AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİNDE YENİDOĞAN MUAYENESİ ve TAKİBİ

Transkript

AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİNDE YENİDOĞAN MUAYENESİ ve TAKİBİ
AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİNDE YENİDOĞAN
MUAYENESİ ve TAKİBİ
GİRİŞ
Aile hekiminin hasta popülasyonunda çocuk yaş grubu önemli yer tutmaktadır.
Her aile hekiminin çocuk sağlığı ve hastalıkları konusunda yeterince bilgili ve donanımlı
olması gerekmektedir. Çocukların ruhsal, bedensel ve sosyal yönden izlenerek sorunların
zamanında saptanması ve gerekli önlemlerin alınması ile sağlıklı bireylerin oluşturduğu
toplumun gelişimine katkıda bulunmak her sağlık çalışanının sorumluluğudur.
Aile hekimliği sistemi ile hastanelerdeki yığılmalar önlenmiş; hekimlerin
hastalara yeterli zaman ayıramama sorunu büyük ölçüde çözümlenmiş, çocukların ayrıntılı
muayene edilmeleri, ebeveyn eğitimi, çocuğun ruhsal ve bedensel gelişiminin izlenmesi için
uygun ortam sağlanmıştır.
Aile hekimi, sağlık hizmetlerinin bütünüyle kullanımından sorumlu hekimdir.
Hastasının ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmeti veren bir kuruluşa başvurmasına gerek
olup olmadığına karar verir. Hastayı sevk eder, verilen hizmetleri geri bildirim vasıtası ile izler
ve hizmet birimleri arasında gerekli koordinasyonu sağlar. Aile hekimi, hastasını bir üst
basamağa sevk etmesi halinde uygun sevk formuna sevk gerekçelerini, yapılan tetkik
sonuçlarını ve hastanın temel sağlık bilgilerini yazmak zorundadır. Sevk formu 3 bölüm içerir
ve fotokopili 4 nüshalıdır. Birinci bölüm sevk ile ilgili bilgileri, ikinci bölüm muayene, tetkik,
teşhis, tedavi, tavsiye ve yatış bilgilerini içerir. Üçüncü bölüm ise aile doktorunun geri bildirim
yapıldığında onaylayacağı bölümdür. Bu hastalar daha sonra yine aile doktoru tarafından
takip edilir. Geri bildirim, her türlü hastalık ve müdahalenin bilinmesi ile hastaya daha iyi
sağlık hizmeti verilmesine imkân tanırken diğer taraftan geri bildirim olmaksızın ödeme
yapılmayacağından ikinci basamak hizmetlerini de kontrol altına alır.
Bu kapsamda aile hekimi meslektaşlarımızla yenidoğan muayenesi,
tedavisi ve izlemini, hastaların sevk edilme aşamasında dikkat edilecek hususları, ülkenin
herhangi bir bölgesinde çalışan hekimlerimizin de yararlanabileceği bazı basit, pratik
uygulamaları, karşımıza çıkabilecek olası sorunları ve çözüm önerilerimizi paylaşmayı;
böylelikle çocuk hastalıklarının erken teşhis ve tedavilerine, bebek- ölüm ve sakatlıklarının
önlenmesine katkıda bulunmayı amaçladık.
AİLE HEKİMLİĞİ MERKEZİNDE BULUNMASI GEREKEN
GEREÇLER
1. Pediatrik Stetoskop
2. Termometre
3. Bebek tartı aleti ve boy ölçme cetveli
4. Büyük çocuk baskülü ( boy ölçer ile birlikte )
5. Mezura
6. Abesang ( dil basacağı )
7. Tansiyon aleti ( büyük manşonlu ve küçük manşonlu )
8. Ağız-boğaz muayenesi için ışık-kalem
9. Aşıların ve PPD solüsyonunun konulacağı buzdolabı
10. İlaç dolabı ( Atropin, adrenalin, batticon, pamuk, steril gazlı bez, kortizon ampul,
furosemid amp, steril idrar torbası, idrar sondası, PPD enjektörü, enjektör,steril
eldiven )
11. Glukometre
12. Antipiretik fitil, gliserinli fitil
13. Radyant ısıtıcı
14. Bebek ve çocuk için uygun büyüklükte ambu
YENİDOĞANA UYGULANMASI ZORUNLU TARAMA
TESTLERİ
TC Sağlık Bakanlığı 1993 yılından bu yana tüm Türkiye kapsamında yenidoğan
tarama programı başlatmıştır. Rutin yapılması gereken testler fenilketonüri testi ve
kongenital hipotiroidi tarama testidir. Sağlık Bakanlığı tarafından doğum yapılan tüm
hastanelere, ana çocuk sağlığı – aile hekimliği merkezleri ve sağlık ocaklarına, özel hekim
muayenelerine tarama için kullanılan özel filtre kağıtları dağıtılmaktadır. Toplanan örnekler
TC Sağlık Bakanlığına bağlı Yenidoğan Tarama Merkezlerine gönderilir. Her iki tarama testi
için de bebeğin topuğundan alınan bir damla kan, özel hazırlanmış bir filtre kağıdına emdirilir
ve bu kağıda bebek ile ilgili tüm bilgiler ( adres, telefon no, TC kimlik no vb. ) kaydedilir.
Alınan kan örnekleri tarama laboratuarlarına gönderilir. Test sonuçları negatif ise herhangi
bir bildirim yapılmaz. Şüpheli veya pozitif test sonucu alındığında aileye haber verilir ve bir
merkeze tekrar kontrol ve değerlendirme yapılması için çağrı yapılır. Şüpheli vakalarda ikinci
kez test tekrarlanır, eğer yine pozitif çıkarsa tedaviye başlanır. Klinik bulgularla örtüşen
pozitif sonuçlarda ise testin tekrarlanmasına gerek olmaksızın tanı kesinleşir. Aile
hekimlerine ulaşan pozitif sonuçlar mutlaka konunun uzmanına sevk edilmeli ve aile hekimi
tarafından izlenmelidir. Bu test sonuçları genellikle 3 hafta içinde belli olmaktadır.
*Fenilketonüri Testi : Fenilketonüri bir karaciğer enzimi olan Fenilalanin Hidroksilaz
enziminin eksikliğine bağlı olarak gelişen kalıtsal bir metabolizma hastalığıdır. Bu hastalıkta,
doğumdan sonra beslenmenin başlaması ile hasta bebeğin vücudu bir çeşit protein yapıtaşı
olan fenilalanin maddesini parçalayamamakta ve kanda aşırı biriken bu madde bebeğin beyin
gelişimine zarar vermektedir. Bunun sonucunda giderek artan oranda zeka geriliği
gelişmekte, erken teşhis ve tedavi ile ise bu durum önlenebilmektedir.
Bu testin yapılması için bebek doğduktan sonra en az 24 saat geçmesi ve
bebeğin oral beslenmiş olması gereklidir. 24 saat dolmadan alınan kan örnekleri geçersiz
sayılarak 5 ile 15 gün içinde yinelenmelidir. İdeal kan alma zamanı doğumu takip eden 48. 72. saatlerdir. Antibiyotik tedavisi alan bebeklerden ilaç kesildikten en az 48 saat sonra,
prematüre bebeklerden ise 10. – 15. günlerde kan alınması önerilir.
*Kongenital Hipotiroidi Tarama Testi: Çeşitli nedenlere ( iyot eksikliği, hamilelikte guatrojen
besinlerin fazla tüketilmesi ve/veya tiroid ilaçlarının kullanımı, tiroit bezi ve hormonu
bozuklukları vb. ) bağlı tiroit hormonu eksikliği ile doğan kongenital hipotiroidili bebeklerde
kabızlık, uzamış sarılık, büyük ve dışarı taşan dil, kaba yüz hatları, kalın ses, çok büyük ön ve
arka fontanel vb. klinik bulgular görülmektedir. Ancak bu bulgular her zaman görülmemekte
ve kolaylıkla atlanabilmektedir. Kongenital hipotiroidili çocuk doğumdan sonraki ilk 3 ay
içinde tedavi edilmediği takdirde geriye dönüşü olmayan ciddi zeka geriliği ve boy kısalığı
gelişmektedir. Bu bakımdan her yenidoğanda serbest T4 ve TSH düzeyleri ölçülmesi
gereklidir. Düşük T4 ve yüksek TSH primer hipotiroidiyi gösterir. Erken dönemde kongenital
hipotiroidili yenidoğanların % 10-15’inde T4 , % 3-5’inde ise TSH normal sınırlarda olabilir. Bu
durumlarda klinik olarak şüpheli olgularda testler mutlaka tekrarlanmalıdır. Kongenital
hipotiroidi tanısı konulan bebek ömür boyu “ Tiroit hormonu” almalı, ilaç dozları ve takibi
konunun uzmanı tarafından yapılmalıdır.
YENİDOĞAN BEBEK – MUAYENE ve YAKLAŞIM
Bilindiği üzere yenidoğan dönemi doğumu izleyen 4 haftalık dönemi içerir.
Herhangi bir nedenle aile hekimine getirilen yenidoğandan alınacak ayrıntılı öykü, yapılacak
dikkatli muayene ve gözlem ile olası patolojik durumların tespiti, hiçbir çocukluk döneminde
bu dönemde olduğu kadar önem taşımaz. Oluşabilecek problemlerin ( kongenital
malformasyonlar, motor-mental retardasyon, beslenme yetersizliği, solunum ve kardiyak
problemler, doğum travması, anoksi, vb. doğum sırasında yaşanan sorunlar ) atlanmayarak
tespit edilmesi ile gerekli önlemlerin alınması, geriye dönüşü olmayan sekellerin oluşmasını
önleyecektir.
A ) Kayıt
Aile ve çocuk ile ilgili bilgiler ( çocuğun, anne ve babanın TC kimlik numaraları, ikamet
adresleri, telefon numaraları, yapılan muayene, takip, teşhis, tetkik ve tedaviler vb. ) kayıt
altına alınmalıdır. Hasta ile ilgili tüm bilgi ve dokümanlar ulaşılabilir olmalı, ebeveynin
hekimini veya ikametini değiştirmesi durumunda bu bilgiler edinilebilmelidir.
B ) Anamnez
İlk anamnez çocuğun annesinden alınmalıdır.
Doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası dönemlerle ilgili yaşananlar, annenin özgeçmişi ve
soy geçmişi sorgulanmalıdır:
Gebelik İle İlgili Bilgiler:
Annenin sürekli kullanmak zorunda olduğu bir ilaç olup olmadığı ve gebeliği süresince ilaç
kullanıp kullanmadığı, gebelikte geçirdiği hastalıklar, gebeliği esnasında radyolojik tetkik
yapılıp yapılmadığı, gebeliğinin doktor kontrolünde takip edilip edilmediği, gebeliği süresince
sorun yaşayıp yaşamadığı, sigara –alkol kullanıp kullanmadığı vb. bilgiler mutlaka
araştırılmalıdır.
Gebelik süresi --- Term bebek: 37-42 hafta ( 40 hafta ideal gebelik süresidir.)
Preterm bebek: <37 hafta
Postterm bebek: >42 hafta
Tahmini gebelik süresinin hesaplanması:
Son Adet Tarihi( SAT) – (3ay) + (7-10 gün)
Doğum ve Doğum Sonrası Dönem İle İlgili Bilgiler:
Doğumun nerede, kim tarafından (doktor, ebe vb.) ne şekilde (normal-spontan doğum,
sezaryan vb. ) yapıldığı, bebeğin doğar doğmaz ağlayıp ağlamadığı, evde doğum yapıldı ise
göbeğinin ne şekilde kesildiği( jiletle, bisturi ile vb. ), boynuna kordon dolanıp dolanmadığı,
ve alınabilir ise doğumla ilgili diğer bilgilerin ( vakum veya forseps uygulanıp uygulanmadığı,
apgar skorunun kaç olduğu, oksijen verilip verilmediği, doğar doğmaz deri renginin mor veya
bembeyaz olup olmadığı, ağzından burnundan mekonyum aspire edilip edilmediği,
tırnaklarının ve yüzünün mekonyumla boyanıp boyanmadığı bebeğin kuvözde kalıp kalmadığı
vb. ) öğrenilmesi gerekmektedir.
