ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi

Transkript

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ
ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
Journal of the Agricultural Faculty
of Gaziosmanpasa University
ISSN: 1300 – 2910
CİLT: 27
SAYI: 2
YIL: 2010
Sahibi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına
Prof. Dr. Güngör YILMAZ
Dekan
YAYIN KURULU
Prof. Dr. Gazanfer ERGÜNEŞ
Doç. Dr. Mehmet Ali SAKİN
Doç. Dr. Rüstem CANGİ
Doç. Dr. Hikmet GÜNAL
Doç. Dr. Nuray KIZILASLAN
YAYIN KOMİSYONU
Doç. Dr. Mehmet Ali SAKİN
(Editör)
Tarla Bitkileri Bölümü
Prof. Dr. Kenan YILDIZ
Bahçe Bitkileri Bölümü
Doç. Dr. Ebubekir ALTUNTAŞ
Biyosistem Mühendisliği Bölümü
Doç. Dr. Murat SAYILI
Tarım Ekonomisi Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Ekrem BUHAN
Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Rasim KOÇYİĞİT
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Dürdane YANAR
Bitki Koruma Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Arda YILDIRIM
Zootekni Bölümü
Yayına Hazırlayan
Arş. Gör. Ahmet KINAY
Editör Adresi :
Doç. Dr. Mehmet Ali SAKİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
60250 Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT
Telefon : (356) 252 1616 / 2123
Faks
: (356) 252 1488
E-Posta : [email protected]
http://ziraat.gop.edu.tr/fkdergi.asp
Dizgi ve Baskı:
GOÜ Matbaası, 60250, Taşlıçiftlik Yerleşkesi – TOKAT
HAKEM LİSTESİ
Prof. Dr. Cengiz ACAR
KaradenizTeknik Üniversitesi
Prof. Dr. İbrahim AKINCI
Akdeniz Üniversitesi
Prof. Dr. Ayşe GÜL
Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Ahmet GÜLER
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Prof. Dr. Zafer GÜRLER
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Prof. Dr. Kenan KARA
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Prof. Dr. Yaşar KARADAĞ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Prof. Dr. Saliha KIRICI
Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Bülent MİRAN
Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Mustafa OKUROĞLU
Atatürk Üniversitesi
Prof. Dr. Abuzer SAĞIR
Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Meryem UYSAL
Selçuk Üniversitesi
Doç. Dr. İrfan Ersin AKINCI
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Doç. Dr. Ebubekir ALTUNTAŞ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Doç. Dr. Ömer AZABAGAOĞLU
Namık Kemal Üniversitesi
Doç. Dr. Murat BOYACI
Ege Üniversitesi
Doç. Dr. Vedat CEYHAN
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Doç. Dr. Ahmet ERTEK
Süleyman Demirel Üniversitesi
Doç. Dr. Naif GEBOLOĞLU
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Doç. Dr. Hakan GEREN
Ege Üniversitesi
Doç. Dr. Atila GÜL
Süleyman Demirel Üniversitesi
Doç. Dr. Uğur GÖZEL
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi
Doç. Dr. Sedat KARAMAN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Doç. Dr. A. Habip ÖZEL
Harran Üniversitesi
Doç. Dr. Murat SAYILI
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Doç. Dr. Nuray ŞAHİNLER
Mustafa Kemal Üniversitesi
Doç. Dr. İsa TELCİ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Doç. Dr. Yusuf YANAR
Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İzzet AKÇA
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İsmail ERPER
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Zeki GÖKALP
Erciyes Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Galip KAŞKAVALCI
Ege Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ekrem KURUM
Ankara Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Beşir KOÇ
Bingöl Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Can Burak ŞİŞMAN
Namık Kemal Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Atnan UĞUR
Ordu Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Musa YAVUZ
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Halil YENİAR
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
YAYIN VE YAZIM KURALLARI
A. YAYIN KURALLARI
1. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle
orijinal araştırmalar ile özgün derlemeler yayınlanır.
2. Dergide yayınlanacak makaleler Türkçe ve İngilizce yazılabilir.
3. İlk başvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde,
“Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğüne gönderilmelidir.
4. Dergiye gönderilen makaleler, değerlendirilmek üzere üç danışmana gönderilir. Danışman
görüşleri doğrultusunda makalenin yayını konusunda karar verilir.
5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma
yapılamaz.
6. Yayına kabul edilen makalelerin son şekli Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu Başkanlığınca
değerlendirilir. Yayın süreci tamamlanan eserler geliş tarihi esas alınarak yayınlanır.
Yayınlanmayan makaleler yazarlarına iade edilmez.
7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak
üzere en fazla üç eseri basılabilir.
8. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir.
9. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz.
10. Yayınlatılmak istenen makaleler aşağıdaki posta ve/veya e-mail adresine gönderilmelidir.
Posta Adresi:
Doç. Dr. Mehmet Ali SAKİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğü
60 250 TOKAT
E-posta adresi:
[email protected]
B. YAZIM KURALLARI
1. Dergiye gönderilecek eser, A4 boyutundaki kağıdın tek yüzüne 11 punto Times New Roman tipi
harflerle ve 1,5 satır aralıklı yazılmalıdır. Sayfa boşlukları 3’er cm olmalıdır. Makalenin her sayfası
ve satırları numaralandırılmalıdır. Makale toplam 15 sayfayı geçmemelidir.
2. Yapılan çalışma bir kurum/kuruluş tarafından desteklenmiş ya da doktora/yüksek lisans tezinden
hazırlanmış ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir.
3. Yazar ad(lar)ı açık olarak yazılmalı ve herhangi bir akademik unvan belirtilmemelidir. Adresler
kelimelerin ilk harfi büyük olacak şekilde adların hemen altında yazılmalıdır.
4. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriş, materyal ve metot, bulgular ve tartışma, sonuç,
teşekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluşmalıdır. Makalelerin metin bölümlerindeki
ana başlıklar ile alt başlıklar numaralandırılmalıdır.
5. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde 10 punto ve 1,5 aralık ile yazılmalıdır. Türkçe
yazılan makalelerde İngilizce, İngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin başına eserin başlığı
aynı dilden yazılmalıdır. Beş kelimeyi geçmeyecek şekilde Türkçe özetin altına anahtar
kelimeler, İngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır.
6. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha
fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda, ve ark. kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden
fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli
birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla bitişik biçimde ‘a, b’ şeklinde harflendirme
yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’ başlığı altında alfabetik sıraya göre
numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir.
Yararlanılan kaynak makale ise;
Avcı, M., 1999. Arazi Toplulaştırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni Dağıtım
Modeline Yönelik Bir Yaklaşım.Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457.
Yararlanılan kaynak kitap ise;
Düzgüneş, O., T. Kesici, O. Kavuncu ve F. Gürbüz, 1987. Araştırma ve Deneme Metotları
(İstatistik Metotları II). Ankara Üniv. Zir. Fak. Yay. No. 1021, 381 s., Ankara.
Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise;
Ziegler, K.E. and B. Ashman, 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ.
By the CRS Press, 189-223.
Yararlanılan kaynak bildiri ise;
Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye I. Ulusal
Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, İzmir, Cilt 2:623-628.
Anonim ise;
Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü,Yayın
No:1579, Ankara.
İnternet ortamından alınmışsa;
http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html
olarak verilmelidir.
7. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) şekil
olarak adlandırılmalı ve ardışık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve şekil metin
içinde uygun yerlere yerleştirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır
boşluk bırakılmalıdır.
Şekil ve çizelgeler tek sütun kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5
cm’den fazla olmamalıdır. Şekil isimleri şekillerin altına, çizelge isimleri ise çizelgelerin üstüne,
ilk kelimenin baş harfi büyük olacak şekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve
şekil içerikleri en fazla 9 punto, varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır. Araştırma
sonuçlarını destekleyici nitelikteki resimler 600 dpi çözünürlüğünde ”jpg” formatında olmalıdır.
Renkli resimler yerine gri tonlu resimler tercih edilmelidir.
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
Çukurova Koşullarında Yetiştirilen Bazı Yaygın Fiğ (Vicia sativa L) Çeşitlerinin İn Vitro Yem
Sindirilebilirliği Üzerine Farklı İnkubasyon Zamanlarının Etkisi…………….……………….…….
C.YÜCEL, T.AYAŞAN
1
Türkiye Karantina Listesinde Yer Alan Yazıcı Böcekler (Coleoptera; Scolytidae)…………………...
A.YEŞİLAYER, S.ÇOBANOĞLU
9
Effect of Some Cover Systems on Total and Early Season Yields of Pepper Under The Samsun
Province Conditions of Turkey.……………………………………………………………………….
A.APAYDIN, H.KAR, O.KARAAĞAÇ
21
Tokat İli Erbaa ve Niksar Ovası Sebze Alanlarında Bulunan Meloidogyne incognita (Kofoid &
White, 1919) (Nemata: Meloidogynidae) Irklarının Belirlenmesi……………………………………..
F.AKYAZI, O.ECEVİT
25
Antepfıstığı Üretiminde İşletme Başarısına Etki Eden Faktörlerin Belirlenmesi; Dağ ve Ova Köyleri
Karşılaştırması………………………………………………………………………………………....
A.AKSOY, M.KÜLEKÇİ, E.AKSOY
31
Ankara Ekolojik Koşullarında Japon Nanesi (Mentha arvensis L.) Bitkisinde Uçucu Yağ ve
Bileşenlerinin Ontogenetik Varyabilitesinin Belirlenmesi..………………...…………………………
Y.ARSLAN, D.KATAR, İ.SUBAŞI
39
Farklı Peyzaj Karakter Alanlarına Göre Doğal ve Kültürel Kaynak Değerlerinin Görsel Analizi:
Erzurum Örneği…..…………………………………………………………………………………….
M.A.IRMAK, H.YILMAZ
45
An Investigation on Clubroot Disease (Plasmodiophora brassicae Wor.) Races in The Black Sea
Region of Turkey..…………………………….………………………………………………………
A.APAYDIN, İ.DELİGÖZ, H.KAR, B.KİBAR, O.KARAAĞAÇ
57
Güney Marmara Bölgesinde Çeltik Üretiminin Genel Bir Değerlendirmesi…..…………..……..……
D.ÖZTÜRK, Y.AKÇAY
61
Analysis of Lateral Design Pressures, Vertical Frictional Forces and Bending Stresses on
Horizontally Corrugated Steel Silo Wall Panels…….…………………………………...…………….
Z.GÖKALP, D.S.BUNDY
71
Ana Arı Üretiminde Farklı Koloni Populasyonuna Sahip Analı ve Anasız Başlatma Kolonileri İle
Üretim Mevsiminin Ana Arı Kalitesi ve Yetiştiricilik Parametreleri Üzerine Etkileri………………..
S.ARSLAN, B.HAMGİR
81
Türkiye’nin Tarımsal Yapısı ve Mekanizasyon Durumu…..…………...……………………………...
M.M.ÖZGÜVEN, U.TÜRKER, A.BEYAZ
89
Salinity Distrubution, Water Use Efficiency and Yield Response of Grafted and Ungrafted Tomato
(Lycopersicon esculentum) under Furrow and Drip Irrigation with Moderately Saline Water in
Central Anatolian Condition………………………………...……….……………………………...
G.D.SEMİZ, E.YURTSEVEN
101
The Potato Storage in The Volcanic Tuff Storages in Turkey…………………………………………
T.ÖZTÜRK
113
Tarım Arazilerinin Parçalanmasını Önlemeye Yönelik Mevzuat Üzerine Bir İnceleme………………
K.EKİNCİ, M.SAYILI
121
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 1-8
Çukurova Koşullarında Yetiştirilen Bazı Yaygın Fiğ (Vicia sativa L)
Çeşitlerinin İn Vitro Yem Sindirilebilirliği Üzerine Farklı İnkubasyon
Zamanlarının Etkisi
Celal Yücel Tugay Ayaşan
Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Adana
Özet: Bu araştırma, Çukurova koşullarında yetiştirilen bazı yaygın fiğ (Vicia sativa L) çeşitlerinin, farklı
inkubasyon zamanlarının (12, 24, 36 ve 48 saat) in vitro gerçek kuru madde (IVKMS) ve nötr deterjan lif
(NDF) sindirilebilirliklerine (IVNDFS) etkisini belirmek amacıyla yürütülmüştür. Bazı fiğ çeşitlerinin yer
aldığı tarla çalışması, Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme alanında (Doğankent), kışlık ara ürün
olarak 2002/03–2003/04 yıllarında, tesadüf blokları deneme deseninde 4 tekrarlamalı olarak yürütülmüştür.
İlgili enstitü tarafından seleksiyon metodu ile geliştirilen Özveren çeşidi ile Kubilay–82, Selçuk–99 ve
Uludağ çeşitleri materyal olarak kullanılmıştır. Laboratuar çalışmaları, tarladan alınan 2 yıllık veriler
üzerinde, farklı çeşitler ve inkübasyon zamanları da dikkate alınarak bölünmüş parseller deneme deseninde
yapılmıştır. İki yıllık ortalamalara göre, Kubilay-82 çeşidinin en yüksek kuru madde verimine (613 kg/da) ve
ham protein (HP) oranına (%19.65) sahip olduğu görülmüştür. Bu çalışmada, yemin in vitro kuru madde
sindirilebilirlik (IVKMS) değerleri bakımından yıllar, çeşitler ve inkubasyon süreleri istatistikî olarak önemli
bulunurken, NDF sindirilebilirliği bakımından yıllar, inkübasyon süreleri ile araştırmanın 2. yılında çeşitler
arasında istatistikî olarak önemli farklılıklar bulunmuştur. Araştırmada, inkubasyon süreleri arttıkça IVKMS
değerleri artmış ve IVNDFS değerleri de paralel olarak azalma göstermiştir.
Anahtar kelimeler: Yaygın fiğ, Vicia sativa L., in vitro sindirilebilirlik, inkubasyon zamanı, kuru madde
verimi, Çukurova bölgesi
The Effect of Different Incubation Times on In Vitro Digestibility of Some
Common Vetch (Vicia Sativa L.) Cultivars Grown Under Cukurova Conditions
Absract: The aim of this research was to determine the effect of different incubation times on in vitro dry
matter (IVDMD) and NDF digestibility (IVNDFD) % of some common vetch cultivars, which grown under
Cukurova conditions. In the research, the effect of IVDMD of different incubation times (12, 24, 36, 48 h)
was investigated. The field experiment was carried out in the Cukurova Agriculture Research Experiment
Area (Doğankent) in Adana, 2002-03 and 2003-04 as the winter season cropping. The field trials were
established in a complete randomized block design with four replications. Özveren cv., developed by the
related Institute through election methods, and along with Kubilay-82, Selçuk-99 and Uludağ cvs. formed the
experimental material. The laboratory trials were established in a simple plot design with eight replications.
According to the results of two-years average, Kubilay-82 cv. produced the highest dry matter yield (613
kg/da) and crude protein ratio (19.65%). In this study, in both years the values of in vitro dry matter
digestability (IVDMD %) were significantly different between cultivars and between incubation times, while
the values of nitrogen detergent fiber (NDF) differed between incubation times for both years, but only
differed between cultivars in the first year. The lowest in vitro DMD and highest in vitro NDF were reached
at 12 h, while the highest IVTD and the lowest in vitro NDF were attained at 48 h.
Keywords: Common vetch, Vicia sativa L., in vitro digestibility, incubation time, dry matter yield,
Cukurova region
1. Giriş
Hayvanlarımıza kaliteli bir yem yedirmek,
çayır ve meralarımızın aşırı derecede ve erken
otlatılmasını önlemek için yem bitkileri
üretimine gereken önem verilmelidir. Bunu
yapmak içinde yem bitkileri ekim alanını
artırmak, yem bitkilerinin fayda ve önemini iyi
anlatmak, ekimini teşvik etmek, yeni tür ve
çeşitleri kazandırmanın yanı sıra tarımı
yapılmakta olan yem bitkilerinin ıslah edilerek
verim
ve
kalitelerinin
yükseltilmesi
gerekmektedir (Özköse ve Ekiz, 2005; Ayaşan,
2010).
Bu bağlamda kuraklığa dayanıklı
baklagil kaba yemleri önem kazanmaktadır
(Canbolat ve Karaman, 2009).
Fiğ (Vicia sativa L), tek yıllık bir baklagil
yem bitkisi olup, dünyanın bir çok bölgesinde
ot ve tane amaçlı olarak bitkisel-hayvansal
üretim sistemlerinde yetiştirilmekte ve ruminant
beslenmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır
1
Çukurova Koşullarında Yetiştirilen Bazı Yaygın Fiğ (Vicia sativa L) Çeşitlerinin İn Vitro Yem
Sindirilebilirliği Üzerine Farklı İnkubasyon Zamanlarının Etkisi
(Ramos ve ark., 2000; Açıkgöz, 2001;
Cabellero ve ark., 2001; Chowdhurry ve ark.,
2001; Han, 2010). Adi (yaygın) fiğ, Çukurova
bölgesi gibi benzer ekolojilere sahip bölgelerde,
halen uygulanmakta olan ekim nöbeti sistemleri
içerisinde buğdaygillerle karışım şeklinde
yetiştirilerek hayvancılığın ihtiyacı olan kaba
yem üretimini karşılaması yanında, geleneksel
tarım
yapan
işletmelerde
ekonomik
sürdürülebilirliğe katkıda bulunmaktadır (Yücel
ve Avcı, 2009). Ayrıca, yağışlı sezonda örtü
bitkisi görevini görmekte, toprağın organik
madde
ve
azot
içeriğinin
zenginleştirilmesine de katkıda bulunmakta,
hastalık, zararlı ve yabancı ot zararını da
azaltmaktadır (Caballero ve ark., 1996).
Canbolat ve Bayram (2007), in vivo
yöntemin zaman alıcı ve pahalı olması
nedeniyle in vitro çalışmaların önem
kazandığını ifade etmiştir. Bu teknik, çeşitli
yem maddelerinin naylon keseler içerisinde
belli sürelerde inkubasyona bırakılması ve ham
besin
maddelerinin
naylon
keselerden
uzaklaşma
miktarının
hesaplanmasına
dayanmaktadır (Erasmus ve ark., 1988; Ayed ve
ark., 2000a). Bunun yanında rumen sıvısından
çeşitli örnekler alınarak da yemlerdeki in vitro
sindirilebilirlik tespit edilebilmektedir (Luc ve
ark.,
2009).
Rumendeki
fermentasyon,
ruminantlar için önemli bir kalite ölçüsüdür.
Fermentasyon düzeyini ölçmek için in vitro
metot geliştirilmiştir (Tilley ve Terry, 1963).
Yavuz (2005) in vitro metodunda farklı
inkübasyon süreleri kullanılarak yemin
rumende zamana bağlı fermentasyonun
ölçüldüğünü ifade etmiştir.
Literatürler incelendiğinde yaygın fiğin
yem sindirilebilirliği konusunda fazla bir
çalışmaya rastlanmamıştır. Ayed ve ark.,
(2000b), yaygın fiğ-yulaf kuru otu karışımının
rumendeki sindirilebilirliğini, KM ve HP
değerlerini araştırdıkları denemelerinde, ince
bağırsakta potansiyel olarak sindirilen bu
karışımın by-pass içeriğinin düşük olduğunu,
karışımdaki yaygın fiğ düzeyindeki artışın,
yemin besin değerinde bir artış oluşturduğunu
ifade etmişlerdir.
Özkan (2006), çeşitli zamanlarda elde
edilen ak üçgül, kırmızı üçgül, taş yoncası ve
adi fiğ ‘den elde edilen otların beslenme
2
değerleri ve kimyasal kompozisyonlarının hasat
zamanlarından etkilendiğini, hasat zamanının
gecikmesiyle NDF, ADF ve yağ içeriklerinin
yükselip, protein ve kül içeriklerinin azaldığını
tespit etmiştir. Bu araştırma, Çukurova
bölgesi’nde yetiştirilen bazı yaygın fiğ
çeşitlerinin kuru madde verimlerinin yanı sıra,
in vitro metotları kullanarak farklı inkubasyon
zamanlarının in vitro kuru madde (IVKMS) ve
NDF sindirilebilirliklerine (IVNDFS) olan
etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
2. Materyal ve Metot
2.1. Materyal: Araştırmada, Ege Tarımsal
Araştırma Enstitüsü tarafından tescil ettirilen
Kubilay–82 ve Selçuk-99, Uludağ Üniversitesi
tarafından tescil ettirilen Uludağ ve Çukurova
Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından tescil
ettirilen Özveren gibi bazı yaygın fiğ çeşitleri
materyal olarak ele alınmıştır. Ayrıca,
çalışmanın in vitro kısmında kullanılan rumen
sıvısının temini için hayvan materyali olarak da
500 kg canlı ağırlığındaki Siyah alaca süt ineği
kullanılmıştır.
2.2. Araştırma Alanının Toprak ve İklim
Özellikleri
Araştırmada
denemelerin
kurulduğu
alandan 0-30 cm derinlikte alınan toprak
örneklerinin ortalama pH’sı 7.72, kireçi %20,
organik maddesi %2.0, kumu %27.8, kili
%31.2, silti %41 olarak saptanmıştır (Köy
Hizmetleri Adana 3. Bölge Müdürlüğü).
Araştırmanın yürütüldüğü 2002/03 ve 2003/04
yıllarına ait bazı iklim parametrelerinin
ortalama değerleri, Çizelge 1’ de verilmiştir.
Araştırmanın
yürütüldüğü
Kasım-Nisan
dönemine ait deneme alanındaki ortalama
sıcaklığın uzun yıllar ortalama sıcaklığa yakın
olduğu, toplam yağışın ise 1. yılda uzun yıllar
değerinin altında 2. yılda ise uzun yıllar
değerinin üstünde olduğu saptanmıştır.
Tarla
denemeleri
2002/03-2003/04
yıllarında kışlık ara ürün yetiştirme döneminde
Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme
alanında (Doğankent) kurulmuş olup, iki yıl
süreyle yürütülmüştür. Araştırma, tesadüf
blokları deneme desenine göre dört tekrarlı
olarak yürütülmüştür. Araştırmada yer alan
materyalin ekimleri, birinci yıl 20 Kasım 2002;
C.YÜCEL, T.AYAŞAN
Çizelge 1. Araştırmanın Yürüldüğü Dönemlerin Bazı İklim Verileri*
Sıcaklık
o
Aralık
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
C
Yıllar
Kasım
2002/03
10.4
8.8
11.1
8.2
11.5
17.1
11.2
2003/04
15.4
11.0
12.6
9.5
14.0
16.3
13.1
Uzun dönem ortalaması
10.3
6.5
9.8
10.4
13.3
17.5
11.3
Toplam
Yağış
mm
Ortalama
2002/03
25.7
77.9
84.5
111.7
92.3
61.1
453.2
2003/04
22.3
167.2
251.9
102.1
2.4
32.8
578.7
Uzun dönem ortalaması
86.4
115.6
95.0
82.5
61.1
50.3
490.9
*Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü Meteoroloj İstasyonundan alınmıştır.
ikinci yıl 15 Kasım 2003’de yapılmıştır.
Özveren, Kubilay-82 ve Selçuk-99 çeşitlerinin
ot amaçlı biçimleri, tam çiçeklenme dönemine
denk gelen birinci yılda 14 Nisan 2003, ikinci
yılda 19 Nisan 2004 tarihlerinde; Uludağ çeşidi
diğer çeşitlere göre daha geçci olduğu için
biçimler daha geç dönemde olup, birinci yılda
30 Nisan 2003, ikinci yıl da 26 Nisan 2004
tarihlerinde yapılmıştır.
2.3. Kimyasal Analizler
Farklı yaygın fiğ çeşitlerinden alınan kuru
ot örnekleri, 1 mm elek çapına sahip yem
değirmeninde öğütülerek kalite analizlerinin
yapılması için hazırlanmıştır. Yemlerin KM
içeriklerini saptamak için 100 oC’de 6 saat
etüvde bekletildikten sonra, kuru madde
miktarı tespit edilmiş ve ham protein oranı
tespitinde
Kjeldahl
metodundan
yararlanılmıştır (AOAC, 1998).
2.4. İn vitro çalışmaları
İn vitro çalışmaları için hayvan materyali
olarak Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitisü
Müdürlüğünden temin edilen 500 kg canlı
ağırlığındaki
Siyah
alaca
süt
ineği
kullanılmıştır. Hayvana, araştırmanın in vitro
kısmında kullanılacak rumen sıvısının temini
için deneme başlamadan bir ay önce kanül
takılmıştır. Hayvan, %60:40 kesif:kaba yem
içeren toplam karışım rasyonuyla yemlenmiş
ve ayrıca hayvanın yaşama payı besin madde
gereksinimini karşılayacak düzeyde 4 kg KM
içeren rasyonlarla beslenmiştir. Denemede
yemlemeyi takiben 2–3 saat içerisinde
hayvandan rumen sıvısı alınarak, aynı gün
analizleri yapılmıştır. İn vitro metodu için
kullanılan Ankom Daisy II 200/220 Inkubator
(Ankom Technology, 2004) aletine uygun bir
şekilde solusyon ve örnekler hazırlanıp 12, 24,
36 ve 48 saatleri süresince inkübe edilmiştir
(Van Soest, 1994). Her çeşide ait örnekten 8
adet inkübe saatine göre alete konulmuştur.
Aynı zamanda 2 adet boş torba inkübe edilerek
boş torbadaki ağırlık artışına bağlı olarak
düzeltmeler yapılmıştır. Örneklerin NDF
değerleri, Ankom 200/220 Fiber Analyzer
(Ankom Technology, 2004) aleti ile analiz
edilmiştir.
2.5. İstatistiki Analizler
Tarla denemeleri sonucu elde edilen KM
ve HP oranları tesadüf blokları deneme
deseninde, laboratuarda saptanan IVKMS ve
IVNDFS değerleri ise bölünmüş parseller
deneme deseninde MSTAT-C istatistik paket
programında varyans analizleri yapılmış olup,
istatistiki olarak önemli çıkan ortalamalar LSD
(%) olarak gruplandırılmıştır. Bölünmüş
parseller deneme deseninde çeşitler ana faktor
ve inkubasyon süreleri ise alt faktör olarak ele
alınmıştır (Düzgüneş ve ark. 1987).
3. Bulgular
Araştırmada çeşitli fiğ örneklerinden elde
edilen KM verimleri ve HP düzeyleri, Çizelge
2’de verilmektedir. Çizelge 2’de görüleceği
üzere, KM verimleri bakımından araştırmanın
3
Çukurova Koşullarında Yetiştirilen Bazı Yaygın Fiğ (Vicia sativa L) Çeşitlerinin İn Vitro Yem
Sindirilebilirliği Üzerine Farklı İnkubasyon Zamanlarının Etkisi
Çizelge 2. Yaygın fiğ çeşitlerinin KM verimleri ve HP oranları.
Çeşitler
KM (kg/da)
HP (%)
2003
2004
Ort.
2003
2004
Ort.
Özveren
722 b*
487 c
604 ab
17.96
21.22
19.59
Kubilay-82
831 a
395 d
613 a
17.49
21.81
19.65
Selçuk-99
682 b
393 d
538 b
16.59
20.50
18.54
Uludağ
691 b
391 d
541 ab
16.87
22.14
19.51
Ort.
732 a
416 b
574
17.23 b
21.42 a
19.33
V.K. (%)
5.32
10.86
7.35
4.09
3.80
3.94
KM, Yılx Çeşit Int: önemli, LSD (53.05)
*Aynı sütün içerisindeki farklı harf grubu ile gösterilen ortalamalar, LSD (%5)’e göre farklıdır.
1. yılı ve ikinci yılı ile birleştirilmiş
ortalamalarda çeşitler arasında istatistiki olarak
önemli farklılıklar görülmüş olup, yıl x çeşit
interaksiyonun da istatistiki olarak önemli
olduğu saptanmıştır. En yüksek KM verimi
araştırmanın 1. yılında Kubilay-82 çeşidinde, en
düşük KM verimi araştırmanın 2. yılında
Uludağ
çeşidinde
saptanmıştır.
Yıllara
bakıldığında ise araştırmanın 2. yılına ait KM
verimleri (416 kg/da), 1. yıla göre (732 kg/da)
düşük bulunmuştur.
Demede HP oranı bakımından çeşitler
arasında araştırmanın her iki yılında da
istatistiki
olarak
önemli
bir
farklılık
saptanmamıştır. HP oranları, araştırmanın 1.
yılında %16-59-17.96, 2. yılında %20.50-22.14
arasında değişmiş, iki yıllık ortalamalarda
%18.54-19.65 arasında değiştiği ve en yüksek
değerin Kubilay-82 çeşidinden elde edildiği
görülmüştür.
IVKMS bakımından araştırmanın 1.
yılında çeşitler, inkubasyon zamanı ortalamaları
ve çeşit x inkubasyon zamanı interaksiyonu
önemli bulunmuştur (Çizelge 3). Araştırmanın
1. yılında en yüksek IVKMS değeri %60.48 ile
Özveren çeşidinin 48 saatlik inkubasyon
zamanı uygulamasından, en düşük değerin ise
%36.13 ile Uludağ çeşidinin 12 saatlik
inkubasyon zamanı uygulamasından elde
edildiği
görülmektedir.
Çeşitlerin
ve
inkubasyon
uygulamalarının
ortalamaları
incelendiğinde (Çizelge 3), en yüksek değerin
%50.69 ile Selçuk-99 çeşidinde saptandığı,
inkubasyon zamanlarının artmasına paralel
olarak IVKMS değerlerinin arttığı ve en yüksek
değerin %58.06 ile 48 saat uygulamasından
elde edildiği görülmektedir. Araştırmanın 2.
yılında ise çeşitler ve inkubasyon zamanı
uygulamalarının ortalamaları istatistiki olarak
önemli bulunmuştur. Çeşitler arasında en
yüksek IVKMS değerine, Kubilay-82 çeşidinde
(%68.97) saptanmıştır. Araştırmanın 2.
yılındaki IVKMS değeri (%67.61), 1. yıla göre
(%49.13) yüksek bulunmuştur.
Çizelge 3. Yaygın fiğde farklı inkubasyon zamanlarında elde edilen IVKMS değerleri (%)
Çeşitler
Yıllar (2003)
Yıllar (2004)
İnkubasyon zamanı
İnkubasyon zamanı
12 s
24 s
Ort.
12 s
24 s
36 s
48 s
Ort.
39.10 hı*
44.23 g*
50.68 de 60.48 a
48.62 b
51.90
67.53
77.40
76.30
68.28 a
Kubilay-82
37.60 ı
47.83 ef
51.08 d 58.60 ab 48.78 b
50.73
71.48
77.98
75.70
68.97 a
Selçuk-99
40.95 h
50.58 de
54.63 c 56.63 bc 50.69 a
50.25
70.28
77.35
75.08
68.24 a
Uludağ
36.13 ı
45.40 fg
55.70 bc 56.53 bc 48.44 b
46.28
66.05
74.78
72.73
64.96 b
Ortalama
38.44 d
47.00 c
53.02 b
49.79 d 68.83 c 76.88 a
74.95 b
67.61
Özveren
36 s
48 s
58.06 a
49.13
2003 yılı: yıl, inkubasyon zamanı (LSD, 1.585) ve ÇxİZ Int (LSD 3.171)
2004 yılı: yıl, inkubasyon zamanı önemli (LSD, 1.087),
* Aynı sütün içerisindeki farklı harf grubu ile gösterilen ortalamalar, LSD (%5)’e göre farklıdır.
4
C.YÜCEL, T.AYAŞAN
Araştırmanın 1. yılındaki IVNDFS
değerleri incelendiğinde, inkubasyon zamanı
ortalamaları ve çeşit x inkubasyon zamanı
interaksiyonu
önemli
bulunmuştur.
Araştırmanın 1. yılında en yüksek IVNDFS
değeri %48.00 ile Uludağ çeşidinin 12 saatlik
inkubasyon zamanı uygulamasında, en düşük
değerin ise %28.65 ile Özveren çeşidinin 48
saatlik inkubasyon zamanı uygulamasında elde
edildiği
görülmektedir.
Çeşitlerin
ortalamalarının istatistiki olarak önemli
görülmemesine rağmen en düşük değerin
Selçuk-99 çeşidinde (%38.36) elde edildiği ve
inkubasyon
uygulamalarının
ortalamaları
incelendiğinde (Çizelge 4), en düşük değerin
%31.33 ile 48 uygulamasından saptandığı
görülmektedir.
Araştırmanın 2. yılında ise çeşitler ve
inkubasyon
zamanı
uygulamalarının
ortalamaları
istatistiki
olarak
önemli
bulunmuştur. Çeşitler arasında en düşük
IVNDFS değerine, Kubilay-82 çeşidinde
(%23.26) saptanmıştır. Denemede inkubasyon
zamanının 12 saatten 48 saate çıktığında
IVNDFS değerinin paralel olarak azaldığı ve en
düşük değerin 48 saat uygulamasından
(%19.17) elde edildiği görülmüştür. Ayrıca,
araştırmanın 2. yılındaki ortalama IVNDFS
değerinin (%24.23), 1. yıla göre daha düşük
(%38.99) bulunduğu da tespit edilmiştir.
Çizelge 4. Yaygın fiğde farklı inkubasyon zamanlarında elde edilen IVNDFS (%) değerleri
Yıllar (2003)
Yıllar (2004)
İnkubasyon zamanı
Çeşitler
24 s
36 s
43.23 bc
37.90 def
Kubilay-82 45.68 ab
40.90 cd
Selçuk-99
44.78 ab
Uludağ
48.00 a
Özveren
Ortalama
12
45.85 ab*
46.08 a
İnkubasyon zamanı
Ort.
12 s
24 s
36 s
48 s
Ort
38.91
34.00
24.55
19.38
18.63
24.14 b
37.28 ef 30.60 ıj
38.61
34.18
22.03
18.85
18.00
23.26 c
39.73 de
36.70 efg 32.25 hı
38.36
34.53
22.85
19.50
19.43
24.08 b
43.43 bc
35.03 fgh 33.80 ghı
40.06
36.23
26.60
21.43
20.63
26.22 a
38.99
34.73 a 24.01 b
41.82 b
36.73 c
48 s
28.65 j
31.33 d
19.79 c 19.17 c
24.43
2003 yılı: yıl, inkubasyon zamanı (LSD, 1.619) ve ÇxİZ Int (LSD 3.237)
2004 yılı: yıl; inkubasyon zamanı ve çeşitler önemli (LSD, 0,8113)
* Aynı sütün içerisindeki farklı harf grubu ile gösterilen ortalamalar, LSD (%5)’e göre farklıdır.
4. Tartışma
Denemede kullanılan farklı yaygın fiğ
çeşitlerine ait KM verimleri ile HP oranları
Çizelge 2 verilmiştir. Söz konusu çizelgeden
görüleceği üzere, KM verimleri bakımından
yaygın fiğ çeşitlerinin yıllara göre farklılık
gösterdikleri (P<0.05), Kubilay-82 ve Özveren
çeşitlerinin 2 yıllık ortalamalar söz konusu
olduğunda diğer çeşitlere göre daha yüksek KM
verimine sahip olduğu tespit edilmiştir. Yıllara
bakıldığında ise araştırmanın 2. yılına ait KM
verimleri (416 kg/da), 1. yıla göre (732 kg/da)
düşük bulunmuştur. Araştırmanın 2. yılına ait
Mart ve Nisan aylarındaki yağış miktarının
düşük olması (Çizelge 1), bitki gelişimini
olumsuz etkilemiş, bu da birim alandaki KM
veriminin olumsuz yönde etkilenmesine yol
açmıştır. Nitekim, Caballero (1984), fiğ ve
diğer tek yıllık baklagillerde kuru ot veriminin,
yarı kurak koşullarda Mart, Nisan ve Mayıs
dönemindeki yağış miktarı ve dağılımı ile
yüksek oranda ilişkili olduğunu ifade etmiştir.
Avcıoğlu ve ark. (1999), yem bitkilerinde
büyüme ve gelişme dönemi ilerledikçe yeşil ot
veriminin özellikle de KM birikimini
artırdığını, buna karşılık kaliteyi olumsuz yönde
etkileyen
unsurların
da
yükseldiğini
bildirmişlerdir.
Yaygın fiğde, Çukurova bölgesi gibi sahil
kesimlerde 407-801 kg/da arasında kuru ot
alınabileceği çeşitli araştırıcılar tarafından
bildirilmektedir (Yücel ve ark. 2007; Yücel ve
ark. 2008). Çizelge 2’de görüleceği üzere, KM
verimleri bakımından araştırmanın 1. yılı ve iki
yılı birleştirilmiş ortalamalarda çeşitler arasında
istatistiki
olarak
önemli
farklılıkların
görülmesinin yanısıra, yıl x çeşit interaksiyonu
da önemli bulunmuştur. Farklı yıl ve
genotiplerle yapılan çalışmalarda kuru ot verimi
bakımından yıl x çeşit interaksiyonun önemli
bulunduğu çeşitli araştırıcılar tarafından da
5
Çukurova Koşullarında Yetiştirilen Bazı Yaygın Fiğ (Vicia sativa L) Çeşitlerinin İn Vitro Yem
Sindirilebilirliği Üzerine Farklı İnkubasyon Zamanlarının Etkisi
bildirilmektedir (Yücel ve ark. 2004; Yücel ve
ark. 2008).
Denemede HP oranı bakımından 2 yıllık
ortalamalara göre çeşitler arasında çok büyük
farklılıkların olmamasına karşın, Kubilay-82
çeşidinin en yüksek HP değerine (%19.65)
sahip olduğu görülmüştür. Araştırmanın 2.
yılındaki HP oranının (%21.42) 1. yıla göre
(%17.23) yüksek olduğu da saptanmıştır.
Araştırmanın 2. yılının Mart ayındaki
yağışların, bitki büyümesi ve gelişmesi için
yetersiz olması, bitkilerin 1. yıla göre daha az
gelişmesine ve bitkilerde daha az KM birikimi
olması, diğer bir ifadeyle daha az
sindirilemeyen maddelerin oluşması nedeniyle
HP gibi kalite değerlerinin yüksek olmasına yol
açmıştır. KM verimi ile HP oranı arasında
negatif bir ilişkinin olduğu Yücel ve ark. (2004)
ile McDonalds ve ark. (1984) tarafından da
bildirilmiştir. Yaygın fiğ ile farklı ekolojilerde
ve genotiplerle yapılan çalışmalarda HP
düzeylerinin %16.5-26.5 arasında değiştiği
bildirilmiştir (Gohl, 1981; Caballero ve
ark.,1995; Avcıoğlu ve ark., 1999; Pinkerton ve
Pinkerton, 2000; Alzueta ve ark., 2001;
Hadjipanayioou ve Economides, 2001; Geren
ve ark. 2003; Yücel ve ark., 2004). Araştırmada
elde edilen HP oranlarının daha önce yapılan
çalışmalarla benzerlik gösterdiği saptanmıştır.
Yemlerin sindirilme derecesi bitkinin
yaşlanması sonucu ham selüloz ve lignin
miktarının artmasına bağlı olarak azalmaktadır
(Wilson ve ark., 1991; Van Soest, 1994). Çeşitli
bitkilerde hasat zamanının gecikmesiyle kuru
madde sindirilme derecesindeki düşüşün 3 ile 6
g/gün arasında olduğu bildirilmiştir (Buxton ve
Homstein, 1986). Vejatatif dönemde bulunan
bitkinin ham protein içeriği olgunlaşmış ve
büyümesini tamamlamış bitkilerden daha
yüksektir. Bitki olgunlaştıkça yaprakların sap
kısmına
olan
oranını
azaltmakta
ve
olgunlaşmayla birlikte ham protein içeriği de
azalmaktadır (Buxton, 1996).
Yaygın
fiğde
farklı
inkubasyon
zamanlarında elde edilen IVKMS değerleri (%)
Çizelge 3’de gösterilmiştir. IVKMS’ye
bakıldığında
inkubasyon
zamanlarının
artırılmasının IVKMS değerlerinde bir artış
sağladığı görülmüştür. Yemlerin IVKMS
değerleri, araştırmanın 1. yılında inkubasyon
süresinin artışına bağlı olarak artmış, en yüksek
değerin 48 saat uygulanmasından elde edildiği,
6
2. yılda ise IVKMS değerinin 36 saatten sonra
düşüş gösterdiği belirlenmiştir.
Yemlerin ortalama IVKMS değerleri 1. yıl,
%49.13, 2. yıl ise %67.61 olarak saptanmıştır.
Araştırmanın 2. yılındaki IVKMS değerlerinin
1. yıla göre daha yüksek olmasının 2. yılda
biçim dönemindeki
bitkilerin gelişim
dönemleri ile ilgili olduğu düşünülmektedir. 2.
yıldaki iklim koşullarının bitki gelişimini
etkilediği ve bitkilerin 1. yıla göre daha az
gelişim gösterdiği ve bunun da daha az
sindirilemeyen (lignin gibi) maddelerin
birikmesine neden olduğu görülmüştür.
Denemede IVKMS değerlerinin çeşitlere göre
de değişiklik gösterdiği saptanmış, 1. yıl
değerlerine bakıldığında Selçuk-99, 2. yıl
verilerine bakıldığında da Kubilay-82 çeşidinin
IVKMS içeriklerinin (sırasıyla %50.69 ve
%68.97) diğer çeşitlere göre daha yüksek
olduğu görülmektedir. Bu durum söz konusu
çeşitlerdeki ligninleşmenin daha düşük
olduğunu ve dolayısıyla da sindirimin daha
yüksek olduğunu göstermektedir.
Yemlerin protein içeriğinin artması,
IVNDFS
içeriğinin
düşmesine
neden
olmaktadır. Denememizde Kubilay-82 çeşidinin
HP değerinin diğer yaygın fiğ çeşitlerine göre
yüksek olması, IVNDFS içeriğinin düşük
olmasına neden olmuştur. Bitki hücresinde
bulunan karbonhidratların yapısı çok çeşitlilik
gösterir. Bu yapıda şeker, nişasta, pektin,
hemiselüloz, selüloz ve lignin bulunur (Sniffen
ve ark., 1994). Bu karbonhidratların bitki
içersindeki miktarları bitki çeşidine, bitki
aksamına (kök, gövde, yaprak ve meyve), bitki
olgunluğuna, hasat zamanı, kimyasal ve fiziksel
muameleye göre farklılık arz eder. Yaygın fiğde
farklı inkubasyon zamanlarında elde edilen
IVNDFS (%) değerlerine bakıldığında (Çizelge
4), inkubasyon süresi uzadıkça IVNDFS
değerlerinde bir düşme olduğu görülmüştür. Fiğ
gibi yem bitkilerinde ruminantlara enerji
sağlayan
yapısal
karbonhitratlar,
NDF
sindirilebilirliği ile ilişkilidir. Genel görüş,
ligninin
sindirilebilir
selülozun
oranını
azalttığıdır (Rebole ve ark., 2004).
Yemlerin yapısında yer alan ve sindirimi
yavaşlatan NDF ve ADF düzeylerinin artması,
fiziksel olarak hayvanın tokluk hissetmesine
neden olarak, hayvanların yem tüketimini
sınırlamaktadır. Hasat zamanın gecikmesiyle
gaz üretiminde meydana gelen azalma başta
C.YÜCEL, T.AYAŞAN
ham proteindeki azalma yanı sıra hücre duvarını
oluşturan ve mikroorganizmalar tarafından
sindirimi zor olan ham sellüloz, NDF, ADF ve
ADL gibi unsurların artmasının bir sonucudur.
Yapılan birçok çalışmada zamana bağlı gaz
üretimleri NDF, ADF ve ADL gibi hücre
duvarını oluşturan unsurlar arasında negatif bir
ilişki olduğu bildirilmektedir (Traxler ve ark.,
1998; Larbi ve ark., 1998; Karabulut ve ark.
2006).
5. Sonuç
Ele alınan sonuçlar değerlendirildiğinde,
KM verimleri ve HP oranlarının çeşitlere ve
yıllara göre farklılk gösterdiği, Kubilay-82 ve
Özveren çeşitlerinin KM verimleri ve HP
oranlarının diğer çeşitlerden daha yüksek
olduğu görülmektedir. IVKMS bakımından
çeşitler ve inkübasyon süreleri bakımından
farklılıkların görüldüğü, inkübasyon süresi
artıkça kuru madde sindirilebilirliğin genelde
artığı ve en yüksek değerlerin 48 saat
uygulamasında
elde
edildiği,
ancak
araştırmanın 2. yılında 36 saat uygulamasından
sonra ortlamaların azaldığı saptanmıştır.
IVNDFS bakımından inkübasyon süreleri
arasında önemli farklılıkların görüldüğü,
inkübasyon
süresi
artıkça
NDF
sindirilebilirliğin azaldığı ve en düşük
değerlerin 48 saat uygulamasında elde edildiği
saptanmıştır.
Yemin IVKMS ile IVNDFS ortalamaları
çeşitlere göre değişmekle birlikte, çeşitler
arasında çok büyük bir farklılığın olmadığı
ancak yıllar arasındaki farklılığın daha çok
çevre
koşullarında
kaynaklandığı
görülmektedir.
Kaynaklar
Açıkgöz, E., 2001. Yem bitkileri. Uludağ Üniversitesi
Güçlendirme Vakfı Yayın No:182, Vipaş Yayın No:58,
Bursa, 633 s.
Alzueta, C., Caballero, R., Rebole, A., Trevino, J., Gil, A.,
2001. Crude protein fractions in common vetch (Vicia
sativa L.) fresh forage during pod filling. Journal of
Animal Science, 79, 2449-2455.
Ankom Technology, 2004. The ANKOM200 Fiber
Analyzer. Fairport, NY. http://www.ankom.com
AOAC, 1998. Official methods of analysis. Association of
Official Analytical Chemists, Arlington, VA.
Avcıoğlu, R., Soya, H., Geren, H., Demiroğlu, G., Salman,
A., 1999. Hasat dönemlerinin bazı değerli yem
bitkilerinin verimine ve yem kalitesine etkileri üzerinde
araştırmalar. Türkiye 3. Tarla Bitkileri Kongresi, 15-20
Kasım 1999, Cilt III Çayır-Mera Yem Bitkileri ve
Yemeklik Tane Baklagiller, s:29-34, Adana.
Ayaşan, T., 2010. Burçağın (Vicia ervilia L.) hayvan
beslemede kullanılması. Kafkas Üniversitesi Veteriner
Fakültesi Dergisi, 16 (1): 167-171.
Ayed, M.H., Gonzalez, J.G., Caballero, R., Alvir, M.R.,
2000a. Nutritive value of on farm vetch-oat hay. I:
Voluntary intake and nutrients digestibility. Annales de
Zootechnie, 49, 381-389.
Ayed, M.H., Gonzalez, J., Caballero, R., Alvir, M.R.,
2000b. Nutritive value of on-farm common vetch-oat
hays. II. Ruminal degradability of dry matter and crude
protein. Annales de Zootechnie, 49, 391–398.
Buxton, D.R., Homstein, J.S., 1986. Cell-wall
concentration and components in stratified canopies of
alfalfa, birds food trefoil and red clover. Crop Science.
29, 429-435.
Buxton, D.R., 1996. Quality related characteristics of
forages as influenced by plant environment and
agronomic factors. Animal Feed Science and
Technology. 40, 109-119.
Caballero, R., 1984. Los sistemas agrícolas en Castilla-La
Mancha y el lugar de la producción forrajero pratense.
Proc. II Jornadas Ganaderas de Castilla-La Mancha.
Diputación
Provincial
de
Guadalajara-SINA,
Guadalajara, Spain, December 12-14. pp. 205-251.
Caballero, R., Haj, Ayed., Galvez, J.F., Hernaiz, P.J.,
1995. Yield components and chemical composition of
some annual legumes under continental mediterranean
conditions. Agriculture Mediterranea, 125, 220-230.
Caballero, R., Barro, C., Rebolé, A., Arauzo, M., Hernaiz,
P.J., 1996. Yield components and forage quality of
common vetch during pod filling. Agronomy Journal,
88, 797–800.
Caballero, R., Alzueta, C., Ortiz, L.T., Rodrique, M.L.,
Baro, C., Rebole, A., 2001. Carbohydrate and protein
fractions of fresh and dried common vetch at three
maturity stages. Agronomy Journal, 93, 1006-1013.
Canbolat, Ö., Bayram, G., 2007. Bazı baklagil danelerinin
in vitro gaz üretim parametreleri, sindirilebilir organik
madde ve metabolik enerji içeriklerinin karşılaştırılması.
Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 21 (1): 3142.
Canbolat, Ö., Karaman, Ş., 2009. Bazı baklagil kaba
yemlerinin in vitro gaz üretimi, organik madde sindirimi,
nispi yem değeri ve metabolik enerji içeriklerinin
karşılaştırılması. Tarım Bilimleri Dergisi, 15 (2): 188195.
Chowdhurry, D., Tate, M.E., McDonald, G.K., Hughes,
R., 2001. Progress towards reducing seed toxin levels in
common vetch (V. sativa L.). Proceeding of the
Australian Society of Agronmy. The regional institute
Ltd. Online Community Publishing. Australia.
Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O., Gürbüz, F., 1987.
Araştırma Deneme Metotları. Ankara Üniv Ziraat Fak
Yayın No:1021. Ders Kitabı: 295, s.381, Ankara.
Erasmus, L.J., Prinsloo, J., Meissner, H.H., 1988. The
establishment of a protein degradability data base
sources. South African Journal of Animal Science, 18
(1): 23-29.
Geren, H., Avcıoğlu, R., Soya, H., 2003. Bazı ümitvar
yeni fiğ (vicia sativa l.) çeşitlerinin Ege bölgesindeki
hasıl performansları üzerinde araştırmalar. Türkiye 5.
Tarla Bitkileri Kongresi, 13-17 Ekim 2003, s:363-367,
Diyarbakır.
7
Çukurova Koşullarında Yetiştirilen Bazı Yaygın Fiğ (Vicia sativa L) Çeşitlerinin İn Vitro Yem
Sindirilebilirliği Üzerine Farklı İnkubasyon Zamanlarının Etkisi
Gohl, B., 1981. Tropical feeds. Feed information
summaries and nutrive values. FAO Animal Production
and Health Series 12. FAO, Rome, Italy.
Hadjipanayiotou, M., Economides, S., 2001. Chemical
composition, in situ degradability and amino acid
composition of protein supplements fed to livestock and
poultry in Cyprus. Livestock Research Rural
Development, 13 (6): 2001. http://www.cipav.org.
colrrd/lrrd13/6hadjl36.htm.
Han, Y., 2010. Diyarbakır koşullarında yetiştirilen farklı
baklagil kaba yem kaynaklarının besin değerlerinin ve in
vitro kuru madde sindirilebilirliğinin belirlenmesi. Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı Yeni Teklif Projesi. 2010
Büyükbaş
ve
Küçükbaş
Hayvancılık
Proje
Değerlendirme Toplantısı, Kemer-Antalya.
Karabulut, A., Canbolat, O., Kamalak, A., 2006. Effect of
maturity stage on the nutritive value of birdsfoot trefoil
(Lotus corniculatus L) hays. Lotus Newsletter, 36 (1):
11-21.
Larbi, A., Smith, J.W., Kurdi, İ.O., Raji, A.M., Ladipo,
D.O., 1998. Chemical composition rumen degradation
and gas production characteristics of some multipurpose
fodder trees and shrubs during wet and dry season in
humid tropics. Animal Feed Science and Technology,
72, 81-96.
Luc, D.H., Thu, N.V., Preston, T.R., 2009. Effect of
different levels and sources of crude protein on in vitro
digestibility and gas production from rice straw and Para
grass. Livestock Research Rural Development, 21 (7): 17.
McDonalds, P., Edwards, R.A., Greenhalgh, J.F.D., 1984.
Animal Nutrition. (3rd Ed), Longman UK group, Essex.
England.
Özkan, Ç.Ö., 2006. Farklı dönemlerinde hasat edilen bazı
baklagil yem bitkilerinin sindirim derecesinin ve
metabolik enerji değerlerinin in-vitro gaz tekniği ile
belirlenmesi. Yüksek Lisans Tezi. K. Maraş Sütçü İmam
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. K. Maraş.
Özköse, A., Ekiz, H., 2005. Burçak (Vicia ervilia (L.)
Willd)’ta ekim zamanının verim ve verim öğeleri üzerine
etkisi. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 19
(37): 13-20.
Pinkerton, B., Pinkerton, F., 2000. Managing forages for
meat goats. In: Meat goat production handbook.
Extension services. College of Agric Forestry and Life
Sci, Clemson University. USA.
Ramos, E., Alcaide, E.M., Yanez-Ruiz, D., Fernandez,
J.R., Sanz Sampelayo, M.R., 2000. Use of different
leguminous seeds for lactating goats. Amino acid
8
composition of the raw material and the rumen
undegrable fraction. Options Mediter, 74, 285-290.
Rebole, A., Alzueta, C., Ortiz, L.T., Baro, C., 2004. Yield
and chamical composition of different parts of the
common vetch at flowering and two seed filling stages.
Spanish Journal of Agriculture Research, 2 (4): 550-557.
Sniffen, C.J., O’Conner, J.D., Van Soest, P.J., Fox, D.G.,
Russell, J.B., 1994. A net carbohydrate and protein
system for evaluating cattle diets: II. Carbohydrate and
protein availability. Journal of Animal Science, 70, 3562
– 3577.
Tilley, J.M.A., Terry, R.A., 1963. A two-stage technique
for the in vitro digestion of forage crops. Journal of
British Grassland Society. 18:104.
Traxler, M.J., Fox, D.G., Van Soest, P.J., Pell, A.N.,
Lascano, C.E., Lanna, D.P.D., Moore, J.E., Lana, R.P.,
Vélez, M., Flores, A., 1998. Predicting forage
indigestible NDF from lignin concentration. Journal of
Animal Science, 76, 1469–1480.
Van Soest, P.J., 1994. Nutritional Ecology of the
Ruminant (2nd Ed.). Ithaca, N.Y. Cornell University
Press.
Wilson, J.R., Deinum, H., Engels, E.M., 1991.
Temperature effects on anatomy and digestibility of leaf
and stem of tropical and temperate forage Species.
Netherland Journal of Agriculture Science. 39, 31–48.
Yavuz, M., 2005. Bazı Ruminant Yemlerinin Nispi Yem
Değeri ve İn vitro Sindirim Değerlerinin Belirlenmesi.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 22
(1), 97-101.
Yücel, C., Avcı, M., Yücel, H., Çınar, S., 2004. Çukurova
taban koşullarında adi fiğ (Vicia sativa L.) hat ve
çeşitlerinin ot verimi ve kalitesi ile ilişkili özelliklerin
saptanması. Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü
Dergisi, 13 (1-2): 47-57.
Yücel, C., Gültekin, R., İnal, İ., Avcı, M., 2007. Bazı Adi
fiğ (Vicia sativa ) hatlarının verim ve önemli bazı
tarımsal özellikleri. Türkiye VII. Tarla Bitkileri
Kongresi, 25-27 Haziran 2007 Erzurum, (Poster Bildiri),
2007.
Yücel, C., Gültekin, R., İnal, İ., Avcı, M., 2008. Çukurova
koşullarında bazı adi fiğ (Vicia sativa l.) hatlarının verim
ve verim karakterlerinin belirlenmesi. Anadolu Ege
Tarımsal Araştırma Enstitüsü Dergisi, 18 (2): 38-54.
Yücel, C., Avcı, M., 2009. Effect of different ratios of
common vetch (Vicia sativa L.) - triticale (Triticosecale
Whatt) mixtures on forage yields and quality in
Cukurova plain in Turkey. Bulgarian Journal of
Agriculture Science, 15 (4): 323-332.
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 9-19
Türkiye Karantina Listesinde Yer Alan Yazıcı Böcekler
(Coleoptera; Scolytidae)
Ayşe Yeşilayer1
Sultan Çobanoğlu2
1. Toprak ve Su Kaynakları AraĢtırma Enstitüsü, Tokat,
2. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü DıĢkapı, Ankara
Özet: Dünyada ve ülkemizde karantinada yer alan zararlılar oldukça önemlidir. Türkiye‟de 6968 sayılı Zirai
Karantina Kanunu‟na bağlı zirai karantina yönetmeliğinde yer alan 66 adet böceğin 28 tanesi ormanlarda
zarara neden olurlar ve bunlardan sadece 17‟si Scolytidae familyasına bağlı yazıcı böcek türüdür. Bu
makalede Türkiye ormanlarında bulunan ve ülke karantina listesinde yer alan yazıcı böcekler (Scolytidae;
Coleoptera) ele alınmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Orman, yazıcı böcekler Scolytidae, Coleoptera
Abstract: Quarantine pests are very important in the world. There were 66 insects listed in agricultural
quarantine regulations in law no. 6968 in Turkey, 28 of there are causing damage in the Turkey forests.
Among them 17 scolytid species. The bark beetles listed in the forest quarantine list of Turkey were
discussed in this paper.
Key Words: Coleoptera, Scolytidae, quarantine
1. Giriş
Ülkeler ve Bölgesel Bitki Koruma
Organizasyonları
karantina
listelerini
oluĢturmak, bitki sağlığı düzenlemeleri
yapmak ve spesifik zararlılar ve malların
oluĢturduğu risklerin değerlendirilmesi ve
yönetilmesi
için
karantinaya
ihtiyaç
duymaktadırlar. Ülkeler bitki sağlığına iliĢkin
olarak kendi bünyelerinde Zararlı Risk
Analizlerini baĢlatmak (ZRA), yürütmek ve
yönetimi amacıyla tavsiyelerde bulunmakla
sorumlu olan birimler kurmuĢlardır. Bu
birimleri kuran ve etkin bir Ģekilde çalıĢtıran
A.B.D, Kanada, Ġngiltere, Hollanda gibi
ülkeler,
Bölgesel
Bitki
Koruma
Organizasyonlarının karantina organizma
listelerinin
oluĢturulmasında,
bu
organizmalara iliĢkin uluslararası standartların
belirlenmesinde ve ayrıca tarımsal ürünlerin
ticaretindeki standartların tespitinde daha etkin
bir role sahip olmaktadırlar (Anonim, 2009).
Ülkemizde ise; Bitki veya bitkisel ürünlerdeki
karantina listesinde yer almayan bir zararlı
organizmanın teĢhisi durumunda ilgili
Karantina Müdürlüğü aracılığıyla Koruma
Kontrol Genel Müdürlüğü Zirai Karantina ve
Tohum Hizmetleri Daire BaĢkanlığı 6968 nolu
Zirai Karantina Kanununun 15/05/1957 sayılı
tüzüğüne göre bilgilendirilir. Bunun içinde bir
zararlı organizma bulgusunun öncelikle
analizini yapmakla sorumlu Zirai Mücadele
AraĢtırma
Enstitüsü
veya
karantina
laboratuarındaki konu uzmanları tarafından
organizmanın tam teĢhisinin yapılmıĢ olması
gereklidir. Tam teĢhisi yapılmıĢ zararlı
organizmaya iliĢkin olarak araĢtırmacılardan
oluĢmuĢ Zararlı Risk Analiz grubunun hızlı
tarama ve zararlı risk analizini yapması çok
önemlidir.
Hızlı
tarama
sonuçlarını
yorumlamak,
acil
tedbirler
alınıp
alınmamasına ve tam bir zararlı risk analizi
(ZRA)‟ne gerek olup olmadığına iliĢkin
bakanlığa 24 saat, en geç 48 saat içinde
tavsiyede bulunmak zorundadır. Ülkemizde bu
konuyla ilgili çalıĢmalar yeterli değildir.
1.1
Zirai
Karantina:
Ülkemizde
bulunmayan veya belirli bir alanda bulunan
tüm bitki hastalık ve zararlıları ile ithali yasak
bitki ve bitki aksamının dıĢ ülkelerden gelerek
yurda giriĢ ve yayılıĢını önlemek, ihraç
edilecek olan bitki ve bitkisel ürünlerin
muayene ve kontrolünü yapmak amacı ile
çıkarılmıĢ olan yasal mevzuat ve buna
yardımcı olan teknik kontroller bütünüdür.
Dünyada ve bizde geliĢen tarım
ürünlerinde artan ithalat ve ihracatın ekonomik
olarak getirisinin yanı sıra olumsuz etkileri de
olmaktadır. Ayrıca; zaman zaman yetersiz
karantina uygulamaları yüzünden de ülkeye
birçok yeni hastalık ve zararlı giriĢi
olmaktadır. Örneğin; Karantinaya tabi ve
9
Türkiye Karantina Listesinde Yer Alan Yazıcı Böcekler (Coleoptera; Scolytidae)
sınırlı alanlarda bulunan yazıcı böceklerden
Ips sexdentatus (Boern)‟un Türkiye‟de tüm
çam ormanlarında, özellikle de Doğu
Karadeniz Ladin ormanlarında zarar yaptığı
belirlenmiĢ olup sadece bu alanda kayda
geçmiĢ zararlarının 1928-1999 yılları itibariyle
1.682.390 m3 olduğu rapor edilmiĢtir (Anonim
2001).
Ülkemiz orman açısından oldukça geniĢ
bir alana sahiptir (ġekil, 1). Genellikle kıyı
bölgelerimizde yoğunlaĢan ormanlık alanımız
20.703.12 hektar olup, bunun %51‟i verimli,
%49‟u verimsiz alanlardır (Anonim 2010a).
ġekil 1. Türkiye orman varlığı (Anonim 2010b).
Ülkemiz ormanlarında, böcek, mantar ve
diğer canlıların (Parazit bitkiler, omurgalı
hayvanlar vs.) meydana getirdikleri zararlar
içerisinde, böceklerden kaynaklanan kayıplar
önemli yer tutmaktadır. Bu nedenle ülkemizde
orman zararlıları ile mücadele çalıĢmaları daha
çok zararlı böceklerle mücadele konusunda
yoğunlaĢmaktadır.
Böcekler
hayvanlar
aleminin sayı bakımından en büyük gurubunu
oluĢtururlar. Üreme kapasiteleri, çok yüksek
olup kısa zamanda çoğalarak bütün bir ormanı
tehdit edebilirler. (Anonim, 2006). Ülkemizde
feromon
tuzaklar
kullanılarak
zararlı
böceklerin kitle halinde yakalanması yöntemi,
orman alanlarında 1982 yılında baĢlamıĢ ve
kabuk böceklerine karĢı baĢarılı sonuçlar
alınmıĢtır (Serez, 1987). Orman ürünlerinin
ithalat ve ihracatta önemli bir yeri vardır.
Bununla ilgili olarak da yurda giriĢ ve çıkıĢı
olan orman ürünleriyle ilgili karantina
yönetmeliği uygulanmaktadır.
Karantina
açısından
zararlı
organizmalardan bazıları ya tamamen yoktur
ya da sınırlı olarak bulunur ve ithale mani
teĢkil eder. 6968 sayılı kanunun dayandığı
karantina yönetmeliğine göre Türkiye‟de
bulunmayan (A) ve Türkiye‟de varlığı sınırlı
olarak bilinen (B) böcekler çizelge 1‟de
verilmiĢtir.
Çizelge 1. Türkiye Karantina Yönetmeliğinde yer alan ithale mani yazıcı böcek türleri
Varlığı Bilinmeyen Türler
Varlığı Sınırlı Türler
Ips calligraphus Germar
Dendroctonus micans Kugelann
Ips cembrae Heer
Ips acuminatus (Gyllenhal)
Ips confusus Leconte
Ips sexdentatus (Boerner)
Ips grandicollis (Eichhoff)
Ips lecontei Swanie
Ips paraconfusus Lanier
Ips plastographus (LeConte)
Ips pini (Say)
Dendroctonus adjunctus Blandford
Dendroctonus brevicornis Leconte
Dendroctonus frontalis Zimmermann
Dendroctonus ponderosae Hopkins
Dendroctonus rufipennis (Kirby)
Dendroctonus pseudotsugae Hopkins
10
A.YEġĠLAYER, S.ÇOBANOĞLU
2. Türkiye’de Varlığı Bilinmeyen ve İthale
Mani
Teşkil
Eden
Zararlı
Organizmalardan
Yazıcı
Böcekler
(Coleoptera; Scolytidae) (A)
2.1 Ips calligraphus Germar
Sinonimi: Bostrichus calligraphus Germar
Ips ponderosae Swaine
Ips interstitialis (Eichhoff)
Kısa tanımı ve zarar şekli: Ergin 3.5-6 mm
boyunda, vücudunun her iki tarafında 6 tane
diĢ Ģeklinde çıkıntı vardır (ġekil, 2). Ağacın
kabuk (floem) kısmında beslenir. Ölü ya da
yeni kesilmiĢ ağaçların ana zararlısıdır.
Erginler Blue-stain (Ceratocystis laricicola
Redfern & Minter) fungusunu taĢır (Yearian et
al. 1972).
2.2 Ips cembrae Heer
Sinonim: Bostrichus cembrae Heer
Kısa tanımı ve zarar şekli: Erginleri 4-6 mm
boyunda siyahımsı renktedir. Sekonder
zararlıdır, ağaçta 10 cm uzunluğunda ana galeri
ve düzensiz yan galeriler açar (ġekil,3) I.
cembrae I. calligraphus gibi Blue-stain (C.
laricicola) fungusunun taĢıyıcısıdır (Schneider
1977, Redfern et al 1987, Yamaoka et al.
1988).
Kabuk altında ana galeriye dik yan
galeriler açarlar, yeni ya da zayıf ağaçlarda
zarar verirler. Almanya‟da karaçamlarda
oldukça büyük zararlar vermiĢtir (Elsner, 1997).
Seconder zararlıdır, blue-stain fungusu (
Ceractocystis
laricicola)‟nun
vektörüdür
(Redfern et al. 1987, Yamaoka et al. 1988).
ġekil 3. Ips cembrae (Heer) ergin ve zarar Ģekli (Anonymous
2010o).
ġekil 2. Ips calligraphus Germar ergini ve açtığı galeriler
(Anonymous 2010 n).
Not:
Türlerin
sinonimleri
için
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.html.
adresinden yararlanılmıĢtır.
Konukçuları: 16 farklı çam türünde
zararlıdır. P. palustris Mill, P. echinata Mill.
(Connor and Wilkinson 1983). Ayrıca, Güney
Amerika‟da çam türlerinden P. elliottii and P.
taeda, ve P. echinata „nın ana zararlısı olarak
tespit edilmiĢtir (Furniss and Carolin 1977,
Wood 1982).
Dağılımı: Philipinler, Kanada, Meksika, USA,
Gürcistan, Küba, Guetemala, Honduras
(Browne, 1979).
Konukçuları: Ana konukçusu Larix
türleridir, ayrıca, Pinus sylvestris,Pinus
sibirica, Pinus koraiensis, Picea spp. ve Abies
spp.‟dir.
Dağılımı: Avusturya, Hırvatistan, Fransa,
Sırbistan ve Karadağ, Almanya, Polonya,
Ġtalya, Hollanda, Slovakya, Rusya, Romanya,
Ġsviçre ve Ġngiltere (Luitjes, 1974).
2.3 Ips confusus Leconte
Sinonim: Tomicus confusus (LeConte)
Kısa tanımı ve zarar şekli: Ergin 3-5.5 mm
boyunda sarı, kahve ve siyah renktedir. Ağacın
floem-kambiyum bölgesinde zarar verir (ġekil,
4). Ana galeri Y Ģeklinde, yan galeriler buna
paraleldir (Amman et al. 1985).
11
Türkiye Karantina Listesinde Yer Alan Yazıcı Böcekler (Coleoptera; Scolytidae)
Dağılımı: I. grandicollis Florida‟da çamların
olduğu bölgede tespit edilmiĢtir, ayrıca
Kanada ve Amerika‟da da kaydedilmiĢtir
(Eickwort et al, 2006, Anonymous, 2010c).
ġekil 4. Ips confusus (Leconte) ergin ve zarar Ģekli (Anonymous
2010o).
Konukçuları: Genellikle çamlarda zararlıdır.
Cane et al. (1990) göre, diĢileri için özellikle
pinyon çamları (Pinus edulis ve P. monophylla)
cezbedicidir ve erkeklerde bu sayede burada
toplanırlar ( Anonymus 2010b).
Dağılımı: Meksika, Güney Batı Amerika
(Arizona, Kalifornya, Kolorado, Nevada, New
Meksika, Oregon, Teksas, Utah, Wyoming)
(Anonymous, 2010b).
2.4 Ips grandicollis (Eichhoff)
Sinonimi: Ips chagnoni Swaine
Ips cloudcrofti Swaine
Tomicus grandicollis Eichhoff
Kısa tanımı ve zarar şekli: Ergin 3-5.5 mm
boyunda sarı, kahve ve siyah renktedir (ġekil,
5). Sekonder zararlı olarak konukçusunda 1438 cm uzunluğunda çatal Ģeklinde ana galeri
açarlar (Anonymous, 2010c).
2.5 Ips lecontei Swanie
Kısa tanımı ve zarar şekli: Ergin 3-5.5 mm
boyundadır (ġekil 6). Sekonder zararlıdır,
açtıkları galeriler ters “Y” görünümündedir
(Wilkinson 1963, Furniss and Carolin 1977).
ġekil 6. Ips lecontei Swanie ergin ve zarar Ģekli (McMillin and.
DeGomez , 2008).
Konukçuları: Meksika‟daki çamlarda ana
konukçu
olarak
Pinus
panderosa‟da
kaydedilirken aynı zamanda P. pseudostrobus
üzerinde de zararlı olduğu rapor edilmiĢtir. I.
lecontei Amerika‟nın belirli kısımlarında
(merkez
ve
güney
Arizona)
Pinus
ponderosa‟da zararlı bir tür olduğu rapor
edilmiĢtir (Massey and Rodriguez Lara, 1967).
Dağılımı: Meksika, Amerika, Guetemala,
Honduras (Anonymous, 2010d).
2.6 Ips paraconfusus Lanier
Kısa tanımı ve zarar şekli: Erginleri 4-6 mm
boyundadır. Ana galeri 3 koldan oluĢan tipik
çatal Ģeklindedir (ġekil, 6). Çok yoğun
populasyonlarda ağaçların ölümüne neden olur
(Furniss and Carolin, 1977).
Konukçuları: Konukçuları genellikle çamlar
olmakla birlikte, spesifik bir konukçusu yoktur
(Anonymous, 2010b).
Dağılımı: Amerika (Kaliforniya ve Oregon)‟da
bulunduğu rapor edilmiĢtir (Anonymous,
2010b).
ġekil 5. Ips grandicollis (Eichhoff) ergin ve zarar Ģekli
(Anonymous, 2010p).
Konukçuları: Ana konuçu Pinus türleridir.
Amerika‟da, Pinus echinata, P. elliottii, P.
palustris,
P.
taeda,
P.
virginiana;
Karayipler‟de, P. caribaea, P. cubensis, P.
kesiya, P. maestrensis, P. oocarpa ve P.
tropicalis; ve Avustralya‟da, ise P. elliottii, P.
pinaster, P. radiata ave P. taeda üzerinde
bulunmuĢtur (Anonymous, 2010c).
12
2.7 Ips plastographus (LeConte)
Sinonim: Tomicus plastographus LeConte
Kısa tanımı ve zarar şekli: Erginleri 4-6 mm
büyüklüğündedir. Ana galeriye paralel
açtıkları yan galeriler 5cm uzunluğundadır
(ġekil, 7).Yeni kesilmiĢ ya da zayıf ağaçlarda
zarar yapar (Bright and Stark 1973).
Konukçuları: I. plastographus‟un çoğunlukla
ibrelilerden Pinus contorta‟da ve çok nadir
A.YEġĠLAYER, S.ÇOBANOĞLU
olarakta P. ponderosa’da zarar yaptığı
bildirilmiĢtir (Anonymous, 2010e).
Dağılımı: Kanada ve Amerika (Anonymous,
2010e).
2.8 Ips pini (Say)
Sinonim: Bostrichus pini Say
Ips laticollis Swaine
Ips oregonis (Eichhoff)
Kısa tanımı ve zarar şekli: Erginleri 3.5-4.2
mm boyundadır. Elytranın her iki tarafında 4
tane diĢ Ģeklinde çıkıntı bulunur. Scutellum
geniĢ ve düzdür. I. pini ana galeriye paralel X
ya da Y‟ye benzer uzunlamasına 3 ya da 4
tane yumurta koyma galerisi açar (Bright
1976). I. pini genellikle ölü yada zayıf düĢmüĢ
ağaçlarda enfekte olur fakat yoğun
populasyonda sağlıklı ağaçlarında ölümüne
neden olacak kadar zarar yapabilecekleri
belirlenmiĢtir (Poland and Borden, 1994).
Konukçuları: I. pini birçok çam türünde
(Pinus banksiana, P. contorta, P. flexilis, P.
jeffreyi, P. ponderosa, P. resinosa, P. strobus
ve P. sylvestris.) bulunmuĢtur. Batı
Amerika‟da
ladin
(Picea)
üzerinde
kaydedilirken en yaygın olduğu konukçuları
P. ponderosa, P. jeffreyi ve P. contorta olduğu
belirtilmiĢtir (Anonymous, 2010f).
Genellikle birçok Yazıcı böcek türü bluestain
fungusunu taĢırken, I. pini Ophiostoma ips ve
O. nigrocarpa funguslarının vektörüdür (Raffa
and Smalley, 1988).
Dağılımı: Kanada ve Amerika (Anonymous,
2010f).
2.9 Dendroctonus adjunctus Blandford
Sinonim: Dendroctonus convexifrons
Hopkins
Kısa tanımı ve zarar şekli: Büyük bir kabuk
böceğidir, erginler, 3-8 mm boyunda
olabilirler. GiriĢ tüneli genellikle kısadır ve
basit
tünellerden
oluĢur
(ġekil,
7).
Dendroctonus türleri monagamdır. Konukçusu
olduğu
koniferlerde
açmıĢ
oldukları
tünellerinin15 cm içeriye kadar uzadığı
kaydedilmiĢtir. Lucht et al. (1974), D.
adjunctus‟un güney Meksika ve Amerika‟da
1950‟den 1980‟ne kadar salgın yaptığını rapor
etmiĢtir.
Konukçuları: D. adjunctus Pinus spp.‟lerde
zarar yapar, özellikle Meksika‟da P.
montezumae ve Güney-batı Amerika‟da P.
ponderosa‟da zarar yaptığı belirlenmiĢtir.
Ayrıca P. ayacahuite, P. hartwegii, P.
leiophylla, P. maximinoi, P. pseudostrobus ve
P. rudis üzerinde de bu tür kaydedilmiĢtir.
Dağılımı: Meksika, Amerika, Guatemala
(Anonymous, 2010g).
ġekil 7. Dendroctonus adjunctus (Blandford) zarar Ģekli
(Anonymus 2010r).
2.10 Dendroctonus brevicornis LeConte
Sinonim: Dendroctonus barberi Hopkins
Kısa tanımı ve zarar şekli: D. brevicornis
diğer kabuk böceklerinde olduğu gibi
sekonder zararlı olmakla birlikte toplu olarak
atak yaptığında, normalde koyu yeĢil olan
yapraklar, daha sonra limon renginden saman
rengine doğru sararır ve en sonunda ise koyu
kırmızıya döner (Wood, 1982) (ġekil, 8).
ġekil 8. Dendroctonus brevicornis (LeConte) zarar
Ģekli (Anonymus 2010s).
13
Türkiye Karantina Listesinde Yer Alan Yazıcı Böcekler (Coleoptera; Scolytidae)
Konukçuları:
Pinus coulteri ve P.
ponderosa‟da bulunmuĢtur (Anonymous,
2010h).
Dağılımı: Kanada, Meksika, Amerika
(Anonymous, 2010h).
2.11 Dendroctonus frontalis Zimmermann
Sinonim: Dendroctonus arizonicus Hopkins
Kısa tanımı ve zarar şekli: Erginler 3mm
boyunda koyu kahve renkli ve silindirik
Ģekillidir (ġekil 9). AçmıĢ oldukları ana galeri,
yumurta ve larval galerilerin Ģekilleri teĢhiste
kullanılır. D. frontalis yumurta niĢleri sıralı
olarak floemin yanında kambiyumla iliĢkide
olacak Ģekildedir, her galeride yaklaĢık 40 niĢ
ve her bir niĢte sadece 1 yumurta bulunur
(Miller & Keen, 1960). Enfekte olan ağaçlar
koyu kızıl renge dönerken, yumurta
galerilerinin bulunduğu kabuk kısmında dıĢarı
doğru reçine Ģeklinde akıntı yapar ve
kabuklarda
çatlama
meydana
gelir
(Anonymous, 2010i).
ġekil 9. Dendroctonus frontalis (Zimmermann)‟in ergini (Ferro
2006).
Konukçuları: Pinus spp.‟lerde zarar yapar.
Özellikle Amerika ve Karayiplerde P. taeda,
P. echinata, P. elliottii, P. virginiana, P.
rigida, P. palustris, P. serotina, P. pungens‟de
zararlıdır (Anonymous, 2010i).
Dağılımı:
Ġsrail,
Meksika,
Amerika,
Karayipler (Anonymous, 2010i).
2.12 Dendroctonus ponderosae Hopkins
Sinonim: Dendroctonus monticolae Hopkins
Kısa tanımı ve zarar şekli: Erginler 4-7.5
mm boyunda, silindir Ģeklinde siyah renklidir
(ġekil 10). Konukçusu olduğu Pinus
contorta‟da yeĢil olan ağacın solduğunu,
ibrelerin yeĢilden koyu turuncuya döndüğü
görülmüĢtür. D. ponderosae’nın zararı
sonucunda enfekte olan ağacın öldüğü tespit
edilmiĢtir (Anonymous, 2010j).
ġekil 10. Dendroctonus ponderosae (Hopkins) ergin ve zarar
Ģekli (Anonymous, 2010Ģ).
Konukçuları: Ana konukçusu Pinus contorta
ve P. ponderosa‟dır. Bunların yanı sıra P.
aristata, P. balfouriana, P. coulteri, P. edulis,
P. flexilis, P. monophylla çam türlerinde de
kaydedilmiĢtir (Anonymous, 2010j). Pinus
contorta‟da yeĢil olan ağacın solduğunu,
ibrelerin yeĢilden koyu turuncuya döndüğü
görülmüĢtür. D. ponderosae’nın zararı
sonucunda enfekte olan ağacın öldüğü tespit
edilmiĢtir (Anonymous, 2010j).
Dağılımı: Kanada, Meksika ve Amerika
2.13 Dendroctonus rufipennis (Kirby)
Sinonim: Dendroctonus borealis Hopkins
Dendroctonus engelmanni Hopkins
Dendroctonus piceaperda Hopkins
Dendroctonus similis LeConte
Hylurgus rufipennis Kirby
Kısa tanımı ve zarar şekli: D. panderosa’ya
benzer, erginin elytrası kırmızımsı kahvedir,
ilk pupadan çıkınca ise elytra açık kahve
renkli olarak görülür, 4-6 mm boyundadır.
(ġekil 11) Ladinlerin önemli zararlısıdır.
mayıs ayının sonlarında baĢlayan zararları
hazirana kadar devam eder. Böcek zararından
1-2 yıl sonrasında yapraklar sarıdan kızıl
kahveye döner. Açtıkları galeri 24cm
civarındadır, galeriler içinde böceklerin
beslenme sonucunda oluĢturduğu talaĢlar
görülür. Toplu ataklar sonucunda açmıĢ
oldukları yoğun galeriler sonucunda ağaçların
kuruyarak öldüğü belirlenmiĢtir (Schmid and
Frye 1977).
ġekil 11. Dendroctonus rufipennis (Kirby)‟in ergin ve açmıĢ
olduğu galerilerdeki zararı (Anonymous 2010t).
14
A.YEġĠLAYER, S.ÇOBANOĞLU
Konukçuları:
D.
Amerika‟da
Ladin
bulunmuĢtur.
Dağılımı: Amerika,
(Anonymous, 2010k).
rufipennis
kuzey
(Picea
spp.)‟lerde
Kanada,
omorika ve P. pungens‟de de zararlı olduğu
rapor edilmiĢtir (Grégoire, 1988).
Meksika
2.14 Dendroctonus pseudotsugae Hopkins
Kısa tanımı ve zarar şekli: Erginleri 4-7 mm
boyunda, elytranın üstü siyah, koyu kahveden
kırmızımsı değiĢen renklerde olur. Zarar
verdiği ağaçların yaprakları sararır ve
kırmızmsı kahve renkli olur (ġekil 12), ağacın
kabuklarında çatlamalar görülür (Anonymous,
2010l).
ġekil 12. Dendroctonus pseudotsugae (Hopkins)‟nın ergini ve
açmıĢ olduğu galeriler (Anonymous 2010u).
Konukçuları: Ana konukçusu Pseudotsuga
menziesii (yalancı köknar)‟dir. Nadiren P.
macrocarpa, Larix occidentalis ve Tsuga
heterophylla‟da zarar yapsada bunları
konukçu
olarak
tercih
etmemektedir
(Anonymous, 2010l).
Dağılımı: Amerika, Kanada, Meksika
(Anonymous, 2010l).
3.Türkiye’de Sınırlı Olarak Bulunan ve
İthale Mani Teşkil Eden Orman Zararlıları
3.1 Dendroctonus micans Kugelann (B)
Sinonim: Bostrichus micans Kugelann
Hylesinus lingiperda Gyllenhal
Hylesinus micans Ratzeburg
Kısa tanımı ve zarar şekli: Ergin 6-8 mm
boyundadır. Koyu kahve renklidir (ġekil 13)
Enfekte olmuĢ ağaçlarda reçine akıntısı
görülür. Böceklerin açmıĢ olduğu galerilerin
yoğunluğuna göre enfekte olan ağaçlar birkaç
ay ya da yıl canlı olarak kalabilir, böcek
ataklarının devamında ağaçlarda solgunluk,
kırılma ve kabuklarda siyahlaĢma görülür
(Bevan and King, 1983, Bevan 1987).
Konukçuları: Ana konukçuları P. abies, P.
sitchensis ve P. orientalis‟dir, bunların yanı
sıra P. breweriana, P. engelmannii, P. glauca,
P. jezoensis, P. mariana, P. obovata, P.
ġekil 13. Dendroctonus micans (Kugelann)‟ın ergin ve Picea
sp‟de yaptığı zarar (Anonymous 2010ü).
Dağılımı: Avustralya, Belçika, Çekoslovakya,
Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya,
Macaristan, Ġtalya, Hollanda, Norveç,
Polonya, Romanya, Ġsveç, Ġsviçre, Türkiye,
Rusya, Yugoslavya (Grégoire, 1988).
