musiki - ses ve renk ile tedavi - xn--sevgiyaynlar

Transkript

musiki - ses ve renk ile tedavi - xn--sevgiyaynlar
SAYI: 112944 2003/06 FÝYATI: 2.500.000
YANLIÞ
GELENEKLER
VE GÖRENEKLER
Dr. Refet Kayserilioðlu
ÇÝÇEK SÝLAHI
YENECEK
SEVGÝ
NEFRETÝ
SÝLECEK
Güngör Özyiðit
Nadide Kýlýç
MUSÝKÝ - SES VE RENK ÝLE TEDAVÝ
Yavuz Yektay
Ý
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Cilt: 35
Haziran 2003
Sayý: 414
SEVGÝ YAYINLARI
TÝC. LTD. ÞTÝ.
adýna
Sahibi ve Genel Yayýn
Müdürü
Dr. Refet Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Güngör Özyiðit
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Özenç Kayserilioðlu
Hale Ürkmezgil
Haberleþme Sorumlusu:
Kazým Erdemoðlu
212 - 250 42 42
Okur - Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu
212 - 252 85 85
Yönetim Yeri:
Aydede Caddesi
Kývýlcým Apt. No.4/5
34437 Taksim, ÝSTANBUL
212 - 250 42 42
Yazýþma Adresi:
SEVGÝ DÜNYASI
P.K.471-Beyoðlu, 34437
ÝSTANBUL
Mizampaj ve
Teknik Danýþman:
Hale Ürkmezgil
Dizgi:
Özenç Dizgi
Baský:
Anka Basým
212 - 629 01 83
Fiyatý: 2.500.000 TL.
Yýllýk Abone:
30.000.000
Yurt Dýþý: 35.000.000 TL.
Ç
Ý
N
D
E
K
Ý
L
E
R
Sevgili Dostlar
Dr. Refet Kayserilioðlu .................................... 1
Yanlýþ Gelenekler ve Görenekler
Dr. Refet Kayserilioðlu .................................. 2
Esinler
Olgay Göksel ............................................... 7
Çiçek Silahý Yenecek, Sevgi Nefreti Silecek
Güngör Özyiðit ............................................ 8
Musiki - Ses ve Renk ile Tedavi
Yavuz Yektay ............................................. 13
Sorularla Ruhsal Olaylar
Özenç Kayserilioðlu ........................................... 16
Ýnsanlarý ve Hayvanlarý Birleþtiren
Gizemli Psiþik Bað
Belgin Tanaltay ...................................... 19
Kendime Mektuplar
Nelda Bayraktar ............................................. 22
Ýnternetten ...................................................... 24
Ýki Yaþam Arasýnda
Çev: Arýn Ýnan ...............................................26
Japon Yaþam Tarzý (ON)
Nadide Kýlýç .............................................. 30
Iþýðýn Hazinesi
Çeviren: Nelda Bayraktar .....................................33
Panik Atak
Ali Rýza Tanaltay ............................................. 38
Hoþ Problem
Zehra Ýskender ........................................... 40
Mutluluk Üzerine
Zehra Ýskender .......................................... 43
Mevlânâ’da Gülen Gerçek
Güngör Özyiðit ....................................... 47
Sevgi Dünyasý
1
Sevgili Dostlar
Doðru olmak, iyi olmak, herkesi kardeþ bilip sevmek
eðitimle olur önce. Sonra görgüler, çevresinde gördüðü
güzel örnekler, kiþiyi doðruluða, iyiliðe ve sevgiye
özendirir. Kiþi, böyle olanlarýn her yerde sevildiðini,
sayýldýðýný, deðerli olduklarýný görür, özenir. Hele bir
de iyiliklerinin, sevgilerinin ve dürüstlüðünün o kiþilere
er geç geri döndüðünü gözleyince, özenmesi daha
da artar. Sonra kiþinin kendi hayatýndaki tecrübeleri
girer araya. Tecrübeleriyle, iyilik yaptýkça huzurlu
olduðunu, gönülden sevdikçe sevildiðini, dürüst
oldukça herkesin güvenini kazandýðýný görerek sevinir, mutlu olur. Ve bu arada
bu yolda edindiði bütün bilgilerin, görgülerin ve tecrübelerin doðruluðuna kiþi
gönülden inanýr. Ýþte o zaman bu kýymetli bilgi, gönlün tasdikini (onayýný) sürekli
alarak, akla yerleþir.
Bu hale gelmiþ kiþinin iyiliði, doðruluðu ve sevgisi gözlerinden taþan ýþýk olur.
Öyle kiþinin ruhunda ve aklýnda biriken hayýrlý elektrik, onun eline ve bütün
vücuduna yayýlýr, bütün davranýþlarýna yansýr. Öyle kiþilerin elini sýkanlar huzur
ve güven duyarlar. Onun ellerinden kendi vücutlarýna ýlýk ve tatlý duygularýn
yayýldýðýný hissederler. Ve o hayýrlý kiþinin iyi, doðru ve sevgi dolu olduðunu
anlarlar.
Bilirsiniz ki insanýn benimsediði duygu ve düþünceleri, onun bütün davranýþlarýna
yansýr. Ýyi ve doðru bilgileri benimsemiþse, bakýþý da, dili de, eli de iyiliðini,
dürüstlüðünü yansýtýr. Yanlýþ, kötü, zararlý bilgileri kendileri için çok faydalý
görenlerin davranýþlarý da, bu düþüncelerini yansýtýr. Onlar derler ki: ‘Ýnsanlarý
kandýracaksýn, doðruluk peþinde koþan enayileri bir güzel aldatacaksýn!... Sevgiyi,
saflar için bir yem olarak kullanacaksýn!... Sana karþý çýkanlarý ve menfaatine
zarar verenleri ya da dalgana taþ atanlarý sinek gibi ezeceksin!..’ Böyle diyen
kiþilerin ise, gözleri ya hileli, kaçak bakar, ya da haince bakar. Böyle kiþilerin
dilinden, güven verici hiç bir doðru söz çýkamaz. Öyle kiþilerin eli, insana diken
gibi batar. Hiç kimse öylelerinin elini huzur ve güvenle sýkamaz. Herkes öyleleri
için, belki yüzüne karþý bir þey söyleyemez. Ama arkasýndan ne hainliðini, ne
zalimliðini, ne namussuzluðunu býrakýr söylemedik. Öyleleri asla sevilmezler ve
asla huzurlu olamazlar. Her an bir kalleþliðe kurban gideceðinin kuþkusu ve
endiþesi içindedirler. Ve etraflarýnda bir çok kiþide olsa, her zaman yalnýzdýrlar.
Bir gün de kötülükleri kendilerine döner. Su testisi su yolunda kýrýlýr.
Hangisi iyidir? Herkesin sevdiði, gözüne bakmaktan, elini sýkmaktan, gönle
ferahlýk veren tatlý sözlerini dinlemekten huzur bulduðu iyi, doðru ve sevgi dolu
bir insan olmak mý? Yoksa kimsenin gönülden sevemediði, elini sýkmaktan, hain
ve hilekâr gözlerine bakmaktan çekindiði, çýkarcýlýk, sevgisizlik ve zalimlik saçan
sözlerini dinlemekten kaçýndýðý sevgisiz, bencil bir kötü insan olmak mý? Hangisi
iyidir? Tablolarý açýkça önünüze serdim.
Siz akýl sahibisiniz. Aklýnýzla doðrularý görecek, onlarý alacak, gönlünüze
benimsetecek ve tüm davranýþlarýnýza yansýtacaksýnýz.
En Derin Sevgilerimle
Dr. REFET KAYSERÝLÝOÐLU
2
Sevgi Dünyasý
Yanlýþ Gelenekler ve
Görenekler
Dr. Refet Kayserilioðlu
Aslýnda görenek ve gelenekler, tecrübelerle elde edilmiþ
doðru tutum ve davranýþlardýr.
Ýnsanlarýn tekâmülü ve iyi yaþamasý için gereklidir.
Zamana ayak uyduramayan, geliþmeyen ve deðiþmeyen, yanlýþlýðý ve
zararý görüldüðü halde terk edilmeyen, düþünülmeden, körü körüne
uyulan görenek ve gelenekler yanlýþtýr ve yükselmeye engeldir.
Sevgi Dünyasý
HAYATINDAN HÝÇ MEMNUN
DEÐÝL...
Yaþý 33 olan, yüksek tahsil yapmýþ,
meslek sahibi bir haným. Sürekli
huzursuz ve mutsuz. Yaþamaktan zevk
almýyor. Bazen intiharý, canýna kýymayý
düþünüyor. Bu yaþa kadar evlenememiþ,
bir erkek arkadaþý da olmamýþ.
“Evlenmek benim için önemli deðil”
diyor ama, böyle yalnýz, çaresiz
kalmaktan da hiç memnun deðil. Annesi
ve kardeþleriyle oturuyor. Ýki ablasý var,
onlar da hiç evlenmemiþ. Bir erkek
kardeþi evli, baþka evde oturuyor. Diðer
erkek kardeþi de evli ve onlarla ayný
evde oturuyor. Gelinle anlaþamýyorlar,
erkek kardeþiyle de sürekli çatýþýyorlar.
Ablalarý ve annesiyle de tartýþmalarý
eksik olmuyor. Evde sürekli hýrgür
oluyor. Herkes birbirini tenkit ediyor.
Güya birbirlerini sevdikleri için bir arada
oturuyorlar. Ama kimse kimseyi
saymýyor, övmüyor, aslýnda kimse
kimseye deðer vermiyor. Onlar
birbirlerini sevdiklerini sanýyorlar ama,
gerçekte sevmiyorlar. Bir arada
oturmalarý baþkalarýnca eleþtirilmek
korkusundan oluyor daha çok. “El âlem
ne der!..” endiþesi, onlarý birlikte sýkýntý
çekmeye zorluyor sanki. El âlemin,
konu, komþunun, akraba ve tanýdýklarýn
ne diyeceði, onlarýn mutluluðundan,
huzurundan daha önemli onlar için.
ÇEVRE BASKISI VE
DEDÝKODU MAKÝNASI
Davranýþlarýný baþkalarýna göre
düzenlemeye alýþmýþ olanlar, örf ve
âdetlere, görenek ve geleneklere körü
körüne baðlý olanlar, doðru yolu ve
doðru davranýþlarý bulamazlar ve
geliþemezler. Çevrenin baskýsý gittikçe
artan bir zulüm halini alýr. Ýnsanlar
birbirlerine sýkýntý çektirirler, göz göre
göre ve bir hiç için. Oysa insanýn
3
davranýþlarýna ve yaþamýna doðru,
yükseltici ve olgunlaþtýrýcý bilgiler yön
verirse insan hem süratle yükselir, hem
de mutlu olur. Çevrenin baskýsýnda ise
doðru bilgiden çok, eski alýþtýklarýndan
çýkamamak, yani tutuculuk ve kýskançlýk
Ýnsanlarýn
davranýþlarýna,
yükseltici, doðru,
hakka ve sevgiye
dayalý bilgiler yön
vermelidir.
rol oynar. Kimse kimsenin deðiþmesine,
yükselmesine, baðýmsýz ve serbest
hareketine tahammül edemez. Bir kimse
deðiþmeye, etrafýndaki çemberi kýrmaya
cüret ederse, dedikodu makinesi bütün
hýzýyla iþlemeye baþlar. “Duydun mu
Melâhat ne yapmýþ?!.” dinleyen merakla
sorar: “Ne yapmýþ?!.” “Annesiyle,
babasýyla kavga etmiþ, bavulunu almýþ
bir arkadaþýnýn yanýna gitmiþ. Anne,
baba üzülmüþler, ‘gel evine dön kýzým,
el âlem bize ne der!’ demiþler, ama söz
dinletememiþler.”
Dinleyen: “Bu kýzýn aklýndan zoru
var galiba!..” der. Oysa Melâhat çocuk
deðil, 26 yaþýnda iyi bir iþi ve kazancý
olan bir haným. Onun için, “kendi hayatý
hakkýnda serbestçe karar vermek
hakkýna sahip” diyen yok. Onun bu
davranýþý hür iradesiyle hareket etmek
olarak yorumlanmýyor. Aksine isyan
eden, düzenin dýþýna çýkan, gelenek ve
görenekleri yýkan olarak niteleniyor.
Kýnamalar, ayýplamalar ve kötülemeler
sürüp gidiyor. Dedikodu makinesi
4
Sevgi Dünyasý
Melâhat hanýmý pes ettirebilirse, onu
evine, uslu çocuk olarak geri
çevirebilirse, baþarýya ulaþmýþ oluyor.
Aksi halde çok kiþi Melâhat hanýmla
selâmý, sabahý kesmeye kadar götürüyor
iþi. Bu tutum küçük þehirlerde, dar
çevrelerde daha belirgin olarak
görülüyor. Melâhat haným bir örnek
sadece.
Ýnsanlar doðruyu, güzeli, yararlýyý
aramýyorlar, alýþtýklarý kalýplardan,
yanlýþ da olsa çýkmak istemiyorlar. Bu
tutum aile iliþkilerinde ve dini inançlarda
daha çok görülüyor. Öze, esasa boþ
vererek, sadece þekli korumaya özen
gösteriliyor. Þekil kurtulsun da, insan
ister sýkýntý çeksin, ister gerilesin, ister
mutsuz olsun, hatta ruh hastasý olsun
aldýrýþ eden yok. Yeter ki þekil kurtulsun.
Bana gelen hanýmýn sýkýntý çekmesi,
bunalmasý, aile ortamýnda boðulmasý,
hasta olmasý olaðan karþýlanýyor da, o
kýzýn o evden ayrýlmaya kalkmasý
ailesince de, tanýdýk ve akrabalarýnca
da çok yanlýþ ve kötü bir tutum olarak
niteleniyor.
KADIN HASTA OLMUÞ
Bir haným gelmiþti tedaviye.
Temizlik hastasý olmuþ, sürekli elini
yýkýyor, vücudunu yýkýyor, tuvaletten
çýkmasý çok zor oluyor. “Üstüme
sýçradý”, “yýkadým ama temizlenmedi”,
“pis oldum” korkusu bütün ruhunu
kaplamýþ durumda. Ona yaptýðým hipnoz
tedavisinden kýsmen faydalandý ama,
tam iyileþmedi. Hastalýðýn temel
nedenini aramaya koyuldum. Hipnoz
içinde yapýlan araþtýrma ve
soruþturmalarla (Hipno-analiz) esas
sebebi yakaladým. Haným üç dört
senedir, çok efendi bir beyle evli. Adam
hanýma çok iyi davranýyor, bir dediðini
iki etmiyor. Bu ikinci evliliði. Ýlk evliliði
bir duvar iþçisiyle idi. Kendi isteðiyle
evlenmiþti ve çok mutluydu, kocasýný
seviyordu. Fakat babasýnýn sürekli
baskýsýna dayanamadý “Bu adam bizim
seviyemizde deðil, bize hiç yakýþmýyor.
Seni bundan ayýralým, daha efendi bir
adamla evlendirelim.” diyordu babasý.
Zengin, hali vakti yerinde olan babasý,
kýsa sürede ilk kocasýndan boþanmasýný
saðladý. Ýkinci kocasýyla iyi bir düðünle
evlendi. Evlerini de babasý dayayýp
döþedi. Ýkinci kocasý gerçekten iyi, kibar
ve nazik bir insan. Hanýmýna da çok iyi
davranýyor. Ama bir büyük eksiði var.
Cinsel yönden güçsüz, iktidarsýz.
Aralarýnda 3-4 senedir hiç cinsî
yakýnlaþma olmamýþ. Oysa ilk kocasý o
yönden çok güçlüydü. Zaman zaman
onu hatýrlýyor, yatakta gizli gizli
aðlýyordu. Bu durumu kimseye
söyleyemiyordu. Bana da baþta
söylememiþti. Ben hipnoz içinde onun
bu problemini öðrenmiþtim.
Elini sürekli yýkamasý, aslýnda bu
meyvesiz evlilikten kurtulmak
istemesindendi. Þuuraltý kimseye
söyleyemediði o derdini böyle açýða
vuruyordu. Adam tedavi olabilir mi?
diye sordum. Doktorlara gitmiþler,
tedavisi olmaz demiþler. “Kýzým bunu
babana açýklaman gerekir. Bu evlilik
bitmeden senin tam iyileþmen imkânsýz”
dedim. “Ben ölsem babama
söyleyemem” dedi. “O zaman ben
söylerim” dedim. Ona da razý olmadý.
“Ayýp, benim için ne düþünürler, el âlem
ne der? Gül gibi kocasýndan durup
dururken ayrýldý demezler mi?” Ama
ben onu dinlemedim, babasýný çaðýrýp
durumu tüm açýklýðýyla anlattým. “Ýlk
kocasýndan ayýrmakla iyi etmemiþsiniz”
dedim. Babasý, aslýnda iyi ve akýllý bir
insandý. Uyarýlarýmý dikkatle dinledi.
“Ben bunu düzeltirim doktor bey, bu
benim hatam” dedi. Gerçekten de kýsa
süre de ikinci kocasýndan da ayrýldý.
Sevgi Dünyasý
Fakat bu durumu bildiðim ve babasýna
da söylediðim için, her halde utancýndan
tedaviye devam etmedi haným. Ayýp
korkusu, gereksiz utanmalar bir insanýn
hasta olmasýna, sýkýntý çekmesine yol
Zamana ayak
uyduramayan,
geliþmeyen ve
deðiþmeyen,
yanlýþlýk,
olgunlaþmaya ve
yükselmeye
engeldir.
açýyordu. Kim bilir toplum içinde
utandýklarý için veya baþkalarýnýn
ayýplamasýndan korktuklarý için boþ
yere sýkýntý çeken ne çok insan var!?.
GÖRENEK VE GELENEKLER
TEKAMÜLE YARDIMCI
OLMALIDIR
Toplumun görenekleri ve gelenekleri
insanlarýn geliþmelerini, yükselmelerini
saðladýðý oranda faydalýdýr ve gereklidir.
Onlar kiþilere iyi alýþkanlýklarý
edindirebilmeli, yanlýþ ve zararlý
davranýþlardan sakýndýrabilmelidir.
Yoksa bir anata kendi yanlýþ tutum ve
davranýþlarýný çocuklarýna aynen
aktarýyorsa, onlara kötü örnek olmuþlar
ve zararlý olmuþlar demektir. Meselâ
her an kýzan, baðýran, karýsýný ve
çocuklarýný döven bir baba, çocuklarýna,
kýzmanýn, dövmenin iyi bir hareket
olduðu, erkekliðin gereði olduðu
mesajýný vermiþ olmuyor mu?
5
Görenek ve gelenekler, yani örf ve
adetler, akýllý ve tecrübeli kiþilerin birçok
sýkýntýsý ve acý tecrübesi pahasýna elde
ettikleri doðru tutum ve davranýþlardýr.
Onlarýn bunlarý çocuklarýna ve
torunlarýna öðretmeleriyle oluþur
görenek ve gelenekler. Bunlar yerine,
zamanýna ve devrine göre doðru olan,
yararlarý görülmüþ, denenmiþ
davranýþlardýr. Ama gelenek ve
göreneklerin zamanla, insanlarýn
bilgileri ve tecrübeleri arttýkça deðiþmesi
ve geliþmesi gerekir. Yeni þartlara
uymayan, yeni ihtiyaçlara cevap
veremeyen görenek ve gelenekler zararlý
olurlar. Doðru olan daha iyiyi, daha
yararlýyý, daha üstünü bulmaktýr. Yeni,
üstün bilgilerle beslenmiþ, ve bilimsel
birçok deneyle doðruluðu kanýtlanmýþ
doðru ve yararlý davranýþlarý almak ve
bugünün ihtiyaçlarýna cevap veremeyen
eskileri de yavaþ yavaþ terk etmek
gerekir.
