Kar uğruna doğanın talanına dur diyelim!

Transkript

Kar uğruna doğanın talanına dur diyelim!
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI • Özel Sayı • Eylül 2012 • Fiyatı: 1,00 TL
Ülkelerimiz Hidro Elektrik Santralleri
çöplüğüne dönüştürülüyor!
Kar uğruna doğanın talanına
dur diyelim!
Kıdem tazminatı fonu rafa
kalktı, şimdilik…

Hey Tekstil’de Direniş
Sürüyor

Tunus Dersleri
Güvercin Anıldı

Frito Lay büyüyor, işçiler
işten atılıyor!

Akkuyu’da Nükleer Enerji
Karşıtları...
Emekçiler Torba'ya Girmeyecek!
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Kıdem tazminatı fonu rafa kalktı, şimdilik…
2
Hükümetin Ulusal Strateji
Belgesi’nde ve programında yer
alan kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi şimdilik rafa kalktı.
18 Ağustos’ta bir açıklama yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Ba kanı Faru k Çeli k K ıdem
Tazminatı Fonu ile ilgili düzenlemenin şu anda gündemlerinde
olmadığını söyledi. Ancak ilginç
olan şey Kıdem Tazminatı Fonu
ile ilgili ilk açıklamanın hükümetten değil, Türk-İş Genel Sekreteri
ve Türk Metal Sendikası Genel
Başkanı Pevrul Kavlak’tan gelmiş
olmasıydı.
Pevrul Kavlak Twitter üzerinden yaptığı açıklamada Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik ile görüştüğünü ve Bakanın
son yapılan Bakanlar Kurulu
toplantısında Kıdem Tazminatı
Fonunun gündemden kaldırılmasının kararlaştırıldığını aktardığını açıkladı. Daha sonra bir açıklama yapan Bakan Faruk Çelik
bunu doğruladı.
Kavlak Twitter hesabında “kararlı mücadelelerinin” sonuç verdiğini belirterek “İşçilerimizin
başına çorap örmek isteyenlere
rağmen gündemden çıktı. Bu
sendikal mücadelemiz açısından
bir dönüm noktasıdır. Sendikalar
artık çok daha güçlü bir biçimde
yollarına devam edecektir.” açıklamasında bulundu. Kavlak’a ve
Türk-İş’e sormak gerekiyor; “kararlı mücadele” adına neler yaptılar? Bizim gördüğümüz kadarıyla
kıdem tazminatı uygulamasının
fona dönüştürülmesini “grev sebebi sayarız” açıklaması dışında
hiç bir şey! Elbette bunun dışında
kapalı kapılar ardında görüşmeler ve pazarlıklar olabilir tabi ki.
Bunları açıklarlarsa “kararlı mücadelelerinden” haberdar oluruz.
Gerçek şu ki işçi sınıfının en büyük konfederasyonları olan ne
Türk-İş, ne de DİSK kıdem tazminatı uygulamasının fona dönüştürülmesi konusunda yeterli müdahalede bulunmadılar, istekleri
ve güçleri itibariyle de böyle bir
müdahalede bulunabilecek durumda değiller. Çünkü soruna sadece anda sendikalı olan ve kıdem
tazminatının şimdiki biçiminden
yararlanabilen işçilerin çıkarları
açısından yaklaşıyorlar. Oysa
sendikalı olmayan ve kıdem tazminatını alamayan milyonlarca
işçi kıdem tazminatının fona devredilmesinden yana. Bu nedenle
işçi sınıfının genel çıkarlarını
savunma görevi olan sendikalar
mücadelelerini fona karşı çıkmak
üzerinden değil, fonun hak kaybı
yaratmayacak bir biçimde olması
yönünde yürütmelidirler. İşte bu
nedenle Türk-İş’in “kararlı mücadelesi” ve DİSK’in karşı çıkışı
sadece sendikalı işçiler açısından
değil, işçi sınıfının çıkarları açısından yanlış bir hat izlemektedir.
(Kıdem tazminatı fonu üzerine
daha önce birkaç yazı ile görüşlerimizi açıklamıştık. İlgilenen
okurlar Yeni İşçi Dünyasının
2012’de yayınlanan eski sayılarına
bakabilirler.)
Be nedenle de Pevrul Kavlak’ın
“Bu sendikal mücadelemiz açısından bir dönüm noktasıdır.
Sendikalar artık çok daha güçlü
bir biçimde yollarına devam edecektir.” açıklaması birçok açıdan
yanlış ve gerçeği yansıtmamaktadır. Öncelikle bu açıklama sendikasız çalışan milyonlarca işçiyi
ve çıkarlarını görmemektedir.
Kıdem Tazminatı Fonu Ulusal
Strateji Belgesi’nde ve hükümet
programında vardır, bunlarda
bir değişiklik yoktur, fon şimdilik gündemden kalkmıştır. Bu
yüzden dönüm noktası olan bir
şey yoktur. Fonun gündemden
şimdilik te olsa kalkması hiçbir
sendikayı “artık daha güçlü” vb.
yapmaz. Çünkü sendikasız işçilerin çıkarına değildir. Çünkü bu
yeni durum sendikaların mücadelesi ve basıncı ile alınmamış,
hükümetin andaki durumuna
göre alınmıştır. Nedenleri daha da
uzatmak mümkün…
Gelelim kıdem tazminatı fonunun şimdilik gündemden
düşmesine.
Kıdem Tazminatı Fonu yasası
ile ilgili taslak metin hükümetin
isteğinden bağımsız olarak basına
sızdırılmıştı. Taslak üzerinden de
bir dizi tartışma yürütülmüş ve eylemler düzenlenmişti. Bu süreçte
Bakan Faruk Çelik “Kanaatime
göre bunlar, kıdem tazminatının,
kıdem tazminatı fonuna dönüştürülmesiyle ilgili sağlıklı ve düzenli
bir çalışma yürütülmesi sürecini
tıkamaya dönük açıklamalar” diye
tepki göstermiş ve taslağın basına
yansımasından rahatsız olduğunu
belli etmişti.
Konunun gündemden kalkması
ile ilgili de Bakan Çelik “Konu sosyal taraflarla konuşulmadığı halde
farklı değerlendirmeler yapıldı.
Kamuoyunda farklı değerlendirmeler oldu. (…) Kıdem tazminatı
fonuyla ilgili yasa taslağı medyada yer alınca 'Üçlü Danışma
Kurulu'nda bu konuyu ele almıştık. Toplu İş İlişkileri Yasası çıkmadan bu konu gündeme gelmeyecek" açıklamalarında bulundu.
Ayrıca Bakan Çelik yaptığı
açıklamada kıdem tazminatının
kıdem fonuna dönüştürülmesinin hükümet programında yer
aldığını, ancak bu yönde bir adım
atmadan önce sosyal taraf larla
uzlaşma sağlanacağını söyledi.
Bakanlığın şu an gündeminde
Toplu İş İlişkileri Yasası'nın bulunduğunu belirten Çelik "Bakanlık
olarak Üçlü Danışma Kurulu'nda
sosyal taraf larla uzlaşmadığımız hiçbir konu gündemimizde
yok. Dolayısıyla şu an için kıdem
tazminatı gündemimizde değil."
dedi.
Bu açıklamalara göre hükümet
cephesinde sorun açıktır. Taslağın
sızdırılması ile birlikte tartışmaların başlamış olması hem hükümeti hem de sendikaları zor
durumda bırakmıştır. Hükümet
süreci yönlendirememiş, sendikalar da işçilerde oluşan rahatsızlığı
giderebilmek için açıklamalarda
bulunmak zorunda kalmış ve
bazı eylemler gerçekleştirmişlerdir. Oysa taslağın basına sızdırılmasından önce, yani işçilerin
bu konuda bilgisi olmadan önce
sendikaların da içinde yer aldığı
Üçlü Danışma Kurulu’nda taslak
ele alınmış olsaydı süreç böyle
işlemeyecekti.
Bakan Çelik açıkça “Toplu İş
İlişkileri Yasası çıkmadan bu konu
gündeme gelmeyecek” demektedir. Yani fon aslında gündemden
kalkmamış, şimdilik ertelenmiştir. Toplu İş İlişkileri çıktıktan ve
ortam biraz soğutulduktan sonra
fon yeniden gündeme gelecektir.
Bu dönem olmasa da seçimden
sonra olacaktır. İşte bu nedenle de
Pevrul Kavlak’ın zafer kazanılmış
gibi yaptığı açıklama pek bir işe
yaramamaktadır.
Bakan Çelik’in açıklamalarına
göre de sanki her yasa “sosyal taraflarla” uzlaşma içerisinde çıkarılıyormuş gibi. Mesela THY’de
grevin yasaklanması kararını
THY işçileri ile uzlaşarak mı aldılar? Evet yer yer işçileri kandırarak sendika bürokratları ile
uzlaşma temelinde kararlar alınıyordur. Ama buna uzlaşma değil
kandırma denir. Hükümetin bu
konudaki açıklamalarının hiç te
samimi olmadığı ortadadır.
Toplu İş İlişkileri yasası
Bir süredir tartışılan ve hala
mecliste bek leyen Toplu İş
İlişkileri yasası hakkında da açıklama yapan Faruk Çelik Toplu
İş İlişkileri yasasının çıkmadığı
için sorunlar yaşandığını söyledi.
Sendikaların yetki taleplerine cevap veremediklerini ve bu nedenle
toplu sözleşme yapılamadığını
söyleyen Çelik “Bakanlığımızdan
sendikaların 904 yetki talebi var.
Bunlara cevap veremiyoruz. Toplu
İş İlişkileri Yasası çıkmadığı için
de sendika istatistiklerini yayınlayamıyoruz. Eğer mevcut yasa ile
istatistikleri yayınlasak 51 sendikadan 42'si yetkisini kaybediyor.
Yalnızca 9 sendika kalıyor." dedi.
Bu nedenle yasanın çok acilen
Meclis'ten geçmesi gerektiğini
anlatan Bakan Çelik, sendikalara
Başbakan ve siyasi partilerle görüşerek Meclis'in olağanüstü toplanması ve yasanın çıkarılması önerisini götürmelerini söylediğini
belirtti. Meclis tatilde, böyle bir
toplantı yapmadı. Yasa hala bekliyor. Bu nedenle sendikalara yetki
gelmediği için Toplu İş Sözleşmesi
görüşmelerine başlanamıyor.
Toplu İş Sözleşmesi yapabilmek
için sendikanın yetkili olduğunun
tespit edilmesi gerekiyor. Bu yetki
de önceki yıllarda Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kayıtlarına göre düzenlenen işkolları
istatistiklerine göre belirleniyordu.
Ancak 2009 yılında Hükümet
çıkardığı bir yasa ile artık yetkili
sendikanın belirlenmesinde ve işkolları istatistiklerinin düzenlenmesinde Sosyal Güvenlik Kurumu
(SGK) kayıtlarının esas alınaca-
ğını kararlaştırdı. Bu düzenlemeye
rağmen de SGK kayıtlarına göre
istatistikler yayınlanmadı, dolayısıyla da sendikaların yetkileri belirlenmedi. Yani aslında krizin nedeni Hükümetin kendisi. Çünkü
gerekli altyapı hazırlığı yapılmadan istatistiklerin SGK kayıtlarına
göre çıkarılması kararlaştırıldı,
ancak bu istatistikler bir türlü çıkarılamadı. Şimdi de bu düğümün
çözülmesi için Toplu İş İlişkileri
yasasının çıkması bekleniyor.
Hükümet bu işi ağırdan alıyor.
2012 başından beri bekletilen yasa
bir türlü meclisten çıkarılamadı.
Böylece yüzbinlerce işçi Toplu İş
Sözleşmesi yapamıyor. Tabi ki bu
işin bir tarafı… Toplu İş İlişkileri
yasası çıktığında da sendikaların
yetkileri tartışması başlayacaktır.
29.08.2012
1 Ey lü l 1939, H it le r
Almanya’sının Polonya’ya saldırdığı ve İkinci Dünya Savaşı’nın
resmen başladığı gün olarak kabul
edilmektedir.
1 Eylül, “Dünya Barış Günü”
olarak kabul edildiği günden bu
yana, her 1 Eylül’de savaşa karşı
eylemler yapılmakta ve barış istemleri dile getirilmektedir.
Tüm dünyada her 1 Eylül’de,
kitleler barış taleplerini dile getirirken, egemen sınıfların temsilcileri de kitlelerin bu taleplerini
kendi siyasetlerine alet etmeye
çalışmaktadırlar. Burjuvazinin
temsilcileri, kendilerini barış
yanlıları olarak göstermektedirler.
Gerçekte onlar “barış”tan bahsederken savaşı kışkırtmakta, planlamakta ve sürdürmektedirler!
Irak, Afganistan, Kürdistan ve
dünyanın değişik bölgelerinde şu
veya bu boyutta savaşlar sürüyor.
Suriye’de yaşanılan iç savaş giderek tırmanıyor.
1 Eylül 2012’de, tüm dünyada, Kuzey Kürdistan, Antakya,
(Arabistan) ve Türkiye’de sokaklara çıkan, alanları dolduran kitleler barış istemlerini dile getirerek,
yürüyen savaşlara karşı çıktılar.
1 Eylü l Cu ma r tesi g ü nü,
İstanbul Kadıköy’de de bir miting
ve yürüyüş gerçekleştirildi.