3.2 Ips acuminatus (Gyllenhal)
Sinonim:
Bostrichus
acuminatus
Gyllenhal,1827
Tomicus acuminatus Thomson, 1867
Kısa tanımı ve zarar şekli: Ergin 2.8-3.8 mm
boyundadır. Vücudunun her iki yanında 3 tane
diĢ Ģeklinde çıkıntı bulunur (ġekil 14).
Özellikle zayıflamıĢ ağaçların sekonder
zararlısıdır, genellikle Pinus sp.‟lerde daha
çok zarara neden olur. Ülkemizde 1966- 200
yılları arasında 15 milyon ladinin kurumasında
etkili olmuĢtur (Anonymous 2010v)
ġekil 14. Ips acuminatus (Gyllenhal)‟un ergini (Anonymous
2010y).
Konukçuları:
Picea
jezoensis,
Larix
leptolepis, Pinus densiflora, P. koraiensis, P.
pentaphylla.
Dağılımı: Japonya, Sibirya, Çin ve Kore
(Nobuchi, 1974).
15
Türkiye Karantina Listesinde Yer Alan Yazıcı Böcekler (Coleoptera; Scolytidae)
3.3 Ips sexdentatus (Boerner)
Sinonim: Dermestes sexdentatus Börner
Ips typographus De Geer
Bostrichus pinastri Bechstein
Tomicus stenographus Duftschmidt
Kısa tanımı ve zarar şekli: Erginleri 4.9-7.6
mm büyüklüğündedir. Vücudu uzunlamasına
silindirik biçimde olup, elytra kahverengindedir
(ġekil 15). Kanat örtülerinin sağrısının yan
tarafında 6‟Ģar diĢ bulunmaktadır. 1. diĢin uç
kısmı belirgin Ģekilde kalınlaĢmıĢtır. 4. diĢ en
uzun diĢ olup, uç kısmı kalınlaĢmıĢ ve 3. diĢ ile
birlikte bulunmaktadır (Sarıkaya, 2008).
I. sexdentatus kabuk altında açtığı galerilerde
blue-stain fungusunu taĢır (Chararas 1962,
Lieutier et al. 1989). I. sexdentatus Türkiye‟de
Picea orientalis‟de salgın yapmıĢ ve
ekonomik
zarara
neden
olmuĢtur
(Schimitschek 1939, Schönherr et al. 1983).
ġekil 15. Ips sexdentatus (Boerner)‟un ergin ve kabuk altında
açmıĢ olduğu galeriler (Anonymous 2010z).
Konukçuları: I. sexdentatus kuzey Avrupada
Pinus sylvestris, güney Avrupada ise, P.
pinaster, P. heldreichii ve P. nigra‟da
bulunmuĢtur. Türkiye, Gürcistan ve Güney
Rusya‟da Picea orientalis‟detespit edilmiĢtir,
bu tür nadiren Larix spp‟lerde de
kaydedilmiĢtir (Anonymous, 2010m).
Dağılımı:
Avustralya,
Bulgaristan,
Çekoslovakya,
Finlandiya,
Almanya,
Makedonya, Norveç, Yunanistan, Polonya,
Portekiz, Romanya, Rusya, Ġspanya, Ġsveç,
Ġsviçre, Solvakya, Ġngilter, Ukrayna, Türkiye,
Kore (Anonymous, 2010m). Ülkemizde türün
Karadeniz, Ġç Anadolu, Ege, Akdeniz ve Doğu
Anadolu Bölgeleri‟nde Abies nordmanniana
subsp. bornmülleriana, A. nordmanniana,
Picea orientalis, Pinus brutia, P. nigra ve P.
sylvestris‟lerde yayılıĢ yaptığı bildirilmektedir
(Defne 1954, Chararas 1966, Tosun 1975,
16
Serez, 1984, Sekendiz, 1991, Yüksel 1998,
Yüksel ve ark. 2000, Yüksel ve ark. 2005).
4. Sonuç ve Tartışma
Orman zararlılarında makroskobik teĢhis
genellikle açmıĢ oldukları delikler ve galerileri
yoluyla yapılabilir. Mikroskobik teĢhis ise
zararlının
teĢhis
anahtarı
yardımıyla
morfolojik karakterlerinden faydalanarak
teĢhisinin yapılması esasına dayanır. Kabuk
böceklerinin ortak özellikleri; kabuk altındaki
floem (phloem) tabakasında veya odunda
galeriler açmalarıdır. Avrupa‟da Ladin
ormanlarında önemli zararlar yapan Ips
typographus L.isimli kabuk böceği de ilk
olarak 1984 tarihinde Artvin‟de Türkiye böcek
faunasına girmiĢ olup, 14 yıllık bir dönemin
ardından 1998 yılında 170 bin hektar alana
yayılmıĢ
ve
Artvin
Orman
Bölge
Müdürlüğündeki Ladin ormanlarında 100
hektarlık alanda yaptığı kitle üremesi sonucu
önemli zararlara sebep olmuĢtur (Anonim,
2001). Yine karantina listelerimizde yer alan I.
sexdentatus‟un ormanlarda yaygın olarak
bulunduğu ve önemli zararlara yol açtığı
belirlenmiĢtir.
Türkiye’de
orman
kaynaklarının
korunmasında; orman yangınları ve böcek
zararı en önemli sorunlar olarak karşımıza
çıkmaktadır (Geray,1998). Bunun dıĢında
Türkiye‟de kabuk böcekleri, göknar, ladin ve
çam ağaçlarının bulunduğu ormanlık alanlarda
zarar yapmakta ve ekonomik kayıplara yol
açmaktadırlar (Öymen, 1992; Yüksel, 1996;
Yüksel, 1998; Öymen ve Selmi, 1997;
Çanakçıoğlu ve Mol, 1998; Selmi, 1998).
Böcekler ve konukçuları farklı ekolojik
faktörlerle olumlu veya olumsuz bir iliĢkileri
vardır. Bu iliĢki bazen kabuk böceklerinin kitlesel
üreme yapmalarına neden olmakta ve böylece
mücadelede
zorluklarla
karĢılaĢılmaktadır.
Dünyada ormanlar için yangın dahil tüm
abiyotiklerden daha da tehlikeli bir biyotik
mevcudiyetinin olduğu ve bu canlıların lokal iklim
koĢullarına göre yaĢam döngülerinin etkileĢimsel
iliĢkilerinin değerlendirilmesi gerekir. Böceklerin
sonsuz üremelerin ve yayılmalarını sınırlayan
abiyotik çevre direnci faktörlerinden en önemlisi
iklimin sıcaklık ve nem etkenleridir (Çanakçıoğlu
ve Mol 1998). Christiansen ve Bakke (1997) sıcak
hava koĢullarının, kuraklılıkla birlikte hassas
konukçu ağaçları etkileyerek kabuk böceklerinin
A.YEġĠLAYER, S.ÇOBANOĞLU
kitle üremesine doğrudan etki yapabildiğini
belirtmektedirler.
Ips spp. ile genel olarak mücadele ederken
gübreleme, sulama ve budamaya dikkat
edilmeli,
budama
artıkları
ortamdan
uzaklaĢtırılmalıdır. Feromon tuzakları ile
doğaya zarar vermeden mücadele yapılabilir.
Yine kurulacak meĢcerelerde monokültür
kullanılmamalıdır,
Aynı
türden
oluĢan
meĢcereler Kabuk böceklerinin çoğalması ve
epidemi yapabilmesi için oldukça uygun ortamı
oluĢturmaktadır.
Ayrıca
Kabuk
böceği
türlerinin doğal düĢmanı olan böceklerin ve
böcekçil kuĢların barınabilmesi için ormanda
ölü ağaçların bırakılması faydalı olacaktır.
Bunun için, Avrupa‟nın kuzeyindeki serin ve
ılıman kuĢak ormanları için, dikili ve devrik
olarak 20-30 m³/ha ya da birim alandaki toplam
ağaç hacminin %3-8‟i kadar uygun bir miktar
ölü ağacın ormanda bırakılması Dünya Doğal
Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından
önerilmektedir (Anonim, 2007).
Yazıcı böcekler sekonder zararlı olmakla
birlikte herhangi bir nedenle ormanın zayıf
düĢmesi ve ekolojik koĢulların uygun olması
durumunda her zaman primer duruma geçerek
sağlıklı ağaçları ölümüne yol açabilecekleri
nedeniyle de bulaĢık ormanların sürekli
izlenmesinin ve böcek çoğalmasını baskı
altında tutabilen silvikültürel, biyoteknik
yöntemlerin uygulanmasının yanı sıra bu
böceklerle ilgili faydalılarının yetiĢtirilerek
ormanlara salınıp zararlı böcekleri baskı altına
alması sağlanmalıdır.
Sonuç olarak; Ormanlarımızda bulunan
zararlıları iyi tanımlamak, etmenin zararlı
olduğu konukçuları belirlemek, zararlılarla
ilgili olarak yapılacak mücadele yöntemini
doğru seçmek ve uygulamak, ithalat ve ihracat
sırasında karantina önlemlerine uymak ve
uygulamak, eğer yeni bir zararlıysa mutlaka
zararlı risk analizini yapmak, uygulamak ve
bakanlığa bu konuda bilgi vermek, zararlı
Karantinaya tabi bir etmense gerekli analizleri
yapmak ve öneminin yetiĢtiricilere anlatmak
ve bu dalda çalıĢacak uzmanlara gerekli önem
ve eğitimi vermek gerekmektedir. Ayrıca bu
konu ile ilgili yasal düzenlemeler ile mevcut
kanunların titizlikle uygulanması, yasal
boĢlukların doldurulması gerekmektedir.
Kaynaklar
Amman, G. D.; M. D. McGregor; R. E. and Dolph, Jr.
1985. Mountain pine beetle. USDA Forest Service.
Forest Insect and Disease Leaflet 2. 11 p.
Anonim, 2001. Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı,
Ormancılık Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu. DPT:
2531 . ÖĠK: 547, 553 s.
Anonim, 2006. http://www.ogm.gov.tr/yangin/z1.htm..
Anonim, 2007. Ölü Ağaçlar-YaĢayan Ormanlar. WWF
Teknik Bülteni, 15 s.
Anonim, 2009. Zararlı Risk Analizinin GeliĢtirilmesi
Eppo Panel Toplantısı (Panel on PRA
Development). 14-17 Aralık York/Ġngiltere.
Anonim,
2010a.
http://www.kuzeymavi.com/firtina/f4.html.
Anonim
2010b.
http://www.ogm.gov.tr/maps/turkiye/orman1.html.
Anonymous, 2010a. Data Sheets on Quarantine Pests,
Ips calligraphus. Prepared by CABI and EPPO for
the EU under Contract 90/399003, 1-6.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.h
tml
Anonymous, 2010b. Data Sheets on Quarantine Pests,
Ips confusus and Ips paraconfusus, EPPO
quarantine pest Prepared by CABI and EPPO for
the EU under Contract 90/399003, 1-5.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.h
tml
Anonymous, 2010c. Data Sheets on Quarantine Pests,
Ips grandicollis EPPO quarantine pest Prepared by
CABI and EPPO for the EU under Contract
90/399003,
1-5.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.h
tml
Anonymous, 2010d. Data Sheets on Quarantine Pests,
Ips lecontei EPPO quarantine pest Prepared by
CABI and EPPO for the EU under Contract
90/399003,
1-4.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.h
tml.
Anonymous, 2010e. Data Sheets on Quarantine Pests,
Ips plastographus EPPO quarantine pest Prepared
by CABI and EPPO for the EU under Contract
90/399003,1-4.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.h
tml.
Anonymous, 2010f. Data Sheets on Quarantine Pests,
Ips pini EPPO quarantine pest Prepared by CABI
and EPPOfor the EU underContract90/399003,1-5.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.h
tml.
Anonymous, 2010g. Data Sheets on Quarantine Pests,
Dendroctonus adjunctus EPPO quarantine pest
Prepared by CABI and EPPO for the EU under
Contract
90/399003,
1-5.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.h
tml.
Anonymous, 2010h. Data Sheets on Quarantine Pests,
Dendroctonus brevicornis EPPO quarantine pest
Prepared by CABI and EPPO for the EU under
Contract
90/399003,
1-5.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.h
tml
17
Türkiye Karantina Listesinde Yer Alan Yazıcı Böcekler (Coleoptera; Scolytidae)
Anonymous, 2010i. Data Sheets on Quarantine Pests,
Dendroctonus frontalis EPPO quarantine pest
Prepared by CABI and EPPO for the EU under.
Contract
90/399003,
1-6.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.html
Anonymous, 2010j. Data Sheets on Quarantine Pests,
Dendroctonus ponderosae EPPO quarantine pest
Prepared by CABI and EPPO for the EU under
Contract
90/399003,
1-5.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.html.
Anonymous, 2010k. Data Sheets on Quarantine Pests,
Dendroctonus rufipennis EPPO quarantine pest
Prepared by CABI and EPPO for the EU under
Contract
90/399003,
1-5.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.html.
Anonymous, 2010l. Data Sheets on Quarantine Pests,
Dendroctonus pseudotsugae EPPO quarantine pest
Prepared by CABI and EPPO for the EU under
Contract
90/399003,
1-5.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.html
Anonymous, 2010m. Data Sheets on Quarantine Pests,
Dendroctonus sexdentatus EPPO quarantine pest
Prepared by CABI and EPPO for the EU under
Contract
90/399003,
1-3.
http://www.eppo.org/QUARANTINE/quarantine.html.
Anonymous,
2010n.
http://www.forestryimages.org/images/768x512/25160
21.jpg.
Anonymous,
2010o.
http://www.sl.kvl.dk/Forskning/FagdatacenterSkov/Sko
vSundhed/Skader/Insekter.aspx
Anonymous,
2010ö.
http://www.forestryimages.org/images/768x512/213908
0.jpg.
Anonymous,
2010p.
http://www.forestryimages.org/images/192x128/21090
69.jpg.
Anonymous,
2010r.
http://www.forestryimages.org/images/192x128/12414
58.jpg.
Anonymous,
2010s.
http://www.forestryimages.org/images/192x128/12361
22.jpg..
Anonymous, 2010Ģ. http://byfiles.storage.live.com.
Anonymous,
2010t.
http://www.animalpicturesarchive.com/Thumb03/thum
b-1132897409.jpg.05.2010
Anonymous,
2010u.
http://www.forestry.ubc.ca/fetch21/FRST308/lab6/den
droctonus_pseudotsugae/boring.jpg.05.2010
Anonymous,
2010ü.
http://www.inspection.gc.ca/english/plaveg/pestrava/de
nmic/images/denmica.jpg.05.2010
Anonymous,
2010v.
http://www.angelfire.com/fl4/yuksel.05.2010
Anonymous,
2010y.
http://www.invasive.org/images.05.2010.
Anonymous,
2010z.http://www.kaparorganik.com.tr/sub/sayfaici_li
nkler/m_36_clip_image.05.2010
Bevan, D. 1987. Forest insects. A guide to insects feeding
on trees in Britain. Forestry Commission, Handbook
No. 1. HMSO, London, UK.
18
Bevan, D.and King, C.J. 1983. Dendroctonus micans Kug., a
new pest of spruce in U.K. Commonwealth Forest
Review 62, 41-51.
Browne, F.G. 1979. Additions to the scolytid fauna
(Coleoptera: Scolytidae) of the Philippines. Philippine
Journal of Science 106, 85-86.
Bright, D.E. 1976. The insects and arachnids of Canada, Part
2. The bark beetles of Canada and Alaska. Canada
Department of Agriculture Publication No. 1576.
Information Canada, Ottawa, Ontario, Canada.
Bright, D.E.; Stark, R.W. 1973. The bark and ambrosia
beetles of California. Coleoptera: Scolytidae and
Platypodidae. Bulletin of the California Insect Survey
No. 16, pp. 1-169.
Cane, J.H., M.W. Stock, D.L. Wood, and S.J. Gast. 1990.
Phylogenetic relationships of Ips bark beetles
(Coleoptera,
Scolytidae):
electrophoretic
and
morphometric analyses of the grandicollis group.
Biochem. Syt. Ecol. 18: 359-368.
Chararas, C. 1962 A biological study of the scolytids of
coniferous trees,. Encyclopedie Entomologique 38. p.
Lechevalier, Paris, France. 556p.
Chararas, C., 1966. Picea orientalis‟e Arız Olan Ips
sexdentatus ve Diğer Kabuk Böcekleri. Ormancılık
AraĢtırma Enstitüsü Dergisi, 12(1): 3–37.
Christiansen, E and; Bakke, A., 1997. Does drought
reallyenhance Ips typographus epidemics?- A
Scandinavian perspective, J.C. Grégoire, A.M.
Liebhold, F.M. Stephen, K.R. Day, and S.M. Salom,
editors, Interating cultural tactics into the management
of bark beetle and reforestation pests, Usda Forest
Service General Technical Report NE-236, 204-212.
Connor, M.D. and Wilkinson, R.C. 1983. Ips bark beetles in
the South. Forest Insect & Disease Leaflet 129, U.S.
Department of Agriculture Forest Service.
Çanakçıoğlu, H. ve Mol, T. 1998. Orman Entomolojisi:
Zararlı ve Yararlı Böcekler, Ġ.Ü. Yayın No: 4063,
Orman Fakültesi Yayın No: 451, Ġstanbul, 541 s.
Defne, M., 1954. Ips sexdentatus Boerner Kabuk Böceğinin
Çoruh Ormanlarındaki Durumu Ve Tevlit Ettiği
Zararlar. Ġ.Ü. Orman Fakültesi Dergisi, 4(2): 80–91.
Eickwort, J.M., Mayfield, A.E. and Foltz, J.L. 2006. Ips
Engraver Beetles (Coleoptera: Curculionidae:
Scolytinae) Florida Dept. Agriculture & Con. Serv.
Division of Plant Industry. Entomology Circular No.
417 May 2006, 4pp.
Elsner G 1997 Relationships between cutting time in winter
and breeding success of Ips cembrae in larch timber.
Mitteilungen der Deutschen Gesellschaft für
Allgemeine und Angewandte Entomologie 11, 653–
657.
Ferro, M.L. 2006. The Bark and Ambrosia Beetles
(Curculionidae: Scolytinae) of Louisiana: An
Interactive Web-based Key.
Furniss, R.L. and Carolin, V.M. 1977. Western forest insects
(Scolytidae,
Platypodidae).
Miscellaneous
Publications, United States Department of Agriculture,
Forest Service No. 1339,pp. 1-654.
Geray, U., 1998. Orman Kaynakları Yönetimi, DPT Yayını,
115, Ankara.
Grégoire, J.C. 1988. The greater European spruce beetle.
In: Dynamics of forest insect populations (Ed. by
Berryman, A.), pp. 455-478. Plenum Publishing
Corporation, New York, USA.
A.YEġĠLAYER, S.ÇOBANOĞLU
Lieutier, F.,Cheniclet, C. and Garcia, J. 1989. Comparison
of the defense reactions of Pinus pinaster and Pinus
sylvestris to attacks by two bark beetles (Coleoptera:
Scolytidae)
and
their
associated
fungi.
Environmental-Entomology 18, 228-234.
Luitjes J 1974. Ips cembrae, a new noxious forest insect in
the Netherlands. Nederlands Bosbouw Tijdschrift
46, 244–246 (in Dutch).
Lucht, D.D., Frye, R.H. and Schmid, J.M. 1974.
Emergence and attack behavior of Dendroctonus
adjunctus near Cloudcroft, New Mexico. Annals of
the Entomological Society of America 67, 610-612.
Joel D. McMillin, J.D.and. DeGomez, T. E. 2008. Arizona
Fivespined Ips, Ips lecontei Swaine, in the
Southwestern United States. Revised, December,
2008. US Deparment of Agculture, 8 pp.
McMillin, J.D. and DeGomez, T. 2008. Arizona
Fivespined Ips, Ips lecontei Swaine, in the
Southwestern United States. Forest Insect and
Disease Lealeft 116. US Department of Agriculture,
Forest
Service,
8p.
http://www.fs.fed.us/r6/nr/fid/fidls/fidl-116.pdf.
Massey, C.L.and Rodriguez Lara, R. 1967. Arizona fivespined engraver. In: Important forest insects and
diseases of mutual concern to Canada, the United
States and Mexico, Department of Forestry and
Rural Development, Ottawa, Canada 219-220.
Miller, J.M.and Keen, F.P.1960. Biology and control of
the western pine beetle. A summary of the first fifty
years of research. Miscellaneous Publications,
United States Department of Agriculture No. 800,
pp. 1-381.
Nobuchi, A. 1974. Studiee on Scolytidae XII . The bark
beetles of the tribe Ipini in Japan (Coleoptera). Bull.
Gov. For. Exp. Ta. No. 266, 33-60.
Öymen, T. 1992. The Forest Scolytidae of Turkey. Ġ.Ü.
Orman Fakültesi Dergisi Seri:A, 42: 77-91.
Öymen, T and Selmi, E. 1997. The Forest Bark Beetles of
Turkey and their Epidemi. In: Proceedings of XI.
World Forestry Congress, 13-22 October, 1997
Antalya, Vol. 1 .200p.
Poland, T.M.and Borden, J.H. 1994. Attack dynamics of
Ips pini and Pityogenes knechteli in windthrown
lodgepole pine trees. Journal of Applied
Entomology 117, 434-443.
Raffa, K.F.; Smalley, E.B. 1988. Seasonal and long-term
responses of host trees to microbial associates of the
pine engraver, Ips pini. Canadian Journal of Forest
Research 18, 1624-1634.
Redfern D.B, Stoakley J.T, Steele H and Minter D.W
1987. Dieback and death of larch caused by
Ceratocystis laricicola sp. nov. following attack by
Ips cembrae. Plant Pathology 36, 467–480.
Sarıkaya, O., 2008. Batı Akdeniz Bölgesi Ġğne Yapraklı
Ormanlarının Scolytidae (Coleoptera) Faunası.
Süleyman Demirel Üniv. Fen Bilimleri Enst., Isparta
Orman
Mühendisliği
Ana
Bilim
Dalı,
yayımlanmamıĢ doktora tezi, 240 s.
Sekendiz, O.A., 1991. Abies nordmanniana (Stev.)
Spach.‟nın Doğu Karadeniz Bölümü Ormanlarındaki
Zararlı Böcekleri Ġle Koruma ve SavaĢ Yöntemleri.
OGM Yayınları, Yayın No: 678, Sıra No: 73, 200 s.
Schmid, J.M. and Frye, R.H., 1977 Spruce beetle in the
Rockies. USDA Forest Service, General Technical
Report RM-49
Schneider, H.J. 1977. Exxperience in the control of the large
larch bark betle in stands of low vitality. Allgemeine
Forst Zeistschrft 32, 1115-116 (in German).
Schimitschek, E. 1939. The mass reproduction of Ips
sexdentatus Börner in regions of oriental spruce.
Zeitschrift für Angewandte Entomologie 26, 545-588.
Schönherr, J.; Vité, J.P.and Serez, M. 1983. Monitoring and
control of Ips sexdentatus populations by using
synthetic pheromone. Zeitschrift für Angewandte
Entomologie 95, 51-53.
Selmi, E. 1998. Türkiye Kabuk Böcekleri ve SavaĢı, Ġ. Ü.
Yayınları, Emek Matbaacılık, Ġstanbul.
Serez, M., 1984. Ips sexdentatus SavaĢında Ips
typographus‟un Feromon Dispenseri “Ipslure” nin
Kullanılması. Karadeniz Üniversitesi Orman Fakültesi
Dergisi, 1: 35–43.
Serez, M., 1987. Bazı önemli kabuk böcekleriyle savaĢta
feromonların kullanılma olanakları, Karadeniz Teknik
Üniversitesi Dergisi, 10 (1-2) : 99-131.
Tosun, Ġ., 1975. Akdeniz Bölgesi, Ġğne Yapraklı Ormanlarda
Zarar Yapan Böcekler ve Önemli Türlerin Parazit ve
Yırtıcıları Üzerine AraĢtırmalar, Ġstanbul, 200s.
Wilkinson, R. C. 1963. Larval instars and head capsule
morphology in three souteastern Ips bark beetles.
Florida Entomologist 46, 19-22.
Wood, S.L. 1982 The bark and ambrosia beetles of North
and Central America (Coleoptera: Scolytidae), a
taxonomic monograph. Great Basin Naturalist
Memoirs 6, 1-1359.
Yamaoka Y, Wingfield MJ, Ohsawa M and Kuroda Y
(1998) Ophiostomatoid fungi associated with Ips
cembrae in Japan and their pathogenicity to Japanese
larch. Mycoscience 39, 367–378.
Yearian, W.C., Gouger, R.J. and Wilkinson, R.C. 1972.
Effects of the bluestain fungus, Ceratocystis ips, on
development of Ips bark beetles in pine bolts. Annals
of the Entomological Society of America 65, 481-487.
Yüksel, B. 1996. Türkiye‟de Doğu Ladini (Picea orientalis
(L.) Link.)‟nde zarar yapan böcekler ve bazı türlerin
yırtıcı ve parazitleri üzerine araĢtırmalar, Ph.D.
Dissertation, KTÜ, Trabzon, 224 pp.
Yüksel, B., 1998. Türkiye‟de Doğu Ladini (Picea orientalis
(L.) Link.) Ormanlarında Zarar Yapan Böcek Türleri
ile Bunların Yırtıcı ve Parazitleri, Doğu Karadeniz
rmancılık AraĢtırma Enstitüsü, Teknik Bülten No: 4,
VII+143 s.
Yüksel, B., Tozlu, G., ġentürk, M., 2000. SarıkamıĢ Sarıçam
(Pinus sylvestris L.) Ormanlarında Etkin Zarar Yapan
Kabuk Böcekleri ve Bunlara KarĢı Alınabilecek
Önlemler. T.C. Orman Bakanlığı Doğu Akdeniz
Ormancılık AraĢtırma Müdürlüğü, Teknik Bülten No:
3, Orman Bakanlığı Yayın No: 107, DAOA Yayın
No:8, 66 s.
Yüksel, B., Akbulut, S., Serin, M., Erdem, M., Baysal, Ġ.,
(2005). Doğu Ladini, Sarıçam ve Göknar
Ormanlarında
Rhizophagus
depressus
(Fabr.)
(Coleoptera: Rhizophagidae)‟un BaĢlıca Avları Ġle
ĠliĢkileri Ve Biyolojik Mücadeledeki Rolü. Ladin
Sempozyumu Bildiriler Kitabı, I. Cilt, 20-22 Ekim
2005, Trabzon, 195-205.
19
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 21-24
Effect of Some Cover Systems on Total and Early Season Yields of Pepper Under
The Samsun Province Conditions of Turkey
Aydın Apaydın
Hayati Kar
Onur Karaağaç
Black Sea Agricultural Research Institute, Department of Horticultural Plants, 55001 Samsun-Turkey
Abstract: This study was conducted to determine effectiveness of some cover systems on the early season yield
and total yield of pepper in the Black-Sea region of Turkey between the years 2001–2003. As experiment
materials, green pepper cultivar Çetinel 150 which has being grown in the region conventionally, black, yellow
and transparent polyethylene covers as well as Agryl were used. Three planting dates, black mulch and low
plastic tunnel treatments were combined in different ways and experiments were designed with total 10
treatments and four replications. Growing in open field conditions which was a producer practice was tested in
the experiments as a comparison treatment. As a result of the study, maximum yields regarding early, medium,
late seasons (9,150-30,470-6,470 tons/ha respectively) as well as maximum total yield (46,110 Tons/ha) were
obtained from April 1 planting and Agryl cover combination whereas minimum yields regarding early, medium,
late seasons (4,130-19,170-3,680 tons/ha respectively) as well as minimum total yield (26,980 tons/ha) were
obtained from May 1 planting which was conventional farmer treatment or comparison treatment. April 1
planting and Agryl cover combination increased the total, early, medium and late season yields 1.70, 2.21, 1.58
and 1.75 fold more comparing to May 1 planting, respectively.
Key Words: Pepper, Cover systems, Total yield, Early season yield
Samsun İli Şartlarında Bazı Örtü Sistemlerinin Biberin Verim ve Erkenciliği
Üzerine Etkisi
Özet: Bu araştırma Karadeniz bölgesinde bazı örtü sistemlerinin biberin verim ve erkenciliğine etkisini
belirlemek üzere 2001-2003 yıllarında yürütülmüştür. Denemelerde materyal olarak Karadeniz Bölgesinde
yetiştirilen Çetinel 150 sivri biber çeşidi, siyah, sarı ve saydam polietilen örtü ayrıca Agryl kullanılmıştır.
Çalışmada 3 dikim zamanı, siyah malç ve alçak plastik tünel uygulamaları farklı şekilde kombine edilerek 10
konulu ve 4 tekerrürlü olarak denenmiştir. Açıkta yetiştiricilik deneme konuları arasında bir mukayese kriteri
olarak yer almıştır. Elde edilen sonuçlara göre erkenci, orta mevsim ve geççi verim yönünden en yüksek verimler
01 Nisan dikimi+Agryl Örtü uygulamasından elde edilirken en düşük verimler üretici uygulaması olan 1 Mayıs
dikimlerinden elde edilmiştir. 01 Nisan dikimi+Agryl Örtü uygulaması 1 Mayıs dikimi uygulamasına göre
toplam verimi 1.70 kat, erkenci verimi 2.21 kat, orta mevsim verimini 1.58 kat ve geççi verimi de 1.75 kat
artırmıştır 1.58 kat ve geççi verimi de 1.75 kat artırmıştır.
Anahtar Kelimeler: Biber, Örtü sistemleri, Verim, Erkencilik
1. Introduction
Turkey’s total pepper production is
1.200.000 tons. The most important provinces
regarding pepper production in Turkey are
Samsun 185.100 tons (15.4%), Bursa 180.900
tons (15.1%), Antalya 110.225 tons (9.2%) and
Ġzmir 100.750 tons (8.4%) (Anonymous, 2009).
That is Samsun is in the first rank in respect to
pepper production in Turkey. Greenhouse
cultivation has been developing fast in especially
Samsun and Ordu provinces as well as Amasya,
Tokat, Giresun, Kastamonu, Sinop, Trabzon,
Zonguldak provinces in the Black-Sea region of
Turkey. Pepper production has been intensifying
during the summer period so pepper prices have
been decreasing to a great extent comparing the
winter period. That is to say early and late season
pepper growing is very important for the pepper
similar to other summer vegetables. It was
established by the previous investigations in the
Black-Sea region that polyethylene mulch
treatments had positive effects on the total and
early season yields of pepper. On the other hand
it was determined by the investigations
21
Effect of Some Cover Systems on Total and Early Season Yields of Pepper Under The Samsun Province
Conditions of Turkey
conducted in Turkey and foreign countries that
Agryl treatment had the positive effects on the
total and early season yields of vegetables (Gül
and Tüzel, 1990), (Faouzi et al., 1993), (Tekin
and Akıllı, 1995).
Gül ve Tüzel (1990) declared that Agryl P
17 treatment increased the yield from 2.15 kg to
4.93 kg per parcel for the carrot and from 3.0 kg
to 3.9 kg for the lettuce. In addition Agryl
treatments increased the average root weight and
root length for the carrot and average core weight
for the lettuce according to their investigations.
Pakyürek at al. (1991) established that black
polyethylene mulch treatment increased early
season and total yields of the pepper from 18.3
tons to 19.2 tons per hectare and from 79.0 tons
to 84.7 tons, respectively.
Faouzi at al. (1993) conducted a research on
the effects of Agryl treatment on the winter
squash. According to results first virus symptoms
were observed in the thirty days after the planting
in the control plots whereas first virus symptoms
were observed in the thirty days after the
removing of the Agryl cover from the plots on
which Agryl was applied. After the harvest
infection rate in the plots on which Agryl was
applied was lower at the rate of 50% than the
control plots. First harvest date in the plots on
which Agryl was applied was 8 days earlier than
the control plots. Early season and total yields per
each plant in the plots on which Agryl was
applied were 640.2 g and 2219 g whereas 539.6 g
and 1190 g in the control plots, respectively.
Tekin and Akıllı (1995) investigated the
effects of different cover materials on the yield
and quality of the pickled cucumber grown in the
field conditions and they used low plastic tunnel
and Agryl P 17 as cover material. As a result of
the experiment Agryl P 17 gave the best results in
respect to total fruit yield and number. Total fruit
yield was 334.06 g in the control plots; 396.68 g
in the low plastic tunnel plots and 471.40 g in the
Agryl P 17 plots.
Türkmen at al. (1995) searched the effects of
mulch on green pepper and found that its effect
was important. Total and early season yields on
mulched plots were 396.2 g/plant, 134.8 g/plant
and were 269.0 g/plant, 127.9 g/plant on nonmulched plots, respectively. The effects of mulch
22
on stuff pepper and it was determined that its
effect was important. Total and early season
yields on mulched plots were 454.9 g/plant,
187.0 g/plant and were 241.7 g/plant, 105.8
g/plant on non-mulched plots, respectively.
Apaydın et al.(1996) declared that black
mulch and April 1 planting date as well as black
mulch and April 15 planting date combinations
were the most profitable two treatments in tomato
according to their research conducted in the
Black-Sea Region of Turkey during the years
1994 and 1995. But they were established that
because end of the March and beginning of the
April were cold and freezing as well as April 1
planting date was less profitable comparing to
April 15 planting date in the Black-Sea Region of
Turkey, black mulch + April 15 planting date was
advisable for the region farmers and this
treatment increased the total and early season
yields 1.4 and 22.6 fold more comparing to
conventional farmer growing.
Kaplan (1998) declared that vegetable
growing in different planting dates under the low
plastic tunnel was profitable comparing to open
field conditions. In addition referencing to
Yazgen (1992) he mentioned that the temperature
under the plastic tunnel comparing to open
conditions was 50C and 150C higher in cloudy
days and in sunny days, respectively.
This investigation was aimed to determine
the effectiveness of polyethylene mulch, Agryl
and low plastic tunnel treatments on total and
early yields of the pepper which has economic
importance in the Black-Sea region of Turkey.
2. Material and Method
Agryl P 17 of which thickness was 0.05 mm
and light permeability was 74.4% as well as
black, yellow and transparent polyethylene
covers of which thickness was 0.05 mm and the
pepper cultivar Çetinel 150 was used as material
in the experiments. Average climatic values
during the period in which cover materials were
used have been presented in Annex 1. Three
planting dates; black, yellow and transparent
polyethylene mulch; Agryl P 17 and low plastic
tunnel treatments were combined in different
ways and the experiments were designed with 10
treatments and with 4 replications. The
A.APAYDIN, H.KAR, O.KARAAĞAÇ
treatments applied in the experiments were as
follow:
1-April 1 planting + Agryl tunnel
2-April
1
planting
+
transparent
polyethylene tunnel
3-April 1 planting + yellow polyethylene
tunnel
4-April 1 planting + Agryl cover
5-April 15 planting + Agryl tunnel
6-April 15 planting + transparent
polyethylene tunnel
7-April 15 planting + yellow polyethylene
tunnel
8-April 15 planting + Agryl cover
9- April 15 planting + black polyethylene
mulch
10-May 1 planting (conventional farmer
treatment)
May 1 planting was used as comparison
criteria because it was a conventional farmer
treatment. Experiments were established in
accordance with randomized complete block
design. Plant spacing was 50x75x100 cm. There
were two rows in each parcel and 10 plants in
each rows. Mulch, Agryl and low plastic tunnels
were established in the experiment area in 15
days before the planting and removed in May 1.
Height of the low plastic tunnels was 120 cm and
tunnel covers were punched so that there were 50
pores per square meter and pore diameter was 1
cm. Harvests were done once a week and yield
values were recorded. Obtained results were
evaluated by Duncan test statistically.
3. Results and Discussion
Seeds were sown at the dates of March 1,
March 15 and April 1 and after the sowings
seedlings were ready to plant in one month.
According to treatments harvests were begun
during the end of June- middle of July and were
continued up to early period of November.
Obtained total yield values varied between
26,980-46,110 tons/ha (Table 1). Generally the
yields obtained from April 1 plantings were
higher than April 15 plantings and the yields
obtained from April 15 plantings were higher
than May 1 planting which was conventional
farmer treatment as well as comparing criterion
in this research. Maximum yield (46,110 tons/ha)
was obtained from April 1+Agryl cover
treatment; minimum yield (26,980 tons/ha) was
obtained from May 1 treatment. End of JuneJuly period has been accepted as early season
yield period; August-September months as
middle season yield and October as late season
yield, respectively. April 1 plantings increased
the total, early season and late season yields at
the rate of 15 %, 13% and 19% respectively
comparing to April 15 plantings. Maximum
values (9,150-30,470-6,470 tons/ha) were
obtained from April 1 planting +Agryl cover
combination in respect to early season, middle
season and late season yields; minimum yields
(4,130-19,170-3,680 Tons/ha) was obtained from
May 1 planting respectively. That is to say April
1 planting +Agryl cover treatment increased the
early season, medium season and late season
yields 2.21, 1.58 and 1.75 fold more than May 1
planting, respectively (Table 2). The data
obtained from this study is similar to the data
obtained from Faouzi at al (1993).
So April 1 planting and Agryl cover
combination is advisable for the region
producers. The data about positive effects of
Agryl treatment on the total yield and was
obtained from this research is in accordance with
the data obtained by Tekin and Akıllı (1995), Gül
and Tüzel (1990), Faouzi et all (1993).
4. Conclusion
April 1 planting and Agryl cover
combination has increased the total, early,
medium and late season yields 1.70, 2.21, 1.58
and 1.75 fold more, respectively comparing to
conventional farmer treatment May 1 planting in
the open field conditions for pepper growing in
the Black Sea region of Turkey. So April 1
planting and Agryl cover combination is
advisable for the region producers.
References
Anonymous, 2001. Agricultural Structure and Production.
Department of Turkish Prime Minister. State Statistic
Institute.
Apaydın, A. 1998. Effect of polyethylene mulch and low
plastic tunnel treatments on early season and total
yields of tomato. Journal of Ondokuzmayıs University
1988,13,(2):105-116
23
Effect of Some Cover Systems on Total and Early Season Yields of Pepper Under The Samsun Province
Conditions of Turkey
Faouzi, E.H., Allah, R.C.,Reyd, G.1993. lnfluence of nonwowens on growing winter courgettes in Southern
Morocco. Plasticulture. No:98-1993/2
Gül, A., Tüzel, Y.1990. Effects of non-wowen direct covers in
carrot and lettuce production. Plasticulture. No:93
1992/1
Kaplan, N. 1992. The result report on the planting date of
tomato in low plastic tunnel. Turkish Ministry of
Agriculture. Directorate of Southeast Anatolia
Agricultural
Research
Institute
Publication
No:1992/7.Diyarbakır.Turkey
Pakyürek, A,Y., Abak, K., Sarı, N., Güler, Y. 1991.The
effects of soil mulch usage on the early season yield and
total yield as well as quality of tomato, pepper and
eggplant under the Harran plain conditions of Turkey.
Turkey First National Horticultural Congress. Volume
ll. Page:165. Ege Uni. Agr. Fac. Bornova. Ġzmir. Turkey
Tekin, A., Akıllı, M.1995. Effects of the different cover types
on the yield and quality of pickling cucumber. Turkey
Second Horticultural Congress. Volume ll Page:178
Türkmen,Ö., Karataş, A., Akıncı, S. S. 1995. The effects of
mulch and pruning on the yield and quality of green and
stuff peppers grown in plastic greenhouse. Turkey
Second Horticultural Congress. Volume ll Page: 87
Table 1. First and Last Harvest Periods and Average Total Yield Values in the Pepper During the Years 2001-2003
Treatments (Planting Dates+ Cover
The Days between the Planting and The Days between the First
Systems)
the First Harvest (First Harvest
Harvest and the Last
Period)
Harvest (Last Harvest
Period)
1-April 1+Agryl Tunnel
88 (End of June)
129 (beginning of November)
Total Yield
(Tons/ha)*
39,100 bd
2- April 1+Transparent Tunnel
94 (beginning of July)
123 (beginning of November)
41,390 b
3- April 1+Yellow Tunnel
94 (beginning of July)
123 (beginning of November)
39,890 bc
4-April 1+ Agryl Cover
88 (End of June)
129 (beginning of November)
46,110 a
5- April 15+Agryl Tunnel
73 (End of June)
129 (beginning of November)
37,740 cd
6- April 15+Transparent Tunnel
79 (beginning of July)
123 (beginning of November)
34,390 ef
7- April 15+Yellow Tunnel
79 (beginning of July)
123 (beginning of November)
37,920 cd
8- April 15+ Agryl Cover
79 (beginning of July)
123 (beginning of November)
37,040 de
9-April 15 + Black Polyethylene Mulch
79 (beginning of July)
123 (beginning of November)
33,670 f
10-May 1 (Farmer Practice)
71 (middle of July)
115 (beginning of November)
26,980 g
C.V : 7.93
P0.05 Differences among the averages marked by same letter aren’t important in respect to statistical analysis
Table 2. Average Early Season, Middle Season and Late Season Yields in the Pepper Between the Years 2001 and 2003
Treatments (Planting Dates+ Cover
Early Season Yield
Middle Season Yield
Late Season
Systems)
(Tons/ha)*
(Tons/ha)*
Yield (Tons/ha)*
1-April 1+Agryl Tunnel
8,560 ab
24,670 cd
5,860 b
2- April 1+Transparent Tunnel
7,840 bc
27,850 b
5,700 bc
3- April 1+Yellow Tunnel
7,490 cd
26,900 b
5,490 cd
4-April 1+ Agryl Cover
9,150 a
30,470 a
6,470 a
5- April 15+Agryl Tunnel
7,950 bc
24,520 cd
5,270 de
6- April 15+Transparent Tunnel
6,890 d
22,920 d
4,570 gh
7- April 15+Yellow Tunnel
7,050 d
26,030 bc
4,830 fg
8- April 15+ Agryl Cover
8,040 bc
23,970 cd
5,030 ef
9-April 15 + Black Polyethylene Mulch
5,940 e
23,880 cd
4,410 h
10-May 1 (Farmer Practice)
4,130 f
19,170 e
3,680 ı
CV:11.15
*P<0.05
CV:9.37 *P<0.05
CV:7.30
*P0.05 Differences among the averages marked by same letter aren’t important in respect to statistical analysis
24
*P<0.05
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 25-30
Tokat İli Erbaa ve Niksar Ovası Sebze Alanlarında Bulunan Meloidogyne
incognita (Kofoid & White, 1919) (Nemata: Meloidogynidae) Irklarının
Belirlenmesi
Faruk Akyazı1
Osman Ecevit2
1
Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, ORDU
2
Ondokuzmayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü Emekli Öğretim Üyesi, SAMSUN
Özet: Araştırma, 2007-2008 yıllarında Tokat ili Erbaa ve Niksar ovası sebze alanlarında bulunan kök ur
nematodu Meloidogyne incognita (Kofoid & White, 1919) (Nemata: Meloidogynidae)’nın ırklarını saptamak
amacıyla yürütülmüştür. Bu amaç için kök ur nematodu M. incognita’ya ait 33 populasyon incelenmiştir.
Irklar “Kuzey Karolina Konukçu Testi”ne göre tespit edilmiştir. Sonuç olarak incelenen 33 populasyondan
M. incognita’ya ait %87,8 oranında ırk 1, %12,2 oranında ırk 2 tespit edilmiştir. Irk 2’ye yalnızca Erbaa
ilçesinde rastlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Meloidogyne incognita, ırk, sebze, Tokat
Determination of Meloidogyne incognita (Kofoid & White, 1919)
(Nemata:Meloidogynidae) Races in Vegetable Fields in Erbaa and Niksar
plains in Tokat
Abstract: Research was conducted to find out the races of Meloidogyne incognita (Kofoid & White, 1919)
(Nemata: Meloidogynidae) in Erbaa and Niksar vegetable fields in Tokat in 2007-2008. For this purpose, 33
root knot nematode M. incognita populations were determinated. Races determined by the North Carolina
host test. As a result, two races of M. incognita (race 1 and race 2) were found in 33 population. The ratio of
race 1 was 87,8% while race 2 was 12,1%. Race 2 was only found in Erbaa plain.
Keywords: Meloidogyne incognita, race, vegetable, Tokat
1. Giriş
Kök ur nematodları (Meloidogyne spp.)
ekonomik önemi büyük olan endoparazitlerdir.
Tropikal ve subtropikal ülkelerde ekim ve
dikim alanlarında yetiştirilen ürünlerde verimi
sınırlayan en önemli faktörlerden biridir
(Siddiqi, 2000). Bugüne kadar Dünya’da
Meloidogyne cinsine ait 80’den fazla tür tespit
edilmiştir (Karssen, 2002). Bunların geniş
alanlara yayılmış olan ve değişik konukçular
üzerinde bulunan tür Meloidogyne incognita
(Kofoid
&
White,
1919)
(Nemata:
Meloidogynidae)’dır (Netscher ve Sikora, 1990;
Eisenback ve Triantaphyllou, 1991). Türkiye’de
Enneli (1980), Elekçioğlu (1992), Pehlivan ve
Kaşkavalcı (1992), Elekçioğlu ve Uygun
(1994), Mennan (1996), Kaşkavalcı ve Öncüer
(1999), Basım ve ark. (2002) gibi araştırıcılar
çalışmalarında bu tür’e farklı ürünlerde ve
alanlarda
yaygın
olarak
rastladıklarını
belirtmişlerdir. Kök ur nematodları, konukçusu
olan bitkilerin verimlerinde gerek miktar
gerekse kalite olarak önemli derecede
kayıpların
meydana
gelmesine
neden
olmaktadırlar (Eisenback ve Triantaphyllou,
1991). Ancak zarar şiddeti pek çok faktöre
özellikle de çevre koşulları ve konukçuya bağlı
olarak değişiklik göstermektedir. Bu nedenle
Dünya’da farklı birçok ülke ve üründe kök ur
nematodlarından dolayı oluşan kayıp oranları
farklı değerlerde verilmiştir. Örneğin Davis ve
May (2005), Amerika’da tütünlerde kök ur
nematodlarından dolayı ortaya çıkan ürün
kaybının %47,0 oranında olduğunu ifade
etmişlerdir. Yine kök ur nematodlarından
dolayı ortaya çıkan ürün kaybının İtalya’da
%50,0’ye kadar çıktığı belirtilmiştir (Lamberti,
1978). Reddy (1986), M. incognita’nın
Hindistan’da patlıcan ve fasulyede %28,0%43,0 oranında ürün kaybına neden olduğunu
belirtmiştir. Türkiye’de ise Ağdacı (1978),
Antalya’da kök ur nematodlarının meydana
getirdiği zararın %16,7, Adana’da ise %47,0
olduğunu bildirmiştir. Tüm bu veriler kök ur
25
Tokat İli Erbaa ve Niksar Ovası Sebze Alanlarında Bulunan Meloidogyne incognita (Kofoid & White, 1919)
(Nemata: Meloidogynidae) Irklarının Belirlenmesi
nematodu zararının konukçu bitki veya ülkelere
göre değişiklik gösterdiğini kanıtlar nitelikte
olsa da hepsinin ortak yanı, bu zararlıdan dolayı
oluşan ürün kayıplarının gerek miktar gerek ise
ekonomik anlamda göz ardı edilemeyecek
kadar yüksek olduğunu işaret etmiş olmalarıdır.
Ürünlerde bu kadar yüksek kayıplara
neden olabilen kök ur nematodları ile mücadele
oldukça zordur. Özellikle de açık alanlarda
kimyasal mücadelenin ekonomik olmaması,
kullanılan geniş spektrumlu ilaçların insan ve
çevre sağlığına olan zararları ve taban suyunda
tehlikeli boyutlarda kalıntı meydana getirmesi
gibi olumsuz etkileri nedeni ile son yılarda
Dünya’da kimyasal mücadeleye alternatif
mücadele yöntemleri üzerinde yoğun çalışmalar
yapılmaya başlanmıştır. Kök ur nematodlarına
karşı dayanıklı çeşitlerin kullanımı bunlardan
bir tanesidir. Kimyasal mücadeleye göre
ekonomik olması ve çevreye olumsuz herhangi
bir etkisinin bulunmaması bu yöntemi avantajlı
hale getirmiştir. Nematodlara karşı dayanıklı
kültür bitkisi çeşitlerinin geliştirilmesinde
nematod ırklarının belirlenmesi önemli rol
oynamaktadır. Bazı nematod ırkları kültür
bitkilerindeki dayanıklılığı kırabilmektedir
(Cook ve Evans,1987). Bu yüzden dayanıklı
çeşitlerin belirlenmesi için öncelikle bir bölgede
mevcut türlerin ve bunlara ait ırklarının
belirlenmesi önemlidir. Türkiye’de Akdeniz
Bölgesinde Söğüt ve Elekçioğlu (2000),
Karadeniz Bölgesinde Mennan ve Ecevit (2001)
kök ur nematodu ırklarının belirlenmesine
yönelik çalışmalar yapmışlardır. Türkiye
genelinde kök ur nematodu tür ve ırklarına
yönelik çalışmalar az olduğu gibi, Türkiye’nin
sebze üretiminde özellikle Erbaa ve Niksar
Ovaları ile geniş bir paya sahip olan Tokat
ili’nde kök ur nematodu ırklarına yönelik
bugüne kadar herhangi bir çalışma yapılmadığı
tespit edilmiştir.
Bu çalışma ile Tokat ili’nde dayanıklı çeşit
üretim çalışmalarına öncülük etmesi açısından
kök ur nematod tür’ü M. incognita ırklarının
tespit edilmesi hedeflenmiştir.
2. Materyal ve Yöntem
Kök ur nematodu M. incognita ırklarını
tespit etmek için 2007 yılında çalışmanın
yapıldığı Tokat ili Erbaa ve Niksar ovası sebze
alanlarından kök ur nematodu ile bulaşık bitki
materyalleri toplanmıştır. Sebze yetiştirilen sera
26
ve açık alanlardan kök ur nematodu ile bulaşık
olan toplam 33 yerden örnekler toplanmıştır
(Çizelge 1). Örnekler, özellikle ur oluşumunun
en iyi olduğu Ağustos-Eylül aylarında
toplanmıştır. Bitki örnekleri alınırken kılcal
köklerin zarar görmemesine dikkat edilmiştir.
Alınan bitki kökleri naylon torbalara konularak
gerekli etiket bilgileri kaydedildikten sonra
inceleme
yapılmak
üzere
laboratuvara
getirilmiştir.
Kök ur nematodu M. incognita’yı saf
olarak elde etmek için araziden getirilen urlu
bitki köklerindeki tek bir dişinin meydana
getirdiği yumurta kümesi ok uçlu iğne yardımı
ile stereobinoküler altında toplanmıştır.
Toplanan yumurta kümeleri yaklaşık olarak 15
cm boyuna ulaşan H 2274 domates çeşidi
fidelerine bulaştırma yapılmıştır. Bulaştırma,
urlu köklerden alınan tek bir dişinin yumurta
kümesi bitkilerin kök bölgesi çevresine 2 cm
derinliğinde açılan delik içerisine bırakılarak
yapılmıştır. Bulaştırma yapılan bitkiler,
Netscher ve Sikora (1990)’ya göre kök ur
nematodlarının gelişmesini tamamladığı 6 hafta
bekletildikten
sonra
sökümleri
gerçekleştirilmiştir. Saf olarak elde edilen
dişilerin prineal veya vulva bölgeleri %45,0’lik
laktik asit içerisinde bisturi ve pens yardımı ile
kesilip içerisi boşaltılarak gliserin ile
preparatları yapılmıştır (Taylor ve Netscher,
1974). Teşhisler Thorne (1961) ve Jepson
(1987)’den yararlanılarak Prof. Dr. Osman
ECEVİT tarafından yapılmıştır. Saf kültürlerin
çoğaltılması da aynı şekilde gerçekleştirilmiştir
(Şekil 1).
2.1. Saf Kültürlere Kuzey Karolina Konukçu
Testi Uygulaması ve Irk Tespiti
Elde edilen M. incognita saf kültürlerinden
alınan yumurta kümeleri, ırk tespiti için
inokulum kaynağı olarak kullanılmıştır. Irk
tespitinde Sasser ve Carter, (1985)’de belirtilen,
kök ur nematodlarına hassas olduğu bilinen
pamuk (Deltapine 61), tütün (NC 95), Biber
(California Wonder), domates (Rutgers yerine
H 2274) çeşitlerinin tohumları steril topraklara
ekilmiştir. Çizelge 2’de belirtilen karpuz ve
yerfıstığı’nın ırk 1 ve ırk 2 belirlenmesinde
ayırt edici olmadığından kullanılmasına ihtiyaç
F.AKYAZI, O.ECEVİT
duyulmamıştır. Çimlenen fideler 3-4 yapraklı
döneme geldiğinde birer tane olacak şekilde
7x8 (çapxboy) cm’lik plastik kaplara
aktarılmıştır. Bitkiler yaklaşık 15 cm boyuna
ulaştıklarında ise, saf kültürlerin yumurtaları
inokule edilmiştir. Bunun için her bir kapta
açılan 2 cm derinliliğindeki deliklere saf kültür
yumurtaları konulmuştur. İnokulasyon bitki
başına yaklaşık 3000 yumurta olacak şekilde
yapay bulaştırma ile yapılmıştır. Kök ur
nematodu bulaştırılan bitkiler Netscher ve
Sikora (1990)’nın belirttiği gibi dişiler olgun
hale gelene kadar bekletilmiştir. Bu süre içinde
günlük bakımları yapılmıştır. Deneme 4
tekerrürlü olarak yapılmıştır. Bu sürenin
sonunda ise bitkiler kök boğazından sökülerek
musluk altında dikkatlice yıkanıp köklerdeki ur
oluşumu, Sasser ve ark., (1984) tarafından
belirlenen 0-5 skala indeksine göre dayanıklı ve
hassas olarak değerlendirilip, “Kuzey Karolina
Konukçu Testi”ne göre mevcut ırklar
belirlenmiştir (Çizelge 2).
3. Araştırma Sonuçları ve Tartışma
Tokat ili Erbaa ve Niksar ovalarında sebze
yetiştirilen alanlardan tek tür olarak elde edilen
M. incognita’ya ait 33 populasyon incelenmeye
alınmıştır. Bu tür’ün test bitkilerinden domates,
tütün, pamuk ve biber’de ur oluşturup
oluşturmadığı tespit edilmiştir. Test bitkilerinin
verdikleri reaksiyona göre Çizelge 2’den
faydalanılarak değerlendirme yapılmış ve
sonuçlar Çizelge 3’de verilmiştir. Domates ve
biber’de gelişip, pamuk ve tütün bitkisinde
belirti oluşturmayanlar ırk 1, tütün’de gelişip
pamuk bitkisinde gelişmeyenler ise ırk 2 olarak
değerlendirilmiştir. Değerlendirme sonucunda
33 populasyondan 29 tanesinin (%87,8) ırk 1, 4
tanesinin ise (%12,1) (Erek2, Erek36,
Hacıpazar41, Çandır45) ırk 2 olduğu
belirlenmiştir. Niksar ovasında yalnızca ırk 1’e
rastlamış olup, Erbaa ovasında ise her iki ırk’ı
da görmek mümkün olmuştur.
Dünya’da ve Türkiye’de ırk tespiti ile ilgili
bazı çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Decker ve
Fritzsche (1991), Dünya genelinde M.
incognita’nın
4
ırkının
bulunduğunu
belirtmişlerdir. Hartman ve Sasser (1985) ise
M. incognita’nın 4 ırk’ından en yaygın olanının
% 72’lik oranla ırk 1 olduğunu, bunu %13,0 ile
ırk 2’nin takip ettiğini bildirmişlerdir. Çalışma
sonuçları da bunu doğrular niteliktedir. Khan ve
Khan (1991), Hindistan’ın 8 farklı bölgesinde
sebze alanlarında bulunan M. incognita
populasyonlarının %62,0’sinin ırk 1 ve ırk
2’den oluştuğunu belirterek benzer bir sonuç
bulmuşlardır. Türkiye’de kök ur nematodu ırk
tespit için çalışmalar yapılmış ve Akdeniz
Bölgesi sebze alanlarından toplanan 38 kök ur
nematodu (Meloidogyne spp.) popülasyonunda
M. incognita’ya ait 2 ırk (Irk 2 ve Irk 4)
saptanmıştır (Söğüt ve Elekçioğlu, 2000).
Mennan ve Ecevit (2001) ise, Karadeniz
Bölgesi’nde Bafra ve Çarşamba Ovaları’ndan
elde
ettikleri
bazı
M.
incognita
popülasyonlarındaki ırkları tespit etmişlerdir.
Araştırmacılar,
ovalardan
aldıkları
3
popülasyonun M. incognita ırk 2 olduğunu
ifade etmişlerdir.
Bitki çeşitlerindeki dayanıklılık durumu
nematod
ırklarına
göre
değişiklik
gösterebildiğinden, araştırma ile daha sonra
Erbaa ve Niksar ovalarında kullanılacak
dayanıklı bitki çeşidinin belirlenmesine katkı
sağlanmış olacaktır.
Sonuç olarak Tokat ili’nde var olan M.
incognita ırkları tespit edilmesi ile Tokat ili
Erbaa ve Niksar ovaları için önemli bir adım
atılmıştır.
Şekil 1. Meloidogyne incognita’nın perineal yapısı
27
Tokat İli Erbaa ve Niksar Ovası Sebze Alanlarında Bulunan Meloidogyne incognita (Kofoid & White, 1919)
(Nemata: Meloidogynidae) Irklarının Belirlenmesi
Çizelge 1. Tokat İli Erbaa ve Niksar Ovasında Örnekleme Yapılan Yer, Bitki ve Üretim Şekli
İlçeler
Niksar
Erbaa
Yer
Bitki
Üretim Şekli
1
Şahinli9
Hıyar
Sera
2
Şahinli12
Hıyar
“
3
Yolkonak34
Hıyar
“
4
Erek1
Hıyar
“
5
Erek2
Domates
“
6
Erek3
Patlıcan
“
7
Erek4
Domates
“
8
Erek6
Hıyar
“
No
9
Erek7
Patlıcan
“
10
Erek8
Domates
“
11
Erek9
Hıyar
“
12
Erek10
Hıyar
“
13
Erek11
Hıyar
“
14
Erek13
Hıyar
“
15
Erek15
Domates
“
16
Erek17
Fasulye
“
17
Erek18
Hıyar
“
18
Erek19
Hıyar
“
19
Erek21
Domates
“
20
Erek24
Hıyar
“
21
Erek29
Hıyar
“
22
Erek36
Hıyar
“
23
Erek37
Hıyar
“
24
Erek 9
Marul
Açık Alan
25
Hacıpazar41
Hıyar
Sera
26
Çandır45
Hıyar
“
27
Çandır46
Hıyar
28
Karayaka13
Domates
Açık Alan
29
Karayaka14
Fasulye
“
30
Tepekışla20
Domates
“
31
Bölücek24
Domates
“
32
Bölücek25
Patlıcan
“
33
Kızılçubuk26
Domates
“
“
Çizelge 2. Meloidogyne incognita Irklarının Belirlemesi İçin “Kuzey Karolina Konukçu Testi” (Sasser ve Carter, 1985).
M. incognita
Test Bitkileri
ırkları
Pamuk
Tütün
Biber
Karpuz
Yer Fıstığı
Domates
(Deltapine61)
(NC 95)
(California Wonder)
(Charleston Gray)
( Florunner)
(Rutgers)
M. incognita
+
+
+
Irk 1
+
+
+
+
Irk 2
+
+
+
Irk 3
+
+
+
+
+
Irk 4
+
+: Hassas -:Dayanıklı
28
F.AKYAZI, O.ECEVİT
Çizelge 3. Tokat İli Erbaa ve Niksar Ovalarında Elde Edilen Meloidogyne incognita’nın Test Bitkilerinde Verdikleri
Reaksiyonlar ve Tespit Edilen Irklar.
Test Bitkileri
İlçeler
Niksar
Yer
Tür
Tütün
Pamuk
Biber
Domates
Irk
Şahinli9
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Şahinli12
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Yolkonak34
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek1
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek2
M. incognita
+
-
+
+
Irk2
Erek3
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek4
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek6
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek7
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek8
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek9
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek10
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek11
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek13
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek15
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek17
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek18
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek19
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek21
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek24
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek29
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek36
M. incognita
+
-
+
+
Irk2
Erek37
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erek 9
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Hacıpazar41
M. incognita
+
-
+
+
Irk2
Çandır45
M. incognita
+
-
+
+
Irk2
Çandır46
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Karayaka13
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Karayaka14
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Tepekışla20
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Bölücek24
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Bölücek25
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Kızılçubuk26
M. incognita
-
-
+
+
Irk 1
Erbaa
29
Tokat İli Erbaa ve Niksar Ovası Sebze Alanlarında Bulunan Meloidogyne incognita (Kofoid & White, 1919)
(Nemata: Meloidogynidae) Irklarının Belirlenmesi
4. Teşekkür
Bu projeye desteklerinden dolayı
Gaziosmanpaşa
Üniversitesi
Bilimsel
Araştırmalar Projesi (BAP) Komisyonuna
teşekkür ederiz.
Kaynaklar
Ağdacı, M. 1978. Güney Anadolu Bölgesi’nde Seralarda
Yetiştirilen Kabakgillerde (Cucurbitaceae) Zarar
Yapan Kök Ur Nematodu Türlerinin (Meloidogyne
spp) Tespiti İle Zarar Dereceleri Ve Yayılış Alanları
Üzerine Araştırmalar. T. C. Gıda tar. ve Hayv. Bak.
Zir. Müc. ve Zir. Karant. Gn. Md., Adana Bölge
Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
Teknik Bülteni, No:47, Ankara, 56s.
Basım, E., Yardımcı, N., Arıcı, E., ve Sögüt, M. A., 2002.
Isparta İlinde Sera Sebzelerindeki Bakteriyel, Viral
Ve Fungal Hastalıklar İle Nematod Zararlılarının
Belirlenmesi. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü Dergisi. 6 (3): 92-105.
Cook, R. and Evans, K., 1987. Resistance and Tolarence.
In: Principles and Practice of Nematode Control in
Crop. Eds: B.R. Kerry, and R. H. Brown. Academic
pres, Australia:179-220.
Decker, H. and Fritzsche, R., 1991. Resistenz von
Kultupflanzen Gegen Nematoden. Akademie-verlagBerlin.340 pp.
Davis, R. F. and May, O. L., 2005. Relationship Between
Yield Potential and Percentage Yield Suppression
Caused by The Southern Root-Knot Nematode in
Cotton. Crop Sci. 45: 2312–2317.
Eisenback, D. E. and Triantaphyllou, H. H., 1991.
Meloidogyne Species and Race. In:Manual of
Agricultural Nematology,Ed. By: W.R. Nickle,
Newyork, USA, Marcel Dekker Inc.191-250.
Elekçioğlu, İ. H., 1992. Untersuchungen Zum Auftreten
und zur Verbreitung Phytoparasitärer Nematoden in
den Landwirtschaftlichen Hauptkulturen des
Ostmediterranen Gebietes der Türkei. (Doğu
Akdeniz Bölgesi önemli kültür bitkilerindeki
nematod türleri ve bölgedeki dağılışları üzerine
araştırmalar) Plits, 10 (5), 120 pp.
Elekçioğlu, İ. H. and Uygun, N., 1994. Occurence and
Distribution of Plant Parasitic Nematodes in Crash
Crop in Eastern Mediterranean Region of Turkey, 9
th Congress of The Mediterranean Phytopathological
Union, September 18-24, 1994, Kuşadası-AydınTürkiye, 409-410 pp.
Enneli, S. 1980. İç Anadolu Bölgesinde Yetiştirilen
Domateslerde
Zararlı
Kök
ur
Nematodu
(Meloidogyne incognita Chitwood)’nun Tanımı,
Biyolojisi, Histopatolojisi ve Patojenitesi Üzerine
Araştırmalar. A. Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora
Tezi, Ankara, 129 s.
Hartman, K. M. and Sasser, J. N., 1985. Identification of
Meloidogyne Species on The Basis of Differential
Host Test and Perineal Pattern Morphology. In K.R.,
Barker, C.C., Carter and J.N., Sasser, eds, An
Advanced Treatise on Meloidogyne, Vol 2,
30
Methodology. North Carolina State University
Graphics, Raleigh, NC, 69–77 pp.
Jepson, S. B. 1987. İdentification of Root Knot
Nematodes. C.A.B. International, 265 pp.
Karssen, G. 2002. The Plant Parasitic Nematode Genus
Meloidogyne Goldi, 1892 (Tylenchida) in Europe.
Leiden, The Netherlands: Brill Academic Publishers.
Kaşkavalcı, G. ve Öncüer, C., 1999. Aydın İlinin Yazlık
Sebze Yetiştirilen Önemli Bölgelerinde Bulunan
Meloidogyne
Goeldi,
1887
(Tylenchida;
Meloidogynidae)
Türlerinin
Yayılışları
ve
Ekonomik Önemleri Üzerinde Araştırmalar. Türkiye
Entomoloji Dergisi, 23(2): 149-160.
Khan, A. A. and Khan, M. W., 1991. Race Composition of
Meloidogyne incognita and M. arenaria Population
in Vegetable Field in Utar Pradesh. Supplement to
Journal of Nematology, 23(4): 615-619.
Lamberti, F., 1978. Root Knot Nematodes in Italy. In:
Roc. First IMP Res. Plann. Conf. on Root Knot
Nematodes, Meloidogyne spp Region VII, Cario
Egypt, 85 pp.
Mennan, S. 1996. Çarşamba ve Bafra Ovaları Yazlık
Sebze Üretim Alanlarındaki En Yaygın Tür Olan M.
incognita’nın Morfolojisi, Domatesteki Biyolojisi ve
Kök ur Nematodları (Meloidogyne spp)’nın
Ovalardaki Yayılışı ile Bulaşıklık Oranları Üzerinde
Araştırmalar. O.M.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Samsun, 63 s.
Mennan, S. ve Ecevit, O., 2001. Bafra ve Çarşamba
Ovaları’ndaki Bazı Meloidogyne incognita (Nemata
; Heteroderidae) Popülasyonlarının Irk Tespiti.
Türkiye Entomoloji Dergisi, 25(1): 33-39.
Netscher, C. and Sikora, R. A., 1990. Nematode Parasites
on Vegetables. In: M., Luc, R.A., Sikora, andJ.,
Bridge, (eds). Plant Parasitic Nematodes in
Subtropical and Tropical Agriculture. C.A.B.
International, 231-283 pp.
Pehlivan, E. ve Kaşkavalcı, G., 1992. Sanayi Domatesi
Üretim Alanlarında Kök Ur Nematodlarının
(Meloidogyne spp.) Yayılışı ve Bulaşıklık Oranı
Üzerine Araştırmalar. SWandom Çalışma Raporu,
Yayın No:6, 61-68.
Reddy, P. P., 1986. Analysis of Crop Losses in Certain
Vegetables Due to Meloidogyne incognita.
International Nematology Network Newsletter,3, 35.
Sasser J. N. and Carter, C. C., 1985. An Advanced
Treatise on Meloidogyne, Vol: 1, Biology and
Control. North Carolina State Un. Graphics.
Siddiqi, M. R., 2000. Tylenchida Parasites of Plants and
Insects. CABI publishing. CAB International,
Wallingford, UK.
Söğüt, M. A. ve Elekçioğlu, İ. H., 2000. Akdeniz
Bölgesi’nde
Sebze
Alanlarında
Bulunan
Meloidogyne Goeldi, 1892 (Nemata : Heteroderida)
Türlerinin
Irklarının
Belirlenmesi.
Türkiye
Entmoloji Dergisi., 24(1): 33-40.
Taylor, D. P. and Netscher, C., 1974. An Improved
Technique for Preparing Perineal Patterns of
Meloidogyne spp. Nematologica, 20 : 268-269.
Thorne, G., 1961. Principles of Nematology. Mc GrawHill Book Company, Inc. Newyork, Toronto,
London.553 pp.
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 31-37
Antepfıstığı Üretiminde İşletme Başarısına Etki Eden Faktörlerin
Belirlenmesi; Dağ ve Ova Köyleri Karşılaştırması
Adem Aksoy1
Murat Külekçi1
Eyüp Aksoy2
1
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 25240 Erzurum
2
Ziraat Yüksek Mühendisi Nizip, Gaziantep
Özet: Çalışmada, Antepfıstığı üretiminde işletme başarısına etki eden faktörlerin, dağ ve ova köyleri
karşılaştırması yapılarak belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma için gerekli olan verilerin toplanacağı
köylerin seçiminde gayeli örnekleme yöntemi, anket yapılacak birimlerin seçiminde ise basit tesadüfi
örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Gaziantep ili’nin Nizip ve Karkamış İlçelerine bağlı toplam 14 köyde
antepfıstığı yetiştiren 124 işletme ile anket yapılmıştır. Elde edilen verilerin ışığı altında, 3 regresyon modeli
oluşturulmuştur. Birinci modelde dağ ve ova köyleri ayrımı yapılmaksızın, ikinci modelde sadece dağ
köylerindeki ve üçüncü modelde ise sadece ova köylerindeki antepfıstığı üreten işletmelerin başarısına etki
eden faktörler belirlenmiştir. Antepfıstığı brüt kar modeli tahmin sonuçlarına göre işletmenin ova köyünde
olması işletmenin başarılı olmasına önemli katkı sağlamaktadır. Ayrıca, eğitim seviyesi düşük olan, meyve
veren ağaç sayısı fazla olan, tarımsal bilgi kaynaklarına daha fazla başvuran ve kredi kullanmayan işletmeler
kullananlara göre daha başarılı bulunmuştur. Tarımsal bilgi kaynaklarına başvurma sayısı ile başarı arasında
pozitif ilişki tespit edilmiştir. İşletmelerde brüt karı artırmak için kısa zamanda verim çağına gelen çeşitlerle
çalışmak önem arz etmektedir. Çiftçilerin tarımsal yayım hizmetlerinden daha iyi faydalanmalarını
sağlayacak politikaların geliştirilmesi ile çiftçi gelirlerinde artış elde edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Antepfıstığı, Regresyon Analizi, Dağ ve Ova Köyleri, Karşılaştırma
The Determination of Factors Affecting Farms’ Success in Pistachio
Production; Comparison of Mountain and Plain Villages
Abstract: In this study, it was aimed to determine the factors affecting farm success in pistachio production
by comparing the farm in mountain and plain villages. To collect data required for this research, purposive
sampling method in selection of villages and simple random sampling method in selection of farms was used.
124 questionnaires were conducted with the pistachio farmers in 14 villages of Karkamış and Nizip Districts
in Gaziantep Province. According to data obtained, 3 models were formed. In the first model, the factors
affecting farms’ gross margin analyzed. In the second model, the factors affecting farms’ success in only
mountain villages were analyzed. In the third model, the factors affecting farms’ success in only plain
villages were determined. According to the results of the gross margin, the parameter estimates showed that
the farms in plain villages were more successful than the farms in mountain villages. Moreover, farmer’s
with low education level, who seek more technical information, farms having more bearer tree of pistachio,
less usage of agricultural credit resulted in higher farm success. It was found that there was a positive relation
between the number of agricultural information source usage and gross margin. It was important to produce
early growing pistachio varieties to increase gross margin in the farms. This study suggests that improving
agricultural extension services in the region.
Keywords: Pistachio, Regression Analysis, Mountain and Plain Villages, Comparison
1.Giriş
Türkiye, Dünya Antepfıstığı üretiminde
çok önemli bir potansiyele sahiptir. 2007 yılı
itibariyle 517823 ton olarak gerçekleşen dünya
Antepfıstığı üretiminin 73400 tonu (% 14.17’si)
Türkiye
tarafından
gerçekleştirilmektedir.
Türkiye bu üretim miktarıyla dünyada üçüncü
sırada yer almaktadır. Birinci sırada 230000 ton
üretim ve % 44.42 oranla İran bulunurken,
ikinci sırada 108598 ton üretim ve % 20.97’lik
oranla ABD yer almaktadır (Anonim, 2009).
Türkiye’de farklı iklim bölgeleri nedeniyle bazı
ürünler ekonomik olarak belirli bölgelerde
yetiştirilmektedir. Antepfıstığı da bu ürünlerden
biri olmakla birlikte Güneydoğu illerimizden
Gaziantep,
Şanlıurfa,
Adıyaman,
Kahramanmaraş ve Siirt illerinde ticari amaçlı
olarak yetiştirilen bir üründür (Aksoy ve ark.,
2008). Son beş yılın ortalamasına göre
Türkiye’nin antepfıstığı üretiminin yaklaşık %
85.3’ü bu 5 il tarafından gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’de bu illerin dışında, yaklaşık olarak 56
ilde de antepfıstığı üretilmektedir. Ancak bunlar
çok az miktarda ve çok sınırlı alanlarda üretim
yapmaktadırlar (Anonim, 2007).
31
Antepfıstığı Üretiminde İşletme Başarısına Etki Eden Faktörlerin Belirlenmesi; Dağ ve Ova Köyleri
Karşılaştırması
Antepfıstığı üretiminde rekolte bazı yıllar
yüksek,
bazı
yıllar
düşük
olarak
gerçekleşmektedir. Bu istikrarsızlıklar dünyada
ilk sıralarda yer alan ülkelerde, ülkemiz kadar
fazla değildir. Ülkemizdeki antepfıstığı üretim
ve verim değerlerinin düşük olması bu ürünün
üretiminde bazı problemlerin olduğu anlamına
gelmektedir. Bu açıdan başarılı işletmelerin
başarısını etkileyen faktörleri belirlemek, buna
göre ulusal veya bölgesel tarım politikasına yön
vermek önem arz etmektedir.
Tarım işletmelerinde başarı derecesi
hakkında fikir sahibi olabilmek için faaliyet
sonuçlarının ekonomik analizini yapmak
zorunludur. Bir işletmenin başarılı yada
başarısız oluşu, o işletmeden sağlanan sonucun
standart
ölçülerle
karşılaştırılması
ile
anlaşılabilir. Ekonomik analizlerle, gerçekte, bu
gibi
karşılaştırmalara
elverişli
veriler
sağlanmaktadır (Karagölge, 2001).
Tarım işletmelerinde başarı, işletmenin
faaliyet sonuçları neticesinde elde ettiği gelirle
ilgilidir. Yıllık faaliyet sonuçlarında belirli bir
kritere göre (arazinin birimine veya hayvan
başına vb.) işletmenin elde ettiği gelir ne kadar
yüksek ise o işletmenin daha başarılı olduğu
söylenir. İşletmeden elde edilen gelir, işletmeyi
yöneten işletmeci tarafından alınan kararların
tutarlılığına bağlıdır. Aynı bölgede benzer
şartlara sahip (arazinin verim kabiliyeti, arazi
büyüklüğü, işletmenin sermaye yapısı vb),
farklı tarım işletmeleri arasında faaliyet
sonuçları açısından farklılıklar olabilmektedir.
İşletmeci tarafından alınan kararlar ne kadar
tutarlı ise, işletme de o ölçüde gelir elde
etmekte ve işletmenin başarısı artmaktadır. Bu
nedenledir ki işletmenin başarısı aynı zamanda
işletmecinin başarısı sayılmaktadır.
Tarım sektörü riskli bir faaliyet koludur.
Hem ekonomik hem de doğal risklere sahiptir.
Bu nedenle, tarımsal faaliyet gerçekleştirilirken
bazı şartlar işletmecinin kontrolü dışında
gelişir. Buna işletmecinin müdahalesi ya hiç
olmamakta ya da çok sınırlı olmaktadır. Ancak,
karar alma sürecinde işletmeci tarafından
verilen kararlar ve alınan tedbirler ile üretim
faaliyetini olumsuz etkileyebilecek olan bu
risklerin kısmen önüne geçilebilmektedir.
Bu çalışmada, antepfıstığı üretiminde işletme
başarısına etki eden faktörlerin, dağ ve ova
köyleri karşılaştırması yapılarak belirlenmesi
amaçlanmıştır. Bu amaçla araştırma bölgesinde
yer alan işletmelerin sadece antepfıstığı üretim
32
alanları ve üretim miktarları göz önüne
alınmıştır.
Diğer bir deyişle işletmelerde
sadece antepfıstığı üretim faaliyetine ilişkin
rakamlar dikkate alınmıştır. İşletmelerden elde
edilen brüt karlar hesaplanarak başarı ölçütü
olarak değerlendirilmiştir.
2. Materyal ve Metot
Çalışmanın ana materyalini 2009 yılında
Gaziantep’in Karkamış ve Nizip ilçelerinde
bulunan 14 köyde çiftçilerle yapılan yüz yüze
görüşmeler neticesinde doldurulan anket
formları oluşturmaktadır. Arazi büyüklükleri ve
köy sayıları İlçe Tarım Müdürlüklerinden
alınmıştır. Elde edilen verilere göre, Karkamış
ve Nizip ilçelerinde gayeli örneklemeye göre
seçilen 14 köyde anket yapılacak işletme sayısı
basit tesadüfi örnekleme metoduna göre
aşağıdaki gibi bulunmuştur (Güneş ve Arıkan,
1988).
n=
N . 2
=
N  1D   2
4220 * 327
 124
 62,67 * 0,052 
4219 * 

