tıklayınız - OyunaBakış

Transkript

tıklayınız - OyunaBakış
1
ATOM, yani Animasyon Teknolojileri ve
Oyun Geliştirme Merkezi, ODTÜ Teknokent tarafından 2008 yılında kendi bünyesinde kurulmuş olan bir ön-kuluçka
merkezi. ATOM’a oyun geliştirme ve animasyon alanlarında faaliyet gösteren
ekipler başvurabiliyor. Bu başvurular arasından seçilen geliştiriciler merkeze kabul ediliyor ve bir yıllık destek programına da başlamış oluyor.
desteği, üniversite-sanayi işbirliği gibi
desteklerimizi sürdürmenin yanısıra, sektörde faaliyet gösteren uzmanların
ATOM’daki geliştiricilerle iletişimini sağlamayı çok önemsiyoruz. Çeşitli etkinliklerimizde farklı rollerdeki geliştiricilerin
ATOM içinde ve dışındaki geliştiricilere
deneyimlerini aktarmasına imkan sunarken, merkezdeki ekiplerin ihtiyaçlarını
takip ederek mentor desteği sağlamaya
devam ediyoruz.
ATOM olarak merkezdeki geliştiricilere
çeşitli destekler sunuyoruz. Bunlardan en
önemlisi ekiplerimizin bir arada çalıştığı
ortak ofis alanı. Açık ofis modelindeki
alanda tüm ekipler hem kendi projeleri
üzerine çalışıyor, hem de diğer ekiplerle
aktif iletişimde kalarak farklı deneyimlere
de tanıklık edebiliyor. Fiziksel ve teknik
altyapı, donanım ve yazılım, iş modeli
Ön Kuluçka Nedir? Ardından Ne Gelir?
Ön-kuluçka tanımı yaygın olarak bilinmese de çok önemli bir tanım. Çünkü
ATOM’a şirketler değil, henüz şirketleşmemiş olan ekipler alınıyor. Yeni kurulan
şirketlerde büyük oranda görülen problemlerin başında, iş modeli ve iş planı sü -
reçlerinde yaşanan deneyimsizliğin şirket kapanmaları ile sonuçlanması geliyor. Bu durum, ekiplerin henüz vizyonunu ve ürün odağını belirlemeden şirket yönetimi süreçlerinde boğulmasından kaynaklanabiliyor.
Teknoloji odaklı iş fikirlerinin yenilikçi çalışmalarını destekleyen kuluçka yapıları, belli
seviyeye gelmiş şirketlerin daha hızlı ilerlemesini ve hedeflerine ulaşmasını sağlar. Ancak, bir şirket henüz Ar-Ge yapısını tanımlayamamışsa ve iş yönetimini şekillendirememişse malesef gelir elde etmeye başlamadan önce kapanma riskiyle karşı karşıya kalabiliyor.
Ön-kuluçka mantığı, ekiplerin yaratıcı ve
yenilikçi fikirlerine odaklanmalarını ve
aynı süreçte iş modellerini de oluşturmalarını sağlıyor. Dolayısıyla, şirketleşme
sürecine girmeden önce ekibin iflas etme
riskinden uzak kalmasını, bu süreçte gerekli donanımı kazanarak sektöre avantajlı şekilde girmesi sağlanmış oluyor.
ATOM, dünyada sadece oyun ve animasyon geliştirme süreçlerine odaklı olarak
kurulan ilk ön-kuluçka merkezi. Şimdiye
kadar atılan adımlar, alınan sonuçlar ve
kaydedilen ilerleme, yurt dışında iletişimde olduğumuz sektör temsilcileri tarafından da büyük ilgiyle takip ediliyor. Umu-
2
yorum ki sektöre destek olma hedefinde
kararlı olan merkezimizle gurur duymaya
ve her yıl modelimizi bir adım daha ileri
taşımaya devam edeceğiz.
Nice Yıllara!
ATOM beş yılını tamamladı, altıncı yaşından gün alıyor. Bu sürede Türkiye’de faaliyet gösteren geliştiricilerin sayısının,
desteğinin ve ilgisinin artmış olması,
merkezin sektördeki rolünü de gün geçtikçe daha önemli yerlere taşıyor. Şimdiye kadar toplamda 120 üzerinde geliştirici, 35 üzerinde ekip ATOM süreçlerine ka-
bul edildi. Bu ekiplere ek olarak, toplamda 1000 kişi üzerinde katılımcı da ATOM
etkinliklerinden faydalandı.
ATOM’dan çıkan ekipler arasından 9 ekibin şirketleşerek sektörde faaliyetlerini
devam ettiriyor olması, ATOM ekiplerinde
deneyim kazanan arkadaşlarımızın sektörün önde gelen stüdyolarında çalışan
önemli geliştiriciler haline gelmesi bizleri
çok mutlu ediyor. 20 milyonun üzerinde
oyuncuya ulaşan, oyunu sektöre çıktığı ilk
gün ABD sıralamalarına girmeyi başaran,
projesine ve şirketine yatırım alan, farklı
geliştirme anlayışlarını denerken edindiği
bilgileri diğer ekiplerle paylaşmayı önemseyen ATOM ekipleri, yerel geliştirme kültürünü de önemli ölçüde etkiliyor.
Bizim için sektörle iletişimimizi aktif tutmak çok önemli. Sadece merkezimizdeki geliştiricilerle değil, sektörde deneyimli veya yeni tüm geliştirici şirketlerle bilgi alışverişini
aktif tutmaya çalışıyoruz. Ayrıca, belli bir birikime sahip veya çalışmalarına yeni başlamış olan bireysel geliştiricilerle de organik bağımızın olması, merkezimizin en önemli
özelliklerinden birini oluşturuyor. Halen yeşerme evresinde olan ve hızla büyüyen yerel
geliştirici kesimi olarak başarılarımızı ve başarısızlıklarımızı paylaşmak, hepimizin en
önemli değeri olacaktır.
Etkinliklerimizi, ekiplerimizin çalışmalarını ve güncel haberlerimizi web sitemizde,
Twitter hesabımızda ve Facebook sayfamızda paylaşıyoruz. Tüm geliştiricilerin bir araya gelip birlikte keyifli vakit geçireceği sosyal aktiviteleri bu yıl programımıza daha
çok dahil ediyoruz. Hem bizleri daha yakından tanımak, hem de geliştirme ağının bir
parçası olmak isteyen arkadaşlarımızı paylaşım odaklı, özgün geliştirme anlayışını destekleyen ve “eğlenmeden olmaz” diyen ATOM dünyamıza mutlaka bekliyoruz.
www.metutech-atom.org // www.facebook.com/metutech.atom
https://twitter.com/Metutech_Atom
Elif Buğdaycıoğlu
ATOM Program Yöneticisi
3
Yazıma başlamadan önce hemen belirteyim, orta çağ temalı oyunlarından zerre
haz almam, lakin AC serisinde beni bağlayan her zaman bir şeyler olmuştur. Gerek senaryosu, gerek grafikleri, gerekse
müzikleri hep bir şekilde bana kendini
sevdirdi.
VAAS NEREDESİN?
Oyununa başlamadan önce hiç bir şekilde
fragman, demo falan elime almadım. Bu
yüzden aklımda hep Far Cry 3 artı gemiler gibi bir resim canlandı, lakin öyle olmadı, iyi mi oldu kötü mü oldu diye sorabileceğinizi düşündüm, açıkcası kararsızım, Far Cry’ında kendine has artıları ve
eksileri vardı. Konumuz daha çok Far
Cry’a kaymadan yazımıza devam edelim.
4
ve alt yazıları açtım. Ana menüdeki müzik beni benden almaya başladığı sıralarda menüyü inceleme süremi uzun tuttum. Eski beyaz tonlu menü yerini tamamen koyu mat yeşile bırakmış, büyük bir
şekilde single, multiplayer başlıkları var,
ek olarak online bağlantılarınız olduğunda bunlarla ilgili ek içerik ve bilgi veren
kısımların da aktif olduğunu göreceksiniz.
Single player dedim ve hemen oyuna başladım çünkü Desmond öldükten sonra ne
olacağımızı çok merak ediyordum. Spoiler
vermeyeceğim daha fazla ve açık konuşmak gerekirse benim ilgimi çekti yeni getirilen kişiler, yine de Desmond’ı özlemiyor değilim.
PARDON DESMOND NEREDESİN?
BU DÜNYA BİZE GÖRE DEĞİL SANIRSAM...
Önceden de belirttiğim gibi oyun hakkında hiç bir ön hazırlık yapmadan başına
geçtim. Öncelikle güzel bir müzik ve Windows 8, Psn gibi bir menü karşıladı beni,
hemen grafik ayarlarını en sona getirdim
Grafikler inanılmaz hoş olmasına rağmen
insan, özellikle NPC grafikleri ve animasyonları sanki biraz yetersiz kalıyor, çevreye adapte olamamış gibi duruyor. Koskoca halatların insanlardın içinde geçtiği, el
kol animasyonlarının çığırından çıktığına
şahit oldum. Hatta internet ortamında
gezerken koca gemilerin kaybolduğu sadece denizin üstünde dikdörtgen boşluk
kaldığı resimleri görmüşsünüzdür. Çevre animasyon etkileşimini bir kenara bırakalım ve çevreyi ele alalım bu sefer. İnanılmaz gemi, su ve savaş efektleri var kesinlikle görmeniz lazım, kıymık, yağmur,
deniz, balık, kuş, köpek neler neler... Her
şey en ince ayrıntısına kadar işlenmiş,
yağmur ve dalış sırasında ekrana su sıçraması da güzel ayrıntılardan biri. Dalış
demişken artık suyun içine dalabiliyoruz
yalnız aman aman bir şey değil bu tamam belki aman aman ama şu yönden
(ne çok ‘’ama’’ geçti yahu); stealth olarak
