Mart - DHMİ

Transkript

Mart - DHMİ
Mart | March 2014 Sayı | Issue 32
Alabilirsiniz | Your Complimentary Copy
İzmir’i şahlandıracak
entegre ulaşım projeleri
Integrated transport projects for development of İzmir
LAKE VAN VAN GÖLÜ
Its name is
lake, but it is Adı göl, ama
like a sea! bildiğiniz deniz!
Full of history in every layer:
Kazdıkça geçmişi derinleşiyor:
ALTINTEPE
The first victims of global climate:
Ocean islands
Küresel iklimin ilk kurbanları:
Okyanus adaları
2
mart - march 2014
Lütfi Elvan
Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı
Minister of Transport,
Maritime Affairs and
Communication
Değerli vatandaşlarım;
Dear citizens;
Ülkemiz, 11 yıldır sürdürülen istikrarlı yatırım
politikalarıyla geçmişteki hantal görünümünden
tamamen arındı. Bugün gelinen nokta hayallerin
icraata dönüşebileceğinin en büyük kanıtıdır. Bu
istikrarlı yapı sayesinde ulaştırma, denizcilik ve
haberleşme hizmetleri için son 11 yılda toplam 161
milyar liranın üzerinde yatırım yaptık. Karayollarına
99 milyar 480 milyon, demiryollarına 31 milyar,
havayollarına 8 milyar 800 milyon, denizcilik
hizmetlerine 2 milyar 650 milyon, haberleşme
hizmetlerine 19 milyar 500 milyon Türk Lirası
aktardık. Toplam kamu yatırım harcamaları içindeki
bakanlığımız yatırımlarının payı yüzde 17’den yüzde
46 seviyesine kadar çıktı. Yani kamu yatırımlarının
neredeyse yarısını artık ulaşım ve erişim projeleri
kapsıyor.
Havayollarında yaptığımız yatırımların önemli bir
bölümünü ise sadece devlet eliyle değil kamu-özel
ortaklığıyla gerçekleştiriyoruz. Kamu-özel ortaklığıyla
Avrupa’nın en büyük ve modern havalimanlarını
ülkemize kazandırdık. 11 yılda hem özkaynaklarımız
hem de sektördeki firmalar tarafından havacılık
sektörüne yapılan yatırımlarla 2002 yılında mevcut
olan 36 havalimanının 28’ini yenileyerek büyüttük.
Bununla birlikte 16 yeni havalimanını da ülkemize
kazandırdık. Bu ay içerisinde de Adnan Menderes
Havalimanı’nın 20 milyon yolcu kapasiteli yeni İç
Hatlar Terminali’nin açılışını yapacağız.
Yapılan ve yenilenen havalimanlarının hepsi de
farklı mimari özellikte, son derece modern ve
Türkiye’nin yüz akı yapılar oldu. Havalimanlarının
sadece bir kule ve yanında bulunan küçük bir binadan
oluştuğu yanılgısını kırdık. İçi boş daracık alanlarda
insanların sıra sıra dizildiği soğuk binalar yapmadık.
Havalimanlarını yarınlara bırakabileceğimiz birer sanat
harikası olarak tasarladık. Sivas, Erzincan, Batman,
Erzurum, Malatya, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa-GAP,
Elazığ ve Iğdır gibi birçok havalimanı, son teknolojileri
ve modern mimarileriyle vatandaşlarımıza hizmet
vermeye başladı.
Ancak yaptıklarımızla yetinmeyeceğiz. Ülkemizin 2023
vizyonunu şimdiden ortaya koyduk. Cumhuriyetimiz’in
kuruluşunun 100’üncü yılında, 2023’te havacılığımızın
nerede olacağını biliyoruz. Bu kapsamda yapacağımız
havalimanlarıyla vatandaşlarımızın ulaşımını
kolaylaştıracağız. Vatandaşlarımızın, herhangi bir
yöne yaklaşık 100 kilometre veya bir saat seyahatle
havalimanlarına erişimlerini mümkün hale getireceğiz.
Our country completely clarified from its ungainly
situation with steady investment policies in last
11 years. Present situation is the most important
proof that dreams can come true. With this steady
structure, totally 161 billion liras investment
has been made in transportation, maritime and
communication services in last 11 years. 99
billion 480 million transferred to highways, 31
billion transferred to railroads, 8 billion 800
million transferred to airways, 2 billion 650
million transferred to maritime services and 19
billion 500 million transferred to communication
services. Share of our ministry in total public
investment expenditures increased to 46 per cent
from 17 per cent. In other words, half of public
investments include transportation and access
projects.
