geçmişten geleceğe teşhisten tedaviye

Transkript

geçmişten geleceğe teşhisten tedaviye
geçmiþten geleceðe
teþhisten tedaviye...
Sözel Bildiri ve Poster Bildiri Özetleri
Sheraton Otel ve Kongre Merkezi, Ankara
Sözel ve poster bildiri özetleri Türkiye Psikiyatri Derneði özet sisteminden gönderildiði biçimde yayýnlanmýþtýr.
içindekiler
SÖZEL BÝLDÝRÝLER
5 - 16
POSTER BÝLDÝRÝLER
27 - 244
SÖZEL BÝLDÝRÝ ÖDÜL ADAYLARI
247 - 264
ÝNDEKS
267 - 273
SÖZEL BÝLDÝRÝLER
SB 1
Agorafobili Olan ve Olmayan Panik Bozukluðu Hastalarýnýn Klinik Özelliklerinin Karþýlaþtýrýlmasý
Ýlker Özyýldýrým
Seval Kösecioðlu
SB 2
Compleks Travma Olgularýnda Yeni Tanýmlama ve Tedavi Yaklaþýmlarý
Çiðdem Dilek Þahbaz
Ahmet Türkcan
SB 3
Van Ýl Merkezinde Lise Son Sýnýf Öðrencilerinde Obsesif Kompulsif Bozukluðun Yaygýnlýðý
Lütfullah Beþiroðlu
Ayþe Tuba Akbaba
Yavuz Selvi
Adem Aydýn
Özgür Özbebit
Abdullah Atlý
Osman Özdemir
SB 4
Gazetelerde Cinsellik Haberleri; Web Taramasý
Mahmut Kýlýç
Aydan Doðan
SB 5
Ýnternet Baðýmlýlýðý Ölçeði Türkçe Formunun Psikometrik Özelliklerinin Bir Grup Lise Öðrencisinde
Deðerlendirilmesi
Fatih Canan
Ahmet Ataoðlu
Laura Nichols
Tuba Yýldýrým
Önder Öztürk
SB 6
Psikozda Stres, Baðlanma ve Bakým Vericilik: Psikoz Hastalarýnýn Oksidatif Stres Düzeyinin
Anneleriyle Baðlanma Ýliþkileri ve Bakým Verici Duygu Ýfadesiyle Olan Ýliþkileri
Memduha Aydýn
M. Kemal Kuþcu
A.Süha Yalçýn
Bahadýr Eker
SB 7
DEHB Olan Çocuk ve Ergenlerin Ebeveynlerinde Psikopatoloji ve Mizaç
Sermin Kesebir
Bilge Yaþam Þair
Eyüp Sabri Ercan
Cahide Aydýn
Ferhan Dereboy
5
Sözel Bildiriler
6
SB 8
Þizofrenide Difüzyon Tensör Görüntüleme Ýle Saptanan Sol Hemisferik Beyaz Cevher Yolak
Bozukluklarý Ve Ayýrýcý Tanýdaki Deðeri
Hakký Muammer Karakaþ
Aslýhan Onay
Hale Yapýcý
Selçuk Aslan
Aslý Ulutürk
E. Turgut Talý
SB 9
Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu (DEHB) Tanýsý Olan Çocuklarýn Ebeveynlerinin Nörokognitif
Açýdan Ýncelenmesi
Ozan Pazvantoðlu
Arzu Alptekin Aker
Koray Karabekiroðlu
Saliha Baykal
Iþýl Zabun
Seher Akbaþ
Gökhan Sarýsoy
SB 10
Türk Multipl Skleroz (MS) Olgularýnda Somatoform Yakýnmalar: MS Tipi, Fiziksel Özürlük ve
Hastalýk Sürecinin Etkisi?
Emel Koçer
Abdulkadir Koçer
Mehmet Yaman
Fatih Canan
Þeyma Özdem
Ülkü Türk Börü
SB 11
Antidepresanla Tedavi Edilen Eþikaltý ve Eþiküstü Depresif Durumlar
Kürþat Altýnbaþ
Sinan Gülöksüz
Serap Oflaz
E. Timuçin Oral
SB 12
Ýki Uçlu Bozuklukta Baðlanma Biçiminin Klinik Görünüm ve Gidiþle Ýliþkisi
Filiz Kökçü
Sermin Kesebir
Ferhan Dereboy
SB 13
Ýki Uçlu Bozukluk Tanýlý Olgularda ve Çocuklarýnda Baðlanma Biçimi, Kiþilik Ve Mizaç Ýliþkisi:
Kontrollu Bir Çalýþma
Filiz Kökçü
Sermin Kesebir
Ferhan Dereboy
SB 14
Major Depresyon Olgularýnda Depresif Epizod Sayýsý Ýle Serum Neopterin Düzeylerinin Ýliþkisi
Sözel Bildiriler
Cemil Çelik
Murat Erdem
Mehmet Iþýntaþ
Tuncer Çaycý
Fuat Özgen
Aytekin Özþahin
SB 15 Bipolar Bozukluk Tanýlý Ötimik Hastalar ve Birinci Derece Akrabalarýnda Dürtüsellik:
Saðlýklý Kontrollerle Karþýlaþtýrmalý Bir Çalýþma
Ceren Hýdýroðlu
Þehnaz Neslihan Gürz Yalçýn
Baþak Baðcý
Yaprak Çilem Yalçýn Arslan
Zeliha Tunca
Ayþegül Özerdem
SB 16
Kannabis Kullanýmýnýn Beyin Derive Nörotrofik Faktör Düzeyleri Üzerine Etkisi ve Psikotik
Semptomlarla Ýliþkisi
Aslý Enez Darçýn
Serçin Yalçýn Çavuþ
Nesrin Dilbaz
Esma Yenilmez
Hasan Kaya
Ýhsan Tuncer Okay
7
SB 1
Agorafobili Olan ve Olmayan Panik Bozukluðu Hastalarýnýn Klinik Özelliklerinin Karþýlaþtýrýlmasý
Sözel Bildiriler
Ýlker Özyýldýrým1, Seval Kösecioðlu1,
Ünye Devlet Hastanesi, Psikiyatri Birimi, Ordu
8
Amaç: Agorafobili olan panik bozukluðu hastalarýnda, agorafobi olmadan panik bozukluðu hastalarýna göre baþlangýç yaþýnýn
daha erken, epizodlarýn daha uzun, eþtanýlarýn daha fazla, belirtilerin daha aðýr ve iþlevselliðin daha bozuk olduðu
bildirilmektedir (1-3). Bu çalýþmada agorafobi ile birlikte olan ve olmayan panik bozukluðu hastalarýnýn sosyodemografik
ve klinik özelliklerinin karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Birincil tanýsý DSM-IV’e göre panik bozukluðu (PB) olan, herhangi bir psikotrop kullanmayan 76 hasta çalýþmaya
alýnmýþtýr. Tüm hastalara sosyodemografik veri formu, Klinik Global Ýzlenim Ölçeði (KGÝ), Ýþlevselliðin Genel Deðerlendirmesi
Ölçeði (ÝGD), Beck Depresyon Ölçeði (BECK-D), Beck Anksiyete Ölçeði (BECK-A) ve Panik Agorafobi Ölçeði (PAÖ) uygulanmýþtýr.
Agorafobili olan PB (34 hasta) ve agorafobi olmadan PB (42 hasta) gruplarý sosyodemografik ve klinik özellikleri açýsýndan
karþýlaþtýrýlmýþtýr. Bulgular: PB hastalarýnýn %44,7’sine agorafobi eþlik etmekte idi. Ýki grup arasýnda yaþ, cinsiyet, medeni durum, eðitim,
doðduðu ve þu an yaþadýðý yer, PB baþlangýç yaþý ve toplam hastalýk süresi açýsýndan anlamlý farklýlýk yoktu. Agorafobili olan
PB grubunda KGÝ, ÝGD, BECK-A puanlarý agorafobi olmadan PB grubundan anlamlý olarak daha olumsuz sonuçlar göstermekteydi.
Buna karþýlýk iki grubun BECK-D puanlarý ise benzerdi. Ayrýca agorafobili olan grupta ortalama PAÖ toplam puaný ile panik
ataðý özellikleri, agorafobi/kaçýnma davranýþý, beklenti anksiyetesi, yetiyitimi ve saðlýk konusunda endiþe alt baþlýklarý puan
ortalamalarý da karþýlaþtýrma grubuna göre daha yüksekti.
Sonuç: Agorafobili olan PB, agorafobi olmadan PB’na göre daha aðýr seyretmekte ve genel iþlevselliði daha olumsuz
etkilemektedir.
Kaynaklar
1. Grant BF, Hasin DS, Stinson FS, et al. J Clin Psychiatry 2006;67:363-374.
2. Kessler RC, Chiu WT, Jin R, et al. Arch Gen Psychiatry 2006;63:415-424.
3. Wittchen HU, Nocon A, Beesdo K, et al. Psychother Psychosom 2008;77:147-157.
SB 2
Compleks Travma Olgularýnda Yeni Tanýmlama ve Tedavi Yaklaþýmlarý
Çiðdem Dilek Þahbaz1, Ahmet Türkcan1,
1Bakýrköy Akýl Hastanesi
Sözel Bildiriler
Bu yazýda suicid giriþimi sonrasý kliniðimize yatýrýlmýþ ve devlet korumasý altýnda bulunan iki adölesan ele alýndý.Devlet
korumasý altýnda bulunmalarýnýn nedeni, babalarý tarafýndan cinsel istismara uðramýþ olmalarý idi ve her iki baba da tutuklu
yargýlanmak üzere cezaevindeydiler.
Vakalar detaylý incelendiðinde gerek sosyodemografik verilerinde gerekse travma hikayelerinde benzer yönler dikkat
çekiciydi.Her iki vaka da 18 yaþýnda,düþük-orta sosyoekonomik gelir düzeyinde,babalarý tarafýndan eðitimleri sonlandýrýlmýþ,
periferde ikamet eden ergenlerdi.Travma öykülerinde belirgin çok küçük yaþlardan itibaren süregiden fiziksel þiddet, birinin
6y (ilk olarak sözel ve dokunarak) diðerinin ise 7y( ilk anal penetrasyon) baþlayan cinsel istismar öyküsü mevcuttu.Ýlk
vakanýn son 1.5 yýl içerisinde 3 kez küretaj ile sonuçlanan gebeliði ; diðerinin ise yatýþtan 2 ay öncesinde doðumla sonuçlanan
gebeliði mevcuttu.
Bu iki complex cinsel travma vakasýnýn klinikteki deðerlendirilmelerinde affektif disregülasyonlarý, kendilik algýlarýndaki
belirgin problemleri,ciddi amnezileri,somatik þikayetleri,insanlararasý iliþkilerde sorunlarý,varolan inançlarýnýn kaybý dikkat
çekiciydi.Bu bulgular ve diðer klinik özellikler ele alýndýðýnda DSM-4 ün mevcut taný kriterlerinden ziyade vakalarýn
durumlarýnýn ek tanýlar kategorisindeki DESNOS(Disorders of Extreem Stress) tanýsýyla uyuþtuðu görüldü. Bu tanýmýn, bizim
vakalarýmýzda olduðu gibi gerek tanýdaki gerek tedavi yaklaþýmlarýndaki boþluðu doldurdukmaktadýr ve bu hastalarýn
anlaþýlmasýný saðlayan bu taný kategorisine dikkat çekmeyi istedik.
9
SB 3
Sözel Bildiriler
Van Ýl Merkezinde Lise Son Sýnýf Öðrencilerinde Obsesif Kompulsif Bozukluðun Yaygýnlýðý
Lütfullah Beþiroðlu1, Ayþe Tuba Akbaba2, Yavuz Selvi3, Adem Aydýn4, Özgür Özbebit5, Abdullah Atlý6,
Osman Özdemir6,
1Yüzüncü Yýl Üniversitesi, 2Van Rehberlik Araþtýrma Merkezi, 3Meram Araþtýrma ve Eðitim Hastanesi, 4Van Eðitim ve Araþtýrma
Hastanesi, 5Van Ýpek Yolu Devlet Hastanesi, 6Yüzüncü Yýl Üniv. Týp Fak. Psikiyatri
Son yýllarda yapýlan çalýþmalarla Obsesif kompulsif bozukluðun (OKB) ergenlerde ve gençlerde de sanýldýðý kadar seyrek
olmadýðý bulunmuþtur. Ergenler üzerinde yapýlan çeþitli çalýþmalarda yýllýk yaygýnlýk % 5 ün üzerine pek çýkmaz iken, birkaç
çalýþmada %5-10 arasýnda deðiþen oranlar bulunmuþtur (1). Bu çalýþmada Van ili lise son sýnýf öðrencilerinde OKB’nin bir
yýllýk yaygýnlýðýnýn araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
2007–2008 Van il merkezinde okuyan 4719 (1781’i kýz, 2938’i erkek) öðrenci çalýþmanýn evreniydi. Bu evreni yansýtmasý
için il merkezindeki 20 okuldan 520 kiþilik bir öðrenci grubunda araþtýrma materyali uygulanmýþtýr (>%10). Her okuldan
öðrenci mevcudunun cinsiyete göre % 10’u alýnmýþtýr. Taný ölçeði olarak Uluslararasý Bileþik Taný Görüþmesi, 2.1 (Composite
International Diagnostic Interview, CIDI)’in OKB bölümü kullanýldý
Örneklemin yaþ ortalamasý 7.2±0.6, % 62.1’i erkek (n=323), % 37.9’u (n=197) kadýndýr. Örneklemin %5,9’unda (n=31,
erkek=%7.1, kadýn=5.3) OKB tanýsý konmuþtur. Tüm olgularýn tanýsý 5 yýllýk deneyime sahip iki psikiyatrist tarafýndan DSMIV taný kriterlerine göre doðrulanmýþtýr. Annenin eðitim durumuna gruplar arasýnda farklýlýk bulunmazken babasý ortaöðretimlise mezunu olanlarda OKB oraný diðer gruplardan anlamlý olarak daha düþük bulunmuþtur. Ailesinde ruhsal hastalýk
tanýmlayanlarda, sigara içenlerde OKB yaygýnlýðý anlamlý olarak daha yüksek bulunmuþtur. OKB tanýsý konan 5 hastada
(%16.1) obsesyon olmaksýzýn kompulsiyon bulunurken, 2 hastada (%6.5) yalnýzca obsesyonlarýn varlýðý OKB tanýsý için yeterli
olmuþtur. Diðerlerinde (n=34, %77.4) obsesyon ve kompulsiyonlar birlikte saptanmýþtýr.
Çalýþmamýzda Van il merkezinde okuyan son sýnýf öðrencilerindeki OKB’nin bir yýllýk yaygýnlýðý % 5.9 olarak bulundu. OKB’nin
17 yaþ grubunda yaygýnlýðýný araþtýrmak için ABD, Ýsrail, Yeni Zellanda ve Ýtalya’da yapýlan çalýþmalarda sonuçlara bakýldýðýnda
çalýþmamýza yakýn sonuçlar olduðu görülmüþtür Yaygýnlýðý daha düþük oranlarda bulan çalýþmalar olsa da (2), yöntemsel
ve bölgesel deðiþiklikler bu oranlardaki farklýlýklarý açýklayabilir.
1. Zohar AH., Ratzoni G, Binder M ve ark (1993). An epidemiological study of obsessive compulsive disorder and anxiety
disorders in Israeli adolescents. Psychiatric Genetics; 176–184.
Akpýnar A, (2007). Ergenlik dönminde obsesik fompulsif bozukluðun yaygýnlýðý. Uzmanlýk Tezi
10
SB 4
Gazetelerde Cinsellik Haberleri; Web Taramasý
Mahmut Kýlýç1, Aydan Doðan1,
1Bozok Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu
Sözel Bildiriler
Giriþ: Cinsellik fiziksel, ruhsal ve toplumsal iyilik halinin önemli bir elemanýdýr(1). Birçok insanýn cinsel eðitimi yetersizdir
veya hiç yoktur. Cinsellikle ilgili bilgi eksikliði ve cinsel olan herhangi bir þeye duyarlýlýk kiþileri deðiþik kaynaklardan, özellikle
basýn-yayýn organlarýndan gelen mesajlara duyarlý kýlar (2). Yapýlan araþtýrmalar, toplumun yarýya yakýnýnýn (%45) gazete
veya eklerindeki cinsellikle ilgili yazýlarý okuduklarý ve yine insanlar ergenlikle ilgili bilgi kaynaðý olarak üçüncü sýrada (%11)
medyayý kullandýklarý anlaþýlmaktadýr (3). Bu araþtýrmanýn amacý, gazetelerde cinselliðin ele alýnýþýný ortaya koymaktýr.
Gereç ve Yöntem: Kesitsel nitelilikte kayýt araþtýrmasýdýr. Araþtýrmanýn yapýldýðý 2009 Haziran ayýnda spor gazeteleri hariç
satýþlarý en yüksek olan ilk 10 gazete araþtýrma kapsamýnda incelendi. Literatüre göre belirlenen 10 anahtar kelime, týrnak
içinde, geçen sene ve bu gazetelerin web adresi alanlarý ölçütüne göre google’dan tarandý. Her bir anahtar kelime için, çýkan
sonuç, toplam link sayýsý alýndý. Ayrýca ilk 100 link taranarak mükerrer ve ilgisiz olanlar çýkarýlýp yalnýz alakalý olan haberler
alýndý. Verilerin analizinde frekans ve yüzde hesaplamalarý yapýlmýþtýr.
Bulgular:Taramalar sonucunda toplam 12.517 sonuç, 4.613 link ve ilk 100’deki ilgili haber sayýsý 4.115’dir. Bu haberlerin
ilk 100’deki cinsellikle ilgili temalarýna bakýldýðýnda; üçte ikisini seks (f=1472, %35.7) ve tecavüz (f=1337, %32,4)
oluþtururken, bunlarý cinsel iliþki (f= 410, %9,9), cinsel taciz (f=306, %7,4) saðlýklý cinsellik (f=272, %6,6), aldatma (f=156,
%3.8), ve eþcinsellik (f=118, %2,8) takip etmekte, sonlara bakýldýðýnda ise cinsel yolla bulaþan hastalýklar (f=29, %0,7),
cinsel iþlev bozukluklarý (f=12, %0,3) ve cinsel tedavi (f=3,%0,08) yer almaktadýr. Cinsellikle ilgili bilgileri yansýtabilecek
temalar (cinsel tedavi, cinsel saðlýk, cinsel iþlev bozukluklarý, cinsel yolla bulaþan hastalýklar) toplamda %8 gibi çok az bir
kýsmý oluþturmaktadýr. Bulgularýmýz yapýlan araþtýrmalarla benzerdir (4).
Sonuç: Gazetelerde cinsel saðlýkla ilgili haberler çok az yer almaktadýr. Cinsel saðlýkla ilgili bilgiler içeren yayýnlara aðýrlýk
verilmesi, toplumun doðru bir þekilde bilinçlenmesine katký saðlayabilir.
11
SB 5
Sözel Bildiriler
Ýnternet Baðýmlýlýðý Ölçeði Türkçe Formunun Psikometrik Özelliklerinin Bir Grup Lise Öðrencisinde
Deðerlendirilmesi
Fatih Canan1, Ahmet Ataoðlu1, Laura Nichols2, Tuba Yýldýrým3, Önder Öztürk4,
1Düzce Üniversitesi, Týp Fakültesi, Psikiyatri AD, 2University Of NewBrunswick, Dpt. Of Psychology, CA, 3Edinburgh University,
Counselling Studies, UK, 4Ege Üniversitesi, Çocuk Psikiyatrisi AD
Giriþ: Aþýrý internet kullanýmý ile ilgili araþtýrmalar son yýllarda hýz kazanmýþtýr. Genel kabul görmüþ bir tanýmlamasý olmamasýna
karþýn, sorunlu internet kullanýmýnýn bireyin internet kullanýmýný kontrol edememesi, olumsuz sonuçlar (sýnýfta kalma, azalmýþ
üretkenlik, vs.) ve iþlevsellikte belirgin kayýp ile iliþkili olduðu bildirilmiþtir (1). Bu alanda yapýlacak araþtýrmalarda kullanýlmak
üzere birçok ölçek geliþtirilmiþtir. Ýnternet Baðýmlýlýk Ölçeði (ÝBÖ), DSM-IV madde baðýmlýlýðý kriterleri ve Griffiths’in (2)
önerdiði 2 ek kriter baz alýnarak hazýrlanmýþ bir özbildirim ölçeðidir (3).
Yöntem: ÝBÖ ileri derecede Ýngilizce bilen 2 araþtýrmacý tarafýndan Türkçe’ye çevrildi ve baþka bir araþtýrýcý tarafýndan tekrar
Ýngilizce’ye çevrilerek iki çeviri karþýlaþtýrýldý. Gerekli izinler alýndýktan sonra ÝBÖ, 300 lise öðrencisine Beck Depresyon
Envanteri (BDE) ve Boyun Eðici Davranýþlar Ölçeði (BEDÖ) ile birlikte verilerek doldurmalarý istendi. Test-retest güveniliriliðinin
tespit edilmesi için ÝBÖ, 1 hafta sonra ayný öðrencilere tekrar uygulandý.
Bulgular: Maddelerarasý güvenilirlik uygulamasý sonrasýnda ölçeðin 31 maddesinin 27 maddeye düþürülmesi uygun görüldü
(Cronbach alfa katsayýsý: 0.94). Faktör analizi ÝB֒nün aðýrlýklý olarak bir faktörden oluþtuðunu ortaya çýkardý. Korelasyon
analizi ile BDE ve BED֒nün ÝBÖ ile olumlu olarak korele olduðu bulundu [sýrasýyla, r =0.49 (p < 0.001), ve r =0.34 (p <
0.001)]. Bir haftalýk test-retest korelasyonu oldukça anlamlýydý (Spearman-Brown korelasyon katsayýsý: 0.98; p < 0.001).
Tartýþma: Bu sonuçlara göre ÝB֒nün Türkçe formunun lise öðrencilerinde psikometrik özellikleri oldukça ümit vericidir.
Ýlerideki çalýþmalarda baþka yaþ gruplarýnda geçerlilik ve güvenilirliliðinin tespit edilmesi uygun olacaktýr.
Kaynaklar
1. Ko C, H Yen, JY, Chen CS, Chen CC, Yen CF. Psychiatric comorbidity of internet addiction in college students: an interview
study. CNS Spectrums 2008; 13(2): 147-153.
2. Griffiths M. (1998). Internet addiction: Does it really exist? In: Gackenbach J, ed. Psychology and the Internet. New York:
Academic Press, pp. 61–75.
3. Nichols LA, Nicki RM Development of a psychometrically sound Internet addiction scale: A preliminary step. Psychol Addict
Behav 2004; 18: 381-384.
12
SB 6
Psikozda Stres, Baðlanma ve Bakým Vericilik: Psikoz Hastalarýnýn Oksidatif Stres Düzeyinin Anneleriyle
Baðlanma Ýliþkileri ve Bakým Verici Duygu Ýfadesiyle Olan Ýliþkileri
Amaç: Þizofreni hastalýðýnýn seyrine bakým vericiliðin etkisi uzun süredir araþtýrýlmaktadýr (1). Ancak bakým verici duygu
ifadesi ve baðlanma stilinin hastalarýn stres düzeylerine olumsuz etkisini araþtýran kýsýtlý sayýda araþtýrma vardýr (2). Bu
çalýþmada þizofreni hastalarýnýn anneleriyle olan baðlanma örüntüleri ve bakým verici duygu ifadesinin hastalarýn yaþadýklarý
stresin göstergelerinden biri olan oksidatif stresle iliþkisinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr (3).
Yöntem: Çalýþmaya, Marmara Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri polikliniðine baþvuran 20 þizofreni hastasý ve annesi ile 21
saðlýklý kontrol ve annesi alýnmýþtýr. Hastalara, Yetiþkin Baðlanma Ölçeði (YBÖ), Pozitif ve Negatif Sendrom Ölçeði (PANSS),
Calgary Þizofrenide Depresyon Ölçeði; bakým vericilere Duygu Ýfadesi Ölçeði (DÝÖ), YBÖ ve Beck Depresyon Envanteri (BDE)
uygulanmýþtýr. Kontrol grubuna YBÖ ve BDE; bakým vericilerine DÝÖ ve YBÖ uygulanmýþtýr. hastalardan ve kontrol grubundan
alýnan kan ve idrar örneklerinde oksidatif stres parametreleri (antioksidanlar ve lipit peroksidasyonu) incelenmiþtir.
Bulgular: Hasta grubu ve kontrol grubu arasýnda antioksidan düzeyleri açýsýndan farklýlýk görülmez iken, hasta grubunda
lipit peroksidasyon düzeyleri yüksek görülmektedir. Hasta grubunun kontrol grubuna göre daha yüksek güvensiz baðlanma
stil puanlarýna sahip olduklarý bulunmuþtur. Hasta grubu annelerinin kontrol grubuna göre ise yüksek duygu ifadesi olduðu
görülmektedir. Lipit peroksidasyon düzeylerini güvensiz baðlanma stilleri yordamaktadýr.
Sonuç: Bulgular þizofreni hastalarýnýn oksidatif stres düzeylerinin kontrollere göre daha yüksek olduðunu göstermekte ve
bunun güvensiz baðlanmayla iliþkisini ortaya koymaktadýr. Þizofreni hastalarýnýn annelerinin kontrol gruba göre daha yüksek
duygu ifadesinde bulunduklarý ve daha güvensiz baðlanma iliþkisi içinde olduklarý bulunmuþtur. Bu bulgular psikoterapotik
ve psikofarmakolojik tedaviler için güçlü bir yönlendirme olacaktýr.
Sözel Bildiriler
Memduha Aydýn1, M. Kemal Kuþcu1, A.Süha Yalçýn1, Bahadýr Eker1,
1Marmara Üniversitesi Hastanesi
Kaynaklar 1. Berksun, O.E.: 1992 Þizofreni’de Aile Faktörü: Expressed Emotion Ölçek Geliþtirme Ve Uyarlama Denemesi, Ankara
Üniversitesi Týp Fakültesi, Yayýnlanmamýþ Uzmanlýk Tezi.
2. Berkem M., Sabuncuolu O., Baðlanma Biçemi ve Doðum Sonrasý Depresyon Belirtileri Arasýndaki Ýliþki:Türkiye’den Bulgular
Türk Psikiyatri Dergisi 2006; 17(4):252-258
3. Reddy RD, Yao JK. Free radical pathology in schizophrenia: a review. Prostaglandins Leukot Essent Fatty Acids. 1996
;55:33-43.
13
SB 7
DEHB Olan Çocuk ve Ergenlerin Ebeveynlerinde Psikopatoloji Ve Mizaç
Sözel Bildiriler
Sermin Kesebir1, Bilge Yaþam Þair2, Eyüp Sabri Ercan3, Cahide Aydýn3, Ferhan Dereboy2,
1ADU Psikiyatri, 2Adnan Menderes Üniversitesi, Aydýn, 3Ege Üniversitesi, Ýzmir
Amaç: Bu çalýþmanýn amacý Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu (DEHB) olan çocuk ve ergenlerin anne ve babalarýnýn
psikiyatrik taný ve mizaç özellikleri yönünden incelemektir. Bu amaçla bu olgularýn ebeveynlerini, DEHB tanýsý olmayan çocuk
ve ergenlerin ebeveynleri ile karþýlaþtýrdýk.
Yöntem: Tanýsal görüþmelerDSM- IV eksen 1 bozukluklarý için yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme formu Türkçe örneði, DSM-IIIR eksen 1 bozukluklarý hasta olmayan kiþiler için yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme formu Türkçe örneði ve DSM-III-R eksen II
bozukluklarý için yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme formu Türkçe örneði ile yapýlmýþtýr. Mizaç özellikleri Memphis, Pisa, Paris
and San Diego Mizaç Deðerlendirme Anketi’nin Türkçe formu/ MPPS-MD ile deðerlendirilmiþtir.
Bulgular: Duygudurum bozukluklarý ve anksiyete bozukluklarý ile herhangi bir ikinci eksen tanýsý, DEHB tanýlý olgularýn
annelerinde kontrol grubundan sýktýr (sýrasýyla p< 0.001, p= 0.015 ve p< 0.001). En sýk izlenen kiþilik bozukluklarý kaçýngan,
baðýmlý ve obsesif kompulsif kiþilik bozukluklarýdýr. Depresif, siklotimik ve anksiyöz mizaç puanlarý annelerde (sýrasýyla p=
0.011, p= 0.02 ve p= 0.037), sinirli mizaç puanlarý ise babalarda (p= 0.045) kontrollerden daha yüksektir bulunmuþtur.
Sonuç: Birinci ve ikinci eksen tanýlarý ve bazý mizaç özellikleri DEHB tanýlý çocuk ve ergenlerin ebeveynlerinde, bu bozukluðu
olmayanlarýn ebeveynlerinde olduðundan daha sýktýr. Eþik altý özellikler de DEHB etiyolojisinde ailesel psikopatoloji kadar
önemli bir etkendir.
14
SB 8
Þizofrenide Difüzyon Tensör Görüntüleme Ýle Saptanan Sol Hemisferik Beyaz Cevher Yolak Bozukluklarý ve
Ayýrýcý Tanýdaki Deðeri
Amaç: Þizofreni olgularýnýn görüntülenmesi kortikal hacim farklýlýklarýna iþaret etmektedir. Günümüzde nöroradyolojik
çalýþmalar doðrudan biliþsel iþlevlerin gerçekleþtirildiði, aktarýldýðý ve filtrelendiði yapýlar üzerine yoðunlaþmaktadýr. Bu
araþtýrmalar, þizofrenide bilgi iþleme kapasitesinin talamus gibi filtrelerin anormallikleri nedeniyle aþýldýðý, biliþsel süreçlerde
merkezi rol oynayan yapýlarýn dejenere olduðu, dil becerileri ile ilgili bozukluklarýn olasýlýkla sol temporal lob anormalliklerinden
kaynaklandýðýný düþündürmektedir. Bununla birlikte bu hipotezleri reddeden çalýþmalar da bulunmaktadýr. Çalýþmamýzda,
difüzyon tensör görüntüleme (DTG) yöntemi ile belirtilen alanlarda konvansiyonel MRG’nin çözünürlüðünün ötesindeki yolak
anormallikleri araþtýrýlmýþtýr.
Sözel Bildiriler
Hakký Muammer Karakaþ1, Aslýhan Onay2, Hale Yapýcý3, Selçuk Aslan3, Aslý Ulutürk2, E. Turgut Talý2,
1Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalý, 2Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Radyoloji AD, 3Gazi Üniversitesi Týp
Fakültesi Psikiyatri AD
Gereç ve Yöntem: Çalýþmada 24-63 yaþýnda 17 kadýn ve 44 erkek þizofreni olgusu ve eþ yaþ daðýlýmnda 13 kadýn, 5 erkek
normal kontrol denek kullanýlmýþtýr. Yapýsal farklýlýklarýn saptanmasýna yönelik konvansiyonel MRG ile serebral doku
bütünlüðünde akson ve dentrit dansiteleri, akson çapý, miyelin kalýnlýðý, liflerin organizasyon ve oryantasyonu sonucu geliþen
anormalliklerin saptanmasýna yönelik DTG verileri elde edilmiþtir. Veriler Matlab ve ExploreDTI yazýlýmlarýyla iþlenerek farklý
alanlara ait fraksiyonel anizotropi (FA) deðerlerine dönüþtürülmüþtür. Hasta ve kontrol gruplarýnda, temporal loblardan,
talamuslardan ve anterior singulat giruslardan ölçülen FA deðerleri baðýmsýz deðiþkenler t testi kullanýlarak istatistiksel olarak
karþýlaþtýrýlmýþ ve ayýrýcý taný deðerleri ANOVA ile test edilmiþtir.
Bulgular: Þizofreni olgularý ve normal deneklerin FA deðerleri sol talamus (p=0.032), sað temporal (p=0.007), sol temporal
lob (p<0.0001) ve sol singulat korteks (p=0.019) için anlamlý farklýlýk göstermektedir. Sað temporal lob (p=0.42) ve sað
singulat korteks (p=0.85) deðerleri açýsýndan gruplar arasýnda anlamlý farklýlýk bulunmamaktadýr. Farklýlýk bulunan alanlardaki
deðerler birlikte kullanýlarak þizofreni olgularýnýn %90.5’i, normal deneklerin %81.8’i ve tüm deneklerin %86.0’ý doðru
olarak sýnýflandýrýlabilmiþtir (p<0.0001)
Sonuç. Çalýþmanýn bulgularý þizofrenide FA deðerlerinde düþüþ ortaya koyan çalýþmalarý desteklemekte, fonksiyonel olarak
birbiriyle iliþkili çok sayýda beyin alanýnda, özellikle sol hemisferde belirgin olmak üzere, gözlenebilir hacim farklýlýklarý
oluþmaksýzýn yolak yapýlarýnda bozulmalar olabileceðini ortaya koymakta, þizofreninin tanýmlanan bu beyin alanlarýndaki
anormal baðlantýlarla nitelendirilebilecek bir bozukluk olduðu tarihsel varsayýmýnýn geçerliliðini koruduðunu göstermektedir.
15
SB 9
Sözel Bildiriler
Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu (DEHB) Tanýsý Olan Çocuklarýn Ebeveynlerinin Nörokognitif Açýdan
Ýncelenmesi
Ozan Pazvantoðlu1, Arzu Alptekin Aker2, Koray Karabekiroðlu2, Saliha Baykal2, Iþýl Zabun2, Seher Akbaþ2, Gökhan Sarýsoy2
119 Mayýs Üniversitesi , 2OMÜ
Amaç: DEHB nörokognitif bozukluklar gösterebilen ve genetik özelliði ön planda olan bir hastalýktýr(1).Genel populasyondaki
prevelansý %4-5 olan eriþkin DEHB(eDEHB) tanýsý,bu hastalýða sahip çocuklarýn ebeveynlerinde daha yüksek oranda görülür
ve kalýtýlabilirlik oraný 0,80’dir(2,3).Bu çalýþmada, çocuklarý DEHB tanýsý alan ebeveynlerin kendilerinin halen DEHB tanýsý
alýp almamalarý ile nörokognitif performanslarý arasýndaki iliþkiyi ortaya koymak amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Ebeveynlere Wender-Utah derecelendirme ölçeði,mevcut semptomlar ölçeði ve eriþkin DEHB kendi bildirim ölçeði
verildikten sonra taný görüþmesi yapýldý.Çalýþma grubu,”taný almayanlar”(n=20) ve “eDEHB tanýsý alanlar”(n=11) þeklinde
iki gruba ayrýldý.Nöropsikolojik test bataryasý (WAIS-R,iþaretleme testi,kontrollü sözcük çaðrýþým testi,iz sürme testi,stroop
TBAG testi ve sürekli performans testi) bu iki gruba ve saðlýklý kontrollere (n=19) uygulandý.Verilerin analizinde; Kruskal Wallis
varyans analizi ve düzeltmeli Mann Whitney U testi kullanýldý.
Bulgular: Sürdürülebilen dikkati ölçen iþaretleme testinin(ÝT) 4.alt testinin toplam hata puaný açýsýndan gruplar arasýnda
istatistiksel olarak anlamlý fark saptanmýþ,bu farkýn da saðlýklý kontrol grubu ile eDEHB grubu arasýndaki farktan kaynaklandýðý
bulunmuþtur. Bozucu etkiyi ölçen Stoop-5. alt test puanlarý açýsýndan gruplar arasýnda istatistiksel olarak anlamlý fark
saptanmýþ,bu farkýn da saðlýklý kontrollerle diðer her iki grup arasýndaki farktan kaynaklandýðý bulunmuþtur.
Sonuç:Bozucu etkinin hem taný alan ve hem de almayan ebeveynlerde, sürdürülen dikkatin ise sadece taný alan ebeveynlerde
etkilendiði bulunmuþtur.Bu da sýrasýyla frontal ve sað parietal hemisfer disfonksiyonuyla iliþkili olabilir. Bozucu etkinin sadece
taný alanlarda deðil genetik açýdan yüklü tüm ebeveynlerde kötü performasla iliþkili olmasý, bu alt testdeki bozukluðun eDEHB
açýsýndan bir endofenotip adayý olabileceði yönünde yorumlanabilir.
KAYNAKLAR:
1-Doyle AE,Faraone VS,Seidman LJ et.al.Are endophenotypes based on measures of executive functions useful for molecular
genetic studies of ADHD?Journal of Child Psychology and Psychiatry 2005;46:774–803
2-Kessler RC.The prevalence and correlates of adult ADHD in the USA:Result from the national comorbidity survey replication(NCSR).Abstract presented at the APA,2004,Hawaii.
3-Faraone VS,Perlis RH,Doyle AE et. al.Molecular Genetics of Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder.
Biol Psychiatry2005;57:1313–1323
16
SB 10
Türk Multipl Skleroz (MS) Olgularýnda Somatoform Yakýnmalar: MS Tipi, Fiziksel Özürlük ve Hastalýk Sürecinin
Etkisi?
Amaç: Somatoform dissosiyasyon ölçeði hastalýktan baðýmsýz olarak tanýyý þikayetlere baðlý olarak ortaya koyar (1). MS
hastalarýnda lezyonlarla izah edilemeyen çok sayýda psikosomatik þikayetlerle karþýlaþýlabilir. Bu çalýþmada MS’in tedavi
edilebilir somatik yakýnmalarýnýn MS tipi, fiziksel özürlülük veya hastalýk süreci ile iliþkisi araþtýrýldý. Sözel Bildiriler
Emel Koçer1, Abdulkadir Koçer2, Mehmet Yaman3, Fatih Canan4, Þeyma Özdem2, Ülkü Türk Börü5,
1Düzce Atatürk Devlet Hastanesi, 2DÜ Týp Fakültesi Nöroloji AD, 3Afyon Kocatepe Üniv. Týp Fak. Nöroloji AD, 4DÜ Týp Fakültesi
Psikiyatri AD, 5Dr. Lütfi Kýrdar Kartal Eðitim Hastanesi Nöroloji
Yöntem: Takipte olan 44 MS hastasý somatoform disossiyasyon ölçeði (SDÖ) ve Beck depresyon ölçeði ile deðerlendirildi. Yaþ
ve cinsiyet açýsýndan benzer 24 saðlýklý kontrole ait somatoform bozukluk ölçeði ve Beck depresyon ölçekleri sonuçlarýyla
karþýlaþtýrýldý. MS tipi, fiziksel özürlülük ve hastalýk süreci ile somatoform þikayetler arasýndaki iliþkiler araþtýrýldý.
Bulgular: SDÖ skoru ortalamasý MS hastalarýnda 27.23±5.64 ve kontrol hastalarýnda 23.92±6.01 olarak bulundu (p=0.003).
MS tipi, hastalýk süreci ve fiziksel özürlülük ile somatik yakýnmalar arasýnda isattsitiksel olarak anlamlýlýk ifade edecek bir
iliþki bulunmadý. Sosoyodemografik deðiþkenlerden yalnýzca eðitim düzeyi ile somatik yakýnmalar arasýndaki iliþki araþtýrýldýðýnda
lise ve üstü eðitim alan olgularda somatik yakýnmalarýn daha fazla olmasý dikkat çekiciydi (p=0.004). Depresyon varlýðý
ile somatik yakýnmalar arasýndaki iliþki de istatsitiksel olarak anlamlý bulundu (p=0.008).
Tartýþma ve sonuç: MS tipi, fiziksel özürlülük veya hastalýk sürecinden daha çok eðitim düzeyi ve depresyon varlýðý somatik
yakýnmalarý etkileyen faktörler olarak bulundu (2,3). Özellikle eðitim düzeyi yüksek MS hastalarýnýn takibinde ve depresyon
saptanan MS olgularýnýn takibinde somatik yakýnmalarýn sorgulanmasý ve tedavisi yaþam kalitesini olumlu etkileyecektir. Kaynaklar: 1. Nijenhuis ER, Spinhoven P, Van Dyck R, Van Der Hart O, Vanderlinden J. The development and psychometric characteristics
of the Somatoform Dissociation Questionnaire (SDQ-20). 199;184:688-94.
2. Thomas PW, Thomas S, Hillier C, Galvin K, Baker R. Psychological interventions for multiple sclerosis. Cochrane Database
Syst Rev. 2006;25:CD004431.
3. Vleugels L, Pfennings L, Pouwer F, Cohen L, Ketelaer P, Polman C, Lankhorst G, van der Ploeg H.Psychological functioning
in primary progressive versus secondary progressive multiple sclerosis. Br J Med Psychol. 1998 Mar;71 ( Pt 1):99-106.
17
SB 11
Antidepresanla Tedavi Edilen Eþikaltý ve Eþiküstü Depresif Durumlar
Sözel Bildiriler
Kürþat Altýnbaþ1, Sinan Gülöksüz2, Serap Oflaz2, E. Timuçin Oral2,
1BRSSHH, 2BRSHH
Amaç: Ýkiuçlu bozukluk hastalarý yaþamlarýnýn yaklaþýk üçte bir süresinde depresif belirtiler yaþamasýna karþýn; depresif
belirtilerin tedavisinde halen yeterince güvenilir ve etkin seçenekler bulunmamaktadýr. Öte yandan iki uçlu ve tek uçlu
depresyonun birbirlerinden farklý olduðu görüþüne karþýn; tek uçlu depresyondan ödünç alýnan tedavi seçeneklerinin baþýnda
gelen antidepresanlar(AD) günümüzde iki uçlu depresyon tedavisinde oldukça sýk reçetelenmektedir(1). Klinisyenler zaman
zaman depresif belirtilerle baþetmek için hastalýk dönemleri dýþýnda eþik altý(EA) depresif belirtilerin tedavisinde de AD’ý
tercih etmektedirler. Buradan yola çýkarak biz de eþik üstü(EÜ) ve EA belirtilerin tedavisi için yalnýzca AD reçetelenen durumlarý
gözden geçirmeyi amaçladýk.
Yöntem: Bakýrköy Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi Raþit Tahsin Duygudurum Merkezi’nde ikiuçlu bozukluk tanýsýyla
takip edilmekte olan 784 hastanýn geriye dönük klinik kayýtlarý incelenmiþ, EA ve EÜ depresif belirtilerin tedavisinde yalnýzca
ADlarýn tercih edildiði 68 hastanýn 78 dönemine iliþkin belirtileri kaydedilmiþtir. Klinik belirtiler yapýlandýrýlmýþ özgün bir
veri formundan(2) ve hastane kayýtlarýndan elde edilmiþtir. Depresif belirtilerle iliþkili klinik özellikler SPSS 16 versiyonuna
girilerek tanýmlayýcý istatistikle deðerlendirillmiþtir.
Sonuçlar: 784 hastanýn toplam 263 depresif dönemi içerisinden yalnýzca AD baþlanan 55 depresif dönem ve 23 EA durum
deðerlendirildi. 263 depresif dönemin %20,9’unun(n=55 ) tedavisinde yalnýzca ADlarýn tercih edildiði gözlendi. Depresif
belirtiler nedeniyle AD tercih edildiði durumlarda (55 depresif ve 23 EA depresif belirtili dönem) önceki manik kayma oraný
%33,3 saptandý. Depresif belirtili EA ve EÜ durumlarýn %6,4’ünde AD tedavi manik kayma nedeniyle sonlandýrýlmýþtý. 21
EA durum sýrasýnda duygudurum dengeleyici (DDD) kullanýlmaktayken %42,8’inde(n=9) DDD kan düzeyi bakýlmaksýzýn
AD tedavi baþlanmýþtý.
Tartýþma: EÜ depresif belirtilerin tedavisinde Ýki uçlu bozukluk tedavi kýlavuzlarý duygudurum dengeleyicilerin önemini
vurgulamakta ve kan düzeyi takiplerinin yapýlmasýný önermektedir(3). Buradan hareketle, EA depresif durumlarýn tedavisinde
de DDD kan düzeylerinin takibi önemliyken; klinisyenlerin, hiç de azýmsanmayacak oranda, DDD düzeyi ölçmeksizin AD
baþladýðý gözlenmiþtir.
18
SB 12
Ýki Uçlu Bozuklukta Baðlanma Biçiminin Klinik Görünüm ve Gidiþle Ýliþkisi
Filiz Kökçü1, Sermin Kesebir2, Ferhan Dereboy1,
1Adnan Menderes Üniversitesi, Aydýn, 2ADU Psikiyatri
Sözel Bildiriler
Amaç: Baðlanma biçimi yaþamýn erken dönemlerinde belirlenen ve süreklilik gösterdiði düþünülen, kiþinin diðer insanlarla
iliþki kurma örüntüsünü þekillendiren bir görüngüdür, bir kez belirlendikten sonra çok az deðiþkenlik gösterir. Güvensiz
baðlanma biçimi yaþamýn ilerleyen dönemlerinde psikopatolojinin ortaya çýkýþý ile iliþkilendirilirken güvenli baðlanma biçimi
saðlýklý geliþim süreçleri ile iliþkilendirilmiþtir. Major depresif bozukluk, doðum sonrasý depresyon, sosyal fobi, obsesif kompulsif
bozukluk ve aðrý bozukluðunun güvensiz baðlanma biçimi ile iliþkisi çeþitli araþtýrmalarda gösterilmiþtir. Bu çalýþmanýn amacý
iki uçlu bozuklukta baðlanma biçimleri arasýnda klinik özellikler ve gidiþ yönünden benzerlikler ve farklýlýklar olup olmadýðýný
araþtýrmaktýr.
Yöntem: 44 ötimik iki uçlu olguda baðlanma biçimi Eriþkin Baðlanma Biçemi Ölçeði (EBBÖ) ile deðerlendirilmiþtir. Hastalýkla
ilgili bilgiler STAR-TURK Duygudurum Bozukluklarý Taný ve Ýzlem Formu’ndan elde edilmiþtir.
Bulgular: Ýki uçlu bozuklukta öyküde fiziksel ve cinsel kötüye kullaným ve premenstrüel sendrom güvensiz baðlanan olgular
arasýnda daha sýktýr (sýrasýyla p= 0.02, 0.025 ve 0.008). Güvensiz baðlanan olgular arasýnda aðýr þiddette epizod geçirenler
daha fazladýr (p= 0.028). Güvensiz baðlanan bu grupta postpartum baþlangýç ve mevsimsel gidiþ, depresyon-mani-iyilik
þeklindeki gidiþ örüntüsü ve ani baþlangýç ve bitiþ þeklindeki dönem örüntüsü daha sýk bulunmuþtur (sýrasýyla p= 0.052,
0.029, 0.039 ve 0.039). Güvensiz baðlanan olgularýn hastaneye yatýþ sayýsý daha yüksektir (p=0.039). Bu grupta alkol ve
madde kullanýmý daha sýktýr (p= 0.034 ve p= 0.051). Güvensiz baðlanan olgular arasýnda düþük sosyal iþlevsellik daha sýktýr
(p= 0.007). Yine güvensiz baðlanan olgular arasýnda evli olmayanlarýn sayýsý daha fazladýr (p= 0.036), daha çok sayýda
çocuklarý vardýr (p= 0.032).
Sonuç: Baðlanma biçimi iki uçlu bozukluðun klinik görünüm ve gidiþini etkiliyor gibi görünmektedir.
19
SB 13
Sözel Bildiriler
Ýki Uçlu Bozukluk Tanýlý Olgularda ve Çocuklarýnda Baðlanma Biçimi, Kiþilik Ve Mizaç Ýliþkisi: Kontrollu Bir
Çalýþma
Filiz Kökçü1, Sermin Kesebir2, Ferhan Dereboy1,
1Adnan Menderes Üniversitesi, Aydýn, 2ADU Psikiyatri
Amaç: Ýki uçlu bozukluk yineleyen ve süregen bir bozukluktur. Yaþamýnýn erken evrelerinde annenin hastalýk belirtilerinin
süt çocuðuna getirdiði ek yük baðlanma yönünden önemli olacaktýr. Bu çalýþmanýn amacý iki uçlu bozukluk olgularýnda,
çocuklarýnda ve saðlýklý bireylerde baðlanma biçimlerini karþýlaþtýrmak, baðlanma biçimi ile kiþilik ve mizaç arasýnda bir
iliþki olup olmadýðýný incelemektir.
Yöntem: 44 ötimik iki uçlu olgu ve 35 saðlýklý çocuðunda baðlanma biçimi EBBÖ, kiþilik bozukluklarý SCID-II, Mizaç TEMPSA ile deðerlendirilmiþtir. Yaþ ve cinsiyet yönünden benzer, 84 kiþilik saðlýklý kontrol grubunda da ayný deðerlendirme yapýlmýþtýr.
Bulgular: Ýki uçlu olgularýn kaçýngan baðlanma puanlarý saðlýklý bireylerinkinden yüksek bulunmuþtur (p= 0.004). Ýki uçlu
olgularýn çocuklarýnýn kaygýlý/ikircikli baðlanma puanlarý hasta ebeveynlerininkinden yüksektir (p= 0.008). Ýki uçlu olgularýn
çocuklarýnýn kaçýngan ve kaygýlý/ikircikli baðlanma puanlarý saðlýklý kontrollerden yüksektir (p= 0.03 ve p= 0.005).
Ýki uçlu olgularda kaçýngan baðlanma puanlarý ile depresif, siklotimik, sinirli ve endiþeli mizaç puanlarý arasýnda doðrusal
(sýrasýyla p= 0.011, 0.044, 0.027 ve 0.018), hipertimik mizaç puanlarý arasýnda ters yönde (p= 0.008) bir iliþki saptanmýþtýr.
Güvensiz baðlanan olgularýn depresif, siklotimik, sinirli ve endiþeli mizaç puanlarý güvenli baðlanan olgularýnkinden daha
yüksektir (sýrasýyla p= 0.011, 0.044, 0.027 ve 0.018). Ýki uçlu olgularýn çocuklarýnda kaygýlý/ikircikli baðlanma puanlarý
ile siklotimik ve sinirli mizaç puanlarý arasýnda (p= 0.003 ve 0.001), kaçýngan mizaç puanlarý ile depresif ve endiþeli mizaç
puanlarý arasýnda (p= 0.042 ve p= 0.052) bir iliþki gösterilmiþtir. Güvensiz baðlanan grubun depresif, siklotimik, sinirli ve
endiþeli mizaç puanlarý güvenli baðlanan gruptan yüksektir (sýrasýyla p= 0.009, 0.001, 0.001 ve 0.002). Saðlýklý kontrol
grubunda güvensiz baðlananlarýn siklotimik mizaç puanlarý daha yüksektir (p= 0.03). Güvensiz baðlanan olgularda þizoid, histriyonik, sýnýr ve antisosyal ve obsesif kompulsif kiþilik bozukluklarý daha sýk izlenmiþtir
(sýrasýyla p= 0.051, 0.054, 0.001, 0.051 ve 0.051).
Sonuç: Güvensiz baðlanma duygudurum bozukluðu geliþtirmeye yatkýnlaþtýrýcý mýdýr? Bunu bilmiyoruz ama iki uçlu bozukluk
belirtileri ebeveyn-çocuk baðlanmasýný olumsuz etkiliyor gibi görünmektedir.
20
SB 14
Major Depresyon Olgularýnda Depresif Epizod Sayýsý Ýle Serum Neopterin Düzeylerinin Ýliþkisi
Amaç: Bu çalýþmada major depresyon olgularýnda serum neopterin düzeylerinin kontrol grubundan farklý olup olmadýðý ve
geçirilmiþ MD epizodu ile serum neopterin düzeyi arasýndaki iliþkinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Sözel Bildiriler
Cemil Çelik1, Murat Erdem2, Mehmet Iþýntaþ3, Tuncer Çaycý4, Fuat Özgen5, Aytekin Özþahin6,
1GATF Psikiyatri AD. Ankara, 2Anýttepe Jandarma Dispanseri, Ankara, 3Kýbrýs Askeri Hastanesi, Kýbrýs, 4GATF Biyokimya
AD., 5GATF Psikiyatri AD, 6GATF Psikiyatri AD.
Yöntem: GATA Psikiyatri Polikliniðine ardýþýk olarak baþvuran, DSM-IV Eksen I Bozukluklarý Ýçin Yapýlandýrýlmýþ Klinik Görüþme
Formu (SCID-I) ile Major Depresyon tanýsý alan ve çalýþmaya katýlmayý kabul eden 30 hasta çalýþmaya alýnmýþtýr. Yaþ, cinsiyet
ve eðitim düzeyi yönünden eþleþtirilmiþ, çalýþmaya katýlmayý kabul eden 26 saðlýklý gönüllü kontrol grubu olarak seçilmiþtir.
Hasta ve kontrol grubu olgulardan tam kan, rutin biyokimya ölçümü ve serum neopterin düzeylerinin tespiti için periferik
venöz kan örnekleri alýnmýþtýr.
Bulgular: MD grubunda 9 hastanýn (% 30) ilk epizod, 12’sinin (% 40) 2 nci epizod ve 9’unun (% 30) 3 ncü epizod MD olgusu
olduðu saptanmýþtýr. Ýki ve daha fazla atak geçiren MD grubunun serum neopterin düzeyinin ilk atak MD ve kontrol grubundan
yüksek olduðu saptanmýþtýr. MD olgularýnda depresif epizod sayýsý arttýkça serum neopterin düzeyinin arttýðý tespit edilmiþtir
MD olgularýnda serum neopterin düzeyi üzerine olgularýn yaþý ve geçirilen epizod sayýsýnýn baðýmsýz olarak etkili olduðu,
sigara kullanýmýnýn etkili olmadýðý tespit edilmiþtir
Sonuç: Çalýþmanýn sonucuna göre geçirilmiþ depresyon epizod sayýsý ile serum neopterin düzeyi arasýnda iliþki olduðu tespit
edilmiþtir.
Kaynaklar
1. Kuloðlu M, Önen S, Aracý S. Antidepresanlar, Sitokinler ve Ýmmün Sistem. Yeni Symposium Dergisi 2009; 47: 98-106.
2. Wichers MC, Kenis G, Leue C, Koek G, Robaeys G, Maes M. Baseline Immune Activation as a Risk Factor for the Onset of
Depression During Interferon-Alpha Treatment. Biol Psychiatry 2006; 60: 77–79. Tuðlu C, Kara SH. Depresyon, Sitokinler
ve Baðýþýklýk Sistemi. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2003; 13: 142-150.
21
SB 15
Sözel Bildiriler
Bipolar Bozukluk Tanýlý Ötimik Hastalar ve Birinci Derece Akrabalarýnda Dürtüsellik: Saðlýklý Kontrollerle
Karþýlaþtýrmalý Bir Çalýþma
Ceren Hýdýroðlu1, Þehnaz Neslihan Gürz Yalçýn2, Baþak Baðcý2, Yaprak Çilem Yalçýn Arslan2, Zeliha Tunca2, Ayþegül Özerdem3,
1Dokuz Eylül Üniversitesi Saðlýk Bilimleri Enstitüsü Klinik Sinirbilimleri, 2DEU Týp Fakültesi Psikiyatri AD, 3DEU Psikiyatri
AD-Saðlýk Bil.Ens.Sinirbilimleri AD
Bipolar bozukluk dürtüsellik özelliðine sahip nöropsikiyatrik bir hastalýktýr [1]. Dürtüsellik, çeþitli psikiyatrik bozukluklarda
patolojik olarak ortaya çýkan, kiþilik boyutunu, davranýþsal ve biliþsel bileþenleri içeren çok yönlü bir kavramdýr. Dürtüselliðin
bipolar bozuklukta belirti þiddetinden ve hastalýk dönemlerinden baðýmsýz, süreðen bir yatkýnlýk olduðu düþünülmektedir
[2,3]. Amaç; ötimik bipolar hastalar ve hastalýktan etkilenmemiþ birinci derece akrabalarýnda, dürtüsellik ve risk alma
eðilimini saðlýklý bireylerle karþýlaþtýrmalý olarak deðerlendirmektir. Hastalarýn ve akrabalarýnýn saðlýklýlardan farklý, birbirlerine
benzer özellikler göstereceði hipotezlenmiþtir.
Örneklemi; Bipolar Bozukluk I tanýlý, en az 6 aydýr ötimik olan 30 hasta, bu hastalarýn 25 birinci derece akrabasý ve hastalar
ile eþleþtirilmiþ 30 saðlýklý katýlýmcý oluþturmaktadýr. Çalýþmada, SCID-I, SKÝP-TÜRK , Barratt Dürtüsellik Ölçeði–11, Balon
Analog Risk Testi (BART) ve Alkol Kullaným Bozukluklarý Tanýma Testi kullanýlmýþtýr.
Risk almanýn davranýþsal olarak deðerlendirildiði bir ölçüm olan BART’ta bipolar hastalar ve birinci derece akrabalarý saðlýklý
kontrollere göre anlamlý olarak daha az öðrenme davranýþý sergilemiþlerdir. Bipolar hastalar, BD֖11 toplam puanýnda
saðlýklý kontrollere göre anlamlý olarak yüksek puanlar almýþtýr. Bipolar hastalarýn hastalýk deðiþkenleri ile ölçek ve test
sonuçlarý arasýnda iliþki bulunmamýþtýr.
Bulgular bipolar hastalarýn iyilik dönemlerinde de devam eden, hastalýk özelliklerinden baðýmsýz dürtüsellik ve risk alma
eðilimlerinin olduðunu göstermektedir. Birinci derece akrabalarýnda da benzer bir örüntünün görülmesi dürtüselliðin bipolar
bozukluk için güçlü bir endofenotip adayý olduðunu görüþünü desteklemektedir.
1- Najt P, Perez J, Sanches M, Peluso MA, Glahn D, Soares JC. Impulsivity and bipolar disorder. Eur Neuropsychopharmacol
2007; 17: 313–320.
2- Peluso MAM, Hatch JP, Glahn DC, Monkul ES, Sanches M, Najt P, Bowden CL, Barratt ES, Soares JC. Trait impulsivity in
patients with mood disorders. J Affect Disord 2007; 100: 227–231.
3-Holmes MK, Bearden CE, Barguil M, Fonseca M, Monkul ES, Nery FG, Soares JC, Mintz J, Glahn DC. Conceptualizing
impulsivity and risk taking in bipolar disorder: Importance of history of alcohol abuse. Bipolar Disord 2009; 11: 33–40.
22
SB 16
Kannabis Kullanýmýnýn Beyin Derive Nörotrofik Faktör Düzeyleri Üzerine Etkisi ve Psikotik Semptomlarla
Ýliþkisi
Amaç: Hastalýklar ile ilaç ve madde kullanýmý sonrasýnda BDNF (beyin derive nörotrofik faktör) düzeylerindeki deðiþiklikler
bu etmenlerin doðrudan santral sinir sistemi nöronlarýnýn yaþamsallýðýnýn ve sinaptik plastisitesinin bozulmasý ile
iliþkilendirilebileceðinin göstergesidir. (1,2).
Sözel Bildiriler
Aslý Enez Darçýn1, Serçin Yalçýn Çavuþ2, Nesrin Dilbaz2, Esma Yenilmez2, Hasan Kaya2, Ýhsan Tuncer Okay2,
1Ankara Numune Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2A.N.E.A.H.
Çalýþmada kannabis kullanýmýnýn BDNF düzeyleri üzerine etkisini araþtýrmak, kannabis kullanýmýna baðlý psikotik bozukluk
geliþen ve geliþmeyen hasta grubundaki BDNF düzeylerinin birbirleri ile karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya son 2 haftadýr kannabis kullanmadýðý belirlenen (sözel beyan ve idrar taramasý sonucu) 18-55 yaþlarý
arasýnda 25 kannabis kullaným bozukluðu, 25 kannabis kullanýmýna baðlý psikotik bozukluk, hiç ilaç ve madde kullanmamýþ
8 þizofreni hastasý ile 25 saðlýklý gönüllü erkek kabul edilmiþtir. Çalýþma halen devam etmektedir.
Bulgular: Dört grup arasýnda yaþ ve alýnan eðitim yýlý açýsýndan fark yoktur. Kannabis kullanýmýna baþlama yaþý psikotik
bozukluk geliþen grupta geliþmeyen gruba göre düþük olmakla birlikte (sýrasý ile18.7±1.1, 20.2±1.3) bu fark anlamlý
düzeyde bulunmamýþtýr. Kannabis kullaným yýlý ve haftalýk kullaným sýklýðý açýsýndan da iki grup arasýnda fark saptanmamýþtýr.
Kannabis kullanýmý olan iki grupta saptanan ortalama BDNF deðerleri arasýnda fark saptanmazken (PB olan grupta
23.32±10.6, PB olmayan grupta 20.75±8.6), bu deðerler saðlýklý kontrollerde saptanan deðerlerden anlamlý olarak düþük
bulunmuþtur (p<0.000). Þizofreni grubuna ait BDNF deðerleri kontrollere göre anlamlý olarak düþük iken, kannabis kullanan
hasta grubunun BDNF deðerleri arasýnda anlamlý fark izlenmemiþtir.
Sonuç: Çalýþmamýzda þizofreni hastalarý için kontrollerden anlamlý olarak düþük saptadýðýmýz BDNF deðerleri literatürle
uyumlu olup þizofreninin nörogeliþimsel yönü ile açýklanmaktadýr. Kronik kannabis kullanýmýnýn, BDNF gibi nöronlarýn
yaþamsallýðý ile iliþkilendirilen nörotrofinlerin sentezini baskýlamasý, bu maddenin literatürce desteklenen þekilde nöronal
ve aksonal bütünlüðü bozduðunu göstermektedir (3). Çalýþmamýz kannabisin, psikotik bozukluða neden olsun olmasýn,
þizofreni hastalarýnda gözlendiði þekilde nörotrofinleri azalttýðýný göstermektedir.
Kaynaklar
1. Iversen L. Cannabis and the brain. Brain 2003;126:1252–1270.
2. Thoenen, H., Neurotrophins and neuronal plasticity. Science 1995;270,593–598.
3. Hermann, D.,et all. Dorsolateral prefrontal cortex n-acetylaspartate/total creatine (NAA/tCr) loss in male recreational
cannabis users. Biol. Psychiatry 2007;61,1281–1289.
23
POSTER BÝLDÝRÝLER
PB 1
Adli Bir Ergen Olgunun Kapsamlý Nöropsikiyatrik Deðerlendirmesi: Olgu Sunumu
Ali Evren Tufan
Savaþ Yýlmaz
Görkem Karakaþ Uðurlu
Rabia Bilici
Selman Orhan
Mustafa Nuray Namlý
PB 2
Adli Serviste Munchausen By Proxy Sendromu
PB 3
Adli Yönden Frontal Lob Sendromu
Þükrü Kartalcý
Serdal Özdemir
Süheyla Ünal
PB 4
Poster Bildiriler
Tuba Özcanlý
Gökþen Yüksel
Levent Ortaköylü
Sefa Saygýlý
Bir Seri Katilin Psikiyatrik Profili
Gökþen Yüksel
Tuba Özcanlý
Levent Ortaköylü
Ýbrahim Balcýoðlu
Füsun Aral
PB 5
Psikiyatride Etik ve Hukuki Açýdan Onam
Armagan Y. Samancý
Hakan Okur
Ýbrahim Baþaðaoðlu
PB 6
Barbeksaklon Kötüye Kullanýmý; Bir Vaka Nedeni Ýle
Aslý Enez Darçýn
Nesrin Dilbaz
Ýhsan Tuncer Okay
PB 7
Bir Amatem Kliðiniðinde Servis Ortamýnýn Tedavi Motivasyonuna Etkisi
Ayþegül Savaþan
27
PB 8
Genel Psikiyatri Polikliniðine Baþvuran Hastalarda Sigara ve Alkol Kullanýmý
Cem Þengül
Muharrem Efe
Hüseyin Alaçam
PB 9
Ketiapin Kötüye Kullanýmý: 3 Vaka Sunumu
Hasan Kaya
Nesrin Dilbaz
Poster Bildiriler
PB 10
Kronik Tiner Baðýmlýlýðý Olan Erken Baþlangýçlý Biliþsel Yetersizlik Olgusu
Mehmet Hamid Boztaþ
Çiðdem Çiftçi Kaygusuz
Özden Arýsoy
PB 11
Uzun Süreli Alkol Kullanýmý Olan Hastada Korsakof Psikozu Deliryum Ayrýmý
Baþak Aktürk
Behçet Coþar
Aslýhan Sayýn
PB 12
Vareniklin Kullanýmý Sonrasý Geliþen Suisid Düþüncesi Vakasý
Özlem Bolat
Nesrin Dilbaz
Ýhsan Tuncer Okay
Hasan Kaya
PB 13
PB 14
‘Travmatik Yas’ : Ýki Olgu Sunumu
Çiçek Hocaoðlu
Demografik Özellikler Ýle Benlik Saygýsý Arasýndaki Ýliþki: Yetiþkinler Üzerine Ampirik Bir Araþtýrma
Mustafa Koç
PB 15
Genelleþmiþ Anksiyete Bozukluðu Ölçeði (GABÖ) Türkçe Versiyonunun Geçerlik Ve Güvenirlik Çalýþmasý
Þükrü Uðuz
Tunç Alkýn
Mutrat Eren Özen
Gülþah Seydaoðlu
Atýl Mantar
Spilios V. Argyropoulos
David Nutt
28
PB 16
Karabað Savaþý Örnekleminde Travma Sonrasý Stres Bozukluðu Ve Alkol Kullaným Bozukluklarý Birlikteliði
Elshad Mehdiyev
Cemil Çelik
Barbaros Özdemir
PB 17
Kardeþlerinin Saçýný Yolan Farklý Bir Trikotillomani Olgusu
Demet Oyekçin
PB 18
Obsesif Kompulsif Bozuklukta Travmatik Geçmiþ Yaþam Deneyimleri
PB 19
Obsesif Kompulsif Semptomlarla Baþlayan Prodromal Psikoz
Cem Çýnar
Bürge Kabukçu Baþay
Fýrat Hamidi
Baybars Veznedaroðlu
PB 20
Poster Bildiriler
Pýnar Çetinay Aydýn
Betül Eliküçük
Nermin Tenekeci
Þeref Gülseren
Panik Bozukluðunda Olasý Alt Tipler
Ali Cezmi Arýk
Hatice Güz
Ahmet Rýfat Þahin
Ömer Böke
Arzu Sarp
Gökhan Sarýsoy
Zuhal Abanoz
PB 21
Saðlýk Kaygýsý Envanteri (Haftalýk Kýsa Form) Türkçe Geçerlilik ve Güvenilirlik Çalýþmasý
E. Özgün Karaer Karapýçak
Kevser Aktaþ
Selçuk Aslan
PB 22
Yaygýn Anksiyete Bozukluðunda CRP ve m-Magnezyum Düzeyleri
Armaðan Y. Samancý
Hira Selma Kalkan
Ýzgi Alnýak
Hazal Çelik
29
PB 23
Bipolar Affektif Bozukluk ve Þizofreni Tanýlarý Ýle Takipli 2 Frontotemporal Demans Olgusu
Hande Ayraler
Buket Yücel Altan
Behçet Coþar
Aslýhan Sayýn
PB 24
Deliryumun Haloperidolle Tedavisi Sýrasýnda Ortaya Çýkan Nöroleptik Malign Sendromun Ekt ile
Etkin Bir Þekilde Tedavisi. Bir Olgu Sunumu.
Poster Bildiriler
Barbaros Özdemir
Cemil Çelik
Alper Çýnar
Aytekin Özþahin
PB 25
Nadir Bir Dikkat Eksikliði Ve Konuþma Bozukluðu Nedeni: Nörofibromatoz Tip 6
Emel Koçer
Mehmet Emin Yanýk
Mehmet Eryýlmaz
Abdulkadir Koçer
Cihangir Aliaðaoðlu
PB 26
Septal Kaviteli Kiþilerde Psikiyatrik Taný Daðýlýmý: Bir Ön Çalýþma
Yarkýn Özenli
Mustafa Aktekin
Önder Tugal
Nilgün Taþkýntuna
Özlem Alkan
Tülin Yýldýrým
PB 27
Behçet Hastalýðý Olan Kadýn Hastalarda Cinsel Fonksiyon Bozukluðu Ve Depresyon
Birgül Elbozan Cumurcu
Fikret Erdemir
Pelin Aytan
Özgür Boztepe
Doðan Atýlgan
PB 28
Bir Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniðine Vajinismus Nedeniyle Baþvuran Çiftlerin
Sosyodemografik Ve Klinik Özellikleri
Rabia Bilici
Görkem Karakaþ Uðurlu
Ali Evren Tufan
Mustafa Nuray Namlý
30
PB 29
Major Depresif Bozukluk Ve Panik Bozukluk Hastalarýnda Cinsel Ýþlev Bozukluðu Sýklýðý
lker Özyýldýrým
Seval Kösecioðlu
PB 30
Migren ve Gerilim Tipi Baþaðrýsýnda Cinsel Ýþlev Bozukluklarý: Kontrollü Bir Çalýþma
Emrem Beþtepe
Murat Çabalar
Celal Çalýkuþu
Feride Örnek
Suat Küçükgöncü
Vildan Yayla
Þahap Erkoç
Postmenopozal Non Depresif Kadýnlarda Hipnotiklerin Cinselliðe Etkileri: Trazodon ve Zopiklonun
Karþýlaþtýrýlmasý
Defne Eraslan
Özgür Öztürk
PB 32
Psikojenik Erektil Disfonksiyon Tanili hastalarla saðlikli kontrollerýn cýnsel mýtler bakimindan
karþilaþtirilmasi
Poster Bildiriler
PB 31
Bülent Taymur
Bülent Kadri Gültekin
Sefa Saygýlý
PB 33
Psikojenik Erektil Disfonksiyon Tanýlý Hastalarla Saðlýklý Kontrollerin Cinselliði Etkileyecek
Faktörler ve Psikoseksüel Geliþim Yönünden Karþýlaþtýrýlmasý
Bülent Taymur
Bülent Kadri Gültekin
Sefa Saygýlý
PB 34
Psikojenik Erektil Disfonksiyon Tanýlý Hastalarla Saðlýklý Kontrollerin Klinik Özellikler ve
Psikiyatrik Hastalýklar Yönünden Karþýlaþtýrýlmasý
Bülent Taymur
Bülent Kadri Gültekin
Sefa Saygýlý
PB 35
Psikotrop Ýlaç Kullananlarda Cinsel Yan Etkiler Ve Prolaktin Ýliþkisinin Araþtýrýlmasý
Seher Olga Güriz
Sibel Örsel
Hakan Türkçapar
Aslý Erkan Ekinci
Berna Çaðatay Kara
Türkan Doðan
Yasir Þafak
31
PB 36
Psikotrop Ýlaç Tedavilerinde Cinsel Yan Etkilerin Sýklýðý
Seher Olga Güriz
Berna Çaðatay Kara
Özgür Solak
Bengü Baz
Yaþar Özmen
Aslý Erkan Ekinci
Sibel Örsel
Hakan Türkçapar
Poster Bildiriler
PB 37
Yüksek Doz Risperidona Yanýt Veren Çoklu Parafili Olgusu
Fatih Canan
Adnan Özçetin
Celalettin Ýçmeli
Osman Kýlýç
Ahmet Ataoðlu
PB 38
Vajinismus Olgularýnýn Sosyodemografik Özelliklerinin Bazý Deðiþkenlerle Karþýlaþtýrýlmasý:
Elif Aktan Mutlu
Rýfat Karlýdað
PB 39
Bir Olgu Nedeni Ýle Dissosiyatif Kimlik Bozukluðu
Ayça Kýlýç
Nesrin Tomruk
Nihat Alpay
PB 40
Yapay Bozukluk, Somatoform Bozukluklarýn Bir Alt Tipi Olarak Deðerlendirilebilir Mi?;
Bir Olgu Sunumu Dolayýsýyla Kýsa Bir Gözden Geçirme
Sinem Zeynep Baþer
Murat Yalçýn
Mine Özmen
PB 41
Aðýr ve Dirençli Depresyonda EKT ve Duloksetin Kombinasyonu: Ýki Olgu
Yasin Genç
Gürkan Odabaþýoðlu
Defne Eraslan
Özgür Öztürk
PB 42
Akut Manide Olanzapin Kullanýmýna Baðlý Huzursuz Bacak Sendromu Ve Belirtilerin Gabapentinle
Kontrolü
Betül Okat
Nil Sürsal
Fevzi Öztekin
PB 43
Atomoksetin’in Ýndüklediði Manik Atak: Olgu Sunumu
Neslihan Akkiþi Kumsar
Nesrin Dilbaz
32
Bakýmverenin Ruhsal Durumu Tedavi Uyumunu Etkiler Mi? Þizofreni Ve Ýki Uçlu Bozukluk Arasýnda
Bir Karþýlaþtýrma
Sermin Kesebir
Enver Demirel Yýlmaz
Ali Görkem Gencer
Mehmet Fatih Üstündað
PB 45
Bipolar Bozukluðu Ve Çoðul Madde Kullanýmý Olan Bir Vaka'da Aripiprazol Tedavisi
Ali Fuat Beþkardeþ
Hülya Ensari
PB 46
Bipolar Bozukluk Hastalarda Ýçselleþtirilmiþ Damgalanma ve Çok Boyutlu Yakýn Ýliþki Özellikleri
Gökhan Sarýsoy
Ömer Faruk Kaçar
Arif Öztürk
Iþýl Zabun Korkmaz
Birsen Kocamanoðlu
Ömer Böke
Ozan Pazvantoðlu
Ahmet Rýfat Þahin
PB 47
Bipolar Bozukluk ve Motor Nöron Hastalýklarý: Bir Olgu Sunumu
Emel Kurt
PB 48
Bipolar Bozukluklu Hastalarýn Çocukluk Çaðý Kötüye Kullanýmlarý: Sosyodemografik, Çocukluk
Çaðý Psikiyatrik Taný ve Ýlk Epizot Özellikleri Ýle Ýliþkisi
Gökhan Sarýsoy
Ömer Faruk Kaçar
Arif Öztürk
Iþýl Zabun Korkmaz
Birsen Kocamanoðlu
Ömer Böke
Ozan Pazvantoðlu
Ahmet Rýfat Þahin
PB 49
Bipolar Duygudurum Bozukluðu ve Corpus Callosumda Ýskemi
Ahmet Türkcan
Güliz Özgen
PB 50
Bipolar Hastalarda Üreme ve Cinsel Ýþlevler: Uzmanlaþmýþ Bir Duygudurum Bozukluðu Kliniði Verileri
Poster Bildiriler
PB 44
Ebru Aldemir
Fisun Akdeniz
Serhan Iþýklý
Nesli Keskinöz Bilen
Ayþegül Çam
Simavi Vahip
33
PB 51
Bir 17 Alfa Hidroksilaz Eksiliði Olgusu Nedeniyle Hipotalamohipofizer Aks Ve Baþka Türlü
Adlandýrýlamayan Duygudurum Bozukluðu Ýliþkisinin Gözden Geçirilmesi
Sera Yiðiter
Kürþat Altýnbaþ
Müge Ülkü
Timuçin Oral
PB 52
Depresyon ve Anksiyete Bozukluklarýnda Eþtaný
Poster Bildiriler
Hasan Karadað
Buket Özçaltepe
Sibel Örsel
M. Hakan Türkçapar
PB 53
EKT 'ye Cevap Vermeyen Bir Dirençli Depresyon Vakasýnýn Güçlendirme Farmakoterapisi
Armaðan Y. Samancý
PB 54
Ýki Uçlu Bozuklukta Tedavi Uyumunu Neler Etkiler?: Bakýmverenin Ruhsal Durumu
Sermin Kesebir
Gökhan Salkýn
Ferhan Dereboy
PB 55
Ýki Uçlu Bozuklukta Uyku Kalitesinin Ýþlevsellik Üzerine Etkisi: Öncül Sonuçlar
Sinan Gülöksüz
Kürþat Altýnbaþ
Bahri Ýnce
Serap Oflaz
Timuçin Oral
PB 56
Kendine Zarar Verme Davranýþý (Self-Mutilasyon) Ve Depresyon:Olgu Sunumu Ve Gözden Geçirme
Betül Okat
Recep Tütüncü
Ahmet Ýnce
Sezai Berber
PB 57
Lityum Monoterapisiyle Koruma Altýndaki Hastalar- Bipolar 1 Bozukluk Olgu Serisi
Serap Özçetinkaya
Kürþat Altýnbaþ
Timuçin Oral
34
PB 58
Mirtazapine Baðlý Huzursuz Bacak Sendromu Tekrarlayan Uygulama Ýle Önlenebilir Mi? Olgu Serisi
Betül Okat
Nil Sürsal
Fevzi Öztekin
Funda Uysal
PB 59
Neden Takibi Býrakýyorlar? Uzmanlaþmýþ Duygu Durum Merkezinin Verileri
PB 60
Özkýyým Giriþiminde Bulunan Bipolar Bozukluk Hastalarýnýn Mizaç ve Karakter Özellikleri
Poster Bildiriler
Serap Oflaz
Senem Akyazý
Hülya Güveli
Candaþ Kýlýç
Eren Yýldýzhan
Esra Gökçe
Sinan Gülöksüz
Kürþat Altýnbaþ
Erhan Kurt
Timuçin Oral
Gökhan Sarýsoy
Ömer Faruk Kaçar
Arif Öztürk
Iþýl Zabun Korkmaz
Birsen Kocamanoðlu
Ömer Böke
Ozan Pazvantoðlu
Ahmet Rýfat Þahin
PB 61
Tardiv Diskinezi Ve Tedaviye Yanýtsýz Depresyon Tanýlarýyla Ýzlenmekte Olan Bir Hastanýn
Tedavisinde Düþük Doz Pramipeksol Eklenmesiyle Görülen Düzelme
Arzu Zorlu Erkan
Þebnem Pýrýldar
Ahmet Acarer
Fisun Akdeniz
PB 62
Tedaviye Dirençli Depresyonda Aripiprazol Ekleme Tedavisi: Venlafaksin Veya Duloksetine
Aripirazolün Eklendiði Ýki Olgu
Defne Eraslan
Cem Ýncesu
Kültegin Ögel
35
PB 63
Yüksek Dozda Trospiyum Klorür Kullanýmýyla Ortaya Çýkan Mani: Bir Olgu Sunumu
Rabia Bilici
Görkem Karakaþ Uðurlu
Sadullah Saðlam
Umut Iþýk
Tuba Güven
Mustafa Uðurlu
Poster Bildiriler
PB 64
Fethiye Saðlýk Yüksekokulu Öðrencilerinin Kendilik Algýsý Ve Kendini Tanýma Durumlarý
Nurgül Özdemir
Rabia Sohbet
Derya Tanrýverdi
Fatma Görgülü
PB 65
Hemþire Öðrencilerin Sosyotropik - Otonomik Kiþilik Özellikleri ve Etkileyen Faktörlerin Araþtýrýlmasý
Nurgül Özdemir
Derya Tanrýverdi
PB 66
Öðrencilerin Öfke Ýle Baþetme Yollarýnýn Belirlenmesi
Rabia Sohbet
Nurgül Özdemir
Derya Tanrýverdi
Ezel Adýgüzel
PB 67
Öðrencilerin Yalnýzlýk Algýlarý ve Baþa Çýkma Yollarýnýnýn Ýncelenmesi
Rabia Sohbet
Zeynep Mor
Derya Tanrýverdi
Nurgül Özdemir
PB 68
Saðlýk Yüksekokulu Öðrencilerinin Okul Yaþamýndaki Streslerle Baþ Etme Yöntemlerinin Araþtýrýlmasý
Rabia Sohbet
Yakup Karaca
Nurgül Özdemir
PB 69
Talasemi Majorlü Çocuklarýn Yaþam Kalitesinin Deðerlendirilmesi
Þermin Yalýn
Ceyhan Balcý Þengül
Cem Þengül
Özge Kaya
Yasemin Iþýk Balcý
36
PB 70
Anksiyete ve Mutizmle Baþvuran Bir Çocuk Olguda Posterior Fossa Tümörü: Olgu Sunumu
Ali Evren Tufan
Savaþ Yýlmaz
Sadullah Saðlam
Rabia Bilici
Görkem Karakaþ Uðurlu
Mustafa Nuray Namlý
PB 71
Aripiprazol Kullanan Bir Grup Hastada Akatizi Sýklýðý ve Ýliþkili Etkenler
PB 72
Bir Üniversite Hastanesine Baþvuran Ve Týbbi Komorbiditesi Olan Psikiyatri Hastalarýnýn Baþvuru
Þekillerine Göre Karþýlaþtýrýlmasý
Mehmet Hamid Boztaþ
Özden Arýsoy
Hüsna Karadayý
Emrah Orkun Ateþ
PB 73
Poster Bildiriler
Nuray Atasoy
Vildan Çakýr
Adnan Atalay
Numan Konuk
Levent Atik
Deliryum Geliþen Akut Koroner Sendromlu Hastalarda Kortizol Seviyesi: Kontrollü Bir Çalýþma
Yarkýn Özenli
Semih Giray
Yücel Çölkesen
Ava Þirin Tav
Zülfikar Arlýer
Deniz Yerdelen
PB 74
Epilepsi ve Sýnýrda Entelektüel Ýþlevselliði Olan Bir Ergende Ýnteriktal Psikoz ve Tedavisi:
Bir Olgu Sunumu
Ali Evren Tufan
Özlem Özel Özcan
Savaþ Yýlmaz
Rabia Bilici
Görkem Karakaþ Uðurlu
Mustafa Nuray Namlý
PB 75
Farklý Psikiyatrik Görünümler Sergileyen 3 Nöroakantositoz Olgusu
Gonca Karakuþ
Lut Tamam
Kerim Uður
Münevver Tünel
Nurgül Özpoyraz
Yunus Emre Evlice
37
PB 76
Farklý Psoriasis Alt Tiplerinde Depresyon ve Anksiyete
Defne Eraslan
Özgür Öztürk
PB 77
Gastroözofageal Reflü Hastalýðý ve Psikiyatrik Sorunlar: Özelleþmiþ Bir Liyezon Biriminde Ýzlenen
Hastalarýn Gözden Geçirilmesi
Defne Eraslan
Serhat Bor
Poster Bildiriler
PB 78
Geç Baþlangýçlý Duygudurum Bozukluðu Etyopatogenezinde Fahr Hastalýðý
Aytül Gürsu Hariri
Selcen Doðru Köþker
Tarýk Kutlar
Mustafa Bilici
PB 79
Geç Baþlangýçlý Psikiyatrik Tablolarda Nörosifiliz: Bir Olgu Sunumu
Nesrin Karamustafalýoðlu
Ferda Can Çetin
Abdullah Genç
Ferhan Yener
Cem Ýlnem
PB 80
Kocaeli Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý Konsültasyon Liyezon Birimi Tarafýndan
Üç Ay Ýçinde Yapýlan Konsültasyonlarýn Deðerlendirilmesi
Tuncer Saydanoðlu
Sevcan Sarý
Ýrem Yaluð
PB 81
Kronik Hastalýklarda Yaþam Kalitesi, Uyku Bozukluðu
Zerrin Gamsýzkan
PB 82
Meme Kanseri Ýle Yaþamda Yaratýcý Sanat Çalýþmasý
Ýlkay Kayacan Keser
Nurhan Eren
PB 83
Multipl Skleroz ve Somnambulizm: Vaka Bildirimi
Hayriye Dilek Yalvaç
Murat Emül
Rýfat Karlýdað
Cemal Özcan
Süheyla Ünal
38
PB 84
Multipl Sklerozlu Hastada Eþzamanlý Psikotik Alevlenmeler - Baþarýlý Olanzapin Kortikosteroid
Kombinasyon Tedavisi
Ahmet Bülent Yazýcý
Esra Yazýcý
PB 85
Psikiyatrik Belirtilerle Seyreden Frontal Menenjiom Olgu Sunumu
Nuray Atasoy
Vildan Çakýr
Þanser Gül
Esra Acýman
Numan Konuk
Levent Atik
Psikiyatrik Belirtilerle Seyreden Geçici Corpus Callosum Splenium Lezyonu
Eylem Doðan
Neslihan Akkiþi Kumsar
Nesrin Dilbaz
Ýhsan Tuncer Okay
PB 87
Poster Bildiriler
PB 86
Psikotik Bulgular Ýle Seyreden Tüberoskleroz Olgusu
Ayça Öngel
Emrem Beþtepe
Melih Özeren
Suat Küçükgöncü
Þahap Erkoç
PB 88
Sol Anterior Serebral Arter Ýnfarktýný Takiben Geliþen Depresyon Ve Paronid Psikotik Bozukluk
Gözde Þirin Sart
Burcu Yücetürk
Nilgün Araç
PB 89
Tedaviye Dirençli Poststroke Depresyon Vakasýnda Lamotrijin Kullanýmý
Özden Arýsoy
M. Hamid Boztaþ
Mustafa Sercan
PB 90
Tip 2 Diabetes Mellitus ve Obez Hastalarýn Anksiyete ve Depresif Bozukluk Açýsýndan
Karþýlaþtýrmalý Deðerlendirilmesi
Yarkýn Özenli
Ava Þirin Tav
Aydan Ünsal
Kürþat Özþahin
39
PB 91
Tolterodin Kullanýmý Ýle Birlikte Görülen Bipolar Bozukluk Psikotik Belirtili Mani Ataðý: Olgu Sunumu
Asena Akdemir
Duygu Akbaþ Öncel
Akfer Karaoðlan Kahiloðullarý
PB 92
Tuberoz Skleroz Ve Eþlik Eden Psikiyatrik Tablolar
Poster Bildiriler
Çaðatay Karþýdað
Tuðba Devecioðlu
Ayçe Soydan
Nihat Alpay
Serap Oflaz Batmaz
Nesrin Tomruk
Ekrem Kuþkonmaz
PB 93
Antisosyal Kiþilik Bozukluðu (AKB) Tanýsý Alan Eriþkinlerde Wender Utah Derecelendirme Ölçeðý
(WUDÖ) Ýle Taranan Çocukluk Çaðý Davranýþ Sorunlarýnýn, Eriþkinlikte Öfke Ýle Ýliþkisi
Nakþidil Torun Yazihan
Levent Sütçigil
Nergis Lapseki
PB 94
Rinoplasti Ýçin Baþvuran Hastalara Ait Kiþilik Özelliklerinin Deðerlendirilmesi
Ender Güçlü
Emel Koçer
Þahnur Yýldýzbaþ
Süleyman Yýlmaz
Özcan Öztürk
PB 95
Devlet Hastanesinde Çalýþan Güvenlik Personelinde Tükenmiþlik Düzeyleri
Ceyhan Balcý Þengül
Cem Þengül
Gamze Mercan
PB 96
Kontrol Edilemeyen Alýþveriþ Davranýþý Gösteren Bir Olgu
Evrim Özkorumak
Ahmet Tiryaki
PB 97
Ýnönü Üniversitesi Öðrencilerinde Kumar Oynama Davranýþý, Patolojik Kumar Yaygýnlýðý ve Ýliþkili Etkenler
Burhanettin Kaya
A. Bülent Çekem
Süheyla Ünal
PB 98
Son Bir Yýl Ýçinde Bir Eðitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniðine Baþvuran Olgularýn Deðerlendirilmesi
Çiçek Hocaoðlu
Emine Kýlýnç
Oya Topçu
Abdurrahman Ayazoðlu
40
PB 99
Akut Psikotik Bozukluk Belirtileriyle Seyreden Kronik Subdural Hematom Olgusu
Hüseyin Günay
Recep Tütüncü
Hüseyin Onur Sildiroðlu
PB 100 Aripiprazol Tedavisinden Fayda Gören Þiddetli Bir Tardif Diskinezi Olgusu
Tuðçe Toker Uðurlu
Cem Þengül
Osman Özdel
PB 101 Bir Bölge Hastanesinde Bir Yýl Ýçerisinde Yatýrýlarak Tedavi Edilen Ergen ve Genç Eriþkin Psikotik
Hastalarda Tedavi Seçimleri ve Taburculuk Sonrasý Gidiþ: Bir Ön Çalýþma
Poster Bildiriler
Ali Evren Tufan
Görkem Karakaþ Uðurlu
Rabia Bilici
Umut Iþýk
Ayten Erdoðan
Savaþ Yýlmaz
PB 102 Bir Bölge Hastanesinde Bir Yýl Ýçerisinde Yatýrýlarak Tedavi Edilen Ergen ve Genç Eriþkin Psikotik
Hastalarýn Sosyodemografik ve Klinik Verileri: Retrospektif Bir Çalýþma
Ali Evren Tufan
Görkem Karakaþ Uðurlu
Rabia Bilici
Umut Iþýk
Ayten Erdoðan
Savaþ Yýlmaz
PB 103 Bir Üniversite Hastanesi Psikiyatri Bölümü Psikoz Polikliniðine Baþvuran ve Ayaktan Tedavi Gören
Hastalarda Metabolik Sendrom Sýklýðý
Gökhan Sarýsoy
Arif Öztürk
Derya Akkaya
Ömer Böke
Ahmet Rýfat Þahin
PB 104 Essitalopram Tedavisi Sýrasýnda Geliþen Galaktore
Cem Þengül
Hüseyin Alaçam
Muharrem Efe
Hasan Herken
41
PB 105 Fasiyoscapulohumeral Distrofi, Behçet Hastalýðý Ve Þizofreni Birlikteliði,Bir Olgu Sunumu
Dursun Hakan Delibaþ
Leyla Gülseren
Berna Karakoç
Levent Mete
PB 106 Folie A Deux: Ýki Olgu Sunumu
Poster Bildiriler
Burcu Yücetürk
Baybars Veznedaroðlu
Bülent Kayahan
Rahime Kaya
PB 107 Hemþirelik Öðrencilerinin Þizofreniye Ýliþkin Bilgi ve Tutumlarýnýn Ýncelenmesi
Özlem Avit
Tülay Saðkal
PB 108 Kartagener Sendromu Ve Psikotik Bozukluk:Bir Olgu Sunumu
Ayþegül Ermiþ
Ahmet Türkcan
Emin Ceylan
Fulya Maner
PB 109 Ketiyapin Kullanýmýna Baðlý Tardif Diskinezi
Fatma Akyüz
Sevda Gümüþ
Ömer Saatcioðlu
PB 110 Klozapin Kullanan Bir Grup Hastada Serum Trigliserid Düzeyleri Ve Psikopatoloji Þiddeti
Nilay Deniz
Solmaz Türkcan
Ahmet Türkcan
PB 111 Klozapin Kullanýmýna Baðlý Agranülositoz Olgusu
Belinda Maþalý
Yavuz Atýþ
Doðan Yeþilbursa
PB 112 Konjenital Hipotiroidili Olguda Psikotik Bozukluk
Fatih Canan
Gökhan Celbek
Adem Güngör
Ahmet Ataoðlu
42
PB 113 Olanzapine Baðlý Bir Çekilme Diskinezisi Ve Süpersensitivite Psikozu Olgusu
Mehmet Güdük
Hakan Karaþ
Ömer Saatçioðlu
PB 114 Olanzapinle Tedavi Edilen Delusyonel Parasitosis: Vaka Sunumu Ve Gözden Geçirme
Betül Okat
Gülþen Ýskender
Kamuran Türker(Sayýlýr)
Cihat Ogan
Recep Tütüncü
PB 115 Olfaktör Referans Sendromu: Bir Olgu Sunumu
PB 116 Paylaþýlmýþ Psikoz Ve Adli Yönleri; Olgu Sunumu
Poster Bildiriler
Haluk Aksu
Emine Ebru Aksu
Abdulkadir Tabo
Ömer Saatçioðlu
Vesile Altýnyazar
Gökhan Salkým
PB 117 Þizoaffektif Bozukluk Ve Gilbert Sendromu Birlikteliði: Olgu Sunumu
Birmay Çam
Almýla Erol
Nermin Tenekeci
Demet Gülpek
Levent Mete
PB 118 Þizofrenide Klozapin Tedavisine Modafinil Eklenmesi Ýle Ortaya Çýkan Hipomani
Suzan Özer
Basaran Demir
PB 119 Þizofrenide Klozapin Tedavisine Modafinil Eklenmesi: Beþ Hastanýn Sonuçlarý
Suzan Özer
Mustafa Çelik
Basaran Demir
PB 120 Þizofreniden Ýyileþmede Depresif Bulgular Ve Aile Yükü
Vesile Altýnyazar
Gökhan Salkým
Vesile Altýnyazar
Saliha Ildýrlý
Sevinç Ýnal
43
PB 121 Taný Karmaþasý Olan Bir Olguda Semptomatik Elektrokonvülsif Tedavi Uygulanmasý
Mihrimah Gürýþýk
Esra Etyemez
Damla Alp
Behçet Coþar
Aslýhan Sayýn
Poster Bildiriler
PB 122 Tedaviye Dirençli Þizofrenide Aripiprazol Ve EKT Birlikte Kullanýmýnda Belirtilerde Artýþ
Fatma Akyüz
Ezgi Yýldýrým
Alkin Yýlmaz
Þakire Erek
Münevver Hacýoðlu
Ömer Saatçioðlu
PB 123 Türkiye'de Psikotik Bozukluklar Epidemiyolojisi: Yaygýnlýk Tahminleri Ve Kurum Baþvurularý
Üzerine Sistematik Bir Gözden Geçirme
Ý. Tolga Binbay
Halis Ulaþ
Hayriye Elbi
Köksal Alptekin
PB 124 Beyin Ýçi Lezyon Ýle Ýliþkili Olmayan Geç Baþlangýçlý Obsesif Kompulsif Bozukluk; Bir Olgu Sunumu
Ýlker Özyýldýrým
PB 125 Huzurevi Sakinlerinde Depresyon Sýklýðý
Hasan Karadað
Mustafa Türken
Sibel Örsel
M. Hakan Türkçapar
Akfer Karaoðlan
Ayþegül Kart
PB 126 Yaþlýda Panik Bozukluk: Bir Olgu Sunumu
Çiçek Hocaoðlu
PB 127 14 Yaþ Altý Mortalitesi Yüksek Fiziksel Belirtilerle Giden Ýki A . Nervoza Vakasý
Hülya Oskay
Senem Turan Akdað
PB 128 Anoreksia Nervosa (Bulimik Tip) Vakasýnda Yüksek Doz Fluoksetin Tedavisine Baðlý Manik Kayma
Özden Arýsoy
Ekrem Güney
Mustafa Sercan
M. Hamid Boztaþ
44
PB 129 Anoreksiya Nervosa Ve Wernicke Korsakof Sendromu: Akut Psikoz Ýle Atipik Bir Prezentasyon Ve
Refeeding Sendromu
Nefati Kýðlýoðlu
Gökhan Salkým
Vesile Altýnyazar
PB 130 Berlin, Charité Hastanesi’nden Bir Bulimia Nervoza Olgusu
Nazar Tüysüzoglu
PB 131 Liseli Öðrencilerde Beden Ýmajý ve Yeme Davranýþý Arasýndaki Ýliþkiler
Poster Bildiriler
Asena Akdemir
Tacettin Ýnandý
Duygu Akbaþ
Akfer Karaoðlan Kahiloðullarý
Mehmet Eren
Bahar Sarý Nargis
Ahmet Doðru
PB 132 11 Yaþýnda Kýz Çocuðunda Ketiapin Tedavisi Sonrasý Geliþen Hiperglisemi
Hacý Murat Emül
Tolga Þen
Cemalettin Güneþ
Ahmet Aþýk
Tevfik Demir
PB 133 2006 - 2009 Yýllarý Arasýnda Bir Üniversite Hastanesinde Yapýlan Elektrokonvülsif Tedavinin
Gözden Geçirilmesi
Esra Etyemez
Damla Alp
Mihrimah Gürýþýk
Behçet Coþar
Aslýhan Sayýn
PB 134 Alternatif Bir Ayrýcý Taný: “Yapay Üro - Ýntestinal Fistül”
Recep Tütüncü
Yasemin Tütüncü
PB 135 Amisülpiride Baðlý Geliþmiþ Tardif Distoni: Bir Olgu Sunumu
Seher Olga Güriz
Asli Erkan Ekinci
Sibel Örsel
45
PB 136 Aripiprazol Kullanan Bir Grup Hastada Akatizi Sýklýðý ve Ýliþkili Etkenler
Nuray Atasoy
Vildan Çakýr
Adnan Atalay
Numan Konuk
Levent Atik
PB 137 Aripiprazol Kullanan Hastalarda Akatizi Gözlenen ve Gözlenmeyen Gruplarýn Klinik Özellikleri
Poster Bildiriler
Vildan Çakýr
Nuray Atasoy
Ülkü Beþiktepe
Adnan Atalay
PB 138 Baðcýlar Bölgesi Evlilik Problemleri Araþtýrmasý (EDAR 1)
Armagan Y. Samancý
Burcu Bilginer
Betül Yeþiltepe
Hira Selma Kalkan
PB 139 Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi "Sosyal Bilgilendirme MerkezÝ"
Fatih Kýlýçarslan
Fazilet Þener
Sezgin Alma
Ýsmail Geçgin
PB 140 Behçet Hastalýðýnda Psikiyatrik Sorunlar: Behçet Hastalýðý Sonrasý Psikiyatrik Yakýnmalarý
Baþlayan Bir Olgu
Abdullah Yýldýz
Behçet Coþar
Aslýhan Sayýn
PB 141 Bir Eðitim Hastanesinde Ýstenen Psikiyatri Konsültasyonlarýnýn Deðerlendirilmesi
Fuat Torun
Sebahat Dilek Torun
PB 142 Bir Üniversite Hastanesinde Acil Servisten Ýstenen Psikiyatri Konsultasyonlarýnýn Deðerlendirilmesi
Derya Tekinbaþ
Faruk Uðuz
Nazmiye Kaya
PB 143 Bir Üniversite Hastanesinde Ýntihar Giriþimi Ýle Acil Servise Baþvuran Olgularýn Deðerlendirilmesi
Derya Tekinbaþ
Faruk Uðuz
Nazmiye Kaya
46
PB 144 Cezaevindeki Tutuklu ve Hükümlülerde Öfke ve Depresyon Ýliþkisi
Hasan Karadað
Ayþegül Kart
Sibel Örsel
Metin Canbal
Akfer Karaoðlan
M. Hakan Türkçapar
PB 145 Dirençli Hýçkýrýklarýn Mirtazapin’le Baþarýlý Tedavisi
Ali Fuat Beþkardeþ
Hülya Ensari
PB 146 Esansiyel Hipertansiyonda Öfke Düzeyi Ve Öfke Ýfade Tarzý
Poster Bildiriler
Cemil Çelik
Barbaros Özdemir
Tuncer Çaycý
Mustafa Aparcý
K.Nahit Özmenler
Fuat Özgen
Aytekin Özþahin
PB 147 Eþ Zamanlý Valsartan Tedavisine Baðlý Lityum Zehirlenmesi
Neslihan Altunsoy
Nesrin Dilbaz
Hasan Kaya
Tuncer Okay
PB 148 Fahr Hastalýðý: Bir Olgu Sunumu
Orhan Doðan
Güngör Meydan
Murat Semiz
Osman Yýldýrým
Gözde Yontar
PB 149 Fibromiyalji Tedavisinde EMDR Bir Seçenek Olabilir mi? Bir Ön Çalýþmanýn Sunumu
Önder Kavakcý
Ece Kaptanoðlu
Nesim Kuðu
Orhan Doðan
PB 150 Hemodiyaliz Hastalarýnda Aneminin Anksiyete ve Depresyon Ýle Ýliþkisi
M. Hakan Türkçapar
Hasan Karadað
Özlem Baba
Akfer Karaoðlan
Sibel Örsel
47
PB 151 Hipernatremi Ýle Giden Olanzapine Baðlý Nöroleptik Malign Sendrom
Recep Tütüncü
Hüseyin Günay
PB 152 Ýnfertilite Sebebi Açýklanamayan Ve Açýklanan Erkek Ýnfertil Bireylerin Ýnfertiliteye Yönelik
Tutumlarý Ve Emosyonel Durumlarý
Poster Bildiriler
Bahri Ýnce
Þule Ýnce
Sinan Gülöksüz
Sadiye Eren
Esat Timuçin Oral
PB 153 Ýzmir Atatürk Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesinde Yatan Hastalar Ýçin Ýstenen Psikiyatri
Konsültasyonlarýnýn Deðerlendirilmesi
Birmay Çam
Demet Gülpek
Almýla Erol
Levent Mete
PB 154 Ýzmir Ýl Merkezi Kamu Hastanelerinin Acil Servis Çalýþanlarýnda Ýþ Doyumu ve Tükenmiþlik Sendromu
Almýla Erol
Engin Sert
Funda Karbek Akarca
Vermi Deðerli
Demet Gülpek
Hakan Delibaþ
Levent Mete
PB 155 K.T.Ü. Öðrencilerinde Madde Kullanýmý Ve Anne Babaya Baðlanma Biçimleri
Serra Görgün
Ahmet Tiryaki
Murat Topbaþ
PB 156 Kabakulak Ensefaliti Sonrasý Geliþen Tourette Sendromu
Özlem Özcan
Tuðba Yüksel
Birgül Elbozan Cumurcu
PB 157 Kannabise Yanýtlý, Nöroleptik Kullanýmýna Baðlý Tardif Distoni
Buket Belkýz Güngör
Tamer Yiðit
Yeþim Yetimalar Beckmann
Benian Deniz
48
PB 158 Kýsa Semptom Envanteri (KSE)’nin Klinik Örneklemlerde Görünümü
Ayþegül Durak Batýgün
Nesrin Hisli Þahin
PB 159 Klozapine Baðlý Agranülositoz: Bir Olgu Nedeniyle
Neþe Üstün
Abdullah Yýldýrým
Nezih Eradamlar
Latif Ruhþat Alpkan
PB 161 Metilfenidat Tedavisi Sonrasý Çocukta Geliþen Bir Pulmoner Hipertansiyon Olgusu
Mehmet Gökþin Karaman
Nihal Yurteri
Esra Özdemir
Figen Atalay
Ayten Erdoðan
Poster Bildiriler
PB 160 KTÜ Týp Fakültesi Yenidoðan Ünitesinde Düþük Doðum Aðýrlýklý Preterm Bebek Annelerinin
Normal Doðum Aðýrlýklý Term Bebek Anneleri Ýle Depresyon Ve Anksiyete Düzeyleri Bakýmýndan
Karþýlaþtýrýlmasý.
Esra Þahin
Ahmet Tiryaki
PB 162 Olgu Sunumu ve Psikodinamik Açýdan Vampirizm
Recep Tütüncü
Selin Baþer
PB 163 Parkinson Hastalýðý ve Psikoz: Bir Olgu Sunumu
Gözde Yontar
Nesim Kuðu
Orhan Doðan
Önder Kavakçý
Murat Semiz
PB 164 Patolojik Kumar Oynama Tanýsý Alanlarda Dürtü Kontrol Bozukluðu Eþtanýlýlýðý:
Hasan Kaya
Nesrin Dilbaz
PB 165 Psikiyatrik Bozukluðu Olan Hastalarda Nikotin Baðýmlýlýðý
Sibel Örsel
Olga Güriz
Özgür Solak
Yasir Þafak
Türkan Doðan
Yaþar Özmen
Berna Mercan Alýþýr
Haluk Özbay
49
PB 166 Psikiyatrik Hasta Yakýnlarýnda Aile Eðitiminin Deðerlendirilmesi
Semra Enginkaya
Münevver Akýn
Nihat Alpay
PB 167 Psikiyatrik Hastalarda Hastalýk Tanýsý, Ajitasyon ve Ýntihar Düþüncesi Ýle Hipokalemi Arasýndaki Ýliþki
Damla Alp
Mihrimah Gürýþýk
Esra Etyemez
Behçet Coþar
Aslýhan Sayýn
Poster Bildiriler
PB 168 Psikojenik Hareket Bozukluðu Olgu Sunumu
Özge Kýlýç
Murat Yalçýn
Feray Karaali Savrun
PB 169 Psikotik Bozukluðu Taklit Eden Creutzfelt Jakob Tanýlý Býir Olgu
Buket Belkýz Güngör
Figen Tokuçoðlu
Mehmet Çelebisoy
Behiye Özer
PB 170 Psikotroplara Baðlý Kilo Artýþýndan Sonra Geliþen Psödotümör Serebri
Buket Belkýz Güngör
Yeþim Yetimalar Beckmann
Beyza Taþkýn Topaloðlu
PB 171 Quetiapin Kötü Kullanýmýyla Ýlgili Bir Olgu Sunumu
Nuray Atasoy
Ülkü Beþiktepe
Numan Konuk
PB 172 Ruh Saðlýðý Ve Sinir Hastalýklarý Hastanelerine Açýk Alan Terapi Ünitelerinin Katkýsý
Çiðdem Sakýcý
Mustafa Var
Çiçek Hocaoðlu
Cengiz Acar
PB 173 Saðýrlýk ve Psikiyatrik Komorbidite
Neþe Üstün
Burçin Demiraðlý
Çiðdem Küçükali
Nezih Eradamlar
Latif Alpkan
50
PB 174 Saðlýklý Genç Erkeklerde Pozitif ve Negatif Duygu Düzeylerinin P Dalga Deðiþkenliði Üzerine Etkisi
Murat Erdem
Cemil Çelik
Yusuf Karavelioðlu
Zafer Iþýlak
Fuat Özgen
PB 175 Serebellar Menenjiom - Kleptomani Olasý Ýliþkisi: Bir Vaka Sunumu
Aylin Arslan
Serap Erdoðan
Feryal Çelikel
Recep Tütüncü
Hüseyin Günay
PB 177 Sertralin Tedavisi Ýle Ýliþkili Eritema Nodozum: Olgu Sunumu
Poster Bildiriler
PB 176 Sertindol Monoterapisi ve Okulojirik Kriz
Fatih Canan
Serdar Cenk Güvenç
Zehra Gürlevik
Osman Kýlýç
Cihangir Aliaðaoðlu
Ahmet Ataoðlu
PB 178 Týpta Uzmanlýk Sýnavýna Hazýrlanan Adaylarýn Biliþsel Süreç ve Yapýlarýnýn Ýncelenmesi
Recep Tütüncü
Ahmet Ýnce
M. Hakan Türkçapar
PB 179 Trikotilomani Tedavisinde Aripiprazol: Olgu Sunumu
Mehmet Ak
Murat Gulsun
PB 180 Tutuklu ve Hükümlülerde Psikopatoloji Ýle Ýntihar Giriþimi Ýliþkisi
Hasan Karadað
Metin Canbal
Ayþegül Kart
Sibel Örsel
Akfer Karaoðlan
M. Hakan Türkçapar
51
PB 181 Üniversite Son Sýnýf Öðrencilerinin Kiþilerarasý Ýliþkilerde Çatýþma Eðilimlerinin Deðerlendirilmesi
Gül Ergün
Gülnur Yaþar
Zeliha Küçük
Nermin Tankýz
Selma Þahin
PB 182 Wernicke Korsakoff Sendromu: Bir Olgu Sunumu
Oðuzhan Doðan
Yeþim Beckmann
Poster Bildiriler
PB 183 Yaþam Kalitesi Ve Ýlaç Yan Etkileri
Seher Olga Güriz
Berna Çaðatay Kara
Sibel Örsel
Özgür Solak
Berna Mercan Alýþýr
Þeyda Trak
Bengü Baz
Haluk Özbay
PB 184 7q36.1 Genom Bölgesindeki Dört - Belirteçli Haplotip Potasyum Kanal Geni HERG1
(KCNH2, Kv11.1)’in Þizofreni Ýçin Bir Yatkýnlýk Faktörü Olduðunu Göstermektedir.
