Faşizmin En Büyük Günahlarından: Hocalı Katliamı

Transkript

Faşizmin En Büyük Günahlarından: Hocalı Katliamı
HOCALI KATLİÂMI
1
İçindekiler
I.GİRİŞ ................................................................................................................................................... 3
II. HOCALI KATLİAMININ GENEL GÖRÜNÜMÜ ...................................................................... 5
III. HOCALI KATLİAMININ ARKA PLANI................................................................................... 6
IV. KATLİAM GÜNÜ .......................................................................................................................... 6
V. KARŞILIKLI İDDİALAR ............................................................................................................... 7
VI. KATLİAMIN ULUSLARARASI YANKILARI .......................................................................... 7
VII. SOYKIRIM KAVRAMININ ULUSLARARASI KRİTERLERİ ............................................. 8
VIII. SONUÇ ......................................................................................................................................... 9
Kaynakça ................................................................................................................................................ 10
2
I.GİRİŞ
Beşer tabiatını hastalıklı bir mizaca mahkûm eden çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bu
faktörlerin ortak özelliği zehirli bir duygusallık tipinden besleniyor oluşlarıdır. Kıskançlık,
kin, nefret, şan, şöhret, kibir, iktidar hırsı, hükmetme arzusu, intikam hıncı, aşağılık
kompleksi, yükseklik kompleksi ve korku gibi duygusal fazlar söz konusu ruhsal bozgunu
tetikleyen en tanıdık virüslerdir. Din, felsefe, milliyet, fikrî akımlar, devlet, vatan, âidiyet
hissi, tarafgirlik ve nefis gibi, özüne hayrın hâkim olduğu meseleler insanın ve insanlığın
gelişimine hizmet eden, yol gösterici, aydınlatıcı ve düzenleyici mekanizmalardır. Ancak işin
içine bahsi geçen zehirli duygular dâhil olduğunda bu olgular asıl bağlamından kopmakta ve
birer öldürücü silaha dönüşmektedir. Bireysel ve toplumsal ilişkiler düzleminde de, ulusal ve
uluslararası siyaset zemininde de hayatı zora insanlığı dara sokan faşist eğilimler işte bu
dönüşümün ürünüdür. Faşizm belli bir duygusal aşırılığın beslediği her türlü davranış
biçimidir. En öz şekliyle Yaradan’ın yaratmaya değer gördüğünü öyle görmemektir.
İnsanoğlunun hayat sahnesine çıktığı anda karşılaştığı ilk muamelelerden birisi
“ötekileştirme” olmuştur. Şeytan, ilk insan olan Hz.Âdem’in çamurdan kendisinin ise ateşten
yaratıldığını ileri sürerek daha üstün olduğu iddiasına girişmiştir. (Kur'an, 2011) Bu ilk kibir,
ilk ırkçılık, ilk ötekileştirme, ilk ayırımcılık, ilk önyargı, ilk kötü niyetli bakış, ilk egoizm, ilk
kıskançlık, ilk küfür 1 ve ilk nefrettir. Dolayısıyla ilk faşist şeytandır. Bütün tarih boyunca
görülen zulümlerin ilham ocağı da işte bu ilk sahnedeki şeytanlıktır. Şu halde renge karşı cenk
kafası bir şeytan kafasıdır.
Bir şeytanlaşma cinneti olarak sürekli ortaya çıkan faşizmin tarihteki en acı
örneklerinden birisi de şüphesiz “Hocalı Katliamı” olarak anıla gelen korkunç kıyımdır. Belki
arşı titretecek kadar büyük bir acımasızlık ve hunharlık içinde yapılan bu kıyımın kıyısında
insanlık can çekişmiştir. Bir insanı ya da topluluğu başkası kılıp sonrasında o başkası kıldığı
insanı ya da topluluğu sırf başkası olduğu için hayat hakkından mahrum etmenin en acı
hikâyeleri bu katliam sırasında yaşanmıştır.
