oy verin - Partei für Soziale Gleichheit

Transkript

oy verin - Partei für Soziale Gleichheit
PARTEI FÜR SOZIALE GLEICHHEIT • DÖRDÜNCÜ ENTERNASYONAL‘İN ŞUBESİ
SAVAŞA KARŞI
OY VERİN
PSG‘YE OY VERİN
Partei für Soziale Gleichheit (PSG - Sosyalist Eşitlik
Partisi), 18 Eylül’deki Berlin Senatosu seçimleri için,
eyalet çapında bir liste ile Wedding, Tempelhof-Schöneberg ve Friedrichshain’deki seçim bölgelerinde adaylar
çıkarıyor.
Kampanyamız, Alman militarizminin dönüşünü, yoksulluğun artmasını ve aşırı sağın yükselişini kabul etmeyen herkesi
hedefliyor. Biz, savaşa karşı mücadeleyi, toplumsal eşitsizliğe,
yeniden silahlanmaya ve yabancı düşmanlığına karşı mücadeleyle ve kapitalizme karşı sosyalist bir alternatifin savunusu ile
birleştiriyoruz.
Biz, milliyetçiliğin büyümesinin ve aşırı sağcı Almanya İçin
Alternatif’in (AfD) yükselişinin karşısına, işçi sınıfının çıkarları
doğrultusunda enternasyonalizmi çıkarıyoruz. Biz, ırkı, milliyeti, ten rengi veya dini ne olursa olsun, bütün işçilerin küresel birliği uğruna mücadele ediyoruz. Biz, uluslararası savaş karşıtı bir
hareket inşa ediyor ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası
Komitesi’nin (DEUK) Almanya şubesi olarak, dünyanın dört bir
yanındaki kardeş partilerimizle yakın işbirliği içinde çalışıyoruz.
Berlin seçimleri, olağanüstü bir kriz ortamında gerçekleşiyor.
Bir mali krizi bir diğeri takip ederken, dünya bir barut fıçısını
andırıyor. Avrupa Birliği dağılıyor. Fransa’da ve Türkiye’de olağanüstü hal yürürlükteyken, demokrasinin aldatıcı görünümü un
ufak oluyor. Kapitalizmin krizi, tamamı milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı zehrini yayan sağcı ve faşizan kişi ve kurumları
(ABD’de Donald Trump, Fransa’da Marine Le Pen, Avusturya’da
Norbert Hofer ve Almanya’da AfD) öne çıkarıyor.
Geçmişin bütün hayaletleri; ekonomik kriz, kitlesel yoksulluk,
diktatörlük ve savaş hazırlıkları geri dönmüş durumda. Almanya’nın (bütün ülkelerde olduğu gibi) bir kez daha askeri gücünü
arttıracağı ve Avrupa’nın egemeni ve bir dünya gücü olma iddiasında bulunacağı, uzun süre boyunca düşünülemezdi. Şimdi,
Avrupa’yı ve dünyayı iki kez uçuruma sürükleyen eski büyüklük
tutkusu geri dönmüş durumda.
Askeri harcamalar arttırılıyor. Alman ordusunun yurtdışı görevlerinin sayısı artıyor. Silahlı Kuvvetler (Bundeswehr), yeni
“Güvenlik Politikası Üzerine Resmi Belge”de açıklandığı gibi,
“karanın, havanın ve denizin engelsiz kullanımı”nı güvence altına almak için dünya çapında kullanılıyor.
Almanya’daki herkes, bunun neye yol açtığını bilir: savaş suçları ve toplu katliam. Berlin’de, I. Dünya Savaşı’ndaki Alman
İmparatoru’ndan II. Dünya Savaşı’ndaki Hitler’e kadar Alman
askeri politikasının sürekliliğini göstermiş olan -tarihçi Fritz
Fischer’ın sözleriyle- Almanya’nın en son “dünya gücü olarak
davranmasının” korkunç sonuçlarını hatırlamaksızın bir adım
yürümek imkansızdır. Başkentteki binaların çoğunun duvarları hala mermi ve şarapnel delikleriyle doludur. Binlerce anıtsal
kaldırım taşı, Berlin’deki Musevilerin II. Dünya Savaşı sırasında
topluca sürgüne gönderilmesini hatırlatır.
