Diana Taurasi - Spor Hukuku Enstitüsü

Transkript

Diana Taurasi - Spor Hukuku Enstitüsü
“Diana Taurasi”
olayından DERS çıkarmak
Av. Kısmet ERKİNER
Spor Hukuku Enstitüsü Başkanı
Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) Üyesi
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Üyesi
Türkiye Milli Paralampik Komitesi (TMPK) Hukuk Kurulu Başkanı
İstanbul - 2011
1
“Diana Taurasi”
olayından DERS çıkarmak
Av. Kısmet ERKİNER
Spor Hukuku Enstitüsü Başkanı
Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) Üyesi
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Üyesi
Türkiye Milli Paralampik Komitesi (TMPK) Hukuk Kurulu Başkanı
Önce DERS çıkartılacak olayın ne olduğunu anlatalım:
Diana Lorena Taurasi, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Kadın Basketbol Takımında oynayan ABD
vatandaşı bir profesyonel basketbolcudur. 13.11.2010 tarihinde oynanan Fenerbahçe – İstanbul
Üniversitesi TKBL müsabakası bitiminde doping kontrolüne alınmış ve vermiş olduğu idrar
numunesinin Türkiye Doping Kontrol Merkezi’nce yapılan analizinde “A” numunesi “POZİTİF”
çıkmıştır. Durum, Kontrol Merkezi’nce ilgili federasyonuna (TBF) bildirilmiş. TFB’de
sporcunun kulübüne (FBs.k), “A” numunesi sonucunu bildirerek, sporcunun “B” numunesinin
açılmasını isteyip istemediğinin sorulmasını talep etmiştir. Sporcunun talebi üzerine “B”
numunesi de açılarak analiz edilmiş ve bu numunenin de pozitif olduğu saptanmıştır. Bu saptama
3 Ocak 2011 tarihinde yapılmış; sonra 17 Şubat 2011 tarihinde (yani B analizinden 45 gün sonra)
bu tahlilleri yapan Türkiye Doping Kontrol Merkezi, yanlışlık yaptığını, sonucun “pozitif” değil,
”negatif” olduğunu; yani Diana Lorena Taurasi’nin doping yapmamış olduğunu ilgililere ve
kamu oyuna duyurmuştur.
İncelememizin çerçevesi:
Yukarıdaki olayı biz burada sadece DOPİNG olayı olarak inceleyeceğiz. Bu olayın yol açtığı
sonuçlara ve bu sonuçların nasıl giderilebileceğine girmeyeceğiz. Yani somutlarsak, Sporcu –
Kulüp; Kulüp – Federasyon; Sporcu, Kulüp, Federasyon – Doping Kontrol Merkezi hukuki ve
mali hesaplaşmaları bizim bu incelememizin dışındadır. O konuyu ilgili kişi ve kuruluşlar ve
hukukçularının en iyi şekilde çözümleyeceklerine inanıyoruz.
İncelememiz:
İncelememizin birinci unsuru “B” numunesinin açılmasıdır.
1. “B” numunesi:
Bilindiği üzere, bir sporcudan doping kontrol analizi amaçlı idrar numunesi alındığında,
bu numune bizzat sporcu tarafından “A” ve “B” numunelerini oluşturmak üzere iki ayrı
özel kabına konur ve mühürlenir. Bu numuneler daha sonra, sevk usulüne uygun şekilde,
2
analizleri yapacak olan WADA akreditasyonlu Kontrol Laboratuarına gönderilir ve
Laboratuar, önce “A” numunesini analiz eder. Bu analizi yaparken Laboratuar sadece
numunenin hangi spor federasyonundan veya Olimpiyat komitesinden geldiğini ve
numunelerin üzerinde bulunan BarKod numaralarını bilir. (En azından kural budur).
Numune sahibinin kim olduğunu bilmez (bilmemesi gerekir).
Şayet “A” numunesi “negatif” çıkarsa; “şu kod numaralı numune negatif çıkmıştır”diye
Laboratuar, numuneyi göndermiş olan mercie bildirimde bulunur. Şayet “A” numunesi
“pozitif” çıkmışsa, işte o zaman ilgili spor kuruluşu (ulusal – uluslararası federasyon) “B”
numunesi üzerinde prosedürü başlatır.
Ne demektir “B” numunesi prosedürünü başlatmak ?
Doping Kontrol Merkezi (Laboratuar) “A” numunesi pozitif çıkmış sporcudan (kendisi
kim olduğunu bilmeksizin), ilgili Federasyon doğrudan (milli takımda numune alınmışsa)
veya Federasyon – Kulüp kanalı ile (ulusal yarışmada numune alınmışsa) sporcudan “B”
numunesinin açılmasını isteyip istemediğinin sorulmasını talep eder.
Bu konudaki WADA kuralı ve ona uygun şekilde çıkartılmış olan uluslararası spor
federasyonları ve ulusal spor federasyonları dopingle mücadele mevzuatları uyarınca
sporcudan “B” numunesini açtırmak isteyip istemediğini on gün içerisinde bildirmesini.
“B” numunesini açtırmak istiyorsa, bu numune üzerinde işlem yapılacak olan Laboratuar
oturumunda kendisinin ve/veya temsilcisinin hazır bulunabileceği bildirilir. Şimdi, bu hak
bildirimi ve talebin ne demek olduğuna değinmeden önce, bu konuda yakın yıllara kadar
geçerliliğini koruyan bir “şehir efsanesinden” (!) bahsetmek istiyorum.
Deniyordu ki: < “A” numunen pozitif çıkarsa, sakın “B” numunesinin açılmasını
talep etme, zira, “B” numunen de pozitif çıkarsa, cezan iki misli katlanır. > Bu
söyleme inanış o kadar yaygın bir halde idi ki sporcular, sporcu velileri, hatta kulüp
yöneticileri ve federasyon yöneticileri - başkanları dahi bana bunu defalarca ifade ettiler.
Bu inanışla da o yıllarda birçok sporcumuz “B” numunesinin açılmasını talepten
kaçındılar, sakındılar. Bu inanışın yaygınlığı, beni bunun kaynağını aramaya yöneltti; ve
gördüm ki, bol madalyalı, çok şöhretli bazı şampiyonlarımız, maalesef bulundukları il
veya ilçede Oxford’da okuyamamış olduklarından, bu söylemi bir yerlerden kapmışlar ve
inançla yayıyorlar. Neyse ki şimdilerde bu “sanı” gittikçe azalmakta.
“B” numunesi ve bu numunenin açılması neden önemlidir: Birincisi “B” numunesi
analizi, doğrulatma analizi adını da taşır. Yani “A” numunesinin bulgularının “B”
numunesinde de elde edilip edilmeyeceği kontrol edilir. Esas olan da bu ikinci analizdir.
Yani A” numunesinin pozitif çıkmış olmasına karşın “B” numunesi negatif çıkarsa bu
ikinci sonuca itibar edilir ve sporcunun doping yapmamış olduğuna hükmedilerek,
başkaca hiç bir işlem yapılmaz. Şayet sporcu tedbirli ise tedbiri hemen kaldırılır.
(Unutulmamalıdır ki, başından “A” numunesi negatif ise, zaten sporcuya karşı bir doping
prosedürü başlatılamaz). İkincisi: “A” numunesi Laboratuar tarafından, numunenin kime
ait olduğu bilinmeksizin, dolayısı ile gıyapta ve anonim olarak analiz edilirken; “B”
numunesi bizzat sporcunun ve/veya temsilcisinin huzurunda yapılmaktadır. Işte bu analiz
prosedürünün en önemli noktası buradadır.
3
Sporcuya, “B” numunesinin açılması talebinde bulunması için de “ON GÜN” süre
verilmektedir. Sporcunun “B” numunesinin açılmasını istemesi demek, “A” numunesinin
sonucuna itiraz anlamını taşımakta; böyle bir talepte bulunmaması halinde ise “A”
numunesi analiz sonucunu kabul ettiği, diğer bir deyişle “pozitif” çıkmasını, doping
yapmış olduğunu kabullendiği anlamını taşır. Bu durumda da, sonucunda alacağı cezaya
karşı hiç bir hukuki yolu kullanamaz, deneyemez. Bunun içindir ki sporcuya
danışabilmesi, bilgilenebilmesi için “on gün süre” tanınmıştır. Bu süre aynı zamanda
savunmasını üstlenecek hukukçusunu, bilimsel danışmanını bulabilmesi; “B”
numunesinin açılışında kendisi ile birlikte veya kendisinin yerine kimin bulunacağını
tespit edebilmesi içindir.
Burada, bizde bu prosedürün genelde nasıl cereyan ettiğine değinelim. Sporcu, “B”
numunesinin açılmasını istemekte, analiz günü Laboratuara bizzat gitmekte ve “bakıp”
gelmektedir. Veya, tanıdık bir hukukçudan, komşu, akraba, ağabey – abla herhangi bir
hukukçudan, hatta bazen hukukçu dahi olayan bir kişiden, adına “bakıp” gelmesini
istemektedir. Hukukçu genelde, spor hukukçusu olmadığı gibi, özelde de doping
konusunda uzman değildir. Veya, sporcunun kulübü (şayet kulüp için önemli bir sporcu
ise) bir spor hukukçusunu devreye sokmakta, o da, “B” numunesinin açılışında ya bizzat
gitmekte ya da bu konunun önemine vakıfsa, ülkenin imkânları ile sahip olunan bir “tıp
doktoru”, “eczacı”, “ kimyager”, en iyi beklenti ile bir “biyo-kimyacıyı”, analizde hazır
bulunmak üzere yurt içinde veya yurt dışında görevlendirmekte, O da “BAKIP
GELMEKTEDİR”. Ben şimdiye kadar, böyle bir uzman gözlemcimizden, aşağıda tam
metin tercümesini vereceğimiz bir raporu ne gördüm ne de okudum. Şimdi bu Raporu
aşağıda vereceğim ve sonrasında, yorumlarımla birlikte bu olaydan alınması gereken
BİRİNCİ DERSİ belirtmeye çalışacağım.
Olayımız, bu yazımın başında belirtmiş olduğum gibi, “Diana Taurasi” olayı. “B”
numunesinin açılmasında ABD’li Avukatının (dünyada, benim de tanıdığımız, doping
konusunda en iyi uzman avukatlardan birisi) görevlendirdiği, İsviçreli “uzman”
temsilcisi. Kim olduğunu hemen belirtmeme gerek yok, zira Raporu her şeyi anlatıyor.
Bakın Uzman raporunu nasıl ve neleri içerecek şekilde yazmış (İngilizce’den tercümesini
bizzat yaparak buraya koyuyorum. K.E.).
<< B numunesi analizi Tanık Raporudur. Ankara 2 Ocak 2011
Ben, L.R. ikâmetgâhım ……………………………………… İsviçre’dedir. Bu zaptı, aksini
açıkça ifade etmediğim sürece, kendim için tutmuş bulunuyorum. Ancak
kullanılması halinde, içeriğinde vermiş olduğum bilgilerin, bulguların ve
enformasyonların doğruluğunu beyan ederim.
Öz geçmişim:
Lisans diplomamı kimya dalında ve doktoramı da fen alanında Lozan
Üniversitesi’nden aldım. Lisans üstü çalışmalarım olarak Stockholm /İsveç’in
Karolinska Enstitüsü’nde “toksikoloji” ve İngiltere’nin Bristol Üniversitesi Kimya
Departımanı’nda “analitik kütle spektrometresi – analytical mass spectrometry”
4
alanlarında araştırmalar yönettim. Esas uzmanlık alanım “adli tıp toksikolojisi forensic toxicology”dir.
1984 -2001 yılları arasında Lozan Adli Tıp Enstitüsü Analitik Toksikoloji
Laboratuarı’nın sorumlusu idim; aynı zamanda, 1989 – 2001 yılları arasında,
İsviçre Doping Analizleri Laboratuarı’nın Müdürü idim. Halen, 2002’den beri
İsviçre’de …………….. adresindeki büromdan Adli Tıp Toksikolojisi alanında
bağımsız uzman olarak çalışmaktayım.
İsviçre Araştırmalar Vakfı ve Avrupa Araştırmalar Konseyi’nin finanse ettikleri
birçok araştırmayı yönettim. “biyoaktif ajanların analitik fen alanındaki etkileri ve
kütle spektrometresi ile gaz kromatografisi kullanılarak doping maddelerinin
bulgulanması” ve “muhtelif endojen hormonların bulgulanmasında sabit
izotopların kullanılması” konulu birçok makale neşrettim. Toksikolojide kitle
spektrometresi konulu yeni yayınlanmış olan ders kitaplarının birden çok
bölümünü yazarak katkıda bulundum.
1987 -2008 yılları arasında Lozan Üniversitesi Biyoloji Departımanı’nda “Eylemsiz
Doçent” ve 2003-2007 yılları arasında da Norveç’in Tromsoe Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi’nde “Yardımcı Profesör” sıfatıyla ders verdim. Halen “Lozan Spor
Bilimleri ve Teknolojileri Uluslararası Akademisi (AISTS)”nde Spor Yönetimi
Yüksek Lisans dersleri vermekteyim. Aynı zamanda AISTS Yönetim Kurulu
üyesiyim.
2000’den 2008’e kadar, ISO 17025 ve ISO 17020 sandartları uyarınca İsviçre Adli
Tıp ve Kriminal Teknikler Sektörü (adli tıp toksikolojisi ve kimyası dahil) alanında
İsviçre Akreditasyon Hizmetleri için 15’i aşkın çalışma grubunda yer aldım.
Görevlendirilmem:
12 Aralık 2010’da ABD’den Avukat H.L.J. beni e.posta ile aradı ve bir sporcu
namına bir “B” numunesi açılmasında tanık olarak bulunup bulunamayacağımı
sordu. Söz konusu olan, seyahat edip Ankara/Türkiye’ye gitmem ve 13 Kasım
2010 tarihinde 2491653 kod numaralı, Bayan Diana Taurası’ye ait olan, Modafinil
bulgulanmış olan pozitif numune ile ilgili Hacettepe Üniversitesi “Türkiye Doping
Kontrol Merkezi”nde (bundan böyle “Laboratuar” diye anacağım) hazır
bulunmam idi.
Taraflar arasında yapılan görüşmeler sonunda, “B” numunesinin 3 Ocak 2011
tarihinde mahalli saatle 10.00’da açılıp, tahlile başlanmasına karar verildi.
“Modafinil” küçük bir molekül olup, sıvı kromatografi
edildiğinde “acidic metabolite”i her hangi bir değişimi
Dolayısı ile uyarıcılarla ilgili prosedür de uzun işlemleri
Ankara Laboratuarı tarafından kullanılmış olan kesin
yöntemi ile analiz
gerektirmemektedir.
gerektirmemektedir.
metodoloji ve “A”
5
numunesinin analizinde Laboratuarca uygulanmış olan test bilgilerine havi
dokümantasyon hareketimden önce bana ulaştırılmadı.
Analizleri tamamlamak
taşımaktaydım.
için
bir
tam
günün
yeterli
olacağı
kanaatini
Konuşlanma:
Ankara’ya 2 Ocak’ta gece geç vakit geldim ve Laboratuar’dan hiç kimse ile
herhangi bir ön temasım olmadı.
3 Ocak Pazartesi Laboratuar’a 09.45’te vasıl oldum. Şehrin merkezinde Hacettepe
Hastanesine yakın bir yerde bulunuyor. Kendi binasında yerleşik bulunan
Laboratuar’ın analiz birimlerinin tamamı 1. katta konuşlandırılmış durumda.
Güvenlikli, temiz, oldukça modern ve, her ne kadar tamamını görmek olanağına
sahip olamadıysam da, gördüklerim kadarı ile iyi donatılmış durumda.
Ziyaretçi defterini imzaladım ve Laboratuar’ın Müdürü Prof. Dr. Nursabah Başçı
ile tanıştırıldım (tam adresi Ek 1’de görülecektir). Aynı zamanda Av. Sami Dinç
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün avukatı olarak bana takdim edildi (bakınız Ek 1). 10
dakika kadar Prof. Dr. Rüştü Güner’in gelmesini bekledik. (bakınız Ek 1). Kendileri
görünüşe göre Türk Anti Doping Ajansı’nın (Türk NADA’sı) temsilcisi imişler. Ancak
bu teşkilatın tam ismini ve statüsünü öğrenemedim.
Laoratuar, yani Türk Doping Kontrol Merkezi (TDKM), birçok yıldan beri WADA
tarafından akredite edilmiş olup, son defa 6 Temmuz 2010 tarihinde Birleşik
Krallık Akreditasyon Servisi (UKAS) tarafından denetlenmiştir (bakınız Ek 2)
TDFM’in akreditasyon belgesi web sitesi www.tdkm.hacettepe.edu.tr internet
adresinden görülebilir. Bu belge aynı zamanda, çerçeveli olarak Laboratuar
Müdürü’nün makamında da teşhir edilmektedir.
Şişelerin açılması ve içeriklerinin alınması:
Saat 10.05’de dördümüz, yandaki ofise “B” numunesinin açılışı için geçtik.
Laboratuara mensup üç kişi odada hazır bulunuyorlardı ve numuneleri içeren
şişeler bir masanın üzerinde bulunmaktaydı.
Bay Güner (Prof. Dr. Rüştü Güner’i kasdediyor K.E.) bana ve hazır bulunan diğer
tanıklara doping kontrol ajansı tarafından düzenlenmiş olan ve sporcunun adının
kayıtlı olduğu resmi evrakı gösterdi. (Bu raporda belirtilen kurumların adlarını
tercüme ederken, yazar uzmanın (L.R.) ünvanları ifade ederken kullanmış olduğu
sözcükleri aynen yansıtmaya özel bir dikkat gösterdiğimi vurgulamayı gerekli
görüyorum. K.E.); numunenin alınmış olduğu tarih ve saati 13.11.2010 – 19.05
olarak yazılı idi.
Kodlar doğru idi ve “B” numunesini içeren soğuk ancak donmuş olmayan
Berlinger sistemli şişe doğru şekilde kapalı ve mühürlü idi. Diğer yandan, “B”
6
numunesinin yanına konmuş olunan “A” numunesini içeren şişe ise mühürsüz ve
soğuk idi.
Prof. Başçı (Doping Kontrol Merkezi Müdürü Prof. Dr. Nursabah Başçı’yı
kasdediyor. K.E.), numuneler üzerinde 5A analiz prosedürünün uygulanacağı
bilgisini bana verdi. Evraklarından, DA027 Prosedürü çalışma diagramının bir
kopyasını aldım (bakınız Ek.3). Bu DA027 prosedürü UKAS sertifikası metodlar
listesine dahildir. Daha sonra bu evrakı daha detaylı inceleme olanağım oldu, ve
konumuz açısından, ismen belirtmem gerekirse “B” numunesinde Modafinil asit
(Modafinil metaboliti) bulgusunun doğrulanması bakımından önemli olduğunu
saptadım. Şöyle ki:
 İç standart olarak Mefrusid ilavesi
 Etil-Asetat içerisinde 2 ayrı pH’da (5.2 ve yaklaşık 9) sıvı-sıvı elde edilmesi
 Birleşik organik fazlarda kuruluğa kadar buharlaştırma
 Kalıntının 100ul HPLC mobil fazda eritilmesi
 Elde edilen her kalıntının UPLC-MS/MS veri sekanslarında uygun şekilde
zerk edilmesi
 İç standart için 2 çift iyon geçişi ve 3 çift iyon geçişinde MRM yoluyla her
analizde bulgulanması
 Modafinil asit moleküler iyonunda ikinci kütle tam taraması ile nihai
doğrulamanın elde edilmesi
Bu kadar bilgi ile metodun, UKAS denetiminin doğru yapıldığını ortaya koyan ISO
17025 standardı talepleri olan hassasiyet, tekrarlanabilirlik, güçlülük hususlarını
göz önünde bulunduran analiz yönteminin uygunluğu hakkında kanaat sahibi
oldum.
Bu andan itibaren bütün numuneleri, kendi içerikleri ile ve/veya gruplamalarında
her an yakından, analizlerinin sonuna kadar yakından takip edebilme imkânına
sahip oldum. Teknisyen Bay Sinan Çakan, baştan kauçuk eldiven geçirmiş, fakat
ne laboratuar önlüğü giymiş ne de emniyet gözlüğü takmayarak; ”B” numunesi
şişesini açmış ve ikişer kere 5 ml sıvıyı A ve B numuneleri şişelerinden çekerek 4
ayrı cam tüpe geçirmiştir. İlaveten
 3 kere 5 ml boş idrar veya Nagatif Kontrol İdrarı (NUC)
 2 kere keskin idrar veya İdrar Referans Standardı (RU)
 1 kere boş su
tüplere çekmiştir.
Ayrıca, B numunesinden alınan 5 ml’lik bir tüp de sadece pH ölçümü için elde
tutulmuştur.
Takip edilen prosedür, bana, amacına uygun gözüktü. Daha sonra adına
“Tutanak” dedikleri bir formu bana çok kısaca ve yaklaşık şekilde tercüme ettiler
ve doldurdular. Bu belgeyi diğer tanıklar imzaladıklarından ben de imzalamaya
7
karar verdim. Bir kopyasını almış olduğum bu “Tutanak” adlı formda (bakınız
aşağıda Ek 4) yazıldığına göre 2491653 numaralı numuneye Laboratuar
tarafından verilmiş olan dahili Kod numarası D1003212 idi.
“A” numunesinin analiz sonuçlarının hiç birisi bana izah edilmedi. “A” numunesi
sonuçlarına bakmak istediğimi ifade ettim; ancak bu konudaki dokümantasyon,
Laboratuar henüz böyle bir talebi resmen almamış olduğundan, ulaşılabilir
değilmiş.
Daha sora teknisyen “A” ve “B” numunelerini muhafazaları için tekrar
mühürlemeden soğuk odaya koydu. Bu saklama odası başka birçok Berlinger
stropor kutusu ile nerede ise tamamen dolu idi; ancak termometresinde soğukluk
derecesini okuyamadım.
Numunelerin hazırlanması:
“A” ve “B” sıvı numunelerini içeren tüpler başka bir Teknisyene, Bay Ahmet
Tetik’e verildi. Kendisi, pH’larını ölçmeye başka bir odaya gitti. Değer, kalibre
edilmiş pH-metre’ye göre 5.20 idi.
Bay Ahmet Tetik de Laborant gömleği giymediği gibi güvenlik gözlüğü de
takmamıştı, fakat kauçuk eldivenli olarak sporcunun A ve B numunelerini içeren
tüpleri diğer iki ilave numune seti ile birlikte ellemeye başladı. 5A prosedürü,
DA027 dokümanına, 1 den 27’e kadar kadar adım adım, dikkatlice takip edilerek
uygulandı.
Bu rutubetli kimya odasında diğer 3 veya 4 erkek ve kadın teknisyen de, onlar da
Laborant gömleksiz olarak bazen yanlız, bazen birlikte, birçok numunenin
ellenmesinde biribirleri ile de yardımlaşarak çalışmakta idiler. Bir alan da bizim
çalışmamıza
ayrılmıştı Santrifuj, evaporatör ve solvent şişeleri burada
bulunmaktaydı. Lisan sorunlarından dolayı biribirimizle konuşamadık, ne de ben,
aralarında ne konuştuklarını anlayabildim. Gördüğüm kadarı ile analiz
prosedürleri bizim uyguladıklarımızdan farklı idi. Sadece, belki Etil-Asetat
solventinin nitrojen püskürtmesi ile buharlaştırıldığı zaman hariç, bir bulaşıklılık
(contamination) riskinin hemen tamamen imkânsız olduğunu gözlemledim. Şayet
böyle birşey olsaydı LC-MS/MS’in bunu hemen göstermesi gerekirdi. Ancak, birisi,
doğrulama prosedürü için doğrudan gerekli olmayan bu kadar çok kişinin aynı
odada bulunmasının tavsiye edilir bir durum olmadığını ileri sürebilir.
Bu işlemler sırasında, numunelerin ne zaman
UPLC-MS/MS cıhazından
geçirileceklerini sordum. Beni çok şaşırtan, cıhazın, başka numunelerin işlemleri
ile ertesi gün sabahına kadar çok dolu olduğu cevabının verilmesi oldu. Hemen,
cıhazın kullanılma planının değiştirilmesini talep ettim; zira, bir tanık olarak
prosedürün bu cıhazla ilgili aşamasını da gözlemlemem gerektiğini ileri sürdüm.
8
Prof. Başçı, talebimi olumlu karşıladı ve numunelerin, öğleden sonranın başlangıç
saatlerinde LC-MS/MS cıhazında analiz edilebileceklerini bildirdi. LC-MS/MS
yöntemi, bu Laboratuar için de olduğu gibi, oldukça yeni ve modern cihazlarla
gerçekleştirilen, çok güvenilir, hassas ve güvenlikli bir metoddur. Bulgulamanın
belirleyiciliği o kadar yüksekdir ki, kromatografi ile ayrıştırma süreleri çok
kısaltılabilir. 50’den çok bileşken, gerek nötr gerekse kutuplanmış olsunlar, 10
dakikadan az zamanda ayrıştırlabilirler. UPLC’nin anlamı Aşırı Basınçta Sıvı
Kromatografisi (Ultra Pressure Liquid Chromatography)’dir ve keskin zirveler ve
yüksek duyarlılıklar gösterir. MS/MS bulgulamak istediğiniz molekülleri, büyük bir
hassasiyetle süzüp ortaya çıkarma yöntemidir. Böyle bir UPLC-MS/MS,
kuşkusuzdur ki hâli hazırdaki durum için, modern doping analizleri için en iyi
seçenektir.
Araç zamanlaması:
UPLC-MS/MS cihazı başka bir odada bulunmaktaydı ve çalıştırılması Bn. Sada
Olgaz’ın sorumluluğundaydı. Kendisi, alanında ehil gözükmekteydi ve İngilizcesi
zayıf olsa da, sorularıma doğru şekilde cevaplar verdi.

LC-MS/MS prosedürü muhtemelen Köln Laboratuarı için tasarlanmış bir
uygulama yöntemidir. Hem görüntüleme, hem de doğrulama için
kullanılır. Analitik veriler kaydedilir ve Laboratuarın ihtiyacına göre
değişikliğe uğratılmış “marcos” yöntemi ile çıktıları basılır. Bu nedenle
Modafinil asit analitik doğrulaması (teyidi) 5 dakika almaktadır.

Cıhazın kullanıma hazır olduğu önce bir ad hoc sıvı üzerinde kontrol edildi.