327

1,96 2


124+(124*0,1)=136 anket
Bu metot vasıtasıyla birimlerin örneğe
girme şansları eşittir. Bu açıdan metot
sınırlandırılmamış örnekleme olarak da
isimlendirilir.
Örnek
istatistiklerin
hesaplanmasında her bir birimin ağırlığı eşit
olarak alınır. Bu metot nüfusun çok fazla
olmadığı yerler için uygun bir metottur. Ayrıca
örnek birimlerine ulaşmak kolay ve ucuzdur
(Çiçek ve Erkan, 1996). Araştırmada anket
uygulanacak işletme sayısının belirlenmesinde
%5 hata payı ve %95 güvenilirlik sınırları
içerisinde çalışılmıştır.
Basit tesadüfi örnekleme metodu formülü
ile bulunan 124 anket, özellikle antepfıstığı
yetiştiren işletmelerle anket yapamama ve
anketlerin bir kısmının tutarsız olması gibi
nedenlerle %10 artırılarak toplam yapılacak
anket sayısı 136 olarak belirlenmiştir. Bu 136
anket için belirtilen ilçelerde gayeli olarak 14
köy belirlenmiş ve bu köylerde anketler
yapılmıştır.
Formülde,
n = Anket yapılacak işletme sayısı,
N= Popülasyondaki işletme sayısı,
A.AKSOY, M.KÜLEKÇİ, E.AKSOY
σ2= Popülasyonu oluşturan işletmelerin sahip
oldukları antepfıstığı yetiştirilen arazinin
büyüklüğüne göre varyansı,
D = (d2/ z2) değeri,
d = Örnek ortalamasından müsaade edilen hata
miktarı,
z = Hata oranına göre Standart Normal Dağılım
tablosundaki z değerini göstermektedir.
124 adet anketten elde edilen ham veriler
basit hesaplamaları yapmak için LİMDEP
istatistik programına aktarılmış ve sonuçlar
“crosstable” yöntemiyle tablolar halinde
verilmiştir (Greene, 2008). Üç denklemden
oluşan antepfıstığı brüt kar modelinin
tahmininde ise En Küçük Kareler Metodu
kullanılmıştır. Model SHAZAM ekonometri
bilgisayar programında tahmin edilmiştir
(White, 1997; Yavuz, 2001).
Antepfıstığı sektörü ova ve dağ köyleri
üretici
gelirine
etki
eden
faktörlerin
belirlenmesinde bağımlı değişken olarak brüt
kar alınmıştır. Brüt kar işletmelerin başarılı ya
da başarısız oluşlarını belirleyen en iyi
kriterlerden biridir. Bu açıdan bağımlı değişken
olarak alınmıştır. Bağımsız değişken olarak ise
işletmelerin dağ yada ova köylerinde olması,
üreticilerin yaşı, işletmenin en yakın il yada ilçe
merkezine uzaklığı, aile reisinin eğitim durumu,
işletmenin sahip olduğu meyve veren
antepfıstığı ağaç sayısı, yıl içerisinde
antepfıstığı yetiştiriciliği konusunda bilgi alınan
kaynaklarından yararlanma durumu ve tarımsal
kredi kullanım durumu alınmıştır.
Çalışmanın yapıldığı Gaziantep’in Nizip
ve Karkamış ilçeleri Türkiye antepfıstığı
üretiminin %20.1’ini elinde bulunduran ve
özellikle Nizip piyasa fiyatının oluşmasında
önemli bir paya sahiptir (Anonim, 2009).Bu
özelliğinden dolayı çalışmanın Nizip ve
Karkamış
ilçelerinde
yapılması
uygun
bulunmuştur. Çalışma materyali 2008 yılı
üretim dönemine ait bilgileri kapsamaktadır.
Antepfıstığı sektörü brüt kar modeli:
BKk = ƒ ( KONk, YASk, UZAk, EGTk, MASk,
BASk, KREk )
Burada;
BKk : Brüt kar (TL/işletme)
KONk: İşletmenin konumu (Ova=1, Dağ=0)
YASk : İşletmecinin yaşı (yıl)
UZAk : İşletmenin il yada ilçe merkezine
uzaklığı (km)
EGTk : İşletmecinin eğitim gördüğü süre (yıl)
MASk : Meyve veren ağaç sayısı (adet)
BASk :Yıl içerisinde yetiştiricilik konusunda
yararlanılan kaynaklar (Tarım ilçe müdürlüğü,
Üniversite, Fıstık araştırma vb.) müracaat sayısı
KREk : Tarımsal kredi kullanım durumu
(kullanan:1, kullanmayan:0)
k
: Toplam, Ova Köyleri, Dağ Köyleri (k=1,2,3)
3. Araştırma Bulguları
Antepfıstığı bölge çiftçisinin en önemli
geçim kaynaklarından birisidir. Antepfıstığı
diğer birçok ağaç türünün ekonomik olarak
yetişmediği eğimi fazla olan kıraç arazilerde
yetişebilmektedir. Bu özelliğinden dolayı dağ
köylerinde yaşayan çiftçilerin arazilerinin
tamamına yakınında antepfıstığı yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Antepfıstığı bakımının kolay
olması ve kuru tarımda diğer alternatiflerine
göre gelirinin fazla olmasından dolayı ova
köylerinde de arazilerin önemli kısmında
antepfıstığı yetiştiriciliği yapılmaktadır. Anket
sonuçlarına bakıldığında girdi kullanım
düzeyinin ova köylerinde daha yüksek olduğu
görülmektedir. Dağ köylerinde dekara ilaç ve
gübre masrafı 14 TL iken, ova köylerinde bu
gider 31 TL’dir. Yine ova köylerinde sermaye
yoğun üretim yapılırken dağ köylerinde emek
yoğun üretim yapılmaktadır. Dağ köylerinde
antepfıstığı bahçeleri daha çok atlarla sürüm
yapılırken ova köylerinde traktörle sürüm
yapılmaktadır. Yıldan yıla verimde önemli
dalgalanmalar
olmakla
birlikte
anket
çalışmasının yapıldığı yılda ova köylerinde
antepfıstığı verimi 43.2 kg/da iken, dağ
köylerinde 25.7 kg/da ve genel ortalama ise
34.4 kg/da olarak hesaplanmıştır. 1993 yılında
yapılan bir çalışmada 1977-1992 yıllarını
kapsayan 16 yıllık dönemde ortalama
antepfıstığı veriminin 3.46 kg/da ile 58.19
kg/da
arasında
değiştiği,
verimdeki
dalgalanmaya neden olan en önemli faktörün
ise üretimde görülen periyodisite olduğu ifade
edilmiştir (Kızılaslan, 1993). 2002 yılında
yapılmış bir çalışmada Antepfıstığı veriminde
Türkiye ortalamasının 17.8 kg/da olduğu tespit
edilmiştir (Aksoy, 2002).
Araştırma
bölgesinde
işletmelerdeki
ortalama brüt kar 6.059 tl/işletme olarak tespit
edilmiştir (Çizelge 1). Eğitim görülen süreye
33
Antepfıstığı Üretiminde İşletme Başarısına Etki Eden Faktörlerin Belirlenmesi; Dağ ve Ova Köyleri
Karşılaştırması
bakıldığında anket uygulanan üreticilerin
ortalama eğitim süresinin 6 yıl olduğu
görülmektedir. Bu da üreticilerin büyük
kısmının
ilkokul
mezunu
olduğunu
göstermektedir. Antepfıstığı yetiştiricilerinin
ortalama işletme büyüklüğü 62,8 da’dır. Dağ
köylerinde üreticilerin %22,9’ü değişik
kaynaklardan
kredi
kullanmaktadırlar.
Üreticiler yetiştiricilik konusundaki bilgi ve
becerilerini artırmak için yıl içerisinde ortalama
4 defa Tarım İl Müdürlüğü, özel ziraat
mühendisleri, Fıstık Araştırma Enstitüsü vb.
kaynaklara başvurmaktadırlar.
Çizelge 1. Araştırma bölgesinin sosyo-ekonomik yapısını ve modelin değişkenlerini tanımlayıcı istatistik rakamları
Değişkenler
Ortalama
Standart sapma
Min.
Maks.
Brüt Kar (TL)
17577,6
6059.0
3725.4
1787.5
İşletmenin konumu (0: dağ 1: ova)
0.47
0.6
0.0
1.0
İşletmecinin yaşı (yıl)
48.8
8.8
29.0
70.0
İşletmenin il yada ilçe merkezine uzaklığı (km)
23.8
8.0
5.0
45.0
İşletmecinin eğitim gördüğü süre (yıl)
6.2
2.4
5.0
15.0
956.2
835.3
60.0
6000.0
Yıl içerisinde yetiştiricilik konusunda bilgi kaynaklarına
başvuru sayısı (adet)
2.6
0.9
0.0
6.0
Tarımsal
kredi
kullanmayan:0)
0.2
0.4
0.0
1.0
Meyve veren ağaç sayısı (adet)
kullanım
durumu
(kullanan:1,
Ailedeki fert sayısı (adet)
4.2
1.8
1.0
8.2
Antep fıstığı dikili alan (da)
62.8
66.4
5.0
500.0
3.1. Antepfıstığı Yetiştiriciliği Yapan
İşletmelerin
Başarısına
Etki
Eden
Faktörlere Ait Model Tahmin Sonuçları
Antepfıstığı brüt kar modeli 0.712’lik bir
R² değeri ile açıklanmaktadır (Çizelge 2).
Yani modelde yer alan bağımsız değişkenler
bağımlı
değişkeni
%71
oranında
açıklamaktadır.
Modelde
yer
alan
parametrelerin katsayılarının işaretleri eğitim
haricinde beklenen yönde çıkmıştır. Yatay
kesit verilerinde çok rastlanan farklı varyans
(heteroskedasticity) olup olmadığı BreushPagan testi ile irdelenmiştir. Test sonucunda
%1 seviyesinde olmadığı tespit edilmiştir.
Yine model spesifikasyon testi yapılmış ve
ikinci dereceden terimlere ihtiyaç olmadığı
tespit edilmiştir.
Çizelge 2. Antepfıstığı brüt kar modeli tahmin sonuçları
Katsayı
Standart hata
T değeri
Elastikiyet
SABİT
193.040**
84.600
2.282
2.761
KON
77.273**
29.970
2.579
0.536
YAS
-0.918
1.287
-0.713
-0.641
UZA
-0.954
1.936
-0.493
-0.324
EGT
-1.083***
0.393
-2.756
- 0.539
MAS
0.231***
0.033
6.886
3.589
BAS
0.134***
0.026
5.233
2.747
KRE
-54.154***
16.79
-3.224
- 1.638
R² = 0.712
Breusch-Pagan Test = 4.366
Ramsey Reset Test = 0.368
P değeri = 0.279
P değeri = 0.546
(*)0.10 seviyesinde önemli. (**) 0.05 seviyesinde önemli. (***) 0.01 seviyesinde önemli.
34
A.AKSOY, M.KÜLEKÇİ, E.AKSOY
İşletmecinin yaşı ve işletmenin ilçe
merkezine uzaklık durumu dışındaki bütün
parametrelerin değerleri istatistiki açıdan
önemlidir. Regresyon analiz sonuçlarına göre,
işletmenin ova köyünde olması işletmenin
başarılı olmasına önemli katkı sağlamaktadır.
Ayrıca, eğitim seviyesi düşük olan, meyve
veren ağaç sayısı fazla olan, tarımsal bilgi
kaynaklarına daha fazla başvuran ve kredi
kullanmayan işletmeler kullananlara göre daha
başarılı bulunmuştur.
Eğitim seviyesi ile başarı durumu arasında
ilişkinin negatif olmasının en önemli
nedenlerinde birisi olarak, eğitimli insanların
köylerde bulunmaması, daha çok şehirlerde
istihdam edilmeleri gösterilebilir.
Çizelge 3’te ova köyleri brüt kar modeli ile
ilgili sonuçlar verilmiştir. Model 0.768’lik bir
R² değeri ile açıklanmaktadır. Katsayılara
bakıldığında işletmecinin eğitim seviyesi ve
işletmenin il yada ilçe merkezine uzaklığı
arasında ters ilişki olduğu görülmektedir. Ova
köyleri için işletmecinin yaşı, eğitim seviyesi ve
kredi kullanma durumu dışındaki bütün
parametreler
istatistiki
olarak
anlamlı
bulunmuştur. İşletmenin en yakın il veya ilçe
merkezine olan uzaklığı ve işletmecinin eğitim
seviyesi arttıkça daha başarısız oldukları
belirlenmiştir. Meyve veren ağaç sayısı fazla
olan, yıl boyunca bilgi kaynaklarına daha fazla
başvuran ve kredi kullanan işletmeler daha
başarılı olarak tespit edilmiştir.
Çizelge 3. Antepfıstığı ova köyleri brüt kar modeli tahmin sonuçları
Katsayı
Standart hata
T oranı
Elastikiyet
SABİT
165.230
99.000
1.661
2.215
YAS
1.606
1.624
0.989
1.044
UZA
-5.677*
3.096
-1.834
-1.419
EGT
-1.725
0.529
-3.263
-0.955
MAS
0.286***
0.040
7.198
3.546
BAS
0.182***
0.031
5.917
3.651
KRE
8.651
24.68
0.351
0.218
R² = 0.768
Breusch-Pagan Test = 5.293
Ramsey Reset Test = 0.267
P değeri = 0.507
P değeri = 0.768
(*)0.10 seviyesinde önemli. (**) 0.05 seviyesinde önemli. (***) 0.01 seviyesinde önemli.
Dağ köylerinde antepfıstığı üreten tarım
işletmelerinin başarısına etki eden faktörlere
ait regresyon analiz sonuçları çizelge 4’te
görülmektedir. İşletmecinin yaşı, işletmenin
en yakın il veya ilçe merkezine olan uzaklığı
ve
eğitim seviyesi
dışındaki
bütün
parametreler
istatistiki
açıdan
önemli
bulunmuştur.
Çizelge 4. Antepfıstığı dağ köyleri brüt kar modeli tahmin sonuçları
Katsayı
Standart hata
T oranı
Elastikiyet
SABİT
368.000***
114.000
3.385
5.895
YAS
-2.900
2.075
-1.398
-2.169
UZA
-1.781
2.586
-0.688
-0.773
EGT
-0.393
0.541
-0.727
-0.172
MAS
0.211***
0.062
3.440
4.015
BAS
0.139***
0.048
2.935
2.943
KRE
-80.050***
23.48
-3.409
-2.853
R² = 0.760
Breusch-Pagan Test = 6.228
Ramsey Reset Test = 1.338
P değeri = 0.398
P değeri = 0.279
(*)0.10 seviyesinde önemli. (**) 0.05 seviyesinde önemli. (***) 0.01 seviyesinde önemli.
35
Antepfıstığı Üretiminde İşletme Başarısına Etki Eden Faktörlerin Belirlenmesi; Dağ ve Ova Köyleri
Karşılaştırması
Dağ köylerinde işletme başarısına etki eden tüm
faktörlerin katsayı işaretleri beklenen yönde
çıkmıştır. Analiz sonuçlarına göre, işletmecinin
yaşı, işletmenin en yakın il veya ilçe merkezine
olan uzaklığı, eğitim seviyesi ve tarımsal kredi
kullanımı
arttıkça
işletmenin
başarısı
azalmaktadır. Diğer yandan işletmecinin meyve
veren ağaç sayısının ve yıl içerisinde tarımsal
bilgi kaynaklarına başvurma sayısının artması
işletmenin başarısını artırmaktadır.
4. Tartışma
Çalışmanın yapıldığı bölgede genç nüfus
Türkiye ortalamasının oldukça altındadır. Bu da
bölgede yaşayan nüfusun daha yaşlı olduğunu,
gençlerin
ise
köylerde
olmadığını
göstermektedir. Dağ köylerindeki üreticilerin
antepfıstığı yetiştiriciliğinden başka alternatif
üretim alanları azdır. Bu nedenle arazilerinin
tamamına yakınında antepfıstığı yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Oysa ova köylerindeki üreticiler
arazilerinde antepfıstığının yanı sıra arpa,
buğday, mercimek ve nohut gibi bitkisel
ürünleri de üretmektedirler. Ova köylerinde
girdi kullanım düzeyi daha fazladır. Bunun
sonucu olarak ta verim daha yüksektir.
Regresyon analiz sonuçları incelendiğinde,
başarı durumunun (brüt karın) artmasında
işletmenin ova köylerinde olması dağ köylerine
göre daha önemli etkiye sahiptir. Üreticilerin
yaşı ova köylerinde işletmenin brüt karında
pozitif etkiye sahipken dağ köylerinde ise
negatif etkiye sahiptir. Ova köylerinde üretimde
makina kullanımı oldukça fazla iken dağ
köylerinde daha çok bedenen çalışılmaktadırlar.
Antepfıstığı yetiştiriciliği oldukça zahmetli ve
yorucudur. Ova köylerindeki yaşlı çiftçiler alet
makina kullanarak üretim işini kendi başlarına
gerçekleştirdikleri halde dağ köylerindeki yaşlı
çiftçiler bakım, hasat işlerinde sıkıntı
çekmektedirler. Dağ köylerindeki yaşlı çiftçiler
kendi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde üretim
yaparken ova köylerindeki çiftçiler piyasa için
üretim yapmaktadırlar. Buda ova köylerindeki
yaşlı üreticilerin brüt karlarını olumlu
etkilemektedir.
Tarımsal kredi kullanımı ova köylerinde
brüt karı pozitif yönde etkilerken dağ
köylerinde negatif yönde etkilemektedir. Dağ
köylerindeki üreticilerin bir çoğu alınan krediyi
nakite çevirip amaç dışı kullanmaktadırlar.
36
Aynı bölgede yapılan bir çalışmada ova
köylerindeki üreticilerin dağ köylerindeki
üreticilerden daha fazla kredi kullandıkları
tespit edilmiştir (Aksoy ve ark., 2010). Yine
aynı çalışmada, dağ köylerindeki üreticilerin
daha çok gübre, tohumluk gibi ayni kredi
alırken ova köyleri ekipman ve traktör
şeklinde ve daha büyük kredi aldıkları
tespit edilmiştir.
Üç modelde de tarımsal bilgi
kaynaklarına başvuru sayısının artması
işletmenin brüt karını pozitif yönde
etkilemektedir. Antepfıstığı brüt karın
artırmak için üreticilerin bilgi ve
becerilerini artırmak gerekmektedir. Bu
amaçla üreticilerin Tarım il ve ilçe
müdürlükleri,
antepfıstığı
araştırma
enstitüsü ve piyasada serbest çalışan ziraat
mühendisleriyle
ilişkilerinin
güçlendirilmesi
işletmelerin
gelirini
arttırmada önemli katkı sağlayacaktır.
Günümüzde
yayım
hizmetlerinin
özelleşmeye başlamış olması da çiftçilerle
olan ilişkilerin güçlenmesine ve hizmetlerin
daha kaliteli ve etkin şekilde alınmasına
katkı sağlayacaktır.
Ova köylerinde verim dağ köylerindekine
göre oldukça fazla olmasına rağmen üretimin
başka alternatifi olmayan dağ köylerinde
yoğunlaşmanın sağlanması arazilerin daha
verimli kullanılması açısından son derece önem
arz etmektedir. Dünya nüfusunun sürekli
artması ve buna karşın arazilerin sınırlı olması
her geçen gün arazilerin daha rasyonel
kullanımınım ön plana çıkmasına neden
olmaktadır. Antepfıstığı yetiştiriciliğinde yeni
tesis edilen bahçeden ürün alıncaya kadar çok
uzun yıllar geçmesi gerekmektedir. Buda
maliyetlerin artmasına neden olmaktadır.
İşletmelere ait brüt karı artırmak için yeni bahçe
tesislerinde kısa süre içerisinde verim çağına
gelebilecek çeşitlerle çalışmak önem arz
etmektedir. Analiz sonuçlarında, meyve veren
ağaç sayısı ile brüt kar arasında pozitif ve
önemli ilişki de bunu desteklemektedir.
Çalışma alanı olarak üretim miktarı
bakımından önemli bir potansiyele sahip olan
rağmen Nizip ve Karkamış ilçeleri seçilmiştir.
Çalışma
alanı
Gaziantep,
Şanlıurfa,
A.AKSOY, M.KÜLEKÇİ, E.AKSOY
Kahramanmaraş ve Siirt illerini alacak
şekilde daha geniş alanda farklı değişkenler
modele katılarak yapılabilirse daha farklı bir
bakış açısı sağlanabilir.
Kaynaklar
Aksoy, A. 2002. Türkiye Antepfıstığı Sektörünün
Ekonomik Bir Analizi. Atatürk Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü (Yüksek Lisans Tezi). Erzurum.
Aksoy, A, Işık, H. B. Külekçi, M. 2008. Outlook on
Turkish Pistachio Sector. Atatürk Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi. 39(1) 137-144. ISSN 1300-9036
Aksoy, A, Işık, H. B., İkikat Tümer, E. 2010. Antep Fıstığı
işletmelerinde Tarımsal Kredi Kullanımına Etki Eden
Faktörlerin Analizi. IX Tarım Ekonomisi Kongresi
22-24 Eylül. Şanlıurfa.
Anonim. 2007. Tarımsal Yapı Üretim. Fiyat. Değer.
Türkiye İstatistik Kurumu. Yayın No: 3202. ISSN:
1300-963X. Ankara.
Anonim. 2009. Türkiye İstatistik Kurumu Web Sitesi .
http://www.turkstat.gov.tr (18.09.2009)
Çiçek, A. ve Erkan, O. 1996. Tarım Ekonomisinde
Araştırma ve Örnekleme Metotları. Gaziosmanpaşa
Universitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. Yayın No:
12. Ders Kitapları Serisi No: 6. Tokat.
Güneş, T. ve Arıkan, R. 1988. Tarım Ekonomisi İstatistiği.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:
1049. Ders Kitapları No: 305. Ankara.
Greene, W. H. 2008. Econometric Analysis. Sixth Edition.
Pearson Prentice Hall Upper Saddle River. New
Jersey. 07458.
Karagölge, 2001. Tarımsal
İşletmecilik; Tarım
İşletmelerinin Analiz ve Planlanması. Atatürk
Üniversitesi Yayınları No: 827. Ziraat Fakültesi
Yayınları No: 326. Ders Kitapları Serisi No:74.
Erzurum.
Kızılarslan, H, 1993. Gaziantep İlinde Antepfıstığı Dikim
Alanı. Verim ve Net Kar da Görülen Değişmeler.
Güneydoğubirlik Dergisi, 7, 13-15
White, Kenneth. J, 1997. SHAZAM The Econometrics
Computer Program. Version 8.0. Users’s Reference
Manuel. Irwin/McGraw-Hill.
Yavuz, F, 2001. Ekonometri; teori ve Uygulama. ders
Notları. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın
No: 185. Erzurum.
.
37
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 39-43
Ankara Ekolojik Koşullarında Japon Nanesi (Mentha arvensis L.) Bitkisinde
Uçucu Yağ ve Bileşenlerinin Ontogenetik Varyabilitesinin Belirlenmesi
Yusuf Arslan
Duran Katar
İlhan Subaşı
Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü- ANKARA
Özet: Bu çalışma 2009 yılında Ankara ekolojik koşullarında Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü
kampüsü içerisindeki deneme tarlasında yürütülmüştür. Araştırma da üç farklı biçim zamanının (çiçeklenme
öncesi, çiçeklenme başlangıcı ve % 40–60 çiçeklenme) Japon nanesi (Mentha arvensis L.) uçucu yağ oranı
ve bileşenleri üzerine olan etkisi incelenmiştir. Uçucu yağ oranı % 0.80–1.77 arasında değişirken, kuru
herba/yaş herba oranı % 22.67–38.67 arasında değişmiştir. Uçucu yağın en önemli bileşeni L-mentol olup
biçim zamanlarına göre % 44,27–47,90 arasında değişmiştir. Çalışmada, uçucu yağ, uçucu yağ bileşeni ve
kuru herba/yaş herba oranının bitkinin farklı gelişim dönemlerinde hasat edilmesinden etkilendiği
görülmüştür. En yüksek uçucu yağ oranı, en yüksek L-mentol oranı ve en yüksek kuru herba/yaş herba oranı
% 40–60 çiçeklenme döneminde yapılan hasattan alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Japon Nanesi, Mentha arvensis L., Uçucu Yağ, Uçucu Yağ Bileşenleri, Mentol
Determination of Ontogenetic Variability Of Essential oil Content and
Components in Menthol Mint (Mentha arvensis L.) in Ankara Ecological
Conditions
Abstract: This research was carried out to determine on ontogenetic variability of essential oil content and
components in Menthol Mint (Mentha arvensis L.) in Ankara ecological conditions. The experiment was set
up in Randomized Block Design in 2009. In this research, essential oil content, components and dry herb/
fresh herb in menthol mint (Mentha arvensis L.) were determined at the pre-flowering, initial flowering and
at 40–60 % flowering stages. The essential oil content varied from 0,80–1,77. The dry / fresh herb ratio
varied from 22,67–38,67 %. L-menthol of major component of essential oil varied from 44,27–47,90 %. In
this research, essential oil content, essential oil component and dry herb / fresh herb ratio were affected by
harvesting at different developmental stages. The highest essential oil content, L-menthol and dry herb/ fresh
herb ratio were determined at 40-60 % flowering stage.
Key Words: Menthol Mint, Mentha arvensis L., Essential Oil, Essential Oil Components, Menthol
1. Giriş
Lamiaceae familyasına ait Mentha cinsinin
dünyanın her tarafına yayılmış olan 18 tür, 11
türler arası hibrit tür ve bunlara ait pek çok
alttür ve varyete bulunmaktadır (Tucker ve
Nazcı 2007). Ülkemizde ise 7 farklı Mentha
türü tespit edilmiştir (Baytop 1999). Çok farklı
morfolojik yapıya sahip tiplerinin bulunması ve
doğal
melezlenebilmesi
nedeniyle
kemovaryabilitesi yüksek bir taksondur (Ceylan
1983). Ekolojik koşullardan da oldukça
etkilendiği bilinen Mentha taksonlarının ıslah
edilmiş tohumları ile ilgili sitotaksonomik ve
kemotaksonomik çalışmalar mevcuttur (Morton
1977). Mentha cinsinin sistematiği form
zenginliğinden dolayı tamamlanamamıştır.
Doğal taxonları içermeyen, kültür formları
üzerinden, menton içerenler ve karvon içerenler
olarak genel tasnifler yapılmıştır (Ceylan 1983).
Japon nanesi (Mentha arvensis L.),
Brezilya ve Arjantin’in yanı sıra Japonya da
uçucu yağ üretimi (özellikle mentol) amaçlı
tarımı yapılan bir bitkidir. Uçucu yağının % 8085’i mentolden oluşmaktadır. Mentol, ilaç
sanayisinin yanı sıra gıdalara aroma
kazandırmada ve kozmetik sanayisinde de
kullanımı
giderek
artan
önemli
bir
hammaddedir (Hornok 1990, Froogi and
Sharma 1988). Mentolün sanayide kullanımının
giderek artmasına paralel olarak mentolün en
önemli kaynağı olan Mentha arvensis L.
bitkisinin tarımı da önem kazanmıştır.
Japon nanesi (Mentha arvensis L.),
tropikal ve subtropikal iklime sahip bölgelerde
mentol üretimi için ticari olarak tarımı yapılan
bir bitkidir (Singh et al. 2005, Froogi and
Sharma 1988). Mentha arvensis L.' den yılda
bir-iki biçim alınabilmekte olup, toplam yaş
39
Ankara Ekolojik Koşullarında Japon Nanesi (Mentha arvensis L.) Bitkisinde Uçucu Yağ ve Bileşenlerinin
Ontogenetik Varyabilitesinin Belirlenmesi
herba verimleri 1250–1500 kg/da, uçucu yağ
oranı % 1,28–2,0 ve uçucu yağ verimi ise 5–6
kg/da olmaktadır (Morton 1977). Farklı
lokasyonlarda denemeye alınan M. arvensis L.
ve M. piperita L. genotiplerinin uçucu yağ
içeriği ve veriminin genotip ve çevreden önemli
derecede etkilendiği, sırasıyla, uçucu yağ
oranının % 0,44 ve % 1,54, uçucu yağ
veriminin ise 0,68 ve 3,06 l/da arasında
değiştiği bildirilmiştir (Hadipoentyanti 1990).
Farklı M. arvensis genotiplerinde yaş herba
veriminin 946–3750 kg/da, uçucu yağ oranının
% 0,42–0,68 (kuruda % 1,68–2,72), iki hasatta
elde edilen toplam uçucu yağ veriminin 4,3–
16,9 kg/da arasında değiştiği, bu uçucu yağın %
75,9–79,3 oranında mentol içerdiği, bütün
karakterler
çevre
değişikliklerinden
etkilenirken, yağ kalitesinin bunların dışında
kaldığı belirtilmektedir (Sharma et al. 1992).
Tıbbi bitkilerin tarımında maksimum
düzeyde etkili madde oranına ve en uygun
bileşene sahip ürünün üretilmesinde bitkinin
hangi gelişim döneminde hasat edileceği büyük
bir öneme sahiptir. Bu açıdan en uygun hasat
dönemi ise bitkinin tarımının yapıldığı bölgenin
iklim koşullarına bağlı olarak değişiklik
göstermektedir (Özgüven ve Tansı 1998). Bu
nedenle değişik bölgelerde tarımı yapılacak
olan tıbbi bitkiler için, çevrelere bağlı olarak en
uygun hasat zamanının, yapılacak olan
çalışmalarla
belirlenmesine
ihtiyaç
bulunmaktadır.
Bu araştırmanın amacı, Ankara ekolojik
koşullarında Mentha arvensis L. bitkisinin
ontogenetik variabilitesini belirleyerek uçucu
yağ ve bileşenleri açısında en uygun hasat
zamanının belirlenmesidir.
2. Materyal ve Metot
Bu araştırmada materyal olarak KÜTAŞ
A.Ş.’den 2008 yılında temin edilen ve Gazi
Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji
Bölümünde teşhis ettirilmiş olan Japon nanesi
(Mentha arvensis L.) kullanılmıştır.
Bu çalışma 2009 yılında Ankara ekolojik
koşullarında Tarla Bitkileri Merkez Araştırma
Enstitüsü kampüsü içerisindeki deneme
tarlasında yürütülmüştür. Deneme Tesadüf
Blokları Deneme desenine göre üç tekerrürlü
olarak kurulmuştur. Parsel boyutları 4 m x 1,6
m = 6,4 m2 olarak alınmıştır. Parsellere sıra
arası 40 cm ve sıra üzeri 20 cm olacak şekilde
viollerde köklendirilmiş olan fideler Haziran
40
ayında dikilmiştir (Ceylan 1983, Özgüven ve
Kırıcı 1999). Deneme, her blokta 3 parsel
olmak üzere toplam 9 parselden oluşmuştur.
Toplam deneme alanımız 58,6 m2’dir.
Araştırmada blokların ilk ve son parsellerinde
birer sıra ve parsellerin her iki ucundan ikişer
bitki kenar tesiri için atılmıştır. Hasad;
bloklarda bulunan her bir parsel farklı
zamanlarda olmak üzere 3 farklı gelişim
(çiçeklenme öncesi, çiçeklenme başlangıcı ve %
40–60 çiçeklenme) döneminde 14.08.2009,
27.08.2009 ve 25.09.2009 tarihlerinde toprak
yüzeyinden 4–5 cm yükseklikten yapılmıştır.
Her parselden alınan 500 g ’lık iki
örnekten birincisinde yaprak- sap ayrımı
yapılmış diğeri ise yeşil herba olarak kurutma
dolabında 35 °C’de, 3 gün süre ile bekletilerek
kurutulmuştur. Kurutma dolabından çıkarılan
drog yaprağın 100 gr’ında uçucu yağ oranları 3
saat süreyle su distilasyonu yöntemiyle
belirlenmiştir.
Su distilasyonu yöntemiyle elde edilen
uçucu yağların bileşenleri Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü
Laboratuarlarında Gaz Kromotografisi (GC) ile
belirlenmiştir. Gaz Kromotografisi (GC)
analizleri HP-5 MS kapiler kolon (30 m x 0.25
µm) ve HP 5973 mass selektif dedektore sahip
Hewlett Packard 6890 N model GC-FID ve
GC-MS
(Gaz
Kromatografisi-Kütle
Spektrometresi) cihazı ile gerçekleştirilmiştir.
GC-MS tespitinde, 70 eV iyonizasyon enerjiye
sahip
elektron
iyonizasyon
sistemi
kullanılmıştır. Taşıyıcı gaz olarak helyumdan
yararlanılmış ve akış oranı 1 mL/dk olarak
düzenlenmiştir. Enjektör sıcaklığı 220 oC’ye
MS transfer sıcaklığı ise 290 oC’ye
ayarlanmıştır. Kolon sıcaklığı ilk 3 dk için 50
o
C’ye, ardından 3 oC/dk’lık artışlarla 150 oC’ye
artırılarak ve bu sıcaklıkta 10 dk tutulduktan
sonra 250 oC/dk’ya yükseltilmiştir. Splitless
yöntemde 1.0 µL seyreltilmiş örnekler (1/100
aceton, v/v) otomatik olarak enjekte edilmiştir.
Uçucu yağlardaki bileşenlerin karakterizasyonu
elektronik kütüphaneler (Flavor2.L, Wiley7n.1
and NIST98.L) kullanılarak yapılmıştır.
Araştırma sonunda elde edilen veriler
Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre
varyans analizine tabi tutulmuştur. Uygulamalar
arasındaki farklılıkların önem düzeylerini
belirleyebilmek amacıyla Duncan Testi
kullanılmıştır (Düzgünes ve ark. 1987). Tüm
Y.ARSLAN, D.KATAR, İ.SUBAŞI
istatistikî hesaplamalar bilgisayarda MSTAT-C
paket programı kullanılarak yapılmıştır.
3. Bulgular
3.1. Kuru Herba/Yaş Herba Oranı
Japon
nanesinde
farklı
gelişim
dönemlerinde yapılan hasadın kuru herba/yaş
herba oranı üzerine olan etkisi % 1 düzeyinde
önemli bulunmuştur (Çizelge 1). Çalışmamızda,
farklı gelişim dönemlerinde hasat edilen Japon
nanesinde (Mentha arvensis L.) kuru herba/ yaş
herba oranına ait elde edilen ortalama değerler
ve gruplandırılması Çizelge 2’de görülmektedir.
Çizelge 2’de görüldüğü gibi kuru herba/yaş
herba oranı
% 22,67–38,67 arasında
değişmiştir. Uygulamalar arasındaki farklılıklar
bakımından kuru herba/yaş herba oranı
değerleri 2 farklı grup oluşturmuştur. En yüksek
kuru herba/yaş herba oranı % 38,67 ile % 40–
60 çiçeklenme döneminde yapılan hasattan
alınmıştır. En düşük kuru herba/ yaş herba oranı
da % 22,67 ile çiçeklenme öncesi yapılan
hasattan alınmıştır.
Çizelge 1. Farklı hasad zamanlarının Japon nanesi (Mentha arvensis L.) uçucu yağ oranı ve kuru herba/yaş herba oranı
üzerine olan etkisine ait varyans analizi
Kareler ortalaması
Varyasyon kaynakları
Serbestlik derecesi
Kuru herba/Yaş herba oranı
Uçucu yağ oranı
(%)
Tekerrürler
2
0,000
0,040
Biçim Zamanı
2
0,019**
0,763**
Hata
4
0,001
0,008
Genel
8
0,010
0,210
(*) %5 düzeyinde önemli, (**) %1 düzeyinde önemli
Çizelge 2. Farklı hasad zamanlarının Japon nanesi (Mentha arvensis L.) uçucu yağ oranı ve kuru herba/yaş herba oranına
ait ortalama değerler
Biçim Zamanı
Kuru herba/Yaş herba oranı
Çiçeklenme Öncesi
Çiçeklenme Başlangıcı
% 40–60 çiçeklenme
0,227b
0,317a
0,387a
Uçucu yağ oranı
(%)
0,800c
1,033b
1,767a
EGF (% 5)
VK %
0,072
8,74
0,203
7,61
Aynı sütun içerisinde farklı harfle gösterilen ortalamalar Duncan testine göre p≤ 0.01 hata sınırları içerisinde istatistik olarak birbirinden
farklıdır.
3.2. Uçucu yağ oranı (%)
Araştırmada farklı gelişim dönemlerinde
hasat edilen Japon nanesine (Mentha arvensis
L.) ait uçucu yağ oranları (%) ortalama
değerleri Çizelge 2’de verilmiştir. Farklı
gelişim dönemlerinde yapılan hasadın Japon
nanesinde uçucu yağ oranı üzerine olan etkisi
istatistikî olarak % 1 düzeyinde önemli
bulunmuştur (Çizelge 1). Çizelge 2’de
görüldüğü gibi uçucu yağ oranları % 0,80 -1,77
arasında değişmekte olup, uygulamalar
arasındaki farklılıklar bakımından uçucu yağ
oranı değerleri 3 farklı grup oluşturmuştur. En
yüksek uçucu yağ oranı % 1,77 ile % 40–60
çiçeklenme döneminde yapılan hasattan
alınırken, en düşük uçucu yağ oranı da % 0,80
ile çiçeklenme öncesi yapılan hasattan
alınmıştır. Çiçeklenme öncesi dönemde % 0,80
olan uçucu yağ oranı çiçeklenme başlangıcında
% 1,03’e ve % 40-60 çiçeklenme döneminde ise
% 1,77’e çıktığı tespit edilmiştir. Elde edilen bu
veriler dikkate alındığında Japon nanesi için
bölgemizde uçucu yağ oranının en yüksek
olduğu % 40–60 çiçeklenme dönemi hasat için
uygun bir zaman olarak kabul edilebilir.
3.3. Uçucu Yağ Bileşenleri
Araştırmada farklı gelişim dönemlerinde
hasat edilen Japon nanesinin (Mentha arvensis
L.) uçucu yağ bileşenlerine ait oranlar Çizelge
41
Ankara Ekolojik Koşullarında Japon Nanesi (Mentha arvensis L.) Bitkisinde Uçucu Yağ ve Bileşenlerinin
Ontogenetik Varyabilitesinin Belirlenmesi
3’de verilmiştir. Farklı gelişim dönemlerinde
yapılan hasadın Japon nanesinin (Mentha
arvensis L.) uçucu yağ bileşenlerinin yüzde
değerleri üzerine etkisinin olduğu görülmüştür.
Çizelge 3’de görüldüğü gibi Japon nanesinin
(Mentha arvensis L.) uçucu yağının ana bileşeni
olan L-mentol’ün yüzde değeri % 44,27–47,90
arasında değişmiştir. En yüksek L-mentol oranı
% 40–60 çiçeklenme döneminde, en düşük L
mentol oranı ise çiçeklenme başlangıcında
olduğu
görülmektedir.
L-mentol
oranı
çiçeklenme öncesi yapılan hasatta % 45,58 iken
çiçeklenme başlangıcında % 44,27’e düşmüş ve
% 40-60 çiçeklenme döneminde ise tekrar %
47,90’a çıktığı belirlenmiştir. Menthone oranı
ise çiçeklenme öncesi dönemde % 3,69 iken
çiçeklenme başlangıcında % 15,76’a çıkmış ve
% 40-60 çiçeklenme döneminde % 12,49’a
düştüğü tespit edilmiştir. Ayrıca menthyl
acetate oranı çiçeklenme öncesinde % 23,85
iken çiçeklenme başlangıcında % 12,57’e ve %
40-60 çiçeklenme döneminde ise % 9,49’a
indiği görülmüştür.
Çizelge.3. Japon nanesinde (Mentha arvensis L.) farklı gelişim dönemlerindeki yapılan hasadın uçucu yağ bileşenleri
üzerine etkisi
Çiçeklenme
Çiçeklenme
% 40–60 çiçeklenme
Öncesi (%)
Başlangıcı (%)
(%)
Bileşenler
alpha-Pinene
0,52
0,485
0,485
sabinene
0,445
0,36
0,415
beta-pinene
0,84
0,68
0,77
limonene
1,575
1,705
1,45
Eucalyptol
4,405
3,01
4,565
gamma-Terpinene
3,03
2,615
4,295
menthone
3,69
15,76
12,49
menthofuran
3,285
6,325
3,89
neo-mentol
5,405
5,565
5,845
L-mentol
isomentol
d-piperitone
menthomenthene
menthyl acetate
Carvacrol
beta-Caryophyllene
germacrene-D
ledene
45,575
1,42
0,44
2,44
23,845
0,77
1,12
1,185
0,57
4.Tartışma
Ankara ekolojik koşullarında yürütmüş
olduğumuz çalışmamızda Japon nanesinin
(Mentha arvensis L.) uçucu yağ oranı bitkinin
farklı gelişim zamanlarında yapılan hasat
zamanlarından etkilendiği ve % 0,80 -1,77
arasında değiştiği görülmüştür. Nane bitkisinin
farklı gelişim döneminde yapılan hasatlar uçucu
yağ oranının değişiminde etkili bir faktör olarak
dikkat çekmektedir (Marotti and at.al., 1993,
Soonthorn and at.al., 1986 ). Değerlerimiz
Garlet and at.al. (2007)’nin farklı nane türleri
ile yürüttükleri çalışmalara dayanarak bildirmiş
oldukları % 0,79–1,07 uçucu yağ oranı
değerinden
bir
miktar
daha
yüksek
görülmektedir.
Diğer
taraftan
Ceylan
42
44,265
1,04
0,485
1,345
12,57
0,655
1,005
1,05
0,375
47,895
1,205
0,49
0,94
9,49
3,575
0,885
0,985
0,33
(1996)’nın bildirmiş olduğu % 3,01–4,05 uçucu
yağ oranı, Özel ve Özgüven (1999)’nin
çalışmasından bildirdiği % 3,95–6,43 oranı ve
Özgüven
ve Kırıcı (1999)’nın farklı
ekolojilerde nane türleri ile yürütmüş olduğu
çalışmadan bildirdiği % 4,75–6,29 uçucu yağ
oranları ile karşılaştırıldığında değerlerimiz
daha düşük görülmektedir. Aynı zamanda
Morton (1977)’nun bildirmiş olduğu % 1,28–2
uçucu yağ oranı bulgularımızla uyum
içerisindedir. Çalışmada elde edilen değerlerin
birçok araştırmaya
göre
daha
düşük
görülmesinin nedeni çalışmaların yürütüldüğü
ekolojik farklılıklardan kaynaklanmış olabildiği
düşünülmektedir.
Y.ARSLAN, D.KATAR, İ.SUBAŞI
Çalışmamızda Japon nanesinin (Mentha
arvensis L.) farklı gelişim dönemlerinde hasat
edilmesi ile uçucu yağ bileşenlerinin de
oranının değiştiği görülmektedir. Japon nanesi
(Mentha arvensis L.) uçucu yağının en önemli
bileşeni olan L-mentol’ün yüzde değeri %
44,27–47,90 arasında değişmiştir. Özel ve
Özgüven (2002)’nin çalışmasından bildirdiği %
22,55–38,89 L-mentol oranı bulgularımızdan
daha düşük görülmektedir. Diğer taraftan
Murray and Hefendehl (1972)’ın bildirdiği %
70-75 L-mentol oranı, Ceylan (1983)’nın
bildirmiş olduğu % 72,27–82,64 L-mentol
oranı, Baytop (1983)’un bildirdiği % 80–90 Lmentol oranı, Akgün (1983)’ün bildirdiği %
60–80 L-mentol oranı ve Tanker ve Tanker
(2003)’in bildirdiği % 80 L-mentol oranına
kıyasla değerlerimiz daha düşük görülmektedir.
Uçucu yağların bileşenleri değişen çevre
koşullarından yüksek oranda etkilenmekte olup,
bulgular arasındaki farklılığın değişen çevre
koşullarından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Kuru herba/yaş herba değerlerine ilişkin
daha önceden yapılmış benzer çalışmalar
bulunamadığı için herhangi bir karşılaştırma
yapılamamıştır.
5. Sonuç
Ankara ekolojik koşullarında Japon nanesi
(Mentha arvensis L.)’nden en yüksek oranda
uçucu yağ ve mentol elde etmek amacıyla en
uygun hasat zamanının bitkilerin % 40–50
çiçeklenme dönemi olduğu düşünülmektedir.
Bununla birlikte konu üzerinde başka
çalışmaların da yapılmasında yarar olduğu
düşünülmektedir.
Kaynaklar
Akgün, A., 1993. Baharat Bilimi ve Teknoloji. Gıda
Teknolojisi Derneği Yayın No: 15. Sayfa: 127–131.
Ankara.
Baytop, A., 1983. Farmasötik Botanik. İstanbul Ünv.
Yayınları No: 3158. Eczacılık Fak. Yayınları No:
36, 284.
Baytop, T., 1999. Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi, s:302304, İstanbul.
Ceylan A. 1983. Tıbbi Bitkiler-II, E.Ü.Ziraat Fak.
Yayınları, s:175, İzmir.
Ceylan A. 1996. Tıbbi ve Aromatik Bitkiler.E.Ü. Tarımsal
Uygulama ve Araştırma Merkezi Yayın Bülteni 29
Farooqi, A. H. A. and Sharma, S., 1988. Effect of Growth
Retardants on Growth and Essential Oil Content in
Japanese Mint. Journal Plant Growth Regulation.
Volume 7, Number 1.
Garlet, T., Santos, O., Medeiros, S., Manfron, P., Garcia,
D., Sinchak, S., 2007. Growth And Essential Oil
Content of Mints at Different Potassium
Concentrations in The Nutrient Solution. Hortic.
Bras. Vol.25. No: 2, ISSN 0102–0536.
Hadipoentyanti, E., 1990.Yield Stability Analysis of Oil
Yield and Quality of Mentha Spp. Pemberitaan,
Penelitian Tanaman Industri, 16 (1), 18-23.
Hornok, L., 1990. Gyógynövenyek Terméesztese Es
Feldolgozasa, Mez_Gazdasagi Kiadó, Budapest,
175-183.
Marotti, M., Dellacecca, V., Piccaglia, R. and Giovanelli
E., 1993. Effect Of Harvestıng Stage On The Yıeld
And Essentıal Oıl Composıtıon Of Peppermınt
(Mentha X Pıperıta L.). ISHS Acta Horticulturae
344: International Symposium on Medicinal and
Aromatic Plants.
Morton, J.F., 1977. Major Medicinal Plants, Charles C.
Thomas-Publisher, Springfield, Illinois, ABD
(381s).
Murray, M. J. and Hefendehl, F. W., 1972. Changes in
monoterpene composition of Mentha aquatica
produced by gene substitution from M. Arvensis.
Phytochemistry Volume 11, Issue 8, Pages 24692474
Özel, A., Özgüven, M., 1999. Harran Ovası Koşullarında
Farklı Dikim Zamanlarının Bazı Nane (Mentha spp.)
Tiplerinin Verim ve Bazı Tarımsal Karakterlerine
Etkisi. Tr. J. of Agriculture and Forestry 23, Ek Sayı
4, 921-928. TÜBİTAK.
Özel, A., Özgüven, M., 2002. Effect of Different Planting
Times on Essential Oil Components of Different
Mint (Mentha spp.) Varieties. Turk J Agric For
26 (2002) 289–294. TÜBİTAK.
Özgüven, M.ve Kırıcı, S., 1999. Farklı Ekolojilerde Nane
(Mentha) Türlerinin Verim ile Uçucu Yağ Oranı ve
Bileşenlerinin Araştırılması. Tr. J. Of Agriculture
and Forestry 23, 465–472. TÜBİTAK.
Özgüven, M.ve Tansı, S., 1998. Drug Yield and Essential
Oil of Thymus vulgaris L. as in Influenced by
Ecological and Ontogenetical Variation. Tr. J. Of
Agriculture and Forestry 22, 537–542. TÜBİTAK.
Sharma, S., Tyagi, B.R., Naqvi, A.A., Thakur, R.S., 1992.
Stability of Essential Oil Yield And Quality
Characters in Japanese Mint (M.Arvensis L.) Under
Varied Environmental Conditions, J. Essential Oil
Research, 4, 411-416.
Singh, A. K., Raina, V. K., Naqvi, A. A., Patra, N. K.,
Kumar, B., Ram P. and Khanuja, S. P. S., 2005.
Essential Oil Composition and Chemoarrays of
Menthol Mint (Mentha Arvensis L. F. Piperascens
Malinvaud Ex. Holmes) Cultivars. Flavour and
Fragrance Journal Flavour Fragr. J. 20: 302–305.
Soonthorn, D., Britten, E. J. and Basford, K. E., 1986.
The Effect of Temperature on Growth, Oil Yield and
Oil Quality of Japanese Mint. Oxford Journals, Life
Sciences Annals of Botany, Volume 58, Issue 5 Pp.
729-736.
Tanker, M. ve Tanker, N., 2003. Farmakoknozi Cilt :2.
Ankara Ünv. Eczacılık Fak. Yayınları No: 65. Sayfa:
318–319. Ankara.
Tucker, A.O., Nazcı, R.F.C., Mentha : An Overview of Its
Classification and Relationships. In Mint: Genus
Mentha, B. M. Lawrence eds. Taylor & Francis
Group Boca Raton FL, (2007). Pp: 3-39.
43
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 45-55
Farklı Peyzaj Karakter Alanlarına Göre Doğal ve Kültürel Kaynak
Değerlerinin Görsel Analizi: Erzurum Örneği
M. Akif Irmak*
Hasan Yılmaz
Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 25240, Erzurum, Türkiye
Özet: Bu çalışma, Erzurum ili ve çevresinde, farklı peyzaj karakterlerine sahip 8 çalışma bölgesinde, alanları
temsil eden çiçekli bitki, tarihi eser, nehir, göl gibi su öğeleri, orman, çayırlık alanlar, jeolojik oluşumlar ve
kırsal peyzaj karakterlerine ilişkin öğeleri barındıran kaynak değerlerinin görsel peyzaj kalitesini belirlemek
amacıyla yürütülmüştür. Çalışma alanlarından elde edilen fotoğraflar 150 katılımcıya sunularak, çalışma
bölgelerinin 15 ayrı parametrede değerlendirilmesi sağlanmıştır. Değerlendirme sonucunda 9 parametrede 8.
Bölge (Erzurum-Tortum-Uzundere Yol Güzergahı) en yüksek puanları alırken, 3 parametrede 4. Bölge
(Narman-Oltu-Şenkaya Yol Güzergahı), 2 parametrede 3. Bölge (Palandöken Dağları) ve 1 parametrede ise
7. Bölge (Erzurum Ovası) en yüksek puan ortalamalarını almıştır.
Anahtar Kelimeler: Görsel Peyzaj Analizi, Peyzaj Karakterleri, Anket, Erzurum
Visual Analysis of Natural and Cultural Source Values Considering Different
Landscape Character Sites; The Sample of Erzurum
Abstract: This study was conducted to determine the visual landscape quality of source values of eight study
sites in and around the city of Erzurum sheltering different landscape characteristics and their representative
flowering plants, historical remains, water elements like river and lake, forest, grasslands, geological
formations and rural landscape. These sites were evaluated for 15 different parameters by presenting the
images taken from the area to 150 participants. As the consequence of the evaluation, 8th site (ErzurumTortum-Uzundere route) got the highest scores for nine parameters, 4 th (Narman-Oltu-Şenkaya route)site got
the highest scores for 3 parameters while 3rd site (Palandöken mountains) was the first for two parameters
and 7th site (Erzurum plain) was the at the first row for one parameter.
Keywords: Visual Landscape Assessment, Landscape Characteristics, Questionnaire, Erzurum
1.Giriş
İnsanlar, turizmin hangi çeşidi olursa olsun
görsel açıdan ilgi çekici olan yer ve mekanlarda
bulunmayı tercih etmektedirler. Görsel güzellik
ve ilgi çekicilik her ne kadar kişiden kişiye
değişse de bir bakış açısı içerisinde; su öğesi,
orman, bitkisel çeşitlilik, renklilik, tarihsel
öğeler, ilginç jeolojik oluşumlar, otantik
yapılar, bozulmamış doğa parçaları ve benzeri
unsurlardan bir veya birkaçını barındıran
mekanlar ilgi çekici özellikler taşımaktadırlar.
Son yıllarda artan çevresel kaliteye ilgi,
aynı zamanda halkın geneli için peyzaj
kalitesinin önemini artırmıştır. Günümüzde
peyzaj yalnızca çevresel açıdan değil, ekonomik
açıdan da en önemli doğal kaynaklardan biri
olarak düşünülmektedir (Real et al. 2000).
İnsanlar dünyadaki nesneleri görür, algılar
ve bu algılamaları sonucu benimser veya
benimsemez. Çevredeki objelerin hepsi
duygusal bir yük taşır, diğer bir ifade ile
biçimsel ve simgesel bir anlama sahiptir. Bir
bütün olarak ya da belli bir özelliği ile algılanan
bir nesne bireyde oluşturduğu duygularla
özdeşleşmekte ve onun duygusal ve bilişsel
belleğini harekete geçirmektedir. Kısaca kişiyi
düşünceye yönelterek onda pozitif veya negatif
beğenme veya beğenmeme ya da benimseme
veya reddetme gibi bir değer oluşturmaktadır
(Kalın 1997).
Görsel kalite ölçülebilir kaynaklardan elde
edilen bulguların dışında, sadece peyzajın
fiziksel özelliklerine değil, aynı zamanda
peyzajla iç içe olan, onu izleyen gözlemciler
tarafından bireysel düşüncelerin de ortaya
konulması ile elde edilebilir (Bergen et al.
1995).
Görsel
peyzaj
kalitesi
değerlendirmelerinde şimdiye kadar genel
olarak iki yaklaşım ele alınmaktadır. Bunlardan
ilki olan uzman yaklaşımı, çevre yönetimi
uygulamalarına dayanan bir yaklaşımdır. İkinci
yaklaşım olan algılama yaklaşımı ise temeli
algılamaya
ve
araştırmaya
dayanan
*Bu çalışma doktora tezinden üretilmiştir.
45
Farklı Peyzaj Karakter Alanlarına Göre Doğal ve Kültürel Kaynak Değerlerinin Görsel Analizi: Erzurum
Örneği
bir yaklaşımdır. Yaklaşımları ayıran temel
özellik,
birbiri
ile
bağlantılı
peyzaj
özelliklerinin nasıl tanımlandığıdır. Uzman
yaklaşımı;
peyzaj
kalitesinin
genel
belirleyicileri olarak kabul edilen çeşitlilik,
birlik, zıtlık, uygunluk, proporsiyon gibi tasarım
öğelerinin insanların algıları ile ölçülmesini
temel almaktadır. Algılama yaklaşımı ise
peyzajın biyofiziksel özelliklerini doğrudan
duyulara dayalı algılanabilir süreçler yoluyla
değerlendiren, kavrama ile ilgili özellikleri
kullanan bir yaklaşımdır. 20. yüzyılda bu
yaklaşımlar beraber değerlendirilerek analiz
çalışmalarına bu şekilde yön verilmiştir. Her iki
yaklaşımda peyzajın görsel estetik kalitesi ile
ilgilenir. Peyzaj kalitesi; insanların kavrama
özellikleri, uzman bakısı ve doğrudan duyulara
dayalı algılanabilir süreçler yolu ile ortaya
konulabilecek bir kavramdır (Daniel 2001).
Algıya
dayanan
değerlendirme
yönteminde, gözlemcilerden peyzaj kalitesini
puanlama yaparak değerlendirmeleri ya da
genellikle
fotoğraflarla
sunulan
peyzaj
manzaraları arasından seçim yapmaları istenir
(Daniel 2001).
Daniel (2001); Arriaza et al. (2004); Önder
ve Polat (2004); Müderrisoğlu ve Eroğlu
(2006); Kaplan et al. (2006); Bulut ve Yılmaz
(2007) ve Kıroğlu (2007) görsel kalite
analizinde temel olarak, belirli bir yörenin
peyzajından
elde
edilen
fotoğrafların
katılımcılar tarafından, 1’den 10’a kadar
puanlandırılarak değerlendirildiğini, daha sonra
beğenilme oranlarının fiziksel peyzaj özellikleri
ile ilişkilendirildiğini belirtmişlerdir.
Bu çalışma, Erzurum ili ve çevresinde,
farklı peyzaj karakterlerine sahip 8 çalışma
bölgesinde, alanları temsil eden çiçekli bitki,
tarihi eser, nehir, göl gibi su öğeleri, orman,
çayırlık alanlar, jeolojik oluşumlar ve kırsal
peyzaj karakterlerine ilişkin öğeleri barındıran
kaynak değerlerinin görsel peyzaj kalitesini
belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Elde edilen
veriler ışığında çalışmanın yürütüldüğü
yörelerde öne çıkan peyzaj unsurları irdelenerek
turizm potansiyeli belirlenmiştir.
2.Materyal ve Yöntem
2.1.Materyal
Çalışmanın materyalini, Erzurum ve
çevresinde farklı peyzaj karakterlerine sahip 8
çalışma alanında (Şekil 1), alanları temsil eden
çiçekli bitki, tarihi eser, nehir, göl gibi su
öğeleri, orman, çayırlık alanlar, jeolojik
oluşumlar ve kırsal peyzaj karakterlerine ilişkin
öğeleri barındıran görüntüler oluşturmaktadır.
Şekil 1. Araştırma yapılan alanlar
Erzurum ili nüfusu; 2008 yılı içerisinde
ilan edilen sonuçlara göre 784. 941 kişi olarak
belirlenmiştir. Kent merkezinde yaşayan nüfus
ise 348.156 kişidir. Türkiye’nin orta ve batı
kesimlerine göre, yükseltilerin fazla olduğu bir
ildir. 25.066 km² olan il toplam alanının
yaklaşık %64’ü dağlardan oluşmaktadır.
Erzurum ili topoğrafik yapısı, rakımı ve
coğrafi konumu, il genelinde şiddetli bir karasal
46
iklimin
oluşmasına
neden
olmuştur.
Türkiye’nin sıcaklık ortalaması en düşük
illerden biri olan Erzurum’da kışlar oldukça
soğuk ve sert, yazlar ise sıcak ve kurak
geçmektedir. Uzun yıllar ortalamasına göre
yıllık ortalama sıcaklığı 5,60C olan Erzurum,
yıllık ortalama 460,5 mm yağış değerlerine
sahiptir. İlde ortalama yağışlı gün sayısı 29,3
gün olup, yağışlar genelde kar şeklinde
M.A.IRMAK, H.YLMAZ
görülmektedir. Kar yağışlı günler Ekim ayının
sonlarında başlamakta Mayıs ayına kadar
sürmektedir. Ortalama karla örtülü gün
sayısının 113,6 gün olduğu Erzurum’da şiddetli
don
olayları
yaşamı
olumsuz
yönde
etkilemektedir (Anonim 2004).
Erzurum ve çevresi, 3000 m’ye varan
yükseltisi ve toprak yapısı, özgün, çeşitlenen bir
bitki örtüsünü beraberinde getirmiştir. Yörede
hakim bitki örtüsü bozkır dağ stepidir. Bunun
yanı sıra uzun boylu step çayırlar ve yer yer
ormanlar da görülmektedir. Bitki örtüsünde
çeşitlenme ve bölgeye özgü karakterler, turizm
aktiviteleri açısından önemlidir. Doğal ve özgün
türleri barındıran bitki örtüsü, bölgedeki turizm
ve rekreasyon olanaklarının yaratılmasında
etkin bir unsur olmaktadır (Anonim 2005).
Yörenin tarihsel süreç içerisinde farklı
kültürlere ev sahipliği yapmış olması ve farklı
bir coğrafyaya sahip olması, sivil ve anıtsal
mimari değerlerinden, el sanatlarına, gelenekgörenek, folklor ve yaşam kültürüne kadar
yansımıştır. Tarihin farklı dönemlerinden gelen
bu
izler
önemli
turizm
potansiyeli
oluşturmaktadır.
Erzurum ve yöresi yüksek dağ sıraları,
platolar, yaylalar, ovalar, yer altı ve yer üstü
zengin su kaynaklarının yanı sıra peyzajı,
florası ve faunasındaki çeşitliliği ile turizm
açısından tercih edilen yörelerden biridir.
2.2.Yöntem
Çalışma alanları belirlenirken ulaşım
kolaylıklarını, bitkisel çeşitlilikleri, güvenliği,
turizm çeşitliliği sağlayabilecek tarihi eserleri,
ormanlık alanları, göl ve nehir gibi suya dayalı
peyzajları, ilginç jeolojik oluşumları ve yöresel
kırsal peyzaj oluşumlarının bir veya birkaçını
barındıran alanlar tercih edilmiştir.
Farklı peyzaj karakterlerine sahip 8
çalışma bölgesinde görsel peyzaj kalitesini
belirlemek amacıyla, alanları temsil eden
çiçekli bitki, tarihi eser, nehir, göl gibi su
öğeleri, orman, çayırlık alanlar, jeolojik
oluşumlar ve kırsal peyzaj karakterlerine ilişkin
öğeleri barındıran görüntüler tercih edilmiştir. 3
yıl süreyle 30 civarında arazi ve fotoğraflama
çalışmalarının sonucunda 8 bölgeye ait 3000
civarında görüntü elde edilmiştir. Görsel peyzaj
kalitesinde bu görüntülerden herbir çalışma
alanını en iyi şekilde temsil edeceği düşünülen
12’şer görüntü seçilmiştir. Görüntülerin seçim
işlemi, çalışılan 8 bölgenin biri veya birkaçını
daha önceden peyzaj, coğrafik, sosyal veya
zirai açıdan çalışmış uzmanlar yardımı ile
yapılmıştır. 8. çalışma alanına ait 12’şer
görüntü aynı anda sunuda yansıtılarak
katılımcılara sunulmuştur. Çalışmada katılımcı
olarak botanik ve turizm gibi konularda eğitim
almış olmalarından dolayı Peyzaj Mimarlığı
Bölümü ve Ziraat Mühendisliği Bölümü
öğrencileri tercih edilmiştir ve bu amaç için 150
öğrencinin görsel değerlendirmesi alınmıştır.
Her çalışma alanına ait 12’şer resim
üzerinde ve her bölgedeki bu resimleri bir bütün
olarak değerlendirilerek; bitkisel çeşitlilik,
doğallık/doğal manzara etkisi, orman varlığı,
çayır-mera varlığı, etkili su öğesi, dağ
manzarası, tarihi ve arkeolojik değerlere sahip
olma, kırsal yerleşim öğelerine sahip olma,
etkili jeomorfolojik öğelerin varlığı, renk
etkisi/canlılık, orijinallik/özgünlük, heyecan
vericilik, güven vericilik, ulaşılabilirlik ve en
fazla ilgi çeken bölge olmak üzere toplam 15
parametre kullanılmıştır. Bu parametreler
belirlenirken, daha önce belirli bir yörenin
peyzajından
elde
edilen
fotoğrafların
katılımcılar
tarafından
puanlandırılarak
değerlendirildiği çalışmalardan (Daniel 2001;
Arriaza et al. 2004; Önder ve Polat 2004;
Kaplan et al. 2006; Müderrisoğlu ve Eroğlu
2006; Bulut ve Yılmaz 2007; Kıroğlu 2007)
yararlanılmıştır. Ayrıca konu hakkında uzman
olan, ABD Arizona Üniversitesi, Psikoloji
Bölümü Öğretim Üyesi Terry C. Daniel’in
görüşleri de alınmıştır.
Katılımcılardan yukarıda ismi geçen
parametrelerle ilgili olarak her bir bölgeyi
değerlendirmesi
ve
1’den
5’e
kadar
puanlandırması istenmiştir. 8 bölgeye ait
görüntülerin tamamı objektif olarak ve aynı
anda görülerek değerlendirilebilmesi için 2
bilgisayar ve 2 yansıtıcı yardımı ile
yansıtılmıştır. Çalışma konusunda katılımcılara
konu ve puanlandırma sistemi hakkında ön bilgi
verilmiştir.Görsel
peyzaj
kalite
analizi
çalışmalarının değerlendirilmesi için SPSS 13.0
paket programında yer alan Anova testi
kullanılmıştır. Anova testi sonucu önemli
bulunan ortalamaların karşılaştırılmasında LSD
çoklu karşılaştırma testinden yararlanılmıştır.
3.Bulgular
Çalışmada katılımcıların 8 farklı bölge için
görsel peyzaj kalite değerlendirmesinde vermiş
oldukları puanlar sonucunda, 8 bölgenin 15
47
Farklı Peyzaj Karakter Alanlarına Göre Doğal ve Kültürel Kaynak Değerlerinin Görsel Analizi: Erzurum
Örneği
parametrede aldıkları puan ortalamaları Çizelge
görüldüğü
2’de
gibidir.
1. Bölge
2. Bölge
3. Bölge
4. Bölge
5. Bölge
6. Bölge
7. Bölge
8. Bölge
Çizelge 2. Çalışma alanlarının görsel peyzaj kalite parametrelerinden aldıkları puan ortalamaları
Bitkisel Çeşitlilik
Standart Sapma
3,05D
4,13AB
4,20A
3,06D
3,51C
3,23D
2,73E
3,89B
±1,185
±0,879
±0,998
±1,031
±1,091
±1,095
±1,185
±1,188
Doğallık /Doğal Manzara
Standart Sapma
2,86E
4,04A
3,29D
3,76B
3,43CD
3,62BC
3,26D
4,21A
±1,190
±0,968
±1,138
±1,107
±1,113
±1,053
±1,155
±1,059
Orman Varlığı
Standart Sapma
2,15E
3,46B
2,40DE
3,23B
2,76C
3,33B
2,48CD
3,86A
±1,230
±1,229
±1,237
±1,244
±1,207
±1,229
±1,180
±1,209
Çayır Mera Varlığı
Standart Sapma
3,00DE
3,16CD
2,80E
3,60AB
3,42BC
3,26CD
3,82A
3,66AB
±1,290
±1,215
±1,237
±1,074
±1,076
±1,125
±1,215
±1,214
Su Öğesi Etkisi
Standart Sapma
1,74G
4,12B
1,83FG
2,04F
3,26D
3,72C
2,52E
4,39A
±1,171
±0,957
±1,217
±1,203
±1,119
±1,193
±1,191
±1,122
Dağ Manzarası
Standart Sapma
2,70CD
3,46B
2,92C
3,60AB
3,36B
3,38B
2,58D
3,80A
±1,308
±1,109
±1,353
±1,197
±1,119
±1,145
±1,367
±1,272
Tarihi ve Arkeolojik Uns.
Standart Sapma
1,79E
2,02DE
2,20D
4,33A
3,03BC
3,19B
2,20D
2,77C
±1,057
±1,195
±1,187
±1,072
±1,260
±1,278
±1,170
±1,311
Etkili Kırsal Yerleşim
Standart Sapma
2,98BC
2,58D
2,72CD
3,59A
3,21B
3,03B
3,05B
3,00BC
±1,338
±1,259
±1,182
±1,170
±1,223
±1,217
±1,350
±1,336
Jeomorfolojik Öğeler
Standart Sapma
2,38E
2,68D
2,57DE
3,75A
3,02C
3,62AB
2,48DE
3,44B
±1,277
±1,182
±1,160
±1,186
±1,203
±1,168
±1,145
±1,217
Renk Etkisi/ Canlılık
Standart Sapma
2,92E
3,83AB
4,00A
3,46CD
3,53C
3,26D
3,00E
3,68BC
±1,221
±1,119
±1,071
±1,173
±1,103
±1,133
±1,141
±1,215
Orijinallik / Özgünlük
Standart Sapma
3,03DE
3,46BC
3,50BC
3,60B
3,28CD
3,48BC
3,00E
3,95A
±1,276
±0,967
±1,034
±1,116
±1,183
±1,066
±1,231
±1,238
Heyecan Vericilik
Standart Sapma
2,41D
3,33C
3,34C
3,66B
3,24C
3,30C
3,64D
4,16A
±1,124
±1,168
±1,252
±1,128
±1,163
±1,115
±1,176
±1,147
Güven Vericilik
Standart Sapma
2,92C
3,34AB
3,15BC
3,37AB
3,16BC
3,05C
2,96C
3,55A
±1,228
±1,128
±1,127
±1,126
±1,187
±1,116
±1,116
±1,250
Ulaşılabilirlik
Standart Sapma
3,16BC
3,00C
3,37AB
3,44A
2,95C
3,04C
3,22ABC
3,47A
±1,321
±1,132
±1,338
±1,120
±1,172
±1,152
±1,299
±1,213
En Fazla İlgi Çeken Bölge
Standart Sapma
2,41E
3,52C
3,28C
3,80B
3,42C
3,46C
2,75D
4,25A
±1,270
±1,145
±1,187
±1,133
±1,154
±1,133
±1,181
±1,182
*Ortalamalar arasındaki farklar p <0,01 önem düzeyinde test edilmiştir.
Şekil 2. Görsel peyzaj karakter analizi sonucunda 9
parametrede en yüksek puanları alan 8. bölgeye ait görüntüler
48
Şekil 3. Görsel peyzaj karakter analizi sonucunda
9 parametrede en düşük puanları alan 1. bölgeye ait görüntüler
M.A.IRMAK, H.YLMAZ
Toplam 15 parametrenin 9’unda 8.bölge
(Erzurum-Tortum-Uzundere yol güzergahı ve
Tortum Şelalesi çevresi)en yüksek puanları
alırken, 15 parametrenin 9’unda ise 1.bölge
(Aşkale ve Aşkale-Tercan arası) en düşük
puanları almışlardır 8. bölgenin en yüksek
ortalama puanı aldıkları parametreler Çizelge
3’te görüldüğü gibi; Doğallık/Doğal Manzara
Etkisi, Etkili Orman Varlığı, Su Öğesi Etkisi,
Etkili Dağ Manzarası, Orijinallik/ Özgünlük,
Heyecan
Vericilik,
Güven
Vericilik,
Ulaşılabilirlik ve En Fazla İlgi Çeken bölge’dir.
1. bölgenin en düşük puanı aldıkları
parametreler ise; Doğallık/ Doğal Manzara
Etkisi, Etkili Orman Varlığı, Su Öğesi Etkisi,
Tarihi ve Arkeolojik Değerler, Jeomorfolojik
Öğelere Sahip Olma, Renk Etkisi/ Canlılık,
Heyecan Vericilik, Güven Vericilik ve En Fazla
İlgi Çeken bölgedir.
Çizelge 3. Görsel peyzaj kalite parametrelerinde en yüksek puanı alan bölgeler
Çalışma Bölgesi
Ortalama Puan
Bitkisel Çeşitlilik
3. Bölge
4,20
Doğallık/Doğal Manzara Etkisi
8. Bölge
4,21
Orman Varlığı
8. Bölge
3,86
Çayır Mera Varlığı
7. Bölge
3,82
Su Öğesi Etkisi
8. Bölge
4,39
Dağ Manzarası
8. Bölge
3,80
Tarihi ve Arkeolojik Değerler
4. Bölge
4,33
Kırsal Yerleşim Öğelerine Sahip Olma
4. Bölge
3,59
Jeomorfolojik Öğelere Sahip Olma
4. Bölge
3,75
Renk Etkisi/Canlılık
3. Bölge
4,00
Orijinallik/Özgünlük
8. Bölge
3,95
Heyecan Vericilik
8. Bölge
4,16
Güven Vericilik
8. Bölge
3,55
Ulaşılabilirlik
8. Bölge
3,47
En Fazla İlgi Çeken Bölge
8. Bölge
4,25
GPK Parametreleri
Çizelge 3’de görüldüğü gibi “Bitkisel
Çeşitlilik” parametresinde alpin kuşakta yer
alan ve birçok bitki çeşidini bünyesinde
barındıran 3. bölge (Palandöken Dağları
Kuzey ve Güney Yamaçları) katılımcılar
tarafından en yüksek puan verilen bölge
olmuştur. “Doğallık ve Doğal Manzara
Etkisi” parametresinde katılımcıların en
yüksek puanı verdikleri bölge, 8. bölge
(Erzurum-Tortum-Uzundere yol güzergahı ve
Tortum Şelalesi çevresi) olmuştur. “Orman
Varlığı” parametresinde katılımcıların en
yüksek puan verdikleri bölge Erzurum ve
çevresinde en iyi durumdaki ormanları
barındıran 8. bölge (Erzurum-TortumUzundere yol güzergahı ve Tortum Şelalesi
çevresi) olmuştur. “Çayır-Mera Varlığı”
parametresinde katılımcılar tarafından en
yüksek puanı alan bölge ise 7. bölge
(Erzurum Ovası-Erzurum Havalimanı ve
Erzurum Bataklıkları çevresi) olmuştur.
Bünyesinde Tortum Gölü ve Tortum
Çayı’nı barındıran 8. bölge (ErzurumTortum-Uzundere yol güzergahı ve Tortum
Şelalesi çevresi) “Su Öğesi Etkisi”
parametresinde en yüksek puanı alan bölge
olmuştur. Yine aynı bölge “Etkili Dağ
Manzarası” parametresinde de en yüksek
puanı alarak birinci olmuştur. “Tarihi ve
Arkeolojik
Değerler”
bakımından,
bünyesinde iyi durumda birçok tarihi eseri
barındıran 4. bölge (Narman-Oltu-Şenkaya
Yol Güzergahı) katılımcılar tarafından en
yüksek puanın verildiği bölge olmuştur. Yine
aynı bölge “Kırsal Yerleşim Öğelerine Sahip
Olma”
parametresinden
“Jeomorfolojik
Öğelere Sahip Olma” parametresinden ise
katılımcılar tarafından en yüksek puanları
49
Farklı Peyzaj Karakter Alanlarına Göre Doğal ve Kültürel Kaynak Değerlerinin Görsel Analizi: Erzurum
Örneği
alan bölge olmuştur. Katılımcıların “Heyecan
Vericilik”,
“Güven
Vericilik”,
“Ulaşılabilirlik” ve “En Fazla İlgi Çeken
Bölge” parametrelerinden en fazla puanları
verdikleri bölge 8. Bölge (Erzurum-TortumUzundere yol güzergahı ve Tortum Şelalesi
çevresi) olmuştur (Şekil 4).
Çalışma
alanlarının
bünyesinde
barındırdığı önemli geofit bitkiler,
odunsu bitkiler ve turizm açısından
önemli kaynak değerleri Çizelge 4’de
verilmiştir.
Şekil 4. Görsel Peyzaj Kalitesi Parametrelerinin çalışılan 8 bölgeye göre ortalama puanlarının dağılımı
50
M.A.IRMAK, H.YLMAZ
Çizelge 4. Çalışma bölgelerinin turizm açısından önemli kaynak değerleri
Aşkale ve
Aşkale
Tercan Arası
(1.bölge)
Önemli Odunsu
Bitkiler
*Hypophae rhamnoides *Juniperus excelsa
*Tamarix parviflora
*Cotoneaster
*Quercus macranthera
integerrimus
*Quercus robur
*Populus tremula
*Berberis vulgaris
*Pyrus elaeagrifolia
*Juniperus communis
*Rosa dumalis
Serçeme
VadisiKuzgun
Barajı ve
Çevresi
(2.bölge)
*Berberis vulgaris
*Betula pendula
*Cotoneaster
integerrimus
*Daphne oleides
*Ephedra major
*Euonymus latifolius
*Hippophae
rhamnoides
Palandöken
Dağları
(3.bölge)
*Cotoneaster
nummularia
*Rosa canina
NarmanOltuŞenkaya
Yol
Güzergahı
(4.bölge)
*Acer divergens
*Tilia rubra
*Pinus divaricata
*Cerasus vulgaris
*Cerasus avium
*Persica vulgaris
*Cydonia oblonga
*Pyrus communis
*Punica granatum
*Juglans regia
*Cornus mas
*Olea europea
*Eleagnus
angustifolia
*Morus alba
*Corylus avellana
*Vitis sylvestris
*Ficus carica
Hınıs Ovası
(5.bölge)
*Acer tatricum
*Alnus glutinosa
*Populus tremula
*Pyrus elaeagnifolia
*Quercus macranthera
*Quercus petraea
*Salix alba
*Salix caprea
*Salix excelsa
*Tamarix sp.
*Lonicera caucasica
*Pinus sylvestris
*Populus tremula
*Quercus
macranthera
*Rosa canina
*Salix alba
*Salix caprea
*Salix triandra
*Sorbus sp.
Önemli Odunsu
Önemli Geofit Bitkiler ve
Çiçekli Olduğu Aylar
*Allium rotundum(5-6)
*Iris aucheri (5-6)
*Crocus biflorus(4-5)
*Ornithogalum
*Dactylorhiza osmanica (5-6)
platyphyllum (5-6)
*Gladiolus atroviolaceus(6-7)
*Muscari comosum(4-5)
*Iris spuria (5-6)
*Muscari armeniacum(4-5)
*Iris sari (5-6)
*Schilla siberica (5)
*Tulipa armena (4-5)
*Allium rotundum (6-7) *Muscari comosum (4-5)
*Colchicum szovitsii
*Ornithogalum
(4-5)
oligophyllum (5-6)
*Dactylorhiza
*Tulipa armena (4-5)
osmanica (5-6)
*Scilla siberica (5)
*Gagea fistulosa (4-5)
*Gladiolus
atroviolaceus(6-7)
Önemli Tarihi
Eserler
*Hacıbekir
Kervansarayı
*Topalçavuş Camii
*Osmanlı Hanı
*Çeşitli Höyükler
*Colchicum nivale (56)
*Dactylorhiza
osmanica (5-6-7)
*Fritillaria caucasica
(5)
*Gagea bulbifera (5)
*Palandöken Tabyası
*Abdurrahmangazi
Türbesi
*Iris caucasica (6)
*Scilla siberica (5-6)
*Ornithogalum sp. (6-7)
*Muscari armeniacum
(5)
*Narman Şehitliği
*Samikale Köyü
Kalesi
*Aslanpaşa Camii
*Güvenlik Köyü Camii
*Oltu Kalesi
*Ünlükaya Köyü
Kalesi
*Aslanpaşa Hamamı
*Kinoposi Manastırı
*Gürcü Kilisesi
*Bahçelikışla Kilisesi
*Allium sp. (5-6)
*Tulipa armena (4-5)
*Hınıs Ulu Camii
*Bellevalia forniculata (5-6)
*Tulipa julia (4-5)
*Hınıs Kalesi
*Colchicum armenum (4-5)*Tulipa sintenisii (4-5)
*Kazan Kalesi
*Iris caucasica (5-6)
*Merendera trigyna (4-5) *Çeşitli Höyük ve
*Scilla sp. (4-5)
*Muscari armeniacum(4-5) Tabyalar
*Colchicum szovitsii
(4-5)
*Gagea glacialis(4-5)
*Gladiolus
atroviolaceus (5-6)
*Scilla siberica (4-5)
*Muscari armeniacum
(4-5)
*Ornithogalum sp.(5-6)
*Iris toachia (5-6)
Önemli Geofit Bitkiler ve
Önemli Tarihi
Su ve Orman
Varlığı
*Karasu Irmağı
*Tuzla Çayı
*Tercan Baraj
Göleti
Diğer Kaynak
Değerleri
*Kükürtlü Önemli
Bitki Alanı
*Serçeme Çayı
*Kuzgun Baraj
Göleti
*Kuzgun
Ormanlık Alanlar
*Kuzgun Piknik ve
Mesire Yeri
*Kuzgun Barajı
Balık Üretim
Tesisleri
*Sonbahar yaprak
renklenmeleri
*Palandöken Kent
Ormanı
*Palandöken Kayak Merkezi
*Palandöken Önemli Bitki
Alanı
*Erzurum bakı alanı
*Oltu Çayı
*Şenkaya Ormanları
*Narman Ormanlık
Alanları
*Narman Peri Bacaları
*Uzunoluk Piknikve Mesire
Yeri
*Narman Kaymakamlığı
Piknik Alanı
*Yaban Hayatı Koruma
Sahası
*Renkli Kum Tepeleri
*Sonbahar yaprak
renklenmeleri
*Tarımsal peyzajlar
*Hınıs Çayı
*Hınıs Kanyonu
*Bingöl Dağları
Önemli Bitki
Alanı
*Geleneksel kırsal yaşam
örnekleri
Diğer Kaynak
Su ve Orman
51
Farklı Peyzaj Karakter Alanlarına Göre Doğal ve Kültürel Kaynak Değerlerinin Görsel Analizi: Erzurum Örneği
LaleliHasankale
OvasıDemirdöven
Barajı ve
Çevresi
(6.bölge)
Erzurum
OvasıErzurum
HavalimanıErzurum
Bataklıkları
(7.bölge)
ErzurumTortumUzundere
Yol
Güzergahı
(8.bölge)
52
Bitkiler
*Cotoneaster
*Quercus sp.
integerrimus
*Rhamnus pallasii
*Crataegus orientalis
*Rosa pimpinellifolia
*Crataegus monogyna
*Sorbus sp.
*Ephedra major
*Tamarix tetrandra
*Hypophae
rhamnoides
*Populus tremula
*Pyrus sp.
*Populus alba
*Rosa dumalis
*Rosa pimpinellifolia
Çiçekli Olduğu Aylar
*Allium akaka (5-6)
*Muscari comosum (4-5)
*Allium sp. (5-6)
*Muscari massayanum
*Dactylorhiza
(4-5)
osmanica (5-6)
*Ornithogalum
*Fritillaria sp. (5)
narbonense (5-6)
*Iris iberica (5-6)
*Tulipa armena (4-5)
*Muscari armeniacum
*Tulipa julia (4-5)
(4-5)
Acer divergens
Aillanthus altissima
Berberis vulgaris
Carpinus betulus
Celtis glabrata
Colutea armena
Cornus mas
Cotinus coggyria
Cotoneaster nummularia
Crateagus oriantalis
Cydonia oblonga
Diospyros kaki
Diospyros lotus
Elaeagnus angustifolia
Ephedra major
Euonymus latifolius
Ficus carica
Hippophea rhamnoides
Juglans regia
Juniperus comminus
Juniperus foetidissima
*Allium anatolicum (4-5-6)
*Allium akaka (4-5-6)
*Allium rotundum (4-5-6)
*Dactylorhiza
Osmanica (5-6)
*Fritillaria whittalii (5)
*Gagea luteoides(4-5)
*Gladiolus
Atroviolaceus(5-6-7)
*Irıs caucasica (5-6)
*Irıs iberica (5-6)
*Iris toachia (5-6)
*Muscari aucheri (4-5)
*Muscari comosa (4-5)
*Scilla siberica (4-5)
*Orchis mascula (5-6)
*Ornithogalum
platypyllum (4-5-6)
Juniperus oxycedrus
Lonicera iberica
Malus communis
Mespilus germanica
Morus alba
Ostrya carpinifolia
Paliurus spina-christii
Persica vulgaris
Pinus sylvestris
Populus tremula
Prunus avium
Prunus cerasus
Pyrus salicifolia
Quercus macranthera
Rhamnus pallasii
Rosa canina
Rubus caesicus
Salix triandra
Sorbus umbellata
Tamarix symrnensis
Ulmus minor
Eserler
*Pasinler Kalesi
*Ferruh Hatun
Kümbeti
*Pasinler Ulu Camii
*Emirşeyh Camii
*Çeşitli Höyükler
*Çobandede Köprüsü
*Köprüköy Şehitliği
*Güzelhisar Kalesi
*Allium atroviolaceum (5-6)*Iris spuria (5-6)
*Allium vineale (5-6)
*Crocus kotschyanus(4-5)
*Orchis sp. (5-6)
*Dactylorhiza
*Gladiolus
osmanica (5-6)
Atroviolaceus(6-7)
*Tortumkale Hamamı
*Çeşitli Gürcü
Kiliseleri
*Tortum Merkez
Camii
*Kaleboynu Köyü
Kalesi
*Derekapı Köyü
Şapeli
*Pehlivanlı Camii
*Şenyurt Merkez
Camii
*Uzundere
Çamlıyamaç
Kilisesi
*Engüzekkapı Kalesi
Varlığı
*Aras Nehri
*Tımar Çayı
*Demirdöven
Baraj Göleti
*Tımar Yaylası
Ormanlık Alanları
Değerleri
*Laleli Kayak Tesisleri
*Pasinler Kaplıcaları
*Köprüköy Önemli Bitki
Alanı
*Tımar Yaylası
*Köprüköy çamur Banyosu
*Tarımsal peyzaj
Karakterleri
*Erzurum
Bataklıkları
Geçici Sulak
Alanları
*Erzurum
Bataklıkları
Önemli Kuş Alanı
*Erzurum Ovası
Önemli Bitki
Alanı
*Tortum Şelalesi
*Tortum Gölü
*Yedigöller
*Tortum Çayı
*Uzundere
Ormanları
*Organik tarım
*Geleneksel yaşam
*Otantik köy
yerleşimleri
*Mikroklimatik
iklim karakterleri
*Konaklama
İmkanları
*İlginç su kıyısı
oluşumları
M.A.IRMAK, H.YLMAZ
4.Tartışma ve Sonuç
Erzurum ve çevresi, karasal iklimin ve
zorlu kış şartlarının hüküm sürdüğü bir
coğrafyada bulunmakta olup, halkın temel
geçim kaynakları tarım, hayvancılık ve kış
turizmidir. Yöre M.Ö. IV. binden itibaren,
önemli ticari ve askeri yolların kavşak
noktasında yer alması, zengin akarsu ağını
bünyesinde bulundurması, doğal savunma
zeminine sahip olması, tarım ve hayvancılığa
uygun alanları barındırması nedeniyle yoğun
yerleşimlere ve siyasi olaylara tanıklık
etmiştir (Anonim 2008a). Bu nedenle de eski
dönemlerden kalma birçok tarihi eseri
bünyesinde
barındırmaktadır.
Bölge
barındırdığı tarihi miras örneklerine ilaveten,
birçoğu 3000 m civarında olan dağlara,
akarsulara, göllere, farklı kültürel özellikleri
barındıran kırsal yerleşimlere ve bitkisel
çeşitliliği ile alternatif turizm tipleri için
önemli potansiyele sahiptir. Erzurum ve
çevresi topoğrafik yapısı, 3000 m’ye kadar
çıkan, rakımı, iklimsel özellikleri ve farklı
ekolojik özellikleri nedeniyle alpin ve yayla
vejetasyonlarının zengin bitki örtüsünü
bünyesinde bulundurmaktadır (Yılmaz ve ark.
1996). Erzurum sınırları içerisinde tür ve alt
türlerle birlikte 255’i endemik 1388 takson
bulunmaktadır (Anonim 2008b).
Çalışma kapsamında yapılan Görsel
Peyzaj Kalitesi (GPK) analizinde amaç;
çalışılan 8 alandan hangilerinin, bitkisel
çeşitlilik, doğallık/doğal manzara etkisi,
orman varlığı, çayır-mera varlığı, etkili su
öğesi, dağ manzarası, tarihi ve arkeolojik
değerlere sahip olma, kırsal yerleşim
öğelerine sahip olma, etkili jeomorfolojik
öğelerin
varlığı,
renk
etkisi/canlılık,
orijinallik/özgünlük, heyecan vericilik, güven
vericilik, ulaşılabilirlik ve en fazla ilgi çeken
bölge gibi parametrelerde daha üstün
olduğunun belirlenmesidir. Bu şekilde turizm
açısından barındırdığı bütün değerler ele
alınarak,
bölgelere
yapılacak
turizm
planlamalarına yön verecek veriler elde
edilmiştir. Nitekim Bergen et al. (1995)
yaptığı çalışmada görsel kalitenin ölçülebilir
kaynaklardan elde edilen bulguların dışında,
sadece peyzajın fiziksel özelliklerine değil,
aynı zamanda peyzajla iç içe olan, onu izleyen
gözlemciler tarafından bireysel düşüncelerin
de ortaya konulması ile elde edilebilineceğini
vurgulamıştır.
Yapılan
GPK
değerlendirmesi
sonucunda, flora turizmi açısından önemli bir
parametre
olan
bitkisel
çeşitlilik
parametresinde, bünyesinde 150’yi aşkın
çiçekli bitkiyi (alpin bitkiler, geofit bitkiler,
step bitkileri, odunsu bitkiler) barındıran 3.
bölge (Palandöken Dağları Kuzey ve Güney
Yamaçları) toplam 5 puan üzerinden 4,20
puan ortalaması ile en fazla tercih edilen bölge
olurken bu bölgeyi, 4,13 puan ortalaması ile 2.
bölge (Serçeme Vadisi-Kuzgun Barajı ve
Çevresi) ve 3,89 puan ortalaması ile 8. bölge
(Erzurum-Tortum-Uzundere Yol güzergahı ve
Tortum Şelalesi çevresi) takip etmişlerdir. 3.
bölgenin mikroklimatik özellikler içermesi ve
Karadeniz Bölgesi ile Doğu Anadolu Bölgesi
arasında geçiş güzergahında yer almasından
dolayı bitkisel çeşitlilik bakımından zengin bir
potansiyeli barındırmaktadır. Bu parametrede
en düşük puanı ise 7. bölge (Erzurum OvasıErzurum Bataklıkları ve Erzurum Havalimanı
çevresi) almıştır. 7. bölge birçok endemik ve
kendine özgü bitki türlerini bünyesinde
barındıran bir bölge olmasına rağmen bu
bitkilerin görsel açıdan yeterince çekici
olmaması katılımcı tercihlerine yansımıştır.
Etkili orman varlıklarının bölgelerdeki
görüntü kalitesinin ölçüldüğü parametrede en
yüksek puanı, 5 puan üzerinden 3,86 puan
ortalaması alan 8. bölge (Erzurum-TortumUzundere Yol güzergahı ve Tortum Şelalesi
çevresi) almıştır. Bu bölge barındırdığı
yaklaşık 22 000 ha orman alanı ile Erzurum
ve çevresindeki en büyük ormanlık alanlardan
birini barındırmaktadır.
Bölgelerin barındırdığı su öğelerinin
görsel peyzaja olan katkıları belirlenmiştir.
Buna göre, 5 puan üzerinden 4,39 puan
ortalaması alan ve bünyesinde Tortum Gölü,
Tortum Şelalesi ve Tortum Çayı gibi önemli
suya dayalı peyzajları barındıran 8. bölge
(Erzurum-Tortum-Uzundere Yol güzergahı ve
Tortum Şelalesi çevresi) birinci olmuştur. Bu
parametrede ikinci en yüksek puanı alan bölge
ise 4,12 puan ortalaması ile bünyesinde
Serçeme Çayı ve Kuzgun Baraj Gölü’nü
barındıran 2. bölge (Serçeme Vadisi-Kuzgun
Barajı ve Çevresi) olmuştur. Üçüncü en
yüksek puanı alan bölge ise 3,72 puan
ortalaması alan, bünyesinde Demirdöven
Baraj Gölü’nü ve Aras Nehri’ni barındıran 6.
bölge (Laleli-Hasankale Ovası-Demirdöven
Barajı ve Çevresi) olmuştur.
53
Farklı Peyzaj Karakter Alanlarına Göre Doğal ve Kültürel Kaynak Değerlerinin Görsel Analizi: Erzurum
Örneği
Litton (1977) akarsu peyzajlarının görsel
değerlendirmesini yaptığı çalışmasında suyun;
görüntüsüyle, hareketiyle, yansımalarıyla,
rengiyle ve yakınında bulunan yüzeylerle
oluşturduğu kontrastlarla her zaman peyzajın
baskın bir unsuru olduğunu vurgulamıştır.
Yamashita (2002), konu olarak peyzajda
suyun önemini işlediği çalışmasında suyun
peyzajın en önemli estetik elemanlarından biri
olduğunu vurgulayarak, peyzaj planlama ve
yönetiminde suyun görsel özelliklerinin
bilinmesinin gerekli olduğunu belirtmiştir.
Dağ ekosistemleri görsel peyzaja olan
katkılarının yanı sıra, topoğrafik yapılarındaki
değişkenlik ve denize olan uzaklıklar gibi
etmenlere bağlı olarak farklı floralara ve pek
çok
hayvan
türüne
yaşam
ortamı
sağlamaktadır. Ekosistem çeşitliliği açısından
ise dağlar; alpin ve subalpin çayırları,
