (mm) ve Oranı (%) - Devlet Meteroloji İşleri, 1990.
İstasyon Adı KIŞ
Siverek
257.5
47
183.1
34
9.8
2
94.4
17
Diyarbakır
44
181.8
37
8.2
1
89.8
18
215.6
%
İLKBAHAR %
YAZ %
SONBAHAR %
Tablo 3. Aylık Ortalama Sıcaklıklar (°C)- Devlet Meteroloji İşleri, 1990
İstasyon Adı Oc Şu Ma Ni Ma Haz Te Ag Ey Ek Ka Ar Yıllık
Siverek
3.1
4.3 8.7 13.8 19.6 25.7 30.1 29.7 25.1 17.4 10.8 5.6 16.2
Diyarbakır 1.7
3.4 8.7 13.8 19.5 26.2 30.7 30.1 24.7 16.9 10.4 4.3 15.9
Floristik Çalışmalar
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'nin ülkemizin floristik açıdan en az
araştırılan yörelerindendir. Bölge, kuzeyini çeviren dağlık kesimler dışında, benzer
bir bitki örtüsüne sahip olmasından dolayı pek ilgi çekmemiştir. Fakat Karacadağ,
botanik çalışmaların yoğunlaştığı yerlerden biridir (Saya ve Ertekin, 1998).
İlk kez 1841-1842 yıllarında Kotschy Karacadağ çevresinden birçok yeni
bitki örneği toplamıştır. Bunları "Flora Orientalis" adlı eserde yayınlanmıştır. Daha
sonra 1888 yılında Sintenis aynı yöreden bitki toplamıştır. 1849 yılında Noë, 18671868 yıllarında Haussknecht bu bölgeden bitki toplamış araştırmacılardır. 1957
yılında Davis ve Hedge bölgeden bitki örnekleri toplamış, bunlardan Karacadağ'a
özgü endemik bir bitki olan Hesperis hedgei türünü isimlendirmiştir. 1960'lı
yıllardan sonra Cullen, Ratter, Mathew, Baytop, Güner adlı araştırmacılar, bu yöreden
özellikle geofitleri toplamışlardır. Malyer, Karacadağ yöresinde Liliaceae ve
Iridaceae familyalarına ait toplam 26 tür tespit etmiştir. Yine bu çevreden bitki
toplayan araştırmacılar; Demiriz, Kaynak, Mısırdalı ve Saya'dır. Kaynak,
Karacadağ'ın bitkileri ile ilgili en geniş çalışmayı yapmıştır. Çalışmada yörede 254
bitki türünün yetiştiğini saptamıştır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda Karacadağ'da
yetişen iki Lathyrus taksonu, Türkiye Florası için yeni kayıt olarak saptanmıştır
(Ertekin ve Saya 1991, Ertekin 1994).
Materyal ve Metod
Dicle Üniversitesi Herbaryumun (DUF) da bulunan ve "Karacadağ'ın Bitki
Çeşitliliği Projesi" kapsamında 2001 yılında ve sonrasında toplanan bitki örnekleri
bu çalışmanın materyalini oluşturmuştur. Bitki örneklerinin teşhisinde Davis (19651988) Flora of Turkey adlı eserden yararlanılmıştır. Teşhislerde, Asuman Baytop
(1998) tarafından yayınlanan, İngilizce-Türkçe Botanik Kılavuzu adlı eserden
yararlanılmıştır. Bitkilerin Türkçe adlarını merak edenler için ise Baytop T, (1997)
Türkçe Bitki Adları Sözlüğü kaynakçaya eklenmiştir.
423
Endemik ve nadir bitkilerin IUCN kategorilerinin belirlenmesinde Ekim ve
ark., 2000, Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı yararlanılmıştır. Ayrıca 1994 yılında yeni
IUCN tehlike kategorileri ve kriterleri, burada kullanılan uluslararası kısaltmalar ve
Türkçe karşılıkları sözü edilen kaynaktan alınarak aşağıda verilmiştir.
Tablo 4. IUCN Tehlike Kategorileri (Ekim ve ark., 2000'e
göre)1. EX- Extinct- Tükenmiş
1. EX- Extinct- Tükenmiş
2. EW- Extinct in the Willd- Doğada Tükenmiş
3. CR- Critically Endangered- Çok Tehlikede
4. EN- Endangered- Tehlikede
5. VU- Vulnerable- Zarar Görebilir
6. LR- Lower Risk- Az Tehdit Altında
a. (cd) conservation dependent - koruma önlemi gerektiren
b. (nt) near threatened - tehdit altına girebilir
c. (lc) least concern - en az endişe verici
7. DD- Data Deficient- Veri Yetersiz
8. NE- Not Evalueted- Değerlendirilemeyen
Ekonomik önemi olan veya öncelikli türlerin belirlenmesi ve alanın
korunmasına yönelik önerilerin saptanmasında, Kaya, Kün ve Güner, 1998'de
yayınlanan Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin Yerinde (In situ) Korunması Ulusal
Plan adlı kaynaktan yararlanılmıştır.
Karacadağ Florası
PTERIDOPHYTA (EGRELTİLER)
ATHYRIACEAE
Cystopteris fragilis (L.) Bernh.
SPERMATOPHYTA (TOHUMLU BİTKİLER)
ANGIOSPERMAE (ÇİÇEKLİ BİTKİLER)
DICOTYLEDONES (ÇİFT ÇENEKLİLER)
ACANTHACEAE
Acanthus dioscoridis L. var. dioscoridis.
Acanthus mollis L.
ACERACEAE
Acer sp.
424
AMARANTHACEAE
Amaranthus retroflexus L.
Amaranthus blitoides S. Wats.
ANACARDIACEAE
Pistacia khinjuk Stocks
ARISTOLOCHIACEAE
Aristolochia bottae Jaub. & Spach
ASCLEPIDACEAE
Cionura erecta (L.) Griseb.
Vincetoxium canescens (Willd.) Decne. subsp. canescens.
BERBERIDACEAE
Bongardia chrysogonum(L.) Spach
Leontice leontopetalum L. subsp. leontopetalum.
BORAGINACEAE
Anchusa aucheri DC.
Anchusa azurea Miller var. azurea.
Buglossoides arvensis (L.) Johnston
Buglossoides tenuiflora (L. fil.) Johnston
Buglossides incrassata (Guss.) Johnston
Echium italicum L.
Heliotropium circinatum Griseb.
Heliotropium europaeum L.
Heliotropium supinum L.
Myosotis stricta Link ex Roemer &Shultes
Onosma giganteum Lam.
Onosma lanceolatum Boiss. & Hausskn.
Onosma procerum Boiss.
Onosmo rascheyanum Boiss.
Paracaryum cristatum (Schreber) Boiss. subsp. cristatum.
Paracaryum kurdistanicum (Brand) R. Mill
Rindera lanata (Lam.) Bunge var. lanata
Rochelia cancellata Boiss. & Bal.
Symphytum aintabicum Hub.-Mor. & Wickens
CAMPANULACEAE
Campanula reuterana Boiss.& Bal.
Legousia pentagonia (L.) Thellung
425
Anthemis cotula L.
Anthemis tinctoria L. var. tinctoria.
Anthemis wiedemanniana Fisch. & Mey
Bellis perennis L.
Carduus pycnocephalus L. subsp. albidus (Bieb.) Kazmi
Carthamus glaucus Bieb. subsp. glaucus.
Centaurea depressa Bieb.
Centaurea iberica Trev. Ex Sprengel
Centaurea kurdica Reichardt
Centaurea polypodiifolia Boiss. var. polypodiifolia.
Centaurea solsitialis L. subsp. solsitialis.
Centaurea virgata Lam.
Chondrilla juncea L. var. juncea.
Cichorium glandulosum Boiss.& Huet.
Cichorium intybus L.
Cnicus benedictus L. var. benedictus.
Crepis foetida L. subsp. rhoeadifolia (Bieb.) Celak
Crepis sancta (L.) Babcock
Conyza canadensis (L.) Cronquist
Crupina crupinastrum (Moris) Vis.
Cynara syriaca Boiss.
Echinops heterophyllus P.H. Davis
Echinops orientalis Trautv.
Echinops pungens Trautv. var. pungens.
Filago pyramidata L.
Gundelia tournefortii L. var. armata Freyn&Sint.
Inula britannica L.
Inula oculus-christi L.
Lactuca aculeata Boiss. & Kotschy ex Boiss.
Lactuca saligna L.
Lactuca serriola L.
Leontodon asperrimus (Willd.) J. Ball
Notobasis syriaca (L.) Cass.
Onopardum bracteatum Boiss.& Heldr.
Onopardum carduchorum Bornm. & Beauverd
Picnomon acarna (L.) Cass.
426
Legousia speculum-veneris (L.) Chaix
CARYOPHYLLACEAE
Arenaria gypsophiloides L. var. gypsophiloides.
Cerastium anomalum Waldst. & Kit.
Cerastium dichotomum L. subsp. dichotomum.
Cerastium brachypetalum Pers. subsp. roeseri (Boiss. & Heldr.) Nyman
Cerastium longifolium Willd.
Cerastium perfoliatum L.
Dianthus hymenolepis Boiss.
Dianthus strictus Banks& Sol. var. gracilior (Boiss.) Reeve
Dianthus zonatus Fenzl. var. zonatus.
Holostemum umbellatum L. var. umbellatum.
Minuartia formosa (Fenzl.) Mattf.
Moenchia mantica (L.) Bartl. subsp. caerulea (Boiss.) Clapham
Silene conidea L.
Silene dichotoma Ehrh. subsp. dichotoma.
Silene dichotoma Ehrh. subsp. sibthorpiana
Silene longipetala Vent.
Silene macrodonta Boiss.
Telephium oligospermum Steud. Ex Boiss.
Vaccaria pyramidata Medik. var. grandiflora (Fisch. Ex DC.) Cullen
Velezia rigida L.
CHENOPODIACEAE
Chenopodium album L. subsp. album. var. album.
Chenopodium botrys L.
Chenopodium foliolosum (Moench) Aschers.
Chenopodium vulvaria L.
Noaea mucronata (Forssk.) Aschers. & Schweinf. subsp. tournefortii (Spach) Aellen
Salsola ruthenica Iljin
CISTACEAE
Helianthemum ledifolium (L.) Miller var. ledifolium.
COMPOSITAE (ASTERACEAE)
Achillea aleppica DC. subsp. aleppica.
Achillea biebersteinii Afan.
Achillea teretifolia Willd.
Anthemis austriaca Jacq.
427
Alyssum desertorum Stapf. var. desertorum.
Alyssum menicoides Boiss.
Alyssum minus (L.) Rothm. var. minus.
Alyssum murale Waldst. & Kit. var. murale.
Alyssum smyrnaeum Meyer
Alyssum strigosum Banks & Sol. subsp. strigosum.
Arabis aucheri Boiss.
Arabis montbretiana Boiss.
Barbarea plantaginea DC.
Calepina irregularis (Asso) Thellung
Camelina rumelica Vel.
Capsella bursa-pastoris (L.) Medik.
Cardaria draba (L.) Desv. subsp. draba.
Chorispora syriaca Boiss.
Clypeola jonthlaspi L.
Crambe orientalis L. var. orientalis.
Drabopsis verna C. Koch
Erophila verna (L.) Chevall. subsp. verna.
Eruca sativa Miller
Erysimum repandum L.
Erysimum smyrnaeum Boiss. & Bal.
Fibigia macrocarpa (Boiss.) Boiss.
Hespersi hedgei
Hesperis pendula DC.
Hirschfeldia incana (L.) Lag.-Foss.
Isatis lusitanica L.
Lepidium sativum L. subsp. sativum.
Myagrum perfoliatum L.
Nasturtium officinale R. Br.
Neslia apiculata Fisch.
Peltaria angustifolia DC.
Sinapis alba L.
Sinapis arvensis L.
Sisymbrium altissimum L.
Sisymbrium orientale L.
Texiera glastifolia (DC.) Jaub. & Spach
428
Thlaspi perfoliatum L.
CUCURBITACEAE
Bryonia multiflora Boiss. & Heldr.
CUSCUTACEAE
Cuscuta epithymum (L.) L. var. epithymum.
DIPSACACEAE
Cephalaria syriaca (L.) Schrader
Cephalaria setosa Boiss. & Hohen.
Scabiosa rotata Bieb.
Pterocephalus plumosus (L.) Coulter
EUPHORBIACEAE
Chrozophora tinctoria (L.) Rafin.
Euphorbia chamaesyce L.
Euphorbia eriophora Boiss.
Euphorbia gaillardotii Boiss. & Blanche
Euphorbia phymatosperma Boiss. & Gaill. subsp. phymatosperma.
FAGACEAE
Quercus brantii Lindley
Quercus infectoria Olivier subsp. boissieri (Reuter) O. Schwarz
GERANIACEAE
Geranium rotundifolium L.