Geçen yüzyılın ilk yarısındaki dehşetli savrulmaların ardından demokratik değerleri
öne çıkaran, temel insan hak ve hürriyetlerini bir asgari standarda kavuşturan, yaşam hakkını,
kadın haklarını, çocuk haklarını vurgulayan bir bakış açısı geliştirilmiştir. Bu bakış açısının
ürünü olan milyonlarca fikrî, kültürel ve siyasi yayın yapılmıştır.
Schindler'in Listesi, 2 Piyanist, 3 Hayat Güzeldir, 4 Amistad 5 gibi sinema edebiyatının
şâheserleri insanlığın ortak hafızasına dâhil edilmiş, milyonlarca insan tarafından
seyredilmiştir.
Küfür; kapatmak, örtmek demektir. Kâfir ise kapatan ve örtendir. Şeytan, insanın toprak temelli yaratılışı
dışındaki bütün potansiyellerinin ve harika özelliklerinin üzerini örtmüş ve sadece toprağı görmüş, küstahlığına
bahane yapmıştır. Üstelik toprağın hayata dâir taşıdığı kritik ve vazgeçilmez özelliklerinin üzerini de örtmüş ona
başka bir kimlik giydirmiştir. Pes mahluk kimliği. Bu yüzden ilk kâfir de yine şeytan olmuştur.
2
Yönetmenliğini Steven Spielberg’in yaptığı filmin vizyon tarihi 4 Mart 1994, orijinal adı “Schindler’s List”tir.
3
Yönetmenliğini Roman Polanski’nin yaptığı filmin vizyon tarihi 28 Şubat 2003, orijinal adı “The Pianist”tir
4
Yönetmenliğini Roberto Benigni’nin yaptığı filmin vizyon tarihi 26 Şubat 1999, orijinal adı “Life is
Beautiful”dır.
5
Yönetmenliğini Steven Spielberg’in yaptığı filmin vizyon tarihi 27 Şubat 1998, orijinal adı “Amistad”dır.
1
3
Ancak yine de katliamlar, terör saldırıları, ırkçı şiddet ve nefret suçları azalmaksızın
varlığını devam ettirmektedir.
Bu hastalığın tekrar eden karabasanları bize bir şeyi anlatmaktadır: İnsanlık kalbî bir
hastalık, aklî bir cinnet nöbetindedir. Sinirsel dengesizlikler korkunç boyutlara ulaşmıştır. Bu
bir çöküştür ve medeniyet için tıbbın özellikle meşgul olduğu mikroplu hastalıklardan daha
tehlikelidir. (Carrel, 2015) Bilim insanlarının, entelektüellerin, mütefekkirlerin, filozofların ve
siyasetçilerin bu nöbetten çıkış adına ortaya koyacakları emekten daha değerli bir işleri
yoktur.
Nietzsche tarafından insanlığa armağan edilen mühim tespitlerden birisi şöyledir:
"İnsanın erdemi mutluluğunun sonucudur." Dikkat edilirse erdem mutluluğa değil
mutluluk erdeme sebep olarak gösterilmiş. Bu sözün özünde, yüksek insani değerlerin ancak
insanın insanla ve yine insanın doğayla ilişkilerinin barışık olması durumunda üretilebileceği
fikri mevcuttur. Demek ki faşizmin özünde bir sevgisizlik tufanı varmış. Sevgisizlik değer
vermemek, kadr-u kıymet bilmemek ve her biri bir eser olan varlık şûbelerini kendi
Sanatkârının himayesinden ve imzasından koparmaktır. İnsanlığı dün olduğu gibi bugün de
kahreden ve ölümcül tehditler altında baskılayan faşizan hareketlerin tek çaresi sevgiyle
düşünme becerisinin insanlığa kazandırılmasıdır. Sevgiyle düşünmek özgürleşmek demektir.
İnsan kalbini hoyratça zehirleyip aklın tüm kuvvetlerini bozguna uğratan duygusal aşırılıklara
başkaldırmak demektir. Yaratılanı Yaradan’a bağlı ve O’nun bir sanat eseri olarak görebilme
derinliğidir. Eşyaya aşk için sebep deryasına dalmaktır. Sevgiyle düşünmek bir başkasıyla
münasebet kurarken fikri, hissi, idraki, görmeyi, konuşmayı ve dinlemeyi estetize etmektir.