Numunelerin işleme alınması doğru şekilde yapıldı ve “A” ve “B”
numunelerine ilaveten, negatif idrar kontrolu (NUC), Methanic Referans
Standardı (RS) ve İdrar Referans Standardı (RU)da dahil olmak üzere
sonuçlar bir ilk denetimden geçirildi;
llk iki dozun üzerindeki toplam iyon geçişini ekranda takip ettim ve daha sonra
cihazı, işlemi sonuna kadar otomatik tamamlaması için terk ettik.
Sonuçların yorumlanması:
Saat 03.00’da Bn. Sada Olgaz, o ana kadar elde edilmiş olan sonuçların ilk
verilerinin otomatik çıktılarını sundu. Bunlar, Modafinil asit ile İç Standart için
MRM izlerini de içermekteydi. Buna göre:
 Boş idrar sonucu (NUC)
 A numunesi sonucu
 B numunesi sonucu
9


Modafinil asit (RU) bulunduğu varsayılan idrar sonucu
WADA 0029 bulgulama verileri sonucu
Bu çıktılar, makro programlama ile açık bir anlatıma sahip olduklarından kolayca
okunuyordu. Her dozda İç Standart’ın mevcudiyetini gözlemleyebildim; tutulma
süresi ilkden son ana kadar tekrarlanabilir niteliktedir. Boş gerçekten boştur ve
ufacık bir bellek etkisi ( bir maddenin bir dozdan öbürüne geçmesi gibi) %10’un
altında bile olsa izlenebilir durumdadır – ancak burada gerçekleştirlen dozlama
devreleri itibariyle önemsiz oldukları yargısına vardım.
Modafinil asid’in tutulma süresi bütün LC-MS/MS analizi süresince istikrarlıydı.
Modafinil asit referansı “rasemik değildi” (non racemic), ancak sporcunun
idrarından ele edilmiş olan Modafinil asit metaboliti “rasemik” idi (racemic). 3
ayrı MRM kanalı hedef maddeyi çok açık bir şekilde, RU özetinde açıkça
görülmekte olduğu gibi (MRPL) performans limitinde aranan en az 500 ng/ml den
çok daha yukarıda göstermekteydi.
Daha önceki, muhtemel bulaşıklılık-kirlenme (contamination) konusundaki
endişeme gelince, böyle bir olasılığı doğrulayabilecek hiç bir bulguya
rastlamadım. Gerek Mefrusid, gerekse Modafinil asit metaboliti tutulma zamanı
bütün hedef çıkıntıları aynı hizada göstermekteydi. Her iki numune, gerek “A”
gerek “B” numunelerinin tepkilemeleri biribirleri ile uyumlu idi, sadece A ve B
arasında çok küçük miktar farklılıkları bulunmaktaydı. Laboratuarın çalışmaya
devam etmesi ve WADA tarafından talep edilen istatistiklerin düzenlenmesi için
veri toplamayı sürdürmesi gerekmekteydi.
Nihayet, gerek boş idrar, gerekse A ve B numuneleri için elde edilen tüm taramayı
gözden geçirdim. Biribirleri ile çok iyi örtüşmekteydiler. Bu andan itibaren, Tanık
sıfatı ile ziyaretime son verdim.
Sonuç:
Benim görüşüme göre, daha bu aşamada A ve B numunelerinin aynı günde
analizlerinin çakıştırılması da kesinlikle mümkün olup bu analizler sonucunda
Modafinil asit (Modafinil metaboliti) mevcut olarak nitelenebilir.
İlk numune analizler sonuçları aynı iseler; o halde B numunesi analizi de A
numunesi analizini doğrular olacaktır. Güvenlik nedenlerinden ötürü, her iki
dokümantasyon paketinin incelenmesini tavsiye ediyorum ve bu inceleme aynı
zamanda WADA’nın istemiş olduğu analizlerin zorunlu istatistik kısımlarını da
içermelidir. (*)
(*) Yukarıdaki tercümeyi okuyan birçok fen bilimleri erbabının tercümemi yanlış
bulabileceklerini tahmin ediyorum; zira, bir bilim alanının her iki dilde kullandıkları, kabul
10
görmüş terminolojilerini bilmiyorsanız, o dilleri istediğiniz kadar iyi bilin, yaptığınız tercüme
nerede ise Google tercümesinden bir kademe iyi olabilir. O halde ben bu tercümeyi, okunması
dahi sıkıcı bu metni neden buraya bu kadar uzun şekilde koydum, aşağıda bunu açıklamaya
çalışacağım).
Taurasi’nin B numunesinin açılışına, ABD’li Avukatının göndermiş olduğu İsviçreli
gözlemcinin, numunenin açılışı ve analize alınışı hakkındaki Raporu Türkiye için çok önemli bir
ilk oluşturmaktadır. Zira bu güne kadar, B numunelerinin açılışlarına ilgili sporcunun bizzat veya
bir temsilcisini yanına alarak veya kendisi bulunmaksızın, göndererek katılmasının ne anlam
taşıdığını bilmiyorduk, anlamıyorduk, incelemedik, sorgulamadık. Sporcu gitmekte, yabancı
uzmanın dediği gibi “tutanak”ı imzalamakta ve geri gelmekteydi. Veya bir başkasını, şayet bu bir
başkası Avukatı ise, o da bakıp, tutanağı imzalayarak, şayet bu gözlemci – tanık bir fen bilimleri
uzmanı ise dahi, o da sadece tutanağı imzalayıp, Raporunu, kendisini gönderene, “gittim, hazır
bulundum”dan öteye geçmeyen bir bilgi ile yansıtmaktaydı. Bu kadarcık bilgi de, şayet numune
yurt dışında analiz ediliyorsa, Sporcu için önemli masrafa neden olmaktadır.
Şimdiye kadar, bir Türk sporcusunun veya Türkiye ile bağlantılı bir sporcunun B numunesi
analiz seansına dair, yukarıdakine benzer bir raporun, gönderilen gözlemci - tanık tarafından
düzenlendiğini ne gördük, ne duyduk, ne de okuduk.
Oysa, uluslararası federasyonların doping disiplin yargılama organlarında ve CAS
yargılamalarında bu tür raporlar hep karşımıza çıkmaktadır ve doping suçlarının yargılanmasında
önemli fonksiyonu vardır. Zira dünyada hiç bir WADA akredite doping Analiz Laboraturı
(bizimki dahil), bilerek ve isteyerek yanlış yapmaz; ancak, yanlışlık her zaman mümkündür.
Peki, sporcu bu yanlışı veya eksiği saptayabilir mi: Hayır. Avukatı saptayabilir mi: Hayır.
Herhangi bir fen erbabı saptayabilir mi: büyük olasılıkla Hayır. Doping yasaklı maddelerinin
analiz yöntemlerini bilen, bu prosedürlerde uzman bir fen erbabı saptayabilir mi. Şayet, gerçekten
konunun uzmanı ise EVET.
Peki, bizde böyle uzmanlar var mı: Hayır. İhtiyaç var mı: Gayet tabî, örneği yukarıdaki Rapor;
yani Evet. Şu halde bu olaydan çıkartacağımız birinci ders ne olmalıdır ?
Bu sorunun cevabına geçmeden önce, daha çok yolumuz var. Zira, Diana Taurasi’nin Avukatı
H.J.’un yararlandığı “uzman, fen bilimleriidanışman”ının görevi henüz bitmedi. “B” numunesi
açılış prosedürünü takibi sonrasında vermiş olduğu Rapora geri dönersek, oradaki şu ifadelerine
dikkat çekmek istiyorum. [L.R.] diyor ki:



“Ankara Laboratuarı tarafından kullanılmış olan kesin metodoloji ve “A” numunesinin
analizinde Laboratuarca uygulanmış olan test bilgilerine havi dokümantasyon
hareketimden önce bana ulaştırılmadı.
“A” numunesinin analiz sonuçlarının hiç birisi bana izah edilmedi. “A” numunesi
sonuçlarına bakmak istediğimi ifade ettim; ancak bu konudaki dokümantasyon,
Laboratuar henüz böyle bir talebi resmen almamış olduğundan, ulaşılabilir değilmiş.
İlk numune analizler sonuçları aynı iseler; o halde B numunesi analizi de A numunesi
analizini doğrular olacaktır. Güvenlik nedenlerinden ötürü, her iki dokümantasyon
11
paketinin incelenmesini tavsiye ediyorum ve bu inceleme aynı zamanda WADA’nın
istemiş olduğu analizlerin zorunlu istatistik kısımlarını da içermelidir.
Yani uzman, analiz dokümantasyonlarının tamamının incelenmesi gerektiğini kibarca ve fakat
israrla vurguluyor. Sporcunun ABD’li Avukatı bu dokümantasyonu elde etmek üzere TDKM’ne
başvuruyor ve “A ve B Numuneleri Analizlerinin Tam Raporu”nu alıp Uzman L.R.’nin
incelemesi için kendisine ulaştırıyor. Uzman, bu dokümantasyonu inceleyerek iki ayrı Rapor
düzenliyor; bunların sırası ile başlık adları şöyle:

Bn. Taurasi’nin idrar numunelerinin analizleri ile ilgili TDKM tarafından
hazırlanmış olan Dokümanlar Paketi hakkında Uzman değerlendirmesi

Bn. Taurasi’nin idrar numunelerinin analizleri ile ilgili TDKM tarafından
hazırlanmış olan Dokümanlar Paketi hakkında, WADA Teknik Dokümanı açısından
Uzman değerlendirmesi
Şimdi bu iki Raporun tam metinlerini sırayla okuyalım:
L.R. Fen Bilimlerri Danışmanı
Bn. Taurasi’nin idrar numunelerinin analizleri ile ilgili Türkiye Doping Kontrol Merkezi
(Ankara, Ocak 2011) tarafından hazırlanmış olan Dokümanlar Paketi hakkında Uzman
değerlendirmesi
“A. ve B numuneleri Tam Analiz Raporu” (Rapor: TDKM/RAP/2011/01, toplamda 114
sayfa) adını taşıyan dokümantasyon, Avukat H.J. tarafından e. posta ile PDF formatında
6 Şubat 2011 tarihinde bana gönderildi. 2491653A ve 2491653B numaralı numuneler
hakkındadır.
Türkçe yazılmıştır, benim bu dildeki bilgilerim çok sınırlı olduğundan anlamakta bazı
güçlükler çekmekteyim. Ancak, teknik kısımlar ve kullanılmış olunan enstrümanlar
hakkında, bunların büyük çoğunluğu İngilizce olduklarından, doğru bilgileri elde etmem
mümkün olmuştur.
1. Öyle gözüküyor ki, numuneler, 7 diğer numune ile birlikte 22 Kasım 2011 tarihinde
(L.R. raporunda tarihi 2011 olarak yazmıştır. Kanımca, bir yazım hatası olup, 2010
yazılmalıdır. K.E.) saat 14.00’de Ankara Laboratuar’ı tarafından kayda alınmışlardır.
Yurtiçikargo, hepsini birden, bir paket halinde 15 Kasım 2010 tarihinde sevketmiştir.
Herhangi bir güvenlik zinciri (chain of custody) tutanağı (veya diğer adıyla, Z- form)
mevcut değildir ve numunelerin son on günde hangi sıcaklıklara maruz kalmış
olduklarına dair bilgi bulunmamaktadır.
2. Laboratuar içerisinde şişelerin veya içeriklerinin, analizlerinin başlamış olduğu tarih
olan 25 Kasım 2010 tarihine kadar, maruz kalmış oldukları anlaşılan hareketlere dair
bir güvenlik zinciri tutanağınn tutulmamış olduğu anlaşılmaktadır.
12
3. Sayfa 27’nin baş tarafında, basılı evrak üzerinde son değişikliğin 18 Ocak 2011 Salı
günü yapılmış olduğu ve çıktısının 25 Kasım 2010 Perşembe günü alınmış olduğu
kayıtlıdır, oysa bunun imkânsız olduğu açıkça ortadadır. Diğer yandan evrakın 1’den
4’e sayfaları olduğundan bahsedilmekte; ancak Raporda, sadece 1. ve 3. sayfaları
bulunmaktadır. Bu durum bütün bölüm listelemelerinde de böyledir. Her numunenin
ne zaman
LC-MS/MS’e enjekte edildiklerine dair veri bulunmamaktadır.
NUC1_%A_D105A0101’in 26 Kasımda saat 00.10.20’de; PUC1_5A_D105A0101’in
ondan 5 dakika önce geçirilmiş olduğunu görmekteyiz. Ve, D1003212A numunenin
ise aynı gün saat 11.45.38’de, yani 11 saatten daha uzun bir süre sonra. Bu kadar
uzun bir zaman diliminde cihazın istikrarından nasıl bahsedilebilir. Bu şekilde işlem
yapmakla, enjeksiyon sekanslarının, kısa zaman dilimlerindeki güvenilirlilik ve istikrarı
bozulmuştur.
4. Sayfa 35’de referans olarak nitelenen “modafinilik asit maddesi”ndeki birçok çıkıntı
(peak), bana Ankara’da sözlü olarak, molekülün çeşitli “stereisomer”lerinin
ayrışımının sonucu olarak izah edilmişti. Gerçekten de, modafinil molekülünde ve
muhtemelen modafinil asit molekülünde de birden çok isomer ( + ve –
enantiomer’ler) bulunmaktadır. Literatürde bunların analitik davranışları ve
farmakolojik anlamları hakkkında kayda değer bilgi bulunmamaktadır. Aynı geniş
çıkıntı, idrar numunesi için 37. sayfada da görülebilmektedir; ancak çıkıntılar her iki
yönde de daha geniştir; bu da muhtemelen, çeşitli moleküllerin çok benzeş Rt’lerde
ortaya çıkan benzeş ionlar üretebildiklerine dair kompleks bir karışım ortaya
koymaktadır. Bu isomer’lerin uygulamada ayrıştırılmalarının mümkün olabileceğine
dair çok ciddi kuşkularım bulunmaktadır ve hatta böyle bir izahın, tepkilenme
süresinin kısalığı ve HPLC sütununda prensip olarak böyle bir ayrıştırma yapabilmenin
imkânsız olduğu görüşündeyim. Her ne ise, şayet bu doğru ise, çıkıntılar bölgesinin
ölçüm sonuçlarının, hesaplanmalarına imkân verecek şekilde, raporlanmaları gerekir.
Bu durum da, kullanılan MRM geçişin somutlanmamış olduğunu ortaya koymaktadır.
5. Sayfa 35 ve sonrasında, sadece numunelerin isimleri zikredilmiştir. Dosyasının adı ve
enjeksiyon zamanı belirtilmemiştir. Bir numune defalarca zerkedilebilir (enjeksiyonu
yapılabilir); bu durumda, bulgulanan sonucun hangi enjeksiyon sekansına ait
olduğunu belirlemek güçleşmektedir.
6. Sayfa 45’de UPLC-MS/MS koşulları verilmektedir: ESI negatif/pozitif mod’da olmak
üzere. Uygulanan MRM geçişi hakkında bilgi elde edebilmek için, bir kişinin gidip çıktı
alması gerekmektedir.. Modafinil asit bulgulanmasında, pozitif mod aşağıdaki MRM
geçişlerinde kulanılmıştır:
a. m/z 167-> 167
b. m/z 167 ->165
c. m/z 167-> 152
13
d. Negatif mod, İç Standard olan “Mefruside” için, m/z 381 -> 189 olarak
kullanılmalıdır.
Çıkıntıların yüzeyini,
göründüğü kadarıyla sistem,
beklenen tepkilenme
zamanlarında, otomatik olarak hesaplamakta ve basılan çıktının sağ tarafında
göstermektedir. Ancak, entegrasyon hesaplamasının başlangıç noktası ile bitiş
noktası gözükmemektedir. Bu nedenle, diğer hesaplamalar için çıkıntının tamamının
mı yoksa bir kısmının mı dikkate alınmış olduğu konusunda bir fikrimiz
olamamaktadır.
Doğrulanmış olan uygulamalar Laboratuar tarafından aranan asgari QC’lerin geçilmiş
olduğunu göstermektedir. Bunlar “Probenecide” MRM yüzeyi bölü “Mefruside”
yüzeyi olarak hesaplanmaktadır ve “ > 0.5 ” olmalıdır. Bu hesaplama sayfa 41 ve
43’de sadece “A” numunesi için gösterilmiştir. Numune “B” için böyle bir gösterge
raporlanmamıştır.
7. Sayfa 47’den başlamak üzere, A numunesi için doğrulama prosedürü 30 Kasım
2010’da başlamıştır. Göründüğü kadarıyla, bir diğer şüpheli numune için de işlem
aynı zamanda başlatılmıştır.
8. Sayfa 68 Tablo IV.2.1. sinyallerin yüzeylerinin hesaplanmasında, dikkate alınan her
Rt’de her bir MRM nispi yoğunluğunu mukayese ederek, göstermektedir. A 1 ve A 2
numunelerinin, gözlemlenen açıklıktaki yüzey değerleri beklenen niteliktedir. Aynısı,
sistem tarafından verilen çıkıntı yükseklikleri için de geçerlidir. Ancak, birisinin
167->167 geçiş değerinin gerçekçi olmadığının bilincine varması gerekir. Zira,
buradaki teşhis değeri son derece fakirdir. Aslında birisinin, Laboratuarın doğrulama
prosedüründe neden, bilgi içeriği bulgulama için çok daha büyük bir değer olan, m/z
274 -> 167 gibi bir geçiş değerinin kullanılmamış olduğunu sorması gerekir. Dahası,
şüpheli çıkıntıların RT’si olması gerekenden 5 saniye uzaktadır (1.55 olacağına 1.50)
IS’in Rt’si daima aynıdır (1.91) Bu WADA TD2010IDRC Teknik Dokümanı’nın kabul
etmediği kadar büyük bir farklılıktır (bunun detayları için benim ikinci bilirkişi
raporuma bakınız).
9. “A” numunesi analizi için, sayfa 39 ve 64’de bulunan, Referans maddesinden elde
edilmiş olan tüm Kütle Spektrumu (MS) gösterilmektedir. m/z 167’de iyona ilave
olarak, M+H iyon’a tekabül eden m/z 274’de kuvvetli bir sinyalin alınmakta olduğu
açıkça görülmektedir. Bu referans maddesidir ve maddenin 273 Dalton’daki molekül
ağırlığı itibariyle doğru ve mantıklı gözükmektedir. Sayfalar 40, 62 ve 63’de, idrar
numunesinden modafinilik asidin UPLC kolonunda ortaya çıkması gerektiği varsayılan
yerinde, m/z 274’de çıkıntı görememekteyiz, buna karşın 256’da bir tane
görülmektedir. m/z 167’de iyon görülmektedir, fakat ne m/z 165’de, ne de m/z
152’de mevcuttur. Bu da, şunu açıkça göstermektedir ki, belirli bir tepkileme
zamanında
HPLC kolonundan farklı bir molekül ayrılmakta ve kütle
spektrometre’sinin iyon kaynağına girmektedir.
14
10. Sayfa 69’da, Ankara’da 3 Ocak 2011’de izlemek imkânına sahip olduğum “B”
numunesinin analiz DP ‘ si başlamaktadır. Burada da bir kez daha, numunelerin ne
zaman kilitli muhafaza odasına alındıklarını, ne zaman ve kimin tarafından analizleri
için maddeleri içeren kapların açılmış olduğunu gösteren Laboratuar Güvenlik zinciri
bulunmamaktadır. Sayfa 75’in de bize tam da bunu ifade etmek istediği hakkında
kuşkularım bulunmaktadır.
11. Paragraf 8 ve 9’da belirtilmiş olunan gözlemler burada tamamen aynı şekilde
tekrarlanabilir. Bu, sayfa 82 ve 95’de (VI.1 3 ve 10: boş idrar) ve sayfa 83, 85, 87 ve 89
ve de 96’dan 99’a (Vı.1.4’den 7’ye ve 11’den 14’e, numuneler B1 B2 A1 ve A2) m/z
256’da çıkıntı, 274’de çıkıntı yok.
12. Sayfa 100, referans numuneler için (VI.1.15 RU): m/z 274’de, açıkça geri plandaki
gürültünün üzerinde, bir çıkıntı gözükmektedir. Daha sonra, sayfa 101’de ((VI.1.16)
WADA ATILIM taraması, geri plandaki gürültünün üzerinde, açıkça m/z 256’da bir
çıkıntı vermekte, fakat bir tane de m/z 274’de açıkça seçilmektedir.
13. Uygun tanımlama için, tam kütle spektrumu, aynı analitik koşullarda işlem gören
uygun bir referans bileşkeni ile tam örtüşmelidir. Her iki kütle spektrumunun bu
şekilde çakışması, öngörülen m/z’de hem signal alınmasını hem de alınmamasını göz
önünde tutacaktır. Iyon’ların OLMASI da OLMAMASI da belirleyicidir.
14. Bu MRM seçimi Laboratuar’ın DP’sinde açıklanmamıştır. Her hangi bir bilimsel yayına
da atıfta bulunmamaktadır. Şayet birisi, bilimsel kaynakçalara bakarsa (aşağıda),
tarama için kullanılan geçiş verilerinin m/z 167 -> 165 (%100), m/z 167 -> 152 (%91)
ve m/z 167 -> 166 (%30) olduğunu görür. m/z 275, 274, hatta 273 -> 167 uygun
değildir; zira, bu somut tarama koşullarında, sözde (Pseudo) molekül iyonlarının
istikrarı (stability) göreceli olarak düşüktür. Bu durum, göründüğü kadarı ile Ankara
Laboratuarı’nın seçmiş olduğu örnekler için geçerli değildir; zira, iyon 274, . LCMS/MSI’nin ESI odasında, çok belirgin bir orantıda (TIC’de %20 olarak) üretimde
bulunmaktadır. Her ne ise,
her deneysel eşleşme, hedef moleküllerin
bulgulanmasında: solvent aşamasında, hedef moleküllerde pozitif veya negatif iyon
bulgulanmasında, iyonizasyon yönteminde v.s, farklı koşullar yaratacaktır. En yakın
örnek “Lu et al”(Lu ve arkadaşları) (2009) vakasındadır. Bu olayda tarama için LCMS/MS modafinilik asit’in 2 ng/ml LOD ile doğrulanmasında negatif iyon modunda
GS-MS kullanılmışdır.m/z 273’de bir öncü iyon seçmişler ve (parçalama voltajı 70 V
ve çarpışma enerjisi 20eV), ürün iyonları ise m/z 167 (%100), 165 (%11) ve 152.
Olarak belirlenmiştir. Yayınlarının S-1 tablosunda, yazar, modafinil türevleri için olası
parçalayabilme yollarını önermektedir. “Dubey et al” (Dubey ve arkadaşları)(2009)
da en belirgin geçiş için m/z 273 – 167, bir ikincisinde de 152, en başlıca parçacık için
kullanmışlardır.
15
15. Deventer et al (Deventer ve akadaşları) (2009) LC-MS/MS’i m/z 272-> 165 ve 167 de
bir geçiş dizisi ile bulgulama görüntülemek için kullanmışlardır. m/z 167’de iyon,
“sulfonlyside” zincirinin nötr kaybından ileri gelen “benzyltropylium”a tekabül
etmektedir. m/z 152’de iyon, bu benzyltropylium iyonunun “dementhylation”undan
ileri gelmektedir. Pozitif iyonlu başka yaklaşımlar da önerilmişti [örneğin: Rao et al
(2008) Murray ve Danaceau (2009)]. Yalancı moleküler iyon, referans maddelerin tam
kütle spektrumunda, gözüktüğü kadariyle %10-15 iyon yoğunluğunda kullanılmıştır.
16. Modafinilik asit molekül ağırlığı için m/z 274 yerine m/z 256 gözlemi eksi 18 Dalton’a
eşittir ve bu da su kaybına tekabül etmelidir. Böyle bir molekül, benim incelemek
olanağına sahip
olmuş olduğum bilimsel yayınların
hiç birisinde ortaya
konulmamıştır. (L.R. Raporunun sonunda referans olarak 8 yayınlık bir kaynakça
vermiştir. Ancak ben bu kaynakçayı buraya almadım. K.E.) İyon kaynağının
sıcaklığından ileri gelen bir durum sözkonusu olmalıdır; ancak bu durum hem
referans örneklerde, hem salgı incelemelerinde ve sporcu örneklerinde de
gözlemlenmelidir.
17. Ankara Laboratuarı tarafından kullanılmış olan MS/MS tanımlaması WADA’nın
TD2010IDRC teknik dokümanı ışığında incelenmelidir. Bana öyle geliyor ki (detayları
için benim ikinci raporuma bakınız) aranılan birçok husus ne UPLC kromatografik
ayrıştırmada nede kütle spektrometrik tanımlamada yerine getirilmemiştir.
18. İdrardaki miktarların saptanmasında ve içindeki ilaç miktarının saptanmasında,
birincil olarak bilinmesi gereken referans idrara (burada PUC1 idrar) ne miktarda
ilave edilmiş oduğudur. Bu konuda DP’de bir bulgu görülmemektedir; ancak, benim 3
Ocak 2011 tarihinde Laboratuara yapmış olduğum ziyaret sırasında edinmiş olduğum
izlenim kadarı ile PUC1’e ilave edilmiş olan miktar 500 ng/ml’dir. Ancak, modafilinik
asit metaboliti sporcunun idrarında şeklen belirlenmiş olmadığından ve ölçülmüş
olan yüzeyler de uygun şekilde ölçülmemiş olduklarından, bundan öteye herhangi
bir hesaplama yapılması yanlış olacaktır.
19. Sonuç olarak: Laboratuar’ın, sporcunun örneklerinde modafilinik asit bulunduğunu
ortaya koyabilmesi için beklenen bulguları sunmada başarısız olmuş olduğu
inancındayım.
Lozan, 15 Şubat 2011
L.R. (imza)
Fen bilimleri uzmanı – bilirkişi L.R.’nin Ankara Laboratuarı’nın Basketbolcu Diana Taurasi’nin
“A” ve “B” numuneleri analiz dokümanları hakkında düzenlemiş olduğu ve yukarıda tam metin
tercümesini sunmuş olduğum “Birinci Raporu” ile birlikte bu dokümamların bir de WADA
16
Teknik Dokümanına nazaran düzenlemiş olduğu
inceleyelim. Bu Rapor da aşağıdaki gibidir:
mukayese amaçlı “İkinci Raporu”nu
L.R. Fen Bilimleri Danışmanı
Bn. Taurasi’nin idrar numunelerinin analizleri ile ilgili TDKM-Ankara tarafından Ocak
2011’de hazırlanmış olan Dokümanlar Paketi hakkında, WADA Teknik Dokümanı TD2010IDCR açısından Uzman değerlendirmesi.
1. İşbu olayda, Modafilinik asit’in idrarda tanımlanması, bulgulanması ve doğrulanması
için kullanılmış olan prosedürler sayfa 21-24 ve 76-79’da anlatılmıştır. Bu prosedürler
(TA031T01 ve DA027T01), Birleşik Krallık Akreditasyon Servisi’nce hazırlanmış olan
liste gereğince, “ İçbünye metodları dokümanı” adı altında listelenmişlerdir. Bu
demektir ki Ankara Laboratuarı, WADA’nın çok hassas olduğu ISO 17025 Laboratuar
İç Standardı tarafından aranmakta olan bütün geçerlilik ve doğrulama adımlarını
atmıştır.
2. Prosedürün kromatografik kısmına gelince, WADA TD’nin paragraf 2.2’sindeki gibi,
analizin RT’si, aynı maddelerin çıkıntılanmış idrar numunesindekinden, %2’ veya +0.1
dakikadan (her durumda küçüktür) daha fazla şaşmamalıdır.
3. Bu RT, UPLC_MS/MS analizlerinin 3 ayrı MRM geçişinin göstergesi sayfa 68 ve
104’de özellikle raporlanmıştır. Rt referansı 1.55 veya 1.53 olup numunelerde hedef
çıkıntılar (numune A için) 1.51 – 1.49 ve (numune B için) 1.47 – 1.49 arasındaki bir
yelpazede ortaya çıkmaktadır. Laboratuar kabul edilebilir kriter olarak, nisbi
tutulma zamanı kullanmayı seçmemiştir.
4. Dolayisiyle, 1.53’ün % 2’si 0.0306 ve 1.55’in % 2’si 0.031’e denk gelir (tekabül
eder). Şüpheli çıkıntıların Rt’si ile bu değerleri kıyasladığımızda, kabul edilebilir Rt
1.53 eksi 0.03 eşittir 1.50’den az olmamalıdır. Dolayisi ile RT’si 1.49’dan küçük hiç
bir çıkıntı dikkate alınmamalıdır. Ankara’nın burada bu gerekliliği göz önüne
almayı ihmal etmiş olduğunu görmekteyim.
5. 800 Da’dan küçük kitlesi olan (paragraf 3.0) moleküllerin kütle spektrometrik
bulgulaması ve tanımlaması için GS/MS veya LC/MS tekniklerinde tam tarama
modunda tam veya kısmi tarama elde edilebilir. Mamulün iyon taramasında nisbi bir
çoklukta bulgulanan her çıkıntı spektrumu, referans spektruma nazaran %10’dan
büyük olduğunda, değerlendirilen çıkıntının spektrumunda teşhis edilen bütün
iyonların içerilmesi gerekmektedir.
6. Mevcut durumda, kesinlikle önemli bir bulgu oluşturan 274 çıkıntısı
değerlendirilmemiştir.
17
7. Tandem kütle spektrometrik bulgulama ve tanımlaması için (MSn) (paragraf 3.6)
SRM veya MRM’de iki geçiş kullanılmalıdır zira kütle bulgulamasında yegane
potansiyel yöntemdir. Mevcut prosedürde neden 3 geçişin seçilmiş olduğu
sorgulanabilir; zira, birincisi bir geçiş değildir ve ikincisi ile üçüncüsü, hedeflenen
molekül için yeterince belirleyici değillerdir, çünkü RT’deki çıkıntıların şekilleri hiç
de beklendiği gibi düzgün değildir. Tam tarama modunda m/z 256’ da iyon
bulunması, muhtemel modafilinik asit bulunması yanında tamamen aynı Rt’de başka
bir molekülün de bulunduğunu göstermektedir. WADA TD uyarınca, öncü madde
iyon yoğunluğunu yaratabilecek olan başka maddelerin bulunmadığını belgelemek
Laboratuarın görevidir. m/z 256’da iyon bulunması ve m/z 274’de iyon bulunmaması
kullanılan prosedürün amaca uygun olmadığını ortaya koymaktadır. Sporcunun
örneğinde modafilinik asit molekülü bulunduğu şüphe götürmez şekilde
ispatlanamamıştır.
8. Bu iki ilave nedenden ötürü, Ankara Laboratuarı’nın, sporcunun örneklerinde
modafilinik asit bulunduğunu bulgulamakta başarılı olamamış olduğu
kanısındayım. Burada benimsenmiş olan ve “A” ve “B” numuleri üzerinde
kullanılmış olan yöntemler, amaca uygun olmamışlardır.
9. Sonuç olarak, WADA TD tarafından talep edilen gereklilikler Ankara
Laboratuarı’nca bu dosyanın işlenmesinde yerine getirilmemiştir.
Lozan, 15 Şubat 2011
L.R. (imza)
Fen bilimleri Uzmanının bilirkişi raporlarından çıkartılması gereken DERS’e geçmeden önce
konuya müdahil olan Kulüp Avukatı’nın da görüşünü belirten Raporunun büyük kısmını buraya
yansıtmayı yararlı görmekteyim; zira, Türkiye’de dopingle mücadelenin içinde bulunduğu durum
ve doping eylem veya ithamlarının yargılanmasıyla ilgili bazı önemli saptamaları içermektedir.
Avukat Raporunda şöyle diyor:
Kulüp Avukatı’nın, Kulübün Hukuktan Sorumlu Başkan Yardımcısına göndermiş
olduğu görüş Raporu (11.02.2011)
Konu : Diana Taurasi hakkında tedbirli olarak yürütülmekte olan disiplin
soruşturmasına ilişkin hukuki görüşlerimizin sunumudur.
Bilindiği üzere Diana Taurasi’ nin A numunesinin pozitif çıkmasını müteakiben B
numunesinin açılışı ve tahlilini gözlemlemek amacıyla 03.01.2011 tarihinde
Kulübümüzü temsilen Hacettepe Üniversitesi Türkiye Doping Kontrol Merkezi’ ne
gittim. Burada, Diana Taurasi’ nin avukatı tarafından gönderilmiş olan ve doping
analizi konusunda uzman “L. R.” ile birlikte tüm prosedürü bizzat laboratuar
ortamında izleme fırsatı buldum. Buradaki gözlemlerimizde WADA’ nın
Laboratuarların Uluslararası Standartlarına Dair Talimat’ a aykırı birkaç hususu L.R. ile
birlikte tespit etmiş olsak da, L.R.nin uzmanlığından “Detaylı Analiz Paketi” nin
18
Laboratuar tarafından hazırlanması ve kendisine gönderilmesinden sonra faydalanma
imkânı bulunacaktır.
Bildiğiniz gibi Hacettepe Üniversitesi Türkiye Doping Kontrol Merkezi, 2 aylık bir
süreçte ülkemizde geçmişte çok da sıklıkla karşılaşılmamış olan “modafinil” yasaklı
maddesinin varlığı gerekçesi ile 4 ayrı ihlal tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu ihlallerden
ikisi basketbol federasyonu, ikisi ise futbol federasyonunca yaptırılmış olan kontroller
sonucu ortaya çıkmıştır. “Modafinil”, WADA’ nın 2010 ve 2011 yasaklı maddeler
listesinin S.6 bölümünde “tanımlanamayan uyarıcılar” altında belirtilmektedir. WADA
kuralları uyarınca bu maddeye ilişkin olarak bir eşik değer belirlenmemiş olduğundan,
bu maddenin idrarda tespit edilmesi ihlalin tespiti için yeterlidir. Tarafımızca bu
maddeye ilişkin olarak geçmişte yapılmış disiplin soruşturmaları araştırılmış, ancak
olağan ceza olan ilk ihlal halinde 2 yıl müsabakalardan men cezasının indirilmesine
ilişkin herhangi bir emsal karar bulunamamıştır.
Yukarıda bahsi geçen diğer “modafinil” vakalarından (Futbolcu) O. Ş. hakkında olanı da
tarafımızca takip edilmekte olup, her iki dosyanın seyri eş zamanlı olarak
yürümektedir. (Futbolcu) O. Ş.’nin savunmasında da, uzman olarak” Detaylı Analiz
Paketi’ nin incelenmesi için L.R. ile anlaşılmıştır. Her iki doping ihlalinin de Hacettepe
Üniversitesi Türkiye Doping Kontrol Merkezi’ nce tespit edilmiş olması sebebiyle, iki
sporcu hakkında hazırlanmış Detaylı Analiz Paketleri’ nin aynı uzman tarafından
incelenmesi, Laboratuar’ın olağan uygulamalarının tespitini ve işlemler ile prosedürün
WADA kuralları açısından tetkikini kolaylaştırmaktadır. Bununla birlikte Diana Taurasi’
nin avukatı ile de gerek Futbolcu O. Ş.’nin avukatı gerekse de FBsk’nın avukatı sıfatları
ile koordinasyon içinde hareket etmekteyiz.
..........................
İşbu raporumuzda teknik bir bilgiye yer verilmemekle beraber, en basit anlatımı ile
Ankara laboratuarının yaptığı analizde, “modafinil” in varlığından şüphe edilmesini
gerektirir bir takım emarelerin bulunduğu, ancak bu emareleri bilimsel olarak
destekleyecek olan tablolarda “modafinil” molekülünün vermesi gereken tepkimelerin
bulunmadığı, aksine olması gerekenden başka tepkimelerin olduğu, bunun da
numunede var olan molekülün en azından “modafinil” olmadığını net bir şekilde
ortaya koyduğu belirtilmektedir.
Önemle belirtmek istediğim konu, L.R. tarafından analiz dökümlerinin
yorumlanmasına ilişkin olarak gösterilmekte olan yanlışlığın, takdir edilen cezanın
indirilmesine sebep olacak nitelikte değil, ceza takdir edilmesine engel olacak sebep
olarak dikkate alınacak nitelikte olduğudur. L.R.’nin bu saptaması, bizi “modafinil”
yasaklı maddesinin var olmadığı sonucuna ulaştırmakta olup, böyle bir sonuçta doping
ihlalinin var olmadığı anlaşılmış olacaktır.
WADA kuralları ile ulusal federasyonların doping ile ilgili düzenlemelerinde, yasaklı bir
maddenin varlığı hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanmak zorunda olup,
bu ispat külfeti de laboratuara ait bulunmaktadır. Ankara laboratuarının negatif
19
raporuna dayanak aldığı yasaklı maddenin varlığını ispatlama külfetinde ciddi bir
sıkıntı ile karşılaşacağı görünmektedir.
Hâlihazırda L.R., Diana Taurasi ile ilgili olan raporunu hazırlamış ve Avukatı H.J. ise bu
raporu Ankara laboratuarı ile paylaşmıştır. TBF Disiplin Kurulu’ nun aynı zamanda
Dopingle Mücadele Kurulu olarak görev yapmakta olan Sağlık Kurulu vasıtasıyla
L.R.’nin raporu doğrultusunda Ankara Laboratuarının bulgularını incelemesi ve
kanımızca bu raporları bir uzmana inceletmesi gerekmektedir. Bu uzman raporu
doğrultusunda bir karara varılacak ve kuvvetle muhtemel ceza verilmesine yer
olmadığına karar verilecektir. Ancak ülkemizde doping konusu ile ilgili olarak
federasyonların yargı kurullarının tecrübesiz olması (Avukat kibarca ifade etmiş; ben
olsam “bilgisiz olması” derdim K.E.) ve dopingin bilimsel boyutu ile ilgili olarak
uzmanların bulunmaması sebebiyle, böyle bir kararı Türkiye’ de çıkarmak bir hayli
güç olacaktır. Bu sebeple konunun FIBA ve CAS boyutunda elimizin daha kuvvetli
olacağı düşüncesindeyim.
Saygılarımla bilgilerinize sunarım,
Av. S.D.
Birinci Ders:
Bu, tercüme edilmesi zor ve sıkıcı, okunması ve anlaşılması zor ve sıkıcı, en azından uzmanlık
isteyen, bu raporları neden buraya tam metin olarak koydum. Zira bu Raporlardan çıkartılacak
dersler var. Bunlar Türkiye’nin bu güne kadar çıkartmamış olduğu, söyleyenlerini dinlememiş
olduğu dersler. Bu dersleri şimdi burada bir kez daha, bu kez de bu raporların ışığında sıralamak
istiyorum. Ancak ondan önce son, önemli bir vurguda bulunmak istiyorum: TDKM, ilk kez L.R.
Raporları ile bir karşı bilimsel inceleme ile karşılaşmıştır. Dolayisi ile bu Taurasi olayı gerçekten
ders çıkartılacak bir durumdur.
1. Bir sporcudan alınan idrar numunesinin “A” örneği pozitif çıktığında, “B”
numunesinin açılışına sporcunun temsilci gönderebilme imkânının anlamı ortaya
çıkmaktadır. Sporcu, analizleri yapan Laboratuarın kullandığı yöntemleri ve
vardığı sonuçları, bir uzman aracılığı ile incelemek, kontrol etmek imkânını elde
etmektedir. Diğer bir ifade ile Dünyada hiç bir laboratuarın analiz sonuçları
tartışılamaz değildir. Bu tartışmanın yapılabilmesine de “B” numunesinin
analizinde bulunabilmek, meşru imkân sağlamaktadır
2. Doping alanında çalışan her spor hukukçusunun bir “fen bilimleri alanında
uzman” doping konusunda bilirkişi danışmana ihtiyacı vardır. Sporcunun
ve/veya avukatının bir fen bilimleri uzmanı ile birlikte olmaksızın “B”
numunesinin açılışında bulunması hiç bir sonuç vermez; figüranlıktan öteye
20
geçemez. En önemli olan da, Laboratuarda hazır bulunmak değil, Laboratuar
analiz dokümanlarını eksiksiz olarak alarak inceleyebilmektir.
3. Sporcu, doping yapmış olmakla itham edildiğinde, savunmasını ellerine teslim
edeceği hukukçu, her hangi bir hukukçu olmamalıdır. Bir spor hukukçusu,
tercihen de “Doping” davalarında bilgi, deneyim sahibi bir spor hukukçusu
olmalıdır.
4. Sporda en ağır suç, doping yapmaktır; ancak her dopingle itham edilen
sporcunun da sonuna kadar masumiyet karinesinden yararlanabilmesi, çok iyi
savunulması, erken kamu oyuna teşhir edilmemesi elzemdir.
5. Sporcunun savunması bağlamında, yukarıdaki örnekteki gibi raporlama
yapılması halinde, her zaman Laboratuarın, (Taurasi örneğinde Ankara
TDKM’nin yaptığı gibi) yanlışını hemen kabulleneceği düşünülemiyeceğine göre,
diğer tarafın, yani ilgili Federasyon veya Olimpiyat komitesi’nin de mukabil
değerlendirmeleri yapabilecek, başvurabileceği ve mukabil doğrulama veya
yalanlama raporu düzenleyebilecek bilimsel yeterlilikte
“fen bilimleri
uzmanına” da ihtiyacı vardır.
6. Karar verici durumunda olan Federasyon Disiplin Kurulu veya Üst İtiraz
Kurulu (Tahkim Kurulu)’nunda başvurabileceği ve elindeki savunma veya iddia
niteliğindeki bilimsel raporları değerlendirebilecek “fen bilimleri uzmanı
bilirkişilere” ihtiyaçları vardır. Hatta, kanımızca Tahkim Kurulu, iç hukuk
bakımından son merci olduğundan: Laboratuar Raporunu, Davacı (itiraz
sahibi)’nın uzmanı tarafından verilmiş karşı raporu ve /veya Davalı
durumundaki kuruluşun bu konuda kendi uzmanından almış olduğu raporu
değerlendirecek “üçlü bir uzman kuruluşuna inceletmelidir.
7. Taurasi olayına somut olarak bakarsak, Laboratuar işlemlerinde bir ihmal
olduğu ileri sürülemez; zira, ihmal 4 teşhisde de düşünülemez. Kanımca burada,
aksi ispatlanmamış, ancak kabul edilmiş bir bulgulama yanlışı yapılmıştır.
Bütün bu yukarıda belirttiklerimizin gerçekleşebilmesi için, Ülkemizde gerçek dopingle
mücadele uzmanları yetiştirilmelidir. Bunlar hem Laboratuar, hem bir türlü kurulamayan
ulusal dopingle mücadele teşkilatı (ister adına Türkiye Anti-doping Ajansı deyin, ister
Türkiye Dopingle Mücadele Kurumu deyin) için gereklidir; hem de spor federasyonlarının
ilgili disiplin organları, üst disiplin organları için, ve de en önemlisi, olayımızda olduğu
gibi sporcuların güven verici şekilde, adil, doğru, eksiksiz savunulmaları ve yargılanmaları
için elzemdir, şarttır.
Dolayısı ile yaşanmış olan bu olay sonrasında, ülke vatandaşlarının vergileri ile kurulmuş
olan (önce 10 milyon daha sonra ilave edilen bazı cihazlarla 14 milyon ABD Dolarına
mâlolmuş olan) Ankara Hacettepe Doping Kontrol Merkezi’nin kapatılması bir çözüm
değildir. Yapılması gereken, yukarıda belirtmiş olduğumuz, uzmanların formasyonu için
gerekli girişimlerde bulunmak olmalıdır. Bir an önce, başka alanlardan devşirme (kendi
21
alanlarında ne kadar değerli ve ehil olurlarsa olsunlar) yönetici, uzman ve yardımcı
personelle yola, bu durumdan hiç bir ders almaksızın devam etmek değil, bu kişilerin
doping analiz uzmanlıklarının gelişmesini sağlayacak tedbirleri alarak, (bu tedbirler
mevcut uzmanlarımızı, WADA ile anlaşarak Dünyanın en iyi ve deneyimli
Laboratuarlarına uzun vadeli eğitim – ihtisas çalışmalarına göndermek (örneğin 2009’da
Türkiye (TDKM) 2.298 analiz yapmışken, 58.422 analiz yapmış olan Los Angeles –
ABD’ye veya 16.176 analiz yapmış olan Moskova – Rusya’ya, ya da 17.324 analiz yapmış
olan Köln – Almanya Laboratuarlarına, bu konuda anlaşma imzalamak; bir diğer
alternatif veya paralel tedbir de WADA ile bu konuda müzakere ederek, en az bir yıl süre
için bir kişi veya bir ekip ile dış uzman desteği almak olmalıdır. Gerçek dopingle mücadele,
analiz, değerlendirme ve savunma formasyonlarına sahip kişileri yetiştirecek planlama ve
girişimlerde bulunmaktır.
Bu konuda, bu yazımızla Hacettepe Üniversitesi Rektörüne de çağrımız, basınımız
tarafından yönlendirilmiş kamu oyunun ilk tepkisi ile Laboratuarı kapatması değil;, en
çabuk şekilde gerekli personeli yurt dışında ve yurt içinde yetiştirecek, mevcutların
deneyim ve uzmanlıklarını artıracak, geliştirecek girişimlerde bulunması ve bu hususu
gerçekleştirmesidir..
Birinci Derse Hamiş
Peki, bu Doping alanında fen bilimleri uzmanları ülkemizde halen var mı. ? Bence, YOK.
Varmış gibi gösterenler var mı ?. Bence EVET, Bu konuda TMOK ile iki en önemli spor
federasyonumuzdaki duruma bakmak istiyoruz. TFF, TBF.
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin ayrı bir Dopingle Mücadele Organı olmadığı gibi, bu
konuda herhangi bir mevzuatı, planlaması da yoktur. Sadece Sağlık ve Antidoping Komisyonu
şeklinde ortak bir komisyon kurmuş ve bu komisyonun işlevini de şöyle tanımlamıştır:
“Ülkemizde dopingle mücadele konusunda eğitim çalışmaları yapmakta ve Doping
Kontrol Merkezinde çalışan personeli, eğitim ve gelişimlerine yardımcı olmak amacıyla
yurt dışında kurs ve kongrelere göndermektedir.”
Türkiye Futbol Federasyonu FUTBOLDA DOPİNGLE MÜCADELE TALİMATI amacını
şöyle tanımlamıştır:
a) Futbolcuların bedensel sağlığının ve zihinsel bütünlüğünün korunmasını, bedensel ve zihinsel
eğitiminin uluslararası anlayış içinde yapılmasını sağlamak,
b) Futbolda doping kullanımının önlenmesi için dopingle mücadeleyi gerçekleştirmekle görevli
ve yetkili Dopingle Mücadele Kurulu’nun kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esas
ve usulleri belirlemek
c) Yasaklanmış maddelerin veya yöntemlerin futbolcular tarafından kullanılmasını önlemek, bu
yolla futbolcuların sağlıklı, spor ahlak ve dürüstlüğüne yakışır ve spor dalı kurallarına uygun
biçimde, eşit şansa sahip olarak yarışmalarını sağlamak ve belirtilen amaçlara aykırı biçimde
doping yapan futbolcular ile ilgilileri cezalandırmaktır.
22
TFF Dopingle Mücadele Komisyonu “Amacı”nın ışığında Dopingle Mücadele Yöntemlerini
ağıdaki şekilde sınıflandırmıştır:
1- Eğitim
a) Kongreler, seminerler organize etmek.
b) Sporcuları ve kulüpleri genel hijyen, sağlık ve doping konularında bilgilendirme
toplatılar yapmak.
c) Kitap ve broşürler bastırmak.
d) Külüplerin doktor, masör, fizyoterepist ve fizik tedavi uzmanlarına doping konusunda
yenilikler hakkında bilgi nakletmek.
2- Bütün bunların göz önününe alarak Dopingle mücadele talimatları hazırlamak veya dünyadaki
bu tip mücadele talimatlarını izleyerek yenilemek.
3- Caydırıcı olmak amacı ile dünya standartlarına uygun doping kontrolleri yapmak.
4- Doping konusundaki bilimsel, idari gelişmeleri ulusal ve uluslararası düzeyde izlemek.
Türkiye Basketbol Federasyonu Dopingle Mücadele Yönergesi amacını şöyle tanılamıştır:
a) Sporun ve sporcu sağlığının korunmasını, beden ve moral eğitiminin uluslararası anlayıs
icinde yapılmasını sağlamak,
b) Basketbolda doping kullanımının ortadan kaldırılması icin dopingle mucadeleyi
gerceklestirmekle gorevli ve yetkili Sağlık Kurulu icinde olusan Dopingle Mucadele
Komisyonu’nun kurulus, gorev, yetki ve sorumluluklarına iliskin esas ve usulleri belirlemek,
c) Yasaklanmıs maddelerin veya yontemlerin sporcular tarafından kullanılmasını onlemek, bu
yolla sporcuların sağlıklı, spor ahlak ve durustluğune yakısır ve spor dalı kurallarına uygun
bicimde yarısmalarını sağlamak ve belirtilen amaclara aykırı bicimde doping yapan sporcular ile
ilgilileri ilgili kurumlara bildirerek cezalandırmaktır.
Dikkat çeken bir husus gerek TFF gerekse TBF Dopingle Mücadele Kurulları Başkanının çok
uzun süreden beri (TFF’de 1993) aynı kişi olduğudur. Bu durum, ne kadar engin bir deneyime
sahip olduklarını, ifadeye bile gerek duyulmaksızın ortaya koymaktadır. Ancak, maalesef,
dopingle mücadelede hakim fikirleri CEZALANDIRMAK ‘tır. Sporcuyu önce masumiyet
karinesi ile ele almak, kendisine en iyi bilimsel ve hukuki desteği vermek, doğruları – gerçekleri
ortaya çıkarmak için azami çabayı sarfetmek ve bütün bunlar yerine getirildikten sonra,
gerekiyorsa, hakkaniyetle muhakeme ettikten sonra cezalandırmak gibi bir konsepte sahip
gözükmemektedirler.
Nitekim, son yıllarda bu iki spor dalında yaşanmış olan doping olaylarında söz konusu
Kurul Başkanı, büyük bir acele ile, yetkili Federasyon Disiplin Kurulları veya Üst
Kurulları henüz bir karar vermemişken, bunların kararını da etkileyecek şekilde medya
aracılığı ile kamuoyuna “afaki “ ceza açıklamlarında bulunmuştur. Veya, bazı yakın mesai
arkadaşlarının ileri sürdükleri gibi, bu açıklamalar, kendisine ait değilse, kamuoyuna bu
yönde yalanlamada bulunmamıştır. Bu durumu, savunmakta olduğumuz Dopingle
Mücadelede hakkaniyet, tarafsızlık ve adalet kavramlarına hizmet eder bulmadığımızı
belirtmek zorunluluğundayız.
***
23
2. Doping duruşması:
Yukarıda incelemiş olduğumuz, bir doping olayında “B” numunesinin açılışı ve bu prosedürde,
sporcuyu temsilen katılan bir “doping analiz uzmanı fen bilimleri erbabı”nın önemine
değindikten sonra, yetkili bir Disiplin Organı’nda (bu ister bir ulusal veya uluslararası disiplin
organı olsun, örneğin TFF BFDK veya FIFA Disiplin Organı), ya da bir uluslararası veya ulusal
itiraz mercii (örneğin: GSGM Tahkim Kurulu veya FIBA Temyiz Mahkemesi) olsun, buralarda
yapılan duruşmalarda da yukarıdaki nitelikte bir uzmanın bilimsel izahatlarına ihtiyaç vardır.
Yazımızın bu kısmında işte bu ihtiyacın nedenlerini, somut bir örnekle ortaya koymaya
çalışacağız.
Söz konusu olan bir Türk basketbolcusunun hem ulusal (TBF) hem de uluslararası (FIBA)
disiplin organlarında görülmüş olan doping davasarıdır. Her iki mercide de sporcu aynıdır, aynı
doping kontrol testinin pozitif sonucu yargılanmıştır. Ancak FIBA konu hakkında bir fen
bilimleri uzmanını dinlemiştir. İşte burada bu uzmanın bilimsel beyanını ve sonrasını
incelemenize sunacağım. Ancak ondan önce, böyle bir sunum almamış olan “TBF Disiplin
Kurulu’nun kararını ve gerekçesi”ni görelim.
A) TBF Disiplin Kurulu 26.10.2009 – 07 Kararı:
……………..
……………..
Netice olarak:
a) Cathine maddesinin 5 mg. eşik üstü pozitif olarak tespiti yapılan sporcu (K.G.)’nin
……., FIBA Dopingle Mücadele Kuralları içerisinde sporcunun vücuduna giren ve
vücudunda bulunan her türlü yasaklı maddeden ötürü sorumlu olacağı prensibi
çerçevesinde, kendisi, Dopingle Mücadele Kurallarının ihlali nedeniyle suçlu
bulunmuştur.
Buna göre, FIBA’nın dopingle mücadele kuralllarının 10. Maddesi uyarınca; bir
turnuva sırasında veya kapsamında gerçekleşen bir dopingle mücadele kuralı ihlali
halinde 1) sporcunun o Turnuvada elde ettiği tüm madalyalar ve ödüller geri alınır
ve 2) madde 10.4 ve madde 10.5’te öngörülen cezanın kaldırılması veya
indirilmesi veya madde 10.6’da öngörülen cezanın artırılmasına ilişkin koşulların
yerine getirilmiş olması halleri dışında, ilk ihlalde iki yıl hak mahrumiyeti cezası
verilir.
(K.G.) ile ilgili olayda, sporcunun ilk doping kuralı ihlâli olduğu göz önüne
alındıktan sonra FIBA dopingle mücadele kurallarının 10.4 ve 10.5 maddelerindeki
cezaların kaldırılması veya indirilmesine ilişkin şartların oluşup oluşmadığı
araştırılmıştır. FIBA 10.4’e göre hak mahrumiyeti süresinin kısaltılması veya
cezanın kaldırılması için belirli koşulların varlığı aranmaktadır. Bu koşullardan
herhangi birinin yerine getirilmemesi durumunda madde 10.4’e dayanarak
cezanın indirimi veya kaldırılması söz konusu olamayacaktır. Madde 10.4’te
belirtilen koşullar:
24
ı) Doping kuralı ihlaline sebep olan maddenin WADA tarafından yayınlanan
Belirtilmiş Maddeler listesinde yer alması,
ıı) Sporcunun belirtilmiş maddenin vücuduna nasıl girdiğini ortaya koyması,
ııı) Sporcunun belirtilmiş maddenin performansını artırmak veya performansı
artırıcı bir maddenin kullanımını gizlemek amacını taşımadığını ortaya
koymasıdır.
(K.G.)nin durumu madde 10.4 çerçevesinde incelendiğinde “cathine” maddesinin
WADA’nın Belirtilmiş Maddeler listesinde yer aldığı görülse de sporcunun, bu
maddenin vücudunda nasıl girdiğine ve bu maddenin sportif performansını
artırmaya veya performans artırıcı bir maddenin kullanımını gizleme amacını
taşımadığıyla ilgili olarak
Disiplin Kurulu’na sunduğu bilgi ve belgeler
incelendiğinde, her ne kadar sporcu bu maddenin vücuduna ne şekilde girdiğini
ortaya koyamıyorsa da, bu maddenin niteliği, aynı anda diğer bir takım
arkadaşında bu az rastlanan (eşik altı miktarda) maddenin bulunmasını, 2.
Sporcunun da benzer şekilde, bilgi ve iradesi dışında hayretle bu durumu
karşılaması noktasının dikkate alınması, bu çok özel ve kendisine has ve
Talimatlarda yer almayan durumun, geçmişi son derece temiz olan sporcu (K.G.)
açısından değerlendirilerek, bu özel sebeple ceza miktarında takdiren indirime
gidilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
b) E.P. Kulüplü diğer sporcu ……………………
c) E.P. Kulübü açısından………………………….
Sonuçta: ……………………….
Yukarıda yazılı kanaatlerle ………………………
1) Spocu (K.G.)’nin idrar tahlilinde (A) ve (B) numunesinde aynı yasaklı madde olan
belirtilmiş maddeler sınıfındaki Cathine’in 5 mg eşik üstü olarak bulunduğu ve
vücuduna nasıl girdiğini ispat edemediği dikkate alınarak kendisinin, Disiplin
Yönergesi’nin 32. Maddesi ve Dopingle Mücadele Yönergesi, Basketbolde
Dopingle Mücadele Yönergesi Eki Cezai Yaptırımlar 6. Maddesi ile FIBA Dopingle
Mücadeleye Dair Kurallar İç Tüzüğü’nün 10.4 ve 10.12 maddeleri gereğince,
tedbir tarihi olan 10.08.2009 tarihinden başlamak üzere yukarıdaki (a)
paragrafında belirtilen sebeplerin de dikkate alınması, bilhassa bulunan
maddenin “Belirtilmiş Madde” niteliğinde olması sebebiyle, BİR YIL HAK
Mahrumiyeti ve 10.000 TL para cezası ile tecziyesine ………………………………………….
oy birliği ile karar verilmiştir.
(Yukarıdaki Karar’ın okunması sırasında akla gelebileck aktüel bir soruya değinmek istiyorum.
Her iki sporcunun da maddenin vücutlarına nasıl girdiğini izah edememelerini [tıpkı Diana
Taurasi gibi] göz önünde tutarak; acaba, TDKM’nin şu günlerde yaşamış olduğu yanlışlığın bir
benzeri [yani olmayan bir maddenin bulgulanması] burada da olmuş olamaz mı ? Hemen
belirtelim ki K.G. olayında analizleri yapmış olan TDKM değil Almanya’ nın akredite Köln
25
Laboratuarı’dır. Peki, Köln’de yanlışlık yapmış olamaz mı ? – Olabilir; ancak bu husus, bu
yazımızın inceleme konusu dışındadır.K.E.)
Şimdi de, önce TBF Disiplin Kurulu ve sonra GSGM Tahkim Kurulu kararlarından (bilhassa
gerekçeleri bakımlarından) tatmin olmamış olan FIBA’nın konuyu ele alışını ve FIBA Disiplin
Kurulu’nun Gerekçeli Kararı’nı inceleyelim.
(K.G. nin TBF Disiplin Kurulu ve GSGM Tahkim Kurulu yargılamalarında Türk Avukatlar
savunmasını üstlenmişken, FIBA’da, daha sonra CAS’a da gidilebileceği gözönünde tutularak
Türk Avukatlar bir İsviçreli meslektaşları [Av. Dr. C.J.] ile işbirliği yapmışlardır. K.E.)
FIBA’daki hukuki süreci, son derece detaylı şekilde yazılmış olan FIBA Disiplin Kurulu’nun 20
Nisan 2010 tarihli kararından takip edeceğiz. (FIBA Kararı 10 sayfadır. Buna karşın TBF
Disiplin Kurulu Kararı 4 sayfa, GSGM Tahkim Kurulu kararı ise 1 sayfadır).
FIBA Kararı’nın “olguların tespiti” kısmında:

ilk dikkatimizi çeken husus: K.G.’nin idrar testinin “B” numunesinin Köln
Laboratuarı’nda açılışında sporcuyu temsilen Prof. Dr. Ahmet Araman’ın (Prof. Araman
halen Türkiye’de birden çok spor federasyonumuzun dopingle mücadele kurullarının
üyesidir) hazır bulunmuş olduğunun belirtilmesidir. Oysa, TBF Kararı bu husustan bahis
dahi etmemiştir. Bu nokta önemli midir ? Önemlidir; zira, sporcu adına bir uzmanın “B”
numunesi analizinde hazır bulunduğunu ve prosedüre her hangi bir itirazı olmamış
olduğunu ortaya koymaktadır.

İkinci dikkat çeken husus: FIBA kararının “olguların tespitinde” sporcunun “B”
numunesinde
“pseudoephedrine” veya “phenylpropanolamine” bulunmadığının
belirtilmesidir. Neden FIBA bunu belirtmiştir. Sebebi, K.G. nin TBF’na vermiş olduğu
savunma dilekçesinin ekinde sunmuş olduğu bir belgede bulunmaktadır. Bu belge, Fransız
uzman Dr. Jean-Pierre de Mondenard’ın DICTIONNAIRE DU DOPAGE” (Doping
Sözlüğü - 2004) adlı eserinden “Cathine” hakkında bilgi veren sayfasının fotokopisidir.
Bu kitabın 445. sayfasında yazdığına göre
“Cathine (norpseudoéphedrine) > 5ug/mL, éphédrine > 10 ug/mL,
méthyléphedrine > 10 ug/mL, phénylpropanolamine (noréphedrine) > 25 ug/mL,
pseudoéphedrine > 25 ug/mL aynı ailenin maddeleridir ve bunlardan birden çoğu
birlikte bulgulanırlarsa miktarları toplanmakta ve toplam doz 25 ug/mL’yi aşarsa pozitif
olarak nitelenmektedirler. Bu nedenledir ki bazı “uyanıklar” bunların herbirinden küçük
dozlar alarak toplamda yasaklanmış eşiğin üzerinde (25 ug/mL) madde
bulgulanmamasını, yani pozitif olmamayı sağlamışlardır.”
TBF Disiplin Kurulu bu hususu dikkate dahi almamıştır. (Muhtemelen ne demek
istendiğini anlamamış olduğundan. K.E.) Oysa FIBA bu hususu hemen belirterek,
K.G.’nin Dr. Mondenard’ın kitabındaki anlatımla bu maddeleri kombine şekilde alarak bir
“uyanıklık” yapmamış olduğunu, dolayısı ile ortada bir bilinçli, kasıtlı doping olayı
bulunmadığını hemen başta saptamaktadır.
26

FIBA, diğer sporcu M.K.’nın A numunesinde eşik altı Cathine” maddesi bulunmuş
olduğunu burada, bütün karar içeriğinde sadece bir kere saptamakta, bir daha, (TBF gibi,
kamu oyunun baskısı ile komplo teorileri araştırması yapmadığından… K.E.)
değinmemiştir. Kararını bundan etkilendirmeye çalışmamıştır. Esasen, doğrusu da budur.

FIBA, TBF’nun sporcuya “bir yıl hak mahrumiyeti ve 10.00TL para cezası” vermiş
olduğunu kararında belirterek. Bu kararı bildiğini ve içeriğini anladığını da belirtmiştir.
Burada “yarışmalardan men” İngilizce’de genelde “ineligibility” veya “ban” yada
genel bir terimle “sanction” sözcükleri ile ifade edilir ve bütün, doping dahil, spor
disiplin talimatlarında bu terimler kullanılmıştır. Oysa, TBF’nin kararını zikrederken
“deprivation of rights” – hak mahrumiyeti’ sözcüklerinin tam karşılığını kullanarak,
TBF’nin talimatlarda bulunmayan bir cezayı vermiş olduğunu da vurgulamış olmaktadır.
(K.G.)nin FIBA’daki duruşmasında, İsviçreli Avukatı (C.J.), bir fen bilimleri doping uzmanını
yanına bilirkişi olarak almış ve duruşmada FIBA Disiplin Kuruluna dinletmiştir. (İlginç bir
rastlantıdır ki bu uzman (L.R.), Taurasi’nin ABD’li Avukatı (J.H.)’nin TDKM’de “B”
numunesinin açılışına göndermiş olduğu uzman ile aynı kişidir. K.E.)
FIBA duruşmasında bilgisine başvurulan ve savunma tarafının uzmanı olarak dinlenen (L.R.)
Disiplin Kurulu’na şu bilgileri sunmuştur. (FIBA Kararında yer verilmiş olan, yani bir bakıma
FIBA kararının gerekçesinde, L.R.’nin sözlerinden alıntı olarak yer verilmiş olan, ifadeleri
aşağıdaki gibidir. K.E.)
<< Gerek doğada bulunduğu tabii hali (bitki olarak) ile, gerekse hap/kapsül olarak
“Cathine HCI” ağız yolu (per os) ile alınır. Ağızdan alındıktan sonra, Cathine”
bağırsaklar da emilinir ve böbrekler ile yok edilir. Cathine’in ortalama vücuttan
atılma yarı-zamanı (t ½ ) tek başına alındığında yaklaşık 3 saattir. Bu süre, bir
ilaçlar karışımı ile birlikte alındığında daha kısadır.
Cathine, açlık duygusunu bastırır, ihtiyaç duyulan uyku süresini kısaltır ve genelde
uyarıcı etkisinde bulunur. Sporda ve özellikle basketbolde verim (performans)
azaltıcı etkisi vardır; zira, ışık yoğunluk (parlaklık) değişikliklerine karşı gözün
uyum sağlamasını önler.
Sporcunun idrarında bulunan miktara bakarak, almış olduğu dozu (miktarı) ve ne
zaman almış olduğunu doğru bir şekilde hesaplamaya kalkışmak pek gerçekçi
değildir. Çok yaklaşık şekilde bir değerlendirme yapmam gerekirse, 70 kg’lık
sağlıklı bir kişinin idrarında 5 ug/ml Cathine bulunmuşsa, bu maddenin izinin
vücutta 15 saatten fazla kalamayacağını söyleyebilirim. 100 kg’dan fazla bir
ağırlığa sahip olan sporcumuzda (K.G.) vücutta kalma süresinin bundan 1/3 daha
kısa olacağını ifade edebilirim.
Söz konusu davada, alındığı zaman “norpseudoephedrine”e dönüşebilen
“pseudoephedrine” veya eşdeğer herhangi bir “phenylethylamines” içeren ne
bitki parçacıkları “khat yaprakları – khat leaves –catha edulis” çiğnenmiştir ne de
27
tezgâh üstü hazırlanmış bir karışım içilmiştir. Bu durumda sporcunun, sadece
Cathine almış olduğunu ve Cathine’in idrarda bulgulanmasını güçleştirecek her
hangi bir başka müstahzar almamış olduğunu söyleyebilirim. >>
FIBA Disiplin Kurulu’nun savunma tarafı tarafından dinletilen bilirkişi (L.R.) yi dinleyip,
yukarıda vermiş olduğum sözlerini Kararının “olguların tespiti” kısmına aldıktan sonra, buna
dayalı kendi mantık yürütmelerini ve çıkardığı sonuçları şöyle geliştirmiştir:

Mademki Cathine sadece ağızdan alınabilmektedir; ancak sporcu “khat (catha edulis)
yaprakları” çiğnememiş veya bir “tezgah üstü içecek” (kişinin gözünün önünde
hazırlanan bir içecek karışımı kasdedilmektedir K.E.) almamış olduğuna göre, FIBA
Disiplin Kurulu, sporcunun doping kontrolu öncesinde (14.06.2009’da saat 22.15
öncesinde) neler tüketmiş olduğuna odaklanmıştır.