Geranium tuberosum L. subsp. tuberosum.
Erodium cicutarium (L.) L.'Herit. subsp. cicutarium.
GUTTIFERAE (HYPERICACEAE)
Hypericum amblysepalum Hochst.
Hypericum capitatum Choisy var. luteum Robson
Hypericum retusum Aucher
ILLEBRACEAE
Herniaria glabra L.
LABIATAE (LAMIACEAE)
Eremostachys laciniata
Lallemantia iberica (Bieb.) Fisch. & Mey.
Lamium amplexicaule L.
Lamium macrodon Boiss. & Huet
Lycopus europaeus L.
Marribium vulgare
429
Picris kotschyii Boiss.
Rhagadiolus angulosus (Jaub.&Spach) Kupicha
Rhagadiolus stellatus (L.) Gaertner var. stellatus.
Scariola orientalis (Boiss.) Sojak
Scorzonera kotschyi Boiss.
Scorzonera papposa DC.
Scorzonera semicana DC.
Senecio vernalis Waldst.& Kit.
Sonchus asper (L.) Hill subsp. glaucescens (Jordan) Ball
Tanacetum cadmeum (Boiss.) Heywood subsp. orientale Grierson
Taraxacum hellenicum Dahlst.
Trapogopon dubius Scop.
Trapogopon longirostris Bisch. Ex Shultz var. longirostris.
Trapogopon pterocarpus DC.
Triplospermum microcephalum (Boiss.) Bornm.
Triplospermum parviflorum (Willd.)Pobed.
Xeranthemum annuum L.
Xeranthemum cylindraceum Sm.
Xanthium spinosum L.
Xanthium strumarium L. subsp. cavanillesi (Schouw) D.Löve & Dansereau
Zoegea leptaurea L.
CONVOLVULACEAE
Convolvulus arvensis L.
Convolvulus betonicifolius Miller subsp. betonicifolius.
Convolvulus betonicifolius Miller subsp. peduncularis (Boiss.) Parris
Convolvulus galaticus Rostan ex Choisy
Convolvulus stachydifolius Choisy
CRASSULACEAE
Sedum caespitosum (Cav.) DC.
Sedum nanum Boiss.
Sedum pallidum Bieb. var. pallidum.
Umbilicus erectus DC.
CRUCIFERAE (BRASSICACEAE)
Aethionema grandiflorum Boiss. & Hohen.
Aethionema syriacum (Boiss.) Bornm.
Alyssum alyssoides (L.) L.
430
Mentha longifolia (L.) Hudson subsp. typhoides (Briq.) Harley var. typhoides.
Molucella laevis L.
Nepeta italica L.
Nepeta nuda L. subsp. albiflora (Boiss.) Gams
Nepeta trachoniata Post
Phlomis kurdica Rech.
Phlomis pungens Willd. var. pungens.
Phlomis rigida Labill.
Salvia bracteata Banks & Sol.
Salvia multicaulis Vahl.
Salvia palaestina Bentham
Salvia poculata Náb.
Salvia russellii Bentham
Salvia syriaca L.
Stachys burgsdorffioides (Bentham) Boiss. subsp. burgsdorffioides.
Stachys iberica Bieb. subsp. stenostachya (Boiss.) Rech.
Scutelleria orientalis L. subsp. bicolor (Hochst.) Edmondson
Scutellaria megalaspis.
Teucrium parviflorum Schreber
Teucrium polium L.
Thymus kotschyanus Boiss. & Hoch. var. glabrescens Boiss.
Ziziphora capitata L.
Ziziphora tenuior L.
LEGUMINOSAE (FABACEAE)
Astragalus amblolepis Fischer
Astragalus camptoceras Bunge
Astragalus cephalotes subsp. mardinensis
Astragalus declinatus Willd.
Astragalus erythrotaenius Boiss.
Astragalus garaensis Sirj.
Astragalus gumnifer Lab.
Astragalus hamosus L.
Astragalus lagurus Willd.
Astragalus maximus
Astragalus mesites Boiss. & Buhse
Astragalus neurocarpus Boiss.
431
Astragalus plumosus Willd. var. akardaghicus(Eig) Chamb.& Matthews
Astragalus suberosus Banks & Sol. subsp. suberosus.
Astragalus vexillaris Boiss.
Cicer echinospermum P.H. Davis
Coronilla scorpioides (L.) Koch
Galega officinalis L.
Glycyrrhiza glabra L. var. glabra.
Lathyrus annuus L.
Lathyrus aphaca L. var. aphaca.
Lathyrus aphaca L.var. biflorus Post
Lathyrus boissieri Sirj.
Lathyrus cassius Boiss.
Lathyrus cicera L.
Lathyrus chrysanthus Boiss.
Lathyrus gloeospermus Warb. et Eig
Lathyrus gorgoni Parl. var. gorgoni.
Lathyrus inconspicuus L. var. inconspicuus.
Lathyrus inconspicuus L. var. stenophyllus (Boiss.) Rech.
Lathyrus pseudo-cicera Pamp.
Lathyrus trachycarpus (Boiss.) Boiss.
Lathyrus vinealis Boiss. & Noe.
Lens culinaris Medik.
Lens montbretii (Fisch. & Mey.) Davis & Plitm.
Lens orientalis (Boiss.) Hand.-Maz.
Lotus aegaeus (Gris.) Boiss.
Lotus corniculatus L. var. corniculatus.
Lotus gebelia Vent. var. hirsutissimus (Ledeb.) Dinsm.
Medicago minima (L.) Bart. var. minima.
Medicago polymorpha L. var. vulgaris (Benth.) Shinners
Medicago polymorpha L. var. apiculata (Willd.) Rawi
Medicago rigidula (L.) All. var. rigidula.
Medicago rigidula (L.) All. var. submitis (Boiss.) Heyn
Medicago rigidula (L.) All. Var. cinerascens (Jord.) Rouy
Medicago sativa L. subsp. sativa.
Medicago shepardii Post ex Boiss.
Melilotus alba Desr.
432
Onobrychis megataphros Boiss.
Ononis spinosa L. subsp. leiosperma (Boiss.) Sirj.
Pisum sativum L. subsp. sativum L. var. arvense (L.) Poiret
Pisum sativum L. subsp. elatius (Bieb.) Aschers. & Graebn. var. elatius.
Pisum sativum L. subsp. elatius (Bieb.) Aschers. & Graebn. var. pumilio Meikle
Psorolea jaubertina Fenzl
Trifolium aintabense Boiss.& Hausskn.
Trifolium ambigium Bieb.
Trifolium angustifolium L. var. angustifolium.
Trifolium arvense L.var. arvense.
Trifolium campestre Schreb.
Trifolium cherleri L.
Trifolium fragiferum L. var. fragiferum.
Trifolium hausknechtii Boiss. var. hausknechtii.
Trifolium hausknechtii Boiss. var. candollei (Post) Hossain
Trifolium hirtum All.
Trifolium leucanthum Bieb.
Trifolium hirtum All.
Trifolium meironense Zoh. & Lern.
Trifolium nigrescens Viv. subsp. petrisavii (Clem.) Holmboe var. petrisavii.
Trifolium pauciflorum d'Urv.
Trifolium physodes Stev. ex Bieb. var. psilocalyx Boiss.
Trifolium pilulare Boiss.
Trifolium purpureum Lois. var. purpureum.
Trifolium repens L.var. giganteum Lag.-Foss.
Trifolium resupinatum L. var. resupinatum.
Trifolium retusum L.
Trifolium scabrum L.
Trifolium slyvaticum Gerard ex Lois.
Trifolium speciosum Willd.
Trifolium spumosum L.
Trifolium tomentosum L.
Trigonella aurantiaca Boiss.
Trigonella coerulescens (Bieb.) Hal.
Trigonella fischeriana Ser.
Trigonella monantha C.A.Meyer subsp. monantha.
433
Trigonella monantha C.A. Meyer subsp. noeana (Boiss.) Hub.-Mor.
Trigonella monantha C.A. Meyer subsp. incisa Ali
Trigonella spicata Sibth. & Sm.
Trigonella spruneriana Boiss. var. spruneriana.
Vicia articulata Hornem.
Vicia assyriaca Boiss.
Vicia cracca L. subsp. stenophylla Vel
Vicia hybrida L.
Vicia lathyroides L.
Vicia mollis Boiss.
Vicia narbonensis L. var. narbonensis.
Vicia noeana Reuter ex Boiss. var. noeana.
Vicia palaestina Boiss.
Vicia peregrina L.
Vicia sativa L. subsp. sativa.
Vicia sativa L. subsp. nigra (L.) Ehrh. var. nigra.
Vicia sericocarpa Fenzl var. sericocarpa.
LYTHRACEAE
Lythrum hyssopifolia L.
Lythrum junceum Banks & Sol.
MALVACEAE
Alcea calvertii (Boiss.) Boiss.
Alcea setosa (Boiss.) Alef.
Alcea striata (DC.) Alef subsp. striata.
Malva neglecta Wallr.
Malvella sherardiana (L.) Jaub. & Spach
MORACEAE
Ficus carica L. subsp. rupestris (Hausskn.) Browicz
OLEACEAE
Fraxinus angustifolia Vahl. subsp. angustifolia.
ONAGRACEAE
Epilobium montanum L.
OROBANCHACEAE
Orobanche aegyptiaca Pers.
Orobanche mutelii F. Schultz
Orobanche ramosa L
434
PAPAVERACEAE
Corydalis rutifolia (Sibth. & Sm.) DC. subsp. erdelii (Zucc.) Cullen & Davis
Fumaria asepala Boiss.
Fumaria cilicica Hausskn.
Hypecoum imberbe Sibth. & Sm.
Papaver arenarium Bieb.
Papaver argemone L.
Papaver clavatum Boiss. & Hausskn. ex Boiss.
Papaver macrostomum Boiss. & Huet. ex Boiss.
Papaver fugax Poiret var. fugax.
Papaver rhoeas L.
Roemeria hybrida (L.) DC.
PLANTAGINACEAE
Plantago lanceolata L.
PLUMBAGINACEAE
Acantholimon acerosum (Willd.) Boiss. var. acerosum.
POLYGONACEAE
Polygonum arenastrum Bor.
Polygonum aviculare L.
Polygonum bellardii All.
Polygonum salicifolium Brouss. Ex Willd.
Polygonum pulchellum Lois.
Rumex acetosella L.
Rumex conglomeratus Murray
Rumex crispus L.
Rumex patientia L.
PORTULACACEAE
Portulaca oleracea L.
PRIMULACEAE
Anagallis arvensis L. var. caerula (L.) Gouan
RANUNCULACEAE
Adonis aestivalis L. subsp. aestivalis.
Adonis aleppica Boiss.
Anemone coronaria L.
Ceratocephalus falcatus (L.) Pers.
Ceratocephalus testiculatus (Crantz) Roth
435
Consolida axilliflora (DC.) Schröd.
Consolida oliveriana (DC.) Schröd.
Delphinium kurdicum Boiss. & Hohen.
Delphinium macrostachyum Boiss. Ex Huht
Nigella oxypetala Boiss.
Nigella unguicularis (Lam.) Spenner
Ranunculus arvensis L.
Ranunculus bingolensis Engin
Ranunculus constantinopolitanus (DC.) d' Urv.
Ranunculus cornutus DC.
Ranunculus cuneatus Boiss.
Ranunculus damascenus Boiss. & Gaill.
Ranunculus illyricus L. subsp. illyricus.
Ranunculus kochii Ledeb.
Ranunculus macrorhynchus Boiss. subsp. trigonocarpus (Boiss.) Davis
Ranunculus sericeus Banks & Sol.
Ranunculus sphaeorospermus Boiss.& Blanche
Ranunculus trichophyllus Chaix
RHAMNACEAE
Paliurus spina-christi Miller
ROSACEAE
Amygdalus communis L.
Cerasus microcarpa (C.A.Meyer) Boiss. subsp. tortuosa (Boiss. & Hausskn.) Browicz
Cotonoaster nummularia Fisch. & Mey.
Cratageus aronia (L.) Bosc. ex DC. var. aronia.
Cratageus monogyna Jacq. subsp. monogyna.
Cratageus orientalis Pallas ex Bieb. var. orientalis.
Potentilla recta L.
Pyrus syriaca Boiss. var. syriaca.
Rosa canina L.
Rosa heckeliana
Rubus sanctus Schreber
Sanquisorba minor Scop. subsp. lasiocarpa (Boiss. & Hausskn.) Nordb.
Sanquisorba minor Scop. subsp. magnolii (Spach) Briq.
RUBIACEAE
Asperula orientalis Boiss. & Hohen.
436
Callipeltis cucullaria (L.) Steven
Crucianella exasperata Fisch. & Mey.
Cruciata taurica (Pallas ex Willd.) Ehrend.
Galium consanguineum Boiss.
Galium floribundum Sm.
Galium haussknechtii Ehrend.
Galium tenuissimum Bieb. subsp. tenuissimum.