Düşünce düşünce yere onu ayağa kaldırmaktır.
Faşizmin muhtelif biçimlerini doğuran esas faktör bilgiye dayanmayan sevgisiz
slogan ilkelliğidir. İdeolojilerin, analitik düşünme becerisini zayıflatan meydan okuyucu
tabiatları gençlerin heyecanlarını provoke etmektedir. “İdeolojiler uçurumları aydınlatan
hırsız fenerleridir. İstemesek de onlara muhtaç bulunmaktayız. Çünkü insan zekâsı kaosu
kozmosa dönüştürürken tecrübelerini ideolojilerde sergilemektedir. İdeolojiler siyaset
dünyasının haritalarıdır. Haritasız denize açılınır mı? Ama harita tehlikeli bir yolculukta
tek kılavuz olamaz. Pusulaya da ihtiyaç vardır. Pusula şuurdur. Tarih şuuru, milliyet
şuuru, kişilik şuuru. İdeolojilerin ışığına göz yumanları sloganlar yönetir. Karanlık
kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığıdır slogan. İlkelin, budalanın,
papağanın ideolojisidir.” (Meriç, 1995) Bu itibarla her türlü fikrî yobazlığın önüne geçmek
için analitik düşünme becerisi, mantık, sevgi felsefesi, şuur disiplini, hissî ve düşünsel denge
gibi konu başlıklarının eğitim müfredatına girmesi son derece elzemdir.
Fakat şiddet eylemlerinin küresel karakteri bütün dünyanın birlikte hareket etmesini
ve soruna karşı küresel bir cevap verilmesini gerekli kılmaktadır. “Her kavganın ezelî
mazereti son kavga olmaktır” diyor Cemil Meriç. (Meriç, s. 207) Uluslararası kurum ve
kuruluşlar, siyasi liderler ve akademisyenler bu mazeretin mezarını kazmak zorundadırlar.
Dünyaya batının sunduğu eğitim paradigmasının sonucunda hijyen, donanım,
teknoloji bakımından mükemmel olan okullarda yetişen öğrencilerin fikrî ve ahlâki
seviyelerinin ürkütücü düşüklüğü büyük bir çelişki içinde elîm bir iflastır. (Carrel, s. 24) Yeni
bir medeniyet inşâsı adına bu hazin vaziyetin sorgulanması gerekir. Neo-Liberal İktisat
çizgisinde dünyaya egemen olan ekonomi anlayışının en temel önermelerinden biri olan
“verimlilik hatırına eşitsiz bir dünya” argümanını bugün batılı bilim adamları bile ağırca
4
eleştirmektedir. (Stiglitz, 2014) Şu halde komşusu açken tok yatması mümkün olmayan
insanların medeniyetinden söz etmek zamanı gelmiştir. Hakkın kuvvette değil, kuvvetin hakta
olduğunu insanlığın vicdanına ve aklına duyurmanın da. Batı uygarlığının akılla olan ilişkisini
takdir etmekle birlikte kalbin rehberliğinden mahrum ve yalnızlaşmış bir aklın insanlığa çok
ağır bedeller ödettiğini hatırlatmanın da.
Günümüzün faşistik eğilim üreten en ciddi tehdit kaynaklarından birisi kültürel
çoğulculuğun bir ahlâk disiplinine dönüşememiş olmasıdır. Batıda siyasi çoğulculuk yerleşik
bir zihniyet kategorisi olarak önemli ölçüde başarılmıştır. Ancak kültürel çoğulculuk bahsinde
batı hem başarısızdır hem de küresel bencillik çizgisinde tüm dünyaya huzursuzluk ihraç
etmektedir. Mesela 21. yüzyılda hız kazanan küreselleşme, katastrofik evrim denen dil ve
kültür gerilemesi batı dışı toplumları tedirgin etmektedir. Tarihsel kanıtlar da bu katastrofik
evrim problemine doğru güçlü bir yönelime işaret etmektedir. Geçtiğimiz 500 sene içinde
yaklaşık 15.000 konuşma lisanından 9.000’i yok olmuştur. Bugün konuşulan ve yaşayan
dillerin büyük çoğunluğu da yüzyılın sonunda yok olacaktır. (M.Moghaddam, 2014) Bu ise
kültürel çeşitliliğin baskılanmakta ve tek tipleştirici bir gizli sürecin işbaşında olduğunu
göstermektedir.