K a d ı köy Te p e Nau t i lu s ,
Haydarpaşa Numune Hastanesi
önünde toplanan, siyasi parti, demokratik kitle örgütü, devrimci
dergilerden oluşan bileşenler
Kadıköy meydanına yürüdü.
Tepe Naut i lu s kolu nd a n;
İstanbul Tabip Odası, KESK
İstanbul Şubeler Platformu, DİSK
İstanbul Temsilciliği, TMMOB
İstanbul İl Koordinasyon Kurulu,
İHD İstanbul Şubesi, ÖDP,
Halkevleri, TKP 1920, UİD-DER,
BDSP, Mücadele Birliği, Köz,
Alınteri, İşçi Mücadele Derneği,
De v r i mc i Prole t a r ya , ÖSP
yürüdü.
Haydarpaşa Numune Hastanesi
kolundan; Halkların Demokratik
Kong resi bi leşen ler i (BDP,
EDP, EMEP, ESP, SDP, SODAP,
Kaldıraç, Partizan, Söz ve Eylem,
Komünist Zemin) yürüdü.
Direnişte bulunan işçiler de
yürüyüşte yerlerini aldılar. DHL
Lojistik depoları önünde direnişlerini sürdüren TÜMTİS üyesi işçiler, Hava-İş Sendikası üyesi THY
işçileri ve direnişçi Hey Tekstil
işçileri pankartlarıyla yürüyüşe
katıldı.
Yeni Dünya İçin Çağrı dergisi
olarak Tepe Nautilus kolunda
yürüdük. “Gerçek barış devrimle gelir!” pankartı, YDİ Çağrı
f lamaları, Yeni Dünya Gençliği
flamaları taşıdık. Attığımız gür
sloganlarımızla, gerçek barışın
devrim ile geleceğini haykırdık.
Miting alanında yayın satışı yaptık. Yeni Dünya Gençliği’nin çıkardığı 1 Eylül bildirisini dağıttık. Devrimci Parti ve Örgütlerin
Enternasyonal Koordinasyonu
olan ICOR’u kortejimizde temsil
ettik. Taşıdığımız ICOR flamaları
yanında, attığımız enternasyonal sloganlarla işçilerin birliğine,
halkların kardeşliğine vurgu
yaptık.
Mitingde sa natçı Hi l mi
Yarayıcı, İstanbul Tabip Odası
Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu,
İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit
Efe, ÖDP İstanbul Şube Başkanı
Avni Gündoğdu, Halkevleri
Genel Başkanı Oya Ersoy, TKP
1920 adına Yusuf Türkoğlu, BDP
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya
Önder, BDP Eş Genel Başkanı
Selahattin Demirtaş birer konuşma yaptı.
Grup Emeğe Ezgi, Bandista ve
Agire Jiyan mitingde sahne aldı.
Kapitalist sistem içinde barış
olacağını savunanlara şunu hatırlatmak istiyoruz: Savaşların, haklı
ve haksız savaşların tümünün son
bulması, savaşın kaynağı, üreticisi ve yol arkadaşı olan kapitalist sistemin yerle bir edilip tüm
dünyada burjuvazinin iktidarına
son verilmesiyle, sosyalist-komünist bir dünyanın kurulmasıyla
mümkündür.
Bu bilinçle 1 Eylül 2012’de de
barış için mücadeleyi kapitalist–
emperyalist sisteme karşı devrim
için mücadeleye tabi kılarak devrim mücadelesini yükseltmeye,
işçileri emekçileri kurtuluşları
için mücadeleyi komünistler önderliğinde kendi ellerine almaya
çağırıyoruz!
01.09.2012
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
“Gerçek Barış Devrimle Gelir!”
3
Ülkelerimiz HES Çöplüğüne Dönüştürülüyor
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
HES Nedir?
4
Hidroelektrik Enerji Santrali,
suyun gücünden faydalanarak
elektrik üreten santrallerdir.
Hes’lerde esas olan, suyu belli bir
yükseklikten düşürerek, suyun
potansiyel enerjisini, kinetik enerjiye çevirmek, bu kinetik enerji ile
bir türbini döndürerek, türbinin
bağlı olduğu bir jeneratörde ise bu
kinetik enerjiyi elektrik enerjisine
çevirmektir. Kısaca Hes’ler suyun
gücünden yararlanılarak elektrik
üreten santrallerdir.
Su’dan elde edilen enerji temiz
enerjidir. Su’dan elde edilen enerji
yenilebilir bir enerji kaynağıdır.
Su’dan elde edilen enerjinin temiz
olması, yenilebilir enerji olması
ve doğaya en az zarar verecek şekilde kullanılması anlamına gelir.
Su, ancak kaynakları yenilenebiliyorsa ve yenilenebilirlik sınırları
içerisinde kullanılıyorsa yaşayabilir. İnsan yaşamının vazgeçilmez
öğesi sudur.
Tüketimin merkezde durduğu
kapitalizm, her şey de olduğu gibi
suyu da günümüzde piyasa mantığı içinde metalaşan bir değer
olarak görülmektedir. Bu durum
su kaynaklarına vahşice saldırılmasına neden olmaktadır. Asıl
amaç suyun kullanım hakkını
elde etmek, suyu ticarileştirmek
ve ondan azami kârı elde etmektir.
Enerji üretimi özel sektöre devredilirken, üretici şirketlere devlette
bile olmayan kamulaştırma yetkileri verildi. Çevre Yasası ve ilgili
yönetmelikler, çevreyi korumak
yerine kirliliği düzenlemeye çalışıyor. İşletmeci firmaların binlerce
dolara danışmanlarına hazırlattıkları raporlara, resmi kurumlardan hemen izinler veriliyor.
Özelleştirme furyasına bağlı olarak, akarsular, dereler satılmakta
ve Hes’lerden elde edilen elektrik yüksek fiyatla bölge insanına
satılmaktadır. Bölge insanının
yaşam hakkını elinden alıp göçe
zorluyorlar. Hes’leri inşa edenler,
gariban köylünün arazilerini yok
pahasına kamulaştırmaktadır.
Plansızca kurulan Hes’ler çevreye ve doğaya zarar veriyor.
Türk hâkim sınıfları ülkelerimizi
Hes çöplüğüne dönüştürüyor.
Hes’lerin faaliyete geçmesiyle,
vadiler ve dereler ardı ardına kurumaya başladı. Bu durum, yeni
bir tehlikenin başlangıcı oldu.
Yıllardır gürül gürül akan dereler kurudu. Santraller devreye
girdikçe dereler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Bu
da çevreye ve doğal yaşam alanlarına geri dönüşümsüz zararlar
veriyor. Ülkelerimizde pek çok
dere ve akarsu yataklarına kurulan Hes’lerin birkaçı dışındakinin debileri akış hızları ve su
hacimleri çok yüksek değildir. Bu
da Hes’lerden yeterli verim alınmasının önündeki bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Başta
Doğu Karadeniz olmak üzere,
ülkelerimizin dört bir yanında
Hes faaliyetleri sürmektedir. Bu
bölgeye gösterilen ilginin temelinde yatan su debilerinin ve su
hacminin yüksek olması, kapitalist zararın minimum olmasındandır. 2000’e yaklaşan sayıda Hes
projesi bulunmaktadır. Hes’ler su
potansiyelinin fazla olduğu Doğu
Karadeniz’de yoğunlaşmıştır.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın
resmi verilerine göre Karadeniz
Bölgesi’nden şu an 54 Hes işletilirken, lisans verilen 115 Hes projesi ise inşaat halinde bulunuyor.
Mevcut işletilen ve inşaat halinde
olan Hes’lerin yanı sıra bakanlık
tarafından 67 Hes projesine de gerekli olan lisanslar verilerek inşaat
aşamasına hazır halde bulunuyor.
Karadeniz Bölgesi’nde işletilen,
inşaat halinde olan ve lisans süreci
tamamlanan 236 Hes var. Çevresel
Etki Değerlendirme süreci tamamlanan 290 Hes projesi de bakanlığın gündeminde bulunuyor.
Buna göre, Karadeniz’deki mevcut
Hes’ler ve gündemde olan projelerle Hes’lerin toplam sayısı yaklaşık 10 kat artarak 54’ten 516’ya
çıkacak.
Hes’ler tümüyle kâr hırsına terk
edilerek piyasalaştırılan enerji
sektörü içinde, sular ve dereler 49
yıllık anlaşmalarla özel sektöre
devrediliyor. Kâr hırsının temel
alınması sonucu Hes’ler ciddi ekolojik sosyal tahribat yaşanmasına
neden oluyor. Özelleştirme uygulamalarının 1984 yılında başladığı
enerji sektörü, 2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası
Kanunu ile tamamen piyasanın
kontrolüne girmiştir. Bu tarihten
sonra, her şey şirketlerin insafına
bırakılmış, enerji şirketlerinin
plansız ve denetimsiz azgın kâr
hırslarına terk edilmiştir. Yüksek
kârlılık vaat eden, tahsilât garantili
hale getirilen elektrik piyasası, kâr
arayışındaki sermaye grupları için
cazip bir alan oluşturuyor.
HES’lerin Çevreye Verdiği Zararlar
Su ile oluşmuş doğal yaşam
alanları yıkıma uğramaktadır.
Binlerce bitki türü yok olmakta,
kısıtlı tarım arazileri büyük zarar
görmektedir. Milyarlarca yılda
oluşan doğal hayat dev şirketlerin
daha fazla kâr etme hırsı yüzünden kısa zamanda yok olacaktır.
Hes’lerin elektrik iletim hatları
nedeni ile oluşacak elektrik ve
manyetik alanların çevre ve insan
sağlığı üzerinde olumsuz etkileri
olacaktır.
Hidroelektrik santraldeki su
alma yapısı ya da çelik su borusunun geçtiği yerlerde kayma olmaması için duvar yapılmaktadır.
Betonarme yapılar ile yol inşası
için gerekli kum, çakıl akarsu yatağından ve orman alanlarında
açılan taş ocaklarından elde edilmektedir. Akarsu yatağından
kum, çakıl çıkarılması sonucu suyun bulanıklığı artar, çözünmüş
oksijen miktarı azalır ve organik
atıkların parçalanmasını sağlayan
mikroorganizmaların aktiviteleri
yavaşlar. Kum ve çakıl elde etmek
için orman alanında taş ocakları
açılması ya da hidroelektrik santral çevresindeki ağaçların kesilerek yol açılması nedeniyle orman
alanları tahribatı yapılmaktadır.
Ayrıca taş ocaklarında patlayıcı
kullanılması, yeryüzü katmanının
ve suyun akışını geciktiren yer altı
kayaçlarının tahribatına neden
olmakta, patlamalar bölgede yaşayan canlıları yerinden etmektedir.
Akarsuların doğal akış ve yapısının değiştirilmesi ile su kalitesi
bozulacağı ve su miktarı azalacağı için, mikroorganizmalardan
balıklara kadar suda yaşayan tüm
canlıların, hayvanlardan tarım
ürünlerine kadar, karada yaşayan
tüm canlıların yaşamı tehlikeye
girmekte, doğal yaşam ortamları
yok olan bazı türlerin nesli tükenmektedir. Akışına müdahale
edilen akarsular, kıyılardaki deltalarına tortu taşıyamamakta, buna
bağlı olarak tortularla taşınan
besin maddeleri de deltalardaki
ve denizlerdeki canlılara ulaşamamaktadır. Ayrıca deniz kıyısı
kara yönünde ilerleyerek deltaların erimesine neden olmaktadır.
Besin maddelerine ulaşamayan
canlılar yaşamlarını sürdürememekte, suyun aşındırıcı etkisi tarım faaliyetleri başta olmak üzere
deltadaki tüm geçim kaynaklarını
tehdit etmektedir. Hidroelektrik
santral suyu havzanın irtifası yüksek noktalarında tutarak, havzanın aşağı kesimlerine olan su akışını azaltmaktadır. Bu durumda,
havzanın orta kesimindeki yeraltı
suları aşırı derecede azalmakta ve
bazı durumlarda sulak alanlar tümüyle kurumaktadır.
Ülkelerimizde son 40 yıl içerisinde toplam sulak alanların yaklaşık yarısı olan bir alan 3 milyon
hektar sulak alan ekolojik özelli-
Çevre bilinci ve hareketi gelişiyor
Hes’lerin yapıldığı alanlarda
yöre halkında gelecek kaygısının
oluşmasına yol açıyor. Çünkü suyun denetiminin başkasında olduğu bir yaşam, insanlar tarafından tepkiyle karşılanıyor. Suyun
ticarileşmesine bağlı olarak, kırsal
alanlar tasfiye edilerek kapitalist
sömürüye açılması planlanıyor.
Akdeniz’den Munzur’a, Fırtına
Vadisi’nden Hasankeyf ’e kadar
ülkelerimizin dört bir yanında
HES’lere yönelik mücadele gelişiyor. Çevre mücadelesinin gelişmesinin bir nedeni de doğanın talan
edilmesi ve yaşam temellerinin
yok edilmesinin sonuçlarının görülüyor olmasıdır. Sosyal paylaşım
ağları, köy dernekleri, platform tarzında örgütlenen bu yapılar içinde,
Derelerin Kardeşliği Platformu,
Munzur Koruma Kurulu, Suyun
Tic a r i le ş t i r i l me s i ne Hay ı r
Platformu, Karadeniz İsyandadır
Plat for mu, Nü k leer Ka rşıt ı
Platform, Ege Çevre ve Kültür
Platformu’nun da olduğu çevre
örgütleri ön plana çıkıyor. Türkiye
Çevre Hareketi, çok sayıda miting,
eylem, panel ve sempozyumla son
yıllarda artan bir dinamizmle büyümeye devam ederken, hareketin
taleplerinde daha güçlü bir antikapitalist vurgu öne çıkamıyor.