Annenin Özgeçmişi ve Soygeçmişi:
Kardeş sayısı, ölü doğum, düşük ve gebelik sayısı, annede, ailenin diğer çocuklarında ve
akrabalarda diyabet, guatr, hipertansiyon, böbrek yetmezliği, epilepsi, ruh hastalığı, bronşiyal
astım, kongenital anomaliler – sakatlıklar, vb . herhangi bir hastalık öyküsü olup olmadığı
araştırılmalıdır. Ailenin içinde bulunduğu sosyoekonomik durum öğrenilmelidir.
C) Yenidoğanın Muayenesi
Yenidoğan bebeğin ilk muayenesi doğduğu gün çocuk hekimi tarafından hastanede yapılmalı
ve bunu izleyen ilk 1 hafta içinde tekrarlanmalıdır. Ancak bu her zaman mümkün olmamakta,
hastane dışı doğumlar, maddi sorunlar, ihmal vb. nedenlerle çocuk hekimi tarafından
muayene edilemeyen yenidoğanın ilk muayene ve takibi aile hekimleri tarafından da
yapılmaktadır.
Yenidoğan muayenesinde hekimin dikkat etmesi gereken en önemli noktalardan birisi
ebeveyni özellikle de anneyi üzecek, telaşlandıracak konuşma ve yorumlardan
kaçınılmasıdır. Saptanan patolojik durumlar aileye uygun bir üslupla anlatılmalı, şüpheli
durumlar ise iyice emin olmadan bildirilmemelidir.
*Yenidoğan muayenesinde organların sırayla muayene edilmesi şartı aranmaz. Önemli olan
hekimin iyi bir gözlem ve muayene ile normal ve patolojik bulguların saptanmasında başarılı
olmasıdır.
*Yenidoğan bebek ebeveyn eşliğinde, tamamen çıplak olarak, temiz, aydınlık ve sıcak bir
ortamda muayene edilmeli, bebeğin üzerine konulduğu yer temiz olmalı, temas öncesi hekim
ellerini sabun ve su ile ve /veya uygun dezenfektanlarla temizlemeli, hekimin elleri ve
stetoskobu soğuk olmamalıdır. Oda ısısının yeterli olmadığı durumlarda üstten ısı veren
radyant ısıtıcı kullanılmalıdır.
* Miadında sağlıklı yenidoğan giyimli olduğu takdirde bulunduğu ortamın ısısının 22-25
derece olması yeterlidir. Çıplak vaziyette ise özellikle yaşamın ilk günlerinde ortamın 32-33
derece olması sağlanmalıdır.
*Muayene sırasında bebeğin sakin olması bulguların saptanması için çok önemlidir. Bu
bakımdan bebeği huzursuz edecek muayenelerin ( baş çevresi, boy vb. ölçümler, kalça
muayenesi, giysilerin çıkarılması, oskültasyon vb ) sona bırakılması uygun olacaktır.
Yenidoğan refleksleri ( emme, yakalama, moro vb. ), deri rengi, solunumu, kalp atımları,
cinsiyeti, kilosu ve boyu, vital bulguları kaydedilir.
*Yenidoğan bebeğe doğumu takip eden ilk saatlerde tek doz 1 mg, yağda çözünen K
vitamini preparatı kas içine yapılmalıdır.
*Yenidoğan bebeğe ilk 72 saat içinde Hepatit B aşısı yapılmalıdır.
Yenidoğan Muayenesi:
1.
2.
3.
4.
5.
Genel Durum Değerlendirilmesi
Cilt Muayenesi
Baş- Boyun Muayenesi
Diğer Vücut Kısımlarının Muayenesi
Yenidoğanın Nörolojik Muayenesi,
1. Yenidoğanın Genel Durumunun Değerlendirilmesi
Şuur durumu, genel görünümü ( ebeveyne benzemeyen anormal görünüm ), tüm
vücudunda kongenital anomali varlığı, deri rengi, cildi, postürü, hareketleri, yenidoğan
refleksleri, solunumu değerlendirilir. Vücut ısısı, kalp tepe atımı, solunum dakika sayısı,
doğum ağırlığı, boyu, baş çevresi ölçümleri, anne sütü alıp almadığı, emme ile ilgili sorun
yaşanıp yaşanmadığı, halen nasıl beslendiği sorgulanır ve kaydedilir.
Yenidoğanın ilk idrarını 24 saat içinde, dışkısını ise 48 saat içinde yapması gereklidir.
Doğum Ağırlığının Gebelik Haftası ile Uyumu:
AGA ( Appropriate for Gestational Age ): Gebelik haftasına uygun doğum ağırlığında
SGA ( Small for Gestational Age) : Gebelik haftasına göre küçük doğum ağırlığı
LGA ( Large for Gestational Age ) : Gebelik haftasına göre büyük doğum ağırlığı
Normal doğum ağırlığı: 2500-4300gr
Düşük doğum ağırlığı: < 2500gr
Çok düşük doğum ağırlığı: < 1500gr
Tosuncuk: > 4300 gr ( diabetik anne çocuğu ? )
Normal doğum boyu: 45-50cm ( genetik faktörlerle değişkendir )
Normal Baş Çevresi: 33-37 cm. (ort: 35cm )
Kalp Tepe Atımı- KTA: 120-160/dak
Solunum Dakika Sayısı- SDS: 40-60/dak
Yenidoğan bebeğin vücut ısısı: İntrauterin hayatta bebek 37 derecelik bir ortamda iken
doğumla birlikte yaklaşık 21-25 derece civarında bir ortama geçmektedir. Özellikle
adaptasyon süresi olan ilk 7 gün bebeğin ısısına dikkat edilmelidir. Yenidoğanda vücut yüzeyi
ağırlığa oranla geniş olduğu için kayıplar erişkine göre 5-6 kat daha fazladır ve özellikle
başından % 25 oranında ısı kaybeder.
Miadında sağlıklı yenidoğan giyimli olduğu takdirde bulunduğu ortamın ısısının 22-25 derece
olması yeterlidir. Çıplak vaziyette ise özellikle yaşamın ilk günlerinde 32-33 derece ısı
sağlanmalıdır.
Canlı ve emmesi iyi, deri rengi normal, genel durumu iyi olan bir bebeğin ateşini takip
etmeye gerek yoktur.
Ateş ölçümü için, güvenli, hijyenik ve uygulanması kolay olduğundan aksiller yol tercih
edilmelidir. Uygulama yapılmadan önce cıvalı termometre 36 dereceye ayarlanır, ucu
temizlendikten sonra koltukaltına boşluk kalmayacak şekilde konularak 2-3 dakika bekletilir.
Koltukaltından ölçülen 36.5- 37.5 derece normal ateştir ( rektal ölçümde 37- 38 derecedir) .
Hipotermi: Vücut ısısının 36.5’un altına düşmesidir.
36.5 - 36.0
Hafif Hipotermi ( uygun giysi ile ısıt, anne kucağında emdir)
35.9 - 32.0
Orta Hipotermi ( radyant ısıtıcı altında veya küvözde ısıt )
< 32.0
Ağır Hipotermi ( ısıt ve yatırılarak takibi için hastaneye sevk et )
Hipotermi
hipoglisemi
oksijen gereksinimi
şok
ölüm
vazokonstrüksiyon
hipoksi
asidoz
Hipotermi hipoglisemiye neden olabileceği gibi, soğuk ortamda kalarak emmesi azalmış,
ağlaması zayıflamış, YDR azalmış, düşük doğum tartılı ve azalmış yağ dokusuna sahip veya
prematüre bebekler ile beslenmesi herhangi bir nedenle gecikmiş bebeklerde hipoglisemi
oluşması da tabloyu ağırlaştıran faktörlerdendir. Bu bakımdan risk altındaki her bebekte kan
şekeri ölçümü mutlaka yapılmalı ve hipoglisemi saptandığında acilen tedavi edilmelidir.
Neonatal Soğuk Hasarı : Özellikle kış aylarında fark edilmeden uzun süre devam eden
hipoterminin yol açtığı bu klinik tablonun esas nedeni yetersiz ısıtma ve giydirmedir.
Yenidoğan başlangıçta iyi gelişir ancak 1-2 hafta sonunda apati, emmeme, tartı kaybı, soğuk
cilt ve yüz, ekstremitelerde kırmızılık, sert ödem, sklerem ile klinik tablo gelişir. Vücut ısısı 3032 dereceye kadar düşebilir.Tedavi edilmezse ölümle sonuçlanır. Tedavide vücudu yavaş
yavaş ısıtmak, çevre ısısını en az 22 derecede tutmak, beslenmesini sağlamak, antibiyotik ile
infeksiyondan korumak; ağır vakalarda ise parenteral hidrokortizon ve glukoz önerilmektedir.
Hipotermik bebeklerin vücutlarında cutis marmoratus, el ve ayaklarda ödem ve kızarıklık,
diğer vücut bölgelerinde ise solukluk, bradikardi ( KTA: <120/dak ) ve kusma görülebilir.
Hipotermi aynı zamanda enfeksiyon belirtilerinden olduğundan, bebek sepsis vb. açısından
da izlenmelidir.
Hipotermik bebeğe hızlı ve aşırı sıcak uygulanmasından da (derideki damarlarda
vazodilatasyon, hipotansiyon ve apne gelişmesine neden olacağından ) kaçınılmalıdır.
Hipoterminin Önlenmesi ve Tedavisi:
Bebeği doğumdan sonra hemen yıkamayınız ve üzerindeki vernix kazeozayı silmeyiniz
Doğum sonrası ısıtılmış pamuklu kompres ile üzerindeki vernix kazeozayı çıkarmamaya dikkat
ederek hafifçe ıslaklığını alınız
Bebeğin başına pamuklu kumaştan bir başlık takılmasını ve sıcak, pamuklu giysiler
giydirilmesini sağlayınız.
Bulunduğu oda ısısını en az 22 derecede tutmaya çalışınız.
Hipotermi saptandığı taktirde tartı almak vb. muayeneleri erteleyiniz ve bebeği radyant ısıtıcı
altında ince bir plastik örtüye sararak ısıtınız. ( elektrik veya radyant ısıtıcı olmadığında,
bebeğin etrafına emniyetli bir şekilde içi sıcak su dolu termofor veya şişe konulabilir)
Doğumdan sonra mümkünse hemen anne kucağına veriniz ve ilk bir saat içinde anne sütü ile
beslenmesini sağlayınız. Kolostrumun önemini anneye anlatınız.
Hipertermi: Koltuk altından ölçülen vücut ısısının 37.5 dereceden yüksek olmasıdır.
Enfeksiyonlar, beslenememe ve aşırı sıcak ortamda bulunma sonucu gelişen dehidratasyon,
ve termoregülasyonun bozulduğu asfiksi, intrakranial kanama vb. durumlar nedeniyle
yenidoğan bebeğin vücut ısısı yükselir.
Vücut hipertermiye karşı vazodilatasyon yaparak ısıyı düşürmeye çalışır. Term bebekler
terleyerek ısıyı düşürmeye çalışırlar ( pretermlerde bu durum görülmez)
Hipertermik yenidoğanda başlıca klinik bulgular; taşikardi ( KTA: > 160/dak ), başta olmak
üzere hızlı solunum-takipne ( SDS: >60/dak ), huzursuzluk, terleme, apne vb.dir.
Hipertermi saptandığında:
Yüksek olan ortam ısısı düşürülür
Fazla giysiler çıkarılır
Ilık su ile banyo yaptırılır
Asetaminofen 5-10 mg/kg verilebilir.
Ateşi yüksek olan her yenidoğan ileri tetkik ve pediatri uzman takibi gerektirir ( sevk edilir )
Yenidoğanın tartı takibi : İlk 3-4 gün içinde term bebekler ağırlıklarının % 5-10’unu, preterm
bebekler ise % 10- 15’ ini kaybederler (fizyolojik ödemin çözülmesi, idrar ve mekonyum
yapma sonucunda). Ancak 10 günlük olunca doğum tartısına ulaşırlar. Yenidoğan döneminde
günlük tartı alımı yaklaşık 30-40 gr/gün’dür. Normal miadında doğan ve anne sütü ile
beslenen, emme problemi, kusma vb. olmayan yenidoğana tartı takibi yapılmasına gerek
yoktur. Rutin aşı programı çerçevesinde boy ve kilo kontrolleri ile muayenelerinin yapılması
yeterlidir.