Bütün bunlara rağmen, Almanya’nın seçkinleri, Berlin’i bir
kez daha militarizmin başkentine döndürmeye kararlılar. Başbakanlıkta, dışişleri ve savunma bakanlıklarında, siyasi partilerde, düşünce kuruluşlarında, vakıflarda ve medyada tam bir
savaş komplosu sergileniyor. Berlin’in başlıca akademik kurumu
Humboldt Üniversitesi’nde, profesörler, Alman emperyalizminin
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki suçlarını önemsizmiş
gibi göstermekle meşguller.
Düzen partileri hizaya getirilmiş durumda. Onların programları neredeyse birbirinden ayırt edilemezken, hepsi milyarderlerin
çıkarlarını savunuyor. Bu partilerden her biri diğeriyle bir koalisyon kurabilir.
PSG, bu siyasi kartele karşı çıkmaktadır. Biz, bir koalisyon
hükümetinde bir yer peşinde koşmuyoruz. Biz, egemen sınıfın
“aklı”na ve “barış arzusu”na değil; işçi sınıfının ve gençliğin mücadele etmeye hazır olmasına başvuruyoruz. Bizim hedefimiz
kapitalizmin yeniden düzenlenmesi değil; ortadan kaldırılmasıdır.
Kapitalizmin krizi, büyük sınıf mücadelelerini dizginlerinden
boşaltıyor. Bizim seçim kampanyamız, işçileri ve gençleri ulusla-
rarası sosyalist bir programa kazanmayı ve devrime hazırlamayı
amaçlıyor. Sorumsuz sosyal kesintilere ve yeniden silahlanma
politikalarına, yalnızca milyonlarca insanın siyasi gelişmelere
müdahalesi son verebilir.
Berlin, geçmişte, yalnızca militarizmin ve Nazi terörünün başkenti değil; aynı zamanda sosyalist hareketin ve devrimci mücadelenin de merkeziydi. Burada, 100 yıl önce, sosyalist önder Karl
Liebknecht, işçilere, I. Dünya Savaşı’nın kitlesel kıyımına karşı
mücadeleye girişme çağrısı yapmıştı.
Kitlesel yoksulluğun, militarizmin ve savaşın dönüşü dikkate
alındığında, işçi sınıfının kendi sosyalist geleneklerinden yararlanması gerekmektedir. Verili durumda, PSG’nin inşası, büyük
bir aciliyet konusudur. Toplumsal krize ve bunun siyasi sorumlularına öfkelenmek yetmez. Sosyalist bir karşı-hareketi inşa etmenin tam zamanıdır.
Bizim seçim kampanyamız üç talep üzerine odaklanmaktadır:
SAVAŞ KOMPLOSUNU DURDURUN!
“Kapitalizm var olduğu sürece, savaşlar kaçınılmazdır.” Karl
Liebknecht’in bu sözleri, bugün bir kez daha doğrulanıyor. Dünya, II. Dünya Savaşı’ndan beri, nükleer felakete hiç bu kadar yakın olmamıştı.
ABD ve onun Avrupalı müttefikleri, Ortadoğu’nun ve Kuzey
Afrika’nın büyük kısmını enkaz haline getirdiler ve milyonlarca
insanı kaçmaya zorladılar. Doğu Avrupa’da, NATO, nükleer bir
güç olan Rusya’ya karşı geniş çaplı bir askeri konuşlanma örgütlüyor. Afrika’da, emperyalist güçler arasında kaynaklar ve etki
alanları uğruna yeni bir mücadele gerçekleşiyor. Asya’da, ABD,
“Asya’ya Dönüş” yönergesi altında Çin’e karşı savaşa hazırlanıyor.
Almanya’nın egemen seçkinleri, dünyanın yeniden paylaşımı
ve hammaddeleri ve pazarları ele geçirme uğruna mücadelede
ellerinin boş kalmayacağından emin olmak istiyorlar. Alman
hükümeti, 2014’ün başında, “askeri kısıtlamanın sonu”nu ilan
etmişti. O zamandan beri, onun askeri müdahaleleri her zamankinden daha hızlı bir şekilde ilerliyor. Bundeswehr, artık,
NATO’nun Rusya’ya karşı konuşlanmasının ve Ortadoğu ile Afrika’daki savaşların ön saflarında.
