hermann puttmann
Transkript
hermann puttmann
HERMANN PUTTMANN Tscherkessenlieder Wild aber frei Çeviri; Batıray Özbek Yedic Şairden Anavatanına O anavatan ! semalarında bir beddua geziyor ! Kendinden geçmiş, rüyadaymışcasına uyuyorsun, yetmiyor mu, Bu uyuşukluluğuna düşmanlarının gülmesi. Çocukların vatanın kucağından kaçıyorlar, Okyanus'dan öteye kendilerini sürgün ediyorlar, Senden uzakta, hür olarak uyanabilmek için. Halkın sevgi dolu alevli ateşi söndü, Damarlarındaki temiz kanın isyan ediyor, Ve Niyobyum gibi öksüz kaldın: En iyi evlatların şerefli ölüme yas tutuyorlar, En iyi evlatların sürgünün yokluklarına sabırla dayanıyorlar, En sıcak gönüller bile acıdan donup kaldılar. Zaferlerin bile sevinç taşkınlığıyla çınlamıyor; Sadece donuk, boğuk sesler çıkarıyor göğsünden, Sana daha sadık kalan bağımsız şarkıcılar. Eski patriotratlar horluyorlar yada sakız çiğniyorlar, Küf rengindeki zafere, onun devamı - yas tutuyorlarBir barış vardı, parıldıyan bir yılan gibi aldatıcı. Evet, senin hiç bir sevinç taşkınlığın yükselmiyor ! - şöyle bir bak Büyük şairlerine: maharetlerinin gülünçlüğüne, Yalnız yabancı hayranlığı ve eskiye. Biri Hella'nın hayatının arkasından avare geziyor, istekle Sparta'nın kahramanlıklarının şarkısını söylüyor, gönlü rüyada ümütleniyor, Eski yaşam yeniden canlanır diye; Bir başkasıda donuk kalbini doğunun közüyle ısıtıyor, Fırat nehrınin dalgalarıyla cesaretsizliklerini doyuruyorlar, Ve yanan yüreklerini Pirmitlerin mezarlarına gömüyorlar. üçüncüsü zamanımızın bir kahramanıyla kan ağlıyor, Zavallı Polonya'lıya yada Yunanın acılarına ağlıyor, Karanlıktaki acı dolu ağıtlarla. Böylece tüm herkes gözlerini senden başka yerlere çeviriyor; - vatan bağlari tamamen kopmuş, Halkın sevgi dolu şarkıları yavaş yavaş uzaklaşıyor. Ne ayıp, ne ayıp ! Zincirin halkaları Bir bir çözüldü, her şey çığırından çıktı Sevgisine bağlı, yanlışların girdiği yerde. Daha önceleri ozanlardan çok şikayetçi oldum, Onların ana kucağına ihanet ettiklerinden, ve göze aldın Kalbimin yanan közünü yabancılara ödül verdin ! Yapayalnız - benim ağzımıda cesaretsizlik kapatıyor: Hürriyeti gördüm zavallı kurbanlık, solgun ve yaralı bereli, Cinler gibi banim yanımda sallanan. 1 Ve biri kalktı, ve sevgiyle elimden tuttu, Sonra dediki: ş Hemşerim, seninde bildiğin gibi, Çoktandır Almanya'nın aydınlık yıldızları söndü. Daima eski saçmalıkların patıkaları orada kaygan ve geniştir, Ve kutsaldir, zamandan önce kendini koruyarak kalanlar, Zamanımızın adaleti sadece sürünerek uzaktan yaklaşıyor. Düşünceler az değil, fakat yeni eylemler, Yardımlarda zavallı, sığ tavsiyelerde istediğinden de çok, Ve itici susuyor, her şey sonra tembel. Evet, beyler ve cellatlar görebiliyor musun, nerede ve nasıl, Sende yokluğunu duyacaksın, uşaklar, papazlar, kadınlar, Amma hür erkek zamanımızda çok az. Cam kiriklari gibi kalbler sesiz, ender zamanlarda uyandırıyor hayretler içinde kanatlarını, ve rahatlıkla Uşaklar her türlü yükü sırtında taşıyor. Onların tanrıyla ve toprakla işleri bitti; Herkes biliyor: bugünden sonra yarın geliyor - ve her şey rayında kalıyor Köpeğide yumuşak bir tekme mutlu kılabılir.! O konuştu ve ben acı acı ağladım, Derin derin. Suskun gönlümü, mide bulandırıcı gerçek deldi. Ruh ümüt ediyor, ve inancım öldü: Daha önceleri tomurcuklu çiçeklerin olduğu yerde şimdi yalnız kosmetik var, Gençliğin gülücüklerinin yerinde şimdi kırışıklıkların izi var, Güç, sevgi, güzellik, - her şey tozla bir. Ve hey - benim ayağm da karanlık güruhun arakasından çabuk Hoşnutsuzca vatanlarına yabancı olanları, onların yollarında defne ağaçları artık çiçek açmıyor. Sevgili ipleri yabancı bir ülkeye bağlıyorum, Ve şiirlerimi altın yapağının olduğu Kolhis kıyılarında, Kahramanlık destanlarının ateşinin yandığı ülkede, arıyorum. Ağustos, 1840 2 ıı Ali Charzi'nin ölümü (1) Şimdi tam zamanı ! Scholl's dağlarda, Zas (2) beyaz nehirden (3) uzaklarda, Protschnoj = Okop (4) tan bir Kartal uçtu, Acele Sobraniler geliyor ! (5) Ve Abezechler (6) geliyor Uzak avullardan (7) çokça, Ali Charzi'nin komutasında Hepsi yemin ediyor. (8) ‘’Silahlara, silahlara!'' sesleri, Uzak vadilerde yankılanıyor ; Akbabaların çalılıklarda kulakları tırmalayan bağırışları, Ve kargalar gagalarını biliyor. Vah haline , Batalpaschink (9) Vah haline sınır Stanizesi ! Yakında sallanacak Adigenin (10) Yakıcı ve çelik kaması. Soylular, Atlarını sıcak suyla yıkarlar, Parıldıyan beyaz zırhlarının içinde Kahraman dağlı süvarileri geliyor. Başlarında Ali Charzi: Gümüşü, sakalları Zırhının üstüne sarkmış Dalgalanıyor yaşlı kahramanın Gözleri altından ateş gibi yanıyor. Yüz kere savaşa girmiş Geniş kılıcını boyamış (11) Düşmanın kırmızı kanıyla; Savaş için gönlü hırsla çarpıyor. Yüz kez yılkı atlarını, Çernomore'lerden sürüp getirdi; Kendini gururla gösteriyor, Ve miğferinin süsleri parıldıyor. Ne kadar da gözleri korkutucu ise de, Cesaretinin alevleri uzaklarda şimşek gibi çakıyor ! O kadarda sözleri değerli ve gururlu ! O kadarda çabuk, yaşlı olsada, yürüyüşleri ! -----------------Şafak yaklaşıyor, Kuban'ı (13) sisler sardı: Sis gibi su perileri de, Islak mezarlardan kalktılar. Ve güneş dönüyor bir kez Elbrus'un ayrık kel başından Aydınlık gençlik bakışlarıyla, Yanan yanaklarda kendini serinletiyor. Karanlık tanrısının koynunda; (14) Akşam ve gece yavaşca yaklaşıyor, Toprağın yemyeşil vücudunu sarıyor Onun için de yorgan, karanlık.Zamanı gelince, haydi akına ! işaretini verdi Ali Charzi'nin ; - bütün savaşcıları Bir ve beraberce çağırısına koşuyor, Savaş istemiyle yola koyuluyorlar. Onlar Kuban nehri kıyısına. Etraf ıp ıssız ve sessiz: (15) Atların nal sesleri hemen hemen duyulmuyor, Içlerinden birisi kişnemeye cesaret edemiyor. Kuban nehri gök gürültülü seslerle akıyor, Korkaklığı kıyılara çarparak, götürüp gidiyor, Kıyıda - uyarmak için, Sevgili vatanının çocuklarını. Dağlardan kahramanlar, çağıldıyor, Dön geriye ! kaynağına, İstemiyorum sırtımda, Kanlı cesetlerinizi taşımayı. Amma boşuna. Ali Charzi Atını mahmuzladı,- dalgaların içine Düşmanın kıyılarına kadar yüzdü; Sessizce savaşçıları da arkasından. Kazak mızrağının yanında uyuyor, (16) Hemen yanında fitili yanarken, Ve atı tepede yayılırken,Dalgalardaki çırpınma sesleri onu uyandırıyor. Yarı rüya gibi, dalgalara Bakıyor, ve hemen fitilli tüfeğine sarılyor; Ali onu görüyor ve kurnazca Başındaki şapkayı havaya atıyor. Hey ! diye gailesizce nöbetçi seslenir, Yabani ördekler, - hayvanlar Geceleri uyumazlar, gündüzleri de, Tıpkı eski Kiev cadıları gibi. Kendini rahatlatarak uykusuna devam eder. O anda hedefinden şaşmayan bir vuruşla Abesech göğsünü deler, Uykucudan ufak bir ses bile duyulmaz.Haydi, sınır Stanizesine, Batalpaşinke, intikama ! Demin Kuban'da yüzdünüz, Şimdi rus kanında yüzünüz. Staniza zapt edildi; - vahşi Kabarda evlatları, klübelere Yağmaya saldırıyorlar, Ve kim karşı gelirse, kanı akıyor. Nasıl bir bağırış, nasıl bir sevinç ! Yalvaran sesler, zafer naraları: Burada çıplak kırmızı kılıçlar, Orada ise çıplak beyaz vücutlar ! Uşaklık tutsaklığına Yaşlıların enseleri boyun eğmek zorunda, Çocukların narin ellerini, Gelecekte keskin ipler kesecek. Kazak kadınlarının göz yaşları dalga dalga akıyor Evlerinin eşiklerinden dışarıya taşan, Sevgili eşlerinin, Kanlarıyla karışarak. Ümütsüzce kollarını yoluyor Sonra uzun örgülerden, Inci gibi dişlerinden Köpükler akıyor, ve hınçla yaygarayı basıyor: Belalar hepten senin üstüne olsun Ali, katil ! Ayakların çürüsün ! Kuban'ın dalgaları senin, Cesedini evine götürsün ! Ali'nin kaşları çatılır, Ve donuk seslerle konuşur: O Kadın, benim yedi oğlum öldü Moskovitlerin baltaları altında. Kadın, canım babam öldü, Kırbaçların altında. Kadın, benim en güzel kızım öldü, Kazaklar tecavüz ederken ! Ve bu acıları hatırlayınca Zırhının içinde çarpan Gönlü, alevlenerek Gözlerinde intikam ateşi dahada yandı. Buna rağmen, kanlı öc alma hırsını dizginledi, Kahraman şövalyelerine seslendi: Bırakın öldürmeyi, bırakın hiddetinizi ! Kulübeleri yakıp yıkmayın, Ve meyve, sebze ve çiçekleri yok etmeyin, Neden bizim ellerimiz Allahın lütuflarını yok etsin, Insan emeğinin üretimini yıksın ? Savaşcıları zafer nidalariyla, onu dinlerler Edindikleri zengin ganimetle; Kislovodsk'a kadar uzanarak, Ve oradan da Karaçay bölgesine. Zas haberi alır Dağ halkının yaptığı akını; Kuban da pusuya yatar, Tüm geçitleri tutarak. Bu zayıf atlı birlik, Elimizden kaçamaz artık! der, Gözleri vahşice parıldayarak, Ve parmaklarını çevirerek. Uzun kumral bıyıklı, Beline ‚şırak’ diye vuruyor. Hurra ! diye binlercesi bağırıyor, Ve yuvarlak şapkalar uçuşuyor. Sabaha kadar sabr edin, Yarın Kubanda, Çerkes cesetleriyle bir kale kuracağız, Kanlarıylada harcını karacağız ! Ve yarın da olur, ve gökyüzünü Yakut taşlarıyla süsler, Altın dudaklarla ........ Göz yaşları çiçek yanaklarından . Kocaman gözlerini dikmiş, Antilop ürkek ışığa bakıyor, Ve ispinoz gibi çok uyanık, Sıcak yuvadan gagasına. Köşedeki sansar gibi Burka'ların altına yavaşça giriyorlar. (18) Rusların her birinin kafası, Yanında yatanın kucağına yapışmışcasına. Orada - üstleri terle örtülmüş atlarıyla, Uyuyan gurubun içine dalarlar, Kabardey Cambulat Ve Abasin Girey. Her ikiside haber getirmekten geliyorlar: Rusyanın sadık dostları, Kör olası sarı altına olan tutkularından, Vatanlarını satıyorlar. Bakışları parlıyor, sesleri Titriyor, ve zorla Generalin kulağına fısıldıyorlar: Kalk ! Kelle kesenler yaklaşıyorlar! Meraklı bır çocuk nasıl, Karınca yuvasına üflerse, Ve bir kargıyla karıştırdığı an gibi, Herşey ayaklanıyor, koşuşuyor: Bu rus ordusunda da böyle, Hain casusların haberinden sonra. Yumruklarıyla gözlerini ovalıyor, Uykusunu orada dağıtmak için; Birisi atına sürünerek yaklaşıyor, Atının kemerini sıkı bağlıyor; Diğeri kovanlarını kontrol ediyor, Kılıncını kınından çıkarıyor; Burada sakallı Zaporoze Acele acele şişeşini yudumlıyarak boşaltıyor, Cesaretini taşırmak için değil, Hayır, cesaretini çoğaltmak için. Subaylar koşuşuyorlar Çabucak hepsi sıralarına giriyorlar; Trampetler çalıyor, beddualar yükseliyor, Kavga istemiyle dişlerini gıcırdatıyor. Öfkeyle Zas beline vuruyor, Diyorki: Idut ( 19 ), Arkadaşlar hazır olun! Bu zayıf haydut birliği, Bizim demirden tuzağımıza düşüyor ! Hi ! yaklaşıyorlar, - beyaz geçitte Sürünüyor, kocaman bir yılan: Düşmanın saklandığı yere doğru At sürüyorlar serinkanlılıkla uçurum şovalyeleri. Birden bire duruyorlar - çünkü yakınlarda Karanlık boşluktan Bin Insanın(20) gözleri parıldıyor. Hurra ! sesleri havada çınlıyor.Evet, onlar, şimdi savaşmak gerekir, Yaylarınızı gerin, kılıçlarınızı çekin, Vatana olan sevginizi düşünün, Babalarınızın yiğitliğine kanınızı kurban edin ! Ali'nin şahin gözleri aranıyor, Zas'ın rusların başı olup olmadığını. Hiddetle sakalını sallar Beyaz lapalar zırhının üstünde; Ve gözleri etrafı kolaçan eder, Bakışları dahada sert ve keskin En iyi okunu kılıfından çıkarır Ve gür sesi dalga dalga yayılır: Dikkat , ruslar yaklaşıyor ! Cesur olun, dağların çocukları, Köpeklerin ölümüyle Şimdi kininizi söndürün ! Bakın defne ağaçlarının arasından (21) Tüfeklerin ucundaki kamalara. Onların üstünde, Abezechler Flinteleriniz şimşek gibi çaksın ! Kılıçlarınızı sallayın: Amma düşmanın bağrında! Kanlar coşkuca aksın: Rüzgarla etrafa saçılsın. Intikam filosu yelkenle gidiyor Bu kırmızı dalgalarda, Ve çocuklarınız buradan Kahramanlığı öğreniyorlar. Torunlarınızda Bu dalganın içinde yüzecek: Güllerden bir çelenek Uyuyanları yapraklarla örtecek. Sizin şöhretinizin aynası Bu akan kanın kaynağı olacak, Gelecekte parıldıyacak Bugünkü güneşin berraklığı gibi ! Hoşça kalın ! bunun için aksın kanınız Damarlarınızdaki erguvani dalgalar: Kazanmak için yada ölmek için Bu akına çıkmasak mı ! Candan tastiklerler bu sözleri, Atlar bile cesaretle kişner; Zafer müjdesi gözlerinde yanar, Nefret hisleri gönüllerinde ayaklanır. Amma düşmanda uyumaz. Zas müfrezelerini düzenler, Nişancılar da yerlerini alir Düz arazide orada burada. Dinle! ilk atışlar duyuluyor, Barut kokuları dönerek yükseliyor, Ilk kan damlalar Gururlu kalplerden sızıyor. Bakın oradaki rus gürühuna En önde üç atlı gelir ! Biri Priştaff ( 22 ) , kafkaslı: Veneroffski, - kabardey. Mussa - ve Arbelianus, Gürcü beyi. Bu yonca yapraği Şimdi asaletine yakışan rakip buldu, Göğüsleri hiç sallanmıyan ve sarsılmayan Vahşi savaş dahada kızışıyor, Kılıçlar şakırıdıyor, yayların kirişleri keskin sesler çıkararak vızıldıyor, Tüfek sesleri vadilerde yankılanıyor. Hem şaşkın, hemen birlikler çözülüyor Savaş yapanların, ve sağı barut dumanından Kılıçlar meteoritler gibi parıldıyorlar. Evet zafer gelişiyor Çerkeslerin lehine:Hemen her üçü, yaya Nişancıların ateşinden Priştaff dokuz yara sayıyor, Arbenius ise beş, Mussa ise hiç yaralanmadı, Onun ellerinden kaçması ayıp oldu. Zas habersiz yakaladığı Düşmanının etrafını çevirmeyi başarır, Ve yüksek emin tepelere Toplarını yerleştirir. Aşağıya dönük süngülü tüfekleriyle Piyadeleri duruyor, - ve cephe Korkunç kirpilere benziyor, Yukarıya kalkmış dikenleriyle. Trompetçiler yukarıya Ateş açarak süvariler Ovada; şeyatanca ateş Çalılıkların arkasına kaldırıp üflüyorlar, saldırırlar açıyorlar, saklanarak. Şimdi asıl saldırı zamanı yaklaşıyor; Çığlıklarla tepelerden Aşağılara saldırıyor kahramanlar Rus çelik engellerinin üstüne Şimdi savaş şeytanı hızla kızışıyor: Karanlık gözlerden şimşekler çakıyor Alevler ve saç lüleleri Kanlı yere düşüyor; - ne kadar acı. Solmuş çehreler sırıtmalar savuruyor O Vahşi ölüm cehennemine. Ve kuvvetli topuz tuz buz ediyor, Sevgiyi ve acımayı, gurur ve zarafeti. Kör öfke dişlerini gıcırdatıyor, Etrafta top seleri yankılanıyor; Zırhların altında kalpler parçalanıyor, Ruhlar vücutalardan dışarıya çıkıyor. Haydi, cepheyi yarın, diyor Ali, Ve dağlı süvariler dinliyor, Süngü dikenlerine rağmen Düşmanın kalbinin içine dalarlar. Havada, kıvılcımlar yayılıyor Hemen kargalar tarlada, Inlemeler, beddualar, bir kısmı yaralı, Bir kısımının boynunda ilmikler. Lakin, Zas Karaçay'larla birlikte Abesehlere yandan saldırıya geçer; ölerek, tüm sıralar düşer Ve zafer yarı yarıya yitirilir. Kaptan Albrandt adamlarıyla Topları zincirle gerer, Ateş üstüne ateş, atışlardan düşmiyen, Kendini çabucak yere atar. Yüksek sazlıklara, ve tüfeğini yeniden doldurur Sonra öne doğru ilerler, Dizlerinin üstünde , ve sıçrayarak Düşmanın yakın karşısında durur: Kısa bir ara - birden bire ateş Her iki taraf, ve yaşasın sesleriyle Kılıç savaşına başlarlar, Her tarafa kanlar saçılarak. Uzun zaman zafer sallanır; rus bu arada toprak kazanır; Çerkesler yukarılara çekilirler Dağlara, uzağa Top atışlarından uzağa; Bitmez tükenmez oklar uçuşur Kazakların vücutlarına, Onlarda kurşunlarla cevap verirler. Ve dik tepede Bizim Abezech kahramanları görülüyor Ali Charzi; - onların yanında Hassan kahraman kandan. Ateş üstüne ateş dökülür; - yaşlı Ali, Senın afsunun var, Senin işaretini takip eder kurşunlar Senin arzu ettiğin yere isabet eder ! Senin kara kuşcuğunun gagası Rus kalbinin kanı kadar, Yumurtalarından çıkıyor öterek, yuvaları gibi, Zaporez'lerın canlarında. Ateş üstüne ateş, - genç teğmen Yüzbaşısının yanına çöker; Ateş üstüne ateş, - oradaki trompetçi Kendi cenaze marşını henüz çalmıştı. Yaşasın - Done deki kapak gibi düşüyorlar, Moskva dan, Neva'dan ! Evde kalmış olsaydınız, Eşlerinizin kucağında yatardınız ! Fakat - ah ! - en sağlam meşe Bir gün baltayla yaşamını yitirir: Yaşlı Ali, seninde Göğsünden kara bir kuşcuk çıkıyor. Görün, nasıl bükülüyor, Bakışları öfkeli aciyla dolu yanıyor ! Bir kere daha filintesiyle nişan alır Ama donuk elleri aşağıya düşer. Ve o kendisi, yaşlı savaşcı, Kayalardan kayalara çarparak aşağıya düşer, Düşerken bile öfkeyle kırar ( 23 ) Kılıcını, ve parça parça eder Tabancaları taşların üstünde;Nihayet kendinden geçer, Son kayalardan da geçerek, Sırt üstü kazakların ortasına düşer.Birden bire büyük bir sessizlik; tüm Gözler yaşlıya döner ve donar,O anda yukarıdan Vahşi ve korkunç bağrışmalar duyulur. O gitti, Ali Düşmanların ortasında yatıyor - intikam - intkam ! Dağların çocukları hemen Atlarının boğazlarını keserler. Kamaları - kanlı kanlı yuvarlanır, Düşmanın komutanına doğruSonra şimşek gibi atılarak Kendilerini tüfeklerin önüne atarlar. Omuzlarında, dişlerinde Kırmızı kılıçları parıldar, Tabancalar ellerinde- : Ali, Ali - Intikam intikam ! Böyle çınlatarak harbe çağırırlar - acıyorum Size ruslar, kaçın bu kahramanlardan Keskin aslan pençelerinden Birazdan kafalarınızı dağıtacaklar ! Ali, Ali - intikam Intikam ! Öfkeli savaşcılardan Bütün hepsi kaçışırlar, ve az sonra Ali oğlunun kollarında yatar. Hassan'ı ateşle emniyet altına alın, koruyun ! Cesaret cesaret Abezechler ! Kuvvetli omuzlarında Babasına dağlara götürür. O orada yukarılarda emniyettedir, Oraya çakallar bile gelemez, Ve bu kutsal cesedin etrafında Aşılmaz bir duvar oluştururlar. Ali'nin daha canı çıkmadan, Etrafında tüm Abezechler, Gözlerinde yaşlarla, ve Gönüllerinde acılarla - onlara yaşlı seslenir: Oğlum, gözlerim kapanıyor, Ruhum artık beni terk etmeye hazır, Damarlarımdaki kan artık Kurşun gibi ağır akıyor. Hayatın kirişi artık gerildi, Ateş borusu donuk ellerinden düşer. Burada serin yükseklikte Memnun ve mutlu uyuyorum ben; Hiç bir kara leke gönlüme eziyet etmiyor, Gönlüm her türlü yüz karasından uzak. Kulaklarımda tanrısal tatlı bır uyku melodisi, Uzaklarda düşmanın gök gürültülü kaçması. Hıçkırma, ağlama oğlum ! Göz yaşlarını gerıye at ! Gönlünde taht kursun Kaplanın intikam kükremesi ! Kollarını çelikleştir, cesaret ateşini yak Benim sıcak yaralarımda, kırmızı kanımda ! Hassan, kuvvetli ve serinkanlı ol ! Sana tek mirasım, benim şöhretim: Bu kutsal mirastan Hiç bir zaman kaçmamanı isterim. Hoşça kal ! Akıntının ayna gibi yansiyan kül rengi sisi: Gözlerimi örtüyor ölümün kara kanatları. Açıklamalar 1) Bu destanın temel bilgisini Prof. Koch'un anlatımından aldım. ( Abezechlere yaptığım bilimsel gezi. Brans Miscellen de 1837 yılında 7.sayıda yayınlanmıştır ) 2) General Zas, kırk yaşında Liefland'lıdır ve kendisinin Wallenstein sülalesinden geldiğini yazmaktadır. Onun şahsi ile dayandığı sülale arasında bir fark yoktur çünkü kendiside savaş için yaratılmış bir kişidir. Subay ve askerleri onu adaletinden dolayi severlerdi. Dağlı halklar Ise ondan çekinirlerdi ve ona tüm rus generlallerinin, çerkes ve noğay birliklerinin hepsi şeytan lakabını vermişlerdir. Hatta şhağuan lakabıyla da tanınmaktadır. (Bk. Dr. B. Özbek, 1980, ) 3) Beyaz nehir, - belaja zetschka - takriben Proçnoy dan 200 verst uzaklıkta Abesechlere galebe gelinen harp meydanı. 4) Proçnoy = Okup ( tabii toprak siper ) Kuban Nehrinin güney yakasında dir ve Gnrl. Zas'ın oturduğu yerdir. 5) Sobrani, dağlı halklarından bir araya gelmiş savaşcılarına ruslarca verilen addır. Bunlar zayıf olarak yakaladıkları Stanızalara çok çabuk saldırırlar ve yağmalarlar. Esirlerle yağmaladıkları mallarla o kadar da çabuk dağlara çekilirler. 6) Abesechler, Adigelerin en kalabalık kabilelerinden birisidir. Kuzey doğudan ve kuzeyden Çemirgoylara komşudur. Kuzey batıya doğru 180 Verst uzunluğunda büyük Abhazyaya kadar topraklari uzanir. Abesechler dağlarda, vadilerde ve Ssuts, Kara Kuban ve Pşaga nehirleri arasinda otururlar. 