Ama çok dikkat edilmesi gereken
bir husus, eski ve doðru görenek ve
gelenekleri de sýrf eski diye terk
etmemektir. Meselâ insanlarýn birbirini
sevmeleri, birbirine yardým etmeleri,
fakirleri kollamalarý, aþevleri açmalarý,
hayýrlar yapmalarý, hakka saygýlý
olmalarý, dinlerin de etkisiyle birçok iyi
davranýþý devam ettirmeleri çok iyi, çok
güzel davranýþlardýr. Bunlarý terk edip
dünyanýn kötü gidiþine ayak uydurarak
bencil, çýkarcý olmak, merhametsiz ve
zalim olmak iyi bir þey midir? Aksine
çok kötü bir þeydir. Deðiþme iyiye,
güzele, daha üstüne, daha hakça, daha
insanca olana doðru olmalýdýr. Ýnsaný
insan yapan deðerler, iyilik, doðruluk,
sevgi, sabýr ve hoþgörüdür. Yalandan,
iki yüzlülükten, kavgadan, kinden,
nefretten ve hakka tecavüzden
kaçýnmaktýr. Bilgiyi artýrmak, çalýþmak,
Yaratan’ý tanýmak ve O’nun insandan
6
Sevgi Dünyasý
istediði iyi ve üstün insan olma yolunda
yürümektir.
TUTUCULUÐA KAÇMADAN
Türk milletinin iyi gelenekleri ve
görenekleri vardýr. Meselâ büyüklere
saygý, küçükleri, düþkünleri, fakirleri
koruma ve kollama çok iyi
â d e t l e r i m i z d e n d i r. S o n r a
misafirperverlik iyidir ve güzeldir,
Ýnsanlarý birbirine yaklaþtýrýr. Bunlarý
yerinde ve dozunda yapmak gerekir.
Aþýrýsýna gitmek ise doðru deðildir.
Anadolu’da çoðu evlerde, evin en güzel
odasý, misafir odasý diye ayrýlýr. Oradan
ev halký hiç yararlanmaz. Çocuklar
kazara o odaya girseler kýyamet kopar.
Girdiklerine bin piþman olurlar. O oda,
sadece misafire saklanýr, kendileri daha
kötü odalarda, daha derme çatma eþyalar
içinde ömürlerini geçirirler. Bu
baþkalarýna iyi görünmek ve
baþkalarýnýn iyi demelerini saðlamak
isteðinden kaynaklanýyor. Yani gösteriþ
için sýkýntý çekiyorlar.
Misafirperverliðin dozunu iyi
belirleyerek devam ettirmek elbette
hayýrlýdýr.”El ne der? Baþkasý ne der?”
korkusuyla, insanlar doðru olan þeyleri
de yapmaktan kaçýnýrlarsa, yenileri
almalarý ve ilerlemeleri güç olur. Toplum
baskýsý, insanlarýn birbirinden
utanmalarý, bazý kötülüklerin
yayýlmasýnýn engelidir. Fakat iyi olaný,
doðru olaný, yeni ve üstün olaný cesaretle
savunmak ve bunlarý benimseyip
uygulamak en yararlý olan davranýþtýr.
Gelenek ve görenekler geliþen ve
deðiþen þartlara göre düzeltilmeli ve
geliþtirilmelidir. Aksi halde körü körüne
bir tutuculuk içine girilmiþ olunur.
Tutuculuða karþý da insanlarda kolayca
tepki uyanýr. Zararlýnýn yanýnda yararlý
olan da atýlýr veya yýkýlýr bir gün.
Yaþam geriye doðru adým atmaz ve
geride tutulamaz. Yaþam ve insanýn tüm
davranýþlarý daha iyiye, daha güzele,
daha sevgi dolu olana, daha hakça olana
doðru geliþmek zorundadýr. Çünkü insan
doðal olarak yükselmek, ilerlemek,
arýnmak ve olgunlaþmak, yani üstün
insan olmak ihtiyacýndadýr. Buna engel
olmaya kalkýþmak, hem insanlara
kötülüktür, hem de uzun süre içinde
hezimetle sonuçlanacak bir yanlýþ
davranýþtýr. Nasýl bir yerde aþýrý biriken
sular bir gün bütün engelleri, bentleri
yýkar geçerse, ayný onun gibi insanýn
yükselmesine engel olmaya çalýþan
davranýþlar da insanýn doðasýndan gelen
tepkiler karþýsýnda ezilmeye, yýkýlmaya
mahkûmdurlar. Nasýl bir tohumun
doðasýnda filizlenip büyümek isteði
varsa, insanýn doðasýnda da bilgi ve
tecrübelerle yükselmek, olgunlaþmak,
yani tekâmül etmek isteði vardýr. Bu bir
süre geciktirilebilir, ama sadece bir süre;
zaman geçtikçe biriken kinler, nefretler,
bunalýmlar bütün engelleri siler süpürür.
Zararý görüldüðü
halde terk
edilmeyen,
düþünülmeden,
körü körüne uyulan
gelenek
yanlýþtýr.
Özet olarak gelenekler, görenekler
insanlara huzur, ve mutluluk veriyorsa,
yükselmelerine, geliþmelerine engel
o l m u y o r s a i y i d i r. A k s i h a l d e
deðiþtirilmeli veya terk edilmelidir.
Sevgi Dünyasý
e s i n l e r
Bilmek deðil, yapmaktýr zor olan
Bir eylemi uygulamaktýr insaný olduran
***
Dolanýp durma dýþarýda boþ yere
Mutluluk ta içinde, yüreðinde
***
Mutluluk arayýþý insana erdemi buldurur
Ödevini yapan ise mutluluðu sürdürür
***
Sessizlikte kendini bulur insanýn hasý
Denge, huzur ve uyum onun yasasý
***
Kendinle cenge gir her an
Sana senden özge yok düþman
***
Mutluluðu geleceðe ertelemekten vazgeç
O beklentiden öte, yaþanan bir süreç
***
Ne þu’sun ne de bu’sun
Neyi seversen, sen o’sun
olgay göksel
7
8
Sevgi Dünyasý
Çiçek Silahý Yenecek
Sevgi Nefreti Silecek
Psikolog Güngör Özyiðit
“...Ve Adem Havva’yý bildi” der kutsal kitap. Ve daha sonra olanlarý “ve” baðlacýnýn
ipine dizerek anlatýr “Ve Havva gebe kalýp Kain’i doðurdu: ve ‘Rabbin yardýmýyla
bir adam kazandým’ dedi. Ve yine kardeþi Habil’i doðurdu. Ve Habil koyun çobaný
oldu, fakat Kain çiftçi oldu. Ve Kain, günler geçtikten sonra, topraðýn semeresinden
Rabbe armaðan sundu. Ve Habil, kendisi de sürünün ilk doðanlarýndan ve
yaðlarýndan getirdi. Ve Rab, Habil’e ve onun sunduðuna baktý, fakat Kain’e ve
sunduðuna bakmadý. Ve Kain çok öfkelendi ve çehresini astý. Ve Rab Kain’e dedi:
Niçin öfkelendin ve niçin çehreni astýn? Eðer iyi davranýrsan o yükseltilmeyecek
mi? Ve eðer iyi davranmazsan, günah kapýda pusuya yatmýþtýr; ve onun istediði
sensin; fakat sen ona üstün ol.”
Burada tipik bir sýnama olayý ile
karþý karþýyayýz. Tanrý Kain’i, kardeþi
Habil’le denemektedir. Diðer yandan
da yardým elini uzatmaktadýr. Eðer
çalýþýr, iyi davranýþlarda bulunursa
yaptýklarýnýn verimi yükseltilecektir.
Yok, böyle yapmaz da, çekememezlik,
öfke gibi olumsuz duygularýn akýntýsýna
Sevgi Dünyasý
kapýlýrsa, pusuda bekleyen günah ona
galip gelecektir. Ancak Kain bu yerinde
uyarýyý dikkate almayarak kolay yolu
seçer ve günaha girer. “Ve vaki oldu ki
Kain kardeþi Habil’e karþý kalktý ve onu
öldürdü.” Tanrý’nýn “Kardeþin Habil
nerede?” sorusuna Kain “Bilmiyorum,
kardeþimin bekçisi miyim ben!” diye
karþýlýk verir. Bu küstahça cevap da
gösteriyor ki Kain yalanla gerçeði
örteceðini sanacak kadar bilgisizdir ve
yine kardeþinden kendini sorumlu
saymayacak kadar sevgiden habersizdir.
Tanrý’nýn sözüne aldýrýþ etmeme, öfke,
kafasýnýn dikine gitme ve kardeþinin
eriþtiði bir iyiliði çekememe gönlünü
kara bir bulut gibi kaplamýþ ve onu
belâlalar çukuruna yuvarlamýþtýr. Ve
Tanrý onun için hükmünü vermiþtir:
“Ne yaptýn? Kardeþinin kanýnýn sesi
topraktan bana baðýrýyor. Ve þimdi sen
toprak tarafýndan lânetlendin. Topraðý
iþlediðin zaman artýk sana kuvvetini
vermeyecektir; yeryüzünde kaçak ve
serseri olacaksýn...” Gerçekten uzak
düþmek, yalanla iþini yürütebileceðini
sanmak ve öylece zaman ve emeði ziyan
ederek yeryüzünde boþa gezinip durmak
serserice bir ömür sürmek deðil de
nedir? Ve böyle âvare bir ömrün
semeresi ne olabilir?
DÝN AYNASI
Kain, kardeþi Habil’i öldürdü.
Yeryüzünde ilk cinayet iþlendi. Ve Kain,
kaçak bir serseri oldu. Ve insan insaný
çoðalttý. Ýnsanýn sayýsý arttý. Ve yeni
Kain’ler yetiþti. Ve cinayetler cinayetleri
izledi. Ve sonra bu insanlar birlikten
güç doðar dediler ve toplu olarak
birbirlerini öldürdüler. Ve bu toplu
cinayetin adýna da savaþ dediler. Sonra
uygarlaþtýlar, yaþamlarýný düzenleyen
yasalar koydular. Bir iki kiþiyi öldürene
katil deyip hapse attýlar veya ipe astýlar.
Binlerce kiþiyi öldüreni ise kahraman
9
sayýp madalya taktýlar. Ve... evet ve
aradan yüzyýllar ve yüzyýllar geçti ve
insanýn insan tarafýndan akýtýlan kaný
bugün bile kurumadý gitti. Binlerce yýl
önce maðaradan çýkmýþ, saçý sakalý
birbirine karýþmýþ, hayvan postuna
bürünmüþ, elinde taþ baltasý ile
kavgasýný sürdüren taþ devri insanýndan
yirminci yüzyýlýn týraþlý bakýmlý, giyimli
kuþamlý, okumuþ yazmýþ, gökten bomba
yaðdýran sözüm ona uygar insanýna terfi
ettik. Þüphesiz insanýn yücelme
yolundaki baþarýlarýný küçümsemiyoruz.
Birçok yönlerden ilerledik. Çeþitli
uygarlýklar kurduk; kültürler meydana
getirdik. Özellikle þu son yüzyýlda bilim
ve teknikte hayli yol aldýk. Uzaya
yayýlarak aya dek uzandýk. Merih’le
uzaktan bir merhabalaþtýk. Öte yandan
her gün iþlenen cinayetler, insanýn
insana uyguladýðý -artýk bir uzmanlýk
isteyen- iþkenceler, kavgalar ve savaþlar
da somut bir gerçek olarak gün gibi
ortada. Ne yazýk ki bunca acý deneye
ve bilgiye karþýlýk, barýþ içinde kardeþçe
yaþamanýn yolunu bulamadýk henüz.
Bencillik, çekemezlik, kýskançlýk, kin,
nefret ve öfke gönlümüze perde çekti
de, günah üstün geldi her seferinde.
Oysa savaþ kadar somut bir kötülüðü
görebilmek için, saflýðý fazla
zorlanmamýþ bir gönül ile ortalama bir
akýl yeter de artar bile. Tecrübelerle
beslenip geliþen akýl gönüle yol
gösterebilir o zaman.
SAVAÞ KURBANLARI
Dinin insanýn insanla olan kavgasýna
bakýþ açýsýný gördük. Þimdi isterseniz
eti-kemiði ile doðrudan savaþýn içinde
yaþayanlara kulak verelim, bakalým
onlar ne diyor.
Þimdi ýþýk hýzýyla iþ gören bir zaman
santralýndaki santral memuru gibi zaman
fiþini Ýsa’dan önce 333 yýlýna takýyorum.
10
Sevgi Dünyasý
Büyük Ýskender’in ordusundaki bir
nakliye eri olan Symmachos’un anasýna
yazdýðý mektubu dinliyoruz:
“Sevgili anam, elime fýrsat
geçmiþken yine sana bir mektup
ulaþtýrayým, dedim. Ýlkin þunu haber
vereyim ki, þu sýrada bir Fars köyü olan
Gogemela’da bir barbarýn evinde hasta
yatýyorum. Ama doðrusu bir Halen
askerine yakýþacak þekilde iyi
bakýlýyorum. Haftalar var ki burada
müthiþ bir meydan savaþý olmuþtu,
orada yaralandým. Hekim artýk yakýnda
ayaða kalkacaðýmý söylüyor, ne yazýk
ki yalnýz tek ayaðýmýn üstüne
kalkacaðým, çünkü biri sizlere ömür!
Neyse bundan daha sonra konuþuruz.
...Anacýðým, sakýn küçük kardeþim
Agathon’a askerlik hevesi aþýlama,
benim izimden yürümeðe kalkmasýn.
Davulun sesi uzaktan hoþ geliyor,
macera, kahramanlýk hikâyeleri adamýn
baþým döndürüyor. Ama çektiðimizi bir
biz biliriz, bir de Tanrýlar bilir. Her
kahramanlýk menkýbesinin ardýnda ne
kadar acý, ne kadar gözyaþý ve ne kadar
kan saklýdýr, kimse ondan söz etmez.
Bizler bile onlarý pek tez unutuyoruz.
Ben þimdi ýstýrap döþeðinde uzun uzun
yatýyorum da olup bitenler hep gözümde
canlanýyor..”
Þimdi de bu asker kardeþi geçmiþin
zaman bölümü içinde tek bacaðý ve
ýstýrabý ile baþ baþa býrakýp, bir çýrpýda
geleceðe sýçrayarak fiþimizi 1945’in
Hiroþima’sý ile irtibatlayalým. Yine bir
mektup dinliyoruz. Hiroþima’da atom
bombasý olayýný yaþamýþ Tamiki
Hara’nýn mektubu:
“Kafama ansýzýn bir þey vuruldu ve
her þey karardý. Haykýrdým ve kollarýmý
yukarýya kaldýrdým. Karanlýklar içinde,
bir fýrtýnanýn uðultusunu duyuyor ve ne
olduðunu anlayamýyordum. Kendi
haykýrýþýmý bir baþkasýnýn sesi gibi
duymuþtum.
Biraz sonra açýk olmamakla birlikte
çevremi görmeðe baþladým. Sanki yer
yerinden oynamýþtý. Koyu toz
bulutlarýnýn ardýndan bir mavi boþluk
göründü, sonra bunu baþka mavi
boþluklar izledi.
Her yer ölü doluydu. Ýnsanlar ölüyor
ve cesetleri kaldýrmaya kimse
gelmiyordu. Hayatta kalanlar þaþkýn
bir biçimde ölüler arasýnda
dolaþýyorlardý.
Ýnsanî olan hiçbir þey kalmamýþtý
ortada. Topraðýn üzerine serilmiþ olan
kilometrelerce kablo, yanmýþ bir
tramvay ya da inanýlmayacak kadar
þiþmiþ bir et cesedi gerçeküstü bir
tabloyu akla getiriyordu.
Sanki bir düþ içindeydim. Üzerimdeki
gökyüzü tam sessizliðe gömülmüþtü.
Yeryüzüne, ancak atom bombasýnýn
patlamasýndan sonra geldiðim
izlenimine kapýldým.”
Daha fazla devam edip sizleri de
üzmek istemiyorum. Yalnýz þunu
ekleyeyim ki, bu mektubun sahibi,
1945’te atom radyasyonlarýnýn etkisi
altýnda kalan Hara, 1951’de intihar etti.
Zaman fiþini 1945 sonrasý yýllarda
Hiroþima ve Nagasaki’de
dolaþtýrýyorum. Çok ilginç çocuk sesleri
duyuyorum. Onlarýn bir ikisini dinlemek
yararlý olacak biz büyükler için.
Maseteka Oseda isimli çocuk soruyor:
“Savaþ nedir? Barýþ nedir? Barýþý
savunmak için o korkunç Atom Bombasý
gerekli mi? Ýnsanlýkla bilim niye ayný
hýzla ilerlemiyor? Çözülmemiþ bu
sorular içimi kemiriyorlar.” Dünyayý
yöneten büyüklerin bu sorularý yalana
kaçmadan nasýl cevaplandýracaklarýný
bilemiyorum. Neyse ki yine bir çocuk
Sevgi Dünyasý
yetiþiyor imdada ve þöyle diyor: “Bilim,
bilim diyoruz. Peki nedir bu bilim? Þu
atom bombasý da bilimsel geliþmenin
bir ürünü deðil mi? Bir kerede yüz bin
insanýn canýný alan bir þey gerçekten
bilimsel bir geliþme midir? Hayýr Bilim
insanlýða yararlý uygarlýðý ileri götüren
araçlarýn doðmasýna yardým etmeli.
Ayrýca bilimin görevi insanlýðýn yaþama
düzeyini yükseltmektir. Yoksa onu toptan
yok etmek deðil!”
Aferin sana küçük kardeþ! Sen yarýna
doðru bir umut gibi büyü; Ama ne olur
bir tarafýn hep çocuk kalsýn, saflýðýn
bozulmasýn.
Aslýnda bilimin tek yanlý geliþimi ve
politikacýlarýn bilimin yerlerini hayra
kullanacak olgunlukta olmamalarý bütün
bu kötü sonuçlarý doðurdu.
BÝLÝMÝN SERPTÝÐÝ IÞIK
Ne var ki, özellikle yüzyýlýmýzýn
ikinci yarýsýndan sonra sosyal ve ruhsal
bilimlerdeki geliþmeler bilimin tek
yanlýlýðýný giderme ve insana kendisi
ve diðer insanlarla iliþkileri konusunda
yararlanacaðý bilgiler verme yolundadýr.
Öyleyse tez elden bugüne baðlanalým
ve sosyal bilim kitaplarýný karýþtýrarak,
bu bilimlerin savaþ sorusuna nasýl
yaklaþýp ne gibi çözümler getirdiklerini
birlikte görelim.
Sosyal psikoloji konuya þu iki soruya
cevap arayarak giriyor: 1-Savaþla
insanýn hangi ihtiyaçlarý karþýlanýr ve
2-Ýnsanýn inanç ve tutumlarý nasýl olur
da, bu ihtiyaçlarý karþýlamanýn uygun
yollarý gibi görünen savaþlarý yaratýr?
Savaþa kaynaklýk eden ihtiyaçlar çok
çeþitlidir. Elden geldiðince özetlemeye
çalýþýrsak, bir kere, insaný saldýrganlýða
sürükleyen engellenmiþ ihtiyaçlar var.
Günlük geçim, ekonomik güvenlik,
kiþisel durum gibi ihtiyaçlarda engellerle
11
karþýlaþan kimseler saldýrgan olabilirler
ve bu saldýrýlar “yabancýlar” veya
“düþman ülkeler” gibi kolayca bulunan
ve toplumca da þartlanma sonucu
benimsenen hedeflere yöneltilebilir.