Gelişen çev re hareketinin
önemli bir bölümü, sınıf mücadelesinden uzak duruyor. Avrupa
Birliği fonları ile çevre hareketi
kendisine bir alan yaratıyor.
Kapitalizmin çirkin yüzü çevrecilik makyajıyla örtülmeye çalışılıyor. Çevre hareketinin önemli
bir bölümü kendisini reformist
taleplerle sınırlıyor ve çevre kirliliğinin sistemin bir yansıması olduğunu görmüyor. Çevre hareketi,
aynı zamanda mücadelenin sivri
oklarını kapitalizme yöneltmek
zorundadır. Doğayı talan eden ve
ekolojik dengeyi bozan sistemdir.
Kapitalizm yaşadığımız gezegeni felakete doğru sürüklüyor.
Kapitalizmden insanlığa yönelen
tehlike, sermayenin tercihleriyle
insanlığın kurtuluşu tercihi arasında bir seçim yapmayı zorunlu
hale getiriyor. Bu anlamda çevre
mücadelesi, aynı zamanda kapitalizme karşı yönelmelidir.
bilinmiyordu. Şimdi halk barajların ne olduğunu daha açık görebiliyor. Her sene yapılan Doğa ve
Kültür Festivali bu olayın ciddiyetini daha da artırıyor. Dersim‘de
12. Munzur Kültür ve Doğa
Festivalinde çevreciler, Peri Çayı
üzerinde yapımı süren Pempelik
Barajını protesto etmek amacıyla
baraj şantiyesine gitti. Şantiye sahasında bulunan iş makineleri
yakıldı. 12. Munzur Kültür ve
Doğa Festivali’nin son gününde
Seyit Rıza Meydanı’nda DEDEF
ve Eğitim Sen Ekoloji Komisyonu
tarafından“Dersim Coğrafyası; 9
baraj, 23 HES, 63 maden, 10 bin
557 mayın” konulu forum düzenlendi. Forumun ardından binlerce
kişinin katıldığı çevre yürüyüşü
yapıldı.
Artvin’in Arhavi ilçesine Bağlı
Konaklı, Kemerköprü köylüleri
Hes’e karşı verdikleri mücadeleyi
sürdürüyor. İki köyü ayıran dereye kurulacak Hes’e karşı mücadele eden köylüler, kurdukları Hes
çadırı ile mücadelelerine devam
ediyor. Köylüler, İki köyü ayıran
dereye kurulacak olan Hes’in vadilerini, köylerini, çaylarını, fındıklarını, tarım ürünlerini yok
edeceğini, köylerinin yaşanmaz
bir yer haline geleceğini kendi pratiklerinde görüyor.
Ne Yapılmalı?
Çevre sorunu bugün yakıcı
bir sorun olarak ortaya çıkıyor.
Hâkim sınıfların çevre alanında
yarattığı tahribatın sonuçları görülüyor. Doğanın talan edilmesi,
yaşam temellerinin yok edilmesinin sonuçlarını insanlar görüyor
ve yaşıyor. Kapitalizmin sınır tanımayan kâr hırsı, doğayı kirleten
yapısı ekolojik dengeleri bozmaktadır. Kapitalizmin insanı sömüren ve yoksullaştıran karakteri,
çevre için de geçerlidir. Kâr etme
adına, çevreyi de yoksullaştırmakta ve sömürmektedir.
Ülkelerimizde egemen sınıflar
varlığını koruduğu sürece, doğanın talanı ve yaşam temellerinin
yok edilmesi katlanarak sürecektir. Doğanın talanına dur demek
için, çevre mücadelesi hâkim sınıfların egemenliğine karşı mücadele olarak yürütülmek zorundadır. Çevre hareketi içerisinde yer
almak ve çevre hareketine doğru
görüşlerin taşınması komünistlerin görevidir. Çevrenin korunması
uğruna mücadele, devrimci mücadelenin günümüzdeki temel görevlerinden biridir. Komünistler,
çevrenin korunması mücadelesinin en ön saflarında yer alıp, bu
mücadeleyi devrimci kanallara
aktarma görevine sahiptir.
22 Ağustos 2012
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
ğini yitirmiş durumdadır. Baraj
gölündeki suyun bir miktarının
buharlaşmasıyla su içerisindeki
tuz miktarı, diğer minerallerin
artmasıyla yine karşılaşlılıyor.
Yine akarsudan göle geçişte çözülmüş oksijenin az olmasına
bağlı olarak, gölde otrifikasyon
süreci (su ekosisteminin ölümü)
başlayabiliyor. Çözülmüş oksijen
olmadığında göldeki besin maddeleri, aynı zamanda bunlar kirletici maddeler, mikroorganizmalar
tarafından doğal olarak bunların
temizlenmesi, arıtılması sağlanmadığından kirleticilerin artarak
otrifikasyon süreci ve bunun uzun
vadede göldeki tüm canlıların, yaşamını yitirmesi anlamına geliyor.
Baraj gölünün yüzey alanı itibariyle nehre göre daha geniş olması ve buharlaşmanın artmasıyla
bölge ikliminde değişim gözlenmektedir. Havadaki nem oranı
artmakta ve hava hareketleri değişmekte, sıcaklık, yağış, rüzgâr
olayları farklılaşmaktadır. Ayrıca
bölgede yapılan ağaç kesimleri de
iklimsel değişikliklere diğer bir sebep olarak gösterilebilinir.
Su ile taşınan toprak ve besin
azaldığı için tarım toprakları yeterince beslenememektedir. Ayrıca
sulama amacıyla uygulanan projeler bilinçsiz uygulandığından,
akarsu ile taşınan besin maddelerin arınması ve tuzluluk yüzünden toprak veriminin azalmasına
ve verimli tarım arazilerinin kaybedilmesine sebep olmaktadır.
Sonuçta sular kuruyacak, nem
azalacak ve ortamdaki canlılar yok
olma tehlikesiyle karşılaşacaktır.
Hidroelektrik santraller birçok
insanın yaşamını sürdürdüğü
vadilerden göç etmelerine neden
olmaktadır. Artvin örneğinde
olduğu gibi santrallerin yapılmasıyla birlikte yörede yaşanan susuzluk nedeniyle halk bölgeden
göç ederken, insansızlaştırılan
yörede madencilik faaliyetleri hız
kazanmaktadır. Hidroelektrik
santrallerin bulunduğu bölgede
yaşayan tüm canlılara sağladığı
yararla kıyaslanamayacak ölçüde
zarar vermekte, suların kuruması,
doğal yaşam ortamlarının yok olması gibi telafisi mümkün olmayan etkiler bırakmaktadır.
Çevre bilincinin gelişmesi ve
doğanın talan edilmesine karşı
yapılan eylemlere kolluk güçleri
saldırıyor. Erzurum’un Tortum
İlçesi’ne bağlı Bağbaşı, Serdarlı
ve Pehlivanlı beldeleri, Dikmen,
Uzunkavak köylerinden geçen
Ödük Çayı üzerinde 3 ayrı Hes
kurulması planlanıyor. Ağustos
2011’de yöre halkı yapılacak olan
Hes inşaatları için uzun süre iş
makinelerinin çalışmasına izin
vermemişti. Ödük Vadisinde „canımızı veririz, suyumuzu vermeyiz“ diyerek sık sık eylem yapan
köylü kadınlara kolluk güçleri saldırmıştı. Eyleme katılan bazı kadınlara verilen 250’şer liralık para
cezasının yanında o dönemde 17
yaşında olan Leyla Yalçınkaya’ya
da mahkeme tarafından, Hes’in
çalışma alanında bulunmama ve
eyleme katılanlarla görüşmeme
cezası vermişti!
16 -17 Te m m u z 2 01 2 ‘ d e
Trabzon'un ilçesi Çaykara'da
bulunan Karaçam-Köknar köylüleri, kendi topraklarında çalışma yapan Hes şantiyesini bastı.
Jandarma Hes' e karşı olan 250'e
yakın köylüyü kuşatma altına aldı.
Kimlik tespiti yapılarak köye giriş
çıkışlar kapatıldı. Kimlik tespitinden sonra 70 kişilik bir grup
Çaykara'daki karakola götürüldü.
Gözaltına alınan köylüler, karakolun önünde bulunan futbol sahasında bekletildi. Bu bekleyiş gece
geç saatlere kadar sürdü. Sonunda
yaklaşık 70 kişilik gruptan 5 kişi
gözaltına alınarak, savcılığa sevk
edildi. Tüm baskı ve tehditlere
karşı köylüler, Hes karşıtı mücadelelerine devam edeceklerini belirterek yaşananlara tepkilerini sürdürdüler. Köylüler kolluk güçlerinin Hes şirketinin taşeronunun
yanında yer aldığını öne sürerek
„bölgede yaşayan bütün canlıları,
gelecekte yok edecek bu girişimlerin önüne geçmek için yöre halkı
elinden gelen her türlü mücadeleyi
yapıyor. Bu nedenle biz köylüler
tarihinin hiçbir döneminde yaşamadığımız yoğun baskılarla karşılaşıyoruz. Trabzon’daki kolluk
güçleri yasal sınırları aşan ve adeta
yerel taşeronların bir güvenlik
ekibi ve sözcüsü gibi davranmaktadır.“ açıklamasını yaptılar.
Munzur Vadisi ve çevresinde yapılmak istenen barajlara karşı mücadele gelişiyor. Dersim halkı barajları istemiyor. Dersim’de planlanan Hidro Elektrik Santralleri
tamamlandığında, çevre ilçelerle olan bağlantılar kopacak ve
Dersim bir ada olacak. Barajların
kapakları tutulduktan sonra,
halkta bir farkındalık gelişti. İlk
önce barajların çevreye vereceği
zarar ve barajların ne olduğu fazla
5
BEDAŞ DİRENİŞİNİN 72. GÜNÜNDE
İŞÇİLERE DESTEK ZİYARETİ
Direnişin başladığı ilk günden bu yana mücadelelerini kararlılıkla sürdüren, işten atılan
BEDAŞ işçilerini 72. gününde
Yeni İşçi Dünyası olarak destek
ziyaretinde bulunduk.
İşten atılan işçilerin BEDAŞ ile
yaptığı görüşmelerde; BEDAŞ’ın
yeni ihale süreciyle birlikte işçileri işe geri alacağı sözünü vermiş, fakat işçilerin bu sözlere
güveni yok. Yeni ihale sürecinde
eğer aynı taşeron firma ihaleyi
kazanır ise işçilerin işe girmesi
zorlaşacak. Çünkü eski taşeron
firma sendikalı ve örgütlü işçilerle çalışmak istemiyor. İşçilerle
yaptığımız sohbette yeni ihale
sürecinde eski taşeron firmanın ihaleyi kazanma olasılığının
yüksek olduğunu söylediler.
İşçiler yasal haklarını kullanarak işe geri alınma davası açmışlar, fakat adli tatilden kaynaklı
mahkeme süreci henüz başlamış
değil.
İşçiler ile yaptığımızın genel
sohbet sonrası tek tek işçiler ile
röportajlar yaptık.
Murat: Direnişimizin başından
itibaren düzenli olarak Cuma eylemleri yapıyoruz. 114 kişi olarak
direnişimizi kararlılıkla sürdürüyoruz. Çadırda nöbetleşe kalıyoruz. Direniş başından itibaren
işe geri alınan olmadı. BEDAŞ
bir keresinde sendika temsilcisi
dışında işçileri işe geri alacağını
söylemişti, fakat biz bunu kabul
etmiyoruz. İşten atılan tüm arkadaşlarımız işe geri alınmalıdır.
Çadırımızın bulunduğu yerde
esnaftan destek geliyor. Çevreden
insanların yaklaşımı olumlu.
Cengiz: Direnişi kendi cephemden değerlendirdiğimde bir
kararlılık görüyorum ve işe geri
alınana kadar direnişim/direnişimiz devam edecektir. Cuma
eylemlerimiz devam ediyor, arkadaşlarımız bir keresinde köprü
eylemi yaptı vb. Bir keresinde sendika başkanımız taşeron firma
ile yaptığı görüşmede barkod
okuma cihazlarımızı vermek için
BEDAŞ binasına girmek istedik,
fakat polis engeliyle karşılaştık. O
gün arbede yaşandı ve bazı arkadaşlarımız yaralanmıştı. Biz hala
BEDAŞ işçisiyiz ve binaya girme
hakkımız vardır.
Hacı Ömer Yazıcı: Yaklaşık on
yıllık BEDAŞ işçisiydim. Sabah
dokuz akşam dört-beşe kadar
ayakta ve adım adım yürüyorduk. Belli bir bölgemiz olmadığı
için her gün ayrı bölgede çalışıyorduk. Kemerburgaz’ın köylerine kadar gitmişliğim vardır.
Bunca yıllık emeğe rağmen bir
çırpıda işten atıldık. Fakat işimizi
geri alana kadar direneceğiz.