7) Aul, dağ köyüne denilir. 8) Kan davası yemini. Yaşamdan ölünceye kadar bir birine taraf çıkmak. Bu yemini edenler harpte ölenlerin cesetlerini muhakkak neye mal olursa Olsun alıp köylerine geri getirirler. 9) Stanize ( Kazak köyüne denilir ). Battalpaşink, Chumaraya 25 verst uzaklıktadır. (Bugünkü Çerkesk şehrinin adıdır (B.ö.)) 10) Adighe, Çerkesler kendilerine adighe derler. Bu kelime Adee = Dağlık kayalık ve che = Deniz kelimelerinden gelmektedir. Çerkes adını ise Noğaylar vermiştir ve baş kesen anlamına gelir. Çerk = kesmek ve kes= Baş kelimelerinden oluşmuştur. Neumann sayfa 94 de bunu başka şekilde açıklamaktadır. Bu kelimenin çok çeşitli açıklama şekilleri vardır. 11) Saşka, kılıcın tüm dağ halklarında adıdır. Natuhuac lar; şaşe , hatıkoylar: seşcho, Kabartaylar ise şeşkua derler. ( Bu kelime adigeceden kazaklar vasıtasıyla rusçaya da geçmiştir. B. özbek ) 12) Tabun, yılkı anlamına gelir. 13) Kuban nehri Elbrus dağının batı kısmından kaynağını alır, ve 100 verst kadar vahşi köpükleriyle, her önüne geleni beraber götürerek , korkunç kayaların arasından , rusların himayesi altındaki karaçay bölgesinden geçerek batıya doğru akar. Ilk rus nöbetçilerinin durduğu ve sözünü ettiğimiz taş köprülerden geçer. Gerek sağında gerek solunda kayalıklar ve kayaların arasından geçen bu nehir hemen hemen hiç geçit vermez. Takriben 50 verst Kamennoi = Most ( Taş köprü ) Humara kalesinin yakınında Kuban ovaya biraz yayılarak açılır. Burada o vahşiliğini biraz yitirir. Buradan dört ırmak kendisine katılır, Teberda, büyük ve küçük Zelençik, ve Varp. Daha sonra dönerek bu sayede biraz daha azametlenir Ve Humaraya 100 vers uzaklıkta ki Proçnoy Okop kalesinin yanında bir çok adacıklar oluşturur, ve Staniza Temişberg'in yanında 80 verst alçalır yoluna tam batıya döndürmek ve azov denizine dökülebilmek için. - ( Bakınız Bran's Misc, s. 159 ) 14) Akşam güneşi Karadenizde batıyor. 15) Çerkesler, diğer bir çok Kafkas halklarında da olduğu gibi, çok kalabalık guruplar oluşturmazlar; küçük birlikler halinde harp ederler. Birliğin komutanı önde sağında ve solunda nöbetçi ve koruyucuları, diğerleri de arkasında guruplar halinde ayrılmış ve tamamen serbest ve belirli kuralları olamdan savaşa giderlerdi; çok sessiz olamaya önem verirlerdi; hiç bir konuşma olmaz ve başlarındaki komutan parmağını dudağına koyunca herkes dururdu; yatın demek ısterse hemen atından atlar ve diğerleride atlayarak hemen yanına gelirler emirlerini almağa; Komutan şüpheli bir şey görürüse yada şüphelenirse yada nal seleri yaklaşiyorsa; hızla bir yakın bir tepeye tırmanır ve etrafı gözler. Eğer insanları görürse, şapkasını havaya fırlatır ve kendiside yuvarlanarak aşağıya iner. Böylece eğer uyanık düşman bir şey den şüphelendiyse bir kuş uçtu izlenimini verir. Geceleri birlik bir birine çok sıkı kenetlenir, guruplardan birisinin yolunu şaşırmaması için. Komutan birliğin birkaç yüz metre ilerisinden giderdi. Elleri tetiğinde, her sesi dinler, gözlerini ise atının kulağından ayırmaz. Çok donuk bir ıslık la tüm birlik yerinde dururdu. Içlerinde belirli kişiler zaman zaman atlarından atlayarak kulaklarını yere dayayarak uzaklardaki sesleri dinlerler. Dağlı halkları bu dinlemeyle sesin cinsini ve kime ait olduğunu anlama kabiliyetine sahiptir.Komutanları çok çevik, söz anlar anlayışlı ve dikkatli kişilerdir; eğer baskınları başarılı olupta ganimet alırlarsa, ganimetin yarısı ona verilirdi. Geceleri, küçük ve büyk ayı ile çoban yıldızına göre yönlerini bulurlar; Lyra takım yıldızından da saati bilirlerdi. Eğer hava bulutlu ise, birlik komutanlarının elinde olan Kompasa göre hareket ederdi. Eğer kompas yoksa, yüksekçe bir yere çıkar ellerini göğsüne sokarak ısıtır ve hemen dışarı çeker ve dört tarafa döndürür. En soğuk taraf Kuzeyi gösterir. Bu yolla hayrani şayan bir şekilde ve doğrulukta yönlerini belirlerler. Eğer sis etrafı kaplarsa, ellerindeki çakmak taşıyla kıvılcım çakarlar ki bu toplanın anlamına gelir. Hatta şöyle olaylarda olmuştur; rus birliklerini sis bastırınca ışık parlaması görürler; birden bire etrafta yüzlerce işık parlaması görülür.öncü rus askerleri bağırırlar: Düşman geliyor, haydutlar geliyor ! Tüm askerler tüfeklerini alarak sipere girerler ve her taraftan ateş adilmeye başlanır. ( Neumann , Rusya ve Çerkesler, s. 74 ) 16) Ruslar tüm sınır ırmakları boyunca sayısız bir biriyle iyi haberleşen gözetleme yerleri kurmuşlardir. Bir birinden uzak olmayan her tepeye kazaklardan mızraklı süvariler beklerler. Küçük dağlarda da yüksek üstlerinde katran ve kuru otla doldurulmuş fıçı olan gözetleme kuleleri vardır. Tehlike anıda bu hemen ateşlenir ve bir kaç kazakta onu korurlar. 17) Çerkesler genelde çok ince olurlar. 18) Burka çok sağlam ve sıkı keçeden paltodur. Rus askerleinin açık arazıde yatış şekilleri çok ilginçdir. Burkayı yere sererler, içine yatarlar ve başlarını arkadaşlarını kucağına koyarak daire yaparlar ve uyurlar. Daha çok kişin operasyon yaptıklarından bu yatış şekliyle bir birlerini ısıtırlar. 19 ) Idut, geliyorlar. 20) Çerkesçede top için tercüme kelime kullanılır bin adam ve kalın tüfek. 21) Defne ağacı karadeniz kıyısında yetişir. 22) Pristaff - barışcı dağ halklarının nöbetçisi. 23) Çerkes harp geleneğine göre, düşmana yenilmeye başlayınca, tüfeklerini kırar, atlarını öldürüler düşmanın eline geçerek kullanamasın, diyerekten. iii Z A R I M E Elbrus'un taş iskeletlerinden Beyaz ay uçup gitti; Gümüş zerafetiyle yolları ışaklandırıyor Parlayarak aydınlatıyor ve yoluna gidiyor. Aşağılarda steppede gördü Keskin yanan bir göz: Ne kadar sessiz, yerinden hareketsiz Serin gece rüzgarı üflüyor. Gül kırda hafif uyukluyor Çiyden gece örtüsünün içinde Balıkçıl kuşu derin derin uyuyor Deniz kenarındaki sazlıkta. Geyiğinde hızlı ayakları var Derin uykuyla topallaştıysada, Kukuv kuşunun gevezeliği bile Susmayı emr ediyor, uyuyor.Tek bir yaratık ve henüz uyumıyan: Kara ve yaşlı bir karga, Bu yalnızlıkta onun bağırması ölümün bulanklığı gibi yayılıyor. Ve önlerinde kanlara bulanmış Iki soğuk ve donuk savaşcı yatıyor, Bir birlerinin ellerini sıkıca tutmuş Kirmızı çeliğe parmakları dolaşmış. Birinin, Kazağın kazıyor Karga gözünü; Amma öbüründen, hemşehrisinden Bir kıvrcık saç halkası. koparıyor Daha sonra dağlara kırlara uçuyor, Zarime ' nin evine kadar, Kucağında küçük çocuğu, Yas tutarak dışarıya bakan. Yolun nerden, eski dostum Karga, Böyle erken nereden geliyorsun ? Karadenizden , karadenizden Çerkes kadını görsene ! Kanlı saç lülesini atar O, onun kucağına, Sonrada bir ağıt söyledi Yıkılmış talihsiz kaderine. Fakat Zarime ağlamadı Beyinin saçını aldı, Çocuğunun gşğsüne bağladı.Etrafı ne kadarda sessizdi ! IV Kafkaslarda fırtına Sollako (1) korkusuz bir atlı, Dağ yollarından aşağıya atını dehledi; Yorgun atının karnında beyaz köpükler inci gibi, Atlının mahmuzları kandan parıldıyor. Haydi, zavallı hayvancık, bir kaç adım daha, Sonra köyümüzün ortasına varacağız; Tayın kokunu aldı kişniyor, Ve Nora'nın gönlü benim için çarpıyor.Biraz sonra tayın sana koşacak, Benide Nora'nın gümüş kolları sım sıkı saracak; Vatan otlaklarının kokusu senin hasretini giderecek, Beni de tatlı kadının sevinçleri ! Sen yeşil yataklarda boylu boyuna uzanacaksın, Gururlu bir meşe ağacının gölgesinde; Bu sırada ben sevgilimin kucağında Kar beyazi göğüslerinde yatacağım ! Bu hayallerle süvari Kısarağın boynunu sevinç ve sevgiyle okşar, Kavuşmanın sınırsız sevgisi, Güneşin gözünden yanarak yansır. Çokça yağma malıyla yüklü, Kuban ötesindeki yörelerden, Ve Şergen Stepinden geriye, Vatanına, hür dağlarına dönüyor.weıter Onun etrafında, ne kadar büyük bir yalnızlık ! Etrafını dik kayalar çevirmiş, Buzulların beyaz başları parlıyor, Sayısız ırmaklar kaçarak akıyor. Kafkasya ellerini kollarini geriyor Ta uzaktaki sarı steplerine, Kahverengi mantosu katlanmış asılı duruyor Yüzyılların yaşlı granitleri Atakum nehrinin kolları oradan aşağılara düşüyor ( 2) Gök gürültülü seslerle gürlüyor, Hemen kınından çıkmış Sanki parlayan kocaman bir kılıç gibi. Onun üstüne ırmak büyük adımlarla sıçrıyor Siğ kayalardan sığı kayalara, sanki durmadan saldırır gibi Dağ cınleri , en sonra Alttan kendini koruyor gibi; Derin boğazda bağırıyor ve böğürüyor Köpükleniyor, coşkuca akıyor, ve öfeksinden vahşice yuvarlanıyor, Ve yukarılara köpükleri fırlatıyor, Çamur ve kıyıdaki kumlarla karıştırarak. Sonra taşlara karşı zafer kazanmış Gibi bulanık dalgalar kutlama bayramlarıyla akıyor, Uzaklarda sislerden doğuncaya kadar Gümüş bir yılan gibi. Orada denizden serin bir hava okşar , Ve siyah bulut kümeleri Buzulların beyaz saçlarına dolanır. Hey Sullako, seni bir tehlike bekliyor ! Fırtına yaklaşıyor, - çabuk kaç Bulut tanrısının vahşi oklarından; Karanlık kahverengisini bir araya çekiyor, Birazdan öfkeden alevleriyle kıpkırmızı olacak ! Her taraf nasılda kararacak ! Gök kubbesi na kadarda ağır duruyor, Sanki tabut kapağıymış gibi Insanların ve hayvanların üzerinde, toprağın ve denizin üstünde. Ardıç kuşu yaprakların arasına aklanıyor, Kurt ise hiçte avlanmaya niyetli değil, Erkek yaban domuzu tüylerini kabartıyor, Ssaiga ( 3) lar ise zıplayarak kaçışıyor. Atlının atı ise titriyor, Soğuktan ayakları sarsılıyor, šrkekçe akıllı hayvan kulaklarını dikiyor. Yalnız Çernomorlerin düşmanı Sullako dar yollarda geçitte, Fırtınanın tehlikesinden korkmuyor: Sana duacıyım Merissa ( 4 ) bir kaç adım daha Sonra köyümün ortasındayım, Beni gümüş kollarıyla saracak Gül dudakları selamlıyacak ! Bu hayallerle atlı yoluna devam ediyor Kısrağının boynu sevınçlı ve neşeli. Böylece hava nihayet