Yenidoğanın Postürü : Yenidoğan normalde intrauterin yatış pozisyonunu devam ettirir yani
fleksiyon postüründedir. Başını hep bir tarafa çevrili tutması, diğer tarafa çevrildiğinde
ağlaması kongenital tortikolisi düşündürür.
Yenidoğanın Dış Görünümü : Canlı-halsiz-soluk-huzursuz- anormal yüz ve vücut görünümlü
vb. açılardan değerlendirilir. Yenidoğanda aşırı ödem diyabetik anne bebeğini, prematüreliği
veya kan uyuşmazlıklarını düşündürmelidir.
Yenidoğanın hareketleri : Hareketsizlik veya hareketlerinde yavaşlık, her türlü anormal ve
sürekli tekrarlayan hareketler: ayaklarda pedal çevirme hareketi, çenenin ve/veya
dudakların sürekli titremesi, ağızda tekrarlayan sağa sola çekilmeler, kol, bacak, el ve
ayaklarda sürekli devam eden ritmik kasılmalar, göz bebeklerinin sürekli olarak sağa sola
hareket etmesi vb. hareketler; konvülziyon, intrakranial kanama, hidrosefali, MSS
enfeksiyonları vb. düşündürmelidir.
El ve ayak eklemlerinin hareketliliğine, pozisyonuna , omurganın durumuna bakılır.
Ekstremitelerini hareket ettirememesi brakial plexüs felcine, omurilik zedelenmesine bağlı
olabilir. Ayrıca ekstremite deformitelerine ( kol ve bacaklarda kırıklar vb. ) de rastlanabilir.
Yenidoğan Refleksleri: Yenidoğanda merkez sinir sistemi tam olgunlaşmamış ve korteks
kontrolü de tam gelişmemiştir. Bu yüzden doğum sonrası dokunma, pozisyon değiştirme, ani
hareket vb. uyarılarla primitif refleksler oluşmaktadır. Bu refleksler genellikle 6. aya kadar
devam edebilmekte ve alınmamaları merkez sinir sistemi bozukluklarına işaret etmektedir.
Moro refleksi: Bebeğin başı elle desteklenerek masaya yatırılır, başın aniden bırakılması ile
kollarda ve gövdede ekstansiyon ( kolların yanlara doğru açılması ) takiben de addüksiyon
(kolların kapanması )görülür.
Moro Refleksi
Yakalama refleksi
Yakalama (plantar ve palmar) refleksi: bebeğin avucuna veya ayak tabanına bir cisim
dokundurulduğunda bu cismi kavraması ( parmaklarda fleksiyon ) oluşmasıdır. Bu refleks
ellerde istemli yakalamanın başlaması ile 2 ay sonra kaybolur, ayaklarda ise 10. aya kadar
devam eder.
Emme refleksi: Bebeğin dudak kenarına dokunulduğunda emmeye başlamasıdır. Uyanıkken
4. aya, uykuda ise 7. aya kadar devam eder.
Tonik ense refleksi: Yatan bebeğin başı aniden sağ tarafa çevrildiğinde sağ taraftaki
ekstremitelerde gerilme ( ekstansiyon ), sol ( karşı ) taraftaki ekstremitelerde ise bükülme
( fleksiyon ) görülmesidir. Bu refleksin birkaç saniyeden uzun sürmesi, yalnız bir tarafta
alınması ve 7. Aydan sonra hala devam etmesi patolojiktir ( piramidal veya ekstrapiramidal
lezyon varlığını gösterir ) .
Yenidoğanın solunumu : Yenidoğanda solunum diyafragmatik tiptir. Yenidoğan bebeklerin
ağız yapıları soluk almaktan çok emmeye uygundur. Bu yüzden ağızdan değil daha çok
burundan solurlar. Burunda sekresyon olması, hafif bir viral üst solunum yolu enfeksiyonuna
bağlı ödem, solunum sıkıntısına neden olabilir. Ayrıca solunum sıkıntısı gözlenen her
yenidoğanda nazogastrik sonda ile koanal atrezi olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Solunumun 5-10 saniye durması fizyolojik bir olaydır.
Bebeklerde apne gelişmesi( 20 saniyeden uzun süren solunum durması ve beraberinde
bradikardi - Kalp Tepe Atımı < 100 ) ciddi ve takip gerektiren bir solunum bozukluğudur.
Yenidoğanda Solunum Dakika Sayısı ilk 1-2 gün 40-60/dak, daha sonra 25-40 dakikadır.
Yenidoğanın geçici taşipnesi: Anne rahminde bebeğin akciğerlerini dolduran sıvının doğum
sonrası emilmesinde gecikme sonucu ortaya çıkan, çoğunlukla sezaryan ile doğum, asfiksi,
hipoksi, diabetik anne çocuğunda görülen sık ve hızlı solunum( SDS: 60-160/dak ) ile kendini
gösteren bir respiratuar distres sendromudur. Genellikle oksijen ve antibiyotik tedavisi ile 2-5
gün içinde düzelen bu akciğer problemi hyalen membran hastalığı, mekonyum aspirasyonu
vb. karışabileceğinden mutlaka yatırılarak uzman takibi gerektirir.
Apne, solunumun yüzeysel olması, iniltili olması, kesik kesik veya iç çekme tarzında soluk alıp
verme, hırıltılı solunum, hızlı soluk alıp verme, burun kanatlarının solunuma katılması,
interkostal çekilmeler vb. durumların tespiti halinde bebek acilen donanımlı bir ambulansla
en yakın hastaneye sevk edilmelidir.
2 . Cilt Muayenesi
Yenidoğanın turgoru değerlendirilir. Bebeğin karın derisi baş ve işaret parmakları ile kavranıp
yukarıya doğru kaldırılır. Derinin hemen yerine gelmemesi turgorun azaldığını
(dehidratasyon ) gösterir.
*Deri rengi : Bebeğin tüm vücudu ayva tüyleri ile ( lanugo ) kaplı ve pembe renktedir.
Deride belirgin siyanoz, solukluk, sarılık, ekimoz varlığı, uzman görüşü gerektiren patolojik
bulgulardır.
Cutis marmoratus: Nörovasküler olgunlaşma eksikliği sonucu derinin alacalı, mermer
görünümünde olması çevre ısısı değişimine bağlı fizyolojik bir yanıttır.
*Soluk, gri-beyaz deri rengi ; anemi, anoksi, ödem sonucu gelişebilir.
*Koyu kırmızı deri rengi; kanda şekilli elemanların artmasına bağlıdır ( pleotore;
hematokrit: >% 65- hiperviskozite sendromunu, diabetik anne çocuğunu düşündürmelidir.)
*Deride, gözlerde-konjunktivada sarılık ( hiperbilirubinemi ) saptandığında mutlaka kan
bilirubin düzeyleri takip edilmelidir.
*Dudaklarda ve dudak çevresinde, deride morarma ( siyanoz ); kongenital kalp hastalıkları
ve solunum problemlerini düşündürür.
*Normal yenidoğanın göz kapaklarında, yüzünde, el-ayak sırtında ve tibiada hafif ödem
olabilir ve birkaç gün içinde kaybolur. Periferik dolaşım bozukluğu ve sepsiste görülen deri ve
derialtı dokulardaki ödem ( sklerödem ) ve yağ dokusunda sertleşme ( sklerema ) ise
patolojiktir.
Yenidoğan bebeğin cildinde görülen ve zamanla kendiliğinden iyileşen, tedavi
gerektirmeyen cilt bulguları:
Yenidoğan bir bebeğin cildi normalde bebe yağı, sütü, losyonu vb. sürülmesini gerektirmez.
Piyasadaki bu tip ürünler normal bebek cildinde çeşitli reaksiyonların oluşmasına, sivilce ve
alerjik döküntülere neden olmaktadır. Hatta mevcut ürünlerin içindeki maddeler bazen
toksik etkilere bile neden olabilmektedir. Nemlendirici kullanılması gereken cilt
problemlerinde badem yağı, zeytinyağı veya saf vazelin gibi katkı maddesi içermeyen doğal
ürünler tercih edilmelidir.
Yenidoğanda kortikosteroid içeren pomatlar kullanılmamalıdır.
İlk günlerde deride soyulmalar olabilirse de birkaç hafta içinde kendiliğinden geçer. Hafif
nemlendiriciler ve banyosunda yumuşak bir sabun kullanmak yeterli olacaktır.
Verniks Kazeoza: doğumda bebeğin cildini kaplayan, doğumu takip eden 1-2gün içinde
tamamen kuruyarak dökülen, beyazımsı renkte, yağ hücrelerinden oluşan, bebeğin cildini
nemlendiren, mikroplardan ve soğuktan koruyan tabakadır. (silinmemeli, bebeğin üzerinde
bırakılmalıdır.)
Mongol Lekesi: bebeğin kuyruk sokumunda ve/veya kalçasında doğuştan itibaren görülen,
genellikle hayatın ilk 2-3 yılı içinde kendiliğinden kaybolan, patolojik olmayan, mor-yeşil
renkte lekedir.
Toksik Eritem ; Deride, yüzde, vücudun herhangi bir yerinde yer yer eritematöz, kırmızı
renkte, birleşmiş plaklar halinde veya tek tek kabartılar şeklinde döküntülerdir. Hayatın ilk 2.
3. gününde görülebilir, 4. hafta sonuna kadar kendiliğinden geçer.
Yüzde-göz kapaklarında, alında, ensede ince kan damarlarının genişlemesi sonucu görülen
küçük pembe lekeler aylar sonra da olsa kaybolan zararsız lekelerdir. ( Solmon Lekeleri )
Burun çevresinde görülen beyaz noktalar henüz tam olarak çalışmayan ter bezlerinden
kaynaklanmaktadır. ( Milia )
Milia
İsilik-ter döküntüsü: Bebeğin fazla sıcak tutulması, kat kar giydirilmesi sonucu ter
bezlerinden yeterince ter atılamamasına bağlı gelişen kırmızı, deriden kabarık veya sivilce
şeklinde döküntülerdir. Cildin temiz tutulması ve sıcaktan korunma önerilir.
Yukarıda anlatılan bu cilt bulgularında pomat ve bebe yağları iyileşmeyi geciktireceğinden
kullanılmamalıdır.
Hemangiomlar; Ceninin gelişimi sırasında dolaşım sisteminden kopan olgunlaşmamış damar
yapılarından oluşmaktadır. Çilek renkli hemangiomlar, her on bebekten birinde görülebilen,
yaşamın ilk 2 ayı içinde ortaya çıkan, yumuşak, deriden kabarık, 5-10 yaşlarında tamamen
ortadan kaybolan doğum izleridir. Tedavi etmek için yapılacak işlemler komplikasyonlara yol
açtığından bu izler büyümedikleri veya görmeyi engelleme gibi işlevsel sorun yaratmadıkları
sürece müdahalede bulunmaktan kaçınılması önerilir. Kavernöz hemanjiomlar ise her yüz
bebekten birisinde görülür ve derinin daha derin katmanlarını içerir. Mavi-mor renkli bu
büyük kitleler İlk 6 ayda hızla büyür ve sonraki ayda büyüme hızı yavaşlar. 1-1.5 yıl içinde
küçülmeye başlar ve 10-12 yaşında % 95’i ortadan kalkar .
Pigmentli Benler; sütlü kahve renkli, vücudun herhangi bir yerinde görülen lekeler ( Cafe au
lait) fazla sayıda ise nörofibramatozis açısından izlenmelidirler. Açık kahveden siyaha kadar
değişen renklerde büyük ve tüylü benlerin habisleşme eğilimleri açısından uzman görüşü ve
takibi gerekebilir. Bu lekeler zamanla kaybolmazlar, kalıcıdır.
Yenidoğan Bebeğin Tedavi Gerektiren Cilt Problemleri
Aşırı cilt kuruluğu ailesel nedenlere bağlı olabileceği gibi ekzema veya atopik cilt
hastalıklarının da habercisi olabilir ve bebeğe rahatsızlık verir. Özellikle koltuk altlarında,
kulak arkalarında, boğum yerlerinde görülen kaşıntılı kızarıklıklar ekzemayı düşündürür.