yüzmek için, yani denizin derin güzelliklerini pek göremesek de, gizlenip düşmanlarınıza sinsi saldırılarda bulunabilirsiniz.
Lakin nefes süreniz var ve bunu idareli
kullanmanız lazım. Kıyafetlerin çevre ile
etkileşimi de çok hoş düşünülmüş, örnek
vermem gerekirse (ki vereceğim) dalış
sonrasında kıyafetinize verilen ıslaklık
hissi ve damla efektleri.
5
Çevreyi biraz daha açalım, toplayıcılığımız
hala devam ediyor, çeşitli hayvanların
(köpek balığından tutun da, maymuna
kadar...) derilerini toplayıp para karşılığında satabiliyoruz. Özellikle köpek balığı
avcılığı hoşunuza gidebilceğini düşünüyorum.
Hazineler hala var, haritasını elde edebilirseniz çevrenizde bir çok gizli, toprak
altında bekleyen hazineler olduğunu göreceksiniz. Özellikle adalarda dolaşmak –
ki sırf bu yüzden- eğlenceli hale geliyor
fakat bir yerden sonra aynı grafikler ve
animasyonlar can sıkabilir.
Etrafımızda uçuşan gizemli nesnelere de
tanık olacaksınız, yan görevleri ve ek bonusları bunları bularak elde edebilirsiniz.
15 KİŞİYE SALDIRDIM...
Çevre dedik, grafik dedik, ee dövüş animasyonları kaldı... hemen ona da el atalım –pardon yumruk-. Normalde oyunun
mantığına ters giden şeyler yapmayı
severim, heyecanı ikiye katlar, AC serisinde her zaman yaptığım gibi gizli gizli
adam öldürmek yerine direk girerim 15
kişi arasına (belki daha fazla belki daha
az), onlar bana vurmaya çalışır, ben onlara... Dövüş animasyonları önceki oyunlara göre biraz daha düzeltilmiş, ama kılıç
saplarken falan hala vucutta iz bırakmıyor. Tüm bunlara rağmen counter ve vuruş hissiyatı tam kıvamında olmuş, sanki
ben vuruyormuşcasına(tabi ben vuracağım J ) yumruğumu, kılıcımı savurdum.
Silahlara biraz değinelim hemen, silahları
satın almak için silah dükkanlarını bulunduğunuz mevkide bulmanız lazım. Fiyatları ve satılan ürünleri güç, saldırı hızı
gibi özellikleri arasında seçip satın alıyoruz.
KARA GÖRÜNDÜ!
Sadece karada dövüşmüyor, artık denizlerde de çetin savaşlara giriyoruz. Bunun
için limanlarda Jackdraw geliştirmelerini
yapmamız lazım. Bunun için seçenek bol
ya çevrede bulacaksınız ya da savaş sırasında ele geçirdiğiniz gemiyi tamir için
6
kullacaksınız. Ayrıca ele geçirdiğiniz geminin tayfalarını kendi tayfanıza katabiliyorsunuz, tabi sınırı var. Toplayacak olursak; bir gemiyi ele geçirdiğinizde seçenekler önünüze geliyor, bunlardan istediğinizi seçiyorsunuz, kararı size bırakıyorum, iyi yağmalar…
Geliştirmelerinizde öncelik zırh sonra saldırı gücü diye öneride bulunabilirim, çünkü; geminin can ve savunma değerleri
savaşta uzun süre dayanmanıza yetecektir. Saldırı gücünde toplar, fıçılar gibi seçenekler var, bunları da zaman buldukça
geliştirin derim, en son fıçıları yapabilirsiniz, zaten pek fıçı atan bir kişi değildim. Arada burun kısmına da el atın, burundan çarpışmalarımı hem öneriyorum
hem önermiyorum, zevkli lakin rakibe çok
yanaşmış oluyorsunuz, çarpışma bittikten
sonra yan yana dururken top atışlarına
maruz kalabiliyorsunuz, risk oranı tamamen sizin insiyatifinizde, ama bence kesinlikle deneyin.
KULAKLARIMIZ BAYRAM EDİYOR
AC serisinin müzikleri hep beni benden
almıştır fakat, AC 4’ün müzikleri ile bu işi
bir adım öteye taşımayı başarmış. Gerek
gemi, gerekse menü müzikleri cidden
ambiyansı iyi yakalıyor ve size gerekli
olan gazı veriyor-en azından ben savaşlarda çok gaza getirdi o güzel müzikler-.
Bazı korsan şarkılarını çevrede uçuşurken
görebilirsiniz, dikkat edin.
PİNG SADECE BENDE Mİ VAR?
Gelelim multiplayer kısmına, burada gözüme çarpan ilk özellik Game Lab, çünkü
burada –her ne kadar yaratıcılığım pek
olmasa da ve bu yeteneğe sahip insanları
kıskansam da- yaratcılığınızı konuşturabiliyorsunuz, tamamen kendinize has modlar, özellikler, görevler burada sizin emrinizde ve sınır hayal gücünüz-tabi oyun
motorunun sınırı da var, ama ona gir meyeceğim-.
Modlara bakarsak, Discovery’de yapay
zekaya karşı keşif yapacaksınız, burada
farklı bir hikaye var önünüzde.
Unleash mod’da bana göre tamamen bir
time attack-ki nefret ederim zamana
karşı görevlerden- modu ki sizin kendi
sınırlarınızı görmek için birebir.
Free-for-All kısmı(multiplayerın tek
kişilik kısmı), kısımda dedim
çünkü içinde alt modlar
var, bunlar; Wanted; burada aranan şahsiyeti
öldürmeye, kendiniz iseniz kaçmaya çalışıyorsunuz. Kendinizi korudukça –stunlar, tuzaklar ile- puan alıyorsunuz, öldürürseniz
daha
çok
puan alıyorsunuz.
Deadmatch’da ise
kim kime dum duma, kendini ele
veren
rakipleri
bularak
onları
avlamanız gerekiyor, en çok
öldüren bu
7
modun galibi oluyor. Süreye dikkat etmeyi sakın unutmayın. Assassinate’de hedefiniz oluyor o hedefi öldürmeniz gerekiyor
lakin hedef siz de olabilirsiniz aman dikkat. Tek kişilik multiplayer kısmı bu kadar şimdi takım kısmında neler var onlara bakalım kısaca; Takım kısmında ise,
Manhunt; takım arkadaşlarınızla birlikte
karşı takımdaki kişileri öldürerek puan
topladığınız bir kısım. Artifact Assault;
capture the flag mantığı bulunan bulunduğunuz mekanı korumanız ve Artifact’ınızı çaldırmamanız gereken bir kısım, rakip takımın Artifact’ını çalıp kendi basenize dönmeniz gerekiyor, önceki kısımlarda olduğu gibi burada rakiplerinizi gösteren yuvarlak pusulamsı şey yok. Bu bölümün en sevmediğim kısmı; rakip Artifact
sınırınızı geçer geçmez çalması, hani bir
efekt, bir animasyon vs yok, sınırı geçerse çaldırmış oluyorsunuz ve kovalamaca
başlıyor, yakalarsanız otomatik olarak
Artifact basenize gidiyor. Domination ise,
haritada belirli alanları ele geçirerek ve ele geçirdiğiniz alanları
savunarak eğleniyorsunuz. Zamana karşı yarış söz konusu
aman dikkat.
Multiplayer kısmının –belirli
modlar hariç- en belirgin
özelliği kişi pusulası, hedefinizi bu pusula
sayesinde
aramak
kolaylaşıyor, hedefinize yakınsanız
pusula
halkası
tamamen
parlıyor, size de göz
açmak kalıyor.
Şöyle toplarsak bir
çok mod, bir çok yaratıcı mod bizi bu
alanda bekliyor, yeteneklerinizi, zekanızı, şansınızı ve
tabi ki arkadaşlarınızı kullanmak size
kalmış, çok zevkli anlar sizi bekliyor olacak, emin olabilirsiniz. İstediğiniz tip karakteri seçip bu modlarda hoş vakit geçireceksiniz, unutmadan; Ubisoft’un sunucusu şöyle, lagı böyle, aman çok uğraştım
girmeye gibi şeylere değinmeyeceğim, bu
tarz sorunları minimum düzeyde yaşadım
ama maksimum düzeyde de yaşayanı
gördüm, umarım hiç yaşamazsınız.
BAYRAK GÖNDERE ÇEKİLİRKEN...
Kara bayrağımız göndere çekilirken, yazıma son veriyorum, oyun 10 üzerinden 8
puan veriyorum, ufak tefek grafik buglarını falan da görmezden gelirsek, güzel
bir macera-aksiyon oyunu elimizin altında, tadını çıkartırın, sadece dümdüz görev yapmayın, yan görevlere el atın, 15
kişiye saldırın, kaleleri kuşatın, ele geçirin, denizlerde uzun kalmayın malum C
vitamini eksikliği çarpabilir J , kıymıklara
dikkat edin, bol bol gezin, bu geniş dünyayı keşfe çıkın, iyi eğlenceler herkese.
Çağrı Yargı
[email protected]
8
Profesyonel Oyunculuk
Tekrardan Starcraft! Ama bu sefer farklı
bir açıdan. Eğlenerek okuyunuz.
Starcraft – Ladder Anxiety
Bu sefer bahsetmek istediğim şeylerden
bir tanesi Starcraft’ı çok ciddiye alan her
amatör oyuncunun başına gelebilecek çok
sık rastlanan bir problem: “Ladder Anxiety” yani “Merdiven Kaygısı”. Hayır, tabii
ki de bu şekilde Türkçeye çevirmeyeceğim! Belki de “Maç Kaygısı” diyebiliriz, ne
dersiniz?
Eğer ki Starcraft oynar iken bir gün
1v1’de eliniz “Maç bul” düğmesine gitmiyor, ya da giderken eliniz ayağınız buz
kesiyor ise “Ladder Anxiety”’yi yaşıyorsunuz demektir. Korkmayın! Güçlü bir düşman olsa da yenilmez olmadığı aşikâr. Bu
kaygıyı ya da paniği yenebilmek için birden fazla yol var. Sırasıyla:
9