Ücretler ve sosyal harcamalar azalırken, askeri harcamalar artırıyor. Askeri bütçe, gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 1,2’sinden
yüzde 2’sine çıkarak, neredeyse ikiye katlanacak. İleride, silahlara ve 13.500 askere sahip gelişmiş bir “siber ordu”ya fazladan
130 milyar avro harcanacak.
Bu hedefler, parlamentodaki bütün partiler; Hristiyan Demokrat Birlik/Hristiyan Sosyal Birlik (CDU/CSU), Sosyal Demokrat
Parti (SPD), Yeşiller ve Sol Parti tarafından destekleniyor. Yeşiller, 1998’de, federal hükümete girmek için kendi barışçı/pasifist
programlarını terk etmişlerdi. Onlar, o zamandan beri, savaşın
başlıca siyasi savunucuları haline geldiler. Şimdi, Sol Parti de
aynı yolu izlemeye hazırlanıyor. Bu amaçla, partinin Thüringen
eyaleti başbakanı Bodo Ramelow, haftalık dergi Der Spiegel’de,
“Bizler, barışçı/pasifist değiliz.” diye vurguladı. Ayrıca, Sol Parti’nin parlamento lideri Sahra Wagenknecht, bu yaz ZDF televizyonuna verdiği bir röportajda, “Biz bir hükümete katıldığımızda,
Almanya elbette NATO’dan ayrılmayacak.” garantisini vermişti.
• PSG, militarizmi ve savaşı uzlaşmaz bir şekilde reddeden
tek partidir. Biz, Bundeswehr’in ve tüm istihbarat
kurumlarının dağıtılmasından yanayız.
• Biz, tüm emperyalist ittifakları ve askeri blokları
reddediyoruz. Biz, NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin
dağıtılmasından yanayız ve Avrupa Birleşik Sosyalist
Devletleri uğruna mücadeleyi savunuyoruz. Bizim
Amerikan ve Alman militarizmine karşı mücadeledeki
müttefikimiz, Amerikan ve uluslararası işçi sınıfıdır.
• Bir savaş karşıtı hareket, yalnızca, uluslararası olması,
işçi sınıfına dayanması ve savaşa karşı mücadeleyi
kapitalizme karşı mücadele ile birleştirmesi durumunda
başarıya ulaşabilir.
YOKSULLUĞA VE TOPLUMSAL
EŞİTSİZLİĞE SON VERİN!
Biz, bankaları kurtarmak ve savaşı ve militarizmi finanse etmek
için kemer sıkma önlemleri uygulanmasını reddediyoruz. Bunlar,
sosyal devleti çökertirken, yalnızca mali aristokrasiyi zenginleştirmeye hizmet etmektedir.
Toplumsal eşitsizlik onlarca yıldır artıyor. Dünyadaki en zengin ülkelerden biri olan Almanya’da, 12 milyondan fazla insan
yoksulluk içinde yaşıyor. Özellikle çocuklar büyük zarar görüyor. SPD-Yeşiller Partisi hükümetinin uygulamaya koymuş
olduğu Gündem 2010 sosyal yardım ve çalışma “reformları”
sonucunda, artık, 8 milyon insan güvencesiz koşullar altında çalışıyor. 2030’dan itibaren, her iki yeni emekliden biri, ömür boyu
çalışma karşılığında sadece üç kuruşluk bir maaş alacak. İşveren
dernekleri, daha şimdiden, emeklilik yaşının 73’e yükseltilmesi
çağrısında bulunuyorlar.
Buna karşılık, küçük bir azınlık lüks içinde yaşıyor. Bu asalaklar, çoğunluğun zararına, ölçüsüz boyutta zenginleşmiştir. Şirket
varlıklarından edinilmiş gelir, son 15 yılda yüzde 30’dan fazla
artmış durumda. Aynı zamanda, tüm özel varlıkların üçte birine,
nüfusun sadece yüzde 1’i sahip. Buna karşılık, en yoksul yüzde
30 hiçbir şeye sahip değil ya da borç içinde.