Vücudu sarmayan bol, pamuklu giysiler giydirilmesi önerilir. Banyosunda cildi kurutmayan,
nemlilik veren sabun ve ürünlerin kullanılmasına, banyo suyunun ılık olmasına dikkat
edilmeli, bebeğin cildi banyo sonrasında ve gerekirse sık sık badem yağı ile
nemlendirilmelidir. Bebek aşırı sıcak, soğuk ve rüzgardan, evcil hayvanlardan, bitki
polenlerinden, sigara dumanı, soba tütmesi vb. zararlı çevresel etkenlerden korunmalıdır.
Aşırı kuruluk bu tedbirlerle düzelmez, kaşıntı nedeniyle bebeğin huzursuzluğu artarsa cilt
hastalıkları uzmanına danışılması uygundur ki uzmanlar, yenidoğanın ekzema ve atopik cilt
lezyonlarında kortizonlu pomat kullanılmasını önermemektedirler.
Saçlı deride konak; bebeklerde aşırı miktarda üretilen yağsı maddelerin kepek benzeri
birikimi sonucu saç diplerinde görülen kirli sarı renkte kabuklu bir deri hastalığıdır. Bu da deri
soyulmasının bir türüdür ve temizlikle ilgisi yoktur. Bebeğe banyo yaptırılmadan önce konaklı
bölgeye bolca badem yağı veya zeytinyağı sürülerek masaj yapılır ve temiz bir tülbentle
sarılır. Konakların yumuşaması için bir süre beklendikten sonra banyo esnasında o bölge
hafifçe ovularak bebe şampuanı ile yıkanır. Saçın üzerine çıkan konaklar yumuşak bir fırça ile
saç dipleri zedelenmeden alınır. Saçlı derinin bastırılarak tarakla taranması, kabukların elle
veya başka bir cisimle kopartılmaya çalışılması bebeğe acı verecek, saçlı deride istenmeyen
lezyonlara ve enfeksiyonlara yol açacaktır.
Pişik; Bebeklerde görülen en yaygın cilt sorunlarından biridir. Bezli bölgede idrarla temas
eden kısımda cilt tahrişi ve kızarıklığı şeklinde, bazen de daha ciddi boyutlarda görülür.
Islaklık, bezin sürtünmesi, idrar ve dışkı ile temas, ıslak bezin uzun süre kalması vb. etkenler
pişik gelişmesine neden olurlar.
İdrarlı bezin uzun süre cilt üzerinde kalması, idrarın bozularak cildi tahriş eden bir madde
olan amonyağa dönüşmesi başlıca pişik nedenidir.
Pişik tedavisi ve oluşumunun önlenmesi ile ilgili öneriler:
*Kullanılan alt bezinin tek yönlü emme özelliği olması
*Düzenli, sık, yeterli alt temizliği yapılması, bezli bölgenin kuru kalmasının sağlanması ve
kullanılan nemlendiricilerin cilt kuru iken uygulanması
*Pişik olan bölgenin temizliğinin hazır ıslak mendiller yerine temiz su ve pamuk ile yapılması
*Yumuşak alt bezi kullanılması
*Pişik olan bölgeyi nemlendirmek için kullanılan piyasadaki losyon ve bebe yağlarının
içerdikleri maddeler alerjik reaksiyonlara neden olabilmekte ve lezyonun iyileşeceği yerde
daha da yayıldığı görülmektedir.
*Bebeğin altının sık sık havalandırılması iyileşmeyi çabuklaştırır.
*Pişik olsun olmasın her bez değiştirildikten sonra çinko içeren pomatlar( Oxyde de Zinc
pomat vb.) bezli bölgeye ince bir tabaka halinde uygulandığında pişik oluşumu
önlenebilmekte ve mevcut pişik ise hızla iyileşmektedir.
* Yumuşak bir kumaştan yapılan alt bezinin bir süre sirkeli suda bekletildikten sonra
durulamadan sıkılıp iyice kurutularak ve kızgın ütü ile ütülenerek kullanılması da hem pişik
gelişmesini önler hem de mevcut pişiği hızla iyileştirir ( 2 litre temiz suya 1 fincan sirke
yeterlidir ).
Bu tedbirlere rağmen pişik düzelmiyor ve bezli bölgeyi tamamen kaplayan parlak kırmızı
renkte ve deriden kabarık lezyonlara dönüşüyorsa mantarların da işin içine karıştığı
anlaşılır ki bu durumda tedaviye mantar tedavisinde kullanılan pomatlar da eklenmelidir.
Pamukçuk; Oral Monilia Enfeksiyonu, bebeklerde ağız içinde, dilde, damak ve diş etlerinde
oluşan mantar enfeksiyonudur. Etkeni Monilia sınıfı mantarlardan Candida Albicans’dır;
normalde ağız ve vaginada yaşamaktadır ve organizmaların enfeksiyonlar, antibiyotik
kullanımı, hormonal değişiklikler vb. durumlar nedeniyle ya da kendiliğinden doğal
dengelerinin bozulması ile ortaya çıkarlar. Parmak ucuyla hafifçe temas edildiğinde deri
yüzeyinden ayrılmaz ve hafifçe kazındığında ise kanayabilirler. Bebekte ağrı ve acıya neden
olarak emme problemi yaratırlar. Bazen ( hafif formlarda) kendiliğinden iyileşebilmekle
birlikte çoğunlukla tedavi gerektirirler.
Pamukçuk Tedavisi:
*Annenin memesini her emzirmeden önce yalnızca su ile temizlemesi ve anne sütünü meme
başına yaydıktan sonra bebeği emzirmesi
*Jensiyen Moru ( Violet de Gentien) %0.1’lik solüsyon olarak hazırlanarak içine % 5 oranında
Gliserin Anestesin eklenmesi ve karıştırılması ile 20 mlt (cc ) lik karışım elde edilir ve şişe
içine konulur. İki ucu pamuklu kulak çubuğunun bir ucu bu şişenin içine batırılarak bebeğin
ağzına zedelemeden atuşman yapılır. Sonra diğer ucu da şişe içine batırılarak ağız içi tekrar
silinir. (ağza temas eden çubuğun şişe içine tekrar sokulmamasına ve şişenin içindeki
solüsyonun temiz tutulmasına dikkat edilmelidir.) Bu antiseptik ve anestetik solüsyon hem
emme sorununun çözümlenmesine hem de monilia enfeksiyonunun tedavisine yardımcı
olacak, olası komplikasyonları ve enfeksiyonları önleyecektir. Bu solüsyon idrarla atıldığından
idrar rengi mavi olabilir ve bebek tarafından yutulması da sakıncalı değildir. Günde birkaç kez
uygulanması ile 1-2 gün içinde iyileşme elde edilecektir. Bununla iyileşmeyen olgularda ise
nistatin susp. 7-10 gün verilebilir.
Bebeklerin cildinde bunların dışında bakteriyel ( çoğunlukla stafilokokların meydana getirdiği
pürülan sivilceler ) ve viral ( herpes )enfeksiyonlar da görülebilir. Bu lezyonların tedavisi
antiseptik solüsyonlarla ( Rivanol solüsyonu vb. ) ve antibiyotik içeren pomatlarla yapılır.
Kortizonlu pomatlar kontrendikedir.
Kongenital İchtiosis; yenidoğan bebeğin tüm vücudunu kaplayan, kalıtımsal, kalıcı, balık
pulu görünümde kuru lezyonlar şeklinde görülen cilt hastalığıdır. Uzman takibi gerektirir ve
tedavide sık sık bol yumuşatıcı pomat ve yağlı losyonlar kullanılır.
3. Baş – Boyun Muayenesi
Yenidoğanın Baş Çevresi: 33 - 37 cm. ( ort. 35 cm ) olmalıdır. Bu değerlerin altında
(mikrosefali ) ve üstündeki ( makrosefali ve/veya hidrosefali ) ölçümler takip ve ileri tetkik
gerektirir. Yenidoğanın başı doğumun şekli ile orantılı olarak değişik şekiller alabilir.
Süturalar açık ve baş çevresi ölçümü normal olduğu halde parietal kemikler, oksipital ve
frontal kemikler sütürler hizasında birbiri üstüne binmiş olabilir (molding ) Anormal kafa
yapıları ( tüm süturaların erken kapanması: kraniosinostozis ve süturaların bir bölümünün
erken kapanması: şekil bozuklukları; (oksisefali, plagiosefali) açısından değerlendirilmelidir.
Saçlı deride, doğumda zorlanmaya bağlı şişlikler oluşabilir. Bunlar Sefal hematom ( tek
kemiğe lokalize, subperiostal kanama sonucu gelişen, flüktüasyon veren şişlik ) ve. Caput
succadeneum ( birden fazla kemiği kaplayan saçlı deri altında sıvı toplanması ) olarak
karşımıza çıkarlar. Her iki durum da birkaç gün içinde kendiliğinden rezorbe olur, tedavi
gerektirmez.
Bebeğin baş muayenesinde, henüz birleşmemiş kafa kemiklerinin oluşturduğu fontaneller
değerlendirilir:
*Bebekte doğum sonrası 6 adet fontanel vardır. Bunlardan ön fontanel dışındaki fontaneller
doğumdan sonraki ilk hafta içinde kapanır ( bazen arka fontanelin kapanması gecikebilir,
patolojik değildir.)
*Ön fontanel genellikle 3-18 aylığa kadar kapanır. Nadir olarak bebek, fontanelleri kapalı
olarak doğabilir. Süturalar açık ve baş büyümesi normal ise bu durum patolojik değildir.
*Çok büyük ön ve arka fontanel kongenital hipotiroidiyi düşündürebilir.
*Ön fontanelin fazla kabarık olması ( bebek sakin iken ) ve baş çevresinde hızlı artış
kaydedilmesi hidrosefaliyi düşündürür.
Yenidoğanda craniotabes bulgusu patolojik değildir.
Göz Muayenesi:
Yenidoğan bebeğin gözlerini muayene etmek için göz kapaklarının zorla açılmasına gerek
yoktur. Baş yukarıya kaldırılıp hafif hafif öne arkaya hareket ettirildiğinde gözler
kendiliğinden açılır. Yenidoğanların çoğunda lakrimasyon 2 haftadan sonra başlar.
Konjunktivada sarılık saptandığında nedenleri araştırılmalıdır ( bkz yenidoğan sarılıkları )
Kongenital anomaliler yüzde ve gözlerde değişik görünümlere neden olabilir ( Down
Sendromunda çekik gözler vb. )
Yenidoğan bebekte geçici olarak nistagmus görülebilir. Sürekli devam ederse beyin sapı
lezyonları, kafa travması vb. yönlerden ileri tetkik yapılması ve uzman takibi gerekir.
Her iki gözün birlikte düzenli hareket etmeleri 1-2 ay içinde gerçekleşmekle birlikte gözde
düzelmeyen şaşılık ve ptosis ( göz kapağı düşmesi ) saptandığında konu ile ilgili uzman
muayenesi ve tedavisi istenmelidir. Her iki durumun da uzun süre devam etmesi ambliopi
(göz kapağındaki kasların yeteri kadar gelişmemesine bağlı oluşan göz tembelliği )
oluşmasına neden olacaktır ki geriye dönüşü olmayan önemli patolojik bir sorundur.
Normal yenidoğanda hafif anizokori görülebilir ve birkaç gün veya hafta sonra pupillalar eşit
büyüklüğe ulaşır.
Gözlerde ve göz kapaklarında sürekli ritmik titreme gibi anormal göz hareketleri
konvülziyona bağlı olabilir.
Özellikle baş gelişlerinde konjunktivada kanama görülebilir ve birkaç gün içinde düzelir.
Bazı bebeklerde gözyaşı kanalının buruna açıldığı yerde küçük bir tıkanıklık olabilir
(gözyaşı kanalı tıkanması ). Bu durumda gözlerde sulanma ve çapaklanma olacaktır. Göz ile
burun kökü arasındaki bölgeye burun kökünden aşağıya doğru sıvazlanmak suretiyle masaj
yapılır. Bu masaj hareketi her gün düzenli aralıklarla 10-15 kez tekrarlandığında % 95
oranında iyileşme elde edildiği kaydedilmiştir. Bu arada antibiyotikli göz damlaları
kullanılması önerilir. 1 yaşına yakın sorun halen devam ediyorsa göz uzmanına göndermek
gerekir. Unutulmamalıdır ki erken devrede hafif bir sedasyon ve tel sonda ile yapılacak bir
müdahale ile tedavi edilebilen gözyaşı kanalı tıkanıklığı, 1 yaşından sonra genel anestezi
uygulanarak tedavi edilebilecektir.
