İstanbul Caz Festivali Direktör Yardımcısı Harun İzer
Transkript
İstanbul Caz Festivali Direktör Yardımcısı Harun İzer
İstanbul Caz Festivali Direktör Yardımcısı Harun İzer ve İzmir Avrupa Caz Festivali Koordinatörü Ceyda Berk-Söderblom geçtiğimiz Kasım ayında British Council’in davetlisi olarak Londra Caz Festivali ve British Music Showcase’e katıldılar ve izlenimlerini bizimle paylaştılar. Harun İzer, İstanbul Caz Festivali, Direktör Yardımcısı Londra, kesinlikle Avrupa’da popüler müziğin başkentlerinden biri sayılabilir, hatta en önemlisi belki de. Bu şehir, caz müziği açısından da aynı derecede önemli bir noktada bence. Ronnie Scotts, Vortex gibi önemli ve ilerici caz kulüplerinin yanı sıra uzun yıllardır devam eden ve Avrupa’nın en prestijli festivallerinden biri olan Londra Caz Festivali de bunun en önemli göstergesi. 1970’lerde bir caz haftası olarak başlayan ve 1992 yılında gerçek bir festivale evrilen bu etkinlik, bu yıl 14-23 Kasım tarihleri arasında gerçekleşti ve ben de British Council’in desteği ile bu etkinliğin bir kısmını izleme ve yine British Council tarafından düzenlenen “British Music Showcase” programına uluslararası delege olarak katılma fırsatını elde ettim. Londra Caz Festivali, aslında sadece İngiltere’de değil dünyanın her yerinden caz müzisyenlerine ve gruplara yer veren bir etkinlik. Zaten birleştirici ve öncü yönünü biraz da buradan alıyor. Festival programında sadece İngiliz cazcıları değil, Norveç’ten bir hard-rock-caz grubunu da, Japonya’dan gelen bir bariton saksofon 12’lisini de izleyebiliyorsunuz! Ama özellikle İngiliz caz geleneğinin önemli isimlerini tanımak ve yine İngiltere’den yeni yetenekleri keşfetmek adına gerçekten de en kapsamlı etkinlik Londra Caz Festivali. İzlediğim konserlerden bazıları bunun çok güzel örnekleriydi; mesela Barbican’da 60’lı yılların önemli İngiliz avant-rock ve caz gruplarından Henry Cow’un, geçen yıl vefat eden üyelerinden besteci Lindsay Cooper’a ithafen verdikleri konser veya genç afro-beat grubu’in Camden’ın en yeni ve popüler kulüplerinden The Forge’da verdiği konser gibi. Londra programımızın gündüz kısmında ise önemli toplantılar ve mekan gezilerinden oluşan “British Music Showcase” etkinliği vardı. Belki biraz espirili bir çeviri ile “İngiliz Müzik Vitrini” anlamına gelen bu etkinlikte, bizlere İngiltere’de caz müziği alanında faaliyet gösteren çeşitli aktörler ve çalışmaları tanıtıldı. Türkiye’den İstanbul Caz Festivali adına benim ve İzmir Avrupa Caz Festivali adına da Ceyda Berk’in katıldığı ve profesyonel katılımcıları bir araya getiren bu bölümde, bizim dışımızda Ukrayna, Kenya ve İran’dan etkinlik organizatörleri ve temsilciler bulunuyordu. Programın ilk gününde İngiliz müzik endüstrisinin üç temel alanından üç farklı kurumun temsilcileri ile tanıştırıldık: Müzik eğitimi alanında Royal Academy Of Music caz programı direktörü Nick Smart, önemli caz sanatçılarının menajerliğini yapan Peter Conway ve Soho’nun en popüler caz kulüplerinden (aynı zamanda önemli de bir pizzacı zinciri olan) Soho Pizza Express’in müzik menajeri Ross Dines. Ertesi günün programı ise yine aynı derecede yoğun ve etkileyici idi. İngiliz caz müzisyenleri, caz festivali yöneticileri ve British Council ekibi ile sabahtan akşamüstüne kadar süren üç seansta, caz müziğinin diğer müzik türleri ile ilişkileri, caz müziği için festivallerin izleyici geliştirme çalışmaları ve uluslararası anlamda sanatçıları buluşturacak, sürdürülebilir projeler yaratmanın yolları üzerine konuşmalar ve fikir paylaşımları gerçekleştirildi. Son bölümde, ben de İstanbul Caz Festivali kapsamında gerçekleştirdiğimiz “Avrupa Caz Kulübü” etkinliği ve oradaki deneyimlerimizi paylaştım. Programın son gününde ise sektörün