kisa hikaye1 2

Transkript

kisa hikaye1 2
Bir Sonbahar Günü
Gizlice fotoğrafını çekti kızın. Bu, ondan habersiz
çektiği ikinci fotoğraftı. Aceleyle cebine attı fotoğraf
makinesini. Đlerde süpriz yapmayı planlıyordu erkek.
Umarım fotoğrafını çektiğimi farketmemiştir, diye geçirdi
içinden.
Parkta otururken içinden kızın fotoğrafını tekrar
çekmek geçti. Elini fotoğraf makinesine attığında kız
yüzünü hafiften buruşturdu ama erkeğin gözleriyle
buluşunca gözleri, yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. O
kadar masum bakıyordu ki kıramadı isteğini kız. Kızın onay
verdiğini görünce fotoğraf makinesini geri sayım moduna
kurdu erkek; bir yandan da kıza heyecanlı heyecanlı
anlatıyordu bu muhteşem özelliği. Kız, sevgilisinin
teknolojiye imanını biliyordu. Aralarında oynadıkları
minik bir oyun vardı. Erkek ne zaman teknolojiyi öven vaaz,
rüya karışımı konuşmalarına başlasa; kız, makine
tanrısının aptal sarışın sevgilisi rolüne bürünerek
kendini küçültüp erkeği abartılı sözlerle överdi. Erkek bu
durumda "Yok canım, estağfurullah" diyeceğine Narsizme
kaçan bir edayla "Evet, haklısın ama merak etme sana da
öğreteceğim" diyerek oyunu sürdürürdü. Kız, bazen çoçukca
bulsa da bu oyunu, gene de rolünü oynamaktan geri durmazdı.
Erkek sevgi dolu bir bakışla yetindi bu sefer. Kızın ses
tonunu oyun sırasında hafiften değiştirmesine alışmıştı.
"Bunu yapmasını sevdiğimi ona bir ara söylemeliyim" diye
geçirdi içinden.
Elini kızın omzuna atıp sıkıca sardı erkek. Kız da
belinden sardı erkeği. Bir an için tek vücut tek ruh
olduklarını sandı erkek. Kıza bu durumu anlatmaya çalıştı
ama kelimeler hissettiklerini anlatmaya yetmedi. Sustu
erkek ve derin derin baktı kızın gözlerine. Gözleriyle
anlatmayı denedi ama gözlerinin bile kifayetsiz kaldığını
hissetti. Kız yanağından öptü masumca, erkekte
anlaşıldığına dair bir umut doğdu.
Kızın saçını okşamaya başladı. Buğday sarısı saçların
her birini ayrı ayrı inceliyordu. Kalın bulutların
arasından zorlukla kendine yer açan güneş, kutsal diye
tanımlanacak bir aşkla birbirini seven genç aşıkları bu
soğuk kış gününde ısıtmak için bütün gücüyle çabaladı.
Dördüncü gökten bir melek dünyaya bakıp genç aşıkları seyre
daldı. Güneşin kendini mahvetmek pahasına, hidrojenlerini
cömertçe harcayıp milyonlarca kilometre uzaktaki aşıkları
ısıttığını, buna karşılık aynı ısının yüzlerce mislinin
etrafa erkeğin ve kızın kalbinden yayıldığını gördü. Melek
şaşırdı buna. Tanrı, meleğe güneşteki bir hidrojen tanesi
olarak beden verdi. Başka bir hidrojenle birleşip helyum
oldu melek. Dışarısını ısıttığını farketti. Isı dünyaya
yolculuğuna başladığında melek de ordaydı. Kızın vücudunda
eridi melek ve ısı; birden erkeğin damarlarında akmaya
başladı melek. Erkeğin dudağından kızın yanağına geçti
tekrar ve anladı ki, kız ve erkek aynı güneşteki hidrojenler
gibi her an içiçe geçiyor, birleşiyor, tek bir beden tek
bir ruh haline geliyordu. Dördüncü göğe geri döndü ve iç
geçirdi. Başka bir melek, neden iç geçirdiğini sordu. "Asla
bilemeyecekler aşklarının gücünü" demekle yetindi melek.
Tanrının sesi duyuldu göklerde:
-Sen öyle san.
Tanrının espri anlayışını alkışladı büyük melekler
içtenlikle...
Erkek, kızın ellerinin bacağında dolaştığını hissetti.
Đçi sevgi doldu. Kızın narin ellerinin dokunuşunu
incelerken, parmak uçlarını değdirmeden ürkekçe okşadığını
gördü.
-Parmak uçlarını neden değdirmiyorsun, diye sordu.
Cevap beklemiyordu aslında. Oğluna "Neden beni sevgilinle
tanıştırmıyorsun" diyen bir baba gibi yada "anne saçımı
okşarmısın" diyen bir kız çocuğu gibi istek ve arzu vardı
bu soruda. Kız da cevap vermedi zaten. Erkeğin istediğini
yaptı bunun yerine ama kısa bir süre için. Erkek, kızın
elini çekmesine üzüldü ama belli etmedi.
Kız, erkeği öperken erkek başka bir istekte daha
bulundu. Dudaklarını daha çok hissetmek istediğini
söyledi.
-Sana nasıl yapman gerektiğini göstereyim, dedi ve kızı
defalarca öptü. Şehvetle öpen bir aşıktan çok,
"tırnaklarını böyle kesmelisin" diye öğüt veren bir arkadaş
rolündeydi. Kız da onu öptü defalarca, erkeğin istediği
şekilde.