Durum, Berlin’de özellikle çarpıcı. Almanya’nın “yoksulluk
başkenti” (Tagesspiegel), çocuk yoksulluğu listesinin başında
yer alıyor. Berlin’de kamu hizmeti işçilerinin geliri, ulusal ortalamadan yüzde 10 daha düşük; kamu sektöründeki işlerin üçte
biri son yıllarda ortadan kaldırıldı; geçici işçilerin sayısı neredeyse yüzde 120 artmış durumda.
Toplumsal eşitsizliğin akıldışı büyümesi, kapitalist sistemin
iflasının ifadesidir. Sözüm ona herkes için sosyal adalet ve refah
yaratan “sosyal piyasa ekonomisi” masalı, uzun süredir baştan
savılmış durumda. Milyarderlerin devasa servetleri, artan refahtan değil, toplumsal yeniden bölüşümden ve spekülasyondan
kaynaklanmaktadır.
2008’de küresel ekonomiyi felaketin eşiğine getirmiş olan şey,
bu tür canice bir spekülasyondu. O zamandan beri hiçbir şey çözüme kavuşturulmadı. Bir sonraki balonun patlaması, kaçınılmaz. Ölümcül bir kanser hastasında olduğu gibi, bir tedavinin
mümkün olduğu zaman uzun süre önce geçmiştir. Kapitalistler
milyarlarını savunmanın tek bir yolunu biliyorlar: arttırılmış
sömürü, sosyal harcamalarda kesinti, kamu mülkiyetinin elden
çıkarılması ve savaş.
Kapitalizm, iyileştirilemez. O ortadan kaldırılmalı ve yerini
sosyalist bir toplum almalıdır. Ekonominin kontrolünü mali aristokrasiden zorla almadan, tek bir toplumsal sorun bile çözülemez.
• Militarizm ve savaş için tek bir erkek, tek bir kadın [asker]
ve tek bir kuruş yok!
• Bankaları kurtarmak için kemer sıkma önlemleri yerine;
bankalara el koyun ve onları demokratik denetim altında
kamu mülkiyetine aktarın.
• Şu anda küçük bir azınlığı zenginleştirmek için heba
edilen geniş kaynaklar, herkes için yüksek nitelikli işler
sağmak, altyapıyı geliştirmek, eğitimi ve sosyal hizmetleri
ilerletmek ve bir bütün olarak toplumun kültürel
seviyesini yükseltmek için kullanılmalıdır.
DEMOKRATİK HAKLARI SAVUNUN!
Militarizm ve toplumsal eşitsizlik, demokrasi ile bağdaştırılamaz. 1930’larda, Alman seçkinleri, küresel ekonomik krize,
iktidarı Hitler’e devrederek yanıt vermişlerdi. Onlar şimdi, bir
kez daha, acil durum önlemlerini ve diktatörlüğü hazırlıyorlar.
Onların bahanesi, “terörizm”e karşı mücadeledir. Ama bizzat
terör saldırıları, savaş politikasının bir sonucudur. El Kaide ve
İslam Devleti (IŞİD), halk tarafından tutulmayan yönetimlere
karşı Batılı istihbarat örgütlerince güçlendirildiler ve ancak Irak
ile Suriye’deki savaşların sonucunda yayılabildiler.
Arttırılmış devlet yetkilerinin asıl hedefi, işçi sınıfıdır. Bu
yetkiler, muhalefeti yıldırmak ve bastırmak için kullanılıyor.
Egemen sınıf, iş uyuşmazlıklarında dünya çapındaki artış eliyle alarma geçmiş durumda ve militarizm ve savaş politikalarına
yönelik şiddetli bir muhalefet bekliyor.
Olağanüstü durum önlemleri ve diktatörlük yönündeki hazırlıklar oldukça ilerlemiştir. Terörle mücadele yasalarına dayanarak devasa bir gözetleme aygıtı oluşturulmuş durumda. Anayasa
her ikisini de yasaklıyor olmasına rağmen, polis ile istihbarat örgütleri yakın işbirliği içinde çalışıyor ve Bundeswehr onları ülke
içinde kullanmaya hazırlanıyor. Berlin’de, eyaletin İçişleri Bakanı Frank Henkel (CDU), çok sıkı bir yasa ve düzen kampanyası
yürütüyor.