Kaygının belirtilerini gidermek

Kaygının nedenini ortadan kaldırmak

Kaygıyı ortadan kaldırmak

Kaygının oluşmasını önlemek
Kaygının Belirtilerini Gidermek
Panik yapmak adrenalin salgılamanıza
neden olur. Tüm kan beyne hücum eder.
Elleriniz ve ayaklarınız soğur ve giderek
parmak hareketleriniz kütleşmeye başlar.
Bunu engellemek için parmak uçları boş
eldiven takabilirsiniz. Kalın bir şeyler giyinebilirsiniz. El ısıtıcı jelleri sıkabilirsiniz
veya sıcak bir şeyler içebilirsiniz. Nefesinizi kontrol altına alıp derin ve yavaş nefes almak işe yarayabilir. Adrenalin boşa
gitmesin diye evde varsa hafif ağırlık çalışabilirsiniz veya esneyebilirsiniz.
Kaygının Nedenini Ortadan Kaldırmak
Bunu yapabilmek için oyuna ve oynayışınıza olan bakış açınızı biraz değiştirmeniz
gerekiyor.
Kaybetmek doğaldır. Profesyonel oyuncular da %40-45 oranda kayıp alabiliyorlar.
Kaybettiğiniz takdirde karşınızdaki oyuncunun sizden daha iyi olduğu anlamını
çıkarmamanız gerekir. Bunun tam tersi
de geçerlidir diyebiliriz.
Kötü mü oynadığınızı düşünüyorsunuz?
Daha önce belirlediğiniz taktiklerle pratik
yapın.
Bilindik stratejilere yenildiğinizi mi düşünüyorsunuz?
Tüm bu stratejileri listeleyip karşı önlemlerini alarak oynayın.
Kaybettikten sonra sinirleniyorsanız fiziksel egzersizlere yönelebilirsiniz.
(Şınav, mekik çekmek veya ağırlık çalışmak gibi). Oyunu oynarken sadece kazanmaya odaklı değil, bir mekaniğinizi geliştirmek üzerine gidin. Böylelikle kaybetseniz dahi, oyunda geliştiğinizi daha iyi algılarsınız. Rakibinizden korkmayın ve her
daim rakibinizi takip etmeye özen gösterin ki rakibin elinde hangi üniteler var
bilin. Bu sayede de kötü sürprizlerle karşılaşmazsınız.
Kaygıyı Ortadan Kaldırmak
Sizi rahatlatacak başka şeylerle uğraşın.
Örneğin, bir süreliğine başka oyunlar oynayın veya yine Starcraft’ın “Arcade”
oyunlarından oynayın. Arkaya sözsüz bir
müzik koyun. Oyunun sizi rahatsız eden
seslerini iptal edin.
Kaygının Oluşmasını Önlemek
Küçük hataları önemsemeden oyuna
devam edin ve aklınızda hep bir basamak sonrasını düşünmeye çalışın derim.
Her şeyden önemlisi oyunu oynamaya
devam edin. Çünkü ancak oynadıkça
oyununuz gelişir ve daha üst düzey
oyunlar çıkarmaya başlarsınız. Seviyeniz
yükseldikçe oyuna duyduğunuz saygı da
eminim ki artacaktır.
Bir yandan da Pro-gamer maçlarını izlemeyi deneyebilirsiniz. Day9 veya Husky
“Youtube” kanallarında da takip edebileceğiniz tonlarca profesyonel oyunlar
var. Genelde onlar en güncel stratejileri
genellikle normal oyunculardan önce
kullanmaya başladıkları için onların
oyunlarından kazanacağınız bilgi ile büyük farklar yaratabilirsiniz. Yüksek seviye oyuncuların çoğu size yapılacak olan
birçok taktiğin cevaplarını bulduğu için
kısa yoldan hangi rakibe nasıl tepki vereceğinizi bu oyunlardan öğrenebilirsiniz. Oyununuzu oynayın ama şunu
unutmayın, kaybettiğiniz her maç sizi
daha ileriye götürebilecek potansiyeli
taşır. Önemli olan ise bu kaybı nasıl değerlendirdiğinizdir.
Spot Işığı
Ret
– Joseph Kroon
Güney Kore’de geleneksel eğitim kampına katılan kafileden olan Hollanda asıllı
oyuncu Joseph “Zerg” ile macro odaklı
oyunları ile ünlenmiş. Ret Starcraft 1’de
pro-gamer olmak istemiş ama Starcraft 2
çıkana kadar bu seviyeye ulaşamamıştır.
Bu basamakta odağınızı hep oyunda tutmanız gerekiyor. Bunun için ise:
10
E-Spor Takvimi (Starcraft 2)
2014 WCS Europe Season 1
(? Ocak 2014 – ?)
ESL üzerinden online takip edebileceğiniz
Avrupa kökenli oyuncularla taktik savaşlarının tavan yapacağı şampiyonayı mutlaka takip edin.
2014 GSL Season 1
(? Ocak 2014 – ?)
1. Image Courtesy of Kevin Chang for Team Liquid
Ret, Kore’de GSL’e kalifiye olmuş ama
code A’ya girebilmesine rağmen burada
daha fazla ilerleyemediğini gördüğü için
anavatanına geri dönmüştür.
Ünlü sunucu Day9’ın favorisi olan Joseph,
Team Liquid adı altında katıldığı turnuvalar ile beraber e-spor kariyerini sürdürmekte.
11
Kore’de düzenli olarak organize edilen ve
tüm dünyaya açık olan global starcraft
ligi Starcraft 2’nin en sağlam oyunlarına
ev sahipliği yapıyor. GomTV üzerinden
tüm karşılaşmaların ilk maçlarını online
olarak bedava izleyebilirsiniz.
Denizhan Güçer
[email protected]
Çocukluğu 8 Bit kokanlar bu duyguyu çok
daha iyi anlayacaklar, Piksel Art aşkı….
İçinde kocaman bir dünya barındırır, piksel art alemi. Piksellerden oluşan dünyalar, bu günün dev grafikleri ve senaryolarıyla betimlenmeye çalışılan dünyalardan
daha büyüğüne abilik ederler aslında. Her
pikselin bir ruhu vardır en başta, kutulu
oyun almak, en sevdiğin sanatçının konser biletini itinayla saklamak gibi tarifsiz
duyguların emsali… Piksel Art oyunların
grafikleri daha da candandır, senaryoları
basit ama oyuncuyu oyuna anında hapsedecek cinstendir. Sevgilimiz kaçırılır, kardeşimiz öldürülür, dünyayı uzaylılar istila
eder, daha neler neler…
8 Bit oyun oynamanın verdiği zevk kadar,
onları geliştirmek hazzından da bahsetmek gerek. 8 Bit oyun geliştirmek çok
ayrı bir tat, çünkü oyun üzerinde sahip
olduğunuz söz, büyük bir ekiple yapacağınız üç boyutlu oyundakine oranla çok daha fazla. Bir bakıma aşçı sizsiniz, malze-
12
meleri siz seçer, nasıl pişireceğinize siz
karar verirsiniz. Ve dolayısıyla, bir işe size
ait olan ne kadar düşünce katılmışsa, o iş
o kadar sizin olur. 8 Bit geliştirmenin bir
diğer çekici yanı ise, yaratıcılığı sınırlayacak en ufak bir etkeni dahi barındırmaması. Tabi Z ekseninin yokluğunu bir kısıtlayıcılık etkeni saymazsanız. Neyi nasıl
ifade edeceğiniz, mekaniği nasıl oluşturacağınız tamamen sizin ve ekibinizin yaratıcılığına kalmış.
Mutant Mudd Deluxe bizi, ekran kartı
düşmanı, teknoloji azmanı üç boyutlu
oyunların ellerinden alıyor ve Piksel Art
Dünyası’nın eğlenceli grafikleri arasına
bırakıyor. Steam aracılığı ile de erişebileceğiniz oyun, kısa bir süreliğine çocukluğumuza dönebileceğimiz bir portal olabilir.
Oyun, evinde Atari oynayan ana karakterimizin bir anda kendini dünyayı istila
eden mutant çamurları temizlerken bul-
masıyla başlıyor. Intro için birkaç kare
daha çizilerek senaryo daha iyi aktarılabilirdi ancak mutant çamurları temizlemek
ve dünyayı kurtarmak amacı güttüğümüzü anlıyoruz ve hızla amaca hizmet etmeye başlıyoruz.
Dünya’yı kurtarmadan önce training bölümü ile karşılaşıyoruz ve tüm oynanış mekaniğini olabildiğince hızla öğreniyoruz. X
zıplar, Z ateş eder, X’e havadayken ikinci
kez basarsan jetpack devreye girer ve
havada biraz daha kalırsın. Tüm mekanik
bu. :D
Oyunun en dikkat çeken yanı ise, oyuncuya sunduğu platformlar arası geçiş imkanı. Bu cümleyi biraz daha açmaya çalışacağım. Arka arkaya dizili üç platform
düşünün. Bu platformlardan biri kameraya çok yakın, diğeri orta uzaklıkta, bir
sonraki ise çok daha geride. Ve bu üç
platform arasında geçmenizi sağlayan
zıplama noktalarımız var. Bu noktaları
kullanarak oyunun bize sunduğu platformları geziyor ve bölümü tamamlıyoruz. Kameraya en yakın platformdaysak
karakterimiz daha bir piksel piksel görünüyor. Orta sıradaki platform, görüntünün en ideal olduğu platform. En uzaktaki platformda ise görüntü, masaüsütünüzdeki birden fazla öğeyi seçmek için
işaretçimizle yarattığımız o şeffaf mavi
dikdörtgenin arkasında kalmış gibi. :D
Elimizde bir su tabancası var, menzili bir hayli
dar. Sırtımızda da oyunun olmazsa olmazı Jatpack. Oyun tam anlamıyla zamanlama yeteneğimize dayandırılmış. Benim gibi ne zaman
nereye zıplayacağına hızla karar veremeyen bir
platform oyuncusuysanız, oyuna alışmanız biraz uzun sürebiliyor. Ancak oyun algoritmasını
çözdükten sonra “Mudds Deluxe ekmek su gibi
gidiyor” desek yeridir.
Oyun, bölümlerde topladığımız altınlarla ekipmanlarımızı upgrade edebileceğimiz bir sistem de sunuyor bizlere. Bu gibi sistemler de
oyuncuyu “daha çok altın toplamalıyım, daha
çok altın için de oyunu daha çok oynamalıyım”
düşüncesine ittiği için, bir güzel bağlıyor ekran
başına.
Oynmanmazsa olmaz 8 Bit oyunlar listesine
kesinlikle eklenmeli Mutant Mudds Deluxe.