Diðer yandan çok kere olduðu gibi,
ekonomik ve siyasal çýkarlar, doðrudan
kazanç ihtiyacý, hammadde ve pazar
elde etme isteði bir savaþý baþlatabilir.
Ayrýca gücünü göstererek baþarý ve
saygýnlýk kazanma ihtiyacý pekalâ
uluslarý savaþa sürükleyebilir. Bazen
yurtsever maskesi altýnda baðnaz bir
ulusallýk savaþ nârâlarý attýrabilir.
Barýþtan kaçma ihtiyacý da savaþýn
önemli nedenlerinden biridir. Gerçekten
barýþ yapmak, savaþ yapmaktan daha
z o r d u r. G ü n l ü k y a þ a m d a k i
tekdüzelikten, can sýkýntýsýndan kaçma
isteði, heyecan ve hareket ihtiyacý,
birlikte hareket etme ve insanlarla büyük
ve dramatik bir þeylere giriþme isteði
insana seve isteye savaþý aratabilir.
Belirsiz, buhranlý dönemlerin sýkýntýsý
da buna eklenirse, savaþ rahatlatýcý bir
çözüm yolu imiþ gibi görünebilir. Öteki
ulus veya topluluklarla ilgili düþmanca
inanç ve tutumlarý, o yönde yüzyýllardýr
süregelen yanlýþ bir eðitim ve
þartlanmayý da, bunlara eklersek tablo
hemen hemen tamamlanmýþ olur.
Savaþ çoðu kez bu çeþitli ihtiyaçlarý
doyurma yolu olarak görülür ve bir
bakýma gerçekten de öyledir. Ama
bunlarýn tümü baþka, saðlýklý yollarla
da karþýlanabilir. Sözgelimi susuzluk
bir ihtiyaçtýr. Onu içilecek, temiz suyla
gidermek gerektir. Ama içilecek temiz
su bulunmazsa, insan bulduðu pis ve
mikroplu sularý da içmek zorunda kalýr.
Ve hastalanýr. Öyleyken bile yine o pis
suyu içmeye devam eder. Ta ki temiz
su saðlanýncaya kadar... Herhalde sosyal
bilimcilerin görevi, insanýn ihtiyaçlarýný
kendine ve baþkalarýna zarar
12
Sevgi Dünyasý
vermeyecek bir þekilde, olumlu
eylemlerle gidermelerini saðlayacak
saðlýklý yollarý görüp göstermek
olmalýdýr.
UYGULANMAYI BEKLEYEN
REÇETE
Nitekim sosyal bilimciler tarafýndan
barýþý gerçekleþtirme yolunda hazýrlanan
bir programda, çözüm yollarý olarak:
halkýn engellenmelerini azaltma,
demokrasiyi iþler hale getirme, ruh
saðlýðýný geliþtirme, insanlarý evrensel
düþünce yolunda eðitme, baðnaz inanç
ve tutumlarý deðiþtirme, partizan
olmayan bir dýþ siyaset geliþtirme,
uluslararasý birlik için ön þartlarý
hazýrlama, silahsýzlanmayý saðlama,
uluslararasý, çatýþmalarý savaþtan baþka
tekniklerle çözümlemeye çalýþma, her
ulusun sorumlu bir þekilde davranýp
barýþa katkýda bulunmasýný saðlama gibi
öneriler ileri sürülmüþtür. Doðrusu hepsi
de denenmeðe deðer.
Ýlkin dinin insan kavgasýna tuttuðu
aynaya baktýk. Sonra savaþý doðrudan
yaþayanlarýn sözlerini dinledik ve
sonunda bilimin savaþ sorununa serptiði
akýl ýþýðýnda barýþa açýlan aydýnlýðý
gördük. Öte yandan çaðýmýzýn öldürücü
güçleri bizi öyle bir çizgiye getirdi ki,
ya barbarca savaþarak toptan yok
olacaðýz, ya da barýþ içinde birlikte
varolacaðýz.
SANATIN KURTARICI ELÝ
Gerçeði gerçekten görmesini bilen
biri “Ýlim bir noktadýr. Cahiller onu
teksir ettiler (çoðalttýlar)” demiþ. Biz
de onu da söyleyelim, bunu da
ekleyelim derken biraz fazlaca daðýldýk
galiba ve konunun enkazý altýnda ezilip
kaldýk. Öyle ki birçok þey söylediðimiz
halde, sonunda sanki hiçbir þey
söylememiþ gibi olduk. Ýyisi mi biz yine
sezgisiyle gerçeðin bir çýrpýda özünü
kavrayan sanata sýðýnalým ve bir öykü
ile konuyu tekrar toparlamaya çalýþalým.
Ta ki savaþ bize deðil, biz ona egemen
olalým.
Yýllar önce Sevgi Dünyasý’nda bir
yazý okumuþtum: “Fatoþ’u kim
yiyecek.” Küçük bir çocukla, Fatoþ
isimli bir kuzunun öyküsüydü bu.
Çocukla Fatoþ günlerini birlikte geçirir.
Kýrlarda gezinir, bahçede oynarlar.
Giderek ev halký da Fatoþ’a alýþýr. Ve
Fatoþ onlarýn arasýnda, onlardan biri
gibi olur. Bir yandan da büyür, kocaman
bir koyun haline gelir. Bir gün, evet bir
gün -söylemeye dilim varmýyor amao da diðer koyunlar gibi kesilir ve
oldukça daðýnýk bir þekilde sofraya gelir.
Ama kimsede el uzatacak ne iþtah var
ne de takat. O arada çocuk düþünür
“Her gün iþtahla ve neþe ile diðer
koyunlarýn etini yediðimiz halde, buna
niye el uzatamýyoruz” diye. Ne ki o,
herhangi bir koyun deðildir iþte. Onun
ismi vardýr. Fatoþ’tur o. Ve düþüncesini
sürdürür: Öyleyse biz. tanýdýðýmýz, bazý
þeyleri paylaþtýðýmýz, ismini bildiðimiz
kimselere kolay kolay kötülük
edemeyiz. Fakat herkesi nasýl tanýrýz
ve sonra herkesin ismini nasýl
bilebiliriz?! Ancak, umutsuzluða
kapýlmayalým hemen. Yine de herkesin
herkes tarafýndan bilinen bir ismi var:
Ýnsan!
Ýnsanýn ne olduðunu tam olarak
bilirsek kimseye kötülük edemeyiz.
Ýsmimiz gibi cismimizi de insan
edebilirsek barýþ sürekli olarak, bir daha
bozulmamak üzere yerleþir yeryüzüne.
Bugün insan sýkýntýda, bugün insan
sancýlar içinde. Bugün insan insana
gebe. Gelin dostlar, hep birlikte insaný
doðuralým önce!..
Sevgi Dünyasý
13
MUSÝKÝ - SES VE RENK ile TEDAVÝ (2)
Bulabildiklerimiz ve Bilebildiklerimiz (1)
"HASTALANDIÐIM ZAMAN BANA ÞÝFA VEREN O’DUR."
(Gülyüzlü Ýbrahim’in beyaný) (Þuara/80) (Bakýnýz: Yunus/107)
YAVUZ YEKTAY
Mayýs ayý yazýmýn hemen baþýnda
teslimiyetimi ve razi olduðumu
yazmýþtým. Ýçinizde, bu beyanýmýn
yalnýz bana ait olduðunu, kendimi size
anlatmak için bir girizgâh sayýlabileceðini düþünenler olmuþtur.
Haklýdýrlar. Tekrar okuduðumda, bu
kadar geniþ kapsamlý bir konuda, sizler
gibi çok bilgili ve yüksek realiteli bir
kitleye hitap edebilmekte ne kadar
acemi olduðumu anladým. Baðýþlanmak
dilerim...
Hani, “... inildemeyin, hastalýðýnýz
bendendir, þifanýzý da Ben vereceðim...”
demiþti ya Bizi Sevgisinden Yaratan’ým.
Kýssaya göre, günlerden bir gün
Gülyüzlü Musa’nýn karný aðrýyormuþ,
çok acý içindeymiþ. Ellerini açmýþ, talep
edilecek Tek Yüce Varlýða, “Yaratan’ým,
ben Sen’in Gülyüzlü’nüm, ne olur bana
yardým etmeni dilerim, bu acýdan
kurtulayým.” Sað-arka tarafýndan bir
ses gelmiþ: “Ya Musa, dere kenarýndaki
aðaçlarýn yapraklarýndan topla, suda
kaynat ve iç.” Gülyüzlüm hemen emri
yerine getirir ve yaprak suyunu içer
içmez, aðrýsý kesilir, huzura kavuþur ve
þükreder Yaratan’ýna... Lâkin 5-6 ay
sonra yine þiddetli bir aðrý baþlar
karnýnda, ölecek gibi hisseder kendini.
Gülyüzlüm iþi biliyor ya, hemen
14
Sevgi Dünyasý
topladýðý aðaç yapraklarýný kayanatýr,
içer. Ýyileþmek bir yana, daha da
fenalaþýr. Ellerini açar onu Sevgisinden
Yaratan’a: “Yarataným, yine karným
aðrýdý, ayný Sen’in söylediðin gibi
yaptým, ama þifa bulamadým, lütfen
bana yardým etmeni dilerim.” der. Saðarka tarafýndan bir ses: “Ya Musa, bu
kez ben bir þey söylemedim ki...”
Ýþte bunu söylemeyi beceremedim
Mayýs ayý yazýmda. Ýster renklerin
yüksek frekansýndan, ister seslerin lâtif
tesirlerinden, ister Türk Musikisinin
Yaratan Vergisi makamlarýndanmelodilerinden veya ister bir bardak su
ile içeceðiniz bir aspirinden tedaviniz
için þifa bekliyorsanýz, (hangi dinden
olursanýz olunuz, Yaratan’ýmýz Tek’tir.)
duyulur bir sesle, iþe baþlamadan önce
þunlarý söylemeyi, kesinlikle ihmal
etmeyiniz:
“ YA R AT A N ’ I M , Þ Ý M D Ý
BAÞLAYACAÐIM TEDÂVÝNÝN
TESÝRÝNÝ HÂLK EYLEMENÝ
DÝLERÝM LÜTFEN, ÂMÝN...”
Amin deyince OM kelimesini
anýmsamamak mümkün deðil. Ýki
kelimenin de ayný frekansta olduðunu,
bu frekansýn da ruha ferahlýk vererek
her söyleniþinde teslimiyete doðru
gittiðinizi anlayacaksýnýz ve içiniz
GÜVEN’le dolacak, güzel gözleriniz,
O’nun yarattýðý her þeye, (kusur
bulmadan) SEVGÝ enerjisiyle bakacak;
Ýnanýn ne siz, ne de etrafýnýzdakiler,
hastalýk nedir bilmeyeceksiniz,
þükredeceksiniz, þükredeceksiniz...
OM : O’na baðlýlýðým ilk programda
var olmamdýr, ben bilmeden.
Evrenselliðin tecrübesine, yoluna ve
Rabbime sýðýnýyorum. Tâ ki,
MANÝ : Ölümsüz ruhumun
aydýnlýðý, nuru,
PADME : Uyanan ve bu dünya için
eriþilebilecek en yüksek tekâmül
seviyesine gelen þuurluluðun
derinliklerinden sýyrýlsýn,
HUM : Her zaman bir çekime tâbi
olduðumdur, O’na baðlýlýðým, ben
bilmeden. Ve ben ten kafesinden
kurtulmanýn vecdi içinde, o çekim beni
nereye götürürse, sonsuzluða kadar
gideyim...
OM MANÝ PADME HUM,
OM MANÝ PADME HUM...
Bu ay sizin için PENTATONÝK (2)
NÝHAVEND makamýnda, dayanýlmaz
güzellikte bir mutluluk tableti
bestelendi. Ben notaya aldým, sesler
nereden vahyedildi siz anlayýn...(3)
Melodinin içinde bir usul var, fakat ben
bu güzel melodiyi kalýba sokmak
istemedim, Sevgi’nin sonsuz
özgürlüðüne býraktým:
Bu beste,
- Evrensel Barýþ ve rahatlýk
duygusu verir,
- Karýn bölgesine iyidir.
- Kan dolaþýmý ve tansiyon
düzenleyici etkisi vardýr.
- Kaslarý rahatlatýr.
- Öðle zamaný daha etkilidir.
- Pentatonik olmasý, büyük bir
güven hissi ve kararlýlýk duygusu verir
insana.
Bestesi ve güftesi tedavi edici ve
moral vericidir.
DUYGULANINIZ,
ÇEVRENÝZÝ TAD BÜRÜSÜN.
SÝZ AYA GÜLÜN,
AY SÝZE GÜLSÜN.
SEVGÝ SÝZÝ YAÞATACAK.
SÝZ SEVGÝDESÝNÝZ,
SEVGÝ SÝZDE,
SÝZ SEVGݒSÝNÝZ.
Sevgi Dünyasý
Sizler için 04.05.2003 tarihinde 10
saatte bestelendi. Güzellikleri yaþamak
için saðlýkla dolu yýllar el ele...
N o t : Va r s a s o r u l a r ý n ý z ý v e
isteklerinizi bekliyoruz.
Dip notlar:
1.
Bir yazý dizisi halinde yayýnlanacaktýr.
2.
Pentatonik gam: Bir tam oktavlýk
15
gam’dan 3 ses alarak onu 5 sesli bir gam
yapmak.
Meselâ,
Nihavendi
(SOL+LA+bSÝ++DO+RE+bMÝ+FA+SOL)
iken, (LA+DO+bMÝ) seslerini hiç
kullanmamak.
3. Bu Pentatonik Nihavend beste, porte
üzerindeki sol notasýnda bitmeliydi, biz küçük
bir ilâve ile, 4.üncü armonik olan, yine porte
üzerindeki si’de býrakarak REHAVÝ kapýsýný
araladýk, sonsuzluk ve genel huzur hissini
arýyoruz...
16
Sevgi Dünyasý
SORULARLA
Derleyen: Özenç Kayserilioðlu
E k m i n e z i v e R u h Va r l ý ð ý
Arasýndaki Ýliþki Nedir?
Ekminezi, ruhun varlýðýnýn en
önemli delillerinden biridir. Ruhun,
geçmiþini hatýrlamasý deðil, aynen
yaþamasýdýr. Kiþi degajman (ruh ve
beden iliþkisinin gevþetilmesi) haline
getirilerek, verilen telkinlerle çevresiyle
iliþkisi azaltýlýr ve kendi içine dönmesi
saðlanýr. Bulunduðu zamandan,
yaþamýnýn geçmiþ dönemlerine doðru
yavaþ yavaþ inilir. Bu arada süjeye,
kendi verdiði bilgilerin dýþýnda, hangi
yaþýnda olduðunu belli etmesine
yarayacak refleksleri ile ilgili çeþitli
testler uygulanýr. Bilindiði gibi refleksler
bizim istemimiz dýþýnda, organlarýmýzýn
aldýklarý etkiye karþý gösterdikleri
tepkilerdir.
Ekminezinin varlýðýný en çarpýcý
þekilde ortaya koyan refleks, Babenski
refleksidir. Yetiþkin insanlarda ve 1-2
yaþýndan büyük çocuklarda atak
tabanýnýn altý sert bir cisimle
çizildiðinde, ayak parmaklarý içeri doðru
kývrýlýr; buna Babenski refleksi menfi
Sevgi Dünyasý
denir. 0 -1 yaþ arasýndaki bebeklerde,
sinir yollarý tam geliþmediði için, ayný
harekete verilen tepki bunun tersidir.
Yani ayak altý sert bir cisimle
çizildiðinde ayak parmaklarý geriye
doðru gider. Buna da “Babenski refleksi
müspet” denir. Ýþte yetiþkin bir insan,
2 yaþýna kadar indirildiðinde bahenski
refleksi menfi tepkisi gösterirken, 6
aylýk haline gittiðinde babenski refleksi
müspet olmaktadýr. Bu da, o yetiþkin
kiþinin her bakýmdan, bütün sinir
sistemi ile 6 aylýk halini yaþadýðýnýn
delilidir.
Ýnsanýn hangi yaþýna veya dönemine
gidilmiþse, o zamana ait kendi
hatýralarýnýn içinde, onlarý meydana
getiren olaylarý, duygu ve düþünceleri
aynen yaþar. Diyelim ki süje otuz
yaþýnda; on yaþýna indirildi; otuz yaþýna
kadar geçirdiði yirmi sene onun için
gelecektir. Bu yirmi senelik birikimler,
hatýralar ve bilgiler, on yaþýna indi diye
ruhundan silinmez. Ancak ruhta
konsantrasyon kabiliyeti çok daha
kuvvetli olduðu için, hangi yaþa
gidilmiþse, o zamana, o zamanda
çevresini ve kendisini ilgilendiren
olaylara dalar, bütün benliði ile sadece
onlar içinde yaþar. Örneðin on iki
yaþýndan itibaren ana dilinden baþka
bir lisan öðrenmiþse, on yaþýnda iken
o lisaný konuþamaz. Yirmi yaþýnda bir
baþka memlekete gitti ise, on yaþýna
indirildiðinde o memleket hakkýnda
henüz bilgisi yoktur. Bunu þuna
benzetebiliriz. Geçmiþimiz birbirine
baðlý zaman dilimlerinden,
kompartýmanlardan oluþmuþ bir trene
benzerse, o kompartýmanlarýn her birini
zaman dilimleri olarak kabul edersek,
ruh hangi yaþta ise, o zamanla ilgili
hatýralarý içine dalar. O yaþý ile ilgili
diðer geçmiþ hatýralarýný da gittiði
zaman içinde hatýrlayabilir. Ama o
17
yaþýndan sonraki kompartýmanlarda
bulunamayacaðý için, onlarý
yaþanmamýþ gibi kabul eder.
Dr. Refet Kayserilioðlu, çeþitli
denekler üzerinde ekminezi denemeleri
yapmýþtýr. Bazý süjeler 0 yaþýna
indirilmiþ, hatta doðum tarihinden
önceki bir tarihe geçmeleri istenmiþtir.
O zaman bahenski refleksi denemesinde
þahsýn hiçbir tepki vermediði
görülmüþtür. Bu da o þahsýn o tarihte
bir beden içinde olmadýðýnýn, yani
spatyomda (ahiret) olduðunun delilidir.
Daha aþaðý tarihlere götürüldüðünde
ise bazý süjelerin önceki yaþamlarýna
geçtiði, o yaþamlarý hakkýnda bilgi
verdikleri görülmüþtür.
Ekminezi deneyleri herkeste
yapýlamaz; ancak medyum tabiatlý
kiþilerde denenebilir. Her medyum
yapýlý kimse de ekminezi olmayabilir.
Bazen bu hayatýnda geriye gidebilen
k i þ i l e r, ö n c e k i h a y a t l a r ý n a
geçemeyebilirler. Veya bir önceki
hayatlarýna rahatlýkla geçebilenler,
ondan öncekilerde hiçbir reaksiyon
vermezler.
Beyti Dost’un medyumu Özcan
Nardemir’in de þimdiki yaþamýndan bir
öncekinde Bursa’da yaþadýðý tespit
edilmiþ, o devrin Bursa’sýna ve kendi
yaþantýsýna ait verdiði bilgilerle bu
ispatlanmýþtýr. Ancak çok daha önceki
yaþamlarýna geçilememiþtir.
Bunun sebebi olarak þunu
gösterebiliriz: Önceki hayatlarýmýzý
bilmek bize iyi, faydalý, olumlu
katkýlarda bulunursa hayýrlýdýr. Bazen,
hatta çoðu zaman bilmememiz daha
hayýrlý olur. Geçmiþi bütün günahlarý
ve sevaplarý ile tam olarak geride
býrakmadan, yepyeni bir geleceðe
ümitle, heyecanla adým atmak,
baþlamak mümkün deðildir. Zaten
18
Sevgi Dünyasý
geçmiþ hayatlarýmýzdaki yanlýþlarýmýzý,
eksiklerimizi düzeltmek için, her birimiz
oldukça yüklü planlarla dünyaya tekrar
geliyoruz. Zor olan iþimizi büsbütün
zorlaþtýrmamak için Yaratan ve O’nun
emrindeki yüce idareciler, kendi
isteðimizle de olsa, önceki
yaþamlarýmýzý öylesine fütursuzca
araþtýrmamýza, gene bizim hayrýmýz
için izin vermeyebilirler.