boşalır, Bulutlardan kızgın bir kaos Dişleri çıkıntılı Ateşli bir çocuk gibi Yeşil tabiatın üzerine çöktü. Firtınada rüzgar korkunç ötüyor Bir dağ kedisi de vahşice bağırıyor, Ve dallar çok acayip çatırdıyor Çamların tepeleri derinlere kadar eğilerek Atın yeleleri vahşice dalgalanıyor, Atin burnundan soluklar boşaliyor, ve Atlinin zirhina beyaz köpükler siçriyor, Fakat hafif ayakların hiçte umurunda bile değil. Harp kahramanı korkusuzca konuşur: Burada ya aşağıya uçacaksın, yada tehlikeyi göze alacaksın! Hey, hayvanım, cesaretini yitirme, Biraz sonra kutsal yerimiz, vatanımız bizi koruyacak. Gök gürültüsünü artık duyuyoruz Daha öncede Abon (5) duvarları önünde, Ve daha kokunç şimşekler üstümüze püskürtüyordu Moskov topları ! Birden bire vahşi bir kuvvet Karga gibi siyah bulutlardan Bembeyaz yağmaya başlar, Atlının miğferinde ve zırhında Dolular zıplayarak oynamaya başlar,Yer sarsılıyor - Yukarıdan, çatırtılarla Kocaman bir kaya parçası Aşağılara düşer.Of ! Sular nasılda uğulduyor, ve şikayetleniyorlar Ve rüzgar inliyor, yuvarlanarak, bağırarak Gök gürültüsü ! - Hey, korkunç bir mücadele Yenilmeyen boyun eğemeyen kuvvetlerin ! Hey Sullako ! senin bakışının önünde Vatanın resmi geri gidiyor, šrkmüşcesine etrafına bakınıyorsun, Sevgilin artık senı şpmüyor. Ve mahmuzların kandan mı parıldıyor acaba, Karnından akan beyaz ter kısrağı incileştiriyor, Ve buradan gitmek istemiyor hayvanHem neden gitsin ki ? Onun hedefi burası değil mi ?O, bak gşkyüzünün örtüsü kırılıyor, Ve gözleri kamaştıran bir ışık seli akıyor Hay Allah, o anda tekrardan Karanlıklar geri dönüyor. Bulutlar dönüyor, yuvarlanıyor, sürtünüyor, Şimşek çakıyor, gök gürlüyor, Orkan tüm vahşiliğiyle esiyor Ve onu yolundan alıkoymak mümkün mü ? Vay - nasıl da bir vuruş ! At, AtDüşüyor aşağılara- ateşten yanıyor Gök tanrısının - ve - vay ne gibi bir dehşet ! Kayanın kıyısından uzağında Hızla bir adam düşüyor, Göğsü düşerken Sivri kayalarda parçalanıyor, Atakum un sellerine düşmeden önce. Orada dağların evladıni Seozeres ( 6) kollarına istihzayla alıyor. Cenazenin kırmızı kanıyla Kara selleri boyuyor.Biraz sonra firtına diner; Ay doğu kapısıdan çıkarak doğar, ölü gibi bembeyaz, Nora inanıyor O ölü eşinin vücudu. Güzel gözleri acıyla dolar Büyük bir sızı ve acıyla seven gönlü çarpar, Ve uzun zamanan boşuna bekler, Ve onunda hayat ateşi söner. 1) Sullako, Natuchac beylerinden birisinin adıdır. 2) Atak yada Atakum, kafkas dağlarının en son tepeden kaynağını alan nehirdir. Sudcuk kaleden 200 verst doğudadır ve batıya doğru akar.Nehrin uzunluğu 130 verst olarak düşünülüyor. 3) Ssaiga, Kafkas Antilopunun adıdır. 4) Merissa yada Melissa, tanrının anası. Merissa çerkeslerin arı tanrısıdır. Merissanin gününde onu anmak için bal dan yapılma içecekler ve tatlılar yapılarak yenilip içilirdi. 5) Abon veya Abun, bir rus kalesidir Kuban ile Jelentzik arasındaki bir dağ yamacına kurulmuştur. Buraya ruslar askeri bir koloni kurmak istemişlerdir. Bu kaleyi geçen yıl ruslar ellerine geçirmişlerdir. Ruslar bu kalede o kadar emin oturuyorlardı ki, herkes ailesinide kaleye getirmişti. Çerkesler kale duvarlarına çıkarak kaleyi feth ederlerken, içeriden o kadar kuvvetli bir karşı savaş yürütülürkü, buna kızan Çerkesler, 335 kadın ve çocuk haricinde herkesi kılıçtan geçirirler. 6) Seozereş Dağ halklarının neptünüdür. Neumann'ın yazdıklarına göre: ilkbaharda Seozereş için eğlence düzenlenirdi. Seozereş büyük bir denizci idi ve ona deniz ve rüzgar itaat ederdi. Kıyı boyundaki çerkeslerce çok sayılırdı. V. Avrupa halklarına çerkesler sesleniyorlar. Bizler dünyanın en yüksek değeri Allahın yarattığı şey için savaşıyoruz; Adalet ve hürriyet için savaşıyoruz, Yardım çağırımızı duyunuz ! Hür olma bizi kendine çekiyor Ve ölüme götürüyor bizi, Bu düşünce bize şafak yıldızı gibi parlıyor Ve akşam kızılı gibi aydınlatıyor. Hür olma dünyanın bir gözüdür Tüm canlıların ışığıdır.Bunun için bu ateş sönerse, Güzel gözde kör olur ! Ondan sonra etrafımız kapkaranlık olur Ve şidetli bir rüzgar ve soğuk. Ve bütün yaratıkların kuvveti, Şeytanın kuvvetine mağlup olur; Daha sonra kuvvetli gururlu kartalın Kuvvetli kanatları kötürüm olur, Ve damarlarında kan tembelleşir Ne kadarda daha önce kırmızı idiysede; Daha sonra ulu dalgalar mat, Kara kumda batıyor, Hiç bir çiçek kokmuyor artık, Memleket bir çöle dönüyor; Daha sonra çayır kuşu uçmuyor, Yükseklere gökyüzüne. Daha sonra hiç bir şerefli insan Soğukkanlı ğöğsünden asil söz çıkaramaz. Hürriyet insanın dünyadaki gözüdür, Ve yaşamın ışığıdır, Bunun için ne kadar acı, bu ateş sönerse, Güzel göz kırılırsa, kör olursa ! Çok uzun yıllardır, Hiç bir neden yokken Bu ulvi serveti, beyaz çar Kanlı nefretiyle takip ediyor; Satılmış bu köle çocukların eksiği, Memlekletinin zayıflığı: O ebediyete kadar bunu yaşıyacak, Amma başka halklar değil. Moskof bir akbabadır, Vahşi ve yırtıcı bir hayvan Blutları, ve çevreyi, paramparça yapan; Onların üstüne zehırlı çıy püskürten. O pusuya yatmış bir dağ kedisi, Burun deliklerinden hırsızlık akıtan; Hayat ağacının yapraklarını, Doymazcasına kemiren bir yılan. Hür küçük bir gurubun önünde Moskovitin benzi korkudan hemen solar, Soğuk çarlık imparatorluğunun Köz ateşiyle eriypi gideceği günler yakin; Bunun için o, ağ ve mızrakla Bu boğazdaki ava çıkıyor, Ve savaştaki topları öfkeyle bağırıyor, Daha avini yakalayamadığı için.Başka ne neden olabilir Onu bu Kafkasyaya getiren ? Bizim fakirliğimiz değildir muhakkak Onun gönlünün içinde gülen: Çünkü bizim dağlarımız çok serttir, Ve tarlalarımızın meyveleri, O kadar azdır, define (altın yataklari vs ) leri ise Boşuna vatanımızda arıyor. Hükm etme, hükmetme hastalığı Çarı buralara getirdi, Kuru gözleri onu idare ediyor, Onun sözleri savaşa götürüyor onu; Siz ona haraç borçlusunuz, ve Köle olarak tozda bükülmüş yatıyorsunuz, Bu kanlı canavara Insan gönlünü vahşete davet ediyorsunuz.Biz daha hürüz, halklar ! Kabarıktır Daha Gönüllerimizde kahramanlık destanları, Daha damarlarımızda tap taze Gül kırmızı kanımız kaynıyor; Daha kılıç ellerimizde şimşek gibi çakıyor, Daha çelik zirhlarımız parıldıyor, Amma ne yazık ki yabancı, šlkemizin barışcı sofrasını bizimle paylaşmak istemiyor. Ah ! - kim bilir - Allah büyüktür !Kim bilir uşaklık alçaklığı bizi mi bekliyor ? schmach: alçaklik rezalet Gece gündüzü yutuyor mu acaba ? Baltanın ebedi vuruşları, Meşe ağacını pazara mı getiriyor acaba ? Acaba bir zamanın kara bulutları, Aydınlık yıldızları mı yutuyor ?Silahlara, demire Çerkesin gücü yenilmez, Buna rağmen içimizden bazılarını Altının sıcak bakışları yolundan çıkardı; Rus'un sözü tatlı ve kaygandır, Ve acı bir basıtlıktır. Gizlice tekrarlar Düzenbazlığını ve ciddiyetsizliğini. Koca bir yılanı Anavataınımıza getiriyor Düşman ordusu, ve biz Kendi evimizde hapis. Günden güne çemberi daraltıyor Korkunç kadın bekçi, Ve hey ! - açlık bizi Onun boğazına götürüyor !- (1) Sonra, halklar dikat edin ! Yılanın toprak yutma hastalığı Doymak bilmez- kendinize gelin, ha ! Gururunuza kurban olursunuz ! Bunun için zamanında yardım çağrımızı duyunuz: Biz tanrının sizin içinde kutsal olarak yarattığı, Iyi bir mülk için savaşıyoruz ! Hürriyet dünyanın gözü, Tüm yaratıkların ışığıdır,O ne kadar acı bu alev sönerse, Güzel göz kırılıp yıkılırsa ! Sonra etrafımız kapkaranlık, Ve korkunç ve soğuk, Dünyadaki her yaratığın kuvveti, Şeytana mağlup; Ondan sonra gururlu kartalın Kuvvetli kanatları kötürüm, Damarlarda kan tembelleşir, Daha önce ne kadar kırmızı ve taze idiysede; Ondan sonra coşkun dalgalar mat Kara kumda batar gider, Çiçekler artık kokmuyor, Memleket çöle dönüyor. Sonra çayır kuşu artık uçmaz, Göklere doğru yükselemez, Sonra kahraman göğüslerden Hiç bir kimse asil erkek sözü çıkaramaz ! Açıklamalar 1) Çerkeslerin tüm avrupa halklarına verdikleri bir deklerasyonda ( Neumann, Rusya ve Çerkesler, Stuttgart, 1840, sayfa 140 da) şöyle demektedir. Rusya bizi mağlup ederse, bunu silah zoruyla yapmış olmıyacaktır. Sanki bizi yenmiş gibi, bizi ablukaya aldığından ve tüm memleketimizin giriş ve çıkışlırını kontrol ettiğinden olacaktır. Sanki deniz kendisininmiş gibi kıyılarımıza yanaşan gemileri yok ettiğindendir. Bizim mallarımızı ne dışarı nede dışardan mal getirttiğindendir. Tuz, barut Ve diğer harp malzemelerimiz eksiktir ve bunlar olmadığından da sonumuzu iyi görmüyoruz. Şairin cevabı ___________ Çerkesler ! Çağrınız göklerde yankılanıyor: Halkların zorluğuna, Avrupa'nın kulakları tıkalı, Avrupa'nın hür sancakları sokakta tozlarda yatıyor, Avrupa'nın gençlik kuvveti çoktan öldü ! Geçmişin zalimlikleri sırtını büküyor, Derin uykuya dalmış uyuyor - status quo: ( Durumun ne ) Zevkten uçuyor, tahammül edilse de yalnız onlar - darbeler Memnun, biraz daha dayanıyor- böyle Bakın Ingilizlere, Rusya'nın yardımcı boğaları ! Onlar candan dertlerine ortak deliller: (1) Bakkal mintanını altından paralar parlıyor, Ve papaz bezirganin tek emeli de bu. Franklara gelince ! - onlar sadece hürriyet horozları, Küt mahmuzlarıyla, sesli ve ince ötüyorlar, Bugün kıral katilleri, yarın kıralın köleleri, Bazen Brutus, çokçada Pulcinell.Bakın hele, halklar hürriyetten ne kadar nefret ediyorlar Uzakta Saharada sarı çöllerin kenarında, Bedevilerin toprağında kan parıldıyor, Ve bu hürriyetın kani, baöka hiç bir öey düöünmüyorlar.Ispanya'ya, Granadlar ülkesini mi istiyorsunuz ? Ne yazık ki oraya sözleriniz ulaömıyor ! Zavallılar düöünce ateöınden büzülmüöler, Gözleri aptalca sabah güneöine bakıyor.Hür Romalıların kutsal defne ağaçlarına Ayaklarınızı çevirin ! Italyanın ruhu ölmüö, Kolu sakat, kılıcı ikiye kırılmıö, Evet gelecekleri bile sabah safağında sönmüö.