Batılı olmayan dünyanın gözüyle baktığımızda küreselleşme olgusu Batılılaşma
şeklinde görünmektedir. Daha derinlemesine bakıldığında ise Amerikanlaştırma ve
Hollywood kültürünü yeryüzüne egemen kılma anlamına gelmektedir. Bu ihtimal değer
verdikleri kutsalların ve yaşam biçimlerinin saldırı altında olduğunu düşünen radikal
kesimleri ve batılı olmayan dünyayı fazlasıyla tedirgin etmektedir. Küresel dünyanın
efendileri küresel dünyanın derin katmanlarında yaşanan bu gerçekliğin farkına varmalıdır.
Bütün dünyayı kasıp kavuran ve Avrupa’nın göbeğinde bile hayatı kâbusa çeviren terör
eylemlerinin ve faşizan nefretin önüne geçmenin sinekleri avlamakla değil bataklığı
kurutmakla mümkün olduğunun idrakine varmalıdırlar. Batı’nın aklıyla doğunun kalbinin bir
araya gelmesi gerektiğini düşünmek hür akıl sahibi her insanın boynunun borcudur. Batının
ilmiyle doğunun irfanının aynı buhurdanda beraber tütsülenmesi gerekiyor. Bunun yolu
medeniyetler çatışması yerine medeniyetler uzlaşması fikrinden geçmektedir. Hocalı Katliamı
da dâhil bütün dünyayı tehdit eden şiddet eylemelerini yukarıdaki düşüncelerden bağımsız
olarak ele almak hakikate karşı bir zulümdür.
II. HOCALI KATLİAMININ GENEL GÖRÜNÜMÜ
Hocalı Katliamı Karabağ Savaşı sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan
Cumhuriyeti'nin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azerî sivillerin
Ermenistan'a bağlı kuvvetler tarafından toplu şekilde öldürülmesi olayıdır. "Memorial" İnsan
Hakları Savunma Merkezi, İnsan Hakları İzleme Örgütü, The New York Times gazetesi ve
Time dergisine göre katliam, Ermenistan'ın ve 366. Motorize Piyade Alayı'nın 6desteğindeki
Ermeni güçleri tarafından gerçekleştirilmiştir. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Hocalı
Katliamı'nı Dağlık Karabağ'ın işgalinden bu yana gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı
olarak nitelendirmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin resmî açıklamasına göre saldırıda 106'sı
6
Bu Alay, içinde Ermeni unsurlarının da olduğu bir Rus kuvvetidir.
5
kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycanlı hayatını kaybetmiştir. (VİKİPEDİ,
2016)
III. HOCALI KATLİAMININ ARKA PLANI
Dağlık Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden birisinde olan Hocalı kasabası
Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin iştahını çoktan beri kabartmıştır. Çünkü Hocalı stratejik
olarak Karadağ dağ silsilesinde Agdam-Şuşa, Eskeran-Hankenti yollarının üzerinde
yerleşmekteydi. (Abbaslı, 2011) Ayrıca kasaba Hankendi'yle Ağdam'ı bağlayan yolun
üzerinde bulunup bölgenin tek havalimanı için üs konumundaydı. İnsan Hakları İzleme
Örgütü'nün raporuna göre Hocalı kasabası Hankendi'yi top ateşine tutan Azerbaycan Silahlı
Kuvvetleri tarafından üs olarak kullanıldığı için Ermeni kuvvetler tarafından top ateşine
tutulmaktaydı.