Direnişimizin zorlu süreçlerine
girmiş bulunmaktayız yeni bir
sendika olmamızdan kaynaklı
direnişte olan işçilere ayrılmış
bir fon yok. Maddi olanaklar yüzünden işçi arkadaşlarımızdan
bazıları çalışıyor. Direnişi somut
olarak sürdüren 35 kişi var. Diğer
arkadaşlarımız geçici işlerde çalışıyorlar. Ama Cuma eylemlerine
düzenli katılıyorlar. Önümüzdeki
süreçte örnek olarak Eylül ayına
kadar işe geri alınmazsak bir
Ankara yürüyüşü düzenlemeyi
düşünüyoruz.
Direniş ziyareti sırasında Yeni
İşçi Dünyası’nın Temmuz sayısı
dağıtıldı.
Yaşasın sınıf Dayanışması!
Direne Direne Kazanacağız!
10 Ağustos 2012
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Hey Tekstil’de Direniş Sürüyor
6
Hey Tekstil’de, birikmiş alacakları ve tazminatları ödenmeden
9 Şubat’ta 420 işçi kapı önüne
konuldu.
6 ay boyunca direnen işçiler çeşitli eylemler gerçekleştirdiler. 16
Temmuz’da bir toplantı yapıldı.
Bu toplantıda Direniş Komitesi ve
direnişi sürdüren işçilerin çoğunluğu direnişi bitirme kararı aldı.
Bu kararı doğru bulmayan işçiler
direnişi sürdürüyor.
Direnişin 182. gününde, Hey
Tekstil önünde kurdukları çadırda
direnişlerini sürdüren işçileri ziyaret ettik. Direnen işçiler adına
Vural Küçükoğlu şu bilgileri verdi:
“16 Temmuz’dan önce de Direniş
Komitesi tarafından direniş bitirilmek istendi. “Ramazan geliyor,
Ramazan’da kimse gelmez” gerekçesi ile. İşçilerin karşı çıkması ile o
zaman bunu yapamadılar.
Direnişi bitirip Emek Yaz
Kampına giden Direniş
Komitesinden arkadaşlar, İzmir’de
bizim adımıza Billur tuz, Micha
işçilerini ziyaret ediyor. Direnişi
bitiren, bırakanların direnişi sürdürenler adına direnen işçileri
ziyaret etmelerini yanlış buluyoruz. Bu konu ile ilgili bir haber 28
Temmuz tarihinde Evrensel gazetesinde yayınlandı.
3 Ağustos’ta Direniş Komitesi
kamuoyuna bir basın açıklaması
yayımladı. Bu açıklamada kimi
çarpıtmalar var. Bunları belirtmek
istiyorum.
“Direniş boyunca birçok şey
kaybetmiş olabiliriz, işimizden,
evimizden, çocuklarımızdan ayrı
kalmış olabiliriz. Ama kazandığımız bir şey var; işçilerin birliği
ve sınıf dayanışması! Şimdi her
yerde bu birliği sağlamak için çaba
göstereceğiz!” Arkadaşlar açıklamada bunu söylüyor. Soruyorum:
Kazanım olmadan direnişi bitiren anlayış, işçilerin birliğini nasıl
sağlayacak?
Direniş Komitesinden iki arkadaş 7 Haziran’da direnişi bıraktı.
Bu arkadaşların hiçbir şey olmamış gibi basın açıklamasının altına imza atmaları yanlıştır.”
Dayanışma kasasında biriken
paranın kendilerine verilmemesini, 7 Temmuz’da yapılan toplantıda dağıtılmasını eleştiren
Küçükoğlu; “hangi kurumun bize
ne kadar destek verdiğini bilmiyoruz. Eğer söylendiği gibi hesapların tutulduğu bir defter varsa,
bu defterin bize verilmesini talep
ediyoruz.”
Direniş Komitesinin açıklamasında geçen; “Kamuoyuna daha
önce bir açıklama yapmadık,
çünkü direnişe devam etmek isteyen 7 arkadaş bizden açıklama
yapmamamızı, direnişi devam
ettirmek istediklerini ve saygı duyulmasını istediler.” Tespiti hakkında, Vural Küçükoğlu böyle
bir taleplerinin olmadığını, açıklamadaki bilginin doğru olmadığını belirtti.
Açıklamada geçen, “Bundan
sonraki mücadelemiz bir yandan
hukuk yoluyla, diğer yandan da
dönemsel eylem ve açıklamalarla
devam edecektir.” Tavrını da yanlış bulan Küçükoğlu; “direnişi
bırakanların direniş adına konuşma, eylemler, açıklama yapma
hakkı yoktur. Açıklamada direnişi
7 kişinin sürdürdüğü söyleniyor.
Biz 7 kişi değil 15 kişiyiz.” Dedi.
Vural Küçükoğlu hakları için
direndiklerini, sınıf dayanışmasından yana, haklıdan yana olan-
ların, tüm emek dostlarının dayanışmalarını beklediklerini ifade
etti.
09.08.2012
Ek: Direnişi sürdüren işçilerin
açıklamasını, direnişi bitiren Direniş
Komitesinin açıklamasını okurlarımızın bilgisine sunuyoruz.
Ek 1: Direnişi sürdüren işçilerin
açıklaması:
23 Temmuz tarihli evrensel gazetesinde HEY Tekstil işçilerini
konu alan bir reklam haberi yayımlandı. Reklam diyoruz çünkü;
yazı direnişten ziyade Evrensel
Gazetesi, Hayat TV ve özellikle de
yaz kampını konu alan çerçevede
yazılmış. İşçiler de burada dikkat
çekmek amacı ile figüran olarak
kullanılmış. Tabi ilgi ile karşılanması için tatile götürdüklerinin
aslında HEY Tekstil önünde direnen arkadaşlarını yalnız bırakıp,
EMEP ile birlikte direnişi bitiren
komitedekiler olduğunu yazmayıp küçük bir reklam hilesi yapmayı da ihmal etmemişler.
Yazı aynen şöyle başlıyor;
‘’EMEP yaz kampının misafirleri
arasında hakları için direnen HEY
tekstil işçileri de var’’ Bu nedir
şimdi? İşçiler kampta mı direniyor? Yoksa kamp, HEY Tekstil'in
önünde mi yapılıyor? Kamptakiler
direnişteki HEY tekstil işçileri ise
peki HEY tekstilin önünde direnenler kim?
İkitelli'den Ege Sahillerine bir
EMEP direniş klasiği!
Yazının ilerleyen bölümlerinde
direnişteki arkadaşlarına sırtlarını
dönen komitedekilerin sözlerine
yer verilmiş. Bakın Melek Sönmez
onu kampta en çok neyin mutlu
ettiğini nasıl anlatmış. ‘’Beni
kampta en mutlu eden olay direnişte olan Billur Tuz ve Micha işçilerini ziyaretimiz oldu bu ziyaret
bana denize girmek veya yaptığımız başka işlerden daha iyi geldi.’’
Direnmenin ne olduğunu bilmeyenler, direnişe sırtını döndüğünü de unutur olmuşlar. Aynen
aktarıyoruz: Kamptan 1 gün sonra
yapılacak kaz dağları gezisine değinen Sönmez, AKP hükümetinin Kaz dağlarına saldırılarının
olduğunu anlatıyor.‘’Hükümet her
yere saldırıyor. Sinop’ta Ordu’da
HES’ler kurulmak isteniyor.’’ E
birde Karadeniz turuna çıkın tam
olsun!
EMEP İstanbul İl Yöneticisi
Arife Onat, yazının sonun da
kampın hem direnişin daha iyi
ilerlemesi hem de direnişteki kazanımların ve tecrübelerin aktarılması açısında olumlu olduğunu
dile getirmiş.
Birincisi kamp ve HEY tekstil
direnişi arasında hiçbir bağ yoktur. İkincisi 6 ay’ı geride bırakan
direnişte bir kazanım olmamıştır. Üçüncüsü bu süreçten biz
HEY Tekstil işçilerinin edindiği
tecrübe EMEP’in işçileri kendi
grup çıkarları için nasıl kullandığıdır. EMEP’in kendi grup çıkarlarından başka hiçbir şeye değer
vermediğini işçiler tecrübeleri ile
öğrendiler.
Bizim kimsenin kampına, tatiline bir şey dediğimiz yok. Ama
direnenleri hiçe sayıp bir de artık direniş ile alakası kalmamış
kişileri direnenler onlarmış gibi
konuşturmaya da EMEP’in hakkı
yok. Zaman artık çok hızlı akıyor
yatsıya kadar bile yanmıyor. Sınıfı
dilinden düşürmeyen EMEP’in
Ege sahillerinden attığı yalanlar
İkitelli'de ki HEY Tekstil direniş
çadırına çarpıyor. Siz kaçıp gitmiş
olsanız da burada direniş sürüyor.
Herkes ne olduğunu biliyor.
Siz şaşaalı laf lar ile insanları
oyalamaya çalışacağınıza sendika
ve kurumların direniş için verdikleri paraları kime, nasıl dağıttığınızı açıklayın!
16 Temmuz günü direnişin nasıl
bitirildiğini, direnmek isteyen bizlerin önüne nasıl geçmeye çalıştığınızı anlatın.
En önemlisi ne sizin ne de komitenizin direniş ile bir ilgisi kalmamıştır. Bunları yazın çünkü; HEY
Tekstil direnişinde ki gerçekler
direniş çadırının içinde işçilerin
olduğu yerdedir. Ege sahillerinde
ya da Kaz dağlarında değil.
Direnişteki HEY Tekstil işçileri
Ek 2: Direnişi bırakan Direniş
Komitesinin açıklaması
BASINA VE KAMUOYUNA
Biz Hey Tekstil işçileri olarak,
bilindiği üzere 9 Şubat’ta ücretlerimiz ve tazminatlarımız için
direnişe başlamıştık. Öncelikle
6 aylık direnişimiz boyunca birçok kurumdan, sendikadan, siyasi
partiden; hem maddi hem manevi olarak çok büyük destekler
aldık. Bu kurumlar dayanışmamızı ve mücadelemizi büyütmek
için yanımızda oldular. Daha dün
fabrikada çalışırken “tek başına
olduğumuzu” düşünen biz işçiler,
direnişle birlikte aslında yalnız
olmadığımızı, tek olmadığımızı
anladık. Bu dayanışma bizi direniş boyunca en kötü koşulda bile
birbirimize bağladı.
Biz işçiler, direniş boyunca, bize
verilen desteklerle ayakta durmaya
çalıştık. Öte taraftan yaşamak için
gerekli ihtiyaçlarımızı karşılamak giderek zorlaştı ve çalışmak
zorunda kalan arkadaşlarımızın
sayısı giderek artmaya başladı. Bu
nedenle pek çok işçi arkadaşımız
çalışmak zorunda olduğunu ifade
etmiş ve direnişten ayrılmıştır.
Direniş boyunca çalmadığımız
kapı kalmadı. Zaten malumunuz;
hükümet de bu konuda işçilere
destek olmamış, hep patronları
kollamış ve bu sorunun çözümü
için tek bir adım dahi atmamıştır.
Gelinen yerde direnişi mevcut
haliyle sürdürmek olanaksız hale
gelmiştir. Bütün direniş sürecini
tartışmak ve konuşmak için 16
Temmuz’da 35 işçi arkadaşımızla
yaptığımız toplantıda 29 işçi direnişi bitirme kararı almış, 7 kişi
de devam etmek istemiştir. Biz
Direniş Komitesi olarak, 29 arka-
daşımızla birlikte 16 Temmuz’da
yapılan toplantı ile direnişi bitirdik. Bundan sonraki mücadelemiz bir yandan hukuk yoluyla,
diğer yandan da dönemsel eylem
ve açıklamalarla devam edecektir. Bir kez daha direnişimize ve
hak alma mücadelemize destek
veren tüm işçi dostlarına, emek
ve demokrasi güçlerine teşekkür
ediyoruz.
Direniş için bize verilen ses düzeni vb araçları aldığımız kurumlara teslim ettik. Kamuoyuna
daha önce bir açıklama yapmadık,
çünkü direnişe devam etmek isteyen 7 arkadaş bizden açıklama
yapmamamızı, direnişi devam
ettirmek istediklerini ve saygı
duyulmasını istediler. Biz işçi
arkadaşlar olarak bunu kabul ettik ve kamuoyuna herhangi bir
açıklama yapmadık. Ancak daha
sonra yapılan kimi açıklamalar
bize bir şeyi daha öğretti; bu iş
böyle olmuyormuş!
Birkaç dergide ve internet ortamını kullanarak yapılan yalan
yanlış açıklamalarda söylenenler, sadece Komiteye değil yaşam
koşullarından dolayı çalışmak
zorunda kalan tüm işçi arkadaşlarımıza yapılmış bir saygısızlıktır. Yapılan karalamalar, aynı
zamanda bu zor direniş boyunca
yanımızda olan bütün kurumlara
karşı da yapılmış bir saygısızlıktır.
Yaptığımız bu açıklama, hakkımızda yapılan açıklamalara bir
cevap değil, direnişimiz boyunca
bize destek veren sendikalara,
emek dostu basına ve kurumlara
olan sorumluluğumuzdandır.