Demokratik haklara yönelik saldırılar, en çok, sığınmacılara
yönelik aşağılık cadı avında belirgindir. Sığınma hakkı, tanınmayacak kadar tahrip edilmiştir. Ortadoğu’daki ve Afrika’daki
savaşlardan kaçan çaresiz insanlar kötü muamele görüyor, esir
kamplarına tıkılıyor ve sınır dışı ediliyorlar. Her ay yüzlercesi
Akdeniz’de boğuluyor.
Müslümanlara karşı tüm düzen partilerinin ve önde gelen medya kuruluşlarının körüklediği karalama kampanyası, Nazilerin
Musevi karşıtlığını akıllara getirmekte ve aynı amaca hizmet etmektedir. Bu, işçi sınıfını bölmek anlamına geliyor ve AfD’nin
değirmenine su taşıyor.
• PSG, tüm demokratik hakları ve sığınma hakkını savunur.
Sığınmacılara yönelik saldırılar, bütün işçileri hedef
almaktadır. Bu yüzden, Almanya’daki bütün işçilerin (yerli
ve göçmen) kapitalizme ve savaşa karşı ortak mücadelesini
geliştirmek gerekiyor.
• Biz, tüm istihbarat örgütlerinin ve onların izleme
aygıtlarının ortadan kaldırılmasını savunuyoruz.
• Gerçek demokrasi, yalnızca, büyük şirketler ve bankalar
artık topluma hükmedemediğinde ve toplumsal
eşitsizliğin üstesinden gelindiğinde mümkündür.
İŞÇİLERİN KENDİLERİNE AİT PARTİYE
İHTİYAÇLARI VAR!
Toplumdaki bölünmeler ne kadar derinleşirse, düzen partileri
saflarını o kadar kenetliyorlar. Onların hepsi savaş ve sosyal saldırı
politikalarının dayatılmasında tam bir suç ortaklığı içindeler.
SPD’den, bütünüyle haklı olarak nefret ediliyor. Geçmişte
işçiler tarafından inşa edilmiş olan ve hala sosyal ve demokratik
kazanımları savunduğunu iddia eden SPD, bunun tam tersini
yapmaktadır. SPD’li Başbakan Schröder’in Gündem 2010’u,
milyonlarca emekçi aileyi mutlak sıkıntıya ve sefalete sürükledi.
Bugün, SPD reformlardan söz ettiğinde, bu, karları arttırmak
için ücretlerde ve sosyal harcamalarda kesintiler yapmak, polis
devleti yetkileri ve militarizm anlamına gelmektedir.
Aynısı Sol Parti için de geçerlidir. O, bunu, Berlin’de SPD ile
10 yıllık koalisyonu boyunca kanıtlamıştır. Almanya’daki başka
hiçbir eyalet yönetimi, iflas eden Berliner Bankgesellschaft için
milyarlar değerinde garantiler imzalarken, ücretlerde ve sosyal
yardımlarda böylesi kapsamlı kesintiler gerçekleştirmemiştir.
Yunanistan’da, onun kardeş partisi Syriza, acımasız kemer sıkma
programıyla milyonlarca insanın yaşamını mahvetmiş durumda.
Berlin seçimleri, federal düzeyde bir SPD-Sol Parti-Yeşiller koalisyonuna (sözde bir kızıl-kızıl-yeşil hükümet) zemin oluşturmada
bir deneme çalışması olarak görülüyor. Böylesi bir yönetim, ilerlemeyi temsil etmeyecektir. 1998’de, SPD ve Yeşiller, II. Dünya
Savaşı’ndan beri ilk kez Bundeswehr’i ülke dışı savaş görevlerine
gönderen, ücretleri ve sosyal yardımları kesen bir koalisyon kurmuştu. Şimdi bu ittifak, sosyal kesintilerin bir sonraki aşamasını
dayatmak ve Alman militarizminin önünü daha fazla açmak amacıyla, Sol Parti’yi kullanarak, yeniden canlandırılacak.