Galium tricornutum Dandy
Sherardia arvensis L.
RUTACEAE
Haplophyllum buxbaumi (Poiret) G. Don subsp. buxbaumi
SCROPHULARIACEAE
Anarrhinum orientale Bentham
Kickxia elatine (L.) Dumort. subsp. crinita (Mabille) Greuter
Linaria armeniaca Chav.
Linaria chalapensis (L.) Miller var. chalapensis.
Linaria genistifolia (L.) Miller subsp. genistifolia.
Linaria genistifolia (L.) Miller subsp. praealta (Boiss.) Davis
Linaria kurdica
Linaria simplex (Willd.) DC.
Parentucellia latifolia (L.) Caruel subsp. flaviflora (Boiss.) Hand.-Mazz.
Scrophularia mesopotamica Boiss.
Scrophularia libanotica Boiss. subsp. armena R. Mill
Scrophularia libanotica Boiss. subsp. libanotica.
Scrophularia striata Boiss.
Scrophularia xanthoglossa Boiss. var. decipiens (Boiss. & Kotschy) Boiss.
Verbascum agrimoniifolium (C. Koch) Hub.-Mor. subsp. agrimoniifolium.
Verbascum geminiflorum Hochst.
Verbascum kotschyi Boiss. &Hohen.
Verbascum lasianthum Boiss. ex Bentham
Verbascum lysiosepalum Hub.-Mor.
Verbascum sinuatum L. var. adenosepalum Murb.
Veronica anagallis-aquatica L.
Veronica bozakmanii M. A. Fischer
Veronica orientalis Miller subsp. orientalis.
Veronica polita Fries
437
Veronica reuterana Boiss.
SOLANACEAE
Datura stramonium L.
Physalis alkekengi L.
Solanum woronowii Pojark.
ULMACEAE
Celtis glabrata Steven ex Planchon
Celtis tournefortii Lam.
UMBELLIFERAE (APIACEAE)
Ammi visnaga (L.) Lam.
Bunium brachyactis (Post) Wolff
Bunium elegans (Fenzl) Freyn var. elegans.
Bupleurum croceum Fenzl
Bupleurum kurdicum Boiss.
Bupleurum odontites L.
Bupleurum rotundifolium L.
Eryngium campestre L. var. virens Link
Eryngium creticum Lam.
Eryngium glomeratum Lam.
Falcaria vulgaris Bernh.
Ferula orientalis L.
Grammosciadium daucoides DC.
Grammosciadium macrodon Boiss.
Heptaptera anisoptera (DC.) Tutin
Lagoecia cuminoides L.
Lecokia cretica (Lam.) DC.
Lisea heterocarpa (DC.) Boiss.
Malabaila secacul Banks & Sol.
Oenanthe silaifolia Bieb.
Pimpinella eriocarpa Banks & Sol.
Pimpinella kotschyana Boiss.
Prangos peucedanifolia Fenzl
Scandix australis L. subsp. grandiflora (L.) Thell.
Scandix iberica Bieb.
Scandix pecten-veneris L.
Scandix stellata Banks & Sol.
438
Smrynium cordifolium Boiss.
Tordylium hasselquistiae DC.
Torilis lectocarpa (Hochst.) Townsend
Torilis leptophylla (L.) Reichb.
Trigonosciadium tuberosum
Turgenia latifolia (L.) Hoffm.
URTICACEAE
Parietaria judaica L.
Urtica dioica L.
VALERIANACEAE
Valerianella kotschyi Boiss.
Valerianella vesicaria (L.) Moench
VERBENACEAE
Verbena officinalis L.
Vitex agnus-cactus L.
VIOLACEAE
Viola kitabeliana Roem. & Schult.
Viola modesta Fenzl
Viola parvula Tineo
TAMARICACEAE
Tamarix smrynensis Bunge
ZYGOPHYLLACEAE
Tribulus terrestris L.
MONOCOTYLEDONES (TEK ÇENEKLİLER)
ALISMATACEAE
Alisma lanceolatum With.
AMARYLLIDACEAE
Ixiolirion tataricum (Pallas) Herbert subsp. montanum (Labill.) Takht.
ARACEAE
Arum dioscoridis Sm. var. dioscoridis.
Biarum karduchorum
Eminium rauwolffii (Blume) Schott var. rauwolffii.
BUTOMACEAE
Butomus umbellatus L.
CYPERACEAE
Carex otrubae Podp.
439
Cyperus glaber L.
Cyperus longus L.
Eleocharis palustris (L.) Roemer & Schultes
Scirpiodes holoschoenus (L.) Sojak
GRAMINEAE (POACEAE)
Aegilops columnaris Zhukovsky
Aegilops neglecta Req. ex Bertol
Aegilops speltoides Tausch var. speltoides.
Aegilops triuncialis L. subsp. triuncialis.
Alopecurus myosuroides Hudson var. myosuroides.
Alopecurus utriculatus Sol. subsp. utriculatus.
Avena sterilis L. subsp. sterilis.
Bromus danthoniae Trin
Bromus squarrosus L.
Bromus squarrosus L.
Bromus sterilis L.
Bromus tectorum L.
Cornucopiae cucullatum L.
Echinaria capitata (L.) Desf.
Echinochloca colonum (L.) Link
Echinochloca crista-galli (L.) P. Beauv.
Festuca callieri (Hackel ex St.-Yves) F. Markgraf subsp. callieri.
Heteranthelium piliferum
Hordeum bulbosum L.
Hordeum murinum L. subsp. leporinum (Link) Arc. var. leporinum.
Hordeum spontaneum C. Koch
Melica persica Kunth subsp. inaequiglumis (Boiss.) Bor
Phalaris paradoxa L.
Phragmites australis (Cav.) Trin. ex Steudel
Poa bulbosa L.
Taeniatherum caput-medusae (L.) Nevski subsp. crinitum (Schreber) Melderis
Triticum baeoticum Boiss. subsp. baeoticum.
Triticum dicoccoides (Koern.) Koern.
Ventenata subenervis Boiss. & Bal.
IRIDACEAE
Crocus cancellatus Herbert subsp. damascenus (Herbert) Mathew
440
Crocus leichtlinii (D. Dewar) Bowles
Crocus pallasi Goldb. subsp. turcicus Mathew
Gladiolus atroviolaceus Boiss.
Gladiolus illyricus W. Koch
Iris aucheri (Baker) Sealy
Iris gatesii Foster
Iris masia Stapf ex Foster
Iris persica L.
Iris pseudocarus L.
Iris reticulata Bieb. var. reticulata.
JUNCACEAE
Juncus inflexus L.
LEMNACEAE
Lemna minor L.
LILIACEAE
Allium cardiostemon Fisch.& Mey.
Allium kharputense Freyn & Sint.
Allium noëanum Reuter ex Regel
Allium stamineum Boiss.
Allium trachycoleum Wendelbo
Allium variegatum
Bellevalia longipes Post
Bellevalia sarmatica (Pallas ex Georgi) Woronow
Colchicum szovitsii Fisch. & Mey.
Eremurus spectabilis Bieb.
Fritillaria persica L.
Gagea bohemica (Zauschn.) Shultes & Shultes fil.
Gagea fistulosa Ker-Gawler
Merendera trigyna (Steven ex Adam) Stapf
Muscari comosum (L.) Miller
Ornithogalum narbonense L.
Ornithogalum oligophyllum E. D. Clarke
Ornithogalum platyphyllum Boiss.
Ornithogalum orthophyllum Ten
Puschkinia scilloides Adams
Tulipa alepensis Boiss. ex Regel
441
ORCHIDACEAE
Orchis coriophora L.
Orchis laxiflora Lam.
POTAMOGETONACEAE
Potamogeton nodosus Poiret
TYPHACEAE
Typha domingensis Pers.
Nadir ve Tehdit Altındaki Bitkiler
Endemik Bitkiler
Karacadağ'da yetişen 32 endemik tür saptanmıştır. Bu endemik bitkilerden
üç tanesi, Hesperis hedgei, Lathyrus trachycarpus ve Paracaryum kurdistanicum,
Karacadağ'a özgüdür. Symphytum aintabicum, Cicer echinospermum, Scrophularia
mesopotamica, Verbascum tenue, Trigonosciadium tuberosum ve Allium variegatum
türleri ise sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetişen endemik bitkilerdir. Diğer
bitkiler ise genellikle Türkiye'de yetişen endemik bitkilerdir.
Tablo 5. Endemik Bitkiler ve Tehlike Sınıfları (Ekim ve ark., 2000' göre).
Endemik Bitkiler
Tehlike Kategorileri
Endemik Bitkiler
Tehlike Kategorileri
Achillea teretifolia
LR (lc)
Paracaryum cristatum subsp. cristatum LR (lc)
Anthemis wiedemanniana
LR (lc)
Paracaryum kurdistanicum
VU
Alcea calvertii
LR (lc)
Scorzonera semicana
LR (lc)
Allium variegatum
DD
Symphytum aintabicum
VU
Astragalus cephalotes
LR (lc)
Tanacetum cadmeum subsp. orientale
LR (lc)
Bunium brachyactis
LR (nt)
Scutellaria orientalis subsp. bicolor
LR (lc)
Centaurea kurdica
LR (nt)
Trifolium aintabense
LR (nt)
Cicer echinospermum
VU
Papaver clavatum
LR (lc)
Convolvulus galaticus
LR (lc)
Scrophularia libanotica subsp. armena LR (nt)
Crocus leichtlinii
LR (cd)
Scrophularia mesopotamica
LR (lc)
Hesperis hedgei
CR
Verbascum lysiosepalum
LR (lc)
Verbascum tenue
VU
Lathyrus trachycarpus
EN
Linaria genistifolia subsp. praelta
LR (lc) Veronica balansae
LR (lc)
Medicago shepardii
VU
Trigonosciadium tuberosum
DD
Ventenata subenervis
VU
Onosma procerum
LR (nt)
Nadir Bitkiler
Karacadağ'da yetişen, bazı bitkiler nadir ve tehdit altında olan türlerdir. Bu
bitkilerin bazıları çok geniş yayılışlı olmalarına karşın, bir kısmı Türkiye'nin sadece
Karacadağ ve yakın çevresinden bilinmektedir ve birkaç tanesi dağılımı ve durumu
hakkındaki bilgi yetersizliğinden "DD veri yetersiz" kategorisine yerleştirilmiştir.
442
Tablo 6. Nadir Bitkiler ve Tehlike Sınıfları (Ekim ve ark., 2000 göre)
Nadir Bitkiler
Tehlike Kategorileri
Minuartia formosa
DD
Echinops heterophyllus
VU
Crambe orientalis var. alutacea
VU
Astragalus erythrotaenius
EN
Lathyrus gloeospermus
EN
Lathyrus inconspicuus var. stenophyllus
VU
Lathyrus chrysanthus
EN
Lens montbretii
VU
Trifolium meironense
VU
Nadir Bitkiler
Tehlike Kategorileri
Delphinium macrostachyum
VU
Solanum woronowii
VU
Arum dioscoridis var. dioscoridis
VU
Triticum dicoccoides
VU
Iris aucheri
VU
Iris gatesii
EN
Iris masia
VU
Fritillaria persica
VU
Tulipa alepensis
VU
Ekonomik Önemi Olan Bitkiler
Ekonomik önemi olan bitkiler; tarla bitkileri (buğdaygiller ve baklagil
bitkileri, endüstri bitkileri ve yem bitkileri), bahçe bitkileri (sebzeler, meyveler ve süs
bitkileri), tıbbi ve kokulu bitkiler, orman bitki türleri şeklinde sınıflandırılmaktadır.
Tarımsal üretimi yapılan bu bitkilerden birçoğunun yabani ve geçiş formları
da gen kaynağı olarak ülkemizde bulunmaktadır. Özellikle gen merkezinin Anadolu
ve çevresi olduğu düşünülen bazı bitkiler, Karacadağ'da da yetişmektedir.
Karacadağ'da yetişen bu bitkiler genel olarak buğdaygil, baklagil, süs, sebze
ve meyve olarak kullanılan bitkiler şeklinde listelenmiştir.
Buğdaygiller (Gramineae)
Gramineae (buğdaygiller) familyasından ekonomik öneme sahip ve
gelecekte tahıl bitkileri için önemli bir gen kaynağı potansiyeli durumunda olan
bitkilerdir (Kaya, Kün ve Güner, 1998). Bunlar kültürü yapılan bazı tahıl bitkilerinin
yabani akrabalarıdır.
a. Triticum (buğday) türleri: T. dicoccoides, T. baeticum ve T. monococcum.
b. Hordeum (arpa) türleri: H. spontaneum ve diğer Hordeum türleri.
c. Aegilops türleri: A. speltoides ve diğer Aegilops türleri.
d. Oryza sativa (pirinç): Karacadağ'ın sulanabilen kesimlerinde yaygın kültürü