Direnişimizi bitirdikten sonra
davet edildiğimiz Emek Yaz
Kampı’na gittik, daha gelecek
arkadaşlar da olacaktı ancak
Ramazan nedeni ile gelemedi-
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
H E Y ! E M E P, D İ R E N İŞ
BURADA!
7
ler. Kampa katılan işçiler olarak
İzmir’de bulunan direnişteki
Billur Tuz ve Micha işçilerini ziyaret ederek onların yanında olduk.
Bundan sonra da olmaya devam
edeceğiz. Ama gelin görün ki, biz
işçiler hakkında yalan yanlış yazanlar bu kampa katılmamızı da
sorun etti.
Buradan kamuoyuna sesleniyoruz; kimse işten atılan işçileri
grupçu heveslerine malzeme yapmasın. Çünkü bunlar, aylardır direnmiş ve işten atılmış biz işçilere
yarar değil zarar vermektedir. Biz
onurumuzla, şerefimizle direndik.
Bu kara çalmalar; bizi aylardır
açlık ve zulümle terbiye etmek isteyen Hey Tekstil patronlarının
ekmeğine yağ sürmekten başka
bir işe yaramaz.
Biz direnişimizi devam ettirebilmek için bir bütçe oluşturduk.
Direniş boyunca tüm harcamalarımızı bütçemizden karşıladık, bütçemize giren her miktarı
ve hangi kurumdan geldiğini
toplantılarda işçi arkadaşlarımızla paylaştık. Direnişimizi 16
Temmuz’da bitirirken kalan bütçemizi tüm işçi arkadaşlara imza
atarak eşit şekilde dağıttık. Tüm
gelir ve giderlerimiz kasa defterine işlenmiştir. Tüm bunlar mevcuttur. Destek veren tüm dostlara
ve kurumlara olan sorumluluğumuzun bir gereği olarak bu bilgiyi
paylaşıyoruz.
Direnişimizi ve irademizle aldığımız kararları hiçe sayan, işçilerin birliğine zarar veren bu ve
benzeri tartışmalar, bundan sonra
bizim için bağlayıcı değildir.
Bizden çalınmış haklarımızı
almak için hukuk mücadelemizi
sürdüreceğiz. Ve her ortamda Hey
patronlarının, ona destek veren
hükümetin bize yaptıklarını an-
latmaya devam edeceğiz. Direniş
boyunca birçok şey kaybetmiş
olabiliriz, işimizden, evimizden,
çocuklarımızdan ayrı kalmış olabiliriz. Ama kazandığımız bir
şey var; işçilerin birliği ve sınıf
dayanışması!
Şimdi her yerde bu birliği sağlamak için çaba göstereceğiz!
Yaşasın İşçilerin Birliği!
3 Ağustos 2012
Yaşasın Sınıf Dayanışması!
HEY TEK STİL İŞÇİLER İ
DİRENİŞ KOMİTESİ
DHL işçileri işlerini geri istiyor
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
DHL’de, TÜMTİS Sendikasına
üye oldukları için işten çıkartılan
28 işçi, işlerine geri dönmek için
mücadelelerini sürdürüyor. İşçiler
konuyla ilgili taleplerini dile getirmek için DHL Lojistik 2 nolu
depo önünde bir basın açıklaması
gerçekleştirdi.
Esenyurt Meydanında toplanan
işçiler, Esenyurt‘ta bulunan DHL
deposu önüne kadar yürüdü.
TÜMTİS 1 No'lu Şube Başkanı
Ersin Türkmen, yaptığı açıklamada, DHL yönetiminin sendikalı
işçiler üzerindeki istifa baskısının
devam ettiğini söyledi. Patronun,
işçilere istifa etmeleri durumunda
yüzde 6 olan zammın yüzde 1520'ye çıkarılacağını söylediğini
aktaran Türkmen, "Ücret zammı
rüşveti ile işçileri satın alamadıklarında işçileri çıkarmakla tehdit
ediyor." dedi. Türkmen, bugüne
kadar 28 sendika üyesi işçinin işten çıkarıldığını hatırlattı.
DHL patronunun, Esenyurt,
Kocaeli, Gebze'den işçileri topla-
8
yıp şirket merkezinin bulunduğu
Beykoz'a götürerek "ikna edebildiği" işçileri notere götürdüğünü ve istifa ettirdiğini söyleyen
Türkmen, "İşveren öylesine bir
baskı uyguluyor ki; istifa ettirilen
işçilerden bir kısmı sendika üyesi
bile değil. Üstelik istifa masraflarını da işveren karşılıyor" diye
konuştu.
DHL yönetiminin bu tavrına
sessiz kalmayacaklarını dile getiren Türkmen, şöyle konuştu:
"Açlık sınırının çok altında bir
ücretle, her türlü güvenceden yoksun ve yasal çalışma sürelerinin
çok üzerinde işçi çalıştırılmasına
karşı işçilerin sendikalaşma mü-
cadelesinin önderliğini yapmaya,
bu onurlu mücadeleyi kazanana
kadar direnmeye devam edeceğiz.
Üstelik bu mücadelede uluslararası sendika federasyonları ITF,
ETF, UNI ile birlikteyiz. Şimdiden
uluslararası bir kampanya başlamıştır. Uluslararası bir imza kampanyası ile başlayan dayanışma
eylemleri giderek üretimi de etkileyen eylemlere dönüşecektir."
İşçilerin işbaşı yaptırılmasını,
işçiler üzerindeki baskının sonlandırılmasını ve toplu sözleşme
masasına oturulmasını isteyen
Türkmen, destek beklediklerini
dile getirdi.
Hava-İş üyeleri adına konuşan
Deniz Erol ise TÜMTİS üyesi işçilerin direnişlerinde yanlarında
olacaklarını belirtti.
Basın açıklaması; "DHL işçisi
yanlız değildir!, THY işçisi yalnız
değildir!, Yaşasın sınıf dayanışması!, Direne direne kazanacağız!"
sloganları ile son buldu.
15.08.2012
Tez Koop-İş Sendikası Yöneticileri Kipa İşçileriyle Bir Aradaydı
Tesco Kipa’da 10 yıldır örg üt len me ç a l ışması y ü r üten Tez Koop-İş Sendikası,
Yargıtay’daki yetki davasının
lehte sonuçlanmasıyla bir başarıya imza attı. Şimdi sıra TİS
görüşmelerine geldi. Tez Koop-İş
Sendikası’nın örgütlenmiş olduğu tüm Kipa’larda TİS görüşmeleri için harıl harıl bir çalışma
yürütülüyor.
1 Ağustos akşamı, Tez Koop-İş
Adana Şubesi yöneticileri, Başkan
Hülya Özcan, Halil İbrahim
Bebe ve Genel Merkez’den Genel
Örgütlenme Uzmanı Muhlis
Karslı Mersin’de Mersin Kipa
işçileriyle bir araya geldiler.
Görüşmede işçilerin sorunları
üzerine konuşuldu. TİS süreci
hakkında bilgi verildi ve işçilerin talepleri üzerinde duruldu.
Genel olarak işçilerin talepleri
vardiya sisteminin yeniden düzenlenmesi, fazla mesailerin düzenlenmesi, sosyal yardımlar vb.
hakkında idi. Kuşkusuz ileriki
süreçte işçilerin talepleri daha da
somutlaşacaktır.
Sendika yöneticileri konuşmalarında birlik ve beraberliğin
önemine vurgu yaptılar. Başkan
Hülya Özcan, konuşmasını
“Herkes ister ama herkes başaramaz. Başarmanın yolu yüzde
yüz örgütlülükten geçer. Birlikte
mücadele edip birlikte başaracağız.” diyerek sonlandırdı.
Konuşmaların ardından Tesco
Kipa’da 10 yıldır süren örgütlenme mücadelesini konu alan
bir sinevizyon gösterimi yapıldı
ve toplantı sonlandırıldı.
Bizde İşçilerle sohbet etme
şansı yakaladık ve Yeni İşçi
Dünyası gazetemizin son sayısını dağıttık.
02.08.2012
Yeni İşçi Dünyası/Mersin
Tesco Kipa’da Sendikalaşma Mücadelesi
Başarıya Ulaştı
Tez Koop İş Sendikasının
Tesco Kipa’da 2003 yılından bu
yana sürdürdüğü sendikalaşma
mücadelesi başarıya ulaştı.
Bu başarıya imza atan, yılmadan direnen Kipa işçilerini ve
sendikalarını kutluyor, Tez Koop
İş Sendikasının konu hakkında
yaptığı açıklamayı yayımlıyoruz.
Yeni İşçi Dünyası
ketlerinden biri olarak yerini aldı.
Bu başarı TEZ-KOOP-İŞ çatısı
altında mücadele eden TESCO
KİPA işçilerinindir.
Şimdi yeni bir mücadele dönemi olan TESCO KİPA işçilerinin daha iyi şartlarda yaşamını
sürdürmesinin aracı olacak Toplu
24.07.2012
YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ
ÖRGÜTLÜ SENDİK AL
MÜCADELESİ!
TEZ KOOP İŞ SENDİKASI
Turgutlu’da direniş çadırı
Birleşik Metal-İş Sendikasının
örgütlenme çalışması yürüttüğü
Manisa Turgutlu’ da bulunan
FCMP TR Metal fabrikasında 21
işçi işten atıldı. İşveren krizi bahane
ederek sendikaya üyesi 21 işçiyi işten attı.
İşten atılan işçiler Birleşik
Metal-İş Sendikası öncülüğünde
2 Ağustos Perşembe günü fabrika
önünde direniş çadırı kurarak mücadele etmeye başladılar.
Birleşik Metal-İş Sendikası yaptığı basın açıklaması ile emekten
yana olan herkesi bu direnişe destek
olmaya çağırdı.
Anayasal bir hak olan sendi-
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
TESCO KİPA’da 2003 yılından
bu yana süren sendikal mücadelemiz, bugün açıklanan Yargıtay
kararı ile başarıya ulaştı. Yargı
TEZ-KOOP-İŞ Sendikasının
TESCO KİPA’larda yetkili sendika olduğunu perçinledi. Zafer
örgütlenen, direnen ve yılmayan
KİPA işçisinin oldu.
Türkiye TESCO KİPA örgütlenme çalışması, dünya işçi hareketinde önemli örgütlenme hare-
İş Sözleşme süreci başlıyor.
Toplu iş sözleşme masasında,
haklarımızı savunmak ve geliştirmek üzere bugün dünden daha
çok birlikte olmaya ihtiyacımız
var. Daha başarılı, daha güçlü
olmak için TESCO KİPA’da çalışan işçi arkadaşlarımızı üye olmaya ve aramıza katılmaya davet
ediyoruz.
Bugünlere ulaşmamızda mücadeleye katkı veren üyelerimizi,
gelmiş geçmiş tüm yöneticilerimizi, sendikamız çalışanlarını ve
bütün sınıf dostlarımızı sevincimize katılmaya çağırıyor, teşekkür ediyoruz.
9
kalaşma hemen hemen işveren
tarafından türlü dalaverelerle engellenmeye çalışılıyor. İşçilerin
sendika üyesi olması nedeniyle işten atılması kanunlarda açıkça suç
olarak tanımlanmaktadır. Ancak
işverenler başka gerekçeler öne sürerek işçilerin örgütlenmelerini engellemeye çalışıyor, devlet ise buna
göz yumuyor, kimi zaman da çanak
tutuyor.
İşçi sınıfı daha fazla örgütlenme
ve mücadele etme ile bu tür saldırı-
lara yanıt verebilir. İşçi sınıfı buna
yapabilecek güçtedir. Yeter ki gücünün farkına varsın.
Birleşik Metal-İş Sendikası yaptığı açıklamada; FCMP TR Metal
fabrikasında 9 Ağustos’ta bir kısım
sendika üyesinin işbaşı yaptığı, diğer üyelerinin işbaşı yaptırılmaları
için görüşmelerin devam ettiği, fabrika önüne başlatılan eylemin, direnişe katılan üyelerin ortak kararıyla
9 Ağustos’ta kaldırıldığını açıkladı.
10.08.2012
Hukuk Köşesi
Bu bölümde iş yasalarına göre açıklamalarda bulunmaktayız.
Burjuva devletlerde yasalar patronlar ve sermaye yararına yapılır.
İşçi sınıfı haklarını almak ve bu haklarını genişletmek için tüm yol
ve araçlarla mücadele yürütmelidir. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz Hukuk mücadelesidir. Bu nedenle mücadele yürüten işçi sınıfı
yasaları bilmek zorundadır.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu – IX
Üyelik Teminatları
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
2821 sayılı Sendikalar Kanununu madde madde incelemeye devam ediyoruz. Ancak İkinci Bölümde yer alan “Konfederasyon ve
Uluslararası Kuruluş Üyeliği” ile ilgili düzenlemeleri içeren 26, 27 ve
28. maddeleri sendika genel merkezlerini ilgilendirdiği için geçiyoruz. Önemsiz olduğu için değil, bu bilgiye işçi sınıfının büyük çoğunluğunun anda ihtiyacı olmadığı için. Bu yüzden Üçüncü Bölüm
ile devam ediyoruz.
Kanunun üçüncü bölümünde Teminatlar başlığı altında yöneticilerin, temsilci ve sendika üyelerinin üyelikleri ilgili teminatlar
açıklanmaktadır.