Fatmahan Atalar
Tufan Tevfik Acuner
Naci Çine
Fatih Öncü
Uður Özbek
Doðan Yeþilbursa
Solmaz Türkcan
PB 185 Manik Fazdaki Hastalarda Nöropsikolojik Örüntü
Nakþidil Torun Yazýhan
Ali Doruk
Adem Balýkçý
PB 186 Psikofizyolojik Ýnsomnia Hastalarý Ve Paradoksal Ýnsomnia Hastalarý Ýle Saðlýklý Bireylerin Biliþ,
Üst-biliþ Ve Kiþilik Özellikleri Açýsýndan Karþýlaþtýrýlmasý
Beliz Hazan
Fuat Özgen
Sirel Karakaþ
52
PB 187 Hafif Fiziksel Travmaya Cevabýn Belirleyicisi Olarak Serotonin Taþýyýcý Gen Promoter (5-HTTLPR)
ve Intron 2 (VNTR) Polimorfizmlerin Etkisi: Ýleriye Dönük Bir Çalýþma
Sibel Küçükyýldýrým
Aslýhan Sayýn
Taner Akara
Zekiye Bakkaloðlu
Ahmet Demircan
Gülhan Kurtoðlu
Birol Demirel
Selçuk Candansayar
Hatice Mergen
Emel Koçer
Abdulkadir Koçer
Fatih Canan
Poster Bildiriler
PB 188 Hekimlerde Öfke Kontrolü ve Öfkeyi Etkileyen Faktörler
PB 189 Ýlk Episod Þizofrenide P300 Genliðindeki Azalma 6 Yýllýk Ýzleme Sonunda Kötüleþmiyor
Alp Üçok
Yasemin Keskin - Ergen
Müge Devrim Üçok
53
PB 1
Adli Bir Ergen Olgunun Kapsamlý Nöropsikiyatrik Deðerlendirmesi: Olgu Sunumu
Ali Evren Tufan1, Savaþ Yýlmaz1, Görkem Karakaþ Uðurlu1, Rabia Bilici1, Selman Orhan1, Mustafa Nuray Namlý1,
1Elazýð Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi
Amaç: Adli çocuk ve ergen olgularda kapsamlý psikiyatrik deðerlendirme kiþinin þimdiki ve gelecekteki uyumu için önemli
sonuçlar içerebilir (1,2).Bu çalýþmada suça yönelik davranýþý süreðenlik gösteren bir erkek ergenin kapsamlý deðerlendirilmesi
ve bu deðerlendirme sonuçlarýnýn tartýþýlmasý amaçlanmýþtýr.
Olgu: 16 yaþýndaki erkek ergen hasta “cinsel taciz” davranýþý sonrasý gözlem amacýyla yatýrýlmýþtý. Erken çocuklukta
sosyal etkileþim ve iletiþim sorunlarýnýn olduðu, çocukluðu boyunca aþýrý hareketli ve dürtüsel olduðu ve 12 yaþýnda bir yaþýtýný
býçakla yaraladýðý öðrenildi. Geçmiþ Týbbi Öyküsü: Son bir yýldýr Epilepsi tanýsý ile karbamazepin 800 mg/ gün kullanýyordu. Poster Bildiriler
Aile Öyküsü: Özellik yoktu. Fizik ve nörolojik muayenede özellik saptanmadý. Kraniyal MRG ile sol hipokampusta globüler
görünüm, sol amigdalada kalýnlaþma, EEG ile sol hemisferde frontal hiperirritabilite saptandý. Laboratuar bulgularý normaldi.
Kent EGY testi ile I.Q. 71 (Sýnýr Z.A) olarak bulundu. Bender Gestalt ve Çizgi Yönü Belirleme Testleri organisite yönünden
anlamlýydý. Çocuk ve Ergenlerde Davraným Bozukluklarý için DSM-IV'e Dayalý Tarama Ölçeði'nin Dikkat Eksikliði, hiperaktivite
ve dürtüsellik, Karþýt Olma-Karþý Gelme ve Davraným Bozukluðu bölümlerinden sýrasýyla 8, 9, 6 ve 4 ölçüt karþýlanýyordu. Hastanýn
DEHB (Bileþik tip), Davraným Bozukluðu, Sýnýrda entelektüel iþlevsellik ve epilepsi tanýlarýný karþýladýðý düþünülerek antiepileptik tedavisine risperidon 2 mg/ gün eklendi. Aileye psikoeðitim verilerek, çocuk özel eðitime yönlendirildi.
Tartýþma: Çocuk ve ergen olgularýn adli deðerlendirilmesi sýrasýnda yýkýcý davranýþ bozukluklarý ve yaygýn geliþimsel bozukluklar
da önem taþýyabilir (1,2). Olgumuzun sosyal yargýlama ve dürtüsellikle ilgili sorunlarýna sol frontal, hipokampal ve amigdala
yapýlarýndaki bozukluk ve epilepsi de katkýda bulunmuþ olabilir (3).
1. Halikias W. Forensic evaluations of adolescents: psychosocial and clinical considerations. Adolescence 2000; 35 (139): 467484
2. Tiffin P, Shah P, le Couteur A. Diagnosing pervasive developmental disorders in a forensic adolescent mental health setting.
Br J Forensic Pract 2007; 9 (3): 31-40
3. Besag FM. Behavioral features of pediatric epilepsy syndromes. Epilepsy Behav 2004; 5 (Suppl 1): S3-13
55
PB 2
Adli Serviste Munchausen By Proxy Sendromu
Tuba Özcanlý1, Levent Ortaköylü1, Ýbrahim Balcýoðlu1
1T.C. Adalet Bakanlýðý Adli Týp Kurumu Gözlem Ýhtisas Dairesi
Munchausen by proxy sendromu özel bir çocuk istismarý formudur, ilk kez 1977'de Meadow tarafýndan tariflenmiþtir(1).
Poster Bildiriler
Amaç: Seyrek görülür(%0.04 ten az), taný dýþý kalma olasýlýðý yüksektir (2).
Yöntem: Adli Týp Kurumu Gözlem Ýhtisas Dairesinde yatarak deðerlendirilen kiþi, psikiyatri uzmaný, adli týp uzmaný ve psikolog
tarafýndan psikiyatrik muayenesi yapýlmýþ, psikolojik testleri uygulanmýþtýr.
Bulgular: Bayan A adli servise yaþlarý 3 ile 10 arasýnda deðiþen 6 çocuðunu öldürmek, 13 yaþýndaki yedici çocuðunu öldürmeye
teþebbüsten getirilmiþti.
Çocuk ölümleri 8 yýl önce baþlamýþ, Ve bir sene ara ile 6 çocuðu tanýsý konamayan ani geliþen hastalýklarla ölmüþ. Daha önce
hiçbir þikayeti olmayan yedinci çocuðu uzun ve dirençli hipoglisemi tanýsý ile bir dizi hastane dolaþmýþ 1.5 aylýk takip ve
tedavi ye raðmen düzelme saptanmayan hasta hiperinsülinemik hipoglisemi olarak kabul edilmiþ, pankreatektomi yapýlmasý
planlanarak Hacettepe Üni.Týp Fak. Pediatrik Cerrahi Bölümüne sevk edilmiþ.
Hasta cerrahi süreci beklediði dönemde anneden ayrý tutulduðu sýrada tüm biyokimyasal deðerleri düzeldiði, genel durumunun
hýzla iyileþtiði gözlenmesi üzerine, (MBPS) düþünülerek gerek aile yakýnlarý, gerekse adli makamlara haber verilmiþ. Anneyle
yapýlan görüþmede; kýzýna insülin verdiðini kabul etmiþ.
Sonuç: Suçlularýn tümü annedir. Anne, sýklýkla saðlýkla ilgili bilgisi bulunan, iþbirlikçi, biri olarak tanýmlanýr. Uzun süreli tetkik
ve tedavi giriþimlerine raðmen durumunda düzelme yerine giderek kötüleþen, zaman zaman semptom ve þekil deðiþtiren
hasta çocukla karþýlaþýldýðýnda, (MBPS) tanýsý dýþlanmamalýdýr. (3).
KAYNAKLAR
1. Roy Meadow.; Munchausen syndrome by Proxy the hýnterland of child abuse, The lancet, August 13, 1977
2. A review of the Munchausen syndrome Loren Pankratz University of Oregon Health Sciences Center and VA Medical Center,
Portland UK
3. Stocker J.T, Dehner L.P, Pediatric Pathology. J.B Lippincott Company, Philadelphia,1992
56
PB 3
Adli Yönden Frontal Lob Sendromu
Þükrü Kartalcý1, Serdal Özdemir2, Süheyla Ünal3,
1Ýnönü Üniversitesi Psikiyatri AD, 2Ýnönü Üni, 3Ýnönü Üniversitesi
Ruhsal durum muayenesinde kendine bakýmýnýn oldukça azalmýþtý. Göz temasý zayýf, görüþmede isteksiz ve savunucuydu.
Düþünce içeriði yüzeyseldi. Sosyal konumu ve görünümü arasýndaki belirgin uyumsuzluða raðmen durumuna içgörüsü yoktu.
Yapýlan çevre görüþmesi ve ev ziyaretinde evinin oldukça bakýmsýz olduðu tespit edildi.
MR görüntülemesinde frontoparietal atrofi dikkat çekmekteydi.
Tartýþma: Olgumuzda dorsolateral frontal lob lezyonlardaki gözlenen, kiþisel hijyen yetersizliði, sosyal izolasyon, durumun
farkýnda olmamasý gibi apatik bulgular belirgindi.
Poster Bildiriler
Giriþ: Frontal Lob Sendromu (FLS), yürütücü iþlev bozukluklarý ile kendisini gösteren klinik bir tablodur (1). Lezyonun
yerleþtiði bölgeye baðlý olarak farklý klinik tablolarla seyredebilir (1,2). Trafik kazasý sonrasý davranýþlarýnda ve kiþiliðinde
büyük deðiþimler izlenen bir olgu, adli psikiyatri açýsýndan ele alýnacaktýr.
Olgu Sunumu: 39 yaþýnda, bayan, evli, 6 çocuklu, öðretmen. Kliniðimize mahkeme tarafýndan çocuklarýna bakýp bakamayacaðýnýn
belirlenmesi amacýyla gönderilmiþti.12 yýl önce geçirdiði trafik kazasý sýrasýnda sol gözünü kaybetmiþti. Kazadan sonra ikinci
evliliðini yapmýþ ve korunmadýðý için 5 çocuðu olmuþtu. Ýþlev bozukluðu nedeniyle sýk iþyeri deðiþtirmiþ, son zamanlarda
iþe gitmediði için iliþiði kesilmiþti. Çocuklarýna bakamadýðýnýn yetkililere bildirilmesi üzerine, ilgili mahkeme çocuklarý sosyal
hizmetlere teslim etmiþ ve hasta konusunda hastanemizden görüþ istemiþti.
FLS vakalarýnda biliþsel iþlevlerdeki genel bir kayýptan çok, belli alanlarda bozulma nedeniyle sosyal ve medeni haklarýný
kýsýtlama kararý vermek oldukça güçtür. Ancak her durumun kendi özel þartlarý içerisinde ve sosyokültürel faktörleriyle
beraber incelenmesi gerekir. Karar verme sürecinde çocuklarýn aile içinde yetiþtirilmesini temel alan yasa da dikkate alýnmalýdýr.
Annenin frontal lob hasarý nedeniyle üst düzey biliþsel iþlevlerden denetim, planlama ve organizasyonu gerçekleþtirememesi,
kendisinin ve çocuklarýn yaþamýný tehlikeye atacaðýndan, sosyal hizmetlerden aileye danýþmanlýk ve sosyal yardým saðlanmasý
koþulu ile çocuklarýna bakým verebileceði kararý uygun görüldü.
1. Hariri AG, Öncü F, Karadað F. iki olgu ile frontal lob sendromu. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2004; 5: 179–187
2. Mesulam M.Priciples of Behavioral Neurology. ikinci baský, Philadelphia: F.A.Davis Company, 2000: 44-49, 125-127
57
PB 4
Bir Seri Katilin Psikiyatrik Profili
Gökþen Yüksel1, Tuba Özcanlý2, Levent Ortaköylü2, Sefa Saygýlý2
1Bezm’i Alem Valide Sultan Vakýf Gureba Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Psikiyatri Kliniði, 2T.C. Adalet Bakanlýðý Adli Týp
Kurumu Gözlem Ýhtisas Dairesi
Seri cinayet failin; en az iki cinayeti belirli dönem aralýklarý ile ayný yöntem kullanarak iþlemesi olarak tanýmlanýr. Cinayetler
arasýnda kurban seçimi, öldürme aracý ve þekli, olay yeri ve cesedin ortadan kaldýrýlma þekli açýsýndan ayný törensel mizanseni
içerir.
Poster Bildiriler
Amaç: Seri cinayet gibi katastrofik bir suç iþleyen kiþinin, psikiyatrik profilinin çýkarýlarak profesyonellerce daha rahat
tanýnabilir ve deðerlendirebilmelerinin saðlanmasýdýr.
Yöntem: TC. Adalet Bakanlýðý Adli Týp Kurumu Gözlem Ýhtisas Dairesinde yatarak deðerlendirilen kiþi, görevli psikiyatri
uzmaný, adli týp uzmaný ve psikolog tarafýndan psikiyatrik olarak deðerlendirilmiþ, sosyodemografik profili çýkarýlmýþ,
psikolojik testleri uygulanmýþtýr.
Bulgular: Küçük yaþlarda babasýnýn alkol alýmýndan sonra olan anne ve kardeþlerine yönelen fiziksel þiddete þahit olurmuþ.
11 yaþýnda iken, yaþça büyük bir erkek ve arkadaþlarý tarafýndan tacize uðramýþ. MMPI’da; hipokondriazis ve histeri alt testlerinde normalin üstünde deðerler aldýðý, paranoya alt testinde ise hafif bir
yükselmenin olduðu, diðer alt testlerin normal deðerler içinde bulunduðu görülmüþtür. KENT IQ testinden 100 puan almýþtýr.
Sonuç: Seri katillerin sosyodemografik profillerine bakýldýðýnda 20-40 yaþlarý arasýnda, genellikle silik bir karakterde,
çoðunlukla heteroseksüel, öldürme güdülerini harekete geçiren en önemli nedenin cinsel sorunlar olduðu, çoðu çocukken
tecavüze uðramýþ ya da kötü bir çocukluk geçirmiþ kiþiler olarak tarif edilmektedir.
Kaynaklar:
1. Açýkgöz A., Açýkgöz H. N., Oral G., Hancý Ý. H., Seri Cinayet Failleri, Adli psikiyatri Dergisi/ Turkish Journal of Forensic
Psychiatry, 1 (2):35-44, 2004.
2. Kaygýsýz M., Türkiye’de Seri Katiller,Paralel Cinayetler, Adalet Yayýnevi, Ocak 2009, 7-11
3. Stone M. H., The Personalities of Murderers: The Importance of Psychopathy and Sadizm, Psychopathology and Violent
Crime,Review of Psychiatry, 29-53
58
PB 5
Psikiyatride Etik ve Hukuki Açýdan Onam
Armaðan Y. Samancý1, Hakan Okur2, Ýbrahim Baþaðaoðlu2,
1Baðcýlar Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2
Hasta haklarý insan haklarýnýn týp alanýndaki uzantýsýdýr.Bu haklar saðlýk hizmetlerinden faydalanma zorunluluðu olan kiþilerin
sahip olduðu haklarý kapsamaktadýr.Hasta hekim iliþkisi sadece týbbi kararlar çerçevesinde algýlansada aslýnda etik ve ahlaki
geniþ bir çerçevenin içinde yer alýr.
Týp hukuku alanýnda karar verirken hukuki, mesleki ve etik deðerlendirmeleri birlikte ele almak zorunludur.Mesleki etik
kurallar baðlayýcý yasal düzenlemeler deðildir.Mesleki etik kurallar örf, adet haline gelmiþse yasal düzenlemenin olmadýðý
durumlarda baþvurulan ikincil nitelikteki hukuk kaynaðýdýr.
Poster Bildiriler
Eskiden hakim olan paternalizm (babacý) yaklaþým yerini hastanýn özerkliðine ve aydýnlatýlmýþ onam gibi konulara
býrakmýþtýr.Etiðin önemli konularýndan özerkliðin pratikteki uygulama þekli hastanýn aydýnlatýlma süreci ve onam
vermesidir.Psikiyatride etik zorluklar bu noktada karþýmýza çýkmaktadýr.Hastanýn özerkliðine karþý, hastaya raðmen zorunlu
tedavi ve zorunlu yatýþ psikiyatrideki temel sorunlardandýr.
Aydýnlatma yükümlülüðünün yerine getirilmesiyle ilgili belirli bir þekil yoktur.Rýza ve onam yazýlý ispat koþulunun arandýðý
hukuki iþlem deðildir.Bununla birlikte aydýnlatma yükümlülüðünün gerçekleþip gerçekleþmediði her tür delille ispat edilebilir.
Kanuna göre akýl hastalýðý bir hastalýk veya benzer nedenlerden dolayý onay verme yeteneði olmayan bir yetiþkine ancak
temsilcisinin veya kanun tarafýndan belirlenen kiþi veya makamýn izni ile müdahalede bulunulabilinir.
Etiði anlamadan aydýnlatýlmýþ onamý anlamak güç olacaktýr.Aydýnlatýlmýþ onam her hastaya uygulanabilecek maymuncuk
olmamalýdýr. Onamla ilgili asýl sorun belkide hekimler tarafýndan içselleþtirilebilmesi olacaktýr.Günümüzde onamýn pratik
uygulamadaki güçlüklere raðmen eksik yapýlmamasý zorunluluðu vardýr.
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi,Ý.Ü Cerrahpaþa Týp Fakültesi Deontoloji veTýp Tarihi ABD
Kaynaklar
1. Yýldýrým T,Hasta Haklarý,Saðlýk Hukuku Sempozyum ,2007,No:1 ,116-123
2. Kocabaþoðlu N,Baþaðaoðlu Ý,Kökrek Z,Týbbi Etik,Yeni Sempozyum,1998,36(3-4):81-84
3. Sarý N,Baþaðaoðlu Ý,Klinik Týp Eðitimi Sýrasýnda hasta Yönünden Ortaya Çýkan Etik Sorunlar,1998,T Klin Týbbi Etik ,6:6168
59
PB 6
Barbeksaklon Kötüye Kullanýmý; Bir Vaka Nedeni Ýle
Aslý Enez Darçýn1, Nesrin Dilbaz2, Ýhsan Tuncer Okay2,
1Ankara Numune Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2A.N.E.A.H.
Poster Bildiriler
Giriþ: Fenobarbital ve sempatomimetik propilheksedrinin tuz bileþiði olan Barbeksaklon iyi tolere edilen bir antiepileptiktir.
Propilheksedrinin içinde bulunduðu nazal preparatlarý oral ve intravenöz yolla kötüye kullanan vakalar mevcuttur (1,2,3).
Bu yazýda kliniðimize barbeksaklon kötüye kullanýmýyla baþvuran bir hasta tartýþýlmaktadýr.
Vaka: Ankara AMATEM kliniðine baþvuran 29 yaþýnda erkek hastanýn daha önce birçok madde kullanýmý mevcuttu. 2 yýl
önceki son esrar kullanýmýnda nefes darlýðý, göðüste sýkýþma hissi, terleme, ölüm korkusu yaþadýktan sonra esrarý býrakmýþ
ancak benzer ataklar madde kullanýmýyla iliþkisiz olarak beklenmedik þekilde yinelemeye devam etmiþ, beraberinde beklenti
kaygýsý ve yardým alamama düþüncesiyle dýþarý çýkamama þikayetleri olmuþtu. Esrarý býraktýktan sonra, daha önce kullandýðý
ve ardýndan kendiliðinden kestiði Barbekseklon etken maddeli ilacý yeniden kullanmaya baþlamýþtý. Hasta ilaç kullanýmýnýn
kendisini sosyalleþtirdiðini, canlandýrdýðýný, düþüncelerini netleþtirdiðini, iyi hissettirdiðini ifade etti. 2 yýl içinde ayný etkiyi
saðlamak için bu ilacý artan miktarlarda kullanmýþtý. Hasta birkaç kez bu ilacý býrakmayý denediðini ancak baþarýlý olamadýðýný
belirtti.
Sonuç: Vakamýz, DSM IV-TR’ye göre kannabisin yol açtýðý anksiyete bozukluðu (292.89), panik bozukluk, agorafobi olan
(300.21), diðer bir madde baðýmlýlýðý (304.90) tanýlarýný karþýlayan bir hastadýr.
Vakamýz kannabisi son kullanýmýnda entoksike olmuþ, ardýndan kannabis kullanýmýnýn tetiklediði bir panik atak yaþamýþtýr.
Kannabis kullanýmýný sonlandýrmasýna raðmen benzer ataklarý olan hastanýn beklenti anksiyetesi ve agorafobisi geliþmiþtir.
Vakamýzda barbeksaklon, içeriðinde bulunan propilheksedrin nedeniyle kötüye kullanýlmýþ olup, yapýsal olarak da benzer
olduðu amfetamin benzeri etkileri nedeniyle kannabis kötüye kullanýmýnýn tetiklediði panik bozukluða ait semptomlarýn
artmasýna neden olmuþ olabilir.
Kaynaklar
1. Fornazzari L, Carlen PL, Kapur BM. Intravenous abuse of propylhexedrine (Benzedrex) and the risk of brainstem dysfunction
in young adults.1986;13(4):337-9
2. Anderson RJ, Garza HR, Garriott JC, Dimaio V. Intravenous prophylhexedrine (Benzedrex) abuse and sudden
death.1979;67(1):15-20.
3. Mancusi-Ungaro HR Jr, Decker WJ, Forshan VR, Blackwell SJ, Lewis SR. Tissue injuries associated with parenteral
propylhexedrine abuse.1983-1984;21(3):359-72.
60
PB 7
Bir Amatem Kliniðinde Servis Ortamýnýn Tedavi Motivasyonuna Etkisi
Ayþegül Savaþan,
Ýzmir Atatürk Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç: Tedavi edici ortam, hastaneye kabul edilen kiþilerin kýsa sürede sosyal yaþamlarýna dönebilmelerine yardým
eden;özgüvenlerini,benlik deðerlerini,diðer kiþilerle iliþkilerini geliþtiren,yeteneklerini artýran ideal ve dinamik ortamdýr1,2.Servis
ortamýnýn saðlýk ekibi ve hasta yararýna,kiþi ve çevre arasýndaki etkileþimin davranýþlarý etkilediði fikrine dayanarak,tedavi
edici ortam özelliði taþýmasý gerekmektedir1,3.Tedavi motivasyonu, kendine özgü dönemleri olan bir süreçtir.Tedavide kalma
süresi ve tedaviye katýlým,tedavi süresince oluþan motivasyonel deðiþikliklerle güçlü bir þekilde iliþkilidir4.Ortam koþullarýnýn
olumsuzluðundan kaynaklanan,hastanede kalmak istememe ve tedaviyi býrakma davranýþlarý ile karþýlaþýlmasý nedeniyle
servis ortamýnýn tedavi motivasyonuna etkisini belirlemek,araþtýrmanýn amacýdýr.
Bulgular, Sonuç: Araþtýrmaya katýlan bireylerin %97.6’sýnýn erkek,%51.2’sinin evli,%89’unun sigara kullanýyor olduðu
belirlenmiþtir.Bireylerin %79.3’ü alkol,%20.7’si madde baðýmlýlýðý tedavisi görmektedir.SO֒nin alt ölçek puan ortalamalarý
þöyledir:Katýlým 6.5±2.01,Destek 8.23±1.63,Spontanlýk 4.84±1.23,Otonomi 4.57±1.38,Pratik Yönelim 7.54±1.57,Kiþisel
Sorun Yönelimi 5.29±1.7,Öfke ve Agresyon 3.17±1.5,Düzen ve Organizasyon 8.79±1.21,Programýn Açýklýðý
7.46±1.14,Çalýþanlarýn Kontrolü 7.34±1.13.TMA’nin 4 alt ölçeðinin puan ortalamalarý:Ýçsel Motivasyon 49.31±5.83,Dýþsal
Motivasyon 11.26±2.95,Kiþilerarasý Yardým Arama 23.59±4.37,Tedaviye Güvensizlik 21.34±3.372’dir;toplam ölçek puan
ortalamasý ise 105.52±11.22’dir.SOÖ alt ölçek puan ortalamalarý ile tedavi motivasyonu arasýndaki iliþkiler incelendiðinde,kiþisel
sorun yönelimi ile içsel motivasyon(r=0.231,p=0.036),kiþilerarasý yardým arama(r=0.225,p=0.042) ve toplam tedavi
motivasyonu(r=0.257,p=0.02); spontanlýk ile içsel motivasyon(r=0.342,p=0.002)ve toplam tedavi
motivasyonu(r=0.262,p=0.017);otonomi ile dýþsal motivasyon(r=0.260,p=0.018);programýn açýklýðý ile tedaviye
güvensizlik(r=0.236,p=0.033) arasýnda pozitif yönde zayýf iliþki saptanmýþtýr.Benzer çalýþmalarýn daha büyük örneklemlerde
ve farklý AMATEM'lerde yapýlmasý önerilebilir.
Kaynaklar:
1. Çam O,Akgün E,Gümüþ AB,et al.Bir ruh saðlýðý ve hastalýklarý hastanesinde çalýþan hekim ve hemþirelerin klinik ortamlarýný
deðerlendirmeleri ile iþ doyumlarý arasýndaki iliþkinin incelenmesi.Anadolu Psikiyatri Dergisi 2005;6:213-220
2. Bozkurt SD.Servis Ortamý Ölçeði(SOÖ)Geçerlik ve Güvenirlik Çalýþmasý.Yayýmlanmamýþ Yüksek Lisans Tezi.Ýzmir,Ege
Üniversitesi,1998
3. Oflaz F.Psikiyatri kliniðinde tedavi edici ortam kavramý ve hemþirenin sorumluluklarý.Anadolu Psikiyatri Dergisi 2006;7:5561
4. Evren C,Saatçioðlu Ö,Dalbudak E,et al.Tedavi motivasyonu anketi(TMA)Türkçe versiyonunun alkol baðýmlýsý hastalarda
faktör yapýsý, geçerliði ve güvenirliði.Baðýmlýlýk Dergisi,2006;7(3):117-122
Poster Bildiriler
Yöntem: Tanýmlayýcý nitelikte olan araþtýrma,Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi AMATEM Kliniði’nde,Temmuz 2008Ocak 2009 aylarý arasýnda yatarak tedavi gören 82 hasta ile yapýlmýþtýr.Araþtýrma verileri Tanýtýcý Bilgi Formu,Servis Ortamý
Ölçeði(SOÖ), Tedavi Motivasyonu Anketi(TMA) ile toplanmýþtýr2,4,.
61
PB 8
Genel Psikiyatri Polikliniðine Baþvuran Hastalarda Sigara ve Alkol Kullanýmý
Cem Þengül1, Muharrem Efe1, Hüseyin Alaçam1,
1Pamukkale Üniversitesi
Poster Bildiriler
Giriþ: Alkol ve sigara baðýmlýlýðý 1. eksen psikiyatrik bozukluklar arasýnda yer almakla beraber eðer hasta tarafýndan dile
getirilmediði takdirde genel psikiyatri polikliniklerinde yeterince sorgulanmamaktadýr. Oysa yapýlan çalýþmalarda gerek acil
gerekse rutin polikliniklere baþvuran hastalarýn önemli bir bölümünün alkol ve sigara kullandýðýný göstermektedir (1,2).
Biz bu çalýþmamýzda genel psikiyatri polikliniðine baþvuran hastalarda alkol ve sigara kullanýmýný ve baðýmlýlýðýný taramayý
amaçladýk.
Materyal ve Metot: Araþtýrmaya polikliniðe baþvuran hastalardan çalýþmaya katýlmaya gönüllü olan hastalar alýnmýþtýr.
Hastalara alkol baðýmlýlýðý için CAGE testi, sigara baðýmlýlýðý için ise Fagerstrom testi uygulanmýþtýr. Veriler SPSS13,0 programý
ile deðerlendirilmiþtir.
Bulgular:Araþtýrmamýza 99’u kadýn (%75,2), 32’si erkek olmak üzere toplam 131 kiþi katýlmýþtý ve yaþ ortalamasý
38,08±12,69’du. 51 hastanýn sigara kullanma öyküsü varken 80 hastanýn böyle bir hikâyesi yoktu. Sigara kullananlarýn
Fagerstrom puanýný 5’ten yukarý olanlarý sigara baðýmlýðý için daha yüksek riskli grup olarak kabul ettiðimizde toplam 17
hasta bu testten 6 ve üstünde skor almýþtý. CAGE testi için en az 1 CAGE sorusuna evet yanýtý veren 14 (%10,68) hasta varken
baðýmlý kullanýmý gösteren 3 ve daha fazla CAGE sorusuna evet cevabýný 7 (%5,34) hasta vermekteydi. Tartýþma: Çalýþmamýzda çýkan sigara ve alkol kullanýmý oranlarý sonuçlarýnýn daha önceki çalýþmalardan düþük çýkmasýnýn
sebebi çalýþmamýzda kadýnlarýn daha fazla yer almasý olabilir. Zira bilindiði gibi kadýnlarda baðýmlýlýk sýklýðýna erkeklerden
daha az rastlanmaktadýr (1,2). Genel psikiyatri polikliniðine baþvuran hastalarýn alkol ve sigara kullanýmý konusunda
sorgulanmasý ve bunlarýn kolay uygulanabilir tarama testleri ile deðerlendirilmesi sigara ve alkol baðýmlýsý olan hastalarýn
daha iyi tanýnmalarýna ve ele alýnmalarýna yardýmcý olabilir.
Kaynaklar:
1. Þengül C, Serinken M, Þengül CB, Yüksel A, Aydýn B. Acil Servise Baþvuran Hastalarda Alkol Kullaným Bozukluðu Baðýmlýlýk
Dergisi, 2009; 10:19–24.
2. Temel A, Dilbaz N, Bayam G, Okay T, Þengül C. Bir eðitim hastanesinin saðlýk personelinde sigara alýþkanlýðý, býrakma
sýklýðý ve baðýmlý kiþilik özelliklerinin iliþkisi. Baðýmlýlýk Dergisi. 2004; 5: 16–22.
62
PB 9
Ketiapin Kötüye Kullanýmý: 3 Vaka Sunumu
Hasan Kaya1, Nesrin Dilbaz2
1Ankara Ma Numune Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi 2. Psikiyatri Kliniði, 2Ankara Ma Numune Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç: Þizofreni, akut mani ve bipolar depresyon tedavisinde FDA tarafýndan onaylanmýþ olan ketiapinin; anksiyete bozukluklarý,
impulsivite, agresyon ve madde kullaným bozukluklarý gibi birçok ruhsal bozuklukta yaygýn kullanýmý mevcuttur. Son yýllarda
ketiapinin intranazal, intravenöz yollardan ve diðer yasadýþý maddelerle beraber kullanýldýðýný bildiren olgu raporlarý
bulunmaktadýr (1,2,3). Kliniðimizde takip edilmiþ olan ve olasý ketiapin kötüye kullanýmý olarak deðerlendirilmiþ vakalarýn
sunulmasý amaçlanmýþtýr.
Vaka-2: 31 yaþýnda erkek hastanýn, arkadaþlarýnýn önerisi ile esrarýn keyif verici etkisini arttýrmak amacýyla ketiapin ile
esrarý beraber kullandýðý öðrenildi.
Poster Bildiriler
Vaka-1: 28 yaþýnda, erkek, cezaevinde bulunan hasta; cezaevine girmeden önce kokaine ulaþamadýðý dönemlerde veya
kokain kullanýmý sonrasý oluþan huzursuzluk için bir arkadaþýnýn önerisi ile ketiapin kullanmaya baþlamýþ. Etkisine çabuk
ulaþabilmek amacýyla toz haline getirerek burun yolu ile kullaným deneyimi olmuþ. Cezaevinde ise deðiþen dozlarda ketiapin
kullanýmýnýn olduðu, ketiapinin etkisini yoðun ve çabuk hissedebilmek amacýyla tabletleri biriktirerek topluca aldýðý öðrenildi.
Polikliniðimize ketiapin içeren preperatlarýn reçetelenmesi isteði ile baþvurdu.
Vaka-3: 40 yaþýnda, erkek, eroin baðýmlýlýðý nedeniyle kliniðimizde yatýrýlarak takip edilen hastanýn yoksunluk belirtilerinin
gerilemesine raðmen iyilik hali saðlamasý için ek doz talepleri oldu. Ketiapin dozunun arttýrýlmasýna raðmen gün içinde ek
ketiapin isteði devam etti. Ketiapin kötüye kullanýmý düþünülerek ketiapin dozu azaltýlarak kesildi.
Sonuç: Kokain ve ketiapinin birlikte intravenöz olarak kullanýmý ‘Q-ball’ olarak isimlendirilirken, ketiapin için sokak jargonunda
‘Baby Heroin’, ‘Quell’ ve ‘Susie-Q’ isimleri kullanýlmaktadýr. Ayrýca baðýmlýlýk yapan maddelerin sayýldýðý popüler bir rap
parçasýnda, ‘Seroquel’ bu listede bulunmaktadýr (3.4). Klinisyenler madde kötüye kullaným hikayesi olan kiþilere ketiapin
içeren preperatlarý reçetelerken dikkatli olmalýdýrlar.
Kaynaklar
1. Pierre JM, Shnayder, Wirshing DA, et al. Intranasal quetiapine abuse. Am J Psychiatry 2004;161:1718.
2. Hussain MZ, Waheed W, Hussain S. Intravenous quetiapine abuse. Am J Psychiatry 2005;162:1755-1756.
3. Waters BM, Joshi KG. Intravenous quetiapine-cocaine use("Qball"). Am J Psychiatry 2007;164:173-174.
4. Pinta ER, Taylor RE. Quetiapine addiction? Am J Psychiatry 2007 Jan;164(1):174-5.
63
PB 10
Kronik Tiner Baðýmlýlýðý Olan Erken Baþlangýçlý Biliþsel Yetersizlik Olgusu
Mehmet Hamid Boztaþ1, Çiðdem Çiftçi Kaygusuz2, Özden Arýsoy2,
1Abant Ýzzet Baysal Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, 2Abant Ýzzet Baysal Üniversitesi Týp Fakültesi Psik
Poster Bildiriler
Amaç: Ülkemizde son yýllarda inhalan baðýmlýlýðý sýklýðý artmakta ve kullanma yaþý düþmektedir (1).Sokakta yaþama inhalan
maddeleri kullanmada etkilidir (2). Ýnhalan kullanýmýna baðlý bir çok sistemde toksik etki ortaya çýkabilmektedir (3) Bu
yazýda aile içi çatýþmalar ve sokakta yaþamanýn etkili olduðu 24 yýllýk bir tiner baðýmlýlýðý vakasý sunulmaya çalýþýlacaktýr.
VAKA :B.A 38 yaþýnda erkek ,kendi kendine konuþma, unutkanlýk, yürüme güçlüðü, dengesizlik, düþmeler, tiner kullanýmý
þikayeti ile baþvurdu. 10 yýldýr tiner aldýðýnda radyoyla konuþma 1 yýldýr güçsüzlük, dengesizlik, düþmeleri var. 13
yaþýndan bugüne 5 ay kullanmamýþ. 17 yýldýr ayda 5-6 kg tineri inhale ediyor.Babada geçmiþte alkol kötüye kullanýmý
var.Kardeþi kendisi gibi tiner baðýmlýsý aniden ölmüþ. Son 14 yýldýr babayla beraber Ýstanbul dan Bolu ya geliyorlar ve köyde
yaþýyorlar.Evden tiner almak dýþýnda son 10 yýlda dýþarý çýkmýyor.Muayenesinde öz bakýmý azalmýþ Geniþ adýmlarla
yürüyor.Konuþma azalmýþtý. Yönelimi tamdý. Basit aritmetik iþlemleri yapmasý konsantrasyonu bozuktu. Yakýn uzak bellek bozuktu. Ýþitsel varsanýlarý mevcuttu. Nistagmusu ,dizartrik konuþmasý spastik paraparezisi vardý. Kraniyal MRG serebellar
folialarda , serbral sulkus fissürlerinde geniþleme (atrofi) periventriküler beyaz cevherlerde dejenerasyonlar içeriyordu.
Hematokrit Hemoglobinde düþüklük dýþýnda biyokimya normaldi. EMG üst motor nöron seyrelme. Mirtazapin 30 olanzapin
5 mg'la kýsmen düzeldi.Düþmeleri son 10 günde azaldý.Biliþsel yetersizlik, kas güçsüzlüðü devam etti.
Sonuç: Tiner baðýmlýlýðý ülkemizde sýklýðý artan bir bozukluk olmasýna raðmen uzun dönemli sonuçlarý açýsýndan az
bildirilmektedir. Tiner Baðýmlýlýðý hastalarýnýn birçoðu bu maddenin etkilerine baðlý olarak iþlevselliklerini yitirmektedir.
Vakamýz kronik tiner baðýmlýlýðýnýn otuzlu yaþlarýn ortasýnda demansiyel sürece sokabildiðini göstermektedir.
Kaynaklar
1. Ogel Kultekin Madde Kullaným Bozukluklarý Epidemiyolojisi..Türkiye Klinikleri Dahili Týp Bilimleri Dergisi Psikiyatri 2005
1 (47) 61-64
2. Aksoy Alper, Ögel Kültekin.Sokakta Yaþayan Çocuklarda Kendine Zarar verme Davranýþý ve Madde Kullanýmý. Anadolu
Psikiyatri Dergisi 2005 ; 6:163-169
3. Janet F.Williams MD, Michael Storck MD and The Comittee on Substance Abuse and Comittee on Native American Child.Ýnhalant
abuse. Pediatrics (119) 5 May 2007.
64
PB 11
Uzun Süreli Alkol Kullanýmý Olan Hastada Korsakof Psikozu Deliryum Ayrýmý
Baþak Aktürk1, Behçet Coþar2, Aslýhan Sayýn2,
1Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi, 2GÜTF
Giriþ: Korsakof psikozu uzun süreli alkol kullanýmýna baðlý oluþan amnezi,algý bozukluklarý,hezeyanlar,konfobulasyonlar ve
yönelim bozukluklarýyla giden demansiyel bir tablodur.
Oryantasyon bozukluðu baþta olmak üzere ortak klinik tablo nedeniyle deliryumla sýklýkla karýþýr.Aþaðýda 1 yýla yakýn süredir
konfüzyonel tablosu süren korsakof psikozlu hasta sunulmuþtur.
Poster Bildiriler
Olgu: 49 yaþýnda yaklaþýk 25 yýllýk alkol öyküsü olan hasta son 1 yýldýr giderek artan bellek zayýflamasý,konfüzyon,gece
artan ajitasyon ve uykusuzluk tablosuyla servise yatýrýldý.Yatýþý boyunca oryantasyon bozukluðu düzelmeyen hasta deliryum
tremens ve korsakof psikozu açýsýndan takip edildi.Kranial MR’ý normal gelen hastanýn EEG’sinde hafif derecede yaygýn
serebral disfonksiyon ve PET’de bilateral frontal loblarda ve sol temporal lob anteromedialinde rölatif hipometabolizma
saptandý.Diðer tetkiklerinde deliryum tablosunu açýklayacak patoloji saptanmadý.Vitamin desteði ve ajitasyonlarý için nörodol
ve ketiapin kullanan hastanýn ajitasyonu gerilemekle birlikte kliniðinde belirgin bir deðiþiklik olmadý.
Tartýþma ve Sonuç: Demansiyel tablolar deliryumu maskeleyebilir.Hastamýzda tedavinin ilerleyen döneminde alkol yoksunluðuna
baðlý deliryum düþünülmemekle birlikte iki tablo özellikle yeterli anamnez alýnamadýðý ve hastanýn yeterli süre gözlemlenemediði
durumlarda ayýrd edilemeyebilir.
Kaynaklar:
1. Sullivan V, Pfefferbaum A. Neuroimaging of the Wernicke-korsakoff Syndrome. Alcohol Alcohol. 2009 Mar-Apr;44(2):15565
2. Swigart SE, Kishi Y, Thurber S, Kathol RG, Meller W. Misdiagnosed delirium in patient referrals to a university-based hospital
psychiatry department. Psychosomatics. 2008 Mar-Apr;49(2):104-8.
3. Arýkan Z. Organik Psikiyatri. Iþýk E ,editör. Kronik Alkol Kullanýmýna Baðlý Geliþen Nörolojik Komplikasyonlar içinde. 1.
Baský. Ankara:1999;s.433-456
65
PB 12
Vareniklin Kullanýmý Sonrasý Geliþen Suisid Düþüncesi Vakasý
Özlem Bolat1, Nesrin Dilbaz1, Ýhsan Tuncer Okay1, Hasan Kaya1,
1ANEAH 2. Psikiyatri Kliniði
Poster Bildiriler
Giriþ: Bir a4b2 nikotinik asetilkolin parsiyel agonisti olan vareniklin ile; plasebo, bupropion ve nikotin replasman tedavisiyle
karþýlaþtýrýldýðýnda sigarayý býrakma oranlarýnýn daha yüksek olduðu gösterilmiþtir(1,2). Bununla birlikte FDA’nýn (US Food
and Drug Administration) son bildirisinde; vareniklin ve bupropionun davranýþ deðiþiklikleri, hostilite, ajitasyon, depresif
duygudurum, suisid düþüncesi ve suisid giriþimi gibi ciddi nöropsikiyatrik semptomlara sebep olma riski nedeniyle dikkatli
kullanýlmasý gerektiði üzerinde durulmuþtur(3).
Vaka Sunumu: Geçmiþinde psikiyatrik hastalýk öyküsü bulunmayan, nikotin baðýmlýlýðý olan 31 yaþýndaki bayan hasta sigarayý
býrakmak amaçlý vareniklin kullanmaya baþladýktan 9 gün sonra suisidal düþüncelerin geliþmesi ve takip eden 14 gün içinde
bu düþüncelerin niteliði ve þiddetinde gerileme olmamasý üzerine hastanemiz acil polikliniðine baþvurmuþ. Depresif
semptomatolojisi olmamasýna karþýn kontrol etmekte güçlük çektiði intihar düþüncesi bulunmasý nedeniyle ketiapin 75mg
baþlandý ve daha önce baþlanmýþ olan fluoksetin 20mg’nin devamý önerildi. Ýki hafta sonra tekrar deðerlendirilen hastanýn
suisidal düþüncelerinin gerilediði, hem psikiyatrik muayeneyle hem de ölçeklerle saptandý.
Tartýþma: Vareniklin veya diðer nikotin baðýmlýlýðý tedavileriyle ortaya çýkan depresif duygudurum ve suisidal düþüncelerin
nikotin yoksunluk belirtileri mi yoksa yan etki olarak mý ortaya çýktýðý tartýþmalýdýr. Vakamýzýn özgeçmiþ ve soygeçmiþinde
duygudurum bozukluðu bulunmamasý ve baþvurusunda suisidal düþünceler bulunduðu sýrada depresif duygudurumun
olmamasý bizi bunun bir ilaç yan etkisi olabileceði düþüncesine yaklaþtýrmýþtýr. Bu bilgiler göz önüne alýndýðýnda, klinisyenlerin
vareniklin reçete edilmesi planlanan hastalarý duygudurum bozukluðu açýsýndan rutin olarak deðerlendirmeleri, ayrýca
depresif duygudurumdan baðýmsýz olarak suisidal düþünceler açýsýndan da takip etmeleri tedavinin güvenliði açýsýndan önem
arz etmektedir.
Kaynaklar
1. Coe JW, Brooks PR, Vetelino MG, et al. Varenicline: an a4b2 nicotinic receptor partial agonist for smoking cessation.J Med
Chem 2005 May;48(10):3474–3477
2. Cahill K, Stead LF, Lancaster T. Nicotine receptor partial agonists for smoking cessation.Cochrane Database Syst Rev 2008,
issue 3. No. CD006103.
3. US Food and Drug Administration. FDA issues Public Health Advisory on Chantix. FDA News. http://www.fda.gov/
bbs/topics/NEWS/2009/NEW01788.html.Accessibility verified July 1,2009
66
PB 13
‘Travmatik Yas’ : Ýki Olgu Sunumu
Çiçek Hocaoðlu,
Rize Üniversitesi Týp Fakültesi
Poster Bildiriler
Travmatik yas, kiþinin sevdiði bir yakýnýný aniden beklenmedik þekilde kaybetmesi sonucu geliþen tepkiler ve bu tepkilere
baðlý olarak kiþinin yaþantýsýnda aile-arkadaþ iliþkilerinde ve mesleki- sosyal iþlevselliðinin önemli derecede etkilenmesi
olarak tanýmlanabilir. Kayýp sonrasý yas tepkisi sýrasýnda duygusal- davranýþsal deðiþiklikler ve bedensel duyumlar yaþanmasý
olaðandýr ve yasýn bitimini takiben dengenin saðlanmasý için böylesi bir süreç kaçýnýlmaz gibi görünmektedir. Çalýþmalarda
kayýp sonrasý ortaya çýkan travmatik yasýn, travma sonrasý stres bozukluðu, major depresyon, panik bozukluðu, yaygýn
anksiyete bozukluðu gibi farklý ruhsal bozukluklarýn yanýsýra bedensel hastalýklarýn geliþmesindeki önemine ve psikososyal
iþlevlerdeki bozulmaya dikkat çekilmektedir. Ülkemizde doðal afetler, kazalar, aile içi-toplumsal þiddet, çatýþma gibi çok
sayýda ani beklenmedik kayba neden olmaktadýr. Buna göre travmatik yas görülme oraný yüksektir. Ancak kayýp nedeni
destek almak için baþvurularýn yeterli olmadýðý gibi, bu alanda hizmet veren çalýþanlarýn da konu ile ilgili bilgileri sýnýrlýdýr.
Komplike yas, TSSB içinde deðerlendirilen travmatik yas farklý özellikler içermektedir. Bu nedenle taný ölçütlerinin belirlenmesi,
erken taný ve saðaltým, risk etmenlerinin bilinmesi, duyarlý bireylerin önceden fark edilmesi olasý yeti yitimlerini önleyecektir.
Özellikle kaybýn beklenmedik oluþu, ölüm biçimi (þiddet içeren ölümle, ölümün önlenebilir olduðunu düþünmek) ölen kiþi
ile iliþki, sosyal destek, kiþilik özellikleri, daha önce geçirilmiþ travmatik yas, depresyon öyküsünün olmasý, eþ zamanlý ortaya
çýkan stresler travmatik yas geliþimi için önemli risk faktörleri olarak deðerlendirilmektedir. Bu çalýþmada ani bir ölüm sonrasý
travmatik yas yaþayan iki olgu literatür bilgileri ýþýðýnda sunulmuþtur.
Kaynaklar:
1. Prigerson H, Bierhals AJ (1997) Traumatic Grief as a Risk Factor for Mental and Psysical Morbidity Am. J Psychiatry 154:
23-27.
2. Prigerson H et al. ( 1999) Consensus criteria for traumatic grief. Am. J Psychiatry 174: 67-73.
3. Jacobs S., (1999) Traumatic Grief Diagnosis, Treatment and Prevention. In the series in Trauma and Loss. Taylor & Francis.
4. Sezgin U ve ark.(2004) Ne Zaman Travmatik Yas Tanýsý Konur?Ne Zaman Tedavi Baþlar? Klinik Psikiyatri;7:167-175.
67
PB 14
Demografik Özellikler Ýle Benlik Saygýsý Arasýndaki Ýliþki: Yetiþkinler Üzerine Ampirik Bir Araþtýrma
Mustafa Koç,
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý
Poster Bildiriler
Giriþ ve Amaç: Araþtýrma, geliþim dönemlerinden yetiþkinlik döneminde demografik özellikler ile benlik saygýsý/self-esteem
arasýndaki sosyo-psikolojik iliþkiyi ampirik düzeyde incelemeyi amaçlamaktadýr.
Yöntem: Anket tekniðiyle toplanan araþtýrma verilerinin analizinde, cinsiyet, yaþ ve sosyo-ekonomik düzey gibi demografik
deðiþkenlerin yer aldýðý “Kiþisel Bilgi Formu” ile ‘Yetiþkinlerin Benlik Saygýsý Kaynaklarý Envanteri’ kullanýlmýþtýr. Kullanýlan
anket formu, Bursa il sýnýrlarý içerisinde beþ farklý türden meslek grubuna (öðretmen, doktor, avukat, din görevlisi, serbest
meslek) sahip çeþitli kurumlarda çalýþan 600 yetiþkin denek üzerinde rastsal örnekleme yoluyla uygulanmýþtýr. Çalýþmada
kullanýlan istatistiksel analiz teknikleri baðlamýnda demografik özellikler ile benlik saygýsý gibi deðiþkenler arasýndaki farklýlýk
temeline dayalý iliþkiler, t Testi ve Tek Yönlü ANOVA uygulanarak incelenmiþtir.
Bulgular: “Yetiþkinlik dönemindeki cinsiyet, yaþ, sosyo-ekonomik düzey, eðitim düzeyi, medenî durum ve meslek grubu gibi
demografik özellikler ile benlik saygýsý arasýnda anlamlý farklýlýklar” olacaðý öngörüsünden hareketle oluþturulan hipotezleri
test etmek amacýyla yapýlan istatistiksel analizler sonucunda a) yetiþkin kadýnlarýn benlik saygýsý düzeylerinin, erkeklerden
daha yüksek olduðu; b) yetiþkinlik döneminde, benlik saygýsý düzeylerinin ilk yetiþkinlik dönemlerinden itibaren periyodik
olarak yükseldiði; c) sosyo-ekonomik açýdan üst ve ortanýn üstündeki refah seviyesine sahip yetiþkinlerin benlik saygýsý
düzeylerinin, alt düzeydeki refah seviyesine sahip yetiþkinlerden daha yüksek olduðu; d) eðitim düzeyi açýsýndan ortaöðretim
düzeyindeki yetiþkinlerin benlik saygýsý düzeylerinin, yükseköðretim düzeyindeki yetiþkin bireylerinden daha düþük olduðu;
e) bekârlarýn ve dul olan yetiþkinlerin benlik saygýsý düzeylerinin, evli olan yetiþkinlerden daha düþük olduðu; f) meslek
gruplarý içerisinde yer alan din görevlilerinin, benlik saygýsý düzeylerinin, diðer meslek gruplarýndan daha yüksek olduðu
saptanmýþtýr.
Tartýþma ve Sonuç: Bu ampirik araþtýrmada, üzerinde operasyonel biçimde çalýþýlan demografik özellikler ile benlik saygýsý
kavramý arasýndaki iliþkiye farklýlýk temelinde bakýldýðýnda, genel olarak beklenildiði gibi anlamlý bulgular elde edilmiþtir.
Söz konusu verilerden hareketle elde edilen sonuçlar, demografik özelliklerin psiko-sosyo-antropolojik arka planý ile ayný
zamanda ruh saðlýðý parametrelerinden birisi olan benlik saygýsýnýn semantik içeriði göz önünde bulundurularak tartýþýlmýþtýr.
68
PB 15
Genelleþmiþ Anksiyete Bozukluðu Ölçeði (GABÖ) Türkçe Versiyonunun Geçerlik Ve Güvenirlik Çalýþmasý
Þükrü Uðuz1, Tunç Alkýn2, Mutrat Eren Özen3, Gülþah Seydaoðlu4, Atýl Mantar5, Spilios V. Argyropoulos6, David Nutt6,
1Çukurova Üniversitesi Týp Fak, 2Dokuz Eylül Üniversitesi Týp Fak Psikiyatri AD, 3Özel, 4Çukurova Üniversitesi Týp Fak
Biyoistatistik AD, 5 Dokuz Eylül Üniversitesi Týp Fak Psikiyatri AD, 6Bristol Üniversitesi Psychopharmacology Unitesi
Amaç: Genelleþmiþ Anksiyete Bozukluðu Ölçeðinin (GABÖ) Türkçe formunun geçerlik ve güvenilirliðini sýnamaktýr.
Yöntem: Veriler saðlýklý katýlýmcýlardan (kontrol grubu) (n=23), Genelleþmiþ Anksiyete Bozukluðu (GAB) tanýsý alan
(n=190), Genelleþmiþ anksiyete bozukluðu dýþýndaki diðer anksiyete bozukluklarý (n=27) ve depresyon tanýsý almýþ hastalardan
(n=26) oluþmaktadýr. Katýlýmcýlara GABÖ dýþýnda Durumluluk Süreklilik anksiyete ölçeði (STAI), Beck depresyon ölçeði (BDÖ),
Beck anksiyete ölçeði (BAÖ), ve DSM IV için yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme ölçeði (SCID) uygulanmýþtýr.
Poster Bildiriler
Bulgular: GAB ölçeðinin güvenirlik analizlerinde cronbach alfa katsayýsý 0,91 olarak bulunmuþtur. Madde toplam puan
korelasyon katsayýsý en düþük 0,43 en yüksek 0,65 olarak saptanmýþtýr. GAB֒nün sýnýf içi korelasyon katsayýsý 0,90 olarak
bulunmuþtur. Geçerlilik analizi için GAB Ölçeðinin diðer ölçekler ile korelasyonu incelendiðinde sýrasý ile STAI-I ile korelasyon
katsayýsý r=0.57, STAI-II ile r=0,64, BDÖ ile r=0,37 ve BAÖ ile r=0,77 olarak belirlenmiþtir. GAB Ölçeðinin 33 genelleþmiþ
anksiyete hastasý üzerinde görüþmeciler arasý güvenilirlik katsayýsý 0.89 olarak belirlenmiþtir. Faktör analizi sonuçlarýna göre
ölçeðin 3 faktörde toplandýðý saptanmýþtýr; 1-Kognitif, 2-Somatik ve 3- Uyku. Kontrol grubunda GABÖ ortalamasý 11,1±8,4,
GAB grubunda 38,2±12,4, diðer anksiyete bozukluklarý grubunda 28,7±15,9, depresyon grubunda ise 29,9±15,2 olarak
saptanmýþtýr (p=0.001).
Sonuç: Elde edilen sonuçlar, GAB֒nin Türkçe versiyonunun geçerli ve güvenilir bir ölçek olarak kullanýlabileceðini ortaya
çýkarmýþtýr. Kaynaklar:
Argyropoulos SV, Ploubidis GB, Wright TS, Palm ME, Hood SD, Nash JR, Taylor AC, Forshall SW, Anderson IM, Nutt DJ, Potokar
JP. Development and validation of the Generalized Anxiety Disorder Inventory (GADI).J Psychopharmacol. 2007:145-52.
Nutt D, Argyropoulos S, Hood S, Potokar J. Generalized anxiety disorder: A comorbid disease.Eur Neuropsychopharmacol.
2006 109-18.
Wyrwich K, Harnam N, Revicki DA, Locklear JC, Svedsäter H, Endicott J. Assessing health-related quality of life in generalized
anxiety disorder using the Quality Of Life Enjoyment and Satisfaction Questionnaire.Int Clin Psychopharmacol. 2009.
69
PB 16
Karabað Savaþý Örnekleminde Travma Sonrasý Stres Bozukluðu Ve Alkol Kullaným Bozukluklarý Birlikteliði
Elshad Mehdiyev1, Cemil Çelik2, Barbaros Özdemir3,
1Bakü Merkezi Askeri Klinik Hospitali Bakü/Azerbeyc, 2GATF Psikiyatri AD. Ankara, 3GATF Psikiyatri AD.Etlik/Ankara
Poster Bildiriler
Amaç: Karabað Savaþýna katýlan ve çatýþma sonrasý psikiyatrik taný alan bir grup azeri asker arasýnda Travma Sonrasý Stres
Bozukluðu (TSSB) tanýsý alan ve almayan gruplarýn alkol kullanýmý bozukluklarý açýsýndan karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Karabað Savaþýna katýlmýþ, tedavi için askeri hastanelerden ya da birliklerinden, Bakü Merkezi Asker Hastanesi
psikiyatri polikliniðine sevk edilmiþ 134 hasta çalýþmaya alýndý. DSM-IV’e göre yapýlandýrýlmýþ Klinik Görüþme Formu (SCID)
ile çatýþma sonrasý geliþen TSSB tanýsý konulan 46 kiþi hasta grubunu (TSSB geliþen grup), DSM IV’e göre Eksen I’de baþka
bir Anskiyete Bozukluðu tespit edilen 88 kiþi de kontrol grubunu (TSSB geliþmeyen grup) oluþturdu. Psikiyatrik taný konulmadan
önce alkol madde kullaným bozukluðu olan hastalar çalýþmadan dýþlandý.
Bulgular: Çatýþma sonrasý TSSB geliþen grup ile TSSB geliþmeyen grup arasýnda yaþ, eðitim düzeyi, medeni durum yönünden
farklýlýk olmadýðý tespit edilmiþtir. Olgular savaþ ortamýnda kalma sürelerine göre dört gruba ayrýldýðýnda gruplar arasýnda
TSSB geliþme oranlarý açýsýndan farklýlýk olmadýðý saptanmýþtýr. TSSB geliþen grupta geliþmeyen gruba göre alkol kullaným
bozukluðu oranlarýnýn daha yüksek oranda olduðu tespit edilmiþtir.
Sonuç: Karabað savaþýna katýlan askerler arasýnda TSSB varlýðýnýn Alkol Kullaným Bozukluklarýný arttýrdýðý gösterilmiþtir.
Benzer travma sonrasý ortaya çýkan diðer anksiyete bozukluklarýndan farklý olarak TSSB alkol kullaným bozukluðu için bir
indükleyici olabilir. TSSB ile takip edilen hastalarýn alkol kullaným bozukluklarý açýsýndan daha ayrýntlý deðerlendirilmesinin
yararlý olacaðý öngörülmüþtür.
Kaynaklar:
1. Brady KT, Killeen TK, Brewerton T et al. Comorbidity of psychiatric disorders and posttraumatic stress disorder. J Clin
Psychiatry 20006;1(suppl 7): 22-32.
2. Stewart SH. Alcohol abuse in individuals exposed to trauma: a critical review. Psychol Bull 1996;120:83-112.
3. Mc Farlene AC. Epidemiological evidence about the relationship between PTSD and alcohol abuse; the nature of the
association.. Addict Behav 1998; 23: 813-25.
70
PB 17
Kardeþlerinin Saçýný Yolan Farklý Bir Trikotillomani Olgusu
Demet Oyekçin,
Çanakkale Devlet Hastanesi
Giriþ: Trikotillomani (TTM), tekrarlayan kronik saç yolmalarla karakterize bir dürtü denetim bozukluðudur (1). TTM baþlangýç
yaþý,erken çocukluk çaðý (2-6 yaþ) ve erken ergenlik (11-13) olmak üzere iki yaþ döneminde daha fazla görülmektedir(2).TTM
etiyolojisinde birçok etkenin rol oynadýðý ileri sürülmektedir (3).
Ruhsal durum muayenesi ve labarotuvar bulgularý: Genel görünüm ve davranýþlarý yaþýnda görünen,oldukça bakýmsýz,hijyen
koþullarýnýniyiolmadýðýerkekhasta.Baþýndabelirginyaralar,týrnaklarýndayaralar,saçlýderidealopesivekanamaodaklarýgözlend
i.Konuþmaalçaksestonunda,zorlamaylakonuþmakta,duygulanýmdepresif,duygudurum anksiyöz olarak deðerlendirildi.Laboratuar
bulgularý;zeka testi sýnýrda mental iþlevsellik,EEG normal,akciðergrafisi normal olarak saptandý.Genel pediatrik muayenesi
normaldi.
Poster Bildiriler
Olgu Sunumu: Yakýnma ve Öykü: 8 yaþýnda erkek hasta,4 yýldýr saçlarýný yolma,týrnak yeme,týrnak derilerini yolma ve son
2 yýldýr iki kardeþinin(2ve4yaþ)saçlarýný oyun oynarken veya uyurken çekme ve yolma þeklindeki yakýnmalarla polikliniðe
annesi ile birlikte baþvurdu.Olgunun saçlý deride özellikle vertex bölgesinde alopesi saptandý.Sosyal yaþamve aile
öyküsü:Babanýn þiddete meyilli olduðu,evde sýklýkla anneye ve çocuklara þiddet uygulandýðý belirtildi. Ailenin temel yaþamsal
(yeme,içme,barýnma,giyinmengibi) ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý konusunda ciddi zorluklarý bulunmaktaydý.
Tartýþma: TTM etiyolojisi ile ilgili psikodinamik kuramlar bu durumu nörotik çatýþma ve içe vurum bozukluðu olarak
deðerlendirmiþtir.(4)Saç yolma eyleminin ebeveynlere karþý duyulan ambivalan duygular ve agresyon ile iliþkili olabileceði,çocuðun
anksiyete ve yalnýz anlarýnda otoerotik bir nesne olarak saçýný kullandýðý üzerinde durulmuþtur(5).TTM’de saçýn kompulsif
ve impulsif bir þekilde koparýlmasý sembolik olan güvenilir doyurucu nesne-özne(anne-çocuk) iliþkisini neyazýk ki geçici
olarak saðlamaktadýr.Sunmuþ olduðumuz bu olguda yaþam koþullarýnýn ve ebeveyn iliþkilerinin oldukça zorlayýcý olduðu
görülmektedir.Kardeþlerinin saçýný yolma þeklinde ortaya çýkan bu farklý bulgunun etiyopatogenezi psikodinamik kuramlarýn
öne sürdüðü gibi sürekli ve doyurucu bir iliþkinin ve annenin fiziksel ve emosyonel yakýnlýðýnýn yokluðu(4) ile iliþkili
bulunmuþtur.
Kaynaklar
1. Hocaoðlu Ç. Trikotillomani Türkiye Klinikleri Psikiyatri Özel Dergisi 2009;2(1):57-65.
2. Bruce TO,Barwick LW,Wright HH.Diagnosis and managment of trichotillomaniain children and adolescent.Paediatr Drugs
2005;7:365-376.
3. Kýlýç GB .Trikotillomania,Çocuk ve ergen ruh saðlýðý ve hastalýklarý kitabý 2007 Þubat sf 756.
4. Galski T. Hair pulling (trichotillomania) Psychoanal Rev 1983;70:331-346.
5. Buxbaum E.Hair Pulling and Fetishism. Psychoanal Study Child 1960;15:243-260.
71
PB 18
Obsesif Kompulsif Bozuklukta Travmatik Geçmiþ Yaþam Deneyimleri
Pýnar Çetinay Aydýn1, Betül Eliküçük2, Nermin Tenekeci2, Þeref Gülseren2,
1Atatürk Eðitim Ve Arþ. Hastanesi, 2Atatürk Eðitim Ve Arþatýrma Hastanesi
Poster Bildiriler
Amaç: Çocukluk çaðý travmalarýnýn, duygudurum, anksiyete, yeme ve kiþilik bozukluklarý gibi çeþitli psikiyatrik bozukluklara
yatkýnlýk oluþturduðu bilinmektedir (1). Anksiyete bozukluklarý olan hastalarda çocukluk çaðý travma oranýnýn yüksek olduðu
bildirilmiþtir (2). Ancak Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) ve çocukluk travmalarý arasýndaki iliþki nispeten az araþtýrýlmýþtýr.
OKB ve trikotillomanisi olan iki grup kadýn hastada çocukluk travmalarý araþtýrýldýðýnda, emosyonel ihmalin kontrol grubundan
anlamlý farklýlýk gösterdiði bulunmuþtur (3).
Bu çalýþmada OKB tanýsý olan kadýn, erkek hasta grubunda çocukluk travmalarýnýn hastalýkla iliþkisinin araþtýrýlmasý ve kontrol
grubu ile karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi Psikiyatri Polikliniðine baþvuran çalýþma kriterlerini karþýlayan
30 hasta ve 30 saðlýklý kontrol grubu alýndý. Hastalara ve kontrol grubuna önce SCID (DSM IV) görüþmesi uygulandý.
Sosyodemografik Veri Formu doldurulduktan sonra her iki gruba Travmatik Geçmiþ Yaþantýlar Ölçeði (TGYÖ) uygulandý. Hasta
grubuna Yale Brown Obsesyon Kompulsiyon Derecelendirme Ölçeði(Y-BOCS),Hamilton Anksiyete Deðerlendirme Ölçeði
uygulandý.
Bulgular: Bu çalýþmada hasta grubunda saðlýklý kontrol grubuna göre TGY֒ nin ihmal, emosyonel kötüye kullaným, fiziksel
kötüye kullaným ve tanýklýk alt ölçekleri puanlarýnýn anlamlý olarak yüksek, yeterlik ve güvenlik alt ölçek puanlarýnýn anlamlý
olarak düþük olduðu saptanmýþtýr.
Sonuç: Çalýþma bulgularý, çocukluk travmalarý ve OKB arasýndaki iliþkiyi desteklemekte ve her iki cinsiyete de genellenebileceðini
göstermektedir. Bu iliþki, nedensel olabileceði gibi hastalýðýn þiddetini ve seyrini etkileyen bir faktör de olabilir.
Kaynaklar:
1. Mathews CA, Kaur N, Stein MB. Childhood trauma and obsessive-compulsive symptoms. Depress Anxiety 2008; 25:74251.
2. Stein MB, Walker JR, Anderson G, Hazen AL, Ross CA, Eldridge G, Forde DR. Childhood physical and sexual abuse in patients
with anxiety disorders and in a community sample. Am J Psychiatry 1996; 153: 275-7.
3. Lochner C, du Toit PL, Zungu-Dirwayi N, Marais A, van Kradenburg J, Seedat S,Niehaus DJ, Stein DJ. Childhood trauma
in obsessive-compulsive disorder, trichotillomania, and controls. Depress Anxiety 2002; 15: 66-8.
72
PB 19
Obsesif Kompulsif Semptomlarla Baþlayan Prodromal Psikoz
Cem Çýnar1, Bürge Kabukçu Baþay2, Fýrat Hamidi2, Baybars Veznedaroðlu3,
1Ege Üniversitesi, 2E.Ü.T.F Çocuk Psikiyatrisi ABD, 3E.Ü.T.F Psikiyatri ABD
Giriþ: Þizofreni ve Obsesif Kompulsif Bozukluk , farklý klinik antiteler olmalarýna raðmen, ortak beyin bölgeleriyle olasý
nöroiþlevsel iliþki içinde olmalarý, baþlangýç yaþlarýnýn yakýnlýðý gibi özellikleriyle nörobiyolojik ve fenomenolojik düzeyde
benzerlik gösteren hastalýklardýr. (1)
Poster Bildiriler
OLGU: Ýlköðretim 5. sýnýfa giden 11 yaþýnda kýz olgu cinsel ve dinsel takýntýlar, eþyalarýný kaybettiðini düþünme, kontrol etme
takýntýlarý, ölüm düþüncüleri, kendine zarar verme, saldýrganlýk yakýnmalarý ile baþvurmuþ ve öncesinde Sertralin 150
mg/gün, Klomipramin 75 mg/gün , Olanzapin 5 mg/gün, aripiprazol 10 mg/gün, ketiyapin 1200 mg/gün, nörodol damla,
fluvoksamin 300 mg/gün farklý zamanlarda kullanan hasta servisimize 2.defa yatýrýldý. Klinik tablonun etkin doz ve sürede
kombine antidepresan, anksiyolitik, antipsikotik tedaviye raðmen gerilememesi, kötüleþmesi ve psikotik belirtilerin ortaya
çýkmasý ayrýca dayýsýnda kuþkulu bir psikotik bozukluk varlýðý gibi nedenlerle; hasta prodromal psikoz olarak deðerlendirildi.
Aldýðý diðer tüm ilaçlar kesilerek klozapin baþlanýp 300mg/gün’e kadar artýrýldý.Anksiyetesi azaldý,kompulsiyonlarý geriledi.Ancak
sedasyonu olan ve idrar kaçýrmaya baþlayan hastaya minirin baþlanýp klozapin dozu kademeli olarak azaltýlarak 25 mg/gün’e
düþürüldü. Hastanýn iþlevselliði belirgin biçimde arttý. Ýkinci yatýþýnda 3 ay tedavi gören hasta Mart 2009’da taburcu olduktan
sonra okuluna yeniden devam etti. Obsesyon ve kompulsyonlarýnýn þiddeti azaldý, yine sorular sormaya devam ediyor ancak
ajitasyon, þiddetli anksiyete ve aðlamalarý ortadan kalktý. Annesine göre hasta yatýsýndan beri en iyi döneminde.
Tartýþma: Eriþkin þizofreni-OKB hastalarýnda yapýlan çalýþmalarda, þizofrenide obsesif-kompulsif belirtilere sahip olma oraný
%3.5-%46 arasýnda deðiþmekte, OKB tanýsý almýþ hastalarda þizofreni belirtilerinin görülme oraný %0.7-%12.3 arasýnda
deðiþmektedir. Bu durum þizofreni-OKB birlikteliðinin sýklýðýný göstermektedir. Özellikle çocuk ve ergen yaþ grubunda konu
ile ilgili yapýlmýþ çalýþmalarýn azlýðý nedeniyle OKB- þizofreni ayýrýcý tanýsýnýn yapýlmasý oldukça güç olabilmektedir.
1. Poyurovsky M, Koran LM (2005) Obsessive-compulsive disorder with schizotypy schizophrenia with OCD: diagnostic
dilemmas and therapeutic implications. J Psychiatr Res 2. Türkbay T, Söhmen T (2000) Obsesif-kompulsif bozukluk ile psikotik bozukluðun karýþmasý: Bir olgu sunumu. Çocuk ve
Gençlik Ruh Saðlýðý Dergisi
73
PB 20
Panik Bozukluðunda Olasý Alt Tipler
Arzu Sarp2, Ali Cezmi Arýk1, Hatice Güz1, Ahmet Rýfat Þahin1, Ömer Böke1, Gökhan Sarýsoy1, Zuhal Abanoz3,
1OMÜTF, 2OMÜ Týp Fak., 3Batman Devlet Hastanesi
Poster Bildiriler
Amaç: Alt tiplerin tedavi seçimi, tedaviye yanýt ve gidiþte etkili olduðu ve ihmali halinde birçok metodolojik, teorik ve klinik
problemlere neden olabileceði ileri sürülmüþtür1. Bu çalýþmanýn amacý panik bozukluðu (PB) olan bir grup hastada panik
ataðý (PA) belirtilerinin daðýlýmýný araþtýrmak, PB'nun olasý alt tiplerini ve bu alt tiplerle iliþkili klinik özellikleri saptamak, alt
tiplemeyi belirleyen etkenleri araþtýrmaktýr.
Yöntem: Çalýþmaya DSM-IV-TR PB ölçütlerini karþýlayan 105 hasta dahil edilmiþtir. Hastalara PABL, SCID-II, BAÖ, ADÝ, PBÞÖ,
PAÖ uygulanmýþtýr. Elde edilen faktörlerin kullanýlan klinik ölçekler ile korelâsyonuna bakýlmýþtýr. Faktörler için öngörücü
olabilecek klinik özellikleri saptamak için hiyerarþik çoklu regresyon analizi uygulanmýþtýr.
Bulgular: Hastalarýn %39’unda Eksen I, %42.9’unda Eksen II tanýsý saptanmýþtýr. En sýk eþlik eden tanýlar; anksiyete bozukluklarý
ve duygudurum bozukluklarýdýr.Çalýþmada solunum-dolaþým, biliþsel, otonomik þeklinde isimlendirdiðimiz üç faktör elde
edilmiþtir. PA þiddeti, PA sýklýðý, agorafobi derecesi birinci faktör olan solunum-dolaþým alt tipi için güçlü öngörücüler olarak
bulunmuþtur. Beklenti anksiyetesi biliþsel alt tip için güçlü bir öngörücü olarak bulunmuþtur. Saðlýk konusunda endiþe duyma
derecesi solunum-dolaþým alt tipi için daha güçlü öngörücü, otonomik tip için öngörücü, biliþsel tip içinse ters öngörücü olarak
bulunmuþtur.
Sonuç: Çalýþmada elde ettiðimiz alt tipler literatür bilgileriyle uyumludur2,3. PB hastalarý deðerlendirilirken DSM-IV-TR’de
yer alan panik ataðý belirtilerinin alt tipleri belirlemek için yetersiz olduðu göz önüne alýnmalýdýr.Alt tiplerin belirlenmesi
hastalýðýn gidiþi ve tedavi yöntemleri konusundaki çalýþmalara katký saðlayabilir.
Kaynaklar
1. Ley R. The many faces of PAN. Psychological and physiological differences among three types of panic attacks. Behav Res
Ther 1992; 30: 347–57.
2. Meuret AE, White KS, Ritz T, et al. Panic attack symptom dimensions and their relationship to illness characteristics in panic
disorder. J Psychiatr Res 2006; 40: 520–527.
3. Cox BJ, Swinson RP, Endler NS, et al. The symptom structure of panic attacks. Compr Psychiatry 1994; 35: 349-353.
74
PB 21
Saðlýk Kaygýsý Envanteri (Haftalýk Kýsa Form) Türkçe Geçerlilik ve Güvenilirlik Çalýþmasý
E. Özgün Karaer Karapýçak1, Kevser Aktaþ2, Selçuk Aslan3,
1Gazi Üni.Týp Fak., 2Özel ÇESAV Karþýyaka Týp Merkezi, Ýzmir, 3GÜTF Psikiyatri AD
Amaç: Saðlýk kaygýsý kiþinin bedensel belirtilerini yanlýþ yorumlamasýna baðlý olarak,ciddi bir hastalýða yakalanmýþ olduðu
ya da yakalanacaðý korkusunu taþýmasýdýr.Saðlýk Kaygýsý Envanteri- Kýsa Haftalýk Form(SKE-K),saðlýk kaygýsýný belirlemede
geçerli ve güvenilir bir deðerlendirme aracýdýr.Bu çalýþmada,SKE-K'un Türkçe uyarlamasýnýn geçerlilik ve güvenilirlik çalýþmasýnýn
yapýlmasý amaçlanmýþtýr.
Bulgular: Hastalarýn 53’ü kadýndý(%79,1),yaþ ortalamasý 39,6±11,3,hastalýk süresi ortalamasý 4,5±6,2 yýldý.Yordama
geçerliliði incelemesi için saðlýklý grup ve hasta grubu arasý deðerlendirme yapýldýðýnda kontrol grubunda birinci deðerlendirmede
ortalama SAE-K puaný 10,1±4,9,hasta grubunda ise 27,9 ±11,4 bulunmuþtur,fark anlamlýdýr (p<0.0001).Benzer bulgular
ikinci deðerlendirme için de saptanmýþtýr.Bu bulgu SAE-K’nin saðlýklý ve panik bozukluðu olan olgularý ayýrýcý özelliði
olduðunu ortaya koymaktadýr.Benzer ölçek geçerliði için Hamilton Anksiyete Ölçeði puanlarý ile SAE-K puanlarý arasýndaki
korelasyon incelendiðinde arada anlamlý bir pozitif korelasyon olduðu gözlenmiþtir(pearson korelasyon: 0.46, p<0.0001).Ýç
tutarlýlýkla ilgili,67 panik bozukluðu ve 44 saðlýklý gönüllü ölçek puanlarý ilk 14 maddesi birlikte deðerlendirildiðinde iç
tutarlýlýk katsayýsý cronbach alfa= 0.91 bulundu.Test tekrar test puanlarýnýn karþýlaþtýrýlmasýnda iki ayrý deðerlendirmede
saðlýklý grupta anlamlý bir farklýlýk yoktur,buna karþýn hasta grubunda test tekrar test karþýlaþtýrmasýnda anlamlý farklýlýk
bulunmuþtur(P<0.006).Benzer biçimde test tekrar test korelasyonu incelemesinde kontrol grubunda iki deðerlendirme korele
bulunurken,hasta grubunda farklýlýk bulunmuþtur.
Poster Bildiriler
Yöntem: Bu çalýþma,GÜTF Psikiyatri Anabilim Dalý’na ve Ýzmir’de ayaktan özel bir tedavi ünitesine baþvuran hastalarla
yürütülmüþtür.DSM-IV TR’ye göre panik bozukluðu tanýsý konmuþ ayaktan hastalar ve ruhsal bozukluðu bulunmayan saðlýklý
gönüllüler çalýþmaya alýnmýþtýr.Birinci deðerlendirmeden 7 gün sonra 2. deðerlendirme yapýlmýþtýr.Bu süreçte tanýsal
deðerlendirme,test incelemeleri yapýlmýþtýr,ilaç tedavisi ve terapiye yönelik görüþme yapýlmamýþtýr. SKE-K, geçerlilik (yordama
ve benzer ölçek geçerliði) ve güvenilirlik (iç tutarlýlýk ve test-tekrar test güvenilirliði) için incelemiþtir.
Sonuç:Bu çalýþmada,SKE-K ölçeðinin Türkçe uyarlamasýnýn,geçerli ve güvenli olduðu bulunmuþtur.
Kaynaklar
1. Anksiyete Bozukluklarý TPD Yayýnlarý 1.baský Sf.51
2. Understanding and Treating Health Anxiety: A Cognitive-Behavioral Approach Cogntive and Behavioral Practice 11,112123,2004
3. The Health Anxiety Inventory:Development and validation of scales fort he measurement of health anxiety and hypochodriasis
Psychological Medicine,2002,32,843-853
75
PB 22
Yaygýn Anksiyete Bozukluðunda CRP ve Magnezyum Düzeyleri
Armaðan Y. Samancý1, Hira Selma Kalkan2, Ýzgi Alnýak2, Hazal Çelik2,
1Baðcýlar Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2Bakýrköy Ruh Ve Sinir E.A Hastanesi
Poster Bildiriler
Akut faz yanýtý, stres ya da travmanýn etkilerine karþý, organizmayý hazýrlýklý hale getirmek amacýyla oluþan bir dizi
reaksiyondur (1). Ýnflamatuvar yanýtýn erken döneminde akut faz reaktanlarý olan haptoglobulin, alfa-1 (a-1) asit glikoprotein,a1 antitripsin, hemopeksin ve C reaktif protein (CRP) serum düzeylerinde artma olur (2). Major depresyonda akut faz
proteinlerinde deðiþim olduðuna dair çalýþmalar vardýr (2,3). Hayvan çalýþmalarýnda da uzun süreli strese maruz býrakma
sonrasý akut faz yanýtýnda artma olduðu bildirilmiþtir (4).
Mg iyonlarý nöronal kalsiyum kanallarýndan Ca iyon akýþýný düzenler ve nöronal nitrik oksit üretiminin düzenlenmesine
yardýmcý olur. Mg eksikliði, artmýþ Ca ve stres ile birleþince ajitasyon, anksiyete, irritabilite, konfüzyon, asteni, uykusuzluk,
baþaðrýsý, deliryum ve hipereksitabilite gibi birçok semptoma sebep olabilir.
Materyal ve Metod: BAÖ puanlarý ile YABÖ puanlarý ölçeðindeki artýþlarla CRP artýþý arasýnda doðrusal bir iliþki görüldü ancak
istatisel anlamlýlýk deðeri p<0,05 anlamlýlýk deðerini karþýlamadýðýndan istatiksel anlamlýlýk olmadýðý düþünüldü.
Mg düzeyi ile ölçek puanlarý arasýnda artýþ ya da azalýþa dair bir iliþki bulunamadý.
Sonuç: Akut faz reaktaný olan CRP artýþý o anda vücutta oluþagelen birçok faktörle iliþkili olabilir.
Kaynaklar:
1. Gabay C, Kushner I. Acute-phase proteins and other systemic responses to inflammation. New Engl J Med 1999;340:448454
2. Maes M, Scharpe S, van Grootel L, Uyttenbroeck W, Cooreman W,Cosyns P, Suy E.Higher a antityripsin, haptoglobulin,
ceruloplasmin and lower retinal binding protein plasma levels during depression: further evidence for the existence of an
acute phase response. J Affect Disord 1992;24:183-192
3. Tu¤lu C, Kara SH, Çal›yurt O, Vardar E, Abay E. Increased serum tumor necrosis factor-alpha levels and treatment response
in major depressive disorder. Psychopharmacology 2003;170:429-433
4. Hansen-Grant SM, Pariante CM, Kalin NH. Neuroendocrine and immune system pathology in psychiatric disease. In:
Schatsberg AF, Nemeroff CB, (editors). Textbook of psychopharmacology, 2nd ed. Washington, DC: American Psychiatric Press,
1998:171-194
76
PB 23
Bipolar Affektif Bozukluk ve Þizofreni Tanýlarý Ýle Takipli 2 Frontotemporal Demans Olgusu
Hande Ayraler1, Buket Yücel Altan2, Behçet Coþar3, Aslýhan Sayýn3,
1Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi, 2Afyon Kocatepe Üniversitesi Týp Fakültesi Nöroloji, 3Gazi Üniversitesi
Týp Fakültesi Psikiyatri Anabili
Giriþ: Erken baþlangýçlý demans (65Y>),demanslarýn yaklaþýk %30’unu kapsamaktadýr.(1) Bunlarda travmatik beyin hasarý,
alkol kullanýmý, HIV’e baðlý demans ve frontotemporal demans sýk görülmektedir.(2) Frontotemporal demans en sýk kadýnlarda
ve 40-60 yaþ arasý oluþur. Erken dönemde biliþsel yetenekler saðlam kalýrken belirgin davranýþ deðiþiklikleri ve konuþma
bozukluklarý görülür. Bu dönemde hastalar yanlýþlýkla çeþitli psikiyatrik tanýlar alabilirler.(3) Aþaðýda kliniðimizde frontotemporal
demans tanýsý almýþ 2 hasta olgusu sunulmaktadýr.
Poster Bildiriler
Olgu 1: 38 yaþýnda; 9 yýldýr bipolar affektif bozukluk tanýsýyla izlenen erkek hasta malüliyet açýsýndan incelenmesi amacýyla
yatýrýldý. Hastalýðý çok konuþma, yerinde duramama gibi þikayetlerle baþlamýþtý. Son 1 yýlda el becerilerinde beceriksizlik,
eþyalarýný kaybetme,küçük adýmlarla yürüme, idrar ve gaita inkontinansý eklenmiþti.Babasýnýn da 30’lu yaþlarýnda benzer
þikayetleri olmuþ,42 yaþýnda vefat etmiþti. Nörolojik muayenesinde paryetel disfonksiyon saptandý. Beyin MR’sinde yaygýn
kortikal atrofi saptandý. PET/BT’sinde serebral kortekste heterojen aktivite tutulumu, sol frontal, sað parietal, sol parietooksipital
bölgelerde, anterior ve posterior singulat girusta hipometabolizma saptandý. Kullandýðý valproik asit kesilerek, frontotemporal
demans tanýsýyla taburcu edildi.
Olgu 2: 54 yaþýnda; 1 yýldýr þizofreni tanýsýyla takip edilen bayan hasta basit þizofreni ön tanýsý ile kliniðe kabul edildi. Son
1,5 yýlda giderek artan içine kapanma, yakýn çevresini tanýmama, kiþilik deðiþiklikleri, devamlý yeme isteði, unutkanlýk
mevcuttu. Herhangi bir psikotik belirtisi bulunmamaktaydý. Bir dönem antidepresan tedavisi almýþ, fakat faydalanmamýþtý.
Son 1 yýl uzun etkili enjektabl bir antipsikotik kullanmýþ, sonrasýnda yoðun ekstapiramidal sistem bulgularý ortaya çýkmýþtý.
Hastanýn kranial MR’sinde frontal bölgede atrofi ve PET/BT’sinde frontal hipometabolizma saptandý. Kullandýðý antipsikotik
kesildi, memantin baþlandý. Frontotemporal demans tanýsý ile taburcu edildi.
Kaynaklar
1. McMurtray A, Clark D, Christine D, Mendez MF. Early-Onset Dementia: Frequency and Causes Compared to Late-Onset
Dementia. Dement Geriatr Cogn Disord 2006;21:59-64
2. Mendez MF. The accurate diagnosis of early-onset dementia. 2006;36(4):401-12
3. Iþýk E, Ýrkeç C. Organik Psikiyatri. Iþýk E ,editör. Demans içinde. 1. Baský. Ankara:1999;s.134-137
77
PB 24
Deliryumun Haloperidolle Tedavisi Sýrasýnda Ortaya Çýkan Nöroleptik Malign Sendromun Ekt Ýle Etkin Bir
Þekilde Tedavisi. Bir Olgu Sunumu.
Poster Bildiriler
Barbaros Özdemir1, Cemil Çelik1, Alper Çýnar1, Aytekin Özþahin1,
1GATA Psikiyatri A.D.
Deliryum bilinç, algýlama, düþünce, uyku-uyanýklýk döngüsü deðiþikliklerinin eþlik ettiði, ani baþlangýçlý ve dalgalý gidiþ
gösteren bir klinik sendromdur. Deliryum tedavisinde haloperidol en çok kullanýlan antipsikotik olup deliryum tedavisinde
altýn standart olarak kabul edilmektedir. Haloperidol deliryum olgularýnda genellikle yüksek dozlarda kullanýlabilmekteyse
de nöroleptik malign sendrom (NMS) riskini arttýran bir neden olarak gösterilmektedir. Kalp cerrahisi geçiren hastada deliryum
belirtileri baþlamasý nedeniyle haloperidol 10 mg/gün ile baþlanmýþ 3 gün sonra 15 mg/gün olarak devam edilmiþtir.
Ajitasyonun yanýnda davranýþ patolojileri, ateþ, nabýz yüksekliði, titreme ve kaslarda rijidite tabloya eklenmiþ, solunum
güçlüðü artmýþ ve kooperasyon güçlükle saðlanmaya baþlanmýþtýr. Bir gün sonra hastanýn metabolik deðerlerinin kötüleþmesi
nedeniyle haloperidol tedavisi kesilmiþtir. Ýç Hastalýklarý Yoðun Bakým Ünitesine nakledilerek 10 gün süreyle takip edilmiþtir.
Bu süreçte yüksek doz benzodiazepin uygulamasý ile davranýþ patolojileri kontrol altýna alýnamamýþtýr. Hastaya toplam beþ
seans EKT uygulanmýþ, eþ zamanlý dopamin agonisti (pramipeksol 1,5 mg/gün) baþlanmýþtýr. Ýlk EKT tedavisinden sonra
davranýþ alanýnda belirgin düzelme gözlenmiþtir. Beþinci seans EKT sonrasýnda klinik tablo dramatik bir þekilde düzelmiþtir.
Deliryumun tedavisinde kullanýlan antipsikotikler ayný zamanda bu hastalar için NMS riski taþýmaktadýr (24). NMS geliþtiðini
ya da geliþeceðini gösteren ilk belirtiler ajitasyonun ve davranýþ bozukluklarýnýn artmasý þeklinde olmaktadýr. Literatürde
deliryumun antipsikotik ilaçlarla tedavisi sýrasýnda geliþen 25 NMS olgusu bildirilmiþtir. Bu olgularýn tedavisinde destekleyici
tedavi yöntemleri seçilmiþ, hiçbirinde EKT uygulanmamýþtýr. Bizim olgumuzda 5 seans EKT ile birlikte dopamin agonisti
(pramipeksol) uygulanmýþ ve ilk seans EKT’den itibaren dramatik düzelme saðlanmýþtýr.
<!--[if !supportLists]-->1- <!--[endif]-->Seitz DP, Gill SS. Neuroleptic Malignant Syndrome Complicating Antipsychotic
Treatment of Delirium or Agitation in Medical and Surgical Patients: Case Reports and A Review of the Literature. Psychosomatics
2009; 50:8-15.
<!--[if !supportLists]-->2- <!--[endif]-->Seneff MG, Mathews RA: Use of haloperidol infusions to control delirium in critically
ill patients. Ann Pharmacother 1995; 29:690-693.
78
PB 25
Nadir Bir Dikkat Eksikliði Ve Konuþma Bozukluðu Nedeni: Nörofibromatoz Tip 6
Emel Koçer1, Mehmet Emin Yanýk2, Mehmet Eryýlmaz3, Abdulkadir Koçer3, Cihangir Aliaðaoðlu2,
1Düzce Atatürk Devlet Hastanesi, 2DÜ Týp Fakültesi Dermatoloji AD, 3DÜ Týp Fakültesi Nöroloji AD
Kaynaklar:
1. Ruggieri M. The different forms of neurofibromatosis. Child Nerv Syst 15;295-308:1999.
2. National Institutes of Health Consensus Development Conference Statement on Neurofibromatosis. Arch Neurol 45;5758:1988.
3. North KN; Riccardi V; Samango-Sprouse C; Ferner R; Moore B; Legius E; Ratner N; Denckla MB. Cognitive function and
academic performance in neurofibromatosis. 1: consensus statement from the NF1 Cognitive Disorders Task Force. Neurology,
48;1121-7:1997.
Poster Bildiriler
Nörofibromatoz tip 6 (NF-6), nörofibromlar olmadan cafe au leait lekeleri varlýðý ile NF-1’den ayýrt edilir (1,2). Ýskelet
deformetileri görülebilir. Biliþsel fonksiyon problemleri ve konuþma problemleri sinir sistemi tutulumunu gösterir. Bu makalede
konuþma bozukluðu ve derslerinde baþarýsýzlýk þikayetleriyle kliniðimize baþvuran; dermatolojik muayenede izole cafe au
leait lekeleri saptanan ve IQ testinden 70 puan alan 14 yaþýnda çocuk hasta takdim edildi. Bu þikayetlerinin 5 yaþýndan
itibaren (okul çaðýna baþladýktan sonra) dikkati çektiði ifade ediliyordu. NF olgularýnda bizim hastamýzda olduðu gibi
hiperaktivitenin eþlik etmediði dikkat problemleri, öðrenme güçlükleri ve okuma problemleri sýkça rapor edilen klinik
bulgulardýr (1,3). IQ skorlarý genellikle sýnýrda veya yaþýtlarýna kýyasla %10 düþüktür (3). Dikkat eksikliði bozukluðu
sendromu (hiperaktivitenin eþlik etmediði) tanýsý alan olgumuz, biliþsel fonksiyon bozukluðu olan çocuk yaþtaki olgularda
unutulmamasý gereken nadir bir taný olarak NF-6’yý hatýrlatma düþüncesiyle sunuldu.
79
PB 26
Septal Kaviteli Kiþilerde Psikiyatrik Taný Daðýlýmý: Bir Ön Çalýþma
Yarkýn Özenli1, Mustafa Aktekin2, Önder Tugal3, Nilgün Taþkýntuna4, Özlem Alkan1, Tülin Yýldýrým1,
1Baþkent Üniversitesi Týp Fakültesi, 2Mersin Týp Fakültesi, 3, 4Baþkent Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Poster Bildiriler
Amaç: Septum pellucidum orta hatta, her iki lateral ventrikül arasýnda bulunan çok ince iki laminadan oluþmuþ, bir yapýdýr.
Limbik sistem içerisinde yer alan septum pellucidum’da izlenen kaviteler boyutlarýndan baðýmsýz olarak bazý psikiyatrik ve
nörolojik semptomlar verebilirler.Septum pellucidum anormallikleri ile þizofreni gibi bazý psikiyatrik bozukluklarýn, tekrarlayan
kafa travmasýnýn ve alkolizmin birlikteliðini gösteren yayýnlar bulunmaktadýr (1,2,3).Bu çalýþmada amaç, önceden bilinen
herhangi bir psikiyatrik hastalýk tanýsý olmayan ancak baþka bir nedenle çekilen MR ile rastlantýsal olarak septal kavite tespit
edilmiþ kiþilerde psikiyatrik taný daðýlýmýný belirlemektir.
Yöntem:Çalýþmaya önceden bilinen herhangi bir psikiyatrik tanýsý olmayan, serebrovasküler hastalýk öyküsü olmayan, nöroloji
polikliniðine baþ aðrýsý nedeniyle baþvuran MR görüntülerinde insidental olarak septal kavite saptanan 10 hasta alýnmýþtýr.MRG
prosedürleri olarak 1.5 T (Siemens Avanto) MR cihazda koronal planda gradient eko aðýrlýklý sekanslarda kavum varlýðý,
boyutu deðerlendirilmiþtir. Psikiyatrik taný Uluslararasý Bileþik Taný Görüþmesi (Composite International Diagnostik Interviev:
CIDI) uygulanarak bulunmuþtur.
Bulgular: Çalýþmaya katýlan hastalarýn % 60’da psikiyatrik taný saptanmýþtýr. 10 hastanýn üçünde depresyon, birinde inatçý
duygudurum bozukluðu (distimi), birinde somatizasyon bozukluðu ve 1 hastada yaygýn anksiyete bozukluðu bulunmuþtur.
Sonuç: MR görüntülerinde rastlantýsal olarak saptanan septal kavitelerin sadece psikotik bozukluklar deðil diðer psikiyatrik
hastalýklar ile iliþkisi olabileceði söylenebilir. Çalýþmamýzda hasta sayýsýnýn sýnýrlý ve kontrol grubunun olmamasý önemli bir
kýsýtlýlýktýr. Ancak bu bulgu hastalarýn erken dönemde psikiyatrik deðerlendirmelerinin yapýlmasý ve gerekli tedavinin
baþlanmasýna önemli katkýda bulunacaktýr.
Kaynaklar
1. Predictive potential of cavum septi pellucidi (CSP) in schizophrenics, alcoholics and persons with past head trauma. A postmortem study. Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci 2004; 254:228-30.
2. Jurjus GJ, Nasrallah HA, Olson SC. Cavum septum pellucidum in schizophrenia, affective disorder and healthy controls: a
magnetic resonance imaging study. Psychol Med 1993; 23: 319-322.
3. Scott TF, Price TRP, George MS. Midline cerebral malformations and schizophrenia. J Neuropsychi 1993; 5: 287-293.
80
PB 27
Behçet Hastalýðý Olan Kadýn Hastalarda Cinsel Fonksiyon Bozukluðu Ve Depresyon
Birgül Elbozan Cumurcu1, Fikret Erdemir2, Pelin Aytan2, Özgür Boztepe2, Doðan Atýlgan2,
1Ýnönü Üniversitesi, 2Gaziosmanpaþa Üniversitesi
Giriþ: Kadýn cinsel fonksiyon bozukluðu, kadýn cinsel döngüsü ile iliþkili cinsel istek, uyarýlma, orgazm ve aðrýyý içeren
alanlarda bozukluklarla karakterize olup insidansýnýn erkeklere göre daha fazla olduðu ve ortalama %15-76 arasýnda
deðiþtiði bildirilmektedir.1,2 Kadýnlarda yaþam boyu depresyon geliþtirme riskinin erkeklere göre fazla olduðu (%10-26)
bildirilmektedir.3 Çalýþmada psikiyatrik deðerlendirmelerini de yaptýðýmýz Behçet Hastalarýnýn Cinsel Fonksiyon Bozukluðu
açýsýndan deðerlendirilmesi amaçlanmýþtýr.
Tüm hasta ve kontrol grubu psikiyatrik açýdan DSM-IV eksen I bozukluklarý için yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme (SCID-I) ile
deðerlendirilip, Hamilton Depresyon Derecelendirme (HAM-D) ve Hamilton Anksiyete Deðerlendirme Ölçeði (HAM-A)
uygulanmýþtýr.
Poster Bildiriler
Gereç ve Yöntem: Behçet Hastalýðý tanýsý ile tedavi ve takipleri yapýlan 38 kadýn hasta (grup 1) ile kontrol grubu (grup 2)
olarak 29 olgu Kadýn Seksüel Fonksiyon Ýndeksi ile deðerlendirildiler.
Bulgular: Cinsel iþlev bozukluðu oranlarý grup 1’de %89.47 ve grup 2’de de %37.93 olarak tespit edildi. Ýki grup arasýndaki
bu fark istatistiksel olarak anlamlýydý (p<0.001). Burada dikkat çekici olarak aðýr cinsel iþlev bozukluðunun Grup 1’de
%32.35 (11/34) olarak saptanýrken Grup 2’de ise %18.18 (2/11) olarak tespit edilmesiydi.
Hasta grubunun 18’inde (%47.3) psikiyatrik bir bozukluk bunun 8’inde (%44.4) depresyon mevcuttu. Hasta grubunda HAMD ortalama puaný kontrol grubundan anlamlý olarak daha yüksekti (p>0.05).
Sonuç: Çalýþmamýzda depresyon en sýk gördüðümüz psikiyatrik bozukluktur. Bulgularýmýza göre Behçet hastalýðý ile kadýn
cinsel iþlev bozukluðu arasýnda kuvvetli bir iliþki olduðu ve bize göre bu iliþki hastalarýn depresyonu ile baðlantýlý görülmektedir.
Kaynaklar
1. Laumann EO, Paik A, Rosen RC. Sexual dysfunction in the United States: prevalence andpredictors. JAMA 1999; 281: 53744.
2. Dunn KM, Croft PR, Hackett GI. Sexual problems: a study of the prevalence and need for health care in the general
population. Fam Pract. 1998;15: 519-24.
3. Kendler KS, Prescott CA. A Population-based twin study of life time major depression in men and women. Arch Gen Psychiatry
1999; 56: 39.
81
PB 28
Bir Devlet Hastanesi Psikiyatri Polikliniðine Vajinismus Nedeniyle Baþvuran Çiftlerin Sosyodemografik Ve
Klinik Özellikleri
Rabia Bilici1, Görkem Karakaþ Uðurlu2, Ali Evren Tufan2, Mustafa Nuray Namlý2,
1Eazýð Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi, 2Elazýð Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi
Poster Bildiriler
Vajinismus giriþe yeltenildiðinde vajina kaslarýnýn istem dýþý kasýlmasýdýr (1). Ülkemizde vajinismus diðer cinsel iþlev
bozukluklarýna oranla daha sýk görülmektedir. Bu araþtýrmada da bir devlet hastanesi psikiyatri kliniðine bir yýl içerisinde
baþvuran ve DSM-IV ölçütlerine göre vajinismus tanýsý alan kadýnlarýn ve eþlerinin sosyodemografik ve klinik özelliklerinin
deðerlendirilmesi ve tedaviye yanýt vermeyi yordayýcý özelliklerin deðerlendirilmesi amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Bir devlet hastanesinin psikiyatri polikliniðine bir yýl süresince baþvuran tüm olgular ve eþleri çalýþmaya dahil
edilmiþtir. Sosyodemografik ve klinik veriler bir veri tabanýna girilerek analiz edilmiþtir. Analizlerde tanýmlayýcý ve nonparametrik yöntemler kullanýlmýþ ve p 0.05 düzeyi anlamlý kabul edilmiþtir.
Bulgular: Çalýþmaya dahil edilen 33 kadýnýn çoðunluðu ev hanýmý (n=21, % 63.6), eþlerinin çoðu memurdur (n=17, % 51.5).
Kadýnlarýn ortalama yaþý 24.9 (S.D. 4.3), eþlerinin ortalama yaþý ise 28.9 (S.D. 4.8) olarak bulunmuþtur. Kadýnlar ortalama
9.9, eþleri ise ortalama 10.3 yýl eðitim almýþlardýr (S.D., sýrasýyla 4.4 ve 4.1). Çiftlerin ortalama evlilik süresi 13.7 (S.D.
19.7) aydýr. Çiftlerin onaltýsý (% 48.5) görücü usulü, geri kalanlarý ise tanýþarak evlenmiþtir.
Vajinismus tanýsý alan kadýnlardan birinde ek olarak cinsel tiksinti bozukluðu da saptanýrken (% 3.0), eþlerin beþinde prematür
ejakülasyon bulunmaktadýr (% 15.2). Yirmi hasta (% 60.6) biliþsel davranýþçý terapiyi sürdürmemiþtir, geri kalanlarýn ise
terapiden faydalandýðý saptanmýþtýr. Tedaviye yanýt veren ve vermeyen grup arasýnda sosyodemografik ve klinik veriler
açýsýndan anlamlý fark saptanamamýþtýr.
Tartýþma: Ülkemizdeki vajinismus olgularýna uygulanacak terapinin baþarýsý bireylerin sosyodemografik ve klinik özelliklerinden
etkilenebilir (2, 3). Çalýþmamýzda da ülkemizdeki olgularýn tanýmlanmasýna katkýda bulunulmaya çalýþýlmýþtýr. Bulgularýmýzýn
ileri çalýþmalarla doðrulanmaya ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar:
1. Kaplan HS. The New Sex Therapy. Active treatment of sexual dysfunctions. Brunner/Mazel. New York 1974; 413-429.
2. Tuðrul C, Kabakçý E. Vajinismus vakalarýnda yordayýcý deðiþkenler. Türk Psikiyatri Dergisi 1996; 3:201-207.
3. Kayýr A, Þahin D. Vajinismus tedavisinin uzamasýnda eþlerin rolü. 29. Ulusal Psikiyatri Kongresi. 1993.
82
PB 29
Major Depresif Bozukluk Ve Panik Bozukluk Hastalarýnda Cinsel Ýþlev Bozukluðu Sýklýðý
Ýlker Özyýldýrým1, Seval Kösecioðlu1,
1Ünye Devlet Hastanesi, Psikiyatri Birimi, Ordu
Amaç: Psikiyatrik bozukluklarýn cinsel iþlevler üzerine olumsuz etkisi olduðu bildirilmektedir (1). Bu çalýþmada major depresif
bozukluðu (MDB) veya panik bozukluðu (PB) olan kadýn hastalarýn cinsel iþlev bozukluklarý (CÝB) açýsýndan deðerlendirilmesi
amaçlanmýþtýr.
Yöntem: DSM-IV’e göre primer tanýsý MDB (46 hasta) veya PB (30 hasta) olan, cinsel olarak aktif, psikiyatrik ilaç kullanmayan
toplam 76 hasta çalýþmaya alýnmýþtýr. Tüm hastalara sosyodemografik veri formu, Arizona Cinsel Yaþantýlar Ölçeði (ACYÖ)
uygulanmýþtýr (2) ve iki grup CÝB açýsýndan karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Poster Bildiriler
Bulgular: ACY֒nin Türkçe formunun (3) belirlenen kesme puanýna (³'3f11) göre MDB hastalarý (%95.7 ) ile PB hastalarý
(%93.3) arasýnda CÝB açýsýndan anlamlý farklýlýk yoktur. Ayrýca orijinal formun (2) önerdiði kesme puanýna (³'3f19) göre
de iki grup arasýnda CÝB sýklýðý (sýrasý ile %37.0 ve %16.7) farklýlýðý saptanmamýþtýr. Fakat ACYÖ orijinal formunun herhangi
bir CÝB varlýðýný tespit için önerdiði ölçütlere (herhangi bir maddenin en az birinden 5 veya üstü puan almak ya da 5 maddenin
en az üçünden 4 puan almak ya da toplamda 19 veya üzerinde puan almak) göre MDB grubunda (%67.4), PB (%36.7)
grubundan daha fazla sýklýkta CÝB olduðu belirlenmiþtir (p=0.008). ACYÖ cinsel isteði deðerlendiren alt puaný (p=0.016)
ve ACYÖ toplam puaný (p=0.036) MDB hastalarýnda PB hastalarýndan anlamlý olarak yüksektir. Diðer alt ölçekler ve haftalýk
cinsel iliþki açýsýndan iki grup arasýnda farklýlýk saptanmamýþtýr.