hareketli yamaçları ve orman formasyonlarını
barındırmaktadırlar (Anonim 2006).
Bölgelerde etkili dağ manzaralarının
görsel kalite yönünden değerlendirildiği
parametrede, 3,80 ortalama puan alan 8. bölge
(Erzurum-Tortum-Uzundere Yol güzergahı ve
Tortum Şelalesi çevresi) en yüksek görsel
kaliteye sahip bölge olmuştur.
Tarihi ve arkeolojik değerler günümüz
turizmi için önemli bir kaynak değeri olarak
görülmektedir.
Yaşam
koşullarının,
geleneklerin ve yapım tekniklerinin hızla
değiştiği bir dünyada, tarihi ve arkeolojik
değerler geçmişte nasıl yaşandığını gösteren
açık hava müzeleridir (Önder ve Aklanoğlu
2004). Bölgeler içerisinde var olan tarihi
değerlerin
görsel
kalite
yönünden
değerlendirildiği bu parametrede, bünyesinde
birçok tarihi eseri barındıran 4. bölge
(Narman-Oltu- Şenkaya yol güzergahı) 4,33
puan ortalaması ile ilk sırada yer almıştır. Bu
parametrede ikinci sırayı ise 3,19 puan
ortalaması alan 6. bölge (Laleli-Hasankale
Ovası-Demirdöven Barajı ve Çevresi)
olmuştur. 3,03 puan alan ve katılımcılar
tarafından üçüncü en yüksek puanın verildiği
bölge ise 5. bölge (Hınıs Ovası) olmuştur. Her
üç bölgenin de geçmişlerinin milattan önceye
dayanması ve bünyelerinde birçok tarihi eseri
barındırması, katılımcılar tarafından yüksek
puan ortalamaları almalarını sağlamıştır.
Daniel (2001) ve Kıroğlu (2007),
yaptıkları çalışmalar neticesinde manzara
güzelliği değerlendirmeleri ile doğallık
54
değerlendirmeleri arasında önemli ve pozitif
düzeyde bir ilişki saptamışlardır. Bu nedenle
bölgeler
içerisinde
doğal
manzara
güzelliklerinin sayısının ve etkinliğinin
değerlendirilmesinde “doğallık/doğal manzara
etkisi” parametresi adı altında doğallık ve
doğal
manzara
etkisi
birleştirilerek
kullanılmıştır. Bu parametrede en yüksek
puanı alan bölge 5 puan üzerinden 4,21 puan
ortalaması ile 8. bölge (Erzurum-TortumUzundere Yol güzergahı ve Tortum Şelalesi
çevresi) olmuştur. En yüksek puanı alan ikinci
bölge 4,04 puan ortalaması ile 2. bölge
(Serçeme Vadisi- Kuzgun Barajı ve Çevresi)
olurken, üçüncü olan bölge ise 3,76 ortalama
puan alan 4. bölge (Narman-Oltu-Şenkaya yol
güzergahı) olmuştur. Aynı parametrede en
düşük puanı ise 2,86 puan ortalaması ile 1.
bölge (Aşkale ve Aşkale-Tercan arası)
almıştır.
Kırsal turizm etkinliklerinde önemli bir
yeri olan kırsal yerleşim öğelerinin,
barındırdığı kültürel, tarihsel, etnik özellikler,
coğrafi
karakteristikler
ve
mistik
özelliklerinden dolayı özel bir çekicilikleri
vardır (Oruç 2004). Po-Ju and Deborah
(1999)’ göre ise kırsal yerleşim öğeleri ve
kırsal alanların, rahatlatan atmosferleri, temiz
havası, kentsel alanlara göre güvenli olması
ve barındırdığı sessiz-samimi insanları
nedeniyle tercih edildiğini vurgulamıştır.
Çalışma bölgeleri arasında etkili görünüme
sahip kırsal yerleşim öğelerinin görsel
kalitesinin değerlendirildiği parametrede 3,59
puan ortalaması alan 4. bölge (Narman-OltuŞenkaya yol güzergahı) en yüksek puan
ortalaması alan bölge olmuştur.
Katılımcıların, bölgeleri, barındırdığı tüm
öğeleri ile bir bütün olarak değerlendirdikleri
“en fazla ilgi çeken bölge” parametresinde
katılımcılar tarafından en yüksek puan
ortalaması alan bölge 4,25 puan ortalaması
alan 8. bölge (Erzurum-Tortum-Uzundere Yol
güzergahı ve Tortum Şelalesi çevresi)
olmuştur. Katılımcıların en yüksek ikinci
puanı verdikleri bölge ise 3,80 puan
ortalaması alan 4. bölge (Narman-OltuŞenkaya yol güzergahı) olmuştur. Üçüncü en
yüksek puanı alan bölge ise 3,52 puan
ortalaması alan 2. bölge (Serçeme VadisiKuzgun Barajı ve Çevresi) olmuştur.
Doğal kaynakların korunması, ancak
sahip olunan kaynak değerlerinin tespiti ile
M.A.IRMAK, H.YLMAZ
mümkündür. Gerek bitkisel açıdan ve gerekse
diğer doğal kaynak değerleri bakımından
zengin olduğu tespit edilmiş alanların turizmle
birlikte tahrip olmasının engellenmesi için
planlamaların iyi yapılması gerekmektedir.
Erzurum
ve
çevresi,
bünyesinde
barındırdığı 255’i endemik, 1388 bitki
taksonu ile flora turizmi için önemli bir
potansiyelin yanında, tarihi dokusu, kırsal
yerleşimleri, suya dayalı peyzaj öğeleri ve ilgi
çeken
jeomorfolojik
bileşenleri
ile
ekoturizmin diğer alt dalları için de uygun
potansiyeli
barındırdığı
belirlenmiştir.
Erzurum’un sahip olduğu bu potansiyellerin
turizme
kazandırılmasının
Erzurum’un
gelişmesine sağlayacağı katkılar büyük ve
önemlidir.
Kaynaklar
Anonim, 2004. Erzurum İli Çevre Durum Raporu. T.C.
Erzurum Valiliği, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü,
Erzurum.
Anonim, 2005. Erzurum-Erzincan-Bayburt Bölgesel
Gelişme Planı, Analitik Rapor. T.C. Başbakanlık
Devlet Planlama Teşkilatı- Yıldız Teknik
ÜniversitesiAtatürk
üniversitesi,
Tayf
Matbaacılık, LTD. ŞTİ. İstanbul.
Anonim, 2006. Orman Varlığımız. Çevre ve Orman
Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü yayını, s.160.
Anonim, 2008a. Erzurum Valiliği Resmi İnternet Sitesi.
www.erzurum.gov.tr.
Anonim, 2008b. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırmalar Kurumu, Türkiye Bitkileri Veri
Servisi. www.tubitak.gov.tr/tubives
Arriaza, M., Canas-Ortega, J.F., Canas-Madueno, J.A.
and Ruiz-Aviles, P., 2004. Assessing the visual
quality of rural landscapes. Landscape and Urban
Planning. 69, 115–125.
Bergen, S. D., Ulbricht, C. A., Fridley, J. L. and Ganter,
M. A., 1995. The validity of computer generated
graphic images of forest landscapes. Journal of
Environmental Psychology, 15, 135- 146.
Bulut, Z. and Yılmaz, H., 2007. Determination of
landscape beauties through visual quality
assessment method: a case study for Kemaliye
(Erzincan/Turkey). Environ Monit Assess, in
press.
Daniel, T. C. 2001. Whither scenic beauty? Visual
landscape quality assessment in the 21 st century.
Landscape and Urban Planning, 54 (1-4), 267281.
Kalın, A. 1997. Bitkilerin Anlamsal Boyutu:
Fonksiyonlardaki Bina ve Mekanlarla Anılabilen
Bitkiler Üzerine Bir Araştırma. KTÜ Fen Bilimleri
Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı,
Yüksek Lisans Tezi, Trabzon.
Kaplan, A., Taşkın, T., Önenç, A., 2006. Assessing the
Visual Quality of Rural and Urban-fringed
Landscapes surrounding Livestock Farms.
Biosystems Engineering (2006) 95 (3), 437–448.
Kıroğlu, E. 2007. Erzurum Kenti ve Yakın Çevresindeki
Bazı Rekreasyon Alanlarının Görsel Peyzaj
Kalitesi Yönünden Değerlendirilmesi. Yüksek
Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri
Ens. s. 186, Erzurum.
Litton Jr, R.B. 1977. River Landscape quality and its
assessment. In: Proceeddings of the symposium on
River Recreation Management and Research. Gen.
Tech. Rep. NC-28, Northcentral For. Exp. Stn. US
Departman of Agriculture, St. Paul, MN, pp. 4654.
Müderrisoğlu, H. ve Eroğlu, E. 2006. Bazı İbreli
Ağaçların
Kar
Yükü
Altında
Görsel
Algılanmasındaki Farklılıklar. Süleyman Demirel
Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, Seri: A,
Sayı: 1, Yıl: 2006, ISSN: 1302- 7085, Sayfa: 136146, Isparta.
Oruç, O. 2004. Bir Alternatif Turizm Türü Olan DoğaAtlı Spor Turizminin Kastamonu Örneği Üzerinde
İrdelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, YTÜ, Fen
Bilimleri Ens. Mimarlık Anabilim Dalı, s.132.
Önder, S. ve Aklanoğlu, F. 2004. Konya kent
merkezinde tarihi çevrenin peyzaj planlama
ilkeleri açısından irdelenmesi. Peyzaj Mimarlığı II.
Kongresi, 170-179.
Önder, S. ve Polat, A.T. 2004. Konya İli Karapınar
İlçesi’nin Ekoturizm Yönünden Görsel Kalite
Değerlendirmesi ve Swot Analizi. S.Ü. Ziraat
Fakültesi Dergisi 18 (33): (2004) 80 – 86. Isparta.
Po-Ju, C. and Deborah, L.K. 1999. “International
Students Image of Rural Pennsylvania As a Travel
Destination” Journal of Travel Research, 37:256.
Real, E., Arce C. and Sabucedo J. M. 2000.
Classıfıcatıon of landscapes usıng quantıtatıve and
categorıcal data, and predıctıon of theır scenıc
beauty ın north-western spaın. Journal of
Environmental Psychology 20, 355-373.
Yamashita, S. 2002. Perception and evaluation of water
in landscape:use of Photo-Projective Method to
compare child and adult resident perceptions of a
Japanese river environment. Landscape and Urban
Planning, 62/1, 3-17.
Yılmaz, H., Kelkit, A., Bulut, Y. ve Yılmaz, S. 1996.
Erzurum ve Yöresi Doğal Çayır Mer’a ve Yayla
Vejetasyonlarında Yetişen Otsu ve Odunsu Bitki
Türlerinin Peyzaj Mimarlığındaki Önemi. Türkiye
III. Çayır Mer’a ve Yem Bitkileri Kongresi, 17-19
Haziran 1996, s:212-218, Erzurum.
55
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 57-60
An Investigation on Clubroot Disease (Plasmodiophora brassicae Wor.) Races
in The Black Sea Region of Turkey
Aydın Apaydın1 İlyas Deligöz2 Hayati Kar1 Beyhan Kibar1 Onur Karaağaç1
1
Black Sea Agricucultural Research Institute, Department of Horticultural Plants, 55001 Samsun-Turkey
2
Black Sea Agricucultural Research Institute, Department of Plant Protection, 55001 Samsun-Turkey
Abstract: The races of the cabbage clubroot disease (Plasmodiophora brassicae Wor.) in the Black Sea
region of Turkey were determined in this study. Some species belonging to cruciferous family, European
Clubroot Differential set, isolates of the cabbage clubroot disease and cabbage areas in Ordu province were
used as material. According to studies by using European Clubroot Differential Set and host rape (Brassica
napus) it was found that there were ECD 16/31/31 race and pathotype 1 respectively in the Black Sea region
of Turkey. This was first record for Turkey.
Key words: Cruciferous, Plasmodiophora brassicae races
Karadeniz Bölgesinde Lahana Kök Ur Hastalığının Irkları (Plasmodiophora
brassicae Wor.) Üzerinde Bir Araştırma
Özet: Bu araştırmada Karadeniz Bölgesinde lahana kök ur hastalığının (Plasmodiophora brassicae Wor.)
ırkları araştırılmıştır. Lahanagiller familyasına ait bazı türler, Avrupa Irk Ayrım Seti, lahana kök ur
hastalığının izolatları ve Ordu ilindeki lahana yetiştirme alanları çalışmada materyal olarak kullanılmıştır.
Avrupa Irk Ayrım Seti ve konukçu olarak kolza kullanılarak yapılan araştırmalara göre Karadeniz
Bölgesinde ECD 16/31/31 ırkının ve patotip 1 in bulunduğu tespit edilmiştir. Bu Türkiye için ilk kayıttır.
Anahtar kelimeler: Lahanagiller, Plasmodiophora brassicae, ırklar
1.
Introduction
Cabbage
clubroot
disease
(Plasmodiophora brassicae Wor.) has been
harmful at Ordu, Ġstanbul and Ġzmir provinces
in the Black Sea region of Turkey. It hasn’t
been seen in the other provinces of the Black
Sea region so far (Anonymous, 1995; 2010).
But some warnings regarding presence of
clubroot disease in Giresun and Trabzon
provinces have been announced by official
institutions in the last one year. Ordu province
has a good potential in respect to cabbage
growing.
Cabbage
(Brassica
oleracea)
production in Ordu province rose to 5263 tons
in 2007 (Anonymous, 2007). However one of
the factors limiting cabbage production in this
province is clubroot disease. In addition,
cabbage clubroot disease is a potential hazard
for the other provinces growing cabbage in the
region because the most intensive production
with total 248759 tons has been realized in the
Black Sea Region of Turkey. Turkey’s total
production is 647678 tons (Anonymous, 2007).
On the other hand, this fungal agent can infest
by drainage water, animals with motion,
infested soil, diseased plant parts, infested
appliances, tools, seedling and plants (Walker,
1952; Porth at al, 2003).
The aim of the present study was to
determine races of the clubroot disease (P.
brassicae) in the Black Sea region.
2.
Material and Methods
Some species belonging to cruciferous
family, European Clubroot Differential Set,
clubroot isolates, cabbage areas in Ordu
province were used as material in this study.
Inoculations were made according to modified
Gerrick and Duffus (1988) method. According
to this method plastic meshes with 7.5 cm
diameter and 7.5 cm depth were filled with
stream sand and disease infected soil (1:1
volume). 1000 mg gall was placed in each mesh
at 2.5 cm depth. Cruciferous seeds were sown
in these meshes and were covered with the
same soil mixture. Meshes were irrigated and
incubated at the temperature 20-25 0C. After 70
days incubation period, cruciferous roots were
examined (Gerrick and Duffus, 1988). Meshes
weren’t irrigated 2-3 days during seedling
development stage to promote zoospore
formation. Infestation of growing media by
57
An Investigation on Clubroot Disease (Plasmodiophora brassicae Wor.) Races in The Black Sea Region of
Turkey
Other microorganisms was inhibited by
application of 2.5 g/lt PCNB and 0.5 g/lt
Metalaxyl mixture on the growing media
(Campell, 1988).
Disease evaluation was made according to
0-3 scale. Scale used was as follow: 0= There
was no gall formation on the roots, 1= There
was only gall formation on the lateral roots. 2=
There was less than 50% gall formation on the
main roots, 3= There was more than 50% gall
formation on the main roots (Port et al., 2003).
Disease index (DI) was calculated by means of
disease scale values to identify races (Dobson et
al., 1983). The formula used to calculate disease
index was as follow:
DI:
(n0x0)+(n1x1)+(n2x2)+(n3x3)/n0+n1+n2+n3
x(100/3) In this formula:
n0=plant number having 0 value
according to 0-3 scale
n1= plant number having 1 value
according to 0-3 scale
n2= plant number having 2 value
according to 0-3 scale
n3= plant number having 3 value
according to 0-3 scale
If DI was equal to 0, reaction was accepted
as resistant. If DI was between the 0-33 values,
reaction was accepted unknown and if DI was
more than 33, reaction was sensitive. Race
identification was done according to obtained
reaction categories (Donald et al., 2006, Some
et al., 1996). Race numbers were calculated
according to race identification codes in
European Differential Set and host rape
(Brassica napus) reactions.
3. Results and Discussion
Eight clubroot isolates were collected from
different parts of the Kabadüz country of Ordu
province in 2006. There was no diseased
sample in the other counties of Ordu province
so isolate wasn’t collected from the other
counties of Ordu province. As material 7 white
cabbages, 1 black cabbage (Brassica oleracea
var. nigra), 1 rape (Brassica napus), 1 Chinese
cabbage
(Brassica
campestris
subsp.
pekinensis) and 1 cress (Lepidium sativum)
cultivars, total 11 cultivars, in 2006 were used
to test the differences among the isolates. When
the reaction of the cruciferous materials against
clubroot was observed it was established that all
tested materials but cress gave sensitive
reaction against all tested isolates in 2006.
Cress gave resistant reaction against all isolates.
This data showed that there was no difference
in respect to pathological among the isolates
brought from Kabadüz country (Table 1). This
result might be possibly originated from the
reason that the disease didn’t distribute in a
wide area in the Black Sea region. Different
isolates showing different reactions on the same
hosts might be found from wider areas.
Table 1. Test plants inoculated to identify different isolates and their reactions to the clubroot disease in the year 2006
Disease
Cultivar name
Cultivar species
Firm or origin of the cultivar
scale value
Reaction
category
1.Fieldstar F1
White cabbage
Ayer Seed Company
3
Sensitive
2.Mostar F1
White cabbage
Ayer Seed Company
3
Sensitive
3.Santa Ayer F1
White cabbage
Ayer Seed Company
3
Sensitive
4.745 Ayer F1
White cabbage
Ayer Seed Company
3
Sensitive
5.Brunswick St.
White cabbage
May Seed Company
3
Sensitive
6.Bafra Lahanası St.
White cabbage
Bursa Seed Company
3
Sensitive
7.Dürme St.
White cabbage
Ordu province
3
Sensitive
8.Karadeniz Yaprak L. St
Black cabbage
3
Sensitive
9.Bristol
Rape
3
Sensitive
10.Kasumi F1
Chinese cabbage
Bursa Seed Company
Black Sea Agricultural Research
Institute
Nickerson-Zwaan Seed Company
3
Sensitive
11.Bahar
Cress
Istanbul Seed Company
0
Resistant
In a study conducted in Germany, a set of
48 accessions comprising species of the genus
Brassica as well as species taxonomically more
distantly related to Brassica were inoculated
58
with 10 ECD-coded clubroot (Plasmodiophora
brassicae) race populations as well as a mixture
of them. Up to 1998, 42 isolates of clubroot
were collected in Germany and Switzerland,
A.APAYDIN, Ġ.DELĠGÖZ, H.KAR, B.KĠBAR, O.KARAAĞAÇ
especially on fields of cole crops producing
companies and coded with the European
Clubroot Differential (ECD) set. Race
populations and their ECD codes were as
follows:
R1(16/0712),
R2(16/14/31),
R3(16/31/31), R4(17,31,13), R5(16,31,30),
R6(16,13,31), R7(16,22,08), R8(16,02,30),
R9(16,15,31), R10(16,03,31). In this study it
was also found that some Brassica rapa
cultivars were resistant to ECD 16/31/31 but
Brassica oleracea, Brassica nigra, Brassica
napus and Brassica oxyrrhina species were
sensitive to ECD 16/31/31 (Scholze et al.,
2002). In another study variation in
pathogenicity of Plasmodiophora brassicae in
Australia was studied using the European
Clubroot Differential series of brassica hosts.
From 41 collections of P.brassicae originating
from important vegetable brassica production
regions in Victoria, Western Australia,
Tasmania, Queensland and New South Wales,
23 triplet codes were generated. These were
more similar to populations of P.brassicae
reported from the USA than those from Europe.
It couldn’t be found 16/31/31 pathotype in these
studies but most common Australian pathotypes
had triplet codes of 16/3/12 and 16/3/31
(Donald et al., 2006). On the other hand at least
nine physiologic races or pathotypes of
P.brassicae are known to exist and have been
reported from Germany, Canada, England, the
Netherlands and the United States (Sherf and
MacNab, 1986). In a study, variation for
virulence was examined amongst 20 field
collections of Plasmodiophora brassicae from
France. Good pathotype discrimination was
obtained using a set of three cultivars of
Brassica napus. Five pathotypes, P1, P2, P3, P4
and P5 were detected and their occurrence was
unrelated to host type. The five other isolates
were classified as pathotypes P3, P6 and P7
(Some et al., 1996).
In this study inoculum materials were
collected from Kabadüz county of Ordu
province for race identification tests in 2007.
Inoculations were made on 18 materials. 15
materials from these were belonging to
European Clubroot Differential Set and 3
materials were rape cultivars (Brassica napus) .
All tested materials but some turnip (Brassica
rapa var. rapifera) species gave sensitive
reaction in race identification tests. According
to studies using European Clubroot Differential
set and host rape (Brassica napus) cultivars
there was ECD 16/31/31 race and pathotype 1
respectively in the Black Sea region of Turkey
in 2007(Table 2, 3). This was a first record for
Turkey.
References
Anonymous, 1995. Ministry of Agriculture and Rural
Affairs. General Directorate of Plant Protection and
Pest
Control. Plant Protection Technical
Instructions. Vol 2. Ankara.
Anonymous, 2007. Agricultural Structure and Production.
State Statistical Institute.
Anonymous, 2010. Ministry of Agriculture and Rural
Affairs. General Directorate of Plant Protection and
Pest Control. Principles of Plant Protection and
Demonstration in 2010. Ankara.
Campell, R N., 1988. Cultural Characteristics and
Manipulative Methods. Pages 153-165 in Viruses
With Fungal
Vectors J., l. Cooper and M .J. C Asher,eds. Association
of Applied Biologists,Wellesbourne,UK.
Dobson, R L., Robak, J., Gabrielson, R L., 1983.
Pathotypes of Plasmodiophora brassicae in
Washington,
Oregon and California. Plant Disease, 67: 269-271.
Donald, E C., Cross, S J., Lawrence, J M., Porter, I J.
2006. Pathotypes of Plasmodiophora brassicae, the
cause of clubroot, in Australia. Annual of Applied
Biology 148: 239-244
Gerrik, J.S., Duffus, J.E.1988. Differences in vectoring
ability and aggressiveness of isolates of Polymxa
Betae. Phytopathology 78:1340-1343
Porth, G., Mangan, F., Wick, R., Autio, W., 2003.
Evaluation of Management Strategies For Clubroot
Disease of Brassicae Crops. Vegetable Notes. March
2003. Volume 13, No:25 University of
Massachusetts,
Amherst
MA
(http:
//www.umassvegetable. org/ newsletters /archive/
2003/ 2003_03. pdf)
Scholze, P., Malorny, M., Dippe, R., 2002. A comparative
study of reaction to clubroot (Plasmodiophora
brassicae Wor.) by inoculating plants with single
races or a race mixture. Journal of Plant Diseases
and Protection. 109 (3), 217-226, 2002, ISSN 03408159.
Some, A., Manzaranes, M J., Laurens, F., Baron, F.,
Thomas, G., Rouxel, F., 1996. Variation for
virulence on Brassica
napus L. amongst
Plasmodiophora brassicae collections from France
and derived single-spore isolates. Plant Pathology
45, 432-439
Sherf, A F. and Chubb. M. N., 1986. Vegetable disease
and their control, second edition.Pp.256-260. John
Wiley&Sons, Inc. New York. 728 pp.
Walker, J C., 1952. Diseases of Vegetable Crops.
McGraw-Hıll Book Company, Inc. New York.
Toronto. London
59
An Investigation on Clubroot Disease (Plasmodiophora brassicae Wor.) Races in The Black Sea Region of
Turkey
Table 2. Plant species used as European Clubroot Differential to identify the races of Clubroot in the year 2007 and their reactions to the
clubroot disease
Race differential
Reaction
Disease index (DI)
Number of host
Name of the hosts
code
category
20-chromosome
Brassica rapa
group
DI =0
01
var.rapifera line aaBBCC
01
Resistant
02
03
04
05
38-chromosome
group
06
var.rapifera line AAbbCC
var.rapifera line AABBcc
var.rapifera line AABBCC
var.chinensis cv. Granaat
02
DI =0
Resistant
04
DI =0
Resistant
08
DI =0
Resistant
16
DI 33
Sensitive
Sensitive
Brassica napus
Line Dc101
01
07
Line Dc119
02
DI 33
DI 33
08
Line Dc128
04
DI 33
Sensitive
09
Line Dc129
08
DI 33
Sensitive
10
Line Dc130
16
DI 33
Sensitive
01
DI 33
Sensitive
Sensitive
18-chromosome
group
11
Sensitive
Brassica oleracea
var.capitata cv. Badger Shipper
12
var.capitata cv.Bindsachsener
02
DI 33
13
var.capitata cv. Jersey Queen
04
DI 33
Sensitive
14
var.capitata cv. Septa
08
DI 33
Sensitive
15
var.capitata cv. Verheul
16
DI 33
Sensitive
Table 3. Rape cultivars used as race differential set in the year 2007 and their reactions to the clubroot disease
Name of the host
Disease index (DI)
Reaction category
Rape cultivars
(Brassica napus)
1.Nevin
DI33
Sensitive
2.Wilhelmsburger
DI33
Sensitive
3.Brutor
DI33
Sensitive
60
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 61-70
Güney Marmara Bölgesinde Çeltik Üretiminin Genel Bir Değerlendirmesi
Derya Öztürk1
Yaşar Akçay 2
1- Balıkesir Üniversitesi, Gönen Meslek Yüksekokulu, İktisadi ve İdari Programlar, 10900 Balıkesir
2- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Çeltik ve çeltikten üretilen ürün, Dünyadaki birçok insan için temel gıda maddesi niteliğindedir.
Dolayısıyla bu alanda yapılacak üretimin pazarlama sorunu bulunmamaktadır. Dünya geneli açısından
bakıldığında 11.188 milyon Amerikan Doları bir ekonomik büyüklüğü bulunan çeltik tarımından Türkiye’nin
aldığı pay oldukça düşüktür. 2007 yılı itibariyle 113 milyon Amerikan Doları bir ithalata karşılık 1 milyon
Amerikan Doları bir ihracat gerçekleştirilebilmiştir. Bu anlamda Türkiye’de çeltik açısından oldukça yetersiz
bir üretimin bulunduğu ifade edilebilir. Çeltik tarımının yapıldığı bölgelerde bu işle uğraşan insanların
gelişmişlik düzeylerinin yüksek oluşu, makineye dayalı tarım konusundaki istekli davranışları ve
uygulamaları, çeltiği işleyecek fabrikaların kurulmuş olması ve tohumluk çeltik konusunda dışa bağımlılığın
bulunmaması çeltik tarımının geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Çeltik tarımının yaygınlaştırılması ile
bölgesel gelişmişlik farklılıklarının da azaltılabileceği ve istenen refah seviyesinin yakalanabileceği
görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Çeltik Tarımı, Ekonomik Katkı, Güney Marmara Bölgesi
A General Evaluation of Rice Production in Southern Marmara Region
Abstract: Paddy and the crops produced from rice have the characteristics of primary food for many people
in the world. Thus, there is no marketing problem for production in this field. From worldwide point of view,
Turkey’s share is rather low in rice agriculture which has economic magnitude of 11.188 million American $.
By 2007, 1 million American $ export was made in return for 113 million American $ import. In this sense,
that Turkey has inadequate rice production can be stated. That the people working in the field of rice where
the rice agriculture is done have a high level of development, their eagerly behaviors and implementations in
agriculture driven by a machine, that the factories to process the rice have been established and that there is
no external dependence in rice seed necessitate the improvement of rice agriculture. It can be seen that with
the dissemination of rice agriculture, the regional differences in the level of development can be decreased
and ideal level of welfare can be reached.
Key Words: Rice Agriculture, Economical Contribution, Southern Marmara Region
1. Giriş
İnsanoğlunun temel gıdasını oluşturan
hayati maddeler, özellikle gelişmekte olan
ülkelerde nüfus artış hızının tersine bir seyir
izleyerek her gün biraz daha azalmakta ve tüm
dünyada sorun haline gelmeye devam
etmektedir.
2007 yılında Dünyada yaklaşık 1.5 milyar
hektar olan tarım alanlarının, 696 milyon
hektarında yani %47.00’ında tahıl ekilmekte ve
2.3 milyar ton üretim yapılmaktadır. Dünya
tahıl ekilişinin %22.40’ını karşılayan çeltik,
üretiminde ise %28.05 pay almaktadır
(Anonim, 2010a). 2008 yılında ise Dünya çeltik
üretiminin
yaklaşık
%91.00’ı
Asya’da
gerçekleşmektedir. Dünya çeltik üretimi
bakımından Çin (%28.23) ilk sırada yer alırken,
bunu sırasıyla Hindistan (%21.64), Endonezya
(%8.80), Bangladeş (%6.85) ve Vietnam
(%5.65) ülkeleri izlemektedir. Türkiye Dünya
çeltik üretiminin %0.11’ini karşılamakta olup
başlıca çeltik üreticisi ülkeler arasında son
sıralarda yer almaktadır (Anonim, 2010a).
Tropik ve ılıman bölgelerde tarımı yapılan
çeltik, su içerisinde çimlenebilen tek tahıl cinsi
olup suda erimiş oksijeni kullanarak
gelişmektedir. Tuzlu ve alkali arazilerde
yetişebilmesi, bu arazilerin ıslahında etkili
olması ve bu topraklardan ekonomik verim
alınması açısından Türkiye tarımında da önemli
rol oynamaktadır.
2009
yılında
Türkiye’nin toplam 27 milyon hektar olan tarım
alanının, 12.07 milyon hektarında yani
%44.70’inde tahıl ekilmekte, yaklaşık 33.58
milyon ton tahıl üretilmektedir. Türkiye’de
çeltiğin toplam tahıl ekilişi içerisindeki payı
%0.80, üretimi içerisindeki payı ise %2.23’dür.
Türkiye çeltik yetiştiriciliğinde Güney Marmara
Bölgesi önemli bir potansiyele sahiptir. Bölge,
Türkiye çeltik ekilişinin %29.58’ini üretiminin
ise %28.20’ini karşılamaktadır (Anonim,
2010b).
61
Güney Marmara Bölgesinde Çeltik Üretiminin Genel Bir Değerlendirmesi
Bölge kalkınmasında, tarımın ve tarımsal
ürünlere dayalı sanayi üretiminin önemi büyük
olmasına rağmen, işletme arazilerinin dar ve
parçalanmış olması, tarım dışında bölgeye
yapılan yatırımların yetersiz ve iş olanaklarının
sınırlı olması gibi nedenlerden dolayı bölge
halkının ekonomik durumu olumsuz etkilenmiş
ve
büyük
şehirlere
doğru
göçler
gerçekleşmiştir. Bu göçlerin gerçekleştiği
bölgeler, özellikle endüstriyel ürünlerin
üretiminin
yapılmadığı
bölgelerdir.
Bu
nedenledir ki bu üretim faaliyetinin, köylerden
şehirlere göçlerin azaltılmasında ve çeltik
tarımının yoğun olarak yapıldığı alanlarda
çeltik
fabrikalarının
kurulmasının
özendirilmesinde
önemli
katkıları
bulunmaktadır. Çeltik yetiştiriciliği kırsal
kesimde yaşayan milyonlarca insanın esas işi
veya yan işi niteliğindedir. Bu sebeple çok
önemli bir istihdam kaynağıdır.
Çalışmanın amacını, Güney Marmara
Bölgesinde çeltik tarımının mevcut durumu
ortaya
konularak
temel
sorunlarının
belirlenmesi ve bu sorunlara çözüm önerileri
getirmek oluşturmaktadır. Bölge ve Türkiye
açısından pirincin önemi ortaya çıkarılmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmanın ana materyalini konu ile ilgili
yapılmış her türlü basılı araştırma, kitap, tez ve
makaleler ile çeşitli devlet kuruluşlarının konu
ile ilgili istatistik verilerinden elde edilen ikincil
veri kaynakları oluşturmaktadır.
Yöntem olarak farklı kaynaklardan alınarak
kullanılan istatistikî veriler arasında yüzde
hesaplamalar
yapılmıştır.
Basit
indeks
yöntemleri
kullanılarak
karşılaştırmalara
gidilmiş ve böylece baz alınan yıla göre yıllık
oransal artış ve azalışlar ortaya konulmuştur.
3. Araştırma Bulguları
Çeltik
tarımının
Güney
Marmara
Bölgesine ekonomik etkilerinden bahsetmeden
önce Dünya genelinde çeltik tarımının genel
durumunu ve dünyadaki çeltik ve pirinç
üretiminden bahsetmek yararlı olacaktır.
3.1. Dünya’da Çeltik Tarımının Genel
Durumu
Dünya’da çeltik tarımını ve çeltik
üretimini, genel durum ve çeltik üretiminden
kaynaklanan ticaret olmak üzere ele alınması
yerinde olacaktır. Böyle bir sınıflandırma ile
62
çeltik tarımının dünya için ifade ettiği önem,
çeltik ve pirinç ticaretinin ekonomik büyüklüğü
daha net olarak ortaya konulabilecektir.
Dünya toplam çeltik ekiliş alanı 2008 yılı
rakamlarıyla 159 milyon hektar, üretim miktarı
685 milyon ton ve verim 431 kg/da olarak
gerçekleşmiştir. Çeltik, buğday (224 milyon ha)
ve mısırdan (157 milyon ha) sonra ekim alanı
bakımından üçüncü, 441 milyon tonluk üretimi
ile ise mısır (787 milyon ton) ve buğdaydan
(684 milyon ton) sonra üretimde üçüncü sırada
yer almaktadır. Dünyada en fazla çeltik ekim
alanı, toplam çeltik ekili alanın %27.68’ini
oluşturan Hindistan’a aittir. Bunu %18.55 pay
ile Çin izlemektedir. Türkiye’nin Dünya çeltik
ekiliş alanındaki payı %0.06 olup dünyadaki
çeltik ekiliş alanında en son sırada yer
almaktadır. Dünya çeltik üretiminin yaklaşık
%91.00’ı Asya’da gerçekleşmektedir. Çeltik
üretimi bakımından Çin, Hindistan, Endonezya,
Bangladeş ve Vietnam önde gelen ülkelerdir.
En büyük üretici ülke durumunda olan Çin Halk
Cumhuriyeti, 2008 yılı rakamlarıyla dünya
çeltik üretiminin %28.23’üne sahip olup, bu
ülkeyi %21.64’lük bir payla Hindistan
izlemektedir. Bu iki ülke, dünya üretiminin
yarısına sahip oldukları halde ülke nüfusları
oldukça fazla ve temel besin kaynakları pirinç
olduğu için ürettikleri ürünlerin büyük bir
kısmını kendi ülkelerinde tüketmektedirler.
Türkiye’de 2008 yılında üretilen çeltik miktarı
753 bin ton olup dünya toplam pirinç üretiminin
%0.11’ini oluşturmaktadır. 2008 yılı itibariyle
Dünya’da ortama çeltik verimi 431 kg/da
civarındadır. Çeltik verimi dünyadaki önemli
üretici ülkelerden Çin Halk Cumhuriyeti’nde
655 kg/da, Japonya’da 649 kg/da, Vietnam’da
522 kg/da, Amerika’da ise 519 kg/da arasında
değişmektedir. Ülkemizde ise çeltik verimi
dünya ortalamasının çok üzerinde olup son 5
yıldır 691 kg/da’ın altına hiç düşmemiştir.
Türkiye’de birim alandan alınan verim 757
kg/da olup hem dünyada pirinç yetiştiren diğer
ülkelerden hem de dünya ortalamasından çok
yüksektir (Anonim, 2010a). Dünya toplam
pirinç ihracatı 2007 yılı itibariyle yaklaşık 27.4
milyon ton’dur. Dünya’da en fazla pirinç
ihracatı yapan ülkelerin başında dünya toplam
ihracatının %27.80’ini oluşturan Tayland
gelmektedir. Bunu sırasıyla %19.50’lik payla
Hindistan, %13.78’lik payla Vietnam ve
%9.46’lık
payla
Pakistan
izlemektedir
(Anonim,
2010a).
Türkiye’nin
dünya
D.ÖZTÜRK, Y.AKÇAY
ihracatındaki payı ise %3.40’dır. Dünya toplam
pirinç ithalatı 2007 yılı rakamlarına göre 21.6
milyon ton’dur. Dünya ülkeleri arasında en
fazla pirinç ithal edenler %8.80 payla Filipinler
ve %6.50 payla Endonezya’dır. Bu ülkeleri
sırasıyla Suudi Arabistan, Güney Afrika, İran
ve Irak izlemektedir. Türkiye’nin dünya
ithalatındaki payı %0.90’dır. Türkiye 2007
yılında 1.127 ton pirinç ihraç ederken 193.661
ton pirinç ithal etmiştir (Anonim, 2010a).
Çizelge 1. Dünya Pirinç Ticareti (Miktar: bin ton, Değer: milyon $)
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
İhracat
Miktar
19.592
21.922
22.697
Değer
5.372
8.004
5.493
22.962
Miktar
15.720
15.896
18.815
18.546
19.820
Değer
4.955
4.403
4.819
5.384
6.541
5.732
24.315
24.305
25.352
27.434
7.349
7.973
8.751
11.188
18.422
20.985
21.627
6.715
7.775
9.573
İthalat
Kaynak: FAO 2010 yılı istatistikleri. http://www.fao.org. (12.06.2010).
2009 yılı istatistiklerine göre %100 beyaz
2.derece Tayland pirincinin FOB fiyatı 601
$/ton olarak gerçekleşmiştir. 2007 yılı itibariyle
Dünya pirinç tüketimi 423 milyon ton olup
tüketimde önde gelen ülkeler Çin, Hindistan,
Endonezya ve Bangladeş’ dir. 2007 yılı
verilerine göre Dünya’daki toplam pirinç
tüketiminin %30.36’ını Çin, %21.66’ını
Hindistan,
%8.59’unu
ise
Endonezya
oluşturmaktadır. Türkiye’nin dünya toplam
pirinç tüketiminden payı ise %0.14’tür.
(Anonim, 2010a).
3.2. Türkiye’de Çeltik Tarımının Genel
Durumu
Türkiye pirinç bitkisinin yetişmesi için
oldukça uygun iklimsel koşullara sahip bir
ülkedir. Ülkemizin sahip olduğu sıcaklık
koşulları yaz aylarında pirinç yetişmesi için
optimum koşullar sunmaktadır. Özellikle
ülkemizde bu ürünün yetiştirildiği alanlarda yaz
aylarında sıcaklık ortalamaları 25 °C
civarındadır. Bu sıcaklık değeri de pirincin
yetişmesi açısından oldukça uygundur. Bu
yüzden pirinç ülkemizde yaz aylarında
yetiştirilmektedir (Özşahin, 2008).
Türkiye’de yıllar itibariyle çeltik ekim
alanlarında önemli artışlar sağlanmıştır.
Türkiye’de çeltik ekim alanları bir önceki yıla
göre 2007 yılına kadar sürekli bir artış
gösterirken, 2007 yılına gelindiğinde kuraklığın
verdiği su sıkıntısı nedeniyle %5.05 azalmıştır.
Çeltik ekiliş alanlarındaki bu %5.05’lik azalma
çeltik üretimine %6.90’lık, verime %1.71’lik
bir azalış olarak yansımıştır. Ancak 2008
yılında Türkiye çeltik ekilişi tekrar yükselişe
geçerek üretimde bir önceki yıla göre
%16.20’lik verimde ise %9.55’lik bir artış
sağlamıştır. 2009 yılı rakamlarına göre 778
kg/da olan çeltik verimi dünya verim
ortalamasının oldukça üzerindedir. 2010 TÜİK
tahminine göre bir önceki yıla göre çeltik
üretiminin %16.70 oranında artarak yaklaşık
875 bin ton olması beklenmektedir (Anonim,
2010b).
Son yıllarda yüksek verimli çeşitlerin
ekilişlerinin artması ve çeltik yetiştirme tekniği
uygulamalarının iyileştirilmesi, birim alan
veriminin yükselmesinde önemli rol oynamıştır.
Türkiye’de 2000 yılında 224 bin ton olan pirinç
üretimi 2008 yılında %115 artarak 482 bin
ton’a yükselmiştir. Üretim miktarının artmasına
ve dekara verim açısından dünya ortalamasının
üzerinde çeltik verimi alınmasına rağmen sınırlı
ekim alanları nedeniyle çeltik üretimi Türkiye
ihtiyacını karşılayamamaktadır. Özellikle 1984
sonrası uygulanan ekonomi politikaları gereği,
yurtdışından yapılan çeltik ithalatı gün geçtikçe
artmış ve artmaya devam etmektedir
(Gaytancıoğlu, 2009).
Türkiye’nin son yıllardaki pirinç tüketimi
300–613 bin ton arasında değişmektedir. 2000
yılında 479 bin ton olan tüketim, 2004 yılında
300 bin tona gerilemiş, 2008 yılında 613 bin
tona çıkmıştır. TÜİK tarafından; dışsatım, stok
değişimi, kayıplar göz önüne alınarak
hazırlanan denge tablolarına göre; yılda kişi
başına tüketilen pirinç miktarları 2000 yılında 7
kg iken, 2005 yılında 8.0 kg’a ve 2008 yılında
8.7 kg’a çıkmıştır. TMO tarafından hazırlanan “
2007 yılı Hububat Raporu”nda kişi başına yıllık
63
Güney Marmara Bölgesinde Çeltik Üretiminin Genel Bir Değerlendirmesi
pirinç tüketimimiz 7.5-8.0 kg olarak
açıklanmaktadır. Pirinç üretimimiz, tüketimi
karşılayamamaktadır. 2000 yılında üretimin
tüketimi karşılama oranı % 41.30 iken, 2003
yılında % 69.30’a ve 2007 yılında % 71.20’ye
ulaşılmıştır. Son yıllarda ekim alanlarının
genişlemesi ve birim alan veriminin
yükseltilmesi sonucu çeltikte sağlanan üretim
artışları ile Türkiye, tükettiği pirincin %75’ini
üretecek düzeye gelmiştir (Gençtan ve ark.,
2010).
Çizelge 2. 2000-2009 Yılları Arası Türkiye Çeltik ve Pirinç Üretimindeki Gelişmeler
Ekiliş Alanı
Çeltik Ekiliş Alanı
Çeltik Üretimi
Çeltik Üretim
Verim
Çeltik Verim
2000
(ha)
58.000
İndeks (%)
100.00
(ton)
350.000
İndeks (%)
100.00
(kg/da)
603
İndeks (%)
100.00
2001
59.000
101.72
360.000
102.86
610
101.16
2002
60.000
103.45
360.000
102.86
600
99.50
2003
65.000
112.07
372.000
106.28
572
94.86
2004
70.000
120.69
490.000
140.00
700
116.09
2005
85.000
146.55
600.000
171.43
706
117.08
2006
99.000
170.69
696.000
198.86
703
116.58
2007
94.000
162.07
648.000
185.14
691
114.59
2008
99.000
170.69
753.000
215.14
757
125.54
2009*
96.754
166.82
750.000
214.29
778
129.02
Yıllar
Kaynak: FAO 2010 yılı istatistikleri. http://www.fao.org. (12.06.2010).
http://nkutr.nku.edu.tr/celtik/Tekirdağ-24%20Eylul%202009-okan1.ppt, (04.05.2010).
Çizelge 3’de de görüldüğü gibi 2007 yılı
pirinç ihracatı 1.125 ton olarak gerçekleşmiş ve
karşılığında 1.1 milyon Amerikan Doları döviz
sağlanmıştır. Türkiye’nin pirinç ithalatı ise
193.661 ton olarak gerçekleşmiş ve karşılığında
112.8 milyon Amerikan Doları döviz
ödenmiştir.
Çizelge 3. Türkiye Pirinç Ticareti (Miktar: Ton, Değer: 1000$)
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
İhracat
Miktar
5.667
4.202
1.935
4.267
967
726
5.634
1.125
Değer
1.788
1.214
699
1.404
1.267
1.046
1.844
1.124
Miktar
341.747
225.762
325.457
385.293
153.465
267.044
235.858
193.661
Değer
108.215
57.683
86.382
122.785
62.025
97.186
89.104
112.751
İthalat
Kaynak: FAO 2010 yılı istatistikleri. http://www.fao.org. (12.06.2010).
Çeltik Türkiye’nin bütün bölgelerinde
yetiştirilmektedir, fakat en fazla ekiliş alanı ve
üretim miktarına sırasıyla Marmara ve
Karadeniz Bölgeleri sahiptir. Buna karşılık Ege
ve Doğu Anadolu Bölgelerinde ekiliş çok azdır.
Türkiye’nin üretimi iç tüketimine yetmemekte
ve Türkiye gittikçe artan oranlarda pirinç ithal
etmektedir. Pirinç ithalatı son yıllarda hızla
artarak iç üretim miktarını dahi geçmiştir.
Türkiye’de çeltik tarımı ağırlıklı olarak,
64
Marmara bölgesinin Trakya ve Güney Marmara
kesimleri ile Karadeniz bölgesinin bazı
bölümleri ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
yapılır. Diğer bölgelerde yapılan çeltik
tarımının Türkiye ekiliş üretimindeki payı
%10’u geçmemektedir (Karbuz ve ark., 2009).
Türkiye’de çeltik 40 ilde tarımı yapılabilen bir
üründür, 2005 yılı ÇKS (Çiftçi Kayıt Sistemi)
verilerine göre ise 36 ilde ekimi yapılmaktadır.
Türkiye’de 110 civarında çeltik fabrikası
D.ÖZTÜRK, Y.AKÇAY
bulunmakta olup 30 binden fazla çiftçi ailesi
çeltik tarımı ile iştigal etmektedir (Dönmez,
2007). 2009 yılı itibariyle çeltik tarımının en
fazla yapıldığı bölge Türkiye çeltik ekilişinin
%64.35’ini karşılayan Batı Marmara Bölgesine
aittir. İkinci sırada ise Türkiye çeltik ekişinin
%24.92’ini oluşturan Batı Karadeniz Bölgesi
yer almaktadır (Çizelge 4).
Çizelge 4. 2004-2009 Yılları Arası Bölgelere Göre Çeltik Ekiliş Alanları (ha)
2004
2005
2006
2007
2008
2009
1.390
1.817
1.121
910
987
1.099
182
113
176
176
24
12
Batı Karadeniz
23.858
27.043
27.750
23.435
24.283
24.113
Batı Marmara
40.416
49.137
63.038
62.658
66.440
62.260
Akdeniz
Batı Anadolu
Doğu Karadeniz
Doğu Marmara
132
136
142
142
49
45
1.266
1.948
3.019
1.046
1.349
2.018
Ege
108
Güneydoğu Anadolu
2.107
2.298
2.323
4.380
4.833
5.264
Kuzeydoğu Anadolu
26
28
29
29
424
960
18
1.694
591
542
571
450
275
366
371
295
311
264
Orta Anadolu
Ortadoğu Anadolu
İstanbul
320
329
376
188
223
270
Toplam
69.990
84.909
99.044
93.801
99.494
96.755
Kaynak: TÜİK 2010 yılı istatistikleri. http://www.tuik.gov.tr (27.08.2010).
Çizelge 5’den de görülebileceği gibi çeltik
üretim miktarları 2007 yılına kadar sürekli bir
artış gösterirken 2007 yılında çeltik ekim
alanlarının azalmasına bağlı olarak düşmeye
başlamış ve 2008 yılında tekrar artmaya
başlamıştır. 2009 yılı verilerine göre üretim
miktarı bakımından Batı Marmara Bölgesi
(%69.32) ilk sırada yer alırken ikinci sırada
Batı Karadeniz Bölgesi (%23.07) yer
almaktadır. 2009 yılında Türkiye’de çeltik
veriminin en yüksek olduğu bölge dekara 858
kg üretim ile Batı Anadolu Bölgesi’dir. Bunu
sırasıyla 836 kg/da çeltik verimi ile Batı
Çizelge 5. 2004-2009 Yılları Arası Bölgelere Göre Çeltik Üretim Miktarları (ton)
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Akdeniz
5.737
11.080
5.669
4.289
5.067
5.793
Batı Anadolu
1.182
803
795
1.147
116
103
Batı Karadeniz
159.799
172.557
192.299
152.958
174.920
173.053
Batı Marmara
302.224
378.001
458.867
460.982
535.254
519.881
378
971
961
904
338
322
10.220
12.935
20.603
6.056
9.122
14.399
Doğu Karadeniz
Doğu Marmara
Ege
799
Güneydoğu Anadolu
7.671
9.130
8.918
17.269
20.906
25.803
Kuzeydoğu Anadolu
37
38
42
36
2.203
5.027
Orta Anadolu
87
11.247
3.917
2.664
3.155
2.806
840
1.051
1.090
733
809
755
İstanbul
1.825
2.187
2.040
962
1.435
2.058
Toplam
490.000
600.000
696.000
648.000
753.325
750.000
Ortadoğu Anadolu
Kaynak: TÜİK 2010 yılı istatistikleri. http://www.tuik.gov.tr (27.08.2010).
65
Güney Marmara Bölgesinde Çeltik Üretiminin Genel Bir Değerlendirmesi
Marmara ve 762 kg/da çeltik verimi ile İstanbul
ekim alanları izlemektedir (Anonim, 2010b).
Türkiye çeltik ve pirinçte Dünya Ticaret
Örgütüne (DTÖ) taahhüt ettiği gümrük vergisi
oranlarını uygulamaktadır. Bu oranlar pirinç
için %44.00, çeltik için %34.00’dır (Gümüş,
2007). Türkiye’de çeltik fiyatları genellikle
TMO tarafından belirlenmektedir. Çoğu kez
maliyetin altında kalan çeltik fiyatları,
üreticileri memnun etmemektedir. 2007 yılında
çeltik fiyatları %4.21 oranında artarak pirimle
birlikte 75 kuruş, 2008 fiyatları ise pirimle
birlikte 96 kuruş olmuştur. Ürün fiyatlarındaki
artışların, girdi fiyatları artışının altında kalması
çeltik üreticilerinin her yıl daha fakirleşmesine
yol açmaktadır. İzlenen bu fiyat politikası ile
çeltik üreticilerinin, dış pazarlar ile rekabet
edebilmesi ve ayakta kalabilmesi olanaksızdır.
Türkiye’de üretilen 1 ton çeltiğin maliyeti
yaklaşık 330 Amerikan Doları iken, A.B.D.’de
1 ton çeltik 160 Amerikan Doları harcanarak
üretilmektedir (Gaytancıoğlu, 2009).
4. Çeltik Tarımının Güney Marmara Bölgesi
Ekonomisine Katkıları
Marmara Bölgesi 2009 yılı verilerine göre
64.548 ha çeltik ekiliş alanı ile Türkiye çeltik
ekilişinin %66.71’ini sağlamıştır. Bölgede başta
Edirne olmak üzere Balıkesir, Çanakkale,
Tekirdağ, Kırklareli ve Bursa illerinde çeltik
tarımı yapılmaktadır. Marmara bölgesinin çeltik
üretiminde söz sahibi olmasının en büyük
nedeni Trakya kesiminde yapılan çeltik
tarımıdır. Bu kesimdeki çeltik tarımı Edirne
ilinde yoğunlaşmıştır. Edirne ili Marmara
Bölgesi çeltik alanının %62.53’ünü (40.360)
karşılamaktadır. Bu ili sırasıyla 13.433 ha ile
bölge ekiliş alanının %20.81’ini oluşturan
Balıkesir, 5.297 ha ile bölge ekiliş alanının
%8.21’ini oluşturan Çanakkale ili takip
etmektedir (Anonim, 2010b).
Marmara Bölgesinde çeltik tarımı yapılan
illere ait çeltik üretim miktarları Çizelge 6’da
verilmiştir. Marmara Bölgesi 2009 yılı
verilerine göre Türkiye çeltik üretiminin
%71.32’ini sağlamıştır. Bölge çeltik üretiminde
en büyük pay 351.758 ton üretim ile bölge
çeltik üretiminin %65.76’ını sağlayan Edirne
iline aittir. Bunu sırasıyla bölge üretiminde
%18.57 pay ile Balıkesir, %7.58 pay ile
Çanakkale izlemektedir. Bursa ilinin Marmara
Bölgesi çeltik üretim miktarı içindeki payı ise
%2.42’dir.
Marmara Bölgesindeki illerin 2009 yılı
çeltik verilerine bakıldığında ise bölgede çeltik
veriminin en yüksek olduğu il dekara 952 kg ile
Kırklareli’ne aittir. Gerek çeltik ekiliş alanında
gerekse üretim miktarında en büyük paya sahip
olan Edirne ilinde ise verim dekara 872 kg olup
bölge verim sıralamasında ikinci sırada yer
almaktadır. Balıkesir ilinde 2008 yılı çeltik
verimi 694 kg/da olup Dünya çeltik veriminin
(431 kg/da) çok üstündedir (Anonim, 2010b).
Güney Marmara’da çeltik tarımının
yapılma nedenlerinin başında yer altı suyu
kaynaklarının zenginliği gelmektedir. Bu
nedenle çoğu yerlerde su kaynağı olarak
artezyenler kullanılmakta ayrıca DSİ tarafından
yapılan baraj ve göletler önemli su kaynakları
arasında bulunmaktadır. Bölgede Balıkesir iline
bağlı Gönen’de yaklaşık 19’a yakın çeltik
fabrikası bulunmaktadır. Bölgede diğer önemli
çeltik ekim alanlarına sahip ilçelerden Biga ve
Orhangazi’de üretilen çeltik bu ilçede bulunan
Çizelge 6. Marmara Bölgesinde İllere Ait Çeltik Üretim Miktarları (ton)
2004
2005
2006
2007
2008
2009
52.320
65.266
74.917
73.715
94.195
99.346
9.475
12.208
19.873
5.415
8.336
12.940
221.754
266.055
306.999
322.411
371.601
351.758
Kırklareli
2.434
8.783
11.859
11.019
14.375
10.576
Tekirdağ
12.255
12.960
25.785
31.895
29.946
17.673
Çanakkale
Balıkesir
Bursa
Edirne
13.461
24.937
39.307
21.942
25.137
40.528
İstanbul
1.825
2.187
2.040
962
1.435
2.058
Toplam
313.524
392.396
480.780
467.359
545.025
534.879
Kaynak: TÜİK 2010 yılı istatistikleri. http://www.tuik.gov.tr (27.08.2010).
66
D.ÖZTÜRK, Y.AKÇAY
çeltik fabrikalarında değerlendirilmektedir
(Anonim, 2010c).
2009 yılı verilerine göre, Türkiye çeltik
ekilişinin %29.58’ini üretiminin ise %28.20’ini
oluşturan Güney Marmara Bölgesinde çeltik
tarımı Balıkesir, Bursa ve Çanakkale illerine
bağlı ilçelerde yoğunlaşmıştır. En önemli
üretim merkezleri Balıkesir iline bağlı Gönen
ilçesi, Çanakkale iline bağlı Biga ilçesi, Bursa
iline bağlı Karacabey ilçesidir. Güney Marmara
Bölgesinin en önemli çeltik üretim alanı olan
Balıkesir ilinde 2009 yılında ekilebilir toplam
Çizelge 7. Güney Marmara Kesimi Çeltik Ekiliş Alanları (ha)
Balıkesir
2004
2005
2006
2007
2008
2009
5.296
6.212
6.840
7.788
8.836
8.150
58
57
89
88
109
120
1.917
2.823
4.886
3.709
4.240
4.800
114
263
293
295
381
363
Toplam
7.385
9.355
12.108
11.880
13.566
13.433
Biga
1.552
2.823
5.374
2.928
2.718
4.666
80
235
215
613
245
206
216
254
293
254
359
390
5
6
18
19
5
15
283
35
87
20
1.853
3.318
5.900
3.814
3.327
5.297
Karacabey
502
1.184
1.661
473
707
1.220
Orhangazi
616
612
586
313
454
500
615
100
Gönen
Susurluk
Manyas
Bandırma
Çanakkale
Ezine
Gelibolu
Lapseki
Diğer
Toplam
Bursa
Diğer
Toplam
Genel Toplam
17
1.118
1.796
2.247
786
1.161
1.737
10.356
14.469
20.255
16.480
18.054
28.617
Kaynak: TÜİK 2010 yılı istatistikleri. http://www.tuik.gov.tr (27.08.2010).
arazi miktarı 513.946 ha’dır. Bu alanın %2.61’i
çeltik tarımına ayrılmış geri kalanında ise
sırasıyla buğday (%32.20), mısır (%3.91) ve
ayçiçeği ve arpa (%3.70) gelmektedir. Çeltik
ise %2.61’lik oranla 5.sırada bulunmaktadır. Bu
sonuç Türkiye genelinde üretilen ürün
miktarlarının sıralamasına uygun bir durumdur
(Kün ve ark., 2005). 2006 yılı verilerine
Balıkesir ilinde çeltik ithalatı 49.243 ton olarak
gerçekleşmiştir (Anonim, 2010c). Çanakkale,
Güney Marmara Bölgesinde en fazla çeltik
tarımı yapılan ikinci ildir. Bu ilde ekilebilir
tarım arazisi 2009 yılı itibariyle 330.337 ha’dır.
Ekilebilir bu alanının %32.90’unda buğday,
%6.91’inde arpa ve %6.80’inde ise ayçiçeği
ekilmektedir. Çeltik ekim alanı ise toplam tarım
alanı içerisinde %1.60’lık paya sahiptir.
(Anonim, 2010d). Çanakkale iline ait çeltik
ithalatı konusunda herhangi bir bilgiye
ulaşılamamıştır. Bursa ilindeki ekilebilir tarım
arazisi ise 2009 yılı itibariyle 393.608 ha’dır.
Bu alanın %4.49’unda ayçiçeği, %3.58’inde
mısır, %3.10’unda arpa ve %3.11’inde buğday
ekilidir. Çeltik ekili alanın oranı ise %0.44’dür.
Bursa ilinde 2006 yılı verilerine göre çeltik
ithalatı 2.683 ton olarak gerçekleşmiştir. 2009
yılında Bursa’nın Karacabey ilçesinde 1 adet
çeltik fabrikası faaliyetine devam etmektedir
(Anonim, 2010e).
Güney Marmara Bölgesinde çeltik
tarımının en yoğun yapıldığı il Balıkesir’dir.
Balıkesir ili 2009 yılı rakamlarına göre Türkiye
çeltik ekilişinin %13.88’ini, üretiminin ise
%13.25’ini karşılamaktadır. Bölge içindeki payı
ise; çeltik ekilişinde %46.94, üretimde ise
%46.98 olarak gerçekleşmiştir. 2009 yılı
verilerine göre Balıkesir ili Bandırma ilçesi ile
Çanakkale ili Gelibolu ilçesi 858 kg/da ile
dekara verimin en yüksek olduğu yerlerdir.
67
Güney Marmara Bölgesinde Çeltik Üretiminin Genel Bir Değerlendirmesi
Çizelge 8. Güney Marmara Kesimi Çeltik Üretim Miktarları (ton)
Balıkesir
Gönen
Susurluk
Manyas
Bandırma
2004
2005
2006
2007
2008
2009
36.550
44.185
45.750
47.742
60.945
58.664
359
463
684
524
850
972
14.603
18.744
26.496
23.685
29.250
36.593
Çanakkale
808
1.874
1.987
1.764
3.150
3.117
Toplam
52.320
65.266
74.917
73.715
94.195
99.346
Biga
11.821
21.422
34.004
16.455
20.000
35.571
Ezine
Gelibolu
Lapseki
382
1.785
1.457
3.654
1.575
1.372
1.236
1.687
1.855
1.513
2.970
3.345
22
43
Diğer
Toplam
145
116
35
107
1.846
204
557
240
Bursa
13.461
24.937
37.461
21.738
24.580
40.528
Karacabey
3.825
7.857
12.012
2.821
5.200
9.301
Orhangazi
5.650
4.351
3.974
2.001
3.136
3.574
3.887
593
Diğer
Toplam
Genel Toplam
65
9.475
12.208
15.986
4.822
8.336
12.940
75.256
102.411
128.364
100.275
127.111
211.478
Kaynak: TÜİK 2010 yılı istatistikleri. http://www.tuik.gov.tr (27.08.2010).
En büyük çeltik ekilişine sahip ilçelerin
başında Türkiye çeltik ekilişinin %8.42’ine ve
bölge çeltik ekilişinin %28.48’ine sahip Gönen
ilçesi gelmektedir. Dolayısıyla bu ilçeye ait
veriler çeltiğin bölge ekonomisine katkılarını
belirleme açısından önem taşımaktadır.
Bununla
ilgili
veriler
Çizelge
9’da
görülmektedir.
Gönen ilçesinde 2005 yılında, Çeltik
komisyonuna kayıtlı 1.308 çiftçinin, 64 bin
dekarlık bir alana,
Gönen Baldosu ve
Osmancık çeltiği ektiği tespit edilmiştir. Çeltik
tarımı sektörüne bağlı olarak 15 civarındada
irili ufaklı çeltik fabrikası ve bir o kadar da
toptancılık yapan çeltik tüccarı bulunmaktaydı.
2009 yılına gelindiğinde ise çeltik ekiliş alanı
2005 yılına göre %30.92 oranında artarak 84
bin dekara yükselmiş ve pirinç üretimi yapan 19
adet faal fabrikada 1.520 kişi istihdam edilerek
üretime geçilmiştir. Kısaca denilebilir ki Gönen
ilçesinde son dört yıl içerisinde çeltik ekim
alanı %30.92 oranında artış göstermiş ve bu
alanda çalışan kişi sayısı da buna paralel olarak
%15.68 oranında artmıştır. Marmara Bölgesinin
Balıkesir ilinde çeltik üretimi sonucunda
çiftçinin eline 2004 yılında 0.72 YTL/Kg
geçerken, 2008 yılına gelindiğinde bu miktar
1.41 YTL/Kg’a yükselmiştir.
Çizelge 9. Gönen İlçesinde Yıllar itibariyle Çeltik Ekiliş Alanları ve Fabrikada Çalışan Kişi Sayıları
Yıllar
Ekiliş Alanı (da)
İndeks(%)
Çalışan Kişi Sayısı
İndeks(%)
2003
57.090
100.00
1.314
100.00
2004
58.696
102.81
1.244
94.67
2005
64.072
112.23
1.308
99.54
2006
67.667
118.53
1.254
95.43
2007
79.000
138.38
1.327
100.99
2008
81.141
142.13
1.437
109.36
2009
83.883
146.93
1.520
115.68
Kaynak: Balıkesir Tarım İl Müdürlüğü 2010 yılı Çalışma Raporu Kayıtları, Balıkesir.
68
D.ÖZTÜRK, Y.AKÇAY
Çizelge 10. Marmara Bölgesinde Çiftçinin Eline Geçen Fiyatlar (YTL/Kg)
2004
2005
2006
2007
2008
Balıkesir
0.72
0.75
0.80
0.80
1.41
Bursa
0.81
0.80
0.75
0.77
1.16
Edirne
0.67
0.70
0.71
0.74
1.15
Kırklareli
0.84
0.75
0.74
0.74
1.01
Tekirdağ
0.80
0.75
0.73
0.71
0.90
Çanakkale
0.98
0.99
0.91
0.80
0.97
İstanbul
0.83
0.84
0.77
0.71
1.02
Kaynak: TÜİK 2010 yılı istatistikleri. http://www.tuik.gov.tr (27.08.2010).
5. Tartışma
İlgili yazından ve dünya ve Türkiye geneli
istatistiklerden elde edilen verilere göre çeltik
tarımıyla
ilgili
fiyatlama
sorunlarından
bahsedilmektedir. Gaytancıoğlu (2009), çeltik
fiyatlarının TMO tarafından belirlenmesinin
dünya üzerindeki diğer ülkelerle rekabet
edebilme gücünü azalttığını ifade etmektedir.
Oysaki TMO tarafından belirlenen fiyatlar
temel baz fiyatlarıdır. Bu fiyatların çeltik
açısından tek belirleyici fiyat olduğunu
söylemek mümkün değildir. Üreticilerin
ürettikleri çeltiğin çok önemli bir miktarı özel
sektör tarafından alınmaktadır. Dolayısıyla fiyat
konusunda temel belirleyici TMO değil serbest
piyasadır. Bununla birlikte çeltik fabrikalarının
çok düşük kapasite kullanım oranlarıyla
çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu noktadan hareketle
çeltik açısından önemli sorunlardan birinin
Türkiye’deki çeltik üretim miktarlarında
yetersizlik olduğu da ifade edilebilir. Çeltik
fabrikalarının işleme kapasitesi ve ürettikleri
ürünlerin kalitesi dikkate alındığında üretilen
çeltiğin çok daha fazlasının kolaylıkla
işlenebileceğini söylemek mümkündür. Son
yıllarda özellikle Gönen Bölgesi’nde özellikle
Arap ülkelerinden getirilen çeltiklerin işlenmesi
işlemleri yoğunluk kazanmıştır. Araştırma
verilerinden elde edilenlere göre çeltik
üretiminin belli bölgelerde yoğunlaşması
önemli bir başka tartışma konusudur. Her ne
kadar kümelenmesin işletmeler açısından
önemli üstünlükleri (nakliye, uzmanlaşma,
kaliteli işgücü gibi) bulunsa da çeltik üretimi
yapılan yerlerin yaygınlaştırılması ve farklı
bölgelere yayılması bölgesel kalkınmışlık
farklılıklarının azaltılması açısından oldukça
önemlidir. Bu açıdan bakıldığında elde edilecek
imkanlar kümelenmenin getirisinden çok daha
fazla olabilecektir.
6. Sonuç ve Öneriler
Çeltik ve pirinç temel gıda maddesidir.
Özellikle Uzakdoğu ülkelerinde temel ihtiyaç
maddesi
olarak
çok
fazla
miktarda
tüketilmektedir (Dönmez, 2007). Dolayısıyla
dünya genelindeki her bir insan bu ürünün
potansiyel müşterisi konumundadır. Potansiyel
müşteri sayısının oldukça yüksek olması çeltiği
çok önemli ve ekonomik değeri yüksek bir ürün
haline getirmektedir. Bu noktadan hareketle bu
ürünün tarımıyla uğraşan ülkelerde ekonomik
hareketliliğin artacağını ve elde edilen gelirin
paylaşımıyla özellikle kırsal bölgelerdeki
kalkınmışlık
düzeyinin
artırılabileceğini
söylemek olanaklıdır.
Çeltik tarımının dünya genelindeki üretim
büyüklüğü 2008 yılı itibariyle 685 milyon tona
ulaşmıştır. 2007 yılında dünyada çeltik ve
pirinç ihracatı yapan ülkelerin bu ticaretten
sağladıkları kazanç 11.188 milyon Amerikan
Doları bir büyüklüğe ulaşmıştır. Bu veriler
çeltik tarımının dünya için ifade ettiği anlamı
daha net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Türkiye’de çeltik üretiminin büyüklüğü
2009 yılı itibariyle 750 bin tona ulaşmıştır. Bu
üretimle birlikte ortaya çıkan ekonomik
büyüklük ise 113 milyon 875 bin Amerikan
Dolarıdır. Türkiye’de ihtiyaç duyulan çeltiğin
çok önemli bir kısmı ithal edilmektedir. 2007
yılında yapılan çeltik ithalatı 112 milyon 751
bin Amerikan Dolarıdır. Yapılan ihracat ise 1
milyon 124 bin Amerikan Doları olarak
gerçekleşmiştir.
Bölgesel olarak bakıldığında, Türkiye’de
çeltik üretiminin en yoğun yapıldığı yer
Marmara Bölgesidir. Bu bölgede en fazla
69
Güney Marmara Bölgesinde Çeltik Üretiminin Genel Bir Değerlendirmesi
üretimin yapıldığı il Edirne olup ardından
Balıkesir gelmektedir. Dolayısıyla Balıkesir’in
de içinde bulunduğu Bursa ve Çanakkale
illerini de kapsayan Güney Marmara Bölgesinin
çeltik tarımı açısından bölgeye olan katkılarının
ortaya konulması ilgili yazın açısından
önemlidir. Balıkesir, Bursa ve Çanakkale
illerini kapsayan Güney Marmara Bölgesinde
20 adet fabrikada yaklaşık 1.600 işçi
çalışmaktadır. Bunun yanında Çeltik Üretici
Birlikleri ve Çeltik Komisyonları kayıtlarına
göre yaklaşık 1.600 çiftçi çeltik tarımıyla
uğraşmaktadır. 2009 yılında bu çiftçiler üretmiş
oldukları 211.478 tonluk çeltik üretimi sonucu
yaklaşık 300 milyon TL’lik bir ekonomik
kazanç sağlamışlardır. Çeltik fabrikalarının ve
çalışanların kazançları da dikkate alındığında
çeltiğin Güney Marmara Bölgesi için önemi
daha net anlaşılabilecektir.
Çeltik tarımının Türkiye ekonomisine
katkılarını
aşağıdaki
gibi
özetlemek
mümkündür:
Çeltik tarımının yapıldığı bölgelerdeki aile
yapısının bu tarım çeşidine uygun olması
(genellikle geniş aile yapısı olmayıp aileler
çekirdek aile şeklindedir, çocuk sayısı azdır ve
ailede işgücüne katılabilecek insan sayısı azdır)
çeltik tarımı açısından bu bölgelere önemli
avantajlar sağlamaktadır. Bunun yanında çeltik
tarımının sanayileşmeyi de etkilediği ve
üreticilerin pazarlama sorunlarının da ortadan
kalktığı
gözlenmektedir.
Sanayileşmeyle
birlikte aynı zamanda istihdam olanakları
artmakta ve bireylerin sosyo-ekonomik
durumlarında iyileşmeler meydana gelmektedir.
Çeltik tarımı yapılan bölgelerde özellikle de
Güney Marmara Bölgesindeki Gönen’de
bilinilirliği artıran ve ilçenin ismiyle birlikte
anılan “Gönen Baldosu” ilçe tanıtımının
artmasına önemli katkılar sağlamaktadır.
Çeltik tarımının; bataklık alanlarda
yapılabilmesi, makineleşmeye uygun olması,
pazarlama sorunlarının bulunmaması, önemli
70
bir istihdam sağlaması, işlenmiş ürünlerin
üretiminin Türkiye içinde yapılabiliyor olması
ve
bölgesel
gelişmişlik
farklarının
azaltılabilmesine katkı sağlaması açısından
önemi büyüktür. Fakat Türkiye’nin ihtiyacını
karşılayabilecek miktarda çeltik üretimi
yapılamamaktadır. Dışa bağımlılığın azaltılması
ve
milli
kaynakların
daha
verimli
kullanılabilmesi açısından çeltik üretiminin
artırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
Kaynaklar
Anonim, 2010a. FAO İstatistikleri. http://www.fao.org.,
(12.06.2010).
Anonim, 2010b. Türkiye İstatistikleri Kurumu, .
http://www.tuik.gov.tr (27.08.2010).
Anonim, 2010c. Balıkesir Tarım İl Müdürlüğü Çalışma
Raporu Kayıtları, Balıkesir.
Anonim, 2010d. Çanakkale Tarım İl Müdürlüğü Çalışma
Raporu Kayıtları, Çanakkale.
Anonim, 2010e. Bursa Tarım İl Müdürlüğü Çalışma
Raporu Kayıtları, Bursa.
Dönmez, D.,2007. Pirinç, TEAE/Bakış. Sayı: 9, Nüsha:4,
ISSN 1303-8346 (http://www.aeri.org.tr)
Gaytancıoğlu, O., 2009. Türkiye’de Pirinçte Uygulanan
Politikalar ve Trakya’da Çeltik Üretimini Artırmanın
Gerekliliği. http://nkutr.nku.edu.tr/celtik/Tekirdağ24%20Eylul%202009-okan1.ppt, (04.05.2010).
Gençtan, T., Öktem, A., Sürek, H., Gevrek, M., ve Balkan,
A., 2010. “Sıcak İklim Tahılları Üretiminin
Artırılması Olanakları”, Türkiye Ziraat Mühendisliği
7. Teknik Kongresi, 1-22, Ankara.
Gümüş, H., 2007. Türkiye’deki Pirinç Piyasasının İşleyişi
ve Sorunları Üzerine Bir Araştırma, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Tez No: 179512, Namık Kemal
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Tekirdağ.
Karbuz, F., Öztürk, İ., Savaş, Deniz Okan., 2009.
Türkiye’de Üretilen Tarım Ürünleri ve Ekonomideki
Yeri.
İstanbul
Ticaret
Odası,
1-144,
http://www.ito.org.tr/Dokuman/Sektor/1-99.pdf,
(08.07.2010).
Kün, E., Çiftçi, C.Y., Birsin, M., Ülger, A.C., Karahan,
Zencirci, N., Öktem, A., Güler, M., Yılmaz, N.,
Atak, M., 2005. Tahıl ve Yemeklik Dane Baklagiller
Üretimi, Türkiye Ziraat Mühendisliği 6.Teknik
Kongresi, 367 – 408.
Özşahin, E., 2008. Gönen Ovasında Pirinç Tarımı, Fırat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 18, 2, 49-70
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 71-79
Analysis of Lateral Design Pressures, Vertical Frictional Forces and Bending
Stresses on Horizontally Corrugated Steel Silo Wall Panels*
Zeki Gökalp1 Dwaine S. Bundy2
1
Erciyes University Seyrani Agricultural Faculty, Department of Biosystems Engineering, Kayseri
Lowa State University Agricultural Faculty Department of Biosystems Engineering, Ames, Iowa, USA
2
Abstract: This study investigated the theoretical lateral design pressures, vertical frictional forces and
bending stresses exerted by shelled corn on a wall configuration made of folded steel plates. Silo walls panels
with trapezoidal corrugations were considered. Lateral design pressures and vertical frictional forces were
calculated by using Janssen’s equations for pressures in deep bins and bending stresses exerted by ensiled
corn were calculated by using principle of engineering mechanics. Inclined sections of corrugations with 135º
from the horizontal plane had the highest lateral design pressures and vertical frictional forces. Corrugations
with tie bars had significantly lower bending stresses than the corrugations without tie bars. Using the results
of this theoretical work, further studies can be performed for a complete silo model with a roof structure and
a hopper bottom and wind forces and the shear stresses can be added to the model. This may give a better
interpretation of the theoretical results on real models.
Key Words: Storage Bins, Silo Design, Wall Pressures, Steel Silos
Trapez Kesitli Çelik Silo Duvarlarında Yanal Basınç, Sürtünme Kuvveti ve
Eğilme Gerilmesi Analizi
Özet: Bu çalışmada oluklu çelik silo duvarlarında mısır tarafından oluşturulan yanal tasarım basınçları,
düşey sürtünme kuvvetleri ve eğilme gerilmeleri analiz edilmiştir. Silo duvarları trapez kesitli oluklara sahip
duvar panellerinden oluşmaktadır. Yanal tasarım basınçları ve sürtünme kuvvetleri derin silolar için
geliştirilmiş Janssen eşitlikleri kullanılarak ve eğilme gerilmeleri ise mühendislik mekaniği ilkeleri
kullanılarak hesaplanmıştır. Trapez kesitlerin yatayla 135º derece açıya sahip olan kısımları en yüksek yanal
basınca ve düşey sürtünme kuvvetine maruz kalmaktadır. Karşılıklı duvarları birbirine bağlayan bağlantı
demirlerinin olduğu oluklar diğerlerine nazaran oldukça daha düşük eğilme gerilmesine maruz kalmaktadır.
Bu teorik çalışmanın sonuçları kullanılarak çatı ve taban kısmı ile birlikte tam bir silo modeli dikkate alınarak
rüzgar ve kesme kuvvetleri de eklenip daha ileri bir model çalışması yürütülebilir. Bu tür bir model,
sonuçların daha iyi bir şekilde yorumlanabilmesine olanak sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Depolama Yapıları, Silo Tasarımı, Duvar Basınçları, Çelik Silolar
1. Introduction
Bins are designed to store materials which
are more or less in granular forms. When the
word ‘silo’ is mentioned, it usually brings to
mind the storage facilities of large dimensions
normally constructed in circular, square or
rectangular plan-view configurations with
vertical walls. Silos are often made of timber,
steel or concrete. The size of a storage structure
for granular materials can vary based on the
type and maximum quantity of the material to
be stored, storage duration, filling and
discharge rates and the material handling
system to be used. Filling and discharge rates
have an effect on determination of size and
flow characteristics of the solid.
The first bins and silos with large
dimensions were built as early as the 1880s for
storing large quantities of grain. In many
industries, bulk solids are stored prior to
processing. Early silo designs were based on
the assumption that the bulk solids behave like
liquids. A granular material or powder, unlike a
liquid material, can resist static shear stresses.
Furthermore, a cohesive material is capable of
forming a pattern that obstructs the steady flow
of the bulk solids.
*This paper is derived from M.S. Thesis
71
Analysis of Lateral Design Pressures, Vertical Frictional Forces and Bending Stresses on Horizontally
Corrugated Steel Silo Wall Panels
Unlike other structures, storage structures
have an unusually high rate of structural
failures (Molenda et al. 2009). This brings a
need for more studies on silo design. Most of
the failures occur primarily because the
pressures on the walls of the structure cannot be
exactly predicted when the grain is in motion.
There are many reasons for silo failures and
most occurrences were due to foundation
failures, discharge over pressures, friction
forces, pressure on silo bottom and abnormal
outlets. The non-homogenous make up of grain
makes the determination of the pressures
exerted on bin walls difficult. Roberts (1882)
studied the pressures exerted by wheat on the
floor of square and hexagonal wood bins and
concluded that in any silo cell which has
parallel sides, the pressure of wheat on floor
ceased when the grain was filled up to twice the
diameter of the inscribed circle. Janssen (1895)
made a significant contribution on the
estimation of lateral and vertical pressures on
silo walls and bottoms. Janssen studied deep
bins made of wood. His study along with the
corresponding pressure theories for lateral and
vertical pressures on silo walls became the basis
for calculating loads on silo walls for the next
sixty years.
Wall friction is an important factor in
determining the pressure exerted by grain on
walls. Airy (1897) made some investigations to
determine the coefficients of friction between
the grain and the material of the bin. With the
new materials used for bins in the beginning of
20th century, Jamieson (1904) conducted a
series of grain pressure tests. Jamieson
conducted his tests on round, square and
rectangular model silos constructed with wood
and steel. Results of these initial studies have
been used for almost a century. Reimberts
(1976) carried out tests on bins with sizes
varying from small-scale models up to actual
silos. He also developed his own formulas for
lateral and vertical pressures exerted by the
ensiled material on bin walls and floors.
The proper design of bulk storage
structures requires knowledge of individual and
bulk properties of the particulate material under
static and dynamic loading conditions. Several
researchers studied the bulk properties of
various grains like bulk density, angle of
repose, internal and external angles of friction
and flow properties (Jenike (1964); Carr
72
(1965); Reimberts (1987); Gaylord (1984),
MWPS (1993), Ünal (2009), Thompson et al.
(1998), Öztürk et al. (2008)).
In this study, lateral design pressures,
vertical friction forces and bending stresses due
to loads exerted by ensiled corn over the folded
steel plates of silo walls were analyzed.
Especially the difference in wall pressures over
the different sections of corrugations and
effects of tie bars on bending stresses were
investigated.
2. Materials and Methods
The bin analyzed in this study has 500
x 500 cm square cross-section with a height
of 725 cm. Bin walls were made of prefabricated folded steel plate wall panels.
Corrugations were trapezoidal and height of
each corrugation was 100 cm. There are
seven corrugations along the height of the
bin. Four tie bar sets were placed between
opposite walls. A prefabricated wall panel
made of folded steel plates with trapezoidal
corrugations and bin configuration were
shown in figure 1.
Figure 1. Pre-fabricated wall panel and bin configuration
The structure was composed of four walls
made of horizontally corrugated steel wall
panels. The wall panels are prefabricated and
assembled at job site. The vertical sides of wall
panels have side plates. The panels are welded
to each other at corners and steel plate is used
to form a triangular hollow core at corners. The
bottom of structure is fixed to a flat bottom to
prevent lateral movement and rotation. Because
of the square cross-section of the bin, no corner
Z.GÖKALP, D.S.BUNDY
rotations were considered. The top of the
structure is open. There are no loads coming
from the bottom and the top and the only loads
considered are the design pressures and
frictional forces due to ensiled grain inside the
wall segments.
Grain Pressure Calculations
Grain pressures were calculated by using
Janssen’s equations for horizontal and vertical
wall pressures. Loads acting on a bin were
shown in Figure 2.
Figure 2. Loads acting in a silo
Janssen developed grain pressure equations
for grain pressures on the walls of both shallow
and deep bins. The first item to be determined
to use Janssen’s equations is to evaluate if the
bin is a deep or shallow bin. Although there is
no absolute or universally accepted definition
of difference between shallow and deep bins,
one reasonable distinction is based on whether
or not the rupture plain within the grain mass
intersects the bin wall. Applying these
geometric criteria, bins can be classified as
deep or shallow bins as shown in Table 1. The
variables for height conditions were listed
below in Table 1.
Table 1 . Silo classification
Height Condition
Bin Classification
H  (a / 2) tan (45 +  / 2 )
Shallow Bin
H  (a / 2) tan (45 +  / 2 )
Deep Bin
H= Height of the grain to centroid of surcharge (cm); a = Length
of the side of square bin (cm);  = Angle of internal friction,
usually taken as the emptying angle of repose.
Static vertical pressures at any depth were
calculated by using Eq. (1) (MWPS, 1983);
 kY 