yapılır.
Karacadağ pirinci olarak adlandırılan ve yörede tercih edilerek kullanılan bir
kültür çeşididir.
443
Baklagil (Leguminosae) Bitkileri
Leguminosae (baklagiller) familyasından ekonomik öneme sahip birçok bitki
türü yetişmektedir. Bitki çeşitliliğinin önemli bir bölümünü oluşturan ve birçoğu
gelecekte doğal meraların iyileştirilmesinde kullanılabilecek önemli bitki türleridir.
Aynı zamanda kültürü yapılan baklagil bitkilerinin yabani akrabalarıdırlar. Bu
nedenle genetik çeşitlilik açısından korunması gerekli bitki grubudur. Bu çalışmada,
Leguminosae familyasından Karacadağ'da yetişen yaklaşık 100 kadar takson tespit
edilmiştir. Kültürü yapılan baklagil bitkilerinin yabani akrabaları;
a. Cicer (nohut): C. echinospermum, kültürü yapılan nohut türüne yakın akrabadır.
b. Lens (mercimek) 3 türü yetişir. Lens culinaris, L. orientalis ve L. montbretii.
c. Pisum (bezelye), P. sativum'un iki alttürüne ait üç varyetesi yetişmektedir.
d. Vicia'nın (bakla) 12 türü yetişmektedir.
e. Astragalus'un (geven) 13 türü yetişir.
f. Lathyrus'un (mürdümük) 12 türü (14 taksonu) yetişir.
g. Lotus'un (gazal boynuzu) 3 türü yetişir.
h. Medicago'nun (yonca) 5 türü (8 taksonu) yetişir.
i. Trifolium'un (üçgül) 25 türü (27 taksonu) yetişir.
j. Trigonella'nın 6 türü (7 taksonu) yetişir.
Süs Bitkileri
Çeşitli familyalara ait bitkiler güzel ve gösterişli çiçekleri ve meyvalarıyla süs
bitkisi olma özelliğini taşıyan bitkilerdir. Karacadağ çevresinde yetişen süs bitkilerine
örnek olarak Anemone coronaria, Adonis aleppica, Arum dioscoridis, Butomus
umbellatus, Cerasus microcarpa, Colchicum szovitsii, Crocus cancellatus, C.
leichtlinii, Fritillaria persica, F. Iris aucheri, I. gatesii, I. masia, Ixilirion tataricum,
Lathyrus chrysanthus, L. trachycarpus, Lotus aegaeus, L. gebelia, Merendera trigyna,
Puschkinia scilloides, Rosa heckeliana, Tulipa alepensis gibi bitkileri sayabiliriz.
Sebze ve Meyve Olarak Kullanılan Bitkiler
Karacadağ'da doğal olarak yetişen bazı bitki türleri sebze olarak
kullanılmaktadır. Bunlardan Diyarbakır ve Siverek'te yaygın olarak satılan bitkiler,
kenger ve akbandır bitkileridir.
Sebze olarak kullanılanlar; Lepidium sativum (rişvat, dijnık, tere), Gundelia
tournefortii (kerenk, kenger), Ornithogalum türleri (akbandır), Mentha longifolia
(punk, yarpuz), Nasturtium officinale (tuzik), Capsella bursa-pastoris (nane çuçe,
444
çobançantası), Sinapis arvensis (hardal, herdal), Trapogopon. Cratageus (alıç, aluce)
türleri, Celtis (taok, dardağan) türleri, Cerasus microcarpa, Pyrus syriaca (ahlat,
şekok) gibi yabani bitkilerin meyveleri yenir.
Bitki Çeşitliliğini Tehdit Eden Etmenler
Karacadağ'da yetişen endemik ve endemik olmayan nadir bitkiler ile birçok
bitki türü, uzun yıllar boyunca çeşitli baskılara maruz kalmaktadır. Gittikçe artan bu
baskılar, bitki türlerinin populasyonlarının küçülmesine, zayıflamasına ve dar
yayılışlı bazı bitkilerin ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Bitkileri tehdit eden
birçok faktör olmasına karşın, burada sadece Karacadağ'da yetişen bitkileri tehdit
eden etmenler ele alınmıştır.
-Tarımsal Etkinlikler ;
Tarla Açma veya Tarım Alanlarının Genişletilmesi,
Doğal Alanlarda (Mera, Step) Aşırı ve Düzensiz Otlatma,
Anız Yakma.
-Doğadan Bitki Sökümü ve Toplanması Faaliyetleri;
Geven Sökümü,
Çeşitli Amaçlarla Bitki Sökülmesi ve Toplanması.
-Sanayileşme Ve Şehirleşme Faaliyetleri;
Çöp Depolama ,
Çimento Malzemesi Temini.
-Turizm Faaliyetleri.
-Ağaçlandırma Çalışmaları.
Bitki Çeşitliğinin Önemi ve Korunması
“Türkiye'de kırsal kesimde yaşayan nüfusun gelir düzeyi, düşük olup temel
geçim kaynağı orman ve meralar gibi doğal alanlardır. Nüfus artışına bağlı olarak
doğal kaynakların aşırı ve düzensiz kullanımı artmaktadır. İnsan faaliyetlerinin yoğun
olduğu yerlerde, doğal kaynakların büyük tahribata uğradığı ve yok olma sınırına
geldiği söylenebilir” (Kaya, Kün ve Güner, 1998).
“Günümüz kültür bitkisi çeşitleri, çoğunlukla insanın isteklerine ve yöre
ekolojik koşullarına uyum sağlayan genler bakımından zenginleştirilmiştir. Kültür
bitkilerinin tür ve varyeteleri; uzun evrim süreci içinde birçok yabani, geçit formu ve
yerel çeşitlerden kazanılan genlerle bugünkü istenen özellikleri kazanmıştır. Bununla
birlikte, kültür çeşitlerine kazandırılmaya çalışılan daha üstün özellikler için yeni gen
kaynakları da aranmaktadır. Bu kaynaklar da daha çok kültür bitkilerinin yabani
akrabalarında bulunmaktadır. Öte yandan bitkisel üretimde yüksek verim için
yeğlenen modern çeşitlerin üretimi yaygınlaştıkça; bu genotipler dışındaki genlerin
dışlanması, hatta doğada yitirilen türlerle birlikte birçok genin yok olması tehlikesi
bulunmaktadır.
445
Orman ağaçları için yangın, hatalı kesim ve aşırı üretim; meralarda düzensiz otlatma
ve tarla açma gibi uygulamalar da gen kaybına yol açan etmenlerin başında
gelmektedir. Çevreyi tehdit eden birçok etmen, bitki türlerinin yok olmasına veya yok
olma tehlikesi altında bulunmasına neden olmaktadır. Bitki ıslahında, ortaya çıkan ve
çıkacak olan yeni sorunlara çözüm olacak yeni gen kaynakları potansiyeli, bunların
yabani çeşitlerinin ve akraba türlerinin genlerinde bulunmaktadır. İnsanlığın geleceği
açısından; öncelikle genetik erozyonun önlenmesi ve devamında türleri kendi
ekosistemlerinde doğal gelişmeye bırakılarak, yeni gen kombinasyonlarının ve
evrimsel oluşumların devamlılığını sağlayabilmeleri için, bu tür ve çeşitlerinin en
güvenli ve doğal şekilde korunması gerekir” (Kaya, Kün ve Güner, 1998).
Gen Koruma ve Yönetim Alanları (GEKYA)
"GEKYA hedef türlerin genetik çeşitliliğinin sürekliliğini sağlamak üzere
belirlenen ve bu amaçla korunan ve yönetilen alandır." Bu tanıma göre birkaç tür
hedef alınarak belirlenirse de; ayrılan alanlarda ekosistem veya habitat bütünlüğü
korunarak hedef olmayan türlerde de biyolojik çeşitliliğin ve evrimin sürmesi
sağlanmış olur. GEKYA'larda önerilen; genetik çeşitliliği yerinde (in situ) koruma
programlarıyla, öncelikli bitkilerdeki (hedef türlerde) genetik çeşitliliğin korunması
için, bu tür değişken populasyonların, doğal ortamlarda korunması amacı
güdülmektedir. Genellikle kültür bitkilerinin yabani akrabaları, önemli orman
ağaçları ve öteki biyotik etkileşimler sonucu ortaya çıkan evrimsel değişimlerin
sürmesi için, yeter genişlikteki habitatların korumaya ayrılması gerekmektedir (Kaya,
Kün ve Güner, 1998).
.
Gen Koruma ve Yönetim Alanları İle İlgili Öneriler
“Herhangi bir bölgenin veya yörenin bitki çeşitliliğinin tümüyle korunması
olanaklı görülmemektedir. Ancak "Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin Yerinde (In
situ) Korunması Ulusal Planı"nda belirtildiği gibi hedef türlerin bulundukları
alanlarda çevre köy yönetimleri ile işbirliği yaparak ve köy halkının katılımını
sağlamak kaydıyla GEKYA programları önerilebilir. Bu alanların oluşturulmasından
önce yerel halkın etkin katılımını sağlayacak programların, GEKYA'ların
kurulmasından çok önce hazırlanıp başlatılması gerekmektedir.” (Kaya, Kün ve
Güner, 1998).
Karacadağ, Ulusal Planda belirtilen tarla bitkileri ve süs bitkileri yönünden
önemli potansiyele sahip, çok geniş bir alana yayılmış, çeşitli ekolojik koşulların
etkisinde kalan, volkanik bir dağdır. Hedef türlerin yetiştiği önemli bölgeler arasında;
Ovabağ çevresi, Alatosun ve Koh yaylası, Karabahçe-dağyolu arasındaki bölge,
Kollubaba ve Mergimir Tepeleri, Avurtepe-Egriçay arasındaki bölge, Beşrek Tepesi
çevresi gibi alanlar önemli yerlerdir. Bu yerlerden bazıları çekirdek olarak
korunabilirler.
SONUÇLAR
Son yıllarda yapılan arazi çalışmaları ve Dicle Üniversitesi Herbaryumuna
(DUF) kayıtlı bitki örneklerinin teşhisleri sonucu Karacadağ'da 67 familyadan 272
446
cinse ait yaklaşık 550 bitki türünün yetiştiği belirlenmiştir. İçerdikleri tür ve cins
sayısı yönünden önemli familyalar ve en çok taksona sahip cinslerin floristik bir
dökümü verilmiştir.
Tablo 7. Karacadağ'da Yetişen Önemli Familyalar
Familya adı
Leguminosae
Compositae
Cruciferae
Umbelliferae
Gramineae
Labiatae
Scrophulariaceae
Ranunculaceae
Liliaceae
Boraginaceae
Caryophyllaceae
Iridaceae
Cins sayısı Tür Sayısı
17
35
28
21
18
15
7
7
11
10
10
3
90
63
39
33
30
30
23
23
21
19
19
11
En büyük cinsi
Trifolium
Centaurea
Alyssum
Scandix, Bupleurum
Bromus, Aegilops
Salvia
Verbascum
Ranunculus
Allium
Onosma
Cerastium, Silene
Iris
Tablo 7'ye göre, önce Leguminosae, ardından Compositae familyası bitkileri,
Karacadağ'da yetişen ve en fazla türü olan familyalardır. Onları sırasıyla Cruciferae,
Umbelliferae ve Gramineae familyaları izler. Leguminosae familyası 88 tür ve 100
civarında taksona sahiptir. Bu durum Türkiye'de yetişen baklagillerin yaklaşık
%10'una denk düşer. Alanda en çok cinse sahip familya ise sırasıyla Compositae,
Cruciferae, Umbelliferae, Gramineae ve Leguminosae familyalarıdır. En çok tür veya
taksona sahip cinslerin dağılımı ise aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo 8. Karacadağ' da Yetişen Önemli Cinsler
Cins Adı
Trifolium
Lathyrus
Astragalus
Vicia
Ranunculus
Centaurea
Alyssum
Trigonella
Iris
Salvia
Tür
Cins Adı
Tür
25
12
15
12
11
6
7
6
6
6
Verbascum
Papaver
Medicago
Linaria
Allium
Cerastium
Silene
Polygonum
Veronica
Bromus
6
6
5
5
5
5
5
5
5
5
447