Sonuç: Her iki grupta da CÝB sýk olmakla birlikte kadýn MDB hastalarýnda cinsel iþlevler PB hastalarýndan daha fazla etkileniyor
olabilir.
Kaynaklar
1. Kendurkar A, Kaur B. Prim Care Companion J Clin Psychiatry 2008;10:299-305.
2. McGahuey CA, Gelenberg AJ, Laukes CA. The Arizona Sexual Experience Scale (ASEX):reliability and validity. J Sex Marital
Ther 2000;26:25-40.
3. Soykan A. The reliability and validity of Arizona Sexual Experiences Scale in Turkish ESRD patients undergoing hemodialysis.
Int J Impot Res 2004;16:531-534.
83
PB 30
Migren ve Gerilim Tipi Baþaðrýsýnda Cinsel Ýþlev Bozukluklarý: Kontrollü Bir Çalýþma
Emrem Beþtepe1, Murat Çabalar2, Celal Çalýkuþu1, Feride Örnek1, Suat Küçükgöncü1, Vildan Yayla2, Þahap Erkoç1,
1Bakýrköy Ruh Sinir Hastalýklarý Hastanesi, 2Bakýrköy Dr. Sadi Konuk Eðitim Araþtýrma Hastanesi
Giriþ: Baþ aðrýsý toplumun büyük bölümünü etkileyen ve çoðunlukla kronikleþen bir hastalýktýr. Kronik aðrý yakýnmasý olan
kiþilerde cinsel sorunlara sýklýkla rastlanýlmaktadýr.
Poster Bildiriler
Amaç: Migren (M) ve gerilim (G) baþ aðrýsý hastalarýnda cinsel iþlev bozukluklarýný araþtýrmaktýr.
Yöntem: Katýlýmcýlar Bakýrköy Dr. Sadi Konuk E.A.H. Noroloji Kliniðine baþ aðrýsý þikayetiyle baþvuran hastalardan seçilmiþtir.
Kontrol grubu (K), primer baþ aðrýsý olmayan, yaþ, cinsiyet ve eðitim durumu hasta gruplarýyla eþleþtirilmiþ, saðlýk personelinden
oluþturulmuþtur. Katýlýmcýlara cinsel ve baþ aðrýsý özelliklerini içeren sosyodemografik soru formu, visual analog skala ve
Arizona Cinsel Yaþantýlar Ölçeði (ACYÖ) uygulanmýþtýr. Ýstatistik için SPSS 16 kullanýlmýþtýr.
Bulgular: 52 M, 35 G, 36 K çalýþmaya alýnmýþtýr. Gruplar arasýnda yaþ, cinsiyet, eðitim süresi ve medeni durum özelliklerinde
farklýlýk bulunmamýþtýr (p>0.05). Cinsel bilgi, partner uyumu, partnerler algýsý daðýlýmýnda farklýlýk bulunmamýþtýr (p> 0.05).
Ýlk cinsel iliþki yaþý, partner yaþýnda farklýlýk bulunmamýþtýr (p> 0.05). K grubunda cinsel iliþki sýklýðý, hasta gruplarýna göre
yüksek bulunmuþtur (p<0,001). K grubunda mastürbasyon yapma oraný, M grubuna göre yüksek bulunmuþtur (p=0.006).
ACYÖ 1., 2., 3., 5. itemleri ve toplam skorunda M ve G grubu ortalamalarý K grubuna göre yüksek bulunmuþtur (p<0.01).
Orgazm deneyimlerinde (ACYÖ 4) G ve K grubu arasýnda farklýlýk bulunmuþtur (p<0.05). Hasta gruplarý arasýnda ACYÖ
toplam ve alt skala ortalamalarýnda farklýlýk bulunmamýþtýr (p>0.05).
Tartýþma: Baþ aðrýsý olanlarda cinselliði araþtýran çalýþma sayýsý sýnýrlýdýr. Çalýþmamýz kontrol grubu içeren ilk çalýþma olmasý
bakýmýndan önemlidir. Bulgularýmýz G ve M hastalarýnýn diðer kronik aðrý hastalarý gibi cinsel sorunlar yaþadýklarýný
göstermektedir. Kronik hastalýðýn cinsellik üzerindeki etkisi çok yönlüdür ve cinselliðin bütün aþamalarýnda etkilidir. Baþ
aðrýsýnýn cinselliðe etkisininin daha iyi anlaþýlabilmesi için çalýþmalara ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar:
Amber N. Et al. Sexual difficulties of chronic pain patients. Clin J Pain 2001;17(2):138-45
Rasmussen BA. Epidemiology of Headache. Cephalalgia 2001;21:774-77
Houle T.T. Et al. Not tonight, I have a headache? Headache 2006;46:983-99
84
PB 31
Postmenopozal Non Depresif Kadýnlarda Hipnotiklerin Cinselliðe Etkileri: Trazodon ve Zopiklonun
Karþýlaþtýrýlmasý
Defne Eraslan1, Özgür Öztürk2,
1Acýbadem Üniversitesi, 2Yedikule Surp Pirgiç Hastanesi Psikiyatri Kliniði
Amaç: Çok sayýda kadýn postmenopozal dönemde azalmýþ cinsel ilgiden yakýnmaktadýr1.Ýnsan alfa 1 ve alfa 2 adrenoreseptörlerine
olan orta- yüksek düzey afinitesi nedeniyle trazodon erektil disfonksiyonu olan hastalarýn depresyonunda tercih
edilebilmektedir2.Ayrýca bazý çalýþmalarda hem kadýn hem de erkeklerde trazodon ile belirgin libido artýþý gösterilmiþtir3.Bu
çalýþmada, depresif olmayan postmenopozal kadýnlarda, hipnotik etki si için kullanýlan trazodonun zopiklona kýyasla cinsel
performans üzerine spesifik bir olumlu etkisi olup olmadýðýnýn araþtýrýlmasý hedeflenmiþtir.
Sonuçlar: 4 haftanýn sonunda hem trazodon hem zopiklon uyku kalitesini artýrdý, ancak aralarýnda bir fark bulunamadý.
Cinsel fonksiyonlar da hipnotik tedaviden her iki ajan için de eþit düzeyde olmak üzere fayda gördü.
Poster Bildiriler
Yöntem: Uykusuzluk þikayetiyle baþvuran, ancak depresif belirtisi olmayan 50 postmenopozal kadýn çalýþmaya dahil edildi.
Ýnsomnia HAM-D uyku itemlerinin toplam skoru ile, cinsel performans ise Arizona Cinsel Yaþantýlar ölçeði ile deðerlendirildi.
Her iki ölçek de 4 haftalýk hipnotik tedavinin baþýnda ve bitiminde olmak üzere iki kez uygulandý.
Sonuçlar: Her iki hipnotik ajan da, olasýlýkla uyku kalitesinde yarattýklarý iyileþme nedeniyle, cinsel fonksiyonlar üzerine
olumlu etki yapmýþtýr. Trazodonun depresif olmayan postmenopozal kadýnlarda cinsel performans üzerine zopiklondan anlamlý
olarak daha fazla bir olumlu etkisi olmadýðý saptanmýþtýr.
1. Goldstat R, Briganti E, Tran J, Wolfe R, Davis SR(2003) Transdermal testosterone therapy improves well-being, mood, and
sexual function in premenopausal women.
2. Fink HA, MacDonald R, Rutks IR, Wilt TJ (2003) Trazodone for erectile dysfunction: a systematic review and meta-analysis.
BJU Int. 92(4):441-633. Michael A, O’Donnell EA(2000) Fluoxetine-induced sexual dysfunction reversed by trazodone. Can J Psychiatry. 45(9):8478.
85
PB 32
Psikojenik Erektil Disfonksiyon Tanýlý Hastalarla Saðlýklý Kontrollerin Cinsel Mitler Bakýmýndan Karþýlaþtýrýlmasý
Bülent Taymur1, Bülent Kadri Gültekin2, Sefa Saygýlý3,
1Bozüyük Devlet Hastanesi, 2Bolu Ýzzet Baysal Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi, 3Vakýf Gureba Eðitim Hastanesi
Poster Bildiriler
Giriþ ve Amaç: Cinsel mitler, kiþilerin cinsel konularda doðru olduðunu düþündükleri, çoðu zaman abartýlý, yanlýþ ve bilimsel
deðeri bulunmayan inanýþlardýr. Bireyin eðilimlerinin, inanýþlarýnýn, düþüncesinde yanlýþ oluþmuþ kavramlarýn cinsel iþlev
bozukluðunun oluþumunda ve devamýnda yeri olduðu yazarlarýn dikkatini çekmiþtir (1,2,3). Bu çalýþmada psikojenik erektil
disfonksiyonu olan hastalarla saðlýklý kontroller cinsel mitler yönünden karþýlaþtýrýldý.
Yöntem: Bu çalýþma Bezm-i Alem Valide Sultan Vakýf Gureba Eðitim Hastanesi kliniðinde 1 Mart- 15 Haziran tarihleri arasýnda
yapýldý. Erektil disfonksiyonu (ED) olup üroloji tarafýndan organik patoloji saptanmayan 50 psikojenik erektil disfonksiyonu
olan hasta grubu ile 50 saðlýklý kontrol grubuna Cinsel Mitler Anketi uygulandý.
Bulgular: Cinsel mitler ölçeði psikojenik erektil disfonksiyonlu grup da %60.37, kontrol grubunda ise %56.12 olarak cinsel
mitler kabul oranlarý çýkmýþ olup istatistiksel olarak anlamlý deðildi. Gruplar arasýnda Mit 6 (Cinsel iliþkinin baþlangýcýnda
sertleþme (ereksiyon) güçlüðü olursa, büyük olasýlýkla iktidarsýzlýk geliþecektir), Mit 8 (Mastürbasyonun cinsel güce zarar
verici etkisi olabilir), Mit 9 (Oral seks,olgunlaþmamýþlýðýn göstergesidir ve güvensizdir), Mit 11 (Baþka þeylerde olduðu gibi
cinsellikte de baþarýya ulaþmak çok önemlidir), Mit 14 (Cinsel birleþme için en doðal pozisyon erkeðin üstte olduðu pozisyondur),
Mit 19 (Sertleþme,hemen daima cinsel arzu ve uyarýlmanýn iþaretidir), Mit 20 (Cinsel iliþki cinsel birleþme demektir), Mit
23 (Ýyi bir sevgili, hemen her cinsel birleþmelerinde partnerine orgazm yaþatabilmelidir) ve Mit 24 (Eþler birbirini sevdikleri
taktirde seviþtiklerinde nasýl zevk alabileceklerinide bilirler)de anlamlý fark bulunmuþtur.
Tartýþma ve Sonuç: Cinsel mitler psikojenik erektil disfonksiyonlu hastalarda özellikle bazý alanlarda daha yüksek bulunmuþtur.
Tedavi sürecinde ilgili alanlara odaklanýlmasý tedavi sürecine katký saðlayacaktýr.
Kaynaklar:
1. Kora K. Kayýr A: Cinsel Roller ve Cinsel Mitler. Düþünen Adam. Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Yayýn Organý, 1996
2. Zilbergeld B. Male Sxuality. Little Brown, Boston, 1978.
3. Baker C. Silva P. The Relationship Between male Sexual Dystunction and Blief in Zibelgerd’s Myths. World Behavior Therapy
congress 5-10 Eylül 1988. Edinburgh.
86
PB 33
Psikojenik Erektil Disfonksiyon Tanýlý Hastalarla Saðlýklý Kontrollerin Cinselliði Etkileyecek Faktörler ve
Psikoseksüel Geliþim Yönünden Karþýlaþtýrýlmasý
Bülent Taymur1, Bülent Kadri Gültekin2, Sefa Saygýlý3,
1Bozüyük Devlet Hastanesi, 2Bolu Ýzzet Baysal Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi, 3Vakýf Gureba Eðitim Hastanesi
Giriþ ve Amaç: Hayatýn erken dönemlerinde oluþan tutumlar, þimdiki davranýþtan zevk alabilme yeteneðini etkileyebilir
(1,2,3) Bu çalýþmada psikojenik erektil disfonksiyona yol açabilecek psikoseksüel geliþim süreci ve cinselliði etkileyen faktörler
araþtýrýldý.
Bulgular: Partner/eþle iliþkinin kalitesi, ilk cinsel deneyim yaþama biçimi, ergenlik döneminde masturbasyon yapýlmasý ve
sýklýðý psikojenik erektil disfonksiyon oluþumunu etkileyen faktörler olarak bulundu.
Poster Bildiriler
Yöntem: Bu çalýþma Bezm-i Alem Valide Sultan Vakýf Gureba Eðitim Hastanesi kliniðinde 1 Mart- 15 Haziran tarihleri arasýnda
yapýldý. Erektil disfonksiyonu (ED) olup üroloji tarafýndan organik patoloji saptanmayan 50 psikojenik erektil disfonksiyonu
olan hasta grubu ile 50 saðlýklý kontrol grubu sosyodemografik özellikler, cinselliði etkileyen faktörler ve psikoseksüel geliþim
açýsýndan karþýlaþtýrýldý.
Tartýþma ve Sonuç: Cinselliði etkileyen faktörler ve psikoseksüel geliþim süreci psikojenik erektil disfonksiyonda etkili
faktörlerdir. Bu süreci olumsuz etkileyen faktörlerin yok edilmesi/azaltýlmasý psikojenik erektil disfonksiyonun sýklýk ve
þiddetini azaltacaktýr.
Kaynaklar:
1.Taþçý A. Ý. , Sevin G .;Ýmpotans teþhis ve tedavisi. Ýstanbul: Bezmialem Valide Sultan Vakýf Gureba Hastanesi Yayýnlarý, 1990.
2.Smith AD. Psychologic factors in the multidisciplinary evaluation and treatment of erectile dysfunction. J Consult Clin
Psychology 1986;54:149-157.
3. Gendel ES, Bonner EJ: Sexual Dysfunction, Gender Identity Disorders, 8 Paraphilias. In: Goldman HH, ed. Review of General
Psychiatry. Connectcut: Appleton 8 Lange
87
PB 34
Psikojenik Erektil Disfonksiyon Tanýlý Hastalarla Saðlýklý Kontrollerin Klinik Özellikler ve Psikiyatrik Hastalýklar
Yönünden Karþýlaþtýrýlmasý
Bülent Taymur1, Bülent Kadri Gültekin2, Sefa Saygýlý3,
1Bozüyük Devlet Hastanesi, 2Bolu Ýzzet Baysal Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi, 3Vakýf Gureba Eðitim Ve Araþtýrma
Hasttanesi
Poster Bildiriler
Giriþ ve Amaç: Cinsel iþlev bozukluðu vakalarýnýn psikiyatrik durumu yýllardýr tartýþmalý bir konu olmuþtur. Yapýlan çalýþmalar
cinsel iþlev bozukluðu saptanan olgularýn yaklaþýk üçte birinde psikiyatrik bir hastalýðýn tabloya eþlik ettiðini ortaya koymaktadýr
(1,2,3). Bu çalýþmada psikiyatrik semptomlar/tanýlar, kiþilik özellikleri, eþlik eden psikiyatrik hastalýklar karþýlaþtýrýldý.
Yöntem: Bu çalýþma Bezm-i Alem Valide Sultan Vakýf Gureba Eðitim Hastanesi kliniðinde 1 Mart- 15 Haziran tarihleri arasýnda
yapýldý. Erektil disfonksiyonu (ED) olup üroloji tarafýndan organik patoloji saptanmayan 50 psikojenik erektil disfonksiyonu
olan hasta grubu ile 50 saðlýklý kontrol grubuna SCID I, Beck depresyon ölçeði(BDÖ),süreklilik ve durumluluk kaygý ölçeði
(State and Trate Anxiety Inventory-I) (STAI-I, STAI-II) uygulandý.
Bulgular: Erektil disfonksiyonu olanlarýn %24’ünde kiþilik bozukluðunun olduðu saptandý. En sýk rastlanan kiþilik bozukluðu
obsesif kompulsfi bozukluk (%10) bulundu.
Tablo 1. ED’li grup ile kontrol grubunun BDÖ ve STAI sonuçlarýnýn karþýlaþtýrýlmasý
STAI-I
STAI-II
Beck depresyon ölçek skoru
ED
N=50 (X±ss)
Kontrol
N=50 (X±ss)
t
38,38±9,58
44.50±5.87
13,42±7,12
25.76±5.71
35.40±4.13
6.36±4.77
8.608
8,958
4,997
Analiz
df
76
88
98
P
p=0.000*
p=0.000*
P=0.000*
Tartýþma ve Sonuç: Psikojenik erektil disfonksiyonu olan grupta anksiyete ve depresyon skorlarý istatistiksel olarak daha
yükse bulunmuþtur. Ayrýca obsesif kompulsif kiþilik özellikleri kontrol grubuna göre daha yüksektir. Tedavi sürecinde göz
önünde bulundurulmasý gereken önemli konulardýr.
Kaynaklar:
1. Maurice WL, Guze SB: Sexual dysfunciton and associated psychiatric disorders. Comprehensive Psychiatry, 1970, 11(6):
539-543.
2. Sungur M: Evaluation of couples referred to a sexual dysfunction unit and prognostic factors in sexual and marital therapy.
Sexual and Marital Therapy, 1994, 9(3): 251-265.
3. Derogatis LR, Meyer JK, King KM: Psychopathology in individuals with sexual dysfunction, Am J of Psychiatry, 1981,
138(6): 757-763.
88
PB 35
Psikotrop Ýlaç Kullananlarda Cinsel Yan Etkiler Ve Prolaktin Ýliþkisinin Araþtýrýlmasý
Seher Olga Güriz1, Sibel Örsel1, Hakan Türkçapar1, Aslý Erkan Ekinci1, Berna Çaðatay Kara1, Türkan Doðan1, Yasir Þafak1,
1S.B. Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EA Hastanesi
Giriþ: Cinsel yan etkiler (CYE) antipsikotiklerin sýklýkla yaptýklarý dopamin blokajý sonucu ortaya çýkan prolaktin artýþý ile
ortaya çýkabilmektedir(1). CYE'e neden olduðu bilinen antidepresan tedavide ise genellikle serotonerjik ve adrenerjik
mekanizmalar sorumlu tutulmakla birlikte bu ilaçlarla prolaktin düzeyinde yükselmeler saptayan bildirimler bulunmaktadýr
(2). Bu araþtýrmada psikotrop ilaç kullanan hastalarda CYE ve prolaktin düzeyi arasýndaki iliþkinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Bulgular: Prolaktin yüksekliði þizofreni grubunda %62,5, depresyon grubunda %27,6, anksiyete bozukluklarý grubunda ise
%18,2 oranýnda istatistiksel olarak farklýdýr (F:3,8, p<0,03). Ýlaçlarla prolaktin yüksekliði ile ASEX maddeleri arasýndaki
iliþkiye bakýldýðýnda, þizofreni grubunda prolaktin ve ASEX maddeleri arasýnda 0.0-0.3 arasýnda, diðer taný gruplarýnda da
benzer þekilde baðýntý saptanmýþtýr (p>0.05). Prolaktin düzeyi yüksek olanlarda ASEX maddeleri açýsýndan farklýlýk
saptanmazken, taný gruplarý arasýnda “boþalma-orgazm” maddesi dýþýnda tüm maddelerde anlamlý farklýlýklar saptanmýþtýr
(p<0.05).
Poster Bildiriler
Yöntem: Çalýþmaya hastanemiz psikiyatri polikliniklerine baþvuran, en az 3 aydýr düzenli psikotrop ilaç tedavisi alan toplam
56 hasta alýnmýþtýr. Hastalara DSM-IVTR SCID görüþmesi yapýlarak sosyodemografik veri anketi, Beck Depresyon Envanteri,
Beck Anksiyete Envanteri, Arizona Cinsel Yaþantýlar Ölçeði, UKU Yan Etki Deðerlendirme Ölçeði, uygulanmýþtýr.
Ýstatistiksel deðerlendirmede non-parametrik tanýmlayýcý analizler ve spearman baðýntý analizi kullanýlmýþtýr.
Tartýþma: Antipsikotiklerin kullanýmý sýrasýnda prolaktin yüksekliði ve CYE sýklýkla gözlenmesi nedeniyle bu iki deðiþken
arasýnda baðýntý araþtýrýlmaktadýr. Bizim sonuçlarýmýza benzer olarak Kelly ve Conley (3), prolaktin düzeyi ve CYE arasýnda
baðýntý bulunmadýðýný saptamýþlar. Prolaktin düzeyi yüksekliklerinin antidepresan tedavi sýrasýnda da gözlenebilmesi nedeniyle
antidepresan ilaçlarýn bu açýdan çalýþýlmasýna ihtiyaç bulunmaktadýr.
Kaynaklar
1. Knegtering H, van den Bosch, Castelein S, Bruggeman R, Sytema S, van Os J. Are sexual side effects of prolactin-raising
antipsychotics reducible to serum prolactin?Psychoneuroendocrinology 2008; 33: 711-17.
2. Molitch ME. Drugs and Prolactin. Pituitary 2008, 11:209-218.
3. Kelly DL, Conley RR. A randomized, double blind 12 week study of ketiapine, risperidone, fluphenazine on sexual functioning
in people with schizophrenia.Pyschoneuroendocrinology 2006, 31: 340-346.
89
PB 36
Psikotrop Ýlaç Tedavilerinde Cinsel Yan Etkilerin Sýklýðý
Seher Olga Güriz1, Berna Çaðatay Kara1, Özgür Solak1, Bengü Baz1, Yaþar Özmen1, Aslý Erkan Ekinci1, Sibel Örsel1,
Hakan Türkçapar1,
1S.B. Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EA Hastanesi
Poster Bildiriler
Giriþ: Son yýllarda psikofarmakoloji alanýnda kaydedilen ilerlemelere raðmen, ilaçlarýn yan etkileri özellikle de cinsel yan
etkiler hastalarýn tedaviye uyumlarýný, yaþam kalitelerini ve dolayýsýyla tedavi sonuçlarýný etkiliyor gibi görünmektedir (1).
Yöntem: Çalýþmaya hastanemiz psikiyatri polikliniklerine baþvuran, DSM-IVTR SCID görüþmesi yapýlarak toplam 62 hasta
alýnmýþtýr. Hastalara sosyodemografik veri anketi, Beck Depresyon Envanteri, Beck Anksiyete Envanteri, Arizona Cinsel
Yaþantýlar Ölçeði, UKU Yan Etki Deðerlendirme Ölçeði uygulanmýþtýr. Ýstatistiksel deðerlendirmede tanýmlayýcý analizler baðýntý
analizi kullanýlmýþtýr, istatistiksel anlamlýlýk düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiþtir.
Bulgular: Çalýþmaya alýnan hastalarýn %25.8’i þizofreni, %53.2’si depresyon ve % 21’i anksiyete bozukluðu tanýlarýndan
birini almýþtýr. Deneklerin % 85.5’i son 6 aydýr ilaçlarýný düzenli kullandýðýný, diðerleri ise düzensiz de olsa ilaçlarýný
kullandýklarýný belirtiyorlardý. Çalýþma grubunun aldýklarý tedavilere bakýldýðýnda % 83,9' u tek grup ilaç, %16,1'i ise kombine
ilaçlar kullanmaktaydý. UKU yan etki derecelendirme ölçeðine göre; deneklerin %59.7’si ilaç tedavisi öncesinde cinsel alanda
herhangi bir sorun olmadýðýný bildirmiþti. Ýlaç tedavisinden sonra cinsel sorunda artýþ bildirenler % 35.5, azalma bildirenler
% 16.1 ve deðiþiklik olmadýðýný bildirenler % 48.4 olarak saptanmýþtýr. Deneklerin % 40.3’ü bu cinsel sorunu kullanmakta
olduklarý ilaçlarla iliþkilendirmiþtir.
Sonuç: Yan etki tedavi uyumunda önemli faktörlerden biridir (2,3). Çalýþmamýzda saptandýðý üzere cinsel yan etkiler günlük
pratikte sýkça karþýlaþýlan ve tedavi sürecinde ele alýnmasý gereken sorunlardan biridir.
Üçok ve ark çalýþmalarýnda hem kadýn hem erkek þizofreni hastalarýnda sexüel disfonksiyon yaygýn bir sorun olduðunu,
hastalarýn %52,6’sýnda seksüel disfonksiyon, %54,2’sinde cinsel istekte azalma, %41,7’si ise orgazm, %48,1’inde ise erektil
iþlev bozukluklarý tanýmlamýþlardýr (1).
Kaynaklar
1. Üçok, Ýncesu, Aker ve Erkoç. Sexual dysfunction in patients with schizophrenia on antipsychotic medication. European
Psychiatry 2007, 22: 328-333).
2. Nelson J.C. Safety and tolerability of the new antidepressants. J Clin Psychiatry 1997; 58(suppl 6): 26-31.
3. Balon R. SSRI associated sexual dysfunction. Am J Psychiatry 2006; 163: 1504-9.
90
PB 37
Yüksek Doz Risperidona Yanýt Veren Çoklu Parafili Olgusu
Fatih Canan1, Adnan Özçetin2, Celalettin Ýçmeli2, Osman Kýlýç2, Ahmet Ataoðlu2,
1Düzce Üniversitesi, Týp Fakültesi, Psikiyatri AD, 2Düzce Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Amaç: Parafili, kiþinin en az altý ay süreyle insan dýþýndaki nesneler, kiþinin kendisinin, partnerinin, çocuklarýn veya onay
vermeyen diðerlerinin acý çekmesi ve aþaðýlanmasýný içerecek þekilde yineleyen, yoðun uyarýcý fantezilerinin, cinsel dürtülerinin
veya davranýþlarýnýn bulunmasý olarak tanýmlanýr. Sýk görülmemesine karþýn bozukluðun tekrarlayýcý, inatçý doðasý bu tür
eylemlerin yüksek sýklýkla ortaya konmasýna ve bunlardan etkilenen kurban sayýsýnýn fazla olmasýna neden olur(1). Birçok
parafiliyi ayný dönemde sergileyen ve risperidona yanýt veren bir parafili olgusu sunulacaktýr.
Poster Bildiriler
Olgu: 30 yaþýnda erkek hasta kliniðimize kontrol edemediði cinsel dürtüler yakýnmasý ile baþvurdu. Þikayetlerinin ilk olarak
çocukluk döneminde anne-babasýný cinsel iliþki esnasýnda izleme þeklinde baþladýðýný, ergenliðin ilk yýllarýnda zoofilinin
eklendiðini belirtti. 16 yaþýnda garson olarak otellerde çalýþmaya baþlayan hasta, röntgencilik nedeniyle defalarca iþten
atýlmýþ. Askerlikten sonra kendi isteðiyle evlenmiþ. Birkaç yýl dürtülerini kontrol etmeyi baþaran hasta sonrasýnda kýz çocuklara
ilgi duymaya ve yolda gördüðü kýz çocuklara cinsel organýný göstererek mastürbasyon yapmaya baþlamýþ. Bu nedenle
tutuklanan hasta psikiyatrik muayeneye yönlendirilmiþ, fluoksetin(60mg/gün) baþlanmýþ ancak yakýnmalarda gerileme
olmamýþ. Hasta sürtünmecilik(sonrasýnda azarlanma ve tartaklanmadan da cinsel haz duyma), telefonla rastgele numaralarý
arayarak küfür yemeye çalýþarak cinsel doyuma ulaþmadan ve eþiyle cinsel birleþme esnasýnda tokatlanma isteðinden de
bahsetti. Parafili tanýsý konan hastaya risperidon baþlandý ve haftalýk takiplerle günlük 6 mg’a çýkýldý. Tedavinin 3. ayýnda
hasta yakýnmalarýnýn büyük oranda gerilediðini belirtti.
Tartýþma: Parafili prevalansýnýn bilinenden daha yaygýn olduðu iddia edilmektedir(2). En sýk uygulanan ilaç tedavisi
SSRI’lardýr(3). Olgumuzda çocukluk çaðýndan itibaren eklenmelerle devam eden röntgencilik, zoofili, pedofili, teþhircilik,
sürtünmecilik, mazokizm ve telefon skatolojisi gibi yakýnmalar yüksek doz risperidon tedavisine iyi yanýt vermiþtir. Bu konuda
geniþ çaplý ve kontrollü çalýþmalara ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar
1. Guay DR. Drug treatment of paraphilic-nonparaphilic sexual disorders. Clin Ther 2009;31(1):1-31.
2. Burges AW.Cyber child sexual exploitation.J Psychosos Health Serv. 2008;46(9):38-45.
3. Yaþan A. Parafili ve parafili iliþkili bozukluklarda deðerlendirme ve tedavi. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2009;10(Ek 1):3536.
91
PB 38
Vajinismus Olgularýnýn Sosyodemografik Özelliklerinin Bazý Deðiþkenlerle Karþýlaþtýrýlmasý
Elif Aktan Mutlu1, Rýfat Karlýdað1
1 Ýnönü Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri A.D
Giriþ: Ýnsanda cinsel davranýþ birçok faktörden etkilenen karmaþýk bir süreçtir (1).Cinsel iþlev bozukluklarý, insandaki cinsel
yanýt evrelerindeki aksamalardan kaynaklanmaktadýr. Ancak bu evrelerin dýþýnda geliþen cinsel iþlev bozukluklarý da
mevcuttur. Bunlar; cinsel aðrý bozukluklarý ve vajinismustur(2).
Poster Bildiriler
DSM IV kriterlerine göre vajinismus: vajinanýn dýþ üçte birindeki kaslarda cinsel birleþmeyi engelleyecek biçimde, yineleyici
veya sürekli olarak istem dýþý spazmýn olmasýdýr(3).
Amaç: Çalýþmamýzda kliniðimize baþvuran vajinismus tanýlý hastalarýn sosyodemografik verilerinin eþ deðerlendirme, cinsel
doyum düzeyleri, cinsel mitleri ve cinsel öyküleri ile olan iliþkisini incelemeyi amaçladýk.
Yöntem: Veriler SPSS 13 programýnda deðerlendirilmiþtir. Karþýlaþtýrma bulgularý ki-kare yöntemiyle elde edilmiþtir.
Bulgular: Araþtýrmamýza polikliniðimize baþvuran ve vajinismus tanýsý alan 118 hasta dâhil edilmiþ olup, 34 tanesi ilk
görüþmeden sonra tedaviyi býrakmýþlardýr.
118 hastanýn yaþ ortalamasý 24,43±3,90’dýr. Hastalarýn evlilik süreleri ortalama 23,36 ay olarak hesaplanmýþtýr.
Hastalarýn %64.4’ünün eðitim seviyesinin lise ve üzeri olduðu tespit edilmiþtir. En uzun yaþadýklarý yer ise %81.7 ile þehirdir.
Çoðunluk flört ederek evlenmiþtir. Görücü usulü ile evlenenler,%35.5 oranýndadýr. Hastalarýn %70.2’sini ev hanýmlarý,
çalýþanlarýn yarýsýný ise öðretmenlerdir. Hastalarýn büyük çoðunluðu evliliklerinin ilk senesinde baþvurmuþtur (%49.6). Gebelik
öyküsü olan bir hasta ( %0.9),çocuðu olan yedi hasta (%6.1) bulunmaktadýr.
Hastalarýn %12.7’sinin vajinismus nedeniyle fiziksel veya ruhsal þiddete maruz kaldýklarý görülmüþtür.
En çok inanýlan mit “Eþler birbirlerini sevdikleri takdirde seviþmekten nasýl zevk alabileceklerini de bilirler’’ miti, en az
onaylanan mit ise “Seviþmeyi baþlatan kadýn ahlaksýzdýr’’ miti olmuþtur.
GRISS alt ölçeklerinden vajinismus, dokunma, kaçýnma ve sýklýk puanlarý yarýdan fazla hastada yüksek bulunmuþtur.
Sonuç: Sosyodemografik bulgularýmýz diðer çalýþmalarla uyumlu olmakla beraber karþýlaþtýrma bulgularý ilk kez araþtýrýlmýþtýr.
Daha fazla araþtýrmaya ihtiyaç bulunmaktadýr.
Kaynaklar:
1. Eþel E .Ýnsan Cinselliðinin Biyolojik ve Evrimsel Temelleri. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2006,Cilt:16,Sayý:4.
2. Cindy M.Meston and Andrea Bradford .Sexual Dysfunctions inWomen Annu.Rev.Clin.Psychol.2007.3:233-256.
3. Amerikan Psikiyatri Birliði: Mental Bozukluklarýn Tanýsal ve Sayýmsal El Kitabý.4.Baský ,Ankara ,1995.Çeviri Editörü: Köroðlu
E. Hekimler Yayýn Birliði.
92
PB 39
Bir Olgu Nedeni Ýle Dissosiyatif Kimlik Bozukluðu
Ayça Kýlýç1, Nesrin Tomruk2, Nihat Alpay2,
1Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi, 2Bakýrköy R.S.H.H
Dissosiyatif kimlik bozukluðu genellikle bozukluðun asýl özelliklerinden çok yan belirtileri ile kendini gösterir (1). Bunlar
arasýnda standart ilaç tedavisine yanýt vermeyen dirençli ve kronik depresyon önde gelir. Hastalarýn sýk intihar giriþiminde
bulunmalarýnda ya da vücutlarýný yaralamalarýnda (jiletle/ cam parçasý ile kesme, saçýný yolma, baþýný vurma) düþman ya
da intihara eðilimli kiþiliklerin rolü vardýr(2). Dissosiyatif kimlik bozukluðunun çocukluk döneminde cinsel taciz, fiziktaciz
gören kiþilerde veya iki durumu birden ayný zamanda yaþayan kiþilerde görüldüðünü bildiren çok sayýda yayýn bulunmaktadýr.(3)
Poster Bildiriler
Vaka E, 1988 doðumlu, üniversite 3. Sýnýf öðrencisi, bekar, 4 kardeþin en büyüðü, Manisa’da yurtta kalýyor. Kendisinin
farkýnda olduðu ilk þikâyetler 3 yýl kadar önce defterleri arasýnda çeþitli notlar bulmasý ile baþlamýþ. Bu süreç boyunca; bu
yazýlarýn kendi el yazýsýna benzediðini, parasýnýn ve telefon kontörlerinin azaldýðýný, çevresindekilerin ve erkek arkadaþýnýn
da bazen farklý biri haline geldiðini söylediðini (seksi, açýk saçýk konuþan, rahatça yalan söyleyen bir kadýn), kendisini sabahýn
6’sýnda sokakta pijama ile dolaþýrken bulduðunu, fakat bunlarý hatýrlamadýðýný söylüyor. 5-6 yaþlarýnda iken amcasýnýn
arkadaþý tarafýndan cinsel taciz, lise sonda iken erkek arkadaþý tarafýnda tecavüz hikayesi mevcut. 2008 yýlýnýn aðustos
ayýnda vücudunda sigara yanýklarý bulmasý üzerine ilk kez Manisa R.S.H.H baþvurmuþ. Dissosiyatif Bozukluk tanýsý ile
farmakoterapiye baþlanmýþ. 9 ay boyunca düzenli kullanmýþ. Bu dönemde sadece daha sakin olduðunu fark etmiþ. Kasým
2008 de 1 kez, Mart 2009 da 2 kez ilaç içerek intihar giriþimi olmuþ. Nisan 2009 da hastanemiz acilinden Dissosiyatif Kimlik
Bozukluðu tanýsý ile istemli yatýþý yapýlmýþtýr.
Kaynaklar:
1. H. Tutkun, L.Ý. Yargýç, V. Þar; Dissosiyatif Kimlik Bozukluðu ve Histerik Psikoz; Ege Psikiyatri Sürekli Yayýnlarý; 1999;4(1):6984
2. Prof. Dr. Vedat ÞAR, Çoðul Kiþilik Kavramý ve Dissosiyatif Bozukluklar; PSÝKÝYATRÝ DÜNYASI; 2000;4:7-11
3. Shearer S.L., Peters P. C., Quaytrnan M.S.,Ogden R.L.; Frequency and correlates of childhood sexual and physical abuse
histories in adult female borderline inpatients; Am. Psyciatry; February 1990; 147:214-216
93
PB 40
Yapay Bozukluk, Somatoform Bozukluklarýn Bir Alt Tipi Olarak Deðerlendirilebilir Mi?;
Bir Olgu Sunumu Dolayýsýyla Kýsa Bir Gözden Geçirme
Sinem Zeynep Baþer1, Murat Yalçýn2, Mine Özmen2,
1Cerrahpaþa Týp Fakültesi Psikiyatri A.D., 2Cerrahpaþa Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý
Poster Bildiriler
Amaç: Hem Yapay Bozukluk, hem de Somatoform Bozukluk tanýsý konan hastalar ruhsal sýkýntýlarýný týbbi bir nedene
baðlanamayan bedensel yakýnmalarla ifade ederler(1). Sunumda Yapay Bozukluk tanýsý konmuþ bir olgu üzerinden ayýrýcý
tanýyla ilgili sorunlar tartýþýlacaktýr.
Olgu: 57 yaþýnda kadýn hasta, kliniðimize çok sayýda bedensel yakýnmalarla baþvurdu. Onaltý yýldan beri ailevi akdeniz ateþi,
mikropapiller tiroid kanseri, hipertansiyon, ailevi hiperkolesterolemi, nefrolitiyazis, osteoporoz, demir eksikliði anemisi
tanýlarýyla tedavi ediliyordu. Apendektomi, subtotal tiroidektomi, lenfadenopati nedeniyle derin boyun diseksiyonu, total
histerektomi, bilateral salpingoooferektomi, sistosel ve menisküs operasyonu olmuþ, radyoaktif iyot tedavisi görmüþtü. Yapýlan
giriþimlerin fazlalýðý ve patoloji raporuyla oynadýðý kuþkusuyla psikiyatriste yönlendirilmiþ, beþ yýl Somatoform Bozukluk
tanýsýyla tedavi görmüþtü. Yapýlan deðerlendirmede Yapay bozukluk tanýsý konmasýna tepki göstererek kontrollerine gelmedi;
beþ ay sonra kronik ishal tanýsýyla bir hastaneye yatýrýlýp, üç kez kolonoskopi yapýldýktan sonra tekrar baþvurdu.Yapay
Bozukluk tanýsýnda deðiþiklik olmamasýna tepkisini bir sonraki kontrolde vallekula kisti operasyonu geçirdiðini bildirerek
gösterdi. Bu arada bir de cilt biyopsisi yapýlmýþtý. Düzenli takibi sonucunda olumlu bir hasta hekim iliþkisi geliþti. Tanýsýný
kuþkuyla karþýlamasýna karþýn psikoterapiye gelmeyi kabul etti. Bir süre sonra hastaneyi “evhane” olarak adlandýrdý,
gereksinimlerini yakýnmalarý üzerinden karþýladýðý deðerlendirmesini yaptý ve ruhsal süreçlerini çalýþmaya baþladý.
Sonuç: DSM-IV'de Yapay Bozukluk, Somatoform Bozukluklardan belirti ve bulgularýn amaçlý olarak ortaya çýkartýlmasýyla
ayrýlýr(2). Ancak bunu deðerlendirmek her zaman çok kolay deðildir. Üstelik-aslýnda pek de güçlü kanýtlar olmaksýzýn Yapay
Bozukluk adý hekimlerin temelde acý çeken bir hastaya önyargýyla yaklaþmalarýna neden olabilmektedir. Bu nedenle Yapay
Bozukluðun, Somatoform Bozukluklarýn bir alt tipi olarak sýnýflandýrýlmasý önerilmektedir(3). Sunumda hastanýn tedavi süreci
ve taný ile ilgili sorunlar tartýþýlacaktýr.
1. Krahn LE et al: Patients who strive to be ill: factitious disorder with physical symptoms. Am J Psychiatry2003; 160:1163–11
2. Turner MA: Factitious disorders: reformulating the DSM–IV criteria. Psychosomatics 2006; 47:23–32
3. Kroenke K: Physical symptom disorder: a simpler diagnostic categoryfor somatization-spectrum conditions. J Psychosom
Res2006; 60:335–339
94
PB 41
Aðýr ve Dirençli Depresyonda Ekt ve Duloksetin Kombinasyonu: Ýki Olgu
Yasin Genç1, Gürkan Odabaþýoðlu2, Defne Eraslan3, Özgür Öztürk4,
1Surp Pýrgiç Hastanesi Yedikule Psikiyatri Kliniði, 2Surp Pýrgiç Hastanesi Yedikule Psikiyatri Kliniði, 3Acýbadem Üniversitesi
Týp Fakültesi, 4Surp Pýrgic Hastanesi Yedikule Psikiyatri Kliniði
Olgular: Psikotik özellikli iki major depresyon olgusunda, yeterli doz ve sürede kullanýlan serotonin geri alým inhibitörlerine
yanýt alýnamamasý ve suicidal fikirleri nedeniyle EKT kararý verilmiþtir. Bir hastada duloksetin 30 mg/gün dozunda EKT ile
birlikte baþlanmýþ, diðerinde ise kýsa bir süre 60 mg/gün kullanýlan duloksetin 30 mg/gün’e düþülerek EKT ile birlikte
uygulanmýþtýr. Hastalar sýrasý ile 8 ve 9 kez bilateral EKT almýþlardýr. Bir hastada ikinci ve üçüncü EKT seanslarýnda görülen
baþ aðrýsý dýþýnda EKT uygulamasý sýrasýnda veya sonrasýnda bir yan etki saptanmamýþtýr. Hastalar tam remisyonda ve
duloksetin 60 mg/gün ile sürdürüm tedavisi altýnda taburcu edilmiþlerdir.
Poster Bildiriler
Giriþ: Farmakolojik tedavilerdeki geliþmelere raðmen, EKT bazý depresif hastalarda hala çok önemli bir tedavi olarak yerini
korumaktadýr. Ne yazýk ki, farmakoterapiye dirençli major depresyonu olan hastalarýn %40’ý, EKT’ye de yetersiz yanýt
vermektedir. Bu durum, bazý araþtýrmacýlarý EKT ve antidepresan kullanýmýnýn yanýt oranýný artýrabileceðini düþünmeye
sevketmiþtir1. Bu durumda kombinasyonda kullanýlan antidepresan ile sürdürüm tedavisi de mümkün olabilmektedir. Essitalopram gibi bazý antidepresanlarýn EKT ile güvenli bir þekilde beraber kullanýmý ile ilgili yayýnlar mevcuttur 1. Ülkemizde
yeni kullanýlmaya baþlanan bir serotonin noradrenalin geri inhibitörü olan duloksetinin ise dirençli major depreyonu olan
bir hastada olanzapin ile birlikte EKT ile kombine edildiði bir olgu sunumunda olumlu sonuçlar bildirilmiþtir2.
Duloksetin-EKT kombinasyonu, antidepresan ile sürdürüm tedavisi planlanan aðýr major depresyon olgularýnda güvenilir ve
etkili bir tedavi seçeneði olabilir.
1. Baghai TC, Marcuse A, Brosch M, ve ark. The influence of concomitant antidepressant medication on safety, tolerability
and clinical effectiveness of electroconvulsive therapy. World J Biol Psychiatry. 2006;7(2):82-90.
2. Masdrakis VG, Oulis P, Florakis A, Valamoutopoulos T, Markatou M, Papadimitriou GN. The safety of the electroconvulsive
therapy-escitalopram combination. J ECT. 2008 Dec;24(4):289-91.
3. Hanretta AT, Malek-Ahmadi P. Combined use of ECT with duloxetine and olanzapine: a case report. J ECT. 2006 Jun;22(2):13941
95
PB 42
Akut Manide Olanzapin Kullanýmýna Baðlý Huzursuz Bacak Sendromu Ve Belirtilerin Gabapentinle Kontrolü
Betül OKAT1, Nil SÜRSAL2, Fevzi ÖZTEKÝN3,
1Ankara Dr.Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji EAH Psikiyatri Kliniði, 2Ankara Etlik Ýhtisas EAH Nöroloji Kliniði, 3Ankara
Yýldýrým Beyazýt EAH 1.Nöroloji Kliniði
Poster Bildiriler
Giriþ: Günümüzde bipolar bozukluk (BPB) tedavisinde en sýk kullanýlan ajanlar yeni kuþak antiepileptikler ve atipik
antipsikotiklerdir [1,2].Literatürde olanzapine baðlý huzursuz bacak sendromu (HBS) na iliþkin birkaç yayýn bulunmaktadýr
[3].Gabapentinin epilepsinin yanýsýra bipolar bozukluk, huzursuz bacak sendromu, dikkat eksikliði, nöropatik aðrý, trigeminal
nevralji, diabetik nöropati, ilaç ve alkol kesilmesine baðlý nöbetler ve migren tedavilerinde de etkinliði gösterilmiþtir [4].
Burada, BPB- akut manik epizod tedavisi sýrasýnda olanzapin kullanýmýna baðlý HBS geliþen bir vakada gabapentin
kombinasyonuyla hem manik hem de HBS belirtilerin kontrol altýna alýndýðý bir vaka sunulmuþtur.
Vaka: Özgeçmiþinde psikiyatrik yakýnmasý olmayan 34 yaþýýndaki bayan hasta ani baþlayan manik belirtileri nedeniyle
polikliniðimize getirilmiþtir.Ayýrýcý tanýya yönelik tüm tetkik sonuçlarýnýn sonuçlarýnýn normal sýnýrlarda olmasý üzerine,
hastaya DSM-IV taný kriterlerine göre bipolar 1 bozukluk-akut baþlangýçlý manik epizod tanýsý konularak olanzapine 5
mg/gün baþlanmýþtýr.Olanzapin dozu 15mg/gün yükseltildiðinde young mani derecelendirme ölçeði skorlarýnda (YMDÖ)
baþlangýca göre % 50 oranýndaki azalma karþýn, istirahat sýrasýnda ve geceleri artan ancak hareketle azalan bacaklarda
aðrý ve de istemiz hareket yakýnmalarý nedeniyle hastaya olanzapine baðlý HBS tanýsý konulmuþtur.Gabapentin 300
mg/gün tedaviye eklenerek, 900 mg/gün dozuna arttýrýlmýþtýr.Hastada HBS yanýsýra manik belirtilerde de düzelme
saptanmýþtýr.
Sonuç: Olanzapine baðlý HBS tedavisinde dopamin agonistleri ve benzodiazepinlerin kullanýmýna dair vaka sunumlarý
mevcutken, gabapentinle iliþkili yayýn bulunmamaktadýr.Burada, BPB yanýsýra HBS tedavisinde de etkinliði gösterilmiþ olan
gabapentinin hem manik hem de HBS belirtilerinin kontrolünde etkili olduðu vurgulanmýþ olup, konuyla ilgili kapsamlý
çalýþmalar gerekmektedir.
Kaynaklar
1.Ketter TA, Calabrese JR.Stabilization of mood from below versus above baseline in bipolardisorder:a new nomenclature.J
Clin Psychiatry 2002;63:146-151.
2.Bauer MS, Mitchner L.What is a “Mood Stabilizer”?.An evidence-based response.Am J Psychiatry 2004;161:3-18.
3.Khalid I, Rana L, Khalid TJ, Roehrs T. Refractory restless legs syndrome likely caused by olanzapine.J Clin Sleep Medicine
2009;5:68-69.
4.Mack A.Examination of the evidence for off-label use of gabapentin.J Managed Care Pharmacy 2003;9:559-568.
96
PB 43
Atomoksetin’in Ýndüklediði Manik Atak: Olgu Sunumu
Neslihan Akkiþi Kumsar1, Nesrin Dilbaz1,
1Ankara Numune Eðt. Ve Araþ. Has. II. Psikiyatri
Amaç: Atomoksetin merkez sinir sisteminde presinaptik norepinefrin taþýyýcýlarýnýn seçici bir inhibitörüdür. Düþük oranda
serotonin ve dopamin taþýyýcýlarýna afinitesi bulunmaktadýr (1). Atomoksetin özellikle prefrontal kortekste presinaptik
norepinefrin taþýyýcýlarýnýn inhibisyonu ile dopamin ve noradrenalin düzeylerini arttýrarak etki göstermektedir (2). Yapýlan
birçok çalýþmada atomoksetinin iyi tolere edildiði ve yan etki sýklýðýnýn az olduðu bulunmuþtur (3). Bu yazýda DEHB tanýsý
ile atomoksetin baþlanan vakada geliþen manik atak tablosunun sunulmasý hedeflenmiþtir.
Poster Bildiriler
Olgu: 14 yaþýnda bekâr, ortaokul öðrencisi, bayan hasta. Baþvuru þikâyetleri; okul baþarýsýzlýðý, derslerde dikkati sürdürmede
zorluk, çabuk sýkýlma, ders esnasýnda sürekli konuþma, arkadaþlarýna zarar verici davranýþlarda bulunma idi. Yapýlan
deðerlendirme sonucunda hastaya DSM-IV-TR’e göre dikkat eksikliði hiperaktivite bozukluðu-dürtüselliðin ön planda olduðu
tip tanýsý konularak tedavisi atomoksetin 0,5 mg/kg/gün olarak düzenlendi ve ilaç dozu 1,2 mg/kg/gün e kadar çýkýldý.
Tedavinin 3. haftasýnda kontrole gelen hastanýn görüþmede fazla konuþkan olduðu, sorulan sorulara sürekli gülerek yanýt
verdiði, oda içinde sürekli dolaþtýðý fark edildi. Öyküsünde; son bir haftadýr çok az uyuduðu, sürekli konuþtuðu öðrenildi.
Hastanýn Atomoksetin tedavisi kesilerek akut manik epizod ön tanýsý ile Ketiapin 150 mg/gün tedavisi düzenlendi. Birinci
hafta kontrollerinde þikâyetlerinin devam etmesi üzerine Ketiapin dozu 300 mg/gün’e yükseltildi. Bir ay sonraki kontrol
muayenesinde ve alýnan öyküsünde bir daha benzer herhangi bir þikâyet yaþamadýðý, muayenesinde; çaðrýþýmlarýnýn düzenli,
moodunun ötimik olduðu, psikomotor aktivitesinin normal olduðu tesbit edildi.
Sonuç: Atomoksetin; DEHB tedavisinde Kasým 2002 yýlýnda FDA onayý almýþ stimülan olmayan ilaçlardan biridir. Bu olguda;
atomoksetin kullanýmý ile manik atak geliþiminin olabileceði ve kullanýmda dikkatli olunmasý gerekliliðinin vurgulanmasý
amaçlanmýþtýr.
Kaynaklar
1. Unni JC, Atomoxetine. Indian Pediatrics 2006, 43(17):603-607.
2. Zhou J, Norepinephrine transporter inhibitors and their therapeutic potential. Drugs Future 2004, 29(12):1235-1244.
3. Spencer T, Heiligenstein JH, Biderman J ve ark., Results from 2 proof-of-concept, placebo-controlled studies of atomoxetine
in children with attentiondeficit/ hyperactivity disorder. J Clin Psychiatry 2002,63:1140-1147.
97
PB 44
Bakýmverenin Ruhsal Durumu Tedavi Uyumunu Etkiler Mi?
Þizofreni Ve Ýki Uçlu Bozukluk Arasýnda Bir Karþýlaþtýrma
Sermin Kesebir1, Enver Demirel Yýlmaz2, Ali Görkem Gencer2, Mehmet Fatih Üstündað2,
1ADU Psikiyatri, 2Erenköy RSHH Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Poster Bildiriler
Amaç: Gerek iki uçlu bozuklukta gerekse þizofrenide bakýmverenin algýladýðý hastalýk yükünün hastanýn gidiþini olumsuz
etkilediðine iliþkin kanýtlar son yýllarda artmaktadýr. Bu çalýþmanýn amacý her ikisi de yineleyici ve süregen doðada olan iki
hastalýkta hastanýn tedaviye uyumunu bakýmverenin ruhsal durumu yönünden incelemektir ki bu konuda yapýlmýþ ilk
çalýþmadýr.
Yöntem: Bilgilendirilmiþ onam veren 34 þizofreni ve 34 iki uçlu bozukluk olgusunun bakýmvereni kesitsel olarak deðerlendirilmiþtir.
Hastanýn bakýmvereni önce hastanýn tedaviye uyumu ile ilgili sorularý yanýtlamýþ, ardýndan psikiyatrik bakýsý yapýlarak
depresyon ve anksiyete yönünden HAM-D ve Hastane anksiyete -durumluluk/süreklilik envanteri ile deðerlendirilmiþtir.
Bulgular: Diðer sosyodemografik özellikleri benzerken iki uçlu olgularýn gelir düzeyi daha yüksek bulunmuþtur (p= 0.008).
Ýki uçlu bozuklukta düzenli kontrole gelen ve düzenli ilaç kullanan olgularýn sayýsý, düzenli kontrole gelen ve düzenli ilaç
kullanan þizofrenik olgulardan fazladýr (p= 0.05 ve p< 0.001). Ýki uçlu olgular için deðil ama þizofreni grubunda kontrole
gelmeyen olgular arasýnda ilacý düzenli kullanmama daha sýktýr (p= 0.003).
Depresyon puanlarý deðil ama hem durumluluk hem süreklilik anksiyete puanlarý þizofreni olgularýnýn bakýmverenlerinde,
iki uçlu olgularýn bakýmverenlerinden daha yüksektir ve bu durum hem tedavi uyumu olan hem de olmayan olgular için
böyledir (p= 0.004 ve p< 0.001, p= 0.017 ve p= 0.009). Þizofreni olgularýnýn bakýmverenleri arasýnda düzenli kontrole
gelmeyen olgularýn bakýmverenlerinde hem durumluluk hem süreklilik anksiyete puanlarý düzenli kontrole gelen olgularýn
bakýmverenlerinden daha yüksek iken, düzenli ilaç kullanmayan olgularýn bakýmverenlerinin sadece süreklilik anksiyete
puanlarý düzenli ilaç kullanan olgularýn bakýmverenlerinden daha yüksek bulunmuþtur (p= 0.037). Tüm olgular için bakýmveren
ebeveyn ise düzenli ilaç kullanýmý daha sýk bulunmuþtur (p= 0. 05)
Sonuç: Þizofreni olgularýnýn tedavi uyumu iki uçlu olgularýnkinden kötüdür. Tedavi uyumu kötü olan þizofreni olgularýnýn
bakýmverenlerinde anksiyete düzeyi daha fazladýr.
98
PB 45
Bipolar Bozukluðu Ve Çoðul Madde Kullanýmý Olan Bir Vaka'da Aripiprazol Tedavisi
Ali Fuat Beþkardeþ1, Hülya Ensari2,
1Bolu Izzet Baysal Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi, 2Bolu Ýzzet Baysal Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Has.
Poster Bildiriler
Çoðu Bipolar -1 hastanýn komorbiditesinde madde kullanýmý öyküsü vardýr,buda prognozu kötüleþtiren bir durumdur.Biz ikili
tanýsý olan tedaviye dirençli ,ilaç uyumu bozuk ve Aripiprazol tedavisinin devreye girmesiyle birlikte alkol ,kannabis ve
kokain kullanýmýnda ve aþermesinde önemli derecede azalma olan bir vak'ayý paylaþmak istedik.Olgumuz A. 27
yasýnda,erkek,ergenlik döneminde yoðun alkol ve esrar kullanýmýna baslamýþ, bu dönemde yükselen duygudurum
oynamalarýyla karakterize psikotik bir manik sürece girmiþ.Duydurumun yükseldiði zamanlarda alkol ve esrar kullanýmý
sürekli hale geliyormuþ (300 gr/gün alkol,50 gr/gün esrar). A 20 yaþýna geldiðinde, psikotik mani teþhisiyle hospitalize
edilmiþ.Takip eden 5 yýl boyunca,A’nýn uzun yatýþlar gerektiren karma epizodlarý olmuþ. Epizodlar arasý dönemleri
duygudurumda labilite, iþlevsellikte bozulma ve günlük madde kullanýmýyla karakterizeymiþ.O dönemlerde uygulanan
tedaviler (lityum,karbamazepin,tipik ve atipik antipsikotikler) hastanýn taburculuðu sonrasý sedasyon ve olumsuz kognitif
yan etkileri nedeniyle hasta tarafýndan kesilmiþ ve hasta psikiyatrik desteði de reddetmiþtir.25 yaþýndayken,A. Kokain
kullanýmýna da baþlamýþ, o dönemde yýkýcý davranýþlarla karakterize psikotik manik bir hecme geçirmiþ.Hospitalizasyonuyla
günlük tedavisi Klorpromazin 300mg, Haloperidol 10mg,Valproik Asit 1000mg,Lityum 600mg þeklinde düzenlenmiþ,kýsmi
bir yanýt alýnabilmiþ.O dönemde tedavisine 30 mg/gün Aripiprazol eklenmesiyle psikotik ve manik semptomlarda düzelme
olmuþ,Haloperidol ve Klorpromazin tedavisi de sonlandýrýlmýþ.Son 2 yýl içerisinde ilk kez hastada tedaviye uyum geliþmiþ
ve hasta kontrollerine aksatmadan gelmeye baþlamýþ.Duygudurum semptomlarý tamamen stabilize olan hastada esrar ve
kokain kullanýmýda sonlanýrken,alkol kullanýmýda total bir abstinense ulaþana kadar azalmýþ. 6 aylýk tedavi sonrasýnda
Kreatinin yükselmesi sonucu Lityum kesilmiþ,Valproat 500mg/gün ve Aripiprazol 15mg/gün seviyesine indirilmiþ.Bugün,A.
Ötimik, tedavive uyumlu; alkol-kokain kullanýmý yok, esrar kullanýmý arada minimal düzeyde; iþlevselliði iyi ve günde 6 saat
çalýþýyor.Bu vaka Aripiprazol’ün duygudurum dengelenmesindeki etkinliðini,yüksek tolerabilitesini ve çoðul madde
kullanýmýndaki muhtemel craving giderici etkilerini vurgulamaktadýr.Tipik antipsikotikler potent D2 blokajý etkileriyle madde
kullanýmýný kötüleþtirebildikleri gibi beyin ödül devresinin restorasyonuna olanak saðlamamaktadýrlar.Daha öncedende
bildirildiði gibi,Aripiprazol özellikle ikili tanýsý olan hastalarýn tedavisinde dopamin düzenleyici etkileriyle etkili olmaktadýr(1).
Bunun ötesinde, Aripiprazol’ün serotonerjik etkileri THC yanýtýný da güçlendirerek düzenlemektedir(2).
99
PB 46
Bipolar Bozukluk Hastalarda Ýçselleþtirilmiþ Damgalanma ve Çok Boyutlu Yakýn Ýliþki Özellikleri
Gökhan Sarýsoy1, Ömer Faruk Kaçar1, Arif Öztürk1, Iþýl Zabun Korkmaz1, Birsen Kocamanoðlu2, Ömer Böke1, Ozan
Pazvantoðlu1, Ahmet Rýfat Þahin1,
1Ondokuz Mayýs Üniversitesi, 2Samsun Mehmet Aydýn Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Poster Bildiriler
Amaç: Bu çalýþmada, duygudurum polikiniðimize baþvuran bipolar bozukluk hastalarýnýn içselleþtirilmiþ damgalanma ve çok
boyutlu yakýn iliþki özelliklerinin saptanmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: DSM-IV kriterlerine göre bipolar bozukluk tanýsý konan 118 hasta çalýþmaya alýnmýþtýr. Çalýþmada Ruhsal Hastalýklarda
Ýçselleþtirilmiþ Damgalanma Ölçeði ve Çok Boyutlu Ýliþki Ölçeði kullanýlmýþtýr. Ölçek puanlarý cinsiyetler açýsýndan karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Ayrýca iki ölçeðin alt ölçekleri arasýnda korelasyon yapýlmýþtýr. Sosyodemografik bilgiler polikliniðimizde kullanýlmakta olan
Duygudurum Çalýþma Grubunun Bipolar bozukluk kayýt ve takip formlarýndan elde edilmiþtir (1).
Bulgular: Damgalanma ve iliþki ölçeði puanlarýnýn cinsiyetler arasýnda karþýlaþtýrýlmasý sonucunda fark bulunmadý (p>0.05).
Yabancýlaþma ile; iliþki doyumu (-) yönde orta güçte, iliþki korkusu ve iliþki izlenimi (+) yönde orta güçte, iliþkide kendine
güven ve iliþki giriþkenliði (-) yönde zayýf güçte koreleydi. Kalýp yargýlarýn onaylanmasý ile; iliþki korkusu ve iliþki izlenimi
ayarlama (+) yönde zayýf güçte koreleydi. Algýlanan ayrýmcýlýk ile; iliþkiye yüksek düzeyde odaklanma (+) yönde orta güçte,
iliþki doyumu (-) yönde orta güçte, iliþki korkusu ve iliþki izlenimi ayarlama (+) yönde orta güçte, iliþkide kendine güven
(-) yönde zayýf güçte koreleydi. Sosyal geri çekilme ile iliþki korkusu ve iliþki izlenimi ayarlama (+) yönde orta güçte
koreleydi.
Sonuç: Son yýllarda literatürde içselleþtirilmiþ damgalanmanýn olumsuz etkilerine yönelik araþtýrmalar göze çarpmaktadýr
(2,3). Literatürde bipolar bozukluk hastalarýnda içselleþtirilmiþ damgalanma ile yakýn iliþkilerin birbirini nasýl etkilediklerine
dair çalýþmaya rastlanmamýþtýr. Çalýþma sonuçlarýmýza göre içselleþtirilmiþ damgalanma ile yakýn iliþkiler birbirinden etkileniyor
gibi görünmektedir.
Kaynaklar
1. A.Özerdem, O. Yazýcý, Z. Tunca et al. Mood Disorders Study Group, Psychiatric Association of Turkey and K Týrpan.
Establishment of Computerized Registry Program for Bipolar Illnes in Turkey: SKÝP-TÜRK. J Affective Disorders March 2004
2. Corrigan P. The impact of stigma on severe mental illness. Cogn Behav Pract 1998;5:201-22
3. Corrigan P, Watson A. The paradox of selfstigma and mental illness. Clinical Psychology: Science and Practice, 2002;9:3553
100
PB 47
Bipolar Bozukluk ve Motor Nöron Hastalýklarý: Bir Olgu Sunumu
Emel Kurt,
Marmara Üni. Týp Fak.hastanesi
Giriþ: Bipolar bozukluðu olanlar incelendiðinde baþlangýçta çökkünlük ve taþkýnlýk dönemlerinin ortaya çýkmasýnda psikososyal
etkenlerin payý görülür.Ancak zamanla duygudurum dönemlerinin kendiliðinden oluþtuðu görülür.Bipolar bozukluðun ailesel
ve genetik özelliði kanýtlanmakla beraber, geçiþin nasýl olduðu net deðildir.
Poster Bildiriler
Olgu: A.D.30 Y erkek.Nisan-2005'te arkadaþýnýn kaybýyla içe kapanýklýk,mutsuzluk yakýnmalarýyla depresyon tanýsý alarak
sitalopram 20mg/gün baþlanmýþ ,ikinci ayda çok konuþma, projeler üretme,aþýrý hareketlilik ve uykusuzlukla hipomanik
epizottaki hastaya ilaçla indüklenen bipolar bozukluk tanýsý konularak,sitalopram kesilip;duygudurum düzenleyici ve
antipsikotik baþlanmýþ,yaklaþýk 2 ay sürmüþ.Þubat 2006'da;2007'ye kadar süren depresif epizoda girmiþ.Tedaviye lamotrijin
eklenmiþ. Depresyon sýrasýnda AntiHIV negatifliðine raðmen AIDS olabileceðini, pnömoni tedavisi alýrken akciðer kanseri
olduðunu düþünme þeklinde hipokondriak uðraþlarý olmuþ ve depresyonun tedavisiyle düzelmiþ.2008'den itibaren remisyondayken 'zayýflama,ellerde titreme' þikayetleriyle nörolojiye danýþýlmýþ ve tremor nedeniyle valproat kesilip
karbamazepine geçilmiþ.2009 þubat'ýnda ,kollarda zayýflamadan yakýnmalarý oluþmasý ,bu zayýflamanýn inspeksiyonuyla
nörolojiye tekrar yönlendirilen hastaya nisan 2009'da muayene ve EMG'yle motor nöron hastalýðý (MNH) tanýsý konulmuþ,ön
tanýda ;tip 4 spinal müsküler atrofi(SMA) (genetik tetkikleri sürüyor) düþünülmüþ.Tedavisi süren hasta remisyonda ,iþlevselliði
iyi.Psikiyatrik soygeçmiþ: baba; rekürren depresyon, aðabey; paranoid þizofreni
Tartýþma: Olgu ;daha önce bildirilmemiþ MNH ve Bipolar bozukluk beraberliði açýsýndan önemsenmelidir.Tip 1 ,2, 3 SMA'larda
SMN1 geni defektiftir,Tip 4 SMA'da spesifik gen bildirilememektedir(1).SMN geni 5q'dadýr , 'Nöronal apopitoz inhibitör
proteini'ni kodlar ,defektifse nöronlar apopitozdan korunamaz(1).Halen MNH'larýnda spesifik tedavi yoktur.Tip4-SMA
;ekartasyon tanýsýdýr.
Bipolar bozuklukta aile çalýþmalarýnda birinci derece akrabalarýnda bipolarite riski %8.7;depresyon riski %14.1'dir(2).Þizofreni
ve bipolar bozuklukta bazý kromozomlar (22q,18p,13q,10q,10p,6q,5q,3q ) örtüþmektedir(3).
Bunlar gözetilirse,olgu; ailesel psikiyatrik hastalýklar ve MNH'nýn genetiðine ýþýk tutmasý açýsýndan önemlidir.Gen tedavilerindeki
geliþmelerle ,psikiyatride tedavilerin geldiði kýsýr döngü belki de spesifik genlerin bulunmasýyla kýrýlacaktýr.
Kaynaklar
1. Neurology In Clinical Practice ;The Neurological Disorders -4 Walter G.Bradley,Robert B. Daroff,Gerald M.Fenichel,Joseph
Jancovic page:2237
2. Family Twin and adoption studies of bipolar disorder (SmollerJM,Finn CT-2003) Am J Med Genet Part (Semin Med.
Genet.)2003;123C;48-58
3. Arguments for the genetic basis of the bipolar spectrum(Kelsoe JR -2003) J Affect Disord.,73;183-197
101
PB 48
Bipolar Bozukluklu Hastalarýn Çocukluk Çaðý Kötüye Kullanýmlarý: Sosyodemografik, Çocukluk Çaðý Psikiyatrik
Taný ve Ýlk Epizot Özellikleri Ýle Ýliþkisi
Gökhan Sarýsoy1, Ömer Faruk Kaçar1, Arif Öztürk1, Iþýl Zabun Korkmaz1, Birsen Kocamanoðlu2, Ömer Böke1,
Ozan Pazvantoðlu1, Ahmet Rýfat Þahin1,
1Ondokuz Mayýs Üniversitesi, 2Samsun Mehmet Aydýn Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Poster Bildiriler
Amaç: Bipolar bozukluklu hastalarýn çocukluk çaðý kötüye kullanýmlarý ile sosyodemografik, çocukluk çaðý psikiyatrik taný
ve ilk epizot özellikleri arasýndaki iliþkiyi saptamak.
Yöntem: Bipolar bozukluk tanýsý konan 150 hasta çalýþmaya alýnmýþtýr. Kötüye kullaným oranlarý cinsiyetler açýsýndan
karþýlaþtýrýlmýþtýr. Çocukluk çaðý kötüye kullanýmý olan ve olmayan hastalar arasýnda sosyodemografik, çocukluk çaðý psikiyatrik
hastalýk ve ilk epizot özellikleri açýsýndan karþýlaþtýrýlma yapýlmýþtýr. Çalýþmanýn verileri bipolar polikliniðimiz dosyalarýnýn
taranmasý sonucu elde edilmiþtir. Polikliniðimizde Duygudurum Çalýþma Grubunun Bipolar bozukluk kayýt ve takip formlarý
kullanýlmaktadýr (1). Bulgular: Hastalarýmýzda %59.3 gibi yüksek bir oranýnda çocukluk çaðý kötüye kullanýmý saptandý. Cinsel kötüye kullaným
(p=0.022) ve duygusal kötüye kullaným (p=0.045) kadýnlar lehine anlamlýydý. Çocukluk çaðýnda intihar giriþimi (p=0.000),
ve çocukluk çaðýnda yasal olay (p=0.03) ise kötüye kullanýmý olan hastalar lehine anlamlýydý. Çocukluk çaðý kötüye kullanýmý
olan ve olmayan hastalar arasýnda sosyodemografik özellikler, çocukluk çaðý taný ve ilk epizot özellikleri açýsýndan fark
yoktu.
Sonuç: Bipolar hastalarýn %48,3’ünde çocukluk çaðý kötüye kullanýmý saptanmýþtýr (2). Çocukluk çaðý cinsel kötüye kullanýmý
bipolar hastalarda unipolarlara göre daha yüksek oranda bulunmuþtur. Kadýn bipolar hastalarda ise erkeklere nazaran cinsel
kötüye kullaným daha yüksek oranda saptanmýþtýr (3). Çalýþmamýzýn sonucuna göre literatürle uyumlu olarak bipolar
hastalarda çocukluk çaðý kötüye kullaným oranlarýnýn yüksek olduðu ancak kötüye kullaným ile sosyodemografik özellikler,
çocukluk çaðý psikiyatrik taný ve ilk epizot özellikleri arasýnda bir iliþkinin olmadýðý ileri sürülebilir.
Kaynaklar
1. A.Özerdem, O. Yazýcý, Z. Tunca et al. Mood Disorders Study Group, Psychiatric Association of Turkey and K Týrpan.
Establishment of Computerized Registry Program for Bipolar Illnes in Turkey: SKÝP-TÜRK. J Affective Disorders March 2004
2. Brown GR, McBride L, Bauer MS. Impact of childhood abuse on the course of bipolar disorder: A replication study in U.S
veterans. Journal of Affective Disorders 2005;89:57-67
3. Hyun M, Friedman SD, Dunner DL. Relationship of childhood physical and sexual abuse adult bipolar disorder. Bipolar
Disorders 2000;2:131-35.
102
PB 49
Bipolar Duygudurum Bozukluðu ve Corpus Callosumda Ýskemi
Ahmet Türkcan1, Güliz Özgen1,
1Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Giriþ: Bipolar hastalarda corpus callosum (CC) splenium kalýnlýðýnda azalma olduðu, bunun birincil bir myelinizasyon bozukluðu
olabileceði veya gri madde deðiþikliklerinin ikincil etkilerine baðlý olabileceði üzerinde durulmuþtur (1,2,3). SLE, epilepsi
ve psikotik belirtileri olan bir olguda CC spleniumunda MRI ile iskemik alan saptandýðý bildirilmiþtir (4).
Bu bildiride, bipolar duygudurum bozukluðu ve CC spleniumunda iskemisi olan bir olgu sunulmuþtur.
Poster Bildiriler
Olgu: 20 yaþýnda, bayan hasta. 2008 yýlýnda ilk manik ataðý nedeniyle hastanemizde yatmýþ, psikometrik incelemede IQ
79 olarak bulunmuþtu. 2009 yýlý haziran ayýnda tekrar yatýrýlan hastanýn psikiyatrik tablosu psikotik bir depresyon ataðý
sonrasýnda geliþen manik atak þeklindeydi. Kýsa süreli konfüzyon dönemleri oluyordu. Nörolojik muayenesinde ve EEG’de
patolojik bulgu saptanmadý. MRI’da corpus callosum spleniumunda iskemi saptandý. Ýskemiyi açýklayabilecek hipoglisemi,
epilepsi veya antiepileptik kullaným öyküsü saptanmadý. Lupus antikoagülanlarý negatifti. 10 seans EKT uygulanan hasta,
ketiapin ve valproat kombinasyonu baþlanarak hastaneden klinik düzelme ile çýkarýldý.
Tartýþma: Olgumuzda bipolar duygudurum bozukluðu yanýsýra sýnýrda entelektüel iþlevsellik, kýsa süreli konfüzyon dönemleri
ve CC iskemisi bulunmaktaydý. Bipolar duygudurum bozukluðu olgularýnda zeka veya biliþsel sistemi etkileyen klinik görünüm
(örneðin konfüzyon dönemleri) sözkonusuysa CC patolojisi olabileceði düþünülmelidir.
Kaynaklar:
1. Walterfang M, Malhi GS, Wood AG et al. Corpus callosum size and shape in established bipolar affective disorder. Aust N
Z J Psychiatry. 2009;43(9):838-845.
2. Caetano SC, Silveira CM, Kaur S et al. Abnormal corpus callosum myelination in pediatric bipolar patients. J Affect Disord.
2008;108(3):297-301.
3. Brambilla P, Nicoletti M, Sassi RB et al. Corpus callosum signal intensity in patients with bipolar and unipolar disorder. J
Neurol Neurosurg Psychiatry. 2004;75(2):221-225.
4. Fogel B, Cardenas D, Ovbiagele B. Magnetic resonance imaging abnormalities in the corpus callosum of a patient with
neuropsychiatric lupus. Neurologist. 2006;12(5):271-273.
103
PB 50
Bipolar Hastalarda Üreme ve Cinsel Ýþlevler: Uzmanlaþmýþ Bir Duygudurum Bozukluðu Kliniði Verileri
Ebru Aldemir1, Fisun Akdeniz2, Serhan Iþýklý3, Nesli Keskinöz Bilen 3, Ayþegül Çam3, Simavi Vahip2,
1Ege Üniversitesi Psikiyatri A.D., 2Ege Psikiyatri A.D. Affektif Hastalýklar Birimi, 3Ege Psikiyatri A.D.
Giriþ ve Amaç: Bipolar hastalarda görülebilen hipotalamo-hipofizer-gonadal eksen anormallikleri (1) üreme ve cinsel iþlev
bozukluðu olarak kliniðe yansýyabilir.
Poster Bildiriler
Çalýþmanýn amacý, Ege Üniversitesi Affektif Hastalýklar Birimi’nde (EÜAHB) izlenen bipolar hastalarda üreme ve cinsel iþlev
özelliklerini belirlemektir.
Yöntem: Veriler, EÜAHB’de izlenen bipolar hastalarla yapýlan görüþmelerden elde edilmiþtir. Cinsel iþlevler, kadýnlarda Arizona
Cinsel Yaþantýlar Ölçeði, erkeklerde Ereksiyon Ýþlevi Uluslararasý Deðerlendirme Formu'yla deðerlendirilmiþtir.
Bulgular: Doksan üç kadýn (%48.1), 100 erkek (%51.8) hasta alýnmýþtýr; yaþ ortalamasý 44±11’dir. Seksen altý hasta
duygudurum dengeleyici (kombinasyon/monoterapi olarak); 106 hasta duygudurum dengeleyiciye ek antidepresan,
antipsikotik/her ikisini kullanmaktadýr. Bir hasta gebelik isteðiyle ilaç kullanmamaktadýr.
Ortalama menarþ yaþý 13±1’dir. Otuz dört hasta postmenopozdadýr. Menopozda olmayanlarýn 14’ünde (%23.7) adet
düzensizliði (4 hipomenore, 4 polimenore, 3 oligomenore, 2 hipermenore, 1 amenore) saptanmýþtýr. Erkeklerde ortalama
puberte yaþý 14 ±1’dir.
Aktif cinsel yaþamý olan 26 kadýn hastada (%31.7) ve 39 erkek hastada (%41.9) cinsel iþlev bozukluðu saptanmýþtýr.
Aktif cinsel yaþamý olan hastalarýn 28'i (%17.6) cinsel birleþme esnasýnda doðum kontrol yöntemi kullanmamaktadýr.
Tartýþma ve Sonuç: Önceki çalýþmalarda (1) bildirilen yüksek oranlarýn (%34-82) aksine örneklemimizde %23.7 oranýnda adet
düzensizliði bildirilmiþtir. Kadýn hastalarda menarþ yaþý genel popülasyonla benzerdir, erkek hastalarda pubertal gecikmeye
rastlanmamýþtýr.
Erkeklerde %41.9, kadýnlarda %31.7 oranýnda saptanan cinsel iþlev bozukluðu genel popülasyonla karþýlaþtýrýldýðýnda
kadýnlarda düþük (%46.9), erkeklerde benzerdir (%43.3)(2,3).
Kaynaklar
1. Joffe H, Kim DR, Foris JM, ve ark.(2006)Menstrual dysfunction prior to onset of psychiatric illness is reported more
commonly by women with bipolar disorder than by women with unipolar depression and healthy controls. J Clin
Psychiatry.Feb;67(2):297-304.
2. Cayan S, Akbay E, Bozlu M ve ark.(2004)The prevalence of female sexual dysfunction and potential risk factors that may
impair sexual function in Turkish women.;72(1):52-7.
3. Oksuz E, Malhan S (2005) The prevalence of male sexual dysfunction and potential risk factors in Turkish men: a Webbased survey..Nov-Dec;17(6):539-45
104
PB 51
Bir 17 Alfa Hidroksilaz Eksiliði Olgusu Nedeniyle Hipotalamohipofizer Aks Ve Baþka Türlü Adlandýrýlamayan
Duygudurum Bozukluðu Ýliþkisinin Gözden Geçirilmesi
Sera Yiðiter1, Kürþat Altýnbaþ2, Müge Ülkü2, E. Timuçin Oral2,
1Bakýrköy Ruh Sinir Hast. Hastanesi, 2Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Bu yazýda onyedi yaþýnda gecikmiþ puberte nedeniyle baþvurduðu üniversite hastanesinde yapýlan hormon tetkiklerinde 17á hidroksilaz enzimi eksikliði ve karyotiplendirmesinde 46 XY olduðu tespit edilen bir erkek pseudohermafrodit olgusu
sunulmuþtur. Hastalýk seyrinde üç yaþýndan itibaren baþlayan obsesif kompülsif belirtiler – yataktan üç defada kalkma,
þimdilerde sýk el yýkama, faturalarý küçük parçalara ayýrýp atma- ve yirmiiki yaþýnda bir depresif epizod , yirmisekiz yaþýnda
bir manik epizod yaþamýþ olan hasta yaklaþýk iki yýldýr Raþit Tahsin Duygudurum Merkezi’nde baþka türlü adlandýrýlamayan
duygudurum bozukluðu tanýsý ile izlenmektedir.
Poster Bildiriler
Hormon sistemlerinin fizyolojisiyle psikiyatrik belirti ve sendromlar arasýndaki iliþki oldukça karmaþýktýr. Hipotalamo-hipofizer
eksende herhangi bir noktadaki bozukluk bir psikiyatrik sendroma neden olabilmekle birlikte hormonal bozukluðun tedavisine
ikincil de duygudurum ve anksiyete belirtileri, depresyon, mani, psikoz ve deliryuma kadar deðiþen spektrumda birçok
psikiyatrik bozukluk görülebilir. 17-á hidroksilaz enzimi steroid biyosentezinde önemli yere sahip bir enzim olup; konjenital
adrenal hiperplazinin iki hipertansif formundan birisidir ve otozomal resesif geçiþli bir tek gen hastalýðýdýr. Steroid biyosentezindeki
genetik bozukluk nedeniyle glukokortikoid ve seks steroidlerinin sentezinin azalmasý, mineralokortikoid öncül moleküllerinin
artmasýyla karakterize nadir bir hastalýktýr.
Literatüre bakýldýðýnda 17-á hidroksilaz enzim eksikliði daha çok cinsiyet iliþkili davranýþ, psikolojik geliþim ve anksiyete
bozukluklarý gibi konular açýsýndan ele alýnmýþtýr. Bildiðimiz kadarý ile bu olgu literatürde bir duygudurum bozukluðunun
eþlik ettiði ilk 17-á hidroksilaz eksikliði vakasýdýr. Sadece 17-á hidroksilaz eksikliði olan vakalarýn sayýsý da oldukça azdýr.
Bu olgu üzerinden hipotalamo-hipofizer aks ile duygudurum bozukluklarý iliþkisinin irdelenmesi planlanmýþtýr.
Kaynaklar:
Rael D. Strous, Rachel Mayan, Abraham Weizman. The revelance of neurosteroids to clinical psychiatry: From the laboratory
to the bedside. European Neuropsychopharmacology 2006; 16 :155-169
Pavel Golubchik, Matthew Lewis, Rachel Maayan, Jonathan Sever, Rael Strous. Neurosteroids in child and adolescent
psychopathology. European Neuropsychopharmacology 2007; 17:157-164
Koray Karabekiroðlu, Antenatal Dönemde Steroidlerin Beyin Üzerine Etkileri, Yeni Sempozyum Journal 2007; 3: 99-106
105
PB 52
Depresyon ve Anksiyete Bozukluklarýnda Eþtaný
Hasan Karadað1, Buket Özçaltepe2, Sibel Örsel3, M. Hakan Türkçapar3,
1Ankara, 2Serbest Hekim, 3SB Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EAH Psikiyatri Klinikl
Poster Bildiriler
Giriþ: Depresif ve anksiyete bozukluklarý eþtaný oraný oldukça yüksektir. Ýkisi arasýndaki iliþkinin gücü hem klinik uygulamada
hem de belirti, sendrom ve bozukluk düzeyi gibi farklý tanýmlama düzeylerinde ortaya çýkmaktadýr. Bu çalýþmada kliniðimize
baþvuran hastalarda kesitsel olarak depresyon ve anksiyete bozukluðu eþtaný durumu, klinik gidiþe etkisi araþtýrýlmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya hastanemiz psikiyatri polikliniklerine baþvuran, katýlým için onay veren, deðerlendirme sýrasýnda en az
bir aylýk zaman diliminde herhangi bir psikotrop ilaç tedavisi almamýþ olan, DSM IV ((SCID-I)) göre Major Depresif Bozukluk
ve Anksiyete Bozukluklarýndan bir ve/veya daha fazla eþtanýlý olan toplam 113 hasta alýnmýþtýr. Mental Retardasyon,
okuma - yazmasý olmayanlar, bipolar bozukluk, psikotik bozukluk, madde baðýmlýlýðý, genel týbbi duruma baðlý psikiyatrik
bozukluðu tanýlarý dýþlanmýþtýr. Sosyodemografik bilgi formu, Hamilton Anksiyete ve Hamilton Depresyon Derecelendirme
Ölçeði, Klinik Global Ýzlenim (KGÝ) uygulanmýþtýr.
Bulgular: Çalýþmaya alýnan 113 hastanýn 40’ý erkek (%35,4), 73’ü kadýndý (%64,6). Eþtaný sayýsý ile cinsiyet arasýnda
istatistiksel açýdan anlamlý farklýlýk saptandý (x2= 7,04; p<0,03). Anksiyete ve depresif bozukluklarýn komorbiditesi olanlar
istatistiksel açýdan anlamlý düzeyde daha gençti (F=4,63; p<0,012). Araþtýrma grubunda yalnýzca 21 hastaya (%18,6) tek
bir psikiyatrik eksen-Ihastalýk tanýsý verilmiþtir. Eþtaný oranlarý en fazla %87 ile panik-agorofobi grubundaydý.
Tartýþma:Anksiyete ve depresyon arasýndaki iliþkiyi açýklamak amacýyla farklý hipotezler ortaya atýlmýþtýr. Bunlar anksiyete
ve depresyon bir spektrum içinde yer alan, ya da temelde ortak bir nedene baðlý olan farklý dýþavurumlardýr. Ortak birçok
belirti içermektedirler. Çalýþmamýzda literatür bulgularýyla benzer olarak yüksek eþtaný ve ortak belirti örüntüsü saptanmýþtýr.
Kaynaklar
1. Kaufman J, Charney D (2000) Comorbidity of mood and anxiety disorders. Depress Anxiety, 12(Suppl 1):69-76.
2. Benjamin F. Rodriguez R.B. ve ark. (2004). Frequency and patterns of psychiatric comorbidity in a sample of primare care
patients with anxiety disorders. Comprehensive Psychiatry. 45(2):129-137.
3. Lydiard RB, Brawman-Mintzer O. (1998). Anxious depression. J Clin Psychiatry 59(suppl.18):10-17
106
PB 53
Ekt'ye Cevap Vermeyen Bir Dirençli Depresyon Vakasýnýn Güçlendirme Farmakoterapisi
Armaðan Y. Samancý,
Baðcýlar Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
59 yaþýnda, erkek, evli, emekli olan bu olgu kliniðimize 2 senedir süregelen hayattan zevk alamama, mutsuzluk, karamsarlýk,
uykusuzluk, ölme isteði, iç sýkýntýsý, yerinde duramama, konuþmak istememe yakýnmalarýyla baþvurdu. 2 yýl boyunca toplamda
3 kez deðiþik kliniklerde yatarak tedavi görmüþ. Bu yatýþlarda hastaya ilaç tedavisi ve toplamda 15 defa ekt uygulanmýþ.
Yatarak ve ayaktan tedavilerinde hastaya mirtazapin, sitalopram, paroksetin, venlafaksin, ketiapin, olanzapin, klorpromazin,
klonazepam, klorazepat kullanýlmýþ.
Hastaya dsmiv tr2ye göre major depresyon tanýsý koyuldu. Yapýlan kan tetkiklerinde ve radyolojik tetkiklerinde herhangi
bir bulguya rastlanmadý. Ýlk muayenede beck depresyon evanterinden 39, beck anksiyete evanterinden 11 puan aldi.
Duloksetin 120mg/gün , ketiapin 300mg/gün ve lityum 900 mg/gün ile tedaviye baþlandý. Hastanýn þikayetlerinde deðiþiklik
olmamasý sebebiyle yatýþýnýn 9. gününde klomipramin 50mg/gün eklendi. 13. günde klomipramin 75 mg/güne çýkýldý. 22.
günde þýkayetlerinde hala bir deðiþiklik yoktu. Lityum 900 mg/gün kesilerek aripiprazol 15mg/gün eklendi. Ketiapin 100
mg/güne düþüldü. yatýþýnýn 30. gününde hasta kendini iyi hissetmeye baþladý. 45. günde yapýlan beck depresyon evanteri
7, beck anksiyete evanteri 3 idi. 50. günde iyilik hali sürmekteydi.
Poster Bildiriler
Tedaviler boyunca hastada hiçbir dönem iyilik halinin bulunmamasý sebebiyle kliniðimize baþvuran hasta ileri tetkik ve tedavi
amacýyla servisimize yatýrýldý.
Hasta klinik salah ile 52. günde ayaktan tedavisi planlanarak taburcu edildi.
107
PB 54
Ýki Uçlu Bozuklukta Tedavi Uyumunu Neler Etkiler?: Bakýmverenin Ruhsal Durumu
Sermin Kesebir1, Gökhan Salkýn2, Ferhan Dereboy2,
1ADU Psikiyatri, 2Adnan Menderes Üniversitesi, Aydýn
Amaç: Ýki uçlu bozuklukta bakýmverenin algýladýðý hastalýk yükü hastanýn gidiþini olumsuz etkilemektedir. Bu çalýþmanýn
amacý iki uçlu bozuklukta tedavi uyumunu bakýmverenin ruhsal durumu yönünden incelemektir.
Poster Bildiriler
Yöntem: Bilgilendirilmiþ onam veren 38 ayaktan hasta ve bu hastalarýn bakýmvereni 38 kiþi ileriye dönük olarak 4 aylýk
izlemde deðerlendirilmiþtir. Hastanýn bakýmvereni önce hastanýn tedaviye uyumu ile ilgili sorularý yanýtlamýþ, ardýndan
psikiyatrik bakýsý yapýlarak depresyon ve anksiyete yönünden HAM-D ve HAM-A ile deðerlendirilmiþtir.
Bulgular: Kadýn cinsiyet ve ileri yaþ tedaviye iyi uyumla iliþkili bulunmuþtur (p< 0.001, r= 0.821, p= 0.012). Eðitim yýlý ve
aylýk gelir ile kontrole düzenli gelmek arasýnda pozitif ve güçlü bir iliþki varken, ilaçlarýný düzenli kullanmak arasýnda yine
pozitif fakat daha zayýf bir iliþki saptanmýþtýr (r= 0.654, p= 0.018 ve r= 0.663, p= 0.007; r= 0.406, p= 0.015 ve r= 0.586,
p= 0.042). Ýlaçlarýný düzenli kullananlar arasýnda sosyal güvencesi olan olgular daha sýktýr (p< 0.001).
Tedaviye uyumsuzluðunda hastalýk süresi daha uzun bulunmuþtur (t= 2.3, p= 0.016). Kontrole düzenli gelmek ile yatýþ sayýsý
arasýnda pozitif bir iliþki mevcuttur (r= 0.430, p= 0.022). Ýlaç kullanmayan fakat kontrole gelen 3 olgu da son bir yýl içinde
taný almýþ olgulardýr.
Bakýmverenler 8 olguda (% 24) anne, 2 olguda (% 5.3) baba, 2 olguda (% 5.3) kardeþ, 22’si (% 57.8) çocuk ve 4’ü (%
10.6) eþ konumundadýr. Kontrole düzenli gelmeyen olgularda HAM-D puanlarý, ilaçlarýný düzenli kullanmayan olgularda ise
HAM-A puanlarý daha yüksek bulunmuþtur (t= 3.2, p= 0.022 ve t= 3.1, p= 0.027). Kontrole düzenli gelmek ile HAM-D
puanlarý arasýnda ve ilaçlarý düzenli kullanmak ile HAM-A puanlarý arasýnda pozitif bir iliþki vardýr (r= 0.649, p= 0.013 ve
r= 0.467, p= 0.014).
Sonuç: Bu iki uçlu bozuklukta tedavi uyumunu bakýmverenin ruhsal durumu yönünden inceleyen ilk ve tek çalýþmadýr.
Bakýmverenin depresyon ve anksiyete düzeyi iki uçlu bozuklukta iyilik dönemindeki olgularda tedavi uyumunu olumsuz
etkilemektedir.
108
PB 55
Ýki Uçlu Bozuklukta Uyku Kalitesinin Ýþlevsellik Üzerine Etkisi: Öncül Sonuçlar
Sinan Gülöksüz1, Kürþat Altýnbaþ1, Bahri Ýnce1, Serap Oflaz1, Timuçin Oral1,
1Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Giriþ ve Amaç: Ýki uçlu hastalarýn uyku kalitesindeki bozulmalar duygudurum dönemlerinin öncülü ve/veya belirtisi olabilir.
Öte yandan ötimik iki uçlu hastalarda da uyku kalitesinde bozulmalar sýk olarak görülmektedir (1). Uyku kalitesi bozuk
olan iki uçlu hastalarýn iþlevselliði diðer iki uçlu hastalara göre azalmýþ olarak bulunmuþtur (1,2). Buradan yola çýkarak
çalýþmamýzda uyku kalitesindeki bozulmanýn iþlevsellik üzerindeki etkisini deðerlendirmeyi amaçladýk.
Bulgular: Ýki uçlu hastalarýn PUÝ toplam skoru ortalamasý 7,30 ± 3,53 iken %65'nin (n=26) uyku kalitesi kötü (toplam
PUÝ>5) idi. BB-Ý toplam puan ortalamasý 106,95 ± 15,63 idi. Uyku kalitesi kötü olan iki uçlu hastalar ile olmayanlar arasýnda
BB-Ý toplam puanlarý ve alt ölçek puanlarý açýsýndan farklýlýk saptanmadý.
Poster Bildiriler
Yöntem: Raþit Tahsin Duygudurum Merkezinde yapýlandýrýlmýþ veri formu ile takip edilen 40 ötimik hastaya uyku kalitesini
deðerlendirmek amacýyla Pittsburgh Uyku Kalitesi Ýndeksi (PUÝ), iþlevselliði deðerlendirmek amacýyla Bipolar Bozuklukta
Ýþlevsellik Ölçeði (BB-Ý) (3) uygulandý.
Tartýþma: Çalýþmamýzda önceki çalýþmalarla çeliþen bir þekilde uyku kalitesinde bozulmanýn iþlevsellik üzerinde etkisinin
olmadýðýný gözlemledik (1,2). Örneklemimizin küçük oluþu ve hastalarýn diðer klinik özelliklerinin uyku ve iþlevsellik
üzerindeki etkilerinin deðerlendirilmemiþ olmasý çalýþmamýzýn kýsýtlýlýklarýdýr. Klinik özelliklerin derinlemesine incelenerek
daha geniþ bir örneklemde yürütülecek bir çalýþma uyku kalitesinin iþlevsellik üzerindeki etkileri üzerine daha fazla bilgi
edinmemizi saðlayacaktýr.
1. Giglio LM, Andreazza AC, Andersen M et al. Sleep in bipolar patients. Sleep Breath. 2009; 13: 169-173
2. Gruber J, Harvey AG, Wang PW et al. Sleep functioning in relation to mood, function, and quality of life at entry to the
Systematic Treatment Enhancement Program for Bipolar Disorder (STEP-BD). J Affect Disord. 2009; 114: 41-49.
3. Aydemir O, Eren Ý, Savaþ H ve ark. Bipolar Bozuklukta Ýþlevsellik Ölçeðinin Geliþtirilmesi, Güvenilirlik ve Geçerliliði. Turk
Psikiyatri Derg. 2007; 18: 344-352
109
PB 56
Kendine Zarar Verme Davranýþý (Self-Mutilasyon) Ve Depresyon:Olgu Sunumu Ve Gözden Geçirme
Betül OKAT1, Recep TÜTÜNCÜ2, Ahmet ÝNCE3, Sezai BERBER4,
1Ankara Dr.Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji EAH Psikiyatri Kliniði, 2Ankara Etimesgut Asker Hastanesi Psikiyatri Bölümü,
3Isparta Gülkent Devlet Hastanesi Psikiyatri Bölümü, 4Ankara Yýldýrým Beyazýt EAH Psikiyatri Kliniði
Giriþ: Self-mutilasyon, kiþinin beden bütünlüðüne bilinçli özkýyým niyeti olmaksýzýn verdiði zarar olarak tanýmlanýr [1].Selfmutilasyonun etyolojisi ve seyrinde birçok psikolojik mekanizma rol oynamaktadýr [2,3,4].
Poster Bildiriler
Bu yazýda, oldukça nadir görülebilecek “týrnak çekme” þeklinde kendine zarar verme davranýþý ile giden depresyon vakasý bildirilmekte ve self-mutilasyon kýsaca gözden geçirilmektedir.
Olgu: 36 yaþýnda bayan hasta psikiyatri polikliniðine ilgi kaybý, sosyal geri çekilme, sinirlilik ve zaman zaman olan öfke patlamalarý yakýnmalarýyla baþvurdu. Týrnaklarýný çekme yoluyla kendine zarar veriyor ve bu esnada aðrý hissetmiyor ve
de yaþadýklarýný hatýrlamýyordu. Týrnaklarýný çektikten sonra büyük bir rahatlama hissediyordu. Çocuklarý hastanýn önce
birþeyler arar gibi evin içinde dolaþtýðýný, sonrasýnda týrnaklarýný küçük parçalara böldüðünü ve ardýndan týrnaklarýný çektiðini
söylüyorlardý. Kendisine zarar verme davranýþý hemen hergün özellikle akþamlarý oluyordu. Yakýnmalarý 6ay önce baþlamýþtý
ve son 1 aydýr belirgin biçimde artmýþtý.
Fizik muayenede, týrnak yataklarýnda kanamalý hiperemik deri lezyonlarý vardý. Laboratuvar test sonuçlarý ve nörolojik
muayene bulgularý normaldi.
Psikiyatrik muayenede; hastanýn duygulanýmý depresifti. Ölümle igili düþüceleri olmakla birlikte, intihar düþüncesi saptanmadý. Hastanýn disosiyatif amnestik periyotlarý vardý. Psikolojik deðerlendirmede; MMPI, Beier cümle tamamlama
ve zeka testleri yapýldý. Zeka seviyesi normaldi.
Depresif belirti ve bulgular DSM-IV majör depresif bozukluk kriterlerini karþýladýðýndan self-mutilasyon davranýþýnýn yanýsýra
hastaya “depresif bozukluk” tanýsý konulmuþtur. Antidepresan ile birlikte düþük doz antipsikotik tedavi baþlanmýþ ve 6 ay
takip sonunda semptomlarda iyileþme saðlanmýþtýr.
Sonuç: Kendine zarar verme davranýþý ayný zamanda ciddi bir ruhsal bozukluðun iþareti olabilir. Bazý hastalar hekimlerine
kendilerine zarar verdiklerini söylemeyebilirler ve bunlar genellikle bir psikiyatristten ziyade diðer alanlarda çalýþan hekimlere
baþvururlar. Ayýrýcý tanýda dikkatli davranýlmalý ve gerektiðinde bu hastalar psikiyatriste yönlendirilmelidir.
Kaynaklar:
1. Aksoy A, Ögel K.Kendine zarar verme davranýþý.Anatolian Journal of Psychiatry 2003;4:226-236.
2. Suyemoto KL.The functions of self-mutilation.Clin Psychol Rev 1998;18:531-554.
3. Favazza A.Why patients mutilate themselves.Hosp Comminity Psychiatry 1989;40:137-145.
4. Brittlebank AD, Cole A, Hassanyeh F et. al.Hostility, hopelessness and deliberate self-harm:a prospective follow-up study.Acta
Psychiatr Scand 1990 March;81(3):280-283
110
PB 57
Lityum Monoterapisiyle Koruma Altýndaki Hastalar - Bipolar 1 Bozukluk Olgu Serisi
Serap Özçetinkaya1, Kürþat Altýnbaþ1, Timuçin Oral1,
1BRSHH
Amaç: Psikiyatride keþfinin 60. yýlýna geldiðimiz bu günlerde halen, bipolar bozukluðun tedavisinde yaygýn bir þekilde ve
ilk tercih olarak kullanýlan lityum, bir çok yeni ilaç piyasaya çýkmasýna karþýn yerini korumaktadýr. Hem hastalýðýn akut
döneminde, hem de koruyucu olarak uzun dönem tedavisinde etkili olmasý nedeniyle bipolar bozuklukta “altýn standart”
tedavi seçeneði olarak kullanýlmaktadýr. Lityumun etki mekanizmasýna iliþkin güncel bilgilerin ortaya çýkmasý bipolar
bozukluðun ortaya çýkýþ þeklinin anlaþýlmasýna katkýda bulunmaktadýr(1). Lityum tedavisine iyi yanýt öngörücülerine iliþkin
bilgiler, uzun yýllardýr lityumla koruma altýnda olan hastalarýn klinik özeliklerinden edinilmiþtir(2). Buradan hareketle biz
de polikliniðimizde lityum ile uzun yýllardýr koruma altýndaki hastalarý bir çok yönden deðerlendirmeyi amaçladýk.
Sonuçlar: Hastalarýn yaþ ortalamasý 40 iken hastalýk baþlangýç yaþlarý ortalamasý 21 idi. Hastalarýn yarýsýnýn ilk hastalýk
dönemi mani ve ailede psikiyatrik hastalýk öyküsü varken; bir hasta dýþýnda hepsinde koruma baþlama dönemi maniydi.
Ortalama lityum ile koruma altýnda olduklarý süre 115 haftaydý ve hastalarýn %64,3’ü(n=9) daha önce lityum dýþýnda baþka
bir duygudurum dengeleyici kullanmamýþtý. Ortalama en düþük lityum kullaným dozu 1200mg/gün iken en yüksek ortalama
kullaným dozu 1371 mg/gün olarak bulundu. Lityum düzeyi ortalamasý 0,64-1,01 aralýðýnda deðiþmekteydi.
Poster Bildiriler
Yöntem: Bakýrköy Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi Raþit Tahsin Duygudurum Merkezi’nde Bipolar Bozukluk tip 1
tanýsý ile takip edilmekte olan 14 hastanýn kayýtlarý geriye doðru incelenmiþ ve klinik ve demografik özellikleri kaydedilmiþtir.
Elde edilen veriler SPSS 16 versiyonuna girilerek; klinik ve demografik özellikler için tanýmlayýcý istatistik yapýlmýþtýr.
Tartýþma: Lityuma iyi yanýt veren hasta gurubu bipolar bozukluðun bir alt tipi olabilir ancak literatürde belirtilenin aksine
erken hastalýk baþlangýç yaþý hastalarýn büyük kýsmýný oluþturmaktadýr(3). Ancak büyük örneklem guruplarýnýn dahil edildiði
araþtýrmalra ihtiyaç vardýr. Yine de hastalarýn yaklaþýk üçte birinde lityuma baðlý yan etkiler görülse de tedaviyi sürdürmeleri
ilacýn etkinliðine ve hastalarýn memnuniyetine dikkat çekmektedir.
111
PB 58
Mirtazapine Baðlý Huzursuz Bacak Sendromu Tekrarlayan Uygulama Ýle Önlenebilir Mi? Olgu Serisi
Betül OKAT1, Nil SÜRSAL2, Fevzi ÖZTEKÝN3, Funda UYSAL4,
1Ankara Dr.Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji EAH Psikiyatri Kliniði, 2Ankara Etlik Ýhtisas EAH Nöroloji Kliniði, 3Ankara
Yýldýrým Beyazýt EAH 1.Nöroloji Kliniði, 4Ankara Dr.Abdurrahman Yurtarslan EAH FTR Kliniði
Poster Bildiriler
Giriþ: Mirtazapinin postsinaptik 5-HT2, 5-HT3 reseptörler ile presinaptik á-2 otoreseptörlerin blokajý ve postsinaptik 5-HT1
reseptörlerin stimülasyonu yoluyla depresyon tedavisinde etkinliði ve tolerabilitesi kanýtlanmýþtýr [1]. Birkaç yayýnda,
mirtazapinle iliþkili huzursuz bacak sendromu (HBS) bildirilmiþtir [2,3,4].HBS patofizyolojisinde, açýk olmamakla birlikte
baþlýca dopamin yolaðý disfonksiyonunun rol oynadýðý ve sýklýkla da serotonerjik sistemi uyaran ajanlarla ortaya çýktýðý
düþünülmektedir [5].
Bu yazýda, ilk uygulamada mirtazapine baðlý olduðu düþünülen HBS görülmesine karþýn, tekrarlayan mirtazapin uygulamasýyla
birlikte HBS ortaya çýkmadýðý 3 olgu sunulmuþtur.
Olgular: DSM-IV taný kriterlerine göre majör depresif bozukluk tanýsý konularak mirtazapin 15mg/gün baþlanan 3 hastada
bacaklarda aðrý, istemsiz hareketler yakýnmalarý nedeniyle yapýlan nörolojik muayene, laboratuvar ve görüntüleme tetkiklerinin
sonucunda HBS tanýsý konulmuþtur. Mirtazapin kesildiðinde HBS belirtileri kaybolduðu görülmüþtür. Mirtazapinin hastalarda
deðiþtirilerek tedavide kombine antidepresan protokollere geçilmesine ve iki hastada tedaviye anksiyolitik eklenmesine
raðmen depresif belirtilerde düzelme saðlanamamýþtýr.Yan etkilerinden dolayý bir hasta tedaviyi kesmiþ, diðer ikisi ilaçlarý
tolere edememiþtir.Farklý zamanlarda yakýnmalarýn artmasý nedeniyle polikliniðe tekrar baþvuran bu 3 hastaya ikinci kez
mirtazapin 15mg/gün baþlanmýþtýr.Mirtazapin 30 mg/gün yükseltildiðinde, HBS görülmeksizin depresif belirtilerde düzelme
saðlanmýþtýr.
Sonuç: Burada, mirtazapinin ilk uygulanmasýnýn 5-HT ve noradrenerjik nörotransmitter sistemleri üzerindeki reseptör
duyarlýlýklarýnda deðiþikliðine neden olabileceði ve sonraki mirtazapin uygulamasýnýn HBS oluþumundaki kiþisel duyarlýlýðý
etkileyebileceði vurgulanmýþtýr. Mirtazapinin, HBS etyopatogenezinde farmakolojik yaklaþým olarak bir “HBS araþtýrma
modeli” olabileceði ve HBS geliþiminde mirtazapinin rolü üzerine sonraki çalýþmalara ivme kazandýrabileceðine dikkat
çekilmiþtir.
Kaynaklar:
1. Nutt D.Mirtazapine:pharmacology in relation to adverse effects.Acta Psychiatr.Scand. 1997;391:31-37
2. Bonin B, Vandel P, Kantelip JP.Mirtazapine and restless leg syndrome:a casereport.Therapie 2000;55:655-656
3. Agargun MY, Kara H, Ozbek H, Tombul T, Ozer OA.Restless legs syndrome induced by mirtazapine.J.Clin.Psychiatry
2002;63:1179
4. Bahk WM, Pae CU, Chae JH, Jun TY, Kim KS.Mirtazapine may have the propensity for developing a restless legs syndrome?A
case report.Psychiatry Clin. Neurosci.2002;56:209-210.