10
Yöneticiler:
Sendika, şube ve konfederasyonların yönetim kademelerinde görev
almak üzere çalıştığı işyerinden ayrılan işçiler, bu görevleri herhangi
bir nedenle sona erdiğinde eski işyerlerine dönebilirler. İşveren geri
dönmek isteyen işçiyi en geç bir ay içerisinde eski işlerine ve uygun
olan diğer bir işe almak zorundadır. Bu durumda işçinin eski kıdem
hakkı ve ücreti saklıdır. Eğer isterse işçi yöneticilik görevi sona erdikten sonraki üç ay içerisinde kıdem tazminatı hakkını kullanarak
işten tamamen ayrılabilir.
Ancak yasa yöneticilerin “görevleri ile ilgili fiillerinden dolayı hüküm giymiş olanlar bu haktan yararlanamazlar” diyerek devrimci
sendika yöneticilerinin bu hakkını sınırlamaktadır.
Temsilciler:
İşyeri temsilcileri hakkında da bazı teminatlar bulunmaktadır.
Yasaya göre işveren, işyeri sendika temsilcisinin yazılı rızası olmadıkça çalıştığı işyerini değiştiremez veya yaptığı işte esaslı bir değişiklik yapamaz. Yazılı rıza olmadan yapılan değişiklikler geçersiz
sayılmaktadır. Bu nedenle temsilci bu değişikliklere uymak zorunda
değildir.
Ayrıca işveren işyeri temsilcisini temsilcilik faaliyetlerinden dolayı
işten çıkaramaz. Bu durumda işyeri temsilcisine sendika faaliyetleri
konusunda gerekli izinleri vermek zorundadır. İşveren temsilciyi işten çıkardığında İş Kanununun 21. maddesi uyarınca işçinin en az
bir yıllık ücreti tutarında tazminat ödemek zorunda kalır.
İşçiler:
Yasadaki diğer bir teminat ise pratikte hemen hemen hiç uygulanmayan içi boş bir teminattır. Bu konudaki gerçek teminat sadece ve
sadece sınıfın mücadelesidir.
Yasaya göre bir işçinin işe alınması belli bir sendikaya üye olması
veya olmaması, istifa etmesi vb. şartına bağlı tutulamaz. Toplu iş sözleşmelerine ve hizmet sözleşmelerine de bu tür maddeler konamaz.
İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle üye olmayan veya iki farklı
sendikaya üye olan işçiler arasında, işin sevk ve dağıtımında, işçilerin
mesleki ilerlemelerinde, ücret, ikramiye ve primlerinde, sosyal yardım ve disiplin hükümlerinde veya benzeri diğer konularda farklı,
eşitsiz uygulamalar yapamaz. Bu nedenlerle hiçbir işçinin işine son
veremez. Bunun tek istisnası Toplu İş Sözleşmelerinde yer alan ücret,
ikramiye, prim ve paraya ilişkin diğer sosyal yardımlardır.
İşçiler iş saatleri dışında veya işverenin rızası?? ile iş saatleri içinde
sendika veya konfederasyonların faaliyetlerine katılmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya herhangi bir nedenle farklı muameleye
tabi tutulamazlar.
İşten çıkarma dışında, bu hükümlere uymayan işverenler işçinin
bir yıllık ücret tutarından az olmamak kaydıyla tazminat ödemeye
mahkûm olurlar. Sendika üyeliği veya sendikal faaliyetlerden dolayı
işten çıkarma durumundan ise ayrıca İş Kanununun fesih ile ilgili
maddeleri uygulanır ve işveren işçinin bir yıllık ücret tutarından az
olmamak kaydıyla ek bir tazminat ödemeye mahkûm olur.
(2821 sayılı Sendikalar Kanunu 29., 30. ve 31. maddeler)
[email protected] adresine sorularınızı gönderebilirsiniz.
Enerji-Sen Üyesi Tedaş İşçileri Adliye Önünde
basın Açıklaması Yaptı
Direnişteki 160. gününe varan
Tedaş işçileri, adliye önünde basın
açıklaması yaparak işlerine geri
dönebilmek için adalet taleplerini
dile getirdiler.
İşçilerin açmış oldukları işe iade
davasının duruşması öncesinde,
adliye önünde yapılan basın açıklamasına çeşitli sendikalardan da
destek vardı. “Hukuksuz atılmaların yasadışı kesilen cezaların direk
tepelerinde ölen arkadaşlarımızın
hesabını soracağız!” yazılı pankart
açan işçiler sık sık “İş ekmek yoksa
barışta yok!”, “Tedaş’ta direniş kazanacak!”, “Yaşasın sınıf dayanışması”, “Direne direne kazanacağız!” vb. sloganlar attılar.
İlk olarak söz alan Adana KESK
Dönem Sözcüsü Sinan Tunç şunları söyledi: “Tedaş işçisi arkadaşlarımız 5 ayı aşkın süredir direniyorlar. Önce maaşlarını alamamanın mağduriyetini, sonra işten
atılmanın mağduriyetini yaşadılar. Arkadaşlarımız bu kavurucu
sıcaklarda sokakta direnmek,
polisle köşe kapmaca oynamak
sevdalısı değillerdir. Tek istekleri
işlerine geri dönüp evlerine ekmek
götürebilmektir. Kamu emekçileri
olarak Tedaş işçilerinin yanındayız.” Ardından, DİSK Çukurova
Bölge Temsilcisi Kemal Aslan da
söz alarak Tedaş işçilerine destek
olmaya devam edeceklerini, direnen işçilerin kazanacağını söyledi.
Son olarak söz alan ve basın
açıklamasını okuyan Enerji-Sen
Genel Başkanı Kamil Kartal ise
hali hazırda Bedaş’ta da benzer bir
sürecin yaşandığını, örgütlülüklerinin önünün kesilmek istendiğini
ifade etti. Basın açıklamasında
şunlar söylendi: “Geçirdiğimiz
160 günlük süreç içerisinde her
ulaştığımız yetkili derdimizi, derdimizi her anlattıklarımız bizlere
haklılığımızı anlattı ve çözüm için
söz verdi. Başta Başbakan Recep T.
Erdoğan, Adana Valisi ve Adana
Emniyet Müdürü söz verdiler,
çözeceğiz dediler ama yalan söylediler. 160 gündür Adana’nın kavurucu sıcağında direnen işçileri
görmezden geldiler. Her sabah direniş çadırının önünden makam
aracı ile geçen Adana’nın çakma
büyükşehir başkanı görmedi. Her
Cuma Adanalıya şirin görünmek
için Cuma namazına giden, işçilerin ödediği vergilerle alınan klimalı makam aracında gezen vali
görmedi. Adana Emniyet Müdürü
kendi emrindeki memurlara,
kadınları, çocukları dövdürdüğünde, yasal sendikayı yasadışı
ilan ettiklerinde günah çıkarmak
istercesine bizi gördü, çözüm
için söz verdi ama çözmedi. …
Taşeronu bu topraklardan atıncaya kadar üretenlerin söz yetki
karar hakkına sahip oluncaya dek
karanlığa meydan okuyacağız.
Çünkü biliyoruz ki biz haklıyız,
biz kazanacağız.”
14 Ağustos 2012
Yeni İşçi Dünyası/Adana
Tek Gıda-İş Sendikasının örgütlenme çalışması yürüttüğü Frito
Lay’ın Tarsus işyerinden 3 işçi işten
atıldı.
Tek Gıda-İş Sendikasının yaptığı
açıklamaya göre Tarsus fabrikası
yöneticilerinin sendikal örgütlenmede öncülük yapan 3 işçiyi, diğer
işçilere baskı yaptıklarını iddia
ederek işten çıkardılar.
İşten çıkarma öncesinde 16
Temmuz’da fabrika yöneticileri
“fabrikaya müfettişler geldi, soruşturma var. Soruşturma bitinceye
kadar idari izinlisiniz” diyerek 3
işçiyi izne çıkardılar.
Bunun üzerine işyerinde çalı-
şan diğer işçiler Frito Lay’ın tepe
yönetimine ulaşabildikleri direkt
bir hat üzerinden Tarsus yöneticilerini şikayet etmişler. İşçiler sendikal örgütlenmeden dolayı baskı
gördüklerini bildirmişler. Sendika
tarafından kim oldukları bilinmeyen müfettişler 15 gün boyunca işyerinde inceleme yapmışlar.
Bu süreç sonunda izne çıkarılan işçiler diğer işçilere baskı yaptıkları iddiası ile kıdem ve ihbar
tazminatları ödenmeden işten
çıkarıldılar.
Konu üzerine Tek Gıda-İş
Sendikası “Biz sendika olarak işten
atılan arkadaşlarımızın sonuna
kadar arkalarında olup onların işe
dönmelerini sağlamak için ikili
görüşmeler ve hukuk çerçevesinde
mücadelemizi vermeye devam
edeceğiz. (…) Arkadaşlarımızın
işe iadesini bekliyoruz, aksi halde
bizim de sendika olarak üretimden
gelen gücümüzü ve birlikteliğimizi
kullanarak karara alıp uygulayacağımız eylemleri uygulamaya koymaktan geri kalmayacağız.” açıklamasında bulunuldu.
Kocaeli’nin Suadiye ve Mersin’in
Tarsus ilçelerinde 2 fabrikası bulunan Frito Lay, Doritos, Lay's,
Cheetos, Ruffles ve Çerezza marka
cipslerin ve Rocco marka sakızın
üretimini yapıyor. Frito Lay işçilerin sendikalaşması sürecinde 2010
yılı sonunda da Suadiye fabrikasından 20 işçiyi işten atmıştı.
Tüm dünyanın patronlarının en
çok korktuğu şey işçilerin birleşmesi ve örgütlenmesidir. Çünkü
birleşen ve örgütlenen işçi sınıfı
hakları için çetin bir mücadele yürütür. Bu yüzden patronlar işçilerin örgütlenme çabalarını engellemek için ellerinden geleni yaparlar.
Buna verilecek tek cevap, dil, din,
ırk ve kültür gözetmeksizin örgütlenmek ve mücadele etmektir.
02.08.2012
Yeni İşçi Dünyası/Adana
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Frito Lay büyüyor, işçiler işten atılıyor!
11
Madenlerde cinayet sürüyor!
DİSK’e bağlı Devrimci Maden
A ra ma ve İşlet me İşçi leri
Sendikası’nın (Dev Maden-Sen)
yaptığı açıklama madenlerde iş
cinayetlerinin hız kesmeden sürdüğünü gösterdi.
Dev Maden-Sen’in açıkladığı
rapora göre Temmuz dönemi
içerisinde 11 ayrı olayda 8 maden
işçisi hayatını kaybetti, 14 işçi
yaralandı.
Madenlerde peş peşe gelen
ve onlarca işçinin ölümü ile sonuçlanan “kazalardan” sonra
hükümet yetkilileri açıklamalar
yapmış ve yeni bir “iş güvenliği”
yasasına ihtiyaç olduğunu vurgulamışlardı. Bu açıklamalardan
sonra yine işçi sağlığı ve güvenliğini değil, iş sağlığı ve güvenliğini liklerle güncellendi. Ancak daha
esas alan bir kanun yürürlüğe önce de olduğu gibi bu yasa yine
girdi, daha doğrusu bazı değişik- işçi cinayetlerini durduramadı.
Devletin “kader” diyerek “güzel
öldü”klerini açıkladığı maden işçileri Temmuz ayında da ölmeye
devam ettiler. Doğru ya ölüm
“bu işin doğasında” vardı ne de
olsa…
Oysa biz biliyoruz ki “kazalar”
ve ölüm madenciliğin doğasında
yok. Ama kapitalizmin doğasında var. Bu ölümleri normal
saymak ve “fire” olarak görmek
burjuvazinin doğasında var.
Çünkü kapitalizmin gökdelenleri
insan emeğinin köleleştirilmesinin ve işçi cesetlerinin üzerinde
yükselmektedir. Bu gökdelenler
de kapitalist cinayet şebekesinin
kodamanları olan burjuvalar
yarattıkları kan ve gözyaşı dolu
dünyayı seyrederler.
Kapitalizm işçi sınıfı önderliği
çöp tenekesine atılan kadar tekrarlayacağız: Kapitalizm cinayet,
burjuvazi katildir!
08.08.2012
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Yayınlanan rapordaki iş cinayetlerinin listesi şöyle:
12
1 Temmuz: Diyarba k ır'ın
Çermik ilçesi Kuyu köyü mevkiinde faaliyet gösteren Asenka
mermer işletmesine ait ocakta iş
makinesi ile gerçekleşen kazada
Ferit Topdemir (54) hayatını
kaybetti.
5 Te m mu z : D e n i z l i ’n i n
Acıpaya m İ lçesi ne ba ğ l ı
Karaismailler Köyü yakınlarında, özel sektöre ait bir krom
ocağında meydana gelen göçükte,
İlyas Gün (25) ile Nazmi Kaplan
(34) arkadaşları tarafından ağır
yaralı olarak kurtarıldı.
7 Temmuz: Zong u ldak 'ın
Gelik beldesi Dereiçi mevkiinde
özel sektöre ait maden ocağında
gaz sıkışması sonucu oluşan
grizu patlamasında işçilerden
Hüsnü Çetin (48), Mustafa Hasıl
(21), Ahmet Bekar (40) ve Bilal
Kocaoğlu (50) yaralandı.