Important part of investments in airways is
not only made by the government, but also
public-private partnership. With public-private
partnership, we brought our country the biggest
and most modern airports of Europe. 28 of our 36
airports that existed in 2002, were modernized
and expanded with the investments in aviation
sector that were made by both our equity and
firms in the industry in 11 years. Moreover, we
brought our country16 new airports. We will open
the new Domestic Terminal that has 20 million
passenger capacity, in Adnan Menderes Airport.
All the constructed and renewed airports has
different architectural features, they are really
modern and the honor of Turkey. We chanced
the mistake that airport consist of a tower and
a small building next to it. We didn’t built empty
narrow spaces where people lined up in rows, we
didn’t build cold buildings. We design each of our
airports as a wonder of art. Many airports such as
Sivas, Erzincan, Batman, Erzurum, Malatya, Hatay,
Gaziantep, Şanlıurfa-GAP, Elazığ and Iğdır provide
service to our citizens with high technology and
modern architecture.
We will not be contented with what we did. We
have already present 2023 vision of our country.
In the 100th anniversary of the establishment of
our Republic, we don’t know what the situation
of our aviation will be. Within this scope, we will
make transportation easier for our citizens with
new airports.
We will make possible to reach in any direction
with 100 kilometers’ or 1 hour’s journey to airport
for our citizens
İyi uçuşlar dilerim…
Have a nice flight…
mart - march 2014
3
Orhan Birdal
Yönetim Kurulu Başkanı ve
Genel Müdür
Executive Board Chairman
and General Manager
Değerli misafirlerimiz;
Dear guests;
İzmir, ülkemizin üçüncü büyük şehri… Sanayisi, ticareti, benzersiz
güzellikleriyle çok daha iyi yerlerde olmayı hak eden bir kentimiz.
Ege’nin gözbebeğinin kalkınmasını sağlamanın yolu, çok daha hızlı
ve konforlu ulaşılabilir olmasına bağlı. Bunu sağlamak amacıyla
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, entegre çözümler
üretiyor ve bu projeleri hayata geçiriyor:
Bu büyük projelerin diğer kardeş kuruluşlarla ilgili olanlarının
ayrıntıları kapak dosyamızda mevcut... Ben sizlere özellikle
sivil havacılık alanında yapılan çalışmaları özetlemek isterim.
Türkiye’nin son 11 yılı, hemen her alanda büyük projelerin hayata
geçirildiği bereketli bir hizmet dönemi oldu. Bu dönemi, havacılığın
‘altın devri’ olarak nitelendirebiliriz. Türkiye baştan başa çağdaş
havalimanlarıyla donatıldı. İhtiyaç duyulan illere yeni havalimanları
yapıldı, eskiler tepeden tırnağa modernize edildi. Şu anda, güneyden
kuzeye, doğudan batıya Anadolu’nun dört bir yanını dünyanın
hayranlıkla alkışladığı modern terminaller süslüyor. Bu tesislere
ayak basan milyonlarca dünya gezgini, Türk havacılığının geldiği
noktayı takdirle alkışlıyor. Halkımız, halkın yolu haline gelen
havayolundan daha çok istifade etmenin mutluluğunu yaşıyor. Biz
de halkımıza yaşattığımız mutluluğun verdiği hizmet enerjisiyle yeni
ve daha büyük eserlere imza atmaya devam ediyoruz.
Ege’nin incisi İzmir’de, YİD modeliyle yapılan ve özel sektör
tarafından işletilecek olan Adnan Menderes İç Hatlar Terminali,
büyük eserler zincirinin önemli bir halkası olarak hizmete girmek
üzere. Böylece, dış hatlar terminaliyle başlayan hizmet atağı, bu
muhteşem eserle taçlanmış oluyor… İzmir Avrupa’nın en güzel hava
limanı terminaline sahip oluyor. Gururluyuz! Bu gururu bize yaşatan
bakanlığımıza, ilgili kuruluşlara ve mesai arkadaşlarımıza şükran
borcumuz var….