Aralık 1991'de Hankendi çevresinde yerleşen ve Azerilerin yaşadığı Kerkicahan
kasabasının alınmasından sonra, Hocalı kasabası tamamen Ermeni ablukasında kaldı. 30
Ekim'den itibaren karayoluyla ulaşım kapanmış ve tek ulaşım vasıtası olarak helikopter
kalmıştı. 20 Kasım 1991'de Hocavend semalarında bir Mı-8 helikopterin Ermeni kuvvetler
tarafından vurulması ve sonuçta birkaç Azerbaycan devlet resmileri, Rus ve Kazak
gözlemciler dahil 20 kişinin ölümünden sonra, hava ulaşımı da kesilmişti. İşgalden önce
1991-1992 kış aylarında Hocalı sürekli olarak bombalanmıştır. Hocalıdan çıkmış mültecilerin
İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne söylediklerine göre, bazı durumlarda bombardımanlar açıkça
sivil hedeflere karşı yönlendirilmiştir. Saldırı öncesi, birkaç aydır kasaba elektrik ve gazdan
yoksundu.
936 km2'lik alana sahip, savaştan önce 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı
Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde yağmaya maruz kalmış ve kasaba tamamen yok
edilmiştir. Uzun süre cesetlerin alınması bile mümkün olmamıştır. Kasaba Alef Hacıyev
komutasındaki yaklaşık 160 hafif silahlı kişiden oluşan Özel Polis Gücü (OMON) birlikleri
tarafından savunulmaktaydı. İlaveten 200 kişilik savunma kuvveti mevcuttu. (VİKİPEDİ,
2016)
IV. KATLİAM GÜNÜ
Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubat’ı 26 Şubat'a bağlayan gecede bölgedeki 366.
Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı kasabasında, Azeri resmî
kaynaklarına göre, 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dâhil olmak üzere toplam 613
sakin öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi
ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı,
gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da
katliama maruz kaldığı tespit edilmiştir.
14 Mart 1992 tarihinde Paris’te basılan Le Mond gazetesinde Ağdam’daki yabancı
gazetecilerin Hocalı’da öldürülmüş kadın ve çocuklar arasında kafa derileri yüzülmüş,
tırnakları çıkarılmış 3 ceset gördükleri haberi yayınlanmıştır. (Panel, 2006)
6
V. KARŞILIKLI İDDİALAR
Ermenistan Maslahatgüzar'ı Movses Abelyan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na
Ermenistan Dış İşleri Bakanlığı tarafından takdim ettiği mektupta, Azerbaycan'ın olayı
"utanmazcasına kullandığını" söylemiştir. Abelyan, eski Azerbaycan cumhurbaşkanı Ayaz
Mutallibov'un Çek gazeteci Dana Mazalova ile yaptığı ve 2 Nisan 1992'de Rusya'nın
Nezavisimaya Gazeta gazetesinde yayımlanan röportaja dayanarak, sivillerin kaçışını
kolaylaştırmak amacıyla Karabağ'daki Ermenilerin açmış olduğu dağ geçidinden yerli halkın
kaçışının Azerbaycan Halk Cephesi militanları tarafından önlendiğini savunmuştur. Ayrıca
Abelyan, Ermenilerin Azeri sivillere beyaz bayrak ile kasabayı terk etme çağrısında
bulunduğunu söyleyen bir Azeri kadınının sözünden alıntı yapan İnsan Hakları İzleme Örgütü
Helsinki Watch bölümünün Eylül 1992 raporuna dayanarak, gerçekten Azeri militanlarının
kaçmaya çalışanları vurduğunu yazmıştır.
Daha sonraki röportajlarda Mutallibov, Ermenileri kendi sözlerini bariz şekilde
yanlış yorumlaması gerekçesiyle suçlamış ve sadece, "Azerbaycan Halk Cephesi Hocalı
katliamının sonuçlarını kendi siyasi çıkarlarına kullandı" diye söylediğini vurgulamıştır.