SPD’nin ve Sol Parti’nin sağcı politikaları AfD’nin yükselişine
olanak sağlamıştır. Bu aşırı sağcı parti, kendisini, yalnızca, soldan bir muhalefetin yokluğu nedeniyle bir toplumsal muhalefet
olarak sunabiliyor. O, SPD ile Sol Parti’nin kendi gerici amaçları
için tutmadıkları kampanya sözlerine yönelik öfkeyi ve hayal kırıklığını kendi çıkarına kullanıyor. Fransa’da Marine Le Pen ve
ABD’de Donald Trump, benzer şekilde işlev görüyor. AfD ile
mücadele etmek isteyenler, SPD’den ve Sol Parti’den kopmalıdır.
İşçiler, siyasi gelişmelere bağımsız olarak müdahale etmek
için, kendi partilerine ihtiyaç duyuyorlar. Bu yüzden, Sosyalist
Eşitlik Partisi’nin (PSG) inşası son derece önemlidir. Bizim gücümüz, cisimleştirdiğimiz tarihsel geleneğe ve temsil ettiğimiz
ilkelere dayanıyor. Biz, DEUK’un bir şubesi olarak, Marksizmin
geleneklerini (August Bebel’in, Rosa Luxemburg’un ve Karl Liebknecht’in özgün SPD’si; Rus Devrimi ve Lev Troçki’nin Stalinizme karşı Sol Muhalefet’i) sürdürüyoruz.
PSG‘NİN SEÇİM KAMPANYASINI
DESTEKLEYİN!
Berlin’deki seçim kampanyamız, savaşa ve kapitalizme karşı
uluslararası bir hareket inşa etme mücadelesinin parçasıdır.
Programımızı tartışmak için, DEUK’un Avrupa’daki ve
ABD’deki temsilcileri ile açık toplantılar örgütlüyoruz. [Bu toplantılarda] sosyalizmin gerçekte ne olduğunu ve Stalinizmden,
eski Doğu Almanya ile Sovyetler Birliği’nin dağılmasından çıkarılması gereken dersleri açıklayacağız.
Herkesi, kampanyamızı desteklemeye çağırıyoruz. Sosyalizm
uğruna aktif mücadelede yer alın! Bu kampanya sadece oy değil;
savaşa ve kapitalizme karşı mücadele eden sosyalist bir partinin
inşası üzerinedir.
Kampanyamıza katılabileceğiniz birçok yol bulunuyor. Seçim
malzemelerimizi/açıklamamızı dağıtın; bölgenizde bir toplantı
örgütleyin; kampanyayı dostlarınız ve iş arkadaşlarınız arasında tanıtın; mümkün olan en büyük kampanyayı yürütebilmemiz
için PSG’ye bağışta bulunun.
İşleri ve yaşam standartları uğruna mücadele eden herkese;
kapitalizmin hiçbir gelecek sunmadığı tüm gençlere ve yeni
savaşlarda ölmek istemeyenlere şunu söylüyoruz: Bu, sizin
kampanyanız! Ona şimdi katılın!
TOPLANTILAR
PSG‘NİN ADAYLARI
Bütün toplantılar internet üzerinden canlı olarak
yapılacak ve tüm dünyadan izlenilebilir.
AGU
18:30
27
AGU
15:00
2
EYL
18:30
HvH Coaching-Etage
(2. kat Café Bilderbuch‘un üzerinde)
Akazienstraße 28, 10823 Berlin
NATO‘NUN RUSYA‘YA KARŞI
SİLAHLANMASI VE ÜÇÜNCÜ
DÜNYA SAVAŞI TEHLİKESİ
ABACUS Tierpark Hotel (Oda 3),
Franz-Mett-Straße 3-9, 10319 Berlin
NE TRUMP NE DE CLINTON:
ABD SEÇİMLERİNDE
SOSYALİST ADAYLAR
Humboldt Üniversitesi (Konferans Salonu
2094),
Unter den Linden 6, 10099 Berlin
11
EYL
FRANSA‘DA OLAĞANÜSTÜ
HAL VE AVRUPA‘DA
SINIF MÜCADELESİNİN
YÜKSELMESİ
15:00
Centre Français (Oda 117),
Müllerstraße 74, 13349 Berlin
15
EYL
18:00
Christoph Vandreier (35), PSG’nin genel başkan
yardımcısı ve Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin
Yayın Kurulu’nda çalışıyor. O, Toplumsal Eşitlik
İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler’in (IYSSE)
Almanya’daki faaliyetini yönetiyor. Vandreier,
Berlin’deki Uyuşturucu Kullananlara Yardım
kuruluşunda psikolog olarak çalıştı ve bu konuda
araştırmalar yaptı. O, Tempelhof-Schöneberg 2 seçim
bölgesinden aday.