Bu başarının rakamsal verilerini de sizinle paylaşmak isterim…
Adnan Menderes Havalimanı’nda; 107.699 metrekarelik ve 10
milyon yolcu/yıl kapasiteli dış hatlar terminal binası hizmet
veriyor. İç hatlar hizmeti geçici olarak dış hatlar terminalinden
gerçekleştiriliyor. Havalimanında uluslararası boyutta hizmet veren
kargo terminali, iki adet pist ve 34 uçak park yeri olan iki apron yer
alıyor.
2003-2013 yılları arasında Adnan Menderes Havalimanı’na yapılan
özkaynak yatırımlarının toplamı 2014 yılı fiyatlarıyla yaklaşık
122 milyon TL, aynı dönemde yapılan YİD yatırımlarının toplamı
ise yaklaşık 385 milyon Euro olarak gerçekleşti. Bu yatırımlar
sayesinde; havalimanındaki uçak trafiği, 2003 yılında 25 bin
592’yken, 2013 yılında yüzde 197 artarak 76 bin 864 olarak
gerçekleşti. 2003 yılında taşınan yolcu sayısı 2 milyon 337 bin
749’ken, 2013 yılında yüzde 337 artarak 10 milyon 208 bin 627’ye
ulaştı.
İzmir bunu çoktan hak etmişti ve gelecekte hizmete girecek diğer
ulaşım projeleriyle bambaşka bir İzmir göreceğiz.
İzmir, the third biggest city of our country... It deserves better
with its industry, trade and unique beauties. Development of
this most important city of Aegean depends on faster and more
comfortable transportation. To ensure that, Ministry of Transport,
Maritime Affairs and Communications put these projects into
practice:
Some of these major projects which are about the sister
companies are in our files in detail. I want to summarize the
works especially about civil aviation to you. The last 11 years of
Turkey was a productive period of service that major projects
in almost every fields, were put into practice. We can describe
this period as ‘golden age’ of aviation. Turkey was furnished with
modern airports throughout. The airports were build in necessary
cities and the existing ones were modernized from the ground up.
There are many modern terminals that the world gives applause
with admiration, all around Anatolia now, from south to north,
from east to west. Many world travelers who visit Anatolia,
appreciate where Turkish aviation stands now. Airline became
a public line. Our community is happy by taking advantage of
airline more. Our new and larger works will continue with the
service energy the happiness of our community gives us.
Adnan Menderes Domestic Terminal that was establish with
build operate transfer model and will be managed by private
sector, is about to be put into service as an important link in our
major projects chain. So our services that started with domestic
terminal, will be crowned with this magnificent work. İzmir will
have the most beautiful airport of Europe. We proud of that! We
owe a debt of gratitude to our ministry, relevant institutions and
work friends.
I want to share these figures with you. International terminal
building which is 107.699 square meters and has 10 million
passenger capacity per year, provides service in Adnan Menderes
Airport. Domestic line services are provided in international
terminal temporarily. There are cargo terminal that provides
service on an international scale, two runway and ramp with park
lot for 34 airplanes.
Between 2003 and 20013, total equity investment of Adnan
Menderes Airport was 122 million TL with 2014 prices. Total
build operate transfer investment was almost 385 million Euro
in same period. With these investments, airplane traffic in the
airport which was 25 thousand 592 in 2003, increased 197 per
cent and reached 76 thousand 864 in 2013. The number of
passengers which was 2 million 337 thousand 749, increased
337 per cent and reached 10 million 208 thousand 627 in 2013.
İzmir has already deserved it and with the new transportation
project that will put into practice in future, you will see
completely different İzmir.
İyi uçuşlar dilerim…
Have a nice flight…
mart - march 2014
5
mart - march 2014
08 MERCEK / ZOOM
28
Sivil havacılıktan son haberler
Latest news from civil aviation
16 ULAŞIM POLİTİKALARI / TRANSPORT POLICIES
İzmir için entegre ulaşım çözümleri
Integrated transportation solutions for İzmir
28 ANADOLU COĞRAFYASI / ANATOLIAN GEOGRAPHY
Anadolu’nun muhteşem denizi: Van Gölü
Spectacular sea of Anatolia: Lake Van
36 MUTFAK KÜLTÜRÜ / CULINARY CULTURE
Doğal şekerlerle geleneksel tatlılar
Traditional desserts with healthy sugars
44 TARİHİN İZİNDE / IN PURSUIT OF HISTORY
Erzincan Atıntepe Kalesi
Erzincan Altıntepe Castle
52 KEŞİF / EXPLORE
Güney Yarıküre’nin uç noktası: Yeni Zelanda
Endpoint of Southern Hemisphere: New Zealand
62 DOĞANIN ARMAĞANI / GIFT FROM NATURE
Anadolu’nun değerli taşları: Mermerler
Precious stones of Anatolia: Marble
70 TARİHTEN YAPRAKLAR / LEAVES OF HISTORY
Eczacılığın tarihi
The history of pharmacy
78 ÇEVRE / ENVIRONMENT
Küresel ısınma tropik cennetleri tehdit ediyor
Global warming threatens tropical paradise
84 AİLE REHBERİ / FAMILY GUIDE
‘Süper anne’ olmak ya da olmamak!