Kız, erkeği belinden kavradı. Erkek bir an için
evrensel koronun yapmakta olduğu müziğin sesini duyar gibi
oldu. Yüzlerce enstrüman bir balad düzüyordu yiğit
savaşçıların anısına. Erkek müziği ve yiğit savaşçıları
içinde hissetti. Ellerinde baltaları, kılıçları ve
yaylarıyla altın sarısı zırhlar içindeki herbiri başka bir
amaç için ölmüş ve öldürülmüş yüzlerce yiğiti selamladı tek
tek.
Etrafındaki yeşilliğin güzelliği ilk baladdan daha
güzelini duymasına kapı açtı. Bu sefer ellerinde harpler,
su kaseleri ve yüzlerce diğer enstrümanla (bu sefer daha
yumuşak) melekler doğaya methiye düzüyordu. Erkeğin içi
huzurla doldu. Bir yaban kazı geçti gözünün önünden,
selamladı erkek evrensel koroya teşekkür etmek
istercesine...
Gerçek dünyaya döndü tekrar. Kıza baktı ve içinden
teşekkür etti Tanrıya. Samimiydi teşekkür ederken, her
zamanki gibi. Kıza alıcı gözüyle bakmaya başladı.
Kirpiklerine rimel sürmemesini istemişti ama şimdi çok
çekici geliyordu kirpikleri. Yanakları yumuşak ve
sıcacıktı, "yanaklarına bal mı sürdün yoksa" diye
takılırken sahte bir iltifat yapmıyordu kıza. Kızın başı
öne eğik olduğundan gerdanını göremedi, sadece hayal etti.
Beyazdı kızın boynu ve nedense erkeğe kızın saflığını
çağrıştırıyordu . Gözü göğüslerine takıldı kısa bir an
için, ne kadar güzel göğüsleri olduğunu düsündü. Bunu ona
söylemek istedi ama utandırmaktan çekindi. Sadece yanağına
kısa bir öpücük kondurmakla yetindi. Kızı öpmeye devam etti
ama bu sefer daha öncekiler kadar masum değildi öpücükleri.
Kızın boynunu diliyle ıslatıp emdiği zaman yaptığından
pişman olmuştu ama kızın kulak arkasından yayılan parfümün
de etkisiyle geri çekileceği yerde öpmeye devam etti. Kız
erkeğin yaptığından hoslanmamıştı. Erkek dudaklarına
şehvetli bir fransız öpücüğü kondurmak istediğinde de
ürkekçe geri çekildi. O sırada birileri önlerinden
geçiyordu. Erkeği kendine getiren de bu oldu. Yaptığı
şeylere kendi de inanamamıştı. Bir an ne diyeceğini
bilemedi. Bulutların güneşin önünü kapattığını söyleyerek
gerginliği azaltmak istedi ama sonradan bu sözünü de saçma
buldu.
-Biraz aşırıya kaçtım galiba, diyebildi sonunda.
-Kontrolünü kaybetmiştin, diye cevap verdi kız. Erkek
de farkındaydı kontrolünü kaybettiğinin. Kasıklarındaki
kaplanla yaptığı savaşı kaybetmişti bu sefer. Bir şey
diyemedi uzun süre. Erkeğin suskunluğu kızı da rahatsız
etmişti.
-Ne düşünüyorsun, dedi ansızın. Tam sorduğum anda ne
düşünüyordun, diye devam etti kız eski duruma dönmek
istercesine. Erkek verecek cevap bulamadı. Bir şey
düşünmüyordu, bir şey hissediyordu. Şaşkınlık ve bir tür
kirlenme duygusu. Biraz aklı başına geldiğinde "sihri yok
ettim" diye kızdı kendine. Suçluluk duymaya yeni
başlamıştı. Konuşmaya çalıştı ama beceremedi. Kötü
hissediyordu ve bunu kıza da hissettirdiğinin farkındaydı.
Kız, erkeğin konuşkan haline alışmıştı ve erkeğin bu
suskunluğu kızı konuşmak zorunda bırakıyordu. Kız da ne
diyeceğini bilemiyordu ve lafı ağzında geveliyordu.
Sonunda hissettiklerini söylemeye karar verdi.
-Artık yapacağımız bir şey yok. Üzülmemelisin, diye
teskin etmeye çalıştı. Elbette daha dikkatli olmanı
isterim, dedi. Erkek bu sözden sonrasını takip edemedi.
Devamlı aynı söz kulaklarında yankılanıyordu. "Elbette
daha dikkatli olmanı isterim" demişti kız. Haklıydı da.
Aynı söz yankılandı durdu beyninin içinde.
Kızı evine götürecek otobüsün yanına geldiklerinde bile
erkek eski neşeli haline dönememişti. Adeti olduğu üzere
kızın otobüsü hareket edene kadar bekledi. Araba hareket
etmeye başladığında kıza son kez baktı o günlük ve el
salladı. Kızın gülümseyişinde sevgi ve bağışlama hissetti
erkek. Kızı ne kadar çok sevdiğini düşündü ve tesekkür etti
Tanrıya.
Gece uykuya daldığında evrensel koronun ikinci
şarkısını duydu. Erkek ve kız yemyeşil bir çayırda
meleklerin mesut bakışları altında dansediyorlardı.
02:10:43
09 Ocak 2005 Pazar