Bence bir deneyin, seveceksiniz. İyi oyunlar.
Halil Coşgun
[email protected]
13
Infinity Ward’un geliştirdiği, Activision’ın
ise dağımtımını yaptığı Call Of Duty, 29
Ekim 2003 tarihinden bu yana bizlerle.
Fps severlerin yakından takip ettiği ve bir
hayli beğendiği bir seri olmayı başaran
Call Of Duty, şüphesiz bu başarısını senaryosundan müziğine, kodundan grafiğine büyük bir titizlikle geliştirilmesine
borçlu.
Serinin son oyunu Call Of Duty Ghosts,
serinin diğer oyunlarına göre devrim sayılabilecek yenilikler içermese de, daha ilk
bakışta özgün senaryosuyla kalpleri kazanmayı başarıyor. Ayrıca serinin geçmiş
oyunlarındakine oranla daha akışkan savaşların gözlemlenmesi, Ghosts’a ilgimizi
bir hayli artırıyor.
Ghosts’da senaryo açısından büyük bir
ilerleme var dedik, evet, bu kez Ruslarla
savaşmıyor, daha büyük yaratıcılıkla kurgulanmış olaylar içerisine sürükleniyoruz.
Güney Amerika Devletleri tarafından kurulan gizli bir örgüt, Amerika’yı neredeyse yok olmanın eşiğine getiriyor. Bu denli
kritik bir durumdan kurtuluş yolu ise gizli
örgütle savaşmak görevini üstelenecek
olan Ghosts Takımı oluyor.
Oyunu oynarken aynı zamanda Ghosts
Takımı’nın tarihini de öğreniyoruz. Böylece, kendimizi oyuna daha da kaptırıyor,
bazen bir filmi izlermiş gibi hissediyoruz.
Yer yer yapılan ve takımın felsefesini daha iyi anlamamızı sağlayan Flashback’ler
tadından yenmiyor doğrusu. Hazır felsefe
demişken, takımın felsefesinin “ne pahasına olursa olsun, görev tamamlanmalı”
olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.
14
Oyunda, Ghosts Takımı’na katılmaya karar veren Logan ve Hesh kardeşleri canlandırıyoruz. Bu iki çaylak üzerinden öyle güzel işlenmiş ki hikaye, spoiler vererek alacağınız
zevki azaltmak istemiyorum. :D
Serinin önceki oyunlarında eleştiri oklarına hedef olan durağan, tekdüze savaşlar
Ghosts ile yerini daha dinamik ve akışkan savaşlara bırakıyor. Bu da dolayısıyla oyunu,
FPS severlerin gözünden birkaç adım daha öne taşıyor. Savaşların gerçekleştiği atmosferler de oyuna ayrı bir haz katmış. Mekan bir hayli değişken, uzayda dahi savaşıyorsunuz. (Evet bildiğimiz uzay. :D)
Bu arada sevimli dostumuz ölümsüz Riley’den bahsetmeden geçersek ayıp olur.
Riley köpeğimizin adı. Çok yetenekli bir köpek. Elimizin uzanamadığı yerlere Riley’i
salıyor ve hatta baktık düşmanla başa çıkamıyoruz, “atıl kurt!” diyerek Riley’i düşmanın üzerine salıyoruz. Ölmüyor Riley, yani ben öldürtemedim. :D Bu bir eksi olarak görülebilir ancak koskoca gölü bir mürekkep damlası karıştı diye içine siyah
diye nitelendiremeyiz. Paragrafı bitirecektim tam, kendimle çelişesim geldi. Düşündüm de, Riley ölümlü olsaydı ben onu hiçbir düşmanın üzerine salmazdım. Ölmesini istemezdim çünkü. Hem oyun zaten yeterince stresli,
sen beni vurdun ben seni vurdum, bir de Riley ölmesin
diye kasarsak, stres oranı bir hayli artabilirdi. Böyle iyi,
ölümsüz Riley candır.
Bitiremediğim bir oyunun incelemesini yazmak kadar
can sıkıcı bir durum yok ancak, benim oyunu bitirmemi
beklesek, dergi çıkmayacaktı. Kısaca oyunda geçirdiğim
saatler sonunda izlenimlerimi belirtmek istedim. Multiplayer’ı inceleyemedim, onu da arada derede bir yerde
değinerek kendimi affettireceğim.
İyi oyunlar arkadaşlar.
15
Halil Coşgun
[email protected]
Oyun dolu bir yılı geride bırakmadan önce 2013 yılına damgasını vuran
oyunlardan ilk beşini sizler için seçtik. İyi okumalar, oyun dolu yıllar.
Listemizin 5. sırasında
Dead Space 3 var. Oyun
içi atmosferi ile göz
dolduran Dead Space 3,
karmaşık silah modifikasyon sistemi ile de
kendinden bolca söz
ettirmişti. Serinin zayıf
halkası olarak nitelendirilse de oyun beğeni
toplamayı başardı.
Metal Gear Solid,
yaşattığı yüksek seviye
aksiyon sayesinde sevenlerini bir kez daha
ekran başına bağladı.
Bölüm sonu boss dövüşlerinin
akıllardan
silinceğini pek sanmıyorum.
16
Starcraft 2 çıktığı günden bu yana, film gibi Campaign lerinin başında bir çok oyun severi sabahlattı ve
daha bir çoğunu sabahlatacak gibi görünüyor. Starcraft komünitesi hakkında daha fazla bilgi için, her ay
yayınladığımız Profesyonel Oyunculuk yazılarını okumanızı tavsiye ederim.
Ubisoft’un belki de en sağlam kalesi halinde gelen Assassin’s Creed, Black Flag ile kendini bir kez daha
kanıtladı. Akıcı dövüş sahneleri ile oyuncuları ekranlara bağlayan Black Flag, listemizde iki numarayı fazlasıyla hak ediyor.
17
Oyun dünyasına en alakasız insanların dahi beklediği bir oyun varsa, o da GTA’dur. V ile bizlere
gelecek GTA’lar hakkında ipuçları veren ve yenilikçi düşüncelerini aktaran Rockstar, GTA tarihinin en büyük haritasının yanında, ilk kez birden fazla karakteri kullanma imkanını da sağladı.
Yapım aşamasından çıkış tarihine kadar hakkında dur durak bilmeden yazılması, konuşulması
ise oyunun medyada ne kadar popüler olduğunu gösteriyor. Bu başarının bir sırrı yok, her şey
ortada, GTA Felsefesi...
Halil Coşgun
[email protected]
18
OyunaBakış Ekibi olarak, sizler için, FPS tarihinin
en iyi 5 silahını seçtik.
#5
Beşinci sırada, içinde bir çok yaratıcı
silah bulunduran efsanevi FPS Painkiller’dan Stake Gun var. Stake
Gun’la atılan sırıklarla duvara birden
fazla yaratık mıhlayabiliyorsunuz.
Ayrıca farenizin sağ tuşunu kullanarak atabileceğiniz bombalar, dev yaratıklara karşı çok etkili.
#4
Listemizin dördüncü sırasında ise bir
çoğumuzun geçmişini süsleyen Medal Of Honor Allied Assault’dan
MP40 var. Oyunun en etkili silahlarından olan MP40’ın nostaljik kokusu
işaretçilerimizden uzun bir zaman
çıkmayacak gibi görünüyor.
19
#3
FPS tarihinin en çok konuşulmuş
silahlarından Gravity Gun’ı atlayamazdık, o da listemizde. Half Life’ın silahlar konusunda ne kadar
yaratıcı bir oyun olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak Gravity Gun,
çevredeki cisimleri hareket ettirebilme, düşmana fırlatabilme
gibi özgürlükleri kullanıcıya tanıdığı için, oyun severlerin beğenisine sunulduğu ilk günden beri
gönüllerde kolay kolay yıkılamayacak bir taht kurmuştu.
#2
Listemizin ikinci sırasında bir efsane daha var, Quake 3 - Rocket Launcher… Oyunun akıcı savaşları
sırasında kullanılan en etkili silahlarından biri olduğu gün gibi ortada Rocket Launcher’ın. Bazı noktalardan soba borusunu andırsa da,
zamanının en iyi modellerinden olduğunu düşünüyorum.
#1
Özellikle Multiplayer oynarken kullanmaya doyulamayan meşhur levye, bizde FPS tarihinin en iyi silahı.
Tavsiyemiz, hala online Half Life
oynuyorsanız, rakibinizin üzerine
levye ile ipini koparmış deli dana
gibi koşmanız. Öldürebilirseniz, o
tadı alacaksınız. :D
Halil Coşgun
[email protected]
20
Bu ay aslında kendisinden fazlasıyla bahsettiren hatta şuan Google Play Store da
en çok indirilenler listesinde üst sıralarda
olan Andorid ve İOS tabanlı "Traffic Racer" oyununun biraz kulağını çınlatıyoruz.
Peki neden PC veya PS-XBox değil de Andorid ve İOS tabanlı oyunu ele alıyoruz.
Karar verme aşaması olarak sıkıntı çekerken oyunun Unity platformu ile yazılmış
olması beni etkiledi ve "Ben bunu yazarım Arkadaş !!!" dedirtti sağolsun.
Nedir bu Unity dedikleri şey neden her
yerde karşımıza çıkıyor ? Cevapları hiç de
zor değil aslında. Unity ; Dünya üzerinde
en çok kullanılan oyun motorlarından birisi.
Gelelim oyun üreticisi SK Games ! Yani
oyun yazarı ve geliştiricisi Soner Kara'nın
kendi isminin baş harflerini verdiği ve şu
ana kadar sadece Android ve İOS platform üzerinde çalışmalarını sürdüren ve
bence bu alanda ismini belki de sık sık
duyacağımız başarılı insan.
Oyun hakkında biraz araştırma yaptığımızda oyunun Unity ile 8 ayda tasarlandığını ve oyunun Google Play'de "Ücretsiz"
olarak sunulmasına karşın iStore'da
"$0,99" olarak satışa sunulduğunu öğreniyoruz.
En çok kullanılmasının sebebi ise içerisinde bulundurduğu C#, Boo, Javascript
programlama dil desteklerinin yanı sıra
İOS ve Android tabanlı oyunlar da yazabileceğiniz kullanışlı bir oyun motoru aslında. Hatta isterseniz yazdığınız dilde bile
değişiklik yapmadan platformlar arası