5. Tan EK, Ondo W.Restless legs syndrome:clinical feature and treatment.Am. J. Med. Sci. 2000;319:397-403.
112
PB 59
Neden Takibi Býrakýyorlar? Uzmanlaþmýþ Duygu Durum Merkezinin Verileri
Serap Oflaz1, Senem Akyazý1, Hülya Güveli1, Candaþ Kýlýç1, Eren Yýldýzhan1, Esra Gökçe1, Sinan Gülöksüz1, Kürþat Altýnbaþ1,
Erhan Kurt1, Timuçin Oral1,
1Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Giriþ: Bipolar bozukluk kronik seyirle giden bir hastalýktýr. Tedavisinde hasta ve hekim iþbirliði yanýnda boyutsal takip
gereklidir(1). Hastanýn takibini býrakmasý, uzun süreli tedavi maliyetini artýrýrken ayný zamanda hastanýn tedavisinin yanlýþ
düzenlenmesi ve hastalýk belirtilerinin saptanmasýnda gecikmelere yol açar(2)
Amaç: Uzmanlaþmýþ duygu durum merkezinde tedavi görüp, takiblerini býrakan hastalarýn sosyodemografik ve klinik
özeliklerini incelemek.
Poster Bildiriler
Yöntem: Bakýrköy Ruh ve Sinir hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, Raþit Tahsin Duygu Durum Merkezi (RTDDM) ’nin
kayýt sistemi taranarak 2003 ile 2008 yýllarý arasýnda merkezimize en az üç kez baþvuran, ancak son bir yýldýr takiplerine
gelmeyen hastalar saptandý. Sosyodemografik özellikler, takibi býrakma nedenleri ve mevcut klinik durumu deðerlendiren
yarý yapýlandýrýlmýþ hasta veri formu, hastalarla telefon ile görüþülerek dolduruldu.
Bulgular: RTDDM takipli 748 hastanýn 160’ýnýn (%21,3) takibe gelmediði saptandý. Ulaþýlabilen 39 hastanýn 12’si (%30,8)
ulaþým güçlüðü, 10’u (%25,6) baþka doktor tarafýndan takip, 5’i (%12,8) ilaç kullanmama, 4’ü (%10,3) maddi güçlük, 2’si
(%5,1) memnuniyetsizlik , 6’sý (%15,4) diðer nedenlerden dolayý takibi býraktýðýný ifade etti. Takibi býrakan 39 hastanýn
30’u (%76,9) tedavisini sürdürürken sadece 18’i (%46,2) düzenli olarak psikiyatriste gitmekteydi. Tedaviye devam eden
hastalarýn ötimi süresi 40,26 ± 43,04 ay iken tedaviyi býrakan hastalarýn ötimi süresi 24,00 ± 26,83 ay idi.
Sonuç: Ciddi psikiyatrik hastalýðý olanlarýn poliklinik takiplerini býrakmasý, tedavilerini aksatma ve sonrasýnda da relaps
belirtilerinin ortaya çýkmasýyla sonuçlanabilir (3).
Kaynaklar:
1. Lloyd M:Non-attendance at outpatient clinics. Family Practice 1993.10(2):111-117
2. Jayaram M: Promt letters to reduce non-attendance:applying evidence based practice. BMC Psychiatry Nov 2008, 8:90
3. Rossi A: Dropping out of care: inappropriate terminations of contact with community-based psychiatric services. B J
Psychiatry 2002: 181,331-338.
113
PB 60
Özkýyým Giriþiminde Bulunan Bipolar Bozukluk Hastalarýnýn Mizaç ve Karakter Özellikleri
Gökhan Sarýsoy1, Ömer Faruk Kaçar1, Arif Öztürk1, Iþýl Zabun Korkmaz1, Birsen Kocamanoðlu2, Ömer Böke1, Ozan
Pazvantoðlu1, Ahmet Rýfat Þahin1,
1Ondokuz Mayýs Üniversitesi, 2Samsun Mehmet Aydýn Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Poster Bildiriler
Amaç: Bu çalýþmada, duygudurum polikiniðimize baþvuran ve geçmiþte özkýyým giriþiminde bulunmuþ bipolar hastalarýn
mizaç-karakter özelliklerinin saptanmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: DSM-IV kriterlerine göre bipolar bozukluk tanýsý konan 118 hasta çalýþmaya alýnmýþtýr. Geçmiþte özkýyým giriþiminde
bulunmuþ 29 hasta, kalan 89 hasta ile mizaç-karakter özellikleri açýsýndan karþýlaþtýrýlmýþtýr. Çalýþmada mizaç ve karakter
ölçeði ile intihar düþüncesi ölçeði kullanýlmýþtýr. Sosyodemografik bilgiler polikliniðimizde kullanýlmakta olan Türk Psikiyatri
Derneði Duygudurum Çalýþma Grubunun Bipolar bozukluk hasta kayýt ve takip formlarý (1) vasýtasýyla elde edilmiþtir.
Bulgular: Geçmiþte özkýyým giriþiminde bulunan ve bulunmayan bipolar hastalar arasýnda sosyodemografik özellikler açýsýndan
fark bulunmamýþtýr. Sosyal baðlanma (p=0.02), kendi kendini idare etme toplam puaný (p=0.01), beceriklilik (p=0.005),
kendini kabullenme (p=0.023) özkýyým giriþiminde bulunmamýþ hastalar lehine, sebat etme (p=0.02), kendi kendini aþma
toplam puaný (p=0.023), kendini kaybetme (p=0.045), manevi kabullenme (p=0.040) ve son bir hafta içindeki intihar
düþüncesi (p=0.008) özkýyým giriþiminde bulunmuþ hastalar lehine anlamlý olarak tespit edilmiþtir.
Sonuç: Bipolar bozukluk hastalarýyla saðlýklý kontrollerin karþýlaþtýrýldýðý çalýþmada (2) kendi kendini yönetme ve iþbirliði
yapma mizaç ve karakter özelliði puanlarýnýn bipolar hastalarda daha düþük olduðu saptanmýþtýr. Yapýlan diðer bir çalýþmada
özkýyým giriþiminde bulunmuþ bipolar hastalarda zarardan kaçýnma ve sebat etme mizaç ve karakter özelliðinin risk faktörü
olabileceði savunulmaktadýr (3). Bizim çalýþmamýz ise özkýyým giriþiminde bulunan ve bulunmayan bipolar hastalara özgü
mizaç ve karakter özelliklerinin olabileceðini düþündürmektedir.
Kaynaklar
1. A.Özerdem, O. Yazýcý, Z. Tunca et. al. Mood Disorders Study Group, Psychiatric Association of Turkey and K Týrpan.
Establishment of Computerized Registry Program for Bipolar Illnes in Turkey: SKÝP-TÜRK. J Affective Disorders March 2004
2. Sayin A, Kuruoðlu AC, Yazici Güleç M et al. Relation of temperament and character properties with clinical presentation
of bipolar disorder.
3. Engström C, Brandström S, Sigvardsson S et.al. Bipolar disorder. III: Harm avoidance a risk factor for suicide attempts.
114
PB 61
Tardiv Diskinezi Ve Tedaviye Yanýtsýz Depresyon Tanýlarýyla Ýzlenmekte Olan Bir Hastanýn Tedavisinde Düþük
Doz Pramipeksol Eklenmesiyle Görülen Düzelme
Arzu Zorlu Erkan1, Þebnem Pýrýldar2, Ahmet Acarer3, Fisun Akdeniz2,
1Ege Týp Fakültesi, 2Ege Týp Fak. Psikiyatri AD. , 3Ege Týp Fak. Nöroloji AD.
Giriþ: Antipsikotiklere baðlý tardiv diskinezi olgularýn yarýsýnda geriye dönüþsüz olup tedavisi yetersiz ve deneyseldir . Dopamin
D3 agonisti pramipeksolün tedavide etkisi olabileceði önesürülmektedir (1). Standart ve kombine tedavilere yanýt vermeyen
dirençli depresyonda, pramipeksolün etkisini destekleyen bulgular vardýr. Bir açýk (2) ve bir randomize, çift-kör, plasebo
kontrollü çalýþmada (3) pramipeksol unipolar depresyonda etkili bulunmuþtur. Dirençli depresyonda güçlendirme ve sürdürüm
tedavisinde etkinlik ve güvenilirliðini destekleyen yayýnlar vardýr (4, 5).
Poster Bildiriler
Olgu Sunumu: Bayan A, 55 yaþýnda, okur-yazar, evli, çalýþmýyor. Depresyon için 2,5 yýldýr çeþitli antidepresan, anksiyolitik
ve antipsikotik kombinasyonlarý kullanmaktadýr. Depresyon þiddeti kýsmen azalsa da kalýntý belirtiler ve alevlenmeler
önlenememiþtir. 1 yýldýr çenesinde ve ayaklarýnda diskinezi vardýr. 6 aylýk yatýþ sürecinde çeþitli kombinasyonlarýn ardýndan,
nöroloji hekiminin de görüþü alýnarak, tedaviyi güçlendirme amaçlý 0.125 mg/gün pramipeksol eklenmiþtir. Sertralin 200
mg/gün, amitriptilin 60 mg/gün, klonezepam 2 mg/gün, biperiden 4 mg/gün, kombinasyonuna pramipeksol 0.125 mg/gün
eklenmesinin dördüncü haftasýnda depresyon, biliþsel belirtiler ve diskinezi belirgin düzelmiþtir.
Tartýþma: Pramipeksolün farmakokinetik ve farmakodinamiði diðer dopamin agonistlerinden farklýdýr. Tardiv diskinezi ve
dirençli depresyonda umut vaadetmektedir. Tardiv diskinezi ve dirençli depresyon olgusu 0.125 mg/gün pramipeksol
eklenmesiyle düzelmiþtir.
Kaynaklar:
1. Rehor G, Eiler M, Conca A.D3 agonism: an augmentative treatment in tardive dyskinesia? A case report. Psychiatr
Prax.5(8):404-5.
2. Szegedi A, Hilibert A, Wetzel H, ve ark. (1997) Pramipexole, a dopamine agonist, in major depression: Antidepressant
effects and tolerability in an open- label study with multiple doses. Clin Neuropharmacol 20:36–45.
3. Corrigan MH, Denahan AQ, Wright CE, ve ark. (2000) Comparison of pramipexole, fluoxetine, and placebo in patients
with major depression. Depress Anxiety 11:58–65.
4. Lattanzi L, Dell’Osso L, Cassano P, ve ark. (2002)Pramipexole in treatment-resistant depression: A 16-week naturalistic
study. Bipolar Disord 4:307–314.
5. Akdeniz F, Aldemir E, Vahip S. Tedaviye dirençli bipolar depresif dönemlerin tedavisinde düþük doz pramipeksolun yeri.
Türk Psikiyatri Dergisi 2009; 20(1):94-98.
115
PB 62
Tedaviye Dirençli Depresyonda Aripiprazol Ekleme Tedavisi: Venlafaksin Veya Duloksetine Aripirazolün
Eklendiði Ýki Olgu
Defne Eraslan1, Cem Ýncesu2, Kültegin Ögel2,
1Acýbadem Üniversitesi, 2Acýbadem Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalý
Poster Bildiriler
Giriþ: Antidepresan alan hastalarýn %29-46’sýnýn uygun tedaviye raðmen tedaviye yanýtsýz kaldýðý ya da kýsmi yanýt verdiði
saptanmýþtýr1. Bir parsiyel dopamin agonisti olan aripiprazol, 5 HT1A reseptörlerine olan parsiyel agonist etkisi nedeniyle
tedaviye dirençli depresyonda da kullanýlmýþ ve gerek çift kör kontrollü çalýþmalarda, gerek de çeþitli olgu serilerinde baþarýlý
sonuçlar bildirilmiþtir2,3.
Olgular: Birisi duloksetin 60 mg/gün , diðeri de venlafaksin 225 mg/gün ile 8 hafta boyunca tedavi edilmesine raðmen
17 maddeli Hamilton Depresyon ölçeðinde %50’nin altýnda yanýt veren ve Klinik global Ýzlenim Hastalýk Þiddeti ölçeðinde
hala 5 ve 6 skorlarýný alan iki hastaya sýrasýyla antidepresan dozlarý sabit tutularak aripiprazol 5 mg/gün ve aripiprazol
10 mg/gün baþlandý. 10 mg/gün kullanan hastada bulantý bildirilmesi üzerine doz 5m/gün’e düþürüldü. Her iki hastada
da 2. haftadan itibaren HAM-D skorlarýnda %50’nin üzerinde azalma görüldü. Bir hastada görülen ve doðrudan aripiprazol
augmentasyon tedavisi ile iliþkilendirilemeyen “rüya miktarýnda artýþ” þikayeti 12,5 mg hidroxizin HCL kullanýlmasý ile
geriledi. Bunlarýn dýþýnda klinik olarak anlamlý bir yan etki gözlenmedi.
Aripiprazol ile augmentasyon, serotonin noradrenalin geri alým inhibitörleri de dahil olmak üzere antidepresan tedaviye
yetersiz yanýt veren major depresif hastalarda etkili bir seçenek olabilir.
1. Fava M, Davidson KG, 1996. Definition and epidemiology of treatment resistant depression. Psychiatr Clin North Am
19;179-200
2. Berman RM, Marcus RN, Swanink R, McQuade RD, Carson WH, Corey-Lisle PK, KhanA. The efficacy and safety of aripiprazole
as adjunctive therapy in major depressive disorder: a multicenter, randomized, double-blind, placebo-controlled study. J Clin
Psychiatry. 2007 Jun;68(6):843-53.
3. Papakostas GI, Petersen TJ, Kinrys G, Burns AM, Worthington JJ, Alpert JEFava M, Nierenberg AA. Aripiprazole augmentation
of selective serotonin reuptake inhibitors for treatment-resistant major depressive disorder. J Clin Psychiatry.2005
Oct;66(10):1326-30.
116
PB 63
Yüksek Dozda Trospiyum Klorür Kullanýmýyla Ortaya Çýkan Mani: Bir Olgu Sunumu
Rabia Bilici1, Görkem Karakaþ Uðurlu1, Sadullah Saðlam1, Umut Iþýk1, Tuba Güven1, Mustafa Uðurlu1,
1Elazýð Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi
Trospiyum klorür kas gevþetici özelliði olup aþýrý aktif mesane tedavisinde kullanýlan seçici olmayan bir antikolinerjik ilaçtýr
(1).
Mani iki uçlu bozukluðun parçasý olarak görülmekle birlikte farmakolojik ve týbbi nedenlerle de görülebilir ve bu durum
ikincil mani olarak tanýmlanmýþtýr (2).
Özgeçmiþinde beþ ay önce de 300 mg trospiyum klorür alýmýndan sonra ortaya çýkan manik atak herhangi bir tedavi almadan
üç günde düzelmiþ.
Poster Bildiriler
Olgu: 33 yaþýnda, erkek. Son bir haftadýr ortaya çýkan manik atak belirtileri ile acil psikiyatri polikliniðine getirildi.
Spinoserebellar ataksi nedeniyle ortaya çýkan sýk idrara çýkma ve idrar kaçýrma þikayetine yönelik beþ yýldýr günde 60 mg
trospiyum klorür adlý ilacý kullanmakta olan hasta bir hafta önce 300 mg trospiyum klorür aldýktan sonraki 24 saat içerisinde
yakýnmalarý baþlamýþ.
Psikiyatri servisine alýndýðýnda Young Mani Derecelendirme Ölçeðinden (YMDÖ) 33 puan aldý. Nörolojik muayenesinde
spinoserebellar ataksiye baðlý sekeller dýþýnda aktif hastalýk bulgusu saptanmadý. Manik atak tanýsýyla olanzapin 20 mg/gün
ile tedavisi baþlanan hastada tedavinin 3. gününde YMDÖ: 6 puana geriledi.
Tartýþma: Antikolinerjik ilaçlarýn merkezi sinir sistemine geçiþlerine baðlý olarak biliþsel bozukluklar, deliryum ve psikoz
görülebilir (3). Hastamýzda bilinç bozukluðu olmamasý, herhangi bir algý bozukluðu ya da biliþsel deðiþiklik olmamasý ve
belirtilerin gün içinde dalgalanma göstermemesi, yapýlan laboratuar tetkiklerinin normal olmasý, EEG’de yavaþlama olmamasý
nedeniyle deliryum düþünülmedi. Ayrýca alýnan öyküden ilk manik atakta trospiyum klorür kullanýmýný kestikten sonraki
üç gün içerisinde herhangi bir tedavi almadan belirtilerin düzelmiþ olmasý bu tanýyý desteklemektedir.
Kaynaklar:
1. Epstein BJ, Gums JG, Molina E. Newer agents for the management of overactive bladder. Am Fam Phsycian 2006; 74:
2061-8.
2. Ellen SR, Judd FK, Mich AM ve ark. Secondary mania in patients with HIV infection. Aust N Z J Psychiatry 1999; 33: 35360.
3. Cancelli I, Beltrame M, Gigli GL ve ark. Drugs with anticholinergic properties: cognitive and neuropsychiatric side-effects
in elderly patients. Neurol Sci 2009; 30(2): 87-92.
117
PB 64
Fethiye Saðlýk Yüksekokulu Öðrencilerinin Kendilik Algýsý Ve Kendini Tanýma Durumlarý
Nurgül Özdemir1, Rabia Sohbet1, Derya Tanrýverdi1, Fatma Görgülü2,
1Gaziantep Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu, 2
Poster Bildiriler
Giriþ ve Amaç: Benlik, insaný tanýma ve deðerlendirme þeklidir(1). Ergenlik çaðý, benlik imgesinin ve benlik saygýsýnýn yer
deðiþtiði bir dönemdir(2,3). Benlik saygýsý, bireyin sosyal çevresinin etkileri sonucunda kendi deðeri hakkýndaki algýlamalarýdýr(4).
Benlik saygýsý ruh saðlýðý göstergesidir(5). Araþtýrma Muðla Üniversitesi Fethiye Saðlýk Yüksekokulu öðrencilerinin kendilik
algýsý ve kendini tanýma durumunu etkileyen faktörleri belirlemek amacýyla kesitsel ve tanýmlayýcý olarak yapýlmýþtýr.
Materyal- Metod: Sosyo-demografik özellikleri ve kendilik algýsý ve kendini tanýma durumlarýný belirleyen araþtýrmacý
tarafýndan oluþturulan 25 sorudan oluþturulmuþtur.Araþtýrma Nisan 2007 yýlýnda gerekli izinler alýnarak uygulanmýþtýr. Veriler
yüzdelik ve ki-kare testi ile deðerlendirilmiþtir.
Bulgular ve Sonuç: Araþtýrmaya katýlan öðrencilerin, % 57.2’sinin kýz, % 53.6’sýnýn hemþirelik bölümü öðrencisi, % 30.3’ünün
1.sýnýf, %88.4’ünün aile yapýsýnýn çekirdek aile olduðu belirlenmiþtir. Çalýþmada öðrencilerin, %53.6’sýnýn kendini diðer
insanlar kadar deðerli hissettiði, %84.8’inin doðasýnda yardýmlaþma olduðuna inandýðý, %76.8’inin iliþkilerinde insanlara
çok güvenmediði, %47.8’sinin kendileri hakkýndaki eleþtirilere karþý oldukça hassas olduklarý tespit edilmiþtir. Cinsiyetle
kendini deðerli hissetme ve genelde mutlu olma durumu arasýnda anlamlý bir iliþkinin (P<0.05) olduðu belirlenmiþtir.
Öneriler: Öðrencilerin kendilik algýlarýnýn ve sosyal iliþkilerinin olumlu yönde geliþtirilmesi için üniversitelerin rehberlik ve
danýþmanlýk programlarý çerçevesinde deðerlendirilmesi önemli görülmektedir.
Kaynaklar:
1. Güney, S., Davranýþ Bilimleri. Nobel Yayýn Daðýtým.Ankara.2000.
2. Çuhadaroðlu,F., Adölesanlarda Psikolojik Geliþim Özellikleri. Katký Pediatri Dergisi, 17,5 , 273-289,1996.
3. Çuhadaroðlu,F., Adölesan Ýntiharlarý Ve Kendilik Ýmgesi. Türk Psikiyatri Dergisi, 4,1, 29-38,1993.
4. Karadaðlý, A., Öðrenci Hemþirelerin Benlik Saygýsý Düzeyleri Ýle Algýladýklarý Okul Yaþantýlarý Arasýndaki Ýliþkinin Ýncelenmesi.
Çocuk Ve Ergen PsikiyatrisiGünleri Kongre Kitapcýðý,251-260,1992.
5. Karaaslan, A., Benlik Saygýsý. Ege Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu Dergisi.9,1,71-74,1993.
118
PB 65
Hemþire Öðrencilerin Sosyotropik - Otonomik Kiþilik Özellikleri ve Etkileyen Faktörlerin Araþtýrýlmasý
Nurgül Özdemir1, Derya Tanrýverdi2,
1Üniversite, 2Gaziantep Üniversitesi, Saðlýk Yüksekokulu
Giriþ ve Amaç: Sosyotropi (sosyal aidiyet), kiþinin diðer insanlarla olumlu iliþkilerde olma ihtiyacýný belirtmektedir.Yüksek
sosyotropi özellikleri gösteren bireyler için, diðer insanlardan onay almak çok önemlidir. Otonomi ise; bireyin baðýmsýzlýðýný,
kiþisel haklarýný koruyabilme ve artýrabilme özelliði olarak tanýmlanmaktadýr. Bu kiþilik özelliði yüksek olan kiþiler, kendi
aktivitelerini yönlendirmekten, hedeflerine ulaþmaktan, çevrelerinde olup bitenleri kontrol etmekten ve baþarýlý olmaktan
mutluluk duyarlar (1,2). Hemþirelikte otonomi, bakým için hemþirelik kararlarýný verme yeteneði ve bireyin kendi uygulamalarý
içindeki baðýmsýzlýðý olarak ifade edilebilmektedir. Tanýmlayýcý türde planlanan bu araþtýrma, hemþire öðrencilerin sosyotropiotonomi kiþilik özelliklerini ve etkileyen faktörleri belirlemek amacý ile yapýlmýþtýr.
Bulgular: Öðrencilerin yaþ ortalamasý 20.94±1.70 (18-27) yýl, sosyotropi ortalama puaný 72.98±16.17 (28-111), otonomi
ortalama puaný 76.49±15.79 (23-115) olarak belirlenmiþtir.
Poster Bildiriler
Materyal Metod: Araþtýrmanýn evrenini, Gaziantep Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu öðrencileri oluþturmaktadýr. Bu evren
arasýndan, Þubat-Nisan 2008 tarihleri arasýnda 224 öðrenci hemþire örnekleme alýnmýþtýr. Veri toplama aracý olarak SosyoDemografik Form ve Sosyotropi-Otonomi Ölçeði (3) kullanýlmýþtýr.
Öðrencilerin sosyotropi kiþilik özelliði ile üniversitede kaldýðý yer, ailenin kiþinin özgürlüðünü kýsýtlama durumu ve arkadaþlýklarýný
sürdürebilme durumu; otonomi kiþilik özelliði ile sýnýfý ve babanýn eðitim düzeyi deðiþkenleri arasýnda istatistiksel olarak
anlamlý iliþkiler bulunmuþtur. Öðrencinin yapmak istemediði bir þeyi reddedebilme durumu ile hem sosyotropi hem de otonomi
kiþilik özellikleri arasýnda anlamlý iliþki saptanmýþtýr.
Sonuç: Öðrencilerin otonomik ve sosyotropik kiþilik özellikleri puan ortalamalarýnýn orta düzeyde olduðu ve birçok faktörden
etkilendiði belirlenmiþtir.
Anahtar Sözcükler: Otonomi, sosyotropi, hemþire, öðrenci
1. Çam O, Engin E (2006). Psikiyatri kliniðinde çalýþan hemþirelerde farkýndalýk eðitiminin bireysel performans standartlarýna
etkisi, Anadolu Psikiyatri Dergisi, 7: 82-91.
2. Kabakçý E (2001). Üniversite öðrencilerinde, sosyotropi/otonomi kiþilik özellikleri, yaþam olaylarý ve depresif belirtiler.
Türk Psikiyatri Dergisi, 12(4): 273-282.
3. Savaþýr I, Þahin NH (1997). Biliþsel-Davranýþçý Terapilerde Deðerlendirme: Sýk Kullanýlan Ölçekler, Ankara, Türk Psikologlar
Derneði Yayýnlarý No: 9,
119
PB 66
Öðrencilerin Öfke Ýle Baþetme Yollarýnýn Belirlenmesi
Rabia Sohbet1, Nurgül Özdemir1, Derya Tanrýverdi1, Ezel Adýgüzel2,
1Gaziantep Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu, 2
Giriþ : Öfke, günlük hayatýmýzda önemli yere sahip duygularýmýzdan biridir(1).Öfke normal ve saðlýklý bir duygudur. Fakat
ifade etme biçimi nedeni ile saðlýksýz olarak algýlanmaktadýr.Ýstendik olan, öfke duygusunun sözel olarak ifade edilmesidir(2).
Ergenlik döneminde genç, bir taraftan ailesinden koparak baðýmsýz olmak isterken, diðer taraftan yetiþkinlerin desteðine
duyduðu ihtiyaçtan güvensizlik yaþar ve bu durum öfkeye sebep olur(3).
Poster Bildiriler
Amaç: Araþtýrma Fethiye saðlýk yüksekokulu öðrencilerinin öfkeyle baþ etme yollarýnýn belirlenmesi amacýyla tanýmlayýcý
olarak yapýlmýþtýr.
Materyal- Metod: Araþtýrma nisan 2007 tarihinde, araþtýrmacý tarafýndan geliþtirilen sosyo-demografik özellikleri ve öfke ile
baþetme yollarý ile ilgili toplam 34 sorudan oluþan bir anket formu kullanýlmýþtýr. Veriler yüzdelik ve ki-kare testi ile
deðerlendirilmiþtir.
Bulgular ve Sonuç: Öðrencileri %63.5’inin 20-22 yaþlarýnda olduðu, %56.9’unun kýz olduðu, %52.6’sýnýn hemþirelik bölümünde
olduðu, %83.9’unun çekirdek aile olduðu belirlenmiþtir.Çalýþmada öðrencilerin bir olaya kýzdýklarýnda %66.4’ünün öfkesini
belli ettiði, % 59.1’inin öfkesinden dolayý baþkalarýna karþý kýrýcý olduðu tespit edilmiþtir.Öðrencilerin yaþ ile bir olaya
gösterdikleri tepki arasýnda önemli bir fark olduðu saptanmýþtýr(p>0.05). Öðrencilerde cinsiyet ile öfke dindirme durumu
arasýnda önemli bir fark olduðu belirlenmiþtir(p<0.05). Ayný zamanda öðrencilerin sýnýf dereceleri ile kendini ifade þekilleri
arasýnda önemli bir fark olduðu saptanmýþtýr(p<0.05).
Öneriler: Gençlere üniversitelerde biliþsel ve davranýþsal metodlarý olan öfke kontrolü hakkýnda bilgiler verilmelidir.
Kaynaklar:
1. Baklaya,F.; Çok boyutlu Öfke Ölçeði. Türk Psikiyatri Dergisi.14(3):192-202,2003.
2. Sala,G.; Zonguldak Kara elmas Üniversitesi Öðrencilerinin Öfke Ýfade Etme Biçimlerinin Belirlenmesi. Hacettepe üniversitesi
Bilim Uzmanlýðý Tezi. 1997.
3. Kubilay, G.; Toplum Saðlýðý Hemþireliði. Palme Yayýncýlýk. Ankara,2005
120
PB 67
Öðrencilerin Yalnýzlýk Algýlarý ve Baþa Çýkma Yollarýnýnýn Ýncelenmesi
Rabia Sohbet1, Zeynep Mor2, Derya Tanrýverdi1, Nurgül Özdemir3,
1Gaziantep Üniversitesi Saðlýk Yüksekokulu, 2, 3Üniversite
Bu çalýþma, öðrencilerin yalnýzlýk algýlama ve baþa çýkma yollarýna yönelik durumlarýný incelemek için tanýmlayýcý olarak
yapýlmýþtýr.
Araþtýrmanýn evreni, Fethiye Saðlýk Yüksekokulu’nun 271 öðrencisidir. Sistematik örnekleme ile 135 öðrenciye birebir anket
uygulanmýþtýr. Ankette 14 soru demografik özellikler; konu ile ilgili 22 soru yer almaktadýr. Çalýþmaya baþlamadan önce
öðrencilerden sözel onam alýnmýþtýr. Veriler SPSS programýnda deðerlendirilmiþtir.
Erkek öðrencilerin %58.7’si, kýzlarýn %50’si kendilerini sýk sýk yalnýz hissettiklerini söylerken bu fark istatiksel olarak anlamlý
deðildir. 1.sýnýflarýn %60.5’u, 2.sýnýflarýn %54.5’i, 3.sýnýflarýn %58.8’i, 4.sýnýflarýn %45.2’si kendilerini çoðu zaman yalnýz
hissettiklerini söylemektedirler. Erkek öðrencilerin %55.6’sýnýn, kýzlarýn %66.7’sinin karþý cinsten arkadaþýnýn olduðu
görülmüþtür. 1.sýnýflarýn %69.8’inin, 2.sýnýfýn %87.9’unun, 3.sýnýfýn %94.1’inin, 4.sýnýfýn %81’inin bulunduðu yerde sorunlarýný
paylaþabileceði dert ortaðý vardýr. Öðrencilerin ekonomik durumlarýnýn gelir giderden az olanlarýn %14.3’ünün sosyal
faaliyetlere katýlmaya isteksiz olduðu tespit edilmiþtir. Erkek öðrencilerin %30.2’si, kýzlarýn %45.8’i yalnýz kaldýðýnda üzgün
olduklarýný belirtmiþlerdir.
Poster Bildiriler
Öðrencilerin %55.5’i 21-24 yaþ arasýnda, % 53.3’ü kýz , %51,9’u hemþirelik bölümü, %31,9’u 1.sýnýf, %85.2 si çekirdek
aileden gelmekte, %25.9’unun 1–3 kardeþi, %53.3’ü yurtta kalmakta, %85.2’sinin annesi ev hanýmý ve %59.3’ü ilköðretim
mezunudur, % 43,7’si SSK’lý, %57,8’inin gelirleri giderlerine eþittir.
Üniversitede, öðrencilerin yalnýzlýkla baþa çýkamadýðý ve çok zor durumda kaldýklarý zamanlarda rehberlik ve psikolojik
destek almalarý bunun yaný sýra çalýþma gruplarý, hobi gruplarý, kulüpler, dernekler gibi etkinliklere yer verilmesi saðlanmalýdýr.
Anahtar Kelimeler: Yalnýzlýk, baþa çýkma, hemþire, öðrenci
121
PB 68
Saðlýk Yüksekokulu Öðrencilerinin Okul Yaþamýndaki Streslerle Baþ Etme Yöntemlerinin Araþtýrýlmasý
Rabia Sohbet1, Yakup Karaca2, Nurgül Özdemir3,
1Gaziantep Üniversitesi, Saðlýk Yüksekokulu, 2, 3Üniversite
Amaç: Bu araþtýrma Muðla Üniversitesi Fethiye Saðlýk Yüksekokulu öðrencilerinin okul yaþamýndaki streslerle baþ etme
yöntemlerinin etkinliðini belirlemek amacýyla tanýmlayýcý bir araþtýrma olarak planlanmýþ ve gerçekleþtirilmiþtir.
Poster Bildiriler
Materyal Metod: Araþtýrmanýn evrenini Muðla Üniversitesi Fethiye Saðlýk Yüksekokulu’ndaki 277 öðrenci oluþturmaktadýr.
Araþtýrmanýn örneklemini ise sistematik örneklem yöntemi kullanýlarak uygulamalý eðitime çýkan 1., 2., 3. ve 4. sýnýf
öðrencilerinden her sýnýfýn %50’si alýnmýþ ve çalýþmaya katýlmayý kabul eden 140 kiþi oluþturmuþtur. Veriler araþtýrmacý
tarafýndan hazýrlanan anket formu ile toplanmýþtýr. Toplanan veriler SPSS 11.0 programýnda deðerlendirilmiþtir.
Bulgular ve Sonuç: Araþtýrmaya katýlanlarýn %45’inin 21-22 yaþ grubunda, %55’inin kýz olduðu, %52,9’unun hemþirelik
bölümünde, %29,3’ünün dördüncü sýnýf ve %27,9’unun birinci sýnýfta okuduðu, %82,9’unun annesinin ev hanýmý ve %47,9’unun
ilköðretim mezunu olduðu, %28,6’sýnýn babasýnýn serbest meslekle uðraþtýðý %42,1’inin ilköðretim mezunu olduðu, %40’ýnýn
ailesinin 500-1000 YTL aylýk gelirinin olduðu, %88,6’sýnýn anne-babasýnýn beraber yaþadýðý, %96,4’ünün annesinin öz ve
yaþýyor ve %88,6’sýnýn babasýnýn öz ve yaþýyor olduðu saptanmýþtýr.
Araþtýrmaya katýlanlarýn %90,7’sinin stresi doðru tanýmladýðý, %92,1’inin stresin genel tepkilerini bildiði, %78,6’sýnýn alkol,
sigara, ve aþýrý yemek yemenin strese olan etkisini bildiði, %70,7’sinin stresli iken saldýrgan ve risk alabilecek durumda
olduðu, %65,7’sinin stresli iken olumsuz ve yapýcý olmayan düþünceler ürettiði, %51,4’ünün stresli iken inkar edip yok kabul
etme yoluna gittiði, %51,4’ünün stresliyken stresin gerçek nedenlerinden kaçtýðý belirlenmiþtir.
Anahtar Kelimeler: Stres, baþ etme, hemþire, öðrenci
122
PB 69
Talasemi Majorlü Çocuklarýn Yaþam Kalitesinin Deðerlendirilmesi
Þermin Yalýn1, Ceyhan Balcý Þengül1, Cem Þengül2, Özge Kaya1, Yasemin Iþýk Balcý1,
1Denizli Devlet Hastanesi, 2Pamukkale
Giriþ: Talasemi hastalýðý insan yaþantýsýný kalýcý bir þekilde deðiþtiren kronik seyir gösteren hematolojik bir bozukluktur. Yaþam
kalitesi kiþinin kendi durumunu kültür ve deðerler sistemi içinde algýlayýþ biçimi olarak tanýmlanmýþtýr. Astým, kistik fibrosis,
tip 1 diabet gibi kronik hastalýðý olan çocuklarýn yaþam kalitesinin saðlýklý kontrollere göre daha düþük olduðu bildirilmiþtir
(1). Biz bu çalýþmada talasemi hastalýðýna sahip olan çocuk ve ergenlerin yaþam kalitesi algýlarýný deðerlendirmeyi amaçladýk.
Bulgular: Talasemi grubunda 19’u kýz 12’si erkek olmak üzere toplam 31 hasta bulunmaktaydý ve ortalamasý12.29±2,85’di.
Buna karþýn kontrol grubunda 20 kýz, 11 erkek hasta bulunuyordu ve yaþ ortalamasý 12,06±2,81’di. Talasemi grubuyla
kontrol grubu arasýna yaþ ve cinsiyet daðýlýmý açýsýndan istatistikî olarak fark yoktu. ÇÝYKO ile yaþam kalitesi algýlarýný
deðerlendirdiðimizde ölçek toplam puaný (ÖTP) ve psikososyal toplam puan (PSTP) açýsýndan iki grup arasýnda fark yoktu.
Fiziksel saðlýk toplam puanlarý (FSTP) açýsýndan gruplarý incelediðimizde ise talasemi grubunun FSTP puaný 60,82±20,48
iken kontrol grubunun FSTP puaný 72,69±17,03’idi ve aradaki fark istatistikî olarak anlamlýydý (p<0,05).
Poster Bildiriler
Metot: Çalýþmaya Talasemi tanýsýyla izlenen ve çalýþmaya katýlmayý kabul eden ebeveynlerinden onam alýnmýþ çocuk ve
ergenler alýndý ve ayný özelliklere sahip kontrol grubu çalýþmaya eklendi. Yaþam kalitesini deðerlendirebilmek için Çocuklar
için Yaþam Kalitesi Ölçeði (ÇÝYKÖ) kullanýldý (2). Veriler SPSS 13,0 programý ile deðerlendirildi.
Tartýþma: Çocuklar ve ergenlerde yaþam kalitesi algýsýný deðerlendiren çalýþmalar özellikle çocuk ve ergenlerin fiziksel alanda
kýsýtlýlýktan yakýndýklarýný bildirmektedir (1). Biz de çalýþmamýzda benzer þekilde fiziksel alanda kýsýtlýlýk saptadýk. Talasemi
hastalarýnýn fiziksel alanda kýsýtlýlýklarýný azaltmaya yardýmcý olacak çalýþmalar onlarýn yaþam kalitesinin artmasýna da
yardýmcý olacaktýr.
Kaynaklar:
1. Sawyer MG, Reynolds KE, Couper JJ ve ark. Health-related quality of life of children and adolescents with chronic illnessa two year prospective study. Qual Life Res, 2004; 13: 1309–1319.
2. Çakýn Memik N. Çocuklar için Yaþam KalitesiÖlçeði geçerlik ve güvenirlik çalýþmasý. Yayýnlanmamýþ uzmanlýk tezi, Kocaeli
Üniversitesi Týp Fakültesi 2005.
123
PB 70
Anksiyete ve Mutizmle Baþvuran Bir Çocuk Olguda Posterior Fossa Tümörü: Olgu Sunumu
Ali Evren Tufan1, Savaþ Yýlmaz1, Sadullah Saðlam1, Rabia Bilici1, Görkem Karakaþ Uðurlu1, Mustafa Nuray Namlý1,
1Elazýð Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi
Poster Bildiriler
Amaç: Posterior fossa tümörü olan çocuklarýn bir kýsmý içe kapanma, depresyon ve apati gibi yakýnmalarla baþvurabilirler
(1). Bu çalýþmada bir çocuk olguda ilk olarak anksiyete ve mutizmle belirti veren posterior fossa tümörünün taný ve tedavisinin
tartýþýlmasý amaçlanmýþtýr.
Olgu: 5 yaþýndaki çocuk hasta kardeþ doðumunun ardýndan baþlayan içe kapanma, aðlamalar, ailesi dýþýndaki kiþilerle
konuþmak istememe, uyku ve iþtah azalmasý yakýnmalarý ile polikliniðimize getirildi. Geçmiþ Týbbi Öykü: 30 aylýkken
konuþmaya baþlama dýþýnda özellik yoktu. Aile öyküsü: özellik yoktu. Mental durum muayenesinde sorulara geç cevap verme,
anksiyöz duygu durum, duygulaným aralýðýnda azalma, uyku, iþtah ve psikomotor aktivitede azalma saptandý. Olgunun
Karma Anksiyete ve Depresif duygudurum ile giden Uyum Bozukluðu tanýsýný karþýladýðý düþünülerek hidroksizin 1 mg/ gün
tedavisi baþlandý ve aileye önerilerde bulunuldu. Ýki hafta sonraki deðerlendirmede yakýnmalarýn gerilememesi ve hastanýn
mutistik hale gelmesi üzerine tedavi kesilerek nöroloji konsültasyonu istendi. Fizik ve nörolojik muayenesi normal sýnýrlar
içerisinde olan hastanýn Kraniyal Manyetik Rezonans görüntülemesinde ponsta yerleþik 1.5 X 2 X 2 cm boyutlarýnda kitle
saptanmasý üzerine hasta tedavi için nöroþirürjiye yönlendirildi.
Tartýþma: Pons panik bozukluðu ve anksiyetede rol oynadýðý düþünülen beyin yapýlarý arasýndadýr (2). Ponsa yönelik basý
ile mutizm tablosu da oluþabilir (3). Ani baþlayan anksiyete ve mutizm ile baþvuran olgularda posterior fossa tümörleri ayýrýcý
tanýda yer alabilir.
Kaynaklar:
1. Duffner PK, Jackson LA, Cohen ME. Neurobehavioral abnormalities resulting from brain tumors and their therapy. In:
Pediatric Behavioral Neurology, Frank Y (Ed.),CRC Press, Boca Raton, 1996: 289-307.
2. Uchida RR, Del-Ben CM, Busatto GF, Duran FL, Guimarraes FS, Crippa JA, et al. Regional gray matter abnormalities in panic
disorder: a voxel-based morphometry study. 2008; 163 (1): 21-9.
3. McMillan HJ, Keene DL, Matzinger MA, Vassilyadi M, Nzau M, Ventureyra EC. Brainstem compression: a predictor of
postoperative cerebellar mutism. Childs Nerv Syst. 2009; 25 (6): 677-81.
124
PB 71
Aripiprazol Kullanan Bir Grup Hastada Akatizi Sýklýðý ve Ýliþkili Etkenler
Nuray Atasoy1, Vildan Çakýr1, Adnan Atalay1, Numan Konuk 1, Levent Atik1,
1ZKÜ Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Giriþ: Aripiprazol özellikle þizofreni ve diðer psikotik bozukluklarýn tedavisinde etkili olduðu gösterilmiþ parsiyel dopamin
anatagonisti olan bir antipsikotiktir. Yan etki açýsýndan klasik antipsikotiklere göre daha avantajlý görünmektedir. En önemli
yan etkileri anksiyete, uyku bozukluðu, ajitasyon, baþ aðrýsý ve akatizidir. Akatizi beklenenden daha fazla görülebildiði;
özellikle bipolar ve depresif bozukluðu olan hastalarda tedaviyi olumsuz etkilediði bildirilmektedir(1,2).
Aripiprazol 20 hastada ilk tedavi olarak, dört hastada diðer tedaviye yanýtsýzlýk ve yan etkiler nedeniyle, 12 hastada
güçlendirme tedavisi olarak ve 19 hastada diðer antipsikotiklere ek olarak baþlanmýþtý.
Poster Bildiriler
Sonuçlar: Toplam 55 hasta çalýþmaya alýndý (22 erkek, 33 kadýn). Hastalarýn 33’ü psikotik bozukluk, yedisi bipolar bozukluk
ve 15 hasta depresif bozukluklar nedeniyle tedavi görüyordu. Hastalarýn 23’ünde (%41,8) akatizi ve 11 hastada da (%20)
akatizi dýþý ekstrapramidal sistem yan etkileri tedavi sýrasýnda görülmüþtü. Akatizi dört hastada ilk, 10 hastada ikinci, 9
hastada üçüncü, iki hastada dördüncü hafta ve sonrasýnda ortaya çýkmýþtý.
Akatizi olan hastalarýn yedisinde ilaç dozu azaltma, dokuzunda propranolol, dördünde diyazepam ve üçünde mianserin
tedavisi verilmiþti. Hastalarýn sekizinde (%14,5) akatizi nedeniyle aripiprazol kesilmiþti. Akatizi olan ve olmayan grup arasýnda
yaþ ve kullandýklarý doz ve ek antipsikotik dozu ortalamalarý arasýnda fark yoktu. Akatizi olan grupta diðer EPS yan etkileri
daha fazlaydý.
Tartýþma: bizim deðerlendirdiðimiz grupta akatizi sýklýðý ve bu nedenle aripiprazol tedavisinin kesilmesi önemli oranda sýktý.
Akatizi tedavinin en çok ilk dört haftasýnda ortaya çýkmýþtý ve doz, cinsiyet, ek ilaç kullanýmý gibi etkenlerle iliþkili görünmüyordu.
Akatizi için uygulanan tedaviler bazý hastalarda etkili olmamýþtý. Aripiprazol kullanýlan hastalarda özellikle ilk haftalarda
akatizi dikkatle izlenmeli ve daha etkili olabilecek tedaviler denenmelidir.
1. Pae CU. A review of the safety and tolerability of aripiprazole. Expert Opin Drug Saf. 2009 May;8(3):373-86.
2. Kane JM, Fleischhacker WW, Hansen L, Perlis R, Pikalov A 3rd, Assunção-Talbott S. Akathisia: an updated review focusing
on second-generation antipsychotics. J Clin Psychiatry. 2009 May;70(5):627-43.
125
PB 72
Bir Üniversite Hastanesine Baþvuran Ve Týbbi Komorbiditesi Olan Psikiyatri Hastalarýnýn Baþvuru Þekillerine
Göre Karþýlaþtýrýlmasý
Mehmet Hamid Boztaþ1, Özden Arýsoy2, Hüsna Karadayý2, Emrah Orkun Ateþ2,
1Abant Ýzzet Baysal Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, 2Abant Ýzzet Baysal Üniversitesi Týp Fakültesi Psik
Poster Bildiriler
Amaç: Týbbi hastalýklarý olan kimselerin psikiyatrik komorbiditesi sýktýr (1) Psikiyatrik Hastalar da týbbi hastalýklarda sýktýr
(2) Týbbi hastalýklarla beraber en sýk görülen psikiyatrik hastalýklar depresyon, anksiyete bozukluklarý bozukluklarýdýr (3)
Bu çalýþmada psikiyatri polikliniðindeki týbbi komorbiditesi olan hastalarla konsültasyonla deðerlendirilen týbbi hastalarýn
sosyodemografik ve klinik özelliklerinin karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Yöntem: Abant Ýzzet Baysal Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Kliniðine Mayýs 2008-Aralýk 2008 tarihleri arasýnda
konsültasyonla baþvuran 100 hastayla ayný dönemde ayaktan baþvuran ve komorbid týbbi hastalýðý olan 100 hasta
karþýlaþtýrýlmýþtýr. Ýstatistiksel Analizde SPSS 13 kullanýlmýþtýr.
Bulgular: Hastalarýn sosyodemografik bilgileri tablo 1 de verilmiþtir. Konsültasyon istemiyle baþvuran hastalarýn poliklinik
hastalarýna göre yaþ ortalamasý yüksektir (p=0,001).Poliklinik hastalarýnýn bulgularýnýn ortaya çýkýþýndan psikiyatriye
baþvurusuna kadar olan süre uzundur (p=0,0001).Toplam psikiyatrik hastalýk süresi yine poliklinik hastalarýnda uzundur
( p=0,0001)
Tablo 1 Sosyodemografik ve Klinik Özellikler
Özellik
Yaþ
Cinsiyet
Kadýn
Erkek
Meslek
Ev hanýmý
Öðrenci
Memur
Ýþçi
Esnaf
Emekli
Psikiyatrik Taný (ilk 3)
Depresyon
Anksiyete Bozukluklarý
Uyum Bozukluklarý
126
Poliklinik %
42,71±14,66
73
27
52,1
7,4
10,6
7,4
5,3
17
50
31,6
7,1
Konsultasyon %
52,48±18,25
54
46
39
2,4
7,3
4,9
11
35,4
33,7
10,7
22,4
PB 72
Sonuç: Kadýn hastalarýn ve genç hastalarýn daha çok polikliniðe baþvurduðu buna karþýn poliklinik hastalarýnýn toplam
psikiyatrik hastalýk sürelerinin uzun olduðu gözlenmiþtir. Konsültasyon isteminde hekim kararý belirleyicidir. Poliklinik
baþvurusu ise daha çok hastaya ait etmenlerle þekillenir. Baþvurulardaki kadýn erkek oraný farklýlýklarý bu þekilde açýklanabilir.
Týbbi hastalýklarda komorbidite en sýk hastalýklar depresyon, anksiyete bozukluklarý ve uyum bozukluklarýdýr.
Kaynaklar
1. Lacovides A, Siamouli M.Comorbid mental and somatic disorders:an epidemiological perspective.Current Opinion in Psychiatry
2008, 21:417-421
2. Benton T, Staab MJ, Evans DL.Medical Co-Morbidity in Depressive Disorders.Annals of Clinical Psychiatry 19:4; (2007) 289303
3. Roy-Byrne PP, Davidson KW,Kessler RC, Asmundson GJG, Goodwin RD, Kubzansky L, Lydiard B, Massie MJ, Katon W, Laden
SK, Stein MB.Anxiety Disorders and comorbid medical illness.General Hospital Psychiatry 30 (2008) 208-225
Poster Bildiriler
127
PB 73
Deliryum Geliþen Akut Koroner Sendromlu Hastalarda Kortizol Seviyesi: Kontrollü Bir Çalýþma
Yarkýn Özenli1, Semih Giray2, Yücel Çölkesen1, Ava Þirin Tav1, Zülfikar Arlýer1, Deniz Yerdelen1
1Baþkent Üniversitesi Týp Fakültesi, 2Baþkent Üniverisitesi Týp Fakültesi
Poster Bildiriler
Amaç: Yapýlan çalýþmalarda Akut Koroner sendromlu (AKS) hastalarda deliryum sýk görüldüðü vurgulanmýþtýr. Çalýþmalar
deliryumun önemli, tehlikeli bir komplikasyon olduðunu, mortaliteyi arttýrdýðýný, hastanede kalýþ süresini uzattýðýný göstermiþtir
(1,2). Deliryum sýrasýnda Hipotalamus-Hipofizer-Adrenal (HPA) eksende önemli deðiþiklikler olduðu bilinmektedir (3).
Çalýþmanýn amacý; deliryum geliþmiþ bir grup AKS’lu hasta ile deliryum geliþmemiþ bir grup AKS’lu hastasýnýn kan kortizol
seviyesini ölçmek, bu seviyeler ile deliryum arasýnda iliþki olup olmadýðýný araþtýrmaktýr.
Yöntem: Çalýþmaya 20 deliryum geliþmiþ AKS’lu olgu ile 20 deliryum geliþmemiþ AKS olgusu (kontrol) dahil edilmiþtir. Deliryum
tanýsý DSM-IV kiriterlerine göre konulmuþtur. Deliryumlu hasta grubunun 10’ u hiperaktif–hiperalert, 10’u hipoaktif-hipoalert
hastalardan oluþmuþtur. Çalýþma grubuna ve kontrol grubuna Deliryum Derecelendirme Ölçeði (DDÖ) uygulanmýþ ve deliryum
tanýmlanan hastalarda ilk 24 saat içindeki sabah 8.30-9.30 sýralarýnda, hastalarýn ve kontrollerin arteriel kan basýnçlarýnýn
normale yakýn olduðu zaman kortizol için kan alýnmýþtýr.
Bulgular: Hasta ve kontrol grubunun sýrasýyla kortizol seviyesi ortalamasý 23.2±5.85, 5.1±1.05 olarak bulunmuþ olup
istatistiksel olarak fark anlamlý bulunmuþtur (p<0.05). Pearson testi ile yaþ, cinsiyet, DDÖ deðeri ve kortizol seviyesi korele
edilmiþ sadece DDÖ deðeri ile kortizol seviyesi arasýnda pozitif bir iliþki bulunmuþtur. Çalýþma grubundaki hiperaktif-hiperalert
alt grup ile hipoaktif-hipoalert alt grup arasýnda kortizol seviyesi açýsýnda istatistiksel farka rastlanmamýþtýr (p>0.05).
Sonuç: Akut koroner sendromlu deliryum geliþtiren hastalarýn stres etkenlerine karþý yüksek HPA eksen yanýtlarý gösterdikleri
söylenebilir.Rutin ölçülmeyen kortizol seviyesinin ölçülmesi özellikle AKS’lu hastalarda deliryumun belirlenmesinde önemli
bir parametre olabilir.
Kaynaklar
1. Norkiene I, Ringaitiniene D, Misiuriene I. Incidence and precipitating factors of delirium after coronary artery bypass
grafting. Scand Cardiovasc J 2007;41:180-5.
2. Bucerius J, Gummert JF, Borger MA. Predictors of delirium after cardiac surgery delirium: effect of beating-heart (offpump) surgery. J Thorac Cardiovasc Surg 2004;127:57-64
3. Marcantonio ER. Serum biomarkers for delirium. J Gerontol A Biol Sci Med Sci 2006;61:1281-6.
128
PB 74
Epilepsi ve Sýnýrda Entellektüel Ýþlevselliði Olan Bir Ergende Ýnteriktal Psikoz ve Tedavisi: Bir Olgu Sunumu
Ali Evren Tufan1, Özlem Özel Özcan2, Savaþ Yýlmaz1, Rabia Bilici1, Görkem Karakaþ Uðurlu1, Mustafa Nuray Namlý1
1Elazýð Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi, 2Ýnönü Üniversitesi Týp Fak., Çocuk Psikiyatrisi AD
Amaç: Epilepsi hastalarýnda psikoz, belirtilerin nöbetle iliþkili olarak ortaya çýkma zamanlarýna göre, iktal, inter-iktal veya
post-iktal psikoz olarak sýnýflandýrýlabilir (1, 2). Bu yazýda epilepsi ve sýnýrda entelektüel iþlevselliði olan bir ergen olgudaki
inter-iktal psikozun taný ve tedavi sürecinin tartýþýlmasý amaçlanmýþtýr.
Aile öyküsü: Özellik yoktu. Laboratuar bulgularý: Biyokimya, tam kan sayýmý, Kraniyal MRG, fizik ve nörolojik muayeneler
normaldi. Elektroensefalografi ile sol fronto-temporo-santral bölgede epileptiform aktivite saptanmýþtý. Porteus Labirentleri
testi ile I.Q. 75 (Sýnýr Zeka Aralýðý) olarak saptandý. Hasta sýnýrda entelektüel iþlevsellik ve epilepsi zemininde Psikotik
Bozukluk (Ýnter-iktal psikoz) olarak deðerlendirilerek ketiapin 25 mg/ gün tedavisi baþlandý ve tedricen 200 mg/ güne
çýkýldý. Yakýnmalarýn ikinci haftadan itibaren tedaviye yanýt verdiði gözlendi.
Poster Bildiriler
Olgu: 14 yaþýndaki erkek hasta polikliniðimize "aþýrý sinirlilik ve saldýrganlýk" yakýnmalarý ile getirildi. Öyküden son dört
yýldýr irritabilite ve ajitasyon yakýnmalarýnýn olduðu öðrenildi. Mental durum muayenesinde iþitsel ve görsel varsanýlar,
referans fikirleri ve aileye yönelik perseküsyon sanrýlarý saptandý. Geçmiþ Týbbi Öykü: Hasta 7 yaþýndan beri epilepsi nedeniyle
tedavi görmesine raðmen nöbetler tedaviye yanýt vermemiþti. Poliklinik baþ vurusundan bir yýl önce karbamazepin 1200
mg/ gün, levatirasetam 500 mg/ gün ve pirimidon 500 mg/ gün kombinasyonu baþlanan hastanýn nöbetleri bu tedaviye
yanýt vermiþti.
Tartýþma: Inter-iktal psikozda duygulaným ve kiþiliðin nispeten korunduðu, görsel varsanýlarýn daha sýk olduðu ve tedavi
yanýtýnýn daha iyi olduðu bildirilmiþtir. Inter-iktal psikoz varlýðýnda ketiapin bir tedavi seçeneði olabilir (3).
Kaynaklar:
1. Cankurtaran ES, Uluð B. Epilepsiye eþlik eden psikiyatrik bozukluklar. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2004; 14: 97-106.
2. Sachdev P. Schizophrenia-like psychosis and epilepsy: The status of the association. Am J Psychiatry 1998; 155: 325-336.
3. Semiz ÜB, Algül A, Çetin M. Safe and effective use of psychotropic drugs in patients with epilepsy. The Anatolian Journal
of Clinical Investigation 2007; 1 ( 2): 128-140.
129
PB 75
Farklý Psikiyatrik Görünümler Sergileyen 3 Nöroakantositoz Olgusu
Poster Bildiriler
Gonca Karakuþ1, Lut Tamam1, Kerim Uður1, Münevver Tünel1, Nurgül Özpoyraz1, Yunus Emre Evlice1,
1Çukurova Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri ABD
Nöroakantositoz sendromlarý tanýmý periferik yaymada akantositlerle iliþkili nörolojik anormalliklerle karakterize bir grup
hastalýðý tanýmlamak için kullanýlýr. Bu hastalýklarýn bir kýsmýna lipoprotein metabolizma bozukluklarý eþlik etmektedir.
Etyolojide membran yapýsýnda rol oynadýðý saptanan pantotenat kinaz, membran protein bandý 3 ve eritrosit anyon taþýyýcýsý
gibi proteinlerin rolü üzerinde durulmaktadýr. Orofasiyal istemsiz hareketler, ekstremite uçlarýnda koreiform hareketler,
dizartri, disfaji, kas atrofisi, derin tendon reflekslerinde (DTR) hipoaktivite, epilepsi, ilerleyen dönemde ýlýmlý demans, kaslarda
distalde belirgin atrofi ve güç kaybý, geç dönemde parkinsonizm hastalýðýn kliniðinde görülebilir. Laboratuar incelemelerine
baktýðýmýzda ise periferik yaymada %3 üzerinde akantosit varlýðý gözlenir. Günümüzde Nöroakantositoz sendromlarýnýn
tedavisi tamamen semptomatiktir. Farmakoterapi ve cerrahi tedavilerden yararlanýlmaktadýr.
Nöroakantositoz olgularýnýn yarýsýnda literatürde iyi tanýmlanmamýþ psikiyatrik belirtiler eþlik edebilmektedir. Bu durumlar
bazý hastalarda baþlangýç bulgusu olarak karþýmýza çýkarken bazý hastalarda hastalýðýn seyri sýrasýnda görülmektedir.
Bu olgu serisinde 6 ay gibi kýsa bir sürede farklý psikiyatrik görünümlerle psikiyatri kliniðimize yatýrýlan, daha sonra yapýlan
incelemeleri sonrasýnda nöroakantositoz tanýsý konulan 3 olgu sunulmuþtur.
Olgu1: 45 yaþýnda 4 yýldýr psikiyatrik belirtileri olan, kliniðimize psikotik bozukluk ön tanýsý ile yatýrýlan ve nöroakantositoz
saptanan bayan hasta.
Olgu2: 63 yaþýnda konversiyon bozukluðu?, tardif diskinezi? Ön tanýlarý ile yatýrýlan ve nöroakantositoz saptanan bayan
hasta.
Olgu3: 23 yaþýnda psikotik bozukluk ön tanýsý ile kliniðimize yatýrýlan ve nöroakantositoz saptanan bayan hasta
Nöroakantositoz sendromlarý ve eþlik eden psikiyatrik hastalýklar hastanýn ve ailesinin yaþam kalitesini bozmaktadýr.
Nöroakantositoz Sendromlu hastalarýn ve yakýnlarýnýn ileride ortaya çýkabilecek psikiyatrik belirtiler açýsýndan bilgilendirilmesi,
bu hastalarý izleyen doktorlarýn bu ihtimali akýlda tutmalarý ve gerektiðinde psikiyatrik yardým almalarý konusunda
yönlendirilmesi doðru bir yaklaþým iken; psikiyatristlerin de psikiyatrik hastalýk tanýlarýný koymadan önce daha dikkatli
olmalarý, organik nedenleri iyice araþtýrmalarý ve tedavi seyri boyunca görülen direnç ya da ilerleme durumlarýnda organik
nedenleri tekrar gözden geçirmeleri gerektiði de unutulmamalýdýr.
130
PB 76
Farklý Psoriasis Alt Tiplerinde Depresyon ve Anksiyete
Defne Eraslan1, Özgür Öztürk2,
1Acýbadem Üniversitesi, 2Yedikule Surp Pirgiç Psikiyatri Klinikleri
Giriþ: Psoriasis vakalarýnýn %40-80’inde stres hastalýðýn baþlamasý ve alevlenmesinde önemli rol oynamaktadýr1. Psoriyatik
hastalarýn kontrollere göre strese psikonöroendokrin ve metabolik yanýtlarý bozulmuþ bulunmuþtur2.Psoriasisi olan hastalarda
en sýk görülen psikiyatrik sorunlar depresyon ve anksiyetedir. Hastalýðýn aðýrlýðý arttýkça depresyon ve intihar oranlarýnda
da artma bildirilmiþtir.
Sonuçlar: Hastalarýn %76’sýnda hafif veya orta düzeyde depresif bulgular saptanmýþtýr. Guttat psoriasisi olan hastalarda daha
düþük depresyon düzeyleri görülmüþ, buna karþýlýk eritrodermik psoriasisi olan hastalarýn tamamýnda hafif/orta düzeyde
depresif belirtiler saptanmýþtýr. Hastalýk alt tipleri ile durumluluk veya sürekli kaygý arasýnda bir iliþki saptanmamýþtýr.
Poster Bildiriler
Yöntem: BU çalýþmada, psoriasisin farklý formlarýnda depresyon ve anksiyete arasýndaki iliþkinin saptanmasý
amaçlanmýþtýr. Biyopsiler sonucu psoriasis tanýsý alan 100 hastaya 17 maddeli Hamilton Depresyon Ölçeði ve DurumlulukSürekli Kaygý Envanteri uygulanmýþtýr. DSM IV kriterlerine göre aktif birinci eksen patolojisi olan veya psoriasis dýþýnda bir
genel týbbi bozukluðu olan hastalar çalýþma dýþý býrakýlmýþtýr.
Tartýþma: Eritrodermik psoriasisde daha fazla depresyon görülmesi hastalýðýn þiddeti ile açýklanabiliyor olsa da, yaþam
kalitesine olumsuz etkisi daha az olarak bildirilen3 plak tipi psoriasisi olan hastalardaki depresyon oranlarýnýn yüksek olmasý
bu durum ile çeliþmektedir. Ayrýca anksiyete düzeyleri de daha aðýr psoriasis tiplerinde daha yüksek bulunmamýþtýr. Major
depresyon tanýsý almasalar bile psoriasis hastalarýnda depresyon belirtilerini araþtýrmak önem taþýmaktadýr.
1. Devrimci-Ozguven H. The depression, anxiety, life satisfaction and affective expression levels in psoriasis patients. J Eur
Acad Dermatol Venereol 2000; 14(4): 267-71.
2. Ametz BB, Fjellner B, Eneroth P, et al. Stress and psoriasis: Psychoendocrine and metabolic reactions in psoriatic patients
during standardized stressor exposure. Psychosom Med 1985; 47:528-541.
3. Sampogna F, Gisondi P, Melchi CF, et al. Prevalance of symptoms experienced by patients with different clinical types of
psoriasis. Br J Dermatol 2004;151:594-599
131
PB 77
Gastroözofageal Reflü Hastalýðý ve Psikiyatrik Sorunlar: Özelleþmiþ Bir Liyezon Biriminde Ýzlenen Hastalarýn
Gözden Geçirilmesi
Defne Eraslan1, Serhat Bor2,
1Acýbadem Üniversitesi, 2Ege; Üniversitesi Gastroenteroloji Anabilim Dalý
Poster Bildiriler
Giriþ: Gastroözofageal reflü (GÖRH), hastalarýn %60’ýnda þikayetlerin stresle yakýndan iliþkili olmasý ve anksiyete ve
duygudurum bozukluklarý ile sýklýkla birliktelik göstermesi açýsýndan konsültasyon liyezon ile ilgilenen psikiyatristler açýsýndan
ilgi çekici bir hastalýktýr1. Psikiyatrik sorunlarý olan GÖR hastalarý cerrahi tedaviye daha kötü yanýt vermekte2 ve stresle
baþa çýkma yöntemleri konusunda eðitilen hastalarda gastrik þikeyetler ve yaþam kalitesi olumlu etkilenmektedir3.
Yöntem: Bir üniversite bünyesinde gastroenteroloji, kulak burun boðaz, genel cerrahi, psikiyatri, göðüs hastalýðý, çocuk
gastroenterolojisi ve halk saðlýðý bölümlerinden oluþan multidisipliner bir çalýþma grubu tarafýndan bir yýl boyunca izlenen
GÖR hastalarýndan þikayetleri stresle artan, geçirilmiþ psikiyatrik hastalýðý olan veya laporoskopik cerrahi planlanan ve ayný
psikiyatri uzmaný tarafýndan konsülte edilen 103 hastanýn kayýtlarý incelendi.
Sonuçlar: Hastalarýn %73’ü kadýndý. Hastalarýn 3/4'ünde þikayetler stresle artmaktaydý ve þikayetleri stresle artsýn artmasýn,
büyük çoðunluðunda son 1 yýl içerisinde stresli yaþam olayý bildirilmekteydi. GÖRH tanýsý öncesinde psikiyatrik hastalýk öyküsü
olan ve olmayanlarýn sayýsý birbirinden anlamlý olarak farklý bulunmadý. Hastalarda en sýk konula psikiyatik taný major
depresyon idi, anksiyete bozukluklarý ise ikinci sýradaydý. Farmakolojik yöntemler arasýnda en sýk antidepresanlar önerildi.
Laparoskopik cerrahi öncesinde deðerlendirilen hastalarýn %80’inde ameliyata engel bir psikopatoloji saptanmadý.
Sonuç: Gastroenterolojik hastalýklar gibi psikiyatrik bozukluklarla yoðun komorbidsteren týp alanlarýnda, psikiyatristlerin
diðer branþlar ile yakýn iliþki içinde çalýþmasý hastalara verilen hizmetin kalitesini yükseltmekte, psikiyatrik tedaviye
baþvurmayan ancak aktif tanýlarý olan hastalarýn tedavisini saðlamakta ve cerrahi tedavi baþarýsýný artýrmaktadýr.
Eraslan D, Öztürk Ö, Bor S: Gastroözofageal reflü hastalýðý: bir gözden geçirme.
Anadolu Psikiyatri Dergisi 6(2): 102-107, 2005
Kamolz T, Granderath FA, Bammer T, Pasiut M, Pointner R. Psychological
intervention influences the outcome of laparoscopic antireflux surgery in patients with stress-related symptoms of gastroesophageal
reflux disease. Scand J Gastroenterol. 2001 Aug;36(8):800-5. Velanovich V, Karmy-Jones R. Psychiatric disorders affect
outcomes of antireflux operations for gastroesophageal reflux disease. Surg Endosc. 2001 Feb;15(2):171-5
132
PB 78
Geç Baþlangýçlý Duygudurum Bozukluðu Etyopatogenezinde Fahr Hastalýðý
Aytül Gürsu Hariri1, Selcen Doðru Köþker2, Tarýk Kutlar3, Mustafa Bilici2
1Erenköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi, 2Erenköy Ruh Ve Sinir Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 3Bakýrköy Ruh Ve Sinir
Eðitim Ve Araþtýrma Hastanes
Geç baþlangýçlý psikiyatrik tablolarýn etyopatogenezinde mutlaka organisite araþtýrmak gerekmektedir.
Fahr Hastalýðý: Serum kalsiyum (Ca) ve parathormon (PTH) seviyelerinde bir deðiþiklik olmaksýzýn, beyinde özellikle bazal
ganglionlarda yaygýn, çift taraflý (simetrik striopallidodentat kalsinozis) kalsifikasyonlar ile karakterize, 30-60’lý yýllarda
ortaya çýkan ve genellikle kendini hareket bozukluklarý, mental bozukluk ve psikiyatrik durumlar ile gösteren, sýklýkla
otosomal resesif , nadiren de dominant geçiþli nadir bir kalýtýmsal hastalýktýr. Bizim olgumuzda da yaygýn bazal ganglion
kalsifikasyonlarý, kanda Ca ve PTH normal düzeyine eþlik etmekte olup, klinikte ise geç baþlangýçlý, nispeten hýzlý seyirli,
tipik tedaviye yanýtý kýsmi olan ve unipolar mani þeklinde seyreden bir duygulaným bozukluðu sözkonusudur. Olgumuzun
ilginç olan yaný ise, belirgin bir nörolojik semptom geliþmeksizin psikiyatrik tablo ile klinik bulgu vermesidir. Halen klozapin
ve Valproat tedavisi ile remisyonda olan hastanýn Fahr hastalýðýnýn genetik geçiþinin araþtýrýlmasý ve özellikle kardeþlerinde
beyin görüntüleme tetkikleri yapýlmasý planlanmýþtýr.
Poster Bildiriler
Olgu: 58 yaþýnda bekar kadýn hasta. Hareketlilik, uykusuzluk, iþitsel varsanýlar nedeniyle yatýrýlan hastanýn, 21 yýllýk hastalýk
öyküsü mevcut olup, 37 yaþýnda geç baþlangýçlý bir Duygudurum bozukluðu olduðu ve 1988-2009 yýllarý arasýnda yaklaþýk
hemen her yýl 1-2 kez tekrarlayan unipolar psikotik manik ataklarý nedeniyle çeþitli kurumlarda mükerrer yatýþlarý bulunduðu,
tedaviden kýsmi fayda görebildiði, ancak ataklarýnýn gittikçe sýklaþtýðý öðrenildi. Ýçgörüsü olmayan, oral ilaç alým reddi bulunan
ve Young-Mani 11 olarak saptanan hastanýn, hastalýðýnýn geç baþlangýçlý ve tedaviye kýsmi yanýtlý, unipolar mani þeklinde
olmasý nedeniyle öncelikle organisite araþtýrýlmasý ve tedavi planýnýn buna göre uygulanmasýna karar verilerek çekilen BBT'de
bilateral bazal gangliyonlarda, talamus ve periventriküler alanlarda, alt serebellar bölgede saptanan kalifikasyonlar Fahr
sendromuyla uyumlu bulundu.
1. Fahr T.Von idiopathische Verkalkung der Hirngefasse .Zentrabl.Allg. Pathol 50:129-33.1930
2. Yürekli V , Gündoðar D, Özcankaya R , Kouncuoðlu H , Kutluhan S. SDÜ Týp Fakültesi Derg.2007, 14(2): 32-34
3. Aydemir Ö. Ýkincil Mani. Duygudurum Dizisi .2001, 5:234-240
133
PB 79
Geç Baþlangýçlý Psikiyatrik Tablolarda Nörosifiliz: Bir Olgu Sunumu
Nesrin Karamustafalýoðlu1, Ferda Can Çetin2, Abdullah Genç2, Ferhan Yener2, Cem Ýlnem2
1Bakýrköy Ruh Sinir Hastalýklarý Hastanesi, 2BRSHH
Poster Bildiriler
Amaç: Antibiyotiklerin yaygýn kullanýmýyla geç dönem sifiliz sýklýðýnýn azalmasý, ancak hastalýðýnýn doðal seyrinin deðiþerek farklý nöropsikiyatrik tablolar þeklinde görülmesine dikkat çekmek; özellikle geç baþlangýçlý psikiyatrik vakalarýn ayýrýcý
tanýsýnda nörosifilizin önemini bir vaka eþliðinde anýmsamak.
Yöntem: Sifilizin klinik seyri; primer, sekonder, erken latent, geç latent, tersiyer sifiliz evrelerine ayrýlabilir. Tedavi edilmeyen
hastalarýn yaklaþýk %40’ý latent fazdan tersiyer faza geçiþ gösterir. Tersiyer sifiliz; kardiyovasküler, gammatöz sifiliz ve
nörosifilizi içerir. Erken nörosifiliz BOS, meninksler ve vasküler yapýlarý etkiler; menenjitis, meningovasküler hastalýk þeklinde
görülebilir. Geç nörosifiliz MSS parankimini etkiler; paralizi jeneral, tabes dorsalis þeklinde görülebilir. Paralizi jeneral ilk
enfeksiyondan 10-25 yýl sonra geliþebilir ve kiþilik deðiþiklikleri, bellek zayýflýðýyla progresif demans þeklinde izlenebilir.
Hastalar depresyon, mani veya psikoz þeklinde psikiyatrik tablolar sergileyebilirler.
Bulgular: Burada 1,5 ay önce baþlayan uykusuzluk, hareketlilik, çok konuþma, sinirlilik, peygamber olduðunu söyleme
þikayetleriyle getirilen 53 yaþýnda bir vaka sunulacaktýr. Ýlk psikiyatrik baþvurusu olan vakanýn ileri incelemelerinde kan
VDRL ve TPHA, takibinde BOS VDRL ve TPHA pozitif saptanmasý üzerine hastaya ‘nörosifiliz’ tanýsý konulmuþ, Penisilin tedavisi
uygulanmýþtýr.
Sonuç: Penisilin tedavisiyle klinik tabloda düzelme izlenen hasta, özellikle geç baþlangýçlý psikiyatrik tablolarýn ayýrýcý tanýsýnda
nörosifiliz açýsýndan incelemenin gerekliliðini göstermektedir.
Kaynaklar:
1. Schmidt RP, Neurosyphilis. In: Clinical Neurology Vol. 2 Chap. 28. Joynt RJ, (ed). JB Lippincott Company Philadelphia,
Revised edition-1992 pp 1-23.
2. Stamm WE, Handsfield HH, Rompalo AM.: The association of genital ulcer disease and the acquisition of HIV infection in
homosexual men. JAMA 1998; 260:1429.
3. LaFond RE and SALukehart. Biological Basis for Syphilis. Clin Microbiol Rev. 2006 January; 19(1): 29-49.
4. Goh BT. Syphilis in Adults. Sexually Transmitted Infections 2005; 81: 448-452.
5. Mandell GL, Bennett JE and R Dolin. Mandel, Douglas, and Bennett’s: Principles and Practice of Infectious Diseases. 6th
edition. Churchill Livingstone. 2005. Chapter 235.
6. French P. Clinical Review: Syphilis. BMJ 2007; 334:143-7.
134
PB 80
Kocaeli Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý Konsültasyon Liyezon Birimi Tarafýndan Üç Ay Ýçinde
Yapýlan Konsültasyonlarýn Deðerlendirilmesi
Tuncer Saydanoðlu1, Sevcan Sarý2, Ýrem Yaluð 2,
1Kocaeli Üniversitesi, 2Kocaeli Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anab
Amaç: Bu çalýþmada bir üniversite hastanesinin Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi (KLP) polikliniðinden 3 ay içinde istenen
konsültasyonlarýn geriye dönük deðerlendirilmesi hedeflenmiþtir.
Yöntem: 3 ay içinde yatan hastalar için istenen tüm konsültasyonlar demografik özellikler, konsültasyonu isteyen klinik,
eksen 1 psikiyatrik tanýlar, hastalarýn kullanmakta olduklarý ilaçlar ve önerilen tedavi yaklaþýmlarý açýsýndan deðerlendirildi.
Poster Bildiriler
Bulgular: Kocaeli Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesinde yatarak tedavi görmekte iken ilgili birimler tarafýndan psikiyatri
konsültasyonu istenen 141 hasta deðerlendirildi. Hastalar % 90,0 oranýnda eksen 1 psikiyatrik taný aldý. En sýk konulan
tanýlar Majör Depresif Bozukluk ve Uyum Bozukluðu en sýk önerilen farmakolojik tedavi ise serotonin geri alým inhibitörleri
(SSRI) oldu. Deðerlendirme esnasýnda 0-3 ilaç kullanan ve 4 ve üzeri ilaç kullanan hastalar karþýlaþtýrýldýðýnda tanýlarýn
daðýlýmý açýsýndan fark bulunamadý.
Sonuç: Týbbi hastalýða eþlik eden psikiyatrik bozukluðun tespiti ve tedavisi, genel hastane pratiðinde hastalýðýn seyri, tedavisi
ve hastanýn tedaviye uyumunda çok önemli bir yer tutmaktadýr. Konsultasyon liyezon psikiyatristi tarafýndan deðerlendirilen
hastalarýn çoklu ilaç kullanma oranlarý yüksek olduðu göz önünde bulundurularak, farmakokinetik ilaç etkileþimlerinin
dikkatli deðerlendirilmesi gerekmektedir.
135
PB 81
Kronik Hastalýklarda Yaþam Kalitesi, Uyku Bozukluðu
Zerrin Gamsýzkan, Alev Yücel
Ankara Ýl Saðlýk Müdürlüðü
Poster Bildiriler
Amaç: Biz bu çalýþmamýzda kronik hastalýðý olan hastalarýn saðlýklarý ile ilgili yaþam kalitesini deðerlendirmeyi amaçladýk.
Materyal - Metod: Araþtýrma tanýmlayýcý tipte olup Mart 2009 ve Aðustos 2009 tarihleri arasýnda Aile Hekimliði polikliniðine
baþvuran kronik hastalýklarý olan hastalar arasýnda yapýlmýþtýr. Çalýþmaya 510 kiþi katýlmýþtýr. Çalýþmada SF-36 Anketi (
Short Form Health Survey) ve CDC formu ( US Centers for Disease Control healthy day’s) kullanýlarak geliþtirilmiþ 18 soruluk
anket kullanýlmýþtýr. Ayrýca hastalarda uyku bozukluðu ve anksiyete bozukluðu varlýðý araþtýrýlmýþtýr. Uyku bozukluðunun
tespiti Amerikan Academy of Sleep Medicine (AASM 2005) taný ölçütlerine göre yapýlmýþtýr. Verilerin analizinde SPSS 11.5
istatistik paket programý kullanýlmýþtýr.
Bulgular: Çalýþmamýza gönüllü olarak 344’ü kadýn ve 166’sý erkek olmak üzere 510 kiþi katýlmýþtýr. Çalýþmaya katýlan
hastalarýn yaþ ortalamasý 62.49 olup en genç hastamýz 22 en yaþlý hastamýz 89 yaþýndaydý. Çalýþmamýzdaki kronik
hastalýklardaki prevalans sýrasýyla; Hipertansiyon (%88,2), diabetes mellitus (%38,0), koroner arter hastalýðý (%10,0),romatolojik
hastalýklar (%11,6) olarak tespit edildi. 59 yaþ ve altý olan hastalarýmýzýn %51.0’ý, 60 yaþ ve üstü hastalarýmýzýn ise %39.6’sý
genel saðlýk durumlarýný mükemmel, çok iyi ya da iyi olarak belirtmiþlerdir. Ýki grup arasýnda belirttikleri genel saðlýk
durumlarý açýsýndan istatistiksel olarak anlamlý fark vardýr (p: 0.011). Yine yaþa göre deðerlendirdiðimizde hastalarýn yaþý
arttýkça bedensel aðrý hissetmeleri ve sosyal aktivitelerinde azalma anlamlý olarak tespit edildi. Hastalýklara göre
deðerlendirdiðimizde hipertansiyonlu hastalarýn genel saðlýk durumlarýný diðer kronik hastalýklarý olanlardan daha iyi
nitelendirdikleri, sosyal aktivitelerinde bir azalma olmadýðý ve uyku bozukluðunun olmadýðý anlamlý olarak saptanmýþtýr
(p: 0.00). Romatolojik hastalýðý olanlarýn romatolojik hastalýðý olmayanlara göre anlamlý olarak daha fazla uyku bozukluðu,
bedensel aðrýdan yakýndýðý ve kendilerini daha üzgün hissettikleri tespit edilmiþtir (p:0.00). Kronik hastalýklarla anksiyete
bozukluðu birlikteliði açýsýndan anlamlýlýk bulunmamýþtýr.
Sonuç: Beklenilen yaþam süresinin uzamasý ile birlikte kronik hastalýklarla beraber yaþam kaçýnýlmaz olmaktadýr. Yaþam
kalitesini etkileyen faktörler arasýnda sosyodemografik özelliklerin yaný sýra eþlik eden kronik hastalýklarýn tipi önem
taþýmaktadýr.
136
PB 82
Meme Kanseri Ýle Yaþamda Yaratýcý Sanat Çalýþmasý
Ýlkay Kayacan Keser1, Nurhan Eren2
1Akdeniz Üniversitesi, 2ÝÜ ÝTF Psikiyatri AD Sosyal Psikiyatri Servisi
Amaç: Kadýnlarda en sýk görülen kanserler arasýnda ilk sýrada yer alan meme kanseri (1) sonrasý yaþanan meme kaybý,
kadýnlýðýn, doðurganlýðýn, çekiciliðin ve cinselliðin kaybý olarak algýlanmakta ve kadýnýn beden imgesinde zedelenmeye baðlý
olarak çeþitli psikososyal problemler ortaya çýkmaktadýr(2,3,4). Bu çalýþmamýzda, mastektomi ameliyatý geçiren vakada
ameliyat sonrasý uygulanan yaratýcý sanat terapisi yöntemi(5) ile vakanýn bireysel farkýndalýðý arttýrýlarak, oluþabilecek
psikososyal problemlere karþý önlem almak, mevcut problemleri ile baþ edebilme becerisini arttýrmak amaçlanmýþtýr.
Bulgular: Vakanýn resimlerde kendini kel, bir memesi olmayan kadýn olarak çizmesi, hastalýk ve mastektomi sonrasý kendini
algýlama, beden imgesinin yansýtmasý olarak deðerlendirildi. Tüm oturumlar deðerlendirildiðinde vakanýn sosyal destek
sistemlerine ihtiyaç duyduðu, engeller, otorite ve arzular arasýndaki çatýþmalar yaþadýðý, ölüm–ayrýlýk korkularý, umutlarý,
özlemleri, kullandýðý baþ etme stratejileri, yaþamýnda kimlere rol verdiði, kimlerle savaþýp kimlerle yakýnlýk kurduðu ve
geleceðe nasýl baktýðýný üzerinde yoðun veriler ortaya çýktý.
Poster Bildiriler
Yöntem: Bu çalýþma, Psikiyatri Hemþireliði Doktora Programýnda yer alan Sanat Terapi Dersi kapsamýnda süpervizyon alýnarak
yapýldý. Çalýþma sol göðsün tamamý mastektomi yapýlan, kemoterapi uygulanan, 45 yaþýnda, evli ve iki çocuk annesi olan
vaka ile haftada bir gün, her biri bir saat süren toplam 10 sanat terapi oturumu ile gerçekleþtirildi. Oturumlar, kýsmen
yapýlandýrýlmýþ biçimde oluþturulan resim çalýþmasý ve yapýlan resmin paylaþýlmasý yoluyla duygusal boþalým ve farkýndalýk
kazanma biçiminde iki bölümde sürdürüldü.
Sonuç: Sonuç olarak, meme kanseri için yapýlan mastektomi sonrasý bireylerde önemli oranda ruhsal ve sosyal sorunlarýn
oluþabileceði unutulmamalýdýr. Oluþabilecek bu sorunlarla baþ etmede, yaratýcý sanat terapi kullanýmý etkili bir yöntem olabilir.
Kaynaklar;
1. Tuncer M. Türkiye’de Kanser Kontrolü, Saðlýk Bakanlýðý Yayýnlarý, No: 707, Ankara, 2007, s :5–9.)
2. Bredin M. Mastectomy, J.Adv. Nurs. 1999; 29(5):1113-1120.
3. Özkan S, Alcalar N. Meme Saðlýðý Dergisi 2009 Cilt:5 Sayý:2 ss:60-64
4. Karayurt Ö, Zorukoþ Z.N. Meme Saðlýðý Dergisi 2008 Cilt: 4 Sayý: 2 ss: 56-61
5. Malchýodý C.A. The Art Therapy Sourcebook, NTC/Contemporary Publish, USA,1998
137
PB 83
Multipl Skleroz ve Somnambulizm: Vaka Bildirimi
Hayriye Dilek Yalvaç1, Murat Emül2, Rýfat Karlýdað3, Cemal Özcan4, Süheyla Ünal5
1Menemen Devlet Hastanesi, 2Afyon Kocatepe Üniversitesi Psikiyatri AD, 3Ýnönü Üniversitesi Psikiyatri AD, 4Ýnönü Üniversitesi
Nöroloji AD, 5Ýnönü Üniversitesi Pskiyatri AD
Poster Bildiriler
Giriþ: Multiple Skleroz (MS) santral sinir sisteminin (SSS) inflamatuar bir hastalýðýdýr. Ýnflamasyon SSS’inin aðýrlýklý olarak
beyaz cevherinde lokalize olan lezyonlara neden olur. MS’li hastalar genel populasyondan daha sýklýkla uyku bozukluklarý
bildirmektedirler. MS’e baðlý somnambulizm bugüne kadar bildirilen ilk vakadýr.
Olgu Sunumu: 33 yaþýndaki erkek hasta 2 yýldýr MS + Anksiyete bozukluðu tanýsýyla takip edilmektedir. Rebiff 22 mcg (Beta
interferon 1a), Venlafaxine 225 mg/gün ve tioridazin 20 mg/gün kullanan hastada uykuda gezinme, beraberinde ataksik
yürüyüþ, baþ dönmesi, dengesizlik, halsizlik þikayetleri olmuþtur. Kranyal MR’ýnda bilateral periventriküler beyaz cevherde
demyelinizan plak formasyonlarý, korpus kallosum ve sol brakium pontis tutulumu görülmüþtür.
Tartýþma: Somnambulizm parasomnialar içinde en sýk görülenlerinden biridir. Bugüne kadar, genetik, geliþimsel, organik
ve fizyolojik faktörler somnambulizmin nedenleri olarak belirtilmiþtir ve somnambulizm epizodlarý ateþ, bazý ilaçlar, stres
tarafýndan tetiklenebilmektedir. Hastamýzýn çocukluk döneminde somnambulizm ve epilepsi yoktu. Venlafaksin ile somnambulizm
arasýnda bir iliþki olmayýp,dozunun azaltýlmasýyla da somnambulizm sýklýðý azalmamýþtýr. Hastanýn anksiyetesi MS'in
baþlangýcýndan beri mevcuttu. NREM uykusu esnasýnda yapýlan PET çalýþmalarýnda talamik nukleusta, mesencephalon ve
tegmentum ponsta, basal gangliada, hipotalamusta, basal önbeyin, orbitofontal ve anterior singulat kortekste, prekuneus
ve sað mediotemporal bölgede serebral aktivitede belirgin azalma gösterilmiþtir. Olgumuzda ponsta demyelinizan plak lehine
sinyal artýþý vardý. Pontin tegmentumun tek taraflý küçük lezyonlarýnýn parasomnia ile örtüþen bozukluklardan sorumlu olduðu
bildirilmiþtir. Benzer örtüþmeyi olgumuzda görmekteyiz. Ponstaki demyelinizan plaðýn MS’in nöropsikiyatrik semptomu olarak
somnambulizmden sorumlu olabileceði düþünülmüþtür.
Kaynaklar:
1. Diaz-Olavarriaeta C et al. Neuropsychiatric Manifestations of Multiple Sclerosis. J Neuropsychiatry Clin Neurosci1999;11(1):5157.
2. Juszcak GR, Swiergiel AH. Serotonergic hypothesis of sleepwalking. Medical Hypotheses (2005) 64, 28-32.
3. Sleep: Physiology, Investigations and Medicine. Edited by Michel Billiard. Part 1: Physiology of sleep.Chapter4: The major
physiological functions during sleep, Y. Dauvilliers, p:56. 4. Limousin N et al. A brainstem inflammatory lesion causing REM sleep behavior disorder and sleepwalking (parasomnia
overlap disorder). Sleep Med. 2009 Apr 1.
138
PB 84
Multipl Sklerozlu Hastada Eþzamanlý Psikotik Alevlenmeler - Baþarýlý Olanzapin Kortikosteroid Kombinasyon
Tedavisi
Ahmet Bülent Yazýcý1, Esra Yazýcý2,
1Erzurum Numune Hastanesi, 2Atatürk Üniversitesi Psikiyatri ABD
Giriþ: Multipl Skleroz (MS) eriþkinlerde yeti yitimi ile seyreden ilerleyici sýk görülen nörolojik bir hastalýktýr ve psikoz
komorbiditesi nadirdir. MS tedavisinde kullanýlmasý gereken kortikosteroidlerin psikozu alevlendirme ihtimali, psikoz tedavisinde
kullanýlan antipsikotiklerin ekstrapiramidal yan etkileri bu hastalýklta görülen psikoz komorbiditesinde hassas bir medikal
denge gerektirmektedir.(1)
Hastaya Olanzapin 20mg/g ve beþer günlük iki kür halinde of 1000mg prednisolon/g uygulandý. Bir ay içinde psikotik
semptomlarda tama yakýn, MS bulgularýnda kýsmi düzelme gözlendi.
Tartýþma: MS seyri içinde psikoz %5 görülme oranýna sahiptir (2) ve bazi yayinlar temporal lobu iþaret etmekle birlikte
santral sinir sistemi lezyonlari ile posikoz birlikteliði etiyolojisi tam netleþmemiþtir.(3) Son yillarda MS ve psikozda ortak
etiyolojik faktör olabilecek demiyelinizasyon gündeme gelmektedi(4) Bu olgu özelinde tedavide gerekli antipsikotik
kortikosteroid hassas dengesi sorgulanmiþtir.
Poster Bildiriler
Olgu: Üç yýldýr MS tanýsý olan 32 yaþýnda erkek hasta kliniðimize iritabilite,hostilite, kýskançlýk ve perseküsyon sanrýlarý,
ajitasyon, eksitasyon, insomni, ilaç reddi ve MS belirtisi olarak üriner inkontinans ve sað hemiparezi ile baþvurdu.
1. Pinkston J B, Kablinger A, Alekseeva N. Multiple sclerosis and behavior. Int Rev Neurobiol 2007; 79:323-39
2. Sá M J Psychological aspects of multiple sclerosis. Clin Neurol Neurosurg 2007; (Article in press)
3. Reiss J P, Sam D, Sareen J Psychosis in multiple sclerosis associated with left temporal lobe lesions on serial MRI scans. J
Clin Neurosci. 2006; 13:282-4.
4. Iñiguez C, Campos R, Larrodé P, Mauri J A, Morales F. Steroid treatment of acute psychosis associated with multiple sclerosis
Rev Neurol. 2000; 31:841-4
139
PB 85
Psikiyatrik Belirtilerle Seyreden Frontal Menenjiom Olgu Sunumu
Nuray Atasoy1, Vildan Çakýr1, Þanser Gül2, Esra Acýman3, Numan Konuk1, Levent Atik1
1ZKÜ Týp Fakültesi Psikiyatri AD, 2ZKÜ Týp Fakültesi Nöroþiruji AD, 3ZKÜ Týp Fakültesi Nöroloji AD
Poster Bildiriler
Frontal loba dýþtan basý yapan meningiom gibi benign tümörlerde, geniþ büyüklüðe ulaþmadan kiþilik deðiþiklikleri, depresyon,
duygudurum bozukluðu, halüsinasyon, entellektüel deðiþiklikler gibi psikiyatrik semptomlar görülebilir (1,2). Bizim olgumuzda
da frontal memenjioma baðlý yavaþ geliþen davranýþ deðiþiklikleri özellikle apati dikkat çekiciydi.
54 yaþýnda kadýn, ilkokul mezunu, ev hanýmý. Doktora ilk kez 5-6 ay önce baþlayan hareketlerde yavaþlama, tepkilerde
azalma, unutkanlýk, sürekli uyuma isteði yakýnmalarýyla baþvurmuþtu. Birçok þeyi 3-4 kez tekrar etmeden anlamýyor, günlük
bakýmýný ve ihtiyaçlarýný bile yakýnlarý hatýrlatýyormuþ. Çevreye karþý ilgisi ve tepkisi ileri derecede azalmýþtý. Bazen anlamsýz
konuþmalarý ve evde olmayan insanlarý gördüðünü söylediði oluyormuþ. Hasta bu þikayetler ile 1 ay önce nörolojiye baþvurmuþ
modafinil, venlafaksin, mirtaron baþlanmýþ, 10 gün kadar kullanmýþ ve iyileþme olmayýnca kliniðimize ailesi tarafýndan
getirildi. Özgeçmiþ ve soygeçmiþinde özellik yoktu. Ýlk psikiyatrik muayenesinde kooperasyon zorluðu, duygulanýmýnýn künt
olmasý, gerçeði deðerlendirme, yargýlama bozukluðu ve belirgin apatisi vardý. Mini mental testden 10 puan aldý. Nörolojik
muayenesi normaldi. EEG’ de sað fronto-santral bölgede keskin dalga aktivitesi ile karakterize epileptiform anomali izlendi;
beyin MR’de saðda frontal lokalizasyondan lobüle konturlu ve parankime ödem yapan hiperdens görünümde menenjiom
olduðu düþünülen kitle izlendi. Hastaya beyin cerrahi kliniðinde tümör rezeksiyonu yapýldý. Cerrahiden iki ay sonra hastanýn
ailesinden alýnan bilgiye göre çevreye karþý ilgisizliði, davranýþ sorunlarý düzeldi; hasta eski iþlevselliðine dönmeye baþladý.
Frontal tümörün kýsmen veya tamamen çýkartýlmasý klinikte yavaþ ama tama yakýn iyileþme saðlayabilir. Bizim olgumuz, yavaþ
geliþen davranýþ deðiþiklikleri, biliþsel sorunlar ve bunlarýn geç yaþta ortaya çýkmasý gibi belirtiler olduðunda hekimlerin
beyni tutan hastalýklarýn ayýrýcý tanýsý açýsýndan uyanýk olmasýnýn önemini vurgulamaktadýr.
Kaynaklar:
1. Hoffer ZS, Allen SL, Methews M. Treatment of psychiatric symptoms associated with a frontal tumor trough surgical resection.
Am j psychiatry 164(6): 877-882; 2007.
2. Williams MRS, Dunwoody G. Late diagnosis of frontal meningiomas presenting with psychiatric symptoms.
140
PB 86
Psikiyatrik Belirtilerle Seyreden Geçici Corpus Callosum Splenium Lezyonu
Eylem Doðan1, Neslihan Akkiþi Kumsar2, Nesrin Dilbaz1, Ýhsan Tuncer Okay1
1Ankara Numune Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2Ankara Numune Eðitim Araþtýrma Hastanesi
Giriþ: Geçici corpus callosum splenium lezyonu(GCCSL), farklý nedenlere ve klinik görünümlere sahip bir patolojidir(1).Ýlk
olarak antiepileptik kullananlarda gözlenmiþtir(2) ve sýklýkla çocuklarda hafif ensefalit/ensefalopati kliniðiyle
görülmektedir(3).Altta yatan sebep ne olursa olsun; corpus callosum spleniumunun merkezinde yerleþen, oval, difüzyon
aðýrlýklý görüntülemede difüzyon kýsýtlanmasý gösterip, takip eden MR görüntülerinde tamamen düzelen lezyonlardýr(3).Farklý
kliniklerle ortaya çýkmasý lezyonun nedenlerinin anlaþýlmasýný zorlaþtýrmaktadýr.Bu yazýda psikiyatrik belirtilerle seyreden
GCCSL’nun sunulmasý amaçlanmýþtýr. Poster Bildiriler
Olgu: 18 yaþýnda, evli, ilk doðumunu 2 hafta önce yapmýþ, öncesinde psikiyatrik yakýnmasý olmayan hasta, yakýnlarý tarafýndan
polikliniðimize sesler duyduðunu söyleme, bebeðine zarar verileceði düþünceleri, saldýrganlýk þikayetleriyle getirildi.Postpartum
psikoz öntanýsýyla yatýrýlan hastanýn nöropsikiyatrik deðerlendirmesinde; kooperasyon kýsýtlýlýðý, çaðrýþýmlarýnda daðýnýklýk,
kendisine ve çocuðuna zarar verileceði þeklinde perseküsyon hezeyanlarý mevcuttu.Hastaya 5mg/gün olanzapin baþlandý.Yatýþýnýn
2.gününde oryantasyonunun bozulmasý, konfüzyonunun ve ateþinin olmasý nedeniyle enfeksiyon hastalýklarý kliniðine konsülte
edildi.Ensefalit öntanýsýyla ampirik seftriakson ve asiklovir tedavisi baþlandý.Laboratuar tetkikleri normal olan hastanýn ilk
psikotik ataðý olmasý nedeniyle, organik etiyolojinin dýþlanmasý amacýyla yapýlan kranial MR incelemesinde GCCSL tespit
edildi.Olanzapin ve ampirik ensefalit tedavisi süren hastanýn 2 hafta sonra çekilen MR’ýnda corpus callosumdaki lezyonunun
tamamen kaybolduðu izlendi.Olanzapin dozu 20mg/güne kadar çýkarýlan hasta, 6.haftanýn sonunda psikotik semptomlarýnda
kýsmi düzelmeyle taburcu edildi.Hastanýn takibi devam etmektedir ve psikotik þikayetlerinde belirgin düzelme mevcuttur. Sonuç: Bu olguda psikiyatrik bulgularla seyreden GCCSL sunulmuþtur.Farklý nedenleri olan bu lezyon gibi birçok organik
patoloji psikiyatrik belirtilerlede ortaya çýkabilmektedir.Bu nedenle akut baþlangýçlý psikotik tablolarda altta yatan nörolojik
nedenlerin tanýnabilmesi için organik sebeplerin araþtýrýlmasý önemlidir.
Kaynaklar
1. Doherty MJ, Jayadev S, Watson NF, Konchada RS, Hallam DK.Clinical implications of splenium magnetic resonance imaging
signal changes.Arch Neurol 2005;62:433-7
2. Kim SS, Chang KH, Kim ST, et al.Focal lesion in the splenium of the corpus callosum in epileptic patients:Antiepileptic drug
toxicity?AJNR 1999;20:125-9
3. Tada H, Takanashi J, Barkovich AJ, et al.Clinically mild encephalitis/encephalopathy with a reversible splenial lesion.Neurology
2004;63:1854-8
141
PB 87
Psikotik Bulgular Ýle Seyreden Tüberoskleroz Olgusu
Ayça Öngel1, Emrem Beþtepe1, Melih Özeren1, Suat Küçükgöncü1, Þahap Erkoç1
BRSHH
Poster Bildiriler
Giriþ: Tüberoskleroz(TSC) santral sinir sistemini, deriyi ve iç organlarý tutan, otozomal dominant geçiþli nörokütanöz bir
hastalýktýr. Mental retardasyon, epilepsi ve adenoma sebaseum en sýk görülen bulgulardýr. TSC’de psikiyatrik komorbidite
birlikteliði yüksektir. En sýk görülen psikiyatrik yakýnmalar; depresyon, anksiyete, DEHB, saldýrgan davranýþlardýr. Literatürde
psikotik bulgularla seyreden TSC sýnýrlýdýr. Yazýmýzda tedaviye dirençli psikotik semptomlarý olan TSC olgusunu sunduk.
Olgu: 26 yaþýnda TSC tanýlý hasta persekütuar,erotomanik hezeyanlar; iþitsel,görsel varsanýlarýn eþlik ettiði psikotik eksitasyon
tablosunda hastanemize baþvurdu. Özgeçmiþinde hastanýn 2001 yýlýndan beri psikotik semptomlarýndan dolayý 7 kez yatarak
tedavi gördüðü ancak semptomlarýnda tam bir iyileþme olmadýðý öðrenildi. Epilepsi öyküsü olmayan ve EEG’sinde patoloji
saptanmayan hastanýn Kranial MR’ýnda lateral ventrikülde subependimal noduller ve her iki serebral hemisferde kortekste
daðýnýk yerleþimli yamasal formda kortikal hamartomlar saptandý. Bulgular TSC lehine deðerlendirildi. Psikometrik incelemede
IQ=57 saptandý. Hastaya DSM-IV-TR’ye göre genel týbbi duruma baðlý psikotik bozukluk tanýsý kondu. Haloperidol 20mg/gün,
Biperiden 4mg/gün, Ketiapin 600mg/gün, Klonezepam 2mg/gün baþlandý. Psikofarmakolojik tedaviye yanýt vermeyen
hastaya 10 seans anestezili EKT uygulandý. Semptomlarýnda düzelme görülmeyen hastaya, mevcut tedavisine ek olarak
Sertindol 4mg/gün baþlandý. Sertindol EKG-QTc kontrolleri yapýlarak 20mg/gün’e çýkýldý. Geçmiþte ilaç kullanýmýnýn düzenli
olmamasý nedeniyle Risperidon consta 50mg,15günde bir uygulanmak üzere tedavisine eklendi. Hastanýn semptomlarýnýn
gerilemesi üzerine Klonazepam dozu azaltýlarak kesildi ve hasta taburcu edildi. Poliklinik kontrollerinde Haloperidol ve
Biperiden kesildi.
Tartýþma: TSC hastalarýnda sýklýkla epilepsiyle iliþkilendirilen depresyon ve anksiyete bozukluklarý saptanmakta, psikotik
semptomlaraysa nadiren rastlanmaktadýr. Olgumuzda psikotik semptomlar tedaviye dirençli olup, tedavisi için yüksek doz,
çoðul antipsikotik kullanýmýný gerektirmiþtir. Psikotik hastalarda farmakolojik tedaviye direnci belirleyen faktörlerden biri,
olgumuzdaki gibi,düzensiz ilaç kullanýmýdýr. Bunun yanýnda olgumuzda organik etyoloji de tedaviye direnci arttýrmýþ olabilir.
Kaynaklar:
1. Muzykewicz DA,et al.Psychiatric comorbid conditions in a clinic population of 241patients with tuberous sclerosis
complex.Epilepsy&Behavior2007;11:506-513.
2. Asato MR,et al.Neuropsychiatric Problems in Tuberous Sclerosis Complex.J Child Neurol2004;19:241-249.
3. Raznahan A, et al.Psychopathology in tuberous sclerosis.J Intellectual Disability Research2006;50:561-569.
142
PB 88
Sol Anterior Serebral Arter Ýnfarktýný Takiben Geliþen Depresyon Ve Paronid Psikotik Bozukluk
Gözde Þirin Sart1, Burcu Yücetürk2, Nilgün Araç3
1Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri A.B.D, 2Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD, 3EUTF Nöroloji ABD
Kaynaklar:
1. Chemerinski E and Levine SR. Neuropsychiatric Disorders Following Vasculer Brain Injury. The Mount Sinai Journal of
Medicine November 2006, Vol. 73, No.7, 1006-2006
2. Chemerinski E and Robinson RG, The Neuropsychiatry of Stroke. Psychosomatics 41:1, January-February 2000, 5-14
3. Kumral E and Öztürk Ö. Delusional State Following Acute Stroke. NEUROLOGY 62, January (1 of 2) 2004, 110-113
4. Mcmurtray A, Sultzer DL, Monserratt L, Yeo T and Mendez MF. Content-Spesific Delusions From Right Caudate Lacuneer
Stroke: Association with Prefrontal Hypometabolism. J Neuropsychiatry Clin Neurosci 20:1,Winter 2008, 62-67
Poster Bildiriler
Serebrovasküler infarktlarý izleyen dönemde depresyon, anksiyete bozukluðu, mani, psikotik bozukluk, katastrofik reaksiyon,
anosognozi, uygunsuz affekt ve apati gibi bir çok nöropsikiyatrik bozukluk meydana gelir. Bu bozukluklardan en sýk
görüleni poststrok depresyondur.1 Mani, bipolar duygudurum bozukluðu ve psikotik bozukluk ise nadir olarak karþýmýza
çýkar.2 Bu olgu sunumunda nöroloji servisinde ani geliþen sað yan güçsüzlüðü ve konuþma bozukluðunu nedeniyle yatýrýlarak
izlenen 69 yaþýnda bir erkek hastadan bahsedilmiþtir. Olgumuzda önce sol frontopariyetal bölge infarktýný takiben post strok
depresyon ve hemen ardýndan geçirilen yeni bir sol frontal bölge infarktý sonrasý paranoid psikotik bozukluk tablosu meydana
gelmiþtir. Literatüre bakýldýðýnda inme sonrasý psikotik bozukluk geliþen olgularýn çoðunun sað hemisfer lezyonu olduðu
göze çarpar.3,4 Olgumuzu, yaptýðýmýz litaratür taramasýnda bulabildiðimiz kadarý ile sol frontopariyetal bölge lezyonlarýna
baðlý paronoid psikotik bozukluk görünen bildirilmiþ tek olgu olmasý bakýmýndan ve lezyon lokalizasyonu-nöropsikiyatrik
belirtiler konusundaki tartýþmalara katký saðlayacaðýndan sunmaya deðer bulduk.
143
PB 89
Tedaviye Dirençli Poststroke Depresyon Vakasýnda Lamotrijin Kullanýmý
Özden Arýsoy1, M. Hamid Boztaþ2, Mustafa Sercan2
1Abant Ýzzet Baysal Üniversitesi Ýzzet Baysal Týp Fakültesi Psikiyatri AD, 2Abant Ýzzet Baysal Ünv Ýzzet Baysal Týp Fak
NS, 54y, evli, emekli erkek hasta.
Þikayeti: isteksizlik
Poster Bildiriler
Öykü: Konuþma bozukluðuyla nörolojiye baþvuran hastanýn þikayetleri bir gün içinde geçmiþ ancak 6 ay sonra aniden sað
gözde görmede bulanýklaþma, görme keskinliðinde azalma baþlamýþ. Son 2 ayda tüm ekstremitelerde tremor, gece yatarken
çýrpýnmalar baþlayan hasta depresyon düþünülerek psikiyatriye yönlendirilmiþ.
Muayene: Özbakýmý azalmýþ, traþ olmamýþ, PMA azalmýþ, baþý öne eðik, kambur þekilde oturan hasta kýsýk sesle, çok az
kelimeyle konuþuyordu. Sorularý daha ziyade eþi tamamlamak zorunda kalýyordu. Affekt depresif, oldukça çökkündü.
Çaðrýþýmlarý azalmýþtý. Psikotik belirti yoktu.
MRI: Sol parietal lob inferiorunda kortikal-subkortikal yerleþimli sinyal deðiþikliði. Sol frontal lobda kortikal yerleþimli enfarkt.
Tedavi: Essitalopram 10 mg/gün baþlanan hastanýn düþük olan Vit B12 düzeyi için replasman yapýldý. 1 ay sonraki kontrolde
hiç düzelme olmayan hastada doz 20 mg/güne yükseltildi. 1 ay sonra halen fayda görmeyen hastada retardasyon çok
belirgindi. Essitalopram kesilerek Venlafaksin 75 mg/gün baþlandý. 1 ay sonra 150 mg’a çýkýldýðýnda halen evden dýþarý
çýkmayan, özbakýmýný yapmayan hastada doz 225 mg/güne çýkarýldý. Ýzlemde halen kötü olan hastada doz 300 mg’a
çýkarýldý. 1 ay sonraki kontrolde halen iyi olmayan hastanýn dozu 375 mg’a çýkýldý. Hipertansiyonu olan hastada doz daha
fazla yükseltilemediðinden kontrolde tedaviye güçlendirmek amacýyla tedaviye Tefor eklendi. Bununla çok az canlanan
hastaya EKT önerildi ancak hasta kabul etmeyince tedaviye Lamotrijin 25 mg eklendi. Lamotrijin titre edilerek 200 mg/güne
kadar çýkarýldý. Hastada giderek canlanma, gülümseme, özbakýmda artýþ, depresif belirtleri azalma meydana geldi.