Yenidoğan bebeğin gözlerinde oluşan pürülan akıntı, kızarıklık, şişme antibiyotikli göz
damlalarının 2 saat ara ile her iki göze 1’er damla tatbik edilmesi ile 2-3 gün içinde
düzelmiyorsa göz uzmanına sevk etmek gereklidir.( gonore ve tedaviye dirençli konjunktivit
açısından incelenmelidir)
İri göz (kornea) saptanması durumunda doğuştan göz tansiyonu düşünülerek uzman görüşü
istenmelidir. Beyaz kornea ise kongenital kataraktın belirtisidir.
Burun Muayenesi:
Bebeğin ağızdan soluk alması ve rahat meme emememesi koanal atreziyi düşündürür.
Burundan kanlı mukopürülan akıntı varlığında bebek kongenital sifiliz açısından
incelenmelidir. Bebek sakin iken burun delikleri sık sık açılıp kapanıyorsa solunum güçlüğü
açısından bebek değerlendirilmelidir.
Ağız Muayenesi:
Ağız içi, yüksek damak, yarık damak, yarık dudak vb. patolojik yapılar açısından muayene
edilmelidir. Damaktaki büklüm nedeniyle yenidoğanın boğazını görmek oldukça zordur.
Dişler: Nadiren görülebilen natal dişler zayıf bağlantılıdır ve bebeğin bu dişleri aspire etmesi
tehlikesinden dolayı bu dişlerin çekilmesi uygundur. Diş etleri üzerindeki kistik oluşumlar
(Bohn incileri ) ve damağın iki yanında yer alan epitelyal hücre birikmeleri ( Epstein incileri )
birkaç hafta içinde kaybolurlar.
Yenidoğanın kulak yolunda kendi ürettiği balmumu renginde doğal bir salgı oluşur. Bunu
kulak iltihabındaki akıntıdan ayırmak gerekir.
Yenidoğanda salivasyon yoktur.
Dil relatif olarak büyüktür. Yalnızca anne sütü ile beslenen bebeklerde dil beyaz olabilir.
Dil ucundan ağız tabanına doğru uzanan mukoza kalıntısı olan dilaltı bağı ( frenulum )
bebekte emme sorunu yaratmadığı sürece normal kabul edilen muayene bulgusudur.
Nadir olarak bebeklerde dilaltında görülen, tükürük bezlerinden kaynaklanan kistler ( ranula )
tedavi gerektirmezler.
Boyun Muayenesi:
Yenidoğanda boyun kısadır. Doğumda zedelenme sonucu sternokleidomastoid kasta
hematoma bağlı boyunda sertlik olabilir ( Kongenital Tortikolis ) Bu durumda bebek başını
hep aynı tarafta tutacak diğer tarafa çevirmeyecektir. Erken fark edildiği takdirde düzenli
masaj yapılması ( başı zorlamadan diğer tarafa çevirmek ve bir yastıkla destekleyerek
mümkün olduğu kadar ters tarafta kalmasını sağlamak ) ile düzelebilecek bu durum, kendi
haline bırakıldığında ileride sakatlık yaratabileceğinden hekimin boyun muayenesinde dikkat
etmesi gerekli önemli bulgulardandır. Ayrıca olası klavikula kırıklarının da gözden kaçmaması
için bu bölgenin de palpasyonla muayenesi yapılmalıdır. Yenidoğanda boyunda tiriglossal
kist, guatr da görülebilir.
4. Yenidoğanda Diğer Vücut Kısımlarının Muayenesi
Yenidoğanın Göğüs Muyenesi:
Simetri, asimetri, deformiteler: pektus karinatus (güvercin göğsü), pektus ekskavatus
(kunduracı göğsü ) araştırılır. Kız ve erkek yenidoğanlarda anneden geçen hormonların etkisi
ile memelerde şişlik oluşması ve bazen de az miktarda süt benzeri salgı gelmesi normaldir
(memelerin kesinlikle sıkılmaması ve ovulmaması gerekli olduğundan aile bu konuda
uyarılmalıdır ). İnterkostal çekilmeler solunum güçlüğü açısından önemlidir. Yenidoğan
akciğer sesleri stetoskop ile dinlenerek değerlendirilir. Bazen doğumu takiben dinlemekle
akciğerlerde raller işitilebilir
Yenidoğanın Karın Muayenesi:
Batında kitle ( hidronefroz, polikistik böbrek, Wilms tümörü vb. ) olup olmadığı, karaciğer,
dalak palpasyonu yapılmalı ve şüpheli bulgular uzmana danışılmalıdır. Yenidoğanda dalak ve
böbreklerin palpe edilmesi normaldir. Karaciğerin alt sınırı kosta altında 2-3 cm kadar palpe
edilebilir. Femoral arterler palpe edilmelidir.
Özellikle gaz gaita çıkaramadığı yakınması ile getirilen ve genel durumunda değişiklik olan
bebeklerin, göbeğin alt kısmından itibaren stetoskop ile barsak seslerinin dinlenmesi
önemlidir. Doğumdan birkaç gün sonra ortaya çıkan uzun süreli anormal karın gerginliği
mekonyum ileusunu düşündürmelidir. ( Bebeklerin beslenmeyi takiben karınları şiş ve gergin
olur, bununla karıştırılmamalıdır ).
İdrar yapamayan bebeklerde glob vezikal gelişebilir. Sebepleri araştırılmalıdır.
Yenidoğan bebeğin göbek kordonu, genellikle 6 - 15 gün içinde düşer ( nadiren 4-5 haftaya
kadar uzayabilir). Göbek bağının kendiliğinden düşmesi beklenmeli, acele edip çekilerek
koparılmamalıdır. Göbek kordonu düşünceye kadar enfekte olmaması için tedbir almak
gerekir. Bu bakımdan anne, ellerini sabun ve su ile yıkayıp temizledikten sonra steril gazlı
bez ve antiseptik solüsyon ile zedelemeden göbek bağını silmelidir ( göbek bağının kuru ve
temiz kalması için anneye eğitim vermek gereklidir). Bebeğin göbek bakımı ve temizliği tek
elden yapılmalı aile içinde değişik kişilerin bebeğe teması önlenmelidir. Göbek bağı
düşünceye kadar bebeğin silinerek temizlenmesi, banyo yaptırılmaması ve idrar bulaşmasını
önlemek için alt bezinin göbeği içine almadan göbeğin altından bağlanması önerilmelidir.
Göbek çevresinde kızarıklık, şişlik, göbekten akıntı gelmesi ve göbeğin pis kokulu olması
durumunda enfeksiyon açısından tetkik edilmelidir. İlk günlerde göbekten hafif kanama veya
sızıntı olabilir normal kabul edilir. Ancak kanama uzun süre devam ediyorsa ve durmuyorsa
kordonun iyi klampe edilip edilmediği kontrol edilmeli, doğumu takiben K vitamini uygulanıp
uygulanılmadığı öğrenilmeli ve konunun uzmanı tarafından kanama diyatezi vb. sorunların
araştırılması sağlanmalıdır.
Göbek Granülomu: bebeklerde göbek çukurunda göbek kordonu düşmesini izleyen 1-2
hafta içinde görülen, düşen göbekten arta kalan pembe kırmızı renkte küçük bir et parçacığı
görünümünde, 1 mm ile 1-2 cm arasında değişebilen boyutlarda, granülasyon dokusudur.
Acil tedavi gerektirmemekle birlikte akıntı ve enfeksiyon riski nedeniyle tercihen çocuk
cerrahisi uzmanı tarafından poliklinik şartlarında gümüş nitrat koterizasyonu uygulanması ile
tedavi edilmesi sağlanmalıdır. Granülomlar sinir dokusu içermediklerinden bu uygulama
ağrısızdır. Gümüş nitratın granülom dışındaki deriye temas etmesi halinde o kısımda yanık
oluşabileceğinden uygulama sırasında dikkatli olunmalıdır.
Göbek Fıtığı: Göbeğin düşmesini takiben, daha çok karın duvarı zayıf olan bebeklerde
görülen ve ağlama ile dışarı doğru çıkan üzeri deri ile örtülü yumuşak bir şişliktir. Kolayca
içeri itilebilir. Karın kaslarının gelişmesi ile bir yaşına kadar ortadan kaybolacakları ve
herhangi bir sorun ( boğulma vb. ) yaratmayacakları aileye bildirilmelidir.
Yenidoğanın sırt muayenesinde anomaliler, nöral tüp defektleri ( meningosel,
meningomyelosel vb. ) ile kifoz, skolyoz araştırılır.
Yenidoğanda Ekstremitelerin Muayenesi
Yenidoğan bebek anne rahminde fleksiyon postüründe durduğundan doğumdan sonra da bu
pozisyonunu korur. Bu yüzden bebeğin bacakları eğri görülebilir ki bu eğrilik zamanla
kendiliğinden düzelir. Yenidoğan bebeğin ayak tabanları düzdür, kasların ve bağların
kuvvetlenmesi ile 5-6 yaşına kadar kavis oluşur.
Bazı bebekler ayakları içe dönük olarak doğar ki bu durum en sık görülen, ciddi ve erken
tedavi edilmesi gereken bir doğumsal ayak sorunudur ( çarpık ayak-Pes Ekinovarus ).
Yenidoğan döneminde dokular hala esnekken alçı tedavisine başlanması gerekir. Alçı
tedavisinin başarı oranı yüzde 90’ın üzerindedir. Başarısız olduğu, yetersiz kaldığı veya geç
kalınmış ağır vakalarda cerrahi tedavi uygulanmaktadır.
Parmakların sayısı ( sindaktili, polidaktili ) ve şekline bakılır. Avuç içinde normal dışı boydan
boya çizgi (Simian Çizgisi) veya ayak başparmak kökünde oluk Down Sendromunu
düşündürür.
Doğum zorluğuna bağlı brakial plexus zedelenmesi: Pelvisi dar olan annelerde bebek kilosu
fazla ve baş pelvise oranla büyük ise omuzların dışarı çıkışı sırasında baş ve boyunun, makat
gelişinde ise gövde ve boyunun yana doğru aşırı eğilmesi ile sinirlerin zedelenmesine bağlı
olarak gelişen paralizilerdir ( 5.- 6. Servikal köklerin etkilenmesi ile Duchenne Erb Paralizisi,
8. Servikal ve 1. Torakal köklerin etkilenmesi ile Klumpke Paralizisi ). Erken teşhis edildiğinde
fizyoterapi, rehabilitasyon, aile eğitimi ve gerekli cerrahi müdaheleler ile ileride kolunu
kullanamama probleminin ve hareket bozukluklarının önlenebilmesi mümkün olacaktır.
Yenidoğan reflekslerinin muayenesi tanı için en iyi yöntemdir. Moro refleksinde bebeğin başı
elle desteklenerek kaldırılır ve aniden muayene masasına bırakılır, gövdede ekstansiyon,
kollarda ekstansiyon ve abdüksiyon , bunu izleyerek addüksiyon olması gerekirken felçli
kolun hareket etmediği görülür.Yakalama reflexinde ise parmağımızı bebeğin avuç içine
değdirmemiz ile birlikte bebeğin elinin parmağı yakalayarak kavraması gerekirken paralizili
tarafta bu haraket yapılamaz. Ailenin bu olayı farketmesi, bebeğin her iki kolunu eşit hareket
ettirememesi, o taraf kolunda renk değişikliği ve şişlik, bebek giydirilirken o taraf kolunda
hareketsizlik vb. görülmesi ile olur. Bu olgu saptandığında ise konu uzmanına ileri tetkik ve
tedavi için sevkedilmelidir.Doğumdan hemen sonra saptanan vakalarda sinirde ve çevre
dokularda oluşan ödem ve kanama riski nedeniyle kol 1-2 hafta dinlendirilmelidir. Bebeğin
kucağa alınması, kıyafet değişimi ve yıkanması sırasında kolun sarkması önlenmeli, yatarken
sırtüstü yatırılmalı ve kol hafif yanda, dirsek hafif bükük tutulmalıdır. 2 haftadan sonra ise
mutlaka bir pediatrik fizyoterapist tarafından uygun görülen egzersiz uygulamalarına geçilir.