geçiş yapabiliyorsunuz. İşte oyun açılırken ekranda Kocaman şekilde Unity yazması da bu yüzden olacak ki ilgimi çekti.
Ama yılbaşında Apple' ın 5 uygulama hediye sunacağı haberini vermesi geriye kalan 4 uygulamayı seçmeniz gerektiğini
apaçık gösteriyor.
21
Evet Traffic Racer ! Tamamıyla trafik kurallarına aykırı aksiyonlara puan vermesi
bu
günlerde
gündemde
olan
"Karayollarında Güvenlik" konusuna epey
ters düşüyor. Gerek Paul Walker'ın şaibeli
ölümü gerek mevsim gereği Buzlu, karlı
yollar açısından oldukça tezat oluşturuyor.
Oyunu açtığımızda gayet sade ekranlar
bizi karşılıyor. Ardından Ana menüsüne
ulaşıyoruz. Bir heyecanla arabaları dolaşıyoruz ki karşımıza ne çıkıyor. “ Efsaneler !!!” Tam olarak ileride yine ele alacağım lakin ufak bir Spoiler verirsek araçlarda ikinci sırada karşımıza Tofaş Şahin Doğan klasiği gülümsüyor.
Gelelim elinize para geçtiğinde alabileceğiniz araç seçeneklerine. Oyunda gündelik hayattan gördüğümüz birçok araç
mevcut.Üstelik efsaneler de sadece sadece Tofaş ile sınırlı değil; Otobanların gözdesi Peugeot 106, BMW E30, Mitsubishi
Lancer, Volkswagen Golf, hatta Tır bile
mevcut ! Zaten sık sık güncellendiği için
her seferinde yeni araçlar, performans
iyileştirmeleri ve bazı kullanışlı özellikler
geliyor. Sonrasında ise size nasıl bir yolda
sürmek istediğinizi soruyor. İster 4 şeritli
tek yön, İster çift şeritli gidiş-geliş İsterse zamana karşı. Bunların hepsinin sonucu size puan olarak geri dönüyor lakin
ben karşılıksız sadece yeteneklerimi geliştirmek istiyorum diyenlere serbest sürüş modu da bulunuyor tabi.
Bir hızla başlıyorsunuz oyuna zaten paramız olsun da “şu Şahin’ i bir alalım, yolların tozunu attıralım” diye. Tabi başta dediğimiz gibi oyunun amacı girilen tehlikeli
makaslar sonucu puan kazanmak ki yüksek hız, karşı şeritte sürme, ve yakın geçiş de puan veren diğer kategoriler .Tabi
sonra bu puanları belli katsayılar ile çarpıp paraya çeviriyor.
Öncelikle süreceğimiz arabayı seçiyoruz
zaten default olarak bize Ford Ranger
veriyor. İsterseniz amacınıza ulaşmak için
durmadan sürün, isterseniz de belli miktarda parayı elde ettiğinizde aracınızı hız,
manevra, fren mesafesi alanlarında geliştirin ve rengini jantını kendinize göre
ayarladıktan sonra yolunuza devam edin
karar size kalmış.
22
Sensör desteği olan oyun ile sanki gerçek
araba sürer gibi telefonu(tableti) sağa
sola hareketleri sonucu oynayabiliyorsunuz ancak, hızlanma ve yavaşlamak için
ekranın sağ ve sol köşelerine dokunmanız
yeterli. İsterseniz gazı otomatik veriyor.
Yani oynanış açısında kontrolleri hayli basit.
Grafik olarak açıkçası gerçekten göz doyurucu grafikleri ve efektleri var ki özellikle çizimler benim çok hoşuma gitti. Işıklandırmalar ve gölgelendirmeler parlamalar bir mobil oyuna oranla çok
yüksek performansta. Öyle ki Şahin’de görmeye çok alıştığımız efsane Jantları bile kazandığınız
parayla alabiliyorsunuz.
Yapay zekası ile yer yer şerit değiştiren diğer araçlar yerine göre yavaşlayıp hızlanabiliyor da. Bu
da sizi bazı anlarda zor durumda bırakabiliyor.
Sizde telefonunuzu veya tabletinizi elinize aldığınızda yapacak şeyler arıyorsanız bahsettiğimiz
gibi oyunu nerede bulacağınızı biliyorsunuz. Şimdiden iyi oyunlar :)
Rıdvan Uyan
[email protected]
23
Ankara Üniversitesi Oyun Geliştirme Topluluğu (ANOYGE) tarafından ilki düzenlenen ANOYGE
Game Jam 2013, 29 Kasım–1 Aralık tarihleri arasında gerçekleşti. Daha çok mobil platformlara yönelik oyunlar geliştirilen jam den; OyunaBakış ekibi olarak Ankara Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği 3. sınıf öğrencileri tarafından geliştirilmiş üç oyunu sizler için seçtik!
Gezgin Yumurta
Cüneyt Çarıkçı tarafından Android’e yönelik geliştirilen Gezgin Yumurta isimli
oyun; oyuncuların becerilerine hitap ediyor. Fizik temelli oyunda, oyuncunun çevredeki materyalleri de kullanarak yumurtayı kırmadan sepete ulaştırması gerekiyor. Şu an beş bölümü tamamlanmış oyunu, yakında Android markette görmeyi
umut ediyoruz.
Fruit Crash
Kemal Duran; Windows Phone için geliştirdiği oyunu, “meyve patlatmaca oyunu”
olarak tanımlıyor. Yan yana denk gelen
meyvelerin üzeri çizilip patlatılmasıyla
oynanan oyun, yedi farklı meyve çeşidini
içeriyor. Geliştiricinin diğer çalışmaları
için kemalduran.website.org adresi ziyaret edilebilir.
Pokeball
Çağrı Yılmaz tarafından iOS için geliştirilen Pokeball, breakout temelli bir oyun.
Elimizdeki poke top larla, yukarıdaki Pokemonl arı yakalamaya çalıştığımız oyun;
Pokemon fan ları tarafından ilgi çekici bulunacaktır.
Mustafa Cihan Özer
24
[email protected]
Mürettebatımı toplamışım, iyi kötü bir
gemi bulmuşum, e zar zor elime bir harita da geçmiş düşmüşüm yola, tam Blood
Island ‘a doğru gidiyorum, tak! “Devam
etmek için ikinci diski takın” uyarısı geliyor. Oyunun ortasında ilk cd yi çıkarıp
ikinci cd yi takıyorum ve sevdiğim kızın
peşine düşüyorum.
Tek cd nin içerisine sığmayan oyunlara
akıl sır erdiremediğimiz, e hadi akıl sır
erdirdik diyelim, oyunun ortasında bi yere geldiğimizde disket çıkarıp takar gibi
cd çıkarıp takarak oyuna devam edebildiğimiz yıllar… Dünya uzun süredir savaşmamış, son büyük savaş biteli elli yıldan
fazla olmuş, dünyada oyun sektörü almış
yürümüş, LUCASARTS’ ın abileri “Monkey
Island” serisinin üçüncü oyunu olan “The
25
Curse of Monkey Island” ı çıkarmışlar.
Efendim, zaten oyun tarihçesinde 19971998 yılları altın çağ olarak anılır ama o
oyunlara zamanı geldiğinde değineceğim.
Şimdi biz gelelim Guybrush Treepwood ve
sevgilisi Elaine ‘e.
Hayır sanki çok yaşlıymışım gibi konuştum ama serinin oynadığım ilk oyunu da
bu üçüncüsüydü. Hatta ilk başlarda abim
oynardı, ben izlerdim, sonra nasıl bitirileceğini ezberleyip kendi başıma oynamaya
başladım. Hoş bu oyunu biri oynarken
izlemek bile çok zevklidir. Neyse efendim,
oyun, korsan olmaya çalışan bir gencin
hikayesini anlatır. Bu yolda ezeli bir düşman edinmiş. Bir de sevdiği vardır. Karayipler’in derinliklerinde bir çarpışan arabanın üzerinde aç susuz sürüklenirken
başlıyor oyun. Açlıkla, susuzlukla boğuşurken bir anda kendinizi bir savaşın ortasında, bir geminin içerisinde buluyorsunuz. Eski oyunlardan aşina olduğunuz bir
karakter çıkıyor karşımıza. Gemiden bir
yüzme simidi yardımıyla kurtulup karaya
çıktığımızda bizi sevgilimiz Elaine karşılıyor. Tam ona evlenme teklif edecekken
olanlar oluyor ve Elaine ‘e verdiğimiz yüzük onu bir altına çeviriyor. İşte “The
Curse of Monkey Island” Guybrush
Treepwood’ un, uzatmalı sevgilisi Elaine’
i, ona verdiği yüzüğün lanetinden ve
uzatmalı düşmanımız LeChuck’ dan kurtarmaya çalıştığımız bir oyun oluyor.
Şimdi ben size tutup da efendim oyunun
çözümünü anlatmayacağım ama söylemek isterim ki bu oyunu çözümüne bakmadan bitirebilmeniz neredeyse imkansız. Hayır çok mantıklı bir insan olsanız
bile bunun yanında demir gibi sağlam bir
İngilizceniz olmalı ki ortamda neler dönüyor anlayıverin.
Ama oyunu bitirmek bir yana, Monkey
Island’ ın görselleri, müzikleri, karakterleri, esprileri hakikaten çok etkileyici ve
unutulmayacak cinsten. Mekan ve karakter çizimleri sizi bir anda oyunun müptelası yapıyor, bunun yanında oyun içindeki
animasyonlar da gayet ilgi çekici. Hele o
Lucasarts’ daki abilerin mizah anlayışı
yok mu. Yaşanan olaylar, oyun içindeki
diyaloglar, Guybrush’ ın tepkileri oyun
sırasında bol bol gülmenizi sağlıyor. Zaten eğer gülmüyorsanız o biraz önce bahsettiğim demir gidi sağlam İngilizceniz
yok demektir hiç kusura bakmayın. Ne
diyorduk, evet, Guybrush, restorandaki
sürekli rezervasyon soran amca, tiyatrodaki opera sanatçısı, ıslak havluyla kovaladığımız satıcı, mezarlıktaki eli kolu durmayan adam bende iz bırakmış oyun karakterleri oldu.
26
O zamanların bilgisayar teknolojisiyle
oyunun asıl kahramanı çiziyorlarmış. Henüz kahramanın ismi belli olmadığı için
“guy”, yani “adam” olarak kaydediyorlarmış. E tabi program da uzantı olarak
“.brush” ekliyormuş dosyanın sonuna. Gel
zaman git zaman bizim kahramana bir
isim bulmak gerekmiş. Bir de bakmışlar