Ekminezi yolu ile önceki
yaþamlarýna kolayca geçenler veya
ekminezi yapýlmadan da özellikle küçük
çocuklarda görülen hatýrlamalar ise bize
þunu göstermektedir:
Ekminezi Olayý Bizlere Neler
Düþündürmelidir?
Hiç ölmeyen ve kaybolmayan bir
tarafýmýz var. Bu, bizi biz yapan,
kiþiliðimize damgasýný vuran,
“Kendimiz” dediðimiz, Ruhumuzdur.
Ruh hiçbir þeyi unutmaz. Beynimiz
pek çok þeyi unuttuðu ya da kýsmen
hatýrladýðý halde, yaþadýðýmýz her þey,
ruhumuzda düzenli, zamanýna göre
tasnifli bir þekilde saklanmaktadýr.
Ruhumuz, yani biz, belli maksatla
dünyaya geliriz:
1)Yükselmek, olgunlaþmak,
2)Nefsaniyetten, kopamadýðýmýz
küçük duygulardan arýnmak,
3)Aslýmýzýn bir olduðu diðer insan
kardeþlerimizle, kendi dileðimizle, akýl
ve hür irademizle, þuurlu birliðe
ulaþmak için.
Ortalama elli sene kabul
edebileceðimiz insan ömrü, bu yüce
amacý bir geliþte gerçekleþtirmeye
yetecek bir süre deðildir. Öyle ise insan
buna, dünyaya pek çok kereler gelerek,
çeþitli toplumlarda, çeþitli örf, adet,
kültürlerde ve dinlerde, kadýn ya da
erkek olarak yaþayýp, zengin tecrübeler
ve görgüler elde ederek ulaþýr. Dolayýsý
ile ekminezi, tekrar dünyaya gelmenin
( r e e n k a r n a s y o n ) b i r d e l i l i d i r.
Ýnsanýn Deðeri
Bizim ve bilinçli irademizin ötesinde, tekâmülümüzü destekleyen büyük
bir gücün bulunduðunu bilmek, kendimiz hakkýnda edinmiþ olduðumuz
önemsizlik algýsýný alt üst eder. Çünkü böyle bir gücün varlýðý -bir kez onu
algýladýk mý- sarsýlmaz bir kesinlikle, insanýn ruhsal tekâmülünün bizden
daha yüce bir varlýk için son derece önemli olduðuna iþaret eder. Bu varlýða
biz Tanrý diyoruz. Lütfun varlýðý, Tanrý’nýn varlýðý için birinci derece kanýt
oluþturmakla kalmýyor, ayný zamanda da Tanrý’nýn iradesinin insan ruhunun
tekâmülüne adandýðýný da kanýtlýyor.
Belki de evren Tanrý’nýn Alemine girmek için kullanýlacak basamaklardan
biridir, Zaman ve mekân, biz yolculuk edebilelim diye varedilmiþtir. Ama
tekâmül basamaklarýný birer birer, bizzat kendimiz atlamak zorundayýz.
Lütuflar sayesinde tökezlemeden geçebiliriz ve yine lütuflar nedeniyle bize
kucak açýlacaðýný biliyoruz. Daha fazla ne isteyebiliriz ki!
Dr. M. Scott Peck
(Az Seçilen Yol)
Sevgi Dünyasý
19
ÝNSANLARI VE HAYVANLARI BÝRLEÞTÝREN
GÝZEMLÝ PSÝÞÝK BAÐ
“Hayvanlarýn Gizemli Güçleri” adlý kitaptan
Derleyen: Belgin Tanaltay
Ýnsan ve Maymun Arasýndaki Eþsiz
Sevgi Baðý
Altmýþ yaþýndaki film yapýmcýsý
Richard Savage, ayýlarýn ve kurtlarýn
vahþi krallýklarýnda doðal
egemenliklerini sürdürdüðü Ýngiliz
Kolombiyasý’ndaki doðal alanda
yaþýyordu. Maymunuyla geçirdiði yýllarý
ve aralarýnda oluþan olaðanüstü sevgi
baðýný þöyle anlattý:
“On yaþýndaki maymunum Sunday
çýðlýk atmaya ve elimi yakalamaya
çalýþtýðýnda tam da çöpü dýþarý çýkarmak
üzereydim. Tüylerimi diken diken eden
bir sesle inlemeye baþladý.”
Savage, gazeteci Paul Bannister’a
dýþarý çýktýðýný ama hiçbir þey
göremediðini anlattý. “Sonra birden 300
kiloluk boz bir ayý aðaçlarýn arasýndan
çýktý ve yavaþ yavaþ bana doðru
gelmeye baþladý. Çöpümü istiyordu.
Býraktým ve hemen geri çekildim.”
Film yapýmcýsý, Sunday’in uyarýsýnýn
hayatýný kurtardýðýný anlamýþtý.
“Eðer beni uyarmasaydý ölümcül bir
þekilde yaralanabilirdim. Yine de
Sunday ayýyý görmüþ olamaz çünkü
koku duyusu zayýftýr. Onu duyduðundan
da þüpheliyim. Beni bekleyen vahþi
ölümü nasýl bilebildi anlayamýyorum.”
Sunday bir sonraki tehlike sinyalini
verdiðinde, Savage hemen dikkatini
topladý. Bu olayda sadýk hayvan,
Savage’ýn park etmiþ olduðu kamyonun
etrafýnda koþuyor ve yine ayný korkunç
tiz sesleri çýkarýyordu.
Savage bir kez daha büyük bir
hayvanýn saldýrýsýný bekleyerek tüfeðini
aldý, fakat sonunda keþfettiði þey çok
ölümcül olabilirdi.
“Kamyonun yanýnda, Sunday’in acý
ve tiz sesler çýkarmaya devam ettiði
yerde, dizlerimin üstüne çöktüm. Fren
çubuðunu kayaya çarptýðýmý ve hemen
hemen içindeki bütün sývýnýn boþalmýþ
olduðunu ürpererek fark ettim. Eðer
kamyonu daðdan aþaðý doðru sürmeyi
20
Sevgi Dünyasý
deneseydim, mutlak arabayý bir yere
çarpacak ve belki de ölmüþ olacaktým.”
Birkaç ay sonra, maymun yine sesler
çýkarmaya baþladýðýnda, Savage ve
Sunday kamyonla hýzla eve
dönüyorlardý. “Bir kere daha beni
tehlikeden önce uyaran o acý tiz sesleri
çýkarýyordu.”
Savage kamyonu durdurdu. Merak
ve dikkatle yaklaþýk 100 metre koþan
Sunday’i izledi. Maymunun peþinden
koþtuðunda, onu yolun kenarýnda sýk
çalýlýklar içinde buldu.
“Sunday’i elleri yeni doðmuþ küçük
ýslak ceylanýn üstünde bulduðumda çok
þaþýrmýþtým” diyor Savage. “Annesini
araba ezmiþti ve köþede cansýz
yatýyordu. Ceylaný kurtardýk ve ertesi
gün kendi türünden hayvanlarla beraber
yetiþtirileceði bir bakýmevine býraktýk.”
Savage, Sunday’in yeni doðmuþ
ceylanýn tam olarak nerede
bulunduðunu nasýl bilebildiðini çok
düþünmüþ. “Oraya ulaþmadan birkaç
kilometre önce bile, Sunday ceylanýn
yardýmýmýza ihtiyacý olduðunu
biliyordu.”
Savage, ne zaman film çekimleri
için ayrýlacak olsa Sunday’i Kanadalý
yazar arkadaþý Philip Ormand’la
býraktýðýný söyledi.
“Çok tuhaftý” diyor Ormand
hatýrladýðýnda. “Savage beni aramadan
birkaç dakika önce zýplamaya ve sesler
çýkarmaya baþlardý. Konuþma bitince
de sessizleþir ve Savage’in bir sonraki
aramasýndan biraz öncesine kadar da
telefonla ilgilenmezdi. Aralarýnda çok
güçlü bir bað vardý.”
Sunday birkaç yýl önce Savage’ý
üzüntüler içinde býrakarak öldü. Fakat
ölümünden üç gün sonra, Savage ayný
Sunday’in yaþarken yaptýðý gibi,
maymunun küçük ve sýcak vücudunun
omzuna sokulduðunu hissederek
uyandý.
“O zaman onun gerçekten
gitmediðini anlamýþtým” diyor Savage.
“Ayrýlýðýmýz sadece kýsa bir süre içindi.”
Kadýnýn Hayatýný Psiþik Güçlere
Sahip Kedileri Kurtardý
On iki yaþýndayken Sucile’in oðlu
eve yaða bulanmýþ bir kedi getirip
annesine kedinin onun doðum günü
hediyesi olduðunu söylemiþti.
Sucile cevap verirken sert olmaya
niyetlenmiþti. “Tatlým þu an bir kediye
bakamayýz.”
“Ama anne o senin doðum günü
hediyen.”
“Böylece kediyi temizledik, onu bir
havluya sardým ve kucaðýma aldým.
Orada kývrýlýverdi, sanki evindeymiþ
gibiydi. O süre içinde kediyi
býrakamadým ve böylece kedi bizde
kaldý. Joe artýk yirmi üç yaþýnda
olduðuna göre kedinin ne zamandýr
bizimle olduðunu anlayabilirsiniz.”
Lucky adýný koyduklarý kedi
hayatlarýna girdiðinde Sucile ve
çocuklarý Güney Dakota’da
yaþýyorlardý. Sucile “Zaman geçtikçe
Lucky’nin psiþik güçlere sahip
olduðunu fark etmiþtim. Bir fýrtýna veya
kasýrganýn kopmasýndan birkaç saat
önce duvarlara týrmanýrdý. Sonunda her
fýrtýnadan önce beni uyardýðýný
anlamýþtým.
“Lucky hep karnýma yatardý” diye
devam ediyor Sucile. “Ameliyat
olmuþtum ve eve geldiðimde, Lucky
sanki neremden ameliyat olduðumu
biliyor gibi sadece boynuma
yaslanýyordu. Eðer beni seviyorsan
gözlerini kýrp derdim ona ve o da
Sevgi Dünyasý
gözlerini iki defa kýrpardý, sonra bana
bakýp mýrýldanýr, yavaþça patisiyle
dokunurdu bana.”
Birkaç yýl sonra, Sucile, Lucky’e
oyun arkadaþý olmasý için bir kedicik
daha aldý ve kedilerin sadýk
koruyucularý gibi davrandýklarýný
hissetti.
“Benim için hayatlarýný feda ettikleri
gün aslýnda oldukça sessiz ve huzurlu
baþlamýþtý” diyor Sucile. “Güney
Dakota’daki evimde oturmuþ bir
arkadaþýma mektup yazýyordum, Lucky
ile arkadaþý pencerenin kenarýnda
oturmuþ beni izliyorlardý.
Birden büyük bir fýrtýna patladý, evin
yanýndaki aðaca yýldýrým düþtüðünde
büyük bir çatýrtý duymuþtum. Büyük
ateþ topunu görmek için mutfak
penceresinden baktým. Her nasýlsa
yýldýrýmýn düþtüðü yerde yangýn
baþlamýþtý. Elektrik yüklü ölümcül ateþ
topu pencereden geçip doðru bana
çarpacaktý.”
Sucile, sevgili kedilerinin kendilerini
nasýl pencerede siper ettiklerini daima
anýmsayacak. “Kediler alev aldýlar ve
yýldýrým onlara çarptýðýnda çevrelerinde
beyaz bir hale oluþtu, Ýtfaiyeciler
geldiðinde, yýldýrýmýn nasýl olup da
kedilerden bana sýçramadýðýna
inanamadýlar.”
Sucile ta derinden kedilerin
kendilerini yýldýrýmýn öldürücü yüküne
siper edip onun hayatýný kurtardýklarýný
hissediyor. Mucizevi olarak, Lucky ve
arkadaþý bu kötü çarpmadan kurtuldular,
fakat tüylerini kaybetmiþlerdi ve fena
biçimde yanmýþlardý.
Veterinerimiz, “Kedileri sevdiðini
biliyorum, ama onlarý gerçekten seviyor
olsaydýn, onlarý uyutmama izin
verirdin.” dedi.
21
Sucile hikayesini þöyle tamamlýyor:
“Biricik kedilerimin benim yüzümden
daha fazla acý çekmelerini önlemek için
veterinere izin verdim.”
Hayatýný Fare Kurtardý
Toronto Üniversitesi’nin eski
öðretim görevlilerinden Ian Currie, Batý
Virginia’lý yaþlý bir kömür madencisi
ile karanlýk tünelde bulduðu fare
arasýnda geliþen inanýlmaz psiþik baðý
paylaþtý.
“Küçük madeninde kendi baþýna
çalýþmakta olan yaþlý adam, o sýrada bir
farenin kendisine eþlik edermiþ gibi
sürekli yanýnda durduðunu fark etmiþ”
diyor Currie. “Birkaç aylýk bir
zamandan sonra ikisi de birbirine
alýþmaya baþlamýþlar. Madenci öðlen
yemeðinden artanlarla fareyi besliyor
ve yaralanmasýn diye kömür
duvarlarýnýn patlatýlmasý gerektiðinde
onu uzaklaþtýrýyormuþ.”
“Bir gün madenci tek baþýna çalýþtýðý
sýrada, fare aþýrý derecede huysuzlanmýþ,
madenciye doðru koþuyor ve sonra da
kaçýyormuþ. Meraklanan madenci
delgisini býrakýp hayvaný neyin rahatsýz
ettiðini öðrenebilmek amacýyla onu
köþeye kadar izlemiþ. Duvardan
uzaklaþýr uzaklaþmaz çatý çökmüþ hem
de tam onun çalýþtýðý yere.”
Currie’ye göre farenin uyarýsý
olmasaydý, madenci çoktan hayatýný
yitirmiþ olacaktý. “Fakat fare çatýnýn
çökmek üzere olduðunu biliyordu, onun
madenciyi neden uyardýðý ise þu an
insan ve hayvan arasýndaki iliþkinin
gizemlerinden biri.” Currie þöyle devam
ediyor: “Bana kalýrsa fare hayvanlarýn
tehlike karþýsýnda kullandýklarý
içgüdüden yararlandý ve bir þekilde ona
arkadaþlýk eden insanla iletiþime
geçmeyi baþardý.”
22
Sevgi Dünyasý
Kendime Mektuplar
Nelda Bayraktar
Caným dostum seni çýldýrtmak istemem ama o çok sevdiðin portakal çiçeklerinin
kokusu oturduðum evin içine kadar girmeye baþladý. Önümüzdeki hafta 3 günlük
izne çýkýyorum. Bari o zaman gel. Biraz denize gireriz biraz da gezeriz. Biliyor
musun portakal çiçeklerini içtikleri suyun içine atanlar var burada. Sürahilerin
içine konulmuþ birkaç portakal çiçeði öylesine güzel bir rayiha veriyor ki, senin
de söylediðin gibi kokular ya da beþ duyumuza ait olan her þey, geçmiþin kapýlarýný
açan anahtarlar oluyorlar adeta. Bazen de o anahtarlarý öylesine gizli yerlere
saklarýz ki bizden baþkalarý açamasýn. Bazen de üzerini örteriz hiç açýlmamak
üzere.
Sevgi Dünyasý
23
Özgürlüðün en iyisini bilen ruhumuz nasýl da gelmiþ þu beden hapishanesine
girmiþ deðil mi? Bu nedenle 5 duyumuza çarpan her þey bizi çok etkiler olmuþ.
Dünya hapishanesinde ya da tekâmül ortamýmýzda algýlarýmýzý deðerlendirerek,
yorumlayarak ilerliyoruz ya da geriliyoruz. Yaþantýlarýmýzda mutluluklarýmýz
bazen dolunay oluyor, bazense hilâl. Kederlerimiz ve üzüntülerimiz de bunlarýn
yaný sýra þekil deðiþtiriyor. Gerçekten bazen derin üzüntüler kanallarýmýzý týkýyor.
Algýlamamýz bile zayýflýyor. Ama týpký üzerine bastýrýldýðýnda çöken ama sonra
eski haline gelen sünger misali üzerinde düþündüðümüzde bizi tekâmül ettiriyor.
Ýnsan düþünmeden tekâmül edemez. Sadece acýlarý yaþayarak deðil onlar üzerinde
yorum yaparak tekâmül edebilir diyorum. Ayný kederleri ve üzüntüleri salt ayný
yanlýþlarý yaptýklarý için defalarca yaþayan insanlar tanýyorum. Gerçekten de
doðru düþünmek bir ibadettir. Düþünme mekanizmasýný da doðru bilgilere
dayandýrmak burada önem kazanýyor. Yani doðru ile yanlýþýn ölçeðinin elimizde
olmasý gerek. Ancak o zaman insan tecrübelerinden doðru bilgiler çýkarabilir ve
onlarý yeni yaþadýklarýna uyarlayabilir.
Hani büyüklerimiz teþbihte hata olmaz derler bilirsin. Bu nedenle içinden
çýkarmamýz gereken bilgileri de garip hikâyelerin içine koyup anlatýrlar. Hani La
Fontaine hikâyeleri olsa anlayacaðým çünkü hayvanlarý insan yerine konuþturur
ve masal olduðunu da bildiðin için o gözle okursun. Yani gerçek üstü mizansenler
içinde gerçekler verilir sana. Artýk insanlar iþin suyunu çýkarmaya baþladýlar
galiba. Ýnsanlar ve yaþamlarla ilgili öylesine gerçeküstü yazýlar kurgulanýyor ki
doðrularý bunlarýn içinden çýkardýðýmýz taktirde adeta kutsal insan oluyoruz.
Bunlarýn arasýnda eskiden gelen hikâyeler de yok deðil. Geçenlerde þu ünlü derviþ
kaþýðý hikâyesini anlattým bir arkadaþýmýn oðluna. Hani evine misafir ettiði
insanlarýn eline bir metre uzunluðunda kaþýklar veren ve sonra da yemelerini
isteyen ev sahibinin hikayesidir bu. Tabii hiç birisi yiyemez. Derken sofraya
derviþler oturur ve birbirlerine yedirirler. Böylece herkes doymuþ olur. Eskiden
biz bu tarz hikâyeleri büyük keyifle dinler, içinden çýkarmamýz gerekenleri de
bir güzel çýkartýrdýk. Bunun absürd yanýný görmezdik ya da görmezden gelirdik.
Artýk çocuklarýn masallarý bile deðiþti biliyor musun? Masallarý adeta bilim
kurgulaþtý. Ýçinde aksiyon ve heyecan olan ama mesaj kaygýsý olmayan yazýlar
haline geldi. Arkadaþýmýn oðlu anlattýðým bu derviþ hikâyesine epey güldü ve
“Senin derviþler çok akýllýymýþ doðrusu, baþka türlü insan nasýl doyar ki!” dedikten
sonra “Amma da saygýsýz bir ev sahibiymiþ” diye ekledi. Caným dostum sence
de yeni bir þeyler söyleme zamaný gelmedi mi? Çocuklarýmýzý eðitecek, içinden
doðru bilgileri çýkaracaklarý yeni anlatýmlar bulmamýz gerek. Bu, belki de
kendimizin de eðleneceði, eðitme kaygýmýzýn olmadýðý, eðlendirirken düzenin
içine gizlenmiþ olanlarý bulacaðýmýz bir oyun da olabilir.