To be or not to be a ‘super mom’!
90 SAĞLIK / HEALTH
Elektromanyetizmden korunmanın yolları
How to be safe from electromagnetism
94 UÇUŞ REHBERİ / FLIGHT GUIDE
Dış ve iç hat uçuşları
International and domestic flights
98 BULMACA / PUZZLE
6
mart - march 2014
44
52
YÖNETİM / MANAGEMENT
DHMİ Genel Müdürlüğü
Personeli Yardımlaşma Vakfı
Emek 8. Cadde 75. Sokak No: 7/1
Emek - Ankara / TÜRKİYE
36
70
DHMİ Personeli Yardımlaşma Vakfı
Adına Sahibi Onursal Başkan
Honorary President and Owner
on behalf of DHMI Personnel
Assistance Foundation
Orhan Birdal
Yayın Kurulu | Publishing Board
Funda Ocak, Mehmet Ateş,
Mehmet Karakan, Celal Özuğur, Cemal Köksal,
K. Zafer Topuz, Ahmet Ergin,
Mustafa Karpuzcu, Vahdet Nafiz Aksu,
Ali Fuat Emre, Ayhan Öztekin
YAYIN / PUBLISHING
FORA MEDYA
İstanbul: Barbaros Bulvarı No: 143/1
Balmumcu-Beşiktaş 0212 213 98 80
Ankara: Tunalı Hilmi Caddesi No: 68/12
Çankaya
0312 430 51 00
Genel Koordinatör | General Coordinator
Süleyman Karan
[email protected]
Yazı İşleri Müdürü | Chief Editor
Doğan Uluyüz
[email protected]
Editör | Editor
Işıl Kaya
Sanat Yönetmeni | Art Director
Ferhat Gedik
İngilizce Bölüm Editörü | English Section Editor
Ayşegül Kıratlı
90
78
Reklam Departmanı
Advertisement Department
Nilgün Çelebioğlu
[email protected]
Pınar Güneş
[email protected]
Reklam rezervasyon: 0212 213 98 80
Katkıda Bulunanlar | Contributors
Eren Cerciz, Elif İzgi Uluyüz, Ilgın Çelik,
Lokman Karakaş, Medina İsmayilova, Sezai Özden
Baskı | Printing
Başak Matbaacılık
Anadolu Bulvarı Meka Plaza
No: 5 / 15 Gimat / Ankara
Tel: (0312) 397 16 17
Basım Yeri ve Tarihi
Place and Date of Publication
İstanbul, Mart- March 2014
Yayın Türü | Type of Publication
Yerel, aylık, süreli
Local, monthly, periodical
ISSN 1306 - 6323
www.foramedya.com
mart - march 2014
7
mercek | zoom
DHMİ Genel Müdürü Orhan Birdal:
“AHL’DEKİ KAPASİTE ARTIRIMI
ÇALIŞMALARININ ÇED RAPORUYLA İLGİSİ YOK”
Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel
Müdürü Orhan Birdal, Atatürk Havalimanı’nda görev
yapan gazetecilerle yaptığı yıllık genel değerlendirme
toplantısında Yeni İstanbul Havalimanı’nda yer teslim
sürecinin bir önceki aşamasına geldiklerini söyledi.
Birdal, “Sanırım mahkemenin aldığı yürütmeyi
durdurma kararı sonrası yaşanacak süreçle DHMİ’nin yer
teslim süreci aynı zamana denk gelecek” dedi.