Tablo 8'de görüldüğü gibi Trifolium cinsinin Karacadağ'da 25 türü
yetişmektedir. Bu sayı Türkiye'de yetişen 95 türünün yaklaşık %26'sını oluşturur.
Ayrıca bazı türleri dar yayılışlı olup Türkiye'nin bu kesimlerinden bilinen türlerdir.
Tür sayısı yönünden sırasıyla büyük cinsler yine baklagiller familyası bitkileridir.
Türkiye'de en çok türü bulunan Astragalus cinsi ise 15 tür ile temsil edilir.
Karacadağ'da 30 tane endemik bitkinin yetiştiği tespit edilmiştir. Bölge genel
olarak Türkiye'nin diğer kesimlerine oranla çok düşük bir endemizm oranına sahiptir.
Endemik bitkiler araştırma alanında yetişen bitkilerin yaklaşık %6'sını
oluşturmaktadır. Bu bitkilerden 3'ü, Hesperis hedgei, Lathyrus trachycarpus,
Paracaryum kurdistanicum, Karacadağ'a özgü; 6 tanesi, Symphytum aintabicum,
Cicer echinospermum, Scrophularia mesopotamica, Verbascum tenue,
Trigonosciadium tuberosum ve Allium variegatum, Güneydoğu Anadolu Bölgesine
özgü; diğerleri; Onosma procerum, Paracaryum cristatum subsp. cristatum, Achillea
teretifolia, Anthemis wiedemanniana, Centaurea kurdica, C. sclerolepis, Scorzonera
semicana, Tanacetum cadmeum subsp. orientale, Convolvulus galaticus, Scutellaria
orientalis subsp. bicolor, Astragalus vexillaris, Medicago shepardii, Trifolium
aintabense, Alcea calvertii, Papaver clavatum, Scrophularia libanotica subsp. armena,
Verbascum lysiosepalum, Veronica balansae, Bunium brachyactis, Ventenata
subenervis, Crocus leichtlinii, Türkiye'ye özgü endemik bitkilerdir. Sadece
Karacadağ'da yetişen, Hesperis hedgei, Lathyrus trachycarpus türleri bugün "CR
Kritik Tehlikede"
Paracaryum kurdistanicum ise "VU Zarar Görebilir"
kategorilerinde olan bitki türleridir (Anonim 2001).
Bazı nadir bitkiler ise günümüzde sadece Karacadağ'da veya Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde yetişmektedir. Bu bitkilerden yöre için önemlileri; Iris gatesii,
Astragalus erythrotaenius, Lathyrus gloeospermus ve L. chrysanthus, Lathyrus
inconspicuus var. stenophyllus, Trifolium meironense, Tulipa alepensis, Delphinium
macrostachyum'dur.
Tarla açma veya tarım alanlarının genişletilmesi, doğal alanlarda (mera, step)
aşırı ve düzensiz otlatma, geven sökümü veya çeşitli amaçlarla bitki sökümü, yörede
bitki çeşitliliği üzerinde tehdit oluşturan en önemli etmenlerdir.
Yörede bitki çeşitliliğinin en doğal ve sürdürülebilir korunması "Gen Koruma
ve Yönetim Alanları (GEKYA)" programı ile olanaklıdır. Genetik çeşitliliğin
korunması için, bu tür değişken populasyonların, doğal ortamlarda korunması
amacıyla Karacadağ çevresinde böyle alanlar oluşturulabilir. Genellikle kültür
bitkilerinin yabani akrabaları, önemli orman ağaçları ve öteki biyotik etkileşimler
sonucu ortaya çıkan evrimsel değişimlerin sürmesi için, yeter genişlikteki habitatların
korumaya ayrılması gerekmektedir. "Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin Yerinde (In
situ) Korunması Ulusal Planında" belirtilen öncelikli bitkilerden Karacadağ'da
yetişenleri şunlardır: Triticum dicoccoides, T. baeticum, Aegilops speltoides, Lens
orientalis, Cicer echinospermum, Vicia ssp., Lathyrus ssp. 1. öncelikli; Medicago
ssp., Onobrychis ssp., Hordeum spontaneum 2. öncelikli tarla bitkileridir. Crocus ssp.,
Fritillaria ssp., Iris ssp., Tulipa ssp., Allium ssp., Gladiolus ssp., Ornithogalum ssp.
öncelikli süs bitkileridir.
Sonuç olarak tür çeşitliliği yönünden zengin bir bitki örtüsüne sahip olan
Karacadağ, yıllarca süregelen tarımsal etkinlikler, aşırı otlatma ve geven sökümü
448
faaliyetlerinden dolayı aşırı tahrip olmuş, yer yer erozyona uğramış ve çölleşmeye
başlamıştır. Bu faaliyetler günümüzde de bitki çeşitliliği üzerinde baskı
oluşturmaktadır. Karacadağ, kendine ve bölgeye has az sayıda endemik ve bazı nadir
bitkileri barındıran bir yöredir. Ayrıca ekonomik öneme sahip birçok buğdaygil ve
baklagil bitkisinin yabani türleri alanda yetişmektedir. Bütün bunlar gözönüne
alındığında Karacadağ'ın bitki çeşitliliğinin korunması için bazı yörelerinin
korumaya alınması gerekmektedir.
Vicia cracca (Fabaceae)
Rosa canina (Rosaceae)
Psorolea jaubertina(Fabaceae)
Viola modesta (Violaceae)
449
.
Vicia sativa (Fabaceae)
.
Pisum sativum (Fabaceae)
Trifolium haussknechtii
(Fabaceae)
Trifolium spumosum
(Fabaceae)
Trifolium stellatum (Fabaceae)
450
Cichorium intybus (Asteraceae)
Notobasis syriaca (Asteraceae)
Carduus pycnocephalus (Asteraceae)
Salvia syriaca (Lamiaceae)
Senecio vernalis (Asteraceae)
Gundelia tournefortii (Asteraceae)
Scutellaria megalaspis (Lamiaceae)
451
Medicago shepardii (Fabaceae)
Anthemis wiedemannia (Asteraceae)
Achillea biebersteini (Asteraceae)
Adonis alepica (Ranunculaceae)
Anchusa aucheri (Boraginaceae)
452
Trifolium campestre (Fabaceae)
.
.
.
Consolida axilliflora
(Ranunculaceae)
Bubleurum rotundifolium
(Umbelliferae)
Ixilirion tataricum (Liliaceae)
Convolvulus galaticus
(Convolvulaceae)
Alkanna tricophylla
(Boraginaceae)
Muscari comosum (Liliaceae)
453
Allium noeanum (Liliaceae)
Sternbergia clusiana (Amaryllidaceae)
Iris masia (Iridaceae)
Vaccaria pyramidata (Caryophyllaceae)
454
Iris aucheri (Iridaceae)
Cerasus microcarpa (Rosaceae)
Rosa canina (Rosaceae)
Cardaria draba (Brassicaceae)
Viola modesta (Violaceae)
Hesperis hedgei (Brassicaceae)
KAYNAKLAR
Baytop, A, (1998), İngilizce-Türkçe Botanik Kılavuzu. İ.Ü. Eczacılık
Fakültesi, yayın no:70, İstanbul. s.375.
Baytop, T, (1997), Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, Atatürk Kültür, Dil Tarih
Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu Yayınları: 578, Ankara. s. 512.
Davis, P. H., (1965-1988), Flora of Turkey and the East Aegean Islands, s.110, Edinburgh. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, (1990), GAP Proje
Sahasının Meteorolojik Etüdü, Ankara. s. 396.
455
Ekim, T., Koyuncu, M., Duman, H., Aytaç, Z., Adıgüzel, N., (2000),
Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı (Eğrelti ve Tohumlu Bitkiler). Türkiye Tabiatını
Koruma Derneği ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ankara. s. 246.
Ertekin, A. S., (1994), Türkiye Florası İçin Yeni Bir Kayıt. Tr. J. of Botany,
s.18, 33-34.
Ertekin, A. S., Saya, Ö., (1991), Türkiye Florası İçin Yeni Bir Kayıt. Doğa Tr. J. of Botany, s.15, 1, 75-77.
Kaya, Z., Kün, E., Güner, A., (1998), Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin
Yerinde (In situ) Korunması Ulusal Planı. Çevre Bakanlığı Çevre Koruma Genel
Müdürlüğü Bitki Koruma ve Erozyonla Mücadele Daire Başkanlığı, Ankara. s.118.
Kaynak, G., (1989), Contribution to the Flora of Karacadağ (Urfa and
Diyarbakır provinces), DOĞA TU J. Botany, s.13, 3, 375-397.
Kaynak, G., Ketenoğlu, O., (1986), New floristic records from the Urfa and
Diyarbakır provinces, SE Turkey, Willdenowia, s.16, 79-86.
Malyer, H., (1982), Diyarbakır Bölgesinin Iridaceae Familyasına Ait
Geofitleri Üzerinde Korolojik Bir Çalışma, Doğa Bilim Dergisi, Temel Bilimler, Seri
A, s.6, 1, 17-20.
Malyer, H., (1983), Karacadağ'daki (Diyarbakır-Urfa) Liliaceae ve Iridaceae
Familyalarına Ait Geofitler Üzerinde Korolojik ve Ekolojik İncelemeler, Doğa Bilim
Dergisi, Seri C, s.7, 3, 279-288.
Nevo, E., Zohary, D., Beiles, A., Kaplan, D., Storch, N., (1986), Genetic
Diversity and Environmental Associations of Wild Barley, Hordeum spontaneum, in
Turkey. Genetica 68, 203-213.
Saya, Ö., Ertekin, A. S., (1998), GAP'ın Bölge Florasına Etkileri. GAP'ın
Ekolojiye ve Tarıma Etkileri, Türkiye Çevre Vakfı, yayın no:125, 39-55, Ankara.
s.199.
Sözer, A. N., (1984), Güneydoğu Anadolu'nun Doğal Çevre Şartlarına
Coğrafi Bir Bakış. Ege Coğrafya Dergisi, 2, s.18-31.
Sür, Ö., (1972), Türkiye'nin Özellikle İç Anadolunun Genç Volkanik Alanlarının
Jeomorfolojisi. A.Ü. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yayınları, no:223, Ankara.
s.119.
Türkiye Çevre Sorunları Vakfı (1990), Bitkiler. Türkiye'nin Biyolojik
Zenginlikleri, Ankara. s.267.
Anonim, Türkiye Çevre Vakfı (2001), GAP Yöresindeki Endemik ve Tıbbi
Bitkiler, yayın no:143, Ankara. s.207.
456
TOPRAKSIZ TARIM VE KARACADAĞ BAZALTI
Murat Tomar*
GİRİŞ
Diyarbakır-Karacadağ bazalt yatakları Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde geniş alanları kaplamaktadır. Bu bazalt taşlarının oluşumunu sağlayan
Karacadağ volkanından inen bazalt akıntısı, özellikle Diyarbakır'ın üç bölgesinde
yaygınlık göstermiştir. Batısında Diyarbakır-Şanlıurfa, kuzeyinde Diyarbakır-Elazığ
ve doğusunda Diyarbakır-Mardin yolu üzerindeki bölgelerde 120-130 km çapında
geniş bazalt platolarına rastlanmaktadır.
Diyarbakır-Karacadağ bazaltının göstermiş olduğu yüksek aşınma dayanımı,
düşük ısıl iletkenlik, asitlere ve dona karşı dayanıklılık gibi özellikleri günümüzde
kullanım alanlarının çeşitlenmesini sağlamış ve bu malzeme ile ilgili çalışmaların
artmasına neden olmuştur.(1)
Bazaltın savunma sanayisinden tarım alanlarına kadar birçok sektörde
kullanılmaya yakın gelecekte başlayacağını öğreniyoruz. Savunma sanayisinde
Bazalt elyafı uçaklarda kullanıldığı takdirde en son teknolojik radar sistemlerinin dahi
bu uçakları tespit edemediği anlaşılmaktadır. Ayrıca Bazalt yeleğin çelik yelekten çok
daha hafif ve dayanıklı olduğu tespit edilmiştir. Gözümüzün önünde olan fakat fark
edemediğimiz bazaltın diğer kullanım alanlarını şöyle sıralanmaktadır. Bazalt;