Kurul, sporcunun maç sırasında, sponsor firma tarafından kapalı teneke kutularda
“isotonic” içecek kullandığını kaydetmiştir. Sporcu, sorgulanması sırasında, en son açık
bir içecek – yiyecek almış olduğu zamanın, saat 17.30 -18.00 arasında, Otelde, kahve
molasında (peynirli tost, kahve, çay, meyva suları, kuru pastalar şeklinde) olduğunu
beyan etmiştir.

Kurul şu savı geçerli görmektedir: Şayet sporcu daha erken saatte “cathine” almış olsaydı
(tartışmasız tıbbi verilere göre) 14 Haziran günü saat 15.00 – 17.00 arasında, iki saat süre
ile uyuyabilmesi mümkün olamazdı. Zira Cathine’in en belirgin özelliği uyku ihtiyacını
yok etmesidir. Ayrıca Dr. L.R.’nin (yukarıda görüşlerini verdiğimiz uzman kasdediliyor.
K.E.) belirttiği üzere, Cathine maddesinin öğle yemeği sırasında (ki yaklaşık saat 13.45’de
tamamlanmıştır) alınmış olması da çok küçük bir olasılık olarak görülmektedir; zira,
doping konrolunun yapıldığı saatte, üzerinden 9 saat geçmiş olmaktadır.

Bütün bu nedenlerle, Disiplin Kurulu’nun kanısına göre, Cathine maddesi sporcunun
vücuduna 14 Haziran 2009 günü saat 17.30’da, bütün takıma sunulan yiyeceklerden
girmiştir.

Sporcu, cathine maddesinin basketbol oyuncuları için, performans artırıcı bir etkisinin
olmadığını, dahası, sakıncalı olduğunu da ortaya koyabilmiştir (burada savunma
bilirkişisinin ortaya koyduğu bilgiler kasdedilmektedir K.E.) (Bütün Karar metni
boyunca, Kurul’un kayda almış olduğu uzmanın bilgilerinin vurgulanış şeklinden, bu
kişinin Kurul üzerinde büyük bir bilgi ve tarafsızlık prestijinin olduğu açıkça
hissedilmektedir. K.E.)

Bu davada Kurul sporcuyu ihmalkâr bulmuştur; zira, vücuduna her hangi bir yasaklı
maddenin girmesini önleyecek bütün tedbirleri almamış olduğu kanısındadır. Sporcunun,
bu konuda gerekli özeni gösterme görevini kulübünün sorumlularına bırakmış olması ve
Kulübün de bu aynı Oteli son beş yıldır kullanıyor olması, otomatik olarak “cezasızlığını”
gerektirmez. Bu durumda, sporcunun ve Kulübündeki destek personelinin, Otelde sunulan
ürünlerde, herhangi bir şekilde Cathine bulunmamasını sağlayacak kontrolleri yapmış
28
olmaları gerekirdi. Oysa bunun yapılmış olduğu ne maddeten ne de hukuken
ispatlanamamıştır.

Diğer yandan Kurul, sporcunun ihmâl derecesinin ağır olmadığı kanaatına varmıştır.
Sporcu, bilinmeyen kişi veya kaynaktan besin takviyesi veya ilaç almamıştır (Bakınız
CAS 2006/A/1025); sadece takımı ile birlikte hareket etmiş ve düzgün bir Otelde sunulan
yiyecekleri almıştır.

Sonuçta FIBA Disiplin Kurulu, yukarıda belirtilmiş olan bütün saptama ve
gerekçelerine dayanarak, sporcuya “1 (bir) yıl men cezası vermenin uygun
olduğuna karar vermiştir. Kurul, yukarıdaki sonuca, bu davaya mahsus koşulları
değerlendirerek varmış olduğunu, ve dolayısıyla, ileride meydana gelebilecek başka
olaylara bir ölçüt oluşturmuş olmadığını da bilhassa vurgulamıştır.
Elimizde aynı doping olayına mahsus iki karar bulunmaktadır. Biri TBF Disiplin Kurulu’nca,
diğeri FIBA Disiplin Kurulu’nca verilmiştir. Hangisinin objektif, bilimsel, gerekçelerinin
tatminkâr olduğu çok açıktır; burada vurgulamaya dahi gerek görmüyorum. Bu Davadan da
çıkartılacak Ders’e değinmeden önce, bir de TBF Disiplin Kurulu kararına karşı, sporcu ve
Kulübün başvuruları üzerine İtiraz – Temyiz mercii olan GSGM Tahkim Kurulu’nun vermiş
olduğu kararı da görelim.
GSGM TAHKİM KURULU E 2009/154 – K 2009/207 – Tarih 17/12/2009 Kararı:
…………..
…………..
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
………….
A- Sporcu K.G. hakkında:
14.06.2009 günü İstanbul’da oynanan E.P. – FB.Ü.B. maçı bitiminde yapılan doping
kontrolu sonucu, bünyesinde yasaklı maddeler listesinde bulunan, aynı zamanda adli
madde niteliği de taşıyan “Cathine” maddesinin eşik değer olan 5 mg’nın üzerinde 10.7
mg olarak bulunduğu, sporcunun bağımsız olarak alındığı tespit edilen bu maddenin
bünyesine nasıl girdiğini açıklayamadığı, bu şekilde oluşan eyleminin FIBA Dopingle
Mücadele Kurallarının 10.1, 10.10.1 ve 10.10.3 maddelerindeki yaptırımlar yanında 10.2
madde kapsamında ilk ihlâl olması nedeniyle en az 2(iki) yıl seçilemezlik (müsabakalara
katılamama) cezasının uygulanmasını gerektirdiği;
Sporcunun, bu yasaklı maddenin vücuduna nasıl girdiğini ispatlayamadığı ve kararda da
bu şekilde kabul edildiği halde, olayda koşulları oluşmadığı gözetilmeden yazılı
gerekçelerle aynı kuralların 10.4 maddesi uygulanarak cezanın indirime tabi tutulması, bu
kabule göre de sporcu hakkında FIBA Dopingle Mücadeleye Dair Kuralların 10.4 maddesi
uyarınca ceza tayin edilmiş olması karşısında aynı kuralların 10.10.3 maddesi uygulanma
koşullarının oluşmayacağının gözetilmemesi mevzuat hükümlerine aykırı ise de, bu
karara karşı yalnız sporcu tarafından itiraz edilmiş olması, aleyhe itiraz bulunmaması
karşısında ceza hukukunun temel ilkelerinden olan, “aleyhe bozma yasağı” uyarınca tayin
edilen sonuç ceza bakımınddan kazanılmış hak oluştuğu gözetilerek:
29
Yerinde görülmeyen itirazların Tahkim Kurulu Yönetmeliğinin 13. Maddesi uyarınca
REDDİNE; ancak, sporcu hakkında FIBA Dopingle Mücadeleye Dair Kuralların 10.10.1, TBF
Disiplin Yönergesinin 32.1 ve 11.2 maddeleri uyarınca (seçilemezlik) “müsabakadan men”
cezası yerine hak mahrumiyeti cezası tayin edildiği anlaşıldığından “bir yıl hak
mahrumiyeti” cezasının “BİR YIL MÜSABAKALARDAN MEN CEZASI” olarak
değiştirilmesine, karardaki sporcuyla ilgili diğer yaptırımların aynen bırakılmasına, infazın
buna göre yerine getirilmesine;
B- E.P. Spor Kulübü hakkında:
…………………………
………………………… oy birliği ile karar verildi.
Yazımın bu kısmında bulunan, aynı doping olayına ait üç ayrı kararı burada mukayese edip,
yorumlamayacağım; (bunun için < www.sporhukuku.org.tr > sitesinde, Makaleler bölümünde
bulunan “BİR DOPİNG OLAYINDA AYNI SONUÇ – ÜÇ AYRI GEREKÇE” adlı yazıma
bakabilirsiniz.K.E.). Ancak, FIBA Disiplin Kurulu Kararı ile, bilhassa GSGM Tahkim Kurulu
kararını mukayese ettiğimizde, Anayasa Mahkemesi’nin E2006/118 – K2009/107 sayılı kararı ile
GSGM Tahkim Kurulu kararlarının kesinliğini iptal etmiş olmasının ne denli doğru ve isabetli bir
karar olduğunu vurgulamak istiyorum. Zira bu Tahkim Kurulu kararı hem esastan, hem usulden
sakat, yanlış, konu hakkında bilgisiz, meseleyi anlamamış, anlamaya da çalışmamış bir karar
olduğunu görmekteyiz. Böyle bir kararın mutlaka, mutlaka bir denetime tabi olması gerekir
görüşündeyim.
Bir an için bu GSGM Tahkim Kurulu Kararının FIBA İtiraz Kurulu tarafından verilmiş olup,
CAS’da Temyiz edilmiş olduğunu farzedelim; veya bu kararın CAS tarafından verilerek İsviçre
Federal Mahkemesi’nde temyiz edilmiş olduğunu varsayalım (Ancak bu varsayımda bulunurken,
bu iki yargısal kuruluşun da spor hukuku bilgilerini, hukuksal yetilerini kuşguya düşürmek, bu
kuruluşlara hakarette bulunmak istemediğimi vurgulayayım. Malum, eskiler “teşbihte hata
olmaz” demişler. K.E.)
Böyle bir durumda sanırım CAS FIBA Kararı için veya İsv.Fed.Mahk.si CAS kararı için
aşağıdakine benzer bir gerekçe ile iptal kararı verirdi. (İsviçre Federal Mahkemesi “TFS”
(Birinci Hukuk Dairesi) ilk kez 22 Mart 2007 tarihinde “4P.172/2006 sayılı kararı ile bir CAS
kararını bozmuştur. [Kararın tam metin Türkçe tercümesi için bakınız: Kısmet Erkiner,
Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi[ C.A.S.], 2010 değişikliklerini içeren açıklamalı İngilizce
– Türkçe mevzuatı, Genişletilmiş 2. Baskı,s.239-251]).
<< Söz konusu dava Arjantin doğumlu profesyonel bir teniscinin doping testinde pozitif
çıkması sonrasında “oyuncunun vücudunda bulunan yasaklı maddenin oyuncunun
kusurundan veya bariz hatasından girmemiş olduğunu ispatlayabilmesi halinde cezanın
kaldırılması veya düşürülmesine yönelik” yargılanması ile ilgilidir. Cezalar, A… Dopingle
Mücadele Mahkemesi tarafından karara bağlanmaktadır. Bu Mahkemenin kararları
Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) nezdinde temyiz edilebilirler. … Sporcu bu
Mahkemenin kararını CAS’da temyiz etmiştir. … Daha sonra CAS kararını TFS nezdinde
30
temyiz ederken başlıca şikayeti, CAS’ın, alması istenilen kararına yaşamsal etkisi
olabilecek bazı savlarını dinlemeyi reddederek adil yargılanma hakkının çiğnenmiş
olduğudur. Hakemlerin bilinçli olarak, söz konusu savları dikkate almadıklarını
varsayarsak, Davacının kanaatince, bunu neden yaptıklarını izah etmeleri gerekirdi. …
Davacı, ilaveten, bir alternatif olarak, spor davalarının tahkiminde adil yargılanma
hakkının, gerekçelendirilmiş karar elde etme hakkını da içerdiğini vurgulamıştır.
İçtihatlara göre adil yargılama, bir mahkemenin, ileri sürülen savları incelemede asgari
gayreti de göstermesi gerektiğini ortaya koymaktadır (ATF 126 I 97 rec. 2b). Bu görev,
içtihatlar yolu ile uluslararası tahkime (121 III 331 rec 3b sayfa 333) ve dolayisiyle
uluslararası spor tahkimine de (CAS hakkındaki 23 Mart 2005 tarihli 4P.26/2005, rec.
3.2) teşmil edilmiştir. … Gözden kaçırma veya yanlış anlamadan ötürü, tahkim
mahkemesinin bir talebi, savı, sunulmuş olan delili veya taraflardan birisince ortaya
konulan bir olguyu dikkate almada eksiği bulunursa bu hak ihlâl edilmiş olur ve alınmış
olan karar sakatlanır (ATF121 III 331 rec 3b sayfa 333). Bir tarafın görüşlerini hakemlere
beyan etme hakkı ihlâl edilmiş olur; ve bu halde, birincil savlarını onlara söyleyememiş
olmakla aynı duruma düşer ( ATF 127 III 576). Kendisini haksızlığa uğramış hisseden
tarafın temyiz başvurusunda hakemlerin dikkatsizlikleri yüzünden önemli noktaları
beyan etmesini nasıl önlemiş olduklarını kanıtlaması gerekmektedir (ATF 127 III 576
rec. 2f). Davacı ilk önce, varmış olduğu sonuçları desteklemek için usule uygun şekilde
ortaya koymuş olduğu bazı olgu, delil veya hukuk unsurlarını tahkim mahkemesinin
incelemeyi ihmal etmiş olduğunu; ikincil olarak da, bu unsurların ihtilafı etkileyecek
nitelikte olduklarını ispatlamakla yükümlüdür. Bunu da ispatlarken, itiraz ettiği kararda
bulunan dayanaklara atıfta bulunarak yapmalıdır (10 Aralık 2002 tarihli 4P.207/2002
rec.4.1 Kararı). … Söylemeye bile gerek yoktur ki, şeytani faraziyeler (probatio
diabolica) üretmenin dışında, bu ispatlama, hakemlerin neden bu unsurları
değerlendirmemiş olduklarının sebeplerine yönelik olmamalıdır. Şayet karar, ihtilafın
ana unsurlarını oluşturan hususlardan hiç bir şekilde bahsetmiyorsa, temyiz sırasında
bu ihmalin nedenlerini izah etmek hakemlere veya davalıya ait olacaktır. Bunu
yaparken, davacının iddiasının aksine, ihmal edilmiş unsurların davanın can alıcı
unsurlarından olmadığını veya şayet can alıcı idiyseler, bunların Tahkim Mahkemesi’nce
zımnen değerlendirilmiş olduklarını göstermelidirler (bunun bu şekilde değerlendirilmiş
olduğunu göstermek için, bakınız daha önce zikredilmiş olan 4P.26/2005 rec.3.3 i.f.). Bu
bağlamda belirtilmelidir ki, adil yargılanma hakkı en geniş anlamında İsviçre Anayasa
hukukunda yerini almıştır; mahkemenin sunulan delilleri inceleme asgari
mükellefiyetini yerine getirmemesi halinde ihlâl edilmiş olur (ATF 129 I 232 rec. 3.2; 26
I 97 rec.2b). Bu nedenle, hakemler, adil yargılama hakkını ihlâl etmiş olmakla itham
edilmek istemiyorlarsa, tarafların bütün savlarını, objektif olarak, herhangi bir
tutarlılıktan yoksun bile olsalar, karşıt iddiaların ileri sürülmesi sırasında, zımnen de
olsa ele almak ve incelemekle yükümlüdürler. Kaydedilmelidir ki CAS, Davacının
iddialarını özetlerken D…… hukukundan kısaca bahsetmektedir; ancak, davanın hukuki
analizi sırasında bu alternatif savları bir daha ele almamıştır. Temyiz talebini kamu
hukuku açısından ele almamaya karar vermiş olduğundan, bu davranışının nedeni
bilinmemektedir. Davalıya göre hakemlerin bu davranışının sebebi, ….. aylık men
cezasını orantılılık prensibine uygun bulurken, davanın bütün unsurlarını göz önünde
31
tutmuşlar ve bu suretle davanın alternatif savlarını da değerlendirerek zımnen
reddetmiş bulunmaktadırlar. Ancak, böyle bir sonuca kararın metnini okumak suretiyle
varmak mümkün değildir. Gerçekten, Hakemlerin vardıkları sonuçta ifade ettikleri gibi,
bu cezanın işlenmiş olan suç ile orantılı olduğunu söylemek bir şeydir; bu cezanın,
işlenmiş olan suç ile orantılı olsa bile, uygulanabilir Devlet yasasına veya Devletler arası
yasalara göre, Davacının ileri sürmüş olduğu gibi, tenis oyuncularına uygulanamaz
olduğunu ileri sürmek başka şeydir. Bu nedenle, Hakemler, en azından Davacı
tarafından ileri sürülen kuralların neden uygulanamaz olduğu kanısında olduklarını
veya A…. Dopingle Mücadele Mahkemesi tarafından yok kabul edilmiş olmadıklarını
belirtmeleri gerekirdi. Böyle davranmamış olduklarından, Davacının ileri sürmüş
olduğu gibi, onlar tarafından bir ihmalin sonucu olduğu iddiası göz ardı edilemez. Şayet
bu yok sayma kasıtlı yapılmışsa, sonuçları yine de pek farklı olmazdı; eğer bu davada
durum bu ise, Hakemler, çok kısaca da olsa (CAS Kod madde R59 parag. 1 uyarınca) bu
durumu zikretmeleri gerekirdi ki, Davacı, kararı okurken bütün savlarının, sonradan
reddedilmiş olsalar bile, dikkate alınmış olduklarından emin olabilsin. Bu
değerlendirmeler sonucunda, adil yargılanma hakkının CAS tarafından ihlâl edilmiş
olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu hakkın mutlaklığı karşısında (ATF 121 III 331 rec. 3c),
Davacı tarafından ileri sürülmüş olan alternatif savlara verilmiş olan cevaplara
bakılmaksızın, itiraz edilen karar iptal edilmiştir. >>
Sanırız, GSGM Tahkim Kurulu Kararı, İsviçre Federal Mahkemesi’nin CAS’a karşı
belirtmiş olduğu bu eleştirilerin çok daha ağırını hak etmektedir. Ve, bu nedenle de bu
Kurul kararları üzerinde yargısal bir denetimin (bize göre “usul”den) sağlanması isabetli
olurdu, görüşündeyim.
Peki, FIBA Disiplin Kurulu ve/veya GSGM Tahkim Kurulu (bu başka bir spor
federasyonumuzun ceza/disiplin kurulu veya TFF Tahkim Kurulu da olabilirdi) kötü niyetle mi,
kasden mi, birilerinin baskısı ile mi “ÖZELLİKLE DOPİNG OLAYLARINDA” böylesine
yanlış, eksik gerekçelerle karar veriyorlar. Hiç zannetmiyorum. Ve, bu kurullardaki değerli
kişileri de bundan tenzih ediyorum. Ancak konuları ve özellikle doping konusunu uluslararası
kuruluşlarda görev yapan mevkidaşları kadar bilmedikleri de maalesef kesin. Bu durumda, son
zamanlarda, hatta ondan önce de yaşanmış olan olaylar (Süreyya Ayhan, Halil Mutlu gibi)
ışığında, artık ikinci dersimizi çıkartabiliriz.
İkinci Ders:
Öncelikle kayda geçmesi gereken husus, “B” numunesinin açılışında hazır bulunan bir fen
bilimleri uzmanı bilirkişinin (sporcunun gözlemcisi – temsilcisi olarak), gerek birinci
kademe (Disiplin Kurulları), gerekse ikinci kademe (İtiraz kurulları – Tahkim Kurulları)
duruşmalarında bilimsel bilgi vererek bu organların doğru kararlar vermesine yardımcı
olacağıdır. Dolayısı
ile “Birinci Ders”te öne çıkardığım, böyle uzmanların
yetiştirilmesindeki gereklilik, (onlara, savunma veya iddia bilirkişileri olarak dinlenmeleri
32
veya kurulların resen başvurarak bilgi isteyebilmeleri için duyulan ihtiyaç nedeniyle), bir
kez daha pekişmektedir.
Esas, yukarıda yazdıklarımın ışığında çıkartılacak İKİNCİ DERS, Kurullara yazılı veya
sözlü olarak tarafların intikal ettirdikleri her şeyi incelemeleri gerektiği, red veya kabul
ederken de bu kararlarının nedenlerini çok açık yazmaları; bir bakıma Kararlarının
gerekçelerinin, Kurulun neden öyle karar verdiğinin savunmasını düzenlemesi
gerektiğidir. Kurul, bir bakıma gerekçeleri ile kararını aklamalıdır.
Bu güne kadar olduğu gibi, maalesef, “BEN YAPTIM OLDU” zihniyetini yansıtan:






< …yazılı savunması alınmıştır. Yazılı savunma kabule değer bulunmamış, ancak takdiri
hafifletici sebep olarak değerlendirilmiştir. .. >
< … alınan idrar numuneleri laboratuar analizleri sonucunda yasaklanan maddeler
bulunduğu subut bulmuştur … >
< … olayın oluş şekli gözönüne alınarak haklarında takdiri hafifletici sebep
uygulanmamıştır …>
< … yapılan itiraz yerinde görülmediğinden istemin reddine, kararın onaylanmasına …>
< … yerinde görülmeyen itirazların Tahkim Kurulu Yönetmeliğinin 13. Maddesi
uyarınca reddine ….>
< … Kurulumuzu tatmin edecek şekilde ispat edememiş …. Beyanlarını destekleyecek
kanıtları Kurulumuza sunamamıştır … >
cümleleri ile ifade edilen GEREKÇEDEN YOKSUN kararlar verilmemelidir. Yani ,diğer
bir deyişle:






NEDEN savunma kabule değer bulunmamıştır.
Bulunmuş olan yasaklı maddeler NELERDİR.
NEDEN takdiri hafifletici sebep uygulanmamıştır.
NEDEN yapılan itiraz yerinde görülmemiştir.
NEDEN Kurulu tatmin edecek şekilde ispatlanamamıştır.
……………
Bu nedenler de yasak savar gibi değil, bir üstünlük edası içerisinde değil, tatmin edici, ikna
edici, bilimsel, yansız, abartısız olmalıdır. Bir bakıma Kurul gerekçe olarak, verdiği
kararın savunmasını yazmalıdır. Kurul, önünde iddia edilen veya savunulan hususların
nasıl iddia edilir veya savunulursa geçerli olacağını da göstermelidir. Bir bakıma, “Türk
Spor Hukuku”nu, CAS’ın “lex sportiva” için yaptığı gibi, oluşturmaya katkıda
bulunmalıdır.
Kararlarda, bilirkişi raporlarında, beyanlarda, hukuki hiç bir şey ifade etmeyen:
“SKANDAL – REZALET” gibi abartılı, magazinsel sözcüklerin kullanılmasından da
kaçınılmalıdır.
33
Bütün bunların olabilmesi için de gerek savunma mevkii , gerek iddia mevkii, gerek karar
verici disiplin kurulları, gerek üst merci konumundaki itiraz kurullarında yer alan değerli
hukukçuların, mesleki değerleri ve sair ünvanları ne olursa olsun, MUTLAKA –
MUTLAKA spor hukukunda uzman, her kurulda da en az bir kişinin DOPİNG
konusunda uzman, önceleri sertifika eğitimi almış, yüksek lisans yapmış, giderek doktora
sahibi olmaları bana göre elzemdir. Aksi takdirde verilen bütün doping kararları ya
“TESADÜFEN DOĞRU OLURLAR” veya ilgili uluslararası federasyon, WADA, yerine
göre CAS tarafından İTİRAZ EDİLİRLER, İTİRAZEN İNCELENİRLER, yerine göre
GEÇERSİZ KILINIRLAR, kararı alan mercie İADE EDİLİRLER veya yerlerine başka
KARARLAR İKAME EDİLİR.
Bütün bunların başımıza gelmesini istemiyorsak bu alanda UZMANLAR
YETİŞTİRMELİYİZ. (Peki, hiç mi uzmanımız yok. Sadece ben, yurt dışında spor hukukunun
belli bir alanında yüksek lisans yapmış en az bir duzine genç tanıyorum. Bunların içerisinde
Fransa’da Doping üzerine hukuk doktorası yapmış, doktora tezi Fransızca olarak basılmış
vatandaşımız dahi var. Ancak, biz onlardan hiç mi hiç istifade etmeyi düşünmemişiz. K.E.)
İkinci Derse HAMİŞ:
Zannedilmesin ki federasyonların Disiplin Kurulları ve GSGM Tahkim Kurulu kararlarında
gerekçe eksikliği olduğu yönündeki eleştirilerimiz, verilen kararların sanık veya başvuru sahibi
(davacı) durumundaki sporcuların aleyhine olmasından ileri gelmektedir. Aynı eleştiriyi, sporcu
lehine kararlarda da gerekçe eksikliği ve/veya başvuruda, taleplerin bir kısmının
görmezden gelinmiş olması halinde de yapmaktayım. Bu duruma örnek olarak aşağıda GSGM
Tahkim Kurulu’nun çok yeni bir kararını vermek istiyorum.
Olayın anlatımı:
 Sporcu 2010 Kırkpınar Yağlı Pehlivan Güreşleri sırasında Büyükorta Boy’da 1.
olduğu için doping kontroluna alınmış ve alınan idrar numunesi analizinde (A)
numunesi yasaklı “STANOZOL” maddesine pozitif çıkmıştır.
 Türkiye Güreş Federasyonu 15.07.2010 tarih ve TGF/2126 sayılı yazısı ile
durumu Sporcuya bildirmiş ve 15.07.2010 tarihinden itibaren spora katılmasını
askıya alınmış olduğu da kendisine aynı yazı ile tebliğ etmiştir. Aynı zamanda
sporcuya (B) numunesini açtırma talebinde bulunma hakkı da bildirilmiştir.
 Sporcunun numune vermiş olduğu yarışma ulusal bir yarışma olup, üstelik
geleneksel bir spor dalındadır; A numunesinin analizi Türkiye Doping Kontrol
Merkezi tarafından yapılmıştır. Kural olarak, B numunesinin açılma ve analizi de
aynı Laboratuarda yapılacak iken Sporcu, TGF tarafından yazılı olarak FILA’ya
yönlendirilmiştir. B numunesi daha açılmamış iken, dolayısı ile B numunesinin
negatif çıkma, yani dosyanın işlemsiz kapatılma ihtimali mevcutken; Sporcu, TGF
tarafından FILA’ya savunma göndermeye, 1000. İsviçre Frankı gibi önemli bir
meblağ da yatırmaya davet edilmiştir
34

Oysa TGF Genel Sekreterliğinin sporcuya yol göstermesi, esas yetkili iç hukuk
yollarının neler olduğunu belirtmesi gerekirken (TGF Disiplin Kurulu ve
sonrasında GSGM Tahkim Kurulu’na), yanlış ve olmayan bir prosedüre itilmek
istenmiştir.
GSGM Tahkim Kurulu’na başvuruda istemler:
Bu durum karşısında Sporcu Vekili, GSGM Tahkim Kurulu’na baş vurmuş, gerekli başvuru
harcını yatırmış ve dilekçesinde aşağıdaki hususlarda GSGM Tahkim Kurulu’nun karar
vermesini talep etmiştir:
1. Olayımızda, Türkiye Güreş Federasyonu (TGF)
ile Uluslararası Güreş
Federasyonu (FILA) arasında, hangi kuruluşun disiplin organlarının öncelikle
bakmaya yetkili olduklarının karara bağlanmasını;
2. TGF’nin çeşitli yazıları arasındaki, cezanın başlama tarihi çelişkisinde geçerli
tarihin tespiti ile bu karışıklığın giderilmesini;
3. Sporcunun, samimiyet ve dürüstlükle, vücuduna giren yasaklı maddenin nasıl
girmiş olduğunu açıklamasının, cezanın hafifletici sebebi olarak incelenmesini ve
gerekçeli karara bağlanmasını;
4. Sporcunun, almış olduğu varsayılan maddeyi kimin verdiğini açıklamasının
hafifletici sebep olarak değerlendirilmesini;
5. Nihayet, sporcuya eğer bir ceza verilecekse, bunun ulusal yetkili kurullarımızca
hür iradeleri, hukuki takdirleri, adalet ve hakkaniyetle, tatminkar gerekçelere
dayandırılarak verilmesini, ……..
GSGM Tahkim Kurulu’nun Kararı:
Sporcu Vekili’nin bütün bu taleplerine karşılık GSGM Tahkim Kurulu, sporcu lehine, ancak
hukuken boşluklara dolu bir karar vermiştir.
GSGM TAHKİM KURULU E 2010/160 – K 2011/033 - Tarih 18/02/2011 Kararı:
……………………
İTİRAZ KONUSU:
(F.S.M.A.)………………….dan alınan idrar numunesi ………………. Analizinde “Stanozol” isimli
maddenin pozitif çıkması nedeniyle TGF Disiplin Kurulu’nun 29.09.2010 tarih ve 2010/08 sayılı
kararı ve Uluslararası Güreş Birliği (FILA) nin vermiş olduğu 2 (iki)yıl süreyle yarışmalardan men
cezası ile ilgili olarak:
35