DHMİ’nin Florya’daki tesislerinde yapılan
toplantıda Orhan Birdal, Atatürk ve Sabiha Gökçen
havalimanlarının son durumlarının değerlendirmesini
yaptıktan sonra yeni havalimanına olan ihtiyacın devam
ettiğini belirterek, şöyle konuştu: “Atatürk Havalimanı
ve Sabiha Gökçen Havalimanı’nın son resmini ortaya
koyduktan sonra yeni havalimanımızla ilgili fazla söz
söylemeye hacet kalmıyor. İnşallah bu süreçte bir kesinti
olmaz ve havalimanımız yapılır. Hem ülke hem de dünya
havacılığına hizmet eder. Bu konuyla ilgili birden çok
mahkemeye dava açıldı. Bu davalar farklı şekillerde
seyretti. Davalardan bir tanesinde ÇED raporuna iki
noktadan itiraz edildi. Bununla ilgili mahkeme de
geçici olarak yürütmeyi durdurma kararı verdi. Neden
'Geçici olarak' diyoruz çünkü bilirkişi teşkil edildi.
Bu bilirkişinin raporunu verinceye kadar, sununcaya
kadar ÇED ile ilgili işlem yapılması durduruldu. Bizim
açıklamamız ÇED ile ilgili değil, bu ihale süreciyle
ilgiliydi. İhale süreci devam ediyor, ihalenin safhaları
var. Bu ihalenin safhaları halen devam ediyor. Burada
herhangi bir kesinti yok. Verilen mahkeme kararının da
bu süreçleri önlemeye, engellemeye yönelik bir yanı da
8
mart - march 2014
yok. Bizim açıklamamız o yöndeydi, aynı durum halen devam
ediyor.”
“SÜREÇ DEVAM EDİYOR”
Birdal bir gazetecinin, “İhaleyi kazanan firmalar geçtiğimiz
günlerde birtakım rahatsızlık duydular. Bu ÇED raporu bu
kurumların biraz nefes almasını mı sağlayacak. Ya da yeni bir
süreç mi var?” şeklindeki sorusunu şöyle cevapladı: “Diğer
konuyla ilgili benim yorum yapmam mümkün değil. Ancak az
önce bahsettiğim süreç bizimle ilgili. Bu ihalenin şartnamesi
ve sözleşmesiyle ilgili... Bunun zamanı yok. Burada birtakım
yapılması gereken işlemler var. Bizim yer teslimi yapabilmemiz
için bu işlemlerin tamamlanması lazım. Bu işlemler oradaki
maden sahalarıyla ilgili işlemler. Kamulaştırmayla ilgili
işlemler, diğer resmi kurumlardan alınması gereken izinlerle
ilgili işlemler… Bütün bunları bizim yapmamız lazım. Bunu
yaptıktan sonra süreç tamamlanıp yer teslim zamanına geliyor.
Bu süreç devam ediyor. Temennimiz bu ülkenin ihtiyacı olan
bu havalimanının bir an önce yapılması, hizmete verilmesi,
bunun ülkeye faydası var. Belki başkaları farklı düşünebilir. Bu
çok önemli acil bir ihtiyaçtan doğan husustu. Dünyanın parmak
ısırdığı bir ihale gerçekleşti bu boyutta bir ihale ne Türkiye’de,
ne dünyada şimdiye kadar yapılmamıştı. Biz bunun gururunu
taşıyoruz ve taşımaya devam edeceğiz. Hiçbir ihaleyle süreciyle
ilgili bir eksik yanlış söz konusu değil. Yapılması bu ülke
yararınadır inşallah yapılacaktır.”
“DÖVİZDEKİ YÜKSELME İHALEYİ ETKİLEMEZ”
Bir gazetecinin “İhalenin yapıldığı tarihte yani 3 Mayıs 2013
günü euro'nun kuru 2.35’ti. Şimdi 3 lira... İhaleyi alan firma
DHMİ’nin Florya’daki Sosyal
Tesisleri’nde AHL muhabirleriyle
bir araya gelen DHMİ Genel
Müdürü Orhan Birdal, gazetecilerin
sorularını cevapladı. Birdal, bir soru
üzerine Atatürk Havalimanı’nda
gerçekleştirilen kapasite artırımına
yönelik çalışmaların, İstanbul Yeni
Havalimanı’nın ÇED raporunun
geçici olarak iptaliyle ilgisi
olmadığını söyledi. Birdal, Atatürk
Havalimanı’ndaki genişleme
çalışmalarına özellikle son 10
yılda belli bir program dahilinde
ağırlık verildiğini belirtti. Birdal, bu
çalışmaların yeni havalimanı hizmete
girinceye kadar ihtiyaç duyulan
alanlarda devam edeceğinin altını
çizdi.
döviz kurunun sabitlenmesi yönünde bir talebi oldu mu?”