- Ve Almanya ? Vay, nabzım uçar gibi vuruyor, Yüzüme hızla kırmızılıklar geliyor, Gözlerim yaölı - acıdan dudaklarım titriyor: Almanya da sizin uyarılarınızı duymuyor ! Çoktandır komöu ülkeden zorla içeri geliyor, Baski görenlerin çağırıları, ve yüzüp gidiyor Kanden sel, bizi uyararak köylerimizin üstündenBuna rağmen Hermann'ın eski kabilesi ilgisiz kalıyor ! Çerkesler ! Avrupanın yardımını beklemeyin ! En iyi zırh kendi cesaretinizdir; Kendinize güvenin, baökalarının kandırıcı vaitlerine kanmayın: ölü lava da köz yanmaz ! Kafkasya'dır sizin birlik kardeöiniz, Bir dev, sizlere sıcak bir kucak gösteren; Kamalarinizi düömanın vücuduna saplayın, Onların kanıyla kölelik talihide kaçar gider. __________ Açıklamalar 1) Times ( Haziran 1840 Frf. Ober= Postamtsztg., Ek. No 202 ) de şunları okuyoruz: Çerkesler, ( Kafkas alplerinin Tirolluları ) bizim ( Ingilterenin ) hiç bir şekilde her hangi bir yardımımız olmadığı halde, buna hiç dikkat etmeden, hemen hemen onları destekleyen alkışlayıcı hiç bir söz söylemediğimiz halde, bizim dostlarımız olduklarını ispat etmişlerdir ve Rusyanın Doğu Hindistan sınırında bize karöı yaptıklarıyla karöılaötırılınca Ne kadar aciz olduğumuzu ve onların nekadar nazik olduklarını görüyoruz. Bununla ilgili belgeleri, Bell ve Longworth'un seyahatnamelerinde yeterince bulabilirsiniz VII. Kuban'da nöbet tutan Don Kazağı _______ Gece böylesine soğuk ve yalnızlık, Dalgalar hoşca kıyıya çarpıyor; Kazak, nöbetinde rüya görüyor, šstündeki yamçısı rüzgardan uçuşuyor, Yanda asılı kılıcı parıldıyor Tabancaları kemerinden göz kırpıyor, Göğüslerinde ayrılığın şarkıları çınlıyor, Vatanının yıldızları ona el sallıyor. Hey gidi zavallı Don kazağı ! Ayın solgun yanakları Islak blutların örtüsünde saklı; Kazak acı acı vatan hasretinden konuşuyor: Anneciğim, sevgim ve değerlim ! Sende berrak Don nehrine bakıyorsun Göz yaşlarıyla ıslak yanakların, Ben senin en küçük oğlun, Sana geri gelmeyi candan arzuluyorum. Hey gidi zavallı Don Kazağı ! Kıyıdaki sazlıktan bir kuş uçtu, Karşıya, nehrin dalgalarına, O kadar uzağa, o kadar da yukarılara Ta Çerkeslerın sınırına kadar. Kuşcuğum diye üzüntüyle seslenir asker, Sen ne kadar kıskanılacak birisin ! Keşke senin gibi hür olsaydım, gönlüm, Ve bu kiyilara asla gelmezdim ! Hey gidi zavallı Don Kazağı ! ö Biz ayakları ve kolları sıkıca bir birine yapıötırarak Ve konuöuyoruz: ö Mücadele et ve kanın aksın, Vatanının birliği çoktan çöktü, Uöak, hep kork - Kırbaç ! ö ö Ve - kuöcağzım - öyle hürdü ki Bir zamanlar sen, Ukranya'nın olduğun gibi; Ama ne acı, o günler çoktan geçti gitti, Tek Çar hükümran öımdı. ö Hey gidi zavallı Don Kazağı ! Su Kıyısını yeni baötan dinliyorsun, Iki düöman gözü parlıyor; Kazak, ne kadarda çabuk hür olacaksın, Ve vatanına geri gideceksin ! - Bir vuruö - o kendi kanınıda yatıyor, Gönül ağrıları diniyor; Çerkes hayatından memnun Kanlı ellerını akan suda yıkıyor. Hey gidi zavallı Don Kazağı ! ________________ VXXX. AWXT Soğukkanlı ve cesurane, dağ yamaçlarından Bir su aöağılara çağıldayarak akar, Kisa bir akıötan sonra kumda ölüverir. Neden, aöağılara aktın ırmak ? Xöikli bultcuk yukarılarda yüzer: Firtına beyaz elbisesini yırtar, Uzaklarda bir yerde dağılıp gitti, Ve artık beyaz elbisesi parlamıyor. Ben, bir zaman sabahi aydınlığının çiçeklerle süslendiğini gördüm, Vücudu kırmızı güllerle donanmıö. imdi güller nerede, nerelere saklanmıö ? imdi vücudu ne kadar da solgun, sararmıö ve donukça bakıyor.! Bir kartal yüksek dağlardan uçuyor Aöağılara narinciye vadilerine, Onu ateö yılanı boğsun diyeölü, narınciyeler vadisinde yatıyor. Kahraman zirhinin üstünde böyle yatıyor, O Pöi ( 1 ) denilen birisinin oğluydu Sizin tahayyül edebileceğiniz birisiyle beraber: Ruhunu teslim eden, bizim anlatmak istediğimiz. Göğsünde derin kırmızı bir yara ölmüö yatıyor narinciyeler vadisinde; Ruslara beddua eden sözleri halen dudaklarında Rüzgar vadide onu dalga dalga dalgalandırıyor. Solmuö yanaklarını kimse oköamıyor Kafkaslı kızkardeöciği; Komus'un (2) telleri ona öarkı söylemiyor Kafkaslı kız kardeöciği. Kapkara kanatlı karga Tiksindirici bir öekilde ayaklarını gagalıyor, Açlığını mezar baöında bağırarak belirtiyor, Ve gagayı ayaklarında biliyor. Aah anne sen ! alevleri söndür Aköam erkenden, - oğlunu artık bekleme ! Dağların sırtlarına bakıp durma Aköam alaca karanlığında oğluna ! O artık geri gelmiyor, eöiğin Yapayalnız, - onun gelmesini artık bekleme ! Dalgalar onu karanlıklar imparatorluğuna götürdü ölümün , - onun gelmesini artık bekleme ! Ağlayıp sızlanma ! Aslan kanıyla Senin göğsün onu besledi; Onun kahramanlığında hiç bir leke yok, O kahramanlık görevini yerine getirdi ! __________ Açıklamalar 1) Pşı çerkes kabile reisinin adıdır. Barışta bunlar memleketi idare ederler ve savaşta komutandırlar. Pşılık babadan oğla geçmektedir; Bazı önemlı olaylarda, diğer tabakadan kışılerde mesela pşı kızıyla evlenme yoluyla pşılığa yükselebilirdi. Amma bu türlü evliikler çok ender olmaktadır. Çerkes beyleri kendi sosyal sınıflarından çok gurur duyarlardı. Pşıların yetkileri ne serbest irade nede belirli kanunlara bağlıdır. Ancak yaptıkları ve gösterdikleri başarıya ve efkarı umimenin düşüncelerine bağlıydı. En büyük pşı yapayalnız düşman saflarına ve köylerine giderek savaş yapan yada bir çok kabillerin iştirakiyle yapılan halk toplantılarında baş komutan seçilenlerdir. Hayatın bütün alanlarında pşıların öncelikli hiç bir hakları yoktur ve nlardan ayıran herhangi belirli bir işaretleri de yoktur. Kendi etrafındaki hür köylüleri yada diğerlerini çok başarilı olaylardan sonra gereğinde asiller sınıfına yüksletmek hakkı vardır. Genç bir pşı savaşta ne kadar çok başarı gösterirse göstersin yaşlıların olduğu yerde hangi sınıftan olursa olsun oturma hakkı yoktur. Pşı sadece savaşta komutanlık yapan kişidir. Burada kendisine herkesin itaat etmesi gerekmektedir. Ganimetlerden kendi sine düşen pay büyüktür. Pşılar, arsalarının gelirinden, asillerin verdikleri hediylerden, hür çiftçilerin verdikleri haraçlardan ve uşaklarının çalışmasından geçinir. Adetlere göre pşı her zaman herkese kapısına ve sofrasını açık tutması gerekmektedir. Ancak, el açıklığıyla, misafir perverliğiyle, ve iyilik severliğiyle insanların sevgisini kazanabilirdi. Çerkeslerin üç sınıfı vardır: pşılar, verkler ve hür çiftçiler. Uşaklar ise halktan sayılmazlardı. Herkesin köy ve kabile toplantılarına iştirak etme ve oy hakkı vardır. Bu toplantılarda her türlü kabile ve vatanin problemler konuşulurdu. Giyimleriylede bu sınıflar rasında bir fark görülmezdi. Tek fark ise pşı ve verklerin ekseriye kırmızı çizme giymeleridir. Sanki üçüncü sınıfa müsade edilmiyormuş gibi. Hakimiyet tamamen halkın elindedir; Bu hakimiyet köy,kabile toplantılarıyla kullanılır. Hiç bir kimsenin özel hakkı yoktur.; Hertoplantıya katılma hakkına sahip olanın bir oy hakı vardır. Ve kararlar ekseriyet oyuna göre alınırdı. Kişisel görüşler, ilgiler ve karakterler bilhassa iyi hatiplerin - bu tür tarz herkese açık toplantılarda olduğu gibi-, büyük etkileri oluyor. Bu nedenlede çocukları bu yönlerde eğitilirdi. ( Neumann sayfa 97 ve devamı ) 2) Komus- metalden telleri olan bir gitar türü. IX KABARDEY EFSANESI ( 1) Kazbek'in beyaz teplerinde siyah bulutlar sel gibi akışıyor, (2) Ve kırmızı şımşeklerden yeşil çam ormanlarından aydınlık ışıldıyor; Kuvvetli Uzden kaçarcasına en yüksek tepelere tırmanıyor, ( 3) Durmadan dinlenmeden, biraz sonra her şey olup bitecek: Arkalarında katiller, onların arkasında Kazaklar, Düöman ateşlerinin hedefi Kaberdey enseleri. Zavallı Uzden ! nasılda terliyor, yaraları nasılda kanıyor, Kırmızı izler, Rus ...... yol gösteriyor. Hep daha ilerilere gidiyorlar, amma daha kazanamadılar mücadeleyi; Düşman kılıcını onların üstünde yarım salladı, Onu sıkı sıkı takip ediyor, atı onu kendi istediği yere götürüyorKaçak seni şimdi tanrı korumasaydı, çoktan ölü arkadaşın olmuştu ! Fakat, hey gidi - nerede ki yardım ? - ne cesaret, ne de silahlarda var, Gürültüyle Karaçaylar peşinden gidiyor, ve yeniden yaralar açılıyor, Vatanın ormanları uzaklarda; nefes nefese yere yığılıyor, Koşucu yorgun; - kurtuluş yok, - etrafında tabancalar parıldıyor;Dızlerinin üstüne düşüyor, Mullah, ve yukarıya göklere çıkarıyor Sicak beddua seslerı, şimşekle yarışırcasına çabucak yankılanıyor: Il Lalah ! bize yardım eden ! bizi ölüm acılarından koru ! Ve Allah yardım ediyor, ne büyük bir mucize, inançlı zorda kalana gönüle: Bırden bire sisli dağlardan ilahi dolu sesler yükseliyor, Yapraklar sallanıyor, kuş sesleri, - dağların mucizevi çocukları Bakın, çığ gibi hızla dağlardan coşkuyla ona koşuyorlar Kendilerini düşmandan koruyan, geçilmez ormanların bitki örtüleri yerlere yıkılıyor, Heyhat, cesaret umutla tekrar canlanıyor, artık kaçma sırası düşmanda. Tanrı büyüktür, ve ınancı sağlam olana, en büyük yaratık dosttur her yerde. Açıklamalar 1) Kaberdeyler deniz kenarinda oturmaktadırlar * ve şu ada büyük bir kısmı ruslara boyun eğmiş gibi gözükmektedirler. Onlar en barışcı çerkesler olarak tanınırlar, rus köylerine, yeri ve zamanı gelınce saldırmalarına rağmen. Barış halinde yaşamaları nedeniyle serbesteçe dolaşabilmektedirler ve akraba kabilelere devamlı olarak rus birlikleri hakkında bilgi vermektedirler. * airin burada 1846 yıllarında deniz kenarında yaşadıklarını yazması çok ilginçtir. Eğer yazar verdiği bilgide yanılmıyorsa, bu demektir ki Azak denizinin doğu yakalarında halen çerkesler yerleşık halde yaşıyorlardı. ( B. özbek ) 2) Kazbek, Kafkasların Elbrus tan sonra en yüksek dağıdır. 