Türkiye Güreş Federasyonu (TGF) ile Uluslararası Güreş Federasyonu (FILA) arasında,
hangi kuruluşun disiplin organlarının öncelikle bakmaya yetkili olduklarının karara
bağlanması;
TGF’nin çeşitli yazıları arasındaki, cezanın başlama tarihi çelişkisinde geçerli tarihin tespiti
ile bu karışıklığın giderilmesi;
Sporcunun samimiyet ve dürüstlükle vücuduna giren yasaklı maddenin nasıl girmiş
olduğunu açıklamasının, cezanın hafifletici sebebi olarak incelenmesini ve gerekçli karara
bağlanmasını;
Sporcunun, almış olduğu varsayılan maddeyi kimin verdiğini açıklamasının hafifletici
sebep olarak değerlendirilmesini,
Yargılama giderleri ve avukatlık ücretlerinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar
verilmesi talepleri ………… incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
……………………….
………………………. FILA Genel Sekreterliği’nin ……………… yazılarında bildirilen FILA Spor Yargı
Kurulu kararının temini, olayın FILA Yargı Kuruluna ne şekilde ulaştığının araştırılmasından sonra,
sporcunun savunması değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik
soruşturma ile ve uygulama maddesi de gösterilmeden yazılı şekilde disiplin cezası tayini
mevzuat hükümlerine aykırı olup, bu nadenlerle yerinde görülen itirazın Tahkim Kurulu
Yönetmeliğinin 13. Maddesi uyarınca KABULÜNE, TGF Disiplin Kurulunun ….. tarih ….. sayılı
kararının KALDIRILMASINA, ………… uyarınca başvuru ücretinin İADESİNE …. …..Karar verildi.
Sporcuyu tamamen aklayan bir karar; ancak, bana göre, hukuken eksikliklerle dolu bir
karar. Şöyle ki:





TGF ile FILA arasındaki yetki ihtilafını çözmemiştir.
Cezanın başlama tarihleri arasındaki çelişkiyi çözmemiştir.
Sporcunun, yasaklı maddenin vücuduna nasıl girdiği hakkındaki açıklamalarını yeterli
görüp görmediğini değerlendirip, açıklamamıştır.
Sporcunun, almış olduğu varsayılan maddeyi kimin verdiği yolundaki açıklamalarının
yeterli, geçerli olup olmadığını değerlendirmemiştir.
Yargılama giderinin (başvuru ücreti) iadesine karar verirken, Avukatlık ücreti konusunda
bir karar vermemiştir.
Yani özetle, GSGM Tahkim Kurulu bu kararında da hukuk inşa etmemiş, spor hukukuna
içtihat verme fırsatını kullanmamış, sporcunun cezasını “usulden” eksik karar verilmiş
olduğu gereçesiyle tamanen kaldırmıştır. Ancak biz yine de GSGM Tahkim Kurulu’nun bu
kararını da eksik, “inşai” gerekçelerden yoksun, yazılmış olarak niteliyorum.
***
36
3. WADA (Dünya Anti-Doping Ajansı)
Yapmış olduğum incelemede WADA’nın kilit rolü ve önemi bulunmaktadır. Zira Analiz
Laboratuarının çalışma standartlarını belirleyen, Laboratuara Akreditasyonunu veren,
uygulanacak usul ve esasları saptayan, doping suçunun işleniş eylemlerini tanımlayan, ceza
nitelik ve oranlarını saptayan, dopingin maddi unsurunu oluşturan yasaklı madde ve
yöntemleri her yıl saptayan hep WADA’dır. WADA bunları yaparken üç önemli Kuruluştan
destek almaktadır. Bunlaran ikisi spor dışı kuruluşlar: Avrupa Konseyi ve UNESCO,
üçüncüsü ise spor piramidinin tepesi IOC’dir. (Burada, yukarıda belirtmiş olduğum
hususların detayına girmeyeceğim. Okur, bu bilgileri 2006’da yayınlamış olduğum
“HUKUK BOYUTUNDA DOPİNG” adlı kitabımda geniş şekilde bulabilecektir.)
Burada doğrudan WADA’nın konumuza etkili hususlarına değineceğim.
1. Dünyada dopingle mücadelenin yönetim belgesi olarak algılanan WADA Kod, 2009
yılı itibariyle Dünya genelinde 630 kuruluş tarafından imzalanmıştır (Bu satırları
yazdığım tarihte [Mart 2011] 2010 verileri henüz yayınlanmamıştı). Ayrıca 128
Devlet (Dünya nüfusunun % 90’ını oluşturan) 2009 itibariyle, UNESCO Uluslararası
Dopingle Mücadele Konvansiyonu’nu onaylamıştır. Günümüzde (2009) 80 Hükümet
bağımsız Dopingle Mücadele Teşkilatlarını (NADO) kurmuşlardır. Bunlar da ayrıca
15 Bölgesel Dopingle Mücadele Teşkilatı kurmuşlardır. Bu suretle, halen 122 ülkede
etkin dopingle mücadele programları uygulanmaktadır.
2. 2009 yılında Dünyada 270.00’den fazla doping kontrol numunesi analiz edilmiştir.
Bu analizleri harmonize etmek amacı ile ADAMS (WADA Anti Doping Yönetim
Sistemi) oluşturulmuştur. WADA 2009’da “Dopingden Arındırılmış Spor Birimi’nin
kuruluşuna katkıda bulunmuştur: Kısa adı “Sport Accord” olan bu kuruluş eski
“Uluslararası Spor Federasyonları Genel Kurulu”nun yerine ikame olmuştur. 2010
yılında WADA, “Uluslararası İlaç Üreticileri Dernekleri Federasyonu” (IFPMA) ile
bir işbirliği sözleşmesi imzalamıştır. Yani, kısaca ifade etmem gerekirse dopingle
mücadele her geçen gün daha teşkilatlanmış hale gelmektedir.
3. 2009 yılı itibariyle 80 Hükümet bağımsız dopingle mücadele teşkilatları
kurmuşlardır. Bunlar da 15 Bölgesel Dopingle Mücadele Teşkilatı (RADO) kurmuş
oldukarını yukarıda da ifade etmiştim. Bunlar aracılığı ile de 122 Ülkede WADA
Kodu ile uyumlu dopingle mücadele programları sürdürülmektedir. Bu 15
RADO’nun 6’sı Afrika kıtasında, 4’ü Asya kıtasında, 2’si Amerika kıtasında, 1’i
Okyanusya ve 1’i de Avrupa’dadır (sayının 15’i tutmaması benim değil WADA
verilerinin yanlışlığıdır K.E.). Bu RADO’ların bizi ilgilendirenlerini daha yakından
incelemek istiyorum. Nedenini de incelemenin sonunda belirteceğim.
37
ı) Doğu Avrupa RADO’suna üye Devletler:
Arnavutluk, Ermenistan,
Azerbaycan, Belarus, Bosna – Hersek, Gürcistan, Makedonya, Moldova, Rusya,
Sırbistan, Ukrayna. RADO Merkezi: Minsk – Ukrayna’dadır. Sadece Moskova –
Rusya’da akredite Laboratuar bulunmaktadır ve 2009 yılında 16.176 analiz
yapmıştır.
ıı) Körfez Ülkeleri ve Yemen RADO’suna üye Devletler: Bahreyn, Kuveyt,
Umman, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen. Merkezi:
Kuveyt’tedir. Bölgesel Laboratuarı yoktur.
.ııı) Batı Asya RADO’suna üye devletler: Irak, Ürdün, Lübnan, Filistin, Suriye.
Merkezi: Amman – Ürdün’dedir. Bölgesel Laboratuarı yoktur.
ıv) Orta Asya RADO’suna üye Devletler: Afganistan, Iran, Kazakistan,
Kırgızistan, Moğolistan, Pakistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan.
Merkezi: Tahran – Iran’dadır. Almaty- Kazakistan 2010 yılında Laboratuarına
akreditasyon almıştır; ancak analiz istatistikleri henüz yayınlanmamıştır (Bu arada,
Temmuz 2010’da Penang- Malezya Laboratuarı’nın akreditasyonu WADA
tarafından iptal edilmiş olduğundan Dünya genelinde Akredite Laboratuar sayısı
olan “35” değişmemiştir.)
v) Afrika I. Bölge RADO’suna üye Devletler: Cezayir, Libya, Fas, Tunus.
Merkezi: El Menzah – Tunus’dadır. Bölgesel Laboratuarı da Tunus’da olup 2009
yılında 2.491 analiz yapmıştır. ( Tunus Laboratuarından çok daha eski
akreditasyonu bulunan Türkiye/Ankara “TDKM” aynı yıl 2.298 analiz
yapabilmıştır).
vı) Afrika V. Bölge RADO’suna üye Devletler: Burundi, Mısır, Eritre, Etyopya,
Kenya, Sudan, Tanzanya, Uganda. Merkezi: Nairobi – Kenya’dadır. Bölgesel
Laboratuarı yoktur.
Görüldüğü gibi Türkiye’nin komşusu veya özel ilişkiler sürdürdüğü Devletler
Dopingle Mücadelede grup grup örgütlenmiş durumdalar. Türkiye, Bölgesel güç
olma siyasetinde sadece ekonomik ve siyasal alanda değil, her konuda mevcudiyetini
ve etkisini hissettirmelidir. Buna spor da dahildir. Ancak sporu sadece yarışmak ve
yarışma etkinlikerini organize etmek olarak algılamak yanlış ve eksik olur. Dopingle
mücadele sporun önemli etkinlik ve işbirliği alanlarından birisidir. Türkiye bu alanda
yoktur. Zira NADO’su (Dopingle Mücadele Teşkilatı =TADA’sı) yoktur. Bu alanda
faaliyet programlayamamakta ve üretememektedir.
Yıllardan beri TADA (Türkiye Anti-Doping Ajansı)’nın kurulabilmesini sağlayacak
kanun tasarı taslağı GSGM – Hükümet – TBMM arasında gidip gelmekte bir türlü
Kanunlaşamamaktadır. Bunun nedeni de maalesef birkaç kişinin engelleyici
çalışmalarıdır. Bu kişiler de bu engelleyici kulislerini iki gerekçe ile yapmaktadırlar:
1) Yasalaşacaksa bizim hazırlamış olduğumuz Tasası yasalaşmalıdır. 2) Kurulacak
olan TADA’nın yönetimi bize verilmelidir. NEDEN ve NEDEN ?. Biz bu şekilde
kendi kendimizi engellerken, bu konuyu bir bilgi daha vererek kapatmak istiyorum:
38
WADA’nın 15 kişilik Yönetim Kurulunda bir Mısırlı: Sn.“Rania Amr ELWANI”
ve bir Cezayir’li: Sn.“Mustafa LARFADUI” üye bulunmaktadır. Bu iki kişi aynı
zamanda WADA’nın 45 kişilik Vakıf Mütevelli Heyeti’nin de üyesidirler…..
Peki. Türkiye buralarda, yani WADA’da ve genel olarak dopingle mücadelenin
teşkilatlanmasında kendisine daha etkin ve yetkin mevkiler ve roller talep edebilmek
hakkına sahip midir. Bana göre, gerekli teşkilatlanmasını kurduğunda: EVET.
4. EVET. Zira, WADA’nın 2009 bütçesi % 50 IOC tarafından, diğer %50’si de
Devletler tarafındn yıllık ödemesi şeklinde finanse edilmektedir. Bu bağlamda
(verileri yayınlanmış son yıl olan) 2009 itibariyle WADA bütçesi 24.905.824 ABD $
olup, bunun yarısı olan “12.452.912 ABD $” IOC , diğer yarısını “12.452.912 ABD
$” devletler karşılamışlardır. Bu ödemeler de kıtalara göre şöyle dağıtılmıştır:
 Afrika kıtası:
62.265 $
 Amerika kıtası:
3.611.344 $
 Asya kıtası:
2.547.866 $
 Avrupa kıtası:
5.915.133 $
 Okyanusya:
316.304 $
Avrupa kıtası Devletlerinin ödemiş oldukları yıllık katkıların içerisinde Türkiye’nin
payı (nüfus ve milli gelirinden ötürü) en yüksek ödentilerden birisini oluşturmaktadır.
Son yıllarda bu ödentinin tam miktarına ulaşamadım, ancak yetkililer bunu yıllık
150.000 ile 200.000 $ arasında olduğunu ifade ettiler. (Doğru olması gerekir; zira,
kesin rakkamlarına sahip olduğum 2002’de 119.034 $ ve 2003’de 145.140 $ Türkiye
yıllık katkı ödemişti [ 2002’de WADA bütçesi 17 milyon ve 2003’de ise 20.235.000
$ idi]) Bu suretle Türkiye, tek başına, tüm Afrika kıtası üyelerinin (ki içlerinde
Güney Afrika Cumhuriyeti, Mısır, Tunus da vardır) toplam ödediklerinin en az üç
katı fazla, Okyanusya’nın (ki içlerinde Avustralya [WADA Başkanı’nın ülkesi] ve
Yeni Zellanda gibi ülkeler de vardır) ödediğinin 2/3 kadar yıllık ödemektedir.
Ve bu güne kadar Türkiye WADA’dan gerek maddi (proje finansmanı) gerekse
manevi ( sıfat ve görevler) kayda değer hiç bir şey almamıştır. ZİRA, BİR ŞEY
DE İSTEMESİNİ BİLMEMİŞTİR. Ancak WADA’ya mutlak haksızlık da
etmeyelim. (!) Bize tamamen ilgisiz kalmamış; zaman zaman sporcularımıza cezalar,
Laboratuar’ımıza geçici faaliyetini durdurma tedbiri gibi can acıtıcı tepkiler de
vermiştir. (!).
Türkiye WADA’dan bu güne kadar hatırı sayılır bir proje finansmanı veya Dopingle
Mücadelesini geliştirecek katkı almadı, dedim.(Sadece küçük bir projesini WADA’ya
sunmuş olduğun dair duyumlarım oldu; ancak ne TDKM, ne de WADA sitelerinde bu
konunun izine rastlayamadım) Oysa sadece 2009’da WADA, 5 kıtada 22 ülkeden
finansman isteyen 88 proje başvurusu aldı ve bunların 34’ü WADA tarafından uygun
bulunarak 6.5 milyon $’lık bir finansman elde ettiler. Bu meblağ WADA yıllık
bütçesinin yaklaşık %65’ini oluşturmaktadır. WADA 2001’den 2009’a, bilimsel
araştırmaların finanmanına 50 milyon $ ödemiştir.
39
Yukarıda, Almaty – Kazakistan’da yeni bir Laboratuar’ın açılmış olduğunu
belirtmiştim. Halen üç yeni Laboratuar: Buenos Aires (Arjantin), Doha (Katar) ve
Mexico (Meksika) Akreditasyon almak için çalışmalarını sürdürmaktedirler.
Çıkartılacak Dersleri vurgularken, Türkiye’nin doping bilirkişiliği için fen bilimleri
uzmanlarına ihtiyacını israrla vurgulamış ve bunu kısa vadede sağlamanın, uzun
vadede yetiştirmenin bir adresini, WADA ile işbirliği olarak göstermiştim. Şimdi,
bunun için bir başka imkândan da bahsetmek istiyorum: “Dopingle Mücadele
Biliminsanları Dünya Derneği – WORLD ASSOCİATİON OF ANTİ-DOPİNG
SCIENTISTS [WAADS], eski (2009) Başkani Dr. Günter Gmeiner (aynı zamanda
Avusturya’nın Seibersdorf Laboratuarı Başkanı). Şimdiki (2011) Başkanı, Costas
Georgakopoulos, (aynı zamanda Yunanistan’nın Atina Laboratuarı Başkanı). <Bilgi
ve insan kaynağı için temas kurulmasını sağlık veririm.K.E.>
5. Yukarıda yeni akredite olmuş ve olmayı bekleyen Laboratuarlardan bahsederken, bir
miktar bu akreditasyon sisteminden bahsetmek istiyorum. Özellikle, bizim için güncel
olan akreditasyonunu muhafaza edebilme usulünden bazı noktaları belirtmek
istiyorum:
 WADA Akredite Laboratuarları her yıl 3 takım 6’lı kör numune analiz
ederler. Bu numuneleri WADA Laboratuara gönderir, bulguları WADA
tarafından bilinmektedir. Laboratuarın doğru bulgulama yetenek ve bilgisi
bu suretle sürekli olarak kontrol edilmektedir.
 Laboratuarın, “Laboratuar Uluslararası Standardı”na uygun hareket
etmemesi durumunda, verilen sürede düzeltmesi istenir. Bazı çok ciddi ve
nadir durumlarda WADA akreditasyonu iptal edebilir.
6. Bu yazımın birçok yerinde Laboratuarların proje üretmelerinden, bu projelerinin
finansmanına WADA’nın katkıda bulunmasından bahsettim. Bu araştırmaların ne
nitelikte olduklarını da kısaca belirtmek istiyorum: Bir Anti-Doping Akredite
Laboratuarı’nın araştırmaları yeni bulgulama metodları geliştirmeye yöneliktir. Bu
amaçla önce, her ilacın farmakolojisini anlamaları gerekir (nasıl çalışıyor),
farmakodinamiği nasıldır (vücuda ne yapıyor), farmakokinetiği nasıldır (vücut onunla ne
yapıyor, vücutta ne süre kalabiliyor v.s.). Bu bilgilerle Laboratuar, maddeden maddeye
değişen bulgulama yöntemleri geliştirebilmektedir. Özellikle vucudun ürettiği maddeler
(endojen) ile, vücuda dışarıdan uygulanan maddeler (ekzojen). Bu çalışmalar, uzun
zaman, geniş bir deneyim ve çok yüksek seviyede bilgi gerektirmektedir. Dolayisi ile bir
Laboratuarı kapatmaya kalkarken (kapatılmasını sağlık verirken) bilim adına
nelerin imha edildiğini çok iyi düşünmek ve fayda – zarar hesabını çok titiz bir
şekilde yapmak gerekir:
TÜRKİYE DOPİNG KONTROL MERKEZİNDE DEVAM EDEN PROJELER
Doping Maddeleri İçeriği Açısından Beslenme Ürünlerinin Gaz Kromatografisi Kütle
Spektrometrisi (GC-MS) ile Analizi, Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Fonu,
(07A8006001), Başlama Yılı: 2007.
40
Benzodiazepinlerin Okçularda İnce Motor Ayar ve Performans Üzerine Etkileri, Dünya
Anti-Doping Ajansı (WADA) Araştırma desteği (08D01EE), Başlama Yılı: 2008.
Kapatma kararı alınırsa, bu projeler ne olur. Bu bilim insanlarımızın emeklerine yazık olmaz mı.
Konuları, tek boyutlu düşünmekten vaz geçelim….
4.
Akredite Laboratuarlar analiz istatistik bilgileri:
Bütün bu bilgilerin ışığında, biraz da WADA Akredite Laboratuarların yapmış oldukları
Doping Kontrol numune analizleri hakkında (Bu arada Ankara TDKM hakkında da) istatistik
bilgileri vermek istiyorum:
2009 yılında Akredite Laboratuarların tespit etmiş oldukları “zıt
analitik bulgular*” (pozitif sonuçlar) ve “atipik bulgular**”:
(*) Zıt Analitik Bulgu (AAF), takibe uğramış veya cezalandırılmış Doping suçu ile
karıştırılmamalıdır. Zıt Analitik Bulgu (pozitif sonuç) WADA Kod’da, “bir
numunede yasaklı bir maddenin veya metabolitlerinin veya belirleyicilerinin
belirlenmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Burada tespit edilen sayılar,
cezalandırılmış olay sayısı ile aynı olmayabilir; zira, Tedavi Amaçlı Kullanım
İstisnası’ndan yararlanan vakalar da bu sayıda gözükmektedir. Ki bunlar, bilindiği
gibi, usulüne uygun TAKİ sunulduğunda, takipten düşürülürler.
(**) Atipik Bulgu (ATF), takibe uğramış veya cezalandırılmış Doping suçu ile
karıştırılmamalıdır. WADA Kod’da belirtildiği üzere, bir analiz sonucunun “Zıt
Analitik Bulgu” olarak nitelenmesinden önce, daha derinlemesine araştırmalar
gerektiren durumlar için verilen addır.
WADA için2009 yılı




Toplam analiz sayısı: 277.928
Pozitif sonuç (AAF)
3.091 (%1.11),
Atipik bulgu (ATF)
2.519 (%0.91) =
Toplam (AAF + ATF) 5.610 (%2.02)
Ankara Laboratuarı (TDKM) Akreditasyonunu almış olduğu 2004 yılından günümüze:
2004 /1508, 2005 / 2416, 2006 /3760, 2007 /3430, 2008 / 3219 analiz yapmıştır.
Bunlardan verileri yayınlanmış son yıla biraz daha teferruatlı bakarsak:
Ankara (TDKM)nin 2009 yılı analiz verileri:
 Toplam analiz sayısı : 2.298
 Pozitif sonuç (AAF) :
14 (%0.61)
41
 Atipik bulgu (ATF) :
 Toplam (AAF + ATF):
- 14 (%0.61)
2009 yılında bulunmuş olan yasaklı maddeler,
 Toplam : 5.084













S1.
S8.
S6.
S3.
S5.
S9.
S2.
Anabolik maddeler
3,297
Kannabinoidler
399
Uyarıcılar
325
Beta-2 Agonistler
303
İdrar sökücüler ve diğer maskeleyici m. 273
Glukokortikosteroidler
265
Peptid Hormonlar , Büyüme Faktörleri
ve ilişkili maddeler
100
S4. Hormone Antagonistleri ve Modülatörleri 50
P2. Beta-Blokerler
38
S7. Narkotikler
24
M2. Kimyasalve fiziksel Müdahale
5
P2. Alkol
5
M1. Oksijen Transferinin Artırılması
-
Bu Tabloda görüleceği üzere S6 Uyarıcılar, 5.084
olarak %6.4’ünü oluşturmaktadır.
64.9%
7.8%
6.4%
6.0%
5.4%
5.2%
2.0%
1.0%
0.7%
0.5%
0.1%
0.1%
0.0%
toplam pozitif vakada 325 adet
Environ 3 3S6. UYARICILAR:
Cocaine
Ephedrine
Methylphenidate
Methylhexaneamine (dimethylpentylamine)
Amphetamine
Cathine
Sibutramine
Mephentermine
Isometheptene
Methamphetamine (D-)
4-phenylpiracetam (carphedon)
Modafinil
D-Amphetamine
Heptaminol
Oxilofrine
Phentermine
Parahydroxyamphetamine
Nikethamide
Fenproporex
Levmetamphetamine
Norfenfluramine
60
44
31
31
27
15
11
11
9
9
8
8
8
8
6
6
4
4
3
3
2
%18.5
%13.5
% 9.5
% 9.5
% 8.3
% 4.6
% 3.4
% 3.4
% 2.8
% 2.8
% 2.5
% 2.5
% 2.5
% 2.5
% 1.8
% 1.8
% 1.2
% 1.2
% 0.9
% 0.9
% 0.6
42
Fenetylline
Octopamine
Phenmetrazine
Methylenedioxymethamphetamine
Tuaminoheptane
Methylephedrine
Strychnine
Pholedrine
Pemoline
Amfrepamone
Bromantan
Methylenedioxyamphetamine
Benzylpiperazine
other
TOPLAM
2
2
2
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
325
% 0.6
%0.6
% 0.6
%0.3
%0.3
% 0.3
% 0.3
% 0.3
% 0.3
% 0.3
% 0.3
% 0.3
% 0.3
%0.3
Diğer bir ifade ile, bu çalışmamızın “kahramanı” olan [MODAFINIL] 325 pozitif
Uyarıcı kullanımında 8 olay ile Dünya genelinde % 2.5 (binde 25)
Bütün pozitif maddelere nazaran ise, toplam 5024 pozitif bulguda 8 olay ile
(binde 1.6)sını oluşturmuştur.
% 0.16
Doping testlerinde, şimdiye kadar
bu kadar az rastlanan bir maddenin
tanımlanmasında Ankara Laboratuarının bir anda 4 ayrı sporcuda aynı maddeyi teşhis
etmiş olduğunu sanması, “nedretin” verdiği bir deneyimsizlik olarak nitelenmelidir,
kanaatını taşımaktayım. Ancak, diğer bir bakış açısı ile de bu durum, bir o kadar da
dikkat çekmiş olmalıydı, görüşündeyim.
Üçüncü Ders :
Türkiye, dopingle mücaadelede iyi niyetli , samimi, arzulu, ancak bir o kadar da bilgisiz
gözükmektedir. Doping olaylarına duygusal ve magazinsel şekilde yaklaşmaktadır. Bu
konuyu ileride daha geniş şekilde irdeleyip yanlışlarımızı vurgulayacağım.
WADA ile ilişkilerinde çekingen davranmakta, bir partöner gibi hareket etmemekte,
bunu nasıl yapacağını bilememektedir. Dünya dopingle mücadele etkinliklerine çoklukla
katılmamakta, katıldıklarında da tamamen pasif izleyici konumunda kalmaktadır.
Yetkili merciler TADA’nın kurulmamasının sakıncalarını hâlâ anlayabilmiş değillerdir.
Ülkenin dopingle mücadelesi sadece bir analiz laboratuarına sahip olmakla yapılamaz.
TADA kurulmalı ve daha fazlaa zaman kaybetmeksizin de bir RADO’ya ( muhtemelen
Doğu Avrupa RADO’suna) üye olunmalıdır.
Yaşanmış olan “Taurasi” olayında, bulgulandığı sanılan “Modafinil” yasaklı
maddesinin, 2009 analizlerinde, Dünya genelinde sadece 8 vak’a ile sınırlı olduğunu
yukarıda, WADA’nın resmi istatistik verilerinden alıntı yaparak ortaya koydum.
TDKM, bu 8 vak’anın Analiz Dokümanlarını WADA’dan temin etmeli ve kendi, geri
43
çekmiş olduğu 4 analiz prosedür ve sonuçları ile karşılaştırmalı, gerekirse, bunlardan
yararlanarak WADA’ya karşı savunmasını hazırlamalıdır.
“UNUTULMAMALIDIR Kİ KENDİSİNİ SAVUNAMAYAN GAYRİYİ HİÇ
SAVUNAMAZ. Bu konuda WADA’ya karşı bir teslimiyeti, ben kişisel olarak katiyen
kabul etmiyorum.
***
4. WADA’nın doping cezalarını izleme yetkisi:
WADA Kod’un yürürlüğe girmiş olduğu 2004 yılından beri ulusal ve uluslararası federasyonların
iç hukuk veya uluslararası hukuk organları ve CAS, WADA Kod’un birçok hükmüne dayanarak
kararlar vermişlerdir. WADA bu kararlar üzerinde, Kod’unun uygulanışı açısından izleme ve
itiraz hakkını kullanmış ve bu bağlamda CAS’da davalar açmıştır.
Bazı çevrelerce sanılanın aksine WADA’nın, her hangi bir ulusal veya uluslararası disiplin
merciinin kararını re’sen değiştirme yetkisi olmayıp; sadece izleme ve CAS’da dava açmak
suretiyle böyle bir karara müdahil olma imkânı bulunmaktadır.
Bu şekilde, örnek vermemiz gerekirse, WADA 2009 yılında dünyada verilmiş 913 doping kararını
gözden geçirmiş ve bunlardan 23’ü için CAS’da dava açmıştır. Bu 23 davadan:
 10’u henüz (2009’da) sonuçlanmamıştır;
 4’ü CAS tarafından onaylanmıştır;
 2’si CAS tarafından kısmen onaylanmıştır;
 3’ü CAS tarafından iptal edilmiştir;
 1’i ulusal federasyon tarafından iptal edilmiştir;
 3’ ulusal temiz merciinde halen derdesttir;
 1 ulusal itiraz kabul edilmiştir.
(Bir kez daha WADA tarafıdaan verilen toplu rakam (23) ile dökümü arasındaki tutarsızlık,
benden değil WADA verilerinden ileri gelmektedir. K.E.)
WADA, uluslararası ve ulusal seviyedeki doping kararlarına aşağıdaki WADA Kod (Kod
sözcüğü aşağıdaki tercümedeYASA olarak benimsenmiştir.K.E.) hükümleri çerçevesinde itirazda
bulunabilir:
MADDE 13 : İTİRAZLAR
13.1 İtiraza Tabi Kararlar
Yasa altında verilen kararlara veya Yasaya uygun olarak adapte edilmiş kurallara 13.2’den
13.4. maddelere kadar açıklanan şekilde itiraz edilebilir. Bu gibi kararlar, itiraz hali devam
ederken temyiz mahkemesi aksine karar beyan etmedikçe yürürlükte kalacaktır. İtiraz
başlamadan önce, Anti-Doping Kurumunun kurallarında mevcut olan herhangi bir karar
gözden geçirme işlemi Madde 13.2.2’de ortaya koyulan prensipleri karşılaması şartıyla
gerçekleştirilmelidir (Madde 13.1.1’de sağlanan hariç).
44
13.1.1 WADA İç/Dahili Çarelere Gerek Duymaz.
WADA’nın Madde 13 altında itiraz hakkı varsa ve hiçbir Taraf nihai karara Anti Doping
Kurumunun işlem sürecinde itiraz etmediyse, WADA bu kararı Anti- Doping Kurumunun
işlem sürecinde diğer çarelere başvurmadan doğrudan CAS’a götürebilir.
[Açıklama 13.1.1Anti Doping Kurumu işlem sürecinin son safhasından önce karar
verilmiş ise (mesela ilk duruşma) ve hiçbir taraf kararı bir üst kurula (mesela İdari
Kurula) itiraz etmemiş ise, WADA kalan safhaları geçerek doğrudan CAS’a itirazda
bulunabilir.]
13.2. Anti-Doping Kural İhlalleri, Sonuçları ve Geçici Uzaklaştırmalara İlişkin Kararlara
İtirazlar
Aşağıdaki kararlara sadece madde 13.2 uyarınca itiraz edilebilir: Bir anti-doping kuralının
ihlal edildiğine dair karar,bir anti-doping kuralının ihlali için yaptırımların uygulanmasına
dair karar, bir anti-doping kural ihlali yapılmadığına dair karar, bir anti-doping kural ihlali
işleminin prosedürel sebeplerden dolayı devam edemeyeceğine dair karar (örneğin
reçete dahildir), Madde10.10.2 altında verilen bir karar (Men döneminde katılım
yasağının ihlali), Anti-Doping Kurumunun anti-doping kural ihlali ve sonuçlarına dair yargı
yetkisinin olmamasına ilişkin karar, Anti-Doping Kurumunun Pozitif Analitik Bulgu yada
Atipikal Bulguyu anti-doping kural ihlali olarak tespit etmemesi kararı, Madde 7.4
kapsamında yapılan soruşturmayı müteakip anti-doping kural ihlali konusu üzerinde
durulmaması kararı, geçici duruşma yada Madde 7.5’in ihlali sonucu geçici men
uygulama kararı.
13.2.1 Uluslararası Seviyedeki Sporcuları İlgilendiren İtirazlar
Uluslararası seviyedeki yarışmalarda ortaya çıkan davalarda veya Uluslararası seviyedeki
Sporcuları ilgilendiren vakalarda kararlara CAS nezdinde uygulanan şartlar uyarınca Spor
Tahkim Mahkemesine [CAS] başvurarak itiraz edilebilir.
[Açıklama 13.2.1: CAS kararları, tahkim kararlarının yürürlüğe girmesi veya
bozulması için uygulanan kanun tarafından yeniden tetkiki gerekli görülmedikçe
nihai ve bağlayıcıdır.]
13.2.2 Ulusal Seviyedeki Sporcuları İlgilendiren İtirazlar
Her Ulusal Anti-Doping Kurumu tarafından tanımlandığı şekliyle Madde 13.2.1’e göre
itiraz hakkı olmayan Ulusal seviyedeki Sporcuları ilgilendiren davalarda, Ulusal AntiDoping Kurumu tarafından kurallara uygun olarak oluşturulan bağımsız ve tarafsız bir
kuruma itiraz edilebilir. Bu gibi bir itiraz için kurallar aşağıdaki prensiplere uygun
olmalıdır:
• Zamanında yapılan duruşma,
• Adil, tarafsız ve bağımsız bir yargı kurumu,
• Masrafları adı geçen kişiye ait olmak üzere avukat tarafından temsil edilme hakkı,
45
• Zamanında, yazılı, gerekçeli bir karar.
[Açıklama 13.2.2: Bir Anti-Doping Kurumu, ulusal seviyedeki Sporcularına direk
olarak CAS’a itiraz etme hakkını vererek bu maddeye uyma yolunu seçebilir.]
13.2.3 İtiraz Hakkı Olan Kişiler
Madde13.2.1 kapsamındaki davalarda aşağıdaki taraflar CAS’a itiraz etme hakkına
sahiptirler: (a) İtiraz edilen karara tabi olan Sporcu veya diğer Kişi, (b) davada kararın
uygulandığı diğer taraf, (c) ilgili Uluslararası Federasyon, (d) Kişinin vatandaşı olduğu veya
lisans sahibi olduğu ülke yada ülkelerin Ulusal Anti Doping Kurumu, (e)Kararların Olimpik
yada Paralimpik Oyunlar ile ilgili olduğu durumlar (buna Sporcunun Olimpik yada
Paralimpik Oyunlara katılımı dahildir), ve (f)WADA
Madde 13.2.2 kapsamındaki davalarda, Ulusal düzeydeki inceleme kurumuna itiraz
hakkına sahip taraflar Ulusal Anti-Doping Kurumunun kurallarını yerine getirmiş olacaklar
ancak asgari düzeyde aşağıdaki tarafları kapsayacaktır; (a) İtiraz edilen bir karara maruz
kalan Sporcu veya diğer Kişi, (b) kararın uygulandığı davadaki diğer taraf, (c) İlgili
Uluslararası Federasyon, ve kişinin ikamet ettiği ülkenin Ulusal Anti doping Kurumu (d)
WADA.
Madde 13.2.2 kapsamındaki davalarda WADA ve Uluslararası Federasyon, ulusal
seviyedeki inceleme kurumunun kararıyla ilgili olarak CAS’a itiraz etme hakkına
sahiptirler. İtirazda bulunan taraf, verdiği karara itiraz edilen Anti-Doping Kurumundan
bilgi sağlamada CAS’tan destek alabilir. Bilgi akışı CAS’ın yönlendirdiği şekilde olacaktır.
WADA’ya itiraz veya müdahale sonra gerçekleştirilebilir:
a) Davadaki herhangi diğer tarafın itiraz hakkının son gününden 21 gün sonra
b) WADA’nın karara ilişkin tam dosyayı almasından 21 gün sonra
Bunun içindeki diğer şarta rağmen, Geçici Uzaklaştırmaya itiraz edebilecek olan tek kişi
Uzaklaştırmanın uygulandığı Sporcu veya diğer Kişidir.
13.3 Anti Doping Kurumu tarafından verilen uygun kararın uygulanmaması
Özel bir durumda, eğer Anti Doping Kurumu bir kararı uygulama konusunda anti doping
kural ihlaline ilişkin WADA tarafından koyulan son tarihe uymamışsa, WADA, Anti-Doping
Kurumu hiçbir kural ihlali bulmamış gibi doğrudan CAS'a başvurabilir. Eğer CAS anti
doping kural ihlalinin olduğunu ve WADA'nın haklı olduğunu belirler ise WADA'nın
mahkeme ve avukat masrafları Anti-Doping Kurumu tarafından ödenecektir.
[Açıklama 13.3: Her anti doping soruşturmasında ortaya çıkan değişik durumlar
ve farklı sonuç yönetimi sürecinin olduğu dikkate alınırsa, her Anti-Doping
Kurumuna WADA direk CAS’a müracaat etmeden önce sabit süre verilmesi doğru
değildir. Zaten böyle bir uygulamaya girmeden önce WADA, Anti-Doping
Kurumuna danışacak ve neden hala bir karar verilemediğine dair açıklama
yapmasına fırsat tanıyacaktır. Bu maddede hiçbir şey bir Uluslararası
46
Federasyonun kendisine bağlı sonuç yönetiminden sorumlu Ulusal Federasyonun
gecikmesi konusunda yargı yetkisini kullanacağı kurallara sahip olmasını
engellemez.]
13.4 Tedavi Amaçlı Kullanım İznini Veren veya Reddeden Kararlara İlişkin İtirazlar
Tedavi amaçlı kullanım izninin kabul veya reddedilmesi kararının WADA tarafından
tersine çevrilmesine sadece Sporcu veya kararı veren Anti-Doping Kurumu CAS’a itiraz
edebilir. WADA dışında tedavi amaçlı kullanım iznini reddeden diğer Anti-Doping
Kurumlarının WADA tarafından bozulmayan kararları, Uluslararası Sporcular tarafından
CAS’a itiraz edilebilir ve diğer sporcular tarafından da Madde 13.2.2’de açıklandığı şekilde
ulusal düzeyde inceleme kuruluna götürülebilir. Eğer ulusal düzeyde inceleme kurulu Tedavi
Amaçlı Kullanım izninin reddedilmesi kararını tersine çevirirse, bu karar WADA tarafından
CAS’a götürülebilir.
Çalışmamın bu kısmında, yukarıdaki hükümlerin uygulanması ile WADA’nın CAS’da
taraf olduğu (davacı veya davalı) Davaların yayınlanmış olan kararlarını kısa özetleri ile
belirteceğim. Önce Tam Listesi:

CAS 2010/A/2072 WADA v. FBF & Nivaldo

CAS 2010/A/2062, WADA v. RFEF & Linares

CAS 2009/A/2014, WADA v. ASBL & Keisse

CAS 2009/A/1954, WADA v. CBJ & Penalber

CAS 2009/A/1948, Berger v. WADA

CAS 2009/A/1930, WADA, ITF v. Gasquet

CAS 2009/A/1915, WADA v. PWF, Blonski & Zieziulewicz

CAS 2009/A/1914, WADA v. IFBB & Johnson

CAS 2009/A/1898, WADA v. IDSF & Maltsev & Shamsutdinova

CAS 2009/A/1892 WADA v. CONI, Slay & Gonzalez

CAS 2009/A/1879, Valverde v. CONI, WADA & UCI

CAS 2009/A/1879, Valverde v. CONI, WADA & UCI (English translation)

CAS 2009/A/1873, WADA v. FCP & Cabreira

CAS 2009/A/1870, WADA v. Hardy & USADA

CAS 2009/A/1817, WADA v. CFA, Eranosian, Marques & Medeiros

CAS 2009/A/1802, WADA v. CONI & Perotto

CAS 2009/A/1778, WADA v. Jaben & ISA

CAS 2008/A/1738, WADA v. DEB & Busch

CAS 2008/A/1668 WADA v. Danish NOC, DBU & Munsberg

CAS 2008/A/1652, WADA v. Troy & ARU

CAS 2008/A/1629, WADA v. MFA & Mattocks

CAS 2008/A/1628, WADA v. MFA & Grech

CAS 2008/A/1627, WADA v. MFA & Martin

CAS 2008/A/1592, WADA v. O'Neill & CA & ASADA
47


CAS 2008/A/1565, WADA v. Turrini & CISM

CAS 2008/A/1564, WADA v. IIHF & Busch

CAS 2008/A/1558, WADA v. SANEF & Gertenbach

CAS 2008/A/1557, WADA v. CONI, FIGC, Mannini & Possanzini

CAS 2008/A/1551, WADA v. CONI, FIGC & Cherubin

CAS 2008/A/1516, WADA v. CONI, FITET & Piacentini

CAS 2008/A/1515, WADA v. Swiss Olympic & Daubney

CAS 2008/A/1510, WADA v. Despres, CCES & BCS.

CAS 2008/A/1490, WADA v. USADA & Thompson

CAS 2008/A/1486, WADA v. CONI & Tagliaferri

CAS 2008/A/1479, WADA v. CONI, FPI & Comastri

CAS 2008/A/1470, WADA v. FILA & Abdelfattah

CAS 2007/A/1446, WADA v. QFA & Alanezi

CAS 2007/A/1445, WADA v. QFA & Al-Mohadanni

CAS 2007/A/1435, WADA v. FIS & Pinter

CAS 2007/A/1416, WADA v. USADA & Scherf

CAS 2007/A/1413, WADA v. FIG & Visotskaya

CAS 2007/A/1399, WADA v. FILA & Stadnyk

CAS 2007/A/1396, WADA v. RFEC & Valverde

CAS 2007/A/1395, WADA v. NSAM & Cheah & Ng & Masitah

CAS 2007/A/1394 Landis v. USADA

Memo from WADA Director General to WADA Board members on Landis v. USADA decision

CAS 2007/A/1393, WADA v. Petacchi & FCI

CAS 2007/A/1376, WADA v. STJD & Dodo

CAS 2007/A/1365, WADA v. FILA & Abdelfattah

CAS 2007/A/1364, WADA v. FAW & James

CAS 2007/A/1284 & 1308, WADA v. FECNA & Prieto

CAS 2007/A/1283, WADA v. ASADA, AWF & Karapetyn

CAS 2006/A/1149 and CAS 2007/A/1211, WADA v. FMF & Salvador Carmona

CAS 2006/A/1190, WADA v. Pakistan Cricket Board & Akhtar & Asif

CAS 2006/A/1153, WADA v. PFP & Nuno Assis

CAS 2006/A/1146 WADA v. Eder & Ski Austria

CAS 2006/A/1133 WADA v. Stauber & Swiss Olympic

CAS 2006/A/1130 WADA v. Stanic & Swiss Olympic

CAS 2006/A/1038 N'Sima/FIBA & WADA

CAS OG 06/001, WADA v. USADA, USBSF & Lund

CAS 2005/A/964, AMA v. Sorin Po
CAS 2005/A/ 922,923 & 926, UCI, WADA v. Hondo, Swiss Olympic
*

CAS 2005/A/ 922,923 & 926, UCI, WADA v. Hondo, Swiss Olympic (Answer on application
for intepretation)

CAS 2005/A/908, WADA v. Wium
48


CAS 2004/A/769, Bouyer v. UCI & WADA
*
CAS 2004/A/717, IPC v. WADA & Brockman
(Yukarıda vermiş olduğum liste 65 CAS kararını içeriyor; CAS kararlarının ortalama 15-20
sayfa olduklarını göz önünde tutarsak, bu kararların tamamı 1000 sayfanın üzerinde veya altında
bir hacme sahip demektir. Bunları okumak, Türkçe’ye özetleyerek tercüme etmenin ciddi bir
zaman alacağı belli olmaktadır. Onun için bu işlemi şimdi yapmamaya karar verdim. Zira bunu
şimdi yaparsam çalışmamın kamu oyuna sunulmasını önemli ölçüde geciktirecektir. Oysa, TDKM
hakkında herhangi bir işlem yapılmadan önce (WADA veya Hacettepe Üniversitesi tarafından)
burada yazdıklarımın ilgililerin bilgisinde olmasını arzuluyorum. Dolayısı ile, bu yazıma CAS
kararlarını sonra ilave etmeye ve alacağı hacme göre, belki kitap haline getirmeye karar verdim.
K.E.)
Yine de WADA’nın taraf olduğu CAS davaları hakkında bir kaç söz söylemek istiyorum. Üç
veriyi karşılaştırırsak WADA’nın faaliyete geçişinden, günümüze:
 Yıllar itibariyle yapılan “A” numunesi Analiz sayısı: A
 Yıllar itibariyle “Pozitif” bulgu sayısı: B
 Yıllar itibariyle CAS’da sonuçlanan, WADA’nın taraf olduğu dava sayısı: C
Yıllar
A
B
C
.
2003
151.210
2.447
-2004
169.187
2.909
2
2005
183.337
3.909
5
2006
198.143
3.887
8
2007
223.898
4.402
16
2008
274.615
5.061
18
2009
277.928
5.610
14
Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi, sanılanın aksine, WADA’nın CAS’da dava yoluyla ulusal
ve/veya uluslararası federasyon disiplin ve itiraz kurullarının almış oldukları doping kararlarına
karşı müdahaleciliği çok azdır.
5.
Laboratuar analizlerinin doğruluğu:
“Taurasi” olayında TDKM yapmış olduğu önce “A”, sonra “B” numunesi analiz sonuçlarını
yorum ve teşhisi safhasında, elindeki bulguların “Modafinil” yasaklı maddesinin mevcudiyetine
işaret ettiği kanaatına varmıştır. Buna karşılık, sporcunun bilimsel danışmanı, laboratuar
dokümanlarını inceledikten sonra, bulguların “ Modafinil” maddesine işaret etmediğini ileri
sürmüştür. Bu iddia karşısında TDKM, sporcu danışmanının savını kabul etmiş; diğer bir deyişle,
kendisini hatalı görerek, ilk teşhisini (Modafinil’e pozitif) geri alarak ortada “pozitif” bir vak’a
olmadığını ilgililere bildirmiştir.
49
Bir kere, hemen söyleyeyim ki, süreç tamamen hukuka uygundur. Ortada, hukuku ihlâl eden bir
durum yoktur. Türk kamuoyunda bazı kişilerin ileri sürmüş oldukları gibi ne bir
“SKANDAL”, ne “REZALET”, ne de “YÜZKARASI”, “FİYASKO” bir durum vardır.
Zira, WADA Kod’un “DOPİNG İSPATI” başlığını taşıyan 3. Maddesinin “3.2.1” alt maddesi şu
hükmü içermektedir:
3.2.1. WADA akreditasyon sahibi laboratuarların Uluslararası Laboratuar Standartlarıyla
uyum içinde örnek analizlerini yaptıkları varsayılır. Sporcu veya diğer Kişiler bu
varsayımı Pozitif Analitik Bulguya yol açan Uluslararası Laboratuar Standartlarından
sapma olduğunu ispat ederek çürütebilir. Sporcu veya diğer Kişiler Uluslararası
standarttan bir sapma olduğunu ispat ederek bu varsayımı çürütürse, o zaman AntiDoping Kurumu bu sapmanın veya değişikliğin Pozitif Analitik Bulguya sebep olmadığını
ispat etmekle yükümlüdür.
Sporcu (vekili), yukarıdaki WADA KOD maddesine dayanarak “Uluslararası Laboratuar
Standartlarından sapma olduğunu” ileri sürmüştür. Laboratuar da bu savı kabul etmiştir.
Ortada bir analiz yanlışı değil, analiz bulgularına dayanılarak yapılmış olan bir teşhis
yanlışı vardır. Durum bundan ibarettir .
TDKM, bu savı kabul etmeyerek, kendi bulgusunun doğru olduğunda direnebilir idi. Zira,
neticede yapılmış olan bir analizin, TDKM tarafından teşhisi ile sporcunun bilimsel
danışmanının teşhisi çatışmaktadır. TDKM’nin teşhisinde direnmesi halinde, önce iç hukuk
yollarında süreç devam edecek ve sonuçlandırılacak, daha sonra da, tüm iç hukuk yolları
tüketildikten sonra, burada alınan sonucun tarafları ve/veya müdahil olabilecek mercileri
tatmin etmemesi durumunda, konu CAS’a taşınacaktır. CAS, huzuruna temyizen gelecek
olan bu davada, hangi tarafın teşhisinin doğruluğunu saptayabilmek için, davaya müdahil
olacak olan WADA tarafından teklif edilecek bilimsel danışmanlar listesinden bir veya
birkaç uzmanı seçip, analiz dokümanlarını inceletecek ve verecekleri rapor ışığında TDKM
ile Sporcu Danışmanından hangisinin teşhisinin doğru olduğuna karar verecektir. (Olayın
muhtemel devamını bu şekilde kurgulayabiliriz. K.E.)
TDKM’nın, fazlası ile iyi niyetli davranmış olduğu kanaatındayım. Zira, prestij v.s gibi manevi
mülahazalarla, durumun önce iç yargıya, sonra da CAS’a gitmesi için direnebilir idi. Burada,
şayet WADA, TDKM’ya karşı cezalandırıcı bir tutum içerisine girerse, bu tutum sadece “ ihtar”
bile olsa (diğer geçici veya sürekli kapatma cezası verilmesi halinde öncelikle), durumunu
CAS’da dava konusu yapmalıdır. Bunu yaparken de, önemli bir ekibe ve bu ekibin kendisine
sağlayabileceği bilgilere ihtiyacı olacaktır. Ekip, benzer olaylarda bilgi sahibi “ bilimsel bilirkişi
ve Avukatlar” ile, dünyada geçici cezalar almış veya kapatılmış akredite Laboratuarların (en
sonuncusu Malezya Laboratuarı olmak üzere) işlem - dava dosyalarından yararlanabilecek
kapasitede (lisan bilgisi ve neyi nerede bulacağını bilmek) olmalıdır.
Ancak bu arada, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü’nün bir basın toplantısı ile ihtimal dahiline
soktuğu, TDKM’ni, kendisi kapatma tasarrufunda bulunmaması gerekir. Her ne kadar H.Ü.
50
Rektörlüğü’nün böyle bir tasarrufta bulunmasını zayıf bir ihtimal olarak görsem de, bu konuda
bazı hukuki noktalara dikkat çekmek istiyorum.

Birinci hukuki nokta: TDKM, Hacettepe Üniversitesi tarafından tek başına kurmuş
olduğu bir MERKEZ değildir. Bu konuda GSGM ile aralarında bir Protokol mevcuttur.
Bu Protokol 1989 yılına aittir, süre sınırlaması yoktur ve Üniversite ile GSGM’nin
karşılıklı hak ve yükümlülüklerini düzenlemiştir. Bu karşılıklı yükümlülüklerden en
önemlileri, Üniversite’nin TDKM’nin kurulacağı alanı (binayı) tahsis etmesi, personel
sağlaması; GSGM’nin de TDKM’nin çalışması için ihtiyaç duyulan cihaz parkının alımını
finanse etmesidir. Bu durumda, her ne kadar Protokol iyi ve açık bir şekilde redakte
edilmemiş olsa da şu hususu belirtmek isterim ki, Üniversite tek taraflı olarak TDKM’ni
kapatamaz. En çok yapabileceği, Merkezi bünyesinden çıkartmak istediğini GSGM’ye
bildirmek; GSGM’ni de TDKM’ni bağımsız veya başka bir kurumla işbirliği halinde,
başka bir mekanda yaşatmasına gerekli süreyi sağlamasıdır.

İkinci hukuki nokta: TDKM 20/07/2004 tarih ve 25528 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanmış olan bir Yönetmelikle yönetilmektedir.
noktALARA TEKuruluş
Madde 1 – 2547 sayılı Yükseköğrenim Kanunu’nun 3 üncü maddesinin (j) bendi ve 7 nci
maddesinin (d) bendinin (2) numaralı alt bendi uyarınca Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ile birlikte Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak “Türkiye Doping Kontrol
Merkezi (TDKM)” kurulması hakkındaki Hacettepe Üniversitesi Senatosu’nun 26/02/2003 tarih ve
2003/16 karar sayılı önerisi, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının 21/05/2004 tarih ve 716/9504
sayılı yazılarıyla uygun görülmüştür.
Amaç
Madde 2 – Hacettepe Üniversitesine bağlı bir birim olan Türkiye Doping Kontrol Merkezi
(TDKM)’nin amacı; Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ile imzalanan protokol
hükümleri çerçevesinde Üniversitenin alanla ilgili Fakülte, Enstitü, Yüksekokul ve UygulamaAraştırma Merkezlerinin işbirliği ile Ülkemizde gençliğin sağlıklı spor yapabilmesini sağlamak ve
sporda haksız rekabeti önlemek, doping ve diğer kimyasal analizleri yapmak, temel ve uygulamalı
araştırmalar ve projeler yapmak, bu alanda yeni teknikler geliştirmek, amaçları doğrultusunda
bilgi toplamak, bilgi depolamak ve danışmanlık hizmetleri vermek, uluslararası kabul görmüş
standartlarca akredite olmayı ve bu akreditasyonların sürekliliğini sağlamaya yönelik çalışmalarda
bulunmak ve amaçları doğrultusunda ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği
yapmaktır.
Kapsam
Madde 3 – Bu Yönetmelik Hacettepe Üniversitesi ile Başbakanlık Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü arasında imzalan Protokol hükümleri gereği Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı
olarak kurulan Türkiye Doping Kontrol Merkezi (TDKM)’ nin amaçlarını, organlarını, yönetim
yapısını, kadrolarını ve Merkezin ulusal ve uluslararası faaliyetleri ile ilgili çalışma esaslarını
kapsamaktadır.
Faaliyet Alanları
Madde 4 – Türkiye Doping Kontrol Merkezi, amacı doğrultusunda aşağıdaki alanlarda çalışmalarını
yürütür.
1. a) Sporcuların haksız rekabetini önlemek, sağlıklı bir şekilde spor yapmalarını sağlamak
ve dopingi kontrol etmek için haberli ve habersiz olarak alınan doping kontrol
numunelerinin analizinin ve dopingle etkin mücadele çalışmalarının yapılmasını
sağlamak,
51
2. b) Doping değerlendirmesi ve diğer kimyasal analizler konusunda araştırma-incelemegeliştirme ve uygulama projeleri yapmak, yaptırmak, bu konudaki çalışmalara katılmak ve
desteklemek,
3. c) Spordan sorumlu Devlet Bakanlığına bağlı kurumlardan ve yurtiçi ve yurtdışındaki bu
nitelikte veya bu amaca yönelik kişi, kurum ve kuruluşlardan gelecek doping kontrol
numunelerinin kimyasal analizlerini yapmak, yaptırmak,
4. d) İhtiyaca yönelik olarak tanımlanacak araştırmaları yapmak, teşvik etmek, eşgüdümünü
sağlamak, danışmanlık hizmeti vermek,
5. e) Yurtdışında ve yurtiçinde doping kontrolü ile ilgili gelişmeleri izlemek ve bu gelişmeleri
ülkemize aktarmak ve bu konulara ilişkin yayınlar hazırlamak,
6. f) Kamuoyunu doping konusunda aydınlatmak amacıyla ulusal ve uluslararası nitelikteki
panel, kongre, konferans ve bunun gibi toplantılar düzenlemek, temsilci ve/veya
konuşmacı getirmek ve yollamak,
7. g) Hacettepe Üniversitesinin ilgili Fakülte, Enstitü, Yüksekokul ve Uygulama-Araştırma
Merkezleri ile Üniversite dışındaki kurum ve kuruluşlar ile işbirliği yaparak doping ve
diğer kimyasal analizler ile ilgili tüm konularda her düzeyde öğrenci, öğretim elemanı ve
diğer personelin eğitiminde yardımcı olmak, bu amaçla uluslararası düzeyde sertifikaya
yönelik eğitim ve öğretim programları düzenlemek,
8. h) Yurtiçi ve yurtdışındaki ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarla işbirliği halinde çalışmak,
Her ne kadar gerek Protokol, gerekse Yönetmelikte TDKM’nin nasıl kapatılabileceğini
veya tasfiye edileceğini hüküm altına alınmamış ise de, Merkezin işlevi ve yurt dışı
bağlantıları (WADA akreditasyonu) nedeniyle Üniversite’nin tek başına, GSGM ,YÖK
ve IOC-WADA işbirliği ve mutabakatı olmaksızın kaptılamayacağı görüşündeyim.
Böyle bir tasarrufun Türkiye’nin başına, WADA tarafından akreditasyonunun iptalinden
çok daha büyük sorunlar açacağını özellikle belirtmek istiyorum.

Üçüncü nokta: Bir Laboratuarın WADA tarafından akredite olması, ona bir takım
haklar verdiği kadar, yükümlülükler de vermektedir. Tek taraflı tasarrufla kapatılması,
en azından WADA için coğrafi bir boşluk yaratır. Ayrıca unutulmamalıdır ki
Türkiye’nin bir gün Olimpik Oyunlar tertip etme hayali, alt yapısının tam olması halinde
gerçekleşebilme imkânına sahip olabilir. Dünyada doping kontroluna başlanmış olan
1968 Meksiko Oyunlarından günümüze, olimpiyatlara ev sahipliği yapmış ve yapacak
olan bütün şehirlerin ülkesinde en az bir Doping Kontrol Merkezi (Laboatuar)
bulunmaktadır. Şöyle ki:
1972 Münih………………….Köln / Dresden Laboratuarları
1976 Montreal……………….Montreal Laboratuarı
1980 Moskova ………………Moskova
“
1984 LosAngeles…………….Los Angeles / Salk Lake City Lab.ları
1988 Seoul…………………...Seoul Laboratuarı
1992 Barselona………………Madrid / Barcelona Lab.ları
1996 Atlanta…………………Los Angeles / Salk Lake City Lab.ları
2000 Sydney…………………Sydney Laboratuarı
2004 Atina…………………...Atina
“
2008 Pekin …………………..Pekin
“
2012 Londra…………………Londra
“
2016 Rio de Janeiro …………Rio de Janeiro “
52
Bu durumda Türkiye’nin Olimpiyatlara adaylığını sürdürürken bir Doping Akredite
Laboratuarına sahip olmaması, üstelik varken kapatılmış olması, bu hayaline çok
önemli bir hendikap oluşturur. Buna sebebiyet vermemeye çok dikkat etmelidir.
Üstelik de bu kararı alan veya aldıran Kurumun başında IOC’nin Türk üyesinin
olması Türkiye’nin adaylıktaki yeterliliği ve Olimpik hareketteki yeri bakımından
çok başka spekülasyonlara da sebep olacaktır. Durumun bu açıdan da
değerlendirilmesi gerekir, düşüncesindeyim ve bu hususa da özellikle dikkat
çekmek isterim.