Mutlaka bekliyorum. Hayýrla ve sevgiyle kal caným dostum.
Özde bir Kardeþin
Nelda Bayraktar
24
Sevgi Dünyasý
ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER
Havuç, Yumurta, Kahve...
Siz hangisisiniz?
?
Bir baba ile kýzý dertleþiyorlardý.
Kýzý hayatýnda çok sýkýntý yaþadýðýndan
ve bunlarla nasýl baþ edeceðini
bilemediðini söylüyordu babasýna. Hatta
sorunlar ardý arkasýna devam ediyordu
hayatýnda.
Babasý kýzýný dinledi, dinledi ve
"Gel, sana bir þey göstereceðim!"
diyerek kýzýný mutfaða götürdü. Baba
ünlü bir aþcý idi. Ocaða 3 tane eþit
büyüklükte kap koydu, üçüne de eþit
miktarda su koydu ve üçünün de altýný
ayný miktarda yaktý. Ve birinci kaba bir
havuç, diðerine bir adet yumurta,
diðerine ise de bir avuç çekilmemiþ
kahve çekirdeði koydu.
Ve her üçünü de tam 20 dakika
piþirdi. Daha sonra ateþi kesti. Masaya
iki tane tabak ve bir tane boþ bardak
koydu ve ilk önce haþlanmýþ havucu
Sevgi Dünyasý
25
ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER
ÝNTERNETTEN ÖYKÜLER
alýp bir tabaða koydu. Daha sonra artýk
epey piþmiþ olan yumurtayý alýp bir
tabaða koydu. En sonunda da artýk suya
iyice sinmiþ ve tam kývamýnda kahve
görüntüsü olan kahveyi de alýp bir
bardaða boþalttý.
Peki ya siz hangisisiniz? Havuç gibi
sert bir kiþi misiniz, ama sorunlar
yaþayýnca yumuþuyor ve güçsüzleþiyor
musunuz? Yumurta gibi içi yumuþak,
her an kýrýlabilir bir kiþi misiniz?
Sorunlar karþýsýnda (ölüm, ayrýlýk,
krizler,vs.) güçleniyor ve sertleþiyor
musunuz? Yoksa bir kahve çekirdeði
gibi misiniz? Kahve sýcak suyu
deðiþtirir, hatta suyun sýcaklýðý en üst
dereceye çýktýðýnda, en lezzetli kahve
ortamý hazýr olur. Lezzet maksimuma
ulaþýr. Eðer siz bu kahve çekirdeði gibi
iseniz, çevrenizde ne kadar sorun olursa
olsun, bunlarý olumluya çevirebilirsiniz.
Çevrenize güzel tatlar, duygular
katarsýnýz. Kendinizi ve çevrenizi daha
iyi yapmak için çalýþýrsýnýz. Siz
hangisisiniz?
K E RT E N K E L E N Ý N A Þ K I
Evini yeniden dekore ettirmek
isteyen Japon bunun için bir duvarý
yýkar. Japon evlerinde genellikle iki
tahta duvar arasýnda çukur bir boþluk
bulunur. Duvarý yýkarken, orada
dýþardan gelen bir çivinin ayaðýna
battýðý için sýkýþmýþ bir kertenkele görür.
Adam bunu gördüðünde kendini kötü
hisseder ve ayný zamanda meraklanýr
da kertenkelenin ayaðýna çakýlmýþ çiviyi
görünce. Muhtemelen bu çivi 10 yýl
önce, ev yapýlýrken çakýlmýþtý. Nasýl
olmuþtu da kertenkele bu pozisyonda
hiç kýpýrdamadan 10 yýl boyunca
yaþamayý baþarmýþtý? Karanlýk bir duvar
boþluðunda hiç kýpýrdamadan bunca yýl
yaþamak çok zor olmalýydý. Sonra bu
kertenkelenin hiç kýpýrdamadan nasýl
10 yýl yaþadýðýný düþündü. Ayak
çivilenmiþti!
Kýzýna þu soruyu sordu: "Kýzým ne
görüyorsun?" Kýzý dedi ki: "Havuç,
yumurta ve kahve." Kýzýný elinden tutup
masaya yaklaþtýrýp daha yakýndan
bakmasýný ve hissetmesini istedi. Kýzý
dedi ki: "Ne görüyorum.. Haþlanmýþ
yumuþak bir havuç (Bunu yaparken
çatalý havuca batýrdý ve yumuþaklýðýný
hissetti), artýk piþmekten içi katýlaþmýþ
bir yumurta (yumurtayý eline aldý, hatta
bir tarafýndan masaya vurup, çatlattý ve
içini gördü) ve bir bardak kahve. (Biraz
içti). "Hatta tadý oldukça iyi."
"Baba, bunu niçin bana gösteriyorsun?" diye sordu. "Bak dedi, hepsi
ayný þekil kapta, ayný sýcaklýkta, ayný
dakika piþti. Fakat hepsi bu etkiye farklý
tepki verdiler. Havuç ilk baþta sertti,
güçlü idi. Ama kaynatýlýnca yumuþadý
hatta güçsüzleþti. Yumurta çok
kýrýlgandý, hafifçe dokunsan
çatlayabilirdi, ama kaynatýlýnca içi
sertleþti, hatta katýlaþtý. Bir avuç
çekilmemiþ kahve ise yine sertti, hepsi
birbirine benziyordu, ama ýsýtýlýnca ne
oldu, bu kahve çekirdekleri, ýsýndýlar,
gevþediler ve içinde olduklarý suya
yayýldýlar. Koku yaydýlar, tad yaydýlar
ve suyu eþsiz tatta bir kahveye
çevirdiler."
"Kýzým sen hangisisin? diye sordu
adam. Zorluklarla karþýlaþtýðýn zaman
nasýl tepki gösteriyorsun? Sen havuç
musun, yumurta mýsýn, yoksa kahve
misin?
26
Sevgi Dünyasý
Ýki Yaþam Arasýnda
Dr. Michael Newton
Derleme: Acar Doðangün anýsýna
Arýn Ýnan
Bundan dört yýl önce yayýnlamýþ olduðumuz "Ýki Yaþam Arasýnda Ruhun
Yolculuðu" adlý dizide Dr. Newton'un, geriye götürücü hipnoz yoluyla
yüzlerce insan üzerinde yaptýðý araþtýrmalarý ve elde ettiði deðerli bilgileri
okumuþtuk. Bu dizide de, yine Dr. Newton'un en son araþtýrmalarýna
dayanarak, ölüm anýndan tekrar doðuma kadar, dünya ötesindeki
yolculuðumuzun daha önce görmediðimiz ilginç ayrýntýlarýný izleyeceðiz.
Sevgi Dünyasý
TANRININ VARLIÐI
“Ýnsanlarý ruh dünyasýna
götürdüðünüzde Tanrýyý görürler mi?”
Ýþte bu soru konferanslarýmda bana sýkça
sorulan sorulardan birisidir ve cevabý
da kýsa deðildir. Þunu söyleyebilirim ki
sujelerim ruh dünyasýna vardýklarýnda
varlýklarýnýn özüne ait duygular
hissederler. Bunun daha ileri bir
açýklamasý ise hepsinin mor renkli bir
ýþýða doðru çekilmeleridir. Peki ruh
dünyasýnda Büyükler Konsülünden de
büyük olanýn bulunduðu bir yer var
mýdýr? Bu sorunun cevabý evet tir.
Büyükler Konsülü ile karþýlaþmalarýmýzda sadece Büyük Varlýk
diyebileceðimiz bir varlýðýn mevcudiyeti
her yerde hissedilir. Bu duygu bize
Tanrýyý çaðrýþtýrýr. Enkarnasyonlarýnýn
sonuna yaklaþmýþ olan ileri ruhlar bunun
t a m o l a r a k Ta n r ý o l m a d ý ð ý n ý
düþündüklerini söylemiþlerdir. Onlara
göre hissettikleri þey Büyükler
Konsülünden de büyük olan ve tam
olarak tanýmlayamadýklarý bir üst
varlýktýr. Bu varlýðýn Büyükler
Konsülüne yardýmcý olmak için orada
bulunduðuna dair hepsi ayný fikirdedir.
Bana gelen sujelerim bu büyük
varlýðý tarif ederken Tanrý kelimesini
kullanmak istememiþlerdir. Bunun
yerine Kaynak veya Ruhlar üstü gibi
terimler kullanmayý yeðlemiþlerdir.
Sanýrým bunun nedeni Tanrý kelimesinin
insanlar tarafýndan dünyada
þahsiyetlendirilmiþ bir terim olmasýdýr.
Ruhlar daha ileri tekamül seviyelerine
ulaþtýklarýnda bu varlýk sonsuz bilgiye
sahip ilahi güçlerin bir parçasý olarak
çoðalýr sanki. Onlar bu büyük gücün
27
Büyükler Konsülünün toplantýlarýný
etkilediðini hissederler ama bunun
mutlak yaratýcý olduðunu düþünmezler.
Ruh dünyasýnda Tanrý her þeye gücü
yeten ve her yerde var olan büyük bir
enerji olarak algýlanýr.
Bu konudaki yüzlerce notumu tekrar
gözden geçirdikten sonra Büyük Varlýk
ile ilgili sujelerimin söylediklerini kýsa
notlar þeklinde ortaya koymak
istiyorum. Öncelikle her sujenin Büyük
Varlýk ile ilgili söyledikleri birkaç
cümleden öteye geçmemektedir.
“Bu varlýðý gerçekte göremiyorum
ancak onu sonsuz bir enerji olarak
hissediyorum. O esasen konsül için
burada ama ben çoðunlukla benim için
burada olduðunu hissediyorum. Konsül
üyeleri bu sonsuz enerji ile aramda bir
köprü vazifesi görmüyorlar. Ben onunla
yani mor ýþýkla doðrudan iliþki
içindeyim.”
“Konsül üyelerinin önüne geldiðimde
Büyük Varlýk onlarý mor ýþýðý ile tepeden
görüyor. Bu ýþýk bazen parlak bir gümüþ
rengine dönüþerek zihnimi temizliyor
ve sakinleþtiriyor.”
“Büyük Varlýk konsül üyelerinin
arkasýnda tepede duruyor. Zorlukla onun
gücüne bakabiliyorum. Onun gücünü
öylesine güçlü bir þekilde hissediyorum
ki konsül toplantýsýnda ona bakmayý
bile deneyebileceðimi düþünemiyorum.
Çünkü bunu yapabilsem bile konsül
üyelerine kontsantre olmam çok zor
olurdu diye düþünüyorum.”
“Konsül üyeleri de onun varlýðýný
onaylýyorlar ama ona olan hürmetlerini
abartýlý bir þekilde göstermiyorlar ki
yaptýklarý iþ yavaþlamasýn. Çünkü orada
28
Sevgi Dünyasý
yapýlmasý gereken þey konsül üyeleriyle
benim birbirimize odaklanmamýzdýr.
Yine de ben bu bütünleþmiþ zeka
enerjisinin büyüklüðünün sadece benim
için planlandýðýna dair bir his taþýyorum
içimde. Rehberim, Büyükler ve bu
büyük varlýk tecrübelerimin ötesindeki
bilgeliðin koruyucusu gibiler.”
“Büyük Varlýk konsüle benim adýma
yardým eden saf bir enerji. Konsül
üyelerinin bu yardýma ihtiyaçlarý var
çünkü biyolojik bir þekil içine enkarne
olmayalý epey zaman geçmiþ. Bu
enerjinin saf bilgeliði hem konsül
üyelerinin hem de benim nereye
gittiðimizi daha açýk ve net bir þekilde
görmemizi saðlýyor.”
bunlardan sadece biri hafýzamda uzun
süreli yer edinmiþtir.
Chinera þimdiye kadar gördüðüm en
ileri sujelerimden biri olmuþtu. Bu
nedenle hiçbir sujem onun kadar beni
Büyük Varlýða yaklaþtýrmamýþtý. Chinera
dünyaya enkarne olmadan önce baþka
bir boyutta eðitilmiþti. Bugünkü
hayatýnda bir akupunktur uzmaný olan
ve çeþitli þifa teknikleriyle uðraþan bu
sujemle ilgili deneyimimi Olay 44’de
bulacaksýnýz.
OLAY 44
Dr. N: Kiþisel rehber olarak göreviniz
tamamlandýðýnda Konsül üyelerinin
arasýna katýlmayý bekliyor musunuz?
“Bu varlýðýn parlak ve kendine çeken
enerjisi bir gün onunla birleþmemiz için
herkese yönelmiþ durumda. Sanki bizim
büyümemizi ve onlarla bütünleþmemizi
bir yetiþkin olgunluðunda bekleyen
anatalarýmýz gibi.”
S: Hayýr, bu henüz olmayacak. Daha
genç öðretmenlerle çalýþan usta bir
öðretmen olmam gerekiyor. Böylece
onlara çeþitli seviyedeki talebeleriyle
iletiþime geçmelerinde yardýmcý olmam
için.
“Konsül üyelerinin önünde
durduðunda Büyük Varlýðýn gücü
zihnimin içine süzülüyor. Rehberim bile
bu duyguyu alýyor. Bu yüzden benimle
konsül toplantýlarýna gelmekten
hoþlanýyor. Çünkü Büyük Varlýk
sevginin ve anlayýþýn bir pýnarý gibi
duruyor. Konsül üyeleriyle zamaným
bittiðinde geri gitmek ve onunla tekrar
bir olmak isteði doðuyor içimde.”
Dr. N: Bunu nereden biliyorsunuz?
Konferanslarýma katýlan bazý insanlar
bana konsül üyesi olmanýn ve bu varlýða
yakýn olmanýn nasýl bir þey olduðunu
sormuþlardýr. Bu deneyimlere sahip olan
çok az sujem olmuþtur ve bunlarýn da
hepsi V.kademe ruhlardýr. Ancak
S: Çünkü ben hâlâ eðitiliyorum,
dünyanýn biyolojik formlarý ile ilgili
hâlâ öðreniyorum.
Dr. N: Chinera, bugün burada beraber
olmamýzýn nedeninin, bazý þeyleri
öðrenmemiz için birbirimize yardým
etmemiz olduðuna inanýyorum. Ýstersen
buna Konsül üyeleriyle iliþkinizi
sorgulayarak baþlayalým. Kaç tanesini
görebiliyorsunuz?
S: Saðýmda 12 adet konsül üyesi
duruyor. Son hayatýmdan sonra,
masanýn tam ortasýnda duranlar beni
sorgulayanlardý. Hâlâ ayarlanmasý
gereken bazý bloke olmuþ noktalarým
Sevgi Dünyasý
var. En saðda oturanlar ise benim
orijinal boyutumdan. Dünyaya
getirdiðim enerjinin daha iyi kullanýmý
için bana yardým etmekle görevliler.
Dr. N: Geriye kalan dört üye ne
yapýyor?
S: Onlar boyutlar arasýndaki
evrensel ýþýðý ve sesi stabilize ediyorlar.
Dr. N: Hangi blokajlar sizin
dünyadaki ilerlemenizi engelliyor?
S: Öncelikle, konsül daha fazla
insanla etkileþim içine girmemi istiyor.
Kendimi geniþletmeye karþý adeta
direncim var. Bunun benim gücümü
seyrelttiðine dair onlara þikayette
bulunuyorum. Onlar ise bana
katýlmadýklarýný söylüyorlar.
Dr. N: Siz bu deðerlendirmeye ne
diyorsunuz?
S: (uzun bir sessizlikten sonra)
onlarýn doðru söylediklerini biliyorum
ama yine de bu dünyada bir yabancý
olduðumu hissediyorum.
Dr. N: Chinera lütfen bana anlatýr
mýsýnýz hiç konsül üyeleriyle bazý
talebelerle ilgili ortak çalýþma yaptýnýz
mý?
S: Evet, kýsa bir çalýþma yaptým.
Dr. N: O zaman belki de ruhsal
tekamülü biraz daha anlamama yardýmcý
olursunuz. Kendinizi hangi sýnýfa
koyuyorsunuz?
S: Ben usta bir öðretmen olmak için
çalýþýyorum.
Dr. N: Bu bir konsül üyeliði olabilir
mi?
29
S: Hayýr gerekmez. Uzmanlaþmak
için pek çok seçenek vardýr. Mutlaka
konsül üyesi olmak gerekmez.
Dr. N: Diyelim ki buna uygunsunuz
ve size konsül içinde bir yer verildi.
Bundan sonra ruh olarak gideceðiniz
yer neresi olurdu?
S: (Cevap vermekte tereddüt ederek)
Bir Olanýn olduðu yere gitmek olurdu.
Dr. N: Bu Büyük Varlýk þeklinde mi
ifade ediliyor?
S: Evet. Öz olarak öyle.
Dr. N: Bir Olan’ý bize tarif edebilir
misiniz? Bu ruhlar üstü bir güç mü?
S: Bu yaratýlýþýn merkezi... Yeni
ruhlarýn yaratýcýlarýnýn ýþýk enerjisini
þekillendirdikleri yer.
Dr. N: Bunu biraz daha anlatabilir
misiniz?
S: Lütfen size daha fazla anlatamam.
Yeni ruhlarýn enerjisi bu ruhlar üstünden
dýþarý çýkýyor.
Dr. N: Bizim Tanrý dediðimiz o bir
olan mý?
S: O ilahilik...
Dr. N: Büyük Varlýðýn özü nereden
geliyor?
S: Her yerden.... (duruyor)
Dr. N: Bunlarý nasýl böyle
bilebiliyorsunuz?
S: Konsülde sürekli konuþtuðum bir
eðitmenim var. Biz de ona soruyoruz.
(Gelecek Ay konumuza kaldýðýmýz yerden
devam edeceðiz)
30
Sevgi Dünyasý
Nadide Kýlýç
Ýstanbul’da oturanlarýyla
bireysel tanýþýklýðým olmuþtu.
Onlarla yüz yüze geldiðimde
ilgimi çeken en önemli husus
bakýþlarýndaki sakinlikti.
Ýsterseniz buna yüzlerine düþen
gölge de diyebiliriz. Her zaman
edinmek için ter döktüðüm
hasletlerden biri sakin olmaktýr.
Sakin olmanýn ne denli zor
öðrenildiðini bilir misiniz,
bilmem... ama sakinlik, onlara
sanki ana rahmine düþerken,
henüz vücutlarý oluþum içindeyken,
genlerine depo edilmiþ halde
sunulmuþtu... Yürüyüþleri ne kadar hýzlý
olursa olsun, yavaþ hareket ediyorlardý.
Gözlerinin taa içine sinmiþ, bakýþlarýnýn
sessizleþmesine sebep olmuþ, neredeyse
yüz kaslarýnýn içinde kan dolaþýmýndaki
alyuvarlarý bile etkisi altýna almýþtý.
Çünkü mimiklerini, jestlerini
görülmeyecek kadar küçültüp,
saklamayý biliyorlardý. Biz buna hiç
mimiksiz yaþýyorlar desek daha iyi
olacak galiba... hiç mimiksiz yaþýyorlar.
Japonlar sizde de ayný kanýyý
uyandýrmýyorlar mý? Yüzlerinde hiç
dinmeyen bir sakinlik sizde de hayranlýk
uyandýrmýyor mu? Onlarý, bir müzede
görmüþtüm. Bu kez hayranlýðým
þaþkýnlýða dönüþmüþtü. Diline ve
kültürüne tamamen yabancý olduðum
bu insanlarýn turist rehberine, bir imama
ya da Budist rahibe gösterdikleri sýnýrsýz
saygýya eþdeðerde bir saygý
gösterdiklerini görünce, þaþkýnlýðým
denetimsiz bir tenkide yerini býrakmýþtý.