3) Uzden, Kaberdey soylularına denilirdi. ( Kelimenin aslı tatarcadan gelmedir. ( B. özbek ) X. ÇERKES AŞKI Sevgili eşim ! Dere suların kristal bardak gibi parlak, Her iki gözün cıvıl cıvıl parlıyor, Sihirli bir şarapla sarhoş olmuş gibi, Ruhum yalnız senin rüyalarını görüyor ! Dudaklar, ikiz gül gibi Benim özlemime hep el sallıyor; Senin dalgalı saçlarında Beni yokluğa götürecek bir tehlike tehdit ediyor. Göğsün - ilkbahar bulutcuklarına benziyor, Beyaz, kabarık hoş ve yumuşak; Kalbin - ah - öylesine iyi ve zengin, Dünyada onun eşi yokturSevgili eşim ! Kahverengi aygırım ! Büyük gözlerin sadıkça parıldıyor, Burun deliklerin soluyup inip kalktıkça, yanıma uçuyorsun Kişnemelerin öylesine yüksek ve hür yankılanıyor Sanki borazan sesi ve harp naralarıymış gibi. Sen öyle gururlusun ve güzelsin, ah aygırım ! Düşmanın top atışları bile seni ürkütmüyor, Sırtının ortasından kan aksada, Sen benim en sadık harp arkadaşımsın. Benim kahverengi aygırım ! Benim keskin kılıcım ! Sana, sarhoş, bende iyiyim: Sen ebediyen her gün yeniden öfkelisin Rus kanı kırmızı, kırmızı rus kanı; Bunun için ben sana böyle iyiyim, böyle iyiyim ! Benim keskin kılıcım ! Benim rus uşağım ! Sende benim için değerlisin ve seviyorum: Alnında geniş kılıcımın izi, Boynunda halka, bakışların böyle üzgün, Hoöuma gidiyor, benim için sevgi dolu ! Benim rus uşağım ! XI Süt Annenin şarkisi Beyaz Çar, beyaz Çar ! Sessız ol, sessız ol - e şımdı gelıyor ! Uyanık gözcüklerini kapat şimdi ! Mantosu süt beyazı kardan Binlerce mil uzakta, - heyhat ! Senin üstünü örtüyor, zavallı çocuk, Titriyorsun, eyvah, ve çabuk öl. Sessiz ol, sessiz ol ! < Beyaz Çar, beyaz Çar ! > Zavallı kollarının topuzu demir gibi ağır, Parmak bıçakları, çok keskin, Sana dokunurlarsa zavallı çocuk, Kanın akar ve hemen ölürsün. Sessiz ol , sessiz ol ! Beyaz Çar, beyaz Çar ! Gözleri güneş, kan çanağı Xönlari sadece ölümü gönderir, Sana ateöin közü yaklaşıyor, zavallı çocuk Bu ateş seni çabuk kurutur, çabucak ölürsün. Sessiz ol, sessiz ol ! Beyaz Çar, beyaz Çar ! Göğsü - derin oyulmuö bır taö, Kül rengi yılanları içine kapamış Zehrini üstüne püskürtür, çocukcuğum, Iyice büzülüyorsun, titriyorsun ve hemen ölürsün. Sessiz ol, sessiz ol Beyaz çar, beyaz çar ! O altından bir ev içinde oturuyor, Ona hiçbir arkadaş, sadık ve dostu değil Bunun içinde herşeye kini var onun çocuğum, Onun kin tuttuğu hemencecik ölür Sessiz ol, sessiz ol ! \< Beyaz çar, beyaz çar !> O öylesine yalnız ki ve yapayalnız, Sadece uşakları var, onlar da dostu değil. Onu kim sevebilir, zavallı çocuğum ? Ben değil - sen de değil - uslu ol ! çabucak uyu . XII. SXNAV Atalık: ( 1) Asil Vork'um ! ( 2) Yıllar geldi geçti Iöte oğlun, kuvvetli ve akıllı bir genç. Gerçek olup olmadığını, kendisinden öğrenebilirsin, Git, sor ona, onun kalbinde gaflet yoktur.Yaşli: Oğlum söyle bana: nedır sarı altından da daha iyi olan ? Ve sağlam çitlerle çevrili kırlar kime dosttur ? Delikanlı: Keskin çelik sarı altındanda daha değerlidir; Kuvvetlilere kuvvetliler dosttur ! Y: Oğlum söyle şahinden daha hızlı olan nedir ? Kalastan da daha sağlam olan nedir ? D: Intikam düşünceleri şahınden de daha hızlıdır, Kalastan da daha sağlamdır sabır ! Y: Oğlum söyle bana: yıldızlardan dahada parlak olan nedir ? Ve savaşcılarla, kargalar en çok ne görmek isterler ? D: Zaferi kazanan göz, yıldızlardan daha parlaktır; Solmuş cesetleri, kargalarla savaşcılar en çok görmek isterler. Y: Söyle oğlum: Yılan zehirindende daha zehirli olan nedir ? Ve nerede korkusuz kahramanların severek buluştukları yer. D: Rus yalanları, yılan zehirinden de daha zehirlidir Ve kahramanların severek buluştukları yer, kanlı toplanma yeridir ? Y: Oğlum, oktan da daha yukarılara ne uçar; Keskin bir baltadan da daha keskin kesen şey nedir ? D: Benim gururlu cesaretim oktanda daha yukarılara uçar; Alçaklık ve namussuzluk keskin bir balatdan da daha keskin keser ! Y: Söyle oğlum: her zaman nedir hoşuna giden ? Dünyanın en kutsal şeyi nedir sence ? D: Ruslara eziyet etmek her zaman hoşuma gider; Hürriyet, en eşi bulunmaz en kutsal şeydir dünyada ! Y: Sağ ol, Atalık ! Seni överek diyorum ki: Oğlum sadakatlı, oğlum akıllı ve bilge ! _____ Açıklama: 1) Çerkes erkek çocukları tüm halkın ortak malı olarak kabul edilirlerdi. Kendisine aklıyla, kuvvetiyle güvenen herkes bir erkek çocuğu yanına alarak onu eğitir ve yetiştirir. Bu görevi üzerine almak için bir kaç kişi talıp olursa, hakimler vasıtasıyla kimin yanında ne kadar kalacağına karar verirlerdi. Hatta bazı atalıklar yetıştıreceklerı çocukları gizlice kaçırırlar ki bu adetlere göre suç sayılmazdı. Anne babaların çocuk doğar doğmaz talip olacak bir Atalığı beğenmiyerek kendi yada akrabaların ıstedıklerı bır atalığa vermeleri adetlere göre yasaktı. Çocuk atalığa verilir verilmez anne ve baba çocuklarının eğitiminde hiç bir hakları olmamaktadır: hatta baba her hangı bir zamanda çocuğunu görmek istemesi zayıflığın simgesi olarak görülürdü. Çünkü Çerkeslerde hislerini belli etmenin zayifliğin ve erkekliğın şanına yakıştırmazlardi. Çocuk süt annenin elinde büyür büyümez hemen eğitim baölardı. Bu eğitim vücudun kuvvetlendirilmesi ve çevikleömesö ile baölardi. Çocuğa, ata binmeyi, kılıç kullanmayı, tüfek, tabanca ok ve yayla atış etmesini öğretirlerdi. Düşman topaklarına girince nasıl davranacağı öğretilirdi; açlığa, susuzluğa ve hayatın diğer zorluklarıyla nasıl mücadele edeceği ve amacına nasıl ulaşacağı öğretilirdi. Halk toplantılarında kendini göstermek ve kabul ettirebilmek için, eğitim ikincı kismı ise poesiye ve iyi hatipliğe harcanırdı. Bu eğitim tarzı diğer komöu halklarca o kadar çok beğenilir di ki Krım hanlarından, Kasan ve Astrachen hanlarına kadar diğer Kafkas halklarıda çocuklarını çerkes atalıklara gönderirlerdi. Eğitim bittikten sonra atalık büyük bir merasimle çocuğu anne babasına geri getirdi: bu olay için tüm akraba ve dostlarin davet edildiği büyük bir eğlence düzenlenirdi. Atalık bir çok hediylerle dolu olarak evine geri dönerdi. Atalık ölünceye kadar bu ailenin akrabası olarak kabul edilir ve korunurdu. ( Neumann, sayfa 113 ) 2) Vork, Çerkes asilzadelerine verılen addır. d XIII. VEDALAŞIRKEN oğul: Haydi derin vadilerden yukarıya, buzullara Uçurumlardan gecenın kokusu yükselir; Sabah rüzgarı keskin seslerle ıslık çalıyor, sanki çağırıyor O beni uyararak savaş meydanına. Pake, benim tatlı eöim ! Ben gidiyorumBırak beni beyaz kollarından ! Gönlüm nefret ve acıdan ağırlaştı, Vahaşi cesaretten ve sessiz safdilliğiden. Senden, sana acılar vererek ayrılıyorum, Düşmana karşı ise tatlı heveslerimle; Birincisi benim ayağıma felç indirmek istiyor, öbürü ise göğsünü ileriye çıkarıyor.Senin gül yanaklarını değişiyorum, Kırmızı yaralarla, az sonra erguvani renk; Senin gül gibi güzel ağzın yerine, Düşmanın böğürmeleri kulağımda çınlayacak. Yumuöak yastık üstünde yatmak yerine Beyaz göğüslerin, yumuşacık, Savaşmaktan yorgun ve bitap yatıyorum, Donmuş soğuk cesetler arasındayım. Pake: Oğlum Biraz Zaman Benim ! Benim tarafıma biraz dönsene daha ; - sonra en iyisi git ! şimdi ok ile yarışırcasına uçuşuyor, acı duymam seni ne ilgilendirir ki ? - Sahtesı gizlice yaklaşır - sen gidinceYavaş, yaralanmış bir karaca gibi; O yaklaştıkça, seni arzulama istemim benden kaçarak uçuyorBenim acı duymam seni ne ilgilendirir ki ? Senin zırh gömleğin olmayı çok isterdim: Seni korurum - beni taşısaydın, Oğlum ! Ah, - sen benden uzaklardasın, Ben çok hastayım ve üzüntülüyüm. Sen benden uzaktasın, akşam kızılı Kandan senin hayalin, kendini beğenmiö; Ve bir atmaca uçarken görüyorum: O benim kumrumu parçalamıyor mu ? Buzullara bakıyorum, solgunlara: O bir ölü kefeni değil mi ? Dalgaların geriye doğru yavaş yavaş yaklaştığını görüyorum: Onlar ebediyete mi geri dönüyorlar ? Oğlum Biraz Zaman Benim ! Benim tarafıma biraz dönsene daha , - sonra en iyisi git ! şimdi okla yarışırcasına uçuşuyor; acı duymam seni ne ilgilendirir ki ? XIV Kafkasyada Polonyalı ( 1 ) Bısım ( 2 ) Yaşa, saygıdeğer bey ! Hoş geldin evime, Gelmenle mutluluk verdin bana ! Beddualarım tutsun ve lanetimi de, Sani burada alçaklıkla karşılayacak olanı! (3) Yabancı: Senin dostca karşılayışın gönlümdedir Gümüşü saçlarınla ıyi adamUzun zaman kuru kalmış, Bir su kaynağının cılız akışı gibi. Senin sözlerin ınsanı dip diri canlandırıyor Sevgi kokularıyla; Kalbin derin mahzenlerine gömülmüş, Senin dostca bakışın, yeni duyguları uyandırıyor. Bısım: Saygıdeğer bey ! Gönlüme güven, Yalnız dilime değil, kollarıma da güven. Al şu antilop boynuzunu, ( 4) İç sonuna kadar hepsini! ( Yabancı içer ) Tamam Sen şimdi dostumuzsun, Evinde sadık ve sevgi dolu bir çocuk; Ne yitirdiysen, unutulsun, Sende ne kaldıysa yalnız onları düşün. Yabancı: Tamam! - ben de sizin dostunuzum, Evden bir çocuk sadık ve sevgi dolu - Amma ! - Yitirileni unutmak mı ? Asla baba, asla - af et beni ! Çekilen acıları unutmak istemem, Initikamımı da asla unutmam, Onlar benim canımda tanrıdırlar, Ve onlar benim yaşamımın nefesleridir ! Yeni babam, beni tanımalısın, Benim kurak gönlümü görmelisin; Senin göğsüne başımı dayamak istiyorum, Ve acılarımın şarkılarını dinleyesin-Benim vatanım zavallı Polonyadır, Şimdi tozlar içinde, köle gibi suskun yatıyor, Tüm rüzgarlar beddua dolu esiyor, Tüm ırmakları kan akıyor. Beni doğurtan: namuslu savaşcı Özgürlük ve adalet için, Zalimlerin ağına düştü Ve kazıklı ölüme hazırlandı; Gururla, korkusuzca halkla alay ediyor, Işkenceler onun cesaretini kıramadı, Yaşlı başları gövdelerinden kesildi;Ben gördüm - ben gördüm, kanının nasıl sıçrayarak aktığınıBen bu kanın içinde durdum, donmuşcasına Hiç bir