Tartýþma: Poststroke depresyon %20-50 arasýnda görülmektedir. Özellikle sol hemisfer lezyonlarýnda sýktýr. Lezyon frontal
pole ne kadar yakýnsa, depresyonun ciddiyeti o kadar fazladýr. Frontal kortekste yer alan noradrenerjik ve serotonerjik
yolaklardaki hasar biyojenik aminlerin tama yakýn azalmasýna yol açabilmektedir. Vakamýzda iki farklý sýnýftan antidepresan
ilaca ve tiroid hormonu ile güçlendirmeye cevap vermeyen hastada lamotrijin tedavisi tama yakýn cevaba yol açmýþtýr. Bu
durum lamotrijinin noradrenerjik etkinliði ile açýklanabilir. Lamotrijin tedaviye dirençli depresyolarda güçlendirici olarak
kullanýlabilir.
144
PB 90
Tip 2 Diabetes Mellitus ve Obez Hastalarýn Anksiyete ve Depresif Bozukluk Açýsýndan Karþýlaþtýrmalý
Deðerlendirilmesi
Yarkýn Özenli1, Ava Þirin Tav1, Aydan Ünsal1, A. Kürþat Özþahin
1Baþkent Üniversitesi Týp Fakültesi
Amaç: Diabetes Mellitus (DM) kronik fiziksel bir hastalýktýr; hastalarda ruhsal, duygusal, sosyal , psikoseksüel sorunlara
yol açar (1). Obezite ciddi saðlýk sorunlarýna yol açabilen geliþiminde hem genetik hem çevresel ve psikolojik etmenlerin
rolünün olduðu düþünülen bir durumdur (2). Bu çalýþmanýn amacý endokrin polikliniðine ayaktan baþvuran Diabetes Mellitus
ve Obezite tanýsý almýþ hastalarda psikiyatrik morbiditenin araþtýrýlmasýdýr.
Bulgular: Çalýþmada toplam 64 hastanýn verileri deðerlendirilmiþtir. Diabetik hastalarda HAD- depresyon alt ölçeði ortalama
puaný 8.2±3.18, obez hastalarda ayný ölçek ortalamasý 9.0±3.24 olup her iki grupta da eþik üstüdür. Ancak gruplar arasýnda
depresyon alt ölçeði açýsýndan anlamlý istatistiksel fark yoktur (p>0.05) . DM hastalarda HAD –anksiyete alt ölçeði ortalama
puaný 9,4±2,63 , saptanmýþ olup eþik altý ,Obez hastalarda ise HAD-anksiyete 14,7±28,12 olup eþik üstü bulunmuþtur. Ancak
bu iki grup birbiriyle karþýlaþtýrýldýðýnda istatistiksel olarak anlamlý fark saptanmamýþtýr ( p>0.05) . DM hastalarýnda komorbid
hastalýk öyküsü depresyon ile iliþkili (p< 0.05) bulunurken, anksiyete ile iliþkisiz bulunmuþtur.
Poster Bildiriler
Yöntem: Çalýþmaya Baþkent Üniversitesi Adana Uygulama Araþtýrma Hastanesi Endokrin Polikliniðinde düzenli olarak tedavi
gören Obezite ve Tip 2 DM hastalarý rastgele olarak alýnmýþ hastalara hastane anksiyete ve depresyon ölçeði (HAD) uygulanmýþtýr.
Sonuçlar: Hem DM hem de Obezite ciddi saðlýk sorunlarýna yol açan mortalite ve morbiditeyi arttýran hastalýklardýr. Çalýþmamýzda
her iki hastalýkda da depresyon puanlarýnýn artmasý literatürle uyumludur (2,3). Ancak DM göre obezite de anksiyete
puanlarýnýn yüksek çýkmasý, obezitenin kiþiyi, morbidite baðlamýnda görünür kýlan bir saðlýk sorunu olmasý dolayýsiyle
anlamlýdýr. Kiþinin benlik saygýsý ve kiþilerarasý iliþkilerini etkilemekte olup endokrinolojik tedavi kadar psikiyatrik
desteði gerektirmektedir.
Kaynaklar
1. Özkan S(1993) Psikiyatrik Týp : Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi , 1. Baský, Ýstanbul, S.94-99.
2. Comuzzie AG, Allison DB, The search for human obesity genes. Science 1998;280:1374-1377.
3. Lloyd CE, Brown FJ. Depression and diabetes.Curr Women’s Health Rep 2002;2:188-193.
145
PB 91
Tolterodin Kullanýmý Ýle Birlikte Görülen Bipolar Bozukluk Psikotik Belirtili Mani Ataðý: Olgu Sunumu
Asena Akdemir1, Duygu Akbaþ Öncel1, Akfer Karaoðlan Kahiloðullarý2
1MKÜ Týp Fakültesi Psikiyatri ABD, 2Saðlýk Bakanlýðý Ruh Saðlýðý Dairesi
Poster Bildiriler
Muskarinik reseptör antagonistleri acil idrar çýkarma dürtüsü, idrar kaçýrma ve diðer aþýrý aktif mesane semptomlarýnýn
tedavisinde hala ilk seçenek ilaçlardýr(1). Bu gruptaki ilaçlardan en yaygýn kullanýlanlarý oksibutinin klorid (OC) ve tolterodin
tartrate’dýr. Tolterodin iyi tolere edilir ve yan etkileri diðerlerinden önemli ölçüde daha azdýr. Kullanýmý aðýz kuruluðu, kabýzlýk,
SSS etkileri (yorgunluk, uyku hali gibi) ve bulanýk görme gibi antikolinerjik yan etkileri nedeniyle sýnýrlýdýr (2,3). Literatürde
tolterodin kullanýmýna baðlý manik atak öyküsü olan bir vaka bulunmamaktadýr. Bu bildiride tolterodin kullanýmýna baðlý
psikotik belirtili aðýr mani ataðý olgusu sunulacak ve bulgular mevcut literatür baðlamýnda tartýþýlacaktýr.
146
Kaynaklar:
1. Raes A, Hoebeke P, Segaert I, Van Laecke E, Dehoorne J, Vande Walle J. Retrospective Analysis of Efficacy and Tolerability
of Tolterodine in Children with Overactive Bladder. Eur Urol. 2004; 45(2):240-244.
2. Yarker YE, Goa KL, Fitton A. Oxybutynin: a review of its pharmacodynamic and pharmacokinetic properties, and its
therapeutic use in detrusor stability. Drugs Aging 1995; 6: 243-262
3. Appell R. Clinical efficacy and safety of tolterodine in the treatment of overactive bladder: a pooled analysis. Urology
1997; 50 (suppl 6A): 90-96.
PB 92
Tuberoz Skleroz ve Eþlik Eden Psikiyatrik Tablolar
Çaðatay Karþýdað1, Tuðba Devecioðlu2, Ayçe Soydan2, Nihat Alpay2, Serap Oflaz Batmaz2, Nesrin Tomruk2, Ekrem
Kuþkonmaz2,
1Bakýrköy Ruh Sinir Hastalýklar, 2Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý EA Hastanesi
Tuberoz skleroz baþta deri, MSS, retina, böbrek ve kalp olmak üzere çok sayýda organda hamartomatöz lezyonlar ile
karakterize bir hastalýktýr (1). Tuberoskleroz ismi beyindeki ortaya çýkan yumru (tuber) ya da patates gibi bezeciklerden
gelir. Bu bezecikler yaþla birlikte kireçlenir ve sertleþip sklerotikleþir.
Diferansiyasyon, proliferasyon, migrasyon gibi beyindeki bazý anormallikler, bir çok nöropsikiyatrik bozukluklarýn ortaya
çýkmasýna yol açmaktadýr. Klasik triadý ADHD, Otizm ve Mental Retardasyondur (3). Diðer Psikiyatrik Bozukluklar Psikoz
Uyku bozukluklarý Anksiyete Depresyon Capgrass sendromu’dur. Geniþ vaka serili bir çalýþmadan sonuçlar Duygudurum
Bozukluðu % 27, Anksiyete Bozukluðu % 27, ADHD % 30, Agresyon –Yýkýcý Davranýþ Bozk % 30 oranýnda saptanmýþtýr.
Klinik özellikler baþlangýçta göze çarpmayabilir ve birçok iþaret ve belirtilerin geliþimi yýllar alýr. Taný öncelikle klinik belirti
ve bulgulara dayanarak konulmaktadýr.
Poster Bildiriler
Tuberoz sklerozlu hastalarýn %20-50'si otozomal dominant geçiþ gösterir. (2). Ýnsidansý 6000 - 10,000’ de 1’dir. Tuberoskleroz
hastalarýnýn % 62 – 80’inden fazlasýnda epilepsinin bir formu görülebilmektedir. Entellektüel ve biliþsel bozulma vakalarýn
% 38’- 64’ünde saptanabilmektedir.
Ýlaç Seçiminde çoklu - organ tutulumu göz önünde tutulmalý. Böbrek iþlevleri bozuk hastada lityum, kalb tutulumu olan
hastada kardiotoksik psikotrop ilaç seçiminden sakýnmalý.
1. Tuberoz Sklerozun Erken Deri Bulgusu Olarak Alýn Plaðý: Bir Olgu Nedeniyle Deri Belirtilerinin Gözden Geçirilmesi.Dr.
Emine Tamer,Dr. Muhterem Polat,Dr. Baþak Yalçýn,Dr. Güneþ Gür. Turkiye Klinikleri J Dermatol 2008;18:169-172
2. Bir Tuberoz Skleroz Olgusu. Dr. Gülgün Zengin, Dr. Turgut Çaykara, Dr. Mine Çetin, Dr. Ömer Yapar. T Klin Dermatoloji
1992, 2:26-30 Mr Of Central Nervous System Neoplasia Of The Phakomatoses. Braffman Bh, Bilaniuk Lt, Zimmerman Ra,
Semin Poentgenol.1990 Apr;25(2):198-217
3. Tuberous Sclerosis Complex: A revieve of neurological aspects. Paulo Curatolo, Magda Verdecchia, Roberta Bombardieri.
European Journal od Pediatric Neurology. Volume 6 Issue 1. January 2002 Pages 15-23.
147
PB 93
Antisosyal Kiþilik Bozukluðu (AKB) Tanýsý Alan Eriþkinlerde Wender Utah Derecelendirme Ölçeði (WUDÖ) Ýle
Taranan Çocukluk Çaðý Davranýþ Sorunlarýnýn, Eriþkinlikte Öfke Ýle Ýliþkisi
Nakþidil Torun Yazihan1, Levent Sütçigil1, Nergis Lapseki1,
1Gata
Giriþ: DEHB belirtileri ve antisosyal davranýþlar arasýndaki iliþkileri araþtýran çalýþma bulgularýna göre AKB olan yetiþkinlerde
DEHB yetiþkin tip belirtileri görülme sýklýðý 25% ve 60% arasýnda deðiþmektedir (1,2) Literatürde öfkenin kiþilerin antisosyal
davranýþlara eðilimlerinde önemli bir rol oynadýðý görülmektedir (3).
Poster Bildiriler
Amaç: AKB tanýsý alan eriþkinlerde WUDÖ ile çocukluk dönemlerindeki DEHB bulgularý ile öfke tarzlarý arasýndaki iliþkiyi
incelemektir.
Yöntem: Örneklem GATA Psikiyatri Kliniði’ne gönderilmiþ; AKB tanýsý almýþ 25 erkek katýlýmcýdan oluþmuþtur. Katýlýmcýlara
çocukluktaki DEHB belirtilerini geriye yönelik sorgulamak amacýyla WUDÖ ve öfke ifade tarzlarýyla ilgili Durumluk Sürekli
Öfke- Öfke Tarz Ölçeði (SÖÖTÖ) ölçeði uygulanmýþtýr.
Sonuçlar: Analiz sonuçlarý WUDÖ ve SÖÖTÖ alt boyutlarý arasýnda orta ve yüksek düzeyde (r=.410 ve .706) anlamlý iliþki
olduðunu göstermiþtir.
Tartýþma: AKB tanýsý olan eriþkinlerde çocukluk çaðý davraným problemlerinden irritabilite, dürtüsellik, okul sorunlarýnýn
yetiþkinlik döneminde öfkeyi ifade etme biçimleri ile iliþkili olduðu görülmektedir. Öfke kontrolü daha düþük olan AKB tanýlý
yetiþkinlerin dikkat problemleri ve okul sorunlarý daha fazladýr. Çocukluk çaðý davraným problemleri olan çocuklarýn öfkelerini
nasýl kontrol edeceklerini öðrenmeleri yetiþkinlikte saldýrgan davranýþlar ve öfke iliþkisi baðlamýnda kritik gözükmektedir.
Ayný zamanda yetiþkinlikte öfke kontrolünde daha þiddetli sorun yaþama ile çocuklukta DEHB bulgularýnýn þiddeti arasýnda
yüksek düzeyde iliþki bulunmuþtur. Bu baðlamda davraným problemleri olan bu çocuklarýn yaþam alanlarýnýn sorgulanarak
suçla iliþkili risk faktörlerinin belirlenmesi; çocuklarýn eðitilmesi bu ergenlerin suç iþleyen gruplara dahil olmalarýna engel
olabilir.
Kaynaklar:
1. Barkley, R.A., Fischer, M.,Smallish L., Fletcher K. Young adult follow up of hyperactive children: antisocial activities and
drug use. Journal of Child Psiychology and Psychiatry. 2004; 45(2): 195-211.
2. Young SJ, Toone BK, Tyson C. Comorbidity and psychosocial profile of adults with Attention Deficit Hyperactivity Disorder.
Personality and Individual Differences. 2003; 35: 743-755.
3. Stattin H., Magnusson D. ()The role of early aggressive behaviour in the frequency, seriousness and types of later crime.
J.Consult.Clin.Psychl .1989; 57: 710-718.
148
PB 94
Rinoplasti Ýçin Baþvuran Hastalara Ait Kiþilik Özelliklerinin Deðerlendirilmesi
Ender Güçlü1, Emel Koçer2, Þahnur Yýldýzbaþ1, Süleyman Yýlmaz1, Özcan Öztürk1,
1DÜ Týp Fakültesi KBB AD, 2Düzce Atatürk Devlet Hastanesi
Amaç: Bu çalýþmada rinoplasti için baþvuran hastalara ait psikiyatrik morbidite ve kiþilik özelliklerinin deðerlendirilmesi
amaçlandý (1,2).
Poster Bildiriler
Gereç ve yöntem: Rinoplasti hastalarý (n:30) ve DSM-IV taný kriterlerine göre daha öncesinde herhangi bir psikiyatrik bozukluk
tanýsý almamýþ ve testin yapýldýðý ana kadar herhangi bir psikiyatri ilacý kullanmamýþ saðlýklý kontrol olgularý (n:30) çalýþmaya
alýndý. Rinoplasti önerilen hastalar operasyon öncesi estetik kaygýyý önemseyip önemsemedikleri sorularak alýnan cevaba
baðlý olarak iki grupta deðerlendirildi. Tüm olgular, kýsa semptom ölçeði ve Minesota çok yönlü kiþilik ölçeði (MMPI=Multiphasic
Personality Inventory) doldurdu. Her iki gruba ait kýsa semptom ölçeði sonuçlarý ve kiþilik özellikleri karþýlaþtýrýldý. Sonuçlar:
Cinsiyet ve yaþ açýsýndan benzer olan hasta ve kontrol grubuna ait alt klinik ölçek skorlarý ve MMPI test sonuçlarý arasýnda
istatistiksel olarak anlamlý bir farklýlýk tespit edilmedi. Estetik kaygýsý olan hastalarda (n:17) alt ölçek puanlarýnda kadýnlýkerkeklik puanlarýnýn (29.06±4.95) diðer hastalara göre (23.51±8.67) daha yüksek olduðu tespit edildi (p<0.05). Eðitim
düzeyi açýsýndan aralarýnda farklýlýk olmamakla birlikte cinsiyet faktörü ve kesme puanlarý ile deðerlendirildiðinde 13 erkek
olguya ait kadýnlýk-erkeklik puaný ortalamasý (30.46±4.24), 4 kadýn olguya ait kadýnlýk-erkeklik puaný ortalamasý (24.5±4.79)
olarak bulundu (p<0.05).
Tartýþma: Her ne kadar estetik kaygýsý olan erkeklerde kadýnlýk-erkeklik alt puaný kontrollerden ve kaygýsý olmayanlardan
farklý da olsa kesme puanlarý ile birlikte deðerlendirildiðinde kadýnsý ve erkeksi özelliklerini muhafaza etme gayreti içinde
olduklarý tespit edildi (3,4).
Kaynaklar
1. Sarwer DB, Crerand CE. Body dysmorphic disorder and appearance enhancing medical treatments. 2008;5:50-8.
2. Crerand CE, Phillips KA, Menard W, Fay C. Nonpsychiatric medical treatment of body dysmorphic disorder. 2005;46:54955.
3. Bonne OB, Wexler MR, De-Nour AK. Rhinoplasty patients' critical self-evaluations of their noses. 1996;98:436-9.
4. Feiss R, Real JP. Ann Chir Plast Esthet. 1989;34:392-4.
149
PB 95
Devlet Hastanesinde Çalýþan Güvenlik Personelinde Tükenmiþlik Düzeyleri
Ceyhan Balcý Þengül1, Cem Þengül2, Gamze Mercan1,
1Denizli Devlet Hastanesi, 2Pamukkale
Giriþ: Saðlýk çalýþanlarýnýn tükenmiþlik açýsýndan en riskli meslek gruplarýndan olduðu bilinmektedir (1,2). Hastanelerde
çalýþan güvenlik personelleri ise iþlerinin doðasý gereði önemli derecede risk altýndadýr. Ancak bu durum çalýþmalarda yeterince
dile getirilmemiþtir. Biz bu araþtýrmada devlet hastanesinde güvenlik görevlisi olarak çalýþan personellerde tükenmiþlik
düzeylerini ölçmeyi hedefledik.
Poster Bildiriler
Metot: Çalýþmaya devlet hastanesinde güvenlik görevlisi olarak çalýþan ve çalýþmaya katýlmayý kabul eden güvenlik görevlileri
alýnmýþtýr. Görevliler Maslach Tükenmiþlik Ölçeði ile, elde edilen veriler ise SPSS 13,0 programý ile deðerlendirilmiþtir.
Bulgular: Çalýþmaya katýlan toplam 55 güvenlik görevlisinin 49’u erkek 6’sý kadýndý ve yaþ ortalamasý 28,27±4,06’ydý.
Personelin 33’ü evli, 20’si bekâr ve 2’si de boþanmýþtý. 50 personel lise mezunu iken, 5 personel üniversite mezunuydu. 3
personelin daha önce ruhsal rahatsýzlýk özgeçmiþi varken, diðer personelin ruhsal rahatsýzlýk öyküsü yoktu. Personellerden
28’i sigara içerken 27’si sigara kullanmýyordu. Ayrýca 6 hasta alkol kullanýyordu. Personelin Maslach Tükenmiþlik ölçeði alt
boyutlarýndan aldýklarý puanlar sýrasýyla; duygusal tükenmeden 12,75±5,30, duyarsýzlaþmadan 6,15±3,06, kiþisel baþarýdan
8,45±4,22’ydi. Tükenmiþlik skorlarýnýn yaþla korelâsyonuna baktýðýmýzda bir iliþki bulamadýk (p>0,05). Ayrýca cinsiyet,
eðitim düzeyi ve medeni durumda bireylerin tükenmiþlik düzeyini etkilemiyordu. Yine alkol ve sigara kullanýmý ile bireylerin
tükenmiþlik düzeyleri arasý iliþki bulamadýk. Geçirilmiþ ruhsal rahatsýzlýk öyküsünün ise duygusal tükenmiþliði etkilediðini
tespit ettik (p<0,05).
Tartýþma: Çalýþma grubumuzu oluþturan güvenlik personeli grubunda özellikle kiþisel baþarý puanlarý, saðlýk personeli ile
yapýlan daha önceki çalýþmalara göre düþüktü (1,2). Buda güvenlik personelinde tükenmiþliðin ve mesleki tatminsizliðin
diðer saðlýk çalýþanlarýna göre daha fazla olduðunu göstermekteydi. Karþýlaþtýrdýðýmýz verilerden ise sadece geçmiþ ruhsal
rahatsýzlýk öyküsünün duygusal tükenmiþlik düzeyi ile iliþkili olduðunu bulduk. Özellikle ruhsal rahatsýzlýk öyküsü olanlarda
tükenmiþlik açýsýndan daha dikkatli olunabilinir.
Kaynaklar:
1. Þahin D, Turan FN, Alparslan N, Þahin Ý, Faikoðlu R, Görgülü A. Devlet Hastanesinde Çalýþan Saðlýk Personelinin Tükenmiþlilik
Düzeyleri. Nöropsikiyatri Arþivi 2008; 45: 116–21.
2. Okray Kocabýyýk Z, Çakýcý E. Saðlýk çalýþanlarýnda tükenmiþlik ve iþ doyumu. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2008; 9:132-138.
150
PB 96
Kontrol Edilemeyen Alýþveriþ Davranýþý Gösteren Bir Olgu
Evrim Özkorumak1, Ahmet Tiryaki2,
1Ktü Týp Fakültesi Psikiaytri Ad, 2Ktü Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Giriþ ve Amaç: Güncel literatürde kompulsif alýþveriþ tanýmý ile olumsuz his veya olaylara cevap olarak geliþen kronik,
tekrarlayýcý alýþveriþ yapma durumu tarif edilmektedir (1). Bu olgu sunumu ile kontrol edilemeyen alýþveriþ davranýþý (KEAD)
yukarýdaki bilgiler ýþýðýnda fenomenoloji ve psikopatoloji açýsýndan ele alýnacaktýr.
Tartýþma: McElroy ve ark., KEAD için ilk taný ölçütlerini oluþturmuþlardýr(2). Bu olgu McElroy ve ark.’nýn , taný ölçütlerini
karþýlamaktadýr. Buna raðmen olgunun belirtileri fenomenolojik ve psikopatolojik açýdan birçok hastalýða benzemektedir.
Hasta davranýþý yapmadan önce giderek artan þiddette anksiyete ile birlikte, alýþveriþ yapmayý arzulamaktadýr. Davranýþý
sonrasý anksiyete belirtileri sönmekte, haz ve hoþnutluk duygusu yaþamaktadýr. Bu yönleri ile Dürtü Kontrol Bozukluðuna
benzer. Alýþveriþ yapma isteði obsesyona benzer þekilde tekrarlayýcý, girici, zorlayýcýdýr. Alýþveriþ davranýþý anksiyete belirtilerini
azaltmak veya etkisizleþtirmek amacýyla tekrarlanmasý yönü ile kompulsif bir davranýþa benzetilebilir. Olgunun gittikçe artan
miktarda para harcamasý alkol ve madde kullaným bozukluklarýndaki tolerans belirtilerine, alma dürtüsünün tetikleyicileri
aþermeye benzemektedir. Bu bakýþ açýsý ile kiþide madde ile iliþkisiz davranýþ baðýmlýlýðý vardýr. Alýþveriþ baðýmlýlýðýna orta
düzeyde depresyon nöbetinin eþlik etmektedir.
Poster Bildiriler
Olgu: Otuzdört yaþýnda erkek, evli hasta son 2 aydýr artan moralsizlik, ölüm düþünceleri ile psikiyatri polikliniðine baþvurmuþtur.
Hastanýn öyküsünden son 4 yýldýr artan miktarlarda alýþveriþ yaptýðý, bu nedenle maddi açýdan zarara uðradýðý öðrenilmiþtir.
Hasta ihtiyacý duymadýðý eþyalarý satýn almaya karþý koyamadýðý bir istek duyuyormuþ. Yüklü miktarda borçlanmýþ. Yapýlan
ruhsal muayenede huzursuz ve aðlamaklýydý. Duygulanýmý elemli, duygudurumu çökkün, düþünce içeriðinde suçluluk
düþünceleri, özkýyým düþünceleri, alýþveriþle ilgili zihinsel aþýrý uðraþlarý mevcuttu. Sonuç: Tanýmý deðiþken, sýnýflandýrýlmasý belirsiz olan KEAD fenomenolojik ve psikopatolojik açýdan daha geniþ açýdan bakmak
bu klinik durumda yeni ve teorik temelli tedavilerin geliþimi saðlanabilir.
Kaynaklar
1. Faber RJ, O’Guinn TC (1992) A clinical screener for compulsive buying. J Consum Res,19:459-469. 2. McElroy SL, Keck PE Jr, Pope HG Jr, Smith JMR, Strakowski SM (1994) Compulsive buying: a report of 20 cases. J Clin
Psychiatry, 55 (6): 242-248.
151
PB 97
Ýnönü Üniversitesi Öðrencilerinde Kumar Oynama Davranýþý, Patolojik Kumar Yaygýnlýðý ve Ýliþkili Etkenler
Burhanettin Kaya1, A. Bülent Çekem2, Süheyla Ünal3
1Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD, 2Gaziantep Özel Sanko Hastanesi, 3Ýnönü Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri
AD
Poster Bildiriler
Amaç: Kumarýn kolayca yönelinen uðraþýlara dönüþmesi patolojik kumar oynama (PKO) yaygýnlýðýnda artýþa yol açmaktadýr1.Bu
çalýþmada Ýnönü Üniversitesi öðrencilerinde kumar oynama davranýþý ve PKO yaygýnlýðýnýn araþtýrýlmasý, iliþkili sosyodemografik
deðiþkenlerin belirlenmesi amaçlanmýþtýr.
Gereç - Yöntem: Çalýþmaya 2002-2003 öðretim yýlýnda öðretim gören 10576 öðrenci içinden basit rasgele yöntemiyle
seçilmiþ 912 öðrenci alýnmýþtýr. Öðrencilere araþtýrmacýlar tarafýndan hazýrlanan Sosyodemografik bilgi formu ile South Oaks
Kumar Tarama Testinin Türkçe’ye uyarlanmýþ versiyonu uygulanmýþtýr2.
Bulgular: 912 öðrencinin %45.8’i son bir yýlda kumar oynadýðýný bildirirken, %51.3’ü bugüne kadar en az bir kez kumar
oynadýðýný bildirmiþtir. Son bir yýl ve yaþam boyu en çok oynanan oyunlar þans oyunlarý, milli piyango ve futbol bahisleridir.
Öðrencilerin %26.4’ü eðlence amacýyla, %25.9’u maddi nedenlerle, %23.9’u özenti nedeniyle kumara baþlamýþlardýr. Kýz
öðrencilerde kumar oynamanýn yaþam boyu yaygýnlýðý %35.7, son bir yýldaki %31.3 iken, erkeklerde %61.7 ve %55.5'tir.
PKO’nun yaþam boyu yaygýnlýðý %1.3'tür. PKO olgularýnýn tümü erkektir. Yakýn çevresinde kumar ve alkol sorunu yaþayan
kiþilerin bulunduðu öðrencilerde anlamlý düzeyde yüksektir. Kumar oynama yaygýnlýðý ylýk geliri yüksek olan, çocukluðunda
aþýrý ilgili yetiþen öðrencilerde daha yüksek bulunmuþtur. Aþýrý kontrollü yetiþme son bir yýldýr kumar oynama için,
çocukluðunda þiddete maruz kalma yaþam boyu kumar oynama yaygýnlýðý açýsýndan risk oluþturmaktadýr.
Sonuç: Bu araþtýrma kumar ve patolojik kumar yaygýnlýðýný saptama amacýyla yapýlmýþ ilk geniþ ölçekli çalýþmadýr. Ekonomik
durum, yetiþme biçimleri, tutumlar ile kumar davranýþý arasýndaki iliþki, ailede alkol ya da kumar öyküsünün kumar ve PKO
yaygýnlýðýný artýrmasý, ülkenin ekonomi politikalarý ve ailenin iç dinamiklerinin ne denli önemli olduðunu göstermektedir.
Gelecekte farklý bölge-gruplarý kapsayan, ülkeye genellenebilen kapsamlý araþtýrmalara gereksinim vardýr.
Kaynaklar
1. Kaya B, Elbozan B, Özel Ö. Depresyon, alkol ve patolojik kumar: Üç olgu Yeni Symposium 2002, 40: 123-129.
2. Duvarcý Ý, Varan A, Coþkunal H, Ersoy MA. DSM-IV and South Oaks Gambling Screen. Diagnosis and assesing Pathological
Gambling in Turkey. Journal of Gambling Studies 1997, 13: 193-206.
152
PB 98
Son Bir Yýl Ýçinde Bir Eðitim Hastanesi Psikiyatri Polikliniðine Baþvuran Olgularýn Deðerlendirilmesi
Çiçek Hocaoðlu1, Emine Kýlýnç2, Oya Topçu2, Abdurrahman Ayazoðlu2
1Rize Üniversitesi Týp Fakültesi , 2Rize Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, Rize
Giriþ: Psikiyatri poliklinikleri farklý ruhsal bozukluklarýn taný ve tedavisinde önemli rol üstlenir. Ruh saðlýðý hizmetlerinden
yararlanan hastalarýn ve bu hizmetlerin verildiði kurumlarýn özelliklerini inceleyen araþtýrmalar giderek artmaktadýr. Rize,
il genel nüfusu 350.000 olmakla beraber ekonomi ve saðlýk alanýnda oldukça hareketli bir yaþama sahiptir. Ýl genelinde
yýllýk toplam poliklinik sayýsý 1,5 milyon civarýnda olup, ayrýca baþta Artvin ili olmak üzere komþu yerleþim birimlerinden
ilimize önemli ölçüde hasta sevkleri olmaktadýr. 400 yataklý modern bir eðitim hastanesi alt yapýsýna sahip olan Rize Eðitim
ve Araþtýrma Hastanesinde yýlda 500-600 bin hastaya poliklinik hizmeti verilmektedir. Bu çalýþmada hastanemiz psikiyatri
polikliniðine baþvuranlar olgularýn sosyodemografik özellikleri ve taný daðýlýmýnýn araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Bulgular: Olgularýn %65.7’si(n=14103) kadýn, %34.3’sý (n=7362) erkek, ortalama yaþ 38.9±16.2 yýl, ortalama eðitim yýlý
5.06±4.88 yýl; en sýk konulan tanýlar sýrasý ile duygudurum bozukluklarý, anksiyete bozukluklarý, somatoform bozukluklar,
psikotik bozukluklar, zeka geriliði, madde baðýmlýlýðý, kiþilik bozukluklarýdýr. Ayrýca 2145 olgu (%9.9) týbbi belgenin çýkarýlmasý
için psikiyatri polikliniðine baþvurmuþlardýr.23 olgu ise (%0.1) herhangi bir taný almamýþlardýr. Somatoform bozukluklar,
duygudurum bozukluklarý, anksiyete bozukluklarý kadýnlarda; madde baðýmlýlýðý kadýnlarda, kiþilik bozukluklarý ve psikotik
bozukluklar erkeklerde anlamlý düzeyde daha yüksek olarak saptanmýþtýr.
Poster Bildiriler
Yöntem: Temmuz 2008-2009 tarihleri arasýnda psikiyatri polikliniðine baþvuran 21 465 olgunun hastane kayýtlarý geriye
dönük olarak incelenerek elde edilen veriler deðerlendirilmiþtir.
Tartýþma ve Sonuç: Ülkemizdeki konu ile ilgili yapýlan benzer çalýþmalarýn sonuçlarý ile uyumlu olarak psikiyatri hizmetini
kadýnlarýn daha fazla kullandýklarý ve duygudurum ve anksiyete bozukluðu olanlarýn daha yüksek oranda yardým arayýþýnda
bulunduklarý anlaþýlmýþtýr. Çalýþmamýzda olgu sayýsýnýn yüksekliði ve taný konulmayan olgu sayýsýnýn düþüklüðü dikkat
çekicidir.
Kaynaklar: 1. Öyekçin DG. Bir devlet hastanesi psikiyatri polikliniðine bir yýl içinde baþvuran olgularýn sosyodemografik özellikleri ve
psikiyatrik taný daðýlýmý. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2008; 9:39-43.
2. Tümkaya S ve ark. Bir üniversite hastanesi psikiyatri polikliniði hastalarýnda psikiyatrik taný ve tedavi: Bir yýllýk geriye
dönük araþtýrma. Anadolu Psikiyatri Dergisi 2005; 6:36-40.
153
PB 99
Akut Psikotik Bozukluk Belirtileriyle Seyreden Kronik Subdural Hematom Olgusu
Hüseyin Günay1, Recep Tütüncü1, Hüseyin Onur Sildiroðlu2
1Etimesgut Asker Hastanesi, 2GATA Haydarpaþa Eðitim Hastanesi Radyoloji Kliniði
Giriþ: Klinik pratikte beynin frontal, temporal ve limbik fonksiyonlarýný bozan bir durumun þizofreniye benzer bir tablo
oluþturabildiði gözlenmektedir (1).
Poster Bildiriler
Olgu: 21 yaþýnda erkek hasta son zamanlarda çevreye ilgisizlik, sorumluluklarýný yerine getirememe, þüphelenme, uykusuzluk,
özbakýmýný yapamama, kendi kendine konuþma, olaylarý hatýrlayamama yakýnmalarýyla kliniðe yatýrýldý.
Fizik muayenesi normaldi. Laboratuar deðerleri normal sýnýrlardaydý.Nörolojik muyenede bir patoloji saptanmadý ve Olanzapin
20 mg/gün baþlandý. Belirtilerinin artmasý üzerine için elektrokonvülzif tedaviye (EKT) baþlandý. Beþinci EKT sonrasý sað
gözde dýþa bakýþ paralizisi geliþmesi üzerine acil çekilen kranial spiral BBT’de supratentorial bölge kesitlerinde sol frontoparietalde
2,5 cm. kalýnlýðýnda subakut-kronik subdural hematom, sol serebral hemisferde sulkal yapýlarda silinme, subfalsian 2 cm.lik
herniasyon, sol lateral ventrikülün daraldýðý izlendi.
Hastaya “sol frontoparyetotemporooksipital kronik subdural hematom tanýsýyla “hematom drenajý” uygulandý. Operasyon
sonrasý hastanýn psikiyatrik belirtileri hýzla kayboldu. Post-op yapýlan görüþmede, hastanýn kliniðe yatýþýndan 15 gün önce
düþerek kafasýný kalorifer peteðine çarptýðý anlaþýldý ve bu olaydan ameliyat sonrasýna kadar olan dönemi hatýrlamýyordu.
Sonuç: Bu vakada özellikle akut psikotik tabloyla gelen olgularda görüntüleme yöntemlerinden yararlanmanýn ayýrýcý tanýda
çok önemli olduðu vurgulanmýþtýr. Nörolojik muayenesinde bir bulgu saptanmamasý, bu olguda hekimleri letal sonuçlar
doðurabilecek olan EKT uygulamasýna yöneltmiþtir (2-3).
Kaynaklar:
1. Gschwandtner U, Borgwardt S, Aston J, Drewe M, Radu EW, Riecher-Rossler A, Chronic subdural hemorrhage in a patient
with suspected schizophrenia prodrome. Nervenarzt 2004;75(7):691-693
2. Kayacan N, Arici G, Karsli B, Erman M, Acute subdural hematoma after accidental dural puncture during epiduralanaesthesia.
Int J Obstet Anesth 2004;13(1):47-49
Malek-Ahmadi P, Beceiro JR, McNeil BW, Weddige RL, Electroconvulsive Therapy and Chronic Subdural Hematoma. Convuls
Ther 1990;6(1)38-41
154
PB 100
Aripiprazol Tedavisinden Fayda Gören Þiddetli Bir Tardif Diskinezi Olgusu
Tuðçe Toker Uðurlu1, Cem Þengül2, Osman Özdel1
1Pamukkale Üniveristesi, 2Pamukkale
Giriþ: Tardiv Diskinezi (TD), nöroleptiklerin neden olduðu, geç ortaya çýkan, genellikle yüz, gövde veya ekstremite kaslarýnda
görülen istemsiz koreatetoik hareketlerdir. Postsinaptik D2 reseptörlerinin sayýsýnda artýþý takiben geliþen striatal dopaminerjik
hiperfonksiyonun neden olduðu ileri sürülmektedir. Etkin bir tedavisi bulunmamaktadýr (1). Biz bu sunumda aripiprazol
tedavisinden fayda gören bir TD olgusunu sunmayý amaçladýk.
Poster Bildiriler
Vaka Sunumu: Bayan R, 5 ay önce baþlayan, yürümede güçlükle birlikte, özellikle bacaklarda ve yüzde belirgin olmak üzere
tüm vücutta istemsiz hareket þikâyetleri ile baþvurdu. 4 yýl önce görüntüler görme, sesler iþitme ve sinirlilik þikâyetleri ile
poliklinik baþvurusu olan hasta risperidon 2 mg/gün kullanmýþ. Takiplerinde risperidon yan etkiler nedeniyle kesilmiþ,
amisulprid 200 mg/gün ve süreçte manik belirtiler gözlenmesi sonucunda valproat 500 mg/gün baþlanmýþ. Son 4 aydýr
belirginleþen hareket bozukluðu üzerine, TD tanýsý ile amisulprid azaltýlarak kesilmiþ ve klozapin, vitamin E, piracetam 2,4
g/gün baþlanmýþ. Hasta tanýnýn netleþtirilmesi ve tedavi planlanmasý amacýyla servisimize yatýrýldý. Hastanýn ilaçlarý azaltýlarak
kesildi, nörolojik deðerlendirme yapýldý, EMG ve kranial MR çekildi. Ayýrýcý tanýlara yönelik (nörobehçet, nöroakantositoz,
romatolojik hastalýklar vs…) periferik yayma, seruloplazmin, ANA, hemogram, geniþ biyokimyasal tetkikler çalýþýldý, paterji
testi, ekokardiyografi yapýldý. Deðerlendirmeler sonucunda organisite saptanmayan hastaya TD tanýsý konularak aripiprazol
10 mg/gün, klonazepam 2 mg/gün baþlandý. Takiplerinde aripirazol 15 mg/güne, klonazepam 3 mg/güne çýkýldý. Tedavinin
ikinci haftasýnda hastanýn istemsiz hareketlerinde belirgin azalma oldu. Anormal Ýstemsiz Hareketler Ölçeði (AIMS) puaný
31’den 13’e geriledi.
Tartýþma: Aripirazolun parsiyel agonist olmasý sebebi ile dopaminerjik sistem üzerinde düzenleyici etkisi TD’de gözlenen
dopaminerjik fonksiyon bozukluðunu düzeltmede etkili olabilir (2). Bu sonuca varabilmek için kontrollü çalýþmalara ihtiyaç
vardýr.
Kaynaklar:
1. Güz ÖH: Psikotrop Ýlaçlarýn Yol Açtýðý Hareket Bozukluklarý ve Tedavi Yaklaþýmlarý. Güleç C, Köroðlu E Psikiyatri Temel
Kitabý. HYB Basým Yayýn. Ankara, 2007
2. Lykouras L, Rizos E, Gournellis R. Aripiprazole in the treatment of tardive dyskinesia induced by other atypical antipsychotics.
Neuro-Psychopharmacology & Biological Psychiatry. 2007;31:1535-1536
155
PB 101
Bir Bölge Hastanesinde Bir Yýl Ýçerisinde Yatýrýlarak Tedavi Edilen Ergen ve Genç Eriþkin Psikotik Hastalarda
Tedavi Seçimleri ve Taburculuk Sonrasý Gidiþ: Bir Ön Çalýþma
Ali Evren Tufan1, Görkem Karakaþ Uðurlu1, Rabia Bilici1, Umut Iþýk1, Ayten Erdoðan2, Savaþ Yýlmaz1
1Elazýð Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi, 2ZKÜ Týp Fak. Çocuk Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý AD
Amaç: Bu çalýþmada bir yýl içerisinde, bir bölge hastanesinde yatýrýlarak tedavi edilen ergen/ genç eriþkin psikotik hastalarýn
tedavi ve sonlaným verilerinin belirlenmesi amaçlanmýþtýr.
Poster Bildiriler
Yöntem: T.C. S.B. Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesinde 2008 - 2009 yýllarýnda yatýrýlarak tedavi edilen; organik
nedenlere ve madde kullanýmýna baðlý olmayan; 15-29 yaþlarý arasýndaki tüm psikotik bozukluk olgularý çalýþmaya dahil
edilmiþtir. Olgularýn verileri SPSS 15.0 for WindowsTM 15.0 programý ile tanýmlayýcý analizler kullanýlarak deðerlendirilmiþtir.
Bulgular: Çalýþmaya 76 hasta alýnmýþtýr. En sýk rastlanan taný Farklýlaþmamýþ Þizofrenidir (n=56, % 73.7). Hastalarýn çoðunun
(n=41, % 53.9) tedaviye uyumsuz olduðu saptanmýþtýr. 46 hastada (% 60.5) tipik, 66 hastada ise atipik (% 86.8) antipsikotiklerin
kullanýldýðý; 28 hastada tedaviye duygu durum dengeleyicilerin eklendiði (% 36.8) gözlenmiþtir. Hastalarda en sýk kullanýlan
üç antipsikotik olanzapin (n=22, % 28.9), ketiapin ve haloperidoldür (her ikisi için de; n=18, % 23.7). Onyedi hastada (%
22.4) tedaviye benzodiazepinler, dört hastada(% 5.3) ise antidepresanlar eklenmiþtir. Hastalarýn son halleri deðerlendirildiðinde,
31 hastanýn kýsmi remisyonda olduðu (% 40.8), 22’sinin yakýnmalarýnýn devam ettiði ( %28.9), 7 hastanýn tam remisyonda
olduðu (% 9.2) saptanmýþtýr.
Tartýþma: Ülkemizde antipsikotik ilaç kullanýmý hakkýndaki veriler daha çok üniversite hastanelerinden elde edilmiþ olup,
halen kýsýtlýdýr (1-3). Çalýþmamýzýn en önemli bulgularý endikasyon dýþý ilaç kullanýmý, tipik ve kombine antipsikotik kullanýmýnýn
yüksekliðidir.
Kaynaklar:
1. Karaahmet E et al. Antipsychotic prescriptions in a university hospital outpatient population in Trukey: a retrospective
database analysis, 2005-2006. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry 2008; 32: 968-974.
2. Cangur S, . Retrospective database analysis on the effectiveness of typical and atypical antipsychotic drugs in an outpatient
clinic setting. 2007; 22: 515-528
3. Sayýn A, Karslýoðlu E, Yavaþ G, Candansayar S. Bir üniversite kliniðinde reçete edilen antipsikotik ilaçlar: bir retrospektif
çalýþma. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2006; 16: 160-166.
156
PB 102
Bir Bölge Hastanesinde Bir Yýl Ýçerisinde Yatýrýlarak Tedavi Edilen Ergen ve Genç Eriþkin Psikotik Hastalarýn
Sosyodemografik ve Klinik Verileri: Retrospektif Bir Çalýþma
Ali Evren Tufan1, Görkem Karakaþ Uðurlu1, Rabia Bilici1, Umut Iþýk1, Ayten Erdoðan2, Savaþ Yýlmaz1
1Elazýð Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý Hastanesi, 2ZKÜ Týp Fak. Çocuk Ruh Saðlýðý Ve Hastalýklarý AD
Amaç: Bu çalýþmada bir yýl içerisinde, bir bölge hastanesinde yatýrýlarak tedavi edilen ergen/ genç eriþkin psikotik hastalarýn
sosyodemografik ve klinik verilerinin belirlenmesi amaçlanmýþtýr.
Yöntem: T.C. S.B. Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesinde 2008 - 2009 yýllarýnda yatýrýlarak tedavi edilen; organik
nedenlere ve madde kullanýmýna baðlý olmayan; 15-29 yaþlarý arasýndaki tüm psikotik bozukluk olgularý çalýþmaya dahil
edilmiþtir. Olgularýn verileri SPSS 15.0 for WindowsTM 15.0 programý ile tanýmlayýcý analizler kullanýlarak deðerlendirilmiþtir.
Poster Bildiriler
Bulgular: Çalýþmaya %80.3’ü erkek olan 76 hasta dahil edilmiþtir. Hastalarýn çoðu bekar (n=69, % 90.8) ve iþsizdir (n=54,
% 71.1). Yirmi iki hastanýn (% 28.9) ailesinde psikotik bozukluk öyküsü olduðu bulunmuþtur. Hastalarýn ortalama yaþý 21.2
(S.D. 2.5), hastalýk baþlangýç yaþý ortalamasý ise 16.8 (S.D. 3.3)’dir. En sýk konulan tanýnýn Farklýlaþmamýþ Þizofreni (n=56,
% 73.7) olduðu saptanmýþtýr. Hastalýk ve tedavisiz geçen süre ortalamalarý; sýrasýyla 51.0 (S.D. 34.7) ve 22.1 (S.D. 34.9)
aydýr. Hastalar, hastalýklarý süresince ortalama 3.0 kez hastaneye yatmýþ (S.D. 2.9) ve 92.0 (S.D. 145.1) gün hastanede
kalmýþlardýr. Otuz üç hastanýn düzenli olarak psikoaktif madde kullandýðý belirtilmiþtir (% 43.4). En sýk rastlanan hastalýk
gidiþinin epizodlar arasý rezidüel semptomlar gösteren epizodik form olduðu (n=34, % 44.7) saptanmýþtýr. En sýk psikiyatrik
eþ taný Mental retardasyon iken (% 15.8), en sýk fiziksel hastalýk epilepsidir (% 6.6).
Tartýþma: Yataklý tedavi özellikle psikotik bozukluk tanýlý hastalarda terchil edilmesine raðmen bu hasta grubu üzerine olan
veriler henüz yeterli deðildir (1-3). Sunulan verilerin ülkemiz yazýnýna katkýda bulunmasý umulmaktadýr.
Kaynaklar: 1. Menninger WW. Role of the psychiatric hospital in the treatment of mental illness. In: VA Sadock, BJ Sadock (Eds),
Comprehensive Textbook of Psychiatry, Yedinci baský, Philadelphia, 2000: 3210-3218.
2. Saðlýk Bakanlýðý Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüðü. Yataklý Tedavi Kurumlarý Ýstatistik Yýllýðý. Ankara, 2001.
3. Yýldýz A, Onur E, Turgut K, Tunca Z. Bir üniversite hastanesi psikiyatri kliniðinde hasta yatýþ sürelerini etkileyen faktörler.
Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2003; 3: 122-128.
157
PB 103
Bir Üniversite Hastanesi Psikiyatri Bölümü Psikoz Polikliniðine Baþvuran ve Ayaktan Tedavi Gören Hastalarda
Metabolik Sendrom Sýklýðý
Gökhan Sarýsoy1, Arif Öztürk1, Derya Akkaya1, Ömer Böke1, Ahmet Rýfat Þahin1
1Ondokuz Mayýs Üniversitesi
Amaç: Bu çalýþmada ayaktan tedavi görmekte olan þizofreni hastalarýnda metabolik sendrom sýklýðýný , sosyodemografik
ve klinik deðiþkenlerle iliþkisini saptamayý amaçladýk.
Poster Bildiriler
Yöntem: Çalýþmaya þizofrenik bozukluk tanýsý konan 111 hasta dahil edilmiþtir. Açlýk kan þekeri, trigliserit, HDL, hemoglobin
deðerleri hastanýn týbbi dosyasýndan elde edilmiþ, hastalarýn karýn çevresi ve arteryel kan basýnçlarý poliklinik kontrolü
sýrasýnda araþtýrmacýlar tarafýndan ölçülmüþtür.
Bulgular: Bu çalýþmada Mets sýklýðý ATP III’e göre %17,1 ATP III-A’ya göre %19,8, IDF’ye göre %27 olarak saptanmýþtýr.
Cinsiyetler arasýnda Mets sýklýðý açýsýndan fark saptanmamýþtýr (p>0.005). IDF’ye göre MetS saptanan ve saptanmayan
hastalarlar karþýlaþtýrýldýðýnda kolesterol seviyesi (p=0.003) ve kilo (p=0.000) MetS’lu grup lehine anlamlý bulunmuþtur.
Sonuç: Þizofreni hastalarýnda MetS sýklýðý erkekler için %30.5-47.0, kadýnlar için %25.0-58.1 olarak bildirilmektedir
(1,2,3,4). Yatarak tedavi gören sizofreni hastalarýnda yapýlan bir çalýþmada MetS sýklýðý %32 olarak ölçülmüþtür (5). Ayaktan
hastalar üzerinde yaptýðýmýz bu çalýþmada saptadýðýmýz MetS oranlarý literatürden düþüktür. Bu durum hastalarýmýzýn ayaktan
hasta olmasý, yatan hastalara nazaran hastalýklarýnýn daha hafif seyretmesi, dolayýsýyla kendine bakýmlarýnýn daha iyi olmasý
ve nispeten daha düþük oranlarda antipsikotik gereksinimi ile açýklanabilir.
Kaynaklar
1. Heiskanen T, Niskanen N, Lyytikainen et.al. Metabolic Syndrome in patients with schizophrenia. J Clin Psychiatry 2003;64:5759.
2. Holt RIG, Pevelert RC, Byrne CD. Schizophrenia, The metabolic syndrome and diabetes. Diabetic Medicine 2003,21:51523
3. Hert MAD, Winkel R, Evck DV, et.al. Prevalance of the metabolic syndrome in patients with schizophrenia treated with
antipsychotic medication. Schizophrenia Research 2006;83:87-93
4. Meyer JM, Nasrallah HA, McEvoy JP et.al. The clinical antipsychotic trials of intervention, effectiveness (CATIE) Schizophrenia
Trial: Clinical comparison of subgroups with and without metabolic syndrome. Schizophrenia Research 2005,80: 9-18
5. Boke O, Aker S, Sarýsoy G ve ark. Prevalance of metabolic syndrome among inpatients with schizophrenia. Int J Psychiatry
Med. 2008;38(1):103-12.
158
PB 104
Essitalopram Tedavisi Sýrasýnda Geliþen Galaktore
Cem Þengül1, Hüseyin Alaçam2, Muharrem Efe2, Hasan Herken2
1Pamukkale, 2Pamukkale Üniversitesi
Giriþ: Yazýda, essitalopram tedavisi almakta iken serum prolaktin artýþý ve galaktore saptanan iki olgu sunulmuþtur.
Olgu-2: 28 yaþýnda bayan hasta; sinirlilik, sýkýntý hissi, insanlarla iletiþim kuramama þikâyetleri ile polikliniðimize baþvurdu.
Yapýlan deðerlendirmeler sonucu psikotik bozukluk+ major depresyon tanýsý konan hastaya Sertindol 12 mg/gün, Essitalopram
20 mg/gün þeklinde tedavi baþlandý. Kontrol poliklinik muayenesinde göðüs uçlarýnda hassasiyet, memeden süt gelmesi
þikâyetleri olduðu gözlendi. Hastanýn istenen kan prolaktin düzeyi 180 ng/ml olarak ölçüldü. Hastanýn sertindol dozuna
hiç dokunmadan essitalopramý kesildi ve essitalopramýn kesilmesinden sonra hastanýn galaktoresi kýsa sürede düzeldi.
Poster Bildiriler
Olgu-1: 31 yaþýnda bayan hasta; halsizlik, takip edildiði ve kendine zarar verileceðini düþünme þikâyetleri nedeniyle
polikliniðimize baþvurdu. Hastaya psikotik bozukluk tanýsý kondu ve Paliperidon 6mg/gün baþlandý. Kontrollerde hastanýn
psikotik belirtilerinin kaybolduðu görüldü. Süreçte hastanýn durgunluk, içe kapanma tarzýnda þikâyetleri baþlamasý nedeniyle
hastanýn tedavisine Essitalopram 10 mg eklendi. Kontrolde hastanýn memelerinde süt gelmesi þikâyeti ile istenen prolaktin
düzeyi 120ng/ml geldi. Pailperidon sonlandýrýlarak hasta takibe alýndý. Ancak galaktore þikâyetlerinde azalma olmadý.
Hastanýn essitalopramý kesildi ve galaktore þikayeti kýsa sürede kayboldu.
Tartýþma: Essitalopram kullanýmýna baðlý galaktore nadir de olsa litarürde bildirilmiþtir (1). Yalnýz bu vakalarýn genel özelliði
major depresyon hastalarý olmalarý ve tek ilaç olarak essitalopram kullanmalarýdýr (2). Bizim vakalarýmýz ise ayrýca psikotik
bozukluk tanýsýyla takip edildikleri için antipsikotik ilaç da kullanýyorlardý. Bizde öncelikle prolaktin arýtýþý ve galaktoreyi
antipsikotik ilaçlara baðlayarak onlarý kestik ama galaktorenin devam etmesi üzerine essitalopramý kesmeye karar verdik
ve essitalopramý kestkten kýsa bir süre sonra galaktorenin ortadan kaybolduðunu saptadýk. Her ne kadar nadir de olsa
essitalopram kullanan hastalarda galaktore açýsýndan da dikkat etmek gerekebilir.
Kaynaklar:
1. Nadeem HS, Attenburrow MJ, Cowen PJ. Comparison of the effects of citalopram and escitalopram on 5-Ht-mediated
neuroendocrine responses. Neuropsychopharmacology 2004; 29:1699-1703
2. Gülsün M, Evrensel A, Verim S. Essitalopram tedavisi sýrasýnda geliþen galaktore: olgu sunumu. Klinik Psikofarmakoloji
Bülteni 2006;16:39-41
159
PB 105
Fasiyoscapulohumeral Distrofi, Behçet Hastalýðý ve Þizofreni Birlikteliði, Bir Olgu Sunumu
Dursun Hakan Delibaþ1, Leyla Gülseren2, Berna Karakoç2, Levent Mete2
1Ýzmir Atatürk Eðitim Ve Arþ. Hast., 2ÝAEAH
Amaç: Fasiyoscapulohumeral Distrofi (FSHD) otozomal dominant geçen bir kas hastalýðýdýr. Literatürde FSHD ile þizofreni
birlikteliði bildirilmiþtir (1, 2). Behçet hastalýðý, ender görülen, kronik, vasküler-enflamatuvar ve nedeni bilinmeyen bir
hastalýktýr. Behçet hastalýðýnda psikiyatrik belirtilerin görülme sýklýðý %8–50 olarak bildirilmektedir (3). Bu yazýda, hem
Behçet hem de FSHD’ nin eþlik ettiði þizofreni tanýsý konan bir hasta sunulmaktadýr.
Poster Bildiriler
Yöntem: Klinik bulgular tartýþýlacaktýr.
Bulgular: Yirmi yedi yaþýnda, bekâr, erkek hasta. Yaklaþýk on yýl önce Behçet Hastalýðý tanýsýyla, kolþisin 0.5mg/gün baþlanmýþ.
Birkaç yýl sonra kendisini yönlendiren sesler duyma, ailesinin kendisine zarar vereceðini düþünme þeklinde belirtiler ortaya
çýkmýþ. Polikliniðimizde deðerlendirilmiþ ve þizofreni tanýsýyla tedavi baþlanmýþ. Ablasýnda da kas hastalýðý ( FSHD ) olan
hastada, kollarýnda ve bacaklarýnda güçsüzlük, sýçrama tarzýnda nöbetler ortaya çýkýnca nörolojiye baþvurmuþ. FSHD ve
myoklonik epilepsi tanýlarý konarak depakin 1000mg/gün önerilmiþ. Nöbetleri kontrol altýna alýnmýþ. Tetkik ve tedavi
amacýyla psikiyatri kliniðine yatýrýlan hastadan nöroloji, göz ve dermatoloji konsültasyonlarý istendi. Behçet Hastalýðý’na baðlý
SSS tutulumu olasýlýðýný dýþlamak için BBT çekildi. Herhangi bir patoloji saptanmadý. Aripiprazol 30 mg/gün ile psikotik
bulgularý gerileyen hasta poliklinik kontrolü önerilerek taburcu edildi.
Sonuç: FSHD ve þizofreninin birlikte görülmesi her iki bozukluðun ortak genetik etiyolojilerinin olabileceðini düþündürmektedir.
Kaynaklar
1. Sharma ve Namrata (2004) Association of schizophrenia and mental retardation with facio-scapulohumeral musclar
dystrophy. Neurology India, 52:104-105.
2. Zatz ve ark. (1993) Gentil Cosegregation of schizophrenia with Becker muscular dystrophy: susceptibility locus for
schizophrenia at Xp21 or an effect of the dystrophin gene in the brain? J Med Genet, 30 (2): 131–134.
3. Ergil ve ark. (2005) Psikotik Belirtilerle Komplike Olmuþ Bir Behçet Hastalýðý Olgusu. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 6:281284.
160
PB 106
Folie A Deux: Ýki Olgu Sunumu
Burcu Yücetürk1, Baybars Veznedaroðlu1, Bülent Kayahan1, Rahime Kaya2
1Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri A.B.D, 2Ege Üniversitesi T F Çocuk Ve Ergen Psikiyatrisi
Kaynaklar
1. Erol A, Ersoy B,Gülpek D, Mete L. Paylamýþ psikozu olan bir aile (folie a famille): Olgu sunumu. Anadolu Psikiyatri Dergisi
2008; 9:261-264
2. Incorvaia D and Helmes E. Shared Psychotic Disorder: A Pyschosocial Psychosis? Current Psychiatry Rewiev, 2006;2:353360
3. Varma GS, Duvar H,Karadað F. Monozigot Ýkiz Kýz Kardeþlerde Paylaþýlmýþ Psikotik Bozukluk (Folie â Deux) Türkiye’de
Psikiyatri 2008;Cilt 10-Sayý 3, 131-134.
4. Arnone D, Patel A, Tan GMY (2006) The nosological significance of Folie a Deux: a review of the literature. Ann Gen
Psychiatry, 5:11
Poster Bildiriler
Folie a deux (FD) diðer bir deyiþle paylaþýlmýþ psikotik bozukluk, sanrýlarý olan bir kiþi ile yakýn iliþki içinde bulunan diðer
kiþide benzer sanrýlarýn geliþmesi ile oluþan nadir görülen bir bozukluktur.1 Geçerli taný kriterlerinin ortaya konmasýndan
itibaren bozukluðun tanýmlanmasýnda çok az þey deðiþmiþtir. Standardize edilen ölçütler “endüklenmiþ sanrýsal bozukluk”(ICD10) ve “paylaþýlmýþ psikotik bozukluk”(DSM-IV) ifadelerini kullanýr.2 Klinik görünüm yaþ, iliþkinin niteliði, cinsiyet, birincil
vakanýn tanýsý ve sanrý içeriðine göre deðiþiklik gösterir.3,4 Etyolojisinde psikodinamik, biyolojik, biliþsel, kalýtýmsal pek çok
fikir ortaya atýlmýþtýr, ancak kesin veriler bulunmamaktadýr. Bu sunumda, FD tanýsý alan ve kapalý kadýn servisimizde
yatýrýlarak izlenen iki anne ve kýz olgusu çeþitli yönleriyle sunulmuþ ve tartýþýlmýþtýr. Hastalýðýn tanýnmasý, nedenlerinin
anlaþýlmasý ve çok boyutlu tedavi giriþimlerinin geliþtirilerek yinelemelerin önlenmesi için bu konuda bildirilecek her türlü
veriye ihtiyaç vardýr.
161
PB 107
Hemþirelik Öðrencilerinin Þizofreniye Ýliþkin Bilgi ve Tutumlarýnýn Ýncelenmesi
Özlem Avit1, Tülay Saðkal1
1Ege Üniversitesi Ödemiþ Saðlýk Yüksekokulu
Amaç: Bu çalýþmanýn amacý hemþirelik öðrencilerinin þizofreniye iliþkin bilgi ve tutumlarýnýn incelenmesidir.
Poster Bildiriler
Yöntem: Araþtýrmaya Haziran-Temmuz 2009 tarihleri arasýnda katýlmayý kabul eden Ege Üniversitesi Ödemiþ Saðlýk Yüksekokulu
Hemþirelik Bölümü 1., 2. ve 3. sýnýf psikiyatri dersi almayan öðrencilerden 129 kiþi alýnmýþtýr. Tanýmlayýcý nitelikte bir
araþtýrmadýr. Veri toplama aracý olarak öðrencilerin sosyo-demografik özelliklerine iliþkin soru formu ve Psikiyatrik Araþtýrmalar
ve Eðitim Merkezi tarafýndan geliþtirilen anket formunun þizofreni alt bölümü kullanýlarak tutumlar ölçülmüþtür.
Bulgular: Deneklerin yaþ ortalamasý 21±21.1705, %93.0’ünün ruhsal bir rahatsýzlýðý olmadýðý, %74.4’ünün çevresinde ruhsal
bir rahatsýzlýðý olan kiþilerin olmadýðý belirlenmiþtir. Deneklerin %79,8’inin þizofreninin ruhsal bir zayýflýk olduðunu, %
60,5’inin þizofreninin sosyal sorunlar nedeniyle ortaya çýktýðýný, %60,5’inin þizofreninin tam olarak düzelmeyeceðini,
%92,2’nin þizofreninin bulaþýcý olmadýðýný, %70,5’inin þizofreninin akýl hastalýðý olduðunu, %60,5’inin þizofreninin doðuþtan
bir hastalýk olmadýðýný, %92,2’sinin þizofreninin hacý ya da hocayla geçmeyeceðini, %56,6’sýnýn þizofreninin ilaçla tedavi
edilmediðini bildirmiþlerdir. Denklerin % %55,0’inin þizofreni hastalarýnýn toplumda serbestçe dolaþmamasýný, %61,2’sinin
þizofren bir kiþiyle birlikte çalýþamayacaðýný, %88,4’ünün þizofren bir kiþiyle evlenemeyeceðini, %61,2’sinin þizofren bir
komþusunun olmasýndan rahatsýzlýk duyacaðýný, %66,7’sinin þizofrenlerin saldýrgan olduðunu, %83,7’sinin þizofreni geçirdiklerini
düþündüklerinde psikiyatri doktoruna gitmeyi düþündüklerini bildirmiþlerdir. Ruhsal hastalýðý olan deneklerin %88,9’unun
þizofren biriyle evlenemeyeceði saptanmýþtýr. Öðrencilerin sýnýflarýna göre; þizofren bir kiþiye evini kiraya vermeme, þizofrenlerin
saldýrgan olduðu, þizofrenin doðuþtan bir hastalýk olmadýðý yönünde anlamlý bir fark vardýr(p<0.05).
Sonuç: Deneklere sunulan olgu öyküsünün ruhsal bir hastalýk olduðu(%96,1), psikiyatri doktoruna baþvurmasý gerektiðini
tanýmlamasý (%93.9) bu çalýþmada ele alýnan örneklem grubunun büyük bir çoðunluðunun þizofreniyi yeterince tanýmladýðý
ve tanýdýðýný göstermektedir. Deneklerin büyük bir çoðunluðunun þizofren birisiyle birlikte çalýþamayacaðýný, evlenemeyeceðini,
komþuluk yapamayacaðýný ve evini kiraya veremeyeceðini belirtmesi üzerine, þizofreni hastalarýna karþý reddedici bir tutum
içinde olduklarý bulunmuþtur. Hemþirelik eðitiminde þizofrenik bozukluðun etiyolojisine, sosyal boyutuna iliþkin bilgi eksikliðinin
giderilmesi ve damgalamanýn daha aza indirgenmesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Þizofreni, hemþirelik eðitimi, tutum, damgalama
162
PB 108
Kartagener Sendromu ve Psikotik Bozukluk: Bir Olgu Sunumu
Ayþegül Ermiþ1, Ahmet Türkcan1, Emin Ceylan1, Fulya Maner1
1BRSHH
Giriþ: Kartagener sendromu, otozomal resesif geçiþli, nadir kongenital bir malformasyon olup klasik triadý; situs inversus,
bronþektazi ve sinüzittir. Literatürde, Kartagener sendromu ve þizofreni iliþkisini bildiren birkaç olgu sunumu mevcuttur (1).Bu
yazýda Kartagener sendromlu, psikotik bozukluk ve ikincil depresyon saptadýðýmýz bir olguyu sunuyoruz.
Poster Bildiriler
Olgu: Olgu 32 yaþýnda, evli, iki çocuklu erkek hastadýr. Öyküsünden son iki ay içinde iþitsel, görsel varsanýlarýnýn, referans
ve perseküsyon hezeyanlarýnýn olduðu ve bu sürede iki kez intihar giriþiminde bulunduðu, hastanede yattýðý ancak
yakýnmalarýnýn tam düzelmediði öðrenildi. Psikiyatrik muayenede duygulaným sýðdý, iþitsel varsanýlarý ve perseküsyon
hezeyanlarý nedeniyle endiþe, korku, hayattan zevk almama, intihar düþünceleri, giriþimleri ile seyreden ikincil depresyonu
vardý. Ýþitsel varsanýlar ve içe kapanmanýn ön planda olduðu hastalýk tablosunun üç yýldýr devam ettiði anlaþýldý. Öz geçmiþinde
9 yaþýnda iken hastaya Kartagener sendromu teþhisi konduðu öðrenildi. Hastaya DSM- IV-TR ölçütlerine göre “Baþka Türlü
Adlandýrýlamayan Psikoz ve Baþka Türlü Adlandýrýlamayan Depressif Bozukluk” tanýsý konularak antipsikotik tedavi baþlandý.
Tedavinin üçüncü gününde psikotik bulgular azalmaya baþladý.
Tartýþma: Kartagener sendromunda beynin ventriküler ependimal hücrelerinin siliyalarýn hareketsiz olduðu ya da iþlev
bozukluðu olduðu varsayýlmaktadýr (2). Normal beyin siliyer iþlev bozukluðu, beyinomurilik sývýsýnýn dolaþýmýnýn bozulmasýna
ya da beyinde anormal asimetrik yapý oluþmasýna neden olmaktadýr. Son zamanlarda beynin anormal lateralizasyonunun
þizofrenide rolü olduðu konusunda ilgi artmýþtýr (3). Kartagener Sendromunda görülen psikotik bozukluðun etiyolojisi bununla
ilgili olabilir. Olgumuzdaki psikotik bozukluðun siliyer iþlev bozukluðu sonucu beyinin normal asimetrisinin geliþmesinin
bozulmasýna baðlý olabileceði kanaatindeyiz.
Kaynaklar
1. Glick ID,Graubert DN: Kartegener’syndrome and schizophrenia:a report of case with chromosomal studies. Am. J.
Psychiatry 121,603-605. 1964.
2. Quast TM, , :Comorbid presentation of Kartagener's syndrome and schizophrenia: support of an etiologic hypothesis of
anomalous development of cerebral asymmetry?1;74(2-3):283-285, 2005.
3. Crow TJ, Ball J, Bloom SR:Brown R,Bruton CJ, Colter N. etal:Schizophrenia as an anomaly of development of cerebral
asymmetry. Arc.Gen. Psychiatry ,46,1145-1150,1989.
163
PB 109
Ketiyapin Kullanýmýna Baðlý Tardif Diskinezi
Fatma Akyüz1, Sevda Gümüþ2, Ömer Saatçioðlu2
1Bakýrköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Saðlýðý Ve Sinir Hastalýklarý Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2Bakýrköy Prof. Dr.
Mazhar Osman Ruh Saðlýðý ve Sin
Poster Bildiriler
Giriþ: Tardif Diskinezi (TD), konvansiyonel antipsikotiklerin uzun süreli kullanýmýnda önemli bir yan etkidir ve dirençlidir
(1,2). Konvansiyonel antipsikotiklerle karþýlaþtýrýldýðýnda, atipik antipsikotiklerle TD insidansý daha düþüktür (2). Literatür
incelendiðinde ketiyapin tedavisi sýrasýnda TD geliþtiðine dair olgu bildirimi vardýr (3). Bu sunumda, ketiyapin tedavisi
sýrasýnda ortaya çýkan TD tartýþýlmýþtýr.
Olgu: Eþi ve çocuklarýnýn, kendi eþi ve çocuklarý olmadýðý, eþi ve çocuklarýnýn yerine farklý kiþilerin geçtiði yakýnmasýyla 50
yaþýnda kadýn hasta tedavi için yatýrýldý. Onaltý yýllýk hastalýk öyküsü olan ve daha önce kronik þizofreni tanýsý konan hastaya
kronik þizofreni ve Capgras sendromu tanýsý kondu. Hastaya yatarak tedavi süresince haloperidol 20mg/gün, diazepam
15mg/gün tedavisi uygulandý. Tedaviye cevap alýnamamasý ve Capgras sendromu tedavisi ile ilgili literatür incelenerek haloperidol
tedavisi kesildi. Ketiyapin 50 mg/gün tedavisi baþlandý ve 150mg/gün dozuna çýkýldý. Ayaktan izlemde, beþ ay sonra ketiyapin
150mg/gün kullanan hastada orolingual koreaatetoik hareketler geliþti. AIMS puaný 18 olan hastanýn ketiyapin tedavisi
kesildi. Klozapin 25mg/gün baþlandý ve 250mg/gün dozuna çýkýldý. Ýki ay sonra hastanýn AIMS puaný 10 saptandý ve istemsiz
hareketlerinde belirgin azalma vardý.
Tartýþma ve sonuç: Ketiyapin, atipik antipsikotik olarak striatal ve extrastriatal bölgede D2 reseptörlerine düþük olarak
baðlanýr ve ekstrapiramidal yan etki görülme sýklýðý oldukça düþüktür (1,2). Bu olguda ketiyapin tedavisi sýrasýnda TD yan
etkisi olabileceði göz önüne alýnmalýdýr.
Kaynaklar
1. Int Clin Psychopharmacol 2003; 18:357-359.
2. Tardive dyskinesia in the era of typical and atypical antipsychotics. Part 2: Incidence and management strategies in patient
with schizophrenia; Can J Psych 2005; 50:703-714.
3. Rizos E. Tardive dyskinesia in a patient treated with quetiapine. World J Biol Psych 2009; 10:54-57.
164
PB 110
Klozapin Kullanan Bir Grup Hastada Serum Trigliserid Düzeyleri ve Psikopatoloji Þiddeti
Nilay Deniz1, Solmaz Türkcan1, Ahmet Türkcan1
1Brshh
Amaç: Klozapin kullanan hastalarda serum lipid ve kolesterol yüksekliði ile psikopatoloji þiddeti arasýnda ters bir baðlantýnýn
olduðu bildirilmektedir (1,2,3). Çalýþmamýzda hastanemizde izlenen bir grup hastanýn serum lipit düzeyleri ve psikopatoloji
þiddetleri arasýndaki iliþkiyi incelemeyi amaçladýk.
Yöntem: Klozapin kullanan ve BRSHH Psikotik Bozukluklar Merkezi’nde izlenen 67 olgunun serum trigliserid ve kolesterol
düzeyleriyle hastalýk þiddeti arasýndaki iliþki PANSS ölçeði kullanýlarak incelenmiþtir.
Poster Bildiriler
Bulgular: 67 olgunun 14’ünde serum trigliserid (200 mg/dl üzerinde), 19’unda serum total kolesterol (200 mg/dl üzerinde),
8’inde ise her iki deðer de yüksek bulundu. Sadece serum trigliserid düzeyleri yüksek olanlar ile olmayanlar arasýnda ve
sadece serum kolesterol düzeyleri yüksek olanlar ile olmayanlar arasýnda PANSS puanlarý karþýlaþtýrýldýðýnda trigliserid veya
kolestol düzeyleri yüksek olanlarda PANSS puanlarý daha düþük olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlý fark saptanmadý
(P> 0.05). Ancak, serum trigliserid ve kolesterol düzeylerinin birlikte yükseldiði grupla (n=8) diðerleri (n=59) karþýlaþtýrýldýðýnda,
PANSS pozitif belirtiler alt ölçeði puanlarýnda istatistiksel olarak anlamlý bir düþüklük belirlendi. Serum trigliserid ve kolesterolü
birlikte yüksek olan grupta PANSS pozitif alt ölçeði puaný: 12.87± 4.22, diðerlerinde 17.03± 5.60 bulundu (p< 00.5)
Sonuç: Sonuçlar, klozapin kullanan tedaviye dirençli þizofreni hastalarýnda, tek baþýna serum kolesterol veya serum trigliserit
yüksekliklerinin PANSS puanlarýndaki düþmenin bir yordalayýcýsý olmadýðýný; ancak kolesterol ve trigliserit yüksekliklerinin
birlikteliðinin psikopatoloji þiddetinde, özellikle de PANSS pozitif alt ölçeði puanlarýndaki azalmayla paralel gittiðini
göstermektedir.
Kaynaklar:
1. Pande S, Procyshyn RM et al. Do triglycerides modulate the effectiveness of clozapine? Int Clin Psychopharmacol.
2002;17(4):197-9.
2. Dursun SM, Szemis A et al.The effects of clozapine on levels of total cholesterol and related lipids in serum of patients
with schizophrenia: a prospective study. Psychiatry Neurosci. 1999;24(5):453-5.
3. Procyshyn RM, Wasan KM et al. Birmingham CL, Honer WG Changes in serum lipids, independent of weight, are associated
with changes in symptoms during long-term clozapine treatment. J Psychiatry Neurosci. 2007;32(5):331-8
165
PB 111
Klozapin Kullanýmýna Baðlý Agranülositoz Olgusu
Belinda Maþalý1, Yavuz Atýþ1, Doðan Yeþilbursa1
1Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Poster Bildiriler
Klozapin dirençli þizofrenide kullanýlan atipik antipsikotiktir. Diðer antipsikotiklerle karþýlaþtýrýldýðýnda;ekstrapiramidal yan
etkiler yönünden düþük, agranülositoz ve epileptik nöbet yönünden yüksek risk taþýmaktadýr. Agranülositoz riski %0.8’ in
üzerindeyken nötropeni %1.5-2 oranýndadýr.
Olgumuz 50 yaþýnda erkek hasta, 24 yýllýk þizofreni öyküsü mevcut. Saldýrganlýk, uykusuzluk þikayetleri, ajaný olduðunu
ve Allah’la konuþtuðunu söylemesi üzerine acil servise getirilmiþ. Yatarýlarak tedavisi düzenlenen hastanýn psikiyatrik
muayenesinde;affekti irritabl, megalomanik ve perseküsyon hezeyanlarý mevcuttu. Daha önce de hastanede yatarak tedavi
öyküsü olan, tipik ve atipik antipsikotik ilaç tedavilerinden yeterli tedavi yanýt alýnamayan, tedavi uyumu bozulmuþ hastaya
klozapin tedavisi baþlandý, fluphenazine decanoate 25 mg ampul im/15 gün eklendi. Yatýrýlarak tedavisinin birinci ayý
sonunda klozapin 450 mg/gün dozundayken ayaktan tedavisi planlanan hastanýn son hemogramýnda mutlak nötrofil sayýsý
0.49 10³/µl belirlendi. Antipsikotikleri kesilen hastanýn günlük hemogram takiplerinde mutlak nötrofil sayýsý kendiliðinden
hýzla yükseldi. Ýlaç kesiminin 4.gününde mutlak nötrofil sayýsý 1,74.10³, 13.gününde 3,05.10³ idi. Literatürde fluphenazinle
agranülositoz olgusuna rastlanmamýþtýr. Klozapinin agranülositoza yolaçtýðý bilinmekte, oluþma mekanizmasý henüz kesin
olarak açýklanamamaktadýr. Doza baðlý olmadýðýný, idyosenkrotik ilaç reaksiyonu olduðunu gösteren çalýþmalar bulunmaktadýr(2).
Bazý araþtýrmacýlar, spesifik HLA subtipleri ile klozapin tedavisi sýrasýnda agranülositoz oluþmasý arasýnda iliþki olduðunu
belirtmiþtir. Klinik çalýþmalar ve olgu bildirimleri klozapinin neden olduðu granülositopenide G-CSF’nin, kemik iliðindeki
granülosit sayýsýný artýrarak tedavide yararlý olduðunu göstermektedir(3).Öte yandan klozapine baðlý geliþen agranülositozun
genellikle günler içinde düzeldiði bilinmektedir. G-CSF'nin pahalý olmasý, trombositopeni ve allerjik reaksiyonlara neden
olmasý kullanýmý sýnýrlandýrmaktadýr(2). Amacýmýz, kendiliðinden düzelen bu olgu örneði ile agranülositoza yaklaþým ve
tedavisine iliþkin veri saðlamaya dönük çalýþmalarýn gereðini vurgulamaktýr.
Kaynaklar
1. Baldessarini RJ, Frankenburg FR: Clozapine-a novel antipsychotic agent. N Engl J Med 1991; 324:746-754
2. Krupp P, Barnes P. Clozapine associated agranulocytosis risk and etiology. Br J Psychiatry 1992;160(suppl 17):38-40.
3. Dettling M, Cascorbi I, Roots I.Genetic Determinants of Clozapine–Induced Agranulocytosis:Recent results of HLA Subtyping
in a Non-Jewish Caucasian Sample.Arch Gen Psychiatry 2001;58:93-94.
166
PB 112
Konjenital Hipotiroidili Olguda Psikotik Bozukluk
Fatih Canan1, Gökhan Celbek2, Adem Güngör2, Ahmet Ataoðlu1
1Düzce Üniversitesi, Týp Fakültesi, Psikiyatri AD, 2Düzce Üniversitesi, Týp Fakültesi, Dahiliye AD
Amaç: Birçok psikiyatrik bozukluðun hipotiroidi ile iliþkisi ortaya konmuþtur (1). Eriþkin hastalarda hiptiroidizme baðlý psikotik
belirtiler sýklýkla miksödem ile iliþkilidir (2). Konjenital hipotiroidiye baðlý psikiyatrik bozukluk nadiren bildirilmiþtir (3).
Hormon tedavisinin kesilmesini takiben psikotik belirtilier sergileyen ve hormon düzeylerinin normale çekilmesi ile belirtileri
kaybolan konjenital hipotirodili olgu sunulmuþtur.
Poster Bildiriler
Olgu: 26 yaþýnda bayan hasta kliniðimize yaklaþýk 2 haftadýr mevcut olan sosyal izolasyon, takip edildiði ve kötülük göreceði
þeklinde persekutuar hezeyanlar, iþitsel ve görsel halusinasyonlar yakýnmalarý ile ailesi tarafýndan getirildi ve yatarak
izlenmesine karar verildi. Hastanýn týbbi öyküsü sorgulandýðýnda konjenital hipotiroidisi olduðu ve bebekliðinden beri tiroid
hormon tedavisi gördüðü, ancak son 1 aydýr ilaç tedavisini kendi isteði ile kestiði öðrenildi. Yapýlan kan tahlilerinde TSH>
75 mIU/ml, T3: 2,97 mIU/ml, T4: 1,35mIU/ml dýþýnda anormal bulgu saptanmadý. Hastada týbbi duruma baðlý psikotik
bozukluk düþünülerek olanzapin (10 mg/gün) baþlandý. Ýç hastalýklarý konsültasyonu sonrasý levotiroksin (0,2 mg/gün)
tedavisine yeniden baþlanmasý kararlaþtýrýldý. Tedavinin 2. Haftasýnda psikotik belirtilerde belirgin gerileme oldu. 4. Hafta
sonunda TSH: 1,05 mIU/ml gelmesi ve bulgularýn tamamen ortadan kaybolmasý nedeniyle olanzapin tedavisi kesildi ve hasta
ayaktan izlenmek üzere taburcu edildi.
Tartýþma: Olgumuzda tiroksin tedavisinin kesilmesinden 2 hafta sonra ortaya çýkan psikotik belirtiler olmuþtur. Bu tabloya
dolaþýmdaki tiroksin düzeyindeki ani düþüþün serebral katekolaminler üzerine etkisi yol açabilir. Olgumuzda hipotiroidiye
baðlý miksödem yerine psikotik belirtilerin ortaya çýkmýþ olmasý konjenital hipotiroidizmi olan hastalarda hormon düzeylerinde
düþüþün erken dönemde psikiyatrik bulgulara yatkýnlýk ile iliþkili olduðunu düþündürmekle birlikte bu konuda geniþ çaplý
çalýþmalara ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar
1. Peiris AN, Oh E, Diaz S. Psychiatric manifestations of thyroid disease.South Med J. 2007; 100(8):773-774.
2. Logothetis J. Psychotic behaviour as the indicator of adult myxodema. J Nerv Ment Dis 1963; 136:1561-8.
3. Mahendran R. Hypomania in a patient with congenital familial hypothyroidism and mild mental retardation Singapore
Med J. 1999;40(6):425-427.
167
PB 113
Olanzapine Baðlý Bir Çekilme Diskinezisi ve Süpersensitivite Psikozu Olgusu
Mehmet Güdük1, Hakan Karaþ2, Ömer Saatçioðlu2
1Bakýrköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Saðlýðý Ve Sinir Hastalýklarý Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2Bakýrköy Prof. Dr.
Mazhar Osman Ruh Saðlýðý Ve Sin
Poster Bildiriler
Amaç: Tardiv (geç) diskinezi, antipsikotiklerin uzun süreli kullanýmýna baðlý olarak ilaç kullanmayý sürdürürken veya ilacýn
kesilmesinden kýsa bir süre sonra ortaya çýkan istemsiz, yineleyici ve amaçsýz hareketlerle belirgin nöromusküler bir sendromdur
(1). Tardiv diskinezinin alt tipi olan çekilme diskinezisinde antipsikotik kullanmaktayken anormal istemsiz hareket göstermeyen
hastalarýn bir kýsmýnda ilaç dozunun hýzlý azaltýlmasý ya da aniden kesilmesi sonrasýnda anormal hareketler ortaya çýktýðý
görülür (2). Sýklýkla tardiv diskineziyle birlikte görülen süpersensitivite psikozunun oluþumundan benzer mekanizmalar
sorumlu tutulmaktadýr (3). Bu olguda çekilme diskinezi ve süpersensitivite psikozu tartýþýlmýþtýr.
Olgu: Ýki yýllýk hastalýk öyküsü olan ve ani baþlayan, kötülük yapýlacaðý, öldürüleceði korkusu ve þüphelenme þikayetleri bulunan
59 yaþýnda erkek hastanýn tedavisi olanzapin 10 mg/gün, sertralin 50 mg/gün ve klorpromazin 100 mg/gün olarak
düzenlenmiþ. Ýlaçlarý düzenli olarak kullandýðý öðrenilen ve kýsa süre sonra þikâyetlerinde belirgin gerileme olduðu söylenen
hastanýn, diðer ilaçlarý kesilerek sadece olanzapin kullanýmý önerilmiþ. BTA psikotik bozukluk tanýsýyla olanzapini 21 ay
boyunca ayný dozda kullanmaya devam eden hasta, ilaçlarýný ani olarak kestikten iki hafta sonra takip edilme, öldürülme
korkusu ve kendisine zarar verileceði þüpheleri ile acil servise baþvurdu. Hastanýn aðzýnda “sakýz çiðner gibi” istemsiz
hareketleri vardý. Olanzapin ayný dozda baþlandý. Bir hafta sonra istemsiz hareketlerinin kaybolduðu ve psikotik belirtilerinde
kýsmen azalma olduðu saptandý.
Sonuç: Tipik antipsikotiklerin kesilmesinde görülen bu klinik tablo olanzapin gibi diðer atipik antipsikotiklerde de ortaya
çýkabilir (3). Olgumuz, nöroleptiklerin kesilmesi sýrasýnda ortaya çýkabilecek psikotik belirtilerin alevlenebileceðine ve
diskineziye dikkat çekmektedir.
Kaynaklar
1. American Psychiatric Association. Tardive dyskinesia: a task force report of the American Psychiatric Association. Washington
DC: American Psychiatric Association, 1992.
2. Treatment of withdrawal dyskinesia. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 2005; 44:1102-1103.
3. Chouinard G, Chouinard VA, Atypical Antipsychotics: CATIE Study, Drug-Induced Movement Disorder and Resulting Iatrogenic
Psychiatric-Like Symptoms, Supersensitivity Rebound Psychosis and Withdrawal Discontinuation Syndromes. Psychother
Psychosom 2008; 77:69–77.
168
PB 114
Olanzapinle Tedavi Edilen Delusyonel Parasitosis: Vaka Sunumu ve Gözden Geçirme
Betül Okat1, Gülþen Ýskender2, Kamuran Türker (Sayýlýr)2, Cihat Ogan2, Recep Tütüncü3
1Ankara Dr.Abdurrahman Yurtarslan Onkoloji EAH Psikiyatri Kliniði, 2Ankara Onkoloji EAH Enfeksiyon Hast. Kliniði, 3Ankara
Etimesgut Asker Hastanesi Psikiyatri Bölümü
Giriþ: Deluzyonel parasitosis (DP), týp literatüründe 1 yüzyýldan daha uzun bir süredir bilinen ve hastalarda vücutlarýnýn
parazit veya küçük canlýlarla enfekte olduðuna dair sabit ve de deðiþtirilemez yanlýþ bir inancýn varlýðý ile karakterize olan
psikiyatrik bir durumdur [1, 2].DP in tipik antipsikotikler ile tedavisine dair çok sayýda yayýn mevcutken, atipik antipsikotikler
ve bu grupta yer alan olanzapinle ilgili az sayýda vaka bildirimi bulunmaktadýr [3].
Hastanýn fizik muayene ve laboratuvar bulgularý, görüntüleme tetkikleri ve elektroensefalografi (EEG) sonuçlarý normaldi.Ruhsal durum muayenesinde ise; hastanýn duygudurumunun anksiyöz-gergin olduðu ve düþünce içeriðinde somatik
tipte sanrýlarýn olduðu tespit edilmiþtir.
Poster Bildiriler
Vaka: 54 yaþýnda bayan hasta vücudunda, derisinin altýndan baþlayarak barsaklarýna ve baþýna doðru hareket eden dev
bir solucanýn varlýðý düþüncesi ile enfeksiyon hastalýklarý bölümünden psikiyatri polikliniðine gönderilmiþtir.Hastada 1 haftadýr
solucanýn neden olduðunu düþündüðü perine bölgesinde aðrý ve basýnç hissi ile birlikte huzursuzluk, uykusuzluk yakýnmalarý
mevcuttu.
Psikiyatrik deðerlendirme, psikolojik test ( WAIS, MMPI, Beier cümle tamamlama ) sonuçlarý ve organik etyolojilerin ayýrdedilmesine yönelik olarak yapýlan tüm tetkikler neticesinde hastaya primer deluzyonel parasitosis tanýsý konulmuþtur.Hastaya
olanzapine 5 mg/gün baþlanarak, takip eden haftalýk vizitlerde 20 mg/gün dozuna yükseltilmiþtir. 6 hafta sonra hastada
vücudunda dolaþtýðýný düþündüðü solucana dair kuvvetli inancýn yerini þüpheye býraktýðý , 10. hafta sonunda ise bu düþüncenin
tamamen ortadan kalktýðý saptanmýþ ve “tam remisyon” saðlanmýþtýr.
Sonuç: Burada, alýþýlmýþýn dýþýnda ve nadir görülen somatik tip sanrýlarýn ciddi fiziksel veya ruhsal bir hastalýðýn belirtisi olabileceði vurgulanmýþtýr. Bu hastalar, bir psikiyatristtenten ziyade yakýnmalarý doðrultusunda diðer alanlarda çalýþan
hekimlere baþvurmaktadýrlar.
DP tedavisinde, atipik antipsikotiklerin kullanýmý düþük yan etki profillerine sahip olmalarý nedeniyle önemlidir ve bu konuda
kapsamlý çalýþmalar gerekmektedir.
Kaynaklar:
1. Thibierge, G.Les acrophobes.Rev Gen Clin Ther 1894;32:373-376.
2. de Leon J, Antelo RE, Simpson G.Delusion of parasitosis or chronic tactile hallucinosis:hypothesis about their brain
physiopathology.Compr Psychiatry 1992;33:25-33.
3. Meehan WJ, Badreshia S, Mackley CL.Successful treatment of delusions of parasitosis with olanzapine.Arch Dermatol
2006;142:352-355.
169
PB 115
Olfaktör Referans Sendromu: Bir Olgu Sunumu
Haluk Aksu1, Emine Ebru Aksu2, Abdulkadir Tabo2, Ömer Saatçioðlu2
1BRSHH, 2Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Poster Bildiriler
Giriþ: Olfaktör referans sendromunda (ORS), kiþi bedeninin çok kötü koku yaydýðýna ve bu nedenle insanlarýn kendisi hakkýnda
olumsuz fikirler taþýdýðýna inanýr (1,2). ORS, DSM-IV’ te sanrýsal bozukluk somatik alt tipi altýnda ele alýnmaktadýr (3). ORS
tedavisinde üzerinde durulan ve etkinliði kanýtlanmýþ olan ilaç pimozid olup seçici serotonin geri alým inhibitörleri ve risperidonla
da baþarýlý sonuç bildirilmektedir (1,2). Bu sunumda, olanzapinle tam düzelme saðlanan ORS olgusu tartýþýlmýþtýr.
Olgu: 32 yaþýnda, erkek, bekâr hasta. Hastanemiz polikliniðine cinsel bölgesinden kötü koku yaydýðý ile ilgili þikâyetle
baþvurdu. Genital bölgesinden koku yaydýðý için insanlarla bir araya gelemediðini, evden dýþarý çýkamadýðýný hatta çalýþtýðý
yerden ayrýlarak sadece bir yakýnýnýn yanýnda çalýþabildiðini belirtiyor. Psikiyatrik muayenesinde affekti depresif ve sýkýntýlýydý.
Düþünce içeriðinde referans, deðersizlik fikirleri ve somatik hezeyaný vardý. Varsaný tarif etmiyordu. Laboratuar bulgularý
ve EEG normaldi. MMPI ve Rorschach test protokolünde obsesif kiþilik özellikleriyle kiþiler arasý iliþkilerde yetersizliklerin
belirgin olduðu psikotik bulgular tespit edildi. Majör depresyon ve ORS tanýlarý konan hastaya paroksetin 20mg/gün ve
pimozid 4mg/gün baþlandý. Pimozid ile ekstrapramidal sistem yan etkisi geliþmesi ve düzelme saðlanamamasý nedeniyle
Olanzapin 2,5 mg/gün baþlandý. 2 hafta sonra yanýt alýnamamasý üzerine 5 mg/güne yükseltildi. Hastanýn klinik izleminde
koku hezeyaný büyük ölçüde azalan hasta artýk uzak seyahatlere gidebildiðini ve insanlarla iletiþiminde kendisini daha rahat
hissettiðini belirtiyordu.
Tartýþma ve Sonuç: Genelde ORS’ de semptomlar primer deðil hastalýða sekonder olarak geliþir (1,2). Bizim hastamýzda da
depresyon ORS’ ye sekonder olarak geliþmiþtir. Çalýþmalar ORS’de depresyonun önemli bir klinik olay olduðunu ve tedavi
edilmemiþ hastalarda suisid riskine dikkat çekmektedir (1,2,3). Olgumuz, ORS de antidepresanlarýn yaný sýra (1,2,3) düþük
doz atipik nöroleptiklerin kullanýlmasýnýn yarar saðlayabileceðini göstermektedir.
Kaynaklar
1. Bishop ER. Monosymptomatic hypocondriaasis. Psychosomatics 1980; 21:731–747
2. Pryse-Philips W. An olfactory reference syndrome. Acta Psychiatr Scand 1971; 47:484-509
3. Munro A. Treatment of Monosymptomatic hypocondriac psychosis with imipramin CanJ Psychiaty 1983:28:236-237
170
PB 116
Paylaþýlmýþ Psikoz ve Adli Yönleri; Olgu Sunumu
Vesile Altýnyazar1, Gökhan Salkým
1Adnan Menderes Üniversitesi
1. Shimizu M, Kubota Y, Toichi M, Baba H. Folie à deux and shared psychotic disorder. Curr Psychiatry Rep. 2007 Jun;9(3):2005. Review.
2. Uzun Ö., Ceran A., Özþahin A. Folie A Trois: Olgu Sunumu. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2005;15:27-30
3. Joshi KG, Frierson RL, Gunter TD. Shared psychotic disorder and criminal responsibility: a review and case report of folie
à trois. J Am Acad Psychiatry Law. 2006;34(4):511-7
Poster Bildiriler
Paylaþýlmýþ psikotik bozukluk ya da diðer adý ile folie a deux nadir görülen bir klinik tablodur. Temel özelliði sanrýlarýn bir
kiþiden diðerlerine aktarýlmasýdýr.1,2 Bu yazýda anne ve kýz çocuktan oluþan iki kiþilik bir ailede folie a deux olgusunun
sunumu amaçlanmýþtýr. Bu ailede birincil olgu olan anneye paranoid tip þizofreni tanýsý konmuþ olup, annenin kötülük görme
içerikli sanrýlarý kýzý tarafýndan paylaþýlmaktadýr. Anne yaklaþýk olarak son 10 yýldýr tedavi almamakta ve kýzýyla birlikte
sosyal olarak izole bir yaþam sürmektedir. Aile, son 2 yýldýr yeni taþýndýklarý mahallede uyum güçlüðü yaþamýþ ve annenin
persekütif sanrýlarý yoðunlaþmýþtýr. Ayný sanrýlar kýzý tarafýndan da giderek artan bir oranda paylaþýlmýþtýr. Sanrýlarý
doðrultusunda çevreyle yaþadýklarý çatýþmalarýn sonucunda adli makamlarca her iki olgu kýsýtlanma talebiyle yargýlanmýþ
ve kýsýtlanmýþlardýr. Mahkemece durumlarýnýn tekrar deðerlendirilmesi amacýyla kliniðimize gönderilen hastalar yatýrýlarak
izlenmiþtir. Anneye risperidon 2 mg/g tedavisi baþlanmýþ, kýzý ise ilaçsýz takip edilmiþtir. Annenin sanrýlarýn azalmasý sonrasý
kýzýnýn psikotik bulgularýnýn tamamen ortadan kalktýðý gözlenmiþtir. Bu baðlamda paylaþýlmýþ psikotik bozukluðun taný ve
tedavi özellikleri ve adli yönleri tartýþýlmýþtýr.3
171
PB 117
Þizoaffektif Bozukluk ve Gilbert Sendromu Birlikteliði: Olgu Sunumu
Birmay ÇAM1, Almýla Erol1, Nermin Tenekeci1, Demet Gülpek1, Levent Mete1
1Ýzmir Atatürk Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Poster Bildiriler
Giriþ: Ýdiopatik unkonjuge hiperbilirubinemi (Gilbert sendromu) dünyada %3-7 arasýnda görülen yaygýn, benign konjenital
hiperbilirubinemidir. Ýnutero yada erken postnatal dönemde hiperbilirubineminin nörotoksik olup þizofreniye yatkýnlýk ile
iliþkili olabileceði, bu durumun da þizofreninin nörogeliþimsel hipotezini desteklediði belirtilmektedir (1). Þizofreni hastalarýnýn
ilaç kullanýmýndan baðýmsýz diðer psikiyatrik hastalara ve saðlýklý kontrollere göre yüksek sýklýkta hiperbilirubinemi
gösterdikleri bildirilmiþtir (2). Gilbert sendromu olan þizofreni hastalarýnýn Gilbert sendromu olmayan þizofreni hastalarýna
ve saðlýklý kontrollere göre hipokampusta önemli derecede düþük NAA/Cr ve ml/Cr’ye sahip olduðu, bu durumun unkonjuge
bilirubinin hipokampusun nöronal ve glial yapýsýný etkilemesiyle açýklanabileceði belirtilmektedir (1).
Olgu: 24 yaþýnda erkek hasta. Ýki yýldýr þizoaffektif bozukluk tanýsý bulunan, yatýþýnda üç haftadýr ilaç kullanýmý olmayan
hastanýn manik bulgularý, referans ve perseküsyon sanrýlarý mevcuttu. Tetkiklerinde indirekt bilirubin:5,70; direkt bilirubin:0,7
idi. Hastaya Lithuril 900mg/gün ve Zyprexa velotab 10mg/gün tedavisi baþlandý. Gastroenteroloji tarafýndan konsülte edilen
hastanýn bulgularýnýn Gilbert hastalýðýný desteklediði belirtildi. Tedavi ile irritabilitesi, psikotik bulgularý yatýþan hastanýn
takibinde indirekt bilirubin düzeyi: 1,50’ye; direkt bilirubin düzeyi: 0,36’ya geriledi.
Tartýþma: Þizofreni ve Gilbert sendromu birlikteliði olan bir vaka bildiriminde psikozun alevlenmesi ve tedavisi ile bilirubin
düzeyinin yükselmesi ve düþmesi arasýnda korelasyon saptanmýþtýr (3). Bizim vakamýzda da þizoaffektif bozukluk tanýsý
olmakla beraber irritabilitenin yatýþmasý ile bilirubin düzeylerindeki düþme korele seyretmiþtir. Geniþ hasta gruplarý ile Gilbert
hastalýðý iliþkisinin araþtýrýlmasý etyolojik açýdan yararlý olabilir.
Kaynaklar:
1. Miyaoka T, Yasukawa R, Mizuno S, Sukegawa T, Inagaki T, Horiguchi J, Seno H, Oda K, Kitagaki H. (2005). Proton magnetic
resonance spectroscopy (1H-MRS) of hippocampus, basal ganglia and vermis of cerebellum in schizophrenia associated with
idiopathic unconjugated hyperbilirubinemia (Gilbert’s syndrome). Journal of Psychiatric Research, 39:29-34.
2. Muller N, Schiller P, Ackenheil M. (1991). Coincidence of schizophrenia and hyperbilirubinemia. Pharmacopsychiatry,
24:225-228.
3. Molina Ramos R, Villanueva Curto S, Molina Ramos JM. (2006). Gilbert’s syndrome ans schizophrenia. Actas Esp. Psiquiatr.
34(3): 206-208.
172
PB 118
Þizofrenide Klozapin Tedavisine Modafinil Eklenmesi Ýle Ortaya Çýkan Hipomani
Suzan Özer1, Baþaran Demir2
1Hacettepe Üniversitesi, 2Hacettepe
Amaç: Modafinil gündüz uykululuðu ile giden klinik durumlarýn tedavisinde kullanýlan bir ilaçtýr (1). Þizofrenide antipsikotiklere
baðlý geliþen uykululuðu azaltmak için kullanýlabileceði bildirilmiþtir (2). Bu sunumda klozapin tedavisine eklenen modafinille
geliþen hipomani tablosu tartýþýlacaktýr.
Yöntem: 31 yaþýnda þizofreni tanýsýyla yatýrýlarak izlenen ve klozapin tedavisine modafinil eklenen hastanýn, uykuluk düzeyi
Epworth uykuluk ölçeði (EUÖ) ile, sonrasýnda geliþen hipomani, Young mani derecelendirme ölçeði (YMDÖ) ile izlenmiþtir.
Poster Bildiriler
Bulgular: Klozapin baþlanarak 400mg/güne yükseltildi. Bu dozda EUÖ puaný 17’ydi. Tedavinin 30. gününde gün içerisinde
yoðun uykululuktan yakýnan hastaya 200 mg/gün modafinil baþlandý. Ertesi gün EUÖ puaný 2’ydi. Üçüncü günde neþelilik
hali ve hareketliliði, yüksek sesle ve hýzlý konuþmalarý, servis ekibi ve diðer hastalar ile tartýþmalarý olduðu gözlendi. YMDÖ
ile deðerlendirilen mani puaný 4. günde 28’di. Modafinil 100mg’a ve 7. günde (YMDÖ : 30) 50mg’a inildi. Onbirinci
günde YMDÖ puaný 7’ye düþtü. Hipomanisi yatýþtýðý ve 50mg/gün modafinille uykululuk yakýnmasý düþük düzeylerde (EUÖ:
7 ) seyrettiði için tedavi 400mg/gün klozapin ve 50mg/gün modafinil þeklinde sürdürüldü.
Sonuç: Þizofrenide modafinil eklenmesi ile psikozda hafif bir kötüleþme olabildiði bildirilmiþ (2) ancak þu ana kadar manikhipomanik uyarýlma bildirilmemiþtir. Bipolar depresyonda eklenmesi ile 3-4 saat süren mani-benzeri tabloya yol açtýðý, ancak
bunun modafinil kullanýmýný etkilemeyeceði bildirilmiþtir (3). Bu olgu sunumunda þizofrenide tedaviye dirençli hastalarda
etkin bir antipsikotik olan klozapine modafinil eklenmesi, risk ve yarar dengesi açýsýndan tartýþýlacaktýr.
1. Valentino RM, Foldvary Schafer N. Modafinil in the treatment of excessive daytime sleepiness. Cleve Clin J Med 2007;
74: 561-6
2. Saavedra-Velez C, Yusim A, Anbarasan D. J Clin Psychiatry 2009; 70:104-12.
3. Fountoulakis KN, Siamouli M, Panagiotidis P. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry 2008; 32:891-2.
173
PB 119
Þizofrenide Klozapin Tedavisine Modafinil Eklenmesi: Beþ Hastanýn Sonuçlarý
Suzan Özer1, Mustafa Çelik2, Baþaran Demir3
1Hacettepe Üniversitesi, 2Adýyaman Devlet Hastanesi, 3Hacettepe
Poster Bildiriler
Amaç: Modafinil gündüz uykululuðu ile giden klinik durumlarýn tedavisinde kullanýlan bir ilaçtýr (1). Þizofrenide antipsikotiklere
baðlý geliþen uykululuðu azaltmak için kullanýlabileceði bildirilmiþtir (2). Bu sunumda þizofreni hastalarýnda klozapine eklenen
modafinilin uykululuk düzeylerine etkisi tartýþýlacaktýr.
Yöntem: Serviste yatýrýlarak izlenen þizofreni tanýsý alan beþ hastaya klozapin baþlanmýþ, bazal, klozapin baþlanmasý ve
modafinil eklenmesi sonrasýnda uykululuk düzeyleri Epworth uykuluk ölçeði (EUÖ) ile deðerlendirilmiþtir. EU֒nde 10’un
üzeri aþýrý gündüz uykululuðu olarak deðerlendirilmektedir (3). Tekrarlayan ölçümler Friedman testi, ikili karþýlaþtýrma
Wilcoxon rank testi ile analiz edilmiþtir.
Bulgular: Modafinilin (200mg/gün) eklendiði dönemde ortalama klozapin dozu 360 (SS: 119.37)mg/gün’dür. Bazal EUÖ
(3.8±2.78), klozapin sonrasý (modafinil öncesi EUÖ: 13.2± 4.27) ve modafinil sonrasý EUÖ (9±3.31) puanlarý Freidman
testi ile karþýlaþtýrýldýðýnda anlamlý farklýlýk saptanmýþtýr (ki-kare 8.4 df=2 p= 0.015). Ýkili karþýlaþtýrmalar sonucunda bazal
EUÖ ve modafinil öncesi EUÖ (Z=-2.032, p=0.042) ve bazal EUÖ ve modafinil sonrasý EUÖ (Z=-2.032, p=0.042) arasýnda
anlamlý farklýlýk saptanmýþ, ancak modafinil öncesi ve sonrasý EUÖ puanlarý arasýndaki fark (Z=-1.48 p>0.05) anlamlýlýk
düzeyine ulaþmamýþtýr. Ancak beþ hastanýn dördünde EUÖ puanlarýnda modafinil sonrasý azalma olmuþ, üçünde kesme deðeri
olan 10’un altýna inmiþtir.
Sonuç: Bu hasta grubunda modafinil sonrasýnda uykuluk düzeyi EUÖ için kesme noktasýnýn altýna inmiþ, ancak modafinil
öncesi ve sonrasý uykululuk düzeyi karþýlaþtýrýldýðýnda anlamlý farklýlýk bulunmamýþtýr. Uykululuðu azaltmak amacý ile
klozapine modafinil eklenmesinin büyük örneklemli plasebo kontrollü çalýþmalarla test edilmesi gereklidir.
1. Valentino RM, Foldvary Schafer N. Modafinil in the treatment of excessive daytime sleepiness. Cleve Clin J Med 2007;
74: 561-6
2. Saavedra-Velez C, Yusim A, Anbarasan D ve ark. J Clin Psychiatry 2009; 70:104-12.
3. Aðargün MY, Çilli AS, Kara H ve ark. Epworth Uykululuk Ölçeðinin Geçerliði ve Güvenilirliði Türk Psikiyatri Derg 1999; 10: 261267
174
PB 120
Þizofreniden Ýyileþmede Depresif Bulgular ve Aile Yükü
Vesile Altýnyazar1, Gökhan Salkým2, Vesile Altýnyazar2, Saliha Ildýrlý2, Sevinç Ýnal2
1Adnan Menderes Üniversitesi, 2
Poster Bildiriler
Depresif semptomlar ve sendromlar kronik þizofreni hastalarýnda sýklýkla görülür ve mevcut hastalýðý önemli ölçüde
kötüleþtirebilir.1,2 Klinik olarak subsendromal depresif sendromlarýn þizofreni hastalarýnda tam bir major depresif epizottan
daha sýk görüldüðü bildirilmektedir.3,4 Bu çalýþmada þizofreninin gidiþi sýrasýnda depresif bulgularýn görülmesi ve bunlarýn
klinik ve sosyodemografik parametrelerle iliþkisinin araþtýrýlmasý hedeflenmiþtir. Çalýþma Adnan Menderes Üniversitesi T.F.