Yanýmdaki arkadaþým ise “Biz onlara
alýþtýk. Burada Louvre’da Japonlara,
‘comme le moulon’” derler diye
açýkladý. Gülmüþtüm. Gerçekten de
çobanýn ardýndan giden koyunlarý
hatýrlatýyorlardý... Durumun tuhaflýðýna
raðmen yine de içimde bilemediðim bir
hayranlýðý kabartýyorlardý. Çünkü
kalabalýk bir grubun bir tek insanýn
sessizliði ile hareket edip nefes almasý
olaðanüstü bir ön disiplin sonucu
olmalýydý...
Japon sessizliðini merak ederken
özel mevkiini almak ve baþkalarýnýn
özel mevkiini kabul etmek düsturu
karþýma çýkýverdi... Amerikalý
antropolog Ruth Benadict’in Krizantem
ve Kýlýç isimli kitabýnýn sayfalarý
arasýnda buldum.
Her insan gibi ana rahmine düþen
Japon bebek, Japon topraðýna adým
atmadan, peþin peþin sýrtýna yüklenen
borçla doðuyor. Bu borç “ON” olarak
simgelendirilmiþ. Küçücük Japon
çocuðu olabilme þerefi, büyük bir
borcun ödenmesi mecburiyetiyle adeta
esir alýnýyor... ama bu borç, küçücük
bir çocuðun bilincine yavaþ yavaþ
kazýnýyor. Bir Japon bireyi, borcunu
Sevgi Dünyasý
ödemek üzere gayret sarf ettikçe toplum
içindeki özel mevkiini almaya hazýr
hale geliyor. Çocukluktan gençliðe
geçtiði dönemde ise özel mevki almaya
hazýr oluyor.
Bu, küçük yaþtan itibaren çocuða
gösterilen sýnýrsýz þefkat ile paralel
olarak güdülen gizli bir eðitimle verilir.
Çocuk hiç bir zaman eðitildiðinin,
disiplin içinde büyütüldüðünün farkýna
varmaz. Eðitim Batý Toplumlarýnýn
aksine, aile içinde verilir. Büyük ve
kalabalýk bir aile içinde, varlýðýný ve
deðerli olduðunu hissederek büyüyen
çocuk; bilgi, tecrübe ve görgü açýsýndan
zenginleþmiþ bir halde okuluna baþlar.
Okul yaþamýnýn ilk yýllarýndan gençliðe
kadar toplu sýnýf geçildiði dönemlerdir.
Ancak sýnýfta kalmamak için çocuðun,
arkadaþlarý ve öðretmenleri yanýndaki
özel mevkiini alma becerisi daha çok
önemlidir. Bu yönden okulda baþarýlý
çocuklarýn ailesi yanýnda özel mevkiini
alabilmeyi öðrenebileceðine inanýlýr.
Çünkü bunu baþarabilen çocuklarýn
toplumsal borçlarýnýn (ON) da farkýna
vardýklarý düþünülür.
(ON), hür bir insanýn, gelenek
göreneklerin baskýsý altýnda esir haline
getirir. Kendi dýþýnda bir otoriteye saygý
göstermeyi, statü farklarýna boyun
eðebilmeyi, hangi þartlarda olursa
olsunlar, nazik olmayý bilirler. Daha
doðrusu, çocuk, sýnýrlandýrýlmýþ ve
þekillendirilmiþ bir sosyal yaþam
kültürünün içinde gözlerini açar.
Ruth Benedict, bunu Japon Yaþam
Tarzý olarak nitelendirmiþ. ON ve özel
mevkiini bulup korumak, týpký bir
Samurai’nin kýlýcýna sahip olmasý gibi
kutsal sayýlmýþ.
En büyük borç, imparatora
duyulurdu. Ýmparatorun kutsallýðý karþý
31
durulmaz bir boyutta kabul gördüðü
için kesin saygýda ve en büyük borç da
ona yapýlýyordu... çocuk bu büyük
borca, babasýna duyduðu saygýyla
hazýrlanýyordu. En önemlisi bir Japon,
önce aile birliðinin kutsallýðýna ve
toplum içinde ailesinin özel mevkiini
almasýndaki büyük sorumluluðunu
üstlenmek mecburiyetindedir. Böylece
Büyük Japon Birliðinin diðer dünya
devletleri arasýndaki özel mevkiini
almasý için kendisine düþen
sorumluluðuna hazýrlanmaktaydý.
Japonlarýn hiçbir zaman borç yükünden
bahsetmedikleri söylenir. Çünkü ON
(yüklenen borç) bir kutsal görev olarak
düþünülür.
Bu nedenle her zaman dik baþlý
ve yaptýklarý iþleri en mükemmel
biçimde yapmak haklarýnýn ötesinde,
kendilerine hiçbir seçenek
býrakmýyorlardý. Eðer baþarýsýz olurlarsa
harakiri yaparak yaþamlarýna son
veriyorlardý.
Dünyada kapalý bir yaþam süren
eski Japon sistemi (imparator - Þoðun
- Samurai - çiftçi - v.s.) giderek
hiyerarþik borçlarýn ve gelenek
göreneklerin altýnda, tamamen dýþ
dünyadan kopmaya baþladý. Kendini
birdenbire savaþýn içinde buldu.
Japonya kendini Uzakdoðu birliðinin
hamisi gördüðü için Çin-Kore gibi
ülkeleri yükseltmek amaçlý askeri
müdahalelerde bulunsa da bunu
savaþmak olarak görmüyordu. Savaþta
bin türlü sýkýntýlarýn ve kayýplarýn
ardýndan yýkýlmasý beklenirken, birden
bire bambaþka bir Japonya olarak ortaya
çýktý.
Þimdiye kadar alýþtýklarý
yaþamlarýný, düþünce ve inançlarýný
etkileyen, Japon yaþam tarzýyla diðer
ülkelerin çaðdaþ bilinç düzeyine
32
Sevgi Dünyasý
ulaþmaktan alýkoyan her türlü
mecburiyetin yerine getirilmesi kanunla
yasaklandý. Artýk tüm Japonlar doðuþtan
hür olarak dünyaya geldiklerinin
bilincinde olmalýydýlar. Esas önemli
olan, Japon yaþam tarzýnýn hayata
geçirilmesi idi.
Harbiye’deki Askeri Müze’de bir Türk
rehberin ardýna düþmüþlerdi. Yine ayný
intizamlý diziliþle, ayný sessizlik içinde...
salonda Mehter Müziðini dinlemek
üzere, Türk öðrencilerin çýðlýðý
arasýnda, Japon turiste yakýþýr bir itaatle
dimdik oturuyorlardý.
Uzakdoðu’nun en uzaðýnda
yaþayan bu insanlar, birdenbire yepyeni
bir yaþam tarzýna geçmediler. Ancak
eski alýþmýþ olduklarý inanç haline
getirdikleri; su içer gibi, krizantemler
büyütür gibi bir geyþanýn arzulara
hizmet etmesi gibi, sýcak ve soðuk duþ
altýna zevkli dakikalara vücutlarýný sere
serpe býrakýr gibi tabularýný ruhlarý için
zevkli hale getirdiler.
Geçmiþte okuduðum bir roman
geçiverdi, belleðimle kulaðýmýn
arasýndan... ASÝL DÜÞMAN adýnda
bir kitaptý. Kýbrýslý bir Rum dedenin,
Ýstanbul’lu bir gence aþýk olan bir genç
kýza, Türkler’in hasletlerini anlatýþý
üstüne yazýlmýþtý. Düþmanlýk beslediði
Türkler’in onlarý “imdat” isterken nasýl
Akdeniz’de boðulmaktan,
kurtardýklarýný anlatýyordu. Merhametli
insanlarýn asil olduðundan
bahsediyordu.
Þeref için savaþýp kýlýç sallayarak
düþmana saldýran Samurailer bu kez
ruhlarýndaki yerleþik imparatora
borçluluk inancýndan Japonya’nýn
dünya üstündeki özel yerini almasý için
güç aldýlar. Bugünün Japon mucizesini
gerçekleþtirdiler.
R. Benedict Japonlarýn ON yerine
koyduklarý beþ ilkeyi belirtmiþ. Bu
ilkeler:
1. Kesin doðruluk
2. Zayýf olaný korumak (ailende
en büyük kardeþin küçük kardeþi
korumasý gibi)
3. Cesaret, kendinin dýþýndaki
herkese saygý ve sevgi göstermek
4. Ýnsaný manevi yüke sevk edecek
ikili iliþkilerden korunmak.
5. Tutumlu olmak (maddi manevi
bütün alanlarda tutumluluk; zaman,
emek, bilgi vb..)
Bütün bunlarý niçin anlattým?! Bir
Japon sempatizaný olduðum için mi?
Hayýr... dün yine onlarý gördüm.
Dünü, önceki günü, bir ay öncesini
hatta dört yýl öncesini düþünmeden
edemedim. Tabii ki iki gün önce sarsýlan
Bingöl’de velilerin acý feryatlarýný
bastýran, paparazzilerden yükselen
naralarla, dizi filmlerinin birbiriyle
reyting yarýþmasý sýrasýnda araya giren,
ikiþer dakikalýk reklamlardan
bahsetmeyi... bir ay önce Irak’a yapýlan
Amerikan saldýrýlarýnda; kolsuz
bacaksýz kalan çocuklarýn haberlerini,
Asmalý Konak tadýnda seyrederken,
kanepelerimize büzülüp, çaylarýmýzý
yudumladýðýmýzý.... sefâhâtten
kucaðýmýza esir düþen hasletlerimizi,
nasýl öldürdüðümüzü anlatabilmeyi
isterdim.
Ve ulusal merhametin ne olduðunu
yazmak isterdim... hani durup durup
yedi cihana övünerek anlattýðýmýz; II.
Beyazýt zamanýndan II. Dünya Savaþýna
zalimlerden kurtardýðýmýz mazlum
insanlarý unutacaðýmýz, Dünya’ya yeni
hizmetler sunacaðýmýz günleri
hatýrlamayý isterdim.
Sevgi Dünyasý
33
IÞIÐIN HAZÝNESÝ
"The Fireside of Treasury of Light" kitabýndan
Çeviren: Nelda Bayraktar
Bu yazý dizisi bazýlarýnca Altýn Çað, Kova Çaðý, Milenyum diye de nitelendirilen New
Age yazarlarýna ait önemli ve anlamlý kitaplarýn çok kýsa özetlerini içermektedir.
Bu Kitaplar insanlarýn hayatlarýný deðiþtirebilmiþ, toplumu etkileyebilmiþ dahasý
düþüncelerimizi yeni ve heyecanlý istikametlere yönlendirebilmiþtir.
Yazarlar, düþünce adamlarý, þairler, spiritüel üstatlar, hümanist psikologlar, devrimciler
ve Þamanlar bu dizide Yeni Çað'ýn birbirinden farklý ve çeþitli düþünce unsurlarýný ortaya
koymaktadýrlar.
34
Sevgi Dünyasý
ÞÝMDÝ BURADA OLMAYI
HATIRLA
Richard Albert, Ph.D.
Böylece Hindistan’a gitmek üzere
bavulumu topladým ve yanýma bir þiþe
LSD aldým. Kafamdaki fikrim, yolumda
kutsal adamlara rastlayacaðým ve onlara
LSD vererek onun ne olduðunu
onlardan öðreneceðim idi. Belki onlar
bana eksik kalan ipucunu verirlerdi.
Tahran’dan yola çýktýk ve üç ay
boyunca çok tatlý rehberlerimiz ve güzel
zamanlarýmýz oldu. Afganistan’dan
epey miktar haþhaþ satýn aldýk. 1300
tane slayt çekip pek çok Hint müziðini
teybe kaydettik. Ben bol miktarda
þiþelenmiþ su içtim, konserve gýda
tükettim. Çünkü ben Hindistan’da gezen
bir Batýlýydým. Nepal’e vardýðýmda iþte
bu haldeydim.
Yapýlacak her þeyi yapmýþtýk.
Dalai Lama’yý bile görmeye gitmiþ, at
sýrtýnda Kaþmir ’deki Amanath
Maðarasýna bile çýkmýþtýk. Benares’ý
ziyaret etmiþ ve sonunda kendimizi
Nepal’in Katmandu’sunda bulmuþtuk.
Aþýrý derecede sýkýntýlý hissediyordum
kendimi. Bunun kýsmi nedeni haþhaþtý.
Fakat ayný zamanda ne yapmam
gerektiðini bilemememdi.
Yapabileceðimi düþündüðüm her
þeyi yapmýþtým ve hayatýmda yeni bir
þey olmamýþtý. Bu da diðer
seyahatlerimden farksýz olmuþtu.
Sýkýntým gitgide aðýrlaþmaya baþladý.
Yeterince bilmiyordum ve elimdeki bu
þeyi bilinçlilik durumunun yeni
halleriyle uyumlu hale getiremiyordum.
Kýsacasý ne yapacaðýmý bilmiyordum
ve LSD almamýþ halimde bile deðildim.
Elimde bol miktarda LSD vardý. Ben
niçin almýþtým bunu? Ben LSD’nin ne
yapacaðýný ve bana ne anlatacaðýný
biliyordum. Bana o bahçeyi yeniden
gösterecekti ve beni bir kenara atacaktý,
hepsi bu. Ben bu deneyimin bir
baðýmlýsý olmuþtum ve hattâ ondan
býkmýþtým bile. Ýþte sýkýntým bu dereceye
kadar varmýþtý.
Blue Tibetan (Mavi Tibetli) adlý
bir Hippi restoranýnda oturuyorduk.
Ben de bazý Fransýz Hippileriyle
konuþuyordum.
Hindistan’da birkaç Hint bilginine
ve arýnmýþ bilgelere LSD vermiþtim.
Yaþlý bir Budist Lama “Benim baþýmý
aðrýttý” dedi. Bir baþkasý: “Güzel bir
þey, ancak meditasyon kadar deðil!”
Dedi. Ve bir baþkasý ise “Bundan nerede
bulabilirim?” diye sordu. Amerika’da
rastlayacaðým türden cevaplardý bunlar.
Dolayýsýyla bunlarda beni büyük bir
heyecana sevk edebilecek bir bilgelik
bulamadým. Sonunda kafamda
oluþturduðum þeyin olmayacaðýna
inandým. Bundan sonraki duraðýmýz
Japonya’ydý ve ben þimdi ne
yapacaktým?
Ve bu arkadaþla tanýþtým. Artýk
kafamda hiçbir þüphem kalmamýþtý. Bu
sanki bir kayayla karþýlaþmak gibi bir
þeydi. Her tarafý somuttu ve nereye
bastýrýrsam bastýrayým o hep oradaydý.
Kralýn ve Prensin sahibi olduðu
bir otelde kalýyorduk. Burasý birinci
sýnýf bir oteldi ve biz bu arkadaþý Sewalti
Oteline davet ettik. Onunla beþ gün
süren bir seminer yaptýk. Bu olaðanüstü
güzel insan Hintli bir heykeltraþ olan
Harish Johari idi. O ayný zamanda bizim
rehberimiz ve arkadaþýmýzdý. Bhagwan
Dass. David ve ben bu arkadaþla birlikte
beþ gün boyunca Þeftali Melbasý yiyerek
ve yüksek oranda haþhaþ kullanarak
seminer yaptýk. Bu beþ günün sonunda
Sevgi Dünyasý
ondan hâlâ etkilenmeye devam
ediyordum. Bana bazý mantralar
üzerinde çalýþmayý ve boncuklarla bir
þeyler üretmeyi öðretti. Japonya’ya
gitmek üzere ayrýlma zamaný geldiðinde
önümde iki seçenek vardý: bu arkadaþla
birlikte Hindistan’da bir tapýnaða gitmek
ya da birinci sýnýf seyahatime devam
etmek. Hiç parasý yoktu ve benim de
artýk param tükenmeye yüz tutmuþtu.
Bu da pek tabii ki yaþam tarzýmý
deðiþtirebilecek bir sonuçtu. Kendi
kendime “Bak” dedim “Sen Hindistan’a
bir þey bulmak için geldin ve hâlâ o
þeyi bu arkadaþýnýn bildiðini
düþünüyorsun. O halde onu takip
edeceksin.”
Tabii ki bunun tam tersini söyleyen
birisi daha vardý içimde. O da þöyle
diyordu: “Ne kadar saçma! Bu garip
senaryoyu kim yazýyor? Ben iþte
buradayým, dünyanýn yarýsýný dolaþtým
ve þimdi de Hindistana mý döneceðim?”
Harish ve David’e : “Sizce yanlýþ
mý yapýyorum?” diye sordum. Harish:
“Hayýr, o tekâmülü yüksek birine
benziyor” dedi. Ve ben de onu izlemeye
karar verdim.
Þimdi birdenbire yalýnayak
kaldým. Bana demiþti ki:
“Ayakkabýlarýný giymeyeceksin deðil
mi?” Sýrtýmda bir çanta vardý, ayaklarým
ise su toplamýþtý. Buna raðmen bana
“Birkaç gün oruç tutsan iyi olur” dedi.
Þefkatli idi ama bu konularda
acýmasý yoktu. Yerlerde veya
manastýrlardaki tahta masalarda
yatýyorduk. Kalça kemiklerim
sýzlýyordu. Olaðanüstü bir fiziksel yýkým
içindeydim. Sanki bir çocuktum ve o
da benimle ilgilenen kiþiydi. Ülke
boyunca tapýnaklarý dolaþmaya devam
ettik.
35
Onun çok güçlü hem de olaðanüstü
güçlü olduðunu görüyordum. Ectara
adý verilen tek telli bir müzik enstrümaný
çalýyordu. Bende ise küçük bir Tibet
davulu vardý. Köylere uðradýðýmýzda
insanlar ayaklarýmýza kapanýyordu.
Bizim kutsal adamlar olduðumuzu
düþünüyorlardý. Bu beni sýkýyordu
çünkü ben kutsal deðildim. Ben kimsem
o idim, yaþý biraz geçmiþ olan bir hippi
ve batýlý bir araþtýrmacýydým. Özellikle
bize yiyecek verdiklerinde çok
sýkýlýyordum. O hem çalýyor hem de
36
Sevgi Dünyasý
söylüyordu. Hindular ise onu sevgi ve
saygýyla selâmlýyorlardý.
Pasaportuma ve Amerika’ya dönüþ
biletime sýkýca yapýþmýþtým. Beni
Delhi’ye götürecek çeklerim de
yanýmdaydý. Ve tabii ki ilginç bir þey
bulurum umuduyla yanýmda taþýdýðým
bir þiþe LSD.
Ve bu seyahatler esnasýnda o beni
ilginç bir þekilde eðitmeye devam
ediyordu. Örneðin ona þöyle bir cümle
kurduðumda: “Tim ve benim bir
zamanlar neler yaptýðýmý biliyor
musun...?” Hemen sözümü kesiyor ve
“Geçmiþ hakkýnda düþünme. Þimdi
burada ol!” diyordu. Bense ona “Sence
biz daha ne kadar bu seyahate devam
edeceðiz?” diye soruyordum.
O da bana: “Gelecek ile ilgili
düþünme. Þimdi burada ol!” diyordu.
Sonra ona “Kalçalarým gerçekten
aðrýyor!” dediðimde ise: “Duygular
dalgalar gibidir. Onlarýn uçsuz bucaksýz
okyanusun kýyýsýndan uzaklara gittiðini
ve gözden kaybolduklarýný seyret.”
diyordu.
Benim bütün oyunumu bozuyordu
adeta. Ýþte bu benim seyahatimin
amacýydý. Duygular, geçmiþ tecrübeler
ve gelecek planlarý. Ben sonuçta büyük
bir hikâyeciydim.
Sonra ikimiz de sessiz kaldýk.