şey duymadan his etmeden, solgun bir nesne,Ben bu kanda yattım ve kaçtım Bağırarak, ve vahşice beddualarla.Intikam günü gelinceye, Polonya esaret zincirini kırana kadar, Beyaz kartalın pençeleri, Rus kanında yok olan cesaretını tekrar buluncaya kadar. O zaman benim silahlarım bayram edecek, O zaman benim toplarım kükreyerek öldürecek, O zaman ben tekrar kan içinde duracağım, Sadece düşmandır, bu kanı akıtacak olan-Buna rağmen - gün çabuk geçti, Tekrar karanlık geldi, Yine zincirleri şakırdı sesleri çıkarıyor, Zalimler dişlerini gıcırdatıyor. Ah acılarım ! kırmızı kurban yerlerine Vatanımın her kşşesi dönüötü, Cellatlar darağaçlarından alaylı sırıtıyorlar, Kafalar kumda yuvarlanıyor. Boynuma bir tasma taktılar, En kuzeye sürükledıler benı, Ebedıyen vatan sevgisinden Beni koparıp götürdüler asiler. Orada Sibiryanin buzul kovuklarında, Aklım kızgın bir köz gibi yanıyordu ! Kamçılar sırtımda patlıyordu öfkemin azameti alnımı az daha patlatıyordu. O zaman koluma korkak bekçiler vurdular, öfkeden kabararak barınağımdan çıktım, Tundranın vahşiliklerinde yolumu şaşirdim, Hiç bir yer bana intikam sözü vermedi. Sonra ben bu dağlara geldim, Ve nihayet göğsüm bayram ediyor; Burada düşmanlarımla yapılan mücadeleyi görüyor, Ve intikam duygularım sevinçten kuduruyor. Burada kendimi yeniden hür olduğumu hisediyorum, Hürriyet ki ona ölümüne kadar bağlıyım, Ve gururlanıyorum, savaş ve zafer düşünceleriyle Benim içimi bir ateş gibi kaplayan. Bısım: Tekradan hoş geldin yabancı ! Seni arzuyla ocağımıza davet ediyorum, Eski yaraların canlansın, Eski kılıcın tekrar kırmızı renge bürünsün ! Senin vatanında güneş batınca, Burada en görkemlicesine doğuyor. Cesaretınle sabırlı ol: mutluluk ve ümüt Xztirablı gecelereden doğarlar. Misafirimiz ! sadakatlısın ! Aynı amaçlar bizi birleştiriyor, Yerindedir oğlum, intikam yemini et, Bizim ve senin düşmanına karşı ! Yabancı yemin ediyor: Fırtınalar estiği müddetce, Kafkasya ayakta kalacak, Anneler erkek çocuklarını emzirdikçe, Kuölar serbestçe uçtukça, Damarlarda kan aktıkça, Yaylardan oklar atıldıkça, Bir kama öldürücü vuruşu oldukça, Düşmanın gözü kör oldukça, Sabah şafağı kırmızı yandıkça,Kanlı intikam yeminini ediyorum Zalim baskıcılara ! - Zillet ve ölüm ! Açıklamalar 1) Kafkasyada pek çok sayıda Polonyalılar varmış. - Çar ordusundaki Polonyalılar fırsat buldukça Çerkeslere sığınmaktadırlar ve çok iyi karşalanmaktadırlar. 2)Konak sözcüğünü ben bısım olarak değıştirdim. Anlamı misafirsahibidir: misafir evleri genelde avlunun bir köşesinde durur. 3) Bu gibi sözlerle ev sahibi misafiri karşılar. Misafirperverlik Çerkeslerin en kutsal geleneklerinden birisidir. Ve asla bu geleneğe helal getirilmez. 4) Çerkesler misafiri karşılayınca, dağ keçisi yada antilop boynuzu dolusu içki getirir ve onu misafirin sağlığı için içerler. Içmeden önce boynuzu sağ eline alarak şunları söyler: Tanrım ! Sana şükürler evime senin bir misafirini bahş ederek beni ve hanemi kutsallaştırdığın için ve bana geleneklerimizim icabı en iyi şekilde bir misafiri ağırlamak imkani verdiğin için. Tanrım sana şükürler ! ö Sonra boyunuz bir çekişte içer ve ateşın üstünde ters çevirir. Boynuzun içinde ne kadar az içki kalırsa, misafiri o kadar çok saydığına delildir. Sırayla herkes misafirin sağlığı ıçın aynı rituali döndürürler. Herkes içtikten sonra sıra misafire gelir, oda teşekkür eder ve boynuzun içindeki içkiyi içer. Kimin sıhhatıne içildiyse o bir daha bir boynuz içebilir. Ev sahibi ise asla içmez. Ev sahibi eğer misafir ikramda bulunmazsa yemek yemesi dahi ayıp saylırdı. ( Bran' s Miscellen, 1838 sayfa 503 ) XV Veredio Mensuk'un gezileri ve sözleri ______ A d a l e t Göklerin tanrısı ne kadar da iyi ! Yanan gözleri ne kadar da içten bakıyor Yükseklere de alçaklara da: Mermer saraylara ve sazdan evlere, Meşenin tepesine ve çalılıkların dikenlerine Kayaların tepelerine ve kıyıdaki kumların: Bunların hepsi güneşin parlaklığından parıldıyor. O, ışık, sen adaletlisin ! Gümüş ipliklerinle; Büyük gururlu bir kartalın kanatlarını taşıyorsun Genç bir ardıç kuşunun kahverengi tüyleri gibi; Çiğlerin damlacıklarında senin resmin yansıyor, Ve denizin dalgalarında senin altınların akıyor; šzüm senin sıcak huzmelerini kucaklamasıyla olgunlaşıyor, Zararlı bitikler de senin öpücüklerinden yetişiyor. O ışık, sen adaletlisin ! Insan sende öyle ol ! ______ II. B a s k ı Bir zamanlar bir Frank'ın bana şunları söylediğini hatırlıyorum: ö Halkın ruhu dalgaların aynısıdır: Her nefeste dahada kabarır, Ve gerekli ihtiyaçta Tevazu - şu gönlün met ve ceziriAlçaklik yatağına geri itildi. Binlerce sene geçti gitti, Bu yıllarla isteksizce ve korkaklıkta geçti gitti. Halkın dalgaları ( kabaran gönülleri ? ) boşa gıttı; Sırtlarını ucu tüylü yazı kalemı kesti Hükümdar devamlı kaldı, Ve kıyıda bir sıkı, bir işkence duvarı Dalgalar kayalara inliyerek çarparak kırılıyor ve ümütsüzce vuruyor.ö Ben ona dedim ki : ö Haydi hürriyet fırtına olsun Tembel denizi kudurtsun ! Kendimize gelerek kuvvet bulalım Dalgaların sırtında. Gemi ve yaklaşmalar başarıya ulaşmıyacak, Ve bu küçük memleket Büyük denize batacak. Git dalgalara de ki : Yeter artik kendi köpüklerini yutma ! Git ve halka de ki : Yeter artık kendi ayıbını yutma ! ö Solgun Frank bana acı haliyle baktı, Ve ellerindeki esaret bağlarının yara izlerini gösterdi. _________ XXX. M i s a f i r p e r v e r l i k Bir Frenk mollası cemaatina konuştu: ö O gavur, merhametli olun, - tanrı gibi merhametli olun, Tanrı herşeyi sınırsızca yarattı ! ö Işte böyle ; - bütün cemeat duygulandı, Ve ben - yabancı - düşündüm : bu gavur Iyi birisi ve her şeyi yaşamda iyi yapıyor, Kendine inananlara söyledigi gibi. öyle ha ! Yüzü nasıl gayretle dolu, Dindar alnından terler nasılda akıyor, Tanrının karşısında ne kadar da tevazzülü ! Düöündüm ki: bak, o şu ağaç gibi, Meyvelerle yüklü, eğilmiş vücudundan Yalvarıyor, fazlalıkıları almamız için. Ben yanına gittim, misafir dost olarak, onu saymak için; Benim bu isteğim ona o kadar yabancı geldi ki, Bana dikkatlice kapısını kapadı, Beni sözleriyle doyurduğunu sandıktan sonra Böyledir gavurlar, - hepsi böyledir: Zavallılar, hemde çok zavallılar, dağ ve ovalardaki hayvanlar gibi, Sadece almayı düşünüyor alçakça bir istek, Yabancıya vermek merhametle zevkle yapılıyor.Bakın ayın gözü nasıl kutsalca parlıyor, Razı olmuşca her iki yanağı parıldıyor: O zenginliklere huzmelerini bağışlıyor. Bakın çiçek tomurcukları nasıl açılıyor Büyüleyici leylağın aşk ateşi gibi: O kokusunu bağışlıyor, gönülleri tırmalayan. Görün ağaç nasıl yeşil gövdesini Sabahın rahat ve güzel havasında havalandırıyor: O her şeyini, meyvesini bağışlıyor.Hep böyle misafiri sevin dağların çocukları, Babalarınızın adetlerinde olduğu gibi. (1) A ç ı k l a m a l a r 1) Çerkesler misafire çok önem verirler ve sayarlardı. ( Bakınız yukarida) Bir koyö misafir geince herkes kapısını açar ve bekler onu memnuniyetle misafir edebileceğini belrtmek için; hiç biri ancak komşusuna hakaret olmasın diyerek sözlü olarak eve davet etmez. Misafir kendisi istediği ev sahibini seçer ve ev sahibi de onu elinden geldiğince ağırlar. Misafir giderken asla para alınmaz. Misafiri ağırlamak onun için en büyük mükafat ve şereftir yoksa para değildir. IV. C i n a y e t M a h k e m e s i Biz hepimiz kendi kanımızın kölesiyiz, Ve kırmızı beyimizin istediğini yapıyoruz. Biz kavga ediyoruz, vuruyoruz, intikam alıyoruz, öldürüyoruz, Ihtiraslarımız bizi nereye götürürse. - Amma tanrı Yaşam denizinin en yüksek beyidir, Ondan başka cinayet hakimi yada cellat yoktur. Yalnız o adaletli olarak kanun kılıcını kullanır, Zamanı gelince ruhu ve vücüdu alır gider.Biz hayvanca iç güdülere mi itaat ediyoruz, Bununla beraber tevazzüyle tabiaata kutsal saygı duyuyoruz ; Ve ihtiras susuyor ve akıyor yolunda Kirmızı dalgalar - öldürmekle biz Ruha asla tecavüz etmiyoruz. (1) Ah, ben çoktandır farkındayım ( Güneyde ve kuzeyde, doğu ve batıda, Ayaklarım beni nereye taşırsa, - halkların yanında, gururla hikmet ışıklarıyla meşhur olan, halklar ki Bizi barbar diye adlandıran ) - ölüme Zavallı ınsanların hayatın kuvvetiyle, Umutlarının içinde yaşamlarının baharına götüren. Onlar canı mi, suçlu yada suçlu değil mi ? O hakimleri ne ilgilendirir ki ? Onlar evet değil Tabiat yabancılara karşı onu caniliğe itti; O kurbanına karşı dikkatsizce bir suç işlemedi Gönlü; deniyor ki, çok susuyor, bizzat insanlar, Soğuk kanlarıyla, insanların peşinden kovalayan Insanları asan, -onların hayat nefeslerini Vücutlarından alan, tıpkı hırsızların Yabancı ceplerden para çaldığı gibi ? - Hey, bana onlar öyle geliyor ki, Gururlu hakimler, alçak caniler değil, Çünkü onlar güçlü ve kanunlara sığınarak Katilliğe başliyorlar. - Tabiat haklıdır, Başka hiçbir kimse değil . Göster bana bir örnek Kendi kardeşini öldüren - intikamsız Ve kendini koruyamadan, acımasızca ! Açıklamalar 1) Çerkeslerde hiç bir kimse ölüme mahkum edilmez. Verilen en büyük ceza suçlunun satılmasıdır. VX. M e n s u k ' u n A ğ ı t ı Mensuk yaşlandı, Mensuk yaşlandı, Yaşam sesleri yavaş yavaş susuyor, Gönlü ise muazzam acılarla dolu, Cesaretsizlik ruhuna pencelerini takmış tutuyor, Ve en son şarkısı donuk ve durgun yankılıyor. O en yüksek kayanın tepesinde oturuyordu, Şiç'epşine'si dilsiz kolunda asilıydı Ruhunun içinden şimşekler geçiyordu, Gönlünün içinden sürülerce üzüntüler. ö Benim Babavatanım ! o üzüntüyle konuştu, Daha boyunun eseret zenciri taşımıyor, Daha kanın seni koruyor, daha çocuklarının Sana olan sevgisi seni koruyor ! - Daha ne kadar ? ö Eski destanlarda ürpetici şunlar duyuluyordu: Bir zamanlar asil