İlaveten, İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra Direktörü, sivil ölümlere Karabağ Ermeni
güçlerinin doğrudan sorumlu olduğunu, hem kendi raporu hem de Memorial'ın raporunun
Azeri güçlerin sivillerin kaçışını engellediğine ve sivillere ateş açtığına dair argümanı
destekleyen herhangi delili içermediğini ifade etmiştir. (VİKİPEDİ, 2016)
Diğer taraftan Hocalı katliamı arefesinde Ermenilerin bazı geçitler ve yolları
tuttukları da belirtilmiştir. Buna göre Hocavend bölgesinin Karadağlı, Emiraller, Ağdere
bölgesinin Umudlu, Şuşa bölgesinin Malıbeyli ve Kuşçular köyleri stratejik açıdan çok
önemli yerleşim yerleridir. Ancak bu bölgeler ve bu bölgelere giden geçitler Ermeniler
tarafından tutulmuştur. (Aziz, 2014)
VI. KATLİAMIN ULUSLARARASI YANKILARI
Olaydan sonra tüm dünyada büyük bir tepki dalgası oluşmuştur. İnsan Hakları
İzleme Örgütü olayı Dağlık Karabağ Savaşı içerisinde yapılan en büyük katliam olarak
nitelemiştir. Azerbaycan Parlamentosu 1994'te Hocalı'da yaşanan katliamın "soykırım"
olduğunu ilan etmiştir.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin 31 üyesi tarafından imzalanan,
“Ermenistan güçleri tüm Hocalılıları öldürdüler ve tüm şehri harap ettiler” ifadesinin de yer
aldığı ve 19. yüzyılın başlarından beri Ermenistan tarafından Azerilere karşı işlenen katliam
eylemlerini soykırım olarak tanınmaya adım atılması gerektiğini bütün parlamento üyelerine
söyleyen 324 no’lu bildiri yayımladı.
7
2009'un Şubat ayında Kaliforniya Eyalet Alt Senatosu'nun üyesi Felipe Fuentes,
Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e yazdığı mektupta Hocalı olaylarını Azeri katliamı
şeklinde nitelendirerek, kurbanların ailelerine başsağlığını sunmuştur.
Meksika Senatosu, 2011'de Hocalı olaylarını soykırım olarak tanımıştır.
VII. SOYKIRIM KAVRAMININ ULUSLARARASI KRİTERLERİ
Soykırım ya da Jenosit kavramı 1944’de Polonya Yahudisi bir hukukçu olan Raphael
Lemkin tarafından Yunanca “ırk”, “soy” anlamına gelen génos ile Fransızca’ya Latince
“katletmek” anlamına gelen “cidium” kökünden geçmiş “cide” sözcüklerinin
birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Lemkin "Jenosit konusuna nasıl geldiniz?" sorusuna
cevaben "Jenosit ile ilgilenmeye başladım, çünkü birçok kez gerçekleşti. Önce Ermenilerin
başına geldi, ardından da Hitler harekete geçti" diye cevap vermiştir.
1944’te Carnegie Uluslararası Barış Vakfı Lemkin’in en önemli çalışması olan,
“İşgal Altındaki Avrupa’da Mihver Devletleri’nin Yönetimi”ni ABD’de yayınladı. Bu kitap
II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sı tarafından işgal edilmiş ülkelerdeki Alman
yönetiminin soykırım terimi eşliğinde geniş bir hukuki analizini içeriyordu. Lemkin’in
uluslararası yasaların ihlali olarak soykırım fikri uluslararası kamuoyu tarafından yaygınlıkla
kabul edildi ve Nürnberg Mahkemeleri’nin hukuki temelini oluşturdu.
Soykırım; ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka herhangi bir
ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların bireylerinin,
yok edicilerin çıkarları doğrultusunda, bir plan çerçevesinde ve özel bir kastla yok edilmeleri
anlamına gelmektedir. Tam tanımı soykırım konusunda çalışan akademisyenler arasında
değişim gösterse de, 1948’de Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve
Cezalandırılması Sözleşmesi’nde (SSECS) hukuksal bir tanımı bulunmaktadır. Sözleşmenin
2. maddesi soykırımı ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün
yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biri olarak tanımlamaktadır:
1-Grubun üyelerinin öldürülmesi
2-Grubun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi
3-Grubun yaşam koşullarının bunun grubun bütününe ya da bir kısmına getireceği
fiziksel yıkım hesaplanarak kasti olarak bozulması
4-Grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması
5-Çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi
SSECS’nin yürürlüğe girmesi ile sözleşmenin uygulanmasıyla yapılan ilk yargılama
arasında 40 yıllık bir boşluk vardır. Şimdiye dek olan tüm uluslararası soykırım yargılamaları,
Ruanda Soykırımı için olan, Bosna Soykırımı için olan yargılamalar, bu olaylara özel
mahkemelerde yapılmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi 2002’de kurulmuştur ve sözleşmeye
8
taraf olan devletlerin
yargılanmamıştır.