Psikiyatri Anabilim Dalý, Psikotik Bozukluklar Birimi’nde takip edilen DSM-IV’e göre þizofreni, þizoaffectif bozukluk, sanrýsal
bozukluk tanýlarýný alan toplam 63 hasta ile geriye dönük olarak, hasta kayýtlarýnýn incelenmesiyle yapýlmýþtýr. Hastalarýn
baþvurularý sýrasýndaki depresif bulgularýn varlýðý, intihar giriþimi öyküsü (p=0.037), intihar giriþimi sayýsý (p=0.058), PANSS
toplam puaný (p=0.003), PANSS negatif belirtiler puaný (p=0.025), PANSS genel psikopatoloji (p<0.001) ve remisyona
ulaþma (p=0.008) ile iliþkili bulunmuþtur. Ayrýca hastadaki depresif bulgularýn ailede psikoz öyküsü ile (p=0.002) iliþkili
olduðu gözlenmiþtir. Psikoz aile öyküsü ayrýca hastalardaki intihar giriþimi öyküsü (p=0.045) ve geçmiþteki intihar giriþimi
sayýsý (p=0.014) ile iliþkili bulunmuþtur. Bununla birlikte psikoz aile öyküsü hastalýðýn baþlangýç þekli, önde giden bulgular,
antipsikotik tedavisine cevap ile iliþkili bulunmamýþtýr. Örneklemimiz küçük olmak birlikte bulgularýmýz þizofreninin seyrinde
ve remisyona ulaþmada depresif bulgularýn önemini akla getirmektedir. Ayrýca bulgularýmýz, psikoz aile öyküsü bulunan
hastalarýn depresif bulgular ve intihar açýsýndan psikoz aile öyküsü olmayanlardan daha fazla risk altýnda
bulunduklarýný düþündürmektedir.
1. Zisook S, McAdams LA, Kuck J, et al. 1999. Depressive symptoms in schizophrenia. Am J Psychiatry 156: 1736–1743.
2. Zisook S, Nyer M, Kasckow J, Golshan S, Lehman D, Montross L. 2006. Depressive symptoms in patients with chronic
schizophrenia. Schizophr Res 86: 226–233.
3. Kasckow J, Zisook S. 2008. Co-occuring depressive symptoms in the older patients with schizophrenia. Drugs Aging 25:
631–647.
4. Jin H, Zisook S, Palmer BW, et al. 2001. Association of depressive symptoms and functioning in schizophrenia: a study in
older outpatients. J Clin Psychiatry 62: 797–803.
175
PB 121
Taný Karmaþasý Olan Bir Olguda Semptomatik Elektrokonvülsif Tedavi Uygulanmasý
Mihrimah Gürýþýk1, Esra Etyemez2, Damla Alp2, Behçet Coþar2, Aslýhan Sayýn2
1Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi, 2GÜTF
Poster Bildiriler
Giriþ: EKT beyinde ritmik bir elektrik aktivitesi oluþturmasý sonrasýnda belirgin terapötik etkinliði olan bir tedavi yöntemidir.
Günümüzde EKT en sýk mani, þizofreni ve diðer psikotik bozukluklar ve ender olarak da bazý nöropsikiyatrik bozukluklarda
kullanýlmaktadýr.Yaþamý tehdit eden durumlar, tedavinin aciliyeti, ilaç tedavisine yanýtsýzlýk/intolerans ve ilaç tedavisinin
risklerinin fazla olmasý temel EKT endikasyonlarýný oluþturur. Aþaðýda her iki yatýþýnda farklý tanýlar alan hastaya semptomatik
EKT uygulanmasý anlatýlmýþtýr.
176
Olgu: 64 yaþýnda, bayan hasta 1.5 yýldýr var olan yalnýz kalamama, yemek yememe, uykusuzluk, kilo kaybý, kendine
bakýmda azalma, garip sesler çýkarma/öðürme , karnýnda bir kitle olduðunu düþünme þikayetleriyle yatýrýldý. Hasta
öðürerek karnýndaki kitleyi çýkarmaya çalýþtýðýný ifade ediyordu. Yapýlan kan tetkiklerinde, abdominal usg, BT, beyin MR’ýnda
þikayetlerini açýklayacak organik etyoloji saptanmadý. Somatik tip sanrýsal bozukluk düþünülerek hastaya olanzapin 10mg
velotab, fluanksol depot baþlandý. Semptomlarýnda gerileme gözlenmemesi, oral alým reddinin devam etmesi üzerine hastaya
8 seans EKT yapýldý. Tedavi sonrasý hastanýn semptomlarýnda belirgin düzelme, kendine bakýmda artma gözlendi. Hasta
olanzapin 20mg/gün, fluanksol depot 15 günde 1 tedavisiyle taburcu edildi. Taburculuk sonrasý ilaç uyumu bozulan hasta
4ay sonra benzer þikayetlerle servise tekrar yatýrýldý. Dezorganize davranýþlarý ön planda olan hastaya klozapin 200mg
verildi. Psikotik özellikli depresyon düþünülerek duloksetin 60mg/gün eklendi. Semptolarýnda gerileme olmamasý, agranülositoz
geliþmesi üzerine klozapin kesildi , olanzapin eklenerek hastaya 8 seans EKT yapýldý. Semptomlarýnda belirgin düzelme
gözlenmesi üzerine hasta duloksetin 60mg, olanzapin 20mg ile taburcu edildi.
Kaynak
1. Nesrin Buket TOMRUK, Timuçin ORAL, (2007) Elektrokonvulsif tedavinin klinik kullanýmý: Bir gözden geçirme, Anadolu
psikiyatri dergisi
PB 122
Tedaviye Dirençli Þizofrenide Aripiprazol ve EKT Birlikte Kullanýmýnda Belirtilerde Artýþ
Fatma Akyüz1, Ezgi Yýldýrým2, Alkin Yýlmaz2, Þakire Erek2, Münevver Hacýoðlu2, Ömer Saatcioðlu2
1Bakýrköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Saðlýðý Ve Sinir Hastalýklarý Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2Bakýrköy Prof. Dr.
Mazhar Osman Ruh Saðlýðý Ve Sin
Giriþ: Þizofreni hastalarýnda antipsikotik tedavi ya da elektrokonvülsif terapi (EKT) uygulamasý (1) sýrasýnda klinik durumda
kötüleþme ya da psikotik semptomlarýn tekrarlamasýna ve belirtilerin artmasýna “dönme” (switching) denmektedir (2). Amaç:
Bu olguda, tedaviye dirençli þizofrenide aripiprazole ve EKT tedavisi sýrasýnda belirtilerin artmasý tartýþýlmýþtýr.
Poster Bildiriler
Olgu: Uykusuzluk, saldýrganlýk, kendi kendine konuþma, þüphecilik yakýnmasýyla acil servise baþvuran 33 yaþýndaki kadýn
hasta kronik þizofreni tanýsý ile yatýrýldý. Hastaya haloperidol enjeksiyon 20mg/gün baþlandý. Hastanýn baþlangýç CGI puaný
6 ve PANS puaný 122 idi. Tam düzelme görülmemesi üzerine olanzapin enjeksiyon 20mg/gün tedavisine geçildi. Daha sonra
olanzapin kesilerek ketiyapin 1200 mg/gün tedaviye eklendi. Belirtilerde düzelme olmayan ve hezeyanlarý yoðun olarak
devam eden hastaya EKT tedavisi baþlandý. EKT tedavisi süresince haloperidol kesilerek ketiyapin 600 mg/gün devam edildi.
Kýsmi düzelme olan hastada sedasyonun artmasý üzerine ketiyapin kesildi ve aripiprazol 10mg/gün tedaviye eklendi. EKT
nin 7. seansýnda psikotik belirtilerde belirgin artýþ görüldü. Aripiprazole tedavisi kesildi. Hastanýn EKT tedavisi 18. seansa
tamamlandý. Hastanýn CGI puaný 5 ve PANS puaný 108 idi. Klinik deðerlendirme sonrasýnda klozapin baþlandý. Klozapin 300
mg/gün dozuna çýkýldý. Hastanýn CGI puaný 3 ve PANS puaný 59 idi. Belirtilerde düzelme olan hastaya ayaktan tedavi
kontrolleri için randevu verildi.
Tartýþma ve Sonuç: Aripiprazole kullanan þizofreni hastalarýnda psikotik belirtilerde alevlenmenin olmasý ve klinik kötüleþmenin
görülmesi mümkündür (1). Ayný durum EKT tedavisinde de olabilir (3). Bu olguda tedavi sýrasýnda kötüleþmenin ortaya
çýkmasýnýn kombine tedaviye mi, yoksa aripiprazolün etkisine mi baðlý olduðu tartýþýlmýþtýr.
Kaynaklar
1. Tharyan P, Adams CE. Electroconvulsive therapy for schizophrenia, Cochrane Database Syst Rev 2002; CD000076
2. Lin HC, Chong MY, Lee Y ve ark. Switching of antipsychotics to aripiprazole in the treatment of schizophrenia. Chang Gung
Med J 2009; 32(4):409-416. 3. Baghai TC, Marcuse A, Brosch M ve ark. The influence of concomitant antidepressant medication on safety, tolerability
and clinical effectiveness of electroconvulsive therapy. World J Biol Psych 2006; 7(2): 82-90.
177
PB 123
Türkiye'de Psikotik Bozukluklar Epidemiyolojisi: Yaygýnlýk Tahminleri ve Kurum Baþvurularý Üzerine Sistematik
Bir Gözden Geçirme
Ý. Tolga Binbay1, Halis Ulaþ2, Hayriye Elbi3, Köksal Alptekin2
1Ege Üniversitesi Týp Fakültesi, 2Dokuz Eylül Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri, 3Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri
AD
Poster Bildiriler
Amaç: Yakýn zamanlý yayýnlar psikotik bozukluklarýn (PB) daðýlýmýnda ülkelere, bölgelere ve kentsel alanlarda semtlerin
toplumsal özelliklerine göre farklýlýklar olduðuna iþaret etmektedir (1). Bu gözden geçirmede, Türkiye’de PB için bildirilmiþ
yaygýnlýk tahminlerini ve baþvuru oranlarýný bir arada deðerlendirip daðýlým özelliklerini incelemektir.
Yöntem: 1990-2008 arasýnda PB ilgili olarak yaygýnlýk tahmini ya da ayaktan veya yatan hasta baþvuru oranlarý bildiren
makale ve bildiriler dâhil edilmiþtir. Ýlgili araþtýrmalarýn saptanmasý için MEDLINE ve PsychINFO veritabanlarý ([schizo* ya
da psych*] ve Turkey) kalýbýyla, Türk Týp Dizini ve Türk Psikiyatri Dizini ise ([þizofreni ya da psikoz] ve [epidemiyoloji ve
yaygýnlýk]) kalýbýyla taranmýþtýr. Ulusal kongrelerin bildiri özetleri, ulusal tez dizini ve dâhil edilen araþtýrmalarýn kaynakça
bölümleri olasý ek yayýnlar için taranmýþtýr. Sonuçlar 100 ya da 1000 kiþide yaygýnlýk tahminleri ve baþvuru oranlarý olarak
sunulmuþtur.
Bulgular: 8 kesitsel (4 genel toplum ve 4 özel grup [evsizler, mahkumlar, üniversite öðrencileri]) yaygýnlýk tahmini, 21
ayaktan baþvuru, 20 yatan hasta baþvurusu oraný bildiren 49 araþtýrma dâhil edilmiþtir. Genel toplumda þizofreni yaþamboyu
yaygýnlýðý 9,0/1000 (Standart hata [SH]: 1,2; %95 güven aralýðý [GA]: 6,6-11,3) ve psikotik belirti yaygýnlýðý 36,5/1000
(SH: 5,0; %95 GA: 24,7-44,9) olarak saptanmýþtýr. Psikoz yaygýnlýðý üniversite öðrencilerinde, mahkûmlarda ve evsizlerde
daha yüksektir. PsB ortancasý, ayaktan baþvurularda 7,7/100 (Standart sapma [SS]: 4,8; %95 GA: 5,4-11,2) ve yatan
hastalar arasýnda ise 27,6/100 (SS: 8,4; %95 GA: 21,6-33,3) olarak saptanmýþtýr. Bu oranlar kurum, cinsiyet, yaþ, yýl ve
bölge özelliklerine göre deðiþiklik göstermektedir. Temel risk özellikleri erkek cinsiyet, ailede PB ve çocukluk çaðý zorlantýlarýdýr.
Sonuç: Bulgular, geçmiþ derlemelere göre Türkiye’de yaþamboyu PB yaygýnlýðýn arttýðýna ve baþvuru oranlarýnýn azaldýðýna
iþaret etmektedir. Yeni epidemiyolojik araþtýrmalarda özgül risk etkenlerinin yeniden deðerlendirilmesi ve sýklýk(insidans)
oranlarýnýn saptanmasý yararlý olacaktýr.
Kaynaklar:
1. Saha S, Chant D, Welham J, McGrath J. A systematic review of the prevalence of schizophrenia. PLoS Med 2005;2:e141.
178
PB 124
Beyin Ýçi Lezyon Ýle Ýliþkili Olmayan Geç Baþlangýçlý Obsesif Kompulsif Bozukluk; Bir Olgu Sunumu
Ýlker Özyýldýrým,
Ünye Devlet Hastanesi, Psikiyatri Birimi, Ordu
Amaç: Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) sýklýkla yaþamýn ikinci veya üçüncü on yýlýnda baþlamaktadýr, yaþlýlýk dönemi
baþlangýç göstermesi ise oldukça nadirdir (1). Geç baþlangýçlý OKB olgularýnýn genellikle beyin içi lezyonlarla iliþkili olduðu
belirtilmektedir (2-3). Þimdiye kadar týbbi duruma baðlý olmayan az sayýda geç baþlangýçlý OKB olgusu bildirilmiþtir (4-5).
Bu sunumda OKB belirtilerini açýklayacak beyin içi lezyonu ve týbbi durumu bulunmayan oldukça geç baþlangýçlý bir OKB
olgusu bildirilecektir.
Poster Bildiriler
Olgu: Bayan A 80 yaþýndadýr. Obsesif-kompulsif belirtileri beþ yýl önce baþlamýþ, üç yýldýr ise oldukça yoðunlaþmýþtýr. Aþýrý
temizlik uðraþýlarý olan hastada, tuvalete gittiðinde yeterince temizlenememek kaygýlarý nedeni ile tuvalete sýk gitmemek
için sývý alýmýný kýsýtlamasýna baðlý olarak akut böbrek yetmezliði geliþmiþtir. Fiziksel durumunun düzelmesi sonrasý hastanýn
yapýlan ayrýntýlý biyokimya tetkiklerinde ve beyin görüntülemesinde (kranial MRI) psikiyatrik belirtileri açýklayacak belirgin
patoloji saptanmamýþtýr. Bayan A’ya sitolopram 40 mg/gün ve mirtazapin 15 mg/gün tedavisi baþlanmýþ, tedavinin 8.
haftasýnda yapýlan deðerlendirmede obsesif-kompulsif ve depresif belirtilerinin belirgin olarak azaldýðý izlenmiþtir.
Sonuç: Geç baþlangýçlý OKB olgularýnda özellikle beyin içi lezyon gibi týbbi olasýlýklar dýþlanmalýdýr. Fakat nadir olsa da
kendiliðinden baþlangýçlý olgular olabileceði de unutulmamalýdýr.
Kaynaklar
1. Rasmussen SA, Eisen JL. The epidemiology and clinical features of obsessive-compulsive disorder. Psychiatr Clin North
Am 1992; 15: 743-759.
2. Weiss AP, Jenike MA. Late-onset obsessive–compulsive disorder: a case series. Journal of Neuropsychiatry and Clinical
Neurosciences 2000; 12: 265–268.
3. Kumar V, Chakrabarti S, Modi M, Sahoo M. Late-onset obsessive compulsive disorder associated with possible gliomatosis
cerebri. World Journal of Biological Psychiatry 2000; 99999:1.
4. Bhattacharyya S, Khanna S. Late-onset OCD. Australian and New Zealand Journal of Psychiatry 2004; 38: 477–478.
5. Petrikis P, Andreou C, Pitsavas A, Garyfallos G. Late-onset obsessive–compulsive disorder without evidence of focal cerebral
lesions: a case report. Journal of Neuropsychiatry and Clinical Neurosciences 2004; 16: 116–118.
179
PB 125
Huzurevi Sakinlerinde Depresyon Sýklýðý
Hasan Karadað1, Mustafa Türken2, Sibel Örsel3, M. Hakan Türkçapar3, Akfer Karaoðlan4, Ayþegül Kart3
1Ankara, 2SB Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EAH Aile Hekimliði, 3SB Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EAH Psikiyatri Klinikl, 4S:B Ruh
Saðlýðý Dairesi
Poster Bildiriler
Giriþ: Dünya Saðlýk Örgütü’ne göre depresyon fiziksel, duygusal, toplumsal ve ekonomik sorunlara yol açan hastalýklar
arasýnda dördüncü sýrada yer almaktadýr. Depresyon yaþlýlýk döneminin önemli bir saðlýk sorunudur ve bu yaþ grubunda
en sýk rastlanan ruhsal sorundur. Bazen de depresyon demansýn öncü belirtisi olabilmektedir, bu nedenle yaþlýlarda özel
bir önem taþýmaktadýr (1).
Metod: Araþtýrma 2009 yýlýnýn þubat ve mart aylarýnda Ankara’ da bulunan iki huzurevinde yaþayan ve 60 yaþ üzerinde
gönüllü olan 101 kiþi ile karþýlýklý yüz yüze görüþme yöntemiyle yapýlmýþtýr. Sosyodemografik özelliklerini içeren Veri Formu
ve Geriatrik Depresyon Ölçeði uygulanmýþtýr.
Bulgular: Çalýþmaya toplam 101 kiþi alýndý. Bunlarýn 62’si erkek (% 61,4), 39’u kadýndý(% 38,6). GDÖ puanlarýna göre
depresyonu olan ve olmayan olarak iki gruba ayýrdýðýmýzda, 44 kiþide depresyon (%43,6) saptandý. Cinsiyete göre bakýldýðýnda,
GDÖ puanlarý ile cinsiyet arasýndaki iliþki istatistiksel olarak anlamlý idi (p<0,05).
Tartýþma: Yaþam boyu depresyon sýklýðý kadýnlarda %20.4, erkeklerde %9.6’dýr. Yaþlýlarda yapýlan çalýþmalarda; depresif
bozukluk sýklýðý %13-17 olarak bildirilmiþtir (2). Ülkemizde 1991’den bu yana yapýlan bazý huzurevi çalýþmalarýnda depresyon
sýklýðý %10.2-58.3 arasýnda bildirilmiþtir (3). Taný ölçüt ve skalalarýna göre bu deðerler deðiþmektedir. Bizim yaptýðýmýz
çalýþma depresyon düzeyi %43,6 olarak tespit edildi. Bu sonuç ülkemizdeki diðer çoðu çalýþmayla benzerlik göstermektedir.
Erkeklerdeki depresyon oranýnýn kadýnlardan daha fazla tespitimiz ülkemizdeki diðer çalýþmalardan farklýydý.
Kaynaklar
1. Arean PA (2004) Psychosocial treatment for depression in the elderly. Primary Psychiatry, 11(5): 48-53.
2. Steffens DC, Skoog I, Norton MC, Hart AD, Tschanz JT, Plassman BL, et al (2000) Prevalence of depression and its treatment
in an elderly population: the Cache County study. Arch Gen Psychiatry, 57: 601-607.
3. Pazvantoðlu O, Okay T, Dilbaz N, Þengül C, Göksel B. Somatik belirtilerin yoðunluðunun intihar düþüncesi, davranýþý ve
niyetine etkisi, Klinik Psikiyatri Dergisi, 2004:7(3):153-160.
180
PB 126
Yaþlýda Panik Bozukluk: Bir Olgu Sunumu
Çiçek Hocaoðlu,
Rize Üniversitesi Týp Fakültesi
Poster Bildiriler
Yaþlý nüfusun giderek artmasýyla yaþlýlýk çaðý psikiyatrik hastalýklarý önem kazanmaktadýr. Özellikle yaþlýda anksiyete
bozukluklarýnýn gençlere göre daha sýk görüldüðü bildirilmektedir. Hastalarda yaþam kalitesinde düþme, yeti yitiminde
artmaya neden olan anksiyete bozukluklarý ciddi oranda yüksek saðlýk harcamalarýna neden olur. Diðer anksiyete bozukluklarýna
iliþkin epidemiyolojik veriler olmasýna karþýn, yaþlýda panik bozukluk hakkýnda epidemiyolojik veriler yetersizdir. Özellikle
ileri yaþlarda baþlayan panik bozukluðun yaþlýlarda diðer anksiyete bozukluklarýna göre daha az sýklýkta görüldüðü
bildirilmektedir. Bununla birlikte eþtanýlý týbbi durumlarýn varlýðýnda belirtilerin tanýnmasý güçleþmekte ve sýklýkla yanlýþ taný
ya da yaþlýda panik bozukluk tanýsýnýn atlanmasýna neden olmaktadýr. Çünkü panik nöbeti ani baþlangýçlý anksiyetenin
fiziksel belirtilerinin eþlik ettiði yoðun bir korku halidir. Panik nöbette görülen belirtiler; çarpýntý, taþikardi, terleme, titreme,
nefes darlýðý, göðüs aðrýsý, bulantý, derealizasyon, depersonalizasyon, kontrolünü kaybetme, delirme, öleceði korkusu, uyuþma
ve sýcak basmalarýdýr. Nöbetler arasýnda “beklenti anksiyetesi” izlenmektedir. Panik bozukluðun esas özelliði tekrarlayan
panik nöbetleridir. Kadýnlarda erkeklere göre daha fazla görülmektedir. Yaþlýlýk dönemi baþlangýçlý panik bozukluðun klinik
belirtileri, yetiþkin hastalarda görülen panik bozukluktan farklýlýklarý, taný ve saðaltým seçeneklerinin belirlenmesi hastalarýn
yaþam kalitelerini olumlu yönde etkileyecektir. Ýleri yaþlarda baþlayabilen panik bozukluk olgularýnýn olabileceði de
unutulmamalýdýr. Bu çalýþmada öncesinde psikiyatrik hastalýk ve tedavi görme öyküsü olmayan, son 3 aydýr çarpýntý, terleme,
titreme, nefes darlýðý, göðüs aðrýsý, bunaltý, ölüm korkusu, evde yalnýz kalamama yakýnmalarý ile yakýnlarý tarafýndan sýk
sýk acil servise ile kardiyoloji bölümüne getirilen 72 yaþýndaki dul, ev hanýmý kadýn hasta literatür bilgileri ýþýðýnda sunulmuþtur.
Kaynaklar:
1. Sivrioðlu Y. Yaþlýlarda Anksiyete Bozukluklarý Türkiye Klinikleri Dahili Týp Bilimleri Dergisi Psikiyatri 2006; 2(12):64-67.
2. Uðuz Þ, Altýntaþ EY , Levent BA. Panik Bozukluk: Etiyoloji, Klinik Gidiþ, Komorbidite Ve Tedavisi. Turkiye Klinikleri J Int
Med Sci 2006, 2(12):21-25.
3. [Panic disorder in the elderly. 1998 Sep-Oct;26(5):297-301.
181
PB 127
14 Yaþ Altý Mortalitesi Yüksek Fiziksel Belirtilerle Giden Ýki A. Nervoza Vakasý
Poster Bildiriler
1Hülya Oskay, 2 Senem Turan Akdað
1Akdeniz Ün. Týp Fakültesi Psikiyatri Ad,2Akdeniz Ün. Týp Fak. Çocuk Ve Ergen PsikiyatrisiAD
Amaç: Anoreksia Nevroza(AN), belirgin kilo kaybýyla birlikte kilo almayla ilgili anlamsýz yoðun kaygýnýn ve yemeyle aþýrý
uðraþýn görüldüðü, beden algýsýnýn bozulduðu psikopatolojidir. 14 -17 yaþlarý arasýndaki ergenlerle yapýlan bir çalýþmada
prevalansý % 0,7 bulunmuþtur (1). QTc uzamasý ve bradikardisi olan (12 y, kýz) ve nötropenisi olan (13y, kýz ) olgularla
erken yaþlardaki AN yi tartýþmayý amaçladýk.
1.Olgu: Hastada 1 yýldýr yediklerine aþýrý dikkat etme, kilo alma kaygýsý, yemeyle ilgili katý kurallarýn varlýðý dikkat çekiyor.
36 kg’dan 26.6 kg’a % 28 lik kaybý olan, günlük kalori alýmý 900 e kadar düþen hasta EKG de bradikardi ve QTc uzamasý
nedeniyle servise yatýrýldý.
2. Olgu: Hastada son 6 ayda belirginleþen yediklerine aþýrý dikkat etme, kilo alma kaygýsý, özellikle anneyle sorunlar ve
yemeyle ilgili katý kurallarýn varlýðý dikkat çekiyor.
Aþýrý halsizlik, 56 kg’dan 38 kg’a % 32 lik kayýp nedeniyle yatýrýldý.
Hemogramda lökosit: 1800, nötrofil:%38. Lökopenin üç hafta sürmesi nedeniyle yapýlan kemik iliði biyopsisi “normosellüler”
raporlandý. Bu durum AN ye baðlý lökopeni olarak deðerlendirildi. Hastanýn kilosu arttýkça lökopenisi düzeldi.
Tartýþma : AN hastalarýnýn % 25’i hayatýný kaybetmekte, % 25’i kronikleþmekte, % 40’ý düzelmekte, % 10 u hafif belirtilerle
yaþamlarýný saðlýklý sürdürmektedir.Bir çalýþma AN’de ölüm oranýný ortalama % 5,9 olarak göstermektedir (2). Ventriküler
aritmiler ani ölümlerle sonlanabilen en önemli kardiyak komplikasyonlardandýr ( 3).
Ýki olgu, eriþkin ve ergen psikiyatristlerinin yaný sýra pediatrik hasta grubuyla ilgilenen tüm saðlýk çalýþanlarýnýn bu konudaki
farkýndalýklarýnýn artýrýlmasý amacýyla sunulmuþtur.
Kaynaklar:
1. Steinhausen HC et al. Eating Disorders in Adolescence in a Swiss Epidemiological Study. Int J Eat Disord 1997; 22: 147–151.
2. Signorini A, Long-term mortality in anorexia nervosa: a report after 8-year follow-up and review of the most recent
literature. Eur J Clin Nutr 2007; 61(1): 119–122
3. Comerci GD. Medical complications of anorexia nervosa and bulimia nervosa. Med Clin Nort Am 1990; 74(5): 1293–1310.
182
PB 128
Anoreksia Nervosa (Bulimik Tip) Vakasýnda Yüksek Doz Fluoksetin Tedavisine Baðlý Manik Kayma
Özden Arýsoy1, Ekrem Güney2, Mustafa Sercan2, M. Hamid Boztaþ2
1Abant Ýzzet Baysal Üniversitesi Ýzzet Baysal Týp Fakültesi Psikiyatri AD, 2Abant Ýzzet Baysal Ünv Ýzzet Baysal Týp Fak
MÖ, 20y, bekar, lise mezunu bayan hasta.
Þikayeti: Bulantý, kusma, kilo kaybý, son zamanlarda hareketlenme, uykusuzluk, konuþma artýþý.
Poster Bildiriler
Öykü: Baþvurudan bir yýl önce diyete baþlayan hasta giderek aileyle beraber yemekten kaçýnmaya, tek tip besinle beslenmeye
baþlamýþ ve 4 ay içinde 15 kg vermiþ. Ardýndan týkýnýrcasýna yemeye ve gizlice kusmaya baþlamýþ. Sürekli tartýlýyor, kalori
hesabý yapýyormuþ. Kilolu göstereceðini düþündüðü için iç çamaþýrý giymek istemiyormuþ. Kilo vermek için aþýrý egzersiz
yapýyormuþ. Zayýflayýnca çok rahatlýyor ve mutlu oluyormuþ. 41 kg olmasýna raðmen halen kendini þiþman olarak görüyormuþ
ve ideal kilosunu 35 olarak belirtiyormuþ. Son zamanlarda kalori düzeyini 160’a çeken hasta giderek halsiz düþmeye
baþlamýþ. 9-10 aydýr adet görmüyormuþ. Baþvurudan 3 ay kadar önce çok depresif olan hasta isteksiz ve keyifsizmiþ, hep
uyuyormuþ. Ayaktan baþlanan fluoksetin tedavisini kullanmayan hasta hastaneye yatýrýlmýþ ancak ilk hafta 1 kg alýnca
kendini yerlere atmaya, konversif nöbetler geçirmeye baþlamýþ. 3 ay kadar fluoksetin tedavisi süren ve dozu 60 mg/gün’e
çýkarýlan hastada çok alýþveriþ yapma, aþýrý resim yapma isteði olmuþ. Coþarcasýna gezmek istiyormuþ, çok konuþmaya
baþlamýþ, kendini çok akýllý ve güzel hissediyormuþ, yerinde duramýyormuþ, uykusuzluðu varmýþ. Manik kayma düþünülen
hastanýn Fluoksetin tedavisi kesilmiþ, Valproik asit 1000mg/gün, Ketiapin 900 mg/gün baþlanmýþ. Ýzlemde histrionik kiþilik
özellikleri de olan hastanýn Ketiapin dozu azaltýlarak kesilmiþ ve Valproik asit 1000 mg/gün ile tedaviye devam edilmiþtir. Manisi,
konversiyonu, kusmalarý kontrol altýna alýnan hastanýn aile iliþkilerindeki sorunlarý devam ettiðinden þikayetleri tekrarlamýþtýr.
Tartýþma: Yeme bozukluklarý ve bipolar bozukluk (BPB) %7.25 oranýnda beraber görülür.¹ Özellikle týkýnýrcasýna yeme ataklarý
olan hastalarýn daha impulsif olduklarý ve komorbid BPB gösterdikleri bilinmektedir.² Bu nedenle hangi hastanýn BPB
geliþtireceðini önceden belirleyebilmek önemlidir. Vakamýzýn daha önce major bir depresif dönem geçirmiþ olmasý, histrionik
kiþilik özelliklerinin bulunmasý, yüksek doz fluoksetin almýþ olmasý manik kayma için risk faktörleri olarak görülebilir. Bu
nedenle klinisyenler, özellikle duygudurum belirtileri olan genç hastalarda tedaviye baðlý manik kayma açýsýndan alert
olmalýdýrlar.³
183
PB 129
Anoreksiya Nervosa ve Wernicke Korsakof Sendromu: Akut Psikoz Ýle Atipik Bir Prezentasyon ve Refeeding
Sendromu
Nefati Kýðlýoðlu1, Gökhan Salkým1, Vesile Altýnyazar2,
2Adnan Menderes Üniversitesi
Poster Bildiriler
Amaç: Wernike Korsakof Sendromu genellikle alkol kötüye kullanýmý ile iliþkili olmakla birlikte anoreksiya nervosa gibi ciddi
malnutrisyona sebep olan durumlardan sonra görülebilmektedir.1
Yöntem: Bu yazýda acil servise akut mental durum deðiþikliði, psikotik bulgular, ajitasyon, komfabulasyon ve nörolojik
bulgularla baþvuran 16 yaþýnda bir kýz hasta sunulmaktadýr. Bulgular: Hasta acil servise, akut mental durum deðiþikliði,
konfuzyon, paranoid ve nihilistik delüzyonlar, iþitsel ve görsel halusinasyonlar, ajitasyon, komfabulasyon, anterograd amnezi,
hafif ataksi ve horizontal nistagmusla baþvurmuþtur. Hasta son bir buçuk yýlda 17 kg kaybetmiþ, son 3 ayda ise diyetini
oldukça kýsýtlayarak ekmeði tamamen diyetinden çýkarmýþtý. Hastanýn muayenesi sýrasýnda vücut kitle indeksi 14 idi ve
öyküsü anoreksiya nervosa ile uyumluydu. Hastanýn acil serviste deðerlendirmesinin akabinde Wernike Korsakof tanýsý
düþünüldü, intravenöz 250 mg/g tiamin ve olanzapin 5 mg/g tedavisine baþlandý. Nistagmus ve yürüyüþ inkordinasyonu
dramatik bir þekilde tedaviye cevap vermekle birlikte diðer semptomlar devam etti. Tiamin dozunun 750 mg/g’e yükseltilmesinin
akabinde psikotik semptomlar ve oryantasyon bozukluðu tamamen geriledi. Bu arada hastanýn yatýþýnýn ikinci gününden
itibaren özellikle karbonhidratlar olmak üzere yiyecek tüketimi giderek arttýrmýþtý ve hastada ikinci kez kötüleþme gözlendi.
Hastanýn durumu tekrar deðerlendirilerek Refeeding sendromu olabileceði düþünüldü. Magnezyum ve fosfat içeren tabletler
hastanýn diyetine eklendi. Hastanýn iyileþmesi tekrar baþladý ve birkaç hafta içinde tüm bulgular tamamen düzeldi. Dokuzuncu
ayýn sonunda hasta iyilik durumunu antipsikotik kullanmaksýzýn devam ettirmekteydi.
Sonuç: Bu hasta prezentasyon semptomlarý, psikotik semptomlarýn iyileþmesi için yüksek doz tiamin replasmaný gerekmesi
ve bu periyod sýrasýnda refeeding sendromunun geliþmesiyle pek çok bakýmdan ilginçtir.3
1. Sechi G, Serra A.Wernicke's encephalopathy: new clinical settings and recent advances in diagnosis and management.
Lancet Neurol. 2007;6:442-55. Review
2. Worden RW, Allen HM. Wernicke’s encephalopathy after gastric bypass that masqueraded as acute psychosis: a case report.
Curr Surg2006; 63: 114–16.
3. Crook MA, Hally V, Panteli JV. The importance of the refeeding syndrome. Nutrition 2001;17:632–7.
184
PB 130
Berlin, Charité Hastanesi’nden Bir Bulimia Nervoza Olgusu
Nazar Tüysüzoðlu
Bilkent Üniversitesi
Amaç: Bulimia Nervoza (BN), yineleyici týkýnma epizodlarý, kilo alýmýný önlemek için yineleyici, uygunsuz telafi davranýþlarý,
kendilik deðerinin beden biçimi ve aðýrlýðýndan etkilenmesiyle belirgin bir yeme bozukluðudur (1). Bildiride, Charite
Hastanesi’nde izlenen bir BN olgusu, tedavi sürecindeki ‘Biliþsel Davranýþçý Terapi Yöntemleri’ ile ele alýnacaktýr.
Hastamýzýn tedavisi pediatri servisinde yatýlý olarak baþlamýþ, normalin altýnda olan kilosunun düzenlenmesi ve somatik
komplikasyonlarýnýn giderilmesi için önce fosfor, vitamin, kalsiyum takviyesi yapýlmýþ, sonra da yeme protokolleri ile günlük
yeme alýþkanlýðýna müdahale edilmiþtir.
Poster Bildiriler
Olgu: 14 yaþýnda,168 cm boyundaki bayan hasta Berlin’de yaþýyordu. Yeme bozukluðu, 2007’deki baþvurusundan iki yýl
önce baþlamýþtý. Aþýrý þiþmanlýk yakýnmasý, yemeklerden sonra mide bulantýlarý, kusma ve týkýnýrcasýna yeme davranýþlarý
birincil semptomlarýydý. Kýsa zamanda 44 kiloya düþmüþ ve bu durumdan mutluluk duyar olmuþtu. Ailesi tarafýndan kliniðimize
getirildiðinde 51kg aðýrlýðýndaydý ( BMI: 19,9 kg/m²). Annesi de gençliðinde Anoreksiya Nervoza tedavisi gören hasta, kliniðe
yatýþýndan önceki son aylarda sýkça yeme ataklarý geçirmiþ, kendini ümitsiz, çaresiz ve depresif hissetmiþ, okula gitmediði
günler olmuþ. Kiniðe yatýrýlýþý sýrasýnda ayrýca, kan dolaþýmýnda bozukluklar, sýk baþ dönmeleri ve uyku bozukluklarý tespit
edilmiþtir.
Kilosunun belirgin bir artýþ göstermesinden sonra ‘Psikosomatik Yeme Bozukluklarý Ýstasyonu’ na alýnan hasta, biliþseldavranýþçý terapi (BDT) ve grup terapisi desteði ile 3 ay süreyle yatýlý olarak izlenmiþtir. Taburcu olmasýnýn ardýndan hasta,
3 hafta boyunca yeme ataðý geçirmemiþ ve kusmamýþtýr.
Tartýþma: 2008 yýlý Almanya verilerine göre BN’in kadýnlardaki oraný %3’e kadar çýkmýþtýr. Sýklýkla 13-18 yaþlarý arasýnda
baþlamakta ve kadýnlarda 10 kat daha fazla görülmektedir. Mortalite oraný %3’tür (2).
Kiþinin iþlevselliðinde bozulmaya yol açmasý, sosyal uyumunu bozmasý ve çoðunlukla kronik veya yinelemelerle seyretmesi
nedeniyle, BN’in tedavisine iliþkin çalýþmalara yoðunluk verilmiþtir. Psikolojik tedaviler arasýnda araþtýrma bulgularýyla en
çok desteklenen tedavi BDT’dir (3). Bu bulgular göz önüne alýndýðýnda, BDT’nin yeme bozukluklarýndaki önemi bir kere
daha vurgulanmaya deðerdir. Hastanýn tedaviye hýzlý yanýt vermesi ve Avrupa’dan bir örnek teþkil etmesi, olgunun önemli
özellikleridir.
Kaynaklar:
1. Margraf, J. (Ed.) (2000). Lehrbuch der Verhaltenstherapie. Band 2: Störungen, Glossar. Auflage. Berlin. Springer, 224226.
2. Tuschen-Caffier B, Pook M, Frank M. Kann eine störungsorientierte Psychotherapie komorbide Symptome der Bulimia
Nervosa verändern? Verhaltenstherapie 2008;18:75-82
3. Legenbauer, T. & Vocks, S. (2006). Manual der kognitiven Verhaltenstherapie bei Anorexie und Bulimie. Heidelberg:
Springer.
185
PB 131
Liseli Öðrencilerde Beden Ýmajý ve Yeme Davranýþý Arasýndaki Ýliþkiler
Asena Akdemir1, Tacettin Ýnandý2, Duygu Akbaþ3, Akfer Karaoðlan Kahiloðullarý4, Mehmet Eren3, Bahar Sarý Nargis3,
Ahmet Doðru3
1Mustafa Kemal Ünv Týp Fakültesi Psikiyatri ABD, 2Mustafa Kemal Ünv Týp Fakültesi Halk Saðlýðý ABD, 3Mustafa Kemal Ünv
Týp Fakültesi Psikiyatri AB, 4Saðlýk Bakanlýðý Ruh Saðlýðý Dairesi
Poster Bildiriler
Amaç: Beden imajýnda bozukluklar anoreksiya nervoza ve bulimia nervosa için taný ölçütleridir. Beden imajý bedenin öznel
ve bireysel algýsý olup kiþiliðin temel bileþenlerinden biri olarak tanýmlanmaktadýr. Bu çalýþmada özellikle ergenlikte kendiliðin
simgesi olarak nitelenen beden imajý ve yeme tutumlarý arasýndaki iliþki incelenmiþtir
Yöntem: Hatay ili sýnýrlarýndaki liselerden Þubat-Mayýs 2008 tarihleri arasýnda, olasýlýklý bir yöntemle seçilen 2. sýnýfta okuyan
ve çalýþmayakatýlmayý kabul eden 1208 öðrencibu çalýþmaya alýnmýþtýr. Çalýþmaya baþlamadan önce yasal ve etik izinler
alýnmýþtýr. Ölçekler tamamlandýktan sonra her öðrencinin boyu ve kilosu standart aletlerle ölçülmüþtür. Bazý formlarý eksik
býrakan 85 öðrenci bazý deðerlendirmelere alýnamamýþtýr. Bu öðrencilere demografik bilgilerinin sorulduðu anket dýþýnda
Vücut Þekli Anketi (BSQ), Beden Ýmajý Doyum Anketi (BÝDA), Yeme Tutumu Testi (YTT), Hopkins Belirti Kontrol Listesi (SCL90), Beden Kitle Ýndeksi (BKÝ), Diyet Yapma Durumu Ölçümü (Dieting Status Measure) uygulanmýþtýr.
Bulgular: Çalýþmada yer alan öðrencilerin 665’i kýz, 543’ü erkektir. Grubun yaþ ortalamasý 15.2 olup, erkeklerin yaþ ortalamasý
15.3, kýzlarýn yaþ ortalamasý 15.1’dir. YTT’den 30 puan ve üzerinde alanlar BSQ’da da yüksek puan almýþlardýr. Ergenlerin
% 70.5’inin diyet yaptýðý görülmüþtür. Diyet yapma oraný kýzlarda daha yüksektir. Diyet yaparým diyen grubun BKݒi ortalamasý
22.98, yapmam diyenlerin ortalamasý 20.33’tür. YTT 30 puan ve üzerinde alanlarýn BKÝ ve diyet yapma oranlarý daha
yüksektir. BKÝ ortalamasý 21.1 olarak saptanmýþtýr. Grubun BKÝ ortalamasýna bakýldýðýnda %64’ünün saðlýklý sýnýrlarýnda
yer aldýðý, BKÝ arttýkça BSQ puanlarýnýn arttýðý görülmüþtür. Saðlýklý sýnýrýn altýnda; zayýf olmak bedensel hoþnutsuzluðu
artýrmýyordu. BKÝ ve BSQ arasýndaki korelasyon 0.41’dir. SCL toplam puanlarý ile þimdiki kilodan memnun olmama (F:12.9
p <0,000) ve diyet yapma uðraþýsý (F:42.6 p <0,000) istatistiksel olarak anlamlýdýr.
Sonuç: Yeme davranýþý kiþinin beden imajý ile yakýndan iliþkilidir. Gençlerin kilolarýndan memnun olmalarý psikiyatrik bir
belirtinin varlýðýnda azalmaktadýr. Bizim çalýþmamýzdaki gençlerin kendi kilolarýný algýlamalarý ile Dünya Saðlýk Örgütünün
BKݒye dayanarak oluþturduðu saðlýklýlýk sýnýflamasý farklý bulunmuþtur. Zayýf olma bedensel hoþnutsuzluða yol açmamaktadýr.
186
PB 132
11 Yaþýnda Kýz Çocuðunda Ketiapin Tedavisi Sonrasý Geliþen Hiperglisemi
Hacý Murat Emül1, Tolga Þen2, Cemalettin Güneþ2, Ahmet Aþýk2, Tevfik Demir2
1Üniversite, 2Afyon Kocatepe Üniversitesi
Giriþ: Atipik antipsikotikler çocuklarda bile þizofreniden baþka bozukluklar için kullanýlmakta ve tanýdan baðýmsýz olarak
önemli halk saðlýðý sorunlarýna yol açabilmektedir (1). Bu yazýda 11 yaþýnda bir kýz çocuðunda ketiapin kullaným sonrasý
hiperglisemi geliþen bir olgu tartýþýlmýþtýr.
Tartýþma: Ketiapin üçüncü sýradaki en sýk kilo aldýran atipik antipsikotiktir (1). Kilo alýmý ise insulin direnci için baðýmsýz bir
risk faktörüdür (2). Olgumuzda obez sýnýrlarýnda olmasa bile hipergliseminin saptanmasý daha akut ve kompleks bir surumu
düþündürmektedir (1). Araþtýrmalar atipiklerin glukoz taþýyýcý proteinlerde glukoz birikimini bozduðunu ve hiperinsülinemi
ve periferik insulin direncine yol açtýðýný göstermiþtir (3).
Poster Bildiriler
Olgu: Pediatri acil servisine aðýz kuruluðu ve pollakirüi yakýnmasýyla baþvuran 11 yaþýnda kýz çocuðunda 300mg/dl kan
þekeri nedeniyle acil yatýþý yapýldý. HbA1C düzeyi 8.55% (normali 4-6%) idi. Öyküsünde yedi hafta once kullanmaya baþladýðý
ketiapin 400mg/gün ve sertralin 50mg/gün ilaç ve 6kg kilo alýmý vardý. Konversiyon bozukluðu tanýsýyla ilaç deðiþikliðine
gidilen hastada insulin ihtiyacý 25.günde kalmamýþ ve HbA1C düzeyi de normale dönmüþtü. Kaynaklar:
1. De Leon J, Diaz FJ. Planning for the optimal design of studies to personalize antipsychotic prescriptions in the post-CATIE
era: The clinical and pharmaco-epidemiological data suggest that pursuing the pharmacogenetics of metabolic syndrome
complications (hypertension, diabetes mellitus and hyperlipidemia) may be a reasonable strategy. Schizophr Res 2007; 96(13): 185-97.
2. Marlo we KF, Howard D, Chung A. New Onset Diabetes with Ketoacidosis Attributed to Quetiapine. South Med J 2007;
100(8): 829-31.
3. Ardizzone TD, Bradley RJ, Freeman AM 3rd, Dwyer DS. Inhibition of glucose transport in PC12 cells by the atypical
antipsychotic drugs risperidone and clozapine, and structural analogues of clozapine. Brain Res 2001; 923: 82–90.
187
PB 133
2006 - 2009 Yýllarý Arasýnda Bir Üniversite Hastanesinde Yapýlan Elektrokonvülsif Tedavinin Gözden Geçirilmesi
Esra Etyemez1, Damla Alp1, Mihrimah Gürýþýk1, Behçet Coþar1, Aslýhan Sayýn1
1GÜTF
Poster Bildiriler
Amaç: EKT beyinde ritmik bir elektrik aktivitesi oluþturmasý sonrasýnda belirgin terapötik etkinliði olan bir tedavi yöntemidir.
Yaþamý tehdit eden durumlar ,psikotik özellikler, psikomotor retardasyon, dirençli olgular, hasta tercihi ve katatonidir. Bu
çalýþmada bir üniversite hastanesinde yapýlan EKT’ler gözden geçirilmiþtir.
Yöntem: 2006-2009 yýllarý arasýnda GÜTF hastanesi psikiyatri yataklý servisinde EKT tedavisi almýþ olan hastalarýn dosyalarý
geriye dönük olarak taranmýþtýr. Hastalarýn psikiyatrik tanýlarý, EKT endikasyonlarý, kullandýklarý ilaçlarý, ek hastalýk,
psödokolinesteraz deðerleri, tedavi sonuçlarý , seans sayýlarý, EEG, EMG, enerji düzeyleri ,postiktal supresyon indeksleri ,
komplikasyonlarý kayýt edildi.
Bulgular: Hastalarýn %72.2 (n=13) kadýndý, yaþ ortalamasý 42,67 ± 15,27idi , %72.2’si (n=13) depresyon tanýsý almýþtý,
%38.9’unun (n=7) ek hastalýðý vardý, %77.8’i (n=14) birden fazla ilaç kullanýyordu. EKT endikasyonlarý %44.4 (n=8)tedaviye
direnç, %33.3 (n=6) intihar düþüncesi , %22.2 (n=4) yemek/ilaç reddi olarak kaydedildi. EKT seans sayýsý ortalama 9.5,
ortalama eeg süresi 49.4 ± 14,2 saniye, postiktal supresyon indeksi %64.6 ±21,5 , psödokolinesteraz düzeyi 8587,69 ±
2595,75 idi. EKT sonrasý %66.7 (n=12) kýsmi düzelme, %16.7 (n=3) tam düzelme gözlendi.
Sonuç: Depresyon ve diðer taný gruplarýnýn tedaviye yanýtlarý karþýlaþtýrýldýðýnda anlamlý bir fark bulunamamýþtýr.(p=0.9)Hastalýk
tanýlarýna (p=0.6), EKT endikasyonlarýna (p=0.5) yönelik yapýlan ortalama seans sayýlarý arasýnda anlamlý fark bulunamamýþtýr.
Fiziksel hastalýðý olanlarda (%38.8 n=7) olmayanlara göre komplikasyon açýsýndan anlamlý fark yoktur.(p=0.8) Ortalama
postiktal supresyon indeksi ile tedavi sonuçlarý arasýnda iliþki bulunamamýþtýr.(p=0.4) Veri toplanmasý devam etmektedir.
Kaynaklar:
1. (2009) Clinical Outcomes and Quality of Life in Patients Submitted to Electroconvulsive Therapy , J ECT
2. (2009) A Survey of the Practice of Electroconvulsive Therapy in Asia, J ECT
3. (2009) Electroconvulsive therapy for depressive episodes: A brief review, Geriatrics
188
PB 134
Alternatif Bir Ayrýcý Taný: “Yapay Üro - Ýntestinal Fistül”
Recep Tütüncü1, Yasemin Tütüncü2
1Etimesgut Asker Hastanesi, 2Ankara Numune Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç: Yapay Bozukluk bilinç dýþý ile motive edilen ancak istemli olarak üretilen fiziksel yada psikolojik belirtiler olarak
tanýmlanabilir. Bu bozuklukta hastalarýn önemli bir özelliði fiziksel belirtileri oldukça iyi taklit edebilmeleri, böylece hastaneye
kabul edilme ve hastanede çok uzun sürelerde kalabilmeyi saðlamalarýdýr.Burada gastrik içeriðin idrar içerek kontamine
edildiði nadir bir olgu bildiriyoruz. Ýdrar örneklerinin deðiþik vücut sývýlarý ile kontaminasyonu sýk görülen bir hastalýk takliti
olsa da, bildiðimiz kadarýyla gastrik içeriðin idrar içerek kontamine edildiði baþka bir olgu bildirilmemiþtir. Amacýmýz týp
çalýþanlarýna herhangi bilinen bir organik nedenin saptanmadýðý vakalarda alternatif bir tanýyý hatýrlatmak, bozukluðun ciddi
morbidite ve hatta mortalitesini göstermektir.
Poster Bildiriler
Olgu: 38 yaþýnda kadýn hasta göðüs hastalýklarý kliniðine aðýzdan kendiliðinden sývý gelme ve geceleri kötüleþen öksürük
nedeniyle yatýrýldý. Fizik muayene ve labaratuvar tetkikleri normaldi. Akciðer ve batýn tomografileri ve bronkoskopi de
anlamlý bulgular saptanmadý. Intra venöz piyelografi ve kontrastlý grafilerde patoloji saptanmadý. Tek anlamlý sonuç aðýzdan
gelen sývýnýn yapýlan tetkikinde idrar olduðunun farkedilmesiydi. Üroloji ve Genel Cerrahi tarafýndan uygulanan tanýsal
laparotomide de herhangi bir anormallik bulunmadý.
Ýstenilen psikiyatri konsultasyonu sonrasý hasta “fiziksel belirti ve bulgularla giden yapay bozukluk” tanýsý aldý. Tedavi
baþlandý, psikoterapi planlandý. Fakat hastadan tekrar ayný yakýnmalarla iç hastalýklarý polikliniðine gelene kadar haber
alýnamadý.
Sonuç: Yapay bozukluk nadir taný konmasý yanýnda neden olduðu saðlýk harcamalarýný arttýrmasý, morbidite ve mortaliteden
dolayý üzerinde durulmasý gerekli bir bozukluktur. Nedeni bilinemeyen belirti ve bulgularda mutlaka hatýra getirilmelidir.
Kaynaklar:
1. Newmark N, Adityanjee, Kay J. Pseudologia fantastica and factitious disorder: Review of the literature and a case report.
Comprehensive Psychiatry 1999; 40:89-95.
2. Nordmeyer JP. An internist’s view of patients with factitious disorders and factitious clinical symptomatology. Psychother
Psychosom 1994; 62:30-40.
3. Yanýk M, San I, Alatas N. A case of factitious disorders involving menstrual blood smeared on the face. Int’l J Psychiatry
In Medicine 2004; 34(1):97-101.
189
PB 135
Amisülpiride Baðlý Geliþmiþ Tardif Distoni: Bir Olgu Sunumu
Seher Olga Güriz1, Asli Erkan Ekinci2, Sibel Örsel2
1S.B. DýþkapýYýldýrým Beyazýt Eðt. Ve Araþ. Hastanesi, 2S.B. DýþkapýYýldýrým Beyazýt Eðt. Ve Araþ. Hastane
Poster Bildiriler
Tardif distoni (TDt) baþlýca kraniyoservikal bölgeyi tutan ve fokal baþlayan geç baþlangýçlý bir antipsikotik yan etkisidir. Bu
yan etki bazý atipik antipsikotiklere baðlý olarak gözlenebilirse de genellikle tipik antipsikotiklerin kullanýmýna baðlý ortaya
çýkar.1
4 yýldýr þizofreni tanýsýyla takip edilen 33 yaþýnda evli erkek hasta, kliniðe 3 aydýr devam eden istemsiz boyun hareketleri
nedeniyle baþvurdu. Öyküsünde zuklopentiksol, ketiapin ve aripiprazol tedavisini bilinmeyen sürelerde kullanan hasta son
1 yýldýr 400 mg/gün amisülpirid tedavisini herhangi bir yan etki olmaksýzýn almaktaymýþ. Ancak 3 ay önce boynunda kýsa
süreli istemsiz aðrýlý kas kasýlmalarýndan yakýnmaya baþlayan hastanýn 3 ay içinde istemsiz kasýlmalarýnýn süre, þiddet ve
sýklýðýnda belirgin artýþ olmuþ. Baþvurusu anýnda iki taraflý boyun ekstansör kaslarýn kasýlmasýna baðlý ciddi retrokollis
gözlenmiþtir. Hastanýn yapýlan fizik, nörolojik muayene ve laboratuar bulgularý normal olarak deðerlendirilmiþ olup yapýlan
beyin MRG ve EEG’sinde patoloji tespit edilememiþtir. Ayrýca hastanýn ve ailesinin öncesine ait hareket bozukluðu öyküsü
bulunmamaktadýr. Dolayýsýyla hasta amisülpiride baðlý TDt olarak deðerlendirilmiþtir. Sonrasýnda amisülpirid tedavisi kesilip,
ketiapin ve eþzamanlý biperiden tedavisi baþlanmýþtýr ve distonik semptomlarýnda kýsmen iyileþme saðlanabilmiþtir.
Bugüne kadar literatürde amisülpiride baðlý geliþmiþ tardif distoni olgusu bildiren yalnýzca bir vaka raporu bulunmaktadýr.2
TDt tedavisi sorumlu antipsikotiðin kesilmesi veya daha az potense sahip bir ajanla deðiþtirilmesini, antikolinerjik ajanlarýn,
benzodiazepinlerin ve lokalize olgularda batilismus toksini kullanýlmasýný içermektedir. 3 Sonuç olarak çalýþmalar amisülpiridin
tardif sendromlar dahil düþük EPS yan etkileri olduðunu bildirse de bu vaka ilacýn bu yan etkiler yönünden dikkatli kullanýlmasý
gerektiðini vurgulamaktadýr.
Kaynaklar
1. van Harten PN, Kahn RS. Tardive dystonia. Schizophr Bull 1999; 25(4):741-8.
2. Sevincok L, Balci V, Akyildiz U. Tardive dystonia associated with low-dose of amisulpride: a case report. J Clin Psychopharmacol
2008; 28(5):573-4.
3. Skidmore F, Reich SG. Tardive dystonia. Curr Treat Options Neurol 2005; 7:231–6.
190
PB 136
Aripiprazol Kullanan Bir Grup Hastada Akatizi Sýklýðý ve Ýliþkili Etkenler
Nuray Atasoy1, Vildan Çakýr1, Adnan Atalay1, Numan Konuk 1, Levent Atik1
1ZKÜ Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Giriþ: Aripiprazol özellikle þizofreni ve diðer psikotik bozukluklarýn tedavisinde etkili olduðu gösterilmiþ parsiyel dopamin
anatagonisti olan bir antipsikotiktir. Yan etki açýsýndan klasik antipsikotiklere göre daha avantajlý görünmektedir. En önemli
yan etkileri anksiyete, uyku bozukluðu, ajitasyon, baþ aðrýsý ve akatizidir. Akatizi beklenenden daha fazla görülebildiði;
özellikle bipolar ve depresif bozukluðu olan hastalarda tedaviyi olumsuz etkilediði bildirilmektedir(1,2).
Aripiprazol 20 hastada ilk tedavi olarak, dört hastada diðer tedaviye yanýtsýzlýk ve yan etkiler nedeniyle, 12 hastada
güçlendirme tedavisi olarak ve 19 hastada diðer antipsikotiklere ek olarak baþlanmýþtý.
Poster Bildiriler
Sonuçlar: Toplam 55 hasta çalýþmaya alýndý (22 erkek, 33 kadýn). Hastalarýn 33’ü psikotik bozukluk, yedisi bipolar bozukluk
ve 15 hasta depresif bozukluklar nedeniyle tedavi görüyordu. Hastalarýn 23’ünde (%41,8) akatizi ve 11 hastada da (%20)
akatizi dýþý ekstrapramidal sistem yan etkileri tedavi sýrasýnda görülmüþtü. Akatizi dört hastada ilk, 10 hastada ikinci, 9
hastada üçüncü, iki hastada dördüncü hafta ve sonrasýnda ortaya çýkmýþtý.
Akatizi olan hastalarýn yedisinde ilaç dozu azaltma, dokuzunda propranolol, dördünde diyazepam ve üçünde mianserin
tedavisi verilmiþti. Hastalarýn sekizinde (%14,5) akatizi nedeniyle aripiprazol kesilmiþti. Akatizi olan ve olmayan grup arasýnda
yaþ ve kullandýklarý doz ve ek antipsikotik dozu ortalamalarý arasýnda fark yoktu. Akatizi olan grupta diðer EPS yan etkileri
daha fazlaydý.
Tartýþma: bizim deðerlendirdiðimiz grupta akatizi sýklýðý ve bu nedenle aripiprazol tedavisinin kesilmesi önemli oranda sýktý.
Akatizi tedavinin en çok ilk dört haftasýnda ortaya çýkmýþtý ve doz, cinsiyet, ek ilaç kullanýmý gibi etkenlerle iliþkili görünmüyordu.
Akatizi için uygulanan tedaviler bazý hastalarda etkili olmamýþtý. Aripiprazol kullanýlan hastalarda özellikle ilk haftalarda
akatizi dikkatle izlenmeli ve daha etkili olabilecek tedaviler denenmelidir.
1. Pae CU. A review of the safety and tolerability of aripiprazole. Expert Opin Drug Saf. 2009 May;8(3):373-86.
2. Kane JM, Fleischhacker WW, Hansen L, Perlis R, Pikalov A 3rd, Assunção-Talbott S. Akathisia: an updated review focusing
on second-generation antipsychotics. J Clin Psychiatry. 2009 May;70(5):627-43.
191
PB 137
Aripiprazol Kullanan Hastalarda Akatizi Gözlenen ve Gözlenmeyen Gruplarýn Klinik Özellikleri
Vildan Çakýr1, Nuray Atasoy1, Ülkü Beþiktepe1, Adnan Atalay1
1Karaelmas Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Poster Bildiriler
Giriþ: Aripiprazol özellikle þizofreni ve diðer psikotik bozukluklarýn tedavisinde etkili olduðu gösterilmiþ parsiyeldopamin
antagonisti olan birantipsikotiktir. Enönemli yanetkileri anksiyete, uykubozukluðu, ajitasyon, baþaðrýsý ve akatizidir. Akatizinin
beklenenden daha fazla görülebildiði bildirilmektedir(1,2,3).
Metod: Buçalýþma KaraelmasÜniversitesi TýpFakültesi Psikiyatri poliklinik veyataklý servis hastadosyalarýnda ‘aripiprazol’
anahtar kelimesi taranarak yapýlan kesitsel biraraþtýrmadýr. Çalýþma grubu toplam 55hastadan oluþmaktaydý (22erkek,
33kadýn). Herbir hastanýn dosyalarý hastane bilgisayarsistemi içindegeriye dönük olarak cinsiyet, yaþ, taný, aripiprazol
baþlanma nedeni, akatizi, diðer EPS yanetkileri, akatizi ortaya çýkmýþsa ortaya çýkýþsüresi, diðer kullandýklarý antipsikotik
ilaçlar açýsýndan incelendi.
Bulgular: Hastalarýn 33’ü psikotik bozukluk, yedisi bipolarbozukluk ve 15hasta depresifbozukluklar nedeniyle tedavi
görüyordu. Hastalarýn 23’ünde (%41,8)akatizi ve 11hastada da (%20) akatizi dýþý ekstrapramidalsistem yanetkileri görülmüþtü.
Akatizi gözlenen hastalarýn 12’si psikotikbozukluk,6’sý bipolarbozukluk ve 5hasta depresifbozukluk tanýsý almýþtý. Akatizi
dörthastada ilk, 10hastada ikinci, 9hastada üçüncü, iki hastada dördüncü hafta ve sonrasýnda ortaya çýkmýþtý. Akatizi olan
hastalarýn yedisinde ilaç dozu azaltma, dokuz hastada propranolol (ortalamadoz 20mg/gün), dörthastada
diazepam(ortalamadoz 4mg/gün) ve 3hastada mianserin (ortalamadoz 10mg/gün) tedavisiverilmiþ, bu müdahalelere
raðmen hastalarýn sekizinde (%14,5) akatizi nedeniyle aripiprazol kesilmek zorundakalýnmýþtý. Akatizi gözlenen ve gözlenmeyen
grup arasýnda yaþ,kullandýklarý doz ve ekantipsikotik dozu ortalamalarý arasýnda farkyoktu.
Tartýþma: Çalýþma grubunda akatiziye neden olduðu bilinen antipsikotik ilaçlarýn tekli yada ikili kullanýmý akatizi sýklýðýný
arttýrmýþ olabilir. Çalýþmamýzda akatizinin tedavinin ençok ilk dörthaftasýnda ortaya çýktýðýný saptadýk.Aripiprazol kullanýlan
hastalarda özellikle ilk haftalarda akatizi dikkatle izlenmeli ve dahaetkili olabilecek tedaviler denenmelidir.
Kaynaklar:
1. Pae CU. A review of the safety and tolerability of aripiprazole. Expert Opin Drug Saf. 2009 May;8(3):373-86.
2. Kane JM, Fleischhacker WW, Hansen L, Perlis R, Pikalov A 3rd, Assunção-Talbott S. Akathisia: an updated review focusing
on second-generation antipsychotics. J Clin Psychiatry. 2009 May;70(5):627-43.
3. Di Lorenzo R. Amoretti A, Forghieri M, Fiorini F, Gedani S, Rigatelli M. Aripiprazole:effectiveness and safety under naturalistic
conditions.Exp Clin Psychopharmacol.2007 Dec;15(6):569-575.
192
PB 138
Baðcýlar Bölgesi Evlilik Problemleri Araþtýrmasý (EDAR 1)
Armaðan Y. Samancý1, Burcu Bilginer2, Betül Yeþiltepe2, Hira Selma Kalkan3
1Baðcýlar Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2Baðcýlar Eðitim Araþtýrma Hastanesi, 3Bakýrköy Ruh Ve Sinir E.A Hastanesi
Amaç: Bu çalýþma Baðcýlar Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi’ne baþvuran hastalarýn problemlerinin daha çok hangi konularda
yoðunlaþtýðý ve sunulacak yardýmdan daha iyi nasýl faydalanabileceklerini görmek amacýyla düzenlenmiþtir.
Yöntem: Çalýþmada Aile Deðerlendirme Ölçeði , Çift Uyum Ölçeði ve kurumda Baðcýlar bölgesindeki evlilik yapýsýný inceleyen
sosyo demografik form kullanýlmýþtýr. Formlar 59 kadýn ve 3 erkeðe uygulanmýþ; elde edilen veriler SPSS programýnda analiz
edilmiþtir.
Poster Bildiriler
Bulgular: Analiz sonucunda evlilik problemlerinden dolayý baþvuranlarýn çoðunun kadýnlardan oluþtuðu, baþvuranlarýn yaþ
ortalamasýnýn 33 olduðu, problemlerin %69,4 oranla evliliðin ilk yýllarýnda baþladýðý görülmüþtür. Evlilikte yaþanan sorunlarýn
kaynaðý %22,6 oranýyla kayýnvalide olarak bildirilirken %38,7 oranýyla da aile üyelerinden birinin sorunda etkili olmadýðý
bildirilmiþtir. Çiftlerin yaþadýklarý cinsel problemlerle duygusal tepki verebilme oranlarý (3,438) ve genel iþlevleri (2,232)
arasýnda pozitif bir iliþki olduðu saptanmýþtýr. Þiddet ve iletiþim arasýnda( -,649) ve aldatma ve iletiþim arasýnda negatif iliþki
gözlenmiþtir.( -,918)
Sonuç: Baðcýlar bölgesi kýrsal göç alan bir bölgedir. Bu nedenle evlilik problemlerinin kaynaðý çok çeþitlidir. Geleneksel aile
modeliyle göç eden aileler kentsel yaþama uyum sorunlarý yaþamaktadýr. Kadýnlarýn eþlerinden beklentileri artmakta, erkekler
ise geleneksel aile modelinden uzaklaþamamaktadýr. Adaptasyon sürecinde kadýnlarýn eþlerinden gördükleri þiddeti tolere
edilemez görmeye baþlamalarýyla birlikte iletiþim kopukluklarý ve dolayýsýyla ciddi evlilik problemleri su yüzüne çýkar.
Geleneksel aile rolüne baðlý kalmaya devam eden erkeklerin eþleriyle iletiþimlerinin bozulmasý baþka kadýnlara yönelmelerine
sebep olabilmektedir. Sonuç olarak; kýrsal bölgeden kente göç eden ailelerin evlilik problemlerinin adaptasyon sürecinde
arttýðý söylenebilir.
1. Ýntihar Giriþiminde Bulunanlarýn Aile Ýþlerinin Deðerlendirilmesi, R. Palabýyýkoðlu, S.Azizoðlu, H. Özsayar, A. Ercan-Kriz
Dergisi, 1993
2. Gebelik Dönemindeki Aile Sorunlarýný Deðerlendirme Ölçeði Faktör Yapýsý, Güvenlik Yapýsý, C. Tuðrul, Ankara; Türk Psikoloji
Dergisi, 1986
3. Cinsellik Ve Çift Uyumu Arasýndaki Ýliþki: Üç Grup Evli Çiftte Karþýlaþtýrýlmalý Bir Çalýþma, E. Erbek, E. Beþtepe, H. Akar, L.
Alpkan, N. Eradanlar, Düþünen Adam: Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 2005
193
PB 139
Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi "Sosyal Bilgilendirme MerkezÝ"
Fatih Kýlýçarslan1, Fazilet Þener2, Sezgin Alma2, Ýsmail Geçgin2
1Bakirkoy Ruh ve Sinir Hastaliklari Hastanesi, 2BRSHH
Poster Bildiriler
Hastanemiz “Toplum Psikiyatrisi Kurulunca” yapýsal çalýþmalarý yürütülerek “Sosyal Bilgilendirme Merkezi” 08.04.2009
tarihinden açýlmýþtýr. Merkezimizde, insanlarýn problem çözme kapasitelerini arttýrmayý; kaynak, hizmet ve olanak saðlayacak
sistemlere müracaatçýlarý sevk etmeyi, bu sistemlerin etkili ve insancýl olarak iþlev görmesi saðlamayý, sosyal politikalarýn
geliþimi ve ilerlemesi için katýlýmda bulunmayý amaçlayan sosyal hizmet mesleði uygulamalarýný içermektedir. (1) Sosyal
bilgilendirme merkezi, hastanemize müracaat eden ayaktan, yatarak, taburcu olmuþ hastalarýn ve ailelerinin sosyal, ekonomik
sorunlarýnýn saptanmasý, çözümlenmesi, hastanýn çevresi ve ailesiyle iliþkilerinin saðlanmasý, kurumun halkla iliþkiler iþlerinin
yürütülmesi ile görevlidir. (2)
Psikiyatri tedavi sürecinde hasta ve ailesinin tedavi sürecine aktif katýlýmýný engelleyen sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlarýn
giderilmesinde sosyal hizmet uzmanlarý sosyal hizmet, yardýmlaþma kurumlarý ile iþbirliði içersinde tedavi süreci, taburculuk
sonrasýnda sosyal hizmet mesleki uygulamalarýný gerçekleþtirerek hasta ve ailesine sosyal, ekonomik destek hizmetlerini
yürütür. (3)
Sosyal Bilgilendirme Merkezine 08.04.2009 tarihinden 01.07.2009 tarihine kadar; 444 adet dilekçe ile Bilgi Edindirme
Baþvurusu, 639 adet sistemden bakýlarak verilen evrak sayýsý, 280 adet Yeþil Kart için, 46 adet Yardým, 23 adet Özürlü
Maaþý,210 adet Ýlgili Makama, 27 adet okul, genel toplam olarak 1083 adet belge düzenlenmiþtir. Sosyal bilgilendirme
merkezinde hasta ve aile ile yüz yüze görüþme yoluyla kendilerini deðerli ve ilgilenildiði duygusu yapýlan çalýþmalarda
gözlenmiþtir.
Kaynakça
1. Duyan, Veli. “ Týbbi Sosyal Hizmet” . Saðlýk ve Tolum Dergisi. Yýl 10, Sayý 1, Ocak- Mart 2000
2. T.C. Saðlýk Bakanlýðý; Yataklý Tedavi Kurumlarý Ýþletme Yönetmeliði, Madde 35; R.G. Tarihi:13.01.1983 R.G. Sayýsý:17927.
3. T.C. Saðlýk Bakanlýðý; Yataklý Tedavi Kurumlarý Ýþletme Yönetmeliði, Madde 126; R.G. Tarihi:13.01.1983 R.G. Sayýsý:17927
194
PB 140
Behçet Hastalýðýnda Psikiyatrik Sorunlar: Behçet Hastalýðý Sonrasý Psikiyatrik Yakýnmalarý Baþlayan Bir Olgu
Abdullah Yýldýz1, Behçet Coþar2, Aslýhan Sayýn2
1Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi, 2GÜTF
Giriþ: Behçet hastalýðý deriyi, mukozayý, eklemleri, vasküler sistemi, gözleri, sinir sistemi ve gastrointesinal sistemi etkilemektedir.
Bu düzensiz ve kronik çok sistemli bir hastalýktýr. Bulgular bir vaskülitten ötürü ortaya çýkýyor gibi görünmektedir, fakat esas
etiyolojik sebep hala bilinmemektedir. Behçet hastalýðýnda MSS tutulumu klinik olarak psikiyatrik bozukluklara sebep
olmaktadýr. Türkiye’de MSS tutlumu için verilen oran % 5,3 ve 7,6 arasýndadýr. Geliþmelere raðmen kronik ilerleyici merkezi
sinir sistemi hastalýðýnýn tedavisi henüz güçtür.
Poster Bildiriler
Olgu: 32 yaþýnda 5yýldýr Behçet hastalýðý tanýsý mevcut, steroid ve immunsupresan tedavisi almakta. Son 2,5 yýldýr psikiyatrik
yakýnmalarý mevcut. Karamsarlýk, ümitsizlik, iç sýkýntýsý zaman zaman intihar düþünceleri vardý. Unutkanlýk, bazen yaptýðý
þeylerin farkýnda olmama, sürekli ayný þekilde olan görüntüler görme (pencerenin önünde ve yataðýnýn baþýnda biri beyaz
biri siyah elbiseli olan ve bazen kendisiyle konuþan iki insan görme). Kendisine zarar verecek olmaktan korkma, benzodiazepin
almadan sakinleþemeyeceði þeklinde þikayetleri mevcuttu. Hasta Nörolojiye konsülte edildi. MR da bilateral periventriküler
subkortikal beyaz cevher alanlarýnda multipl patolojik nodüler lezyonlar izlendi ve demiyelinizan süreçle uyumluydu. Nöroloji
ayaktan poliklinik takibi önerdi. Hastaya Paroksetin 30 mg + Ketiapin 100 mg tedavisi uygulandý, benzodiyazepin kesildi.
Hastanýn tedavi sürecinde depresif ve anksiyete yakýnmalarý geriledi, varsanýlarýnýn azaldýðý görüldü.
Tartýþma ve Sonuç: Hastanýn depresif yakýnmalarýnýn steroid tedavisiyle iliþkili olabileceði gibi hastalýk ya da çevresel etmenlerle
iliþkili olabilir, ayrýca ilginç varsanýlarý tartýþýlmasý gereken bir konudur.
Kaynaklar
1. Özdemir DF,Özsoylar G, Candansayar S, Coþar B, Önder M. Psychiatric finding related to neurological complication in
Behcet’s disease: a short review and a case presentation. Psychiatry in clinical practice.2004;8,s:185-190
2. Cosar B.Organik Psikiyatri. Iþýk E ,editör. Santral sinir sistemini etkileyen diðer hastalýklarda izlenen psikiyatrik belirtiler
içinde.1999;s.597-602
3. Akman-Demir G, Serdarog¢lu P, Tasc¸ý B (1999) Clinical patterns ofneurological involvement in Behcet’s disease: evaluation
of 200 patients. Brain 122: 2171_/81
195
PB 141
Bir Eðitim Hastanesinde Ýstenen Psikiyatri Konsültasyonlarýnýn Deðerlendirilmesi
Poster Bildiriler
Fuat Torun1, Sebahat Dilek Torun2
1Ümraniye Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, 2Türk Telekom Assist Yönetim ve Danýþmanlýk A.Þ
Amaç: Psikiyatrik konsültasyon hizmeti, dýþ kliniklerde yatan hastalarýn bütüncül ve kaliteli bir tedavi alabilmelerini saðlamak
için gereklidir. Psikiyatrik deðerlendirme, hastalarýn ayýrýcý tanýlarýnýn yapýlmasý, fiziksel hastalýða baðlý olarak ortaya çýkan
ruhsal sorunlarýn belirlenip tedavi edilmesi, hastalýk sürecinde ruhsal destek saðlanmasý, hastanýn tedavilere ve hastalýðýna
uyum saðlanmasý gibi pek çok konuda gereklidir. Fiziksel hastalýðýn kendisi beyin iþlevlerini bozarak, ciddi ruhsal bozukluklara
yol açabilir ve hastalýðýn algýlanmasý ve hastanýn yaþam alanlarýna etkisine baðlý olarak da ciddi ruhsal bozukluklar (depresyon,
anksiyete bozukluðu v.b) geliþebilir.1 Çeþitli hastanelerde yatarak tedavi gören hastalardaki ruhsal bozukluklarýn görülme
sýklýðý birçok çalýþmada çalýþýlmýþ ve farklý sonuçlar elde edilmiþ ve %15-50 arasýnda deðiþen oranlar bildirilmiþtir.2,3 Bu
çalýþmanýn amacý Ümraniye Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi (ÜEAH) Psikiyatri Kliniði’nden istenen konsültasyonlarýn geriye
dönük olarak incelenmesidir. Bu çalýþmada konsültasyon istemlerinin kliniklere göre daðýlýmý, konsültasyon isteme nedenleri
ve konulan tanýlarý incelemektir.
Yöntem: Çalýþmaya 2008 yýlý içerisinde ÜEAH’de yatarak tedavi görmekte iken herhangi bir nedenle psikiyatri konsültasyonu
istenen hastalar dahil edilmiþtir.
Bulgular: Çalýþmaya 164 kadýn (%62.5), 98 (%37.5) erkek olmak üzere 262 hasta dahil edilmiþtir. Psikiyatrik konsültasyonlar
sonucunda en sýk konulan tanýlar duygudurum bozukluluðu (%38.9), anksiyete bozukluðu (%22.5), psikotik bozukluklar
(%7.3). En sýk psikiyatri konsültasyonu isteyen klinikler dahiliye (%39.3), ortopedi (%9.9) ve nöroloji (%9.2) olarak
saptanmýþtýr.
Sonuç: Yatarak tedavi gören hastalarda fiziksel hastalýða ek olarak sýklýkla psikiyatrik rahatsýzlýk eþlik etmektedir.Bu
bozukluklarýn tanýnmasý ve tedavisi için diðer kliniklerle iþbirliðinin saðlanmasýna ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar
1. Özkan S. Konsultasyon-liyezon psikiyatrisi 1998-1999. Sayfa 20
2. Clarke DM, Smith GC: Consultation-liaison psychiatry in general medical units. Aust N Z J Psychiatry 1995; 29:424–432
3. Grant JE, Meller W, Urevig B: Changes in psychiatric consultations over ten years. Gen Hosp Psychiatry 2001; 23:261–265
196
PB 142
Bir Üniversite Hastanesinde Acil Servisten Ýstenen Psikiyatri Konsultasyonlarýnýn Deðerlendirilmesi
Derya Tekinbaþ1, Faruk Uðuz2, Nazmiye Kaya2
1Selçuk Ün. Meram Týp Fak. Psikiyatri AD., 2Meram Týp Fakültesi
Amaç: Bu çalýþmada bir üniversite hastanesinde acil servisten istenen psikiyatri konsültasyonlarý hastalarýn sosyodemografik
özelliklerine , konsultasyon isteme nedenlerine, konulan psikiyatrik tanýlara ve verilen tedavilere göre daðýlýmý incelenmiþtir.
Yöntem: Bu çalýþmada 1 Ocak 2009–30 Haziran 2009 tarihleri arasýnda Selçuk Üniversitesi Meram Týp Fakültesi Acil Servis’den
istenen psikiyatri konsultasyonlarý retrospektif olarak hastalarýn sosyodemografik özellikleri baþvuru þikayetleri, ,aldýklarý
psikiyatrik tanýlar ve uygulanan tedavi açýsýndan incelendi. Toplanan veriler SPSS programýnda deðerlendirildi. Sonuçlar yüzde
olarak verildi.
Poster Bildiriler
Bulgular: Çalýþmamýzýn yapýldýðý altý ay içinde acil servise toplam 22422 kiþi baþvurmuþ olup bunlardan 168’ine psikiyatri
konsultasyonu istenmiþtir. Hastalarýn yaþ ortalamasý 31.45±12.85 idi. Olgularýn sosyodemografik özellikleri incelendiðinde
97’sinin (% 57.7 ) kadýn , 71’inin (%42.3) erkek , 113’ünün (67.3) ilköðretim mezunu , 85’inin (%50.6) evli , 134’ü (%79.8)
iþsiz olduðu görüldü. Olgularýn baþvuru þikayetlerine bakýldýðýnda en sýk baþvuru þikayetlerinin uykusuzluk (%42.9) , suisid
giriþimi (%35.1) ve iþtahsýzlýk (% 29.2) olduðu görüldü. Olgularýn aldýðý psikiyatrik tanýlarýn daðýlýmýna bakýldýðýnda en sýk
psikotik bozukluklar (% 22.0), depresif bozukluk (%19.01) ve bipolar bozukluk (% 13.1) olduðu görüldü.
Tartýþma: Bizim araþtýrmamýzda en sýk konulan tanýlar arasýnda psikotik bozukluk, depresif bozukluk ve bipolar bozukluk
olduðu saptanmýþtýr. Ülkemizde yapýlan benzer araþtýrmalarda ise konversiyon bozukluðunun ön sýrayý aldýðý saptanmýþtýr
(1,2,3). Bu farklýlýk acil servise konversif þikayetlerle baþvuran hastalarda psikiyatri konsultasyonunun yeterince istenmediðini
akla getirmektedir. Sonuç olarak acil servis hekimlerinin psikiyatrik acillere yaklaþým konusunda yeterli eðitim almasý gerektiði
kanýsýndayýz.
Kaynaklar:
1. Güz H, Doðanay Z ve ark. Acil servisten istenen psikiyatri konsultasyonlarýnýn geriye dönük incelenmesi.Acil Týp Dergisi
3(1),Mart 2003
2. Kýsa C, Aydýn D, Cebeci S ve ark. Acil psikiyatrik baþvurularýn ve acil psikiyatrik hizmetlerin deðerlendirilmesi.Yeni
Sempozyum Dergisi. 2001;39(4):174-180
3. Arsakay G, Kendi M, Gül AÝ ve ark.Ankara Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Kliniði’ne Acil Baþvurular Üzerine Bir Çalýþma.
34.Ulusal Psikiyatri Kongresi Bilimsel Çalýþmalar Kitabý. Ýzmir1998
197
PB 143
Bir Üniversite Hastanesinde Ýntihar Giriþimi Ýle Acil Servise Baþvuran Olgularýn Deðerlendirilmesi
Derya Tekinbaþ1, Faruk Uðuz2, Nazmiye Kaya2
1Selçuk Ün. Meram Týp Fak. Psikiyatri AD., 2Meram Týp Fakültesi
Poster Bildiriler
Amaç: Bu çalýþmada bir üniversite hastanesinde acil servisten intihar giriþimi nedeni ile baþvuran olgulardan istenen psikiyatri
konsultasyonlarý hastalarýn sosyodemografik özelliklerine, intihar giriþim yöntemine , konulan psikiyatrik tanýlara ve
verilen tedavilere göre daðýlýmý incelenmiþtir.
Yöntem: Bu çalýþmada 1 Ocak 2009–30 Haziran 2009 tarihleri arasýnda Selçuk Üniversitesi Meram Týp Fakültesi Acil Servis’e
intihar giriþimi ile baþvuran hastalardan istenen psikiyatri konsultasyonlarý retrospektif olarak hastalarýn sosyodemografik
özellikleri, seçilen yöntem, aldýklarý psikiyatrik tanýlar ve uygulanan tedavi açýsýndan deðerlendirildi.Toplanan veriler SPSS
programýnda deðerlendirildi.Sonuçlar yüzde olarak verildi.
Bulgular: Çalýþmamýzýn yapýldýðýaltý ay içinde acil servise baþvuran 22422 kiþiden 168’ine psikiyatri konsultasyonu istendiði
ve bunlardan 59’unun intihar giriþimi ile baþvurduðu belirlendi.Olgularýn yaþ ortalamasý 26.5±9.24 idi.Olgularýn sosyodemografik
özellikleri incelendiðinde 42’sinin(%71.2) kadýn, 17’sinin(%28.8) erkek, 31’inin(%52,5) bekar, 37’sinin(%62.7) ilköðretim
mezunu ve 46’sýnýn(%78.0) iþsiz olduðu görüldü.Ýntihar giriþimlerinde en sýk seçilen yöntemin %78.0 oranla aþýrý doz ilaç
alýmý olduðu saptandý.Olgularýn 46’sýnda(%78.0) psikososyal stres öyküsü olduðu, 44’ünün (%74.6) psikososyal strese
reaksiyonel olarak suisidal giriþimde bulunduðu saptandý.Olgularýn aldýðý psikiyatrik tanýlarýn daðýlýmýna bakýldýðýnda en sýk
depresif bozukluk (%25.4), psikotik bozukluk (%8.5) ve anksiyete bozukluklarý (%8.5) olduðu belirlendi.
Tartýþma: Bizim çalýþmamýzda bu konuda yapýlan diðer çalýþmalara benzer olarak kadýnlarýn daha fazla intihar giriþimde
bulunduðu ve en sýk intihar giriþimi yöntemi olarak aþýrý doz ilaç alýmýnýn tercih edildiði saptanmýþtýr (1,2,3).Stres yaratan
yaþam olaylarý intihar için önemli bir risk etkeni olabilir. Ýlaveten bir psikiyatrik bozukluk olmasý , özellikle depresyon
varlýðýnýn intihar için önemli bir etken olduðu düþünülmektedir.
Kaynaklar:
1. Deveci A, Taþkýn O,Kaya E,Özmen E,Manisa ili kent merkezinde intihar düþüncesi ve giriþimi yaygýnlýðý. Türk Psikiyatri
Dergisi 2005; 16(3):170-178
2. Bitlis V, Tüzer T,Bayam G,Dilbaz N, Genel bir hastanede acil servise intihar giriþimi nedeniyle baþvuran hastalarýn retrospektif
incelenmesi,Kriz Dergisi 2(2): 323-326
3. Ateþçi FÇ,Kuloðlu M, Tezcan E, Yýldýz M,Ýntihar Giriþimi Olan Bireylerde Birinci ve Ýkinci Eksen Tanýlarý, Klinik Psikiyatri
2002 5:22-27
198
PB 144
Cezaevindeki Tutuklu ve Hükümlülerde Öfke ve Depresyon Ýliþkisi
Hasan Karadað1, Ayþegül Kart2, Sibel Örsel2, Metin Canbal3, Akfer Karaoðlan4, M. Hakan Türkçapar2
1Ankara, 2SB Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EAH Psikiyatri Klinikl, 3S.b Aile Hekimi, 4S.B. Ruh Saðlýðý Dairesi
Giriþ: Öfke toplumumuzun en önemli sorunlardan biri olmayý sürdürmektedir (1). Depresyon ise öfke ile iliþkili olarak üzerinde
en çok durulan psikiyatrik bozukluklardan birisidir. Bu çalýþmada cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlülerde depresyon ile
öfke durumlarý iliþkisi incelenerek kontrol gurubu ile karþýlaþtýrýlmýþtýr.
Bulgular: Araþtýrma grubunun yaþ ortalamasý 33,63 olup, %71’ini erkek, %29’unu ise kadýnlar oluþturmaktaydý. Cezaevi
grubu BDÖ puan ortalamasý 21,2, kontrol grubunun ortalama puaný 7.3 olarak saptandý. Cezaevi grubu içinde SÖÖTÖ alt
ölçekleri ile depresyon belirti þiddetleri karþýlaþtýrýldýðýnda sürekli, iç, dýþ öfke puanlarý istatistiksel olarak anlamlý bir þekilde
yüksek bulunmuþ (p<0.05), öfke kontrol düzeyleri arasýnda anlamlý fark saptanmamýþtýr (p>0.05) .
Poster Bildiriler
Materyal ve Metod: Adalet Bakanlýðý Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüðünden yazýlý onay alýnan çalýþmaya gönüllülük
esasýna göre rasgele yöntemle 100 tutuklu ve hükümlü dahil edilirken, çocuk yaþ gurubu çalýþma dýþý býrakýldý. 56 denek
kontrol gurubunu oluþturdu ve her iki grup yazýlý onam verdi. Bu araþtýrmada mahkumlara ve kontrol gurubuna sosyodemografik
bilgi formu, SCL-R 90, Beck Depresyon Ölçeði (BDÖ) ve Sürekli Öfke – Öfke Tarz Ölçeði (SÖÖTÖ) verildi.
Tartýþma: Çalýþmamýzda cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerde, kontrol grubuna oranla depresyon belirti sýklýðý, þiddeti
yüksek ve öfke puanlarýyla baðýntýlý bulunmuþtur. Þiddetli depresyon belirtisi olanlarda sürekli öfke düzeylerindeki yükseklik,
depresyon vakalarýn %30-40’ýnda öfke ataklarý görüldüðü bilgisi ile uyumludur (2, 3). Ülkemizde özellikle cezaevi
popülasyonundaki psikiyatrik bozukluklar açýsýndan ek çalýþmalara ihtiyaç olduðunu düþünmekteyiz.
Kaynaklar
1. Mayne TJ, Ambrose TK. Research review on anger in psychotherapy. J Clin Psychol. 1999 Mar; 55(3):353-63
2. Koh KB, Kim CH, Park JK. Predominance of anger in depressive disorders compared with anxiety disorders and somatoform
disorders. J Clin Psychiatry 2002;/63:/486-92.
3. Wolfersdorf M, Kiefer A. Depression and aggression. A control group study on the aggression hypothesis in depressive
disorders based on the Buss Durkee Questionnaire. Psychiatr Prax 1998;/25: 240-5.
199
PB 145
Dirençli Hýçkýrýklarýn Mirtazapin’le Baþarýlý Tedavisi
Poster Bildiriler
Ali Fuat Beþkardeþ1, Hülya Ensari2
1Bolu Izzet Baysal Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi, 2Bolu Ýzzet Baysal Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hast
Amaç: Hýçkýrýk,diyafram ve interkostal kaslarýn istemsiz kasýlmalarýyla oluþur.Süreye göre kýsa,uzun ve durdurulamayan
hýçkýrýklar olarak sýnýflandýrýlýrlar.Uzun süreli(dirençli) olanlar pek çok faktörden oluþurlar.Durdurulamayan hýçkýrýklar
tükenmiþliðe ve hayat kalitesinde azalmaya yol açarlar.Hýçkýrýk tedavisinde ilk yöntem non-farmakolojik olarak nefes
tutmaktýr.Pekçok farmasötikle tedavi halen ampirik düzeydedir. Klorpromazin,Metoklopramid,Haloperidol,Omeprazol,
Fenitoin,Valproik Asit,Karbamazepin, Amitriptilin,Baklofen denenen ilaçlardandýr.Bu ilaçlarýn etkinliðinin antidopaminerjik
etkilerine baðlý olduðu sanýlmaktadýr(1).Olanzapininde dopamin,GABA ve serotonin üzerinden etkili olduðu bildirilmiþtir(2).Çoðu
referans vaka bildirimleriyle sýnýrlý olup randomize kontrollü çalýþmalar yoktur.Biz,56 yaþýnda Mirtazapinle baþarýyla tedavi
edilen bir kadýn hastayý bildirmek istedik.
Metod: 56 yaþýnda kadýn hasta, ýsrarlý hýçkýrýklar ve uykusuzluk þikayetiyle baþvurdu.Abdominal gerginliði ve bulantýsý
vardý,son 1 ay içinde hýçkýrýklara baðlý 5 kilo kaybetmiþti.Endoskopisi hafif gastrit dýþýnda normaldi.Tedavisinde önce
konvansiyonel metodlar denendi, nefes tutma- gag refleksinin uyarýlmasý-su içme ve oral 1-2.5 mg Haloperidol ve Lorazepam
tedavisine tam yanýt alýnamadý, sadece inisyal insomniasýna kýsmen yanýt alýndý.Bunun üzerine tedavisinde Mirtazapin
uygulamasýna geçtik.Mirtazapin 15 mg dozunda titrasyonla yatmadan önce uygulanmaya baþlandý, uykusuzluðu düzeldi
ve hýçkýrýklarýn sýklýðýyla süresi biraz azaldý.30 mg’a yükseltildiðindeyse hýçkýrýklar üzerinde maksimum yanýt alýndý.
Mirtazapin, noradrenerjik ve spesifik serotonin antagonistidir(NASSa). Selektif olarak 5HT2,5HT3 reseptörlerinin blokajýyla
ajitasyon,uykusuzluk,bulantý ve seksüel disfonksiyon yan etkilerinde düzelme saðlar.Alfa-2 adrenerjik otoreseptörü bloke
ederek serotonin ve NA salýnýmýný kolaylaþtýrýr.
Bizim vakadaki Mirtazapinin hýçkýrýklar üzerindeki olumlu etkisi serotonerjik sistemle iliþkili düþünülmüþtür.Mirtazapinle
serotonerjik reseptörlerin alt tipleri arasýnda kesin bir iliþki henüz belirlenmesede terapötik etkinin 5HT-1A reseptörünün
aktivasyonuyla iliþkili olduðuna inanýlmaktadýr(3).
Sonuç: Mirtazapin, uzun süren ve dirençli hýçkýrýklarýn tedavisinde etkili bir yöntem olabilir.Bu konuda daha ileri çalýþmalara
ihtiyaç vardýr.
Kaynaklar
1. Kolodzik PW,Eiers MA 1991 Hiccups:Review and Approach to management.Ann Emerg Med 20,565.
2. Alferder BS,Arciniegas DB 2006 Treatment of intractable Hiccups with Olanzapine Following Recent Severe Traumatic Brain
Injury.J Neuropsychiatry Clin Neurosci 18;551-552.
3. Anttila SA, Leinonen EV,2001 A Review of the pharmacological and clinical profile of mirtazapine. CNS Drug Rev 7,249264.
200
PB 146
Esansiyel Hipertansiyonda Öfke Düzeyi ve Öfke Ýfade Tarzý
Cemil Çelik1, Barbaros Özdemir2, Tuncer Çaycý3, Mustafa Aparcý4, K.Nahit Özmenler5, Fuat Özgen2, Aytekin Özþahin5
1GATF Psikiyatri AD. Ankara, 2GATF Psikiyatri AD., 3GATF Biyokimya AD., 4GATA H.PAÞA Eðitim Hastanesi, 5GATF Psikiyatri
AD
Amaç: Öfke ve öfkenin ifadesi ile hipertansiyon arasýnda iliþki olduðunu gösteren kanýtlar çeliþkilidir. Öfke, kýsa süreli ve
orta yoðunlukta ortaya çýktýðýnda yararlý iken, sürekli ya da þiddetli olduðunda yýkýcý olabilen bir duygudur. Bu çalýþmada
esansiyel hipertansiyon hastalarýnýn öfke düzeyi ve tarzýnýn saðlýklý kontrol grubu ile karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Esansiyel hipertansiyonlu 70 erkek ve eþleþtirilmiþ 70 saðlýklý birey çalýþmaya alýndý. Bütün katýlýmcýlara Sürekli
Öfke ve Öfke Ýfade Tarzý Ölçeði (SÖÖTÖ) ve Sosyodemografik Veri Formu uygulandý.
Sonuç: Çalýþmanýn bulgularý sürekli öfke düzeyinin esansiyel hipertansiyonun ortaya çýkmasý üzerine etkisi olduðunu
düþündürmektedir. Bu nedenle esansiyel hipertansiyon hastalarýna öfkelerini tanýma ve baþ etme konusunda beceri
kazandýrýlmasý tedaviye katkýda bulunabilir.
Poster Bildiriler
Bulgular: Esansiyel Hipertansiyon hastalarýnda sürekli öfke düzeyinin saðlýklý kontrol grubundan yüksek olduðu saptanmýþtýr.
Esansiyel hipertansiyon ve saðlýklý kontrol grubunun öfke ifade tarzý puanlarý arasýnda anlamlý bir fark saptanmamýþtýr.
Kaynaklar
1. Özmen M (2002) Hipertansiyon, kiþilik yapýsý ve stres. Hipokrat Dergisi, 11(11): 339-342).
2. Everson SA, Goldberg DE, Kaplan GA, Julkunen J, Salonen JT. Anger Expression and Incident Hypertension. Psychosomatic
Medicine 60:730-735 (1998).
3. Rocha-Goncalves F, Reis-Lima MA. Essential arterial hypertension: psychopathology, compliance, and quality of life. Rev
Port Cardiol 1997; 16(11):873-883.
201
PB 147
Eþ Zamanlý Valsartan Tedavisine Baðlý Lityum Zehirlenmesi
Neslihan Altunsoy1, Nesrin Dilbaz1, Hasan Kaya1, Tuncer Okay1
1Ankara Numune Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Poster Bildiriler
Giriþ: Lityum zehirlenmesi hayatý tehdit eden bir durumdur.Diüretikler,ACEÝ,NSAÝݒnin lityum zehirlenmesi riskini belirgin
þekilde arttýrdýðý birçok kez yayýnlanmýþtýr(1).Ancak literatürde lityum ile anjiotensin-reseptör-blokörü(ARB) etkileþimiyle
ilgili az sayýda yayýn bulunmaktadýr(2).Bu yazýda lityum idame tedavisi almaktayken baþlanan valsartan tedavisi sonrasýnda
lityum zehirlenmesi gözlenen bir vaka sunulmaktadýr.
Olgu: 9 yýllýk bipolar öyküsü olan 53 yaþýnda bayan hasta konfüzyon,dizartri,ataksi,bulantý ve kusma semptomlarýyla acil
psikiyatri birimine baþvurdu.Baþvurudan üç gün önce ölçülen lityum düzeyi 2,35mmol/l’di.Hastanýn özgeçmiþinde bipolar
bozukluk nedeniyle lityum karbonat(1500mg/gün),ketiapin(300mg/gün) idame tedavisi aldýðý,8 hafta önce rutin doktor
kontrolünde tespit edilen esansiyel hipertansiyon tanýsýyla valsartan(160mg/gün) tedavisi baþlandýðý öðrenildi.8 hafta önceki
laboratuar tetkiklerinde böbrek fonksiyonlarýnýn normal olduðu,serum lityum konsantrasyonunun 0,84mmol/l olduðu
öðrenildi.Hastaya 250cc/saat iv izotonikserum tedavisi baþlandý.Bakýlan lityum konsantrasyonu 2,31mmol/ldi. Sýk aralýklarla
böbrek fonksiyon testlerine bakýldý.24 saatlik hidrasyon sonrasýnda hastanýn þikayetleri kýsmen geriledi.Yatýþýnýn 3. gününde
bakýlan lityum düzeyi 0,85mmol/ldi.Takibinde þikayetleri tamamen geriledi.
Tartýþma: Lityum böbrekten atýlýr ve birçok ilaçla etkileþime girer.AnjiotensinII proksimal tübülden sodyum ve su geriemilimini
arttýrýr ve distal tübülde benzer etkileri olan aldosteron sentezini uyarýr. Valsartan, AT1 antagonistidir.Bu nedenle natriüresise
ve bunun sonucunda nefronda aþýrý lityum tutulumuna yol açabilmektedir(3).
Vakamýz, dört yýldýr lityum 1500mg/gün tedavisi almaktayken lityum konsantrasyonu ilk kez 2,35mmol/lye çýkmýþtýr.
Hastanýn böbrek fonksiyonlarýnda bozukluk bulunmamaktadýr, son iki ayda esansiyel hipertansiyon tanýsýyla baþlanan
valsartan dýþýnda kullandýðý yeni bir ilaç yada bir hastalýk, yeme-içme davranýþýnda bir deðiþiklik olmamýþtýr.
Sonuç: Lityum tedavisi alan hastalarda mümkünse alternatif antihipertansif tedaviler düþünülmelidir.Eðer lityum-ARB
kombinasyonu kullanýlmak durumundaysa,ARB tedavisi baþlanýrken yada doz deðiþikliði yapýlýrken,lityum zehirlenmesi
semptomlarýnýn ve serum lityum düzeyinin yakýn takibi yapýlmalýdýr.
Kaynaklar
1. Finley PR,Warner MD,Peabody CA.Clinical relevance of drug interactions with lithium. Clin Pharmacokinet 1995; 29:172–191.
2. Su YP,Chang CJ,Hwang TJ.Lithium intoxication after valsartan treatment.Psychiatry Clin Neurosci 2007; 61(2):204.
3. Markham A,Goa KL.Valsartan: a review of its pharmacology and therapeutic use in essential hypertension. Drugs 1997;
54:299-311.
202
PB 148
Fahr Hastalýðý: Bir Olgu Sunumu
Orhan Doðan1, Güngör Meydan1, Murat Semiz1, Osman Yýldýrým1, Gözde Yontar1
1Cumhuriyet Üniversitesi Týp Fakültesi
Giriþ: Fahr hastalýðý, bazal ganglionlarýn ve beyaz cevherin bilateral kalsifikasyonu ile karakterize, nadir görülen bir
nöropsikolojik bozukluktur(1). Etyolojisi tam olarak aydýnlatýlamamýþ olup bazý vakalarda infeksiyöz, metabolik ve kalýtsal
nedenler gösterilmiþtir(2). Fahr hastalýðýnýn kliniðinde rijidite, tremor, koreatetoz, ataksi gibi hareket bozukluklarýnýn yaný
sýra, demans ve psikiyatrik belirtiler görülebilir(3).
Öyküsü, nörolojik ve psikiyatrik muayeneleri, görüntüleme bulgularý deðerlendirilen hastaya Fahr Hastalýðý tanýsý kondu.
Hastaya ketiapin 600mg/gün tedavisi baþlandý. Tedavinin 3. haftasýnda psikotik þikayetlerinde belirgin gerileme gözlenirken;
taburculuðu öncesinde kýsa psikiyatrik deðerlendirme ölçeðinden 11 puan aldý.
Poster Bildiriler
Vaka: 53 yaþýnda, evli, erkek hastanýn 5-6 yýldýr unutkanlýk, þüphecilik, sinirlilik, kendi kendine gülme, anlamsýz davranýþlar
gibi yakýnmalarý varmýþ. Tanýdýðý kiþilerin isimlerini hatýrlayamýyor, yapacaðý iþleri ve eþyalarýn yerini unutuyor, zaman zaman
anlamsýz konuþmalarý oluyormuþ. Hastanýn özgeçmiþinde ve soygeçmiþinde psikiyatrik hastalýk öyküsü yoktu. Hasta, yapýlan
Kýsa Psikiyatrik Deðerlendirme ölçeðinden 36 puan aldý. Standardize Mini Mental Test (MMSE) puaný 18 olarak deðerlendirildi.
Serum iyonize kalsiyum, fosfor ve paratiroid hormon düzeyleri normal olup bilgisayarlý beyin tomografisinde iki taraflý olarak
periventriküler alanlarda bant tarzý kalsifikasyon ve globus pallidusta nodüler kalsifikasyonlarý izlendi.
Sonuç: Sonuç olarak ileri yaþta baþlayan psikotik semptomlarý ve/veya hareket bozukluklarý ve/veya demansiyel þikayetleri
olan hastalarda organik nedenler araþtýrýlmalý, laboratuar testleri ve görüntüleme tetkikleri yapýlmalýdýr. Nöropsikolojik
hastalýk bulgu ve semptomlarýnýn yaný sýra görüntülemede izlenen beyindeki kalsifikasyonlar Fahr Hastalýðýný düþündürmelidir.
1. Gülsün M, Baykýz AF, Kabataþ S, Belli H, Fahr Syndrome. Three cases presenting with psychiatric signs. Eur J Gen Med
2006;3(1):35-40
2. Oliveira JR, Spiteri E, Sobrido MJ, Hopfer S, Klepper J, Voit T, Gilbert J, Wszolek ZK, Calne DB, Stoessl AJ, Hutton M,
Manyam BV, Boller F, Baquero M, Geschwind DH Neurology. 2004Dec 14;63(11):2165-7.
3. Fahr's syndrome presenting with pure and progressive presenile dementia. 2005 Dec;26(5):367-9.
203
PB 149
Fibromýiyalji Tedavisinde EMDR Bir Seçenek Olabilir mi? Bir Ön Çalýþmanýn Sunumu
Önder Kavakcý1, Ece Kaptanoðlu2, Nesim Kuðu2, Orhan Doðan2
1CÜTF Psikiyatri AD, 2CÜTF
Poster Bildiriler
Fibromiyalji Sendromu (FMS) etyolojisi belli olmayan yaygýn vücut aðrýlarý, belirli anatomik bölgelerde hassasiyet, azalmýþ
aðrý eþiði, uyku bozukluklarý, yorgunluk ve sýklýkla psikolojik sýkýntý ile karakterize eklem dýþý romatizmal bir hastalýktýr.
FMS’da psikiyatrik komorbidite yüksektir(1). Son zamanlarda FMS ve psikolojik travma iliþkisini gösteren yayýnlar
artmaktadýr(2). Fibromyaljinin antidepresanlar ve BDT uygulamalarýný da içeren multi disipliner yaklaþýmlarla tedavisi
önerilmektedir(3). Mevcut literatürde fibromyaljisi olan hastalara travma tedavisini uygulayan yaklaþým bulunmamaktadýr.
Bu deneysel çalýþmada Fizik tedavi rehabilitasyon kliniðince FMS tanýsý konulan bir vakada psikolojik travma aranmýþ,
bildirilen 3 büyük travmasýna yönelik, 11 seans Göz hareketleriyle duyarsýzlaþtýrma ve yeniden iþleme (EMDR: Eye Movement
Desensitization and Reprocessing) uygulanmýþtýr.
Olgu: MY 34 yaþýnda, evli, ev hanýmý, 3 çocuk sahibi, 5 yýldýr þikayetleri var. Daha önce Fibromyalji tanýsýyla FTR kliniðinden
tedavi almýþ. Halen ilaç kullanmýyor. Visuel aðrý skalasýnda aðrý düzeyini 9-10, hassas nokta sayýsýný 15/18 olarak tanýmlýyor.
Beck depresyon ölçeði puaný 22, Foa Travma deðerlendirme ölçeði puaný 41 olarak saptandý. 11 seans EMDR uygulamasý
sonrasýnda; VAS 3, hassas nokta sayýsý 11/18, Foa TDÖ 6, BDÖ puaný 2 olarak bulundu. 3 ve 6 aylýk takipte iyilik hali
sürüyordu.
Tartýþma ve Sonuç: FMS’da psikiyatrik komorbidite sýktýr, travmatik deneyimler de sýklýkla bildirilmektedir. FMS’lu hastalarda
travmatik deneyimlerin sorgulanmasý ve saptanan vakalarda EMDR veya baþka travma yönelimli yaklaþýmlarýn uygulanmasý
olumlu sonuçlar verebilir.
1. McBeth J, Silman AJ. The role of the psychiatric disorders in fibromyalgia. Curr Rheumatol Rep 2001; 3: 157-64.
2. Posttraumatic stress disorder, tenderness, and fibromyalgia syndrome: are they different entities? 2006 Nov;61(5):6639.