SAVAŞA VE MİLİTARİZME
KARŞI OY VERİN! PSG‘YE OY
VERİN
Ufa-Fabrik, (Tiyatro Salonu),
Viktoriastraße 10-18, 12105 Berlin
Endrik Bastian (52), hastabakıcı ve PSG’nin Ulusal
Komite üyesi. Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde
(DDR) büyüyen Bastian, DDR’nin çökmesinden birkaç
yıl sonra Troçkist harekete katıldı. O, PSG’nin Berlin
eyalet örgütünün başında yer alıyor. Bastian, üç
çocuk babası ve seçimlere, Mitte 5 seçim bölgesinden
doğrudan aday olarak katılıyor.
Markus Klein (42), sosyal hizmetlerde çalışıyor. O,
PSG’nin Ulusal Komite üyesi ve düzenli olarak, Orta
ve Doğu Avrupa üzerine, Dünya Sosyalist Web Sitesi’ne
yazılar yazıyor. Klein, bir erkek çocuk babası ve
Friedrichshain’da yaşıyor. O, Friedrichshain-Kreuzberg
5 seçim bölgesinden aday.
Peter Hartmann (66), 40 yıldan uzun süre Uluslararası
Matbaacılık Sanayi’de ustabaşı olarak çalıştı ve yirmi yıl
boyunca Asya’da yaşadı. Dört yetişkin çocuk sahibi ve
Tempelhof’ta yaşıyor. Hartmann, Dünya Sosyalist Web
Sitesi’ne sanayi ve ekonomi konularında yazılar yazıyor.
O, Mitte 6 seçim bölgesinden doğrudan aday.
Andreas Niklaus (55), 25 yıldan beri -şimdi otobüs
sürücüsü olarak- BVG’de çalışıyor. O, 1996’dan 1998’e
kadar, BVG metrosu işçi konseyinde yer aldı ve
özelleştirme politikaları ile işçi haklarına yönelik diğer
saldırılara karşı mücadele etti. İki çocuk sahibi olan
Niklaus, 7. Seçim Bölgesi’nde aday olduğu Wedding’de
oturuyor.
PARTEI FÜR SOZIALE GLEICHHEIT
DÖRDÜNCÜ ENTERNASYONAL‘İN ŞUBESİ
Telefon: +49 (0) 30 - 30 87 24 40
Posta Kutusu: 61 02 02, 10923 Berlin
[email protected] | www.gleichheit.de
Jessica Pluntke (35), sanat tarihçisi ve Alman filoloğu.
O, yıllarca Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve
Öğrenciler’de (IYSSE) çalıştıktan sonra, 2015’te PSG’ye
katıldı. İberlin’de yetişen ve iki erkek çocuk annesi
olan Pluntke, bilgi aktarımında ve okutman olarak dil
eğitiminde çalışıyor.
V.i.S.d.P.: L. Niethammer, Postfach 610202, 10923 Berlin
18
BREXİT‘İN ARDINDAN:
AVRUPA‘DA MİLLİYETÇİLİK VE
MİLİTARİZM
Ulrich Rippert (65), PSG’nin genel başkanı ve Eyalet
Meclisi seçimlerindeki baş adayı. Rippert, 47 yıldır
Troçkist hareketin içinde aktif ve Dünya Sosyalist Web
Sitesi’nin Uluslararası Yayın Kurulu üyesi. O, iki kız
çocuğu babası ve doğrudan aday olduğu 4 nolu seçim
bölgesi Tempelhof’ta oturuyor.