( R)( w) 1  e R 


F
,
(  )(k )
,
(1)
Where;
F = Vertical pressure exerted by the stored
granular material, (kg/cm2)
R = Hydraulic radius (cm)
w = Weight of the stored material (g/cm3)
’= Coefficient of friction between the stored
material and the bin wall
k = Lateral-to-vertical pressure ratio
Y= Depth of grain mass from the level or
sloping surface usually from the centroid
of conical grain mass to the point where
the bin loads are to be calculated, (cm)
Lateral static pressures were calculated by
using Eq. (2);
(2)
Ls  (F ) (k )
Lateral-to-vertical pressure ratio is
calculated by using Eq. (3) (MWPS, 1983);
k  sin2 (   )   sin2 ( ) sin(   , ) T 2  (3)
With
T  1  sin(   , ) sin(   )  sin(   ) sin(   2 )
1/ 2
(4)
Where;
 = Internal angle of friction (degrees)
 = Angle of wall from the horizontal plane
(degrees)
 = Filling angle of repose (degrees)
´ = External angle of friction (degrees)
The grain pressures developed by Janssen
apply for only static load conditions. Because
the grain is in motion during the filling and
unloading of silos, there is a significant increase
in lateral pressure. To estimate the lateral grain
pressures for dynamic load conditions, lateral
grain pressures for static load conditions should
be multiplied by appropriate over-pressure
coefficient, Cd. The over-pressure coefficient
converts static-load pressures to expected
dynamic-load
pressures.
Over-pressure
coefficients to be used were taken from Figure
3. Over-pressure factors do not apply to
73
Analysis of Lateral Design Pressures, Vertical Frictional Forces and Bending Stresses on Horizontally
Corrugated Steel Silo Wall Panels
frictional forces. Then, the lateral design
pressures are expressed as;
Ld = (Ls) (Cd)
Vw  (Fn ) ( , )
(5)
The grain pressures normal to sloping
surfaces, Fn, is calculated by (MWPS, 1983);
Fn  F cos 2   Ld sin 2 
Friction forces on sloping sections of
corrugations were calculated by using Eq.(8);
(6)
Where,  is the angle of sloping part from
horizontal plane (degrees)
Vertical friction forces on the vertical
sections of corrugations were calculated by
using Eq.(7);
(7)
Vw  ( Ld ) ( , )
Shelled corn was considered as the ensiled
grain to calculate the wall pressures and
frictional forces exerted by the ensiled grain.
Following grain properties were used in
calculations (MWPS, 1983):
Bulk density of the shelled corn, w =
768,89 kg/m3
Coefficient of friction between ensiled
corn and steel, ’= 0.20
Internal angle of friction,  = 27º
Filling angle of repose,  = 16 º
External angle of friction, ´, equal to tan-1
´= 11.3 º
Figure 3. Minimum over-pressure factors, Cd, for deep bins (MWPS, 1983)
74
(8)
Z.GÖKALP, D.S.BUNDY
Bending stresses calculation
Cross-section of a corrugation was given
in Figure 4. Sections of corrugations were
numbered as shown in the figure. The
moment of inertia of one corrugation along
the Y-Y axis (Ravenet, 1984) was calculated
by using Eq.(9);
2
1
2
 b   (9)
3
I  e L cos 2 (45)  2
L e 3  eL  
12