şeklindeki sorusunu Orhan Birdal, şu yanıtı verdi: “Bizim
şartnamemiz ve sözleşmemiz dikkatlice okunursa anlaşılır.
20’nin üzerinde firmaya ihale öncesinde bu şartnameleri
sattık. Bu çok yaygın bir şekilde içinde ne olduğu belliydi.
Bu konuyla ilgili anayasamız; şartname ve sözleşme...
Burada ne yazıyorsa biz onu uygulamakla mükellefiz.
Şu ana kadar öyle bir talep olmadı. Kaldı ki bizim
sözleşmemizdeki bu ihaledeki tüm kurgu euro üzerinden
yapılmıştır. Kur farkıyla ilgili konu bizim gündemimizde
yok. İhaleye baktığınız zaman ihaledeki tüm rakamlar euro,
teklif euro, dolayısıyla bunu tüm ihaleye teklif verenler bu
şekilde düşünüp değerlendirmesi gerekirdi.”
ATATÜRK HAVALİMANI GENİŞLEYEBİLİR Mİ?
Orhan Birdal Atatürk Havalimanı daha fazla genişleyip
hizmetine devam edip edemiyeceği konusundaki sorusunu
ise şöyle cevapladı: “Atatürk Havalimanı’nın boş bir arazide
kurulmuş etrafı boş bir havalimanı olarak varsayılıyor.
Atatürk Havalimanı’nda her şeyi yapabilirsiniz. Eğer
Bakırköy’ü, Florya’yı, Sefaköy’ü, Yenibosna’yı haritadan
silerseniz, Atatürk Havalimanı’nı büyütebilirsiniz. Oysa
bu söylediklerimizi gerek topografya itibarıyla gerekse
burada oluşmuş şehirleşmenin ortadan kaldırılmasının
zorluğu itibarıyla gerçekleştirmek mümkün değil. Ne
kadar zor bir iş olduğunu herhalde aklı başında herkes
değerlendiriyordur. Yapılan bütün çalışmaların hiçbirisinde
Atatürk Havalimanı’nın uzun yıllar Türkiye’ye hizmet
verebilecek şekilde büyütebileceği sonucuna varamadık.
Sadece bir paralel pist yapmakla iş bitmiyor, havalimanı
bir kompleks. Bu kompleksi olabildiğince genişletebilecek
bir plan üzerinde yapmamız lazım. Maalesef 50 sene önce
planlanmayan şeyler bugün karşımıza bir sorun olarak çıktı.
Atatürk Havalimanı’nın yaparken 40 yıl sonrası öngörmemişler.
Biz yeni havalimanını yaparken en az 50 yıl sonrasını planlıyoruz.
Ondan sonrasına belki gücümüz yetmez ama 50 yıl sonrasını
planlanmasını yapıyoruz.”
“ATATÜRK HAVALİMANI YIKILMAYACAK”
DHMİ Genel Müdürü Birdal, yeni havalimanı yapıldıktan sonra
Atatürk Havalimanı’nın yıkılmayacağını da belirterek, “Atatürk
Havalimanı’nın yıkılmayacak. Ancak buradan tarifeli seferler
yapılmayacak. Genel havacılık hizmetleri, bakım onarım ve
kargo hizmetleri devam edecek. Yapılmış tesis hiçbir zaman
yakılmaz” dedi.