Artýk söyleyecek bir þey kalmamýþtý. O
bana sadece “Bunu ye” veya “Þimdi
burada uyuyacaksýn” diyor. Geri kalan
zamanlarda sadece kutsal þarkýlar
söylüyorduk. Bana Hata Yoga da
öðretiyordu. Ama bunu sessizce
yapýyordu. Ben onun hayatý hakkýnda
hiçbir þey bilmiyordum. O da benim
hayatým hakkýnda hiçbir þey bilmiyordu.
Dahasý bununla ilgilenmiyordu bile...
BÝR YOGݒNÝN
OTOBÝYOGRAFÝSÝ
P a r a m a h a n s a Yo g a n a n d a
“Meditasyon yapýyorum
efendim!” diye baðýrdým. “Senin nasýl
meditasyon yaptýðýný biliyorum. Zihnin
fýrtýnadan etkilenen yapraklar gibi.
Yanýma gel.” dedi Guru’m.
Engellenmiþ ve deþifre edilmiþ
olarak üzgünce yanýna gittim. “Zavallý
çocuk, daðlar senin istediðin þeyi sana
vermezler.” Ustam ilgili ve beni
rahatlatacak þekilde konuþuyordu.
“Gönlünün arzularý yerine gelecektir.”
Þaþkýna dönmüþtüm. Zarifçe
göðsümün üzerine vurdu. Bedenim
hareket edemez bir þekilde yere kök
saldý ve nefesim ciðerlerimden güçlü
bir mýknatýsla çekildi. Ruhum ve zihnim
fiziksel baðlarýndan anýnda koptular ve
her hücremden çýkan ýþýk oldular. Ceset
gibiydim ama iç duyarlýlýðým böylesine
canlý hiç olmamýþtý. Kiþilik duygum
artýk bedenime baðýmlý deðildi. Bitki
ve aðaçlarýn kökleri bile þeffaflaþmýþtý
sanki.
Her þey bütün çýplaklýðýyla
önümdeydi. Her zamanki görüþüm
þimdi bambaþka bir þekil almýþtý. Artýk
daha fazla algýlýyordum. Baþýmýn hemen
arkasýnda Rai Ghat Lane’ý ve beyaz bir
ineði görüyordum. Aþram’ýn(Hint
tekkesi) kapýsýna geldiðinde bile. Sanki
gerçek gözlerimle görebiliyormuþum
gibi. Onun duvarýn içinden geçip
bahçeye vardýðýný bile görebiliyordum.
Panoramik labirentimin içindeki
tüm objeler titriyor ve hýzlý resimler
gibi titreþiyorlardý. Bedenim, ve geri
kalan her þey ýþýklý bir denize eriyip
dökülene kadar titreþmeye devam ettiler.
Birleþtirici ýþýk þekillerin materyalize
Sevgi Dünyasý
olmuþ halleriyle karþýlýklý etkileþim
halindeydi. Metamorfoz sebep netice
kanununu ortaya çýkarýyordu sanki.
Bir okyanus dolusu coþku
ruhumun sessiz ve sonsuz kýyýlarýnda
patladý. Yaratan’ýn ruhunu yani hiç
yorulmayan neþesini veya
sayýlamayacak kadar çok olan ýþýk
dokusundan oluþan bedenini idrak
ediyordum adeta. Ýçimde dolup taþan
mutluluk; kasabalarý, kýtalarý, dünyayý,
güneþ ve yýldýz sistemlerini, nebulalarý
ve kâinatlarý içine almaya baþladý.
Uzaktan ýþýklarý görünen bir þehir misali
kozmosun geri kalaný varlýðýmýn
sonsuzluðunda parýldýyordu. Göz
kamaþtýrýcý ýþýk en uç noktalarda solgun
hale geliyor ve ben orada hiç sönmeyen
olgun ýþýnlar görüyordum. Iþýnlar ebedi
bir kaynaktan yayýlýyor, galaksileri
yalýyor, kutsal auralarla þekil deðiþimine
uðruyordu. Yaratýcý ýþýnlar takým
yýldýzlarýnda yoðunlaþýyor ve ondan
sonra þeffaf alev tabakalarýna
dönüþüyordu.
37
Derken nefesim ciðerlerime geri
döndü. Yükünü kaldýramayacaðým bir
hayal kýrýklýðý içindeydim. Sonsuzluk
hissim kaybolmuþtu. Bir kez daha
bedenimin aþaðýlayýcý ve kýsýtlayýcý
kafesine girmiþtim. Makrokozmik
evimden kaçmýþ ve kendimi dar bir
mikrokozmozun içine hapsetmiþtim.
Guru’m hareketsiz bir þekilde
karþýmda duruyordu. Onun kutsal
ayaklarýna kapanmak istedim bana bu
kozmik bilinçliliði yaþattýðý için. Çünkü
bu uzun süredir arayýþ içinde olduðum
bir þeydi. Omuzlarýmdan tutarak beni
dikleþtirdi ve sessizce: “Yaþadýðýn bu
vecd durumundan dolayý kafayý
bulmamalýsýn. Bu dünyada yapacaðýn
pek çok þey seni bekliyor. Hadi þimdi
balkonu süpürelim ve ondan sonra da
Ganj kýyýsýnda dolaþalým” dedi.
Bir süpürge getirmek üzere içeri
koþtum. Ustam bana dengeli yaþamanýn
sýrrýný öðretiyordu. Beden dünyadaki
günlük iþlerini yaparken ruh kozmik
derinliklere uzanabilmeliydi.
Kesintisiz devam eden 35 yýllýk yayýn hayatýmýzda bize gösterdiðiniz ilgi
ve verdiðiniz destek için siz sayýn okurlarýmýza teþekkür ederiz.
http://www.dostluk.com
Ziyaretinizi bekleriz.
38
Sevgi Dünyasý
Panik Atak
Günümüzün Derdi
Uzman Psikolog Ali Rýza Tanaltay
Panik atak nüfus içerisinde daðýlým
bakýmýndan çok az bir yer iþgal eder.
Günümüzde psikiyatristler bu tanýyý
sýkça koyduklarýndan halk arasýnda
da her olumsuz benzer tabloya
yaklaþým bu þekilde beliriyor.
Gerçek bir panik atak mutlak bir
ya da birkaç korkuyu içerisinde
Sevgi Dünyasý
barýndýrýr. Korkulara baktýðýmýzdaysa
(Fobiler) hepsinin temelinin ölüm
korkusuna kadar uzandýðýný
görüyoruz. Biz bu tür bir tabloda çok
hýzlý kalp atýþlarý, el ve ayaklarda
soðukluk hissi, tansiyonda deðiþimler,
terleme nöbetlerini fizyolojik
deðiþimler olarak görüyoruz. Bunlar
daimi deðil zaman zaman olmaktadýr.
Kiþileri, hastanelerde, rahatlatýcý,
gevþetici ve uyku hâli oluþturan ilâçlar
vererek rahatlatýyorlar.
Bu belirtilere yol açan temelin
düþünsel bazda olduðu düþünülüyor.
Vak’aya düþüncelerini kontrol
edebilmesi, pozitif düþünceler
geliþtirmesi öðretildiðinde ve vak’a
da bu tür düþünceyi kabul edip
benimsediðinde ve uygulamaya
koyduðunda tablo deðiþiyor. Güven
duygusunu kazandýrmak ve durumunu
kendisinin düzeltebileceði fikrini
aþýlamak
gerek.
Oysa
memleketimizde ne yazýk ki
insanlarýmýz ilâç kullanarak her þeyi
çözeceklerine inanç geliþtirmiþtir. Biz
buna Aspirin toplumu diyoruz. Ýlaç
al ve kurtul. Oysa ki her þey
düþünceden doðar. Bu gerçek
doðrultusunda bu tür bir düþünceyi
yine bir baþka düþünce yardýmýyla
çözümleyebiliriz. Ýnsanoðlunun
bedenine karþý bir zaafý vardýr.
Bedeninde gördüðü, ona göre farklý
olan bir deðiþimi onu telâþa düþürür.
Ýþte bu hâl panik yaratýr. Çünkü
hepimizin ruhunda “Bedenini koru”
39
gibi bir gizli emir vardýr. Saðlýklý ve
normal bir yaþam için de bu gereklidir.
Sýkça panik yaþayan bireyin dikkati
gün be gün bedenine daha fazla
yoðunlaþacaktýr. Durum böyle olunca
da küçük algýlara konsantrasyonu
artar. Ve her küçük algý zaman
içerisinde onda ayný belirtilere yol
açan tetikler hâlini alýr. Bu yüzden de
her an ve her ortamda vak’a benzer
durumlara girebilir. Zaman ilerledikçe
kiþi kendisine benzer hâlin, her an
gelebileceði düþünce ve inancý içine
girer. Dolayýsýyla yalnýz baþýna dýþarý
çýkamaz. Eve kapanýr ve devamlý bir
yakýnýnýn yanýnda bulunmasýný bekler.
Öncelikle iyileþmenin olabilmesi
için kiþilerin inanç sistemlerinin
deðiþmesi, bu doðrultuda kabullerinin
farklýlaþmasý, üzerine giderek korku
bulutlarýnýn daðýtýlmasý, düþüncelerin
deðiþimi, kararlar ve uygulamalar
yaparak gevþeme egzersizleri ile
rahatlýðýn saðlanmasý gereklidir. Ama
ne yazýk ki ilâç baðýmlýlýðýmýz
yüzünden birçok kiþi ilâç alarak
iyileþeceðini umuyor. Kökleþmiþ ve
kabuklaþmýþ düþüncelere sahip olan
bireylerde de bu sebeple ilâç desteði
g e r e k i y o r. B u n u n i ç i n b i r
psikiyatristten yardým alma yolu
tutuluyor.
Unutmayýn ki “HER ÞEY
DÜÞÜNCEDEN DOÐAR”...
Hep Sevgiyle Kalýn...
40
Sevgi Dünyasý
HOÞ PROBLEM!
Zehra Ýskender
Birbirinizi çok seviyorsunuz...
Eþinizin size olan sevgisinden de
eminsiniz!.. Emin olmanýz sizde güneþin
doðudan doðmasý, Dünya’nýn
yuvarlaklýðý gibi kesin bir kaný
oluþturmuþ, öyle mi?
Kadýnsanýz içinizden “Þu memlekette kaç erkek evine eþim kadar
ihtimam gösterir? Çocuklarýmýzla
ilgilenir?!” diye düþünüp, Yaratan’a
þükrediyor olabilirsiniz. Erkekseniz, siz
gazete veya dergi okurken, býyýk
altýndan bu satýrlarýma gülebilirsiniz
de. Onun sizin yaþamýnýzý kolaylaþtýrmak için yaptýklarýný, arzularýnýzý
zevklerinizi yerine getirmek için
didinmelerini düþünüp, Yaratan’a
þükrediyorsunuz?.. O’nun böyle bir
kadýný kaderiniz yapmasý bir mucize.
Pasaklý, iþ bilmez, bir topluluk içindeki
Sevgi Dünyasý
yol-yordamdan anlamaz, aklý hantal
birine de düþebilirdiniz... çocuklarýnýzýn
okul iþlerinden tutun da, faturalarýn
ödenmesine kadar her þeyi hallediyor...
Hattâ kendi annenizin, babanýzýn, anababalar günü hediyelerini de düþünüp,
sizi bin türlü angaryanýn içine
düþmekten kurtarýyor. Yok caným! Ben
saçmalýyorum. Eþiniz sizin yüzünüzü
ak ediyor. O bambaþka bir insan... ona
hayransýnýz, bunu hep düþünüyorsunuz,
ona hep söylüyorsunuz. Ýçinizde
saklayamýyorsunuz.
Buna ben de inanýyorum. Eþinizin
(karýnýz veya kocanýz) çok iyi olduðuna
eminim. Sizin arkadaþlarýnýzla,
akrabalarýnýzla konuþma imkâným olsa
onlarýn söyleyecekleri tek cümle “onlar
kadar iyi bir aileye rastlayamazsýnýz”
olacaktýr. Bu sözlerin doðruluðu da su
götürmez bir gerçek deðil mi?
Eviniz gün geçtikçe baba evi kadar
emniyetli, eþiniz ana-babanýz kadar
þefkatli mi geliyor size... çocuk sahibi
olduktan sonra birbirinize daha çok
baðlandýnýz, el ele hayatýn bütün
zorluklarýný göðüslediðiniz de aþikâr.
Ne mutlu size, siz gerçekten bir aile
olabilmeyi becerebilmiþ ender
çiftlersiniz.
Ancak her þeyin bu denli ideal ve
geleneksel aile ölçülerine oturmasý da
bir handikap içerir. Birbirinizi unutmak!
“Birbirimizi unutmak mý?” diye itiraz
edebilirsiniz... Günde en az üç kez
telefonla konuþan iki insan, iki eþ,
birbirini nasýl unutur?!
Evet telefon görüþmeleriniz de
41
doðrudur. Ama bu görüþmelerin
içeriðini düþünürseniz, kaçta kaçý
“nasýlsýn? Seni özledim... þimdi
yanýmda olmaný isterdim... nerede
buluþalým?” cümlelerinden oluþuyor
acaba?
Hani iki sevgili olduðunuz
günlerdeki heyecanla salt birlikte olmak,
yan yana oturup hoþ bir mekânda, güzel
bir kahvede ya da bir parkta; oradan
buradan havadan sudan konuþmak için
can attýðýnýz günlerdeki gibi. Siz
düþünün ve düþüncelerinizi bir yoklayýn.
Evlenmek, birbirinden hoþlanan,
geleceði birlikte yaþamak isteyen iki
insanýn aldýklarý bir kararýn
resmileþtirilmesi de diyebiliriz.
Evlendikten sonra bir evde yaþamak,
eþlerin birbirlerine daha yakýn
olmalarýna, bilmelerine neden olur.
Daha önce görmedikleri halleriyle
t a n ý þ m a l a r ý n a y a r d ý m c ý o l u r.
Birbirlerinin sivri ve can acýtan yanlarýný
kabullenerek yaþamayý becerebilmeyi
öðrenirler. Seneler geçtikçe birbirinden
hiçbir þeyi saklamadan bir arada olmayý
bilirler. Böylece birbirini çok iyi bilen
eþlerin oluþturduðu evlilik saðlam bir
aile yapýsý ortaya çýkarýr.
Ýstesek de istemesek de evliliðimizi
sürdürebilmek için yaptýðýmýz her þey,
her yöntem anne veya babamýzdan
aldýðýmýz, esinlendiðimiz tecrübeleri
içerir. Zaten aile kavramý, içinde
güvenle büyüdüðümüz kendi ailemizin
ta kendisidir. Ailemizin yapýsýný
oluþturan öðeleri kendi evliliðimize
yansýtýrýz. Böylece eþimize ve
42
Sevgi Dünyasý
çocuklarýmýza güvenli, huzurlu bir aile
ortamý sunabiliriz.
Onunla paylaþtýðýnýz her gün, her þey,
güzelliklerle doluydu.
Huzurlu bir ortam, güveni, anlayýþý,
paylaþýmý ortaya çýkarýr. Ayrýca eþlerin
birbiriyle fikir alýþveriþi içinde olmalarý,
ortak problemlerine ortak çareler
bulmalarý sonunda... ayný olaylara, ayný
reaksiyonlarý göstermelerine neden
olacaktýr. Halk arasýnda bir kaný vardýr;
“birbirini çok seven eþler, birbirine çok
benzerler.”
Size problem çýkartsa da onu
düþünmek, onunla olmak için geceler
boyu uyumamak ne kadar zor gelirdi
size... onu düþünmeden uyuyamazdýnýz.
Problemli insanlar gibi uykusuz
sabahlardýnýz. Oysa o sizin hayatýnýzýn
çözmek istemediðiniz en hoþ
problemiydi.
Gerçekten de benzerlik oluþur. Bu
benzerlik iki insanýn ayný þeyleri
düþünmesinden ileri gelir.
Gönlünüzü ve düþüncelerinizi
yokladýnýz mý? Ne buldunuz? Þimdi siz
birbirine çok benzeyen, birbirini çok
iyi bilen iki insansýnýz. Aslýnda iki insan
yerine bir çift demek daha doðru olur
deðil mi? Siz sanki bir insan gibi
olmuþsunuz. Duygularýnýz ne diyor?
Benzerliðin duygularýnýzdaki heyecaný
dondurduðunu mu? Her þey güzel ve
rayýnda olduðu halde, eski flört ettiðiniz
günleri özlediðinizi mi fark ettiniz?
Flört ederken þimdiki eþinizden o
denli emin deðildiniz! Onu tam
tanýmamak, onun tarafýndan
kabullenmemek endiþesini doðurmuþtu.
Ne yaparsanýz yapýn çok da memnun
edemezsiniz. Sizi benimsemesi için ne
yapacaðýnýzý bilemezsiniz. Bunu hiçbir
zaman dile getirmemiþ olsa da siz öyle
hissedersiniz... Oysa onda sizin
istemediðiniz, tasvip etmediðiniz
tavýrlar yok muydu? Ama görseniz de
hiç sesinizi çýkartamazdýnýz. Onunla
geçirdiðiniz zaman su gibi akýp giderdi.
Bir araya geldiðinizde kaprisli ya da
asýk suratlý karþýlansanýz da el ele
oturmadan rahat edemezdiniz.
Ya þimdi... Her akþam yan yana ayný
yatakta olmanýza raðmen eline
dokunmayý düþünmüyorsunuz bile...
Niçin? O artýk sizin hoþ probleminiz
deðil de onun için mi? Yoksa onun
sýnýrsýz vergenliði bütün çekiciliðini
gözünüzde daðýtmýþ, yok etmiþ olabilir
mi? O artýk sizin sevgiliniz deðil de her
þeyini bildiðiniz karýnýz olduðu için mi?
Ya da sadece nikâhlý olduðunuzu
unutamýyor olmanýz mý?
Öyle mi? Unutun caným nikâhý
mikâhý! Ýkinizde elinizdeki yüzükleri
bir yere saklayýn. Telefona sarýlýp
randevu isteyin. Þöyle çok beðenip de
ancak hoþ problemle oturulacak bir
güzel mekânda buluþmak üzere
sözleþin. Elinize gül almanýz gerekmez.
Ona ilk tanýdýðýnýz günkü gibi çarpan
bir yürekle koþun. Ya da ilk
karþýlaþtýðýnýz yerde oturup söyleþin...
eminim bir çeyrek saat geçmeden
birbirinize hoþ problemler çýkarýp
etkilenirsiniz.
Sevgi Dünyasý
43
Mutluluk Üzerine
Amerikan basýnýndan
Sevgi aslýnda sevilen kiþinin içinde büyüdüðü topraktýr.
SEVGÝ ÝLACI
Bilim son yýllarda sevginin önemini
keþfetti. Psikiyatrisitler ruhsal
hastalýklarýn sebebinin büyük ölçüde
“sevgisizlik” olduðu sonucuna vardýlar.
Programlý, ya da programsýz
beslenmenin, dayak atma ya da
atmamanýn, çocuk sevildiði sürece fazla
önem taþýmadýðýný buldular. Sevgisizlik,
toplum bilimcilerce ihmalkâr
davranýþlarýn, suç uzmanlarýnca suçun
cevabý olarak saptandý.
“Sevgi”ye aslýnda sevilen kiþinin
içinde büyüdüðü topraktýr, diyebiliriz.
Bu toprak, o kiþiyi sýnýrlamadan ve
kýsýtlamadan geliþtirir. Ve sevginin
temeli “verme”ye dayanýr, oysa biz onu
çoðu kere “almak” olarak düþünürüz.
Dr. Harry A.Ovestreet, “Sevgi, sahip
çýkma demek deðildir. Ýnsan gerçekte
sevmediðini bile, kendine çeþitli
baðlarla baðlayýp sahiplenmeye
çalýþabilir” der. Dr. Erich Fromm’a göre
ise, “Sevmek, sevilen kiþiye özen
göstermek, onun hayatýndan, kendini
gerçekleþtirmesinden ve geliþmesinden
kendini sorumlu tutmaktýr.”