Bebek ilgili uzman ve pediatrik fizyoterapist tarafından takip edilmelidir.
Doğumsal Kalça Çıkığı: ( DKÇ ): Her yenidoğan DKÇ açısından mutlaka izlenmelidir.
Toplumsal açıdan önemli bir hastalık olan DKÇ, zamanında tanı konulup tedavi edilmezse
kişiyi toplumsal öğelerden alıkoyacak ölçüde ağır biçim ve işlev bozukluklarına yol açabilir. Kız
çocuklarında, ailenin ilk bebeğinde, makat gelişi ile doğan bebeklerde, ailesinde kalça çıkığı
olan bebeklerde görülme oranı daha fazladır.
Kalça çıkığı muayenesi şöyle yapılır: bebek sırtüstü yatırılır, her iki diz karına doğru itilir ve
yanlara doğru yavaşça açılır. Açılmada kısıtlılık olması kalça çıkığını düşündürür. Ayrıca her iki
bacak arasındaki boy farkı ve plilerde asimetri de kalça çıkığını düşündürmelidir. Şüpheli
muayene bulguları saptandığında ortopedi uzman muayenesi ve kalça ultrasonografisi
istenerek bebek takip edilmelidir.
Kalça çıkığını zamanında tespit etmek ve tanı koymak her zaman kolay olmamaktadır. Bazı
olgular uygun muayene, radyolojik ve ultrasonografik tetkikler
sonucunda bile gözden kaçabilmektedir. Kalça çıkığının doğumu
takip eden ilk 3 hafta içinde tanısı konulduğunda uygun tedavi ile
6 hafta içinde tamamen düzeleceği, geç fark edilmesi halinde ise
bir dizi zor ve uzun tedavi yöntemleri ve operasyonlar gerekeceği
göz önüne alınacak olursa bebeği muayene eden hekimin kalça
çıkığı olasılığına karşı tüm anneleri kalça çıkığı olsun olmasın
aşağıda belirtilen hususlarda uyarması yerinde olacaktır:
Bebeğe kesinlikle kundak yapılmamalıdır.
Bebeğe kalın ara bezi konulması ve/veya bacakları arasına küçük yumuşak bir yastık
konularak kurbağa pozisyonunda yatırılması erken dönemde kalça çıkığını tedavi edecektir.
Bebeği kucağına alan kişi bebeğin bacaklarını birbirinden ayırarak kendi beline oturtmalıdır.
Bebeklerin üzerlerine bacak hareketini engelleyecek şekilde ağır örtü örtülmemeli ve
bacakları saran sıkı, dar külotlu çorap giydirilmemelidir.
Bebeklere alt üst pijama veya tulum giydirilmeli, böylece bacaklarını ve dizlerini rahatlıkla
bükebilmesi sağlanmalıdır.
Bebekleri ayaklarından tutup baş aşağı sallamak, dizlerindeki bükülmeyi açmaya çalışmak,
bacaklarını germeye çalışmak, çıkabilir bir kalçanın çıkmasına neden olacağından sakıncalıdır
Kalça çıkığı ilk 3 ayda tespit edilmiş ve tam kalça çıkığı olduğu saptanmış ise
ortopedi uzmanı tarafından Pavlik bandajı uygulanmaktadır. Bu bandaj
dizleri birbirinden ayırarak karına doğru itilmesini sağlar. Bandaj
uygulanması ile uyluk kemiğinin kalça eklemi içerisine yerleştiği saptanırsa
haftada bir kez kontrole çağırılarak bu bandajın 2-3 ay kullanılması sağlanır.
Ancak her 20 bebekten birinde bu bandaj yeterli tedavi
sağlamamaktadır.Bu takdirde alçı uygulanması ve bacakların askıya alınması
gerekmektedir. 6 aylıktan sonra farkedilen kalça çıkığının tedavisi ise cerrahi müdahale ile
yapılmaktadır.
Gluteal Bölge ve Genital Organların Muayenesi:
Her yenidoğan anus imperferatus ve anal atrezi açısından muayene edilmelidir ( rektal
derece uygulanarak anüs açıklığı kontrol edilir ). Yenidoğan bebek ilk dışkısını (mekonyum)
genellikle ilk 48 saat içinde yapmaktadır. Mekonyum siyah-yeşil renkte ve yapışkandır.
Hastanede doğan bebekler ilk dışkılarını doğumdan hemen sonra yapabilirler ve bunu takip
eden hekim veya hemşire tarafından kaydedilmesi gereklidir. Bu ilk dışkı aile tarafından
görülmeyebilir. Bu yüzden aile bebeği dışkı yapmadığı gerekçesiyle hekime getirebilmektedir.
Hekim bebeğin ilk dışkısını 48 saat geçtiği halde halen yapmadığını saptarsa anüs
imperferatus, anal atrezi yanısıra barsak tıkanıklıkları açısından da değerlendirilmesini
sağlamalıdır.
Doğum sırasında yutulan kan nedeniyle dışkıda az miktarda kan görülebilir.
Bunların dışında yenidoğanda genital organlarda saptanabilen ve patolojik sayılmayan
durumlar:
Erkek bebeklerde hidrosel ( skrotumda sıvı toplanması ) görülebilir.
Kız çocuklarında hafif vaginal akıntı ve kanama görülebilir
Pretermlerde labium majorlar minörleri örtmemiştir.
Skrotum relatif olarak büyüktür. Prepisyum normalde çok kalın ve glans üzerine yapışıktır.
Testisler skrotumda veya kanalda palpe edilebilir.
Penis ereksiyonu olabilir. Normal penis boyu: 2.5-3.5 cm’dir.
Penis ucunda darlık/ fimozis olabilir.Yenidoğanların sünnet derisi geriye doğru çekilmez.
Doğumdan sonraki ilk 3 ay içinde sünnet yapılması mevcut yapışıklıkların ve fimozisin
düzelmesi için önerilmektedir.
Yenidoğan Bebekte İşeme: Yenidoğan bebek günde 20 kez inhibe edilmeyen detrusor
kontraksiyonları ile işer. İlk idrarını 24 saat içinde yapar. İlk idrar yapımı bu saati aşıyorsa
ilkönce bebeğin beslenip beslenmediği araştırılır. Beslenme sorunu yoksa kongenital
anomaliler, idrar yollarından kaynaklanan sorunlar vb. nedenler açısından ileri tetkik ve
uzman muayenesi istenir. Yenidoğanın idrar rengi ilk günlerde renkli ürat kristallerinden
dolayı hafif kırmızı renkte olabilir, patolojik değildir.
Kalp ve Akciğer Oskültasyonu: Yenidoğanın akciğerlerinde doğumu takip eden ilk saatlerde
dinlemekle raller alınabilir. Daha sonraki dinleme bulgularındaki raller ise, (özellikle ince
krepitan raller) patolojiktir. Yenidoğanda solunum sistemi problemleri üst solunum yoluna ait
patolojilerden ( trakea stenozu, kongenital stridor, bronş darlığı, koana atrezisi vb.)
akciğerlerle ilgili olanlara (respiratuar distres sendromları, bronkopnömoni, atelektazi,
mekonyum aspirasyonu vb.); kongenital anomalilerden (diafragma hernisi, trakeo-özofagial
fistül, pulmoner agenezi vb.) solunum sistemi dışı nedenlere bağlı olanlara ( doğumsal kalp
hastalığı, serebral ödem, hipoglisemi, hipotermi, serebral kanama/ödem, hipovolemi,
hiperviskozite vb.) kadar geniş bir yelpaze içinde yer alırlar.
Şüpheli akciğer dinleme bulguları ve/veya solunum problemi saptanan her yenidoğan
pediatri uzmanına gönderilmelidir. Solunum sayısı ilk 1-2 günde 60/dak’a kadar çıkabilir.
Daha sonra 25-40/dak arasındadır.
Yenidoğanın kalp muayenesinde oskültasyonla ilk 48 saat içinde çift ses ve/veya sistolik
üfürüm işitilebilir. Otonom sinir sisteminin yeterli gelişmemesi sonucu aritmi oluşabilir.
Bunun dışında duyulacak anormal kalp sesleri ve üfürümler pediatrik kardiyoloji uzmanı
tarafından değerlendirilmelidir. Doğumda duyulan üfürümlerin ancak % 8’i kongenital kalp
hastalığına bağlıdır. Yenidoğanda duyulan üfürümlerin birçoğu ilk bir yıl içinde
kaybolmaktadır. Bu bakımdan mevcut durumun aileye çocuk kardiyoloji uzmanı tarafından
uygun bir üslupla anlatılması daha doğru olacaktır. Yenidoğanda kalp atım hızı 110-160/dak
arasında değişir.
5. Yenidoğanın Nörolojik Muayenesi
Yenidoğanın nörolojik muayenesinde bilinç ve mental durumun değerlendirilmesi,
ekstremitelerin ve spontan hareketlerin gözlenmesi ( motor fonksion kontrolü ), uyarıya
yanıt değerlendirilir.
Yenidoğanın gözüne parlak bir ışık tutulduğunda gözlerini kırpar. Kuvvetli bir sese yanıt da
yine gözlerin kırpılması ile olur.
Glabella refleksi ( glabellaya vurulduğunda kısa süreli göz kırpma ) yenidoğanda daha uzun
süre gözkırpma şeklinde görülebilir.
Yenidoğan ellerini genellikle yumruk şeklinde tutar.
Hayatın ilk günlerinde düşük amplitüdlü ve düşük frekanslı tremor fizyolojik kabul edilir.
Genellikle çenede, kollarda ve ayaklarda görülür. Ağlamakla artar. Yüksek frekanslı olması ve
uzun sürmesi patolojiktir.
Normal yenidoğanda ilk 4 hafta içinde kısa süreli atetoid hareketler görülebilir (uzun sürmesi
patolojiktir ve anoksik-hipoksik beyin hasarını düşündürür)
Yenidoğanın postüründe: İleri ekstansiyon ve fleksiyon, ileri hipotoni, opistotonus, vücut
yarımları arasında asimetri görülmesi patolojik muayene bulgularıdır.
Yenidoğanda derin tendon reflekslerinin değerlendirilmesi değişiklikler gösterdiğinden ve
genellikle canlı olarak alındığından muayenesi tecrübe gerektirir.
Yenidoğana bir uyarı yapılmaksızın hareketlerin aplitüd ve sıklığı, simetri vb. gözlemlenmesi
ile motor fonksiyonlar değerlendirilir. Bebek sakin iken kol veya bacağının hareket ettirilerek
hareket kabiliyeti ve direncinin durumunun değerlendirilmesi ile kas tonüsü ölçülür.
Bir ekstremitenin ekstansiyon durumuna getirildikten sonra bırakılması ile fleksiyon
durumuna gelmesi kas tonüsünün ve nöromotor olgunlaşmanın göstergesidir. Yenidoğanda
nörolojik bulguların değerlendirilmesi daha büyük çocuklara kıyasla çok daha güçtür.
Yenidoğanın genel durum muayenesinde anlatılan primitif refleksler ( moro, emme,
yakalama), kas tonüsü ve motor fonksiyonlarla ilgili patoloji merkez sinir sistemi depresyonu
ve periferik motor bozukluğunun dışında, sistemik hastalığı olanlarda da ( sepsis, solunum
problemleri, malnütrisyon vb. ) alınamamaktadır. Bu yüzden yenidoğan refleksleri
alınamayan veya zayıf alınan her yenidoğanın uzman muayenesi ile değerlendirilmesi
gereklidir.
Yenidoğanın nörolojik muayenesi ayrıca bebeğin gestasyon yaşına göre de değişir. 34 haftalık
bir yenidoğan ile 40 haftalık yenidoğanın nörolojik olgunlaşması farklıdır.
Prematüre bebeklerin muayenelerinde düzeltilmiş yaşa göre değerlendirilmeleri gerekir.
Yenidoğanda nörolojik bozukluklara yol açan MSS enfeksiyonları, hipoksi, doğum travması
(intrakranial kanama ), hipoglisemi, hipokalsemi kernikterus, bunlara bağlı değişik bulgularla
karşımıza çıkan konvülziyonları da gözönüne almak gerekir.