12
1
2
2

 2  
Where,
e = thickness of the plate (cm)
L1 = Length of the inclined straight profile
(cm)
L2 = Length of the vertical straight profile
(cm)
b = Width of the corrugation (cm)
Section modules of the corrugation with
respect to Y-Y axis was calculated by using
Eq.(10);
S
2I
b
(10)
Maximum bending moment at the ends
of corrugations due to lateral design
pressures and frictional forces were
calculated by using Eq.(11);
M max
wT L2

12
(11)
Where;
wT = Total uniformly distributed load over a
corrugation due to lateral design pressures
and frictional forces (kg/cm2)
L = length of the corrugation (cm)
The maximum bending moment at the
ends of corrugations due to tension forces at
the ends of tie bars was calculated by using
Eq. (12);
M max 
PL
8
(12)
Where, P is the tension force (kg).
Bending stresses for each corrugation
were calculated by using Eq. (13);
fb 
M max
S
(13)
The corrugations were numbered from 1
to 7 starting from the bottom of the bin. The
corrugation numbers and corresponding bin
elevations were given in Figure 4.
Figure 4. Corrugation numbers, elevations, dimensions and sections
75
Analysis of Lateral Design Pressures, Vertical Frictional Forces and Bending Stresses on Horizontally
Corrugated Steel Silo Wall Panels
3. Results and Discussion
Initially, calculations were performed to
determine whether the bin is classified as
shallow or deep bin and classification was made
based on the criteria given in Table 1. The bin
was classified as a deep bin.
Since horizontally corrugated steel silo
wall panels and trapezoidal corrugations were
taken into consideration, each segment of
corrugations had different T and corresponding
k values for pressure calculations. Values were
calculated by using Equation 3 and 4.
Following T and k values were used in
calculation of lateral design pressures;
T =1.3474 and k = 0.446 for vertical sections of
corrugations (section 1)
T =1.4506 and k = 0.109 for the sections with
45 º from the horizontal plane (section 2)
T =1.2739 and k = 2.010 for the sections with
135 º from the horizontal plane(section 3)
Over-pressure factors were taken from
Figure 3 by using the criteria specified within
the table. Over-pressure coefficients used to
convert static pressures into dynamic pressures
were given in Table 2.
Table 2. Over-pressure factors, Cd, for each depth segment
of bin wall
Y (cm)
Cd
0 – 248
1.35
248 – 367
1.45
367 – 486
1.55
486 – 605
1.65
605 – 724
1.65
Lateral design pressures and vertical
friction forces calculated by using Janssen’s
equations for each depth segment of wall panels
were given in Table 3.
Change in lateral design pressures were
presented in Figure 5. Lateral design pressures
exerted by ensiled grain over different sections
of the corrugations were presented as separate
lines for each section. While section 3 of
corrugations with 45 degrees from the
horizontal plane had the highest lateral design
pressures, section 2 with 135 degrees had the
lowest pressures. Vertical sections of
corrugations had pressure in between 2 and 3.
Pressure calculations over section 2 were based
on Eq. 6 developed for pressures over sloping
surfaces. Therefore section 2 of corrugations
had the highest lateral design pressures.
Change in vertical frictional forces was
presented in Figure 6. Again, separate lines
represent different sections of corrugations.
Vertical frictional forces also yielded similar
results with lateral design pressures. While
section 3 of corrugations with 45 degrees from
the horizontal plane had the highest vertical
frictional forces, section 2 with 135 degrees had
the lowest frictional forces. Vertical sections of
corrugations had frictional forces in between 2
and 3. While grain-to-steel friction coefficients
are effective for sections 2 and 3, grain-to-grain
friction coefficient is effective for hallow
sections of the corrugations.
Figure 5. Change in lateral design pressures
76
Z.GÖKALP, D.S.BUNDY
Table 3. Lateral design pressures and vertical frictional forces
F(kg/cm2)
Y(cm)
Ls(kg/cm2)
k
Ld(kg/cm2)
Cd
Vw(kg/cm2)
0
0
0.446
0
1.35
0
0
25
0,019686
0.446
0,00878
1.35
0,011853
0,002371
50
0,038669
0.109
0,004215
1.35
0,00569
0,001138
75
0,056949
0.446
0,025399
1.35
0,034289
0,006858
100
0,066089
2.009
0,132772
1.35
0,179242*
0,035848
125
0,093508
0.446
0,041705
1.35
0,056301
0,01126
150
0,115303
0.109
0,012568
1.35
0,016967
0,003393
175
0,127959
0.446
0,05707
1.35
0,077044
200
0,113897
2.009
0,22882
1.35
0,308906
225
0,161706
0.446
0,072121
1.35
0,097363
0,019473
250
0,191235
0.109
0,020845
1.45
0,030225
0,006045
275
0,194047
0.446
0,086545
1.45
0,12549
0,025098
300
0,147645
2.009
0,296618
1.45
0,430096*
0,086019
325
0,225685
0.446
0,100656
1.45
0,145951
0,02919
350
0,265057
0.109
0,028891
1.45
0,041892
0,008378
375
0,255917
0.446
0,114139
1.55
0,176916
0,035383
400
0,172252
2.009
0,346054
1.55
0,536384*
0,107277
425
0,284743
0.446
0,126995
1.55
0,196843
0,039369
450
0,337473
0.109
0,036785
1.55
0,057016
0,011403
475
0,312866
0.446
0,139538
1.55
0,216284
0,043257
500
0,189829
2.009
0,381366
1.65
0,629254*
0,125851
525
0,339583
0.446
0,151454
1.65
0,249899
0,04998
550
0,409186
0.109
0,044601
1.65
0,073592
0,014718
575
0,365596
0.446
0,163056
1.65
0,269042
0,053808
600
0,201781
2.009
0,405378
1.65
0,668874*
0,133775
625
0,390907
0.446
0,174344
1.65
0,287668
0,057534
650
0,47879
0.109
0,052188
1.65
0,08611
0,017222
675
0,414811
0.446
0,185006
1.65
0,305259
700
0,210921
2.009
0,42374
1.65
0,699171
725
0,438012
0.446
0,195354
1.65
0,322333
* Calculated by using
0,015409
*
0,061781
0,061052
*
0,139834
0,064467
Fn  F cos 2   Ld sin 2 
77
Analysis of Lateral Design Pressures, Vertical Frictional Forces and Bending Stresses on Horizontally
Corrugated Steel Silo Wall Panels
Figure 6. Change in vertical frictional forces
Change in bending stresses was presented
in Figure 7. Bending stresses were presented for
each corrugation. Corrugations 1, 2, 4 and 6
with tie bars had lower bending stresses than
corrugations 3, 5 and 7. Results clearly indicate
the effect of tie bar on bending stresses
developed due to grain pressures over the walls.
Kibar et al (2006) developed a software for
grain pressure calculations in grain bins and
used Janssen equations for grain pressure and
frictional force calculation. Researchers
obtained increasing pressures with increasing
height of grain ensiled into silo.
Figure 7. Change in bending stresses
78
Z.GÖKALP, D.S.BUNDY
4. Conclusions
This study investigated the theoretical
lateral design pressures and vertical frictional
forces and bending stresses exerted by shelled
corn on a wall configuration made of folded
steel plates. For the future studies, instead of
analyzing only the walls, a complete silo model
with a roof structure and a hopper bottom can
be analyzed and wind forces and the shear
stresses can be added to the model. Studies can
be performed on a full scale model of the
structure with the same characteristics
mentioned above recommended study and a
comparison can be made between a theoretical
and a real model. This may give good
interpretations of the theoretical results on real
models.
References
Airy, W., 1897. The Pressures of Grain, Minutes of
Proceedings, Institution of Civil Engineers, London,
Vol. 131, pp. 347-358
Carr, R. L., 1965. Evaluating Flow Properties of Solids,
Chemical Engineering,
Jan.18, pp. 163-168
Gaylord, E. H. Jr. and Gaylord C. N., 1984. Design of
Steel Bins for Storage of Bulk Solids, Prentice-Hall,
Inc. pp. 39
Jamieson, J. A., 1904. Grain Pressures in Deep Bins,
Trans. Canadian Society of Civil Engineers, Vol. 17,
pp. 554-607
Janssen, H. A., 1895. Versuche uber Getreidedruck in
Silozellen,
Zeitschrift,
Vereines
Deutscher
Ingenieure, Vol. 39, Aug. 31, pp. 1045-1049
Jenike, A. W., 1964. Storage and flow of solids, Bulletin
No. 123, Utah Engineering Experiment Station,
University of Utah, Salt Lake City, Utah, USA.
Kibar, H., Öztürk, T., Murat, N., 2006. Taneli Ürün Depo
ve Silolarında Ürün Basıncının Belirlenmesinde
Kullanılabilecek bir Bilgisayar Programının
Geliştirilmesi, J. of Fac. of Agric., OMU, 21(1):7681.
Molenda, M., Montross, M., Thompson, S.A., Horabik, J.,
2009. Asymmetry of Model Bin Wall Loads and
Lateral Pressure Induced from Two- and ThreeDimensional Obstructions Attached to the Wall.
Transactions of the ASABE, Vol. 52, No:1, pp. 225233.
MWPS, 1983. Grain bin loads and pressures, Structures
and Environment Handbook, 11th Ed., 1983, pp.
103.4-103.5
Öztürk, T., Esen, B., Kibar, H., 2008. Silindirik Mısır
Depolama Yapılarında Tane Nem Kapsamına Bağlı
Projeleme Yükleri, J. of Fac. of Agric., OMU,
23(2):110-115
Ravenet, J., 1984. Grain and Meal Silos in Latin America,
Part II, Bulk Solids Handling, Volume 4, Number 3,
September 1984, pp. 671-681
Reimbert, M. and Reimbert, A., 1976. Silos- Theory and
Practice , Trans. Tech Publications, ClausthalZellerfeld, West Germany,
Reimbert, M., and Reimbert, A., 1987. Design and
Calculation of the Walls of Horizontal Silos (and
Retaining Walls), Bulk Solids Handling, Vol. 7,
Number 4, Aug. pp. 561-571.
Roberts, I., 1882. Pressures of Stored Grain, Engineering,
Vol. 34, Oct. 27, p. 399.
Thompson, S.A., Galili, N., Williams, R.A., 1998. Floor
and wall pressures in a full-scale corrugated grain
bin during unloading. Transactions of the ASABE,
Vol. 41, No:6, pp. 1799-1805.
Ünal, G.H., 2009. Some Physical and Nutritional
Properties of Hulled Wheat, Journal of Agricultural
Sciences, Ankara University Agricultural Faculty,
15 (1) 58-64.
79
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 81-88
Ana Arı Üretiminde Farklı Koloni Populasyonuna Sahip Analı ve Anasız
Başlatma Kolonileri İle Üretim Mevsiminin Ana Arı Kalitesi ve Yetiştiricilik
Parametreleri Üzerine Etkileri
Servet Arslan1 Bayram Hamgir2
1- GOÜ. Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü 60240 Taşlıçiftlik/TOKAT
2- İlçe Tarım Müdürlüğü Ortaköy/ÇORUM
Özet: Ardahan İlinde 2006 yılı Haziran-Eylül ayları arasında değişik tip ve koloni gücünde başlatıcı
kolonileri kullanılarak ana arı yetiştirilmiş ve bu ana arıların larva kabul oranı, çıkış randımanı, çiftleşme
öncesi canlı ağırlığı, yumurtlama öncesi süre, çiftleşme randımanı, çiftleşme sonrası canlı ağırlığı ve
spermateka çapları belirlenmiştir. Çalışma sonucunda, üretim döneminin larva kabul oranı, çıkış randımanı,
çiftleşme öncesi canlı ağırlığı, yumurtlama öncesi süre, çiftleşme randımanı ve spermateka çapı üzerine etkisi
önemli bulunmuştur (P<0,01). I. dönemde üretilen ana arılarda yumurtlama öncesi süre (9.96 gün) kısa
olurken, II. Ve III. dönemde üretilen ana arılarda daha uzun (10-12 gün) olmuştur. Larva kabul oranı I, II ve
III dönemde sırasıyla %62,92; %50,83 ve %41,90, çıkış randımanı sırasıyla % 93,78; %92,13 ve%80,67,
çiftleşme öncesi canlı ağırlık sırasıyla 182,00; 178,50 ve166,20 mg, çiftleşme oranı sırasıyla %94,06; %83,43
ve %65,28 olarak ve spermateka çapları sırasıyla 0,97; 0,96 ve 0,95 mm olarak saptanmıştır. Başlatıcı
kolonilerinin analı ve anasız olmasının çiftleşme öncesi canlı ağırlık üzerine etkisi istatistikî olarak önemli
bulunmuştur (P<0,05). Ayrıca, başlatıcı kolonilerinin farklı güçlerde olmasının larva kabul oranına ve bu
kolonilerde üretilen ana arıların çiftleşme öncesi canlı ağırlığına etkisinin önemli olduğu tespit edilmiştir
(P<0.01). Anasız ve güçlü başlatıcı kolonilerinde üretilen ana arıların çiftleşme öncesi canlı ağırlıklarının
daha fazla olduğu görülmüştür. Başlatıcının analı veya anasız olması larva kabul oranına etkisi önemli
çıkmamış ancak, güçlü başlatıcı kolonilerinde larva kabul oranı daha yüksek olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Balarısı, Apis mellifera L., Başlatıcı Kolonileri, Larva Kabul Oranı, Ana Arı Kalitesi.
The Effects of Different Colony Population Sized Quennright & Queenless
Starting Colonies and Rearing Season on Queen Bee (Apis mellifera L.) Quality
and Rearing Parameters
Abstract: In this study, queens were reared using the starting colonies with several type and colony strength
in June-September, 2006. The Doolittle larvae grafting method was used to rear the queens. The larvae
acceptance rates, hatching ratios, live weight before & after mating, duration period before mating, mating
performance and diameter of spermatecha were determined. The effects of production period, the status and
power of starting colonies (with or without queen) and the effect of larva acceptance power of starting
colonies on the quality of queens were investigated. The effect of production period on larvae acceptance
rate, hatching performance, live weight before mating, duration period before mating, mating performance,
live weight after mating and dimensions of spermateka was important (P<0,01). The duration period before
mating was shorter for queens produced in June than that of July and August. The larva acceptance rate,
hatching performance, live weight before mating, duration period before mating, mating performance, live
weight after mating and dimensions of spermateka were higher in June than those obtained in July and
August. The effect of status of starting colonies (with or without queen) on live weight after mating was
statistically significant (P<0, 05). The effect of differences in strength of starting colonies on larva
acceptance rate and the live weight of bees produced in the such colonies was also statistically significant
(P<0.01). The live weights of queens produced in the strong colonies and queenless were greater as
compared to the others. The hive type was not found significant on larva acceptance rate; however, the larva
acceptance rate obtained in stronger colonies was greater as compared to the others.
Key Words: Apis mellifera L., Queen Rearing Season, Starter colonies, Queen Quality.
Giriş
Bal arısı kolonilerinde ana arı yaşı arttıkça
kolonilerin gelişme hızının azaldığı, ekonomik
bir üretim için ana arıların her yıl veya en geç
1.
iki
yılda
bir
değiştirilmesi
gerektiği
vurgulanmaktadır (Morse, 1979). Türkiye’de
koloni sayısı 5.339.224’e, toplam bal üretimi
82.003 tona ulaşmış, çerçeveli kovan kullanım
81
Ana Arı Üretiminde Farklı Koloni Populasyonuna Sahip Analı ve Anasız Başlatma Kolonileri İle Üretim
Mevsiminin Ana Arı Kalitesi ve Yetiştiricilik Parametreleri Üzerine Etkileri
oranı ise % 99’u aşmıştır. Bu dönemde koloni
başına üretilen bal miktarı 16,99 kg olarak
hesaplanmıştır (Anonim, 2010a).
Uzun yıllar ülkemizde ana arı yetiştiriciliği
ve üretilen ana arıların bir kantite sorunu
olduğu vurgulanmıştır. Ekonomik arıcılık
açısından kolonilerin her iki yılda bir ana
arılarının yenilenmesi gerekmektedir. Bu
durumda ülkemizde yıllık 2.669.612 adet
kaliteli ana arıya ihtiyaç bulunmaktadır.
Türkiye’de toplam 448.000 adet/yıl kapasiteli
136 ana arı üretim işletmesi ruhsatlı olup; bu
işletmelerden 2 adeti damızlık ana arı üretim
izinli işletme, 8 adedi ana arıları, damızlık
amaçlı kullanılan işletmeler ve 126 adedi ise
ana arı üretim lisanslı işletmelerdir (Anonim,
2010b). Ayrıca Türkiye’de 143 kayıtlı
işletmede, 320.000 adet ana arı üretilmiştir
(Fıratlı, 2007). Türkiye’de ana arı ihtiyacının
büyük kısmı doğal yöntemlerle üretilen ana
arılardan oluşmaktadır. Oysa doğal yöntemle
ana arı üretiminde, ıslah programlarının
uygulanamaması, ana arı üretimi için çok fazla
işçi arı kullanılması, yetiştirilecek ana arının
yumurtaya başlayıncaya kadar kolonide
kuluçka faaliyetinin durması ve ana arıların
larva döneminde yeteri kadar beslenememesi
gibi nedenlerle üretilen ana arılarda kalite
düşmesi gibi birçok olumsuzluklar söz konusu
olabilmektedir.
Doğal koşullar altında bal arısı kolonileri,
acil ana arı yenileme (ana arı öldüğünde),
yenileme (yaşlılık, sakatlık, görevini yerine
getirememe) ve oğul verme hazırlığında iken
kendisine ana arı yetiştirirler. Bu durumların
her birinde yapılan yüksük sayısı ve petek
üzerinde yapıldığı yer bakımından tipik
farklılıklar vardır (Cale ve ark., 1975). Bu üç
doğal zorunluluk sonucu yetiştirilen ana arılar
nitelik bakımından da farklıdırlar. Oğul verme
durumundaki koşullar ana arı yetiştirmeye en
uygun
koşullar
olduğundan,
fizyolojik
özellikler bakımından en nitelikli ana arıların
yetiştirilmesi söz konusudur (Morse, 1979;
Genç, 1992).
Ana arıların yıllık yenilenmemesi, ekolojik
uyumluluğa bakılmaksızın her türlü genotiple
her yerde arıcılık yapılması, hastalık ve
parazitlere dayanıklı genetik materyalin ıslah
edilmemesi gibi sorunlar ülkemiz arıcılığının
damızlık ana arı yetiştiriciliğine bağlı olarak
verimsiz oluşunu büyük ölçüde açıklamaktadır
(Fıratlı ve ark., 2000).
82
Ana arı kalitesi üzerine birçok unsurun
önemli etkisi bulunmaktadır. Bu etmenler
genotipin seçimi, damızlık materyal temini,
yetiştirme yöntemi, başlatıcı kolonisinin
durumu, larva yaşı ve sayısı, yetiştirme
mevsimi, erkek arı sayısı ve beslenme
durumudur (Doğaroğlu, 2004; Şahinler ve
Kaftanoğlu, 1997). Ayrıca kaliteli ana arı
üretimini çevrede yeterince nektar ve polen
üreten çiçekli bitkilerin olması, kovan içi ve
dışı çevre sıcaklığı etkilemektedir. Ana arı
yetiştirmek için en uygun dönem genelde
kolonilerin oğul verdikleri mevsimdir (Morse,
1979; Genç, 1992).
Larva transferinin uygulandığı Doolittle
yöntemin diğer yöntemlere göre birçok
avantajları bulunması nedeniyle, Dünyada ve
Türkiye’de ticari ana arı yetiştiriciliğinde en
çok kullanılan yöntemdir. Aşılama işleminden
sonra larvaların konulduğu çerçevelerin
verildiği koloniye başlatıcı kolonisi adı verilir.
Başlatıcı kolonisi analı veya anasız olarak
düzenlenebilir. Bu çalışmada ana arı üretim
döneminin, başlatma kolonisinin gücünün ve
başlatma kolonisinin analı veya anasız
olmasının larva kabul oranı ve ana arı kalitesi
üzerine etkileri araştırılmıştır.
2. Materyal ve Metot
Araştırmada genetik materyal olarak Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı Ardahan Arıcılık
Üretme İstasyonu Müdürlüğünde üretilen
Kafkas ırkı (A.mellifera caucasica) bal arıları
kullanılmıştır. Ayrıca çalışmada özel yapılmış
değişik ölçülerde başlatma kovanları, ana arı
yüksüklerinin yapımında kullanılan yüksük
kalıbı, larva transfer kaşığı, balmumu eritme
kabı, taşıyıcı ana arı kafesleri, ana arı ızgarası,
Langstroth tipi kovanlar ve 200 adet
çiftleştirme kutusu kullanılmıştır.
Deneme Haziran-Eylül 2006 tarihleri
arasında üç ayrı dönemde Ardahan koşullarında
yapılmıştır. Başlatıcı kolonisinde 4 adet ana
arısız, 4 adet ana arılı koloni ve bir adet de larva
transferi amacıyla damızlık kolonisi olmak
üzere toplam dokuz koloni kullanılmıştır.
Başlatıcı kolonileri, ana arılı ve ana arısız
guruplarda 6, 7, 8 ve 9’ar çerçeveli olacak
şekilde düzenlenmiştir. Bu kolonilerin 2’şer
çerçevesi ergin arı, diğerleri ise yavrudur.
Ballıklarda en az biri ballı ve polenli, diğerleri
ise açık ve kapalı yavrulu çerçeve olacak
şekilde ayarlanmıştır. Ana arılı başlatıcı
S.ARSLAN, B.HAMGİR
kolonilerinde aynı yaşta ve genç ana arılar
kullanılmış olup, analar ana arı ızgarası yardımı
ile kuluçkalıkta hapsedilmiştir. Kovanlarda
gerekli yer daraltmaları bölme tahtası
yardımıyla yapılmıştır. Başlatıcı kolonilerinin
hepsi de bütün dönemler dâhil olmak üzere
larva transferinden üç gün önce başlayarak 1/1
oranında hazırlanmış, şeker şerbeti ile 7 gün
boyunca beslenmiştir. Başlatıcı kolonilerinin
her birisine her defasında 30 adet olmak üzere
bir dönemde (30x8) 240 ve üç dönemde toplam
720 (240x3) adet larva transferi yapılmıştır
(Laidlaw, 1985). Yetiştirilen ana arıların doğal
çiftleşmelerinin sağlanması için 200 adet
çiftleştirme kutusu kullanılmış ve çiftleştirme
kutularındaki arılar devamlı olarak kekle
(bal/pudra
şekeri)
beslenmiştir.
Cinsel
olgunluğa erişerek çiftleşme uçuşuna çıkan
bakire ana arılar çevrede bulunan kolonilerin
erkek arıları ile doğal döllenmişlerdir. Deneme
15 Haziran–15 Temmuz (I.Dönem), 15
Temmuz–15 Ağustos (II. Dönem) ve 15
Ağustos–15 Eylül (III. Dönem) tarihleri
arasında olmak üzere 3 dönemi kapsamaktadır.
Aşılama odası 25–30 ºC sıcaklık, %50–60
nispi nem ve yeterli ışık seviyesi olacak şekilde
düzenlenmiştir (Genç, 1997). Kuru aşılama
yöntemi ile 12–24 saatlik yaştaki larvalar, ana
arı yüksüklerine nakledilmiştir. Başlatıcı
kolonilerine verilen transfer çerçeveleri 10.
günde çıkartılıp kontrolleri yapılmış ve larva
kabul oranı aşağıdaki formül ile hesaplanmıştır:
Larva Kabul Oranı = (Kabul edilen
miktar/Transfer edilen miktar) x 100
Her başlatma kolonisindeki ana arı
memeleri 10. günde kafeslere alınarak ana
arıların kafes içerisinde çıkışları sağlanmış ve
çıkış randımanı aşağıdaki formül ile
hesaplanmıştır:
Çıkış Randımanı = (Çıkış yapan miktar/Verilen
toplam hücre miktar) x 100
Her başlatıcı kolonisinden 15’er adet ana
arının çıkış canlı ağırlıkları 1/10.000
hassasiyetindeki terazi ile tartılarak kaydedilmiş
ve ana arı kafesleri ile çiftleştirme kutularına
verilmiştir. Ana arıların çıkışından sonra
çiftleşme
kutularına
yumurta
bırakıp
bırakmadığı günlük olarak kontrol edilerek
yumurtlama öncesi süre hesaplanmıştır. Ana
arının çıkışından ilk yumurtanın görüldüğü gün
arasındaki süre yumurtlama öncesi süre olarak
alınmıştır.
Çiftleşme öncesi canlı ağırlık, çiftleşme
sonrası canlı ağırlık, yumurtlama öncesi süre ve
spermateka çapı parametrelerinin analizinde
dönem, koloni gücü ve analılık faktörleri için
tesadüf bloklarında faktoriyel deneme tertibi
(3x4x2) uygulanmıştır. Larva kabul oranı, çıkış
randımanı ve çiftleşme oranı parametreleri için
varyans
homojenliği
yapılan
açı
transformasyonu sonucu da sağlanamadığı için
tesadüf
parselleri
deneme
deseninde
permütasyon testleri dönem, koloni gücü ve
analılık faktörleri için ayrı ayrı olarak
yapılmıştır. Analizler SPSS paket programı
kullanılarak yapılmıştır. Farklılığın önemli
çıktığı özelliklerde ortalamalar Duncan testine
göre karşılaştırılmıştır (Bek ve Efe, 1989).
3. Bulgular
3.1. Larva Kabul Oranı
Üç ayrı dönemde, değişik tip ve koloni
gücünde başlatıcı kolonilerinde belirlenen larva
kabul oranlarına ilişkin ortalama değerler
Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelge 1. Larva Kabul Oranlarına (%) İlişkin Ortalama ve Standart Hata Değerleri
N
En Az
X±
Dönem
Kovan
Tipi
Koloni
Gücü
1
2
3
Analı
Anasız
6 Çerçeveli
7 Çerçeveli
8 Çerçeveli
9 Çerçeveli
8
8
7
11
12
5
6
6
6
62,92 ± 19,47 a
50,83 ± 2 0,91 ab
41,90 ± 20,54 b
44,55 ± 20,13
59,44 ± 20,44
32,00 ± 11,69 c
41,11 ±18,22 bc
61,11 ± 16,28 ab
71,67 ± 13,12 a
33,33
20,00
13,33
13,33
23,33
20,00
13,33
36,67
46,67
En Çok
83,33
80,00
73,33
76,67
83,33
50,00
70,00
83,33
83,33
P
P<0,05
P>0,05
P<0,01
N; Koloni sayısı, X ± ; Ortalama ve Standard hata; P; Önem seviyesi; a-c; aynı özellik için farklı harflerle gösterilen ortalamalar
birbirinden istatistiki olarak farklıdır (P<0,05; P<0,01)
83
Ana Arı Üretiminde Farklı Koloni Populasyonuna Sahip Analı ve Anasız Başlatma Kolonileri İle Üretim
Mevsiminin Ana Arı Kalitesi ve Yetiştiricilik Parametreleri Üzerine Etkileri
Araştırmada dönemlerin ve koloni
gücünün larva kabul oranına etkisinin istatistiki
olarak önemli (P<0,05) olduğu, ana arılı ve ana
arısız başlatıcı kolonilerindeki larva kabul oranı
ise önemsiz (P>0,05) olduğu saptanmıştır.
Birinci dönem ortalama % 62,92 larva kabul
oranıyla birinci gurupta, ikinci dönem ortalama
% 50,83 larva kabul oranıyla hem birinci hem
de ikinci gurupta yer alırken; üçüncü dönem ise
ortalama % 41,90 larva kabul oranıyla ikinci
gurupta yer almıştır. Koloni gücünün larva
kabul oranına etkisi istatistikî olarak önemli
bulunmuştur (P<0,01). 9 çerçeveli başlatıcı
kolonisi birinci gurupta, 8 çerçeveli başlatıcı
kolonisi hem birinci hem de ikinci gurupta, 7
çerçeveli başlatıcı kolonisi ikinci ve üçüncü
gurupta yer alırken, 6 çerçeveli ergin arıya
sahip başlatıcı kolonisi ise üçüncü gurupta yer
almıştır.
3.2. Çıkış Randımanı
Üç ayrı dönemde, değişik kovan tipi ve
populasyon gücünde başlatıcı kolonilerinde ana
arı çıkış oranlarına ilişkin ortalama değerler
belirlenerek Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. Ana Arı Çıkış Oranlarına (%) İlişkin Ortalama ve Standart Hata Değerleri
N
En Az
X±
1
8
93,78±5,61 a
85,00
Dönem
2
8
92,13±6,30 a
81,82
3
7
80,67±16,04 b
50,00
Kovan
Analı
11
88,34±14,33
50,00
Tipi
Anasız
12
90,02±8,08
71,43
6 Çerçeveli
5
89,62±11,78
71,43
Koloni
7 Çerçeveli
6
82,49±16,80
50,00
Gücü
8 Çerçeveli
6
91,83±7,70
83,33
9 Çerçeveli
6
93,00±5,00
85,71
En Çok
100
100
100
100
100
100
95,24
100
100
P
P<0,01
P>0,05
P>0,05
N; Koloni sayısı, X ± ; Ortalama ve Standard hata, P; Önem seviyesi, a-b; aynı özellik için farklı harflerle gösterilen ortalamalar
birbirinden istatistiki olarak farklıdır (P<0,05)
Çıkış randımanın 1 dönemde % 93,78; 2.
dönemde % 92,13; 3. dönemde % 80,67 olarak
bulunduğu; 1. dönemden 3. döneme gidildikçe
çıkış randımanının düştüğü görülmektedir
(P<0,01). Birinci ve ikinci dönemlerde
yetiştirilen ana arılar, üçüncü döneme göre daha
yüksek çıkış randımanına sahiptir. Başlatıcı
kolonilerin ana arılı veya ana arısız olması ve
koloni gücünün çıkış randımanı üzerine etkisi
istatistikî
(P>0,05).
olarak
önemsiz
bulunmuştur
3.3. Ana Arı Çiftleşme Öncesi Canlı Ağırlığı
Üç ayrı dönemde, farklı koloni tipi ve
değişik populasyon gücündeki başlatıcı
kolonilerinde üretilen ana arıların çiftleşme
öncesi canlı ağırlıklarına ait değerler Çizelge
3’de verilmiştir.
Çizelge 3. Ana Arı Çiftleşme Öncesi Ağırlığına (mg) İlişkin Ortalama ve Standart Hata Değerleri
N
En Az
En Çok
X±
1
109
182,00±0,0171 b
133,70
222,10
Dönem
2
95
178,50±0,0178 a
138,80
211,10
3
70
166,20±0,0220 a
112,60
203,40
Kovan
Analı
119
175,60±0,0194 b
118,10
212,40
Tipi
Anasız
155
177,60±0,0199 a
112,60
222,10
6 Çerçeveli
43
172,30±0,0192 b
128,90
208,90
Koloni
7 Çerçeveli
60
170,30±0,0208 b
112,60
206,30
Gücü
8 Çerçeveli
84
178,90±0,0196 a
119,90
211,10
9 Çerçeveli
87
181,30±0,0179 a
136,40
222,10
P
P<0,01
P<0,05
P<0,01
N; Koloni sayısı, X ± ; Ortalama ve Standard hata; P; Önem seviyesi; a-b; aynı özellik için farklı harflerle gösterilen ortalamalar
birbirinden istatistiki olarak farklıdır (P<0,05; P<0,01)
Üretim döneminin çiftleşme öncesi canlı
ağırlık üzerine etkisi istatistiki olarak önemli
84
bulunmuştur (P<0,01). Dönemler itibariyle en
yüksek çıkış canlı ağırlığı ortalama 182 mg. ile
S.ARSLAN, B.HAMGİR
birinci dönemde yetiştirilen ana arılardan elde
edilmiştir. Ana arısız başlatma kolonilerinde
yetiştirilen ana arıların çıkış ağırlıkları, ana arılı
başlatma kolonilerinde yetiştirilen ana arıların
çıkış ağırlıklarından daha yüksek ortalamaya
sahip olması istatistiki farklılık oluşturmuştur
(P<0,01).
Başlatma
kolonisi
gücü
arttıkça,
yetiştirilen ana arıların çıkış ağırlıkları da
artmaktadır. 9 ve 8 çerçeveli ergin arıya sahip
başlatma kolonilerinde üretilen ana arılar, 7 ve
6 çerçeveli ergin arıya sahip başlatma
kolonilerinden üretilen ana arılardan daha
yüksek çıkış ağırlığına sahiptir (P<0,01).
3.4. Ana Arı Çiftleşme Oranları
Üç ayrı dönemde, farklı kovan tipi ve
populasyon gücündeki başlatıcı kolonilerde
yetiştirilen ana arıların çiftleşme oranlarına
ilişkin değerler Çizelge 4’de verilmiştir.
Çizelge 4. Ana Arı Çiftleşme Oranlarına (%) İlişkin Ortalama ve Standart Hata Değerleri
N
En Az
X±
1
8
94,06±5,04 a
84,62
Dönem
2
8
83,43±11,63 b
66,67
3
7
65,28±9,54 c
50,00
Kovan
Analı
11
81,30±17,39
50,00
Tipi
Anasız
12
81,88±12,71
60,00
6 Çerçeveli
5
80,04±16,42
60,00
Koloni
7 Çerçeveli
6
73,25±17,65
50,00
Gücü
8 Çerçeveli
6
84,95±13,25
63,64
9 Çerçeveli
6
87,91±10,52
75,00
En Çok
100,00
95,00
75,00
100,00
95,83
100,00
95,00
95,83
100,00
P
P<0,01
P>0,05
P>0,05
N; Koloni sayısı, X ± ; Ortalama ve Standard hata; P; Önem seviyesi; a-c; aynı özellik için farklı harflerle gösterilen ortalamalar
birbirinden istatistiki olarak farklıdır ( P<0,01)
I.dönemden III. döneme doğru elde edilen
ana arıların çiftleşme oranı azalmakta ve bu
azalışta istatistiki farklılık oluşturmaktadır
(P<0,01).
Kovan tipinin ve koloni gücünün ana
arıların çiftleşme oranlarına etkisi istatistiki
olarak önemsiz bulunmuştur (P>0,05).
3.5. Yumurtlama Öncesi Süre
Ayrı dönemlerde, farklı kovan tipi ve
değişik güçteki başlatıcı kolonilerde yetiştirilen
ana arıların yumurtlama öncesi süreleriyle ilgili
değerler Çizelge 5’de verilmiştir. Çizelge 5
incelendiğinde; yumurtlama öncesi süreye
ilişkin kovan tipi ve koloni gücünün herhangi
bir farklılık oluşturmadığı görülmektedir. Yani
çiftleşme öncesi süreye kovan tipinin ve koloni
gücünün
etkisinin
olmadığı
belirlenmiştir(P>0,05). Ancak dönemin etkisi
istatistiki yönden önemli bulunmuştur (P<0,01).
Yumurtlama öncesi süre en kısa 9,96 gün
olarak birinci dönem (Haziran-Temmuz), en
uzun ise 12,15 gün olarak üçüncü dönemde
(Ağustos-Eylül) gerçekleşmiştir.
Çizelge 5. Yumurtlama Öncesi Süreye(gün/ana arı) İlişkin Ortalama ve Standart Hata Değerleri
N
En Az
En Çok
X±
1
106
9,96±1,37 c
8,00
13,00
Dönem
2
85
10,88±1,55 b
8,00
14,00
3
52
12,15±1,82 a
9,00
15,00
Kovan
Analı
104
10,78±1,77
8,00
15,00
Tipi
Anasız
139
10,73±1,73
8,00
15,00
6 Çerçeveli
36
10,28±1,58
8,00
14,00
Koloni
7 Çerçeveli
48
10,75±1,54
8,00
14,00
Gücü
8 Çerçeveli
75
10,89±1,90
8,00
15,00
9 Çerçeveli
84
10,83±1,78
8,00
15,00
P
P<0,01
P>0,05
P>0,05
N; Koloni sayısı, X ± ; Ortalama ve Standard hata; P; Önem seviyesi; a-c; aynı özellik için farklı harflerle gösterilen ortalamalar
birbirinden istatistiki olarak farklıdır ( P<0,01)
3.6. Ana Arı Çiftleşme Sonrası Canlı Ağırlığı
Üç ayrı dönemde, değişik tip ve güçte
başlatıcı kolonilerde üretilen ana arılara ait
çiftleşme sonrası canlı ağırlıklarıyla ilgili
değerler belirlenerek Çizelge 6’da verilmiştir.
85
Ana Arı Üretiminde Farklı Koloni Populasyonuna Sahip Analı ve Anasız Başlatma Kolonileri İle Üretim
Mevsiminin Ana Arı Kalitesi ve Yetiştiricilik Parametreleri Üzerine Etkileri
Çizelge 6. Ana Arı Çiftleşme Sonrası Ağırlığına (mg) İlişkin Ortalama ve Standart Hata Değerleri
N
En Az
En Çok
X±
1
106
192,20±0,0170
139,30
230,70
Dönem
2
85
186,80±0,0174
150,00
215,10
3
52
176,20±0,0201
140,70
215,10
Kovan
Analı
104
185,70±0,0180
139,30
226,50
Tipi
Anasız
139
187,70±0,0194
140,70
230,70
6 Çerçeveli
36
180,10±0,0195
139,30
212,20
Koloni
7 Çerçeveli
48
180,80±0,0179
141,60
214,00
Gücü
8 Çerçeveli
75
189,90±0,0182
147,40
220,10
9 Çerçeveli
84
190,60±0,0181
148,50
230,70
N; Koloni sayısı, X ±
P
P>0,05
P>0,05
P>0,05
; Ortalama ve Standard hata; P; Önem seviyesi
Analiz sonucunda ana arı üretim
döneminin, başlatma kolonisinin analı veya
anasız olmasının, çiftleşme sonrası canlı ağırlık
üzerine etkisinin istatistikî olarak önemli
olmadığı görülmektedir (P>0,05). Aynı şekilde
başlatma kolonisi gücünün de çiftleşme sonrası
canlı ağırlık üzerine etkisinin önemli olmadığı
belirlenmiştir (P>0,01).
3.7. Spermateka Çapı
Ayrı dönemlerde, farklı kovan tipi ve
değişik güçteki başlatıcı kolonilerde yetiştirilen
ana arıların spermateka çaplarıyla ilgili değerler
Çizelge 7’de verilmiştir. Ardahan koşullarında
yürütülen bu çalışmada, ana arı üretim
döneminin, spermateka çapı üzerine olan etkisi
istatisitiki olarak önemli bulunmuştur (P<0,05).
Dönemler itibariyle birinci ve ikinci dönem
ortalama 0,97 mm ve 0,96 mm spermateka
çapıyla birinci gurupta yer alırken, üçüncü
dönem ise 0,95 mm değeriyle ikinci grupta yer
almıştır. Yani ana arılara ait spermateka çapı 1.
ve II. dönemde en yüksek değeri oluştururken,
III. döneme gidildikçe azaldığı görülmüştür.
Başlatıcı kolonisinin analı veya anasız
olmasının ve koloni gücünün spermateka çapı
üzerine etkisi istatistiki yönden önemsiz
bulunmuştur (P>0,05).
Çizelge 7. Ana Arı Spermateka Çaplarına (mm) İlişkin Ortalama ve Standart Hata Değerleri
N
En Az
X±
1
106
0,97±0,12 b
0,73
Dönem
2
85
0,96±1,12 b
0,74
3
52
0,95±1,11 a
0,75
Kovan
Analı
104
0,97±0,11
0,74
Tipi
Anasız
139
0,96±0,13
0,73
6 Çerçeveli
36
0,96±0,08
0,81
Koloni
7 Çerçeveli
48
0,96±0,11
0,81
Gücü
8 Çerçeveli
75
0,97±0,13
0,73
9 Çerçeveli
84
0,97±0,13
0,74
En Çok
1,28
1,29
1,22
1,28
1,29
1,18
1,29
1,27
1,28
P
P<0,05
P>0,05
P>0,05
N; Koloni sayısı, X ± ; Ortalama ve Standard hata; P; Önem seviyesi; a-b; aynı özellik için farklı harflerle gösterilen ortalamalar
birbirinden istatistiki olarak farklıdır (P<0,05)
4. Tartışma ve Sonuç
Bu çalışmada yetiştirme döneminin,
başlatıcı kolonilerinin analı veya anasız
olmasının ve başlatıcı koloni gücünün larva
kabul oranı ve ana arı kalitesi üzerine etkileri
araştırılmıştır.
Ana arı üretiminde başarıyı sağlamanın ilk
aşaması larva kabul oranının yeterli seviyede
olmasıdır. Ardahan koşullarında yürütülen bu
çalışmada larva kabul oranına, ana arı üretim
dönemi ve farklı güçteki başlatıcı kolonilerinin
etkisinin önemli olduğu, ancak başlatıcı
86
kolonilerinin ana arılı yada ana arısız olmasının
herhangi bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir.
Güler ve Alpay (2005)’de yetiştirme döneminin
larva kabul oranına etkisinin önemli olduğunu
belirtmektedirler. Bu çalışmada en yüksek larva
kabul oranı I. dönemde ve güçlü (9 arılı
çerçeve) başlatıcı kolonilerinde gerçekleşmiştir.
Bunun sebebi, güçlü kolonilerde bakıcıbesleyici genç işçi arı mevcudunun çok olması
ve birinci dönemde polen ve nektar
kaynaklarının bol olması sebebiyle larvaların
daha iyi beslenmesinden kaynaklandığı
S.ARSLAN, B.HAMGİR
düşünülmektedir. Bu durumu Avetisyen ve ark.,
(1976), Koç ve Karacaoğlu (2004) ve Güler ve
ark., (1999)’ı yaptıkları çalışmalarda en kaliteli
ana arıların ilkbaharda yetiştirilebileceğini
belirterek desteklemektedirler. Ana arı çıkış
randımanı da dediğimiz, ana arıların gözlerden
çıkış oranlarında ise sadece ana arı üretim
döneminin etkisinin önemli olduğu, başlatıcı
kolonisinin analı veya anasız olması ve farklı
güçlerde olmasının herhangi bir etkisinin
olmadığı
görülmektedir.
Bu
sonuçlar
doğrultusunda, farklı iklim koşullarına sahip
olan ve arıcılık mevsiminin çok kısa olduğu
Ardahan koşullarında ana arı üretiminin
I.dönemde ve güçlü başlatma kolonileri
kullanılarak yapılmasının larva kabul oranında
başarıyı attıracağı anlaşılmaktadır.
Ana arı kalite kriterleri arasında, ana arı
çıkış ağırlığı da denilen çiftleşme öncesi canlı
ağırlığı oldukça önemlidir. Araştırmada, ana arı
üretim dönemi, başlatıcı kolonisinin gücü ve
analı veya anasız olmasının ana arı çıkış
ağırlığına etkisi önemli bulunmuştur. Birçok
araştırmacı çıkış ağırlığı ile ovaryum ağırlığı,
ovariol sayısı, spermateka çapı ve spermatekada
depolanan spermatozoa miktarı arasında yüksek
düzeyde pozitif ilişki olduğunu belirlemiştir
(Woyke, 1971; Fıratlı, 1982; Güler ve ark.,
1999; Koç ve Karacaoğlu, 2005). Nitekim ana
arıların çiftleşme öncesi canlı ağırlıklarının
seleksiyon kriteri olarak kullanılmasının isabet
oranını artırabileceği kaydedilmektedir (Woyke,
1971).
Araştırma sonuçlarından, ana arı çiftleşme
oranına, yumurtlama öncesi süreye ve
spermateka çapına sadece yetiştirme döneminin
etkisinin önemli olduğu belirlenmiştir. Bu
sonuç Güler ve Alpay (2005)’ın sonuçlarıyla
uyum içerisindedir. Bahsedilen özelliklere
başlatıcı kolonisi gücünün ve analı veya anasız
olmasının herhangi bir etkisinin olmadığı
görülmektedir. Çiftleşme sonrası canlı ağırlığa
ise ne yetiştirme döneminin nede başlatıcı
kolonisinin tipi ve koloni gücünün herhangi bir
etkisinin olmadığı görülmüştür.
Türkiye’de kontrollü şartlarda ana arı
üretiminin
geçmişi
yirmi
otuz
yıla
dayanmaktadır. Dolayısıyla ana arı üretiminin
daha yeni olması nedeniyle, arı yetiştiricilerinin
ana arı hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması,
damızlıkçı ana arı işletmesinin sadece iki tane
olması, aynı zamanda yeterli miktarda ana arı
üretiminin yapılamaması gibi olumsuzlukların
giderilemediği görülmektedir.
Ardahan bölgesi Türkiye’de Kafkas arı ırkının
gen merkezi olarak izole edilmiştir. Bu bölgede
Kafkas arı ırkı saf olarak yetiştirilmekte ve
burada üretilen ana arılar diğer bölgelere
satılmaktadır. Dolayısıyla üretilen ana arıların
hem kalitesi hem de miktarı önem arz
etmektedir. Yapılan bu çalışmada Ardahan
koşullarında en iyi ana arı üretim mevsiminin
I.dönem olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemden
sonra yapılan üretimlerde hem larva kabul
oranında hem de ana arı kalitesinde düşmeler
görülmektedir.
Sonuç olarak, Ardahan koşullarında Ana arı
üretimi yapacak işletmelerin yetiştirme mevsimi
olarak I.dönemi ve başlatıcı kolonilerini ise
güçlü ve ana arısız kolonilerden oluşturmaları
önerilebilir
Kaynaklar
Anonim, 2010a. UN Agricultural Statistics, Last visit,
12.11.2010
http://faostat.fao.org/site/573/DesktopDefault.aspx?
PageID=573#ancor
Anonim, 2010b. Tarım Bakanlığı, Üretim İstatistikleri.
http://www.tarim.gov.tr/Files/uretim/aricilik/anaari_
ureticileri_2010.xls
Avetisyen, G. A., Rakhmatov, K. K and Ziedov, M., 1976.
Influence of Reaering Periods on The External and
Internal Characteristics of Queen Bees. XXI.
Internaional Apicultural Congress of Apimondia,
Bucharest Romania, pp 227-284
Bek, Y. ve Efe, E., 1989. Araştırma Deneme Metodları.
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Kitabı,
No:71, Adana.
Cale, G. H., Banker, R. ve Power, J. 1975. Management
for Honey Production. pp.335-412. Forom the Hive
and the Honeybee. Eds. Dadant and Sons. USA.
Doğaroğlu, M., 2004. Modern Arıcılık Teknikleri Kitabı.
T.Ü. Ziraat Fakültesi. Tekirdağ. 975:21, 204–205
Fıratlı, Ç., 1982. Ana Arı Üretim Yöntemleri Üzerine Bir
Araştırma, A.Ü. Ziraat Fakültesi. Zootekni Bölümü.
Doktora Tezi, Ankara. s59.
Fıratlı, Ç., Genç, F., Karacaoglu, M. ve Gençer, H. V.,
2000. Türkiye’de Arıcılığın Karşılaştırmalı Analizi,
Sorunlar-öneriler. Türkiye Ziraat Mühendisligi V.
Teknik, Kongresi, (17-21 Ocak 2000), Ankara.
Fıratlı, Ç., 2007. Türkiye’de Ana Arı Yetiştiriciliği. Ege
Bölgesi Arıcılık Semineri 15-16 Şubat 2007. İzmir.
s13.
Genç, F., 1992. Bal Arısı (Apis mellifer L.) Kolonilerinde
Farklı Yaşta Ana Arı Kullanımının Koloni
Performansına Etkileri. Doğu Anadolu Bölgesi 1.
Arıcılık Semineri, Atatürk Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Ofset Tesisi, Erzurum, s76–95.
Genç, F., 1997. Arıcılığın Temel Esasları. Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ofset Tesisi, Erzurum.
166:189–199
87
Ana Arı Üretiminde Farklı Koloni Populasyonuna Sahip Analı ve Anasız Başlatma Kolonileri İle Üretim
Mevsiminin Ana Arı Kalitesi ve Yetiştiricilik Parametreleri Üzerine Etkileri
Güler, A., Korkmaz, A. ve Kaftanoğlu, O.,
1999.Türkiye’nin Önemli Balarısı (Apis mellifera L.)
Genotiplerinin Üreme Özellikleri. Hayvansal
Üretim, 39-40:113-119.
Güler, A. ve
Alpay, H., 2005. Reproductive
Characteristics of Some Honeybee (Apis mellifera
L.) Genotypes. Journal of Animal and Veterinary
Advences, 4:864-870.
Koç, A. U. ve Karacaoğlu, M., 2004. Ege Bölgesi
Koşullarında Ana Arı (Apis mellifera L.) Yetiştirme
Mevsiminin Ana Arı Niteliklerine Etkileri.
Mellifera, 4: 2-5
Koç, A. U. ve Karacaoğlu, M., 2005. Anadolu Arısı Ege
Ekotipi (Apis mellifera anatolica) Ana Arılarında
88
Üreme Özellikleri. ADÜ Ziraat Fak. Dergisi, 2: 7377
Laidlaw, H. H. J., 1985. Contemporary Queen Rearing. A
Dadant Publication, Dadant and Sons, Hamilton
Illinois, U.S.A.
Morse, R.A., 1979. Rearing Queen Honey Bees, Wicwas
Press, İthaca. N.Y. 128.
Şahinler, N. ve Kaftanoğlu, O., 1997. Yumurta ve Larva
Transferinin Anaarı (Apismellifera) Kalitesi Üzerine
Etkileri, M.K.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi, 1, 124138.
Woyke, J., 1971. Correlation Between the Age at Which
Honeybee Brood Was Grafted Characteristics of
Resultant Queen and Insemination. J. of Apic. Res.,
10:45-55.
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 89-100
Türkiye’nin Tarımsal Yapısı ve Mekanizasyon Durumu
Mehmet Metin Özgüven1
Ufuk Türker2
Abdullah Beyaz2
1
GaziosmanpaĢa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü, Tokat
2
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları Bölümü, Ankara
Özet: Ülkemizde tarım makinaları sektörü 58 yıllık bir geçmiĢe sahiptir. Bu sektörde, mekanizasyon
düzeyinin önemli kriterleri olan birim alan baĢına traktör gücü, birim tarım alanındaki traktör yoğunluğu,
traktör baĢına alan ve iĢletme baĢına düĢen traktör sayısı 2009 yılı ortalaması sırasıyla 2,42 (kW/ha), 56,25
(traktör/1000ha), 17,78 (ha/traktör) ve 444,65 (traktör/1000iĢletme) değerleri ile geliĢmiĢ ülke değerlerinin
gerisinde yer almaktadır. Tarım bölgeleri arasındaki yapısal farklılık, bölgelerin mekanizasyon düzeylerinde
artarak gözlenmektedir. Traktör yoğunluğu, Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde Türkiye
ortalamasının üstünde, diğer bölgelerde ise ülke ortalamasının altındadır. Traktör yoğunluğu değeri açısından
bakıldığında, yoğunluğun en yüksek olduğu bölgeler ile düĢük yoğunluklu bölgeler arasındaki fark 4-5 kata
kadar çıkabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tarımsal Yapı, Tarımsal Mekanizasyon Düzeyi, Tarım Makinaları, Traktör
Agricultural Structure and Mechanization Level of Turkey
Abstract: In Turkey, agricultural machinery sector has a history of 58 years. In this sector, a significant
criteria for the level of mechanization is that the tractor power per area (ha), the number of tractor per area
(ha), area (ha) per tractor and the number of tractors per 1000 enterprises respectively 2,42 (kW/ha), 56,25
(tractors/1000ha), 17,75 (ha/tractor) and 444,65 (tractor/1000enterprises) stay behind the values for the
developed countries for the average number in 2009. The more structural differences among regions are
observed, the more increase in the levels of mechanization of the regions. Tractor density, Marmara, Aegean,
Mediterranean and Black Sea regions are above the average value for Turkey, while those of the other
regions are below the average value for Turkey. When the density value of the tractor is compared, the ratio
between the highest density and the lowest tractor density can be differed 4-5 times between the regions in
Turkey.
Key Words: Agricultural Structure, Agricultural Mechanization Level, Agricultural Machinery, Tractor
1.Giriş
Tarım sektörü, son yıllarda gerçekleĢen
küresel piyasa istikrarsızlıkları, ekonomik kriz,
hayvan hastalıkları ve iklim değiĢimlerinden
olumsuz etkilenmektedir. Ayrıca, tarım
ürünlerinin biyoyakıt gibi alternatif kullanım
alanlarının ortaya çıkması, ortalama iĢletme
büyüklüğünün verimliliği arttıracak yatırımlara
olanak sağlayacak düzeyde olmaması, tarımsal
arazilerin çok parçalı olması, eğitim
yetersizliği, tarımsal istihdam ve nüfus artıĢı
gibi yapısal sorunları nedeniyle verimsizliğe
neden olmaktadır. Verimlilik artıĢı, girdilerin
(gübre, ilaç ve tohum) birbirleriyle uyumlu
olarak kullanılmasıyla mümkündür. Tarımsal
mekanizasyon bu amacın en önemli
araçlarından biridir.
Türkiye, farklı iklim koĢullarına sahip bir
ülke durumundadır. Ülke; iklim ve coğrafik
koĢullara göre dokuz tarımsal bölgeye
ayrılabilmektedir. Bu bölgeler Çizelge 1’de
verilmektedir.
Çizelge 1. Tarımsal Bölgeler (TZOB, 2010)
Orta Kuzey
Ankara, Bilecik, Bolu, Çankırı, Çorum, EskiĢehir, KırĢehir, Kütahya, UĢak, Yozgat, Kırıkkale
Ege
Aydın, Balıkesir, Burdur, Çanakkale, Denizli, Isparta, Ġzmir, Manisa, Muğla
Marmara
Bursa, Edirne, Ġstanbul, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ, Yalova, Düzce
Akdeniz
Adana, Antalya, Gaziantep, Hatay, Mersin, K.MaraĢ, Kilis, Osmaniye
Kuzey Doğu
Ağrı, Artvin, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Iğdır
Güney Doğu
Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Mardin, MuĢ, Siirt, ġanlıurfa, Van, Batman, ġırnak
Karadeniz
Giresun, GümüĢhane, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Trabzon, Bayburt, Zonguldak, Kastamonu, Bartın, Karabük
Orta Doğu
Adıyaman, Amasya, Elazığ, Malatya, Sivas, Tokat, Tunceli
Orta Güney
Afyon, Kayseri, Konya, NevĢehir, Niğde, Aksaray, Karaman
89
Türkiye’nin Tarımsal Yapısı ve Mekanizasyon Durumu
2. Makroekonomik Göstergeler ve Tarımsal Yapı
2.1. Büyüme ve İstihdam
Tarım sektörünün gayrisafi yurtiçi hasıla
(GSYĠH)’daki payı ve büyüme hızı (1998 sabit
fiyatlarına göre) değerleri ile istihdam ve tarım
sektör payı Çizelge 2’de verilmektedir.
Çizelge 2. Tarım sektörünün GSYĠH’daki payı ve büyüme hızı ile istihdam ve tarım sektörü payı (TÜĠK, 2010a.b.c)
2005
2006
2007
2008
2009
Genel GSYĠH (milyar TL)
90,50
96,74
101,25
101,92
97,09
Tarım sektörü GSYĠH (milyar TL)
9,28
9,39
8,74
9,14
9,45
Tarım sektörünün GSYĠH’daki payı (%)
10,25
9,71
8,63
8,97
9,73
Tarım sektörünün büyüme hızı (%)
6,6
1,0
-7,0
4,6
3,4
Toplam istihdam (milyon kiĢi)
20,1
20,4
20,7
21,2
21,3
Tarımsal istihdam (milyon kiĢi)
5,2
4,9
4,9
5,0
5,3
Tarım sektörü payı (%)
25,7
24,0
23,5
23,7
24,7
ArtıĢ (%)
2,2
-4,8
-0,8
3,1
4,7
ĠĢsizlik oranı (%)
10,3
9,9
10,3
11,0
14,0
Çizelge 2’den görüleceği üzere, 2005
yılında 90,50 milyar TL olan GSYĠH, 2009
yılında 97,09 milyar TL’ye yükselmiĢtir. Aynı
dönemde tarım sektörünün GSYĠH’sı da 9,28
milyar TL’den 9,45 milyar TL’ye ulaĢmıĢtır.
Tarım sektörünün toplam GSYĠH’daki payı ise
yıllar
içerisinde
dalgalanmasına
karĢın
%10,25’den, %9,73’e azalmıĢtır. Dönemin
genelinde pozitif yönlü olan sektörel büyüme
trendi, 2007 yılında %‒ 7,0 ile negatife dönmüĢ
ve sektörün küçülmesine neden olmuĢtur.
Ekonomik kriz ve tarımsal üretimde meydana
gelen gerilemeler, bu negatif geliĢimin etkenleri
olmaktadır.
Tarım
sektörünün
iĢgücü
talebini
belirleyen faktörler, teknoloji kullanımı, arazi
yapısı ve iklim özellikleridir. Artan aletekipman kullanımı, tarımsal üretim desenindeki
değiĢim ve göç tarımsal istihdamı azaltan
unsurlar olmaktadır. Buna rağmen, gizli iĢsizlik
ve tarımsal üretimin yapısından kaynaklanan
mevsimlik iĢsizlik söz konusudur. Çizelge
2’den yine izlenebileceği gibi, toplam istihdam
2005-2009 döneminde 20,1 milyondan 21,3
milyona yükselmesine rağmen, tarımsal
istihdamın
aynı
oranda
artmadığı
görülmektedir. ĠĢsizlik oranı ise 2005 yılında
%10,3 iken, 2006 yılında %9,9’a düĢmüĢ ve
90
tekrar yükseliĢe geçerek 2009 yılında %14’e
çıkmıĢtır. Bu rakamlara göre istihdamda çok
yüksek oranlı dalgalanma olmadığı halde
iĢsizlik oranı yükselmektedir. Her yıl artan
iĢgücüne katılım olmasına karĢın istihdam
olanaklarının sınırlı kalmasının yanı sıra
mevcut istihdamda da global ve ulusal
piyasalardaki
ekonomik
kriz
veya
dalgalanmalara bağlı olarak artan maliyetler
gibi nedenler iĢsizlik oranındaki artıĢı
hızlandırmaktadır.
2.2. Bitkisel Üretim
2009 yılı itibarıyla ülkemizde 24,32
milyon hektar tarım arazisi vardır. %67,27’si
tarla ürünleri, %17,78’i nadas alanları, %3’ü
sebze üretim alanları, %11,9’u meyve alanları
olarak değerlendirilmektedir. ĠĢlenen tarla
alanının %69,96’sında tahıl, %5,27’sinde
baklagil, %8,13’ünde endüstri bitkileri,
%6,79’unda yağlı tohumlar, %1,26’sında
yumru bitkiler ve %8,58’inde yem bitkileri
yetiĢtirilmektedir. Çizelge 3’de Türkiye tarım
alanları görülmektedir. EkiliĢ alanlarından en
büyük payı tahıllarda buğday, baklagillerde
nohut, endüstri bitkilerinde pamuk, yağlı
bitkilerde ayçiçeği, yumrulu bitkilerde ise
patates almaktadır (TÜĠK, 2010d).
M.M.ÖZGÜVEN, U.TÜRKER, A.BEYAZ
Çizelge 3. Türkiye tarım alanları (1000 ha) (TÜĠK, 2010d)
Sebze
Meyve
Yıl
Toplam Ekilen Nadas
bahçeleri bahçeleri
2005
26 607
18 148
4 876
806
2 776
2006
25 876
17 560
4 691
777
2 849
2007
24 887
17 063
4 219
741
2 865
2008
24 505
16 582
4 259
761
2 904
2009
24 319
16 360
4 323
741
2 894
Çizelge 3’den görüldüğü gibi, 2005-2009
yılları arasında, toplam tarım alanlarında
genelde bir azalma gerçekleĢmiĢtir. Benzer
Ģekilde ekilen tarla alanları, nadas alanları,
sebze bahçeleri alanları da azalmıĢ, buna karĢın
meyve
bahçeleri
alanlarında
artıĢ
gözlemlenmektedir.
2.3. Tarım İşletmelerinin Yapısı
Ülkemizde özel mülkiyete dayalı küçük
aile iĢletmelerinin hakim olduğu bir tarımsal
yapı mevcuttur. Zaman içinde iĢlenen
arazilerdeki geniĢlemeyle birlikte, iĢletme sayısı
da artıĢ göstermektedir. 2001 yılı genel tarım
sayımı sonucuna göre, Türkiye’de ortalama
iĢletme büyüklüğü 61,00 dekar olup 194,85
dekar ile ġanlıurfa ilinde en yüksek, 11,51
dekar ile Rize ilinde en düĢüktür. Tarım
iĢletmelerinin parçalı ve küçük yapıda olması,
tarımsal yatırımları ve buna bağlı olarak yeni
teknolojilerin
kullanımını
kısıtlamakta,
beklenen üretimin sağlanmasını önlemekte,
arazilerin verimli bir Ģekilde kullanılmasına da
engel teĢkil etmektedir. ġekil 1’de iĢletme
büyüklüğüne
göre
Türkiye’de
tarım
bölgelerinin iĢletme sayıları, ġekil 2’de ise
iĢletme büyüklüğüne göre Türkiye’de tarım
bölgelerinin
tarım
arazisi
büyüklükleri
görülmektedir.
ġekil 1. ĠĢletme büyüklüğüne göre Türkiye’de tarım bölgelerinin iĢletme sayıları (%) (Anonim, 2004)
ġekil 1’e göre büyük iĢletmelere sahip
bölgeler sırasıyla Ortagüney, Ortakuzey ve
Güneydoğu bölgeleridir. Bu bölgelerdeki büyük
iĢletmeler sayısal olarak Türkiye genelindeki
büyük iĢletmelerin sırasıyla %20,92, %20,88 ve
%19,92’sine sahip olmaktadır. Bu da Türkiye
genelindeki büyük iĢletmelerin yaklaĢık
%62’sini oluĢturmaktadır. ĠĢletmeleri daha çok
küçük ölçekli olan bölge ise dağlık yapısı
nedeniyle Karadeniz bölgesidir.
ġekil 2 incelendiğinde, 200 da ve daha
büyük iĢletmelerin Türkiye genelindeki payları
sırasıyla Güneydoğu (%24,97), Ortakuzey
(%20,18) ve Ortagüney (%19,92) bölgeleri
olarak yaklaĢık %65 civarında olmaktadır.
Karadeniz bölgesi yine tarım alanları yönünden
de en olumsuz bölge olma özelliğini
korumaktadır. Buna göre Ortakuzey bölgesi
gerek iĢletme sayısı ve gerekse bu iĢletmelerin
sahip oldukları arazi büyüklüğü yönünden diğer
bölgelerden daha iyi durumdadır.
91
Türkiye’nin Tarımsal Yapısı ve Mekanizasyon Durumu
ġekil 2. ĠĢletme büyüklüğüne göre Türkiye’de tarım bölgelerinin tarım arazisi büyüklükleri (%) (Anonim, 2004)
2.4. Türkiye ve AB Tarım Sektörlerinin
Karşılaştırılması
Dünyada artan nüfus baskısı ve doğal
kaynakların sınırlı kullanımı zorunluluğu,
dünya ülkelerini daha sıkı bir Ģekilde
ekonomik iĢbirliği ve yardımlaĢmaya
zorlamaktadır.
Bu
oluĢumlardan
en
önemlilerinden bir tanesi Avrupa Birliği
(AB)’dir. AB’ye katılma Türkiye’nin en
öncelikli politikaları arasında yer almaktadır.
Çizelge 4’de tarımın ekonomideki önemini
ortaya koyan baĢlıca göstergeler ve TürkiyeAB karĢılaĢtırılması verilmektedir.
Çizelge 4. Tarım sektörüne iliĢkin Türkiye-AB karĢılaĢtırılması (Ġleri, 2009)
Türkiye
ĠĢletme Sayısı
3 000 000
Ortalama ĠĢletme Büyüklüğü (ha)
6
Parsel Sayısı
12 300 000
5 Hektardan Küçük ĠĢletme Sayısı
2 000 000
50 Hektardan Büyük ĠĢletme Sayısı
22 000
Toplam Tarım Alanı (ha)
26 672 000
Nüfus
71 500 000
Tarım Ġstihdamı ve Ġstihdamdaki Payı
6 098 000 (%27,3)
Tarımsal Nüfus
21 375 000 (%30)
Tarım Kesiminin GSMH’dan Aldığı Pay (%)
7,6
Tarımda KiĢi BaĢına DüĢen GSMH ($)
1 681
Toplam Tarımsal Üretim (milyar €)
57,5
Traktör BaĢına DüĢen Ekipman Ağırlığı (ton)
4,2
Traktör BaĢına DüĢen Ekipman Sayısı
5,2
1000 ha Alana DüĢen Traktör Sayısı
38
Traktör BaĢına DüĢen Tarım Arazisi (ha)
26
Traktör Sayısı (adet)
1 000 000
Ortalama Traktör Gücü (kW)
60
1 ha Alana DüĢen Traktör Gücü (kW)
1,68
Ortalama Traktör YaĢı
15
4 Çeker Traktör Oranı (%)
2
Tahıl Üretimi (milyon ton)
34
Buğday Verimi (kg ha-1)
2 490
ĠĢletme BaĢına DüĢen Hayvan Sayısı
4
Süt Verimi (kg)
2000
Karkas Ağırlığı (kg)
180
Sanayiye Teslim Edilen Süt Miktarı (%)
27
Tarım Destekleri/GSMH’dan Aldığı Pay (milyar €)
5 (%0,05)
92
Avrupa Birliği
13 700 000
15,8
11 239 900
7 223 000
698 000
171 878 000
493 000 000
12 564 000 (%5,9)
28 000 000 (%6)
1,9
10 807
347,7
12
10
89
11,3
15 000 000
100
6
90
290
5 700
39
5500
280
95
-
M.M.ÖZGÜVEN, U.TÜRKER, A.BEYAZ
Çizelge
4’de
yer
alan,
tarımın
ekonomideki önemini ortaya koyan baĢlıca
göstergelerde, Türkiye ve AB geneli açısından
bazı farklılıklar olduğu görülmektedir. AB’de
tarım sektörünün GSMH içindeki payı %1,9
iken, Türkiye’de %7,6 milli gelirin önemli bir
payını oluĢturmaktadır. AB nüfusunun %6’sı
kırsal alanda yaĢamakta ve istihdamda tarımın
payı %5,9 düzeyinde iken, Türkiye nüfusunun
%30'u kırsal alanda yaĢamakta, tarımın
istihdama katkısı %27,3 oranında olmaktadır.
Bu oran nüfusun önemli bir bölümünün tarım
kesiminden
geçimini
sağladığını
göstermektedir. Tarımda nüfus yoğunluğuna
bağlı olarak Türkiye’de tarımsal iĢletme sayısı
da oldukça yüksek ve ortalama iĢletme geniĢliği
AB’nin üçte biri kadardır. 50 hektarın üzerinde
bulunan iĢletme sayısı Türkiye’de 22000 ve
toplam iĢletmelerin sadece %0,7’sini ifade
etmekte iken, AB’de 698000 iĢletmenin toplam
iĢletme içerisindeki oranı %5,1’dir. Büyük
ölçekli iĢletmelerde iĢletme baĢına üretim
hacmi ve verimlilik yüksek olduğundan,
AB’deki üreticiler Türkiye’deki üreticilerden
6,4 kat yüksek gelir elde etmektedir. Tarımsal
üretim/verimlilik yönünden karĢılaĢtırıldığında,
Türkiye'nin AB'nin çok gerisinde olduğu
görülmektedir. Buğday ve süt verimi değerleri
sırasıyla, Türkiye'de 2490 kg ha-1 ve 2000 kg
iken AB'de 5700 kg ha-1 ve 5500 kg’dır.
3. Tarımsal Mekanizasyon Durumu
Tarımsal
mekanizasyon,
tarımsal
iĢlemlerin makina ve enerji kullanımıyla
gerçekleĢtirilmesini ifade etmektedir. Bu yolla
daha hızlı ve daha büyük kapasitede üretim
mümkün olabilmektedir. Tarımda makina
kullanımı,
diğer
tarım
teknolojisi
uygulamalarından farklı olarak, verim artıĢını
dolaylı etkilemekte; kırsal kesimde yeni üretim
yöntemlerinin uygulanmasını sağlamaktadır. Bu
yönüyle diğer teknolojik uygulamaların
etkinliğini ve ekonomikliğini artırmakta ve
çalıĢma koĢullarını iyileĢtirmektedir. Böylece,
uygun teknolojilerin kullanımına olanak
sağlayarak belirli büyüklüğe sahip üretim
alanlarından daha fazla verimin alınmasına
yardımcı olmaktadır (Saral ve ark., 2000).
Mekanizasyon yüksek maliyetli bir üretim
girdisidir.
Doğru
seçilmemesi
ve
uygulanmaması durumunda iĢletme ölçeğinde
üretimin kârlılığını olumsuz etkileyebilmekte,
plansız mekanizasyon sonucu tarım ve sanayi
kesimleri arasındaki denge tarım aleyhine
bozulabilmekte ve kırsal kesimdeki iĢsizliğin
artmasına neden olabilmektedir. Bu girdinin en
ekonomik kullanımı ancak yöresel koĢullara
uygun planlama modelleri ile mümkün
olabileceği için, tarımsal mekanizasyonun
artırılabilmesi ancak tarımsal mekanizasyon
planlamasının doğru bir Ģekilde yapılması ile
sağlanabilir (Toğa, 2006).
3.1. Tarım Alet - Makinaları ve Traktör Dış
Ticareti
2009 yılı sonu itibariyle, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı Sanayi Sicil Belgesi sahibi olan,
tarımsal amaçlı traktör imalatı’nın yer aldığı
29.31 NACE kodu altında 30 firma ve diğer
tarım ve ormancılık makinelerinin imalatı’nın
yer aldığı 29.21 NACE kodu altında 469 firma
mevcuttur. Yerli traktör üretim kapasitesi
yaklaĢık 75000 adet/yıl’dır. 130 adet civarında
farklı tarım makinasının imalatı yapılmaktadır.
Sektör yaklaĢık olarak 14000 kiĢiye direkt
istihdam sağlamaktadır. Traktör grubu 2300
kiĢi ile toplam istihdamdan pay almaktadır.
ĠĢçi/toplam personel oranı %70 civarındadır
(Ġleri, 2009). Çizelge 5’de Ülkemiz tarım alet
ve makinaları ve traktör dıĢ ticareti değerleri
verilmektedir.
Çizelge 5. Ülkemiz tarım alet - makinaları ve traktör dıĢ ticareti (1000 $) (Köse, 2010)
2005
2006
2007
2008
2009
ihracat
64 433
77 687
114 173
157 345
130 091
ithalat
217 101
276 993
260 882
211 089
130 415
ihracat
123 938
147 903
159 501
221 535
178 697
ithalat
163 806
210 551
148 994
161 915
90 562
Tarım alet - makinaları
Tarım traktörleri
93
Türkiye’nin Tarımsal Yapısı ve Mekanizasyon Durumu
Çizelge 5’den izlenebileceği gibi, 20052008 yılları arasında istikrarlı bir ihracat artıĢı
olan sektörün, 2009 yılı tarım alet ve makina
ihracatı 2008 yılına göre %17 gerileyerek 130
milyon dolar olarak gerçekleĢmiĢtir. 2009
yılında 130 milyon dolar düzeyinde tarım alet
ve makinası ithalat edilmiĢtir. Sektörde 2009
yılında
dıĢ
ticaret
açığı
olmadığı
söylenebilmektedir. Ġthalatta en önemli kalem
%23’lük oranla biçerdöverdir.
yaĢanabilmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü
Trafik tescil bilgileri ve TÜĠK verileri arasında
bulunan farkların çapraz doğrulanması sektörün
daha rasyonel çalıĢmasını sağlayacaktır.
Türkiye’de trafiğe kayıtlı yaklaĢık
1350000 traktörün en az %45’i 25 yaĢın
üstündedir.
Uluslararası
standartlarda,
traktörlerin mekanik ömrü eski teknoloji için
10000 saat, yeni teknoloji için ise 12000 saat
kabul edilmektedir. Ülkemizdeki yıllık traktör
kullanım süresi 500 saat gibi çok düĢük bir
değer olarak kabul edilse bile, ömrünü
tamamlayan 600000 traktörün artık hurdaya
çıkarılması gerekmektedir. Bu traktörlerin
200000 adedinden fazlasının 35 yıldan daha
yaĢlı olması, durumun ne kadar kritik olduğunu
açıkça göstermektedir. Rasyonel ömrünü
tamamlamıĢ traktörlerin kullanılmaya devam
edilmesi sadece teknik ve ekonomik kayıplara
değil, ekolojik zararlara ve can güvenliğinin
azalmasına da yol açmaktadır (Ulusoy ve ark.,
2010).
Çizelge 6’da 2005-2009 yılları arası traktör
parkının bölgelere göre dağılımı ve Çizelge
7’de 2009 yılı traktör güç gruplarının bölgelere
göre dağılımı verilmektedir.
3.2. Traktör Parkının Özellikleri
Bir ülkenin tarımsal mekanizasyon
derecesini tanımlayan en önemli göstergeler,
traktör parkının nicesel ve nitesel durumu,
yıllara göre geliĢimi, tarım iĢ makinalarıyla
iliĢkisi, birim tarım alanındaki yoğunluğu ve
güç düzeyi gibi kriterlerdir. Tarımsal yapı
bakımından farklılıklar gösteren yörelerin
mekanizasyon durumunu objektif olarak
tartıĢabilmek için bu kriterlerin bölgelere göre
karĢılaĢtırılmasında yarar vardır (Evcim ve ark.,
2005).
Traktör üretimi/ithalatı programlanması ve
pazar Ģeffaflığı bakımından çok önemli olan
sağlıklı veri elde etmede de sıkıntı
Çizelge 6. Traktör parkının bölgelere göre dağılımı (2005-2009) (TÜĠK, 2010e ve TÜĠK, 2010f)
Tarımsal Bölgeler
Yıllar
Orta
Kuzey
Ege
Marmara
Akdeniz
Kuzey
Doğu
Güney
Doğu
Karadeniz
Orta
Doğu
Orta
Güney
2005
164 527
238 671
142 256
106 370
28 623
42 350
77 010
82 636
139 922
2006
166 839
240 716
141 498
109 271
31 118
43 287
75 597
84 072
144 985
2007
167 696
244 930
143 940
113 219
31 336
45 064
78 471
83 595
147 877
2008
169 699
249 343
144 293
115 092
31 952
45 559
80 454
84 093
150 261
2009
170 377
251 204
143 952
113 847
32 363
46 271
80 811
83 581
151 132
2009
Trafik
206 739
313 603
194 913
167 909
43 216
71 758
98 649
106 781
164 464
Çizelge 6’da verilen 2005-2009 yılları
arasındaki traktör parkının bölgelere göre
dağılımı değiĢimi incelendiğinde, 5 yıllık
dönemde bütün bölgelerde traktör parkının
büyümüĢ olduğu, ancak traktörce zaten zengin
olan Ege ve Ortagüney bölgesinde bu
büyümenin daha fazla olduğu dikkati
çekmektedir.
94
Tarım bölgeleri itibariyle traktör varlığı
büyük farklılıklar göstermektedir. Ege,
Ortakuzey, Ortagüney, Marmara ve Akdeniz
bölgeleri traktör varlıklarıyla önde gelmektedir.
Ortadoğu,
Karadeniz,
Güneydoğu
ve
Kuzeydoğu bölgeleri ise düĢük traktör
sayılarıyla dikkati çeken bölgelerdir.
M.M.ÖZGÜVEN, U.TÜRKER, A.BEYAZ
Çizelge 7. Traktör güç gruplarının bölgelere göre dağılımı (2009) (TÜĠK, 2010e)
Tek
akslı
Ġki akslı
Traktör Güçleri
BG
Tarımsal Bölgeler
Orta
Kuzey
Ege
Marmara
Akdeniz
Kuzey
Doğu
Güney
Doğu
Karadeniz
Orta
Doğu
Orta
Güney
TÜRKĠYE
1-10
424
1 139
559
351
136
183
668
479
914
4 853
11-24
2 133
6 749
2 991
1 197
276
822
2 911
1 361
2054
20 494
25-34
10 338
23 836
9 806
8 618
1234
1 403
6 765
4 953
9554
76 507
35-50
79 169 129 058
55 631
54 719
9 258
11 779
35 866
33 758
55999
465 237
51-70
63 706
78 060
54 305
40 387
16 341
26 820
26 439
33 026
64948
404 032
70+
12 887
11 336
16 135
5 496
5 017
4 283
3 802
6 330
16100
81 386
1-5
467
248
1 046
921
38
66
800
561
256
4 403
5+
1 249
761
3 426
2 052
63
912
3 540
3 112
1307
16 422
4
17
53
106
3
20
1
170 377 251 204
143 952
113 847
46 271
80 811
83 581
Paletli
TOPLAM
Çizelge 7’den de görüleceği gibi, 2009 yılı
traktör parkının neredeyse tamamı 4 tekerlekli
traktörlerden ibarettir. Parkın yarıdan fazlası 50
BG’den küçük traktörlerden oluĢmakta, bunları
% 37,6’lık payla 51-70 BG güç grubu
izlemektedir. 70+ BG traktörlerin payı ise %7,6
ile sınırlı bulunmaktadır.
3.3. Tarım Makinaları Parkı ve Bölgeler
İtibariyle Durumu
Tarım makinalarıyla ilgili istatistik veriler,
değiĢik tipte çok sayıda makina bulunması ve
terminolojik sorunlar nedeniyle, mekanizasyon
düzeyi hakkında sağlıklı değerlendirme
yapmaya elveriĢli değildir. Ancak temel
iĢlemlerde yaygın olarak kullanılan makina ve
ekipmanlardan seçilmiĢ olan bazılarının yer
aldığı veriler Çizelge 8’de verilmiĢtir. Toprak
iĢleme, ekim, gübreleme, ilaçlama, harman,
taĢıma iĢlemlerine iliĢkin genel bir çerçeve
çizmektedir.
Ülkelerin mekanizasyon düzeyini belirten
önemli bir ölçüt de, bir traktör baĢına düĢen
tarım alet ve makina varlığı ve ağırlığıdır.
Traktör baĢına düĢen ekipman ağırlığı,
ülkemizde 4,2 ton iken AB ülkelerinde 12 ton
değerindedir (Ġleri 2009). Traktörle belli baĢlı
tarım makinaları arasındaki iliĢkiyi belirlemek
üzere Çizelge 8 düzenlenmiĢtir. Traktör baĢına
düĢen makina sayısı, söz konusu makinanın
yaygınlık derecesini gösterdiği gibi, bölgeler
itibariyle ne oranda kullanıldığı hakkında da bir
fikir vermektedir.
Çizelge 8’den traktörce zengin bölgelerin
tarım makinaları varlığının da, diğer bölgelere
32 363
204
151132
1 073 538
oranla daha fazla olduğu görülmektedir. Bunun
yanı sıra, ürün desenine bağlı olarak bazı tarım
makinalarının belirli bölgelerde yoğunlaĢtığı
görülmektedir; kuru tarımın egemen olduğu
bölgelerde sap döver ve harman makinalarının,
hayvancılığın yoğun olduğu Ege, Marmara
bölgelerinde silaj makinası ve balya
makinalarının yoğunlaĢması gibi.
Çizelge 8’den yine görülebileceği gibi,
2009
yılı
itibarıyla
ülke
genelinde
mekanizasyon düzeyi olarak traktör baĢına
yaklaĢık bir pulluk, ve bir tarım arabası
düĢtüğü, bunları 0,34, 0,26, 0,19, 0,14, 0,13 ve
0,05 oranlarıyla kültüvatör, kimyevi gübre
dağıtma
makinası,
kuyruk milinden hareketli pülverizatör,
sap
döver ve harman makinası, kombine hububat
ekim makinası ve orak makinasının izlediği
görülmektedir. Bu değerler ülkemiz tarımında,
mekanizasyon düzeyinin ne kadar yetersiz
olduğunu açıklar. Yeteri kadar tarım iĢ
makinası içermeyen bir traktör parkı, potansiyel
kapasitesinin
altında
çalıĢıldığının
göstergesidir, ki bu durumda toplam traktör
sayısı ve güç değerinde ulaĢılan düzey de
anlamını bir ölçüde yitirir. Genelde en yüksek
mekanizasyon değerlerine sahip olan Ege
bölgesinin
ekim
makinaları
yoğunluğu
bakımından bazı bölgelerin gerisinde olması, bu
makinanın önemli ölçüde ortak kullanıldığı
olasılığını akla getirmektedir. Kuzeydoğu’da
harman makinasının dikkati çeken yoğunluğu,
bu bölgede biçerdöverle hasat oranının azlığı ile
açıklanabilmektedir.
95
Türkiye’nin Tarımsal Yapısı ve Mekanizasyon Durumu
Çizelge 8. Tarım bölgelerine göre çeĢitli makina sayıları (2009) (TÜĠK, 2010e)
Alet - Makina
Tarımsal Bölgeler
Kuzey Güney
Marmara Akdeniz
Karadeniz
Doğu
Doğu
147733
89146
27553 34915
70727
Orta
Doğu
76418
Orta
Güney
137132
TÜRKĠYE
0,72
0,72
0,83
0,73
31528
26519
54606
58668
466727
0,44
0,27
0,51
0,36
0,34
7582
3214
8701
49168
179048
Orta
Kuzey
166043
253067
0,80(*)
0,81
0,76
0,53
0,64
0,49
97363
68834
57067
63902
8240
0,47
0,22
0,29
0,38
0,19
Kombine Hububat
Ekim Makinası
59538
10599
31567
7860
819
0,29
0,03
0,16
0,05
0,02
0,11
0,03
0,08
0,30
0,13
Kimyevi Gübre
Dağıtma Makinası
66140
75177
56090
39069
6783
14504
5720
14581
76909
354973
0,32
0,24
0,29
0,23
0,16
0,20
0,06
0,14
0,47
0,26
12722
7694
767
2852
2041
9975
10136
6702
18526
71415
0,06
0,02
0,00
0,02
0,05
0,14
0,10
0,06
0,11
0,05
1887
3160
3625
495
768
112
1074
521
971
12613
0,009
0,01
0,02
0,00
0,02
0,00
0,01
0,00
0,01
0,01
Kulaklı Traktör
Pulluğu
Kültüvatör
Orak Makinası
Balya Makinası
Kombine Pancar
Hasat Makinası
Ot Silaj Makinası
Ege
1002734
1109
48
75
132
29
11
47
293
2188
3932
0,005
0,000
0,000
0,001
0,001
0,000
0,000
0,003
0,013
0,003
277
1628
502
126
48
30
168
145
232
3156
0,001
0,005
0,003
0,001
0,001
0,000
0,002
0,001
0,001
0,002
169326
231317
148642
106306
32551
41786
69049
77356
164906
1041239
0,82
0,74
0,76
0,63
0,75
0,58
0,70
0,72
1,00
0,76
Kuyruk Milinden
Hareketli Pülverizatör
58131
57973
43972
28669
794
6010
4391
11584
52897
264421
0,28
0,18
0,23
0,17
0,02
0,08
0,04
0,11
0,32
0,19
Sap Döver ve
Harman Makinası
44066
15350
2597
9286
20549
9658
27799
25170
36381
190856
0,21
0,05
0,01
0,06
0,48
0,13
0,28
0,24
0,22
0,14
Tarım Arabası
Traktörsüz Kullanılan Bazı Alet ve Makinalar
Karasaban
1058
7912
214
18415
11127
14562
8524
4179
2472
68463
Hayvan Pulluğu
5734
46665
3572
21252
4560
10209
46492
4324
12388
155196
Selektör
1141
456
545
275
56
547
298
345
715
4378
Süt Sağma Makinası
28113
71546
42816
9099
1196
620
(*): Bir traktör baĢına düĢen alet ve makina sayısı
(**) traktör sayısı olarak trafikte kayıtlı traktör sayıları (TÜĠK 2010f) kullanılmıĢtır.
4140
2833
26760
187123
Ülkemizde biçerdöverler, iklimsel koĢul
avantajı nedeniyle, müteahhitlik yoluyla
dünyaya
örnek
olabilecek
etkinlikte
kullanıldığından ayrıca ele alınarak, 2005-2009
yılları Türkiye Biçerdöver parkının bölgelere
yıllar itibariyle dağılımı Çizelge 9’da ve 2009
yılı Biçerdöver parkının bölgelerde yaĢ grupları
itibariyle dağılımı Çizelge 10’da verilmektedir.
Çizelge 9. Türkiye biçerdöver parkının bölgelere yıllar itibariyle dağılımı (TÜĠK, 2010e)
Tarımsal Bölgeler
Yıllar
96
Kuzey
Doğu
Güney
Doğu
1 502
29
2 691
1 520
374
3 129
4 156
744
4 176
782
Orta
Kuzey
Ege
Marmara
Akdeniz
2005
3 824
677
2 571
2006
4 049
700
2007
4 173
2008
2009
TÜRKĠYE
Orta
Güney
Karadeniz
Orta
Doğu
317
288
377
2 226
11 811
33
350
310
402
2 304
12 359
1 533
41
382
356
405
2 382
12 775
2 887
1 539
102
418
378
416
2 444
13 084
2 795
1 542
86
491
411
467
2 610
13 360
M.M.ÖZGÜVEN, U.TÜRKER, A.BEYAZ
Çizelge 9’dan görüleceği üzere, Ortakuzey,
Marmara ve Ortagüney bölgeleri biçerdöver
sayısının en çok olduğu bölgelerdir. Alternatif
ürün arayıĢları doğrultusunda tahılların yanı sıra
ayçiçeği,
mısır,
kolza
gibi
ürünlerin
yaygınlaĢması özellikle yeni biçerdöverlerin
önemini arttıracaktır.
Çizelge 10. Biçerdöver parkının bölgelerde yaĢ grupları itibariyle dağılımı (2009) (TÜĠK, 2010e)
Tarımsal Bölgeler
YaĢ Grubu
Orta
Kuzey
Ege
Marmara
Akdeniz
Kuzey
Doğu
Güney
Doğu
Karadeniz
Orta
Doğu
Orta
Güney
TÜRKĠYE
0-5
787
202
593
117
63
179
97
124
481
2 643
6-10
1 027
201
509
234
20
108
90
92
669
2 950
11-20
1 128
193
864
336
2
176
125
115
730
3 669
21+
1 234
186
829
855
1
28
99
136
730
4 098
4 176
782
2 795
1542
86
491
411
467
2 610
13 360
TOPLAM
Türkiye’deki bir biçerdöverin mekanik
ömrü ortalama 3 yılda dolmaktadır. Ekonomik
olarak, 3. yıldan itibaren biçerdöver
kullanıcısının kâr marjı düĢmekte ve ürün
kalitesi azalmaktadır. (Anonim, 2009). Çizelge
10’dan, parkın %58’inin 10 yaĢ ve üzeri,
mekanik ve ekonomik ömrünü fazlasıyla
doldurmuĢ
biçerdöverlerden
oluĢtuğu
görülmektedir.
3.4. Mekanizasyon Düzeyi
Tarımsal
mekanizasyon
düzeyinin
belirlenmesinde birçok kriter tanımlanmakla
beraber, en çok kullanılanları aĢağıda
verilmektedir (Kadayıfçılar ve ark. 1990;
Yavuzcan, 1994):
a. Toplam tarım alanı baĢına düĢen traktör
motor gücü,
b. Traktör baĢına düĢen tarım alanı,
c. 1000 ha’lık tarım alanına düĢen traktör sayısı,
d. Traktör baĢına düĢen ekipman miktarı,
e. Birim alana düĢen mekanik enerji miktarı,
f. Birim alana düĢen elektrik enerjisi tüketimi.
Bu kriterlerden ilk beĢi, tarla ve bahçe
tarımının mekanizasyon derecesini gösterirken,
sonuncusu içsel tarım kesiminin mekanizasyon
düzeyini belirlemede kullanılabilmektedir.
Tarımsal mekanizasyonda söz konusu
gösterge değerlerinin irdelenmesinde, sadece
sayısal
verilerin
yüksekliği
yeterli
olmamaktadır. Göstergelerin birbiriyle uyumu,
verimlilik ve karĢılaĢtırmada kullanılan
iĢletmelerin veya ülkelerin benzerlikleri de göz
önünde tutulmalıdır. Mekanizasyonla ilgili
olarak alınacak yatırım kararları konusunda,
özellikle son yirmi yıldan bu yana optimizasyon
teknikleri yoğun olarak kullanılmaktadır (Saral
ve ark., 2000). Çizelge 11’de 2005-2009 yılları
arası
Türkiye
tarımında
mekanizasyon
düzeyinin geliĢimi, Çizelge 12’de ise bölgeler
itibarıyla mekanizasyon düzeyi verilmektedir.
Çizelge 11. Türkiye tarımında mekanizasyon düzeyinin geliĢimi (2005-2009).
Mekanizasyon Düzeyi
Ortalama
Traktör
ĠĢletme
Yıllar
Tarım Alanı Güce** Göre
Traktör/ kW/
Sayısı*
Sayısı***
(1000 ha)
Park Gücü
1000 ha
ha
(adet)
(adet)
(kW)
2005
1 247 767
26 607
52 406 214
3 076 655
46,89 1,97
ha/
Traktör
Traktör/
1000
iĢletme
21,32
405,56
2006
1 290 679
25 879
54 208 518
3 076 655
49,87
2,09
20,05
419,51
2007
1 327 334
24 887
57 075 362
3 076 655
53,33
2,29
18,75
431,42
2008
1 358 577
24 505
58 418 811
3 076 655
55,44
2,38
18,04
441,58
2009
1 368 032
24 319
58 825 376
3 076 655
56,25
2,42
17,78
444,65
* Traktör sayısı olarak trafikte kayıtlı traktör sayıları (TÜĠK, 2010f) kullanılmıĢtır.
** Ortalama traktör gücü olarak 2005-2006 yılları için 42 kW (Anonim 2007), 2007-2009 yılları için 43 kW (Evcim 2008a) alınmıĢtır.
*** ĠĢletme büyüklüğü ve iĢletme tipine göre iĢletme sayısı verileri (Anonim 2004) kullanılmıĢtır.
97
Türkiye’nin Tarımsal Yapısı ve Mekanizasyon Durumu
Çizelge 11’den görülebileceği gibi, 20052009 yılları arasındaki beĢ yıllık dönemde
Türkiye tarımı mekanizasyon düzeyinde
geliĢmeler olmuĢtur. Traktör parkına iliĢkin
yukarıda bazı sonuçları verilen analiz
bulgularından
hareketle
hesaplanan
mekanizasyon düzeyi göstergelerinden, alan
birimi baĢına traktör gücü (kW/ha) değeri
yaklaĢık %23 artarak 1,97’den 2,42 (kW/ha)’a,
birim tarım alanındaki traktör yoğunluğu ve
iĢletme baĢına düĢen traktör sayısı değerleri de
46,89 ha’dan 56,25 ha’a ve 405,56’dan 444,65
(traktör/1000 iĢletme)’ye çıkmıĢ; traktör baĢına
alan değeri ise 21,32’den 17,78 (ha/traktör)’e
gerilemiĢtir.
Çizelge 12. Bölgeler itibariyle mekanizasyon düzeyi (2009)
Mekanizasyon Düzeyi
Bölgeler
Traktör
Sayısı
(adet)
Tarım
Alanı (1000
ha)
Ortalama
Güce Göre
Park Gücü
(kW)
ĠĢletme
Sayısı
(adet)
Traktör/
1000 ha
kW/
ha
ha/
Traktör
Traktör/1
000
iĢletme
ORTA KUZEY
206 739
4450
8 889 777
321 870
46,46
2,00
21,52
642,31
EGE
313 603
2877
13 484 929
534 550
109,00
4,69
9,17
586,67
MARMARA
194 913
1708
8 381 259
271 487
114,12
4,91
8,76
717,95
AKDENĠZ
167 909
2473
7 220 087
361 395
67,90
2,92
14,73
464,61
KUZEY DOĞU
43 216
1292
1 858 288
190 218
33,45
1,44
29,90
227,19
GÜNEY DOĞU
71 758
3219
3 085 594
307 099
22,29
0,96
44,86
233,66
KARADENĠZ
98 649
1527
4 241 907
541 603
64,60
2,78
15,48
182,14
ORTA DOĞU
106 781
2351
4 591 583
287 314
45,42
1,95
22,02
371,65
ORTA GÜNEY
164 464
4421
7 071 952
261 119
37,20
1,60
26,88
629,84
1 368 032
24319
5 882 5376
3 076 655
56,25
2,42
17,78
444,65
TÜRKĠYE
Çizelge 12’de verilen 2009 yılına iliĢkin
bölgeler itibarıyla mekanizasyon düzeyi
değerlerinden de görüleceği gibi, birim alanda
traktör yoğunluklarına göre, Marmara, Ege
bölgeleri en yüksek, Güneydoğu Anadolu
bölgesi ise en düĢük değerlere sahip olmaktadır.
Birim alanda kullanılan güç değeri yönünden
Marmara ve Ege bölgeleri 4,91 kW/ha ve 4,69
kW/ha değerleri ile en yüksek değerlerde iken,
Güneydoğu Anadolu bölgesi 0,96 kW/ha
değeriyle en düĢük seviyededir. Ortakuzey,
Kuzeydoğu, Ortadoğu ve Ortagüney bölgeleri
Türkiye ortalaması değeri olan 2,42 kW/ha’ın
altında, Akdeniz ve Karadeniz bölgeleri ise bu
değerin üzerindedir. Bölgeler arasında traktör
varlığı ikinci büyük olan Ortakuzey bölgesinde
iĢlenen alanın fazlalığından dolayı, güç değeri
de 5. sırada kalmaktadır. Çizelge 13’de 2006
yılı Türkiye ve bazı ülkelerde traktör yoğunluğu
değerleri verilmektedir.
98
Çizelge 13. 2006 Yılı Türkiye ve bazı ülkelerde traktör
yoğunluğu (Evcim ve ark., 2010)
ÜLKELER
Traktör /1000 ha
Mısır
33
Fransa
62
Almanya
80
Yunanistan
100
Meksika
13
Pakistan
21
Ġspanya
79
Ġngiltere
82
Amerika
28
Türkiye
45
Çizelge 13’den birim alandaki traktör
yoğunluğunda sağlanan geliĢmenin, seçilmiĢ
bazı ülkelerle karĢılaĢtırıldığında Mısır,
Pakistan ve Meksika gibi ülkelerin üstüne
çıkıldığı, ancak Avrupa ülkelerinin henüz çok
gerisinde olduğumuz anlaĢılmaktadır. Bunun
nedeni Avrupa ülkelerinde entansif tarım
uygulamaları ve yüksek düzeydeki hayvansal
üretim mekanizasyonudur. ABD’nin düĢük
traktör yoğunluğu, bu ülkedeki ortalama traktör
gücünün çok yüksek olması ve uygun iĢletme
M.M.ÖZGÜVEN, U.TÜRKER, A.BEYAZ
yapısı nedeniyle sağlanan yüksek mekanizasyon
etkinliği ile açıklanabilmektedir.
4. Sonuç
Çiftçilerin alım gücündeki dalgalanma ve
düĢüĢler, tarımsal girdiler içinde en esnek girdi
olan sektörümüzü doğrudan etkilemektedir.
Tarım sektörü bütün dünyada desteklenen bir
sektördür. Tarım destekleri olarak akla hep
yakıt, tohum ve gübre gelmekte fakat bu
girdileri bir araya getiren mekanizasyona
gereken önem verilmemektedir. Üretim
girdilerinin yaklaĢık %35’i mekanizasyon
girdisidir. Bu yüksek maliyet payına rağmen
mekanizasyon; tohum, gübre, ilaç ve yakıttan
daha az önemli görülmektedir. Halbuki yakıtın
da bir mekanizasyon girdisi olduğu düĢünülürse
konunun ne denli önemli olduğu ortaya
çıkmaktadır.
Mekanizasyon
girdisi,
verimlilikten ziyade günü kurtarma endiĢesi ön
planda tutulduğu için göz ardı edilmektedir.
Mekanizasyon araçlarının eski teknolojiye sahip
olmaları
ürün
verimini
son
derece
düĢürmektedir.
Mekanizasyona
gerekli
kaynağın aktarılamaması;
 Birim alandan elde edilen verimin ve
ürünün kalitesinin düĢmesi,
 Tarlaya fazla gübre, bitkiye fazla ilaç
atılması, daha fazla egzoz emisyonu gibi
insan, çevre ve canlılar için çok olumsuz
sonuçlar doğurması,
 Bakım-onarım giderlerinin, mazot, yağ
gibi iĢletme masraflarının artması,
 Arıza ve kaza yapma riski olasılığının
artması gibi sonuçlar doğurabilmektedir
(Ġleri, 2009).
Mevcut traktör parkının yarıya yakınını
(%43)
mekanik
ömrünü
doldurmuĢ
traktörlerden oluĢtuğu ve bu traktörler;
 Yenilerine oranla %30 oranında daha fazla
yakıt (1620 lt) tüketmektedirler. Bunun
maddi karĢılığı yaklaĢık yılda 4000 TL dir.
 1 yılda 1400 TL daha çok bakım-onarım
masrafına neden olmaktadırlar.
 1 yılda 150 saat iĢ kaybına neden
olmaktadırlar.
 Havayı 10 kata varan oranda daha fazla
kirletmektedirler.
 En az 7 dbA daha fazla gürültüyle
çalıĢmaktadırlar (Evcim, 2008b).
Çiftçilerimizce
de
bilinen
bu
olumsuzluklarına
karĢın
hala
hurdaya
çıkarılamamıĢ olmaları, ülkemiz tarımındaki
iĢletme
yapısının
elveriĢsizliğinden
kaynaklanan gelir yetersizliğinin bir sonucudur.
Bu ömrünü tamamlamıĢ traktörlerin bir plan
dahilinde uygulamaya konacak bir teĢvik
programıyla hurdaya ayrılarak parkın yerli
üretim traktörlerle yenilenmesi, ülke tarımı,
sanayi ve ekonomisinde, programın getireceği
mali yükün çok ötesinde kazançlar yaratacak,
ayrıca çevre kirliliği ve iĢ güvenliği açısından
da ciddi kazanımlar sağlayacaktır (Evcim,
2008b).
Kaynaklar
Anonim, 2004. Genel tarım sayımı 2001, T.C.
BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü, yayın
no:2924, Ankara.
Anonim, 2007. Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013,
Bitkisel Üretim Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu,
Yayın No: DPT 2713- ÖĠK : 666. Ankara.
(http://ekutup.dpt.gov.tr/bitkiure/öik666.pdf).
Anonim, 2009. Türkiye Biçerdöver Parkının Yenilenme
Ġhtiyacı ve Yenilenme ile Sağlanacak Katkılar
Raporu. Türk Traktör, Ankara.
Evcim, Ü., Ulusoy, E., Gülsoylu, E., Sındır, K. ve Ġçöz, E.,
2005. Türkiye Tarımı MakinalaĢma Durumu,
TMMOB Ziraat Odası Etkinlikleri, Ankara.
Evcim, H.Ü., 2008a. Türkiye Traktör Parkı (2007), Türk
Traktör ve Zir.Mak.A.ġ. Ankara, (YayımlanmamıĢ
AraĢtırma Raporu; 185 s.)
Evcim, H.Ü., 2008b. Türkiye YaĢlı Traktör Parkı
Yenilenme Ġhtiyacı ve Çözüm Önerisi. Türk Traktör
ve Zir.Mak.A.ġ., Ankara, 5 s. (Yayımlanmamıs
Proje Önerisi; 4 s.)
Evcim, H.Ü., Ulusoy, E., Gülsoylu, E., Tekin, B., 2010.
Tarımsal Mekanizasyon Durumu, Sorunları ve
Çözüm Önerileri. Ziraat Mühendisliği VII. Teknik
Kongresi", 11-15 Ocak, Ankara.
Ġleri, M.S., 2009. Türk Tarım Alet ve Makinaları
Ġmalatçıları Birliği Tarım Makinaları Sektör Raporu.
(http://www.tarmakbir.org).
EriĢim
Tarihi:
21.04.2010.
Kadayıfçılar, S., Öztürk, R. ve Acar, A. Ġ., 1990. Tarımsal
Mekanizasyon
Derecesinin
Değerlendirilmesi.
Tarım Makinaları Bilimi ve Tekniği Dergisi, 2(1):14, Ankara.
Köse,H., 2010. Tarım Alet ve Makineleri. T.C.
BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı Ġhracatı
GeliĢtirme Etüd Merkezi, Ankara.
Saral, A., VatandaĢ, M., Güner, M., Ceylan., M. ve
Yenice, T., 2000. Türkiye Tarımının MakinalaĢma
Durumu. TMMOB Ziraat Odası 5. Teknik Kongresi,
901- 923, Ankara.
Toğa, N., 2006. Ülkemizin Tarımsal Mekanizasyon
Durumu, Sorunları ve Çözüm Önerileri. Tarımsal
Mekanizasyon 23. Ulusal Kongresi, 6-8 Eylül 2006,
Çanakkale.
TÜĠK, 2010a. Web sitesi. Sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi
hasıla - Ġktisadi faaliyet kollarına ve 1998 temel
fiyatlarına göre.
99
Türkiye’nin Tarımsal Yapısı ve Mekanizasyon Durumu
http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=55&ust_id=16
EriĢim Tarihi: 12.08.2010.
TÜĠK, 2010b. Web sitesi. Ġstihdam edilenlerin yıllar ve
cinsiyete göre iktisadi faaliyet kolları, nace rev.1
http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=25&ust_i
d=8 EriĢim Tarihi: 12.08.2010.
TÜĠK, 2010c. Web sitesi. ĠĢ gücü istatistikleri.
http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul EriĢim
Tarihi: 24.08.2010.
TÜĠK, 2010d. Web sitesi. Bitkisel üretim istatistikleri.
http://www.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul.
EriĢim Tarihi: 10.08.2010.
TÜĠK, 2010e. Web sitesi. Tarım alet ve makine sayıları.
http://www.tuik.gov.tr/bitkiselapp/tarimalet.zul
EriĢim Tarihi: 04.06.2010.
TÜĠK, 2010f. Web sitesi. UlaĢtırma özet tabloları.
http://www.tuik.gov.tr/ulastirmadagitimapp/ulastirm
a.zul EriĢim Tarihi: 26.08.2010.
TZOB, 2010. Web sitesi. http://www.tzob.org.tr. EriĢim
Tarihi: 26.08.2010.
Ulusoy, E., Evcim, H.Ü., Yazgı, A., Ġleri, M.S., Sabancı,
A., Acar, A.Ġ., 2010. Traktör ve Tarım Makinaları
Ġmalat Sanayinin Bugünü ve Geleceği. Ziraat
Mühendisliği VII. Teknik Kongresi", 11-15 Ocak,
Ankara.
Yavuzcan, G., 1994. Tarımsal Elektrifikasyon (5.
Baskı). A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları: 1342,
Ankara.
100
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 101-111
Salinity Distrubution, Water Use Efficiency and Yield Response of Grafted
and Ungrafted Tomato (Lycopersicon esculentum) Under Furrow and Drip
Irrigation with Moderately Saline Water in Central Anatolian Condition*
G. Duygu Semiz
Engin Yurtseven
Ankara University, Faculty of Agriculture, Department of Agricultural Structures and Irrigation, Ankara
Abstract: A field study with tomato was carried out at Ankara University, Horticultural Research Station in
two consecutive years. The aim of the study is to determine the effects of grafting and irrigation methods on
yield and water use of tomato and salinity distribution within the soil. Grafted and ungrafted tomato cultivars
were grown using drip and furrow irrigation methods. Salinity of irrigation water (electrical conductivity)
was 1.9 dS/m and the SAR (sodium adsorption ratio) was below 1.0. The mean fruit yields were 4671, 4391,
4109 and 3457 g/plant for drip-grafted, drip-ungrafted, furrow-grafted and furrow-ungrafted treatments,
respectively. Seasonal total evapotransprations were 810.0 and 771.5 mm under drip irrigation, 957.0 and
928.2 mm under furrow irrigation in 2005 and 2006, respectively. Total irrigation water requirement (applied
water) were 731 and 714 mm under drip irrigation, 881 and 871 mm under furrow irrigation in 2005 and
2006, respectively. Water use efficiencies (WUE) were 12.92, 12.14, 9.38 and 7.90 kg/m3 for drip-grafted,
drip-ungrafted, furrow-grafted and furrow-ungrafted treatments, respectively. Monthly soil samplings
indicated that the salinity distribution decreased towards the root zone (wetted area beneath the emitters and
plants) with drip irrigation and increased towards the root zone (furrow ridges and plants) with furrow
irrigation.
Keywords; Tomato, Lycopersicon esculentum, Grafting Vegetable, Salinity, Drip Irrigation, Furrow
Irrigation.
Orta Anadolu Koşullarında Aşılı ve Aşısız Domateste (Lycopersicon
esculentum) Damla ve Karık Yöntemlerinin Toprakta Tuz Dağılımı, Meyve
Verimi ve Su Kullanım Etkinliği Üzerine Etkileri
Özet: Ankara Üniversitesi, Ayaş Bahçe Bitkileri Araştırma İstasyonunda, 2005 ve 2006 yıllarında yürütülen
bu çalışmada, aşılı ve aşısız fide kullanılan domates, damla ve karık yöntemleri ile sulanmıştır. Çalışmanın
amacı, aşılı ve aşısız domateste sulama yöntemlerinin, verim, su kullanım etkinliği ve toprak profilindeki
tuzluluk dağılımına etkilerinin belirlenmesidir. Bu amaçla aşılı ve aşısız domates bitkileri damla ve karık
yöntemleri ile sulanmıştır. Sulama suyunun elektriksel iletkenliği 1.9 dS/m ve SAR değeri 1.0’dan küçüktür.
Ortalama meyve verimi, damla-aşılı, damla-aşısız, karık-aşılı ve karık-aşısız için sırasıyla, 4671, 4391, 4109
ve 3457 g/bitki olarak belirlenmiştir. Sırasıyla, 2005 ve 2006 yıllarında, toplam mevsimlik bitki su tüketimi,
damla yönteminde 810. ve 771.5 mm, karık yönteminde ise 957.0 ve 928.2 mm olarak bulunmuştur. Toplam
sulama suyu ihtiyacı (uygulanan sulama suyu miktarı) 2005 ve 2006 yılları için sırayla, damla yönteminde,
731 ve 714 mm, karık yönteminde, 881 ve 871 mm olarak bulunmuştur. Su kullanım etkinliği, damla-aşılı,
damla-aşısız, karık-aşılı ve karık-aşısız için sırasıyla, 12.92, 12.14, 9.38 ve 7.90 kg/m 3 olarak ölçülmüştür.
Her ay alınan toprak örnekleri sonucunda elde edilen profil tuzluluk dağılımları, damla yönteminde
damlatıcılardan ıslak çepere doğru, karık yönteminde ise karıklardan bitki köklerine doğru artış gösterdiği
belirlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Domates, Lycopersicon esculentu), Aşılı Sebze, Tuzluluk, Damla Sulama, Karık Sulama
1. Introduction
The limited quality and quantity of water
and thus the need to save water is of growing
concern throughout the world but especially in
arid and semi arid regions. This concern forces
irrigated agriculture to meet ‘more yield per
drop’, which is technically called water use
efficiency. By means of water saving irrigation
techniques like drip, this problem is alleviated
to some extent.
Increasing the salt tolerance of crops
through plant breeding could increase the
sustainability of irrigation with low quality
water by reducing the need for leaching and
*Bu çalışma Ekim 2009’da savunulan ‘Karık ve Damla Sulama Yöntemlerinin Aşılı Domateste (Lycopersıcon
esculentum) Meyve Verimi, Kalitesi İle Toprak Tuzluluğuna Etkileri’ isimli doktora tezinin özetidir.
101
Salinity Distrubution, Water Use Efficiency and Yield Response of Grafted and Ungrafted Tomato
(Lycopersicon esculentum) under Furrow and Drip Irrigation with Moderately Saline Water in Central
Anatolian Condition
allowing the use of poorer quality water. The
selection of the appropriate irrigation method
can increase water use efficiency and reduce the
demand on fresh water (Gawad et al., 2005).
Tomato could act as a model crop for saline
land recovery and use of poor-quality water as
there is a wealth of knowledge on the
physiology and genetics of this species
(Cuartero and Fernandez-Munoz, 1999).
Tomato is one of the most important
horticultural crops in the world, and its
production is very concentrated in semi-arid
regions, where saline waters are frequently used
for irrigation., It is thus of great interest to
know whether the grafting technique is a valid
strategy for improving the salt tolerance in
tomato (Santa-Cruz and Cuartero, 2002).
The cultivated area of grafted Solanaceous
plants has increased in recent years. The main
objective of grafting is to obtain cultivars with a
higher fruit production and quality (Lee, 1994).
However, grafting has also been carried out to
reduce infection by soil-borne diseases caused
by pathogens (Biles et al., 1989) and to increase
low-temperature resistance (Tachibana, 1982,
1988, 1989). Salinity is an increasingly
expansive problem for agriculture, as it reduces
growth and development of salt-sensitive plants
(Greenway and Munns, 1980). There are
several studies conducted in greenhouse and
sand tanks reporting the interaction between
salinity and grafting tomato yield (Santa-Cruz
and Cuartero, 2002; Fernandez-Garcia et al,
2002; Fernandez-Garcia et al., 2003;
Fernandez-Garcia et al., 2004; Estan et al.,
2005; Khah et al., 2006; Qaryouti et al., 2007;
Martorana et al., 2007; Öztekin et al., 2009).
These authors all agree that grafted tomato has
higher yield than ungrafted tomato cultivars.
Therefore, there are several studies on the
effects of irrigation methods on ungrafted
tomato yield and fruit quality (Ayars et al.,
2001; Çetin et al., 2001; Ashcroaft et al., 2003;
Singandhupe et al., 2003; Hanson and May,
2004; Malash et al., 2005; Sutton et al., 2006;
Kahlon et al., 2007; Malash et al., 2008). Yet,
there is no report, to our knowledge, comparing
the effects of irrigation methods on grafted and
ungrafted tomato yield, water requirement and
use efficiency, under moderate salinity field
conditions. The aim of the study is thus to
102
address this need and better understand the role
of grafting in irrigated agriculture.
2. Material and Methods
The experiment was conducted in two
consecutive years (2005-2006) in Ayas, Ankara
(Turkey) region where tomato is economically
the most important crop. Half of the field was
utilized in 2005 and other half in 2006, thus the
uniformity of variables was maximized. For
both study years, water source and pipes were
the same. Initial soil physical and chemical
parameters are shown in Table 1 and 2,
respectively. Texture of the experimental soil
was clay loam and initial soil was not saline and
SAR (sodium adsorption ration, defined as
Na/(Ca+Mg)0.5
where
concentration
is
expressed in mmol/L) was less than 1.0.
Monthly sampled irrigation water composition
is shown in Table 4. Grafted and ungrafted
tomato seedlings were commercially purchased
from a seedling company. The shoot of grafted
and ungrafted plants was the same genotype.
The distance between drip lines and furrow
beds was one meter. The length of each drip
line and furrow bed was 8 meters. Tomato
seedlings were sown 0.5 m apart in each row.
Soil moisture content at a depth of 30-120 cm
was monitored by neutron probe (CPN 503 DR
Hydroprobe) and the moisture in the 0-30 cm
interval was monitored gravimetrically. At the
begining of the experiment a calibration
equation was developed for the measurements
and statistical analyses were performed. The
obtained calibration equation (eq. 1) and
regression coefficient is;
Pv = - 6.52 + 32.31 (SO) ; r = 0.912
Pv= Volumetric water content, %
(1)
Probes were installed 30 cm away from
plants for both soil moisture measurement
methods. Every other day, soil samples and
neutron readings were taken to monitor water
content. Irrigations were performed when 4050% and 30-40% of readily available water
content was depleted for drip and furrow
irrigation respectively.
Irrigation water
requirements were calculated for drip (eq. 2)
and furrow (eq. 3) by means of the following
equations.
G.D.SEMİZ, E.YURTSEVEN
 FC 030  MC0.30 FC 3060  MC3060 FC 6090  MC6090 
d 