Cam-seramikte ve mineral tabanlı yalıtım sistemlerinde kullanılmaktadır,

BAZALT taşı ısı depolama yöntemi ile ev ısıtmada pratik ve ekonomik
yöntem olarak tercih edilmektedir. Isı depolama veriminin yüksek oluşu
bunda ön plandadır,

BAZALT'tan elde edilen taş yünü ise her türlü gemi ve denizde inşa edilen
diğer yapıların döşeme ve duvar yalıtımında, yüksek sıcaklığa olan
mukavemeti nedeniyle yangın kapılarında, kazan ve kazan dairesinde, klima
ekipman ve kanallarında, baca ve baca gazı kanallarında tank ve depolarında,
duvar modüllerinde ve tavan izolasyonunda kullanılmaktadır,

Tarım alanında bazaltın öğütülerek kullanımı çorak toprakların ıslahında
fayda sağlamaktadır.(2)
Topraksız Tarım
Bilindiği gibi, bitkiler yeşil yapraklarıyla havadan karbondioksit, kökleriyle
de topraktan su alır ve güneş enerjisini kullanarak organik madde ve oksijen üretirler.
*Ziraat mühendisi
457
Bu mucizevi olay, hayatın devamı için son derece önemlidir. Bu sayede her yıl
yaklaşık 550 milyar ton organik madde üretilmekte ve 500 milyar ton oksijen serbest
hale geçip havaya verilmektedir. Tabi ki bitkiler gelişirlerken, karbondioksit ve suda
bulunan karbon, oksijen ve hidrojenden başka; azot, potasyum, fosfor, kükürt,
kalsiyum, magnezyum, demir, bor, çinko, bakır, manganez, molibden ve klor
elementlerine de ihtiyaç duyar. Bunlardan birinin eksikliği veya yetersizliği
durumunda bitki hayatiyetini devam ettirse bile, organları tam gelişmez, çeşitli
hastalıklara yakalanır ve ürettiği organik madde miktarı azalır. Bu elementler, tabii
olarak toprakta vardır ve bitkiler kökleriyle ihtiyacı kadarını buradan alır. İşte,
bitkilerin ihtiyacı olan bu elementler, belli tuzlar halinde ve belirli bir nispette
karıştırılarak bir sulu besin çözeltisi (inorganik tuzlar) hazırlanırsa, bu sulu besin
ortamında, tamamen normal gelişmiş bitkiler elde etmek mümkün olur.(3)
Tarımın Geleceğinde Yeni Fırsatlar Var
Bugünden tarıma yatırım yapanları ise gelecekte daha rahat bir yaşam ortamı
bekliyor. Türkiye'nin toprak verimliliğinin yapılan araştırmalara göre son 10 yılda
yüzde 23 azaldığı belirtiliyor. Tarım alanında yeni gelişmeye başlayan topraksız
tarım, bugünün ve geleceğin yatırım alanı olarak yerini şimdiden üst sıralara taşımaya
başladı. Topraksız tarım, diğer adıyla “hidroponik yetiştiricilik”, dünyada 40 milyar
dolarlık bir büyüklüğe ulaştı. Türkiye'de ise 100'e yakın serada bu teknik
kullanılmaya başlandı. Topraksız tarımın en yoğun olarak kullanıldığı ülkelerin
başında Hollanda ve Belçika geliyor. Bu iki ülkenin seralarının toplam %95'inde
topraksız tarım yapılıyor. Türkiye'de ise özellikle son bir yıldır yatırımcılar bu alana
akın etmiş durumda. Türkiye'deki son tabloya göre toplam 48 bin hektar seranın
yaklaşık 4 bin dönümünde topraksız tarım uygulamasına geçilmiş bulunuyor.
Uzmanlar, Türkiye'nin topraksız tarım yapılan sera alanının iki-üç yıl içerisinde 15
bin dönüme çıkacağını söylüyor. Topraksız tarım yönteminde verim normal tarıma
göre 5 kat daha fazla. Hareketli su kültürü ile yapılan topraksız tarımda 1 tohumdan 16
bin tane domates üretiliyor. Bu tarımda hormon ve ilaç kullanılmıyor. Dolayısıyla
kalıntı içermeyen ve yüksek fiyatlardan alıcı bulan ürünlerin yetiştiği topraksız
seralar, geleneksel seracıları da harekete geçiriyor. Ürünün pazarlanmasında fiyatı
yüksek olmasına rağmen hiçbir sıkıntı çekilmediğini belirten sektör temsilcileri, hem
iç pazarda hem de ihracatta alıcının sürekli olduğunu belirtiyor. Avrupa
standartlarında yapılan üretim, Avrupa pazarlarına, Rusya'ya, Arap ülkelerine çok
rahat bir şekilde ihraç ediliyor. Hatta zincir marketlerin bu ürünleri almak için hiçbir
zorluk çıkarmadığı da belirtilenler arasında. Çünkü tüketicilerin son dönemde sağlıklı
beslenme anlayışı giderek gelişiyor.
Topraksız Tarım Nasıl Yapılıyor?
Uluslararası topraksız tarım derneği ISOSC, topraksız tarımı şöyle
tanımlıyor: “Sucul olmayan bitkilerin köklerinin besin solüsyonuyla desteklenmiş
tamamen inorganik ortamlarda yetiştirilmesi. ” Topraksız tarımda fidelerin dikimi
458
toprak yerine nötr kabul edilen kaya yünü (rockwoll), hindistancevizi kabuğu
(cocopeat), perlit, pomza, hareketli su veya benzeri nötr kabul edilen ortamlar
kullanılarak yapılıyor. Hiçbir içeriği olmayan tamamen nötr denilebilecek bu
maddelerin tek işlevi bitki kökünün su tutmasını sağlamak. Dolayısıyla çok verimsiz
alanlarda bile rahatça tarım yapılabiliyor. Bitkinin topraktan alması gereken doğal
besin maddeleri (potasyum, azot, fosfor, magnezyum ve benzeri mineraller) spagetti
damla sulama yöntemiyle doğrudan bitkinin köküne, tamamen bilgisayar kontrollü
olarak veriliyor. Böylece bitkinin optimum yetişmesi sağlanıyor. Eksik ya da fazla ya
da zararlı bir oluşum böylelikle bitkiye yaşatılmıyor. Ayrıca bitkinin döllenmesi
Bombus arıları tarafından yapılıyor. Böylelikle sağlığa zararlı hormon kullanımı
engellenmiş oluyor.(4)
Topraksız Bitki Besleme Teknikleri
Su Kültürü
Bitkilerin topraksız ortamda besin çözeltisi katılmış su kullanılarak
yetiştirilmesine “su kültürü” adı veriliyor. Bu yöntem bitkilerin bileşimi ve bitki
gelişimi için gerekli olan maddelerin belirlenmesine yönelik araştırmaların
sonucunda geliştirilmiş.
Aerofonik Kültür
Aerofonik kültürde de bitki fideleri önce bir yüzey üzerinde sabitleştirilir.
Kökler sık aralıklarla bitkinin gereksinim duyduğu besin maddeleriyle
zenginleştirilmiş suyla sulanır. Sulama da köklere sisleme şeklinde 2-3 dakikada 1-2
saniye süreyle besinli suyun püskürtülmesi yapılır. Diğer sistemlere göre su ve gübre
tasarrufunu daha fazla sağlayan bu sistemde besin çözeltisini atmaya yarayan
başlıklar ve sistemi basınçlı bir şekilde çalıştıran motor düzeneği vardır.
Katı Ortam Kültürü
Katı ya da katı ortam kültürü sistemlerindeyse bitkinin kökleri, bir
yerleştirme ortamı içinde gelişmektedir. Yetiştirme ortamı olarak kum, peat, perlit,
459
vermikülit, plastik granüller, kaya yünü gibi katı ya da kısmen katı madde
kullanılabilir. Bu ortamların hepsi de bitkinin köklerinin gelişip dağılabilmesi için
bitkinin besin olarak kullanabileceği maddelerle zenginleştirilmiş, destek sağlayan,
verimli, iyi havalanabilir, kolay kullanılabilen ve ucuz ortamlar olarak
hazırlanıyor.(5)
Toprak Yerine Yapay Karışımlar
Sistemin en önemli özelliği ise toprak yoluyla bulaşan bir takım zararlıların
bu ortamda görülmeyişi. Özellikle hayat çevrimi için toprağa ihtiyaç duyan parazitler
bu sisteme bulaşamıyor ve hastalık yapan unsurlar asgariye iniyor. Bir diğer özellik
ise gerekli tüm besin maddelerinin çözelti halinde bitkiye yeteri kadar verilmesi. Bu
sistemde toprak yerine geçen ve besin maddeleriyle suyu bünyesinde tutan katı
maddelere "substrat" ya da "agrega" deniyor.
Bu maddelerin en tanınmışı "perlit" adı verilen gözenekli bir agrega bazı.
Perlit, basit tanımıyla volkanik bir kayacın ısıl işlem geçirmiş hali. Perlit yüksek ısıyla
muamele edildiğinde tıpkı mısır taneleri gibi patlayarak genleşme özelliği gösteriyor.
Bu camsı özellikli yapay madde kendi bünyesinde hem suyu hem de besin
maddelerini dengede tutuyor.
Hidroponik yetiştiricilikte çok kullanılan perlit kendi hacminin 4 ila 18 katı su
tutma kapasitesine sahip. Perlit taneleri genellikle beyaz ve son derece hafif... Tıpkı
"pomza taşı" denen kayaca benziyor.
Kimyasal ayrışma niteliği göstermediği için ısı iletkenliği çok düşük.
Dolayısıyla sıcaklık değişimlerinden bitkiyi koruyor. Perliti toprak yerine en az 5 yıl
üst üste kullanmak mümkün. Daha sonra sergi tabakasını yenilemek gerekiyor.
Türkiye, dünyanın en büyük perlit rezervine sahip ülkelerinden biri... Hidroponik
yetiştiricilik dışında perlit seracılık, süs bitkileri, fidecilik ve sebze yetiştiriciliğinde
de kullanılıyor. Bu açıdan perlitin özel ambalajlarda seracılık ve çiçekçilik üretiminde
yaygın bir tüketimi var. Perliti bu özellikleriyle hidroponik yetiştiriciliğin yanı sıra
ticari bir meta olarak ambalajlayıp pazara sunmak da bir başka iş alanı. Ürün
çeşitlemesi için perlitin çeşitli bitki besinleriyle karıştırılması ve standartlara uygun
hale getirilmesi gerekiyor. Türkiye'de halen endüstriyel perlit üretimi yapan
işletmeler var ve hammadde fiyatları hayli ucuz. Söz konusu işletmelere internet
üzerinden ulaşmanız mümkün (6).
Topraksız Tarım'da Bazalt
Topraksız tarım Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Yıldız Daşgan, topraksız tarım ile marka ürünler yetiştirmenin daha kolay
olduğunu belirterek, sistemin yatırım maliyeti sorunlarının giderilmesi halinde yeni
bacasız fabrikalar kazanılabileceğini ifade etti. Toprak yerine alternatif olan, perlit,
460
pomza, bazaltik tüf, kaya yünü, torf gibi katı ortamlar saksı, torba veya kanalet gibi
farklı taşıyıcılara doldurularak yetiştiricilik yapılmaktadır.
Bazaltın Seracılıkta Kullanımı
Topraksız Tarım (Alternatif Tarım) Neden Çevre Dostu Bir Tarımdır?
Topraksız tarım bitkilerin toprak kullanılmadan yetiştirilmesidir ve topraksız tarımda
bitkiler için gereken besin maddeleri sıvı yolu ile verilir. Topraksız tarımda ürünler
daha çabuk elde edilir, daha fazla ürün alınır. Ürünler daha lezzetli ve dayanıklı olur.
İlk Keşifler 1800 Yıllarında; bitki fizyolojisi uzmanları bitkiler için gerekli besin
maddelerinin suda çözünmüş haldeki inorganik formlarında alındığını keşfettiler. Bu
çalışmaların sonunda da gördüler ki toprak aslında bitkiler için sadece besin
maddelerinin rezerv ortamı olarak görev yapmaktadır.
Topraksız yetiştiricilik yeni bir yöntem olmasına rağmen British Columbia,
Kanada'da mevcut seraların %90'ı, ABD'nin her 10 serasının 9'u, İsveç'te salatalık
yetiştiricilerinin %50'si, Hollanda'da sera ve sebze yetiştiricilerinin % 90'ı topraksız
tarım yapmaktadır. Ülkemizde ise fakültelerde ve tarım bakanlığının araştırma
kurumlarında bu konuda çalışmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar sonucunda (volkanik
tüf-bazalt) pomza çeşitleri kullanılmasından başarılı sonuçlar alınmıştır.
Bazalt bazik ponza olarak da tanınan koyu kırmızı veya siyah renkte olan
volkanik bir taştır. İçinde diğer volkanik minerallere göre demir oranı yüksek, silis
oranı düşüktür. Volkan patlaması sırasında içinde kalan karbondioksit ve su buharının
çıkmasından dolayı süngerimsi yapıya dönüşmüştür.
1- 0-0,3mm
2- 3-10mm
3- 10-16mm
4- 16-30mm
5- 30 ve üzeri.
Yukarıdaki ürünlerimiz fabrikamızdan dökme olarak ve 25 kg – 50 kg çuvallı
satışa sunulmaktadır.(7)
Muz ve Bazalt
İyi bir muz yetiştiriciliği için uygun tüf materyali sağlanarak kök bölgesi hem
gevşetilir hem de bitki besin elementlerince zenginleştirilir. Pirit katılarak hem pH
düşürülür hem de demir ve S kaynağı sağlanmış olur. Bazalt ve andezit tüfleri karışımı
uygun bir ortam olabilir.(8)
Ekolojik Tarımda Gübreleme
Ekolojik tarımda toprakta kolay çözünen, bitki tarafından doğrudan alınan
461
sentetik ticari gübrelerin kullanımı yasaktır. Topraktan kaldırılan besin maddelerinin
ahır gübresi, yeşil gübreleme ve kompost ile yerine iadesi öngörülür. Bunların
yanında kireç, dolomit, alg kireci, ham fosfat, kaya unu, bazalt unu, odun külü, kemik,
kan ve boynuz unları toprak iyileştiricileri olarak kullanılabilir.(9)
“Modern Seracılıkta Bazaltik Tüf “
Avantajlar
462

Toprakla savaş yok.

Toprak değişimi yok.

Yüksek ve daha kaliteli ürün.

Erkencilik.

Her türlü arazilerde yetiştiricilik.

Toprak kökenli hastalık problemi yok.

Daha az pestisid kullanımı.

Su ve gübrelerden daha etkin yararlanmaktadır.

Gübre ve tarımsal mücadele ilaçları direk toprağa verilmediği için toprak ve
yer altı sularının kirlenmesinin önüne geçilmekte.

Toprak işleme, yabani ot mücadelesi, sulama, gübreleme ve ilaçlama gibi iş
gücünü gerektiren bu işlemler en aza indirgenmektedir.

Topraksız tarımda kök ortamının pH, tuzluluk, besin madde dengesi ve havasu oranı daha sağlıklı bir şekilde ayarlanabilir.

Isıtmak daha kolay.

Daha iyi beslendiği için, ürünler daha kaliteli ve lezzetlidir.

Bitkiyi eğitmek daha kolay…
Dezavantajlar

Büyük teknik donanım gerektirmesi.

İlk yatırım genellikle daha pahalı.

Üreticisinin mutlaka özel bilgi ve deneyime sahip olması.
Neden Bazaltik Tüf Karışımı

Ekonomik.

Kolay taşınır ve ülkemizde yaygın.

Eleme dışında ön işlem istemez.

Bitki besin elementlerince varsıl.

Yüksek ısı kapasitesi nedeniyle erkencilik sağlar.

Diğer ortamlar 1-2 yıl kullanılırken bazaltik tüf 20 yıl kullanılabilir.

Dezenfeksiyonu kolay.