Çocuk başını tutabilmeyi ilk 1. ayda öğrenir. Sırtüstü yatan çocuk orta hizada bileklerinden
tutulup yavaşça kaldırılarak yarı oturur pozisyona getirilir. Yenidoğan boynunu tutamayabilir
kollarda ise hafif fleksiyon gözlenir ( Traksiyon Refleksi ).
Normal Yenidoğanda Traksiyon Refleksi
Bebek gövdesinin her iki yanından tutulup ayaklarının üstünde yere bastırıldığında ayak
tabanı yere değdiği zaman bacaklarda önce ekstansiyon, takiben de adım atma görülür
(Aksiller Asma )
Yenidoğanda Aksiller Asma
Yenidoğanın nörolojik bozuklukları geriye dönüşü olmayan motor mental geriliğe yol
açacağından en ufak bir patolojik şüpheli durum saptandığında pediatrik nörolog
tarafından değerlendirilmesi ve kranial ultrasonografi ile olası bir beyin hasarının erken
tanısı için sevk zincirini başlatarak önlem alınması çok önemlidir.
Değerlendirmelerden sonra herhangi bir nörolojik problemi bulunmayan bebeklerin
ailelerine, beslenme ve taşıma sırasındaki pozisyonlar, yatış sırasındaki doğru pozisyon,
bebeğin motor gelişiminin dönemleri, vb. öğretilmelidir. ( Bu bilgiler ailelerin bazı hareketleri
erken yaptırarak eklem deformitelerine neden olmalarını önler. )
Sık görülen yanlış uygulamalar:
Bebeğin erken oturtulması, bastırılması, yürütülmeye çalışılması,
Tekrarlayıcı hareketlerin yapılması (devamlı zıplatma yada zıpzıp kullanılması),
Uygun olmayan yürüteçlerin kullanılması ,
Uygun olmayan ayakkabıların kullanılması,
Bebeğin devamlı kucakta tutulması, yüzükoyun pozisyona hiç getirmeme yada devamlı aynı
pozisyonda tutma
Ailelere bebeğin normal gelişimi anlatılmalıdır. Özellikle prematüre bebeklere düzeltilmiş
yaşına göre yaklaşım konusunda bilgi verilmelidir.
Bebeklerdeki anormal nörolojik bulguların bilinmesi de özellikle nörolojik hastalıkların
erken tanı ve tedavisi için çok önemlidir:
1 aylık bebekte;
Sürekli ağlama
Emme bozukluğu
Israrlı ve sürekli kusma
Çevresinden gelen uyarılara cevap vermeme
Havale (Konvülziyon)
2 aylık bebekte;
(yukarıdakilere ek olarak);
Bulunması gereken reflekslerin kaybı
Kaslarda aşırı sertlik ya da gevşeklik
3 aylık bebekte;
Gözde kayma, titreme
Bebeğin sırtüstü, baş ve topuklar üzerinde yay gibi sert bir şekilde durması
Bebeğin gülmemesi, annenin yüzüne bakmaması
4 aylık bebekte;
Baş kontrolünün olmaması
Gözde odaklaşmanın sağlanamaması
Elin ya da ellerin baş parmak içte kalacak şekilde yumruk halinde tutulması
Kaybolması gereken reflekslerin devam etmesi
8 aylık bebekte;
Dönme ve oturma aktivitelerinin olmaması
El-göz koordinasyonunun yokluğu
Tekme atarken iki bacağın da itilmesi
Bebeğin bacaklarını uzatarak oturduğu pozisyonda vücudunun öne eğilmesi, bacakların
birbiri üzerine binmesi
10 aylık bebekte;
Emeklemenin olmaması ya da her iki ayağın birden çekilerek, sıçrar tarzda emekleme
Ayağa kalkmada zorluk
İsmi ile çağrılınca tepki vermemesi
Ağızdan salya akması
Verilen yiyeceği ağzına almaması ya da ağzına götürememesi
1 yaşındaki bebekte;
Tutunarak yürüyememesi
Parmak ucuna basarak yürüme
Yenidoğanın Beslenmesi
Sağlıklı ve aktif olan her yenidoğan doğumdan hemen sonra ya da ilk saatlerde anne sütü ile
beslenmelidir. Anne memesini tutamadığı ve kolostrumun yeterli gelmediği durumlarda da
emzirilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Yenidoğanın memeyi emmesi laktasyonu uyaracak ve
kolostrum gelecektir (temiz elle anne memesine hafif masaj yapmak yeterli olacaktır ). Anne
sütünün sayısız yararları ve üstünlükleri nedeniyle bebeğin anne sütünü almasını sağlamak,
emzirmenin korunması, özendirilmesi ve desteklenmesi için gerekli eğitimleri vermek ve
bunun için zaman ayırmak her sağlık çalışanının en önemli görevlerinden biridir.
Anneler hekimlere en sık bebeğin memeyi tutamadığı, meme ucunun olmadığı, anne
sütünün yetmediği veya sütün gelmediği yakınmalarıyla başvururlar. Bu durumda anneye
bebeğiyle birlikte uygulamalı eğitim verilmelidir: annenin memesi çıkarılarak areola sıkılır ve
meme ucundan sütün geldiği anneye gösterilir. Bebeğin memeyi emdiği takdirde sütün
çoğalacağı anlatılarak annenin bebeği emzirmesi sağlanmalıdır. Emzirmeden önce meme başı
ve areolası birkaç damla anne sütü ile ıslatılmalı, karbonatlı su, ıslak mendil, sabun vb.
maddeler ile silinmemelidir. Emzirme sırasında bebeğin yüzü anneye dönük olmalı, ağzı açık
olmalı, çenesi anne memesine değmeli, ağzı meme ucu ve areolasını tamamen kaplamalı,
burnu tıkalı olmamalı, bebek anne vücuduna temas etmeli, anne oturur pozisyonda, bebek
kol ile desteklenerek 60-70 derece eğimle tutulmalıdır. Aspire etme riski nedeniyle bebeğin
yatar pozisyonda emzirilmesi sakıncalıdır.
Doğru Meme Verme Pozisyonu
Bebeği memeye iyi yerleştirememenin sonuçları;




Meme başlarında hasar, ağrı ve çatlaklar oluşur.
Anne memesi tam olarak boşaltılamaz, memede gerginlik olur.
Bebek iyi beslenemez, doymaz daha fazla beslenmek ister veya bebek emmeyi
reddeder.
Giderek süt yapımı durur, bebek kilo almaz
Doğru meme tutumu
Yanlış meme tutumu
Bebeğin anne sütü ile anne tarafından beslenmesi esnasındaki bebek- anne arasındaki
yakınlığın (rooming-in) sayısız yararları aileye anlatılmalıdır.
Her ne sebeple olursa olsun, “annenin sütü yetersiz, bebeğe yaramıyor, bebek memeyi
tutamıyor, meme ucu çatlak” vb. nedenlerden dolayı anne sütünün kesilmemesi gerektiği ve
emebilen her bebeğe mutlaka anne sütü verilmesi gerektiği aileye söylenmelidir. Her iki
memenin de çok dolu olduğu durumlarda bir alışta her iki meme de sırayla emzirilebilir.
Bazı bebekler, gece beslenmeden sonra 5-7 saat hiç uyanmadan uyurlar. Uyandıktan sonra
ise sık sık emmek isteyebilirler. Öğün araları ilk ayda 1-1.5 saate kadar inebilir.
Bebeğin 2-3 saat aralarla, her defasında 15-20 dakika emzirilmesi önerilmekle birlikte en
doğrusu sağlıklı bebeklerde ilk 3-4 ay anne memesini emme süresi ve sıklığını çocuğa
bırakmaktır.
Anne sütünün sayısız yararlarını her hekimin bildiğini kabul etmekle birlikte özetleyecek
olursak:
*Anne sütünde bulunan çok sayıda antienflamatuar elemanlar ( T ve B lenfositler,
makrofajlar, lizozim, laktoferrin, İgA, interferon, C3, müsin, lenfositler vb.) bebeklerin
bakterial ve viral enfeksiyonlara karşı korunmasını sağlarlar.
*Anne sütünün yağ sindirimi ve emilimi, inek sütüne oranla daha kolaydır ( anne sütünde
bulunan lipaz enzimi duodenumda safra tuzları ile aktif hale geçerek yağların sindiriminde
önemli rol oynar )
*Anne sütü büyümeyi düzenleyen, retina zedelenmesini önleyen taurin adlı aminoasiti
yüksek oranda içerir.
*Anne sütünde karbonhidrat olarak yer alan laktoz, yavaş ve kolay sindirildiğinden kan
şekerini bebeğin fizyolojisine göre düzenlemektedir.
*İnek sütü whey proteinlerinde bulunan, solunum sistemi bozukluklarına ve allerjik
reaksiyonlara yol açan beta laktoglobulin anne sütünde bulunmamaktadır. Whey proteinler,
bebekler için besin değeri yüksek proteinlerdir ve bol miktarda esansiyel aminoasit içerirler.
Anne sütünün başlıca whey proteini alfa laktalbumindir.
*K ve D vitaminleri hariç diğer vitaminlerin anne sütündeki konsantrasyonları ve vitaminlerin
biyoyararlılığı anne sütü alan çocuklar için yeterlidir. Anne sütünde bulunan demir ve
çinkonun ise ilk aylarda çocuğun gereksinimini karşılamaya yeterli olduğu gösterilmiştir.
Emziren annenin yeterli et, sebze, meyve içeren besinler ve günde 400-500 gr süt veya
yoğurt alması ile yeterli kalori, protein ve suda eriyen vitamin gereksinimleri karşılanır. Ek
olarak demir ve D vitamini de almalıdır.
Bebeğe anne sütü dışında herhangi bir besin verilmesi açlık ve susuzluk hissini azaltacağından
çocuğun emme gücünü, dolayısı ile laktasyonu etkiler. Bu bakımdan anne sütü yeterli olduğu
sürece ilk aylarda ek besin verilmesi sakıncalıdır. Anne sütü alan bebeklere ilave vitamin, su,
gaz çıkartmak için bitkisel çaylar verilmesine de gerek yoktur.
Emme sırasında bebek birkaç dakika hızla emdikten sonra memeyi almak istemeyerek
huysuzlanır veya ağlar. Bu takdirde hava yutmuştur, gazı vardır. Bebeğin yüzü annenin
omzuna gelecek şekilde başı ve omuzları annenin omzuna destek yapılarak dik tutulur ve
sırtına hafifçe vurmak ve sıvazlamak suretiyle gazını çıkarması sağlanır. Gazını çıkaran bebek
tekrar emmeye devam eder. Emme sırasında birkaç dakika içinde meme ağzında olduğu
halde uyuduğunda ise kulak memesi hafifçe sıkılmak veya dudak kenarına dokunmak
suretiyle emmeye devam etmesi sağlanmalıdır.
Emzirmeden sonra bebek sırtüstü yatırılarak başı hafifçe yan tarafa çevrilir. Yenidoğanda baş
kontrolü yeterli olmadığından yüzükoyun yatırılmaları kusma ve aspire etme, boğulma riski,
“Ani Bebek Ölümü Sendromu” nedeniyle sakıncalıdır. Aynı nedenlerle bebeğin yattığı yatak
sert olmalı, yastık kullanılmamalı, anne-baba yanında yatırılmamalı, yatak içinde kumaştan
yapılmış oyuncak bulunmamalı, yüzü tülbentle örtülmemeli, üzeri örtülecekse göğsüne kadar
örtülmeli, daha iyisi uyku tulumu giydirilmeli, yorgan-battaniye vb. örtülmemelidir.
Bebeğin giysileri pamuklu kumaştan ve rahat (dar olmamalı ) olmalı, bulunduğu ortam aşırı
sıcak olmamalı ve kesinlikle evin içinde sigara içilmemelidir.
Annelerin hekime başvurma nedenlerinden birisi de bebeğin hiç durmadan ağlamasıdır.