DP
100
100
100


(2)
 FC 030  MC0.30 FC 3060  MC3060 FC 6090  MC6090 
d 


D
100
100
100


(3)
d
FC
MC
D
P
:
:
:
:
:
Irrigation water depth, mm.
Field capacity at addressed soil layer, %.
Moisture content at addressed soil layer, %.
Depth of each layer, 300 mm.
The ratio of wetted area, %.
ET  d b  d  Re  d s  d r
For drip irrigation, P (the ratio of wetted
area) was measured at the begining of the
experiment. The value of P was 0.750 and
equal for both study years. The same
amounts and source of fertilization and
pesticides were applied uniformly to the
field.
Seasonal
evapotranspration
was
determined by means of the following
equation (Jensen et al., 1989);
(4)
ET
: Seasonal evapotranspration, mm.
db
: Soil moisture at the beginning of
the experiment, mm.
d
: Total irrigation water, mm.
Re
: Total effective rainfall, mm.
ds
: Soil moisture at the end of the
experiment, mm.
dr
: Runoff, mm.
Table 1. Soil physical parameters.
Bulk density
3
Depth
(cm)
(g/cm )
Texture
Field
Capacity
Wilting point
Pw (%)
Pw (%)
(%)
CaCO3
2005
0-30
SCL
0.94
40.99
27.46
13.41
30-60
CL
1.21
36.63
24.87
12.87
60-90
CL
1.32
38.00
26.36
13.27
90-120
CL
1.29
35.23
24.44
15.35
2006
0-30
CL
1.21
40.39
26.65
13.10
30-60
CL
1.25
38.50
26.67
13.55
60-90
CL
1.21
37.34
25.54
14.71
90-120
CL
1.11
36.52
26.03
15.65
103
Salinity Distrubution, Water Use Efficiency and Yield Response of Grafted and Ungrafted Tomato
(Lycopersicon esculentum) under Furrow and Drip Irrigation with Moderately Saline Water in Central
Anatolian Condition
Table 2. Initial soil chemical parameters.
Cations (me/L)
Depth
Anions (me/L)
ECe
pHe
(cm)
Na
K
Ca+Mg
Alk.
Cl
SO4
(dS/m)
2005
0-30
1.46
0.40
4.7
4.00
1.24
1.30
8.19
0.64
30-60
2.11
0.58
11.0
7.68
1.51
4.45
8.20
1.37
60-90
2.48
0.49
13.6
8.26
2.09
6.22
8.60
1.67
90-120
2.62
0.23
11.0
7.78
2.00
4.05
8.20
1.39
2006
0-30
1.64
0.57
10.6
5.28
2.78
4.76
8.38
0.96
30-60
1.85
0.62
11.1
6.96
2.38
4.23
8.27
1.14
60-90
1.92
0.61
11.2
6.50
2.18
6.05
8.26
1.00
90-120
1.97
0.52
14.9
8.50
2.80
6.08
8.39
1.23
Some meteorological data of the study
years was shown in Table 3. Water use
efficiency (WUE) has been defined as the ratio
of economical yield (kg) to total amount of
applied water (m3). Soil samples to determine
the salinity distribution were taken monthly at 2
locations for drip and 2 locations for furrow
irrigation, for each of the grafted and ungrafted
treatments. The samples were taken at the depth
intervals of 0-30, 30-60, 60-90 cm and at 0-25,
25-50, 50-75 and 75-100 cm laterally.
Table 3. Some meteorological data of the study years.
Months
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Annually
2005
Prec. (mm)
29.2
48.2
69.4
62.7
27.5
47.6
18.7
1.8
4.8
15.9
43.9
17.0
386.2
Temp.(°C)
3.6
3.0
6.8
12.5
17.6
20.9
26.3
26.6
20.3
12.2
7.1
3.6
13.4
Rel. Hum. (%)
73
66
66
56
49
51
46
50
54
60
70
74
60
Wind Speed (m/s)
0.9
1.2
1.3
1.2
1.2
1.3
1.4
1.2
1.0
0.9
0.8
0.6
1.1
2.9
4.0
5.6
6.7
8.4
10.8
11.9
11.3
9.2
6.6
2.9
2.7
6.9
Sunshine Hours
(h/day)
2006
Prec. (mm)
60.9
84.7
43.0
14.1
13.3
9.2
39.1
0.3
82.8
19.9
17.5
1.8
386.6
Temp.(°C)
-0.8
-0.4
8.1
14.3
18.1
23.1
24.7
28.7
19.5
14.9
6.3
1.3
13.2
Rel. Hum. (%)
72
81
62
49
49
45
44
42
54
67
69
70
58
Wind Speed (m/s)
0.7
0.6
1.0
1.2
1.3
1.5
1.4
1.4
1.0
0.6
0.8
0.6
1.0
2.8
2.3
5.7
8.2
8.9
10.6
12.0
11.7
7.7
5.3
5.2
4.3
7.1
Sunshine Hours
(h/day)
104
G.D.SEMİZ, E.YURTSEVEN
Table 4. Irrigation water composition.
Sample
EC
Date
dS/m
Cations (me/L)
SAR
Na
Anions (me/L)
K
Ca+Mg
Alk
Cl
SO4
2005
May
1.9
0.76
2.2
0.22
16.9
13.1
2.43
3.75
June
1.9
0.88
2.5
0.35
15.6
13.3
2.5
2.86
July
1.9
0.95
2.7
0.33
16.2
13.4
2.5
3.27
August
1.9
0.87
2.5
0.38
16.6
12.8
2.7
3.96
2006
May
1.9
0.89
2.51
0.39
15.7
12.5
2.1
3.97
June
1.89
0.96
2.67
0.41
14.8
11
2.4
4.45
July
1.91
0.91
2.62
0.37
16.7
13.2
2.3
4.17
August
1.93
0.90
2.54
0.38
15.9
12.8
2.8
3.21
3. Results
3.1. Yield
Statistical analyses revealed that a three-way
interaction of year, irrigation and grafting did
not exist for yield data. However, the
interaction of grafting and irrigation method on
yield was found significant, p<0.005. The
highest mean yield (4671 g/plant) was obtained
from the drip-grafted treatment (Table 5).
Comparing the irrigation methods, drip
irrigation had the higher yield in both grafted
and ungrafted cultivars. Under drip irrigation,
the yield difference between grafted and
ungrafted plants was 6%, while under furrow
irrigation it was 18.9%. Comparing drip-grafted
to the other treatments, the yield differences
were 6%, 13.7% and 35.1% for drip-ungrafted,
furrow-grafted
and
furrow-ungrafted,
respectively. These results indicate that under
furrow irrigation, the yield of grafted plants
were still lower than drip irrigation, but the
magnitude of the yield decrease was more
severe in ungrafted plants. The results are in
general agreement with Estan et al, (2005) who
stated that the positive effect of grafting on the
fruit yield was not found under favorable
growth conditions but only under saline
conditions. Correspondingly, our results shows
that under environmentally ‘good’ conditions
for tomato like drip irrigation practices, the
yield difference between grafted and ungrafted
plants is as little as 6%, but under furrow
irrigation, which we consider not as good as
drip irrigation, (salinity built up, ineffective
fertilization utilization, lower irrigation interval
etc), the yield difference is as high as 18.9%.
We suggest that grafted tomato is beneficial
under severe stress conditions.
105
Salinity Distrubution, Water Use Efficiency and Yield Response of Grafted and Ungrafted Tomato
(Lycopersicon esculentum) under Furrow and Drip Irrigation with Moderately Saline Water in Central
Anatolian Condition
Table 5. Yield (g/plant) and statistical results.
Years (Y)
2005
2006
Cultivar (C)
Grafted
Ungrafted
Grafted
Ungrafted
Drip
4404
4269
4939
4513
Furrow
3447
2971
4771
3942
Interaction of Y x I
(A↓) (b→)
Drip
Furrow
2005
2006
4337 b A(1)
4726 a A
3209 b B
4357 a B
Interaction of C x I
(A↓) (b→)
Grafted
Drip
4671 a A
Furrow
Sources
Ungrafted
(2)
4391 b A
4109 a B
DF
3457 b B
SS
dj SS
Adj MS
F
P
Year (Y)
1
21294379
21294379
21294379
80,77
0,000**(3)
Cultivar (C)
1
7838600
7838600
7838600
29,73
0,000**
method (I)
1
20163842
20163842
20163842
76,49
0,000**
YxC
1
934928
934928
934928
3,55
0,062ns
YxI
1
5179038
5179038
5179038
19,65
0,000**
CxI
1
1248993
1248993
4,74
0,031*
YxCxI
1
8479
8479
8479
0,03
0,858ns
Error
136
35853248
35853248
263627
Total
143
92521507
Irrigation
(1)
1248993
Lowercases show Duncan groups of years in each irrigation method and capitals show Duncan groups of
irrigation method in each year.
(2)
Bold lowercases show Duncan groups of cultivars in each irrigation method and bold capitals show
Duncan group of irrigation methods in each cultivar.
ns
, *, ** : Difference is not significant, P<0.05, P<0.001 .
3.2. Water requirement and seasonal
evapotranspration
Irrigation practices are shown on Figures
1-4. On the figures, the depths of applied water,
target initial water content for each method,
amount of water at field capacity and wilting
point are presented. Soil moisture contents were
not allowed to drop below the target levels set
106
for initiation of irrigations. Total amounts of
irrigation water for furrow were 881 and 871
mm and for drip 731 and 714 mm, in 2005 and
2006, respectively. Water quantities saved by
means of drip method were 17% and 18%, in
2005 and 2006 respectively. Accordingly,
comparing drip to furrow irrigation, seasonal
evapotranspration (Table 6) was 15% and
G.D.SEMİZ, E.YURTSEVEN
21.5% lower, in 2005 and 2006, respectively.
The main reason for this is likely the coefficient
representing the wetted area (eq. 1). Because of
the nature of the drip technique, the cropped
area is not completely wetted, so the water
requirement is lower than for surface methods
where there is more surface evaporation.
Table 6. Seasonal evapotranspration.
Soil moisture
(mm 120 cm-1)
planting
harvest
methods
date
Drip
510.2
Furrow
Drip
520.3
Furrow
Irrigation
rainfall
Evapotranspration
water (mm)
(mm)
(mm)
515.7
731
518.7
881
513.3
714
513.6
871
84.5
50.5
810.0
957.0
771.5
928.2
Furrow Irrigation Events in 2005
Amount of Water, mm
450
Irrigation water
depth, mm
400
350
Field Capacity,
mm
300
250
200
40% of Easily
avaible water
capacity, mm
Wilting point, mm
Date of Irrigation
Figure 1. Irrigation events for furrow method in 2005.
Drip Irrigation Events in 2005
Irrigation water
depth, mm
450
400
350
300
250
200
Field Capacity,
mm
25
.0
5
08 .20
.0 05
6
22 .20
.0 05
6
06 .20
.0 05
7
20 .20
.0 05
7
03 .20
.0 05
8
17 .20
.0 05
8
31 .20
.0 05
8
14 .20
.0 05
9.
20
05
2006
Irrigation
Effective
25
.0
5
08 .20
.0 05
22 6.20
.0 05
6
06 .20
.0 05
7
20 .20
.0 05
03 7.20
.0 05
8
17 .20
.0 05
8
31 .20
.0 05
14 8.20
.0 05
9.
20
05
2005
At the last
Amount of Water, mm
Study years
At the
30% of Easily
avaible water
capacity, mm
Wilting point,
mm
Date of Irrigation
Figure 2. Irrigation events for drip method in 2005.
107
Salinity Distrubution, Water Use Efficiency and Yield Response of Grafted and Ungrafted Tomato
(Lycopersicon esculentum) under Furrow and Drip Irrigation with Moderately Saline Water in Central
Anatolian Condition
Amount of Irrigation, mm
Furrow Irrigation Events in 2006
Irrigation water
depth, mm
450
400
350
300
250
200
14.09.2006
31.08.2006
17.08.2006
03.08.2006
20.07.2006
06.07.2006
22.06.2006
08.06.2006
25.05.2006
Field Capacity, mm
40% of Easily
avaible water
capacity, mm
Wilting point, mm
Date of Irrigation
Figure 3. Irrigation events for furrow method in 2006.
450
Irrigation water
depth, mm
400
Field Capacity,
mm
350
300
250
25
.0
5.
2
08 006
.0
6.
2
22 006
.0
6.
2
06 006
.0
7.
2
20 006
.0
7.
2
03 006
.0
8.
2
17 006
.0
8.
2
31 006
.0
8.
2
14 006
.0
9.
20
06
Amount of Water, mm
Drip Irrigation Events in 2006
40% of Easily
avaible water
capacity, mm
Wilting point,
mm
Irrigation Date
Figure 4. Irrigation events for drip method in 2006.
3.3 Water use efficiency
Water use efficiency (WUE) has been
defined as the ratio of economical yield to total
amount of applied water. Figure 5 shows water
use efficiencies of the treatments. The mean
WUE values for both years, for drip-grafted and
drip-ungrafted treatments were 12.92 and 12.14
kg/m3, respectively. The mean WUE values for
both years for furrow-grafted and furrowungrafted were 9.38 and 7.90 kg/m3,
respectively. Comparing drip-grafted to other
treatments, WUE were 6%, 27% and 38%
higher than drip-ungrafted, furrow-grafted and
furrow-ungrafted treatments, respectively.
WUE under drip irrigation is higher than that of
108
furrow irrigation, which is very expected
because of the water saving feature of the drip
method. Under furrow irrigation WUE is 18.7%
higher with grafted than ungrafted tomato,
while under drip irrigation WUE is 6.4% higher
with grafted than ungrafted tomato. The
differences in WUE are more notable under
furrow irrigation as compared to drip irrigation.
Our interpretation is that the benefits of grafting
increase when unfavorable growing conditions
occur, again confirming the results of Lykasand
et al, (2007) who reported that in an open
hydroponic system, grafted tomato had higher
WUE relative to ungrafted tomato.
G.D.SEMİZ, E.YURTSEVEN
Water Use Efficiency
Water use
efficiency, kg/m
3
14
12
10
8
6
4
Drip
Furrow
2
0
Grafted
Ungrafted
Cultivar
Figure 5. Water use efficiency of grafted and ungrafted tomato under furrow and drip irrigation.
3.4 Salinity Distribution
Soil salinity was monitored with monthly
sampling (and measurement of EC in an extract
with a soil: water ratio of 1:2.5). Figures 6 and
7 represent seasonal mean EC distributions for
furrow and drip method in mS/m, respectively.
Plants were located at 12.5 cm away from the
position 0 (Figure 6 and 7) in the row where
drip lines and furrow ridges were placed. Soil
salinity increased towards the furrow ridges and
decreased towards the drip lines. These Figures
show that the drip method provides a more
favorable salinity distribution for plants as
compared to the furrow method.
Figure 6. The mean salinity (EC1:2.5 in mS/m ) distribution for furrow irrigation.
Figure 7. The mean salinity (EC1:2.5 in mS/m ) distribution for drip irrigation.
109
Salinity Distrubution, Water Use Efficiency and Yield Response of Grafted and Ungrafted Tomato
(Lycopersicon esculentum) under Furrow and Drip Irrigation with Moderately Saline Water in Central
Anatolian Condition
4. Conclusion
We conclude that the advantages of the
grafting technique appear better when the
environmental conditions for the plant are less
than ideal. The current study revealed that the
yield increase with the drip-grafted combination
versus furrow-ungrafted combination is 35% in
the semi-arid central Anatolian climatic
condition. While, the yield of grafted plants is
6% higher than ungrafted plants under drip
irrigation, it is 18.9% higher under furrow
irrigation. In spite of the fact that the yield of
grafted tomato under furrow irrigation is lower
than under drip irrigation (13.6%), the yield
decrease is more notable for furrow when
comparing grafted to ungrafted (27%).
Irrigation water requirement and seasonal mean
evapotranspration are 722.5-876 mm and 790942.6 mm for drip and furrow irrigation,
respectively. With drip irrigation, saved
irrigation water is 21% of the total. Water use
efficiencies of grafted tomatoes are higher than
ungrafted tomatoes under both drip (6%) and
furrow (18.7%) irrigation, however the
difference is greater for furrow irrigation.
Actual salinity which plants experience alters
between EC at field capacity and moisture level
where irrigation starts. Actual soil water salinity
increases with decreasing water content in the
root zone, but ECe value of sampled soil from
root zone stays constant, since the water content
at saturation or reference water content does not
change. It is also important to know salinity
distribution to understand the severity of
salinity experienced by plants. Consequently,
we consider that salinity reports should
maintain irrigation intervals which directly
represent moisture content for allowed driest
period. In brief, soil salinity at a moisture level
of either saturated or any soil-water ratio alone
may not give an exact idea about severity of
salinity experienced by the plant.
References
Ayars, J.E., Schoneman, R.A., Dale, F., Meso, B., and
Shouse, P., 2001. Managing subsurface drip
irrigation in the presence of shallow ground water.
Agricultural Water Management 47 (2001) 243±264
Biles, C.L, Martyn, R.D, and Wilson, H.D., 1989.
Isozymes and general proteins from various
watermelon cultivars and tissue types. HortScience
24: 810–812
Çetin, Ö., Yıldırım, O., Uygan, D., ve Boyacı, H., 2001.
Irrigation scheduling of drip irrigated tomatoes using
110
class A pan evaporation. Turk. J Agric For. 26:171178.
Cuartero, J. and Fernandez-Munoz, R., 1999. Tomato and
salinity. Scientia Horticulturae 78, 83–125.
Estan, M., Martinez-Rodriguez, M. M., Perez-Alfocea, F.,
Flowers, J.T., and Bolarin, M. C., 2005. Grafting
raises the salt tolerance of tomato through limiting
the transport of sodium and chloride to the shoot.
Journal of Experimental Botany, Vol. 56, No. 412,
pp. 703–712.
Fernandez-Garcia, N. and Carvajal, M. 2003. Grafting, a
Useful Technique for Improving Salinity Tolerance
of Tomato?. Proc. IS on Greenhouse SalinityEds: A.
Pardossi vdActa Hort 609.
Fernandez-Garcia, N., Martinez, V., Cerda, A. and
Carvajal, M. 2002. Water and nutrient uptake of
grafted tomato plants grown under saline conditions.
J Plant Physiol.159:899-905.
Fernandez-Garcia, N., Martinez, V., Cerda, A. and
Carvajal, M. 2004 Fruit quality of grafted tomato
plants grown under saline conditions. Journal of
horticultural
Science
&
Biotechnology
.
vol. 79, no:6, pp. 995-1001
Gawad, G. A., Arslan, A., Gaihbe, A., and Kadouri, F.,
2005. The effects of saline irrigation water
management and salt tolerant tomato varieties on
sustainable production of tomato in Syria (1999–
2002) Agricultural Water Management 78 (2005)
39–53
Greenway, H. and Munns, R., 1980. Mechanisms of salt
tolerance in nonhalophytes. Annu Rev Plant Physiol
31: 149-190
Hanson, D. and May, D., 2004. Effect of subsurface drip
irrigation on processing tomato yield, water table
depth, soil salinity, and profitability. Agricultural
Water Management. 68 (1). pp 1–17.
Jensen M.E., and Burman R.D., (Ed.), Allen R.G., 1989.
Evapotranspiration
and
irrigation
water
requirements. ASCE Manual Rep. Eng. Pract. No:
70, NY.
Kahlon, M.S., Josan, A.S., Khera, K.L. and Choudhary,
O.P., 2007. Effect of drip and furrow methods of
irrigation on tomato under two irrigation levels.
Indian Journal of Agricultural Research. Vol. 41,
Issue : 4. Print ISSN : 0367-8245.
Khah, E.M., Kakava, E., Mavromatis, A., Chachalis, D.,
and Goulas, C., 2006. Effect of grafting on growth
and yield of tomato (Lycopersicon esculentum Mill.)
in greenhouse and open-field. Journal of Applied
Horticulture, 8(1): 3-7.
Lee, J.M., 1994. Cultivation of grafted vegetables I.
Current status, grafting methods, and benefits.
HortScience 29: 235–239
Malash, N., Flowers, T. J., and Ragab, R., 2005. Effect of
irrigation systems and water management practices
using saline and non-saline water on tomato
production. Agricultural Water Management. 78 (1),
pp 25-38.
Malash, N. M., Ali, F. A., Fatahalla, M. A., Khatab, E. A.,
Hatem, M. K. and Tawfic, S., 2008. Response of
tomato to irrigation with saline water applied by
difrent irrigation methods and water management
strategies. International journal of plant protection, 2
(101-116).
G.D.SEMİZ, E.YURTSEVEN
Martorana, M., Giuffrida, F., Leonardi, C., and Kaya, S.,
2007. Influence of Rootstock on Tomato Response
th
to Salinity Proc. VIII IS on Protected Cultivation in
Mild Winter Climates Eds.: A. Hanafi and W.H.
Schnitzler Acta Hort. 747, ISHS.
Öztekin, G. B., Leonardi, C., Caturano, E., and Tüzel, Y.,
2009. Role of Rootstocks on Ion Uptake of Tomato
Plants Grown under Saline Conditions. Proc. IS on
Prot. Cult. Mild Winter Climate Eds.: Y. Tüzel et al.
Acta Hort. 807, ISHS.
Qaryouti, M.M., Qawasmi, W., Hamdan H. and Edwan,
M., 2007. Tomato Fruit Yield and Quality as
st
Affected by Grafting and Growing System Proc. I
IS on Fresh Food Quality Eds. A.N. Fardous vd Acta
Hort. 741.
Santa-Cruz, A. and Cuartero, J., 2002. Response of Plant
Yield And Leaf Ion Contents to Salinity in Grafted
Tomato Plants. Proc. 5th IS Protect. Cult. Mild
Winter Clim. Acta Hort. 559, ISHS 2001.
Singandhupe, R.B., Rao, G.G.S.N., Patil, N.G., and
Brahmanand, P.S., 2003. Fertigation studies and
irrigation scheduling in drip irrigation system in
tomato crop (Lycopersicon esculentum L.) Europ. J.
Agronomy 19 (2003) 327/340.
Sutton, K.F., Lanini, W. T., Mitchell, J. P., Miyao, E. M.,
and Shrestha, A., 2006. Weed Control, Yield, and
Quality of Processing Tomato Production under
Different Irrigation, Tillage, and Herbicide Systems.
Weed Technology Vol 20 (4) pp 831–838.
Tachibana, S., 1982. Comparison of effects of root
temperature on the growth and mineral nutrition of
cucumber cultivars and figleaf gourd. J Jpn Soc Hort
Sci 51(3): 299–308.
Tachibana, S., 1988. The influence of root temperature on
nitrate assimilation by cucumber and figleaf gourd. J
Jpn Soc Hort Sci 57: 440–447.
Tachibana, S., 1989. Respiratory response of detached
roots to lower temperatures in cucumber and figleaf
gourd grown at 20 °C root temperature. J Jpn Soc
Hort Sci 58: 333–337.
111
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 113-120
The Potato Storage in The Volcanic Tuff Storages in Turkey
Turgut Öztürk
University of Ondokuz Mayis, Faculty of Agriculture, Department of Agricultural Structures and
Irrigation, 55139 Atakum - Samsun, Turkey
Abstract: The quality of potato, and its storage life, is reduced by the loss of moisture, decay and
physiological breakdown. These deteriorations are directly related to storage temperature, relative
humidity, air circulation and gas composition. Potatoes being a living organism require an effective
management for storage. Many studies have been carried to investigate the suitability of various
storage systems for safe storage of potatoes. In this study, the knowledge about volcanic tuff
storages used in potato storage in Niğde and Nevşehir regions in Turkey, does not have an example
in the world has been given. These storages have not any cooling and heating equipment. Hence,
potato storage in these warehouses brings an important cost advantage for companies. In
Turkey, many commercial companies wishing to benefit from this cost advantage prefer to volcanic
tuff storages for the storage of potatoes. There are over two thousand volcanic tuff storage formed
for this purpose in the region.
Key words: Potato, Storage, Volcanic Tuff
Türkiye’de Volkanik Tüf Kaya Depolarda Patates Depolaması
Özet: Patatesin kalitesi ve depolama ömrü; yumru nem kaybı, çürüme ve fizyolojik bozulmayla
azalmaktadır. Bu bozulmalar doğrudan doğruya depo sıcaklığı, bağıl nemi, havalandırma ve gaz
kompozisyonuyla ilişkilidir. Patates canlı bir organizma olduğu için depolamada etkin bir yönetim
ister. Patatesin güvenli bir şekilde depolanabilmesi için uygun depolama sistemlerini saptamak
amacıyla birçok çalışma yürütülmüştür. Bu çalışmada Türkiye’de Niğde ve Nevşehir yörelerinde
patates depolamak amacıyla kullanılan ve dünyada bir örneği daha olmayan volkanik tüf kaya
depolama sistemi hakkında bilgi verilmiştir. Bu depolar herhangi bir soğutma veya ısıtma
donanımına sahip değildir. Bundan dolayı bu depolarda patates depolama firmalar için büyük bir
maliyet avantajı sağlamaktadır. Türkiye’de birçok ticari firma bu fiyat avantajından faydalanmak
amacıyla patates depolamasında volkanik tüf kaya depoları tercih etmektedir. Bu amaçla bölgede
depo olarak kullanılmak amacıyla iki binin üzerinde volkanik tüf kaya depo bulunmaktadır.
Anahtar kelimeler: Patates, Depolama, Volkanik Tüf
1. Introduction
The common potato (Solanum tuberosum)
is one of around 150 tuber-bearing species of
the genus Solanum (family Solanaceae). The
potatoes cultivated in South America as early as
1800 years ago probably consisted of a mixture
of varieties; in the same area today, as many as
60 varieties may be distinguished in a single
village market ( Ooster ,1999).
The potato (Solanum tuberosum L.) is the
most important food crop in the world after
wheat, rice and maize. China is the biggest
producer potatoes (approx. 65 million tones).
The other important countries in the potato
cultivation are Russia (32 million tones), India
(24 million tones), U.SA (21 million tones) and
Ukrainian (16 million tones) respectively
(FAOSTAT, 2010). In the year 2008, the
world’s potato production is 322.412.701 tones,
also Turkey’s potato production is 4 246 207
tones (FAOSTAT, 2010).
Potatoes are consumed in different forms
such as cooked, roasted, french-fried, chipped
etc. Cooking often reduces mineral and vitamin
constituents. If potato flour is mixed with bread
flour 3-5% ratio, bread taste enhances and
staling delays. Besides, potato starch is widely
used in making salami and sausages. (Arıoğlu,
2000; Eltawil et al., 2006).
113
The Potato Storage in The Volcanic Tuff Storages in Turkey
Potatoes are rich in carbohydrate and
provide significant quantities of proteins,
minerals (iron), vitamins (B complex and
vitamin C) and dietary fiber and antioxidants
(Tarn et al., 2006). The quality of potatoes is
dynamic and continues to change as a result of
physiological activity owning to accumulation
of reducing sugars and depletion of starch.
Therefore, sugar and starch are the main
components
affected
by
post-harvest
metabolism in potato tubers (Nourian et al.,
2003). Recently, the concept of potato starch
has sparked new interest in the bioavailability
of potato starch and its use as a source dietary
fiber, particularly in adults (Sajilata et
al.,2006).The beneficial physiological effects of
potato starch include prevention of colon
cancer, hypoglycemic effects
providing
improved
metabolic control in type II
diabetes, as a prebiotic, reduction of gall stone
formation,
hypocholesterolemic
effects,
inhibition of fat accumulation, and absorption
of minerals (Leeman et al., 2005).
Potato is a seasonal crop. There is but one
potato crop per year in temperate climates.
Storage is necessary for a continuous supply to
the market of fresh potatoes. This means that
part of the crop must be stored during 8 to 10
months. The demands for steady supply of
potatoes increased ever since potato has been
used for industrial processing. Storage of potato
has therefore become an essential part of the
potato industry. Potato is a perishable but
storable crop. Storability of potato, however,
can be affected by weather conditions during
growth and at harvest time. Given favorable
conditions, quality potato can be stored well
during extended periods of time (Rastovski,
1988).
The potato is a semi-perishable
commodity. In Turkey, the potato is harvested
at the end of summer. The purpose of storage is
to maintain tubers in their most edible and
marketable condition and to provide a uniform
flow of tubers to market and processing plants
throughout the year. In this study, the
knowledge about volcanic tuff storages used for
potato storage in Niğde and Nevşehir regions in
Turkey, does not have an example in the world
has been given.
2. Storage of Potato
Potato can be stored in any farm building.
Storage of potato can be bulk storage, storage in
crates, and storage in sacks. Potato warehouses
must be properly insulated to keep stored
potatoes healthy. It is recommended that
enough insulation be installed to achieve a
minimum thermal resistance (*RSI) of 6.1
(**R). This is equivalent to 10 inches (250 mm)
fiberglass or 6 inches (150 mm) of polyurethane
insulation. In addition, ventilation is the most
important factor for maintaining desired
temperature, relative humidity, and air quality
in the storage. The warehouses can be
mechanically ventilated or naturally ventilated.
Bulk storage can be vertically or horizontally
ventilated. The design of ventilation system in
the potato storages structure is similar to the
ventilating systems of other farm structures
(Ooster, 1999 ; Small and Pahl, 2009).
Potatoes are stored successfully when the
storage environment conditions are set to match
the requirements of the crop and the purpose for
which it is stored. Ideally, potatoes are
harvested when the pulp temperatures are
around 15°C. A continuous supply of air, at a
slow rate, will help equilibrate the pile
temperature reducing the chances of
temperature differential in different areas of the
pile. The relative humidity should be
maintained at 90-95%. Once the storage is
filled to capacity the temperature of the pile is
maintained at 10-12°C for two weeks to cure
the potatoes. This would include the time for
bringing the pulp temperature to 10-12°C.
Once the curing is complete the pile
temperature is cooled to the holding conditions.
The holding temperature is determined by the
end use of the potatoes (Shetty, 2010).
During storage, weight and quality loss
should be minimized. Storage losses are
determined mainly by potato condition, storage
conditions, and duration of the storage period.
Weight losses are caused by;
-Respiration,
- Evaporation of inter- or intracellular
moisture from the potato,
 m2 .0 C 
 h. ft 2 .0 F 
 , * *R