3. Cognitive behavioral therapy for fibromyalgia. 2006Aug;2(8):416-24.
204
PB 150
Hemodiyaliz Hastalarýnda Aneminin Anksiyete ve Depresyon Ýle Ýliþkisi
M. Hakan Türkçapar4, Hasan Karadað1, Özlem Baba2, Akfer Karaoðlan3, Sibel Örsel4
1Ankara, 2SB Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EAH Aile Hekimi, 3S.B. Ruh Saðlýðý Dairesi, 4SB Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EAH Psikiyatri
Klinikl
Giriþ: Kronik Böbrek Hastalýðý yaygýn olarak görülen halk saðlýðý problemlerindendir. Bu çalýþmada son dönem böbrek
yetmezliðinde olan hemodiyaliz tedavisindeki hastalarýn anemi tedavisinin önemli olduðunu ileri süren araþtýrmalardan (1,2)
yola çýkarak aneminin, hemodiyaliz programýndaki hastalardaki anksiyete ve depresyon üzerine olan etkileri araþtýrýlmýþtýr.
Bulgular: Anemik olan grupla anemisi olmayan grup arasýnda anxiete puaný ortalamalarý arasýnda istatistiksel olarak anlamlý
farklýlýk vardý(p<0.001). Cinsiyet açýsýndan bakýldýðýnda anemisi olan bayanlarda erkeklerden istatistiksel olarak anlamlý
daha yüksek anksiyete puanlarý elde edilmiþtir(p=0.005) Hastalarýn depresyon puanlarý, Hb seviyeleri ile istatistiksel olarak
iliþkili fakat anlamlý bulunmamýþtýr.
Poster Bildiriler
Yöntem: Çalýþmaya hemodiyaliz programýnda olan toplam 92 erkek(%48.67), 97 kadýn(%51.32 ) toplam 189 hasta alýndý.
Anemisi olan yani Hb deðeri 11gr/dl ve altý ve anemisi olmayanlarý yani Hb deðeri 11gr/dl üzeri hastalar olmak üzere iki
grup oluþturuldu. Hastalarýn 96’ý anemik (%50.79) anemik, 93’ü anemik deðildi(%49.20).Aneminin, anksiyete-depresyon
üzerine olan etkilerini deðerlendirmek amacýyla yazýlý onam alýndýktan sonra hastane anksiyete depresyon ölçeði ve
sosyodemografik bilgi formu verildi.
Tartýþma: Diyaliz programýnda olan hastalarda, baþta depresyon ve anksiyete baþta olmak üzere, ruhsal bozukluk oranlarýnýn
yükseldiði ve eþlik eden ruhsal bozukluklarýn 1.5-3 kata varan oranlarda daha fazla hastane yatýþlarýna neden olduðu
bildirilmektedir.
Elde edilen sonuçlar hemodiyaliz uygulanan hastalarda anemi tedavisinin mental fonksiyonlar üzerine olumlu etkileri olduðunu
göstermektedir(1,2,3). Hemodiyaliz hastalarýnda eritropoetin tedavisinin daha etkin kullanýmý mental bozukluklardan
korunmada yararlý olacaðý düþüncesindeyiz.
Anahtar kelimeler; anemi, böbrek yetmezliði, anksiyete
Kaynakça
1. European Best Practýce Guýdelýnes fort he management of anaemia in patients with chronic renal failure. Nephrol Dial
Transplantaion. 1999;14(supplement 5):1-50.
2. U.S. Renal Data System. Annual Data Report: Atlas of End-Stage Renal Disease in the United States, Bethesda, MD.: National
Institutes of Health, National Institute of Diabetes and Digestive and Kidney Disease, 2003.
3. National Kidnet Foundation: K/DOQI Clinical Practice Gýdidelines for Chronic Kidney Disease: evaluation, classification,
and strafication. Am J Kidney Dis 2002;39(suppl 1):S1-S266.
205
PB 151
Hipernatremi Ýle Giden Olanzapine Baðlý Nöroleptik Malign Sendrom
Recep Tütüncü1, Hüseyin Günay1
1Etimesgut Asker Hastanesi
Giriþ: Nöroleptik Malign Sendrom (NMS) ateþ, rijidite, otonomik disfonksiyon ve bozulmuþ bilinçlilik hali ile karakterizedir.
Sýklýkla gözlenen belirtilerin yanýnda laboratuvar deðerlerinde serum sodyum artýþý, lökositoz, artmýþ serum kreatin
fosfokinaz (CPK) gibi birçok anormallikler sayýlabilir(1).
Poster Bildiriler
Sunulan olgu olanzapin monoterapisi ile baðlantýlý hipernatremi ve NMS arasýndaki olasý iliþkiyi ve iliþkinin
yönünü sorgulayan literatürdeki ikinci vakadýr.
Olgu Sunumu: 27 yaþýnda erkek hasta 6 yýldýr 10 mg olanzapin tedavisi almaktaydý. Son dönemde, beslenme bozukluðu,
duygulanýmda düzleþme, sosyal içe çekilme ve obsesyonlar tarzýnda psikotik belirtiler baþlamýþtý. Hastaneye yatýrýlarak
tedavisi olanzapin 20 mg/gün olacak þekilde baþlandý. Yatýþýnýn 14. gününde konfüzyonu gözlendi. 12 saat sonra ise tabloya
ateþ ve rijiditede eklendi. Laboratuvar deðerlerinde artmýþ CPK ve hipernatremi dikkat çekiciydi. NMS tanýsý düþünüldü. Takibi
sýrasýnda akut böbrek yetmezliði geliþti. Hemodiyaliz ile iki hafta sonra yoðun bakýmdan taburcu edildi.
Sonuç: Hipernatremi ve NMS iliþkisi henüz net olarak ortaya konabilmiþ deðildir. Bu olguda hastanýn negatif psikotik belirtileri
ile iliþkili hipodipsik hipernatremi anahtar rol oynuyor gibi görünmektedir. Literatürde dehidrasyonun ayrýca vazomotor
kasýlmaya yol açarak ýsý daðýlýmýný bozduðu ve NMS için predispozan olabileceði bildirilmiþtir. Þiddetli hipernatreminin santral
sinir sisteminde dopaminerjik yolaklarý etkileyerek kas hasarýný indüklediðini gösteren kanýtlarda mevcuttur (3). Bunlarla
birlikte dehidrasyon, hipernatremi ve artmýþ kas yýkýmýyla intratubuler myoglobin depolanmasý sonucu ortaya çýkan akut
böbrek yetmezliði en ciddi NMS komlikasyonlarýndandýr. Olgularýn %16 sýnda görülür ve %50 sinde ölüme neden olur (2).
Bu olgu, uzun yýllar ayný atipik antipsikotiðin kullanýlmasýna raðmen ayný ilaçla sadece doz artýþý sonrasý NMS geliþebileceðini
ortaya koymaktadýr. Dehidrasyon ve hipernatreminin farkedilmesi, erken müdahale ve ciddi komplikasyonlarýn önlenmesi
açýsýndan oldukça önemlidir.
Kaynaklar:
1. Bajjoka I, Patel T, O'Sullivan T. Ann Emerg Med 1997;30(5): 698-700.
2. Duggal HS, Singh I. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry 2008;15;32(4):1074-5.
3. Denman JP. Med J Aust. 2007;5;187(9):527-8.
206
PB 152
Ýnfertilite Sebebi Açýklanamayan ve Açýklanan Erkek Ýnfertil Bireylerin Ýnfertiliteye Yönelik Tutumlarý ve
Emosyonel Durumlarý
Bahri Ýnce1, Þule Ýnce2, Sinan Gülöksüz1, Sadiye Eren2, Esat Timuçin Oral1
1Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi, 2Zeynep Kamil Kadýn ve Çocuk Hastalýklarý EAH
Amaç: Ýnfertiliteye yönelik algý ve tutum infertil bireylerde gerek anksiyete gerek depresyon bulgularýnýn sýklýðý arttýrmaktadýr
(1,2). Bu çalýþmada, Türk toplumundaki infertilite sebebi açýklanamayan erkek infertil bireyler (SX) ile sebebi açýklanan
erkek infertil bireyler (SA) infertiliteye yönelik algý, tutum ve emosyonel durum açýsýndan kýyaslanacaktýr.
Bulgular: SA grubunun HAD anksiyete (SA=6,60±3,96 ; SX=5,48±3,27 p=0,02) ve STAI durumluluk kategorisi skorlarý
(SA=43,07±8,28 ; SX=40,18±6,33 p=0,004) SX grubuna göre daha yüksekti. SA grubu medyada çýkan kýsýrlýk ile ilgili
haberlerden daha fazla etkilendiklerini ve çocuðu olmadýðý için kafa yorduðunda uykusunun daha fazla kaçtýðýný ifade
etmekteydi. SA grubu SX grubuna göre infertilitenin çiftin deðil bireyin sorunu olduðunu düþünmekteydi.
Poster Bildiriler
Yöntem: Zeynep Kamil Kadýn ve Çocuk Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi infertilite ve tüp bebek polikliniðine baþvuran
221 erkek infertil birey (SA = 104, SB = 117) Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeði (HAD), Durumluluk ve Süreklilik
Kaygý Envanteri (STAI) ile infertilite stigmasýna karþý tutum ve emosyonel durumu deðerlendiren infertilite anketinin (3)
Türkçe’ye çevrilerek uyarlanan formu ile deðerlendirildi.
Sonuç: Erkek infertilite faktörünün tespit edildiði bireylerin anksiyete skorlarýnýn infertilite sebebi bilinmeyen bireylere göre
daha yüksek oluþu, infertilite sebebi açýklanan bireylerin infertilite sorununu çiftin deðil de kendisinin sorunu olduðunu
düþünmesinden kaynaklanabilir.
Kaynaklar
1. Gülseren L, Çetinay P, Tokatlýoðlu B ve ark. Depression and anxiety levels in infertile Turkish women. J Reprod Med, 2006;
51: 421-6.
2. Karlýdere T, Bozkurt A, Yetkin S ve ark. Psikiyatrik birinci eksen tanýsý almayan infertil çiftlerde emosyonel semptomlar,
sosyal destek ve cinsel iþlev baðlamýnda cinsiyet farký var mý?Turk Psikiyatri Derg, 2007; 18: 311-322.
3. Matsubayashi H, Hosaka T, Izumi S et al. Increased depression and anxiety in infertile Japanese women resulting from
lack of husband’s support and feeling of stres. General Hospital Psychiatry 2004 26: 398–404
207
PB 153
Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesinde Yatan Hastalar Ýçin Ýstenen Psikiyatri Konsültasyonlarýnýn
Deðerlendirilmesi
Birmay ÇAM1, Demet Gülpek1, Almýla Erol1, Levent Mete1
1Ýzmir Atatürk Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç: Hastanede yatan hastalarda psikiyatrik eþtaný oraný oldukça yüksek olup bu birliktelik; týbbi saðaltýmý, hastanede kalýþ
sürelerini olumsuz etkilemekte, hastaneye yeniden yatýþlarý arttýrmaktadýr (1). Bu çalýþmada Ý.A.E.A.H Psikiyatri kliniði
tarafýndan gerçekleþtirilen konsültasyonlarýn incelenmesi amaçlanmýþtýr.
Poster Bildiriler
Yöntem: 2007- 2009 yýllarý arasýnda acil servis dýþýndaki kliniklerce yatan hastalar için istenen konsültasyonlarda doldurulan
formlar geriye dönük taranmýþtýr.
Bulgular: Çalýþmaya 763’ü (%54,6) kadýn, 635’i (%45,4) erkek 1399 hasta alýndý. Yaþ ortalamasý 49,4±19,3 idi. Konsültasyon
istemleri ençok dahiliye (%22,6), nöroloji (%14,3), dermatoloji (%9,6) klinikleri tarafýndan yapýldý. Ensýk konsültasyon
istenme nedeni depresif yakýnmalar (%21,2), neden belirtilmeksizin psikiyatrik deðerlendirme (%13,3), fiziksel hastalýk
yada aðrýnýn etyolojisinin psikiyatrik olup olmadýðýnýn tespiti (%12) ve anksiyete belirtileri (%9,9) idi. Hastalarýn %13,1’i
(n= 181) psikiyatrik taný almazken ensýk koyulan psikiyatrik tanýlar depresif bozukluk (%40,5), uyum bozukluðu (%12,2),
deliryum (%6,3), anksiyete bozukluðu (%5,8) olarak saptandý. Hastalarýn %22,8’ine (n=316) psikofarmakolojik saðaltým
baþlanmadý. Hastalarýn %52,3’üne antidepresan tedavi; %17,2’sine antipsikotik tedavi; %35,2’sine anksiyolitik-hipnotik
tedavi baþlandý. Antidepresanlardan ençok essitalopram (%16,3), sertralin(%13,8), sitalopram(%6,1);
antipsikotiklerden haloperidol (%8,3) ve ketiyapin(%5,2); anksiyolitiklerden hidroksizin (%17,4) tercih edildi.
Sonuç: Hastalarýn çoðunu kadýnlarýn oluþturmasý , konsültasyon isteyen klinikler açýsýndan dahili branþlarýn ilk sýrada yeralmasý,
ensýk konsültasyon istenme nedeninin depresif , anksiyete yakýnmalarý ile taný koyamama olmasý ve en sýk koyulan psikiyatrik
tanýnýn depresif bozukluk olmasý diðer çalýþma sonuçlarý ile uyumludur (2, 3). Psikiyatrik eþtanýlarýn tanýnmasý ve tedavisi
týbbi hastalýðýn seyrinde önemli olduðundan konsültasyon liyezon psikiyatrisi birimlerinin kurulmasý ve geliþtirilmesi gereklidir.
Kaynaklar:
1. Wancata J, Benda N, Windhaber J, Nowotny M. (2001). Does psychiatric comorbidity increase the length of stay in general
hospitals? Gen Hosp Psychiatry. 23(1):8-14.
2. Diefenbacher A, Strain JJ. (2002). Consultation-liaison psychiatry: stability and change over a 10-year-period. Gen Hosp
Psychiatry. 24(4):249-256.
3. Carr VJ, Lewin TJ, Walton JM, Faehrmann C, Reid AL.(1997). Consultation-liaison psychiatry in general practice. Aust N Z
J Psychiatry. 1997 Feb;31(1):85-94.
208
PB154
Ýzmir Ýl Merkezi Kamu Hastanelerinin Acil Servis Çalýþanlarýnda Ýþ Doyumu ve Tükenmiþlik Sendromu
Almýla Erol1, Engin Sert1, Funda Karbek Akarca1, Vermi Deðerli2, Demet Gülpek1, Hakan Delibaþ1, Levent Mete1
1Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, 2Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç: Tükenmiþlik, bireyin iþinden duygusal olarak tükenmesi duyarsýzlaþmasý ve kiþisel baþarýsýnýn düþmesini içeren üç
boyuttan oluþmaktadýr.1 Ýþ doyumunun da tükenmeyi en çok etkileyen etmenler arasýnda olduðu vurgulanmaktadýr.2 Bu
araþtýrmada iþ yoðunluðunun ve duygusal yüklenmenin yüksek olduðu acil servislerde çalýþanlarda iþ doyumu ve tükenmiþlik
düzeyinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Bulgular: Katýlýmcýlarýn %54.8’i (s=241) kadýn, %45.2’i (s=199) erkekti. %53.6’sý (s=236) evli, % 41.4’ü (s=182) bekar,
%5.0’ý (s=22) dul ya da boþanmýþtý. %31.4’ü (s=138) hemþire, %28.8’i (s=127) hekim, %21.4’ü (s=94) güvenlik görevlisi,
%18.2’si (s=80) yardýmcý personel olarak görevliydi. %57.7’si (s=254) eðitim ve araþtýrma, %21.6’sý (s=95) devlet, %20.7’si
(s=91) üniversite hastanelerinde çalýþmaktaydý. Kadýnlarda iþ doyumu erkeklere göre daha düþüktü (p=0.02). Çocuðu
olanlarda, olmayanlara göre duygusal tükenmiþlik ve duyarsýzlaþma daha düþük düzeydeydi (sýrasýyla p=0.012, p=0.011).
Üniversite hastanesi çalýþanlarýnda eðitim ve araþtýrma hastanesi çalýþanlarýna göre iþ doyumu daha düþük, duygusal
tükenmiþlik daha yüksek düzeydeydi (sýrasýyla p=0.004, p=0.008). Hekimlerde duygusal tükenmiþlik ve duyarsýzlaþma
diðer acil çalýþanlarýndan daha yüksekti (p’ler£'3f0.01)..
Poster Bildiriler
Yöntem: Ýzmir il merkezindeki kamu hastanelerinin acil servislerinde çalýþan ve araþtýrmaya katýlmaya gönüllü olan tüm
personel çalýþmaya alýndý (s= 440). Katýlýmcýlardan sosyodemografik ve mesleki bilgi formu, Ýþ Doyumu Ölçeði (ÝDÖ) ve
Maslach Tükenmiþlik Ölçeði (MTÖ) doldurmalarý istendi. Verilerin analizinde ikili grup karýlaþtýrmalarýnda baðýmsýz deðiþkenler
için t-testi, çoklu grup karþýlaþtýrmalarýnda tek yönlü varyans analizi ve Scheffe testi uygulandý.
Sonuç: Bu araþtýrmada, üniversite hastanesinde çalýþanlarda ve hekimlerde tükenmiþlik düzeyi daha yüksek bulunmuþtur.
Hekimlerde tükenmiþliðin baþka saðlýk çalýþanlarýndan daha fazla olduðu önceki araþtýrmalarda da saptanmýþtýr.3 Üniversite
hastanelerinin acil servislerindeki görece düþük iþ yoðunluðuna karþýn daha yüksek duygusal tükenmiþlik düzeylerinin
araþtýrýlmasý önemlidir.
Kaynaklar:
1. Maslach C, Jackson SE. Maslach Burnout Inventory. Second ed., Palo Alto, Consulting Psychologists Press, 1986.
2. Musal B, Elçi ÖÇ, Ergin S. Uzman hekimlerde mesleki doyum. Toplum ve Hekim 1995; 10:2-7.
3. Kocabýyýk ZO, Çakýcý E. Saðlýk çalýþanlarýnda tükenmiþlik ve iþ doyumu. Anadolu Psikiyatri Derg 2008; 9(3):132-138.
209
PB 155
K.T.Ü. Öðrencilerinde Madde Kullanýmý ve Anne Babaya Baðlanma Biçimleri
Serra Görgün1, Ahmet Tiryaki2, Murat Topbaþ2
1Karadeniz Teknik Üniversitesi, 2Karadeniz Teknik Üniversitesi Týp Fakültesi
Poster Bildiriler
Amaç: Ergenlik döneminde görülen riskli davranýþlardan biri madde kullanýmýdýr (1,2). Baðlanma kuramý açýsýndan anne
ve baba ile kurulan kaygýlý baðlanma, madde kullanýmýnda risk oluþturmaktadýr (3). Çalýþmamýzýn amacý, K.T.Ü. öðrencilerinde
madde kullaným yaygýnlýðýný belirlemek, madde kullananlar ile kullanmayanlarýn baðlanma biçimlerini karþýlaþtýrmaktýr.
Yöntem: Örneklem, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde 2007–2008 öðretim yýlýnda tüm lisans öðrencilerinden kayýtlý
bulunduklarý bölümlere göre sayý ve cinsiyet açýsýndan tabakalandýrýlarak ulaþýlan 2013 gönüllüden oluþturulmuþtur.
Araþtýrmada Sigara, Alkol ve Madde Kullaným Yaygýnlýðý Anketi (SAMKYA) ve Anne Babaya Baðlanma Ölçeði (ABBÖ)
kullanýlmýþtýr.
Bulgular: Katýlýmcýlarýn 1167’si (%58) erkek, 846’sý (%42) kadýndýr. Öðrencilerin hayat boyu madde, sigara ve alkol kullaným
yaygýnlýklarý sýrasýyla ve %5,6, %34,9 ve %31,8’dir. Cinsiyet, alkol ve sigara kullanýmý, okul baþarýsý, barýnma yeri, annenin
eðitim ve çalýþma durumu, aile ve arkadaþlarýn madde kullanýmý ve aile gelir düzeyine göre madde kullanýmý açýsýndan
anlamlý bir farka rastlanmýþtýr (p<0,0005). Orman Fakültesi’nde madde kullanýmý anlamlý oranda yüksektir (p=0,023).
ABB֒nün alt boyutu olan anne ve baba ilgi/kontrol ve toplam ölçek puan ortalamalarý madde kullanmayanlarda anlamlý
oranda yüksektir (t=3,02; p=0,003, t=3,76; p<0,0005, t=3,13;p=0,01, t=3,54;p=0,001).
Sonuç: Madde kullanan üniversite öðrencilerinde sigara ve alkol kullanýmý, yalnýz yaþamak, düþük okul baþarýsý, madde
kullanan arkadaþ ve aile bireylerinin varlýðý anlamlý düzeyde sýktýr. Madde kullananlarýn anlamlý düzeyde aileye olumsuz
baðlanma özellikleri taþýdýklarý belirlenmiþtir. Bu sonuçlar risk altýndaki öðrencilerin belirlenmesine ve uygun müdahale
planlarýnýn yapýlabilmesýne yol gösterici nitelikte deðerlendirilmiþtir.
Kaynaklar
1. Bachman, J.G., Wadsworth, K.N., O’Malley, P.M., Johnston, L.D., Schulenberg, J.E.: Smoking, Drinking, and Drug Use in
Young Adulthood. Lawrence Erlbaum Associates Publishers, New Jersey, 1997, pp. 219-220.
2. Alikaþifoðlu, M.: Madde kullanýmý risk faktörleri ve koruyucu faktörler. Adolesan Saðlýðý Sempozyum Dizisi, 43: 73-83,
2005.
3. Caspers, K.M., Cadoret, R.J., Langbehn, D., Yucuis, R., Troutman, B.: Contributions of attachment style and perceived social
support to lifetime use of illicit substances. Addictive Behaviors, 30: 1007-1011, 2005.
210
PB 156
Kabakulak Ensefaliti Sonrasý Geliþen Tourette Sendromu
Özlem Özcan1, Tuðba Yüksel1, Birgül Elbozan Cumurcu2
1Ýnönü Üniversitesi, 2Ýnönü Üniverasitesi
Giriþ: Tourette Sendromu; en aðýr tik bozukluðudur. Genelde erken çocuklukta geçici basit motor tik nöbetleriyle baþlar.1
Tourette sendromu (TS) ritmik özelliði olmayan ani,hýzlý, istemsiz ve yineleyici motor-vokal tiklerle kendini gösterir.1 TS
enfeksiyon, nörodejeneratif hastalýklar, kafa travmasý, ilaç kullanýmý gibi pek çok neden sonrasýnda geliþebilir.1 Poster Bildiriler
Olgu: Bu olgu sunumunda kabakulak enfeksiyonundan yaklaþýk 40 gün sonra ortaya çýkan motor ve vokal tikleri olan 12
yaþýnda bir erkek hastadan söz edilecektir. Anne-baba ve çocuktan alýnan öykü ve klinik gözlemler sonucunda hastanýn
kolunu fýrlatma,ayaðýný ve bacaðýný atma,kafasýný yan tarafa atma ve garip sesler çýkarma belirtilerini gösterdiði
anlaþýldý.Hastamýzda eþlik eden dikkat eksikliði ve hiperaktivite bozukluðu (DEHB) vardý. Hastada eþlik eden OKB veya
PANDAS bulgusuna rastlanmadý. Ailesel tik öyküsü olmayan hastanýn kabakulak enfeksiyonundan sonra tik geliþmesi ve
risperidon tedavisinden fayda görmesi nedeniyle bu olgu önemlidir. Ýkincil TS belirtileri bu önemli geliþimsel nöropsikiyatrik
bozukluðu daha iyi anlamamýza katký saðlayabilir. Genetik yatkýnlýkla ikincil etkenlerin etkileþimini anlamak için ileri
araþtýrmalara gereksinim vardýr.
Bizim olgumuzda eþlik eden DEHB olduðu düþünüldü.Nörolojik muayenede tikler dýþýnda ek bulguya rastlanmadý. Hastanýn
Wechsler Intelligence Scale for Children-Rewised (WISC-R) testinde toplam zeka bölümü normal düzeyde saptandý. Elektroensefalik
inceleme normal sýnýrlarda deðerlendirildi. Manyetik resonans görüntülemede (MRG) sol hemisferde daha belirgin olmak
üzere bilateral optik radyasyonlarda milimetrik laküner enfarktlar ile uyumlu sinyal deðiþiklikleri izlendi.
Hastanýn Tourette sendromu tedavisi için yaklaþýk 3 ay önce risperidon 0,5mg/gün baþlandý,3.ayýn sonunda 0,75mg/gün
dozuna çýkýldý.Hastanýn tedavisine daha sonra bir SSRI eklendi.
Sonuç: Hastamýzda kabakulak sonrasý viral etkenlere baðlý ensefalitlere ikincil Tourette sendromu olgusu2 ile benzerlik
taþýmaktadýr, ilerde bu alanda yapýlacak çalýþmalara ihtiyaç bulunmaktadýr.
Kaynaklar
1. Singer HS. Current issues in Tourette Syndrome. Mov Disord 2000; 15: 1051-63.
2. Sabuncuoðlu O, Ekinci Ö, Ölçer S, Ýsmail N, Berkem M. Kabakulak Meningoensefaliti sonrasýnda geliþen Taurette Sendromu.
Klinik Psikiyatri 2005; 8: 197-200.
211
PB 157
Kannabise Yanýtlý, Nöroleptik Kullanýmýna Baðlý Tardif Distoni
Buket Belkýz Güngör1, Tamer Yiðit1, Yeþim Yetimalar Beckmann1, Benian Deniz1
1Ýzmir Atatürk Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Poster Bildiriler
Nöroleptikler yüksek affinite ile D2 reseptörlerine baðlanmasý nedeniyle hareket bozukluklarýna neden olabilirler. Bu hareket
bozukluklarýndan olan tardif distoni ise genellikle antipsikotik kulanýmýnýn ardýndan aylar, yýllar içinde geliþebilir.
Olgumuz 48 yaþýnda , erkek , 3 yýl önce paronoid þizofreni tanýsý ile zuklopentiksol ampul 200 mg ayda bir , biperiden 6
mg/g, sulpirid 100mg /g tedavisi verilmiþ.Bir süre sonra sonra boyunda ve sol kolunda kasýlma ve aðýz çevresinde istemsiz
hareketler geliþmiþ. Bu dönemde kannabis kullanan hasta ,kannabis kullanýmý sýrasýnda þikayetlerinin geçtiðini fark edip
self-medikasyon amaçlý kannabis kullanýmýna devam etmiþ. Cezaevine giren hasta denetimli ortamda kullanmayýnca
þikayetleri artmýþ. Hasta cezaevinden çýktýktan sonra boyunda kasýlma ve aðýzda istemsiz hareketler ile kliniðimize baþvurdu.
Nörolojik bakýda dizartri, tardif distoni (servikal retrokollis ve sol kolda distonik postür) ve oro bukko-linguo-mastikatör
diskinezisi saptandý.Ayýrýcý taný açýsýndan istenen kan tetkiklerinde anormallik saptanmadý Servikal, kranial MR’da anlamlý
patoloji saptanmadý. Tedavisinde psikozu da olan hastaya olanzapin tedavisi baþlandý.Hastanýn orofasyal diskinezisi düzeldi.
Psikotik semptomlarýnda belirgin iyileþme olmakla birlikte tardif distonisinde deðiþiklik olmadý. Takipte diazepam 10/mg/g,
Baklofen 30mg/g, sormodren 8mg/g ve gabapentin 1200mg/g ,bilateral splenium ve trapezius kaslarýna botulinum toksini
uygulandý, distonisinde deðiþiklik olmadý.
Literatürde cannabinoid agonisti kullanýmý olan multipl skleroz tanýlý bir olgunun paroksismal distonisinde ve vokal tiklerde
azalma(1), baþka bir olguda bleferospazmda iyileþme(2) olduðu bildirilmiþtir. Ülkemizde cannabinoid agonistleri bulunmamasý
nedeniyle kullanýlamamasýna raðmen hastanýn illegal cannabis kullanmasý sýrasýnda distonik semptomlarýnýn baskýlanmasý
ve diðer nörolojik hastalýklarýn tedavisinde alýnan olumlu sonuçlarýn varlýðý bize cannabis reseptör agonistlerinin tardif
distoninin tedavisinde etkin olabileceðini düþündürmüþtür.
1. Current status of cannabis treatment of multiple sclerosis with an illustrative case presentation of a patient with MS, complex
vocal tics, paroxysmal dystonia, and marijuana dependence treated with dronabinol. CNS Spectrum 2008 ;13(5):393-403
2. Cannabinoid agonists in the treatment of blepharospasm--a case report study.Neuroendocrinol Lett 2004;25(1/2):45-48
212
PB 158
Kýsa Semptom Envanteri (KSE)’nin Klinik Örneklemlerde Görünümü
Ayþegül Durak Batýgün1, Nesrin Hisli Þahin2
1Ankara Üniversitesi, 2Baþkent Üniversitesi
Amaç: Derogatis1 tarafýndan geliþtirilmiþ olan Kýsa Semptom Envanteri-KSE (The Brief Symtom Inventory), toplam 53
maddeden oluþan ve 0-4 arasý puanlanan Likert tipi bir ölçektir. Ülkemizde yetiþkin2 ve ergen3 örneklemler üzerindeki
çalýþmalarý yapýlmýþ olmakla birlikte, klinik örneklem için geçerlik ve güvenirliðine iliþkin somut veriler mevcut deðildir. Bu
çalýþmanýn amacý, çeþitli klinik tanýlar almýþ hasta gruplarý için KSE’nin geçerlik ve güvenirliðini belirlemektir.
Bulgular: KSE’nin Cronbach alfagüvenirlik katsayýlarý klinik taný almýþ gruplar için .94 ile .96 arasýnda deðiþmektedir. Bu
katsayý normal grup için ise .94 olarak belirlenmiþtir. KSE toplam puaný ile Kendilik Algýsý, Yaþam Doyumu ve Kiþilerarasý
Memnuniyet ölçümleri arasýndaki korelasyon katsayýlarý klinik örneklem için -.55 (p< .001) ile .65 (p<.001), psikiyatrik
taný almamýþ grup için ise -.25 (p< .001) ile .28 (p< .001) arasýnda deðiþmektedir. Ölçekten alýnan puanlarýn taný gruplarý,
yaþ ve cinsiyet deðiþkenleri açýsýndan nasýl farklýlaþtýðýný anlamak amacýyla 2 x 3 x 2 modeline uygun varyans analizi
(MANOVA) yapýlmýþtýr. Sonuç olarak her üç baðýmsýz deðiþkenin de KSE toplam puaný üzerindeki temel etkilerinin anlamlý
olduðu görülmektedir. Yapýlan ayýrma (discriminant) analizi sonuçlarý da, ölçeðin taný gruplarýný ve normal gruplarý baþarýlý
bir biçimde ayrýþtýrabildiðini göstermektedir.
Poster Bildiriler
Yöntem: Çalýþmada Yaþam Duyumu, Kendilik Algýsý ve Kiþilerarasý Memnuniyet Ölçekleri de kullanýlmýþtýr. DSM-IV taný
ölçütlerine göre, depresyon 64, Anksiyete 52, Somatizasyon 125, Cinsel Ýþlev Bozukluðu 95 ve herhangi bir psikiyatrik taný
almamýþ (normal grup) 427 olmak üzere toplam 763 kiþi örneklem grubunu oluþturmaktadýr. Örneklemin yaþ ortalamasý
34.76 (ss= 11.13) olarak belirlenmiþtir.
Kaynaklar
1. Derogatis LR. The Brief Symptom Inventory-BSI administration, scoring and procedures manual-II. USA, Clinical Psychometric
Research Inc. 2002.
2. Þahin NH, Durak A. Kýsa Semptom Envanteri (Brief Symptom Inventory- BSI): Türk gençleri için uyarlanmasý. Türk Psikoloji
Dergisi 1994; 9: 44-56.
3. Þahin NH, Durak-Batýgün A, Uðurtaþ S. Kýsa Semptom Envanteri: Ergenler için kullanýmý. Türk Psikiyatri Dergisi 2002;
13: 21-32.
213
PB 159
Klozapine Baðlý Agranülositoz: Bir Olgu Nedeniyle
Neþe Üstün1, Abdullah Yýldýrým2, Nezih Eradamlar2, Latif Ruhþat Alpkan2
1Bakýrköy Ruh Sinir, 2Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Giriþ: Klozapin dirençli þizofreni olgularýnda standart nöroleptiklerden daha etkili bir antipsikotiktir.(1) Çeþitli yan etkileri
arasýnda en tehlikelisi,%1-2 hastada,sýklýkla da tedaviye baþladýktan sonraki 6-18 hafta içinde görülen agranulositozdur.Bu
nedenle klozapin kullananlarda,ilk 18 hafta haftada bir,daha sonra 2-4 haftada bir lökosit ve nötrofil deðerlerine bakýlmasý
önemlidir.(2,3)
Poster Bildiriler
Bu yazýda; klozapin kullanýmý sýrasýnda ortaya çýkan bir agranulositoz olgusunu sunmak istedik.
Olgu: 22 yýllýk þizofreni tanýsý olan 40 yaþýndaki erkek hastada; farklý zamanlarda yeterli dozda ve sürelerde kullanýlan
antipsikotiklere cevap alýnamamýþtý.1 yýldýr olanzapin 20 mg/gün, haloperidol 20 mg/gün ve biperiden 4 mg/gün kullanýyordu.
Poliklinikte görülen,akut alevlenmede olduðu düþünülen,yatýþýna karar verilen hastanýn olanzapini kesildi,klozapin
baþlandý.Tedavinin 46.gününde,300 mg/ gün klozapin kullanýrken ateþi 38.7C ölçüldü.Hemogramýnda lökositin
1120/mm3’ün,nötrofilin 0.00/mm3 olmasý üzerine klozapine baðlý agranülositoz düþünülerek tedavi sonlandýrýldý.Hastaya
hematololoji ve enfeksiyon hastalýklarý uzmanlarýnýn görüþleriyle gerekli týbbi tedavi baþlandý.Lökositi tedricen arttý ve
tedavinin 2. gününde nötropeniden çýktý.Süreç içinde lökositoz oluþunca tedavisi yeniden düzenlendi.Hemogramýnda lökositin
20.000/mm3’ün ve trombositin 750.000/mm3’ün altýna düþmesi ve takiplerinde ateþinin tekrarlamamasý üzerine 16.günde
agranülositoza iliþkin tedavi sonlandýrýldý.Agranülositoza iliþkin tedavinin 5.gününde baþlanan haloperidol 10 mg/gün ve
biperiden 4 mg/gün tedavisi,haloperidol 20 mg/gün’e çýkýlarak sürdürüldü.Psikopatolojik bulgularý kýsmi remisyonda,hematolojik
takibinin de sürdürülmesi önerilerek hastaneden çýkarýldý.
Tartýþma: Klozapine baðlý agranülositoz,potansiyel olarak ölümcül ve acil bir durumdur.Gerçek mekanizmasý tam olarak
bilinmemektedir.(2)Bu nedenle klozapin kullanan hastalarýn lökosit ve nötrofil düzeylerinin düzenli olarak takibi önemlidir.Lökosit
sayýsý 2000/mm3’ün,granülosit sayýsý 1000/mm3’ün altýna indiðinde tedavi sonlandýrýlmalýdýr.(3)Klozapin kullanan bir
hastada ortaya çýkan yüksek ateþ dikkate alýnmalý,agranülositoz geliþtiren bir hastaya ayný risk nedeniyle yeniden klozapin
baþlanmamalýdýr.
Kaynaklar:
1. Maskasame S,Krisanaprakornkit T.The Incidence of Clozapine-Induced Leukopenia in Patients with Schizophrenia at
Srinagarind Hospital.J Med Assoc Thai 2007;90(10):2175-80.
2. Reznik I,Mester R.Genetic Factors in Clozapine-Induced Agranulocytosis.IMAJ 2000;2:857-858.
3. Berk M,Fitzsimons J,Lambert T.Monitoring the Safe Use of Clozapine:a consensus view from Victoria,Australia.CNS Drugs
2007;21(2):117-27.
214
PB 160
KTÜ Týp Fakültesi Yenidoðan Ünitesinde Düþük Doðum Aðýrlýklý Preterm Bebek Annelerinin Normal Doðum
Aðýrlýklý Term Bebek Anneleri Ýle Depresyon ve Anksiyete Düzeyleri Bakýmýndan Karþýlaþtýrýlmasý
Esra Þahin1, Ahmet Tiryaki2
1MEB, 2KTÜ
Amaç: Düþük doðum aðýrlýklý preterm bebeði olan annelerin depresyon ve anksiyete düzeylerini term bebek annelerinin
depresyon ve anksiyete düzeyleri bakýmýndan karþýlaþtýrmak ve annenin yaþadýðý depresyon ve anksiyeteye etki eden
deðiþkenleri incelemektir.
Bulgular: Gruplar sosyo-demografik özellikler açýsýndan benzer bulunmuþtur. Çalýþma grubunun BDE, BAE ölçek puanlarý
kontrol grubuna kýyasla yüksek bulunmuþtur. Kontrol grubunda yer alan term bebek annelerinin BDE, BAE, STAI ölçek
puanlarýnda düþüþ görülürken, çalýþma grubundaki annelerde BDE, STAI ölçek puanlarýnda anlamlý bir azalma görülmemiþ;
sadece BAE ölçek puanlarýnda azalma görülmüþtür. STAI-1, BAE ölçek puanlarý deðiþim miktarlarýnýn çalýþma grubunda daha
düþük olduðu görülmüþtür.
Poster Bildiriler
Yöntem: Çalýþma grubu; Ocak-Haziran 2008 tarihleri arasýnda KTÜ Týp Fakültesi Yenidoðan Servisi’nde bulunan preterm
bebeði olan, doðum sýrasýnda komplikasyon geliþmeyen 45 anneden, kontrol grubu; ayný serviste term bebeði bulunan,
doðumda hiçbir komplikasyon geliþmeyen 42 anneden oluþmaktadýr. Tüm katýlýmcýlara doðumdan sonra 3.-15. günlerde
yapýlan uygulamalarda sýrasýyla Sosyo-demografik Veri Formu, Beck Depresyon Envanteri (BDE), Beck Anksiyete Envanteri
(BAE), Durumluk Sürekli Kaygý Envanteri (STAI) uygulanmýþtýr.
Sonuç: Düþük doðum aðýrlýklý preterm bebek annelerinin doðumdan sonraki ilk günlerden itibaren term bebek annelerine
göre daha yüksek depresyon ve anksiyete düzeylerine sahip olduklarý görülmüþtür. Bu çalýþma verileri geliþimsel risk taþýyan
bebek annelerinin ruhsal sorunlar açýsýndan erken belirlenmesi ve desteklenmesi görüþünü desteklemektedir.
1. Turan TM, Bolýþýk B. Prematüre bebeði olan ailelere serviste uygulanan planlý eðitimin anne bebek üzerine olan etkilerinin
incelenmesi. C. Ü. Hemþirelik Yüksek Okulu Dergisi, 7 (1): 39-46, 2003.
2. Tommiska V, Ostberg M, Fellman V. Parental stress in families of 2 years old extremely low birth weight infants. Pharmaceutical
News Index, 86 (3); 161-164, 2002.
3. Auslander GK, Netzer D, Arad I. Parental anxiety following discharge from hospital of their very low birth weight ýnfants.
Family Relations, 52 (1): 12–21, 2003.
215
PB 161
Metilfenidat Tedavisi Sonrasý Çocukta Geliþen Bir Pulmoner Hipertansiyon Olgusu
Poster Bildiriler
Mehmet Gökþin Karaman1, Nihal Yurteri1, Esra Özdemir1, Figen Atalay1, Ayten Erdoðan1
1Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Týp Fak.
Amfetamin, metamfetamin, metilfenidat ve kokain gibi psikoaktif maddelerin sistemik ve pulmoner hipertansiyon geliþmesinde
risk faktörü olabilecekleri son yýllardaki vaka raporlarýnda bildirilmektedir. Bu yazýda, Dikkat Eksikliði Hiperaktivite Bozukluðu
(DEHB) nedeniyle yavaþ salýnýmlý metilfenidat (Concerta) tedavisi sonrasý pulmoner hipertansiyon geliþen ve ilaç kesimi ile
düzelen 15 yaþýnda bir erkek hasta sunulmaktadýr. Hasta ZKÜ Týp Fakültesi çocuk psikiyatrisi polikliniðinde ilk kez Ocak
2008 tarihinde 13 yaþýndayken deðerlendirilmiþ olup DEHB tanýsý nedeniyle yavaþ salýnýmlý metilfenidat 54 mg tedavisi
baþlanmýþtýr. Tedavi baþlangýcýnda hastanýn herhangi bir ilaç kullanmadýðý ve baþka bir organik hastalýk öyküsü ve bulgusu
bulunmadýðý saptanmýþtýr. Kontrollerde hastada tedavi sonrasýnda ilk günlerde baþlayan ara ara nefes almakta zorlanma
þikayeti geliþtiði bildirilmiþtir. Tedaviden iki ay sonra Çocuk hastalýklarý kliniðinde yapýlan deðerlendirmede organik bir patoloji
saptanmadýðý için tedaviye devam edilmiþtir. Tedaviden 18 ay sonra Temmuz 2009’da þikayetlerin artmasý üzerine hasta
göðüs hastalýklarýna yönlendirilmiþtir. Yapýlan EKO’da pulmoner basýncýn 40 mmHg olduðu tespit edilmesi üzerine metilfenidat
tedavisi kesilerek hasta izlem altýna alýnmýþtýr. Bir ay sonra hastanýn semptomlarýnýn kalmadýðý ve pulmoner basýncýn 28
mmHg olduðu tespit edilmiþtir. Literatürde çocuklarda DEHB nedeniyle metilfenidat tedavisi sonrasý pulmoner hipertansiyon
geliþtiðini bildiren vaka bulunmamaktadýr. Bu vaka çocuklarda DEHB tedavisinde sýklýkla kullanýlan metilfenidat tedavisi
sonrasý pulmoner hipertansiyon geliþebileceðine dikkat çekmesi açýsýndan önemlidir.
1. Syed RH, Moore TL. Methylphenidate and dextroamphetamine-induced peripheral vasculopathy. J Clin Rheumatol. 2008
Feb;14(1):30-3.
2. van Wolferen SA, Vonk Noordegraaf A, Boonstra A, Postmus PE. [Pulmonary arterial hypertension due to the use of
amphetamines as drugs or doping]. Ned Tijdschr Geneeskd. 2005 Jun 4;149(23):1283-8. Dutch.
3. Abramowicz MJ, Van Haecke P, Demedts M, Delcroix M. Primary pulmonary hypertension after amfepramone (diethylpropion)
with BMPR2 mutation. Eur Respir J. 2003 Sep;22(3):560-2. Review.
216
PB 162
Olgu Sunumu ve Psikodinamik Açýdan Vampirizm
Recep Tütüncü1, Selin Baþer1
1Etimesgut Asker Hastanesi
Giriþ: Kolektif bilinçaltý zamanýn baþlangýcýndan beri, insanlýk tarafýndan paylaþýlmakta, bu depoda ilkel anýlar ve örnek
tavýrlar yani “arþetipler” bulunmaktadýr. Vampirizm de böylesi arþetiplerdendir ve kökeni çok derinlere uzanmaktadýr (1).
Sunulan olgu kendini vampir olarak tanýmlamamakta ancak “vampirizm” davranýþýný açýkça göstermektedir. Yapýlan literatür
taramasýnda vampirizm ile ilgili verilerin sýnýrlýlýðý dikkat çekicidir. Hastanýn klinik olarak kategorik sýnýflama içerisinde bir
çok taný alabilecekken, zengin vampirizm temalarý nedeniyle psikodinamik açýdan deðerlendirilmesi amaçlanmýþtýr.
Test sonuçlarý özetle; hasta kelime zenginliðinden ve yaratýcýlýktan uzaktýr. Biliþsel süreçlerde fakirlik mevcuttur. Savunmacý
davranýþ biçimi, çocuksu ruhsal dünya, saldýrgan dürtülerin yoðunluðu dikkat çekicidir. Fallik otorite ve oral saldýrganlýk
vardýr.Hasta yoðun kaygý, sýkýntý ve yetersizlik duygularý yaþamakta, bu duygularla baþ edememekte ve bunun sonucunda
saldýrgan dürtülerin, yutma ve yutulma düþlemlerinin ortaya çýktýðý görülmektedir.
Poster Bildiriler
Olgu Sunumu: 21 yaþýnda erkek hasta kolunu keserek kan içtiði için psikiyatri polikliniðine sevk edilmiþtir. Yedi yýl önce ava
gitmeye baþladýðýný, kuþ ve tavþan avladýðýný; bu dönemde eline damlayan kaný tattýðýný ve ardýndan avladýðý hayvanlarýn
kanýný içmeye baþladýðýný, özellikle yalnýz kaldýðýnda kendisini kötü hissederek kan içme isteði duyduðunu ifade etmiþtir.
Yapýlan görüþmede hastaya düþük doz antipsikotik ilaç tedavisi baþlanmýþ olup, projektif testlerden Rorschach ve TAT verilmiþtir.
Sonuç: Bu olgu psikodinamik açýdan kanýn yaþama karþýlýk geldiði ve ayrýca ruhun yani yaþam enerjisinin arþetip sembolü
olduðunu ala getirmektedir. Kendi yaþamýnýn devamý için bir baþkasýný tüketmektedir (2-3).
Kaynaklar:
1. Neil Wilson. A Psychoanalytic Contribution to Psychic Vampirism: A Case Vignette. The American Journal of Psychoanalysis.
2000; 60: 2
2. Fenichel, Otto The Psychoanalytic Theory of Neurosis. 1945; New York: Norton.
3. Gottlieb, Richard M. The legend of the European vampire: Object loss and corporeal preservation. Psychoanalytic Study
of the Child. 1994; 49: 465–480.
217
PB 163
Parkinson Hastalýðý ve Psikoz: Bir Olgu Sunumu
Poster Bildiriler
Gözde Yontar1, Nesim Kuðu1, Orhan Doðan1, Önder Kavakçý1, Murat Semiz1
1Cumhuriyet Üniversitesi Týp Fakültesi
Kronik antiparkinson ilaç tedavileri alan Parkinson hastalarýnýn % 20-30’unda psikoz geliþmektedir (1). Parkinson hastalýðýndaki
psikoz için risk etkenleri olarak ileri yaþ, biliþsel yetmezlik, depresyon, uyku bozukluklarý, Parkinson hastalýðýnýn süresi ve
ciddiyeti ve çoklu ilaç kullanýmý öne sürülmüþtür (2.3). Bu yazýda, dokuz yýldýr Parkinson hastalýðý bulunan erkek bir olguda
doktor önerisi dýþýnda yüksek dozlarda çoklu antiparkinson ilaç kullanýmýna (levodopa 600 mg/gün, benserazid 75 mg/gün,
pripedil 150 mg/gün, entokopan 200 mg/gün) baðlý geliþtiði düþünülen bir psikoz olgusu sunulmuþtur. Olgunun ruhsal
durum muayenesinde öfkeli duygudurum, kýskançlýk ve kötülük görme hezeyanlarý ön plandaydý. Rutin biyokimyasal ve
hematolojik testleri, EKG ve EEG sonuçlarý normal sýnýrlardaydý. Ýlk nöropsikolojik deðerlendirmede MMSE:27/30, UPDRS
puaný:82/146 , Hamilton Depresyon Ölçeði puaný:11 ve BPRS puaný:33 olarak saptandý. Hoehn-Yahr (HY) ölçeðinde Evre
IV olarak deðerlendirildi. Schwab England Parkinson Günlük Yaþam Aktivitesi Ölçeðine göre günlük yaþam aktivitelerine
katýlabilme oraný % 30 idi. Tedavisi Levodopa 200mg/gün, karbidopa 37.5mg/gün, Entakapon 600mg/gün, Pribedil 150
mg/gün olarak düzenlendi. Olguda düþük doz olanzapin tedavisiyle (7.5 mg/gün) motor bulgular kötüleþti (UPDRS puaný
109 ve Schwab England Parkinson Günlük Yaþam Aktivitesi Ölçeðine göre günlük yaþam aktivitelerine katýlabilme oraný %
10). Düþük doz klozapin tedavisine geçildiðinde (50 mg/gün) motor bulgular kötüleþmedi ve psikozda belirgin bir düzelme
saðlandý. (klozapin tedavisinin 15. gününde UDPRS ölçeði puaný 71, BPRS ölçeði puaný 10, Schwab England Parkinson Günlük
Yaþam Aktivitesi Ölçeðinde günlük yaþam aktivitelerine katýlabilme oraný % 40),.
Sonuç olarak bu olgu, klozapin’in Parkinson hastalýðýndaki psikozun tedavisinde düþük dozlarda hem çok etkili hem de motor
bulgular yönünden güvenli olduðunu göstermektedir.
Kaynaklar
1. Shiah IS, Lin CL, Mao WC, Luu SU. Ziprasidone in the treatment of Parkinson’s disease psychosis.Eur Psychiatry 2006;21:578579.
2. Hanagasi HA, Emre M. Treatment of behavioural symptoms and dementia in Parkinson’s disease.Fundamental and Clinical
Pharmacology 2005;19:133-146.
3. Thanvi BR, Lo TCN, Harsh DP. Psychosis in Parkinson’s disease.Postgrad Med2005;81:644-646.
218
PB 164
Patolojik Kumar Oynama Tanýsý Alanlarda Dürtü Kontrol Bozukluðu Eþtanýlýlýðý:
Hasan Kaya1, Nesrin Dilbaz2
1Ankara Ma Numune Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi 2. Psikiyatri Kliniði, 2Ankara Ma Numune Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç: Patolojik Kumar Oynama, sürekli ve yineleyen, uygunsuz kumar oynama davranýþý ile karakterize, DSM-IV-TR ‘ de
“Baþka Yerde Sýnýflandýrýlamayan Dürtü Kontrol Bozukluklarý” baþlýðý altýnda yer alan bir bozukluktur. (1) Patolojik kumar
oynama tanýsý alan bireylerde dürtü kontrol bozukluðu(DTK) eþtanýlýlýk yaygýnlýlýðýný araþtýrmayý amaçladýk.
Bulgular: Çalýþmaya katýlan patolojik kumar oynama taný olan 102 bireyin yaþ ortalamasý 37.4 (sd: 11.3), eðitim düzeyleri:
7.4 (sd:3.4) yýl olup bütün hastalar erkekti.)
Hastalarýn 53’ýnda (%52.0) (%95 CI: %42.0-62.0) oranýnda en az bir DKB eþtanýlýlýðý bulunmaktaydý. En fazla olarak 25’inde
(%24.5) (%95 CI: %16.0-33.0) Aralýklý Patlayýcý Bozukluk bulunurken, en az olarak 2’sinde(%2.0) (%95 CI: %-0.8-4.7)
Piromani eþ tanýsý tespit edilmiþtir.
Poster Bildiriler
Yöntem: Çalýþma Ankara Numune Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi AMATEMKliniðine altý ay boyunca (mart 2008 - Aðustos
2008) olarak ayaktan baþvuran hastalar alýnmýþtýr. Çalýþmaya katýlan hastalara görüþmede sosyodemografik veri formu
ve Minnesota Dürtü Kontrol Bozukluðu Görüþme Ölçeði’nin düzenlenmiþ þekli kullanýlmýþtýr. DSM-IV ölçütlerine göre Dürtü
Kontrol Bozukluklarýný tanýlarý konmuþtur.
Sonuç: Patolojik kumar oynamanýn belirli alt grubunda ödül döngüsünde muhtemel bir disregulasyon olabileceði ve DKB
hastalýk kümesi ile ortak bir patofizyolojiye sahip olabileceði düþünülebilir(2,3). Literatürde 96 patolojik kumarbaz ile yapýlan
bir çalýþma bulunmaktadýr. Burada %22.9 oranýnda baþka bir DKB eþtanýsý saptanmýþtýr. Bizim çalýþmamýzda ise %52.0
oranýnda baþka bir DKB saptanmýþtýr(4). Kendiside bir DKB’u olan patolojik kumar oynamada nispeten diðer DKB
eþtanýlýlýðý yüksek oranlarda bulunmaktadýr. Klinisyenlerin patolojik kumar oynayanlarda diðer DKB eþtanýlýlýðý var olabileceði
konusunda dikkatli olmalýdýr.
Kaynaklar
1. American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorder, 4th ed, Text Revision. Washington
DC: American Psychiatric Association; 2000
2. Kim SW. J Clin Psychiatry. 1998 Apr;59(4):159-64
3. Potenza MN. Semin Clin Neuropsychiatry. 2001 Jul;6(3):217-26.
4. Grant JE, Kim SW. Comorbidity of impulse control disorders in pathological gamblers
219
PB 165
Psikiyatrik Bozukluðu Olan Hastalarda Nikotin Baðýmlýlýðý
Sibel Örsel1, Olga Güriz1, Özgür Solak1, Yasir Þafak1, Türkan Doðan1, Yaþar Özmen1, Berna Mercan Alýþýr1, Haluk Özbay
1SB Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EAH
Poster Bildiriler
Giriþ: Sigara ülkemizde yaygýn olarak tüketilen bir maddedir. Hastalýk þiddeti, madde kullanýmý ve taný gruplarýna göre
deðiþen oranlar verilmekle birlikte þizofreni, þizoaffektif bozukluk ve bipolar bozuklukta daha yüksek oranlar bildirilmektedir
(1). Çalýþmada psikiyatri hasta gruplarýnda sigara içme oranlarý ve klinik deðiþkenler arasýndaki iliþkinin araþtýrýlmasý
amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya hastanemiz psikiyatri polikliniklerine baþvuran 42 kadýn, 20 erkek olmak üzere 18-65 yaþ arasý toplam
62 hasta alýnmýþtýr. DSM-IVTR SCID görüþmesi yapýlarak demans, madde baðýmlýlýðý ve mental retardasyon saptananlar
dýþýnda, en az ilkokul mezunu olan, çalýþmaya katýlmaya onay veren hastalara sosyodemografik veri anketi, Beck Depresyon
Envanteri, Beck Anksiyete Envanteri, Arizona Cinsel Yaþantýlar Ölçeði, UKU, CGI, WHOQOL-Bref, Fagerström Nikotin Baðýmlýlýk
Ölçeði uygulanmýþtýr. Veriler SPSS 13 istatistik programýnda analiz edildi. Verilerin analizinde student-t testi, ki-kare testleri
kullanýldý. Ýstatistiksel anlamlýlýk eþik deðeri p< 0.05 olarak kabul edildi.
Bulgular: Çalýþmaya alýnan hastalar, þizofreni (n=16, %25.8), depresyon (n=33, %53.2), ve anksiyete bozukluðu (n=13,
% 21) tanýlarýndan birini almýþtýr. Sigara içme oraný tüm grupta %48,4; þizofreni grubunda ise en yüksek oran (%62,5)
saptandý. Tüm grubun %53,3’ü aðýr baðýmlýlýk ölçütünü karþýlarken taný gruplarý arasýnda FNBT toplam skorunda anlamlý
farklýlýk saptanmadý. Anksiyete, depresyon, SCID-hastalýk þiddeti ve CGI ve FNBT ölçek puanlarý baðýntý analizinde anksiyete
ve baðýmlýlýk düzeyi arasýnda (r=0,4; p<0.05) anlamlý baðýntý saptandý.
Sonuç: Psikiyatrik bozukluklarda sigara içme çevresel, psikolojik ve bio-genetik etkilerin yer aldýðý karmaþýk bir süreçtir.
Ayrýca ilaçlarla olan farmokokinetik etkileþimler nedeniyle de dikkat gerektirmektedir (2).
Kaynaklar
1. Berk M, Ng F, Wang W, Tohen M. Group up in smoke: Tobocco smoking is associated with worse treatment outcomes in
mania. J Affective Disorders 2008,110:126-134.
2. McCabe RE, Chudzik SM, Antony MM. Smoking behaviors across anxiety disorders. Anxiety Dis 2004, 18: 7-18.
3.Co-occuring mental disoder and substance abuse:The neurobiological effects of chronic stress. Am J Psychiatry 2005; 162:
1483-1493.
220
PB 166
Psikiyatrik Hasta Yakýnlarýnda Aile Eðitiminin Deðerlendirilmesi
Semra Enginkaya1, Münevver Akýn2, Nihat Alpay2
1Bakýrköy Ruh Sinir, 2BRSHH
Bakýrköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, 1. Psikiyatri Kliniði
Amaç: Yatarak tedavi gören psikiyatrik hastalarýn hasta ailesi veya yakýnlarýnýn eðitimi ve bilgilendirilmesi, hastanýn tedaviye,
sosyal yaþama uyumunu saðlar ve iletiþimlerine yardýmcý olur (1,2). Yöntem: Akut Kadýn Psikoz Servisinde yatýrýlarak tedavi
edilen psikiyatrik hastalara bakým veren ve yakýný olan yaþ ortalamasý 43.4±14.01 olan 60 kiþiye psikoeðitim uygulandý.
Eðitime alýnan kiþilerin 38’i kadýn, 22’si erkek olup çoðunluðu (%35) ilkokul mezunuydu. Eðitim öncesi ve sonrasýnda
deðerlendirme formu verilerek kiþilerin bilgilenme düzeyi saptandý.
Kaynaklar
1. Doðan O, Oðan S, Tel H, Çoker F, Polatöz Ö, Baþeðmez FD. Þizofrenide psikososyal yaklaþýmlar: Aileler. Anadolu Psikiyatri
Dergisi 2002; 3:133-139.
2. Nies MA, Mcewen E. Community health nursing promotion the health of population, W.B: Philadelphia, 2001, p.142-164,
803-804.
3. Yurtsever ÜE. Bipolar bozukluðu olan hasta ve ailelerin ele alýnýþýnda yapýlandýrýlmýþ psikoeðitimsel yaklaþýmlar. Marmara
Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Ýstanbul, 1999.
Poster Bildiriler
Sonuç: Benzer çalýþmalarda (1,3) olduðu gibi aile bilinçlendirme eðitimi, hasta yakýnlarýnýn hastalýk ve tedavi ile ilgili
bilgilenme düzeyini artýrmakta olup tedaviye yönelik yaklaþým ve desteklerini olumlu etkilemektedir.
221
PB 167
Psikiyatrik Hastalarda Hastalýk Tanýsý, Ajitasyon ve Ýntihar Düþüncesi Ýle Hipokalemi Arasýndaki Ýliþki
Damla Alp1, Mihrimah Gürýþýk2, Esra Etyemez2, Behçet Coþar2, Aslýhan Sayýn2
1Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi, 2GÜTF
Giriþ: Çalýþmalarda psikiyatri hastalarýnda ajitasyon ve antipsikotik kullanýmýnýn hipokalemi geliþimine katkýda bulunduðu
gösterilmiþtir. Bu çalýþmanýn amacý psikiyatrik hastalarda taný, ajitasyon , intihar düþüncesi ile hipokalemi arasýndaki iliþkiyi
araþtýrmaktýr.
Poster Bildiriler
Yöntem: 2006-2009 yýllarý arasýnda Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri yataklý servisinde takip edilmiþ
hastalarýn dosyalarý geriye dönük olarak taranmýþtýr. Hastalýk tanýsý, 2.Eksen tanýsý, intihar düþüncesi/giriþimi , ajitasyon ,
ek hastalýk, kullandýðý ilaçlar ve K düzeyleri kaydedilmiþtir.
Bulgular: Hastalarýn %59.7’si (n=37) erkekti, yaþ ortalamasý 36.8± 12.6 , potasyum düzeyi ortalama 4.17±0.47 idi, %38.7’
si (n=24) þizofren, %21’i (n=13) depresyon tanýsý almýþtý, %59.7’si (n=37) çoklu ilaç tedavisi almaktaydý. %21’inin (n=13)
2. eksen tanýsý ve %14.5’inin (n=9) ek hastalýðý mevcuttu. Hastalarýn %35.5’inin (n=22) intihar düþüncesi, %41.9’unun
(n=26) intihar giriþimi vardý, %69.2’sinin (n=18) þiddet içermeyen yöntemle (ilaç ile) intihar ettiði saptandý. %14.5’inde
(n=9) ajitasyon gözlendi. Hastalarýn yatýþ BPRS skoru 47.4±15.7, çýkýþ skoru 24.7±13.9 olarak saptandý.
Sonuç: Taný ile kan K+ düzeyleri arasýnda anlamlý iliþki bulunamamýþtýr.(p=0.8) Ýntihar düþüncesi olanlar ile olmayanlarýn
K+ düzeyleri arasýnda anlamlý bir fark bulunamamýþtýr. (p=0.4) Ýntihar giriþiminde bulunanlar ve bulunmayanlarýn K+
düzeyleri arasýnda anlamlý bir fark bulunamamýþtýr. (p=0.8) Þiddet içeren yöntem kullananlarýn K+ düzeyleri þiddet içermeyen
yöntem kullanmayanlara göre anlamlý derecede düþük bulunmuþtur. (p=0.002) Ajitasyonu olan ve olmayanlarýn K+ düzeyleri
arasýnda anlamlý farka rastlanmamýþtýr.(p=0.6) veri toplanmasý devam etmektedir.
Kaynaklar
1. (2009), High prevalence of hypokalemia in acute psychiatric inpatients, Gen hosp psychiatry.
2. (1999), Hypokalemia and agitation in acute psychotic patients, Psychiatry Res.
3. (1998), Abnormal physiological conditions in acute schizophrenic patients on emergency admission: dehydration, hypokalemia,
leukocytosis and elevated serum muscle enzymes, Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci.
222
PB 168
Psikojenik Hareket Bozukluðu Olgu Sunumu
Özge Kýlýç1, Murat Yalçýn1, Feray Karaali Savrun2
1Cerrahpaþa Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilimdalý, 2Cerrahpþa Týp Fakültesi Nöroloji Anabilimdalý
Amaç: Psikojenik hareket bozukluklarýnýn taný ve tedavisi hem nörolog hem psikiyatristler için oldukça zordur. Semptomlar
birçok organik, istemsiz hareketi taklit edebilir, yürüyüþ ve konuþmayý etkileyebilir, sýnýflandýrýlamayan anormal hareketler
olarak karþýmýza çýkabilir. Tipik özellikleri, organik hareket bozukluklarýyla uyumsuz hareket biçimleri, akut baþlangýç, hýzlý
ilerleme, deðiþkenlik gösterme, dikkat baþka yöne çekildiðinde semptomlarýn düzelmesi ve birçok anormal hareketin eþ
zamanlý ortaya çýkmasýdýr.Burada atipik görünümlü bir olguyla ayýrýcý tanýda psikojenik hareket bozukluklarýnýn da akýlda
bulundurulmasý gerektiðini vurgulamak amacýndayýz.
Poster Bildiriler
Olgu sunumu: Kýrk dokuz yaþýnda erkek hasta, konuþma ve yürüme güçlüðü yakýnmasýyla baþvurdu. On yýl önce psikososyal
stres sonrasýnda baþlayan ses kýsýklýðý ve eþ zamanlý baþlayan, bir yýl süren baþta ve sað elde titremesi olduðu öðrenildi. Ses
kýsýklýðýnýn zamanla arttýðý fakat çok kez yapýlan kulak-burun-boðaz muayenelerinin normal saptandýðý , 1 yýl sonra sað
kol, bundan 2-3 ay sonra sað bacakta hareketlerde ve yürümede yavaþlama ve dengesizlik ortaya çýktýðý kaydedildi. Parkinson
hastalýðý düþünülerek L-dopa + benserazid tedavisi alan hasta fayda görmemiþti. Üç yýl önce servikal diskopati nedeniyle
opere olduktan sonra 2 gün boyunca yürüme ve konuþmasýnýn düzeldiðini ifade eden hastanýn ayný þekilde 1 yýl ve 1 ay
önce de 2-3 gün süren düzelme dönemleri olmuþ. Alýþkanlýklarýnda 30 yýldýr sigara kullanýmý dýþýnda özellik yoktu. Psikiyatrik
muayenesinde duygudurumu ötimik, duygulanýmý kýsýtlý, konuþma hýzý azalmýþ, içeriði normal, uyku kalitesi bozulmuþtu.
Nörolojik muayenesinde disfonik konuþma, sað ayakta stepaj yürüyüþü (düþük ayak) ,yürürken sað elde distonik postür ,
bilateral disdiadokokinezi vardý fakat dikkati baþka yöne çekildiðinde düzeliyordu. Yapýlan biyokimyasal, elektrofizyolojik
ve ileri görüntüleme yöntemleri sonucunda patolojik bulgu saptanmadý.
Tartýþma: Hareket bozukluklarý nöroloji ve psikiyatri kliniklerine sýk baþvuru nedenlerindendir.Organik ve progresif hareket
bozukluklarý dýþlandýktan sonra , hasta psikojenik hareket bozukluðu kriterleri açýsýndan da deðerlendirilmelidir. Böylelikle
gereksiz invazif test ve uygun olmayan ilaç kullanýmýndan kaçýnýlmalýdýr. Uygun terapötik yaklaþýmla bu hastalar tedavi
edilebilir ve iþlevsellikleri geri kazandýrýlabilir.
223
PB 169
Psikotik Bozukluðu Taklit Eden Creutzfelt Jakob Tanýlý Bir Olgu
Buket Belkýz Güngör1, Figen Tokuçoðlu1, Mehmet Çelebisoy1, Behiye Özer1
1Ýzmir Atatürk Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Poster Bildiriler
Creutzfelt Jakob hastalýðý genetik, sporadik , bulaþma sonucu ortaya çýkabilmektedir. Hýzlý ilerleyen, aðýr demans, myoklonik
atýmlar, özellikle görme ile ilgili ve serebellar bulgular baþlýca belirtilerdir. Sporadik Creutzfeldt Jakob hastalýðýnýn baþlangýcýnda
prodromal psikiyatrik semptomlarýn frekansý %18 ile %39 arasýnda olup(1), baþlýca semptomlar ise depresif belirtiler, kiþilik
deðiþiklikleri ve emosyonel labilitedir.
Olgumuz 60 yaþýnda, kadýn. 40 gün önce stresörün ardýndan birkaç defa olan kýsa süreli görme kaybý, unutkanlýk, anlamsýz
konuþma, çocuksu davranýþ þeklinde þikayetleri baþlamýþ. Unutkanlýk giderek artmýþ. 3 gün önce baþka bir saðlýk kurumunda
çekilen beyin tomografisi olaðan olarak deðerlendirilip þikayetlerinin psikolojik olabileceði düþünülerek fluvoksamin ve
olanzapin baþlanmýþ. Tiroid fonksiyon testi,tiroid antikorlarý da dahil yapýlan kan tetkiklerinde anlamlý patoloji saptanmadý.Seroloji
negatif geldi. Beyin tomografisi istendi, anlamlý patoloji izlenmedi. Psikiyatrik muayenede uygunsuz duygulaným, irritabl
duygudurum, çaðrýþýmlarda daðýnýklýk, canlý görsel varsanýlar saptandý. Risperidon 2 mg baþlandý. Takipte sað kolda belirgin
myoklonileri ortaya çýktý. EEG’de ansefalopati ve tirifazik dalgalar saptandý. Kontrastsýz beyin MRG çekildi, kronik iskemik
deðiþiklikler dýþýnda olaðan olarak deðerlendirildi. Ýzlemde yönelimin gün içinde dalgalandýðý gözlendi. Muayene, anamnez
ve EEG bulgularý eþliðinde muhtemel Creutzfeld Jacob hastalýðý (2) tanýsý konuldu. Standart psikiyatrik tedaviye raðmen
düzelmeyen, psikiyatrik belirtilerin olduðu yeni baþlayan demans olgusunda Creutzfelt Jakob hastalýðý ön tanýlar arasýnda
yer almalýdýr.
Kaynaklar:
1. Will RG, Matthews WB: A retrospective study of Creutzfeldt-Jakob disease in England and Wales 1970–1979, I: clinical
features. J Neurol Neurosurg Psychiatry 1984; 47:134–140
2. World Health Organisation(1996)Report of WHO consultation on clinical and neuropathological characteristics of the
new varyant and other huma and transmissable spongioform encephalopaties,Geneva
224
PB 170
Psikotroplara Baðlý Kilo Artýþýndan Sonra Geliþen Psödotümör Serebri
Buket Belkýz Güngör1, Yeþim Yetimalar Beckmann1, Beyza Taþkýn Topaloðlu1
1Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi
Psödotumor cerebri intrakranyal bir kitle veya geniþlemiþ ventriküller olmadan , baþaðrýsý ve papil ödemin olduðu bir
sendromdur. Bu hastalýðýn geliþimi için etyolojide kadýn cinsiyet ve obezite risk faktörleri olarak tanýmlanmýþtýr.(1)
Poster Bildiriler
Olgumuz 37 yaþýnda kadýn hasta. 2,5 ay önce depresif , dissoyatif , psikotik bulgularla baþvurduðu bir saðlýk kurumu
psikiyatri kliniðinde olanzapin 5 mg ve lorazepam 2,5 mg ile tedaviye baþlanýp , taburculuðunda paroksetin 40 mg ve
olanzapin 15 mg verilmiþ.Takiplerinde tedavi etkinliðini artýrmak amaçlý valproik asit 1000 mg /g eklenmiþ. Hasta bu tedavi
süresince toplam 15 kilo almýþ. Baþvurusunda 1 haftadýr olan görmede bulanýklýk ve baþaðrýsý þikayeti vardý.Nörolojik
muayenesinde bilateral papil stazý, sað gözde 4 m’den sonra görme bulanýklýðý saptandý. Kranyal MR, MR venografisi
normaldi.Görme alanýnda bilateral kör nokta geniþlemesi, konsantrik daralma saptandý. Hiperlipidemisi olduðundan,
atorvastatin baþlandý. Bel çevresi ölçümü ve kan lipid deðerlerine ile metabolik sendrom kriterlerini karþýlýyordu. Mannitol
tedavisi 5 güne tamamlanan hastaya asetolazomid baþlandý. Hastanýn tedavinin altýncý gününde görme bulanýklýðý þikayeti
geçti. Diyet önerisi ile taburcu edildi. Taburculuktan 1 ay sonra kontrole geldiðinde görme alanýnýn tama yakýn düzeldiði
görüldü. Toplam 5 aylýk izlemde þikayetleri tekrarlamayan nörolojik muayenesi normal saptanan hastanýn izlemde kullandýðý
asetolazomid tedavisinin azaltýlarak kesilmesi planlandý. Psikiyatrik izleminde depresif þikayetleri devam eden hastanýn
kullandýðý paroksetin kesilerek venlafaksin baþlandý, psikotik bulgularý olmadýðý için olanzapin kesildi,ancak takipte referans
sanrý taslaðý ,iþitsel, görsel varsanýlarý geliþtiðinden kilo aldýrýcý etkisi daha az olan risperidon baþlandý.Risperidona baðlý
galaktore olduðundan tedavi aripiprazol ile deðiþtirildi.
Olgumuzda kullanýlan olanzapin, paroksetin ,valproik asitin kilo alýmýna baðlý metabolik sendroma yol açýp psödotümör
serebri geliþimine katký saðladýðý düþünülmüþtür. Þimdiye dek literatürde valproik asit kullanýmý ile bildirilen bir olgu (2)
dýþýnda olanzapin ve paroksetin kullanýmýna baðlý psödotumor serebri tanýmlanmadýðýndan olgu sunulmuþtur.
1. Adams and Victor’s Principles of Neurology 2006
2. Decompensation of intracranial hypertension by sodium valproate. Apropos a case. 1981;36(2):200-1
225
PB 171
Quetiapin Kötü Kullanýmýyla Ýlgili Bir Olgu Sunumu
Nuray Atasoy1, Ülkü Beþiktepe1, Numan Konuk1
1ZKÜ Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Poster Bildiriler
Giriþ: Bazý anekdotal bildiriler quetiapinin oral, intranazal ve parenteral kötü kullanýmýndan söz etmektedir. Yaygýnlýðý ve
kliniðe etkisi çok iyi bilinmemektedir(1,2). Bu kötü kullanýmýn quetaipinin sedatif ve anksiyolitik etkisinden kaynaklanýyor
gibi görünmektedir. Biz de quetiapin kötü kullanýmý olduðunu düþündüðümüz bir olguyu tartýþmak istedik.
Olgu: 49y, erkek, evli, 3ç, ortaokuldan terk, hasta 2004 kasým ayýndan beri kliniðimizde hafif derecede mental retardasyon
ve impuls kontrol bozukluðu tanýlarýyla ayaktan izleniyor. Hastanýn sinirliliði, tahammülsüzlüðü, baðýrýp çaðýrmasý, öfkesini
kontrol edemediði zaman insanlara saldýrmasý oluyormuþ. Ayaktan tedavi kliniðimizde cipram 10 mg 1x1 quetiapin 100
gm 1x1 baþlanmýþ. Hasta kendiliðinden quetiapin 3x300 mg’a ve cipramý 3x10 mg dozuna yükseltmiþ. Tedaviden sonra
öfkelenmesi ve kontrolsüzlüðü kýsmen azalmýþ. Bir yýl sonra yakýnmalarýn artmasýna baðladýðý quetiapini her aklýna geldiðinde
almaya baþlamýþ 300 mg tb’den 5-8 tb/gün aldýðý öðrenildi. Ýlacý alýnda daha rahat ve sakin oluyor; quetiapin almadýðý
zaman sinirliliðinde artýþ ve ilacý alma isteði oluyormuþ. Hasta quetiapin baðýmlýlýðý veya kötü kullanýmý öntanýlarýyla kliniðimize
yatýrýldý. Hastanýn kullandýðý ilaçlar kesilerek valproik asit 1500 mg/gün ve risperidon 2 mg/gün baþlandý. Son altý aylýk
izlemde quetiapin kullanýmý devam etmedi ayaktan düzenli izleme devam etti.
Tartýþma: Son zamanlarda tanýmlanmaya ve bildirilmeye baþlanan quetiapin kötü kullanýmý olgularý klinikte quetiapin
kullanýmý sýrasýnda hastalarýn kötü kullaným açýsýndan daha dikkatli olmamýz gerektiðini göstermektedir. Kötü kullanýma
baðlý zararlar önceden öngörülüp engellenmelidir.
1. Pierre MJ, Shnayder I, Wirshing DA, Wirshing WC. Intranasal Quetiapine Abuse. Am J Psychiatry 161:9, 2004.
2. Hussain MZ, Waheed W, Husaain S. Intravenous Quetiapine Abuse Am J Psychiatry 162:9, 2005
226
PB 172
Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Hastanelerine Açýk Alan Terapi Ünitelerinin Katkýsý
Çiðdem Sakýcý1, Mustafa Var1, Çiçek Hocaoðlu2, Cengiz Acar1
1KTÜ, Peyzaj Mimarlýðý, Trabzon, 2Rize Üniversitesi Týp Fakültesi
Giriþ: Açýk alan terapi üniteleri tüm ruh ve sinir hastalýklarý hastanelerinde bulunmasý gereken, hastalarýn kaybettiði yetilerini
yeniden kazanmalarýna, sosyalleþmelerine, stresli hastane ortamýndan uzaklaþýp doða ile iliþki kurarak rahatlamalarýna
yardýmcý olan ve hastalarýn tedavi süreçlerinde de yer almasý gereken açýk alan mekanlarýdýr. Bu çalýþmanýn amacý; ülkemizdeki
ruh saðlýðý ve sinir hastalýklarý hastanelerinin konu ile ilgili mevcut durumunu inceleyerek, bu tarz alanlarda olmasý gereken
etkinlik alanlarý ve bu etkinlik alanlarýnýn özelliklerini araþtýrmaktýr.
Bulgular: Genel baþarý yüzdesi en yüksek %61.4 ile Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi olurken, en düþük baþarý
ise %27.1 ile Ataköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi; konfora yönelik tasarým kriterleri bakýmýndan Elazýð Ruh Saðlýðý
ve Hastalýklarý Hastanesi %64.5 ile en yüksek, Manisa Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi % 39.6 ile en düþük, tedavi edici
tasarým kriterleri bakýmýndan da Elazýð Ruh Saðlýðý ve Hastalýklarý Hastanesi %58 ile en yüksek, Ataköy Ruh ve Sinir
Hastalýklarý Hastanesi %10.1 ile en düþük baþarýyý göstermiþtir.
Poster Bildiriler
Yöntem: Ülkemizde bulunan (Samsun Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi, Ataköy Ruh ve Sinir hastalýklarý
Hastanesi) hastane bahçe envanter çalýþmasý için etüd, veri toplama, analiz ve senteze dayalý peyzaj araþtýrma yöntemleri
kullanýlmýþtýr.
Tartýþma ve Sonuç: Açýk alan terapi ünitelerinin önemi ülkemizde henüz kavranamamýþtýr. Hastane binalarý çevresi ile birlikte
tasarlanmalý ve açýk alan terapi ünitelerinin bulundurulmasý bir zorunluluk haline getirilmelidir.
Kaynaklar:
Ergenoðlu, A., S., Aytuð, A., 2007. Saðlýk Kurumlarýnda Deðiþen Paradigmalar ve Ýyileþtiren Hastane Kavramýnýn Mimari
Tasarým Açýsýndan Ýrdelenmesi, YTÜ Mim. Fak. E-Dergisi Cilt 2, Sayý 1. 44-63.
Marcus, C., 2001. Gardens and Health, The Therapeutic Benefits of Design, In: A. Dilani (ed) Design & Health, pp. 61–71.
227
PB 173
Saðýrlýk ve Psikiyatrik Komorbidite
Neþe Üstün1, Burçin Demiraðlý2, Çiðdem Küçükali2, Nezih Eradamlar2, Latif Alpkan2
1Bakýrköy Ruh Sinir, 2Bakýrköy Ruh ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Poster Bildiriler
Giriþ: Saðýrlýk; travma, enfeksiyon gibi muhtelif sebepleri olan ama çoðunlukla etyolojisi bilinmeyen bir durumdur.Duyabilen
ve duyamayan psikiyatrik hastalarý karþýlaþtýran bir çalýþmada duyma kaybý olan kiþilerde PTSD,major depresyon,mizaç
bozukluðu ve psikotik bozukluk en sýk konulan tanýlar olmuþtur.(1)Bir baþka çalýþmadaysa duyma kaybý olanlarýn %62 sinde
psikiyatrik bozukluk saptanmýþ ve bunlarýn %58i psikotik bozukluk olarak tanýmlanmýþtýr. (2,3) Biz de doðuþtan saðýr olan
ve psikotik bozukluk tanýsýyla tedavi edilen bir olguyu burada tartýþmak istedik.
Olgu: 35 yaþýnda,duyamayan-konuþamayan,8 yýl özel eðitim görmüþ,bekar,erkek hasta;kendi kendine gülme ve anlamsýz
sesler çýkarma,saldýrganlýk,çýplak dolaþma,yerlere dýþkýsýný yapma þikayetleriyle getirildiði acil psikiyatri ünitesinden servisimize
yatýrýldý.
Þikayetleri ilk kez 16 yaþýndayken benzer biçimde baþlamýþ,“Atipik Psikoz” tanýsýyla 5 kez hastaneye yatýrýlarak antipsikotik
ilaçlarla tedavi edilmiþti.Ýlaçlarýný düzenli kullandýðý dönemlerde klinik bulgularýnda tama yakýn düzelme tanýmlanýyordu.Duyma
kaybý 1 yaþýndan önce anlaþýlmýþtý.Bir kardeþinde daha duyma-konuþma kaybý vardý.
Ýlk psikiyatrik muayenesinde görüþmeye isteksizdi.Ýþbirliðine girmiyordu.Affekti öfkeliydi.Uygunsuz gülmesi ve anlamsýz
sesler çýkarmasý(varsanýlý davranýþ?)oluyordu.Diðer muayene bulgularý kooperasyon güçlüðü nedeniyle deðerlendirilemedi.Ýþaret
diliyle iletiþim kurabilen annesinden edinilen bilgilerden perseküsyon hezeyaný ve iþitsel varsanýsýnýn olduðu anlaþýldý. Ketiapin
900 mg/gün,karbamazepin 800 mg/gün tedavisi düzenlendi.Süreç içinde öfkesi azaldý.Varsanýlý davranýþ izlenmedi.Perseküsyon
hezeyaný ve varsaný tanýmlamadýðý anlaþýldý.Ayný tedaviyle hastaneden çýkarýldý.Polikliniðe kontrole çaðýrýldý.
Tartýþma: Duyma kaybý olan kiþilerde en sýk gözlemlenen ve beklenen farklýlýk iletiþim kurmada yetersizlikdir.Bu nedenle
psikiyatrik bulgularýnýn farklý karakteristik özellikleri olabilir.Bu hastalarý doðru deðerlendirebilmek ve özellikle psikoz tanýsýný
yersiz koymamak için “normal saðýrlarýn” davranýþlarý konusunda fikir sahibi olmak ve saðýrlara özgü iþaret dilini bilen tercihen
psikiyatrik hastalýklar konusunda deneyimli birinin desteðini almak klinisyenlere yardýmcý olabilir.(2)
Kaynaklar:
1. Black P.Psychiatric Diagnoses and Other Characterics of North American Deaf Inpatients.The Journal of Deaf Studies and
Deaf Education 2006 11(3):303-321.
2. Haskins B.Serving Deaf Adult Psychiatric Inpatients.Psychiatr Serv,2004 Apr;55(4):439-41. 3. Carvill S.Sensory Ýmpairments and Psychiatry. J Intellect Disabil Res.2001 Dec;45(Pt 6):467-83.
228
PB 174
Saðlýklý Genç Erkeklerde Pozitif ve Negatif Duygu Düzeylerinin P Dalga Deðiþkenliði Üzerine Etkisi
Murat Erdem1, Cemil Çelik2, Yusuf Karavelioðlu1, Zafer Iþýlak3, Fuat Özgen4
1Anýttepe Dispanseri Ankara, 2GATF Psikiyatri AD. Ankara, 3GATA H.PAÞA Eðitim Hastanesi, 4GATF Psikiyatri AD
Amaç: Bu çalýþmada saðlýklý genç erkeklerde, atrial fibrilasyon geliþimi ile iliþkili olduðu bilinen P dalga deðiþkenliðinin pozitif
ve negatif duygu düzeyleri ile iliþkili olup olmadýðýnýn tespit edilmesi amaçlanmýþtýr.
Bulgular: Deneklerin pozitif ve negatif duygu düzeyi puanlarýnýn düzeyine göre yüksek ve düþük olarak ayrýlmasý sonrasý
oluþan iki grup arasýndaki P dalga deðiþkenliði incelendiðinde; pozitif duygu düzeyi yüksek olan grupla düþük olan grup
arasýnda farklýlýk olmadýðý, fakat negatif duygu düzeyi yüksek grubun P dalga deðiþkenliðinin negatif duygu düzeyi düþük
olan gruptan fazla olduðu tespit edilmiþtir. P dalga deðiþkenliðinin negatif duygu düzeyi ile baðýntýlý olduðu fakat, pozitif
duygu düzeyi ile baðýntýlý olmadýðý saptanmýþtýr.
Poster Bildiriler
Yöntem: Çalýþmaya katýlmayý kabul eden 21- 30 yaþ arasý, saðlýklý, 66 erkek deðerlendirildi. Deneklerin 12 derivasyonlu
elektrokardiyografileri çekildi ve standart ekokardiyografik incelemeleri yapýldý. Elektrokardiyografi çekiminde kaðýt hýzý
50 mm/s olarak alýndý. P dalgasý süresinin ölçümü dijital cetvel ile gerçekleþtirildi. P dalgasýnýn baþlangýcý ile sonu arasýndaki
süre P dalga süresi olarak deðerlendirildi. P dalga deðiþkenliði en uzun ve en kýsa P dalga süresi arasýndaki fark olarak
tanýmlandý. Sinüzal taþikardi, sinüzal bradikardi, dal bloklarý, preeksitasyon sendromlarý, elektrolit anormallikleri bulunan
olgular çalýþma dýþý býrakýldý. Deneklerin pozitif ve negatif duygudurum düzeyi pozitif ve negatif duygu ölçeði ile tespit edildi.
Tartýþma: Bu çalýþmanýn sonuçlarý saðlýklý genç erkeklerde P dalga deðiþkenliði ile negatif duygu düzeyi arasýnda iliþki
olduðunu göstermektedir. Bulgular daha önce anksiyete ve öfke gibi olumsuz duygular ile P dalga deðiþkenliðinin iliþkisinin
incelendiði çalýþmalarýn sonuçlarý ile uyumlu olarak deðerlendirilmiþtir.
Kaynaklar
1. Gençöz T. Pozitif ve negatif duygu ölçeði: Geçerlik ve güvenirlik çalýþmasý. Türk Psikoloji Dergisi 2000; 15(46): 19-26.
2. Yu BH, Dimsdale JE, Mills PJ. Psychological states and lymphocyte beta-adrenergic receptor responsiveness.
Neuropsychopharmacology 1999; 21:147–152.
3. Hughes JW, Sherwood A, Blumenthal JA, Suarez EC ve ark. Hostility, social support, and adrenergic receptor responsiveness
among African-American and white men and women. Psychosom Med 2003; 65:582–587.
229
PB 175
Serebellar Menenjiom - Kleptomani Olasý Ýliþkisi: Bir Vaka Sunumu
Aylin Arslan1, Serap Erdoðan2, Feryal Çelikel3
1Gaziosmanpaþa Üniversitesi Týp Fakültesi, 2Gaziosmanpaþa Üniversitesi Týp Fak. Psikiyatri AD, 3Gaziosmanpaþa Ünv. Týp
Fak. Psikiyatri AD
Poster Bildiriler
Giriþ: Kleptomani, dürtü kontrol bozukluðu baþlýðý altýnda deðerlendirilen ve organik etyolojisi tam olarak bilinmeyen bir
hastalýktýr. Aþaðýda kleptomani davranýþlarý geliþmesi nedeniyle incelenen ve serebellar menenjiom saptanan bir depresyon
hastasý sunulacaktýr.
Vaka: 51 yaþýnda, kadýn hasta. 2008 ekim ayýnda Gaziosmanpaþa Üniversitesi Týp Fak. Psikiyatri AD’na baþvuran hastaya
depresyon tanýsýyla paroksetin 20 mg/gün, hidroksizin HCl 10 mg/gün baþlanmýþtýr. Takibinde paroksetin dozu 30 mg/gün'e
çýkýlmýþ, hidroksizin kesilerek trazodon 50 mg/gün önerilmiþtir. Kontrollerinde yakýnmalarýnda tama yakýn düzelme olduðunu
belirten hasta 2009 mayýs ayýnda, son 3 aydýr düþük maddi deðeri olan þeyleri çalma isteði duyduðunu, çalýnca rahatladýðýný
anlatmýþtýr. Daha önce böyle davranýþlarý bulunmadýðýný söyleyen hasta, yaptýklarýna anlam veremediðini ve üzüldüðünü
söylemiþtir. Ayrýca unutkanlýðýnýn ve sabýrsýzlýk, karþý gelme þeklinde huy deðiþikliðinin baþladýðýný tarif etmiþtir. Ellerde ince
tremor ve geçmiþte de mevcut olan fasiyal asimetri dýþýnda fiziksel bir bulgusu olmayan hastanýn paroksetin dozu 20 mg/gün’e
düþülmüþ ve beyin manyetik rezonans (MR) görüntülemesi istenmiþtir. 13/08/2009 tarihindeki beyin MR sonucu, sað
serebellar hemisferde, dördüncü ventriküle basý yapan kitle ile uyumlu gelmiþtir. 17/08/2009 tarihinde ameliyat olan
hastanýn ameliyat sonrasý takibi planlamýþtýr.
Sonuç: Davranýþ ve kiþilik deðiþikliklerine yol açan serebrovasküler olaylarýn çoðunlukla frontal lobla iliþkili olduðu bilinmektedir
(1). Literatürde intrakranial kitle ile iliþkilendirilen bir kleptomani vakasý bulunmaktadýr (2) ancak serebellar patoloji ile
iliþkilendirildiði bir çalýþmaya rastlanmamýþtýr. Bununla birlikte eylemde bulunmaya yönelik duyulan karþý konulamaz istek
açýsýndan vakada bahsedilen kleptomani davranýþýna benzerlik gösteren trikotillomani hastalýðýnda, serebellar hacimde
azalma olduðu bildirilmektedir (3). Serebellum ve dürtü kontrol bozukluklarý arasýnda, daha ayrýntýlý araþtýrýlmasý gereken
bir iliþki olduðu düþünülmektedir.
Kaynaklar:
1. Filley CM, Kleinschmidt-DeMasters BK (1995) Neurobehavioral presentations of brain neoplasms. West J Med, 163(1):1925.
2. Nyffeler T, Regard M (2001) Kleptomania in a patient with right frontolimbic lesion NNBN, 14:73-6.
3. Keuthen N, Makris N, Schlerf JE ve ark. (2007) Evidence for reduced cerebellar volumes in trichotillomania. Biol Psychiatry,
61:374-81.
230
PB 176
Sertindol Monoterapisi ve Okulojirik Kriz
Recep Tütüncü1, Hüseyin Günay1
1Etimesgut Asker Hastanesi
Giriþ: Okulojirik kriz (OK) genelde göz bebeklerinin yukarý deviyasyonu ile karakterize nadir görülen akut distonik reaksiyondur
(1). Sertindol yeni antipsikotiklerden olup, klinik çalýþmalarda ekstrapiramidal yan etki oranlarý plasebo ile benzer bulunmuþtur
(2). Bildiðimiz kadarýyla daha önce sertindole baðlý OK bildirilmemiþtir.
Tartýþma: Yapýlan çalýþmalar sertindolün 12-16 mg gibi optimal dozlarda düþük D2 reseptörlere baðlanma bildirilerken,
burada OK günlük 16 mg ile gözlenmiþtir. 12 mg günlük doza inildikten sonra OK’in tamamen kaybolmasý sertindol ve distoni
arasýndaki doza baðlý iliþkiyi ortaya koymaktadýr. Antipsikotik tedavide doz azaltýlmasý yada ilaç deðiþtirilmesi sonrasý OK
süresi ve sýklýðýnýn azalmasý “Antipsikotiðe baðlý OK” tanýsýný destekleyici bir durumdur (3).
Poster Bildiriler
Olgu: 26 yaþýnda erkek hasta ilk psikotik atak sonrasý üç hafta hastaneye yatýrýlarak sertindol tedavisine baþlandý. Sertindol
16 mg ile taburcu edildi ve takip eden dördüncü haftada göz bebeklerinin ani yukarý kaymasý, ajitasyon ve huzursuzluk
yakýnmalarý ile acil servise baþvurdu. Yapýlan tedavi ile düzelmesine raðmen benzer tablo 2-3 günde bir tekrar ediyor ve
bir saat içinde düzeliyordu. Psikiyatri kliniðinde deðerlendirilen hastanýn setindol dozu 16 mg dan 12 mg’a düþüldü. Takipte
OK gözlenmedi.
Sonuç olarak, böyle bir yan etki düþük olasýlýkla ortaya çýkýyor olsa da klinisyenler OK’i tanýmalý, hýzlý tedavi stratejilerini
uygulamalý, sertindolü yüksek dozda reçete ederken daha dikkatli davranmalýdýrlar.
Referanslar:
1. Chakraborty R, Chatterjee A, Chaudhury S. Olanzapine-induced oculogyric crisis in a patient with schizophrenia. Indian J
Med Sci. 2008;62: 238-9.
2. A review of the efficacy, tolerability and safety of sertindole in clinical trials. 2004;18 Suppl 2 19-30; discussion 41-3.
3. Abe K. Psychiatric symptoms associated with oculogyric crisis: A review of literature for the characterization of antipsychoticinduced episodes. World J Biol Psychiatry. 2006; 7(2): 70-74.
231
PB 177
Sertralin Tedavisi Ýle Ýliþkili Eritema Nodozum: Olgu Sunumu
Fatih Canan1, Serdar Cenk Güvenç2, Zehra Gürlevik2, Osman Kýlýç1, Cihangir Aliaðaoðlu2, Ahmet Ataoðlu1
1Düzce Üniversitesi, Týp Fakültesi, Psikiyatri AD, 2Düzce Üniversitesi, Týp Fakültesi, Dermatoloji AD
Poster Bildiriler
Amaç: Selektif serotonin geri alým inhibitörleri (SSGÝ) depresyon tedavisinde yaygýn olarak kullanýlmaktadýr. SSGÝ kulanýmý
ile iliþkili birçok kutanöz yan etki geliþebilmektedir (1). Bunlardan en sýk rastlananý kutanöz kanamadýr (2). SSGÝ kullanýmýna
baðlý eritema nodozum (EN) geliþimi nadir görülen bir durumdur ve sadece paroksetin kullanýmý sonrasý bildirilmiþtir (3).
Biz burada sertralin tedavisinin 11. Gününde geliþen ve ilaç kesildikten 10 gün sonra gerileyen EN bulgusu olan bir olguyu
sunduk.
Olgu: 32 yaþýnda fiziksel olarak saðlýklý bayan hasta kliniðimize yaklaþýk 1 aydýr olan isteksizlik, mutsuzluk, halsizlik, uyku
düzensizliði, iþtahsýzlýk ve unutkanlýk þikayetleri ile baþvurdu. DSM-IV-TR’ye göre major depresif bozukluk tanýsý konarak
lustral (50 mg/gün) baþlandý. Tedavinin 13. gününde yaklaþýk 2 gündür bacaklarýnda ve kollarýnda aðrýlý nodüler lezyonlar
oluþmasý yakýnmasý ile tekrar baþvurdu. Dermatoloji deðerlendirmesi sonucunda lezyonlar EN olarak düþünüldü ve biyopsi
alýndý. Ayýrýcý tanýda düþünülen poststreptokokal enfeksiyon için boðaz kültürü alýndý, tüberküloz ve sarkoidoz için PPD ve
akciðer grafisi istendi. Behçet hastalýðý için paterji testi uygulandý. Normalin dýþýnda bulgu saptanmadý. Biyopsi sonucu EN
ile uyumlu geldi. Lezyonlarýn oluþmasýný açýklayacak baþkaca neden saptanamadýðýndan, sertraline baðlý oluþtuðu düþünülerek
tedavi kesildi ve essitalopram (10 mg/gün) baþlandý Takibin 2. haftasýnda hastanýn lezyonlarý tamamen geriledi.
Sonuç: EN akut ve inflamatuar immunolojik bir reaksiyondur. Ekstremitelerde aðrýlý, parlak kýrmýzý-kahverengi subkutanöz
nodüller þeklindedir. Olgumuzda, geliþen EN’nin sertralin tedavisi ile baþlayýp, tedavinin kesilmesinden sonra gerilemesi ve
baþkaca patoloji saptanmamasý nedeniyle muhtemelen sertralin kullanýmýna baðlý olduðu düþünülmüþtür. Sertralin tedavisi
sýrasýnda geliþen EN tablosunda etken olarak sertralin de göz önünde bulundurmalýdýrlar.
Kaynaklar
1. Krasowska D, Szymanek M. Cutaneous effects of the most commonly used antidepressant medication, selective serotonin
reuptake inhibitors. J Am Acad Dermatol 2007;56:848-53.
2. Serebruany VL. Selective serotonin reuptake inhibitors and increased bleeding risk: are we missing something? Am J Med
2006;119:113-6.
3. Warnock JK, Morris DW. Adverse cutaneous reactions to antidepressants. Am Clin Dermatol 2002;3:329-39.
232
PB 178
Týpta Uzmanlýk Sýnavýna Hazýrlanan Adaylarýn Biliþsel Süreç ve Yapýlarýnýn Ýncelenmesi
Recep Tütüncü1, Ahmet Ýnce2, M. Hakan Türkçapar3
1Etimesgut Asker Hastanesi, 2Isparta Devlet Hastanesi, 3Ankara Dýþkapý Eðitim Hastanesi
Amaç: Týpta Uzmanlýk Sýnavýna (TUS) hazýrlýk ülkemizde büyük bir sektör haline gelmiþ olup, her geçen yýl daha da artan
stres yükü olarak sýnava girecek doktorlarýn yaþamýný önemli düzeyde etkilemektedir. Bu dönemde adaylara yardýmcý
olabilmek, onlarýn biliþsel yapýlarýnýn farkýnda olmakla yakýndan iliþkili olduðundan çalýþmamýzda TUS’a hazýrlanan adaylarýn
biliþsel süreç ve yapýlarýnýn araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Bulgular: Katýlan 30 kadýn ve 30 erkek kiþinin 25’i (%42) bir iþte çalýþmaktaydý. TUS kazanma durumlarýna bakýldýðýnda
36’sý (%60) kazanamamýþ, 15’i hiç girmemiþ, 9’u ise (%15) daha önce sýnavý kazanmýþtý. Gruplar arasýnda toplam puanlar
açýsýndan anlamlý fark bulunamazken, ölçek maddeleri karþýlaþtýrýldýðýnda iþlevsel olmayan tutumlar, kontrol odaðý, biliþsel
þemalar ve anksiyete skorlarý açýsýndan anlamlý farklar vardý. Kadýnlarda anksiyete skorlarý, iþlevsel olmayan tutumlar ve
uyum saðlayýcý olmayan þemalar erkeklere göre anlamlý düzeyde daha fazlaydý. Daha önce TUS’a hiç girmemiþ olanlarda
uyum saðlayýcý olmayan þemalar anlamlý oranda daha yüksekti. Çalýþmayan katýlýmcýlarda ise anksiyete maddeleri, uyum
saðlayýcý olmayan þemalar anlamlý olarak daha sýklýkla iþaretlenmiþti.TUS’a giriþ sayýsý ile iþlevsel olmayan þemalar arasýnda
negatif korelasyon mevcuttu.
Poster Bildiriler
Yöntem: Çalýþmaya 60 kiþi alýnmýþ, katýlýmcýlara Sosyo-demografik Bilgi Formu, Kýsa Semptom Envanteri, Beck Anksiyete
Envanteri, Ýyimserlik Karamsarlýk Ölçeði, Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeði, Rotter’in Ýç-Dýþ Kontrol Odaðý Ölçeði, Young
Þema Anketi uygulanmýþtýr (1-3).
Sonuç: TUS’a hazýrlanan adaylarýn biliþsel süreç ve yapýlarý sýnav baþarýsý yanýnda, bu süreçte karþýlaþabileceðimiz depresyon
ve anksiyete bozukluklarýnýn ortaya çýkýþýnda önemli etkenlerdir. Bayan adaylarda, daha önce TUS’a hiç girmemiþ olanlarda
ve herhangi bir iþte çalýþmayanlarda biliþsel bozulmalar daha sýklýkla karþýmýza çýkmaktadýr.
Kaynaklar
1. Ulusoy M, Erkmen H, Sahin N. Turkish version of the Beck Anxiety Inventory: Psychometric properties. J Cog Psychother.
1998; 12:163-172.
2. Þahin NH, Durak A. Kýsa Semptom Envanteri: Türk gençleri için uyarlanmasý. Türk Psikoloji Dergisi. 1994; 9(31): 44-56.
3. Dað Ý. Rotter’in Ýç-Dýþ Kontrol Odaðý Ölçeði’nin üniversite öðrencileri için güvenirliði ve geçerliði. Psikoloji Dergisi. 1991;
7(26):10-16.
233
PB 179
Trikotilomani Tedavisinde Aripiprazol: Olgu Sunumu
Mehmet Ak1, Murat Gülsün2
1Aðrý Asker Hastanesi, 2Isparta Asker Hastanesi
Poster Bildiriler
Trikotilomani (TM) yaygýn olmayan psikiyatrik bir hastalýktýr. Günlük iþlevselliði önemli derecede etkileyen komplikasyonlarý
ile tanýnýr. TM, belirgin þekilde saç kaybý ile sonuçlanacak kadar kiþinin saçýný tekrarlayan bir tarzda kopardýðý, saç koparma
öncesinde gerginlik duyumunun, saç koparýrken haz almanýn görüldüðü bir bozukluk olarak tanýmlanmakta; DSM-IV-TR’
de ''Baþka Bir Yerde Sýnýflandýrýlmamýþ Ýmpuls Kontrol Bozukluklarý' taný grubu içinde yer almaktadýr. TM’ nin tedavisinde
farmakolojik ajanlar ve psikoterapi kullanýlmaktadýr. Ýlaç tedavisi ile ilgili yayýnlar azdýr ve bir fikir birliði yoktur. Atipik
antipsikotik olan Aripiprazol’ ün kullanýldýðý ikinci olgu özelliðini taþýyan 16 yaþýndaki TM olgusu, remisyon ve rekürrens
sürecini kapsayan iki yýlýk takip sonuçlarý ile sunulmuþtur.
234
PB 180
Tutuklu ve Hükümlülerde Psikopatoloji Ýle Ýntihar Giriþimi Ýliþkisi
Hasan Karadað1, Metin Canbal2, Ayþegül Kart3, Sibel Örsel3, Akfer Karaoðlan4, M. Hakan Türkçapar3
1Ankara, 2S.B. Aile Hekimi, 3SB Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EAH Psikiyatri Klinikl, 4S.B. Ruh Saðlýðý Dairesi
Giriþ: Yapýlan çalýþmalarda yaþam boyu intihar giriþiminin mahkumlar arasýnda anlamlý oranda yüksek olduðu saptanýrken,
intihar giriþimi olanlarda psikiyatrik morbidite sýklýðýnýn daha yüksek olduðu tespit edilmiþtir (1). Bu çalýþmanýn amacý,
ülkemizde tutuklu ve hükümlülerdeki intihar giriþimi ile psikopatoloji iliþkisini araþtýrmaktýr.
Yöntem: Bu çalýþma için Adalet Bakanlýðý Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüðünden yazýlý onay alýnmýþtýr. Çalýþmaya 100
tutuklu ve hükümlü katýldý. Bu araþtýrmada cezaevindeki mahkumlara sosyodemografik bilgi formu ve SCL-R 90 verildi.
Tartýþma: Bizim bulgularýmýz çeþitli ülke cezaevlerinde yapýlan çalýþmalardaki % 26-%34 psikiyatrik bozukluk oranlarýyla
uyumludur (2, 3). Cezaevi ortamýnda intihara baðlý ölümlerin, tutuklu ölümleri sýralamasýnda ilk sýralarda yer aldýðý,
hapishanelerdeki intihar sýklýðýnýn genel popülasyona kýyasla 5 - 8 kat daha fazla oranda olduðu bildirilmektedir. Ýntiharý
olan mahkumlarda yapýlan bir çalýþmada %60, baþka bir çalýþmada ise %72 oranýnda psikiyatrik bozukluk öyküsü olduðu
bulunmuþtur (3). Çalýþmamýzda, önceki çalýþmalarla uyumlu olarak, mahkumlardaki intihar giriþiminin yüksekliðiyle
psikopatoloji arasýnda bir iliþki olduðunu söyleyebiliriz.
Poster Bildiriler
Bulgular: SCLR–90’ da psikopatoloji indeksi olarak genel belirti indeksi (GBÝ) alýndý ve 1.51’in üstü patolojik kabul edildi.
GBݳ'3f1,51 olan 23 kiþi (% 23) ve GBÝ£'3f1.50 olan 77 (% 77) kiþi vardý. Ýntihar giriþiminde bulunmayan mahkumlarýn
% 19 unun GBݳ'3f1.51, %80 inin GBÝ£'3f1,50 idi. Ýntihar giriþiminde bulunan mahkumlarýn %44 ünün GBݳ'3f1.51, %56
sýnýn GBÝ£'3f1,50 olarak saptandý (p<0.05).
Kaynaklar
1. Brink JH, Doherty D, Boer A. Mental disorder in federal offenders: a Canadian prevalence study. Int J Law Psychiatry 2001
Jul-Oct; 24 (4-5): 339-56
2. Agbahowe SA, Ohaeri JU, Ogunlesi AO, Osahan R. Prevalence of psychiatric morbidity among convicted immates in a
Nigerian prison community. East Afr Med J 1998 Jan; 75 (1): 19-26
3. Shaw J, Baker D, Hunt IM, Moloney A, Appleby L. Suicide by prisoners. National clinical survey. Br J Psychiatry 2004 Mar;
184: 263-7
235
PB 181
Üniversite Son Sýnýf Öðrencilerinin Kiþilerarasý Ýliþkilerde Çatýþma Eðilimlerinin Deðerlendirilmesi
Gül Ergün1, Gülnur Yaþar2, Zeliha Küçük2, Nermin Tankýz2, Selma Þahin2
1Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, 2
Giriþ ve Amaç: Çalýþmamýz Üniversite’mizde öðrenim gören son sýnýf öðrencilerimizin kiþilerarasý iliþkilerde çatýþma eðilimlerinin
belirlenmesi ve bunlarýn bazý deðiþkenlerle iliþkisinin saptanmasý amacýyla planlanmýþtýr.
Poster Bildiriler
Bireyler bu etkileþimin doðal bir sonucu olarak zaman zaman kiþilerarasý iliþkilerinde anlaþmazlýklar ve çatýþmalar
yaþayabilmektedir. Ancak anlaþmazlýklar taraflar arasýnda bir gerginliðe yol açtýðý zaman kiþilerarasý çatýþmaya dönüþmektedir
(Dökmen, 1994; Öðülmüþ, 2001).