vatandaşlarını
yargılama
hakkı
vardır,
ama
henüz
kimse
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Roma Statüsü'ne 7 göre soykırımın tanımı 6.
maddede yapılmaktadır. Bu maddeye göre soykırım SSECS kapsamında evvelce belirtilen
davranış tiplerine yakın biçimde tanımlanmıştır. Buna göre soykırım; bir milletin, etnik veya
dîni bir grubun ya da bir ırkın tamamını veya bir bölümünü yok etmek amaçlı olarak yapılan
aşağıdaki davranışlardır:
1- Grup üyelerini öldürmek
2-Grup üyelerine ciddi fiziki veya zihinsel zarar vermek;
3- Grup üyelerini bilerek tamamen ya da kısmen fiziksel yok oluşa götürecek yaşam
şartlarına tabi tutmak
4- Gruptaki doğumları kasıtlı olarak engellemek
5-Grubun çocuklarını zorla başka bir gruba transfer etmek
VIII. SONUÇ
Tarihin en fecî sayfalarında kandan irinden deryaların bazen soykırım, bazen katliam
ve bazen kıtal gibi çeşitli karanlık biçimleri boy göstermektedir. Bu trajediler hem bireysel
ilişkiler 8 düzleminde hem de politik alanda ortaya çıkan ve bir ruhsal komplikasyondan başka
bir şey olmayan faşizmin ürünüdürler. Bu büyük felaketlerden birisi de 1992 yılında
Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanmıştır. Tarihin en elîm
ve en dehşetli katliamlarından birisi olan bu olayda içinde kadın ve çocukların da yer aldığı
altı yüzden fazla Azerî Türk’ü öldürülmüştür.
Şeytanın Hz. Âdem karşısında ortaya koyduğu küstah tavrın içinde insanın bütün
günah repertuarının bir prototip olarak mevcut olması tam bir mûcizedir. Şeytanın ilk insan
karşısındaki o tavrında faşizmin, gururun, ötekileştirmenin, rüşvetin, 9 ayırımcılığın, ırkçılığın,
küfrün, yalanın ve benzeri başka seyyiatın en saf hâli mevcuttur.
Tarihin en kritik insan hatalarından birisi büyük dramları yaşatan karakterlerin
marjinalleştirilmesi olmuştur. Çünkü uzak görülen felaket ihtimalleri bu uzak görülmeyi bir
avantaja çevirmekte ve sorumluluk mevkiindekileri gafil avlayıp kurbanlarının üzerine bir
kâbus gibi çökmektedir. Bu durum insan yetiştirmede ve zihniyet inşâsında kullanılan eğitim
ve kültür paradigmalarının gözden geçirilmesi gerektiğini anlatmaktadır. Günümüzde batı
Roma Statüsü 15 Haziran 1998 - 17 Temmuz 1998 tarih aralığında toplanan Birleşmiş Milletler Konferansı'nın
İtalya'nın başkenti Roma'da karara bağladığı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Kuruluş Statüsü'dür. Uluslararası
anlaşmalar genellikle statü olarak adlandırılır ve söz konusu belge günlük kullanımda Roma Statüsü olarak
geçer. Anlaşma için yapılan oylamada 160 oy kullanılmış; 120 kabul, 21 çekimser, 7 karşı oy verilmiş ve oy
çokluğu ile kabul edilmiştir.