* RSI 
 W 
 Btu 
-Sprouting,
- Storage diseases.
114
T.ÖZTÜRK
Four variables to determine storage losses
are the potato variety, pre-storage conditions,
storage conditions and storage duration. It must
be realized that storage losses cannot be
avoided even by optimal storage.The
approximately values of storability of potatoes
at different temperatures was shown in Table 1
and ideal storage temperature for potato as per
different uses was shown in Table 2.
Critical for good storage environment are
successful management of temperature, relative
humidity, CO2 level of the store and air change
system. Daily monitoring of these factors is
crucial for maintaining good quality. The
temperature within the storage facility and the
outside ambient air can be measured with a
simple minimum and maximum thermometer
situated away from external influences,
particularly direct sunlight. Relative humidity
should be monitored by using a wet and dry
bulb thermometer in a sling or battery–operated
psychrometer. Portable CO2 meters are useful
tools when monitoring potato storages. (Booth
and Shaw, 1987; Kleinkopf, 1995).
Numerous factors affect potato quality and
many them relate to the chemical composition
of tuber which is influenced by the environment
during storage. The extent of biochemical
changes occurring in tubers during storage.
Post-harvest quality losses in stored potatoes
can also occur through both physiological and
disease related processes. Two of the most
important physiological processes affecting
potato storage and market quality (Salunkhe et
al., 1989).
Climatic
factors,
but
particularly
temperature, influence both the choice of
storage systems and the details of store design.
Good storage should prevent excessive loss of
moisture, development of rots, and excessive
sprout growth. It should also prevent
accumulation of high concentration sugars in
potatoes, which results in dark-coloured
processed products. Temperature, humidity,
CO2 and air movement are the most important
factors during storage (Robert, 1988).
Systems used for potato storage all over
the world are characterized in Fig. 1. As can be
seen in Fig.1, the potatoes can be stored in
different systems. This study focused on storage
systems of potatoes in volcanic tuff storages.
The volcanic tuff storages used for long-term
storage of potato are located in Niğde Nevşehir regions in Turkey.
Table1. Storability of potatoes at different temperatures (Eltawil et al., 2006).
Average storage temperature, °C
Storability, months
5
6
10
15
3-4
2-3
20
2-3
25
2
30
1
Table 2. Recommended storage temperature for potatoes for different usage (Ooster, 1999).
Potato Destination
Storage temperature, °C
Seed potatoes
2-4
Consumer potatoes
4-5
French fry dried products
5-8
Chip industry
7-10
Starch and derivatives
6
115
The Potato Storage in The Volcanic Tuff Storages in Turkey
Figure1. The storage systems for potatoes (Ooster, 1999).
3. Volcanic Tuff Storages
Fifty percent of potatoes (approx.2.5
million ton) produced in Turkey are stored in
the volcanic tuff storages in Niğde-Nevşehir
region. The volcanic tuff storages used for
potato storage in the region are formed by
Tunnel Boring Machine (Fig. 2).Volcanic tuff
in the area around Niğde-Nevşehir in Turkey
consists of glassy particles of variable silica
(SiO2), alumina (Al2O3) and iron oxide (Fe2O3)
content. The abundant phase is silica (69 %).
The bulk density of volcanic tuff is 702 kg/m3
.The proportion of bulk water absorption in
volcanic tuff ranges between 30.4 and 44.75%.
These rocks in the region formed as a result of
116
suddenly cooling and suddenly leave of the
gases during volcanic activities. According to
the Mohs scale, the hardness of volcanic tuff is
6.5-8.0.
The
pores
aren’t
usually
interconnected. The porosity is 44-52%
(Bekar et al., 2006; Stück et al., 2008).
Hence, the thermal conductivity of volcanic tuff
in the region is very low. It is preferred for the
potato storage (Fig .3). Volcanic rocks have
been drilled in the form of a long corridor.
There are many partitions in the form of lodge
and in length 10 to 200 meters on the corridor.
These partitions are connected to alley corridor
(Fig 4).
T.ÖZTÜRK
Figure 2. Tunnel boring machine (TBM)
Figure 3. The exterior view of volcanic tuff storages
Figure 4. The hallway
117
The Potato Storage in The Volcanic Tuff Storages in Turkey
The partitions are average 5m in width, 7
m in height and L or U cross section. In this
context, 10-15 trucks could drive on the
hallway for enter-exit at the same time (Fig. 5).
The cross -section of chambers are vary
according to the storage capacity. In the ceiling
of chambers are natural ventilation chimneys.
These chimneys are opened to exterior
environment (Fig. 6).
Figure 5. The truck on hallway
The volcanic rocks can be easily dilled by
Tunnel Boring Machine (TBM). When the
volcanic tuff that contain excessive moisture
contact with air is becoming harder. While the
volcanic tuff moisture out, the evaporation has
occurred. Depending on evaporation, the
ambient temperature in the storage falls. In this
context, although the outside temperature at the
storage season is kept at 35 0C, temperature in
the storages is between 0 and 5 0C.The average
storage period for potatoes stored in the
volcanic tuff storages is eight months. These
storages have not any cooling and heating
equipment. Hence, potato storage in these
warehouses brings an important cost
advantage for companies. Many commercial
firms wishing to benefit from this cost
118
advantage prefer to volcanic tuff storages for
the storage of potatoes. There are over two
thousand volcanic tuff storages formed for this
purpose in the region. In the volcanic tuff
storages, onion and citrus fruits brought
from other regions as well as potato
produced in this region are also stored. Some
commercial firms can store over sixty thousand
tones potato in this rock stores. Potatoes are
placed in the volcanic tuff storages from
October to November, kept on hold until the
end of May after 7-8 months storage (Fig. 7).
At the end of storage period, the storage walls
are washed with pressure water. In addition to
this, fumigation is done against disease and
pests (Fig. 8).
T.ÖZTÜRK
a) Storage entry
b) Panoramic view from the natural ventilation chimneys
Figure 6. Volcanic tuff storages
Figure 7. Taking of potatoes to the volcanic tuff storages
Figure 8. Cleaning in the storages
119
The Potato Storage in The Volcanic Tuff Storages in Turkey
References
Arıoğlu, H., 2000. Starch and sugar crops. Çukurova Tarn, T. R., Tai, G. C. C. and Liu, Q., 2006. Quality
University, Agriculture Faculty, General Publication
improvement. In:J.Gopal, S. M. Paul Khurana
No:188, Textbooks Publication No: A-57, Adana. (in
/Eds.),Handbook of potato production, improvement and
Turkish).
postharvest management, pp. 147-178.Food Products
Bekar, M., Sapcı, N. and Gündüz, L., 2006. The use of
Press, New York.
volcanic tuffs from Aksaray region as plaster material.
IVth National crushed stone symposium, 2-4 December,
2006,İstanbul.
Booth, R. H. and Shaw, R. L., 1987. Principles of potato
storage. International Potato Centre, Lima, 105p.
Eltawil, M. A, Samuel, D.V.K. and Singhal, O. P., 2006.
Potato storage technology and store design aspects.
Agricultural Engineering International: the CIGR
Ejournal. Invited Overview, April, .No. 11. Vol. VIII.
FAOSTAT,2010. World crop production statistics. Available
< http://faostat.fao.org>.
Kleinkopf, G. E., 1995. Early season storage. American
Potato Journal,(72),pp. 449-462.
Leeman, A. M., Barström, L.M. and Björk, I.M., 2005. In
vitro availability of starch in heat-treated potatoes as
related to genotype, weight and storage time. Journal of
Sci. Food Agric.,(85),pp.751-756.
Nourian, F., Ramaswany, H.S. and Kushalappa, A. C., 2003.
Kinetic changes in cooking quality of potatoes stored at
different temperatures. Journal of Food Engineering
(60), pp. 257-266.
Ooster A., 1999. Storage of Potatoes. CIGR Handbook of
Agricultural Engineering, Volume IV, Agro-Processing
Engineering Edited by CIGR–The International
Commission of Agricultural Engineering, Volume
Editor:F. W. Bakker-Arkema, The American Society of
Agricultural Engineers, U.S.A.
Rastovski, A., 1988. Agrometeorology of the Potato Crop.
In: Rastovski, A, Stigter, C.J.; Rijks, D.A (eds.) Storage
of Potato in Temperate Climates. Stigter, C.J.; Rijks,
D.A. Acta Horticulturae 214, Special issue co-published
by ISHS and WMO (1988) 201 pp. Wageningen,
Netherlands.
Robert H. B., 1988. Agrometeorology of the Potato Crop. In:
Robert H. B., Stigter, C.J.; Rijks, D.A (eds.)
Agrometeorology and Potato Storage in third World
Countries. Acta Horticulturae 214, Special issue copublished by ISHS and WMO (1988) 201 pp.
Wageningen.
Sajilata, M. G., Singhal, R. S. and Kulkarni P.K., 2006.
Resistant starch –a review, Comprehensive Reviews in
Food Science and Food Safety 5 (2006), pp. 1–17.
Salunkhe, D. K., Desai, B.B. and Chavan, J.K., 1989.
Pototes.In:.Michhael
Eskin
(eds.).Quality
and
preservation of vegetables,pp.1-52,CRC Press INC:,
Florida.
Shetty, K. K., 2010. Potato storage management for disease
control. Potato Storage Research, University of Idaho,
3806 North 3600 East Kimberly, ID 83341.
Small, D. and Pahl, K., 2009. Potato Storage Management Storage Structures and Ventilation, Agriculture and
Rural Development, Government of Alberta.
Stück, H., Forgo, L. Z., Rüdrich J., Siegesmund, S. and
Török, A., 2008. The behavior of consolidated volcanic
tuffs: weathering mechanisms under simulated
laboratory conditions. Environmental Geology, (56), pp.
699–713
120
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2010, 27(2), 121-129
Tarım Arazilerinin Parçalanmasını Önlemeye Yönelik Mevzuat Üzerine Bir
İnceleme
Kadir Ekinci 1
Murat Sayılı 2
1- 19 Mayıs İlçesi Kaymakamlığı, 55420 Samsun
2- Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Türkiye’de tarım işletmesi sayısı çok fazla, işletme büyüklüğü düşük ve araziler çok parçalıdır. Bu
parçalanma nedenleri; arazilerin sanayi ve turizm tesisleri, baraj, yol, konut yapımı gibi amaç dışı
kullanılması ile birlikte kiracılık ve/veya ortakçılık şeklinde işletilmesi gibi faktörlerdir. Tarım arazilerinin
parçalanması neticesinde önemli ekonomik kayıplar meydana gelmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’deki tarım
arazilerinin parçalanmasını önlemeye yönelik olarak çıkarılan mevzuat incelenmiş, uygulamada görülen
aksaklıklar ve eksiklikler tespit edilmiş, bu aksaklık ve eksikliklere karşı gerekli öneriler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Tarım Arazisi, Parçalanma, Yasal Düzenlemeler
A Review of Legislation to Prevent Fragmentation of Agricultural Land
Abstract: In Turkey, the number of agricultural farms is too, farm size is low and land is very fragmented.
The causes of land fragmentation are the use of lands except for purposes such as industrial and tourism
facilities, dams, roads, housing etc. and tenancy and/or partnership. Significant economic losses as a result of
agricultural land fragmentation has occurred. In this study, to prevent fragmentation of agricultural land in
Turkey, issued the legislation reviewed in the application of common defects and deficiencies are identified,
the necessary recommendations to the faults and shortcomings are presented.
Keywords: Agricultural Land, Fragmentation, The Legal Arrangements
1. Giriş
Son yıllarda tarım, toplumlar için nüfus
artışına bağlı olarak önemli bir sektör niteliğine
kavuşmuştur. Dünyadaki nüfus artışı ile birlikte
günümüzde bazı ülkelerde görülen ve gelecekte
diğer ülkelerde de ortaya çıkma riski bulunan
açlık sorunu, toplumları tedirgin etmektedir. Bu
durum, bir yandan mevcut ekilebilir alanlarda
üretimi artırıcı yeni tekniklerin uygulanmasını,
diğer yandan bugün için verimsiz kabul edilen
toprakların da üretime açılarak, tarımsal ürün
üretim hacminin artırılması mümkün hale
getirmiştir.
Böylece
tarımsal
üretim
teknolojilerinin artırılması ile mevcut üretimi
5-6 kat çoğaltmak mümkün olabilmektedir
(Bayraç ve Yenilmez, 2006).
Uzmanların görüşleri; 21. yüzyılda gıdanın
stratejik konumda olacağı, artan dünya
nüfusunun
beslenme
gereksiniminin
karşılanması bakımından gıda üretimi yönünde,
vazgeçilemez üretim faktörlerinden birisinin
toprak olduğu saptaması, ülke topraklarının
yetenek ve niteliklerinin belirlenmesi ve arazi
kullanım planlamasının yapılmasını zorunluluk
olarak ortaya koymaktadır (Anonim, 2000).
Toprak kaynakları sınırlı olduğundan
istenilen düzeyde ihtiyaç duyulan tarımsal
üretim artışı; ancak birim alandan sağlanan
verimin artırılmasının temini ile mümkündür.
Birim alandan sağlanan verimin artırılması;
teknoloji seviyesi, üretimde kullanılan tohum,
gübre, ilaç, sulama vb. girdilerin miktarı ve
kalitesinin yanı sıra, tarımsal bünye ile de
yakından ilgilidir. Tarımsal bünyedeki yapısal
bozukluklar verimi azaltıcı tesirlerde bulunduğu
gibi, verimi artırıcı tedbirlerin alınmasını da
engellemektedir. Bu nedenle tarımsal bünyenin
ıslah edilmesi hususu ön plana çıkmaktadır.
Türkiye’de tarım işletmelerinin çoğunluğu
yeter büyüklükte olmadığı gibi, tarım toprakları
çok parçalanmış ve
verimli biçimde
işlenemeyecek duruma gelmiştir. Parçalılık ve
dağınıklılık nedeniyle tarımsal yapıda görülen
bozukluklar verim üzerine olumsuz etki yaptığı
gibi verim artırıcı önlemlerin alınmasını
zorlaştırmakta ve maliyetlerin yükselmesine de
neden olmaktadır.
Sermaye veya işgücü sıkıntısı içerisinde
bulunan tarım işletmelerinden bir bölümü
arazilerin tümünü işleyemedikleri için, bir
bölümünü kiracılık ve/veya ortakçılık yoluyla
işlemektedirler. Bu durum, arazilerin kullanma
yönünden parçalanmasına neden olmaktadır.
Ayrıca kentlerde oturup köydeki arazilerin bir
bölümünü veya tamamını kiracı ve/veya
ortakçıya verenler de parçalanmada etkendirler
(Almus, 1999).
121
Tarım Arazilerinin Parçalanmasını Önlemeye Yönelik Mevzuat Üzerine Bir İnceleme
İşletmelerin
sahip
olduğu
arazi
büyüklüklerinin yetersiz olması, işletmelerde
ulaşım ve taşıma kayıplarını, dolayısıyla
maliyeti arttırmaktadır. Bunun sonucunda
çiftçiler
arazilerine
gereken
önemi
verememekte, modern girdileri uygulayacak
ortam bulamamakta ve sermaye birikimini
yaratamamaktadır. Belirlenen yapı içerisindeki
bu işletmelerde yer alan arazi parçalarına yol,
su, drenaj ve tesviye gibi altyapı hizmetleri
güçleşmekte ve maliyeti de yüksek olmaktadır.
Tarımsal yapıda yukarıda belirtilen bu
bozuklukları
gidermek
için
uygun
yöntemlerden biri de arazi toplulaştırma
çalışmalarıdır. Tarım işletmelerinin, küçük
parçalar halinde değişik yerlere dağılmış olan
arazilerinin uygun olanlarını, üretimi ve verimi
artıracak şekilde birleştirilmesi dar anlamda
arazi toplulaştırmasıdır.
Arazi toplulaştırması; fazla parçalanmış,
dağılmış arazilerin modern işletmecilik
esaslarına göre birleştirilmesi, tarla içi yol
şebekelerinin, sulama kanallarının tahliye
sistemlerinin, arazi tesviyesi, toprak ıslahı,
drenaj ve toprak muhafaza hizmetlerinin inşası,
çevre planlaması, kırsal alanın korunması,
sosyal ve kültürel hizmetler için arsa
gereksiniminin karşılanması, köy içi yolların,
baraj, karayolu, sulama ve drenaj kanallarına ait
ortak
tesisler
için
arazi
kayıplarının
karşılanması gibi konuları kapsamaktadır
(Takka, 1993).
Tarım
arazilerinin
parçalanması
neticesinde önemli ekonomik kayıplar meydana
gelmekte ve elde edilen tarımsal ürünlerin
maliyetlerin artması nedeniyle de özellikle dış
ticarette üreticiler dezavantajlı konuma
düşmektedir. Ayrıca teknolojinin durmadan
ilerlediği günümüzde, modern teknoloji adına
Türkiye’de istenilen düzeyde ilerlemeler
sağlanamamaktadır. Bu nedenle tarımda üretim
artışı ve verimliliği sağlamanın, hem kırsal
kesim hem de ülke ekonomisi açısından önemi
vardır. Kırsal alanların geliştirilmesi ve kentsel
alanlarla arasındaki farklılığın azaltılmasında
odak noktası tarımsal işletme olmaktadır.
Bu
çalışmada,
Türkiye’deki
tarım
arazilerinin parçalanmasını önlemeye yönelik
olarak
çıkarılan
mevzuat
incelenmiş,
uygulamada görülen aksaklıklar ve eksiklikler
tespit edilmiş, bu aksaklık ve eksikliklere karşı
gerekli öneriler sunulmuştur.
122
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmada, Türkiye’de tarım arazilerinin
parçalanmasını önlemeye yönelik çıkarılan
kanunlar,
yönetmelikler
ve
tüzükler
kullanılmıştır. Ayrıca Türkiye İstatistik
Kurumu’nun web sitesinde bulunan bilgilerden
ile konu ile ilgili kurum ve kuruluşlarla birebir
görüşmelerden de yararlanılmıştır. Bununla
birlikte
daha
önce
yapılmış
benzer
çalışmalardan da faydalanılmıştır.
Elde edilen tüm veriler birleştirilerek
değerlendirme yapılmıştır. İstatistiksel veriler
tablolar halinde düzenlenmiştir.
3. Türkiye’de Arazi Parçalanmasının Belli
Başlı Nedenleri ve Sonuçları
Arazi parçalanması, bir işletme toprağının
birbirinden ayrı çok sayıda parçalara ayrılarak,
toprak
genişliğinin
küçülmesi
olarak
tanımlanmaktadır (Aksöz, 1969). Böylelikle bir
tarımsal işletme, tarımın temel öğesi olan
toprağın kullanılması açısından verimli
olamayacak derecede küçülebileceği gibi,
tarlalar da birbirinden uzak yerlerde dağınık
durumda bulunabilmektedir (Aksoy, 1984).
Parçalara ayrılma ve işletmelerin küçülmesi
çoğunlukla birlikte gelişen bir olay olmaktadır
(Aksoy ve ark., 1995).
Türkiye’deki
tarımsal
işletmelerde
verimliliği büyük ölçüde düşüren arazi
parçalanmasının en önemli nedenlerini; “miras
ve intikal yoluyla parçalanma” ile “hisseli ve
bölünerek yapılan satışlarla parçalanmalar”
oluşturmaktadır. Bunların haricinde daha az
etkili de olsa; “coğrafi ve topoğrafik konumdan
dolayı oluşan parçalanmalar”, “muhtelif
amaçlarla yapılan kamulaştırmalar yoluyla
parçalanmalar” ile “sermaye ve işgücü
yetersizliğinden dolayı yapılan kiracılık ve
ortakçılık
yoluyla
parçalanmalar”a
da
rastlanmaktadır.
Tarımsal yapıyı iyileştirmeye yönelik
düzenlemelerin ve tarım topraklarının yanlış
kullanımından kaynaklanan sorunları önlemede
başarısı geniş kapsamlı bir planlamaya bağlıdır.
Bu iyileştirmeler, tarım topraklarının kullanımı
ve korunmasına ilişkin bütün planlamaların
etkin bir biçimde gerçekleştirildiği bir
uygulama olmalıdır. Tarım topraklarının
tarımsal işlevlerini birincil olarak ele alan
planlamalara göre düzenlenmesi ve gereken
iyileştirmelerin yapılması, doğal alanların
K.EKİNCİ, M.SAYILI
oluşturulması ve korunması çok yönlü bir
programı gerektirmektedir (Gün, 2001).
Türkiye’deki tarım işletmeleri yeterli
genişliğe sahip değildir. Çiftçilerin işledikleri
arazi miktarı; sınırlı ve birbirinden uzak çok
sayıda parçalardan meydana geldiği için de,
bunlar
üzerinde
düzenli
işletmeler
kurulamamakta ve mevcut durumuyla istenilen
üretim artışı sağlanamamaktadır.
Türkiye’de tarım işletmelerinin sayısı
parçalanmadan dolayı devamlı artmaktadır.
1950 yılında 2 274 675 adet olan işletme sayısı,
1980 yılında 3 650 910 adet, 1991 yılında
4 068 432 adet ve 2001 yılında 3 022 127 adet
olmuştur (Anonim, 2009a).
2001 yılı Tarım Sayımı’na göre, tarımsal
işletme sayısı 3 022 127 adet, işletmelerin sahip
olduğu toplam parça sayısı 12 323 405 adet ve
toplam arazi miktarı ise 184 348 223 da’dır.
İşletme sayısı ve toplam parça sayısının
çoğunluğu (sırasıyla %31,46 ve %31,09) 20-49
da arazi sahip işletmelerde bulunmaktadır.
Arazi miktarı ise çoğunlukla 20-500 da arazi
arasındadır (Çizelge 1).
Çizelge 1. 2001 Tarım Sayımına Göre İşletme Büyüklüğü ve Parça Sayısına Göre İşletme Sayısı, Arazi Parça Sayısı ve
Arazi Büyüklüğü
İşletme Büyüklüğü
İşletme Sayısı
Toplam Parça Sayısı
Arazi Miktarı
(da)
adet
%
adet
%
da
%
<5
5- 9
10- 19
20- 49
50- 99
100- 199
200- 499
500- 999
1000-2499
2500-4999
5000 +
TOPLAM
Kaynak: Anonim, 2009a.
178 006
290 461
539 816
950 840
560 049
327 363
153 685
17 429
4 199
222
57
3 022 127
5,89
9,61
17,86
31,46
18,53
10,83
5,09
0,58
0,14
0,01
0,00
100,00
Türkiye’de tarımsal yapının iyileştirilmesi
hedefindeki temel unsur işletme büyüklüğü
kavramında aranmaktadır. Türkiye’de mevcut
tarım işletmelerini
belirli
büyüklüklere
getirdiğimiz takdirde kırsal alandaki tarım
işletmesi sayısı bir ailenin, yıllık geçimini (4,2
Milyar TL gelir) sağlayacak işletme büyüklüğü;
kuru tarım alanlarında asgari 200 da, sulu tarım
alanında asgari 100 da olması zorunluluğu
vardır. Türkiye’nin sulanan tarım alanı yaklaşık
4,5 milyon ha’dır. Sulu tarım alanında 450 bin
işletme, yaklaşık 22,5 milyon ha’lık kuru tarım
alanında ise 1 125 bin adet işletme olmak üzere
Türkiye’nin toplam 1 575 bin adet tarım
işletmesi olması gerekmektedir. Bu işletmelere,
örtü altı ve diğer tarımsal faaliyetler yapan 425
bin adet işletme ilave edildiğinde, ülkede
olması gereken tarım işletmesi sayısı 2 milyon
adet olarak hesaplanmaktadır (Anonim, 2000).
2001 yılı tarım sayımına göre işletmelerin,
%19,48’i 1 parsel, %20,98’i 2 parsel, %16,06’sı
292 514
664 173
1 650 312
3 831 683
2 836 069
1 881 198
997 015
135 983
32 760
1 189
509
12 323 405
2,37
5,39
13,39
31,09
23,01
15,27
8,09
1,10
0,27
0,01
0,00
100,00
481 987
1 952 471
7 378 022
29 531 619
38 127 032
43 884 395
42 075 497
11 218 554
5 476 930
695 541
3 526 175
184 348 223
0,26
1,06
4,00
16,02
20,68
23,81
22,82
6,09
2,97
0,38
1,91
100,00
3 parsel, %20,96’sı 4-5 parsel, %16,03’ü 6-9
parsel, %7,08’i ise 10 ve daha fazla parsel
üzerinde üretim yapmaya çalışmaktadır
(Çizelge 2). Başka bir ifadeyle, 1-99 da
arasında araziye sahip işletmeler toplam
işletmelerin %83,3’ünü oluşturmalarına karşın
toplam arazinin %42’sine sahiptirler. Bu gruba
dahil işletmelere ait arazi parça sayısı ise tüm
parsellerin %75’ini kapsamaktadır. Bu durum,
Türkiye’deki tarımsal işletmelerin büyük
çoğunluğunun 99 da’ın altında ve bu
işletmelerin arazi parça sayılarının çok fazla
olduğu gerçeğini göstermektedir.
Kuşkusuz; işletmelerin sahip olduğu
arazinin miktar olarak azlığı ya da çokluğu tek
başına işletmenin büyük veya küçük olduğunu
göstermeye yetmez. Arazinin bulunduğu bölge,
ekolojik koşullar, kullanılan tarım tekniği,
yetiştirilen ürünler ve toprağın verim gücü gibi
etmenler de işletmenin arazi varlığı ile birlikte
düşünülmesi gereken konulardır. Örneğin,
123
Tarım Arazilerinin Parçalanmasını Önlemeye Yönelik Mevzuat Üzerine Bir İnceleme
Akdeniz sahil kuşağında bulunan ve pazar
değeri yüksek olan ürünlerin yetiştirildiği 4 ha
araziye sahip işletme, Doğu Anadolu yada İç
Anadolu Bölgesi’nde bulunan 30 ha kuru
araziye sahip işletmeden daha değerlidir. Bu
nedenle işletmelerin arazi büyüklüklerinin
coğrafi bölgeler itibariyle incelenmesinde yarar
vardır (Anonim, 2000).
Çizelge 2. 2001 Tarım Sayımına Göre Türkiye Tarım İşletmelerindeki Arazi Parçalılık Durumu
İşletme Sayısı (adet)
İşletme büyüklüğü
(da)
1 Parça
2 Parça
3 Parça
4-5 Parça
6-9 Parça
<5
109 996
40 138
17 976
8 058
1 771
5-
10 - + Parça
67
9
106 387
91 067
45 809
34 787
11 448
964
10- 19
20- 49
50- 99
127 077
141 829
62 493
152 162
198 325
83 884
93 148
167 776
85 786
103 860
228 515
135 105
53 358
162 582
131 739
10 211
51 812
61 043
100- 199
26 805
47 895
50 056
69 482
80 865
52 261
200- 499
11 692
19 071
21 931
31 585
37 596
31 812
500- 999
1 967
1 022
2 397
3 328
3 933
4 782
1000-2499
493
526
464
528
1 134
1 054
2500-4999
18
48
6
63
83
4
5000 +
TOPLAM
Oran (%)
Kaynak: Anonim, 2009a.
9
3
3
5
11
26
588 766
634 141
485 352
615 316
484 520
214 036
19,48
20,98
Kuşkusuz; işletmelerin sahip olduğu
arazinin miktar olarak azlığı ya da çokluğu tek
başına işletmenin büyük veya küçük olduğunu
göstermeye yetmez. Arazinin bulunduğu bölge,
ekolojik koşullar, kullanılan tarım tekniği,
yetiştirilen ürünler ve toprağın verim gücü gibi
etmenler de işletmenin arazi varlığı ile birlikte
düşünülmesi gereken konulardır. Örneğin,
Akdeniz sahil kuşağında bulunan ve pazar
değeri yüksek olan ürünlerin yetiştirildiği 4 ha
araziye sahip işletme, Doğu Anadolu yada İç
Anadolu Bölgesi’nde bulunan 30 ha kuru
araziye sahip işletmeden daha değerlidir. Bu
nedenle işletmelerin arazi büyüklüklerinin
16,06
20,36
16,03
7,08
coğrafi bölgeler itibariyle incelenmesinde yarar
vardır (Anonim, 2000).
1980-2001
yılları
arasında
toprak
parçalılığı bakımından 1-3 parçalı işletmelerin
oransal olarak artış göstermesi (1980’de %35,7,
1991’de %43,3 ve 2001’de %56,5) (Çizelge 3)
ve tarım işletmesi sayılarında azalış olması
(1980’de 3 558 675, 1991’de 3 967 000 ve
2001’de 3 022 127 adet) bir iyileşme olarak
görülebilir. Toprak parçalılığında istatiksel
veriler iyileşmeyi gösteriyorsa da 2001 yılında
yaklaşık 700 bin işletmenin ortalama parça
sayısının 6 ve üzeri olması parçalılığın önemli
bir yapısal sorun olduğunu göstermektedir.
Çizelge 3. Parsel sayılarına göre işletmelerin Farklı Tarım sayılarındaki oranları (%)
Parça sayısı (adet)
1980
1991
1
9,5
43,3
2-3
26,2
2001
19,5
37,0
4-5
6-9
22,4
22,2
22,8
19,1
20,4
16,0
10 +
Toplam
19,7
100,0
14,8
100,0
7,1
100,0
Kaynak: Anonim, 1980; Anonim, 1994; Anonim, 2009a.
Yukarıda açıklanmaya çalışılan veriler
ışığında, Türkiye’de nüfusun artışına paralel,
işlenebilir arazilerin artmaması neticesinde,
124
toprak üzerindeki nüfus baskısının giderek
arttığı ve tarımsal işletme arazisinin devamlı
parçalandığı açık bir şekilde görülmektedir.
K.EKİNCİ, M.SAYILI
Artan
nüfusun
tarım
dışı
sektörlere
çekilememesi
ve
diğer
parçalanma
nedenlerinden dolayı tarım işletmelerinin sahip
olduğu araziler, belirtilen şekilde sürekli
parçalanmakta
ve
ekonomik
işletme
büyüklüğünün altına düşmektedir.
Her koşulda korunması gereken doğal
kaynakların başında gelen toprağın amacı
doğrultusunda kullanılması sürdürülebilir bir
yaşam için gerekmektedir. Ancak Türkiye’nin
tarım
topraklarının
Toprak
Kullanım
Planlamaları bulunmamaktadır. Ayrıca bu
planlamalara ülke genelinde temel oluşturacak
ayrıntılı çalışmalar ve veri tabanları çok az
düzeyde bulunmaktadır (Cangir ve ark., 1995).
Türkiye’nin tarım kesimindeki yapısal
sorunlarını gidermede çözümsüz kalması etkin
bir
toprak
politikasının
olmamasından
kaynaklanmaktadır.
Tarım
topraklarının
korunmasına ilişkin yasal düzenlemeler eksik
olup, yürürlükteki yasaların da uygulanmasında
sürüp giden yanlışlıklar vardır. Bütünlükten
uzak,
tutarsız
önlemlerle
oluşturulan
politikaların sonucu tarım toprakları hızlı bir
biçimde sanayi, turizm ve inşaat gibi sektörlerin
kullanımına açılarak geri dönüşü olmayan bir
süreç içine girmiş bulunmaktadır. Yürürlükteki
yasal düzenlemeler göz ardı edilerek toprakların
kullanımı kamu yararı dikkate alınmadan,
günün koşullarına ve siyasilerin eğilimlerine
uygun olacak biçimde düzenlenmektedir (Gün,
2001).
4. Tarım Arazilerinin Parçalanmasını
Önlemeye Yönelik Mevzuat
4.1. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu
19.07.2005 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan 5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu ile tarım arazileri 4
ana sınıfa ayrılmıştır:
1- Mutlak Tarım Arazisi: Bitkisel
üretimde; toprağın fiziksel, kimyasal ve
biyolojik özelliklerinin kombinasyonu yöre
ortalamasında ürün alınabilmesi için sınırlayıcı
olmayan, topografik sınırlamaları yok veya çok
az olan; ülkesel, bölgesel veya yerel önemi
bulunan, hâlihazır tarımsal üretimde kullanılan
veya bu amaçla kullanıma elverişli olan
arazilerdir.
2- Özel Ürün Arazisi: Mutlak tarım
arazileri dışında kalan, toprak ve topografik
sınırlamaları nedeniyle yöreye adapte olmuş
bitki
türlerinin
tamamının
tarımının
yapılamadığı ancak özel bitkisel ürünlerin
yetiştiriciliği ile su ürünleri yetiştiriciliğinin ve
avcılığının yapılabildiği, ülkesel, bölgesel veya
yerel önemi bulunan arazilerdir.
3- Dikili Tarım Arazisi: Mutlak ve özel
ürün arazileri dışında kalan ve üzerinde yöre
ekolojisine uygun çok yıllık ağaç, ağaççık ve
çalı formundaki bitkilerin tarımı yapılan,
ülkesel, bölgesel veya yerel önemi bulunan
arazilerdir.
4- Marjinal Tarım Arazisi: Mutlak tarım
arazileri, özel ürün arazileri ve dikili tarım
arazileri dışında kalan, toprak ve topografik
sınırlamalar
nedeniyle
üzerinde
sadece
geleneksel toprak işlemeli tarımın yapıldığı
arazilerdir.
Ayrıca bu kanunda; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı
tarafından
tarım
arazilerinin
korunması, geliştirilmesi ve kullanımı ile farklı
sınıflandırmalar yapılabileceği 8. maddede
belirtilmiştir.
Bu kanunda yeter büyüklükte tarımsal
arazi parseli, makineli tarımda toplam işlem
zamanları ve alan kayıplarını optimum
yapabilen, arazi nitelikleri, ürün deseni ve
potansiyeline
göre
Bakanlık tarafından
belirlenen ve daha fazla küçültülemeyecek en
küçük parsel büyüklüğü olarak belirtilmiştir.
Bu kanun ile beraber her ilde valinin
başkanlığında Toprak Koruma Kurulları
oluşturulmuştur.
Kanunun uygulanmasındaki sekretarya
hizmetleri Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
tarafından yapılmaktadır (Anonim, 2005a).
4.2. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu Uygulama Yönetmeliği
15.12.2005 tarih ve 26024 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin
amacı; 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda
öngörülen toprak ve arazi varlığının
belirlenmesi, arazi kullanım planlarının
yapılması, tarımsal amaçlı arazi kullanım ile
toprak
koruma
plan
ve
projelerinin
hazırlanması, erozyona duyarlı alanların, yeter
büyüklükteki
tarımsal
arazi
parsel
büyüklüğünün tespiti ve toprak koruma
kurulunun çalışmalarına ilişkin usul ve esasları
belirlemek üzerine çıkarılmıştır.
125
Tarım Arazilerinin Parçalanmasını Önlemeye Yönelik Mevzuat Üzerine Bir İnceleme
Bu yönetmelikte arazi yetenek sınıfları;
toprak koruma ve kullanma verilerinin birlikte
değerlendirilerek nitelikleri Bakanlık tarafından
belirlenen, arazi kullanma kabiliyet sınıfları da
denilen I – VIII arası sınıflamayı yapmıştır.
Bu yönetmeliğin 11. maddesi, tarımsal
arazi parsel büyüklüklerini; “tarım arazilerinde
parsel büyüklüğü yörelere göre toplumsal,
ekonomik ve ekolojik veriler gözetilerek
belirlenir. Belirlenen parsel büyüklüğü; mutlak
tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 1 ha,
dikili tarım arazilerinde 0,5 ha, örtü altı tarımı
yapılan arazilerde 0,3 ha ve marjinal tarım
arazilerinde 2 ha’dan küçük olmamak kaydı ile
tarım makinelerinin arazi bozulmasına neden
olmadan verimli çalışmasını mümkün kılacak
büyüklükte oluşturularak kullanılır. Tarım
arazileri bu büyüklüklerin altında ifraz
edilemez, bölünemez. Arazi eğimi %3’ten fazla
olan yerlerde parselin uzun kenarı eğime dik
olarak planlanır. Ancak çay, fındık, zeytin gibi
özel iklim ve toprak istekleri olan yerler ile
seraların bulunduğu alanlarda, yörenin arazi
özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını
zorunlu kılıyor ise yukarıda belirtilen parsel
büyüklüklerinden daha küçük parseller
oluşturulabilir” şeklinde belirtmiştir (Anonim,
2005b).
4.3. Tarım İşletmelerinin Yeterli Tarımsal
Varlığa Sahip Olup Olmadığının Tespitine
Dair Yönetmelik
26.01.2003 tarih ve 25005 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Tarım İşletmelerinin
Yeterli Tarımsal Varlığa Sahip Olup
Olmadığının Tespitine Dair Yönetmelik,
22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun 659. maddesinin son fıkrası ve 441
sayılı
Kanun
Hükmünde
Kararname
hükümlerine dayanılarak hazırlanmış olup
amacı ise; tarım işletmelerinin ekonomik
bütünlüğünü korumak, işletme arazilerinin
bölünmesini önleyerek sürdürülebilirliğini
sağlamak
ve
yapılacak
paylaşımlarda
işletmelerin yeterli ekonomik varlığa sahip olup
olmadıklarını tespit etmektir.
Bu yönetmelik kapsamında; tarımsal
işletmelerin değerinde azalmaya sebep olan ve
ekonomik bütünlüğünü bozacak nitelikte miras
yolu ile paylaşımlarını önlenmek için yapılacak
çalışmalarda; paylaşıma konu işletmenin yeterli
büyüklüğe ve varlığa sahip olup olmadığı,
işletme varlığının bölünüp bölünemeyeceği
126
veya ne şekilde bölüneceğinin tespitinde
uyulacak usul ve esaslardır.
Bu yönetmelikte; “tarım işletmesinin
değerinde azalmaya neden olan parsel
bölünmelerinin önlenmesi için bölünemez
tarımsal parsel büyüklüğü; nitelikleri Bakanlık
tarafından çıkarılacak uygulama tebliği ile
belirlenecek; mutlak tarım arazilerinde ve özel
ürün arazilerinde 10 da, dikili tarım
arazilerinde 5 da, örtü altı tarımı yapılan
arazilerde 3 da, marjinal tarım arazilerinde 20
da’dır. Bu rakamların iki katından küçük
parseller
bölünmez.
Büyük
parseller
bölündüğünde bu rakamlardan küçük parseller
oluşturulamaz” denilmektedir (Anonim, 2003).
Ayrıca Tarım İl ve İlçe Müdürlükleri’nce
bu yönetmeliğin 5. maddesi gereği en az 2
ziraat mühendisinden oluşan komisyonların
kurulması gerekmektedir. Bu komisyon
yönetmeliğe uygun olarak belirlenen ekonomik
bütünlüğe ve yeterli tarımsal varlığa sahip
işletme büyüklüğü ile mevcut işletmenin birden
fazla mirasçıya özgülenip özgülenemeyeceği,
parsellerin özgülenmesinde ifraz ile ilgili göz
önünde bulundurulacak hususları Sulh Hukuk
Hakimliği’ne bildirilir. Bu husus günümüzde
halen tüm ilgililerce ihmal edilmektedir.
4.4.
Sulama
Alanlarında
Arazi
Düzenlemesine Dair Tarım Reformu
Kanunu
01/12/1984 tarih ve 18592 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 3083 Sayılı Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım
Reformu Kanunu’nun amaçlar kısmında 1.
maddesi (c) bendi, ekonomik üretime imkan
vermeyecek
şekilde
parçalanan
tarım
topraklarının
gerektiğinde
ve
imkanlar
ölçüsünde
genişletilmesi
suretiyle
de
toplulaştırılmasını, tarım arazisinin ailenin
geçimini sağlamaya ve aile işgücünü
değerlendirmeye yeterli olmayacak derecede
parçalanmasını ve küçülmesini önlemek
şeklindedir. Bu kanuna göre dağıtımı yapılan
topraklar bölünemez ve haczedilemez ve kiraya
verilemez. Çiftçilikten vazgeçilecek olursa
toprak uygulayıcı kuruluşa rayiç bedeli
karşılığında iade edilebilir (Madde 11).
Yine bu kanunla mirasçıların tasarrufu;
mirasın açılmasından itibaren 6 ay içinde kendi
aralarında aile ortaklığı şeklinde işletmedikleri
veya rızaen kendi aralarında devir ve temlik
işlemlerini yapmadıkları hallerde, dağıtılan
K.EKİNCİ, M.SAYILI
toprak
ve
mevcutsa
işletmeyle
ilgili
gayrimenkullerin bedeli, bu kanun hükümlerine
göre ödenmek kaydıyla uygulayıcı kuruluş
tarafından geri alınmakta ve uygulayıcı kuruluş,
geri alınan işletmeyi, öncelikle mirasçılara veya
topraksız veya az topraklı çiftçilerden birine
tahsis edebilmektedir (Anonim, 1984).
4.5.
Tarım
Arazilerinin
Korunması,
Kullanılması ve Arazi Toplulaştırmasına
İlişkin Tüzük
24.07.2009 tarih ve 27298 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 2009/15154 Tarım
Arazilerinin Korunması, Kullanılması ve Arazi
Toplulaştırmasına İlişkin Tüzük ile; arazi
toplulaştırması yapılmasına karar verilen
yerlerdeki parsellerin tapu kütüğü sayfalarının
beyanlar hanesine toplulaştırma alanına
girdiğine dair şerh konulularak, bu şerh
tarihinden itibaren toplulaştırma işlemi
tamamlanıp tapuya tescili sonuçlandırılıncaya
kadar taşınmazlar üzerindeki her türlü devir,
temlik, ipotek ve satış vaadi, ifraz ve taksim,
ayni ve şahsi haklar ile şerh işlemleri proje
idaresinin talebi ve Bakanlık veya Valiliklerin
izni ile yapılmaktadır.
Toplulaştırma şerhinden sonra araziyi satın
alan malik, önceki malikin taahhütlerini aynen
kabul etmiş sayılır.
Anlaşmazlıklara çözüm getirmek için
gerekirse toplulaştırma amacına uygun olarak
değerlendirilmek üzere, taşınmazlar 4/11/1983
tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun
ilgili hükümleri gereğince kamu kurumları
tarafından satın alınabilmekte ve toplulaştırma
kapsamında değerlendirilerek kanunun 17.
maddesine
uygun
olarak
satışı
yapılabilmektedir (Anonim, 2009b).
4.6. Türk Medeni Kanunu
22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk
Medeni Kanunu’nun 659. maddesi; “Terekede
bulunan, ekonomik bütünlüğe ve yeterli
tarımsal varlığa sahip bir tarımsal işletme,
işletmeye ehil mirasçılardan birinin istemde
bulunması hâlinde bu mirasçıya gelir değeri
üzerinden bölünmeksizin özgülenir. Bir işletme,
değerinde azalma olmaksızın birden çok yeterli
tarımsal varlığa sahip işletmeye bölünebilecek
nitelikte ise, sulh hâkimi bunları, istemde
bulunan ve işletmeye ehil olan birden çok
mirasçıya ayrı ayrı özgüleyebilir. İşletmenin
yeterli tarımsal varlığa sahip olup olmadığı,
tarım bölgeleriyle tarım türlerinin özellikleri
göz önünde tutularak ilgili bakanlıkça
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir” diye
belirtilmektedir.
Mirasçılardan birinin özgülenme istemine
itiraz etmesi veya isteklilerin birden çok olması
durumunda hakim kişisel yetenek ve durumları
göz önüne alınarak kime özgüleyeceğine karar
verebilir.
Mirasçılar arasında ergin olmayan ayırt
etme gücüne sahip altsoy varsa; paylaşma,
bunlar ergin oluncaya kadar ertelenebilir veya
mirasçılar
arasında
özgülemeye
karar
verilebilecek tarihe kadar aile malları ortaklığı
kurulur.
Mirasçılardan hiç biri tarımsal işletmenin
bir bütün olarak kendisine özgülenmesini
istemez veya özgülenme istemi reddedilirse,
mirasçılardan her biri işletmenin bir bütün
olarak satılmasını isteyebilir (Anonim, 2001).
Miras yasaları (Türk Medeni Kanunu,
madde 659-668) her ne kadar tarım
topraklarının bölünmezliğini öngörmekte ise de,
uygulamalarda, aile reisinin ölümü halinde
topraklar çocukları arasında yasal hakları
oranında parçalanarak paylaşılmaktadır.
4.7. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun
09.02.2007 tarih ve 26429 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 5578 sayılı bu kanun ile
bölünemez parsel büyüklüğü, önceden 10 da
olan mutlak tarım arazileri 20 da’a çıkarılmıştır.
Bu önemli bir gelişme olup mutlak tarım
arazileri arazi yeteneği ve kabiliyeti olarak I.
sınıf tarım arazileridir.
Türkiye’nin en önemli ve en verimli
tarımsal ovaları mutlak tarım arazileri grubu
içerisinde yer almaktadır.
Bu kanunun 2. maddesi son paragrafında;
bölünemez büyüklükteki parsellerin mirasa
konu olmaları ve üzerinde birlikte mülkiyetin
olması durumunda ifraz edilemeyeceği
belirtilmiştir (Anonim, 2007a).
4.8. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Arasında
Yapılan Protokol
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal
Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ile
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Tapu Kadastro
Genel Müdürlüğü arasında 05.03.2007 tarihinde
127
Tarım Arazilerinin Parçalanmasını Önlemeye Yönelik Mevzuat Üzerine Bir İnceleme
imzalanan bu protokol, 5578 sayılı kanunun 2.
maddesinin uygulanması ile ilgili olarak
yapılmıştır.
Türkiye’deki hisseli satış işlemleri
günümüzde bu protokole bağlı kalınarak
uygulanmaktadır. Hisseli satış yapacaklar önce
Tapu Müdürlüklerine gitmekte daha sonra
Tarım Müdürlüklerinden hisseli satışın
olabileceği konusunda rapor almaktalar. Bu
rapor Tapu Müdürlüğüne sunularak ilgili hisseli
satış işlemi gerçekleşmektedir.
Söz konusu protokolün (b) bendi;
bölünemez büyüklüğün üzerinde olan tarım
arazileri belirtilen miktarların (mutlak, marjinal
ve özel ürün arazileri 20 da, dikili tarım
arazilerinde 5 da ve örtü altı tarım yapılan
yerlerde 3 da) üzerinde alana sahip parsellerin
ifraz edilmemek şartıyla oranına bakılmaksızın
hisseli olarak satılabileceği belirtilmiştir.
Bölünemez büyüklükte
ve
birlikte
mülkiyetin
olduğu
tarım
arazilerinde,
paydaşların veya iştirakçilerin tamamının
birlikte katılımı ile üçüncü kişilere parselin
tamamının satışı yapılabilmektedir (Anonim,
2007b).
5. Sonuç ve Öneriler
Türkiye’de arazilerin parçalanmasının
tehlike boyutlarını aştığı artık tamamen gün
yüzüne
çıkmıştır.
Tarım
arazilerinin
parçalanmasını engellemek sadece mevzuatla
değil, tarımsal yayım elemanlarınca bu konuda
eğitim programları düzenlenerek, tarımsal
işletmelerin bu konuda bilinçlendirilmelerinin
sağlanması ile olacaktır. Çünkü özellikle
Medeni Kanunda zorlayıcılığa dair bir madde
bulunmamaktadır.
Tarım
ve
Köyişleri
Bakanlığı’nın çiftçi eğitim programları
incelendiğinde bu konuya ilişkin bir eğitim
programı bulunmamaktadır. Sadece eğitim
programları
Tarım
Reformu
Bölge
Müdürlükleri’nce kısıtlı olarak toplulaştırma
yapılan köylerde yapılmaktadır. Eğitim
programlarının tüm üreticileri kapsayacak
şekilde planlanması gerekmektedir.
Parçalanmanın en büyük nedenlerinden
biri olan Medeni Kanunun eşit paylaşımı
öngören miras sistemi gösterilmekle beraber bu
sistemin tarımsal işletmeler ile ilgili olan
bölümlerinin
uygulanabilirliğinin
sağlanabilmesi için tarımda artan nüfus
baskısının sanayiye kaydırılması en başta gelen
çare olarak görülmektedir. Aksoy ve ark.
128
(1995), bu nüfusun başka alanlarda çalışma
olanakları bulunmadıkça parçalanma riskinin
her zaman olduğunu belirtmiştir. Kırsala
yönelik olarak, sanayiye nitelikli ve kaliteli
eleman sağlamaya dönük iş kursları
düzenlenmesi düşünülebilinir. Ayrıca Türk
Medeni Kanunu’nun tarımsal işletmeler
bölümündeki ilgili maddeler ile ilgili hakimlere
konu uzmanı ziraat mühendislerince kısa süreli
eğitim programı verilmesi veya konunun
yüksek öğretim derslerinin içinde yer alması
kanunun
uygulanmasını
daha
da
kolaylaştıracaktır.
Türkiye’de yıllardır süregelen hisseli
satışlardaki başı boşluk son senelerde yeni yeni
düzenlemeye girmiş olmakla beraber tam
anlamıyla oturmamış olup, günümüzde
bölünemez ve bölünebilir parseller karmaşası
sona erdirilmelidir. Örneğin mutlak, özel ürün
veya marjinal tarım arazisi 19 da olan hisseli
satış yapamazken, 21 da’ı olan istediği oranda
hisseli satış yapabilmektedir. Her ne kadar
mevzuat ifraz edilmesini önlüyorsa da tarım
arazilerinin fiili olarak parçalanmasına neden
olmaktadır. Ayrıca mevzuatta “dikili tarım
arazisi” kavramı ilgililer tarafından tam anlaşılır
değildir. Dün mutlak tarım arazisi olan yer
ertesi gün yeni fidan veya ağaç dikildiğinde
dikili tarım arazisi olarak nitelendirilmemelidir.
2008 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
tarafından “Toprak Sınıflandırma Talimatı”
çıkarılmış olup bu talimattaki nitelendirmenin
ancak laboratuar ortamında veya konu uzmanı
Toprak Bölümü mezunlarınca yapılacağı
görülmektedir (Toprak ve Arazi Sınıflaması
Standartları Teknik Talimatı ve İlgili Mevzuat –
2008). Uygulamada buna benzer durumlar
görülmekte olup tarım elemanlarınca mevzuat
gereği
inisiyatif
kullanılamadığı
da
görülmektedir. 15 da’lık mutlak tarım arazisi
hisseli satışı yapılamazken 6 da’lık dikili tarım
arazisinin
hisseli
satışında
sakınca
görülmemektedir. Bu durum mevzuatın
eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Bir diğer husus ise arazi kullanım
planlarında tarım arazilerinin bütünlüğünün
olduğu yerlere konut yapım izni verilmemelidir.
Günümüzde
Türkiye’nin
çok
değişik
yörelerindeki verimli ovalar üzerine gitgide
artan bir şekilde konutlar yapılmakta ve
arazilerin parçalanmasına neden olmaktadır.
Özellikle yerleşim alanları belirlenirken
K.EKİNCİ, M.SAYILI
verimsiz yerler seçilmeli ve yeni konut
yapacaklara bu arazilerden tahsis yapılmalıdır.
Tarım arazilerinin parçalanmaması için
kurumlar arasında özellikle Tarım Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Devlet Su
İşleri ve Tapu Kadastro Müdürlükleri olarak bir
koordinasyon sağlanmalıdır. Bu koordinasyon,
yeni kurulacak bir üst kurul şeklinde olabilmeli
veya her ilde bulunan Toprak Koruma Kurulları
bu anlamda daha aktif hale getirilmelidir.
En son olarak miras kanunu gereği
işletmenin tek bir kişiye özgülendiği
durumlarda, arazinin özgülendiği mirasçıya
diğer mirasçılara borcunu daha rahat
ödeyebilmesi ve tarımsal üretimine devam
edebilmesi için düşük faizli ve uzun vadeli
tarımsal krediler sağlanmalıdır.
Kaynaklar
Aksoy, S., 1984. Tarım Hukuku. Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Yayınları: 907, Ders Kitabı: 254,
Ankara.
Aksoy, S., Gün, S. ve Gülçubuk, B., 1995. Tarım
Topraklarının Parçalanması ve Miras Hukuku.
Türkiye Ziraat Mühendisliği IV. Teknik Kongresi,
9-13 Ocak 1995, T.C. Ziraat Bankası Kültür
Yayınları, No:26, Ankara.
Aksöz, İ., 1969. Türkiye’de Arazi Toplulaştırmasının
Önemi. Topraksu Dergisi, Sayı: 29, s. 13-15.
Almus, S., 1999. Tokat – Zile - Güzelbeyli Kasabasında
Uygulanan Arazi Toplulaştırmasında Benimsemeyi
Etkileyen Faktörlerin ve Çiftçi Eğilimlerinin
Belirlenmesi Üzerine Bir
Araştırma. GOP
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Tokat.
Anonim, 1980. 1980 Genel Tarım Sayımı Hanehalkı
Anketi Sonuçları. DİE Yayın No:1028, Ankara, s.
86.
Anonim, 1984. 01.12.1984 tarihli Resmi Gazete.
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel
Müdürlüğü, Sayı: 18592, Ankara.
Anonim, 1994. 1991 Genel Tarım Sayımı Tarımsal
İşletmeler Araştırma Sonuçları. DİE Yayın No:1691,
Ankara, s. 34.35.
Anonim, 2000. Devlet Planlama Teşkilatı, Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı, Tarımsal Politikalar ve
Yapısal Düzenlemeler Özel İhtisas Komisyonu
Raporu, DPT:2516-ÖİK:534, Ankara, s. 7.
Anonim, 2001. 08.12.2001 tarihli Resmi Gazete.
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel
Müdürlüğü, Sayı: 24607, Ankara.
Anonim, 2003. 26.01.2003 tarihli Resmi Gazete.
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel
Müdürlüğü, Sayı: 25005, Ankara.
Anonim, 2005a. 19.07.2005 tarihli Resmi Gazete.
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel
Müdürlüğü, Sayı: 25880, Ankara.
Anonim, 2005b. 15.12.2005 tarihli Resmi Gazete.
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel
Müdürlüğü, Sayı: 26024, Ankara.
Anonim, 2007a. 09.02.2007 tarihli Resmi Gazete.
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel
Müdürlüğü, Sayı: 26429, Ankara.
Anonim, 2007b. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal
Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, Ankara.
Anonim, 2009a. Tarım Sayımları. Türkiye İstatistik
Kurumu
Web
Sitesi.
(http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=44&ust_
id=13 (Erişim Tarihi: 29.09.2009)
Anonim, 2009b. 24.07.2009 tarihli Resmi Gazete.
Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel
Müdürlüğü, Sayı: 27298, Ankara.
Bayraç, H.N. ve Yenilmez, F., 2006. Tarım Sektörünün
Yapısal Analizi ve Avrupa Ortak Tarım Politikası.
(http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/Naci2.d
oc)
Cangir, C., Ekinci, H. ve Yüksel, O., 1995. Tarım
Topraklarının Amaç Dışı Kullanımı. Türkiye Ziraat
Mühendisliği IV. Teknik Kongresi, 9-13 Ocak 1995,
T.C.Ziraat Bankası Kültür Yayınları No:26, Ankara,
s. 227-252.
Gün, S, 2001. Türkiye’de Tarım Topraklarının Mülkiyet
Durumu ve Uygulanan Politikalar. Cumhuriyetin
100. Yılına Türk Tarımının Hedefleri Sempozyumu,
30 Nisan-1 Mayıs 2001, Ankara.
Takka, S., 1993. Arazi Toplulaştırması, Tarım Orman ve
Köyişleri Bakanlığı Dergisi, Sayı: 89, Ankara, s. 3437.
129

Benzer belgeler

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise; Ziegler, K.E. and B. Ashman, 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223. Yararlanılan kaynak bildiri i...

Detaylı