Sağlıklı bebeklerin başlıca ağlama nedenleri; acıkmışlardır, gazları vardır, alt bezleri kirlidir
veya anne kokusunu duymak istiyorlardır. Evin içindeki sorunlar, yüksek sesle bağırma ve
kavgalar, ebeveynin, özellikle annenin stresli olması da bebeğin huzursuz olmasına ve
ağlamasına neden olabilir.
Sık emen ve mide kapasitesinin üzerinde süt içen bebek sütün fazlasını ya ağzından akıtır
veya biraz daha fazla miktarda, kusma şeklinde çıkarır. Bu yüzden anneye her ağladığında
bebeği emzirmemesi, başka nedenlerle de bebeğin ağlayabileceği konusunda bilgi
verilmelidir. Fışkırır tarzda, çok miktarda ve sık tekrarlayan kusma saptandığında ise uzman
görüşü istenmelidir.
Yenidoğanın dışkılaması: Anne sütü ile beslenen bebeklerin dışkıları sarı, yumuşak-sulu
kıvamdadır. Genellikle azar azar ve sık dışkı yaparlar. Dışkı sayısı bazen günde 8-10 kez
olabilir. Bunun yanı sıra 2-3 günde bir dışkılayan kabızlığa eğilimli bebekler de nadir değildir.
Anne sütü alan bebeğin kakası pis kokulu olmaz. Bazen yeşil renkte olabilir.
Yenidoğan enfeksiyonları:
Yenidoğan enfeksiyonlarına ilişkin klinik bulguların spesifik olmaması tanıda güçlük
yaratmaktadır.
Yenidoğan bebeklerde bağışıklık mekanizmaları yeterli düzeyde gelişmemiştir. İgG, plasenta
yoluyla anneden çocuğa geçen tek immünglobulindir. Plasentadan geçemeyen ( İgA, İgM,
İgD, İgE ) ile T ve B lenfositler, polimorfonükleer lökositler, kompleman, monosit-makrofaj
sistemi diğer immün sistem elemanlarıdır. İgM ve İgA’nın tam yokluğu immun yetersizliği
düşündürür.
Annenin gebeliğin son üç ayında geçirdiği akut sistemik bakteriyel enfeksiyonlar, amniyotik
zarların erken yırtılması, annenin serviks, vagina veya perinesinden ya da koitus ile babadan
anneye geçen bakteriler ile oluşan korioamnionitis, gebelik önleyici spiraller, annenin steroid
kullanımı, düşük sosyoekonomik düzey vb. anneye ait nedenlerle yenidoğanda
enfeksiyonlara eğilim oluşabilir.
Doğum sırasında yapılan müdahaleler de ( forseps, vakum uygulanması, resüsitasyon, kateter
uygulanması vb. ) enfeksiyon riskini arttıran faktörlerdendir.
Yenidoğanın en önemli ve acilen yatırılarak tedavi edilmesi gereken enfeksiyon hastalığı
sepsis ve genellilikle birlikte görülen menenjittir. Topuktan kan alma vb. sonucu ortaya
çıkabilecek sepsis tablosunda septik artrit de akla gelmeli ve şüpheli muayene bulguları olan
her yenidoğanın ekstremiteleri kontrol edilmeli, hareket esnasında ağlayıp ağlamadıkları
izlenmelidir. Ateş veya hipotermi, zayıf emme ve zayıf yenidoğan refleksleri, bebeğin iyi
görünmemesi, kusma, ishal, solunum problemleri ( apne, dispne, takipne, inleme ), kalp
seslerinde bozukluk-bradikardi, taşikardi, deri renginde sararma, sklerem, siyanoz, peteşi,
santral sinir sistemi bozuklukları ( irritabilite, letarji, konvülziyon, hipotoni ), kabarık fontanel,
az idrar yapma vb. klinik bulgular ile yüksek akut faz yanıtı ( sedimantasyon ve CRP yüksekliği,
lökositoz ) bulgularından herhangi bir tanesi saptanan yenidoğan mutlaka hospitalize
edilerek pediatri uzmanı tarafından takip edilmelidir.
Aseptik koşullarda kesilmeyen göbek kordonu bebeklerde neonatal tetanus gelişmesine
neden olabilmektedir. Kaslarda rijidite ve spazm önde gelen bulgudur. Emme güçlüğü, tiz
sesle ağlama, yüksek ateş, masseter kaslarının spazmına bağlı trismus ve risus sarkonicus,
opistotonus, tanıya götüren bulgulardır. Sepsis bulguları ile karışan bu durumlar
saptandığında acil tedavi gerektirir. Özellikle riskli bölgelerde ikamet eden ve sosyo
ekonomik durumu düşük, evde doğum yapması muhtemel her anneye son trimestrde, 1 ay
ara ile 2 doz tetanoz aşısı uygulanması ile yenidoğan bebek tetanusdan korunmuş olur.
Anne sütündeki salgısal İgA ve İgM çocuğu büyük ölçüde barsak enfeksiyonlarından korur. Bu
yüzden anne sütü alan yenidoğanlarda ishal görülmez. Ancak suni beslenenlerde başta E. Coli
olmak üzere Staf. Aureus ve Candida Albicansın etkili olduğu ishaller görülebilmektedir.
İshal olan bebeğin dışkısı pis kokulu, yeşil renkli, sulu olur ve dışkılama sayısı artar. Bu durum
saptandığı takdirde dehidratasyon ve sepsis bulguları açısından takip ve tedavi edilmesi ve
dışkı kültürü alınması için sevk edilmelidir.
Yenidoğanda kongenital tüberküloz çok nadir görülür. Tüm şüpheli annelere tüberkülin deri
testi yapılmalıdır. Aktif tüberküloz saptanan anneye derhal anti-tbc tedavi başlanmalı ve
bebek anneden ayrılmalıdır.Tüberkülozlu annelerden doğan bebeklere profilaktik olarak INH
tedavisi başlanmalıdır ( 10 mg/kg/gün ) 3ay devam edilir. 3 ay sonra bebeğe tüberkülin deri
testi yapılır. Test pozitif ise bebekten ileri tetkik ( akciğer grafi, ARB aranması vb. ) istenir ve
İNH tedavisi 9 aya tamamlanır. Test negatif ise İNH kesilir.
Yenidoğanlarda idrar yolu enfeksiyonu şüphesi olduğunda veya saptandığında hastaneye
yatırılarak tedavi edilmesi gerekmektedir.
Derideki az sayıda pü dolu enfekte lezyonlara, antiseptik solüsyonların ( %0.1’lik rivanol
solüsyonu, baticon vb. ) kullanımı yeterlidir. Lezyonların yaygın olduğu ve büllöz impetigo vb.
enfekte deri hastalıkları varlığında sepsis gelişme riski nedeniyle pediatri uzmanı görüşü
istenir, bebeğin hospitalize edilmesi gerekebilir.
Gözlerde pürülan akıntı görüldüğünde 6 saat arayla tobramisin veya gentamisin içeren göz
damlaları 7 gün süre ile kullanılır. Antibiyotikli göz pomadlarının şimik etkileri nedeniyle göz
tedavisinde kullanılmaları önerilmemektedir.
Yenidoğan döneminde kullanılmaması gereken antibiyotikler; Sulfonamidler, tetrasiklinler ve
kinolonlardır.
Yenidoğanda gerekmedikçe antibiyotik kullanılmamalıdır. Antibiyotik kullanım endikasyonu
pediatri uzmanı tarafından konulmalı; antibiyotiğin uygulama yolu, süresi, dozu bebeğin
durumuna ve mikroorganizmanın özelliklerine göre pediatri uzmanı tarafından
ayarlanmalıdır.
Yenidoğan sarılıkları: Sarılık ( ikter ) bilurubin birikmesine bağlı olarak deri ve mukozaların
sarıya boyanmasıdır. Normal yenidoğanda kan bilirubin düzeyi 2-4 mg/dl arasındadır.
Yenidoğanda bilirubin değeri 4-7 mg/dl’den fazla olduğu zaman ikter ortaya çıkar.
Ayrıntılı bir anamnez ile sarılığın ne zaman başladığı, bebeğin genel muayene bulguları, kan
grubu uyuşmazlığı olup olmadığı, kan bilirubin düzeyi vb. kriterleri göz önüne alan hekimin
bebeği sağlıklı değerlendirmesi çok önemlidir.
Yenidoğan sarılıkları fizyolojik sarılık ve anne sütü sarılığı şeklinde veya çeşitli patolojik
durumlarda ortaya çıkar.
Yenidoğanda fizyolojik olarak hiperbilirubinemiye eğilim vardır. Fizyolojik sarılık, doğumdan
sonra 2.-3. günde görülmektedir. Yenidoğanda fizyolojik sarılık, indirekt bilirubinin direkt
bilirubine dönüşmesi için gerekli olan glukuronil transferaz enziminin ilk günlerde yetersiz
olması, barsak florası tam gelişmemiş olduğundan direkt bilirubinin indirekt bilirubine
indirgenmesinin eksik olması, bilirubinin temel kaynağını oluşturan fetal eritrositlerin yaşam
süresinin normale kıyasla daha kısa olması vb. nedenle oluşmaktadır.
Yenidoğanın fizyolojik sarılığı 7.-10. günlerde kaybolur. Bu tip sarılıkta term bebeklerde
maksimum kan indirekt bilirubin düzeyi 14-16 mg/dl olarak kabul edilir.
Anne sütü alan bebeklerde 3. günden sonra (4.- 6. günlerde)ortaya çıkan anne sütüne bağlı
sarılığın nedeni; anne sütünde bulunan “3 alfa-20 beta pregnandiol”un bilirubin
konjügasyonunu inhibe etmesi şeklinde açıklanmaktadır. Anne sütünün kesilmesi gerekmez,
3-4 hafta sonra düzelir. Diğer sarılık nedenlerinin de ekarte edilmesi gereklidir.
İlk 24 saat içinde görülen sarılıklar, ilk haftadan sonra başlayan sarılıklar ve 20 günden daha
fazla devam eden uzamış sarılıklar mutlaka ileri tetkik, takip ve uzman görüşü gerektirir.
Kan indirekt bilirubin düzeyleri 15 mg/dl üzerindeki değerlerde bebeğin fototerapi alması
gereklidir. 20-25 mg/dl ise kan değişimini gerektirir. Ayrıntılı bir anamnez ile sarılığın ne
zaman başladığı, bebeğin genel muayene bulguları, kan grubu uyuşmazlığı olup olmadığı, kan
bilirubin düzeyi vb. kriterleri göz önüne alan hekimin bebeği sağlıklı değerlendirmesi çok
önemlidir. İlk 24 saatte ortaya çıkan sarılıklar genellikle Rh uyuşmazlığına bağlıdır.
ABO uyuşmazlıklarında ise doğumu takip eden ilk 3 gün içinde hızla yükselen bilirubin
değerleri 5.– 7. günlerde pik yapar ve kernikterusa neden olabilecek çok yüksek değerlere
ulaşır.
Kernikterus, bilirubin ensefalopatisi olup, indirekt bilirubinin merkez sinir sisteminin bazal
gangliyonlarına, hipokampus ve subtalamik alanlarına yerleşerek buradaki nöronların sarıya
boyanması ve nekroze olması ile oluşan ağır patolojik tablodur. Kernikterus zamanında kan
değişimi yapılmadığı takdirde büyük oranda exitus ile neticelenir. Yaşayan bebeklerde ise ağır
nörolojik sekeller gelişir.
Her ne sebeple olursa olsun deri rengi sarı olan her olguda bebek kan grubu ve anne kan
grubu istenmeli, Rh ve/veya ABO uyuşmazlığı araştırılmalı ve kan bilirubin düzeyine
bakılmalıdır. Yenidoğanda sarılığa neden olabilen çok sayıda nedenler ( hemolitik anemi,
kongenital sferositoz, sepsis ve diğer enfeksiyonlar, eritroblastozis fetalis, kongenital rubella,
toksoplazmozis, safra yolları atrezisi, hipotiroidi, neonatal hepatit vb. ) ekarte edilmelidir.
Rh uyuşmazlıklarında direkt coombs testi pozitif’tir. Anne Rh ( - ), bebek Rh ( + ) olduğunda
Rh uyuşmazlığı söz konusudur.
Aşağıdaki durumlarda ABO uyuşmazlığından bahsedilir:
ANNE
BEBEK
0
A,B
A
B
B
A
A
AB
B
AB

Benzer belgeler