11 Temmuz: Zonguldak 'ın
Asma Ma ha l lesi Fabri ka
Sokak'ta bulunan Soma Kömür
İşletmesi'nde kaynakçı olarak
çalışan S.G, çalışırken gözüne
demir çapağı kaçması sonucu
yaralandı.
1 3 Te m m u z : K ü t a h y a
Tavşanlı’da, Türkiye Kömür
İşletmeleri (TK İ) Genel
Müdü rlü ğ ü 'ne ba ğ l ı G a r p
L i ny it ler i İşle t me si (GL İ)
Mü e s s e s e s i 'n i n B o z b e l e n
Köyü’ndeki kömür eleme tesislerinde meydana gelen kazada
Cengiz Oruç (45) yaralandı.
Oruç, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
14 Temmuz: Yozgat'ın Sorgun
İlçesi’nde Savana Madencilik
tarafından işletilen linyit oca-
ğında, havalandırma bölümünde
meydana gelen göçükte Ömer
Kılıçer adlı işçi öldü, yaralı olarak kurtarılan Saffettin Barış
(46), Yalçın Cura (26), Aydın
Aydoğdu (25), Ömer Yiğit (34) ve
Cumhur Yılmaz Sorgun Devlet
Hastanesi'ne kaldırıldı.
17 Temmuz: Manisa'nın Soma
İlçesi'ne bağlı Yağcıllı Köyü'nde,
özel sektöre ait linyit ocağında
çalışan 32 yaşındaki Arif Dalaklı,
evinden çıkıp servise yetişmek
isterken yolda geçirdiği kazada
yaşamını yitirdi.
21 Temmuz: Edirne’nin Keşan
İlçesine bağlı Yenimuhacir
Beldesi 'nde Öz arsla n
Taşocağı'nda dinamit patlatılması sırasında parçalanan taşların altında kalarak ağır yaralanan
ateşlemeci Bekir Doğan (50) yaşa-
mını yitirdi.
24 Tem mu z: Z ong u ld a k
merkeze bağlı Elvanpazarcık
Beldesi'nde İnce Madencilik şirketine ait taşkömürü ocağında,
üretim noktasına ahşap merdivenden inerken ayağı kayarak
70 metre aşağı yuvarlanan işçi
Satılmış Çamlı yaşamını yitirdi.
30 Temmuz: Hatay'ın Amanos
dağlarındaki krom madeninde
göçük altında kalan Musa Ersin
(28) kaldırıldığı hastanede öldü.
31 Temmuz: Şırnak ’a bağlı
Cizre İlçesi Kurtuluş Köyü’nde
özel sektör tarafından işletilen
kum ocağında meydana gelen
toprak kaymasında kumların altında kalan 17 yaşındaki İlhan
Sansak yaşamını yitirirken 7 yaşındaki Abdurrahim Tümer, yaralı olarak kurtarıldı.
Bir cinayet daha!
Mersin/Tarsus’ta tarım işçilerini balık istifi gibi taşıyan kamyonet devrildi ve 2 tarım işçisi
cinayete kurban gitti, 14 tarım işçisi yaralı olarak kurtuldu. Şoför
kayıplara karıştı.
Kavaklı Mahallesinde meydana gelen kazada Tarsus’a bağlı
Çöplü köyüne işçileri götüren
Nurettin Çoban idaresindeki
33 PV 139 plakalı kamyonet yol
kenarındaki sulama kanaletine
çarparak devrildi. 17 yaşındaki
Şehriban Oktay ile 16 yaşındaki
kardeşi Mustafa Oktay adlı tarım
işçileri burjuvazinin bu seferki
cinayetinin kurbanı oldular.
Yaralanan diğer işçiler ise Tarsus
Devlet Hastanesine kaldırıldılar.
Kazadan kurtulan diğer tarım
işçilerinin anlatımlarına göre
aracın altında kalan ve sağ olan
Şehriban Oktay jandarmanın
savcının gelmesini beklemesi
nedeniyle hayatını kaybetti. Eğer
erken müdahale edilebilseydi
kurtulabilirdi. Ayrıca olay yerine
çok sayıda jandarma gelmesine
rağmen sadece bir ambulans gelmesi de işçilerin tepkisine neden
oldu. Bazı yaralılar yakınları tarafından özel araçlarla hastaneye
götürüldüler.
Gün geçmiyor ki burjuvazinin kaza adı altındaki yeni bir
cinayetiyle karşılaşmayalım. En
çok işçi sınıfının en güvencesiz
ve örgütsüz kesimini oluşturan
tarım işçileri bu cinayetlerde hayatlarını kaybediyorlar. Her olay
hayatlarını sürdürebilmek için üç
kuruşa çalıştırılan ve genellikle
kamyon kasalarında taşınan birkaç tarım işçisinin hayatına mal
oluyor.
Bu cinayetlerin sorumlusu burjuvazinin devletidir. Çünkü ne
trafik polisi, Çalışma Bakanlığı,
ne tarım müdürlükleri ne de
maliyesiyle devlet bu duruma
müdahale etmiyor. İstenirse basit önlemlerle bu tür olaylar son
derece aza indirilebilir.
Kapitalizm cinayet, burjuvazi
katildir!
04.08.2012
Yeni İşçi Dünyası/Adana
Akkuyu’da Nükleer Enerji Karşıtları
Eylem Yaptı
olmasına, ülkemizde nükleer silahların üretilmesine, siyasi baskı
sonucunda kurulmak istenen
başta Akkuyu nükleer santrali
olmak üzere hiçbir nükleer santralinin yapılmasına izin vermeyeceğiz. Akkuyu'da ve Mersin'de
halk nükleer santrallere karşıdır.
Halkın iradesine rağmen nükleer
santraller kurulamaz. Hükümeti,
ülkemizde planlanan tüm nükleer
santral projelerinden vazgeçmeye
çağırıyoruz." dedi.
Sabahat Arslan, konuşmasının ardından CHP Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcı’ya söz
verdi. Atıcı; Başbakanın “Bizim
Akkuyu’da nükleer santral yapmamız sadece enerji için değildir”
nılan malzemeyi üreten nükleer
santrallere hayır demek için toplandık. Nükleer santraller tarih
boyunca milyonlarca insanın
ölmesine ve sakat yaşamasına,
ekolojik dengenin bozulmasına ve
hesaplanamayan milyarlarca para
değerinin heba olmasına neden
olmuştur. Nükleer santrallerin insanlığa verdiği ekonomik ve sosyal
zararlarının korkunç boyutlarını
Çernobil ve Fukuşimada gördük.
Nükleer santrallerde üretilen nükleer silahların özellikle Ortadoğu
da halkların öldürülmesinde kullanılması acımasızlığının da bilincindeyiz" diye konuştu.
Türkiye'de nükleer santralin kurulmasına dönük tüm argümanların bilim dışı olduğunu vurgulayan Arslan, şunları söyledi:
"Türkiye'nin kurulum, üretim,
işletim ve güvenlik maliyetleri çok
yüksek olan, atık sorunu çözülemeyen ve tüm dünyada elektrik
üretim yöntemi olarak terk edilen
nükleer santrallere ihtiyacı yoktur.
Türkiye'nin bugün içine düşürüldüğü dışa bağımlılıktan kurtulması için yine dışa bağımlı, pahalı
ve güvenliksiz olan nükleer santrallere değil, kamusal planlamaya
ve yerli kaynaklarını değerlendirmeye
ihtiyacı vardır. Akkuyu
NGS, son zamanlarda yayınladığı akkuyu nükleer
santralinin üç
boyutlu maketinin çevre
ve insan sağlığı üzerindeki
zararlarını
anlatmayarak
kamuoyunu yanıltılmıştır.
Hükümetin yapmış olduğu
yasa ve yönetmelikler, insanların
nükleer santral kurulumuna ikna
edilmek için 'Nükleer teknoloji
ve istihdam hayali' ile kandırıldığını görüyoruz. Yasaya göre
dışarıdan personel alınacaktır.
Nükleer teknoloji getirilmesi
değil, ülkemizin nükleer çöplük yapılması söz konusudur.
Nükleer santraller yaşamı bitirir.
Yaşadığımız topraklarımızı terk
etmemek, işimizi, aşımızı sağlığımızı ve geleceğimizi korumak için
bizler, ülkemizin nükleer çöplük
sözlerinin ne anlama geldiğini
sordu. Atıcı, amacın nükleer silah üretimi olduğunu kaydederek
nükleer santrallere ve nükleer silahlara karşı olduklarını söyledi.
BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul
Kürkçü de Akkuyu’daki tepkilerin ve yükselen seslerin sadece
Mersin’le sınırlı kalmayacağını
belirterek, “meselenin nükleer
santralin yarattığı zararlar olduğunu ve sorunun yerel değil tüm
Türkiye ve dünya sorunu olduğuna” dikkat çekti.
YDİ Çağrı/Mersin
06.08.2012
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Mersin'in Gülnar ilçesi'ne bağlı,
Büyükeceli beldesinde yapılması
planlanan Akkuyu nükleer santrali, nükleer enerji karşıtları tarafından 5 Ağustos’ta protesto
edildi.
Türkiye'nin değişik illerinden gelip Büyükeceli beldesinde
ana yolda toplanan Nük leer
Karşıtı Platform, Eğitim Sen,
SES, Mersin Tabip Odası, Adana
Tabip Odası, demokratik kitle
örgütleri ve siyasi partilerin katıldığı eyleme, aralarında CHP
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı,
BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul
Kü rkç ü, A kden i z B ele d iye
Başkanı Mehmet Fazıl Türk de
destek verdi.
Yüzlerce kişi Mersin Akkuyu’da
nükleer santral yapılmasına,
Hiroşima katliamının yıldönümünde bir kez daha hayır dedi.
Nükleer karşıtları, ana yoldan
yürüyerek yolu bir süre trafiğe
kapattı. Yaklaşık 3 kilometrelik
mesafeyi sloganlar atarak yürüyen Nükleer karşıtları “kapitalizm öldürür, Nükleer süründürür! Nükleer Santral istemiyoruz!
Nükleere inat yaşasın hayat!”…
sloganları attı. Türkiye’nin dört
bir yanından insanların da katıldığı eylemde, yürüyerek santralın
yapılacağı alanın girişine gelen
kalabalık, demir kapıyı zorlayarak
açmaya çalıştı.
Mersin Nükleer Karşıtı Platform
Dönem sözcüsü Sabahat Arslan,
yaptığı basın açıklamasında, “bu
günün tarihe kara leke olarak geçen, emperyalizmin bir insanlık
ayıbı olan ve 500 bin kişinin ölümüne neden olan Hiroşime ve
Nagazakiye atılan atom bombalarının yıldönümü nedeni ile ölen
insanları saygıyla anmak için toplandıklarını” kaydetti.
Masum insanların üzerine
bomba atan ABD'yi lanetlediklerini ifade eden Arslan, "Atom
bombalarının yapımında kulla-
13
DÜNYADAN İŞÇİ HABERLERİ
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
Katliam Bile Grevi Durduramadı
14
Güney Afrika'nın başkenti
Johannesburg'un kuzeyinde yer
alan Londra merkezli Lonmin
Platin Madeninde 10 Ağustos'tan
bu yana grevde olan işçilere yönelik 34 işçinin polis kurşunuyla
katledildiği bir katliam gerçekleşti. Dünyanın dört bir yanında
yankı uyandıran bu katliama
rağmen, işçilerin ve ailelerinin
hak arama mücadelesi sürüyor.
Maden işçileri ve katledilen işçilerin aileleri, Güney Afrika hükümetine ve polislere "Mücadeleyi
olaydan önce çıkan
çatışmalarda ise
2'si polis 10 kişi
ölmüştü.
Polis saldırısında
sağ ka lmayı başaran işçiler
ile katled i len ve
yara la na n
işçilerin aileleri, katliamın hemen
arkasında grev
a la n ı nd a yen iden bir araya geldi.
Bir haftadır zam talebiyle
grevde olan maden işçileri, bu
sefer 34 arkadaşının katillerinin
yargılanması talebiyle sokaklara
çıktılar."Eşlerimizi, oğullarımızı vurmaktan vazgeçin", "Grev
haktır", "Hakkımızı alana kadar
sürdürüyoruz" mesajı verdi.
16 Ağustos Perşembe günü,
Londra merkezli Lomnin Platin
Madeninde polisin grev yapan
madencilere ateş açması sonucu
34 madenci hayatını kaybetmiş,
78 madenci yaralanmış, yaklaşık
250 kişi de gözaltına alınmıştı. Bu
grevdeyiz" yazılı dövizler taşınan
eylemde "Suçumuz neydi" adlı
bir de şarkı söylendi. İşçiler ve aileler, katliam sonrasında "Şimdi
sorumlu arama zamanı değil" diyen polis şefi Mangwashi Victoria
Phiyega'nın da istifasını istedi.
Eylemde yapılan açıklamada
işçiler şöyle konuştu: "Bizi
dövebilir, öldürebilir,
tekmeleyebilir, üzerimizde tepinebilirler.
Ama ne yaparlarsa
yapsınlar, haklarımızı almadan
işimize geri
dönmeyeceğiz"
Lonmin şirketine ait madendeki isyanın
diğer madenlere
de sıçradığını belirten miningweb.
com internet sitesi,
en az iki madende
daha işçilerin ücret artışı talebiyle iş bıraktığını
duyurdu.