Dördüncü nokta: Taurasi olayından sonra, bilindiği üzere TFF ve TBF bundan böyle
doping numunelerini Köln Laboratuarı’na gönderme kararı almış olduklarını Türk kamu
oyuna açıklamışlardır. Bu durumda TDKM analiz kapasitesinde çok önemli kayba
uğrayacaktır. Ve, bir yıl içerisinde 1500 analiz yapamaması halinde Akreditasyon
koşulları gereği otomatik akreditasyonunu kaybedecekdir. Nitekim Malezya’nın
“Penang Laboratuarı” 2009 yılında 1490 analizde kalmış (sadece 10 analiz eksiği ile) ve
17 Temmuz 2010 tarihinde Akreditasyonunu kaybetmiştir. Bu duruma özellikle dikkat
çekmek isterim.
Her şeye rağmen WADA’nın TDKM’ne karşı bir yaptırımda bulunması veya bulunmaya
teşebbüsü halinde TDKM bu karara karşı WADA Kod’un 13.6 maddesine göre hareket
edebilecektir:
13.6 Laboratuar Akreditasyonunu İptal Etme veya Geçici olarak Hükümsüz Kılmaya
İlişkin Kararlara İtirazlar
Bir laboratuarın WADA akreditasyonunun hükümsüz kılınması veya geçici olarak
yürürlükten kaldırılması ile ilgili WADA kararlarına adı geçen laboratuar tarafından
sadece CAS’a itiraz yapılabilir.
[Açıklama 13 : Yasanın amacı anti-doping meselelerinin, nihai itiraz hakkı olmak
üzere, adil ve şeffaf iç süreç yoluyla sonuçlandırılmasıdır. Anti – Doping Kurumları
tarafından alınan anti-doping kararları,14. maddede WADA dahil belirli kişiler ve
kurumlar olarak şeffaflaştırılmış ve bu kararlara itiraz hakkı tanınmıştır. Burada
13. maddeye göre itiraz etme hakkına sahip kişiler tanımına rakibin yarışmadan
uzaklaştırılmasından menfaat elde edebilecek Sporcular ve federasyonlarının dahil
edilmediğine dikkatinizi çekeriz.]
6. Doping tahkikatlarının ve prosedürünün gizliliği:
Bu konuda öncelikle dikkate alınması gereken hüküm WADA Kod’un 7.2 alt maddesi ve gerekli
hallerde 7.3.1 alt maddesidir.
53
7.2 Pozitif Analitik Bulguya İlişkin İlk İnceleme Sonrası Tebligat
Madde 7.1’e göre Pozitif Analitik Bulguya ilişkin ilk inceleme, makul bir Tedavi Amaçlı
Kullanım İznini belirtmezse, Tedavi Amaçlı Kullanım için Uluslararası Standartta
açıklandığı şekilde tedavi amaçlı kullanım izni vermez yada Pozitif Analitik Bulgu
çıkmasına sebep bir sapmayı rapor etmezse, Anti–Doping Kurumu Sporcuya kurallarında
belirtilen şekilde aşağıdakileri bildirecektir; a] Pozitif Analitik Bulgu, b] Anti-Doping ihlali
yapıldığı c) Sporcunun B numunesinin analizini isteme veya B numunesi analizinin
yapılmasından vazgeçerek böyle bir talepte bulunmaması, d] Sporcu veya Anti-Doping
Kurumu eğer B numunesinin açılmasını talep etmişse B numunesi analizinin planlanan
tarih ve saati, e] Eğer analiz istenmişse sporcu yada sporcunun temsilcisinin B numunesi
açılışı ve analizine Uluslararası Standartta belirtilen süre içinde katılması, ve f]
Sporcunun, Laboratuar için Uluslararası Standartların gerektirdiği bilgileri içeren A ve B
numunelerine ilişkin laboratuar doküman paketinin nüshalarını talep etme hakkı. AntiDoping Kurumu aynı zamanda Madde 14.1.2’de açıklanan diğer Anti-Doping Kurumlarına
bilgi verecektir. Eğer Anti-Doping Kurumu Pozitif Analitik Bulguyu anti-doping kural ihlali
olarak ortaya koymamaya karar verirse, bunu da sporcuya ve Madde 14.1.2’de açıklanan
diğer Anti-Doping Kurumlarına bildirir.
………………………..
………………………..
………………………..
7.3.1 Eğer aşağıdaki durumlardan bir tanesi oluşmamışsa, Anti-Doping Kurumu
soruşturmasını tamamlamadan ve Atipikal Bulgunun Pozitif Analitik Bulgu olup
olmadığına karar vermeden Atipikal Bulguyu bildiremez:
a) Eğer Anti-Doping Kurumu, madde 7.3 altında soruşturması bitmeden önce B
numunesinin analiz edilmesine karar verirse, Anti-Doping Kurumu Sporcuya tebliğ
ettikten sonra B numunesi analizini gerçekleştirebilir. Bu tebliğe, Atipikal Bulgunun
tanımı ve madde 7.2 (b) – (f) de açıklanan bilgiler dahil olur.
b) Eğer Anti-Doping Kurumu büyük bir Müsabakanın Organizatöründen yada yarışmadan
sorumlu spor kurumundan bu Uluslararası Müsabakadan kısa bir süre önce bir talep
alırsa ve Uluslararası Müsabakaya takım üyelerinin seçimi için son tarihin çok yakın
olduğunu belirtir ve listedeki sporculardan birinin askıda/beklemede Atipikal Bulguya
sahip olup olmadığını sorarsa, Anti-Doping Kurumu Atipikal Bulguyu önce Sporcunun
kendisine bildirmek kaydıyla bu gibi bir Sporcunun kimliğini açıklayabilir.
WADA Kod çerçevesinde esas gizlilik 14. madde ile üzenlenmiştir. Bu maddeye göre:
MADDE 14 : GİZLİLİK VE RAPOR VERME
Anti-Doping Sonuçlarının koordinasyonu, kamuya karşı şeffaflık, güvenilirlik, ve antidoping kuralı ihlal ettiği iddia edilen bireylerin gizlilik istekleri doğrultusundaki prensipleri
kabul eden taraflar, aşağıdaki ilkelerde mutabıktırlar:
54
14.1 Pozitif Analitik Bulgular, Atipikal Bulgular ve diğer Potansiyel Anti-Doping Kural
İhlalleri İle İlgili Bilgiler
14.1.1 Sporculara veya Diğer Kişilere Tebligatlar
Madde 7.1 yada 7.3 kapsamında ön incelemeden sonra numunesi Pozitif Analitik Bulgu
olarak tespit edilen veya Madde 7.4 altında ön incelemeden sonra anti-doping kural
ihlalinde bulunduğu ileri sürülen bir Sporcu yada diğer Kişiye durum, Madde 7’de (sonuç
yönetimi) açıklandığı şekilde sonuç yönetiminden sorumlu Anti-Doping Kurumu
tarafından bildirilecektir.
14.1.2 Ulusal Anti doping Kurumlarına, Uluslararası Federasyonlara ve WADA’ya
Tebligat
Aynı Anti-Doping Kurumu Sporcunun Ulusal Anti-Doping Kurumunu Uluslararası
Federasyonu ve WADA’yı 7,1 ve 7,4. maddelerde açıklandığı şekilde işlemin
tamamlanmasından önce bilgilendirecektir.
14.1.3 Tebligatın içeriği
Tebligat şunları kapsayacaktır: Sporcunun adı, soyadı, ülkesi, spor dalı ve branşı, testin
yarışma içi mi yoksa dışı mı olduğu, numune alım tarihi ve laboratuar tarafından bildirilen
analitik sonuç.
14.1.4 Durum raporları
Aynı Kişiler ve Anti-Doping Kurumları, Madde 7 (Sonuç Yönetimi), Madde 8 (Adil
yargılama hakkı) veya Madde 13 (İtirazlar)’a göre yapılan herhangi bir inceleme veya
işlemin bulguları hakkında düzenli olarak bilgilendirileceklerdir ve kendilerine derhal
yazılı gerekçeli açıklama sunulacaktır.
14.1.5 Gizlilik
Muhatap kurumlar, sonuçların değerlendirilmesi ile yükümlü Anti-Doping Kurumu ve
bilmesi gereken diğer Kişiler (Milli Olimpiyat Komitesi, Ulusal Federasyon veya takım
sporlarında görevli kişiler) kamuoyuna açıklama yapılıncaya kadar veya 14.2. maddede
belirtildiği üzere kamuoyu açıklaması yapılmaması durumunda bu bilgiyi kamuoyuna
açıklamayacaklardır.
[Açıklama 14.1.5: Her bir Anti-Doping Kurumu kendi anti doping kuralları
içerisinde bilgilerin gizliliğini sağlama, soruşturma ve gizli bilginin personel veya
Anti doping kurumu tarafından uygunsuz ifşa edilmesini disipline edecektir.]
55
14.2 Kamuoyuna Açıklama
14.2.1 Numunelerinde Pozitif Analitik Bulgulara rastlanan Sporcunun veya bir antidoping kuralını ihlal ettiği iddia edilen Sporcu veya diğer Kişilerin kimliği, sonuçları
değerlendirme yükümlülüğü olan Anti-Doping Kurumu tarafından Madde 7.2, 7.3. veya
7.4’te belirtilen idari gözden geçirme işleminin tamamlanmasından sonra madde
14.1.2’ye uygun olarak kamuoyuna açıklanabilir.
14.2.2 Madde 8 uyarınca bir duruşmada anti-doping kuralının ihlal edildiğinin
belirlenmesinden veya duruşmanın ertelenmesinden veya anti-doping kural ihlalinin
zamanında reddedilmesi iddiasından 20 gün sonra sonuçların değerlendirilmesinden
sorumlu anti-doping kurumu anti-doping konusundaki uzlaşmayı kamuoyuna
açıklamalıdır. Bu raporda, Sporcu veya diğer Kişinin ismi, anti doping kural ihlali yasaklı
madde, yöntem ve uygulanan ceza belirtilmelidir. Aynı Anti doping Kurumu anti doping
kural ihlalleri ile ilgili karara itirazı 20 gün içinde kamuoyuna açıklamalıdır. Anti- Doping
Kurumu ayrıca yayınlanma süresi sırasında WADA’ ya tüm duruşma ve itiraz kararlarını
gönderecektir.
14.2.3 Bir duruşmadan veya itirazdan sonra Sporcunun veya diğer Kişinin anti doping
kural ihlali yapmadığına dair bir karar ancak Sporcu veya diğer Kişinin rızası ile halka
açıklanır. Sonuç yönetiminden sorumlu Anti-Doping Kurumu bu rızanın sağlanması için
çabalamalıdır. Eğer rıza alınırsa, kararın bir kısmı veya hepsi Sporcunun ve diğer Kişinin
onayladığı şekliyle kamuoyuna sunulur.
14.2.4 Madde 14.2’nin amacına uygun olarak, duyuru Anti doping kurumunun web
sitesinde minimum gerekli bilgi ile yayınlanır en az bir yıl kalır.
14.2.5 Hiçbir Anti Doping Kurumu veya WADA onaylı laboratuar veya yetkilisi, bekleyen
dava ile ilgili Sporcu veya diğer Kişilere yada temsilcilerinin kamuoyu yorumlarına yanıt
şeklinde olanlar dışında kamuoyuna açıklamada bulunamaz (sürecin genel tanımı ve
bilime karşı olduğu için). Anti-Doping Kurumu ayrıca yayınlanma süresinde tüm duruşma
ve itiraz kararlarını WADA’ya gönderecektir.
14.3 Sporcunun Yer Bilgileri
Uluslararası Federasyonları ve Ulusal Anti-Doping kurumları tarafından yarışma dışı test
havuzuna alınmak için belirlenen Sporcular kendilerine ait kesin ve doğru yer bilgisini
sağlayacaklardır. Uluslararası Federasyonlar ve Ulusal Anti-Doping Kurumları Sporcuya
ait ve bulunduğu yer hakkındaki bilgileri koordine ederek WADA' ya ileteceklerdir. WADA
bu bilgileri ADAMS aracılığı ile Sporcuyu 15. maddeye göre test etme yetkisine sahip olan
diğer Anti-Doping Kurumlarının faydalanabileceği hale getirecektir. Bu bilgi kesin olarak
her zaman gizli kalacak ve sadece test etme işleminin yürütülmesi, koordine edilmesi,
planlanması amacıyla kullanılacak ve bu amaçlara ulaşıldığında imha edilecektir.
56
14.4 İstatistiksel Rapor Verme / Bildirim
Anti – Doping Kurumları en az yıllık olarak bir nüshası da WADA’ya verilmek şartıyla
Doping Kontrol faaliyetlerinin genel istatistiksel raporunu kamuoyuna açıklayacaktır.
14.5 Doping Kontrol Bilgileri Ortak Kayıt Merkezi
WADA, kendi Ulusal Anti-Doping Kurumlarının Kayıtlı Test Havuzuna dahil olan
Uluslararası ve Ulusal Seviyedeki Sporcuların Doping Kontrol Test verileri ve sonuçları için
merkezi ortak kayıt bürosu olarak işlev görecektir. Koordine edilmiş test dağıtım işlemini
kolaylaştırmak ve çeşitli Anti-Doping Kurumları tarafından yapılan testlerde gereksiz çift
işlemi önlemek için, her Anti-Doping Kurumu Sporcu ile ilgili yarışma içi ve dışı testleri
yaptıktan sonra WADA Ortak Kayıt merkezine en kısa sürede bildirecektir. WADA bu
testleri Sporcuya, Sporcunun Ulusal Federasyonuna, Milli Olimpiyat Komitesi veya Ulusal
Paralimpik Komitesine, Ulusal Anti-Doping Kurumuna, Uluslararası Federasyona ve
Uluslararası Olimpiyat Komitesine veya Uluslararası Paralimpik Komitesine iletecektir.
Sporcu ile ilgili şahsi bilgiler WADA tarafından kesin gizlilik kuralına bağlı olarak
korunacaktır. WADA en az yıllık olarak bu bilgileri özetleyen istatistiksel raporu
yayınlayacaktır.
14.6 Veri Gizliliği
Yasada bulunan zorunlulukları yerine getirirken Anti Doping Kurumları sporcular ve
üçüncü taraflarla ilgili bilgileri, toplayabilir saklayabilir ve işleyebilir. Her Anti Doping
Kurumu bunu uygulanabilir veri koruma ve gizlilik kanunlarına uygun yapmalıdır. Ayrıca
WADA gizliliğin korunması uluslararası standartlarını uygulamalı ve bundan tüm sporcu
ve sporcu olmayan kişileri bu bilgilerin yasada gerektiği şekilde tutulacağından haberdar
edip hemfikir olmaları sağlanmalıdır.
(Yeri gelmişken bir hususu vurgulamak istiyorum. Genellikle kullanmış olduğum
yabancı dildeki belgelerin metin tercümelerini kendim yapıyorum ve
tercümelerimin arkasında durmaktayım. Ancak WADA Kod’un Türkçesi WADA
sitesinde yer almaktadır. WADA bu tercümeyi kabul ederek sitesine koymuş
olduğundan, buraya aktarmış olduğum Kod’un Türkçe’leştirilmiş şeklinin
doğruluğu ile anlaşılır olup olmamasının sorumluluğunu yüklenmiyorum.K.E.)
Yukarıdaki Kod 14. Maddenin özü, doping fail ve fiil bilgilerinin, nihai disiplin kararı alınıncaya
kadar gizli tutulması gerektiğidir. Bunun öne çıkan bir nedeni, sporcuyu erken teşhir edip, sonra
suçsuz bulunması halinde, mağdur olmasını önlemek; ikincisi de, doping eylemi hakkında karar
verecek organın kamu oyu baskısı altına alınmasını ( olumlu veya olumsuz yönde) önlemektir.
Bu konu çok önemli olduğundan TFF ve TBF’nin kendi mevzuatlarındaki, bu konudaki
hükümlerine değinmek istiyorum.
57
Türkiye Futbol Federesyonu Dopingle MücadeleTalimatı’nın 43. Maddesi şu şekildedir:
MADDE 43: BİLDİRİMLER VE GİZLİLİK
Dopingle mücadele sonuçlarının koordinasyonuna, kamusal şeffaflığa, hesap verebilirliğe
ve bildirime ilişkin ilkeler aşağıda belirtilmiştir:
43.1 Aykırı Analitik Bulguya, Atipik Bulgulara ve Diğer Olası Dopingle Mücadele Kural
İhlallerine İlişkin Bilgiler
43.1.1 Futbolculara ve Diğer Kişilere Yapılacak Bildirimler
28.1’den 28.3’e kadar olan Maddeler kapsamında yapılan ön inceleme sonucunda,
örneğinde Aykırı Analitik Bulgu saptanan bir Futbolcuya veya Madde 28.4
kapsamında yapılan ön inceleme sonucunda bir dopingle mücadele kuralını ihlal
ettiği iddia edilen bir Futbolcuya veya diğer Kişiye, Madde 28’de (Sonuçların
Değerlendirilmesi) belirtildiği gibi TFF tarafından bildirim yapılacaktır.
43.1.4 Durum Raporları
Aynı Kişilere ve Dopingle Mücadele Kuruluşlarına, yürütülmekte olan incelemenin ve
yargılamanın durumu ve sonuçları hakkında, Madde 28 (Sonuçların
Değerlendirilmesi), Madde 37 (Adil Yargılanma Hakkı) veya Madde 41 (Temyiz)
kapsamında, düzenli
olarak bilgi verilecek ve konunun çözümüne ilişkin yazılı ve gerekçeli bir açıklama
veya karar gönderilecektir.
43.1.5 Gizlilik
Bu bildirimleri alan kuruluşlar, bu bilgileri, TFF tarafından kamuoyuna açıklanmadıkça
veya aşağıda Madde 43.2’de belirtildiği üzere açıklanması gerektiği halde
açıklanmaması durumunda, bu bilgileri bilmesi gereken Kişilerin dışında (bu kişiler
Ulusal Olimpiyat Komitesi’nin, Ulusal Federasyonun ve ilgili Takımın yetkili personeli
olabilir) hiç kimseye açıklamayacaklardır.
43.2 Kamuoyuna Açıklama
43.2.1 TFF tarafından bir dopingle mücadele kural ihlalini gerçekleştirdiği iddia edilen bir
Futbolcunun veya diğer Kişinin kimliği, ancak Madde 28.2, 28.3 veya 28.4’e uygun
olarak ilgili Futbolcuya veya diğer Kişiye ve Madde 43.1.2’e uygun olarak ilgili
Dopingle Mücadele Kuruluşlarına bildirilmesinden sonra, sadece TFF tarafından
kamuoyuna açıklanabilir.
43.2.2 TFF, dopingle mücadele soruşturmasının sonucunu, ihlal edilen dopingle mücadele
kuralını, ihlali gerçekleştiren Futbolcunun veya diğer Kişinin adını, kullanılan Yasaklı
Maddeyi veya Yasaklı Yöntemi ve karar verilen yaptırımı, bir dopingle mücadele
kuralı ihlalinin gerçekleştiğinin bir yargılamada Madde 37’ye uygun olarak tespit
edilmesinden veya bu tür bir yargılamadan feragat edilmesinden veya bir dopingle
mücadele kuralı ihlalinin gerçekleştiği iddiasına süresinde itiraz edilmemesinden
sonraki en geç yirmi (20) gün içinde kamuoyuna açıklayacaktır. TFF, ayrıca dopingle
mücadele kural ihlallerine ilişkin temyiz kararlarını da yirmi (20) gün içinde
kamuoyuna açıklayacaktır. TFF, bunların dışında bütün yargılama ve temyiz
kararlarını da yayımlama süresi içinde FIFA ve WADA’ya iletecektir.
43.2.3 Bir yargılama veya temyiz sonucunda bir Futbolcunun veya diğer Kişinin herhangi
bir dopingle mücadele kural ihlalinde bulunmadığının tespit edilmesi halinde, bu
58
konudaki karar ancak ilgili Futbolcunun veya diğer Kişinin onayı alındıktan sonra
kamuoyuna açıklanabilir. TFF, bu onayı almak için makul her türlü çabayı sarf edecek
ve onay alması halinde, söz konusu kararın tamamını veya ilgili Futbolcunun veya
diğer Kişinin onaylabileceği bir özetini kamuoyuna açıklayacaktır.
43.2.4 Madde 43.2’nin amacına uygun olarak, yayımlama, gerekli bilgilerin en azından
Dopingle Mücadele Kuruluşunun kendi web sayfasına konulmak ve en az bir (1) yıl
süreyle orada tutulmak suretiyle gerçekleşecektir.
Görüleceği üzere WADA ile TFF’nin “GİZLİLİK” konusundaki hükümleri ,tercüme farklılıkları
dışında, içerik olarak örtüşmektedir. Basketbole gelince, Türkiye Basketbol Federasyonu
Dopingle Mücadele Yönergesi’nde bu konuda özel hüküm bulunmamakta, ancak bu şekilde
hüküm olmayan hususlarda FIBA mevzuatın atıfta bulunmaktadır.
FIBA’nın Dopingle Mücadele İ Talimatı’nın 14.4 maddesi ise şu şekildedir:
14.4.1 Ne FIBA, ne de Bölgesel veya Ulusal Federasyonları tarafından, Atipikal
Analitik Bulgu saptanmış olan numune sahibi olan veya işbu Dopingle Mücadele
Kurallarının başka hükümlerini ihlal etmiş gözüken sporcuları, madde 8 uyarınca
yapılacak olan bir duruşma sonucunda veya duruşma yapılmaksızın karar verilmek
suretiyle, yada bir doping suçu işlemiş olduğu ithamına karşı sporcu süresi
içerisinde itiraz etmemişse, veya geçici olarak yarışmalara katılmaktan men
edilmemişse, bu suretle bir doping suçu işlemiş oldukları saptanmadıkça kamu
oyunun bilgisine açıklanamazlar.
Bütün bu mevzuatlardan açıkça görülmektedir ki doping yaptıkları kesin olarak hükme
bağlanmadığı sürece sporcular, kamuya teşhir edilemezler, edilmemelidirler. Oysa bizde bu
hüküm tamamen ve fütursuz bir şekilde ihlâl edilmektedir. En başta ilgili Federasyon ihlâl
etmektedir. Federasyonun Sağlık Kurulu veya Dopingle Mücadele Kurulu ihlâl etmektedir. Rakip
Kulüp (ler) Yönetimi(timleri), hem de basın toplantıları organize ederek, tamamen, suçun
cezasına karar verecek olan Disiplin ve/veya İtiraz Organını baskı altına almak amacıyla ihlâl
etmektedirler. Basın, birazdan değineceğim bir takım haber ve köşe yazılarıyla ihlâl etmekte,
sonra da, “Taurasi” olayında olduğu gibi, ülkenin ilgili kurum ve kişileri zor durumda
kalmaktadırlar.
Dördüncü Ders:
Yukarıda, Üçüncü Ders’ten sonra yazdıklarımdan çıkartılacak Ders, tek bir tane olmaktan ziyade,
bir DERSLER demeti oluşturmaktadır. Dolayısiyle Diana Taurasi olayından çıkartılacak
DÖRDÜNCÜ dersi, bir Dersler zinciri veya demeti olarak vermek istiyorum.
1. Türkiye, (öneminden ötürü bir kez daha tekrarlayacağım), artık, nihayet, en kısa
zamanda TADA’nın kuruluş yasasını TBMM’den çıkartmalı; TADA’sını kurmalı,
59
Bölgesindeki RADO’ya üye olmalı (bence Doğu Avrupa RADO’suna) ve geniş bir
Anti Doping eğitim ve araştırma programını hayata geçirmelidir. TADA’nın
mevcudiyeti, önceki derslerde vurgulamış olduğum “uzman” yetiştirilmesine de
hizmet edecektir.
2. WADA “öcü” değildir. Türkiye’de WADA’ya karşı bir çekingenlik, korku
oluşmuştur. Bunun bir nedeni, geçmişte, bazı federasyon disiplin kurullarımızın
bilgisizce vermiş oldukları kararların WADA tarafından itiraza uğramış
olmasındandır. Ancak bundan öte asıl neden, uluslararası federasyonların ulusal
federasyonlarımıza birşeyler dikte etmek, empoze etmek istediklerinde bunu,
WADA’yı ileri sürerek yapmaya çalışmalarındandır. Oysa, yukarıda, ilgili bölümde
görmüş olduğumuz gibi, WADA’nın resen karar değiştirme yetkisi bulunmayıp ,
bunu ancak CAS’da dava açmak suretiyle yapabilmektedir. Bu imkânı da, yine
yukarıda sayısal olarak ortaya koymuş olduğum gibi, son derece sınırlı şekilde
kullanmaktadır.
3. TDKM’nın yaşamış olduğu “madde teşhis yanlışı” durumu, WADA tarafından
öngörülmüş ve hukuki prosedüre bağlanmış bir olgudur.. Esasen “B” numunesinin
açılış ve analizinde sporcu temsilcisinin hazır bulunabilmesi, hukuka uygun bu
itirazı ve ispatlanmasını mümkün kılmak içindir. Sadece bizde, bu çok olağan olay
bilgisizlikten ötürü Medyanın spekülasyonuna ve biraz da yetkililerin paniğe
kapılmalarına neden olmuştur.
4. Türkiye, doping incelemelerinde ve davalarında, bir aşamaya kadar geçerli olan
“GİZLİLİK” hükümlerine uymamakta ve sporcuları erken ve sakıncalı şekilde
teşhir etmektedir. Bu da birgün Türkiye’nin bu bağlamda, ağır tazminat davalarına
muhatap olmasına neden olabilir. Şu anda TDKM’nin, Hacettepe Üniversitesi’nin ve
giderek Türk spor teşkilatı ve Türkiye’nin yaşadığı mahcubiyet ve rahatsızlığın asıl
nedeni, “gizlilik” hükümlerine uymamış olmasındandır. (Şayet uyulmuş olsaydı
Taurasi ne Türkiye’yi terk etmiş, ne kulübü sözleşmesini fesh etmiş ve şimdilerde,
geri dönmesi için yalvar yakar olmuş, ne de TDKM, acaba ne ceza alacağım
endişesinde olurdu.
Dördüncü Derse Hamiş:
Genelde basın ile polemiğe girmek benim ne adetim, ne de üslubumdur. Ancak, her şeyin de bir
sınırı var, hatta”cehalet”in bile. Üstelik bu cehalet, zarar verici bir kötü niyetle besleniyorsa.
Önce, beni bu kadar sinirlendiren beyanı buraya yansıtayım. Bu beyanı, diğerlerine de örnek
teşkil edecek bir simge olarak alıyorum. Zira hepsine teker teker cevap vermek ne benim
görevim, ne de niyetim…. Bir [Sayın köşe yazarımız] 24.2.2011 tarihinde, …. Gazetesindeki
köşesinde şöyle buyurmuş: (Yalnız hemen belirteyim, ben gazeteyi görmedim. Sayın yazarın
yazısını internetten indirdim, dolayisi ile mizanpajında [mise en page] yanılabilirim, ancak
anladığım kadarı ile ifade, diyalog şeklinde cereyan ediyor):
60
“Hafta içinde ençok konuşulan konulardan bir tanesi de Hacettepe Doping Merkezi’nin
Tauarasi’nin testlerinde yanlış yapıldığını açıklamasıydı. “İnsani bir hata” şeklinde
savunma yapıldı, bu konuda kişi ve kurumlar da büyük zararlar gördü. Siz Hacettepe’nin
bu büyük hatasıyla ilgili neler düşünüyorsunuz ?
“Yüzkarası… Uğur Erdener’in açıklamasını okudum ……..(Bundan sonra Sayın [yazar], bir
miktar Sn. Erdener’I övmüş; o kısmı geçiyorum)…………… Geçen gün Uğur demiş ki
“WADA’nın kararını beklemeden biz kapatabiliriz.” Geç bile kaldık. Olayı haber alır
almaz “Bu bölüm kapatılmıştır” açıklamasını beklerdim ben Hacettepe rektöründen …
Çünkü bu fiyaskonun tevil edilir tarafı yok. Yüz karası, skandal. Kuruma karşı büyük bir
güvensizlik çıktı. Artık ne karar verse şüphe ile bakılacak. Fenerbahçe’nin kulüp olarak
kayıplarını düşün. O basketbolcunun sporcu olarak kayıplarını düşün. Amerika’nın en
hassas olduğu konulardan birincisidir doping …. Adın bir kere bulaştı mı temiz çıksa
bile…. Şimdi Amerikalı diyordur ki “Türkiye’de kim bilir ne dümenler oldu. O doping
kararını kaldırdılar” der Amerikalı. Ben Amerikalının mantalitesini biliyorum..
Türkiye’de istediğin kararı al. Amerika’da Taurasi konusundaki soru işaretini
kaldıramazsın. Kız da bunun farkında. Geri dönüşü olmayan müthiş bir skandal bu…
Bunun bedeli ödenmeli ve merkez derhal kapatılmalı.
“Hacettepe Doping Merkezi için büyük uğraşlar verildi., büyük yatırımlar yapıldı. Bundan
sonraki süreç nasıl olacak ? Hacettepe kapatılırsa, doping konusunda dışa mı bağımlı
olacağız ?
“Hayır. Dışa bağımlı olmak diye birşey yok. Uluslararası Doping Ajansı, WADA nerelerin
akredite olduğunu söylüyor zaten … Öyle bir endişemiz olmaz. Ama Hacettepe’nin bu
skandalından sonra bir başka üniversitede de bunu kurmak şu anda dünyaya inandırıcı
gelmez. Türkiye bu bedeli ödeyecektir.”
<<Sayın [yazar] Beyefendi, bir kere bu olay ne bir fiyasko, ne bir skandal, ne de kimsenin yüz
karasıdır. Bu sadece, uzmanlık alanında (doping davaları) çok iyi olan bir Avukatın, takdire
şayan bir hukuki başarısıdır.
<< Bir doping testi numune analizi sırasında “B” numunesinin açılma seansına, konusunda
dünyanın en iyi ve namlı uzmanını seçmeyi bilmiş; bilirkişilik ücretinin ödenmesine müvekkilini
ikna edebilmiş ve bu kişiden almış olduğu raporu çok iyi değerlendirebilmiştir.
<<Diğer bir ifade ile WADA Kod’un aşağıda metnini verdiğim 3.2.1 maddesine dayanarak:
(WADA Kod 3.2.1.) WADA akreditasyon sahibi laboratuarların Uluslararası Laboratuar
Standartlarıyla uyum içinde örnek analizlerini yaptıkları varsayılır. Sporcu veya diğer
Kişiler bu varsayımı Pozitif Analitik Bulguya yol açan Uluslararası Laboratuar
Standartlarından sapma olduğunu ispat ederek çürütebilir. Sporcu veya diğer Kişiler
Uluslararası standarttan bir sapma olduğunu ispat ederek bu varsayımı çürütürse, o
zaman Anti-Doping Kurumu bu sapmanın veya değişikliğin Pozitif Analitik Bulguya
sebep olmadığını ispat etmekle yükümlüdür.
61
ABD’li Avukat, TDKM’ne itirazını haklı bulduracak güçte bir layiha göndermiştir. TDKM,
itirazı kabul etmeyip, kendi bilimsel teşhisinde direnebilirdi. Bu da hukuken öngörülmüş olup, o
takdirde sorun CAS’da dava yoluyla, tarafların tezlerini savunmaları ve CAS Dava Dairesinin,
taraf uzmanlarını ve kendi seçeceği bilimsel uzmanlara bu iddia ve savunmaları dinletip
değerlendirttikten sonra vereceği yargısal tahkim kararı ile çözülecekti.
TDKM ve Yöneticilerinin davranışı takdire değerdir; zira konuyu mesleki gurur sorunu haline
getirmemiş ve karşı savı kabul etmişlerdir. Sizin tabirinizle Sn. [yazar], “Amerikalı kız” sadece
Avukatına teşekkür etmiş ve Türk Laboratuarını da, hatasını kabul edecek kadar dürüst ve alçak
gönüllü olmasından ötürü takdir etmiştir.
Laboratuarın hatası da, bir mesleki yetersizlik olarak nitelenemez, zira örneğin 2009 yılında tüm
dünyada yapılmış olan 277.928 analiz içerisinde tartışılan madde olan “Modafinil” sadece 8 idrar
numunesinde tespit edilmiştir (% 0,0029). TDKM bu “Modafinil” adlı maddeyi ilk defa
analizinde görmüştür. Veya gördüğünü sanmıştır. Olabilir. Acaba diğer Laboratuarların, yukarıda
belirttiğimiz WADA Kod 3.2.1 maddesi ile yılda kaç kez karşılaştıkları konusunda Sayın
[yazar]ın her hangi bir bilgisi var mıdır ?!
Şayet, böyle bir Laboratuar bulgulamasının aksinin ispatı hali, Sayın [yazar]ın addetiği gibi,
otomatik kapatmayı gerektirseydi, WADA Kod bunu bu şekilde düzenlerdi. Tam tersine “ispat”
şartını getirmiş ve bu veya başka bir sebebe bağlı WADA’nın bir Laboratuarın Akreditasyonunu
iptal kararını da CAS’da dava konusu olarak nitelemiştir:
(WADA Kod 13.6) Laboratuar Akreditasyonunu İptal Etme veya Geçici olarak Hükümsüz
Kılmaya İlişkin Kararlara İtirazlar
Bir laboratuarın WADA akreditasyonunun hükümsüz kılınması veya geçici olarak
yürürlükten kaldırılması ile ilgili WADA kararlarına adı geçen laboratuar tarafından
sadece CAS’a itiraz yapılabilir.
Sayın [yazar], “bu olayın bedeli Laboratuarın kapatılması şeklinde ödenmelidir”, dediğiniz anda,
bu ülkenin 10-14 milyon $’ını heba etmeyi önermiş oluyorsunuz. Bu hakkı size kim verdi. Kendi
cebinizden çıkmış olsa, böyle mi davranırdınız.
Hele o ifadenizi hiç anlamadım. “Dışarı bağımlı olmaz imişiz. Zira WADA akredite
laboratuarları söylüyormuş.” Bu da ne demek. Ne kadar, konu dışı, tam da sizin cehaletinize
yakışan bir cevap. Kendi Laboratuarınız olduğunda, büyük uluslararası organizasyonların doping
kontrolunda istediğiniz kadar çabuk sonuç alacak şekilde çalıştırabilirsiniz. Rekabet içinde
olunan bir ortamda, çıkın da sizin istediğiniz sayıda, istediğiniz sürelerde ve istediğiniz tarihler
arasında, sizin ödeyebileceğiniz ücretlerle uygun Laboratuar bulun da, ben de sizi tebrik edeyim.
Bu konuda dürüst iseniz, yapıcı olmak istiyorsanız. TDKM’den hemen, daha hiç bir şeyin
sonucunu beklemeden, yangından mal kaçırır gibi, uzun zamandır yapmaya çalışıp da
62
başaramadıkları, analizleri hemen Köln Laboratuarına (2009 yılı analiz sayısı 17.324)
aldırtanlara şu soruyu sorun: “Türkiye’ye mesafe olarak çok daha yakın ve ucuz olan, NEDEN
Atina (2009/4.761) değil, Bükreş (2009/1.509) değil, Prag (2009/1.774) değil. Bunların yıllık
analiz sayıları az, yeterince deneyimli değiller, derlerse; peki o halde, neden Moskova
(2009/16.176) değil, Paris (2009/10.262) değil, Roma (2009/15.041) değil de, illâki Köln
Laboratuarı. Bu sefer de, “Kalite” demeyin, zira bu Laboratuarların hepsi WADA tarafından
akrediteler…. Öyleyse, neden ?... NEDEN ?! …Bunu araştırın, sorgulayın. Belki bu suretle, pek
mutadınız olmamasına rağmen, memlekete yararlı bir iş yapmış olursunuz; Sn. [yazar]
Beyefendi… >>
7. Sporda “gerçek” doping skandalları:
TDKM’de yaşananlara “skandal denmez” derken, ne dediğimi çok iyi biliyorum. İsterseniz gelin,
“gerçek” DOPİNG SKANDALLARI’nı Fransa’nın Limoges Üniversitesi “Spor Hukuku ve
Ekonomi Merkezi [CDES]” (kuruluşu 1974) araştırmacılarından Jean-François Bourg’un
“L’Esprif Sportif D’Aujourd’hui / Günümüzün Sporculuk Ruhu” (Universalis-Paris, Ekim
2006) adlı makalesinden okuyalım. Bourg’un yazdıkları bu konuda bir Savcı iddianamesi kadar
sert, acımasız, ancak bir o kadar da gerçekleri ortaya koyan niteliktedir. Yazıldığı tarihin
üzerinden beş yıl geçmiş olsa da, içeriğinin öneminden hiç kaybetmemiş. Bu nedenle Bourg’un
bu makalesini tercüme ederek, kelimesine dokunmadan buraya almaya karar verdim. Bourg
makalesinde şu iddialara yer veriyor :
« Doping, çok önemli sosyal sorunlar içeren bir olaydır. İnsanoğlu hiçbir zaman fiziki ve akıl
sınırlarını kabullenmemiştir. Yazarın kokaine, öğrencinin anfetaminlere, yöneticinin uyarıcılara,
sorunlu kişinin antidepresyon ilaçlarına, Amerikalı ve Rus astronot ve kozmonotların en
sofistike askeri doping müstahzarlarına, nihayet sokaktaki adamın Viagra’ya sarılması, bu
kişilerin daha yüksek performansa ulaşma ve kendilerini aşma arzusundan ileri gelmektedir.
Doping kullanımında alınan müstahzarların % 95’i, asıl tedavi alanlarından saptırılmaktadır:
Astım ilacı “efedrin”, sür’at koşucularının depara tepki süresini kısaltarak harekete geçişini
çabuklaştırmaktadır; pediatride kullanılan “büyüme hormonu”, haltercinin adele ağırlığını,
dolayısı ile gücünü arttırmaktadır; depresyon ilacı “prozac”, maratoncunun acıya direncini
güçlendirmektedir; kansızlığa karşı tedavi ilacı “eritropoetin yani EPO”, kandaki oksijen
dolaşımını artırarak bisikletçinin dayanıklılığını artırmaktadır; Alzaymer hastalığında kullanılan
“tachrine”, Formüla 1 pilotunun veya golf oyuncusunun katedeceği yolu daha iyi hatırlamasını
sağlamaktadır; damarda yüksek tansiyonu düşürücü bir “beta-bloker” atıcının titremesini
azaltır; uyku halini tedavi eden “modafinil”, Körfez savaşı sırasında askerler tarafından
kullanılmış, sporda ise, tek başına uzun yelken yarışlarna katılanlarca kullanılmaktadır. Bu
örnekleri çok artırmamız mümkündür.
Son on yılda spordaki büyük doping skandalları, bu olayın artık bireysel ve
marjinal bir sorun olmadığını ve fakat organize ve toplumsal bir boyuta
ulaştığını ortaya koymuştur.
Antik Olimpiyatlar çağında M.Ö. VI. Yüzyılda sporcular bedensel güçlerini artırmak için aşırı et
yemekteydiler. Bunu yaparken de, örneğin atlama sporcuları keçi etini, atıcılar sığır etini tercih
ederlerdi. 1890’dan itibaren İngiltere’de önce yarış atlarına, daha sonraları da bisikletçilere
63
kokain ve striknin zerkedilirdi. İkinci Dünya Harbi sırasında İngiliz Hava Kuvvetleri pilotlarına
verilen “anfetaminler” daha sonraları özellikle dağcıler arasında büyük talep gördü.
Daha yakın zamanlarda, 1969 yılıda, efsanevi Belçikalı bisikletçi Eddy Merckx’in tam bir doping
ürünü olduğu artık biliniyor; daha sonra 1988 Seoul Oyunlarında Ben Johnson bu konuda
harekete geçilmesinin bir ateşleyicisi oldu. Bu oyunlar sırasında Sovyetler Birliği’nin gizli bir
laboratuvar oluşturarak, her yarışmadan önce kendi sporcularına bir son dakika kontrolu
yaptıkları ve temiz çıkanları yarışmalara soktukları sonraları öğrenildi. 1989’da Berlin
duvarının yıkılışından sonra Demokratik Almanya’nın gizli polisi STASİ’nin tam bir Devlet
dopingi uyguladığı ortaya çıktı. Bu Devletin sistematik doping politikasına enaz onbin
sporcunun dahil edilmiş olduğu saptandı O devirde Doğu Almanya, ençok prestij sağlayan
sporlara “atletizm ve yüzme”ye kendisini odaklamıştı. Bu suratle, siyasi bakımdan Batı
Dünyasının tanımadığı bu ülke, spor yolu ile kendisini kabul ettirme politikası güttü ve 19681988 yılları arasında toplam 153 olimpiyat madalyası elde etti (ABD’den sonra ikinci ençok
madalya alan ülke).
1998 yılında İtalya’da, İtalya Ulusal Olimpiyat Komitesi (CONI) Başkanı, (daha sonraları İtalya
spor bakanı oldu), Mario Pescante ve biyokimya uzmanı Prof. Francesco Conconi (Uluslararası
Bisiklet Federasyonu – UCI) Dopingle Mücadele Komisyonu başkanı hakkında tahkikat açıldı:
İtham, 1980 ile 1997 yılları arasında Ferrare Üniversitesi’ne 2 milyar EURO’nun doping
maddeleri araştırma ve deneyleri için ödenmiş olduğuydu. Halbuki ödemenin resmi görüntüsü
dopingle mücadele finansmanı olarak nitelenmekteydi. Ayrıca İtalyan Kontrol Laboratuvarının
analizlerine de hile karıştırılmış ve Dünya pozitif bulgu ortalaması %1,5 iken bu Laboratuvar %
0,25’lik bir ortalama ile pozitif vak’a yakalamıştı.
2004 yılı dopingin çeşitli durumlarını anlamakta önemli bir yıldır. İlk olarak, bir zamanların
tenisteki bir numarası John McEnroe, altı yıl boyunca saç dökülmesini tedaviye yönelik
anabolizan stereoidler aldığını itiraf etmişti. Bu itiraf, o tarihe kadar temiz sanılan tenisde de
doping ortaya koydu.
Fransada Cofidis bisiklet takımının organize şekilde doping yaptığına dair bulgular, bu
konudaki finanasman yöntemini de ortaya koymuş oldu. Bu, telefonla kredilendirme şirketi,
Lüksemburg’daki Vantalux şirketine, bisikletçilerine imaj hakkı namı altında ödenmesi için
önemli meblağlar yatırıyordu ( 2001,2002 ve 2003’de 5 milyon Euro). Bu mali operasyon Cofidis
firmasının sosyal ve vergisel ödemelerini azaltıyordu, bu suretle oluşturulan bir kara para ile
orta ve doğu Avrupa’dan doping ilaçları satın alınmaktaydı.
İtalya’da, Mayıs 2004’de 700 jandarma ve uyuşturucu ile mücadele polisinin yaptıkları
araştırmalar sonucunda, ülkenin 27 vilayetine yayılmış bir doping şebekesini ortaya çıkardı.
Birçok dava açıldı, bu arada İtalya’nın çok meşhur spor hekimlerinden Dr. Ferrari, “Lance
Armstrong, Mario Cipollini, Laurant Jalabert” gibi önde gelen şampiyonlara doping maddeleri
vermekle suçlandı.
Diğer yandan, Juventus takımının soyunma odalarında 1998’de bulunan ve küçük bir şehrin
tüm ilaç ihtiyacına yetecek miktardaki 281 farklı ilaç stokunun ne işe yaradığı hakkındaki
tahkikat, her nedense bir türlü sonuçlandırılamamıştır.
64
Zinedine Zidane veya Gianluca Vialli gibi sporcular Neoton (adele yapıcı), Samyr (depresyona
karşı), Voltarene (anti enflamatuar) gibi ilaçları aldıklarını itiraf etmişler, ancak İtalyan
yasalarının boşluklarından yararlandırılmışlardır. Son olarak da, 1998 Fransa ve İtalya turlarını
kazanmış olan italyan Marco Pantani doping, uyuşturucu ve depresyon batağından
kurtulamayarak, bir otel odasında ölü bulunmuştur.
Çok yakın tarihte ABD’nin, doping yaptıklarından kuşkulanılan 27 sporcunun adlarını açıklamış
olması bu ülkenin de nihayet dopingle mücadele için bir irade ortaya koymaya karar verdiğini
göstermektedir. Gerçi bu konuda ABD eski dopingle mücadele komitesi başkanı Wade
Exxum’un 2003’deki beyanları, hükümeti bu davranışa mecbur kılmıştır. Bu şahsa göre 1988 –
2000 yılları arasında aralarında Carl Lewis’in de bulunduğu en az yüz kadar sporcu pozitif
yakalanmışlar, ancak üzeri örtülerek bu sporcuların olimpiyatlarda madalya almaları
sağlanmıştır.
2000 Olimpiyatlarında beş altın madalya kazanmış olan Marion Jones, 2002’de 100 m, Dünya
şampiyonu Tim Montgomery, veya 2003 de 200 m. salon dünya şampiyonu Michelle Collins’in
temiz olduklarını kim söyleyebilir. Üstelik bu sporcuların BALCO şirketinin müşterileri oldukları
bilinirken.
Balco şirketi hakkında yapılan tahkikatta, bu ilaç üreticisinin 2000 yılında “Dünya Rekoru
Projesi” adlı bir planı uyguladığı saptanmıştır. Amacı, Tim Montgomery’yi dünyanın en hızlı
insanı yapmaktı. Bu proje 14 Eylül 2002’de gerçekleştirilmiş ve bu sporcu Paris’de 100 metre
rekorunu 9,78 ile kırmıştır. (Daha sonra bu senaryo ortaya çıkmış ve Tim Montgomery’nin rekor
ve madalyaları iptal edilmiştir. K.E.)
Doping yaşamın her kesiminde bulunmakla birlikte sadece sporda kovuşturulmaktadır.
Dopingin tanımı hakkında da henüz bir fikir birliği yoktur. Bu konudaki zıt görüşler, büyük
ölçüde de sporun tanımı hakkındaki farklılıklardan ileri gelmektedir. İzin verilen doping ile
yasak doping arasındaki ayırım – sınır tamamen takdiridir.
İzin verilen doping olarak tanımlayabileceğimiz kesim, hazırlayıcı ilaçları ve izin verilen yapıcı
(rekonstrüktif) müstahzarları kapsar, bunlar herhangi bir hastalık bulgusuna
dayandırılmaksızın, sporcunun doğal eşiklerini daha ilerilere götürmek için kullanılır. Diğeri,
yani yasal olmayan doping, yasak olan kesim, şimdilerde WADA tarafından oluşturulan listeye
göre belirlenmiştir.
WADA bu listeyi üç prensibe dayandırmaktadır: madde 1) performansı artırma niteliğine
sahiptir, 2) sağlığa karşı bir risk oluşturmaktadır, 3) spor etiğine aykırıdır. Bir müstahzarın,
yasaklı maddeler listesine alınması için yukarıdaki prensiplerden en az ikisine cevap vermesi
gerekir.
WADA’nın bu yeni kriterlerine göre, örneğin Fransa’da 1 Ocak 2004’den itibaren, daha önce
yasak olan 950 müştahzardan 308’i artık yasak olmaktan çıkartılmışlardır. Bu durumda,
şimdiye kadar doping addedilen birçok ilaç, bundan böyle doping oluşturmaktan çıkartılmıştır.
Oysa etkileri hâlâ oldukları yerde durmaktadır.
Halen yapılmakta olan doping kontrollerinin etkin olduğunu sanmak, büyük bir yanlıştır. 1968
– 2000 yılları arasında Olimpiyatlarda sadece % 0,33 pozitif vak’aya rastlanmışsa, bu durum
sporcuların çok azının doping yaptığını göstermez. Bu durum sadece analiz edilen ve analiz
edilebilen maddeler arasında çok az pozitif vak’aya rastlanmış olduğunu belirtir. Zira spor
65
yapan kitlelere nazaran çok az kontrol yapılmaktadır. Örneğin 1996’da Fransız Futbol
Federasyonu 1 milyon 990 bin lisanslı sporcusundan sadece 418 adedine kontrol uygulamıştır.
Bunu da oranı % 0,021 yapar. Doping kontrollerinin caydırıcılığının olabilmesi için kitleler
üzerinde en az % 10 kontrol uygulanması gerektiğini herkes bilmektedir.
Diğer yandan yeni doping yöntemleri geliştirenler ile bunları ortaya çıkartmaya çalışanlar
arasında çok önemli bir çağ farklılığı mevcuttur. Bazı maddeler çok uzun süreler, bazen
aranmadıkları, bazen de aranamadıkları için ortaya çıkartılamamaktadırlar. Bir sporcunun bir
doping maddesini kullanmaya başlamasıyla, onun saptanması arasında bazen yıllar, hatta
onyıllar geçmektedir. Bazı durumlarda, yeni proteinler veya moleküller, henüz deneme
aşamasında oldukları sırada, sporcular tarafından kullanılmaya başlamaktadırlar. 1998’e
ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, bu pazarda satılan büyüme hormon miktarının % 60’ı
yasa dışı alanlarda ve özellikle sporcular tarafından kullanılmaktadır. Bu hormonu kullanan
65.000 Amerikalının sadece 10.000’nin reçeteye sahip oldukları saptanmıştır. Bu durumda
resmi kontrollerin oran düşüklüğünün gerçeği yansıttığına nasıl inanılabilir.
Bazı sporcu ve antrenörlerin ifadesine göre yüksek düzey sporcuların en az yarısı doping
yapmaktadır. 1996 Atlanta Olimpiyatlarında İngiliz kafilesinin doktoru Michael Turner’a göre
ise katılanların en az % 75’i doping yapmıştır. Bazı spor dallarında ise bu oran % 90’lara
varmıştır. Amerikalı doktor Robert Kerr’e göre ise profesyonel bisikletçilerin % 99’u EPO
almışlardır.
1990’lı yıllarda doping, pazar ekonomisinin spordaki etkisi ile çok yaygın bir hal almıştır. Bu
artışta pazar ekonomisi, özel sektör finansmanının spora yaptığı yatırımlar, kişisel başarı
özlemleri, farmakolojideki çok önemli gelişmeler ve İnternet kanalı ile iletişim, diğer bir ifade
ile bu beş faktör ilaç piyasasında çok önemli bir Pazar patlaması yaratmıştır. Arz, talebe
kendisini uydurmuş ve coğrafi dağılımı olan bir şebeke meydana gelmiştir. Buna göre:
Macaristan, Bulgaristan, Rusya, Baltık Devletleri, Ukrayna, Polonya ve Çek Cumhuriyeti temel
madde üreticisi; Hollanda, İsviçre, İspanya ve Meksika müstahzar üreticisi, Belçika ve İsviçre
stoklama ülkeleri ve ABD ile Avrupa da tüketici konumundadırlar.
2003 yılında sporun sermaye birikimi 550 milyar Euro, diğer bir deyişle dünya ticaret hacminin
% 3’ü olarak değerlendirilmiştir. Bu durumda doping maddelerine talep son derece cazip bir
ticaret olmuş ve Internet de bunu son derece kolaylaştırmıştır. 1996’dan beri bu alanda onlarca
arama motoru oluşturulmuş ve bunlar özellikle ABD, Hollanda, İsviçre, İngiltere ve
Yunanistan’da konuşlandırılmışlardır. Bu şebekeler yüzlerce müstahzarı ucuz fiyatlara teklif
etmekte ve bu yolla ilaç almak için artık reçete aramaya gerek kalmamıştır.
Doping piyasasında üç tip ürün bulunmaktadır: birincisi, yılda 5.000 Euro’ya sporcu, bir
antrenman şeması ile bazı temel müstahzarlar almaktadır. İkincisi, 45.000 Euro’ya, sporcu
kişisel özelliklerine uygun bir ilaç uygulaması almaktadır. Üçüncüsü ise, 100.000 Euro’ya en
sofistike hormonları, kullanımlarını gizleyen ve yan etkilerini önleyen silicileri ile birlikte satın
alabilmektedir. Bu son uygulama kişiye özel, üst düzey sporcuların ulaşabildikleri bir kaynaktır.
CONİ’nin araştırma müdürü Sandro Donati’ye göre İtalya’da 700 kadar doping müstahzarı
yazan doktor mevcuttur ve her birisinin 50 ila 100 müşterisi vardır. Bu doktorların yıllık gelirleri
de 2 milyon Euro’ya kadar ulaşabilmektedir.
66
Fransız L’Equipe gazetesinin 23 Haziran 2004 tarihli nushasındaki bir habere göre BALCO
laboratuvarının müdürü, takip ettiği sporcuların elde ettikleri her dünya rekoru için 24.000
Euro bir prim almaktaydı (Tim Montgomery, Marion Jones gibi).
Dünya doping piyasasının 4 ila 8 milyar Euro’luk bir ciro yaptığı ifade edilmektedir. WADA’nın
araştırma bütçesinin 17 milyon Euro olduğu gözönünde tutulursa, hırsız ile polisin silahlarının
ne kadar eşitsiz oldukları daha iyi anlaşılır.
Üst düzey yarışmalara katılan bir sporcu üç çeşit rakibi olduğunu bilmektedir. Doping
yapmıyanlar (çok küçük bir azınlık), ilkel yöntemlerle doping yapanlar, bilimsel yöntemlerle
doping yapanlar (üst düzeyin büyük çoğunluğu).
Olaya bir başka açıdan baktığımızda, dopinge yapılan yıllık 100.000 Euroluk bir yatırım
sporcuya yaklaşık 2 milyon Euroluk bir gelir sağlayabilir. Oysa aynı kişi, genellikle sahip olduğu
çok sıradan bir tahsil düzeyiyle istihdam edilebileceği sıradan bir işten yılda ancak 15.000 Euro
gelir elde edebilecektir.
Fransız spor sosyoloğu Patrick Mignon’a göre, doping yapan sporcu kendisini bir suçlu veya
sahtekâr gibi görmemekte, spordaki işini büyük fedakârlıklarla, gereğinde sağlığını da
tehlikeye atarak, en iyi şekilde yapmaya çalışan bir kişi gibi görmektedir.
Yapılmış olan bir istatistik, kendi başına dopingin zararlarını ortaya koymaktadır: Eski
Amerikan futbolu oyuncularının yaşama beklentisi 55 yaştır. Diğer bir ifade ile ABD’deki bütün
meslekler arasında yaşamı en kısa olan meslek grubu; ABD genel ortalamasından 20 yıl daha
kısa. Atletizmde Florance Griffith-Joyner’in 1998’deki, 38 yaşında ölümü dopingin rizikosunun
diğer bir çarpıcı örneğidir. Seoul Oyunlarında 100 ve 200 metrelerde madalya almış olan bu
sporcu aynı yıl iki de dünya rekoru kırmış ve hiçbir zaman kontrollerde pozitif yakalanmamıştır.
Ancak birkaç ay içerisinde adele ağırlığını 10 kilo arttırılabilmiş olmasının başka hiçbir izahı
bulunmamaktadır.
İnsan ömrünün gittikçe daha çok uzadığı Avrupa’da bisiklet şampiyonları gittikçe daha genç
ölmekteler. Marko Pantani ve Jose Maria Jimenez 32 ve 34 yaşlarında, Hugo Kolbet 39 yaşında
Gastone Nencini ve Roger Riviere 40 yaşında ölmüşlerdir. Futbolda da eskiden görülmemiş
sıklıkta sahada ani ölümler olmaktadır.
Dopingi önlemede eğitimin çok büyük önem taşıdığını herkes kabul etmektedir. Ancak bazı
etkin önlemler de önerilmektedir. Bunlardan birisi, doping olarak kullanılması mümkün olan
müstahzarların, idrar tahlilinde kolayca saptanmasını sağlayacak bir işaretlendiricinin, üretimi
sırasırda ilacın terkibine dahil edilmesi. Diğeri ise, üst düzey sporcuların bir nevi ISO
standardına tabi tutulmalarıdır. Ancak bunlar halen sadece teklif aşamasındadırlar.
Bir diğer tedbir üst düzey sporcuların katıldıkları yarışma sayısını azaltmak, programlarını
hafifletmektir. İkinci dünya Harbi öncesinin bisiklet şampiyonu Henri Pelissier bütün sporculuk
kariyeri boyunca 25 km/saatlik bir ortalamayla 52.000 km katetmişken, yarım yüzyıl sonra
Eddy Merckx 37 km/saat ile 400.000 km yapmıştır. 1946’da Jean Robic yılda 46 gün yarışırken
Bernard Hinault 1980’de 250 gün yarışmıştır. Bundan 40 yıl önce Raymond Kopa bir sezonda 50
maç yaparken Zinedine Zidane halen 80 maç oynamaktadır. Byörn Borg 40 tenis maçı
yapmışken, halen Andre Agassi 70 maç yapmaktadır. Bu duruma dayanmak
imkânsızlaşmaktadır. »
67
TDKM’nin bir analizde yanlış bulgulamasını, bu yukarıdakilerin hangisine benzetebiliriz ki adına
« skandal », « fiyasko », « rezalet », « yüz karası » sıfatlarını ilave edebilelim. Biz, sadece
dürüstlük uğruna kraldan fazla kralcı olmaya çalışıyoruz. Bu da bizi, Dünya’ya asıl bu nedenle
gülünç hale düşürüyor …
SONUÇ:
“Doping sporda suçtur. Hatta sporun en ağır suçudur. Sporu kemiren kanseridir. Bir gün
spor ölürse doping yüzünden olacaktır.” Bütün bu savlara katılıyorum. Ancak, doping bir
“cüzzam”, “aids” değildir. Yapanı toplum dışına itmez, itmemelidir. Tam tersine toplum,
dopingli sporcuyu kazanmaya çalışmalıdır. Zira mahkûm olduğu kadar da mağdur’dur.
Günümüzde en ağır insanlık düşmanının, toplu katliam faillerinin, savaş suçlularının bile
savunma, savunulma hakları tanınmıştır. O halde, doping yapmakla suçlanan bir
sporcunun, aynı ithamlarla karşılaşan destek personelinin de en iyi şekilde savunulmaya,
bilimden yararlanmaya hakkı ve imkânı olmalıdır.
Ancak bunun mümkün olabilmesi için bu yönde zihniyetin gelişmesi kadar, doping
konusunda, bu yazımızın öne çıkan olgusu olan, “fen bilimleri uzmanı” ihtiyacı ile “uzman
avukat” ihtiyacı karşılanmalı bu mesleklerde doping uzmanları yetiştirilmelidir. Bunların
yapılabilmesi sadece bir “Analiz Laboratuarı”nın mevcudiyeti ile karşılanamaz. Bu nedenle
Türk Anti-Doping Ajansı’nın kurulması şarttır.
Türk Anti-Doping Ajansı’nın görevi ve işlevleri bana göre şunlar olacaktır, olmalıdır:








Ulusal dopingle mücadele programını saptamak ve uygulamak,
Uluslararası boyutta spor teşkilatları ile dopingle mücadele konusunda
ilişkiler ve işbirlikleri yürütmek. Bunlar: IOC, WADA, uluslararası
federasyonlar, bölgesel anti doping teşkilatları (RADO), ulusal dopingle
mücadele organları (NADO) v.s
Hükümetlerarası teşkilatlar ile dopingle mücadele faaliyetlerinde temsil ve
işbirliği. Bunlar: Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği Komisyonu, UNESCO,
INTERPOL v.s.
Yurt içi ve yurt dışında uzman yetiştirilmesini organize etmek.
Üniversitelerimizi yönlendirmek, desteklemek.
TDKM’nin analiz kapasitesini artıracak girişimlerde bulunmak, bu yönde
ikili ve çok taraflı pazarlama girişimlerinde bulunmak, sözleşmeler
akdetmek.
Ulusal spor federasyonlarımıza, gerek yöneticileri, gerekse sporcuları için
anti-doping eğitimi vermek.
Yazılı ve görsel basın mensuplarını, doping olaylarına karşı yıkıcı
tutumdan, yapıcı tutuma getirecek bilinci verecek eğitim programları
uygulamak.
Gerek bilimsel kütüphane oluşturulmasına, gerekse uzman insan kaynağı
havuzunun oluşmasına öncülük etmek, koordinasyonunu sağlamak.
68
Teşkilatsız bir toplum, aciz bir toplumdur. Bu güne kadar, doping konusunda ülkemiz,
federasyonlarımız, sporcularımız hep aciz kaldılar. Kendilerini iyi savunamadılar,
savunacak kişileri bulamadılar, savunulmalarının ne denli önemli olduğunu anlamadılar,
bilemediler. Bu hususu, son olarak şöyle canlandıralım. Her iki dosyayı da çok iyi bilen bir
kişi olarak şunu söyleyebilirim ki: Şayet Süreyya Ayhan, Diana Taurasi’nin savunma
ekibine sahip olsaydı, (kendisini bu ekibe tamamen teslim etmesi, yani söz dinlemesi ve
gerek kendisi, gerekse kocası/antrenörünün susmaları /medyaya durmadan konuşmamaları
kaydıyla) bugün pistlerde koşuyor olurdu. Diana Taurasi de, Süreyya Ayhan savunma
ekibi ile yola çıksa idi, çoktan ilk ceza, iki yılını almıştı.
Bilimsel ve hukuki savunma dopingde bu denli önemlidir ve uzmanlık –
uzmanlık – uzmanlık ister …
Sonuca Hamiş:
Her ne kadar konu dışı gözükse de, beni
son derece rahatsız ettiğinden,
sinirlendirdiğinden, değinmeden geçemeyeceğim, bu yazımı bitiremeyeceğim. DOPİNG,
sporun en ağır suçunu oluşturmaktadır. Tıpkı toplum yaşamında, HIRSIZLIĞIN,
TECAVÜZÜN, VATANA İHANETİN olduğu gibi. Hiç bir toplumun yaşamında, ceza
hukukunda yukarıdaki üç suçu ifade eden sözcüklerin, başka, olumlu anlamları yoktur ve
olamaz da.
Ancak, “DOPİNG” gerek sözcük, gerekse kavram olarak, sanki bir marifet imiş gibi, spor
dışında olumlu kullanılmaya, sunulmaya çalışılıyor. Nasıl mı ? İfade edelim: “İhracata
doping”, “Vergi dopingi”, “Turizme doping”, “İnşaatçılara doping”, “Borsada doping”
hatta “Sporda prim dopingi”. Bunlar yetmiyormuş gibi, bir de “DOPİNG ADSL” diye
hizmet ürünü markası icad ettik.
Bu ifadeler hep basınımızın manşet ifadeleridir. Bu durumda, toplum bütün alanlarda
“DOPİNG” sözcüğünü faydalı, olumlu bir kavram olarak algılarken, sporda zararlı birşey
olduğunu nasıl anlasın, kavrasın. Biraz üzerinde düşünün …. Siz de Sn. [yazar]
Beyefendi… Asıl “skandal”, “rezillik” ve “yüz karası” sizlerin bu ifadelerinizde veya bu
ifadelere tepki göstermemenizde değil mi ??!!
İstanbul, 18 Mart 2011
Il est important de noter que les laboratoires rapportent des résultats d’analyse anormaux (la présence de
substances ou de méthodes interdites dans des
69

Benzer belgeler

Dopinge karşı savaş, dopingde yeni madde ve yöntemler

Dopinge karşı savaş, dopingde yeni madde ve yöntemler sahip olamadıysam da, gördüklerim kadarı ile iyi donatılmış durumda. Ziyaretçi defterini imzaladım ve Laboratuar’ın Müdürü Prof. Dr. Nursabah Başçı ile tanıştırıldım (tam adresi Ek 1’de görülecekti...

Detaylı

Sporda Doping Gerçeği

Sporda Doping Gerçeği WADA bu listeyi üç prensibe dayandırmaktadır: madde 1) performansı artırma niteliğine sahiptir, 2) sağlığa karşı bir risk oluşturmaktadır, 3) spor etiğine aykırıdır. Bir müstahzarın, yasaklı maddel...

Detaylı