Diğer bitki besin elementlerine ek olarak Karbondioksit sağlar (tuff mix).
Erkencilik

Toprakta
90-120 gün

Coco-peat
80-90 gün

Rock wool
70-80 gün

Bazaltik Tüfte
60-70 gün
Dezenfeksiyon

Toprak
Zor

Coco-peat
Çok Zor
463

Rock wool
Kolay

Bazaltik mix'te
Çok Kolay
Kullanım Süreleri

Toprak
1-2 yıl

Coco-peat
2-3 yıl

Rock wool
1-2 yıl

Bazaltik mix'te
20 + yıl
Sonuç Olarak

Gübreden %30-40 tasarruf,

İlaçlamada %50-60 tasarruf,

30-40 gün erkencilik,

2 katına varan verim artışı,

2 katına varan satış fiyatı.
Çevre ve insan sağlığı da dikkate alınırsa seralarda geleneksel topraklı
üretim ''toprağa ihanettir''.
Verim ne kadardır
8 adet x 120 gr x 18 salkım x 2500 bitki?
Topraksız tarımda 43.2 ton domates (Toprakta 6 -10 ton)
464
Tarımsal üretimde verimlilik, çevre koşullarının kontrol edilebildiği ölçüde
yükseltilebilmektedir. Bitkisel üretimde çevre kontrollü üretimin en verimli
uygulaması seracılıkla mümkün olabilmektedir. Seralarda sıcaklık, havanın oransal
nemi, ışıklanma ve havanın gaz bileşimi gibi atmosferik olaylar bitkilerin isteklerine
uygun düzeye getirilmekte, böylece istenilen mevsimde bol miktarda kaliteli ürün
elde edilebilmektedir.
Topraksız kültür sağladığı çok sayıda teknik üstünlük nedeniyle sera
yetiştiriciliği, toprakta yetiştiriciliğin yerini almaya başlamış ve seracılığı gelişmiş
ülkelerde yaygın olarak kullanılmaktadır. Türkiye'de ise henüz küçük üretici bazına
indirilememiştir. Bunun en önemli iki nedeninden birisi, üreticilerin bu konuda yeteri
kadar bilinçlendirilememesi, diğeri ise ekonomik ve teknik bakımdan uygun
yetiştirme ortamlarının yetiştiricilerin hizmetine sunulamamasıdır. Topraksız
kültürde ise iklimsel koşulların kontrolüne ek olarak toprak koşulları da kontrol altına
alınmaktır.
Bazaltik tüf, topraksız kültür sisteminde agregat ortamı olarak başarıyla
kullanılabilmektedir. Bu konudaki araştırmalarla ülkemizin tarım dışı alanlarda
yaygın olarak bulunan bu doğal kaynaklar ekonomiye kazandırılabilir. Sonuç olarak
seracılık ve topraksız kültür çalışmaları, tarımsal üretimde iklimin ve toprağın
olumsuzluklarına boyun eğmek yerine, bitki yetiştirme koşullarını ideale yakın
düzeylere çıkartmaktır.
Bir Toprak Düzenleyicisi Olarak Bazalt
Vermikulit, ısı uygulamasıyla elde edilen doğal bir mineraldir. Vermikulit,
belli bazaltik minerallere su katılımı (hidrasyon) ile elde edilir. Vermikulit küçülmegenleşme kapasitesiyle bir kil gibi işlev görür. Yüksek bir katyon değişim kapasitesine
sahiptir. Bir toprak düzenleyicidir ve kimyasal gübreler için yavaş salınımlı olma
özeliği sağlar. Hidrofonik yetiştirme aracı olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca yumurta
kuluçka dönemi için steril bir ortam sağlar
Kaya tozu, bir tür volkanik kayaç olan, mineral ve iz elementleri ile
öğütülmüş bazalt içeren organik bir gübredir. Kaya tozu verimliliği yükseltmek,
toprağın nem tutma özeliğini, katyon değişim kapasitesini ve toprak yapısını,
drenajını arttırmak için toprağa eklenir. Kaya tozu aynı zamanda, kalsiyum, demir,
magnezyum, fosfor ve potasyum, ile özellikle iz elementler ve mikro besinleri de
içerirler. Geleneksel gübrelerin yıllarca uygulanması sonucu genellikle fosfor
toprakta bloke olmuş bir şekilde kalır.
Mikro elementlerce zengin gübreyi kullanmak bitkilerin topraktaki bu bloke
olmuş fosfora erişmesini de mümkün kılar. Yüksek kalitedeki kalsiyum ve
magnezyum, bir çeşit kireç gibi işlev görerek toprağın pH derecesini nötralize etme
yeteneğine sahiptir (10).
465
KAYNAKLAR
1. Servet Yıldız, Nursen Işık, Oğuzhan Keleştemur Diyarbakır-Karacadağ
Bazalt Taşlarının Mekanik Özelliklerinin İncelenmesi. Fırat Üni. Fen ve Müh. Bil.
Dergisi Science and Eng. J of Fırat Univ. 20 (4), 617-626, 2008 20(4), 617-626, 2008
2. http://maden-mermer.blogspot.com/2009/02/bazalt-basalte-nedir.html
3. Prof. Dr. Harun Avcı, Çapaya Tırmığa Son Topraksız Tasarım
Sızıntı.Derg. Aralık 1997 Yıl :19 Sayı :227
4. Capital dergisi.1 Haziran 2010.
5. Ntv Bilim Dergisi Temmuz Sayısı | Ntv Bilim Dergisi Özetleri Tem 14th,
2009
6. Nur Demirok. Topraksız tarımla yeni bir sektöre doğru. Para dergisi.
Sayı.160
7. http://www.ariozorganik.com/index.php?option=com_content&view
=article&id=56&Itemid
8. Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Ç. Üni. Zir. Fak. Toprak Bölümü.Muz Bitkisinin
Beslenmesi.Cine Tarım Dergisi.Sektörel
9. http://superbilgiler.wordpress.com/category/ekolojik-tarimin-genelprensipleri/
10. www.bizimbahce.net
11. Doç. Dr. Cumali Karaman Ç. Üni. Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
466
YAPISAL ÖZELLİKLERİYLE KARACADAĞ BAZALT TAŞI VE
DİYARBAKIR TARİHİ YAPILARINDA KULLANIMLARI
*Aykal, F. Demet, Çakır Aydın, Derya Özbudak, Y. Berivan,
ÖZET
İnsanoğlunun var oluşu ile ortaya çıkan barınma ihtiyacını gidermek için
yerleştiği mağara evinde karşılaştığı ve şekillendirmeden kullandığı ilk yapı
malzemesi doğal taşlardır. Dünyadaki teknolojik ve bilimsel gelişmeler insanlarda,
çevre bilinciyle birlikte daha sakin ve doğal ortamlarda yaşama arzusunu ve özlemini
doğurmaktadır. Son yıllarda ülkemizde özellikle büyük şehirlerde ve turistik
yörelerde, hem yapılarda hem topluma açık ve kapalı alanlarda doğal taşlar
kullanılmaya başlanmıştır. Granit, mermer, bazalt, traverten gibi birçok çeşidi olan
doğal taşlar, yapıda temel ve duvar örgülerinde, duvar, döşeme, çatı, yol kaplama ve
süslemelerinde, ısı, yangın yalıtımlarında ve agrega malzemesi olarak
kullanılmaktadır. Bazalt, Magmatik Taşlar grubunda yer alan ve yeryüzünde en çok
rastlanan volkanik taştır. Su emmez, paslanmaz, dona, darbelere ve sürtünmelere karşı
çok dayanıklıdır. Aşırı derecede camsı niteliği yoktur. Bu nedenle de uzun süre
yapılarda leke ve kılcal çatlaklar oluşmaz. Renk değiştirmez ve asitlere karşı
dayanıklıdır. Bu özelliklerinden dolayı yapılarda bolca kullanılmıştır. Diyarbakır'daki
tarihi yapılar bazalt kullanım alanlarına iyi bir örnek oluşturmaktadır.
1.Giriş
Diyarbakır kenti, Karacadağ bazaltları üzerinde kurulmuştur. Kente hangi
yönden bakılırsa bakılsın bazalt taşının hakim olduğu bir yapıya sahip olduğu
gözlenir. Yöresel bir malzeme olması ve bölgede bol miktarda bulunması nedeniyle
binlerce yıldır surlarda, geleneksel evlerde, kiliselerde, camilerde, hanlarda,
hamamlarda, medreselerde ve yollarda ana malzeme olarak bazalt taşı, kentin yöresel
mimari özelliklerini yansıtan yapı malzemesi olarak kullanılmıştır.
Volkanik bir dağ olan Karacadağ'dan türemiş olan, Diyarbakır ili ve
çevresinde kullanılan bazalt, genel anlamda ve görünüş olarak üç grupta
toplanmaktadır. Bunlar;

Masif

Vesiküler
*Yrd. Doç. Dr Aykal, F. Demet, ., Çakır Aydın, Arş. Gör., Derya Özbudak,
Arş. Gör. Y. Berivan, ,
D.Ü. Mühendislik Mimarlık Fakültesi
*Mimarlık Bölümü Bina Bilgisi Anabilim Dalı 21280 DİYARBAKIR
467