DHMİ’NİN 10 YIL SONRAKİ HEDEFİ
Orhan Birdal, DHMİ’nin 10 yıl sonraki hedefleri için de şunları
söyledi: “Bu gelişmeyi kesintisiz olarak sürdürebilecek tedbirler
neyse onları alacağız. 2023 yılında 375 milyon yolcuya hizmet
vermeyi planlıyoruz. Dolayısıyla bu yolcuya hizmet verebilmek
için ihtiyaç duyulan havalimanı sayısı, terminal ve apron
kapasitesini oluşturmak zorundayız. Bununla ilgili çalışmalar
hız kesmeden devam edecektir. Hedeflerde şu anda 360’a yakın
olan Türk tescilli orta ve büyük gövdeli uçak sayımız 2023’te
750’ye çıkacak. Bunların hizmet alacağı yerleri de hazırlamak
gerekiyor. Gerek DHMİ gerekse bakanlığımız yoğun bir çalışma
içerisindeler. Üçüncü Havalimanı büyüklüğünde yeni bir
havalimanı düşünmüyoruz. Havalimanının ismi de bitince belli
olacak ama özgün bir mimarı olacak. Projeler hazırlanırken pek
çok yerlerden örnekler alınıyor. Biz bütün yapmış olduğumuz
projelerde o projenin yapıldığı yerin özelliklerini yansıtmasına
dikkat ediyoruz. Neticede ortaya mimari bir eser çıkacak.”
KARGO BİNALARI YIKILACAK
Birdal, Atatürk Havalimanı için geçtiğimiz yıllarda yapılan
genişletme ve yenileme çalışmalarıyla ilgili olarak detaylı bilgi
de verdi ve şu anda kullanımda olan kargo binalarının yıkılarak
dış hatlar terminaline entegre yeni terminal yapılacağını
belirterek şunları söyledi: “Teneke Mahallesi olarak adlandırılan
bölgede çalışmalar devam ediyor. Bu bölgenin taşınacağı
alanın altyapısını yaptık. O bölgede hizmet veren kuruluşlarda
havalimanı içerisinde gösterilen alanlara yaptıkları inşaatlarını
bitirme noktasına geldiler hatta taşınanlar da oldu. Diğer
firmalarda inşaatlarını tamamlamasıyla Teneke Mahalle adıyla
meşhur olan bölge 2014 Yaz sezonu öncesinde kapanmış olacak.
Türk Hava Yolları kargo tesislerini yeni yeri için inşaata başladı
ve artık faaliyetlerini orada sürdürecekler. Mevcut kargo
terminalinin bulunduğu yeri de yıkıp terminale ilave edeceğiz.
Apron park yerlerimizi 43 uçaklık park yeri daha yapacağız. Bu
çalışmalar tamamlandığında 61 uçaklık park yeri kazanacağız.
Binalar birbirine birleşecek çünkü içeriden köprülere bağlantı
veren kısım aynen devam edecek. Yeni köprülerle beraber eski
binanın biraz uzantısı olacak. İlave beş körük planlıyoruz onlarda
büyük gövdeli uçaklar için olacak.”
mart - march 2014
9
mercek | zoom
SAA’s General Manager Orhan Birdal:
“CAPACITY INCREASE IN ATATÜRK AIRPORT
HAS NOTHING TO DO WITH EIA REPORT”
General Manager of State Airports Authority (SAA) Orhan Birdal
said that they are one step away from site delivery process of New
İstanbul Airport, in the annual general assessment meeting he made
in Atatürk Airport with journalists. Birdal said “I think period after
the motion for stay of execution the court granted, and period of
site delivery of SAA will coincide”. Orhan Birdal evaluated the final
situation of Atatürk and Sabiha Gökçen airports and remarked that
the need for a new airport maintains, in the meeting that took
place in facilities of SAA in Florya. He said: “After seeing the final
situation of our Atatürk Airport and Sabiha Gökçen Airport, there
is no need for more words about the new airport. If god lets, the
process will not be interrupted and our new airport will be complete.
It will provide service for both aviation of our country and world. Many
cases about this subject were presented in many courts. These cases
proceed differently. One of the cases objected to two subjects of EIA
report. The court granted a motion for stay of execution temporarily.
Why 'temporarily'? Because expert’s report is constituted. Until this
expert give and file the report, operations about EIA are stopped. Our
explanation was not about EIA, it was about bidding process. Bidding
process continuous, it has phases. The phases of this bid still continue.
There is no interruption about that. The court decision is not about
preventing or blocking this process. Our explanation is about that but
the situation is still the same.”
“THE PROCESS CONTINUES”
A journalist asked, “The firms that won the tender were
uncomfortable in recent days. Will this EIA report make them relief
10
mart - march 2014
SAA’s General Manager
Orhan Birdal came
together with Atatürk
Airport journalists in
Social Facilities of SAA in
Florya and replied their
questions. In response
to a question, Birdal said
that works on capacity
increase in Atatürk Airport
has nothing to do with
temporarily cancelation of
EIA report of New İstanbul
Airport. Bridal remarked
that expansion works
have been performed
within specific program
especially in last ten years.