8
Mesela kadına şiddet, erkeğe şiddet, çocuğa şiddet gibi sivil alanda görülen davranış biçimleri ya da çalışma
dünyasında sık rastlanan mobbing gibi davranış biçimleri aslında faşizmin dış yansıma örnekleridir.
9
İlgili âyette şeytan Allah’a kendi savunmasını yaparken O’nun ilahlığını Hâlık ismine göndermede bulunarak
dile getirmiş ve gizlice rüşvet uzatmıştır.
7
9
kaynaklı egemen düşünme tarzının dayattığı anlayış çerçevesinde bir taraftan sonuçlar
lânetlenirken diğer taraftan sebeplerin serbestçe cirit atmasına seyirci kalınmaktadır.
Okullarda fikrî ve ahlâkî çöküşün engellenmesi için hukuki ve idarî düzenlemeler yapılmakta
ama bir taraftan da toplumsal vitrine mâlolmuş meşhur karakterlerin rüküş hayatları
milyonların gözünün içine sokulmaktadır. En utanç verici kokuşma hâlleri topluma sevecen
ambalajlar içinde sunulmaktadır.
Bir sonuç ortaya çıktığında meselenin sadece ceza ve yaptırımlar bakımından ele
alınması ama bu arada tedbir anlamında sebeplere dönük rasyonel bir analizin yapılmaması
çağımıza damgasını vuran sosyal felaketlerin gerçek kaynağıdır. 10 Bu yüzden katliamları,
kıtalleri ve soykırımları belli süreçlerin sonuçları olarak okuyan bir perspektifin tüm dünyaca
kabulüne ihtiyaç vardır.
Bu konuda şahsen bütün insanlığa ilan ettiğimiz hakikat ve sunduğumuz teklif bizim
medeniyetimizin bütünlükçü ve rasyonel hayat yorumudur. Batı ilminin doğunun irfanıyla
yoğurulması gerektiğidir. Aklın ve kalbin ele ele ve kucak kucağa yürümesi lüzûmudur.
Hocalı katliamı gibi, Holokost 11 gibi fecî hadiselerin tekrarının yaşanmaması için sonuçların
tetkik, sebeplerin tahlil zaruretidir. “Kalb ile akletme” şeklinde özetlenebilecek büyük
zihinsel devrimin gerçekleştirilmesi ihtiyacıdır.
Tâc marifet tâcıdır sanma gayrı tâc ola
Taklid ile tok olan hakikatte âc ola
Gaybî 12
24.02.2016
Kaynakça
Abbaslı, N. (2011). Yüzyılın Soykırımı Hocalı. İstanbul: Bilge Karınca.
Aziz, B. (2014). Hocalı Soykırımı. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.
Carrel, A. (2015). İnsan Denen Meçhul. İstanbul: Hayat Yayın Grubu.
Kur'an. (2011). Sâd Sûresi, 76. Âyet. İsparta: Hayrat.
M.Moghaddam, F. (2014). Diktatörlüğün Psikolojisi. İstanbul: 3P Yayıncılık.
Meriç, C. (1995). Bu Ülke. İstanbul: İletişim.
Panel. (2006, 02 26). Hocalı Soykırımı Paneli. Iğdır.
Stiglitz, J. E. (2014). Eşitsizliğin Bedeli. İstanbul: İletişim.
İslam medeniyetinin düşünme usulü ise hadiseleri bir bütünlük içinde kavrayan ve insan ahmaklığını men eden
rasyonel bir bakış sunar. Mesela Kur’an “zina yapmayın” demez, “zinaya yaklaşmayın” der.
11
Adolf Hitler liderliğindeki Nazi Partisi'nin yönettiği Nazi Almanya’sı döneminde, işgal edilen sınırlar
içerisindeki yaklaşık altı milyon Yahudi’nin (kaynaklara göre bu ölü sayısı değişir) sistemli bir şekilde
öldürüldükleri katliam.
12
Kütahyalı, 17.yüzyıl şairlerinden.
10
10
VİKİPEDİ. (2016, 02 22). wikipedia.org: https://tr.wikipedia.org/wiki/Hocal%C4%B1_Katliam%C4%B1
adresinden alındı
11