Ýnsan iliþkilerini temel alan
enstitülerde, sevgi gittikçe daha fazla
kullanýlan bir “ilâç” haline gelmiþtir.
44
Sevgi Dünyasý
Kansas’ta, Menninger Kliniði’nde
doktorlarýn hastalar için kullandýklarý
standart reçetenin “karþýlýk beklemeyen
sevgi” olduðunu gördüm. Hastalýk
nedeni sevgisizliðe dayanan hastalara,
lâyýk olsunlar ya da olmasýnlar, sevgi
gösteriliyordu. Ýçlerinden birinin
öyküsünü anlattýlar bana.
Bay C. özel bir çocukmuþ. Hiç kimse
ile sýcak, insancýl iliþkiler kuramamýþ,
yapayalnýz bir insan olarak yetiþmiþ.
Çünkü küçüklüðünde anababa ve insan
sevgisi görmemiþ hiç... Otuzbeþ yaþýnda
Klinik’e geldiðinde, kendisine
“þizofreni” teþhisi konmuþ. Gerçek
hayattan uzaklaþmýþ, kendi yarattýðý
hayal dünyasýnda yaþýyormuþ. Klinik’te
de odasýndan dýþarý adým atmayý
reddederek, kimseyle konuþmak
istememiþ. Doktorlar “karþýlýk
beklemeyen sevgi” ilacýný uygulamýþlar,
ona sevgi göstermiþler. Onunla oyunlar
oynamýþlar, konuþmaya çalýþmýþlar. “Ne
kadar iyi görünüyorsunuz bugün!”..
“Ne güzel dama oynuyorsunuz!.. Sizinle
sohbet etmek gerçekten bir zevk...”
benzeri sözler etmiþler...
Ve bir sabah Bay C. bahçeye çýkmýþ.
Dünyanýn artýk kendisine o kadar
korkunç gelmediðini söylemiþ.
New York’a yakýn Hawthorne’da
problemli çocuklara ait bir enstitü olan
Cedar Knoils School’da da sevginin
ilâç olarak bir baþka þekilde
kullanýldýðýn gördüm.
Onbeþ yaþlarýndaki Charlie, okula
Çocuk Mahkemesi’nin “ýslah olmaz”
kararlý yazýsýyla gönderilmiþti. Evden
para çalmýþtý, küfredip duruyordu,
davranýþlarý vahþi bir kediyi
andýrýyordu. Gönderildiði ýslah evinin
baþ eðiticisi Robert Exton ise, bu
çocuðun ya da bir baþkasýnýn ýslah
olmayacaðýný kabul etmeyen, kararlý
bir insandý.
Bir gün Charlie’yi dolaþtýrmaya
çýkarmýþtý. Ve yolda Charlie küfretmeye
baþlamýþtý. Eðitici sakin bir sesle:
“Bazýlarý aðzý bozukluktan hoþlanýrlar,
ama ben hoþlanmam. Charlie, bana bir
iyilik yapar mýsýn?” diye sormuþtu
sonra. Charlie, Exton’un sesindeki
dostane tona þaþýrmýþ ve kýzararak
susmuþtu. Sonra baþka bir çýkýþ daha
yapmýþtý. “Jokey çizmelerimi yanýmda
getirmiþtim. Bu gece yemekte onlarý
giyeceðim, tamam mý?” demiþti.
“Elbette,” diye cevaplamýþtý Eðitici,
“benim için bir sakýncasý yok.” O zaman
“Senin için bir sakýncasý yok olmasýna
yok da, þimdi gidip onlarý bir yere
gizlersin” diye söylenmiþti Charlie.
“Yoo, hayýr, Yurdumuz’da hiç bir
þeyin kilitlenmesi gerekmediði
kanýsýndayýz.”
“Hiç bir þeyin mi? Amma da
aptalsýnýz!..”
“Olabilir. Ha, aklýma gelmiþken
söyleyeyim, bunlar arabamýn
anahtarlarý, acaba sende kalabilir mi?
Cebim delik de... Belki kaza ile o
cebime atýp kaybederim.”
Ve Yurd’a döndüklerinde Exton:
“Ýstediðin zaman bana gelebilirsin
Charlie, demiþti, seni görmek beni
sevindirir.”
Altý ay sonra “ýslah olmaz” denilen
çocuk çevresindekilerin sevgisini
kazanmýþtý. Ve göðsünde bir madalya
taþýyordu artýk, “Ýyi Vatandaþlýk”
madalyasý...
Sevgi Dünyasý
Seks problemlerinde de sevginin ilâç
olarak kullanýldýðýný gördüm. San
Francisco Toplum Saðlýðý Kliniði’ndeki
doktorlar, sekste ayrým göstermeyen,
çok insanla iliþki kuran genç kýzlarýn
çoðunlukla, ailelerindeki sevgisizlik
sonucu duygusal bozukluklar içinde
olduklarýný ortaya çýkarmýþlar. Bu
insanlar sevgi baðýndan habersizler, bu
yüzden, ne sevgi verebiliyor, ne de
alabiliyorlar.Yine de çocukluklarýnda
doyurulmadýklarý sevgi gereksinimi
içindeler. Klinik, ruhsal saðlýklarýna
kavuþabilmeleri için onlara hayatlarý
boyunca duymadýklarý sevgiyi veriyor,
böylece öz saygýlarýný ve kendilerine
olan inançlarýný yeniliyor, onlara
yaþama gücü veriyor.
Erich Fromm, “Ýnsanlar sevmekten
kolay bir þey olmadýðým zannediyorlar.”
diyor. “Evet, herkeste sevme yeteneði
var, ne var ki bu yeteneði ortaya
çýkarmak ve gerçekten sevmek çok
zordur. ”Örnek olarak, bir koca, eþini
güzel, becerikli ve yetenekli olduðu
için, sevdiðini zannedebilir. Oysa bu
sevgi deðil, takdirdir. Çünkü sevgi,
sevilen nesnenin özelliklerine deðil,
insanýn sevme yeteneðine baðlýdýr. Ve
bu yetenek çabayla kazanýlýr, herkesin
sandýðý gibi kendiliðinden deðildir. Dr.
William C. Menninger, bir gün bana:
“Bence anababalarýn çocuklarý için
yapabilecekleri en iyi þey onlara
sevmeyi öðretmektir” demiþti.
Sevgiyi öðretmenin tek yolu ise,
onlara örnek olmaktýr. Ancak kendi
sevgi yeteneðimizi kullanarak
etrafýmýzdakilere sevgiyi öðretebiliriz.
Çocuklar, önce sevgiyi almalýdýrlar ki,
daha sonra verebilsinler.
45
Biz çocuklarýmýzý sadece, onlarý
koruduðumuz ve onlara baktýðýmýz için
sevmeyiz. Hayvan da yavrusu için ayný
þeyleri yapar. Burada sormamýz gereken
soru þudur: “Biz çocuklarýmýzý bir insan
olarak ne derece kabul ediyoruz?
Onlarýn kiþiliklerine ne kadar saygý
duyuyoruz? Baský altýnda tutmak ve
onlara sahiplenmek yerine, özgür olarak
büyümelerine ne denli yardýmcý
oluyoruz?..
Öte yandan, çocuklara karþý aþýrý
hoþgörülü davranmak da, çocuklara
yararlý deðil, zararlý oluyor. New York
Dobbs Firry’deki Çocuk Köyü’nde, üç
yüz genç ýslah edilmeye çalýþýlmaktadýr.
Bu gençlerin çoðu, geliþmelerini ve
sorumluluk duygularýný kuvvetlendirici
sevgi yerine kolaycý, baþtan savýcý,
farkýna varmadan suç iþlemeye iten aþýn
hoþgörülü yalancý sevgiyi tanýmýþlar.
Dr. Harold F. Strong: “Her gün sevgi
kelimesini “ilgisizlik” ile karýþtýran
anababalarýn verdikleri hasarý onarmaya
çalýþýyoruz” diyor.
ÖZ-SEVGÝ
Sevginin öneminin bilim tarafýndan
keþfi, bize ayný zamanda öz-sevginin
deðerini de öðretmiþtir. Anlaþýlmýþtýr
ki, baþkalarýný sevmeyi istiyorsak, önce
kendimizi sevmemiz gerekecektir.
New York, Payne Whitney Psikiyatri
Kliniði’nden Dr. Alexander Reid
Martin’in raporuna göre: “Arka arkaya
Kliniðimize gelen bir çok olay, ruhsal
bozukluklarýn temelinde çoðu zaman
kiþinin öz-sevgisizliðinin yattýðýný
ortaya koymuþtur. Ýnsanlar kendilerine
karþý duyduklarý gizli nefretin yükünü
taþýyacaklarý yerde, saðlýklý bir özsevgiye sahip olsalardý, psikiyatrinin
46
Sevgi Dünyasý
yükü yarý yarýya azalmýþ olurdu.”
Washington, Zihinsel Saðlýk Ulusal
Enstitüsü’nün yöneticiliðini yaptýðý
sýrada Dr. Robert H. Felix’e öz-sevginin
anlamýný sormuþtum. “Öz-sevgi,
kendine saygý, deðerlilik, yeterlilik
duygusu ama yine de tevazu” diye
tanýmladý. Tevazu, küçülebilmeyi
bilmektir.
“Öz-sevgisi olan, olgun, saðlýklý,
kiþilik sahibi bir insan, sadece eþini ve
bir kaç yakýnýný deðil, her þeyi sever”
diyor Dr. Overstreet de.
Birleþmiþ Milletler Dünya Saðlýk
Teþkilatý’nýn ünlü genel müdürü Dr. G.
Brock dünyamýzýn geleceðinin,
yetiþtirebileceðimiz olgun kiþi sayýsýna,
yani nefret insaný deðil, dünyanýn
problemlerine yönelebilecek “sevgi
insaný”nýn sayýsýna baðlý olduðunu
belirtiyor.
SEVGÝ
MÜCADELEYÝ
GEREKTÝRÝR
Bir kimya fabrikasýnda çalýþan 25
yaþýnda bir genç kýz intihar ediyor.
Sebep, mutsuz bir aþk öyküsü. Ayný
akþam, olaydan biraz önce sevdiði adam
onu terk etmiþtir... Bu acý olay
karþýsýnda her insanýn tepkisi farklý
olacaktýr. Bazýlarý kýza acýmayacak,
yaptýðýný aptalca bulacaktýr. Bazýlarý
ise acýyacak ve sonucun baþka türlü
olmasýný dileyecektir...
Stefan Zweig’in ünlü romaný
“Merhamet” de de, romanýn kadýn
kahramaný Edith sonunda karþýlýðýný
göremediði aþký yüzünden intihar eder.
Zweig’ý suçlamýyorum, duygulu yazar
okuyucuyu aðlatmak için elinden geleni
yapmýþ ve çaðýnda pek çok mendil
ýslatmýþ. Ama genç aþýklarýn hazin sonu
beni etkilemiyor. Ben 20. Yüzyýl’ýn
ikinci yarýsýnda yaþayan ve
çocukluðundan beri kahramanlara
hayranlýk duymuþ bir insaným. Edith’e
gelince, o her þeyin bugünkünden farklý
olduðu bir çaðda yaþýyordu. 20.
Yüzyýl’ýn baþýnda kadýnlar henüz bütün
haklarýndan mahrumdular ve
çocukluklarýnda el bebek gül bebek
yetiþtirildiler.
Bence bugün de, Edith’in, anatasý
gibi, çocuklarýmýzý çok yumuþak
yetiþtiriyoruz. Onlara acý çektirmemek
içgüdüsüne fazla kapýlýyoruz. Onlarýn
yarýnýn dövüþçüleri olduðunu unutmuþa
benziyoruz. Oysa çocuklarýmýza kendini
savunmayý, hatta gerektiðinde sertliði
de öðretmemiz gerekiyor. Aþk
yüzünden intihar etmek zayýf bir ruh
halini ve hayattaki ilgilerin azlýðým
gösterir. Aslýnda bu davranýþ hayatta
sýk rastladýðýmýz bir bencillik örneðidir.
Ýstediði okula giremeyen bir çocuk
evinden kaçar. “Anne bana þunu al...
Baba bunu isterim, o mutlaka benim
olmalý!” der. Oyuncak alýnmazsa
kýyametleri koparýr ve sonunda dediðini
yaptýrýr. Ýþte 25 yaþýnda yaþanacak
trajedinin temelleri böylece atýlmýþtýr...
Bense çocuðumun cesur, yýlmaz ve
dövüþçü olmasýný isterim. Yaþamda
mücadeleyi, her istediðini elde
edemeyeceðini, elde edeceði þey için
çaba harcamasý gerektiðini
öðrenmelidir. Çünkü seven insan
mücadeleden kaçmayan bir yiðittir ayný
zamanda.
Sevgi Dünyasý
47
Mevlâna’da Gülen Gerçek
Güngör Özyiðit
Baþkasýnýn kuyusunu kazan, gün gelir
kendi o kuyuya düþer. Aldattýðýný zanneden
aslýnda kendini kandýrýr. Mevlâna bunu ne
güzel anlatýr. Adamýn biri dut aðacýnýn
meyvasýný silkip yerken, bað sahibi gelir
ve “Allah’tan korkmuyor musun?” diye
çýkýþýr. Adam iþi piþkinliðe vurur ve “Neden
korkayým? Aðaç Allah’ýn, ben de Allah’ýn
kuluyum. Allah’ýn kulu, Allah’ýn malýndan
yiyor. Ne var bunda korkacak?” der. Bað
sahibi “Dur öyleyse” diyerek bir ip getirir
ve adamý aðaca sýkýca baðlar. Ve sopayla
bir güzel döver. Adam “Allah’tan
korkmuyor musun?” diye feryat edince,
bað sahibi “Niçin korkayým, sen Allah’ýn
kulusun, bu da Allah’ýn sopasý. Allah’ýn
sopasýný, Allah’ýn kuluna vuruyorum!” der.
Dünya bir daða benzer. Ýyi ve kötü ne
dersen, aynýný daðdan iþitirsin. Söylediðinin
yankýsýný alýrsýn yani. Ben iyi söyledim de,
dað kötü cevap verdi diyemezsin. Zira
bülbül daðda öttüðü zaman, oradan karga
sesi gelmez. Öyleyse iyilik de, kötülük de
sahibine döner.
***
Eksik bilgi ve kýyasla sonuç çýkarmak
ve hükme varmak çoðu kere kiþiyi yanlýþa
götürür ve insaný komik duruma düþürür.
Hani tacirin biri dükkânýna müþteri çekmek
için bir papaðan alýr. Bir gün dükkân sahibi
bir yere gider. Meydaný boþ bulan fare,
deliðinden çýkar, fareyi gören kedi de üstüne
atýlýr. O arada korkusundan kaçan kuþ,
gülyaðý þiþelerini düþürür, yaðlar yere
yayýlýr. Dükkân sahibi gelip, bu hali
görünce, papaðanýn baþýna þiddetle vurur.
Kuþun baþýndaki tüyler dökülür,
korkusundan dili tutulur. Adam, kýzgýnlýkla
yaptýðý iþten piþman, ne yapsa bir türlü
konuþmaz papaðan.. Derken, günün birinde,
dükkânýn önünden dazlak kafalý biri geçer.
Papaðan, adamýn cascavlak kafasýný
görünce dile gelir ve “Sen de benim gibi
gülyaðý þiþelerini mi devirdin?” der.
***
Saðýr duymaz, uydurur derler. Saðýrýn
biri, hasta komþusunu ziyaret etmek ister.
Yakýnlarý, hasta sinirli olur, sen de saðýrsýn,
vazgeç derlerse de dinletemezler. “Nasýl
olur da komþumun halini hatýrým sormam,
sonra soru da belli cevap da, geçmiþ olsuna
mutlak gitmem gerek” der ve gider. Selâm
sabahtan sonra “Nasýlsýn komþu?” der.
Hastanýn caný sýkkýndýr “Ölüyorum” diye
inler. Saðýr, iyiceyim dediðini sanarak “Oh
oh” der “Memnun oldum, ne yiyiyorsun?”
Hasta büsbütün kýzar “Zehir zýkkým”
deyince, saðýr “Afiyet olsun” der. Hasta
ateþ kesilir. Bu sýrada saðýr “Hangi hekim
geliyor?” diye sorar. Hasta “Azrail geliyor”
deyince saðýr “Ayaðý pek uðurludur, gelsin,
gelsin” der ve hastanýn gönlünü yaptýðýný
zannederek, huzur içinde evine döner..
Buradaki saðýra acý acý gülmeli, ama
gerçeklere saðýr yaþayanlara ne demeli?!
***
Sevgi Dünyasý
48
Ýnsana öncelikle yaþamý için yararlý ve
zorunlu bilgiler gerekli. Ýnsan bilgiden,
önce kendi faydalanmalý, sonra baþkalarýný
ondan faydalandýrmalý...
Bir gramer bilgini, bir kayýða biner.
Denizde yol alýrken, kayýkçýya sorar “Sen
gramer bilir misin?” Kayýkçý “Hayýr” diye
cevap verir. Bilgin “Eyvah, ömrünün
yarýsýný gitti say” der. Az sonra hava patlar,
deniz coþar. Kayýk dalgalar arasýnda batýp
çýkar. Bilgine içerlemiþ olan kayýkçý sorar
“Siz, Sayýn Bilgin, yüzme bilir misiniz?”
Bilgin “Hayýr” deyince, kayýkçý “O zaman
yazýk, ömrünüzün hepsi gitti” der...
***
Mevlana’nýn semâ yapmasýna, þiir ve
müzikle ilgilenmesine bozulan softa takýmý
“Bu çengilik niye?” derler “Biz bir eþek
yükü kitap okuduk. Müziðin helâl olduðuna
dair bir tek satýra bile rastlamadýk..”
Mevlâna’nýn cevabý çok þýk: “Demek
eþekçesine okumuþlar!”
Sevgi Dünyasý Abone Formu
Aylýk Dergi
Fiyatý: 2.500.000 TL
Adý, Soyadý
Adresi
Yýllýk Yurt Ýçi Abone bedeli: 30.000.000
Yýllýk Yurt Dýþý Abone bedeli: 35.000.000
: ..................................................................................
: ................................................................................
..................................................................................
Posta Kodu: ............ Ýlçe: ..................... Ýl: ....................................
Firma Adý: ................................. Vergi No: ...................................
Lütfen Kredi Kartý hesabýmdan alýnýz.
Kart No: ........... - ............ - ............ - ............
Son Kullanma tarihi: ......... / ..........
Ýmza
Abone bedelini 385999 No.lý Posta Çeki hesabýmýza veya Yapý Kredi Bankasý
Ýstanbul-Þaþkýnbakkal Þb. 1001516-4 No.lý hesabýmýza yatýrdýðýnýzý belgeleyen
dekontla birlikte bu kartý adresimize posta veya faks ile ulaþtýrýnýz.
SEVGÝ Yayýnlarý Tic. Ltd. Þti. P.K. 471, Beyoðlu, Ýstanbul
Tel: (0212) 252 85 85, (0212) 268 00 99, Faks: (0212) 270 22 52

Benzer belgeler

2003 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar

2003 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar Aldýklarýmýzý Unutmamalýyýz Dr. Refet Kayserilioðlu ............................................. 2 Dinin Özü ve Gerçek Yüzü Güngör Özyiðit ............................................ 6

Detaylı

2004 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar

2004 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar Sayý: 425 SEVGÝ YAYINLARI TÝC. LTD. ÞTÝ. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü Dr. Refet Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Güngör Özyiðit Yayýn Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioð...

Detaylı