ki aradıkları ismi program çoktan oluşturmuş, efendim Guybrush ismi de oradan gelmekteymiş. Bu rivayet bile stüdyodaki abilerin ne denli uçuk kaçık insanlar olduğuna dalalet ediyor.
Ha sonra neler oldu, 3 boyutlu oyunlar
yapılmaya başlandıktan sonra bi karmaşa
oldu, bi telaş, ardından 3 boyutlu bir
monkey island 4 geldi. Şimdi efendim yine yılların monkey island ekibine çok tahaksızlık etmeyeyim sonuçta o kadar hatırlar var ama pek olmamıştı sanki o 3
boyutlu oyun. Çizgiyle yarattıkları o muteşem dünyayı yaratamadılar sanki. Gerçi
ben oynu oynamadım ama oynayıp da beğenen varsa onu ayrıca bir konuşuruz.
Ama bir yandan da ilk iki oyunun görsellerinin tamamını tekrar çizdiler, yenilediler, nerdeyse bambaşka birer oyun yarattılar, o da çok çok iyi oldu.
Tekrar the curse of monkey island a dönersek, çok iyi bir atmosferi vardı, üzerine o yılların oyun heyecanını eklersek,
türünün diğer örnekleri olan grim fandango, broken sword ve larry ile birlikte
muazzam bir oyundu monkey island. Komikti, eğlenceliydi.
Şimdi bundan nerdeyse on beş yıl önce yatağa uzanmış abimi monkey island oynarken
izlediğimi düşünüyorum, bir de geçen yıl o kadar işin, okulun arasında tekrar bilgisayarıma kurup hafızamı zorlayarak bitirdiğimi hatırlıyorum, varın işte o iki zaman dilimi arasında daha kaç kere bitirdiğimi siz düşünün.(şaka şaka düşünmeyin ben söyleyeyim, en az bi 4-5 kere bitirdim galiba)
Orhan Umut Gökçek
orhanumutgö[email protected]
27
Merhaba OyunaBakış takipçileri. Bu yazımızda teknolojinin hızla yöneldiği mobil alanından bir hibriti inceleyeceğiz. ASUS Padfone Infinity.
Öncelikle, nedir bu ASUS Padfone Infinity? ASUS Padfone, hem bir cep telefonu
hem de bir tablettir. Şöyle ki, bu cihaz
aslında bir cep telefonu fakat eğer isterseniz tablet aparatının arkasındaki özel
hazneye takılarak 10.1 inç büyüklüğünde
bir tablete dönüşebiliyor. Dahası,
ASUS’un Transformer serisinden de bildiğimiz dock tipi klavye aparatı da mevcut.
http://www.asus.com/Tablets_Mobile/
PadFone/ adresinde bunun nasıl gerçekleştiğini görebileceğiniz, üzerinde farenin
sol tuşuna basıp sağa doğru sürükleyerek
kullanabileceğiniz hoş bir animasyon
mevcut.
28
Şunu da belirtmek isterim ki, ASUS daha
önce de bir Padfone çıkarmıştı, şimdi piyasaya sürülen ise Yeni Padfone Infinity
olarak anılıyor. Tıpkı Nexus 7’nin yeni
versiyonuna “Yeni” demeleri gibi. Hangisi
eskiydi hangisi yeniydi derken kafaları
daha fazla karıştırmadan ürünün teknik
özelliklerine geçiyorum.
Teknik özellikler:
 Telefon olarak 5” Full HD ó Tablet ola-
rak 10.1” Full HD ekran
 Snapdragon 800 çipset
 4 çekirdekli işlemci @2.2GHz
 2 GB RAM
 13 Megapiksellik f/2.0 geliştirilmiş kamera (100
 Mikro-SD kart girişi ve Unibody tasarım
Ürün bence güzel düşünülmüş. Diğer firmaların düşünmediği bir ihtiyaç alanına hitap ediyor.
Performansı da teknik özelliklerde görebileceğiniz gibi gayet üst seviye olacaktır. Normal
şartlarda tutabilirdi fakat yüksek fiyatları nedeniyle bu cihazın ülkemizde fazla rağbet görmeyeceğini düşünüyorum. Biraz fantezi kaçıyor yani. Geliştirilmiş kamerası 100 adet sıralı
fotoğraf çekebilme özelliğine sahip. Alıcısına şimdiden hayırlı olsun diyor, bu yazıyı da burada
noktalıyorum.
Ahmet Dağtaş
[email protected]
29
Yeni yıl bahanesiyle OyunaBakış ekibiyle ufak bir röportaj düzenledik. İşte ekibe sorduğumuz on bir soru ve ekipten gelen cevaplar:
1) Klasik bir soruyla başlayalım. Video
oyunlarla nasıl tanıştınız?
Halil: Üst komşu bilgisayarında platform oyunu
oynuyordu, oradan merak saldım.
Ahmet: İlkokul 3'e gidiyordum. Misafirliğe gittiğimiz evlerde bilgisayar ile tanıştım. O dönemde diğer alanlar bugünkü kadar gelişken
ve yaygın olmadığından olsa gerek, genellikle
bilgisayarlarda oyunlar oynanıyordu. Alt komşumuzun bilgisayarındaki NFS 2'yi oynamak
için heyecandan çıldırıyordum. Ok yönlerini tek
elle kontrol etmeyi de bana İnternet Kafe'deki
abilerden öğrendim. İtiraf ediyorum, ben de
İnternet Kafelerde yancıydım :)
Murat: Birgün eve döndüm ve yerde birşey
duruyor, dedim bu ne? Bilgisayar dedi babam.
Ne yapılır ki bunla? Sonra yanda birşey parladı,
bir disket, üstünce "Prince" yazıyordu.
"Pirince" de ne dedim kendi kendime ve disketi taktım. Sonra bir şekilde oyuna girdim ce ilk
oynadığım oyun, Prince of Persia diye bildiğimiz serinin ilk oyunu oldu.
Çağrı: 1998 yılında babamın iş yerinde DOS
sisteminde Fifa94 ile başladı, ondan öncesi
atarilere dayanıyordu.
Cihan: Hepsi annemin yüzünden oldu. Bir gün
eve Micro Genius kutusuyla geldi; o günden
beri durum bu…
Denizhan: Commodore sayılıyor mu? Üç yaşımda iken babam eve bilgisayar getirmişti ve her
gün Test Drive oynardım mutlaka.
Erdem: Hiç unutmam, sene 97. Ilık bir ilkbahar akşamında tanıştım onunla. İlk gördüğüm
anda hayatımın geri kalanında hep yanımda
olması istedim. Adı mı neydi? Pentium. Evet,
Pentium II 350 Mhz işlemciliydi evimizin yeni
bireyi. Adı oradan geliyor. İlk bilgisayar oyunumu onunla oynadım. Volfied oynamak onunla
bir başka zevkliydi. Sonra gitti işte. Herkes gibi
o da gitti...
30
Rıdvan: Babamla beraber şirkete gittiğimde
babam ağlamıyım diye bana ufak Flash oyunlar açardı orada tanıştım heralde :P
2) Peki, OyunaBakış dergisine nasıl dâhil
oldunuz?
Ahmet: Geçenlerde bir arkadaş anlattı. Bir
dergi var, donanım editörü lazım dedi. Şöyle
bir durdum. Sağıma baktım yok, soluma baktım yok. Ben yazayım ortak dedim. İyi de etmişim. Sorumluluk almak insanı geliştiriyor.
Şaka bir yana, donanım dünyasının içinde olmak benim için ayrı bir keyif. Bu çevremce de
biliniyordu. OyunaBakış'ın kuruluş yazarlarından olmak benim için bir şereftir.
Çağrı: Aynen şöyle; Ben: Gelebilir miyim? Arkadaşlar/Abiler: OOO Mario tabi tabi buyur buyur :D (Metucon 2013 Super Mario cosplayim
ile temelleri atıldı).
Cihan: Bunun temelleri aslında taa blog dönemine dayanır. Ama o uzun bir hikâye. Özetle
diyebilirim ki kendi hâlimde takılıyordum, Halil
işin içine soktu. Elimde fotoğrafların var gibi,
türlü şantajla beni yazmaya zorladı.
Denizhan: Oyun geliştirici gezegenlerinden birinin "distress signal"'ini yakaladım ve ekibe
katıldım.
Erdem: Halil C.(23) aracılığı ile bu yapılanmaya
ben de dâhil oldum. Ben aslında istememiştim
ama çok ısrar etti. Ben sadece tasarımcıyım
abi, valla yazmıyorum ben.
Halil: Dergi mistik bir şekilde bizi kendine çekti, ne olduysa karlı bir yaz akşamında oldu.
Murat: Yine bir gün evdeyim, internette takılırken bir Facebook grubundan bi arkadaşla
tanıştım, Kendisi M.Cihan Özer olur. Bir proje
için konuşmaya başlamıştık. O sırada onların
inceleme sitesi olduğunu öğrendim, ben de
kendi çapımda blog tutuyordum. Sonra onlarla
birleştirme kararı aldık, sonra gaza geldik dedik dergi yapalım. Gel zaman git zaman planları yapıp, her şeyi yerine oturtup ilk sayımızı
çıkarttık.
Rıdvan: Bi yaz günüydü :D internette gezerken
dergiyi gördüm. Okudum sonra siteyi gezdim
baktım yazmak ister misiniz falan yazıyo önce
inanamadım sayfayı yeniledim hatta :D Sonra
Halil abiye E-mail attım, belki de attığım en
mantıklı e-maildi.
3) Biraz da içinde bulunduğumuz aya yönelik konuşalım. Yeni yıldan beklentileriniz
nelerdir?
Ahmet: Alttaki derslerimin tamamını vermek :D
Çağrı: Sağlık, para, Ps4(alacağım ama yazıyorum gene :D ), mutluluk, aşk, iş... klişe fakat
etkili.
Cihan: Geçen senekiyle aynı.
Denizhan: Efsane besteler yapmak. Saniyede
15 nota hızına ulaşabilmek.
Erdem: Money money money.(Yazıldığı gibi
okunur)
Halil: Ajanda bekliyordum, onu da dün aldım.
31
Murat: Güzel güzel oyunlar çıksın, ben de kendi geliştirdiğim oyunumu bitireyim. İnsanlar
onu oynasın çok sevsin, sonra ikincisini yapayım, sonra belki filmini bile çekerler.
Rıdvan: Aslında beklentiler denince aklıma daha neler neler geliyor. Ama yeni yıldan bir beklentim yok, kiii o benden baya bir şey bekliyor
zaten :D Elimdeki yetenekleri geliştirmeyi
planlıyorum tek beklentim bu diyebilirim.
4) Peki sizin kişiliğinize, benliğinize inersek; eğer daha da büyüme imkânınız varsa; büyüyünce ne olmayı düşünüyorsunuz?