diğer önemli isimleriyle bir araya geldiğimiz ve hızlıca tanışma olanağı bulduğumuz bir resepsiyon gerçekleştirildi. Masa başında çalışmanın ciddiyeti tabii ki önemli olmakla birlikte, aslında en ilginç bağlantıların da bu tür resepsiyonların sıcak ve samimi ortamında kurulabildiğini bir kez daha görmüş oldum. Kısa bir süre içerisinde yeni sanatçılar tanıyarak ve farklı alanlarda yeni kontaklar edinerek geri döndük Londra’dan. Ceyda Berk-Söderblom, İzmir Avrupa Caz Festivali, Koordinatör Puslu, gri ve bol yağmurlu havasına rağmen, göz alıcı ışıltısıyla her daim cazip Londra, sadece İngiltere’nin değil Avrupa’nın en kozmopolit kentlerinden biri. Thames nehrinin ikiye böldüğü şehir, müzeleri, sanat galerileri, konser salonları, milyonlarca kentlisiyle hiç uyumayan canlı bir organizma. İster yemyeşil parklarını sevin, ister sanatın her türlüsünün cömertçe sunulduğu etkinliklere katılın, canınız her ne çekiyorsa, damak tadınıza uygun rengârenk bir menüyü andırıyor. Benim Londra’ya bu kez yolum, British Council’in davetiyle düştü. EFG Londra Caz Festivali kapsamındaki çalışma ziyaretinde Kenya, İran, Ukrayna’dan festival organizatörleri ve sanat yöneticilerinin yanı sıra İstanbul Caz Festivali’nden Harun İzer’in de yer aldığı delegasyonla soluksuz birkaç gün geçirdik. Festival konserlerini dinlemek, İngiliz caz arenasının genç, yıldızı parlayan müzisyenlerini tanımak ve yeni bağlantılar kurmak için harika bir fırsat oldu. 14-23 Kasım 2014 tarihleri arasında Serious tarafından 22’ncisi düzenlenen EFG Londra Caz Festivali, caz ve cazın kanatları altına giren her türlü müzik biçimine kucak açan programıyla gerçek bir şölen. 68 farklı mekânda, 360 konser ve ağırladığı 2270 sanatçıyla, 100 bini aşkın seyirciye ulaşan festival için söylenecek çok söz var ama benim mücadelem dünyanın en eski ve karmaşık metrolarından birine karşıydı! Elde program ve Oyster kart, günde 4 milyon yolcunun kullandığı, 11 hatlı, 270 istasyonlu, yeraltı tünellerinde yorgun düştüysem de güzel konserler dinledim. Efsane müzisyenlerden genç yeteneklere kapsamlı sanatçı seçimleri, film gösterimleri, sohbetler, çocuklara yönelik etkinlikler, ücretsiz fuaye konserleri, gece yarısı jam-sessionları, atölyeler, eğitim aktiviteleri ve yeni eser siparişleriyle ulaşılabilir, zengin bir program sunan festivalin en etkileyici noktalarından biri kenti kucaklayan mekân seçimleri. Southbank Centre, Royal Albert Hall, Barbican, Kings Place gibi konser salonlarından Vortex, XOYO, Ronnie Scott’s, PizzaExpress gibi havalı ve tanınmış caz kulüplerine, mumlarla aydınlatılan Shakespeare’s Globe tiyatrosundan Ulusal Portre Galerisi’ne, Temple Kilisesi’nin ilahi atmosferinden Heathrow havaalanındaki kafelere kadar insanın olduğu her yerde müziği de dinlenilebilir kılmak. Festivallerin birer kültür gerillaları olduğuna inanırım. Kentin farklı alanlarını, mekânlarını hedef alıp yaratıcılıkla doldurabiliyor, kişisel deneyimlerimize yolculuk edebildiğiniz yol haritaları sunuyorlar. Birçok araştırmaya göre insanların sanatsal etkinliklere katılım için değişik nedenleri var. Öznel bir deneyim yaşanıyor. Hepimiz bir konser ve ya gösteriyi yıllarca hatırlayabiliyoruz. İşte bu yüzden, koyu renk duvarları asırlık tablolarla süslü Ulusal Porte Galerisi’nde, sessizce eskiz çizen gençlerin arasından sıyrılıp galerilerin birinden yükselen sıcacık bir vokalisti dinlemek eşsiz bir deneyim. Teknoloji ve yeni medyanın ışık hızında iletişim sağladığı, sınırsız bilgi akışıyla şaşkına çevirdiği günümüzde, her festival yöneticisinin en zorlu hedefi, yeni ve yaratıcı bir programla dinleyiciyi memnun edebilmek ve yeni dinleyicilerin ilgisini çekmek. Bu açıdan bakınca EFG Londra Caz Festivali gerçekten başarılı bir örnek.