Yöntem: Araþtýrmanýn evrenini Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’ne baðlý Eðitim Fakültesi, Veteriner Fakültesi ve Saðlýk
Yüksekokulu’nda öðrenim gören son sýnýf öðrencileri oluþturmuþtur. Örneklemin seçiminde Ýstatistik uzmanýna baþvurulmuþtur.
Örneklem seçiminde Basit Rastgele Örnekleme yöntemi kullanýlmýþtýr(n=160). Veriler Çatýþma Eðilimi Ölçeði ve araþtýrmacýlar
tarafýndan oluþturulan Bilgi Formu aracýlýðýyla toplanmýþtýr.
Bulgular: Örneklemin 82’si Eðitim Fakültesinden,39’u Veteriner Fakültesinden ve 39 ‘u Saðlýk Yüksekokulundan oluþturulmuþtur.
Araþtýrmamýza katýlan öðrencilerin %87.5’i 21-24 yaþ arasýndadýr. %10’u 25-29 yaþ arasýndadýr. %2.5’i i ise 30 yaþ ve
üzeridir. Örneklem grubunun %50.6’sý düz(klasik) lise mezunuyken,%40’ý ise Fen lisesi veya yabancý dil aðýrlýklý liseden
mezun olmuþtur.
Öðrencilerin %66.3’ü okullarýnda iletiþim dersi almadýðýný,%33.7’si ise iletiþim dersi aldýklarýný belirtmiþlerdir.
“Baþkalarýnýn problemleri, beni kendi problemlerim kadar ilgilendirir” fikrine Eðitim Fakültesi öðrencilerinin %22.0’si,
Veteriner Fakültesi öðrencilerinin ve Saðlýk Yüksek Okulu öðrencilerinin ise %10.5’i oldukça uygun yanýtýný vermiþlerdir.
Tartýþma: “Son zamanlarda sýk münakaþa eder oldum.” Ýfadesine Eðitim Fakültesi öðrencilerinin %19.5’i, Veteriner Fakültesi
öðrencilerinin %7.7’si ve Saðlýk Yüksek Okulu öðrencilerinin %2.6’sý oldukça uygun yanýtýný vermiþlerdir. Bu fark istatistiksel
olarak anlamlý bulunmuþtur (p<0.05).
Sonuç: Mehmet Akif Ersoy Üniversite’sinde okuyan öðrencilerin kiþilerarasý çatýþma eðilimi düþük bulunmuþtur. Çalýþmanýn
farklý deðiþken ve örneklem gruplarý ile daha kapsamlý olarak tekrarlanmasý önerilebilir.
Kaynaklar
1. Aydýn R. ve Kutlu Y. Hemþirelerde Ýþ Doyumu ve Kiþilerarasý Çatýþma Eðilimi Ýle Ýlgili Deðiþkenler Ve Ýþ Doyumunun Çatýþma
Eðilimi Ýle Olan Ýliþkisini Belirleme, Cumhuriyet Üniversitesi Hemþirelik Yüksekokulu Dergisi,5(2),ss:37-45,(2001.
2. Dökmen Ü. Ýletiþim Çatýþmalarý ve Empati,Sistem Yayýncýlýk, Ýstanbul, 1994.
3. Öðülmüþ S. “Kiþilerarasý Sorun Çözme Becerileri ve Eðitim”, Nobel Yayýnlarý, 3.Baský, Ankara,2006.
236
PB 182
Wernicke Korsakoff Sendromu: Bir Olgu Sunumu
Oðuzhan Doðan1, Yeþim Beckmann2
1Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, 2Ýzmir Atatürk Eðt.ve Art. Hastanesi 1.Nöroloji Klin
Wernicke ansefalopatisi, tiamin eksikliðe baðlý olarak geliþen nörolojik bir sendromdur. Genellikle alkolizm ile iliþkili olmasýna
karþýn alkol dýþý nedenlerle geliþtiðinde tanýsý zorlaþmaktadýr. Klasik üçlü hastalarýn yaklaþýk %10-20 sinde bulunur bu
nedenle sýklýkla baþka tanýlar araþtýrýlýr.
Psikiyatride organik amnezik sendromlar içindedir, eþlik eden nörolojik belirtiler ve bilinç deðiþikliði nedeniyle nöroloji
kliniklerinde izlenir. Sunulan olgu kusmaya baðlý geliþen bir Wernicke ensefalopatisi ve iyileþmenin subakut evresinde geliþen
Korsakoff sendromudur.
Nöropsikiyatrik bakýsý; bilinç uykuya eðilimli, kooperasyon kýsýtlý, yer zaman kiþi yönelimi ve yakýn bellek bozulmuþ.
Nistagmus ve ataksisi saptandý.
Poster Bildiriler
Olgu: R.K. 57 yaþýnda erkek hasta. Özgeçmiþinde çocukluk yaþlarýnda kusma nedeniyle geçirilmiþ mide rezeksiyonu öyküsü
mevcut. 2 aydýr süren kusma þikayetleri sonrasýnda yardýmsýz yürüyememe, baþ dönmesi, anlamsýz konuþma ve dezorganize
davranýþlarý nedeniyle çeþitli hastanelerde izleminden sonra hastanemize baþvurdu.
Kranial MRG de Wernicke ansefalopatisi ile uyumlu olarak, bilateral talamus mediali, mezensefalon, aquaduct çevresinde
T2 hiperintens alanlar saptandý. Tümör belirteçleri, vit B12, folat düzeyleri normal olarak geldi. HIV, VDRL negatifti.
EMG ve EEG tetkiklerinde bu tabloyu açýklayacak bulguya rastlanmadý.
IV 200 mg/g tiamin baþlandý ve PO tiamin 100 tedavisiyle devam edildi. Nistagmus ve ataksisi gerileyen hastada konfabulasyon
izlendi. Yatýþýnýn 15. gününde yapýlan KKM 37/59 saptandý.
Tartýþma: Wernicke Korsakoff Sendromu özellikle yakýn zamanda ülkemizde yapýlan açlýk grevleri nedeniyle görece sýk
karþýlaþtýðýmýz bir durumdur Alkol dýþý sebeplerin neden olduðu olgularda klasik üçlünün sýklýkla bir arada bulunmamasý
nedeniyle tanýsý güçtür. Ýyi bir nöropsikiyatrik ve diðer yardýmcý yöntemlerle ayýrýcý tanýsýnýn yapýlmasý, ucuz ve kolay bulunan
tiamin desteðiyle yaþam kurtarýcý olabilmektedir.
Kaynaklar:
1. Diffusion weighted magnetic resonance imaging in a case of acute Wernicke's encephalopathy J Neurol Neurosurg Psychiatry.
2002 August; 73(2): 181. doi: 10.1136/jnnp.73.2.181.
2. Neurological complications of prolonged hunger strike. European Journal of Neurology. 13(10):1089-1097, October 2006.
Basoglu, M.; Yetimalar, Y.; Gurgor, N.; Buyukcatalbas, S.; Kurt, T.; Secil, Y.; Yeniocak, A.
237
PB 183
Yaþam Kalitesi ve Ýlaç Yan Etkileri
Poster Bildiriler
Seher Olga Güriz1, Berna Çaðatay Kara1, Sibel Örsel1, Özgür Solak1, Berna Mercan Alýþýr1, Þeyda Trak1, Bengü Baz1,
Haluk Özbay1
1S.B. Dýþkapý Yýldýrým Beyazýt EA Hastanesi
Giriþ: Psikiyatrik bozukluklarda, özellikle þizofrenide yaþam kalitesi üzerine demografik, klinik ve tedavi özelliklerin etkisiyle
ilgili farklý sonuçlar elde edilmektedir (1). Çalýþmamýzda taný gruplarý ve tedavi yan etkilerinin yaþam kalitesi üzerine olan
etkisinin araþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya hastanemiz psikiyatri polikliniklerine baþvuran, toplam 62 hasta alýnmýþtýr. DSM-IVTR SCID uygulanarak
demans, madde baðýmlýlýðý ve mental retardasyon saptananlar dýþýnda, en az ilkokul mezunu olan, çalýþmaya katýlmaya
onay veren hastalara sosyodemografik veri anketi, Beck Depresyon Envanteri, Beck Anksiyete Envanteri, Arizona Cinsel
Yaþantýlar Ölçeði, UKU Yan Etki Deðerlendirme Ölçeði, CGI, WHOQOL-Bref, Fagerström Nikotin Baðýmlýlýk Ölçeði uygulanmýþtýr.
Veriler SPSS 13 istatistik programýnda analiz edildi. Verilerin analizinde student-t testi, ki-kare testleri kullanýldý. Ýstatistiksel
anlamlýlýk eþik deðeri p< 0.05 olarak kabul edildi.
Bulgular: Çalýþmaya alýnan hastalar, þizofreni (n=16, %25.8), depresyon (n=33, %53.2), ve anksiyete bozukluðu (n=13,
% 21) tanýlarýndan birini almýþtýr. Taný gruplarý arasýnda yaþ, Beck depresyon toplam puaný, CGI, SCID-GAF puanlarý, UKUnörolojik, UKU-otonomik, WHOQOL-ruhsal ve sosyal alanlarýnda istatistiksel anlamlý farklýlýklar saptanmýþtýr (p<0.05). Bu
deðiþkenlerin yer aldýðý univariate analiz uygulamalarýnda depresyon ve CGI ölçümlerinin WHOQOL-ruhsal alanda etkili
olduðu (F=35,2; p<0,03), sosyal ve bedensel alanlarda olmadýðý saptanmýþtýr.
Sonuç: Yaþam kalitesi ölçümünün temel amacý tarama ve deðerlendirmedir. Tarama amacýyla klinik bir populasyonun
ihtiyaçlarýnýn ve klinik sürecin izlenme ve deðerlendirilmesine hizmet eder. Diðer yandan öznel bir deðerlendirme olan yaþam
kalitesi taný gruplarý arasýnda da farklýlýk göstermektedir (2,3).
Kaynaklar
1. Tempier R, Pawliuk N. Influence of novel and conventional antipsychotic medication on subjective quality of life. J Psychiatry
Neurosci 2001;26(2):131-136.
2. Ritsner M, Modai I, Endicott J ve ark. Differences in Quality of Life Domains and Psychopathologic and Psychosocial Factors
in Psychiatric Patients. J Clin Psychiatry 2000;61(11):880-888.
3. Wýlkýnson G, Hesdon B, Wýld D ve ark. Self-report quality of life measure for people with schizophrenia:the SQLS.Brýtýsh
Journal of Psychýatry(2000),177:42-46.
238
PB 184
7q36.1 Genom Bölgesindeki Dört - Belirteçli Haplotip Potasyum Kanal Geni HERG1 (KCNH2, Kv11.1)’in
Þizofreni Ýçin Bir Yatkýnlýk Faktörü Olduðunu Göstermektedir.
Fatmahan Atalar1, Tufan Tevfik Acuner2, Naci Çine3, Fatih Öncü4, Uður Özbek5, Doðan Yeþilbursa4, Solmaz Türkcan4
1Ýstanbul Üniversitesi, 2Ýstanbul Üniversitesi, Saðlýk Bilimleri Enst., 3Kocaeli Üniversitesi, Týbbi Genetik A.D., 4Bakýrköy Ruh
Saðlýðý Ve Sinir Hastalýklarý Hast., 5Ýstanbul Üniversitesi, DETAE Genetik A.D.
* Bildiri sahipleri baþvuruyu kongreden çekmiþlerdir.
Poster Bildiriler
239
PB 185
Manik Fazdaki Hastalarda Nöropsikolojik Örüntü
Nakþidil Torun Yazýhan1, Ali Doruk1, Adem Balýkçý1
1Gata
Giriþ: Çalýþmalar bipolar bozuklukta temel olarak dikkat, bellek ve yönetici iþlevlerle ilgili süreçlerde bozulma olabileceðini
göstermiþtir (1).
Poster Bildiriler
Amaç: Manik dönemdeki hastalarda hangi biliþsel süreçlerde bozulmalar olabileceðini araþtýrmaktýr.
Yöntem: Analizler SCÝD-1 ile taný konulan toplam 34 manic erkek hasta, 23 saðlýklý kiþi üzerinden yürütülmüþtür. Geçerlik
ve güvenirlik çalýþmalarý ülkemizde yapýlmýþ (2) Stroop Testi TBAG Formu; Ýþaretleme Testi; Ýþitsel Sözel Öðrenme Testi; Sayý
Dizileri Öðrenme Testi uygulanmýþtýr.
Bulgular: Manik dönemde bulunan grubun Young Mani Ölçek puaný ortalamalarý: 28.77(ss= 8.32). Bu grubun yaþ ortalamasý
24.12 (ss=4.1) ve kontrol grubunun yaþ ortalamasý 25.93 (ss=5.5). Baðýmsýz gruplar için t testi yapýlmýþ ve gruplar bir dizi
test puanlarýna göre ayrýlmýþtýr.
Tartýþma: Manik fazda karmaþýk görevlerde odaklanmýþ dikkat, sürekli dikkat, en belirgin þekilde öðrenme ve bellek
süreçlerinde yetersizliklerin olabileceði tespit edilmiþtir. Manik dönemdeki hastalarýn ÝT uygulamalarýnda testi herhangi bir
strateji kullanmadan tamamlamalarý ve hata puanlarýnýn yüksekliði; planlama yeteneðinde ve ketleme sürecinde meydana
gelen bozulmadan kaynaklanýyor olabilir.
Ruhsal bozukluklarda prevelans çocukluk çaðýndan orta ergenliðe doðru artar ve geç ergenlik ve ilk yetiþkinlik dönemlerinde
pik yapar (3). Genç yetiþkinlik çaðý, ruhsal problemlerinin önlenmesinde, tedavisinde ve belirtilerin kronikleþmesinin önüne
geçilmesinde önemli bir yaþtýr. Söz konusu biliþsel süreçlerdeki performans kaybýnýn ne kadar olduðunun tespiti; hastalarýn
hastalýk öncesi iþlevselliklerini ne ölçüde kazanacaklarýnýn yordanmasýnda ve yaþam kalitelerinin en iyiye ulaþmasý için
yapýlacak çalýþmalarda önemli gözükmektedir. Bu baðlamda genç yaþtaki manik hastalarda farklýlaþan biliþsel süreçlerin
tanýmlanmasý hastalýðýn çeþiti boyutlarýyla deðerlendirilmesinde önemlidir.
Kaynaklar:
1. Reiser, R., Thompson, L.W. Bipolar Disorder: Advances in Psychotherapy- Evidence- Based Practice. Hogrefe and Huber
Publishers: Cambridge, MA. 2005.
2. Karakaþ, S., Baþar E. Nöropsikolojik testlerin Türk örneklemi üzerinde deðiþik yaþ ve eðitim düzeylerine göre standardizasyonu.
Kriz Dergisi. 1995; (1-2):177-184.
3. Cildren and Domestic Violance: A Review. Black, D., Newman, M. Clinical Child Psychology and Psychiatry.1996; vol. 1:
pp. 79 - 88.
240
PB 186
Psikofizyolojik Ýnsomnia Hastalarý ve Paradoksal Ýnsomnia Hastalarý Ýle Saðlýklý Bireylerin Biliþ, Üst-biliþ
ve Kiþilik Özellikleri Açýsýndan Karþýlaþtýrýlmasý
Beliz Hazan1, Fuat Özgen2, Sirel Karakaþ3
1Hacettepe Üniversitesi Deneysel Psikoloji Uzmanlýk Alaný, 2GATA Psikiyatri AD, 3Hacettepe Üniversitesi TEKMER
Amaç: Paradoksal insomnia hastalarý; polisomnografik kayýtlara göre normale yakýn bir uyku örüntüsü sergilemelerine
raðmen, toplam uyku sürelerini yanlýþ deðerlendirmektedirler (1). Yanlýþ deðerlendirmenin diðer bilgi türlerine de yaygýn
olup olmadýðýný görmek ve iki insomnia grubu arasýnda kiþilik açýsýndan fark olup olmadýðýný ortaya koymak amacýyla
paradoksal ve psikofizyolojik insomnia hastalarýnýn ve saðlýklý bireylerin biliþ, üst-biliþ ve kiþilik özellikleri incelenmiþtir. Poster Bildiriler
Yöntem: Örneklem grubu, GATA Uyku Araþtýrmalarý Merkezi’ne primer insomnia þikayetiyle gelen 14’ü paradoksal, 28’i
psikofizyolojik insomnia tanýsý almýþ ve 14 saðlýklý kiþiden oluþmaktadýr. Katýlýmcýlar 7 nöropsikolojik test, bir kiþilik testi
ve 2 klinik ölçekle toplam 45 puan üzerinden deðerlendirilmiþ, katýlýmcýlardan iki gece polisomnografik kayýtlar alýnmýþtýr.
Bulgular: Polisomnografik ölçümle tespit edilen parametrelere tek yönlü MANOVA uygulanmýþtýr. Taný gruplarý arasýnda
anlamlý fark sadece ikinci gece toplam uyku süresinde elde edildiði için, bu parametre, ANCOVA ve MANCOVA analizlerine
ortak deðiþken olarak katýlmýþtýr. MMPI (2) puanlarýnýn analiz sonuçlarýna göre paradoksal insomnia Depresyon (D) ve
Psikasteni (Pt) alt ölçeði puan ortalamasýnýn saðlýklý gruptan ve saðlýklý grubun Sayý Dizisi Öðrenme Testi (3) puanýnýn
psikofizyolojik insomnia grubundan anlamlý düzeyde yüksek olduðu görülmüþtür.
Sonuç: Paradoksal insomnia hastalarý ve psikofizyolojik insomnia hastalarý benzer þikayetlerle uyku laboratuarlarýna
baþvurmalarýna raðmen sadece psikofizyolojik insomnia hastalarýnýn öðrenme yeteneðinin azaldýðý görülmekte, bu da az
uykunun bu süreci etkileyebileceðini düþündürmektedir. Sonuçlar, paradoksal insomnia hastlarýnýn geçmiþ yaþantýlarýnda
yaþamýþ olabilecekleri depresif dönemin incelenen döneme yansýyan rezidüel (artýk) belirtileri bulunabileceðini göstermiþtir.
Ancak, toplam uyku süresini yanlýþ deðerlendirmelerine raðmen, paradoksal insomnia hastalarýnda, üst-bellek görevlerinde
geriye veya ileriye dönük izlemelerinin bozulmadýðý görülmüþtür.
1. American Academy of Sleep Medicine: International Classification of Sleep Disorders (2005). Diagnostic and Coding Manual.
2nd ed. Westchester, Ill, AmericanAcademy of Sleep Medicine.
2. Savaþýr, I. (1981). Minnessota Çok Yönlü Kiþilik Envanteri El Kitabý (Türk standardizasyonu). Ankara: Sevinç Matbaa.
3. Karakaþ, S. (2006). Bilnot Bataryasý El Kitabý. Nöropsikolojik testler için araþtýrma ve geliþtirme çalýþmalarý. 2.Basým.
Ankara: Eryýlmaz Ofset Matbaacýlýk.
241
PB 187
Hafif Fiziksel Travmaya Cevabýn Belirleyicisi Olarak Serotonin Taþýyýcý Gen Promoter (5-HTTLPR) ve Intron
2 (VNTR) Polimorfizmlerin Etkisi: Ýleriye Dönük Bir Çalýþma
Poster Bildiriler
Sibel Küçükyýldýrým1, Aslýhan Sayýn2, Taner Akara3, Zekiye Bakkaloðlu1, Ahmet Demircan4, Gülhan Kurtoðlu4, Birol Demirel3,
Selçuk Candansayar5, Hatice Mergen1
1Hacettepe Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi Mol, 2Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, 3Gazi Üniversitesi
Týp Fakültesi Adli Týp AD, 4Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Acil AD, 5Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD
Amaç: Moleküler genetik çalýþmalar travmaya karþý verilen patolojik cevaplarýn ortaya çýkmasýnda yatkýnlaþtýrýcý genetik
etkenlerin tespit edilmesini saðlayabilir (1). Travma sonrasý stres bozukluðunun (TSSB) ortaya çýkmasýnda ve þiddetinde
serotoninerjik sistemin rolü olduðu bilinmektedir (2, 3). Bu çalýþmanýn amacý; serotonin taþýyýcý (5-HTt) genin hem promoter
hem de intron bölgesindeki polimorfizmlerin hafif fiziksel travmaya maruz kalan kiþilerde ileride TSSB belirtilerinin ortaya
çýkmasýndaki ve bu belirtilerin þiddeti üzerindeki etkilerini tespit etmektir.
Yöntem: 5-HTt geni üzerinde promoter (5-HTTLPR) ve ikinci intron (VNTR) bölgelerindeki polimorfizmler hafif fiziksel travma
sonrasýnda Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Acil Servis’e baþvuran 100 hastada incelenmiþtir. Bu hastalara travmadan 6 ay
sonra Klinisyen Tarafýndan Uygulanan Travma Sonrasý Stres Bozukluðu Ölçeði (TSSB-Ö) verilmiþtir. TSSB sendromu ile alt
belirti kümlerinin þiddetinin belirteçleri çok deðiþkenli linear regresyon modeli ile araþtýrýlmýþtýr.
Bulgular: Hastalarýn %34.9’ünde hayat boyu TSSB belirtilerine rastlanmýþtýr. Genotiplerden hiçbirinin TSSB belirtilerinin ortaya
çýkmasýnda ve belirti þiddeti üzerinde anlamlý etkisi olmadýðý gözlenmiþtir. L allelinin varlýðýnýn daha hafif hayat boyu aþýrý
uyarýlmýþlýk belirtileri ile iliþkili olduðu, bu iliþkinin çok deðiþkenli linear regresyon modeli sonrasýnda da anlamlýlýðýný
sürdürdüðü tespit edilmiþtir (ortalama= 3.87, %95 CI= 0.016-2.911, p=0.04). S allel varlýðýnýn daha þiddetli toplam TSSB
belirtilerine neden olduðu, 12 allel varlýðýnýn daha þiddetli kaçýnma belirtileri ile iliþkili olduðu, hiçbir “riskli” allele sahip
olmamanýn daha þiddetli aþýrý uyarýlmýþlýk belirtilerine neden olduðu, fakat bu etkilerin anlamlýlýðýný regresyon sonrasýnda
kaybettiði gözlenmiþtir.
Sonuç: 5-HTt geni üzerindeki polimorfizmlerin hiçbiri hafif bir fiziksel travma sonrasýnda TSSB belirtilerinin ortaya çýkmasýnda
etkili deðildir. Fakat TSSB ortaya çýkan kiþilerde 5-HTTLPR polimorfizminde L alleline sahip olmak daha hafif aþýrý uyarýlmýþlýk
belirtilerine neden olmaktadýr.
Kaynaklar
1. Nugent NR ve ark. Am J Med Gen 2008; 148C: 127-132.
2. Lee HJ ve ark. Depress Anxiety 2005; 21: 135-139.
3. Kilpatrick DG ve ark. Am J Psychiatry 2007; 164: 1693-1699.
242
PB 188
Hekimlerde Öfke Kontrolü ve Öfkeyi Etkileyen Faktörler
Emel Koçer1, Abdulkadir Koçer2, Fatih Canan1
1DÜ Týp Fakültesi Psikiyatri AD, 2DÜ Týp Fakültesi Nöroloji AD
Amaç: Hekimlerde ve diðer meslek gruplarýnda öfke ve öfke kontrolü ile ilgili çalýþmalar sýnýrlý sayýdadýr (1,2). Amacýmýz
hekimlerde öfke dýþavurumunu ve kontrolünü deðerlendirmekti.
Hastalar ve Yöntemler: Çalýþmaya Düzce Üniversitesi’nde hekimler dahil edildi. Hekimler, dahili bilimler ve cerrahi bilimler
gruplarýna ayrýlarak incelendi. Tüm katýlýmcýlara Spielberger Sürekli Öfke ve Öfke Tarzý Ölçeði ile birlikte Beck Anksiyete
ve Depresyon ölçekleri uygulandý. Hekimler (s=158) ve kontrol grubu (s=105) öfke kontrolü ve iliþkili sosyodemografik
deðiþkenler açýsýndan karþýlaþtýrýldý.
Poster Bildiriler
Bulgular: Genel olarak hekimlerde (p < 0.01) ve özellikle uzmanlýk alanýný isteyerek seçmiþ olanlarda (p < 0.05) öfke
kontrol skorlarý daha yüksekti. Cerrahi týp bilimlerinde çalýþan hekimlerde yaþ, hekim olarak geçirilen süre ve uzmanlýk alaný
öfke kontrolü ile ters olarak iliþkiliydi (p < 0.01). Dahili týp bilimlerinde çalýþan hekimlerde sadece anksiyete ve depresyon
skorlarý, öfke tutumu ve içe öfke skorlarý ile doðru olarak iliþkiliydi (p < 0.01).
Sonuç: Hekimler öfke ile baþ etmede göreceli olarak daha baþarýlýydý. Uzmanlýk alanýný isteyerek seçmiþ olma, öfke kontrolünü
etkileyen bir faktördü. Hekimlerde öfke kontrolünü etkileyen en önemli etken, yaþtý (3). Cinsiyet öfke kontrolünde rol
oynayan diðer bir faktör olarak dikkati çekmekteydi (4).
Kaynaklar:
1. Deffenbacher JL, Huff ME, Lynch RS, Oetting ER and Salvatore NF. Characteristics and treatment of high anger drivers.
Journal of Counseling Psychology 2000;47:5–17.
2. Lynch RS, Deffenbacher JL, Filetti LB & Dahlen ER. Anger, aggression and risk associated with driving anger. Paper presented
at the 107th Annual Convention of the American Psychological Association, Boston, 1999.
3. Koelbel PW, Fuller SG, Misener TR. Job satisfaction of nurse practitioners: An analysis using Herzberg's theory. Nurse
Practitioner 1991;16:43–49.
4. Timmers M, Fischer AH & Manstead ASR. Gender differences in motives for regulating emotions. Personality and Social
Psychology Bulletin 1998;24:974-985.
243
P 189
Ýlk Episod Þizofrenide P300 Genliðindeki Azalma 6 Yýllýk Ýzleme Sonunda Kötüleþmiyor
Alp Üçok1, Yasemin Keskin-Ergen2, Müge Devrim Üçok2,
1Ýstanbul Týp Fakültesi, 2ÝTF Fizyoloji AD
Poster Bildiriler
* Bildiri sahipleri baþvuruyu kongreden çekmiþlerdir.
244
SÖZEL BÝLDÝRÝ ÖDÜL ADAYLARI
SÖ 1
Ýzmir Kent Merkezi’nde Psikoz Sürekliliðinin (psikoz-benzeri Yaþantýlar, Psikotik Belirtiler ve
Bozukluklar) Yaþamboyu Yaygýnlýðý ve Ýliþkili Olduðu Etkenler
Ý. Tolga Binbay
Hayriye Elbi
Köksal Alptekin
Nesli Zaðlý
Feride Aksu Tanýk
Hüseyin Önay
SÖ 2
Olasý Alzheimer Hastalýðý Tanýsý Otomatik MRI Deðerlendirmesi Ýle Konulabilir Mi?
Fatma Þimþek
Fatma Polat
Orhan Demirel
Ömer Kitiþ
Damla Ýþman Haznedaroðlu
Mehmet Çaðdaþ Eker
Emre Kumral
Ali Saffet Gönül
SÖ 3
Serhan Iþýklý
Hamza Okur
Mehmet Çaðdaþ Eker
Ömer Kitiþ
Ayþe Nurten Akarsu
Özlem Eker
Erol Ozan
Ali Saffet Gönül
SÖ 4
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Ýlaç Kullanmayan Major Depresif Bozukluk Hastalarýnda 5 -Httlpr Polimorfizmi Ýle Hipokampus
Hacimlerinin Ýliþkisi
Erektil Ýþlev Bozukluðu Olan Bireylerde Metakognisyon
Hacý Murat Emül
Bülent Altunoluk
Erman Baðcýoðlu
Haluk Söylemez
Ahmet Aþýk
Yasin Bez
SÖ 5
Þizofreni Tanýsý Alan Hastalarda ÝGF-I ve ÝGF-BP3 Düzeyleri: Metabolik Parametrelerin ve
Antipsikotik Ýlaç Kullanýmýnýn Etkileri
Özcan Kýlýço Kafalý
Nesrin Dilbaz
247
SÖ 6
Valproat Kullanan Erkeklerde Görülen Üreme ve Cinsel Ýþlev Bozukluklarý
Ebru Aldemir
Fisun Akdeniz
Barýþ Altay
Þehnaz Arýcý
Mehmet Çelebisoy
Simavi Vahip
SÖ 7
Ýkiuçlu Bozuklukta Elektrokonvülsif Tedavinin Oksidatif Metabolizmaya Etkisi
Abdurrahman Altýndað
Þengül Kocamer
Abdullah Taþkýn
Mahmut Bulut
Osman Výrýt
SÖ 8
Alkollü Araç Kullanma Davranýþýný Tekrarlayan Bireylerde Yürütücü Ýþlevler, Mizaç Özellikleri ve
Karar Verme Süreçlerinin Ýncelenmesi
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Muzaffer Kaþar
Cahit Keskinkýlýç
Abdülkadir Tabo
SÖ 9
Ýlk Epizod Depresyon Hastalarýnda Azalmýþ Frontal Lob Hacimleri
Musfata Melih Bilgi
Özgün Özalay
Ömer Kitiþ
Mehmet Çaðdaþ Eker
Erol Ozan
Özlem Eker
Fatma Þimþek
Serhan Iþýklý
Ali Saffet Gönül
SÖ 10
Alkol Baðýmlýlýðý'nda Cinsel Ýþlev Bozukluðu Sýklýðý
Neslihan Akkiþi Kumsar
Nesrin Dilbaz
Ý.Tuncer Okay
SÖ 11
Kannabis Kullanýmýnýn Beyin Derive Nörotrofik Faktör Düzeyleri Üzerine Etkisi ve Psikotik
Semptomlarla Ýliþkisi
Aslý Enez Darçýn
Serçin Yalçýn Çavuþ
Nesrin Dilbaz
Esma Yenilmez
Hasan Kaya
Ýhsan Tuncer Okay
248
SÖ 12
Bipolar Bozuklukta Nörobiliþsel Endofenotipler
Filiz Civil Arslan
Ahmet Tiryaki
Oðuz Sarýoðlu
SÖ 13
Ailevi ve Sporadik Þizofrenisi Olan Hastalarda ve Ebeveynlerinde Frontal Lob Ýþlevleri
Almýla Erol
Suat Bayram
Ferdi Köþger
Levent Mete
SÖ 14
Karaciðer Verici Adaylarýnýn Deðerlendirilmesi; “Primum Non Nocere”
Güneþ Berk
Özlem Kuman
Ayþin Noyan
Özgül Çetin
Hayriye Elbi
SÖ 15
Þizofrenide Risperidon Tedavisi: Metabolik Etkileri
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Canan Kurþungöz
Tülin Yanýk
Fuat Özgen
Levent Sütçigil
249
SÖ 1
Ýzmir Kent Merkezi’nde Psikoz Sürekliliðinin (Psikoz - Benzeri Yaþantýlar, Psikotik Belirtiler ve Bozukluklar)
Yaþamboyu Yaygýnlýðý ve Ýliþkili Olduðu Etkenler
Ý. Tolga Binbay1, Hayriye Elbi2, Köksal Alptekin3, Nesli Zaðlý2, Feride Aksu Tanýk4, Hüseyin Önay5
1Ege Üniversitesi Týp Fakültesi, 2Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD, 3Dokuz Eylül Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri,
4Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Halk Saðlýðý AD, 5Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Týbbi Genetik AD
Amaç: Bu araþtýrmada Ýzmir kent merkezinde psikoz sürekliliðinin üç düzeyinin (psikoz-benzeri yaþantý [PbY], psikotik belirti
[PsB] ve psikotik bozukluk [PB]) yaþamboyu yaygýnlýðýnýn ve iliþkili risk etkenlerinin belirlenmesi amaçlanmýþtýr.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Yöntem: Ýzmir kent merkezinde yer alan 9 merkez ilçenin hanelerini temsil eden bir örneklemde, her haneden 15-64 yaþ
arasý bir kiþi Uluslararasý Bileþik Taný Görüþmesi 2.1 ile psikoz sürekliliði için taranmýþtýr. Görüþmeler, araþtýrma ölçeði için
eðitimden geçmiþ görüþmeciler tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir. Görüþme sonunda olasý PsB’si olanlar, yaþamboyu DSM-IV PB
tanýsý için klinisyenler tarafýndan araþtýrma merkezinde veya hanelerinde yeniden deðerlendirilmiþtir. Klinik deðerlendirme
yapýlamayanlarýn ise ulaþýlan kurum tanýlarý DSM-IV sistemine uyarlanmýþtýr.
Bulgular: Araþtýrmada 4012 kiþiyle (%58,0 kadýn) görüþülmüþtür ve katýlým oraný görüþme yapýlabilecek hanelerin %76,6’sý
olmuþtur. Yaþamboyu PbY yaygýnlýðý %25,3 (%95 güven aralýðý [GA]: 23,9-26,6), PsB yaygýnlýðý %7,5 (GA: 6,7-8,3), DSMIV PB yaygýnlýðý %2,47 (GA: 1,98-2,95) olarak saptanmýþtýr. Þizofreni ve diðer PB yaygýnlýðý %1,43 (GA: 1,05-1,79) olarak,
duygudurum bozukluðuna baðlý PB yaygýnlýðý %0,77 (GA: 0,50-1,04) olarak ve madde kullanýmýna baðlý PB yaygýnlýðý %0,20
(GA: 0,06-0,33) olarak saptanmýþtýr.
PbY yaygýnlýðý genç yaþ, düþük eðitim düzeyi, düþük sosyoekonomik konum [SEK], doðumda düþük SEK, büyükþehirde doðma
ve yaþama, çocukluk çaðý zorlu yaþam olayý, alkol ve madde kullanýmý ve ailede PB bulunmasý ile anlamlý iliþkilidir. PsB
yaygýnlýðý, genç yaþ, düþük eðitim düzeyi, düþük SEK, büyükþehirde doðma ve yaþama, çocukluk çaðý zorlu yaþam olayý,
alkol ve madde kullanýmý ve ailede PB bulunmasý ile anlamlý iliþkilidir.
PB yaygýnlýðý ise düþük eðitim düzeyi, düþük SEK, büyükþehirde doðma ve büyüme, çocukluk çaðý zorlu yaþam olayý, alkol
ve madde kullanýmý ve ailede PB bulunmasý ile anlamlý iliþkilidir.
Sonuç: Ýzmir kent merkezinde psikoz sürekliliði göreli olarak yüksek yaygýnlýða sahiptir ve bir genetik (ailede psikotik
bozukluk), beþ çevresel etkenle (eðitim, büyükþehirde doðma ve büyüme, çocukluk çaðý zorlu yaþam olayý, alkol ve madde
kullanýmý) iliþkilidir.
250
SÖ 2
Olasý Alzheýmer Hastalýðý tanýsý Otomatik MRI Deðerlendirmesi Ýle Konulabilir Mi?
Fatma Þimþek1, Fatma Polat2, Orhan Demirel3, Ömer Kitiþ4, Damla Ýþman Haznedaroðlu5, Mehmet Çaðdaþ Eker5, Emre
Kumral2, Ali Saffet Gönül5
1Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý, 2E.Ü.T.F Nöroloji Anabilim Dalý, 3Yaþar Üniversitesi Enformatik Bölümü,
4E.Ü.T.F Radyoloji Anabilim Dalý, 5E.Ü.T.F Psikiyatri Anabilim Dalý
Alzheimer hastalýðýnýn (AH) kesin tanýsý patolojik inceleme ile konmasýna raðmen, son yýllarda geliþtirilen taný kriterleri ve
beyin görüntüleme yöntemleri ile taný koyma süreçleri daha da kolaylaþmýþtýr. Buna raðmen, akademik olmayan kliniklerde
doðru taný oranlarý %60–75 (akademik merkezlerde ise %95) arasýndadýr (1,2). Bu düþük oranlarýn nedeni ayýrýcý taný
için gerekli testlerin yapýlamamasý ve MRI görüntülerinin bu konuda deneyimi az klinisyenler tarafýndan yorumlanmasýdýr.
Bilgisayar tabanlý otomatik sistemler örneðin: yapay sinir aðlarý veya “support vector machine (SVM) ”, klinisyenlere yardýmcý
olmasý amacý ile geliþtirilmeye çalýþýlmaktadýr (3).
Amaç: Bu çalýþmanýn amacý orta þiddetteki Alzheimer hastalýðýna beyin görüntüleme yöntemleri ile taný konulup konulamayacaðýný
test etmektir.
Bulgular: Grup farkýna bakýldýðýnda diðer çalýþmalardakine benzer olarak hipocampus ve frontal lobda belirgin gri madde
kaybý izlenmiþtir.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Yöntem: Bu çalýþmada bir grup Alzheimer hastasýnýn MRI görüntüleri kullanýlarak SVM eðitimine gidilmiþ ve MRI kullanýlarak
otomatik tanýya gidiþ test edilmiþtir. Bu çalýþmaya NINCDS-ADRDA kriterlerine göre AH kriterlerini karþýlayan 23 hasta (yaþ:
74.4 ± 8.2) ile yaþ ve eðitim düzeyleri hasta grubu ile uyumlu 23 kontrol olgusu (yaþ: 72.4 ± 8.2) çalýþmaya alýnmýþtýr.
Bireylerin 1.5 T Siemens MRI cihazý ile MPRAGE sekansýnda T1 aðýrlýklý görüntüleri alýnarak bu görüntüler DARTEL toolbox
ile normalize edildi. SVM yardýmý ile sýnýflandýrma yapýldý.
Sonuç: SVM ile yapýlan sýnýflandýrma sonucunda hastalarýn %79’unda doðru tanýya ulaþýldý. Bu deðerlendirmede hassaslýk
%86’ya ulaþýrken, özgüllük ise %74’e ulaþtý. Çalýþmamýz orta þiddette Alzheimer hastalarýnýn (KAM skorlarý: 19.6±4) tanýsýnýn
konmasýnda SVM otomatik sýnýflandýrma sistemlerinin yardýmcý olabileceðini göstermiþtir.
Kaynaklar
Farrer, L. A., Cet al. (1994). Interrater agreement for diagnosis of Alzheimer's disease: the MIRAGE study. Neurology 44,
652-6.
Kosunen, O., et al (1996). Diagnostic accuracy of Alzheimer's disease: a neuropathological study. Acta Neuropathol 91, 18593.
Zhang, Z., et al (2006). SVM for density estimation and application to medical image segmentation. J Zhejiang Univ Sci B
7, 365-72.
251
SÖ 3
Ýlaç Kullanmayan Major Depresif Bozukluk Hastalarýnda 5 - Httlpr Polimorfizmi Ýle Hipokampus Hacimlerinin
Ýliþkisi
Serhan Iþýklý1, Hamza Okur3, Mehmet Çaðdaþ Eker6, Ömer Kitiþ2, Ayþe Nurten Akarsu3, Özlem Eker4, Erol Ozan5, Ali Saffet
Gönül6
1Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri AD, 2E.Ü.T.F Radyoloji A.D, 3Hacettepe Üniversitesi Pediatri A.D, 4A.E.A.H Psikiyatri
Kliniði, 5Atatürk Üniv Týp. Fak. Psikiyatri A.D , 6E.Ü.T.F Psikiyatri A.D
Giriþ: Serotonin taþýyýcýsý(5-HTT) ile iliþkili promoter bölge (5-HTTLPR) uzun (l) ve kýsa (s) varyantlara sahiptir. Bu varyantlardan
s alelinin anksiyete özelliklerine ve Major Depresif Bozukluk (MDB) hastalýðýna yatkýnlýða neden olduðu bilinmektedir. Bu
nedenle 5-HTTLPR polimorfizmi ile hipokampus gibi duygudurum bozukluklarýnýn altýnda yatan fonksiyonel sistemlerin yapýsý
arasýnda iliþki olabileceði düþünülmektedir. Çalýþmanýn ana varsayýmý “s aleli daha küçük hipokampal hacimlerle iliþkilidir”
þeklinde belirlenmiþtir.
Yöntem: EÜTF Psikiyatri AD Polikliniðinde yürütülülen çalýþmaya 44 MDB hastasý ile 43 saðlýklý gönüllü alýnmýþtýr. Tüm
gönüllülere SCID-I, tüm hastalara HAM-D ölçeði uygulanmýþtýr. Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
MR görüntüleri, 1,5 T MRG cihazý ile elde edilmiþtir ve BRAINS2 programý kullanýlan bir bilgisayara aktarýlarak hipokampal
çizimler yapýlmýþtýr.
5-HTTLPR gen polimorfizmi analizi agar jel ile yürütülmüþ, PCR yöntemi ile çalýþýlmýþtýr.
Sonuçlar: Genotipler (l/l, s/l, l/l) arasýnda demografik veriler, tüm depresif dönemlerin süresi, son depresif dönemin süresi,
baþlangýç yaþý ve HAM-D puanlarý açýsýndan fark saptanmamýþtýr.
MANOVA ile genotip ve depresyon tanýsý baðýmsýz deðiþkenler ve yaþ, cinsiyet ve toplam beyin hacimleri karýþtýrýcý etkenler
olarak alýndýðýnda depresyon tanýsý hipokampal hacimler (HKH) üzerinde etkili bulunmuþtur.
Post hoc ANCOVA uygulandýðýnda s/s genotipini taþýyan MDB hastalarýnýn daha küçük HKH’lerine sahip olduðu görülmüþtür.
Tartýþma: Çalýþmamýzýn sonuçlarý 5-HTTLPR s alelinin MDB hastalarýnda daha küçük HKH ile iliþkili olduðunu düþündürmektedir. Genç yaþta ve çoðu ilk ataklarýný yaþayan hasta grubu ile kontrol grubu arasýnda HKH’leri açýsýndan fark saptanmamýþtýr.
Hastalýk seyrinde glukokortikoid düzeylerindeki artýþla birlikte beyinden köken alan büyüme faktörü (BDNF) etkinliðindeki
azalmanýn HKH azalmasýna yol açtýðý öne sürülmektedir. 5-HTTLPR s alelinin serotoninerjik tonus üzerindeki etkisi nedeniyle
stresin etkilerine katýldýðý ve depresyon için yatkýnlýða neden olduðu düþünülebilir.
Sonuç: 5-HTTLPR s alelinin MDB için bir yatkýnlýða neden olduðu genel olarak kabul görmektedir. s/s genotipine sahip
depresyon hastalarýnda, hem azalmýþ serotoninerjik iletimin hem de azalmýþ BDNF etkinliðinin nörogenezde azalmaya yol
açmasýnýn, daha küçük hipokampusa yol açtýðý öne sürülebilir.
252
SÖ 4
Erektil Ýþlev Bozukluðu Olan Bireylerde Metakognisyon
Hacý Murat Emül1, Bülent Altunoluk2, Erman Baðcýoðlu2, Haluk Söylemez3, Ahmet Aþýk4, Yasin Bez3
1Üniversite, 2Sütçü Ýmam Üniversitesi, 3Ergani Devlet Hastanesi, 4Afyon Kocatepe Üniversitesi
Giriþ: Cinsel iþlev bozukluklarý en sýk anksiyete ile iliþkilendirilmiþtir. Anksiyete, depresyon ve obsesif kompulsif belirtileri
de içeren olumsuz emosyonel durumlar ile cinsel iþlev bozukluðu arasýnda iki yönlü bir iliþki vardýr (1). Yaygýn anksiyete
bozukluðu olan bireylerde metakognitif model anksiyete tehditi ile baþ etmede kaygýlanmak üzerine olumlu inanýþlarýn
devamýný saðladýðý önerilmiþtir (2). Bu çalýþmada erektil iþlev bozukluðu olan bireylerin metakongisyonlarý araþtýrýlmýþtýr.
Yöntem: Çalýþmada 40ar hasta ve saðlýklý alýndý. Katýlýmcýlardan Metakognisyon (3), depresyon ve anksiyete ölçeklerini
doldurmalarý istendi. Hastalara taný üroloji doktorlarý tarafýndan organik nedenler dýþlandýktan sonra psikiyatri uzmanlarýnýn
görmesi ile taný konuldu. Hastalar ve kontrol grubu AKÜ, KSÜÜ, ve EDH psikiyatri ve üroloji kliniklerinden toplanmýþtýr.
Bulgular: Hasta ve saðlýklý katýlýmcýlarýn yaþlarý sýrasýyla 39.97±8.57 ve 31.52±6.24 idi. Beck depresyon ve anksiyete
puanlarý hastalarda anlamlý olarak daha yüksekti (depresyon için: 24.32±9.67’e 8.77±7.38; anksiyete için: 17.90±10.22’e
5.52±7.12). Toplam metakognisyon puaný hastalarda anlamlý olarak yüksekti (p<0.05). Olumlu düþünme, olumsuz düþünme
ve kognitif kendiliðin farkýnda olma alt puanlarý da hastalarda anlamlý olarak yüksek bulundu.
Kaynaklar:
1. Corona G, Ricca V, Bandini E et al. Association between psychiatric symptoms and erectile dysfunction. J Sex Med
2008;5:458–468.
2. Wells, A., P. King. 2006. Metacognitive therapy for generalized anxiety disorder: An open trial. J Behav Therapy Exp
Psychiatry 37(3): 206-212.
3. Wells, A., S. Cartwright-Hatton. 2004. A short form of the meta-cognitions questionnaire: Properties of the MCQ-30.
Behavioural Therapy 42: 385–396.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Tartýþma: Metakognitif sistemin kiþinin kendiliði hakkýndaki inançlarý doðrultusunda kendini denetim altýnda tutmasýdýr,
metakognitif inanýþlardaki çarpýklýklar biliþin iþlevini ve anlam vermelerini etkiler. Bu modelegöre psikolojik problemler
uyumsuz baþ etme stratejileri (endiþe, ruminasyon, tehlikeyi her an gözetleme, kaçýnma ya da düþünmeyi bastýrma) sonucunda
kendilik hakkýnda olumsuz bilgilenmeye yol açmaktadýr. Erektil iþlev bozukluðunda ereksiyonu baþaramama tehlikesi ile
baþ etme yolu olarak hastalar bu konuda endiþelenme yolunu seçebilir ve olumsuz metakognisyonlarý nedeniyle güvence
arama ya da düþünceyi baskýlama yolunu seçebilirler.
253
SÖ 5
Þizofreni Tanýsý Alan Hastalarda ÝGF - I ve ÝGF - BP3 Düzeyleri: Metabolik Parametrelerin ve Antipsikotik
Ýlaç Kullanýmýnýn Etkileri
Özcan Kýlýço Kafalý1, Nesrin Dilbaz1
1Ankara Numune Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi
Amaç: ÝGF-I(Ýnsülin benzeri büyüme faktörü-1) miyelinizasyon, sinaptogenez, nörogenez ve nöronal korunma yoluyla nöronal
ve mental geliþimde önemli rolü olan nörotrofik bir faktördür(1). ÝGF-I eksikliðinin þizofreni patogenezinde rol oynadýðý
birçok araþtýrmada ileri sürülmüþtür(2,3). Bu çalýþmada þizofreni etiyopatogenezinde ÝGF sisteminin rolü ve bu rolün hastalýðýn
kendisiyle mi yoksa metabolik parametrelerle mi iliþkili olduðu araþtýrýlmýþtýr.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Yöntem: Çalýþmamýzda ANEAH 2.Psikiyatri Kliniðinde, DSM-IV-TR kriterlerine göre þizofreni tanýsý konulmuþ ve en az 2 aydýr
antipsikotik ilaç tedavisi almayan hastalar ile ATP-III kriterlerine göre metabolik sendrom tanýsý almýþ kontrol grubu ve saðlýklý
kontrol grubu karþýlaþtýrýldý. Kontrol gruplarýnda çalýþmanýn baþýnda, þizofreni hastalarýnda ise tedavi öncesinde ve sonrasýnda,
ölçeklerin uygulanmasý ile birlikte eþ zamanlý olarak ÝGF-I ve ÝGF-BP3 (ÝGF-baðlayýcý protein), açlýk kan glukozu, trigliserd,
total kolesterol, LDL, VLDL, HDL, insülin ve kortizol düzeyleri ölçülmek üzere kan örnekleri alýndý.
254
Bulgular: Þizofreni grubundaki hastalar tedavi öncesi ve sonrasýnda deðerlendirildiðinde trigliserid, kilo alýmý, bel çevresi,
vücut kitle indeksi deðerlerinde ve BPRS, SAPS, SANS, CGI ölçek puanlarýnda anlamlý farklýlýk bulundu. Þizofreni grubunda
ÝGF-I ve ÝGF-BP3 deðerlerinde tedavi sonrasýnda öncesine göre artýþ gözlense de istatistiksel olarak anlamlý bulunmadý. Fakat
þizofreni grubunda tedavi sonrasýnda ÝGF-I deðerleri metabolik sendromlu gruba göre yüksek bulundu.
Sonuç: Birçok metabolik bozuklukta saptanan düþük ÝGF-I deðerlerinin aksine, þizofreni grubunda, metabolik sendromlu
kontrol grubuna göre artmýþ olarak bulunan ÝGF-1 deðerleri, metabolik anormalliklerden çok antipsikotik tedavi etkisinden
kaynaklanýyor görünmektedir.
1. 1996. The role of the insulin-like growth factors in the cenral nervous system. Mol Neurobiol 13(3):227-255
2. Gunnell D, Holly JM: Do insulin-like growth factors underlie associations of birth complications, fetal and pre-adult growth
with schizophrenia? Schizophr Res 2004; 67:309–311
3. K.Huizer. Insulin-like growth factor-1 and recent onset schizophrenia. Presented in ECNP Congress, 2007.
SÖ 6
Valproat Kullanan Erkeklerde Görülen Üreme ve Cinsel Ýþlev Bozukluklarý
Ebru Aldemir1, Fisun Akdeniz2, Barýþ Altay3, Þehnaz Arýcý4, Mehmet Çelebisoy4, Simavi Vahip2
1Ege Üniversitesi Psikiyatri A.D., 2Ege Üniversitesi Affektif Hastalýklar Birimi, 3Ege Üniversitesi Üroloji A.D., 4Ý.A.E.A. Hastanesi
II. Nöroloji Kliniði
Giriþ ve Amaç: Bipolar bozukluk (BPB) koruyucu tedavisinde kullanýlan valproatýn yan etkilerinden biri erkek üreme iþlevleri
üzerine olan olumsuz etkileridir (1).
Çalýþmanýn amacý, valproat kullanan bipolar bozukluk ve epilepsi tanýlý erkek hastalarýn üreme ve cinsel iþlevlerini
karþýlaþtýrmaktýr.
Yöntem: Ege Üniversitesi Affektif Hastalýklar Birimi’nde izlenen 18-50 yaþ arasý, BPB tanýlý son üç aydýr sadece lityum kullanan
21, sadece valproat veya lityum ve valproat kullanan 18 erkek ile Ýzmir Atatürk Eðitim Araþtýrma Hastanesi II. Nöroloji
Kliniði’nde izlenen son üç aydýr valproat kullanan, son bir aydýr nöbet geçirmemiþ epilepsi tanýlý 15 erkek hasta dahil edilmiþtir.
Kan örneklerinde FSH, LH, SHBG, PRL, östradiol, serbest testosteron düzeylerine bakýlmýþtýr. Gönüllü 12 hastadan semen
örneði alýnmýþtýr. 47 hastada cinsel iþlevler Ereksiyon Ýþlevi Uluslararasý Deðerlendirme Formu’yla deðerlendirilmiþtir.
BPB gruplarý arasýnda sperm sayýsý, morfolojsi, hareketi açýsýndan anlamlý fark yoktur.
Erektil iþlev, cinsel istek, cinsel iliþki memnuniyeti puaný açýsýndan üç grup arasýnda anlamlý fark saptanmamýþtýr. Orgazmik
iþlev açýsýndan epilepsi grubunun puaný bipolar gruplara göre anlamlý olarak düþüktür.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Bulgular: Hastalýk baþlangýç yaþý, süreleri; kullanýlan lityum ve valproat dozu, düzeyleri açýsýndan aralarýnda fark yoktur.
Hormon deðerlendirmeleri karþýlaþtýrýldýðýnda üç grup arasýnda anlamlý fark saptanmamýþtýr. Serum PRL düzeyi açýsýndan
BPB gruplarý arasýnda ve valproat tedavisi gören hasta gruplarý arasýnda anlamlý fark yoktur, ancak PRL düzeyi epilepsi
grubunda BPB-Lityum grubuna göre anlamlý olarak daha yüksektir.
Tartýþma ve Sonuç: Mevcut bilgilerin (1,2) aksine valproatýn erkek üreme hormonlarýný, sperm parametrelerini ve cinsel
iþlevleri etkilemediði görülmüþtür. Epilepsi grubundaki PRL yüksekliðiyle orgazmik iþlev sorununun epilepsi hastalýðýyla iliþkili
olabileceði düþünülmüþtür. Çalýþma, valproat tedavisinin BPB ve epilepsi tanýlý erkek hastalarda üreme ve cinsel iþlevlere
etkisini karþýlaþtýran ilk çalýþmadýr.
Kaynaklar
1. Røste LS, Taubøll E, Mørkrid L ve ark.(2005)Antiepileptic drugs alter reproductive endocrine hormones in men with epilepsy.
Eur J Neurol,12:118–124.
2. Isojärvi JIT, Löfgren E, Juntunen KST ve ark.(2004)Effect of epilepsy and antiepileptic drugs on male reproductive health.
Neurology,62:247–253.
255
SÖ 7
Ýkiuçlu Bozuklukta Elektrokonvülsif Tedavinin Oksidatif Metabolizmaya Etkisi
Abdurrahman Altýndað1, Þengül Kocamer1, Abdullah Taþkýn2, Mahmut Bulut3, Osman Výrýt
1Gaziantep Üniversitesi, 2Harran Üniversitesi, 3G.Antep Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri A.D.
Giriþ: EKT ikiuçlu bozukluk(ÝB) tedavisinde en etkili seçeneklerden birisidir. EKT’nin etki mekanizmasý tam olarak
aydýnlatýlamamýþtýr. EKT, ortaya çýkan davranýþ deðiþiklerini açýklayabilecek, beyinde, nörotransmitterlere ve onlarýn
reseptörlerine etki etmektedir(1).
ÝB EKT’nin oksidatif metabolizma üzerine etkisini insanlarda araþtýran çalýþma bulunmamaktadýr. Bu araþtýrmada ilk defa ÝB’de EKT’nin insan kanýnda oksidatif denge üzerine etkisini araþtýrmayý amaçladýk.
Yöntem: Gaziantep Üniversitesi Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalý Kliniðinde yatarak tedavi gören 31 ÝB hastasý ve 35
saðlýklý gönüllü çalýþmaya alýndý. Olgularýn serumunda Harran Üniversitesi Biyokimya Laboratuvarlarýnda TAS ile TOS ölçülüp
OSÝ hesaplandý.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
SPSS for Windows 13.0 kullanýlarak gerekli istatistiksel analizler yapýldý.
Bulgular: Hasta gruplarý kontrol grubu ile karþýlaþtýrýldýklarýnda yaþ, cinsiyet ve sigara içme oranlarý arasýnda anlamlý farklýlýk
saptanmadý(p>0.05) .
ÝB-D’de EKT sonrasý TAS ve TOS düzeyleri anlamlý olarak yüksek(z=-4.10,p=0.00; z=-4.04,p=0.00); OSÝ deðeri ise anlamlý
olarak düþük bulunmuþtur(z=-3.10,p=0.02).
ÝB-M’de EKT sonrasý TAS düzeyleri anlamlý olarak yüksek(z=-5.51,p=0.00); TOS ve OSÝ düzeyleri ise anlamlý derecede düþük
bulunmuþtur(z=-4.77,p=0.00; z=-3.57,p=0.00). ÝB manik ve depresif hecmeler karþýlaþtýrýldýðýnda EKT öncesi ve sonrasý
TAS,TOS ve OSÝ düzeyleri arasýnda anlamlý farklýlýk saptanmadý(p>0.05).
Tartýþma: Major depresyonda kanda SOD düzeyinde azalma ile EKT kürü sonrasýnda erken dönemde antioksidan savunmada
azalma olduðunu gösterilmiþtir. EKT ile ilgili hayvanlarda yapýlan çalýþmalarda çeliþkili bilgiler bulunmaktadýr(2). EKT manik
ve depresif hecmede etkli bir tedavi yöntemidir. ÝB’ta manik ve depresif hecmede oksidatif metabolizma bozulmaktadýr.
Çalýþmamýzda ÝB-D’de EKT sonrasý TAS ve TOS düzeylerinde anlamlý derecede yükselme gözlenmiþtir. Manide ise TAS
düzeylerinde anlamlý derecede artýþ, TOS düzeylerinde anlamlý derecede azalma saptandý. Bu da EKT’nin manik hecmede
TAS düzeyini arttýrýp, TOS düzeyini azaltarak etki edebileceðine iþaret ediyor olabilir.
Kaynaklar
1. Altar CA, Laeng P, Jurata LW,et al. Electroconvulsive seizures regulate gene expression of distinct neurotrophic signaling
pathways. JNeurosci2004;24:2667–2677.
2. Osman Výrýt, Mahmut Bulut, Feridun Bülbül, Haluk Savaþ. Major Depresif Bozuklukta Elektrokonvulsif Tedavinin Oksidatif
Metabolizmaya Etkisi. Posterno:131,Sayfa:136. 44.Ulusal Psikiyatri Kongresi2008, Antalya.
256
SÖ 8
Alkollü Araç Kullanma Davranýþýný Tekrarlayan Bireylerde Yürütücü Ýþlevler, Mizaç Özellikleri ve Karar Verme
Süreçlerinin Ýncelenmesi
Muzaffer Kaþar1, Cahit Keskinkýlýç1, Abdülkadir Tabo1
1Bakýrköy Ruh Ve Sinir Hastalýklarý Hastanesi
Amaç: Alkol kullanýmýyla iliþkili kognitif etkilenme çeþitli alanlarda olmakla birlikte en belirgini yürütücü iþlevler ve karar
verme kusurlarýdýr(1). Alkol kullaným bozukluðu olan kiþilerin bir kýsmýnda kontrol edilemeyen alkol kullanýmýný da içeren
genelleþmiþ bir karar verme kusuru olduðu öne sürülmüþtür(2). Karar vermeyi deðerlendirmede kullanýlan Iowa Kumar
Testi’nde (IKT) gözlenen performans kusurlarýnýn klinik özelliklerden ziyade gerçek yaþamdaki risk alma, ödüle duyarlýlýk
ve geleceði planlama gibi davranýþsal örüntülerle iliþkili olduðu gösterilmiþtir(3). Çalýþmamýzda alkollü araç kullanma
davranýþýný tekrarlayan bireylerin yürütücü iþlevleri, karar verme süreçleri ve bunlarýn kiþilik özellikleriyle iliþkisini incelemeyi
amaçladýk.
Yöntem: Trafik Kanunu’nun 48. maddesine göre ikinci defa sürücü belgeleri alýnan sürücüler ve sosyodemografik açýdan
eþlenmiþ, alkol etkisinde araç kullanma öyküsü olmayan kiþiler çalýþmaya alýndý. Psikiyatrik deðerlendirmenin yanýnda
Stroop, Wisconsin Kart Sýralama Testi, reaksiyon zamaný, saat çizme, verbal akýcýlýk, sembol iþaretleme, sayý menzili, Rey
karmaþýk þekiller testi ile IKT’nin bilgisayar simülasyonu ile Cloninger’in Mizaç ve Karakter Envanteri kullanýldý.
Sonuç: Bu araþtýrma alkollü araç kullanma davranýþýný tekrarlayan bireylerin karar verme süreçlerinde ýlýmlý düzeyde bir
bozulma olduðunu, bunun yürütücü iþlev testleri ve mizaç özellikleriyle iliþkili olmadýðýný göstermiþtir. Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Bulgular: Gruplar arasýnda sosyodemografik özellikler ve nöropsikolojik test performanslarý bakýmýndan anlamlý fark
saptanmadý. TCI ölçülerinden sadece “kendini aþma” alt ölçeðinde alkollü araç kullanan grubun deðerleri anlamlý derecede
yüksek bulundu. Alkollü araç kullananlarýn IKT’de beþinci 20’lik bloktaki riskli seçimlerinin ve toplam riskli seçim sayýlarýnýn
kontrollere göre anlamlý düzeyde daha fazla olduðu, anlamlý fark olan deðiþkenler arasýnda korelasyon olmadýðý saptandý.
Kaynaklar:
1. Giancola, PR. The underlying role of aggressivity in the relation between executive functioning and alcohol consumption.
Addictive Behaviors 2007, 32, 765 – 783
2. Bechara A, Dolan S, Hindes A. Decision-making and addiction (part II): myopia for the future or hypersensitivity to reward?
Neuropsychologia 2002, 40, 1690-1705.
3. Mazas CA, Finn PR, Steinmetz JE. Decision-making biases, antisocial personality, and early-onset alcoholism Alcohol Clin
Exp Res 2000, 24(7):1036–40
257
SÖ 9
Ýlk Epizod Depresyon Hastalarýnda Azalmýþ Frontal Lob Hacimleri
Mustafa Melih Bilgi1, Özgün Özalay2, Ömer Kitiþ3, Mehmet Çaðdaþ Eker1, Erol Ozan4, Özlem Eker5, Fatma Þimþek1, Serhan
Iþýklý1, Ali Saffet Gönül1,
1Ege Üniversitesi Psikiyatri, 2Ege Üniversitesi Diþ Hekimliði, 3Ege Üniversitesi Týp Fakültesi Radyoloji , 4Atatürk Üniversitesi
Psikiyatri, 5Yeþilyurt Psikiyatri
Major depresif bozukluk, erken eriþkin yaþlarda baþlamasý, çocukluk donemi travmalarý ve genetik faktörlerin etkisinin
olmasýyla hastalýkla ilgili beyinde olasý deðiþikliklerin erken yaþlarda baþlayabileceðini düþündürtmektedir (1). Ýlk epizod
hastalarda yapýlan beyin görüntüleme çalýþmalarý psikotroplarýn ve yineleyici epizodlarin etkisine maruz kalmamýþ bireylerdeki
deðiþiklikleri izlemek açýsýndan önem taþýmaktadýr.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Amaç: Frontal lob, depresif hastalarda bozulmuþ olan birçok yönetsel, motor iþlevi kontrol eden beyin bölgesidir (2). Bu
çalýþmada depresyon hastalarýnýn ilk epizodda bile frontal loblarýnýn küçük olacaðý varsayýmýný deðerlendirmeyi amaçladýk.
Yöntem: Bu çalýþmaya DSM-IV taný kriterine göre depresyon tanýsý almýþ 24 hasta ve saðlýklý 28 birey kontrol grubu olarak
dahil edilmiþtir. Alým ve dýþlama kriterlerimiz daha önceki çalýþmamýzla aynýdýr (3). Hastalar, klinik semptomlarýnýn þiddeti
açýsýndan HAM-D ölçeðiyle deðerlendirilmiþ ve ayni gün MPRAGE sekanslarinda T1 aðýrlýklý MRI görüntüleri elde edilmiþtir.
Görüntüler, MIPAV programý kullanýlarak, Talairach transformasyona uðratýlmýþ; Talairach atlas temel alýnarak frontal lob
ölçümleri yapýlmýþ, segmente edilmiþtir. Deðerler T testi karþýlaþtýrýldý. P deðerinin 0.025’den küçük olmasý anlamlý kabul
edildi.
Bulgular: Gri madde karþýlaþtýrmasýnda sol frontal depresyon hastalarýnda daha küçüktü (t=2.38 df=49 p=0.021). Sað
frontal lobtaki gri madde, sol tarafa paralel olarak depresyondaki hastalarda daha küçük olmasýna raðmen istatistiki
anlamlýlýða ulaþmadý (t=1.81 df=49 p=0.07); Her iki hemisferde de frontal lob beyaz madde farký izlenmedi (t=0.83 df=49
p>0.05 sað; t=1.02 df=49 p>0.05 sol).
Sonuç: Ýlk epizod, ilaçsýz depresyon hastalarýnda solda belirgin olmak üzere her iki hemisferdede gri maddede azalma tespit
ettik. Sonuç olarak, depresyon hastalarýnda izlenen frontal lob deðiþiklikleri hastalýðýn baþlangýcýnda da izlenmektedir.
1. The importance of childhood trauma and childhood life events for chronicity of depression in adults. Wiersma JE et al. J
Clin Psychiatry. 2009 Jul;70(7):983-9
2. Mood change following left hemispheric brain injury. Robinson RG et al.Ann Neurol.1981;9:447-453.
3. Eker C et al Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry. 2008 Oct 1;32
258
SÖ 10
Alkol Baðýmlýlýðý'nda Cinsel Ýþlev Bozukluðu Sýklýðý
Neslihan Akkiþi Kumsar1, Nesrin Dilbaz1, Ý.Tuncer Okay1
1Ankara Numune Eðt. ve Araþ. Has. II.Psikiyatri
Amaç: Ülkemizde polikliniklere baþvuran alkol veya madde baðýmlýsý hasta sayýsý giderek artmaktadýr (1). Cinsel iþlevler
sorgulandýkça bu alanla ilgili problemlerin olduðu görülebilmektedir. Bu çalýþmada alkol baðýmlýsý hastalarda cinsel iþlev
bozukluðu sýklýðýnýn ortaya konmasý hedeflenmiþtir.
Yöntem: Çalýþmaya ANEAH AMATEM Kliniðine ayaktan baþvuran hastalar alýnmýþtýr. Çalýþma kriterlerini karþýlayan erkek
hastalara Uluslar Arasý Erektil Fonksiyon Ýndeksi (IIEF) uygulanmýþtýr.
Bulgular: Çalýþmaya katýlan madde kullaným bozukluðu tanýsý olan 111 hastanýn % 36’sý alkol kullanýcýsý idi. IIEF total
ortalama skorlarý alkol baðýmlýsý hastalarda 46,76 (sd: 20,14) iken kontrol grubunda 55,37 (sd:11,00) idi. Erektil fonksiyon
alt ölçeði ortalama skorlarý ise alkol baðýmlýsý hastalarda 18,9 (sd: 9,26), kontrol grubunda 21,16 (sd: 5,31) bulundu. IIEF
total skorlarýnda kontrol grubuna göre anlamlý olmayan düþüklük tesbit edilmiþtir. Erektil disfonksiyon (ED) þiddeti
derecelendirmesine göre ise 23 hastada (%62,2) erektil disfonksiyon saptanmýþtýr. Diðer alt ölçek puanlarýnda ise cinsel istek,
tatmin ve genel tatmin skorlarý kontrol grubuna göre anlamlý düþük bulunmuþtur.
Kaynaklar:
1. Doðanavþargil GÖ, Sertöz ÖÖ, Coþkunol H, Þen G., EÜTF Psikiyatri anabilim dalý baðýmlýlýk tedavi biriminin hasta verilerinin
on yýllýk geriye dönük olarak incelenmesi: Madde kullanan hastalarýn sosyodemografik özellikleri. Baðýmlýlýk Dergisi 2004;
5:115–120
2. Grinshpoon A, Margolis A, Weizman A, Ponizovsky AM., Alcohol Alcohol. 2007 Jul-Aug;42(4):340–6.
3. Pach D, Szurkowska M, Targosz D, Kamenczak A, Miko³aszek-Boba M, Szafraniec K, Winnik L, Hydzik P, Huszno, B. Przegl
Lek. 2007;64(4-5):238-42.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Sonuç: Madde kullanýmý ve cinsel iþlev bozukluðunu araþtýran çalýþmalara bakýldýðýnda 2007’deki bir çalýþmada erektil
fonksiyon alt ölçek skoru 15,9 olarak saptanmýþken, 50 hasta üzerinde yapýlan baþka bir çalýþmada ise 24 hastada (% 48)
erektil disfonksiyon tesbit edilmiþtir (2,3). Bu çalýþmada alkol baðýmlýsý hastalarda hafif-orta erektil fonksiyon bozukluðu
olduðunu desteklemektedir.
259
SÖ 11
Kannabis Kullanýmýnýn Beyin Derive Nörotrofik Faktör Düzeyleri Üzerine Etkisi ve Psikotik Semptomlarla Ýliþkisi
Aslý Enez Darçýn1, Serçin Yalçýn Çavuþ2, Nesrin Dilbaz2, Esma Yenilmez2, Hasan Kaya2, Ýhsan Tuncer Okay2
1Ankara Numune Eðitim Ve Araþtýrma Hastanesi, 2A.N.E.A.H.
Amaç: Hastalýklar ile ilaç ve madde kullanýmý sonrasýnda BDNF (beyin derive nörotrofik faktör) düzeylerindeki deðiþiklikler
bu etmenlerin doðrudan santral sinir sistemi nöronlarýnýn yaþamsallýðýnýn ve sinaptik plastisitesinin bozulmasý ile
iliþkilendirilebileceðinin göstergesidir. (1,2).
Çalýþmada kannabis kullanýmýnýn BDNF düzeyleri üzerine etkisini araþtýrmak, kannabis kullanýmýna baðlý psikotik bozukluk
geliþen ve geliþmeyen hasta grubundaki BDNF düzeylerinin birbirleri ile karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Yöntem: Çalýþmaya son 2 haftadýr kannabis kullanmadýðý belirlenen (sözel beyan ve idrar taramasý sonucu) 18-55 yaþlarý
arasýnda 25 kannabis kullaným bozukluðu, 25 kannabis kullanýmýna baðlý psikotik bozukluk, hiç ilaç ve madde kullanmamýþ
8 þizofreni hastasý ile 25 saðlýklý gönüllü erkek kabul edilmiþtir. Çalýþma halen devam etmektedir.
Bulgular: Dört grup arasýnda yaþ ve alýnan eðitim yýlý açýsýndan fark yoktur. Kannabis kullanýmýna baþlama yaþý psikotik
bozukluk geliþen grupta geliþmeyen gruba göre düþük olmakla birlikte (sýrasý ile18.7±1.1, 20.2±1.3) bu fark anlamlý
düzeyde bulunmamýþtýr. Kannabis kullaným yýlý ve haftalýk kullaným sýklýðý açýsýndan da iki grup arasýnda fark saptanmamýþtýr.
Kannabis kullanýmý olan iki grupta ortalama BDNF deðerleri arasýnda fark saptanmazken (PB olan grupta 23.32±10.6, PB
olmayan grupta 20.75±8.6), bu deðerler saðlýklý kontrollerde saptanan deðerlerden anlamlý olarak düþük bulunmuþtur
(p<0.000). Þizofreni grubuna ait BDNF deðerleri kontrollere göre anlamlý olarak düþük iken, kannabis kullanan hasta
grubunun BDNF deðerleri arasýnda anlamlý fark izlenmemiþtir.
Sonuç: Çalýþmamýzda þizofreni hastalarý için kontrollerden anlamlý olarak düþük saptadýðýmýz BDNF deðerleri literatürle
uyumlu olup þizofreninin nörogeliþimsel yönü ile açýklanmaktadýr. Kronik kannabis kullanýmýnýn, BDNF gibi nöronlarýn
yaþamsallýðý ile iliþkilendirilen nörotrofinlerin sentezini baskýlamasý, bu maddenin literatürce desteklenen þekilde nöronal
ve aksonal bütünlüðü bozduðunu göstermektedir (3). Çalýþmamýz kannabisin, psikotik bozukluða neden olsun olmasýn,
þizofreni hastalarýnda gözlendiði þekilde nörotrofinleri azalttýðýný göstermektedir.
Kaynaklar
1. Iversen L. Cannabis and the brain. Brain 2003;126:1252–1270.
2. Thoenen, H., Neurotrophins and neuronal plasticity. Science 1995;270,593–598.
3. Hermann, D.,et all. Dorsolateral prefrontal cortex n-acetylaspartate/total creatine (NAA/tCr) loss in male recreational
cannabis users. Biol. Psychiatry 2007;61,1281–1289.
260
SÖ 12
Bipolar Bozuklukta Nörobiliþsel Endofenotipler
Filiz Civil Arslan1, Ahmet Tiryaki2, Oðuz Sarýoðlu
1KTÜ Psikiyatri AD., 2KTÜ Psikiyatri AD
Amaç: Bipolar bozukluðun kompleks genetik yapýsý, hastalýða olan yatkýnlýðý ortaya çýkarmak için farklý genetik
yöntemlerin araþtýrýlmasýna yol açmýþtýr. Bu yöntemlerden biri de endofenotip yaklaþýmýdýr(1). Sözel öðrenme ve bellek, sözel
akýcýlýk, motor hýz, yürütücü iþlevler, sürdürülen dikkat, görsel uzaysal beceriler gibi biliþsel iþlevlerdeki eksikliklerin bipolar
bozuklukta endofenotip olarak deðerlendirilebileceði bildirilmiþtir(2,3). Bu çalýþma bipolar hastalarý, birinci dereceden
yakýnlarý ve saðlýklý kontrol grubu ile yaþ ve cinsiyet açýsýndan eþleþtirerek nörobiliþsel test baþarýlarýna göre bipolar bozukluða
ait olasý nörobiliþsel endofenotip adaylarýný belirlemeyi amaçlamýþtýr.
Yöntem: Çalýþmaya KTÜ Psikiyatri polikliniðinde izlenen ötimik dönemde olan bipolar bozukluk tip I tanýlý 30 hasta, bu
hastalarýn birinci derecede yakýný olan 55 kiþi ve 32 saðlýklý kontrol alýnmýþtýr. SCID-I ile DSM-IV’e göre bipolar bozukluk
tanýsý konulan hastalarda ötimi ölçütleri Hamilton Depresyon Ölçeði, Young Mani Ölçeði, Montgomery Asberg Deðerlendirme
Ölçeði ile deðerlendirilmiþtir. Bipolar hastalarýn hastalýk þiddeti bütünsel klinik deðerlendirme ölçeði ile belirlenmiþtir. Ýz
Sürme-A Testi, Ýz Sürme-B testi, Görsel iþitsel sayý Dizisi-B Testi, Ýþitsel Sözel Öðrenme Testi, Stroop Testi, Wiskonsin Kart Eþleme
Testi uygulanmýþtýr.
Sonuç: Bu çalýþma sonuçlarýna göre bipolar bozuklukta yürütücü iþlevler ve dikkatin endofenotip belirteci olabileceði, sözel
bellek, öðrenme ve psikomotor hýzýn ise durumsal bir belirteç olabileceði kanaatine varýlmýþtýr.
Kaynaklar
1. Lenox H, Gould TD, Manji HF. Endophenotypes in bipolar disorder. Am. J Med Genet 2002; 114:391-406
2. Frantom LV, Allen DN, Cross CL. Neuorocognitive endophenotypes for bipolar disorder. Bipolar Disord 2008;10:387-399
3. Savitz J, Solms M, Ramaser R. Neuropsychological dysfunction in bipolar affective disorder: a critical opinion. Bipolar Disord
2005; 7
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Bulgular: Ýz sürme-A testini tamamlama süresi açýsýndan gruplar arasýnda istatistiksel olarak anlamlý fark bulunmamýþtýr. Ýz
sürme-B Testinde, GÝSD-B’de görsel iþitsel sayý dizisi testinde, REY 1-5, REY doðru hatýrlama, REY yanlýþ hatýrlama deðiþkenlerinde,
Stroop Testinde, WKET’de gruplar arasýnda istatistiksel olarak anlamlý fark bulunmuþtur.
261
SÖ 13
Ailevi ve Sporadik Þizofrenisi Olan Hastalarda ve Ebeveynlerinde Frontal Lob Ýþlevleri
Almýla Erol1, Suat Bayram2, Ferdi Köþger1, Levent Mete1
1Ýzmir Atatürk Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi, 2Nevþehir Ý.Þevki Atasagun Devlet Hastanesi
Amaç: Ailevi þizofreni psikotik bozukluklar için aile öyküsünün bulunmasý, sporadik þizofreni bulunmamasý olarak
tanýmlanmaktadýr. Bu çalýþmada ailevi ve sporadik þizofrenisi olan hastalarýn ve ebeveynlerinin frontal lob iþlevlerinin
karþýlaþtýrýlmasý amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Araþtýrmaya ailevi þizofrenisi olan 20 hasta ve soygeçmiþinde þizofreni öyküsü bulunan 27 ebeveyni, sporadik
þizofrenisi olan 20 hasta ve 32 ebeveyni, hastalarla eþdeðer 20 kontrol, ebeveynlerle eþdeðer 30 kontrol (toplam 149 kiþi)
alýndý. Tüm olgulara DSM-IV için yapýlandýrýlmýþ klinik görüþme (SCID-I), Sözel Akýcýlýk Testi (SAT), Ýz Sürme Testi (ÝZT),
Wisconsin Kart Eþleme Testi (WCST), Stroop testi uygulandý.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Bulgular: Ailevi hastalar SAT, ÝZT, WCST, Stroop testlerinde; sporadik hastalar SAT, ÝZT, WCST testlerinde eþdeðer kontrollere
göre anlamlý düzeyde düþük performans gösterdiler. Ailevi ebeveynler SAT, ÝZT, WCST, Stroop testlerinde kontrollere göre
anlamlý düzeyde düþük performans gösterdiler. Sporadik ebeveynler Stroop kare rengi süresi dýþýnda kontrollerden farklýlýk
göstermediler. Tüm testlerde ailevi hastalarýn sporadik hastalardan, ailevi ebeveynlerin sporadik ebeveynlerden daha düþük
performans göstermelerine karþýn aradaki fark istatistiksel anlamlýlýk düzeyine ulaþmadý.
262
Sonuç: Bugüne dek þizofreni tanýlý hastalarýn akrabalarýnda frontal lob iþlevlerini araþtýran çalýþmalarýn bulgularý çeliþkilidir.
Bazýlarý akrabalarda bozukluklar saptarken,1,2 bazýlarý saptamamýþtýr.3 Bu çeliþki ailevi yüklülük taþýyan ve taþýmayan
akrabalarýn bir arada deðerlendirilmesinden kaynaklanmýþ olabilir. Ebeveynleri aile öyküsüne göre ayýran çalýþmamýzda
frontal lob iþlevleri yalnýzca aile öyküsü olan ebeveynlerde bozuktur. Bu da frontal lob iþlev bozukluðunun þizofrenide yalnýzca
hastalýða özgü olmadýðýný, genetik belirteç olabileceðini düþündürmektedir.
Kaynaklar:
1. Klemm S, Schmidt B, Knappe S, Blanz B. Impaired working speed and executive functions as frontal lobe dysfunctions in
young first-degree relatives of schizophrenic patients. Eur Child Adolesc Psychiatry 2006;15(7):400-8. 2. Keefe RS, Silverman JM, Roitman SE ve ark. Performance of nonpsychotic relatives of schizophrenic patients on cognitive
tests. Psychiatry Res 1994; 53(1):1-12.
3. Erol A, Büyükçatalbaþ S, Mete L. Þizofreni tanýlý hastalarda ve anne-babalarýnda frontal lob iþlevleri. Turk Psikiyatri Derg
2004; 15(2):98-104
SÖ 14
Karaciðer Verici Adaylarýnýn Deðerlendirilmesi; “Primum Non Nocere”
Güneþ Berk1, Özlem Kuman2, Ayþin Noyan2, Özgül Çetin2, Hayriye Elbi2
1EÜTF Psikiyatri, 2EÜTF
Giriþ: Bu araþtýrmada, nakil öncesi psikiyatrik görüþmeler ile canlý verici olabileceði onayýný alan veya reddedilen adaylarýn,
sosyodemografik verileri, psikometrik test sonuçlarý ve karar verme süreçlerinde etkili olabilecek deðiþkenler deðerlendirilerek,
verici seçiminde, kiþinin onay almasýný saðlayacak ya da reddedilmesini gerektirecek “kilit” kriterlerin bulunmasý hedeflenmiþ,
uzun vadede öznellikten uzak, standardize görüþmeler yapýlabilmesi uygun verici seçim kriterlerini netleþtirmek amaçlanmýþtýr.
Yöntem: Örneklem 09/2002 – 09/2008 tarihleri arasýnda E.Ü.T.F Psikiyatri Anabilim Dalý KLP Bilim Dalý’na yönlendirilen
744 canlý verici adayýndan oluþmuþtur. Adaylara, DSM-IV-TR taný kriterlerine göre, verici deðerlendirme formlarýyla birlikte
yarý yapýlandýrýlmýþ psikiyatrik görüþmeler yapýlmýþ, sosyo-demografik veri formu, Beck Depresyon(BECK), MMPI
Somatizasyon(MMPIs), Durumluk(DKE) ve Sürekli Kaygý Envanterleri(SKE) ile SF-36 uygulanmýþtýr.
Sonuç: Verici adayý deðerlendirmesinde henüz standart yapýlandýrýlmýþ görüþmeler bulunmadýðýndan çalýþmamýz, gönülsüzlük
ve vericiliðe uygunluk açýsýndan birçok ayýrd edici deðiþkeni ortaya koymuþ, literatürle uyumlu olarak ölçek puanlarýyla
gönüllülük iliþkisini açýða çýkartmýþtýr (1,2). Bu açýdan çalýþmamýz, literatürdeki en yüksek örneklem sayýlý tanýmlayýcý çalýþma
olmasý, merkezler arasý karþýlaþtýrmalarýn yapýlmasý ve yeni yönergelerin hazýrlanmasýna olanak saðlamasý açýsýndan önemlidir.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Bulgular: Gruplar arasý, yaþ deðiþkeni dýþýnda sosyo-demografik bulgularda anlamlý fark bulunmamýþtýr. Verici onayý alanlar
ile gönülsüzler arasýnda operasyonunun alýcý ve verici açýsýndan risklerini bilme, karar vermede yakýnlarýna danýþma, olumsuz
etkilenme, karar deðiþtirme baþta olmak üzere birçok deðiþkende anlamlý farklýlýk saptanmýþtýr*. Yine ölçekler ile durumun
aciliyeti, riskleri bilme, alýcýnýn yakýnlýðý ve finansal durum gibi birçok deðiþken ile anlamlý iliþki bulunmuþtur*. BECK, MMPIs,
DKE ve SKE’de, psikiyatrik nedenlerle ve gönülsüzlük nedeniyle dýþlananlarda puanlar daha yüksek bulunurken*, SF-36
ölçeðinde daha düþük puanlar saptanmýþtýr*. SF- 36 ile diðer ölçekler arasýnda tüm gruplarda ters korelasyon bulunmuþtur*.
(*=p<0.05)
Referanslar:
1. “Relvant Factors to Psychological Status of Donors Before Living Related Liver Transplantation”; Transplantation; Vol:84(10),
Nov 2007
2. “Selection of Donors for Adult Living –Donor Liver Donation: Results of the Assesment of the Firdt 205 Donor Candidates”;
Psychosomatics 2008
263
SÖ 15
Þizofrenide Risperidon Tedavisi: Metabolik Etkileri
Levent Sütçigil2, Canan Kurþungöz1, Tülin Yanýk1, Fuat Özgen2
1Biyolojik Bilimler, Orta Doðu Teknik Üniversitesi, 2Gülhane Askeri Týp Fakültesi Psikiyatri Anabilim
Giriþ: Antipsikotik ilaçlara baðlý kilo artýþý tedaviye uyumsuzluðun ana nedenlerinden biridir (1). Hastalýðýn tekrarlama riskini
arttýrmasý yaný sýra diabetes mellitus ve kardiyovasküler hastalýk riskini de artýrýr (2, 3).
Antipsikotik ilaçlara baðlý kilo artýþýyla ilgili erken belirleyicilerin bulunmasý klinisyenler için yüksek risk taþýyan kiþileri
saptamaya yardýmcý olacaktýr.
Bu amaçla; atipik antipsikotik tedavinin (Risperidon) arkuat nukleusdaki yeme mekanizmasýný düzenleyen nörohormonlarýn;
POMC (proopiomelanocortin), CART (kokain ve amfetaminle regüle edilen yazýlým) ve NPY (nöropeptit Y) gen anlatým
seviyelerine etkisi ile bu hormonlarýn kandaki miktarlarýnýn kilo alýmýyla ilgisi olup olmadýðýný inceledik.
Sözel Bildiri Ödül Adaylarý
Yöntem: Psikotik bozukluk tanýsý alan 20 erkek hasta ile ayný sayýda 20 saðlýklý kontrol grubu çalýþmaya alýndý. Tedavi öncesi
ve 30. günde kan örneði alýndý. Örneklerden, POMC, CART, ve NPY gen anlatým seviyeleri qRT-PCR (kantitatif gerçek zamanlý
polimeraz zincir reaksiyonu) belirlendi ve bu hormonlarýn kandaki miktarlarý Leptin´le beraber ELÝSA ile tespit edilerek gen
anlatým deneyleri desteklendi.
Bulgular ve Sonuç: Kontrol grubuyla karþýlaþtýrýldýðýnda, bir ay içinde, hasta grubunun kilolarýnda ortalama 4.5 kg artýþ
olduðu belirlendi. qRT-PCR deneyleri sonucunda hastalarda POMC ve CART ekspresyonlarýnda azalýþ, NPY ekspresyonunda
ise artýþ görüldü. Ayrýca, ELISA sonuçlarý da serumdaki leptin seviyelerinin arttýðýný, CART, NPY ve POMC’den üretilen á-MSH
seviyelerinin azaldýðý göstermiþtir. Elde edilen veriler ýþýðýnda, bu hormonlarýn kandaki gen anlatým seviyeleri ve/veya
miktarlarý ilaç alýmlarýndan sonra belirlendiðinde risperidon kullanan psikotik hastalarda görülen kilo artýþýnýn erken dönemde
tespit edileceði düþünülmüþtür.
Kaynaklar
1. Goldner EM ve ark. Prevalence and incidence studies of schizophrenic disorders: a systematic review of the literature.
Canadian Journal of Psychiatry 2002; 47 : 833–43.
2. Charles U ve ark. Individualizing Antipsychotic Drug Therapy in Schizophrenia: The Promise of Pharmacogenetics. Curr
Psychiatry Rep 2008; 9: 313-18.
3. Yazýcý K, Yazýcý A. Antipsikotik Ýlaçlarýn Yol Açtýðý Kilo Artýþý: Genlerin Payý Ne? Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2008; 18:
59-70.
264
ÝNDEKS
74
227
115
140
239
120
234
242
209
252
10
16
186
182
146, 186
104, 115, 255
16
221
158
170
170
75
80
65
113
164, 177
62, 159
104, 255
220, 238
79, 232
80
69
194
76
176, 188, 222
93, 147, 221
214
228
Köksal Alptekin
Buket Yücel Altan
Barýþ Altay
Kürþat Altýnbaþ
Abdurrahman Altýndað
Vesile Altýnyazar
Bülent Altunoluk
Neslihan Altunsoy
Þehnaz Ancý
Nilgün Araç
Füsun Aral
Spilios V. Argyropoulos
Ali Cezmi Arýk
Özden Arýsoy
Zülfikar Arlýer
Mustafa Arpacý
Yaprak Çilem Yalçýn Arslan
Aylin Arslan
Filiz Civil Arslan
Selçuk Aslan
Ahmet Aþýk
Fatmahan Atalar
Adnan Atalay
Figen Atalay
Ahmet Ataoðlu
Nuray Atasoy
Emrah Orkun Ateþ
Doðan Atýlgan
Yavuz Atýþ
Levent Atik
Abdullah Atlý
Özlem Avit
Abdurrahman Ayazoðlu
Adem Aydýn
Memduha Aydýn
Cahide Aydýn
Pýnar Çetinay Aydýn
Hande Ayraler
178, 250
77
255
18, 105, 109, 111, 113
256
171, 175, 184
253
202
255
143
58
69
74
64,126,144,183
128
201
22
230
261
15,75
187,253
239
125,191,192
216
12,91,167,232
125,140,191,192,226
126
81
166
125,140,191
10
162
153
10
13
14
72
77
Ýndeks
Zuhal Abanoz
Cengiz Acar
Ahmet Acarer
Esra Acýman
Tufan Tevfik Acuner
Ezel Adýgüzel
Mehmet Ak
Taner Akara
Funda Karbek Akarca
Ayþe Nurten Akarsu
Ayþe Tuba Akbaba
Seher Akbaþ
Duygu Akbaþ
Senem Turan Akdað
Asena Akdemir
Fisun Akdeniz
Arzu Alptekin Aker
Münevver Akýn
Derya Akkaya
Haluk Aksu
Emine Ebru Aksu
Kevser Aktaþ
Mustafa Aktekin
Baþak Aktürk
Senem Akyazý
Fatma Akyüz
Hüseyin Alaçam
Ebru Aldemir
Berna Mercan Alýþýr
Cihangir Aliaðaoðlu
Özlem Alkan
Tunç Alkýn
Sezgin Alma
Ýzgi Alnýak
Damla Alp
Nihat Alpay
Latif Ruhþat Alpkan
Latif Alpkan
267
Ýndeks
268
Pelin Aytan
Özlem Baba
Baþak Baðcý
Erman Baðcýoðlu
Zekiye Bakkaloðlu
Yasemin Iþýk Balcý
Ýbrahim Balcýoðlu
Adem Balýkçý
Ýbrahim Baþaðaoðlu
Bürge Kabukçu Baþay
Sinem Zeynep Baþer
Selin Baþer
Ayþegül Durak Batýgün
Serap Oflaz Batmaz
Saliha Baykal
Suat Bayram
Bengü Baz
Yeþim Yetimalar Beckmann
Sezai Berber
Güneþ Berk
Ülkü Beþiktepe
Lütfullah Beþiroðlu
Ali Fuat Beþkardeþ
Emrem Beþtepe
Yasin Bez
Nesli Keskinöz Bilen
Mustafa Melih Bilgi
Burcu Bilginer
Rabia Bilici
Mustafa Bilici
Ý.Tolga Binbay
Özlem Bolat
Serhat Bor
Mehmet Hamid Boztaþ
Özgür Boztepe
Ömer Böke
Ülkü Türk Börü
Mahmut Bulut
81
205
22
253
242
123
58
240
59
73
94
217
213
147
16
262
90,238
212,225,237
110
263
192,226
10
99,200
84,142
253
104
257
193
55,82,117,124,129,156,157
133
178,250
66
132
64,126,144,183
81
74,100,102,114,158
17
256
Fatih Canan
Metin Canbal
Selçuk Candansayar
Gökhan Celbek
Emin Ceylan
Behçet Coþar
Birgül Elbozan Cumurcu
Murat Çabalar
Vildan Çakýr
Celal Çalýkuþu
Ayþegül Çam
Birmay Çam
Serçin Yalçýn Çavuþ
Tuncer Çaycý
A.Bülent Çekem
Mehmet Çelebisoy
Cemil Çelik
Hazal Çelik
Mustafa Çelik
Feryal Çelikel
Ferda Can Çetin
Özgül Çetin
Cem Çýnar
Alper Çýnar
Naci Çine
Yücel Çölkesen
Aslý Enez Darçýn
Vermi Deðerli
Dursun Hakan Delibaþ
Hakan Delibaþ
Basaran Demir
Tevfik Demir
Burçin Demiraðlý
Ahmet Demircan
Birol Demirel
Orhan Demirel
Nilay Deniz
Benian Deniz
12,17,91,167,232,243
199,235
242
167
163
65,77,176,188,195,222
81,83,211
84
125,140,191,192
84
104
172,208
23,260
21,201
152
224,255
21,70,78,201,229
76
174
230
134
263
73
78
239
128
23,60,260
209
160
209
173,174
187
228
242
242
251
165
212
Ferhan Dereboy
Tuðba Devecioðlu
Nesrin Dilbaz
Almýla Erol
Mehmet Eryýlmaz
Esra Etyemez
Yunus Emre Evlice
Zerrin Gamsýzkan
Ýsmail Geçgin
Ali Görkem Gencer
Yasin Genç
Abdullah Genç
Semih Giray
Esra Gökçe
Ali Saffet Gönül
Fatma Görgülü
Serra Görgün
Murat Gulsun
Ender Güçlü
Mehmet Güdük
Þanser Gül
Sinan Gülöksüz
Demet Gülpek
Þeref Gülseren
Leyla Gülseren
Bülent Kadri Gültekin
Sevda Gümüþ
Hüseyin Günay
Cemalettin Güneþ
Ekrem Güney
Adem Güngör
Buket Belkýz Güngör
Mihrimah Gürýþýk
Seher Olga Güriz
Zehra Gürlevik
Hülya Güveli
Tuba Güven
Serdar Cenk Güvenç
Hatice Güz
Münevver Hacýoðlu
Fýrat Hamidi
172,208,209,262
79
176,188,222
130
136
194
98
95
134
128
113
251,252,257
118
210
234
149
168
140
18,109,113,207
172,208,209
72
160
86,87,88
164
154,206,231
187
183
167
212,224,225
176,188,222
89,90,190,220,238
232
113
117
232
74
177
73
Ýndeks
Aydan Doðan
Türkan Doðan
Eylem Doðan
Orhan Doðan
Oðuzhan Doðan
Ali Doruk
Muharrem Efe
Bahadýr Eker
Mehmet Çaðdaþ Eker
Özlem Eker
Aslý Erkan Ekinci
Hayriye Elbi
Betül Eliküçük
Murat Emül
Hacý Murat Emül
Hülya Ensari
Nezih Eradamlar
Defne Eraslan
Eyüp Sabri Ercan
Murat Erdem
Fikret Erdemir
Ayten Erdoðan
Serap Erdoðan
Þakire Erek
Nurhan Eren
Mehmet Eren
Sadiye Eren
Yasemin Keskin Ergen
Semra Erginkaya
Gül Ergün
Arzu Zorlu Erkan
Þahap Erkoç
Ayþegül Ermiþ
14,19,20,108
147
23, 60, 63, 66, 97,
141, 202, 219, 254,
259, 260
11
89,220
141
203,204,218
237
240
62,159
13
251,252,257
252,257
89,90,190
178,250,263
72
138
187,253
99,200
214,228
85,95,116,131,132
14
21,229
81
156,157,216
230
177
137
186
207
244
221
236
115
84,142
163
269
Ýndeks
270
Aytül Gürsu Hariri
133
Beliz Hazan
241
Damla Ýþman Haznedaroðlu 251
Hasan Herken
159
Ceren Hýdýroðlu
22
Çiçek Hocaoðlu
67,153,181,227
Saliha Ildýrlý
175
Umut Iþýk
117,156,157
Serhan Iþýklý
104,252,257
Zafer Iþýlak
229
Mehmet Iþýntaþ
21
Celalettin Ýçmeli
91
Cem Ýlnem
134
Sevinç Ýnal
175
Tacettin Ýnandý
186
Ahmet Ýnce
110,233
Bahri Ýnce
109,207
Þule Ýnce
207
Cem Ýncesu
116
Gülþen Ýskender
169
Ömer Faruk Kaçar
100,102,114
Özcan Kýlýço Kafalý
254
Akfer Karaoðlan Kahiloðullarý 146,180,186,199,
205,235
Hira Selma Kalkan
76,193
Ece Kaptanoðlu
204
Berna Çaðatay Kara
89,90,238
Koray Karabekiroðlu
16
Yakup Karaca
122
Hasan Karadað
106,180,199,205,235
Hüsna Karadayý
126
Hakký Muammer Karakaþ
15
Sirel Karakaþ
231
Berna Karakoç
160
Gonca Karakuþ
130
Mehmet Gökþin Karaman
216
Nesrin Karamustafalýoðlu
134
E.Özgün Karaer Karapýçak 75
Hakan Karaþ
Muzaffer Karaþ
Yusuf Karavelioðlu
Rýfat Karlýdað
Çaðatay Karþýdað
Ayþegül Kart
Þükrü Kartalcý
Önder Kavakcý
Hasan Kaya
Özge Kaya
Burhanettin Kaya
Rahime Kaya
Nazmiye Kaya
Bülent Kayahan
Çiðdem Çiftçi Kaygusuz
Sermin Kesebir
Ýlkay Kayacan Keser
Cahit Keskinkýlýç
Nefati Kýðlýoðlu
Mahmut Kýlýç
Özge Kýlýç
Osman Kýlýç
Ayça Kýlýç
Candaþ Kýlýç
Fatih Kýlýçarslan
Emine Kýlýnç
Ömer Kitiþ
Birsen Kocamanoðlu
Þengül Kocamer
Mustafa Koç
Emel Koçer
Abdülkadir Koçer
Numan Konuk
Iþýl Zabun Korkmaz
Filiz Kökçü
Seval Kösecioðlu
Ferdi Köþger
Selcen Doðru Köþker
168
257
229
92,138
147
180,199,235
57
204,218
23,63,66,202,219,260
123
152
161
197,198
161
64
14,19,20,98,108
137
257
184
11
223
91,232
93
113
194
153
251,252,257
100,102,114
256
68
17,79,149,243
17,79,243
125,140,191,226
100,102,114
19,20
8,83
262
133
204,218
263
251
97,141,259
264
101
113
242
13
147
133
236
228
84,142
242
148
163
69
166
70
150
242
160,172,208,209,262
203
121
92
55,82,124,129
186
12
263
69
95
18,109,113
169
96,110,112,169
60,66,141,259,260
23,202
59
Hamza Okur
Aslýhan Onay
Timuçin Oral
Selman Orhan
Levent Ortaköylü
Hülya Oskay
Demet Oyekçin
Erol Ozan
Kültegin Ögel
Hüseyin Önay
Duygu Akbaþ Öncel
Fatih Öncü
Ayça Öngel
Feride Örnek
Sibel Örsel
Özgün Özalay
Haluk Özbay
Özgür Özbebit
Uður Özbek
Özlem Özel Özcan
Cemal Özcan
Özlem Özcan
Tuba Özcanlý
Buket Özçaltepe
Adnan Özçetin
Serap Özçetinkaya
Osman Özdel
Þeyma Özdem
Esra Özdemir
Osman Özdemir
Serdal Özdemir
Barbaros Özdemir
Nurgül Özdemir
Murat Eren Özen
Yarkýn Özenli
Behiye Özer
Suzan Özer
252
15
105,207, 18,109,111,113
55
56,58
182
71
252, 257
116
250
146
239
142
84
89,90,106,180,190,199,
205,220,235,238
257
220,238
10
239
129
138
211
56,58
106
91
111
155
17
216
10
57
70,78,201
118,119,120,121,122
69
80,128,145
224
173,174
Ýndeks
Nesim Kuðu
Özlem Kuman
Emre Kumral
Neslihan Akkiþi Kumsar
Canan Kurþungöz
Emel Kurt
Erhan Kurt
Gülhan Kurtoðlu
M.Kemal Kuþçu
Ekrem Kuþkonmaz
Tarýk Kutlar
Zeliha Küçük
Çiðdem Küçükali
Suat Küçükgöncü
Sibel Küçükyýldýrým
Nergis Lapseki
Fulya Maner
Atýl Mantar
Belinda Maþalý
Elshad Mehdiyev
Gamze Mercan
Hatice Mergen
Levent Mete
Güngör Meydan
Zeynep Mor
Elif Aktan Mutlu
Mustafa Nuray Namlý
Bahar Sarý Nargis
Laura Nichols
Ayþin Noyan
David Nutt
Gürkan Odabaþýoðlu
Serap Oflaz
Cihat Ogan
Betül Okat
Ýhsan Tuncer Okay
Tuncer Okay
Hakan Okur
271
Ýndeks
272
Ayþegül Özerdem
Melih Özeren
Fuat Özgen
Güliz Özgen
Evrim Özkorumak
Yaþar Özmen
Mine Özmen
K.Nahit Özmenler
Nurgül Özpoyraz
A.Kürþat Özþahin
Aytekin Özþahin
Fevzi Öztekin
Önder Öztürk
Özgür Öztürk
Arif Öztürk
Özcan Öztürk
Ýlker Özyýldýrým
Ozan Pazvantoðlu
Þebnem Pýrýldar
Fatma Polat
Ömer Saatcioðlu
Tülay Saðkal
Sadullah Saðlam
Çiðdem Sakýcý
Gökhan Salkým
Gökhan Salkýn
Armaðan Y. Samancý
Sevcan Sarý
Oðuz Sarýoðlu
Gökhan Sarýsoy
Arzu Sarp
Gözde Þirin Sart
Ayþegül Savaþan
Feray Karaali Savrun
Tuncer Saydanoðlu
Sefa Saygýlý
Aslýhan Sayýn
Yavuz Selvi
22
142
21,201,229,241,264
103
151
90,220
94
201
130
145
21,78,201
96,112
12
85,95,131
100,102,114,158
149
8,83,179
16,100,102,114
115
251
164,168,170,177
162
117,124
227
171,175,184
108
59,76,107,193
135
261
16,74,100,102,114,158
74
143
61
223
135
56,86,87,88
65,77,176,188,195,222,242
10
Murat Semiz
Mustafa Sercan
Engin Sert
Gülþah Seydaoðlu
Hüseyin Onur Sildiroðlu
Rabia Sohbet
Özgür Solak
Ayçe Soydan
Haluk Söylemez
Nil Sürsal
Levent Sütçigil
Yasir Þafak
Çiðdem Dilek Þahbaz
Esra Þahin
Ahmet Rýfat Þahin
Nesrin Hisli Þahin
Selma Þahin
Bilge Yaþam Þair
Tolga Þen
Fazilet Þener
Cem Þengül
Ceyhan Balcý Þengül
Fatma Þimþek
Abdülkadir Tabo
E.Turgut Talý
Lut Tamam
Feride Aksu Tanýk
Nermin Tankýz
Derya Tanrýverdi
Abdullah Taþkýn
Nilgün Taþkýntuna
Ava Þirin Tav
Bülent Taymur
Derya Tekinbaþ
Nermin Tenekeci
Ahmet Tiryaki
Figen Tokuçoðlu
Nesrin Tomruk
203,218
144,183
209
69
154
118,120,121,122
90,238
147
253
96,112
148,264
89,220
9
215
74,100,102,114,158
213
236
14
187
194
62,123,150,155,159
123,150
251,257
170,257
15
130
250
236
118,119,120,121
256
80
128,145
86,87,88
197,198
72,172
151,210,215,261
224
93,147
225
210
153
196
196
238
55,82,124,129,156,157
80
22
130
8,103,163,165,239
165
89,90,106,180,199,205,233,235
180
169
110,154,169,189,206,217,231,233
189
185
130
55,82,117,124,129,156,157
117
155
69
197,198
178
15
112
244
244
105
57,138,152
145
214,228
98
104,255
227
73,161
256
22
13
Murat Yalçýn
Þermin Yalýn
Ýrem Yaluð
Hayriye Dilek Yalvaç
Mehmet Yaman
Mehmet Emin Yanýk
Hale Yapýcý
Gülnur Yaþar
Vildan Yayla
Ahmet Bülent Yazýcý
Esra Yazýcý
Nakþidil Torun Yazihan
Ferda Yener
Esma Yenilmez
Deniz Yerdelen
Doðan Yeþilbursa
Betül Yeþiltepe
Tuba Yýldýrým
Abdullah Yýldýrým
Tülin Yýldýrým
Ezgi Yýldýrým
Osman Yýldýrým
Abdullah Yýldýz
Þahnur Yýldýzbaþ
Eren Yýldýzhan
Savaþ Yýlmaz
Enver Demirel Yýlmaz
Süleyman Yýlmaz
Alkin Yýlmaz
Savaþ Yýlmaz
Tamer Yiðit
Sera Yiðiter
Gözde Yontar
Nihal Yurteri
Burcu Yücetürk
Gökþen Yüksel
Tuðba Yüksel
Iþýl Zabun
Nesli Zaðlý
Ahmet Doðru
94,223
123
135
138
17
79
15
236
84
139
139
148,240
134
23,260
128
166,239
193
12
214
80
177
203
195
149
113
55,124,129,156
98
149
177
157
212
105
203,218
216
143,161
56,58
211
16
250
186
Ýndeks
Beyza Taþkýn Topaloðlu
Murat Topbaþ
Oya Topçu
Fuat Torun
Sebahat Dilek Torun
Þeyda Trak
Ali Evren Tufan
Önder Tugal
Zeliha Tunca
Münevver Tünel
Ahmet Türkcan
Solmaz Türkcan
Hakan Türkçapar
Mustafa Türken
Kamuran Türker
Recep Tütüncü
Yasemin Tütüncü
Nazar Tüysüzoðlu
Kerim Uður
Görkem Karakaþ Uðurlu
Görkem Savaþ Uðurlu
Mustafa Uðurlu
Tuðçe Toker Uðurlu
Þükrü Uðuz
Faruk Uðuz
Halis Ulaþ
Aslý Ulutürk
Funda Uysal
Alp Üçok
Müge Devrim Üçok
Müge Ülkü
Süheyla Ünal
Aydan Ünsal
Neþe Üstün
Mehmet Fatih Üstündað
Simavi Vahip
Mustafa Var
Baybars Veznedaroðlu
Osman Výrýt
Þehnaz Neslihan Gürz Yalçýn
A.Süha Yalçýn
273
Türkiye Psikiyatri Derneði
Tunus Caddesi 59/5 Kavaklýdere - ANKARA
Tel : 0 312 468 74 97 Faks : 0312 426 04 53
www.psikiyatri.org.tr

Benzer belgeler