Ahmet: Valla ben biraz daha büyürsem sinemalardaki sevgili koltuklarına tek oturabilir
hale geleceğim :D Mümkünse büyümeyeyim.
Bacaklar darboğaz yapar, kalbi overclock'lamak gerekir, öyle olunca hararet artar ve daha
iyi bir soğutma gerekir. O zaman da kasayı
değiştirmek gerekir. Ben en iyisi Google'da
CEO olmak diyip konuyu kapatayım yoksa bu
böyle uzar gider :)
Çağrı: Mutlu (tanıdık geldi mi :D ), zengin,
sağlıklı.
Cihan: Daha da büyürsem Godzilla olacağım!
Denizhan: Kendim.
Erdem: Büyüyünce müyendis olmayı düşünüyoruz ama tekliflere de açığız.
Halil: Bilgisayar oyunu olacağım.
Murat: Valla ben biraz daha büyürsem
2.30 metre olurum sanırım, o saatten
sonrada oyun sektörünü bırakır, ya manken olurum ya basketbolcu. Başka seçenek yok bence, fırsatları değerlendirmek
lazım. Eminim sorunun asıl cevabı bu değil ama şuan bu cevap güzel oldu gibime
geliyor. Baketbolcular iyi kazanıyor mu
acaba, yani NBA de kesindirde Türkiyede
kazanıyorlar mı acaba? Merak ettim
Cihan: Hani büyük bir hevesle, bir Jelibon daha
yemek için elini pakete daldırırsın; ama bir
tane bile Jelibon kalmamıştır ya… Bence bunun üzerine hayal kırıklığı yok.
Rıdvan: Şimdi büyümek var, büyümek
var :P Başarılı olmayı düşünüyorum ne
olursa olsun, neresi olursa olsun, sempatik olmayı da öyle.
Murat: Valla bu soru sorulduğunda Hobbit'in
2. filminden çıkmış olduğum için cevabımda
bu olacak, evet Hobbit'in 2. filmi gerçekten
rezalet. İlk filmi de çok sevmemiştim ama gerçekten 2. film berbat ötesi. O 3D animasyonlar
çok başarısız ve Legolas'ın çoğu sahnesi animasyondu, Orlando’ya boşuna para vermişler
bence.
Denizhan: Aynı anda 10 ayrı işi yapamamak. 9
ile yetinmek zorunda kaldım.
Erdem: Hani üniversitede kızlar teklif ediyordu?
Halil: Resident Evil…
Rıdvan: Bir seferinde 8 mesajlık mesaj atmıştım yanıt ":)" gelmişti.
6) Bunları duyduğumuza çok üzüldük…
Peki, bir gecede 10 bin Dolar kazanmak
ister misiniz?
Ahmet: Sen gel ayda 280 lira kredi alan öğrenciye bunu sor :D İsterim tabi!
Çağrı: Evet(hayır diyeni dövüyorlarmış).
Cihan: Kimi indiriyoruz?
5) Bugüne kadar yaşadığınız en büyük hayal kırıklığınız neydi?
Ahmet: Eski masaüstü bilgisayarımın işlemcisi
AMD Athlon 3200+'yı bana çift çekirdek diye
satmaları, dahası benim bilgisayarımı anlatırken hem işlemci ismini söyleyip hem de çift
çekirdekli dememdir muhakkak. Bilgisayarı
topladıktan 2 yıl sonra öğrendim bunu, dünyam yıkılmıştı, zoruma gitmişti. Yılmadım,
usanmadım, donanım okudum ben de. Baştan
sonra tüm konularını okuduğum forumlar bile
mevcuttur.
Çağrı: Bilgisayar mühendisi olamamak.
32
Denizhan: Bitcoin'i takip ediyor musunuz? Daha fazlası da mümkün.
Erdem: ??!!
Halil: Peki 10 bin dolar beni kazanmak ister
mi?
Murat: Bunu bir ahlaksız teklif olarak değerlendirmek istemiyorum, umarım değildir. Valla
oyun sektöründe bir gecede onu kazanabilirsin
de, kaybedebilirsin de... Ama umarım kazanırım ya, PS4 almak lazım, PC'mi yenileyeceğim,
dergiyede biraz para lazım. geri kalan içinde
birşeyler bulurum. Nasıl kazanacaz acaba?
Rıdvan: Bir gecede istemem! Kazanç demek
emek demektir. Eğer sunduğum iş gecede 10
bin dolarlık değilse, o paranın bana faydası
olmaz zararı olur. Rahatlık yapar, rahat da bize batar :D Ayda 10 bin olsun bizim olsun :P
7) Klasik bir soruyla devam edelim. Yanınıza üç şey alıp bir yere düşmeniz istense,
nereye düşmek isterdiniz?
Ahmet: Yatağıma :)
Çağrı: Japonya, Tokyo.
Cihan: Ada olmaz, deniz sevmiyorum ben. Güney desen yazın çok sıcak, kuzey desen kışın
çok soğuk... Evde kalsam olmaz mı ya? Hı?
Evde kalayım ben ya...
Denizhan: Silikon Vadisine.
Erdem: Bu aralar düşmeyi düşünmüyorum.
Sağ olun.
Halil: Mevsim yazsa, köy evi damına. Damdan
düşmemek kaydıyla yıldızlar seyredilebilir.
Murat: Tokyo olurdu sanırım, ya da vazgeçtim
ya, Land of OOO ya düşmek isterdim, Finn ve
Jake ile beraber maceradan maceraya atılmak
isterdim. Ice King'in peşinden koşum, kaçırdığı
prensesleri kurtarmak isterdim. Bir de kabul
ederse Marceline ile takılırıdım. O bass çalar
ben gitar çok güzel olurdu bence.
Rıdvan: Bu soruyu yıllarca duydum hep düşündüm. O üç şeyi bulamadım :D ama çıkarım
yaparsak, birinci önceliğim geleceğin çökmüş
dünyasını anlatan bilim-kurgu film ve dizilerden öğrendiğim hayat kurtarıcı olarak tuvalet
kağıdı, çorap(ki onsuz yapamam), bide çantamı alırdım. Neresi dersek Komodo Adaları olabilir.
10.00
0 $$
8) Sıra herkesin merak ettiği soruda: O işi
ne yaptınız?
Ahmet: O iş bende Osman Abi sen rahat ol. 2
çay söyle de içelim boğazımız kurudu burada!
Çağrı: Murat Reyiz'in yardımıyla ''avukata verdim'' :D
Cihan: Avukata verdim. En temizi...
Denizhan: Çok uğraştım ama yakında olacak.
YouTube'a koyacağım videosunu da.
Erdem: Hacı o işi bir türlü halledemedik ya.
Çok uğraştık ama olmuyor ya, bizlik bir durum
yok.
Halil: O işi çok karıştırdılar, biz de anlamadık.
Murat: Avukata verdik bakalım, sonuç ne olacak bekliyoruz, ama sıra varmış, önce Dizi-mag
ile Warner Bros. arasındaki dava varmış.
Rıdvan: Nasip değilmiş bende oluruna bıraktım. Hayır yani Akıl var mantık var insan bir
düşünür acaba bende mi hata var diye!
9) Peki bize bir özlü söz söyler misiniz?
Ahmet: Yolcu yolunda gerek.
Çağrı: ''The peace cannot be kept by force... it
can only be achieved by understanding.'' Albert Einstein. Not: Mobile Suit Gundam 00
animesini izleyin ;)
Cihan: Ben, seni İstanbul'un boğazında değil;
Angara'nın ayazında sevdim la...
Denizhan: Kendini bil.
Erdem: Başkası olma kendin ol böyle çok daha
güzelsin.
Halil: Kardanadamını güneş eriteceğine, kendin yık.
Murat: Bir tane aklıma geldi ama derginin geleceğini düşünerek sustum, o yüzden aklıma
ilk gelen şeyi söylüyorum: Yazın yaşa, kışın taşa oturmayacaksın.
33
$
10) Bir de türkü istesek?
Çağrı: Kesinlikle kendi kararlarını vermelerini,
kimseden etkilenmemelerini ve bundan pişman olmamalarını istiyorum, marjinal olmalarını şiddetle tavsiye ederken, dergiyi sıkıca takip etsinler :)
Ahmet: Ah yalan dünyada,yalan dünyada / Yalandan yüzüme gülen dünyada
Cihan: Mahalleden, Hakkı Abi'nin selamı var.
Selamımı ilet; o anlar, dedi.
Çağrı: Hayır :D Japonca şarkı ismi versem dinleseniz? Luna Haruna - Sora wa takaku kaze
wa utau (Fate Zero'culara gelsin bu da).
Denizhan: E-spor'u sevsinler. Sevin şunu yahu!
Rıdvan: "Ey dost, âşıkların hayatı ölmektir. Sen
gönül vermedikçe, gönül bulamazsın" -Mesnevi
Cihan: Adana köprü baaağşı, Adana köprü
baaağşı...
Denizhan: Yok.
Erdem: Olsa dükkan senin.
Halil: Konsol seçme söz olur, Steam yükle koz
olur.
Murat: Ulus, Cebeci, Çankaya, gardaş deriz
kankaya, bize her yer Paris değil, la bize her
yer Angara!
Rıdvan: Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek gönül
bu sevdana vaz mı geçecek :D Bizim oralardandır.
11) Son olarak okuyuculara iletecek bir
mesajınız var mı?
Ahmet: Hepsine bol oyunlu günler diliyorum.
34
Erdem: OyunaBakış çok güzel dergiymiş. Kesin
bilgi, yayalım!
Halil: "Hala o oyunun başında mısın?" tepkilerini duymaktan bıktıysanız, ya profesyonel oyuncu olun, ya da oyun geliştirici. "Ben ekmeğimi
bundan yiyorum" modunda rahat rahat oynarsınız oyunlarınızı. Oyun dolu seneler. :D
Murat: Olmaz mı? Oyun oynayın, ama güzel
oyunlar oynayın, bi oyunu hırs için, başkalarını
geçmek için değil, zevk almak için oynayın.
Yani diyorum ki önce adam olmak lazım.
Rıdvan: Bende birçok yayının okuyucusuyum
sonuçta. Mesajım olsa olsa "Keep reading!"
olurdu. Yani insan okudukça var. Daha iyisini
okuyabilmeniz için iyi gelişlerle karşınızda olacağız.
Ocak ayında bizlerle!..
Yunus Ayyıldız ve Yasir Yazıcı tarafından geliştirilen yerli mobil oyun, ocak ayında oyun
severlerin beğenisine sunulmaya hazırlanıyor. Yaklaşık beş aydır geliştirilen ve Microsoft tarafından düzenlenen Dev2Win etkinliğinde birincilik alan oyunun tasarımcısı Yunus Ayyıldız ile yapacağımız Ropörtajı OyunaBakış Ocak sayısında bulabilirsiniz. Oyun
dolu yıllar, takipte kalın. :D
Halil Coşgun
[email protected]
35