Amigdoidal'dır [Uz ve diğerleri, 2001].
1.1. Masif: Halk arasında erkek bazalt olarak isimlendirilmektedir [Resim 1].
Resim 1. Erkek (masif) Bazalt
Ocaklardan uzun olarak çıkarılmış olan gözeneksiz ve dayanımı fazla olan
masif bazalt sütunlarda, sütun başlıklarında, duvarlarda, kapılarda, pencerelerde,
lentolarda, sövelerde, saçak altlarında, çörtenlerde, ayı başlarında, bingilerde,
eşiklerde ve havuz kenarlarındaki profillerde kullanılmıştır.
Gözeneksiz olanların bu tür taşıyıcılarda kullanılmasının sebebi daha yoğun
ve sağlam yapıya sahip olmalarıdır. İşlenebilirliğin tüm zorluğuna karşın gözeneksiz
taşlar, yazıt ve kemerlerde sütun alt ve üst başlıklarında özellikle tercih edilmiştir
[Kahveci, 2008] [Resim 2].
Resim . Masif Bazaltın Kullanıldığı Yerler
468
1.2. Vesiküler: Halk arasında dişi bazalt olarak isimlendirilmektedir [Resim 3].
Resim 3. Dişi (vesiküler) Bazalt
Az ve çok boşluklu olarak görünürler. İşlenmesi gözeneksize oranla daha
kolaydır. Gözenekli taşlar, suyu daha fazla tutabilmelerinden dolayı avlu ve eyvan
döşemeleri ile taşıyıcı olmayan ara duvarlarda “akça geçmez” adı verilen örgü
tekniğiyle birbirlerine mümkün olduğu kadar yanaştırılmıştır.
Diğer bir tabirle “sıfır derz” uygulamasıyla yapılmıştır [Kahveci, 2008] [Resim 4].
Resim 4 . Vesiküler Bazaltın Kullanıldığı Yerler
1.3. Amigdoidal: Halk arasında benekli bazalt olarak isimlendirilmektedir. Gribeyaz benekli şeklinde görünürler [Uz ve diğerleri, 2001] [Resim 5].
Resim 5. Benekli (amigdoidal) Bazalt
469
Diyarbakır'daki tarihi yapılarda merdiven yan duvarlarında, ara duvarlarda
sıkça görülmektedir [Resim 6].
2. Diya
Resim 6. Amigdoidal Bazaltın Kullanıldığı Yerler
2. Diyarbakır Kenti Tarihi Yapılarında Bazalt Taşının Kullanım Alanları
Diyarbakır kenti Karacadağ bazaltının oluşturduğu plato üzerinde
kurulmuştur. Kentteki fonksiyonel olarak farklılık gösteren tüm tarihi yapılarda bazalt
taşın kullanımını görmek mümkündür.
2.1. Camiler
Diyarbakır kentindeki tarihi camilerin tamamında bazalt taşı kullanılmıştır.
Duvarlarda, kemerlerde, döşemelerde, minarelerde vb. gözenekli ve gözeneksiz
bazalt taşları kullanılmıştır.
2.1.1. Ulu Camii'nin avlu yüzeyinde boşaltma kemerli 6 pencere vardır.
Bu pencereler erkek (gözeneksiz) bazalt taşıyla örülüdürler. Yapının Doğu, Batı ve
Kuzey taraflarındaki sütun ve sütun başları hariç neredeyse tamamında gözenekli
ve gözeneksiz bazalt taşı görülmektedir. Duvarlar, kemerler, kemer ayakları,
döşemeler ve minarenin tamamında el ile kesilmiş ince yonu gözenekli ve
gözeneksiz bazalt taş kullanılmıştır [Resim 7].
[Kahveci, 2008].
Resim . Ulu Camii [Anık, 2009]
470
2.1.2. Kasım Padişah Camii (Şeyh Metar, Dört Ayaklı Minare), minaresinin
yapım tekniği açısından yörede tek örnektir. Minare siyah gözeneksiz, 2 adet 48
cm, 2 adet 40 cm çapında 4 sütun üzerine oturmuştur. Bu sütunların üzerinde yine
bazalt sütun başları ve onun üzerinde peteğin şeklini oluşturan ve kiriş olarak
kullanılan 4 adet tek parça bazalt taş vardır. Bu taşların iç kısmında ise 4 adet tek
parça ahşap kiriş, bugüne kadar çok fazla bozulmadan gelmiştir. Bu taşların üzerine
oldukça fazla yük geldiği için yükseklikleri 50 cm kalınlıkları ise 30 cm ve
civarıdır. Bir üst sıranın yüksekliği 38 cm'dir. İlk iki sırada yüksek ebatlı, kalın ve
gözeneksiz bazalt taşlar kullanılmış daha sonraki sıralarda ise 25–30 cm'lik
gözenekli bazalt taşlar kullanılmıştır [ Kahveci, 2008][ Resim 8].
Resim 8 . Kasım Padişah Camii (Dört Ayaklı Minare) [Anık,2009]
2.2. Kiliseler
Diyarbakır kentindeki kiliselerin de yapımlarında diğer tarihi yapılarda
olduğu gibi bazalt taşı kullanılmıştır.
2.2.1. Meryem Ana Kilisesi, Diyarbakır ve yakın çevresinin en önemli
ibadethanelerinden birisidir. Tamamında siyah gözenekli ve gözeneksiz bazalt taş
kullanılmıştır. Sadece ana avludaki ve içerideki sütunlar mermerdir. Büyük
yüklerin geldiği söve ve lento taşlarının gözeneksiz bazalt taşla yapıldığı
görülmektedir. Açıklıkların lento taşları ve kemerlerle geçildiği yapının büyük
kısmında bazalt taşı kullanılmıştır [Resim 9]. Kitlenin güneydoğu köşesinde
gözeneksiz bazalt taş ile tabanı kare prizma, sonrası 4 sütunlu, üstü bunları birbirine
bağlayan 4 kemerle kapanan kurşun kaplı çan kulesi yer almaktadır [Kahveci,
2008].
471
Resim 9. Meryem Ana Kilisesi [Anık, 2009]
2.2.2. Surp Giragos Kilisesi'nin hangi tarihte yapıldığı bilinmemekle
birlikte Berchem ünlü yapıtı Amida'da 16. yy. tarihini vermektedir [Tuncer, 1999].
Surp Giragos Kilisesi Ortadoğu'nun en büyük Ermeni kilisesi olarak bilinmektedir.
Diyarbakır'daki diğer tarihi yapılarda olduğu gibi bu kilisede de yoğunluklu
olarak erkek ve dişi bazalt taş kullanılmıştır [Resim, 10-11].
Resim 10. Surp Giragos Kilisesi [Anık, 2009]
472
Resim 11. Surp Giragos Kilisesi [Anık, 2011]
2.3. Diyarbakır Hanları
Diyarbakır, İpek yolunun üzerinde bulunduğundan, belirli güzergahlar
üzerinde hanlar ve kervansaraylar yapılmıştır. Kentin yöresel mimarisi içinde
önemli bir yeri olan bu yapılar, Osmanlı döneminde yapılmış olup, bu devrin
mimarisinin en güzel örneklerindendir.
2.3.1. Deliller Hanı (Hüsrev Paşa Hanı), Mardin Kapısı'nın hemen
karşısındadır ve 1527 yılında Diyarbakır valilerinden Hüsrev Paşa tarafından
yaptırılmıştır. Bu hana halk arasında “Hüsrev Paşa Hanı” veya “Kervansaray” da
denilmektedir. Gördüğü bir kısım onarımlarla bugün de ayakta kalmış sayılı
hanlardandır. Oldukça geniş bir alanı kaplayan hanın ortasında kareye yakın geniş bir
avlusu bulunmaktadır. Avlu döşemesinde basınca dayanımlı, aşınmaya karşı dirençli
erkek bazalt ve az boşluklu dişi bazalt kullanılmıştır. Avlunun ortasında yer alan
havuzda erkek (masif) ve az boşluklu dişi (vesiküler) bazalt kullanıldığı
görülmektedir [Resim 12].
Resim 12. Deliller Hanı Avlusu
Avlunun etrafında iki katlı revaklı geçişler ve arkalarında han odaları yer
almaktadır. Bu geçişlerdeki kemerlerde ve kemer ayaklarında yükü daha iyi
taşıyabilmesi nedeniyle az boşluklu dişi bazalt ve erkek bazalt kullanılmıştır.
Sütunlarda ve sütun başlıklarında ise erkek bazalt kullanılmıştır [Resim 13].
473
Resim 13. Dişi ve Erkek Bazaltın Kullanıldığı Yerler
Merdiven basamaklarında erkek bazalt, kenarlarında ise yer yer benekli
(amigdoidal) bazalt kullanılmıştır [Resim 14].
Resim 14. Benekli Bazaltın
Kullanıldığı Merdiven Yan Duvarı
Resim 15./1 Dişi ve Erkek
Bazaltın Kullanıldığı Yerler
Odaların, revaklı geçişlere açılan kapıları ve yanlarında pencereleri
bulunmaktadır. Kapı, pencere lentolarında ve düşey kenarlarda erkek bazalt ve az
boşluklu dişi bazalt kullanılmıştır. Merdiven yanında ve kemer ayaklarında yer alan
küçük nişler işleme kolaylığı nedeniyle dişi bazaltın bulunduğu yere açılmıştır. Yine
işleme kolaylığı nedeniyle kufi yazı dişi bazaltın üzerine işlenmiştir [Resim 15 /1ve 2].
Resim 15/2. Dişi ve Erkek Bazaltın Kullanıldığı Yerler
474
2.3.2. Hasan Paşa Hanı, Diyarbakır Ulu Camii'nin doğu girişinin karşısında,
Gazi Caddesi'nin üzerindedir. Hanın giriş kısmındaki kemere bakıldığında masif
bazalttan yapıldığı görülmektedir. Üst kata çıkan merdivenlerde ise genellikle masif
(erkek) ve az boşluklu vesiküler (dişi) bazaltın kullanıldığı tespit edilmiştir. Az
boşluklu dişi bazaltın kullanıldığı basamaklarda aşınmaların olduğu gözlemlenmiştir.
Döşemelerde masif ve az boşluklu vesiküler bazalt kullanılmıştır [Resim 16].
Resim 16. Dişi ve Erkek Bazaltın Kullanıldığı Yerler
Zemin ve birinci katta yer alan taşıyıcı nitelikli sütunlarda ve avlu ortasında
bulunan şadırvan sütunlarında da masif (erkek) bazaltın kullanıldığı görülmektedir.
Kemerlerde ise erkek ve az boşluklu dişi bazalt birlikte yer almaktadır [Resim 17].
Resim17 . Dişi ve Erkek Bazaltın Kullanıldığı Yerler
475
Avluya bakan balkonların döşemesinin erkek bazalttan, bingi taşlarının ise
erkek ve az boşluklu dişi bazalttan yapıldığı görülmektedir [Resim 18]. Kapı ve
pencere lentolarında erkek bazalt kullanılmıştır [Resim 19].
Resim 18. Balkonda Kullanılan
Dişi ve Erkek Bazalt
Resim 19. Lentolarda
Kullanılan Erkek Bazalt
2.4. Diyarbakır Evleri
Diyarbakır sur içi geleneksel evlerinin tamamında bazalt taşının
kullanıldığı görülmektedir. Ana gereç gözenekli (dişi taş) püskürük bazalt taşıdır.
Eyvan ve avlu döşemeleri dişi (gözenekli) bazalt taşı ile yapılır. Delikli olan bu taş,
yazın sulanarak bir mikro klima etkisi ile serinlik sağlar. Avlunun yüksek duvarları
ve oda duvarları da gözenekli bazalt taş ile örülüdür [Resim 20-21].
Resim 20. Cahit Sıtkı Tarancı Evi
476
Resim 21. Ziya Gökalp Evi
Geleneksel Diyarbakır evlerinin vazgeçilmezlerinden havuzlar, su
kaçırmaması ve yosunlaşmayı azaltmak için gözeneksiz bazalt taşla yapılırlar
[Resim 22-23].
Resim 22. Cahit Sıtkı Tarancı Evi
Avlusundaki Havuz [Anık, 2009]
Resim 23. Behrampaşa Konağı
Avlusundaki Havuz [Anık, 2011]
Oda döşemeleri üst katlarda horasan harçlı sıva veya gözeneksiz bazalt taş
döşeme, zemin katta ise gözeneksiz bazalt taş döşemedir. Mutfakların zeminleri
gözeneksiz bazalt taş ile döşelidir. Bu mekanlarda ısıya karşı çok dayanıklı olan
gözenekli bazalt taş ile yapılmış ocaklar mevcuttur [Kahveci, 2008].
2.5. Surlar
Diyarbakır kentinin sahip olduğu en önemli kültür varlıklarından birisi de
geleneksel kenti bütünüyle içine alan ve yapımı M.Ö. 3000 yıllarına dayanan
surlarıdır. Surlarda ana yapım malzemesi yöreye özgü bir malzeme olan siyah bazalt
taşı olup, sur duvarlarında, burçlarda dış ve iç duvarlarda, döşemelerde ve kemerlerde
kullanılmıştır. Dış cephe yüzeyleri ince yonu, iç yüzeyleri genellikle daha az işlenmiş
kaba yonu taşlarla örülmüştür [Parla, 2005]. Diyarbakır surları değişik form ve
büyüklüklerde 82 burçtan oluşmaktadır. Bu burçlar içerisinde en fazla taş işçiliğinin
kullanıldığı ve en fazla işlemenin yer aldığı burç Evli Beden (Ulu Beden) Burcu'dur.
Tamamında ince yonu bazalt taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiştir. Silindirik bir
plana sahip olması nedeni ile beden duvarındaki her taş el ile dairesel form
kazandırmak için yontulmuştur. Daha çok dişi bazalt (gözenekli) taşın kullanıldığı
gözlenmektedir [Resim 24].
477
Resim 24. Evli Beden Burcu [Anık, 2009]
Surların doğu kısmındaki en önemli eserlerinden biri olan Keçi Burcu'nun
yapım tarihi bilinmemekle birlikte surların en eski kısımlarından biri olduğu
tahmin edilmektedir. Keçi Burcu'nun beden dış duvarında gözeneksiz (erkek) elle
kesilmiş bazalt taşlar kullanılmıştır. Burcun iç duvarları gözenekli ve gözeneksiz
sıralı moloz taşlarla örülüdür. Uzun salonun üstünü örten tonozlar 17 adet yüksek
bazalt sütun üzerine oturmaktadır. İç zemin döşeme ile üst kat zemin döşemede
gözenekli bazalt (dişi) taş kullanılmıştır [Kahveci, 2008] [Resim 25].
Resim 25. Keçi Burcu [Anık, 209]
478
2.6. Sokaklar
Geleneksel Diyarbakır evleri, sokakları çevreleyen yüksek duvarlara sahiptir.
Bu yüksek duvarlar ve sokaklardaki kabaltıların oluşturduğu geçişler, sokaklarda
serin ve gölgeli bir ortam oluşmasını sağlamıştır. Diyarbakır'ın geleneksel sokak
dokusunu oluşturan evlerin yüksek duvarlarının, döşemelerinin yapımında erkek
(gözeneksiz) ve dişi (gözenekli) bazalt taşı kullanılmıştır. Duvarlar sokak yüzünde
sıralı moloz örgülüdür [Resim 26]
Resim 26. Diyarbakır Sur İçi Sokakları
2.7. Çeşmeler
Yol kenarları, sokak köşeleri gibi insanların en çok uğradıkları yerlere yapılan
çeşmeler, Türk Kültürü içinde önemli bir yer tutmaktadır. Diyarbakır Sur içinde de
yapılan bazı çeşmeler, mimari ve tarihi yapısıyla hala birer sanat eseri olarak hizmet
vermektedir. Diyarbakır'da irili ufaklı çok sayıda çeşme bulunmaktadır. Bu
çeşmelerin çoğu tahrip olmuş, özgünlüğünü yitirmiş ve yok olmaya mahkum
durumdadır [Yılmaz ve Baran, 2010].
Tespitleri yapılmış çeşmeler
incelendiğinde diğer tarihi yapılarda
olduğu gibi çeşmelerde de yöresel
malzeme olan bazaltın kullanıldığı
görülmektedir. Duvarlara bitişik olarak
yapılanlarda da tek başına yapılmış
çeşmelerde de erkek ve dişi bazalt
kullanılmıştır [Resim 27].
Resim 27. İç Kale Aslanlı Çeşme
[Yılmaz ve Baran 2010]
479
SONUÇ
Bazalt değişik kalınlık ve ölçülerde mimari yapıların her safhasında, alt ve üst
yapıda, zemin ve cephe kaplamalarında, şehir içi yollarda, kaldırımlarda, trotuarlarda
ve bahçe düzenlemesinde kullanılmaktadır. Yakın gelecekte vazgeçilmez bir
malzeme olacağına kesin gözle bakılan bazaltın, kullanım alanı her geçen gün
genişlemektedir.
KAYNAKLAR
1. Erçin Kahveci, A., 2008. “Diyarbakır Yöresinde Bazalt Taşının Yapı
Malzemesi Olarak Kullanımının İncelenmesi Üzerine Bir Araştırma”,
Süleyman Demirel Üniversitesi F.B.E. Yüksek Lisans Tezi, Isparta.
2. Uz, B. ve arkadaşları, 2001. “III. Mermer Sempozyumu Bildiriler Kitabı,
3-5 Mayıs, Afyon.
3. Tuncer, O C., 1999. “Diyarbakır Evleri”, Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, Diyarbakır.
4. Parla, C., 2005, “Diyarbakır Surları ve Kent Tarihi”, ODTÜ MF Dergisi,
22:1, Ankara.
5. Yılmaz, A., Baran, M., 2010. “Diyarbakır'ın Tarihi Suları Ve Çeşmeleri”,
Diyarbakır'da Tarım, Doğa Ve Çevre Sempozyumu 1-3 Haziran,
Diyarbakır'da Doğal Hayat Su, İklim, Enerji Ve Maden, Diyarbakır İl
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Yayınları Cilt III.
480

Benzer belgeler

İndir - Diyarbakır Kitapları

İndir - Diyarbakır Kitapları Bölüm editörü: Yrd. Doç. Dr. Türkan KEJANLI 1- Diyarbakır ve Çevresinde Yer Alan Karacadağ Volkanitinin Genel Özellikleri / Yrd. Doç. Dr. Orhan KAVAK (Sayfa 361-372) 2- Karacadağ'da Pomza Madeni ve...

Detaylı