bir tanrı çocuğu, Düşmanlarınca vuruldu, Burada dağlarda hor görülerek öldü. ö Göğsünden dağlara çakildi, Dağın kuvveti, derin acılar çekti; Akbaba iliklerini yedi Sonunda tanrısal kalbi durdu. ö O olay bitti ! - Bana öyle geliyor ki, Bizim hür gönlümüz, Bu tanri çocuğuna ağlayan, Bir zamanlar hürriyet kanını akıtan. ö Ah, bizim düşmanımız, bir akbabadır a, Bizim iliklerimizi istekle kemiren, Kan susamış etrafımızda dönüyor canavar Halkların hürriyetini yok etmek isteyen ! ö Mensuk oturduğu yere yığılıp kaldı, Gözleri yaşlarla doldu, Gönlünün içinden şimşekler çakarak geçti, Gönlünün içinde sürülerce üzüntüler. XVI. ANAVATANA GERİ DÖNÜŞ Geriye geldim. - Elbrusun parlak kubbesi Aköam sisinde kayıp oldu, Kuban'ın Fırtına gibi çabuk dalgaları yabancı bakıölardan kaçtı, Kulaklarında zafer sesleri çınlıyor Zayıf dağ atlısının- - ah Ben öimdi evimdeyim. Hava horozu gıcırdıyor Anavatanımın yüksek kulelerinin üstündeki, Vatanımın bulanık dereciği inliyor, Ve kulağımda sessizce uğulduyor, Dostlarımın pervasızlıkları ve rahatlılıkları - Onlar zavallı - ve de ceplerini doldurmayı düöünüyorlar, Onlar gururlu - ve de çok da alçaklar, Onlar asil - ve de sadece uöaklar. O dağların havası, senin hürriyet nefesin nerelere esiyor ? Burası ne kadar da bunaltıcı - dumandan göğsüm boğuluyor Ey tabiatın sessizliği, ey temiz sessizlik Yalnızlık - keöke bu dünyaya beddua etsen: Herkesin yalnıö meögaleler peöinde koöuötuğu, Makinlerin gıcırdıları, kamçıların öakladığı, ve tırmalayıcı, Sürülerin sesleri geliyor, - her yer Esir zindanları - evet gerçek, evet gerçek ! Ve Kafkasyada berrak nehirler akıyor Kahramanların kanı - burda gerçekten barıö yok ; Görüyor musun, sen orada hür açıkça düömanın gözünün içine Burada seni gizli kiskançlık yok ediyor ve yargılar: Sen bir yahudisin, hrıstıyanlar senı alaya alıyorlar, Zengin değilsen, parıya sınıfına mensubusun ( 1 ) Heyecanlı mısın senı rüya görmekle alaya alırlar, Sen onları alaya alırsan, seni hemen zindana alırlar.Eğer seni yokluk boğmazsa, hava baskıya alır; Iki hükümdarın hükümdarlıkları : aç gözlülüklerı , iki yüzlülükleri, En son vasıta ve ilk gayeleri: Müneccımler, iki yüzlülüler, dindarlar ve dinler, Sayginin esiri, sevginin sahibiSadece boöluğun etrafında, sadece her öeyın içinde yalnıö görüntüler.--Burada benim tasavvurlarım ne kadarda boğucu ve duygusuz Dünyanın resimleri yok oluyor, Biraz sonra öiirlerde kuru olacak Bütün kuölardan sadece birisi öarkı söyleyecek: Alaycı çalı kuöu. - Gelin dostlar dinleyin ! Benim büyük zevkle yarattığım, öimdi renk değiötiriyor, Kahramanlar batıyor, dar düöünceliler çoğalıyor: Yaölı bir bakkal oğluna soruyor, Neöeyle esneyerek okuldan gelene : ( *) ö Oğlum söyle bana: Altından daha iyi ne vardır ? ö Ve büyüklerin kimdir dostları ? delikanlı: ö Bunu biliyecek ne var, altından daha iyi ne olabilir ki ? Büyüklere büyükler dostturlar. Yalı: Oğlum söyle bana atmacadan da daha hızlı olan nedir ? Ve kalaslardan (sütunlardan) daha sağlam taöıyan nedir ? Delikanlı: Aç gözlülük atmacadan da daha hızlıdır; Tamahkarlık sütunlardan da daha sağlam taöır. Yaölı: Oğlum bana söyler misin: yıldızlardan daha parlak olan nedir ? Ve gümrükçülerle bakkallar neyi en çok görmek isterler ? delikanlı: Oho ! dukatlar yıldızlardan da daha parlaktır; Altın yığınlarını gümrükçülerle bakkallar en çok görmek isterler. yaölı: Oğlum söyle: Yılan zehirinden daha zehirli olan öey nedir ? Ve semiz kuzuların sevdiği otlak yeri neresidir ? delikanlı: Iflas etmek zannımca yılan zehırınden daha da zehirlidir; Iyi yoncanın olduğu yer kuzuların sevdiği otlak yeridir. yaölı: ö Oğlum, bir oktan daha yükseklere ne uçar ? Parlak bir baltadan daha keskin olan öey nedir ? genç: Yitıcı kuölar oktan da daha yükseğe uçar; Fakirlik parlak bir baltadan dahada keskindir. yaşlı: Söyle oğlum senin her zaman ne hoşuna gider ? Bu dünyada en kutsal mülk nedir ? delikanlı: Çok para ve mal her zaman hoşuma gider; Zenginlik en kutsal mülktür bu dünyada. yaşlı: Sınavı kazandın ! Sani kutluyorum: Delikanlı mükemmel, delikanlı gerçeten akıllı ve bilge ! (1) Hindistanda toplumda ki yeri çok aşağılarda olan Pariya kastı. (*) Sınav şiiriyle karşılaştırınız . Sayın okuyucular, Elinizdeki bu şiirleri almancadan türkçeye çevirip yayınlayıp yayınlamamakta kendimle uzun zaman çok mücadele ettim. Bunun çeşitli negativ ve pozitif nedenleri vardı. Nedir bu nedenler diye soracak olursanız şöyle siralayabilirim: - air şiirlerinde 19. yy in savaş yıllırının ve çeşitli haksızlıkların olduğu bir zamanı dıle getirerek, o zmananın gerek bize gerekse Polonyalılara karşı yapılan haksızlıklardan dolayi, Ruslara duyduğu kini dile getirdiğinden, bunun halkımızca ve sözü edilen rusların torunlarınca yanlış anlaşılabıleceğinden çekinmekte idim. Aynı zamanda bu şiirleri kendi amaçları için kullanabilecek çeşitli saflarda aldatılmış hemşerilerimizin de olabileceğinden de çekiniyor doğrusu korkuyorum. Ancak tarihi gerçeklerden kaçınmamamiz gerektiğine ve geçmişimizle gerek bizlerin gerekse bizi vatanımızdan kovan da aynı haksızlığı yapan çarlık rusyasının şekılde geçmişini kabul ederek onu hazm etmeleri gerekmektedir. Bu gün Almanya, Hitler Almanyasının yaptıği jenosidi açıkça kabullenerek bir çok gereksiz problemlerden kendini arındırmaktadır. Aynı yol ruslarca benimsenerek Rusya Federasyonu Başkanı B. Jelzin Kafkas Halklarından özür diliyerek, büyük bir medeni cesaret örneği gstermıştir. Bizi vatanımızdan kovanlar, ve etnik yokluğa itenler çoktan dünyadan yok oldular ve aynı zamanda gerekli cezalarınıda gördüler. O zamanlar da da Çarlık rusyasının bu insan dışı davranışlarını tasdik etmeyen pek çok rus ve rus aydınları ( Lermontov vs. gibi) vardı ki bunlardan en önde geleni, Petrovski dir. Kendisi Moskova'da yayınladığı Çerkeslerin haklılığını belirten yazılarından dolayı Sibiryaya sürülmüştür. Çarlık rusyasının yaptığı zalimliklerden bu günkü Rusları sorumlu tutmak kadarda cahılane bir düşünce ve davranış olamaz. Bu günkü Ruslar da oraya kendi istekleriyle gelmemişler, çarın emriyle tıpkı Stalini yaptığı gibi binlercesi Rusya'dan zorla getirilerek Çerkeslerce boşalan arazilere yerleştirilmişler zamanın askeri komutan ve zenginlerine dağıtılan toprakları işlemek zorunda kalmışlardır. Günümüzde Adige milleti ve cumhuriyeti varsa, bunu yine Ruslar'a yani Sosyalist Ruslar'a borçludur. Işte Adige Cumhiriyeti, Kabardey Cumhuriyeti vs - air gerçekten şiirlerinde adige halkının ruhunu inceliyerek tanıyarak şiirlerine işlemiştir. Bunun için kendisini taktir etmemek elden gelmiyor ve kendisini candan kutlamak gerekmektedir. Sürgündeki adige asıllı şairlerimize bunun örnek olmasını temenni ediyorum. Çünkü, halkmızın içinden geldikleri halde, kültürümüzü, halkımızı tanımadan, bilmeden, en acısı tanıma için dahi emek vermeden şiirler ve romanlar yazmaktadirlar. Neticede adige ruhlu şiir değil, sürgünde yaşanılan ülke ruhlu eserler ortaya çikarmaktadirlar. - 1840 yıllarının alamancası hemde edebi alamancasının, şiirden çok az anlayan tarafımdan çevrilip çevrilemiyeceği sorunuyla kendi kendimle çok uğraştım. Bunun sorumluluğunu ve zorluğunun bilincinde olduğumdan şiirlerin bör kopyasını almancayı bir alamandan daha iyi bilen hatta edebiyat ödülü alan, ayni zamanda şair ve edebıyatcı bir hemşerimize göndererek, tercüme edip edemiyeceğini gereğinde ücret ödeyeceğimi teklif etmeme rağmen, malesef hernagi bir cevap alamadım. Bir edebıyatcı olarak bu hemşerimizin kendine göre nedenleri olmasını da anlayışla karşılamak gerekmektedır. Gerçekten bu denli intikam hisleriyle dolu şiirlerin tercümesi ne getirir ne götürür sorusunu oda kendisine sormuştur her halde ? Temenni ve arzum ileride bu şiirlerin daha ehli kişiler tarafından türkçeye ve bilhassa adigeceye kazandırılmasıdır. - Her şeyden önce 18 yy da Çerkeslerin bağımsılık savaşına bir çok intellektuelin sıcak bakarak bizleri desteklediğini görmek şu anda kelimenin tam manasıyla demorolize edilmiş Çerkeslere iyi bir moral verebileceğine inanmaktayım. Ta Almanya'dan, halkımızı incliyerek, karakterimizi in- celiyerek şiirler yazması hayret uyandırıcı hem sevındirici hemde taktire şayan bir davranıştır. Bu şiirler bence - kin dolu, intikam dolu satırlar bir yana- Çerkes klassikleri içinde yer almasi gerektiğine inanıyorum. Yine ingiliz yazar Kingston, W. in 1844/45 yıllarda yazdığı Çerkes Thamatelerı adlı üç ciltlik 800 sayfaya yakın bir romanını, yine Johan Heinrich Sievers'in 1846 da yayınladığı Wladislağ ile Dişeptlı adlı şiir kitabınında hem türkçeye hemde adigeceye kazandıralmalarının faydalı olacağı inancındayım. Bu şirlerde geçmişten bu güne ders alacagımız yerlerde vardır. örneğin, ösinav şiirindeş bizim bazılarımızın ne kadar değiştiğimizi ve en son şiirdeki anlatılan şavrupalı baba ve oğluö durumuna düştüğümüz gibi. Iöin en can alıcı yönü ise şudur: Tarıhte benim bildiğim ve tanidığım çok az bir millet var, kendisine uzaklardan, görmeden kendine çeken bağlayan ve hakkında şiirler, romanlar ve kitaplar yazdıran. Ünlü yazar ömer Seyfettinin de çok iyi analize ederek yazdığı Kayış adlı hikayesinde dediği gibi ö Dünyada ben hiç bir millet bilmiyorum, kendisine güzellikle sevgiyle sanaatıyla başak bir milletten birisini kendine çeken ve kendi milletine kazandıran Çerkeslerden başka.ö Evet bütün bunlar gerçekler. Dünyada herkes bize sahip çıktı yada çıkıyorda, bize hayranda, biz halen daha ne kendimizi bulabildik nede kendimize sahip olabildik, nede olabiliyoruz. Kendimizi hep başkalarının gözlüğüyle ıdeolojılerıyle görmekteyiz. Olayın en acı trajik yönü budur. Sevgilerimle...