34 Maden işçisinin Güney
Afrika polisi tarafından kurşuna
dizilerek katledilmesinin ardından iki yeni madende daha işçiler
ücret artışları talebiyle iş bırakırken, işçi katliamının Güney
Afrika'nın yakın tarihinde bir
kırılma yaratmasının mümkün
olduğu ifade ediliyor.
Grev ve eylemlerinin kararlılıkla sürdürdüklerini bildiren
madenciler, Devlet Başkanı Jacob
Zuma'nın polislere madencileri
vurma emri verdiğini belirtiyor.
Madencilerin bu açıklamasına
karşı Zuma, "Burada neler olup
bittiğini tüm açıklığıyla ortaya
çıkarmak zorundayız. Bu yüzden olayı araştıracak bir komisyon kurulması yetkisini verdim.
Komisyon gerçekleri ortaya çıkaracaktır" açıklaması yaptı.
Şu anda ayda 484 dolar ile 605
dolar arasında maaş alan madenciler, ücretlerinin ayda bin 500
dolara yükseltilmesini talep ediyor. Madencilerin çok büyük bir
oranı siyah ve oldukça zor koşullarda yaşıyor. Madencilik endüstrisinde daha yüksek görevlerde
çalışan hem beyaz hem de siyah
Afrikalılar ise oldukça lüks hayatlar sürüyor.
Güney Afrika'da insanca yaşayabilmek için greve giden madencilerin katledilmesinden günler
sonra ilk kez resmi özür geldi.
Ülkenin Savunma Bakanı, madencilerden af diledi.
Yüzlerce kişinin anma etkinliğinde çıplak ayaklarla geleneksel
ritüeli gerçekleştirdikten sonra 34
madencinin katledildiği alanı gezen Bakan Nosiviwe Noluthando
Mapisa-Nqakula, tüm madencilerden özür diledi.
Madenin önünde toplanan işçiler, Savunma Bakanı'na, Devlet
Başkanı Jacob Zuma'ya karşı öfkelerinin büyük olduğunu dile
getirdi.
Güney Afrika'daki mahkemeler, 34 arkadaşlarının polis
tarafından öldürülmesine yol
açmakla suçlayıp tutukladığı 270
madenciyi serbest bırakmaya başladı. Irk ayrımı rejiminden kalma
bir yasaya dayanarak yöneltilen
suçlamalar, kamuoyundan yükselen yoğun itirazlar üzerine yumuşatıldı. Madencilerin 100'ü 4
Eylül’de serbest bırakıldı. Geri
kalanıysa 6 Eylül Perşembe günü
serbest bırakılacak.
Madencilerin öldürülmesi olayıyla ilgili polis soruşturması sürdüğünden, henüz hakkında resmi
suçlama getirilen bir polis bulunmuyor. Polisler ellerinde büyük
bıçaklarla kendilerine doğru yürüyen protestoculardan ürkerek
savunma amacıyla ateş açtıklarını
söylüyor. Maden sahibi Londra
merkezli Lonmin şirketi hala
grevin yasadışı olduğunu söylüyor, ancak işe dönmeyenleri atma
tehdidinden vazgeçti. Devlet savcıları, gözaltındaki madencilere
karşı suçlamayı ırk ayrımı rejimi
dönemindeki "ortak amaç" doktrinine başvurarak yapmıştı.
Grevde olan madencilerinden
birisi, ‘biz çok çalışıyoruz, makineleri kullanıyoruz ama çocuklarımızı okula gönderecek paramız
yok. Paramızı istiyoruz. Buraya
polis göndermelerine gerek yok.
Biz kimseyle kavga etmiyoruz. Biz
hakkımızı arıyoruz’ diyordu.
Maden işletmelerinin sahibi
Londra merkezli Lonmin şirketi
katliamın ardından, ‘grevin 1500
ons platin üretimini engelleyeceğini’ söylemiş ve yine şirketin hisselerinin borsada yüzde 1.3 değer
kaybetmesinden dolayı duyduğu
üzüntüyü dile getirmiştir. İşte bu
tablo acımasız kapitalist piyasa
düzeninin acı bir tablosudur.
Grev yasaklayıp, yürüyen grev
ve direnişlere zor ve katliamlara
Almanya'da Grev Nedeniyle 190 Uçuş
İptal Edildi
Almanya’nın resmi havayolları
şirketi Lufthansa işçileri, yüzde 5
zam talepleri için greve gitti. Grev
nedeniyle Lufthansa, ülkenin en
büyük havaalanı olan Frankfurt
bağlantılı 190 uçuşu iptal etmek
zorunda kaldı.
Yaklaşık 19 bin Lufthansa çalışanı 3 yıldır ücret zammı alamıyor. Bununla birlikte Lufthansa 3
bin 500 çalışanını kapının önüne
koymaya hazırlanıyor. Daha
fazla kar elde edebilmek için
sözleşmeli geçici eleman almaya
çalışıyor.
Havayolları kabine ekipleri
sendikası UFO tarafından başlatılan grev ülkenin birçok havaalanında etkili oldu. En büyük katılımın olduğu Frankfurt’un yanı
sıra, başkent Berlin’deki Tegel
Havaalanında kabine işçileri sabah erken saatlerde greve başladı.
11 saat sürecek olan greve saat
11.00’da Münih Havaalanında
da başlatılacak.
UFO sendikası, uzun bir süredir maaşlar ve çalışma koşulları
konusunda Lufthansa Havayolları
ile anlaşmazlık içerisinde. Kabine
personeli maaşlarına son üç yıldır zam yapılmadığını söyleyen
sendika, maaşların Ocak ayından başlamak üzere 15 aylığına
yüzde 5 arttırılmasını talep ediyor. Sendika ayrıca Lufthansa’dan
Berlin’de olduğu gibi geçici işçi
çalıştırmayacakları yönünde garanti istiyor.
Lufthansa Havayolları, sendikanın talebine karşı yaptığı son
teklifte maaşların yüzde 3,5 artırılmasını kabul etti. Ancak bu
sendika tarafından yeterli görülmeyerek, greve gidilmesine neden
oldu.
Lufthansa'da kabin görevlisi
olarak 19 bin kişi çalışıyor. UFO
sendikası bu işçilerin üçte ikisini
temsil ediyor.
Zambia’da İsyan Eden Maden İşçileri
Çinli Şefi Öldürdü…
Zambia’da Çin merkezli küresel bir madencilik tekeline ait
maden ocağında isyan eden maden işçileri Çinli bir vardiya şefini
öldürdüler. Çatışmada bir diğer
Çinli şef yaralandı.
Tüm Afrika’da olduğu gibi,
Zambia’da da çoğu küresel tekellere ait maden ocaklarında, 18
Lübnan: Taşeron Enerji İşçisi İsyanda
Lübnan’da günlük sözleşmelerle çalıştırılan 1000 taşeron
elektrik işçisi şirket merkezini
işgal etti. İşçiler ödenmeyen maaşları için 90 gündür grevde olmalarına karşın olumlu bir yanıt alamamıştı Lübnan’ın kamu
elektrik şirketi Lübnan Elektrik’in
(Electricité du Liban) genel
merkezi 30 Temmuz'da, güne
Lübnan’ın dört bir yanından gelen 1000 taşeron işçinin işgaliyle
başladı.
Şirket binasının içi işçiler tarafından işgal edilirken, kapıda
ise binaya girememekten şikayet
eden yönetim kademesi personeli
vardı.
Taşeron İşçiler ve Tahsilatçılar
Takip Komitesi’nin kararı ile eyleme geçen taşeron işçiler, şirket
binasının bütün kapılarını demir
zincirlerle bağladı ve dört girişin
önünü de lastik yakarak kapadı.
Çatışmanın şiddetlenmesine
yol açan gelişme, tahsilat işinin
şirket dışına çıkarılmasıyla gerçekleşti. Çünkü, böylece grevdeki
işçilerin patronlarla pazarlıkta
ellerinde tuttuğu önemli bir koz
ortadan kaldırılıyor. Beş aydır
geciktirilen maaşları için grevde
olan işçiler tahsilat hizmetini bir
koz olarak kullanabiliyordu.
Bunun üzerine işçiler “Madem
siz bizim maaşlarımızı çekmeceye
attınız, biz de sizin şirketinizi kapatıyoruz” diyerek işgal eylemini
başlattı. Maaşlarının ödenmesini
ve hileli günlük sözleşmelerin yerine kalıcı sözleşme yapılmasını
isteyen işçiler talepleri karşılanmadan eylemi bitirmeyeceklerini
belirtiyor.
Eylem nedeniyle bugüne kadar
enerji işçilerinin mücadelesine
mesafeli duran Lübnan sendikal
bürokrasisi de harekete geçmek
zorunda kaldı. Ancak işçiler bugüne kadar kendilerini yalnız
bırakan konfederasyonlara tepkili. Öte yandan işgal nedeniyle
Lübnan elektrik şebekesinin
kontrolünü acil durum merkezlerinden yürüten EDL kesintilerin
gündeme gelebileceğini, bunun
sorumluluğunun da işçilere ait
olduğunu söylüyor. Ancak işçiler
bir sorumlu varsa onun da, taleplerini kabul etmeyen şirket olduğunu belirtiyor.
İspanya’da Demiryolu Çalışanları
Grevde
İspanya’da hükümetin demiryolu ulaşımındaki özelleştirme
planlarını protesto eden çalışanlar 24 saatlik grev başlattı.
Sendikaların destek verdiği grevde
vatandaşlar bir tren istasyonunun
önünde toplanarak hükümet karşıtı sloganlar attı. Grev nedeniyle
ülke genelinde tren seferleri gecikmeli olarak yapıldı.
Eylemcilerden bazıları hükümete karşı şu tepkiyi veriyor;
“Hayatımda hiç ticari alanda
ulaşımın bu kadar minium seviyeye düştüğünü görmemiştim.
Şu anda ticari ulaşımın en düşük
seviyelerini görüyoruz. Bu, sağcı
partilerle faşist Rajoy hükümetinin duruşundan kaynaklanıyor.”
“Bence hükümetin kesintilere en
üstten başlaması gerekiyor. O zaman daha farklı tepki gösterirdik.”
Özelleştirme nedeniyle 100
bin kişinin işini kaybedebileceği
uyarısında bulunan sendikalar
önümüzdeki yıl yapılması beklenen özelleştirme programı öncesi
yeniden genel grev çağrısında bulunacaklarını açıkladı.
Kaynak:Etha, Sendika.Org
05.09.2012
Eylül 2012 • yeni dünya için ÇAĞRI’nın İŞÇİ EKİ
varan şiddet kullanmak kapitalistlerin kullandıkları ilk olay değil, son da olmayacaktır. Güney
Afrika’da grevi yasaklayan, sonrasında kırmak için katliama varan yollara başvuran zihniyete
bu ülkede pek de yabancı değiliz.
En son THY işçilerinin grevini
yasaklayan zihniyetle, Güney
Afrika’da grevi yasaklayan zihniyet arasında ortaklık vardır.
Güney Afrika’da ve dünyanın
her yerinde bu vahşi sömürü düzeni olan kapitalizme son verildiğinde madenler ve tüm zenginlikler bir avuç sömürücü zalimin
elinden alındığında, o zaman
işçiler de çocuklarını okula gönderebilecek ve emeğinin gerçek
karşılığını alacaktır. Bu ancak
Kapitalist sistemin şiddete dayalı
bir devrimle alaşağı edilmesi ile
mümkündür.
saate varan çalışma saatleri, resmi
asgari ücretin yarısı düzeyinde
ücretler ve ücret kesme cezaları,
sendika ve örgütlenme yasakları,
işçi sağlığı ve güvenliğinin esamisinin okunmaması, işçilere dönük
ırkçı aşağılamalar, sınıf kinini ve
çatışmalarını büyütüyor.
Çin emper ya list burjuvazisi, dünya çapında olduğu gibi
Afrika’da hammadde kaynaklarına büyüyen yatırımlar yapıyor. Afrika’da yalnız madencilik
alanındaki yatırımları 1 milyar
doları geçmiş durumda. Şirket
madenleri satın alıyor, işçilere ise
Çin’dekinin de çok altında kölece
çalışma koşullarını dayatıyor.
Çin merkezli madencilik tekellerinin para-militer güçleri ile maden işçileri arasındaki kanlı çatışmalar ilk kez yaşanmıyor. 2 yıl
önce de Çinli yöneticiler, başkaldıran maden işçilerine ateş açtırmış,
13 işçiyi katletmişlerdi. Afrika’da
küresel tekellerin el koyduğu maden ve tarım tekellerinde, işçi isyanları ve direnişe geçen işçilere
doğrudan ateş açılması, ölümlerle
sonuçlanan sert sınıf çatışmaları,
giderek yaygınlaşıyor.
15
Suriye yangın yeri, ne
emperyalist müdahale, ne de
faşist Esad rejimi, kurtuluş
işçilerin, köylülerin demokratik
halk devriminde!
Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi Aziz Özer Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu • Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4
Esenyurt - İstanbul • Tel/Fax: (0212) 620 67 57 • e-mail: [email protected] • web: www.yid.ydicagri.org
YDİ ÇAĞRI Sayı 159’nin İşçi Özel Sayısı • Eylül 2012 • Fiyatı: Türkiye: 1,00 TL · Türkiye Dışı: 1,00 Avro
Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 • Yayın Türü: Yerel Süreli