Benzer belgeler

tıklayınız.

tıklayınız. Yapmanız gereken en önemli şey, bu oyunu düzenli oynamanın yanı sıra, oyun mekaniklerine çok iyi hâkim olmak. Bu genelde oyun oynadıkça gelişen bir yeti olmakla beraber, oyunu oynamadan önce çeşitl...

Detaylı

tıklayınız - OyunaBakış

tıklayınız - OyunaBakış Kaygının Nedenini Ortadan Kaldırmak Bunu yapabilmek için oyuna ve oynayışınıza olan bakış açınızı biraz değiştirmeniz gerekiyor. Kaybetmek doğaldır. Profesyonel oyuncular da %40-45 oranda kayıp ala...

Detaylı

tıklayınız. - OyunaBakış

tıklayınız. - OyunaBakış altında bekleyen hazineler olduğunu göreceksiniz. Özellikle adalarda dolaşmak – ki sırf bu yüzden- eğlenceli hale geliyor fakat bir yerden sonra aynı grafikler ve animasyonlar can sıkabilir. Etrafı...

Detaylı

Makalenin Devamı İçin Tıklayınız

Makalenin Devamı İçin Tıklayınız yenilikçi fikirlerine odaklanmalarını ve aynı süreçte iş modellerini de oluşturmalarını sağlıyor. Dolayısıyla, şirketleşme sürecine girmeden önce ekibin iflas etme riskinden uzak kalmasını, bu süre...

Detaylı