Birdal emphasized that
these works will continue
in necessary field until
the new airport put into
service.
or is this a new process?” and Birdal replied: “It is not possible
for me to make any comment about other subject. However the
process I just mentioned, is about us. It is about engagement and
specification of the tender. It will not be later. There are some
processes that need to be completed. These processes are about
the mine sites in there. About expropriation and permissions that
need to be get from other institutions… All of these have to be done
by us. After that, the process will be complete and the time for site
delivery will come. This process continues. Our wish is completing
this airport as soon as possible and putting into service, it will be
good for our country. Others might think in different ways. This
is a matter arising from a very important and urgent need. An
astonishing tender was made. Such a tender has never been made
in Turkey, even in the world. We are proud of that and we will be.
There is nothing wrong or missing about tender process. It has been
doing for the welfare of the country, it will be done if god lets.”
“JUMP OF FOREIGN EXCHANGE
DOESN’T EFFECT THE TENDER”
One of the journalists asked, “When the tender was made, I
mean 3 May 2013, exchange rate of euro was 2.35. Now it is 3
Turkish liras. Does the firm that won the tender demand about
currency hedging?”. Orhan Birdal replied that question: “If our
engagement and specification of the tender is read carefully, it can
be understood. We sold this specification to more than 20 firms
before the tender. It is clear. Our basic law about this subject is
engagement and specification. We are obliged to implement what
??????? ||???????????
mercek
zoom
is written there. There isn’t such a demand now. Other than that,
our engagement was draw up with euro. Exchange difference is not
in our agenda. If you look at the tender, all the numbers are euro,
proposal is euro, so all the firms who place a bid, should think and
consider that.”
CAN ATATÜRK AIRPORT BE EXPANDED?
Orhan Birdal replied the question about whether Atatürk Airport will
expand more and keep providing service or not, “Atatürk Airport is
supposed as it was established on an empty area and everything
can be done in there. If you wipe Bakırköy, Florya, Sefaköy,
Yenibosna off the map, you can expand Atatürk Airport. I think all
rightminded people can evaluate that it is very hard in terms of
topography and removing the urbanization. We couldn’t come to
any conclusion that Atatürk Airport can be expanded to provide
service to Turkey for years as a result of our studies. The work is not
only building a parallel runway, the airport is a complex. We need to
plan expanding this complex as much as possible. Unfortunately,
the things that were not planned 50 years ago, become problems
now. They didn’t predict 40 years after. We are planning at least 50
years later while planning the new airport. Maybe we won’t be here
but we are planning for 50 years after.
“ATATÜRK AIRPORT WILL NOT BE PULL DOWN”
General Manager of SAA remarked that Atatürk Airport will not be
pull down after the new airport complete, and said, “Atatürk Airport
will not be pull down. However, scheduled flights will not be done
from here. General aeronautical services, maintenance repair and
cargo services will continue. A facility isn’t burned in any case.
SAA’S AIM FOR 10 YEARS LATER
Orhan said about the aim of SAA for 10 years later: “We will take all
the measures that need to be taken for maintain this development
12
mart - march 2014
uninterruptedly. We are planning to provide service to 375 million
passengers. So we need to create necessary number of airport,
terminal and ramp capacity. The works about that will go on without
slowing down. Our aim is increasing the number of airplanes with
medium and large airframe which is almost 360 now, to 750 in
2023. The places where these airplanes get service, should be
prepared. Both SAA and our ministry are in intense work. We are
not planning a new airport as big as Third Airport. The name of the
Third airport will be determined after it is completed, but it has a
unique architecture. While we are preparing our projects, we are
taking examples from many places. We pay attention to reflect the
characteristic of the place where the project will be done. After all,
an architectural work will be created.
CARGO BUILDING WILL BE PULL DOWN
Birdal informed about the expansion and renovation works that
were done in past years in detail. He remarked that existing cargo
buildings will be pull down and a new terminal integrated with
international terminal will be build. He said: “the works in the region
that is called as Teneke Neighborhood, still do on. Substructure of
the region where this region will be moved, is ready. Institutions that
provided service in this region, almost finished their constructions in
the airport. When the other institutions move too, the region that is
famous as teneke neighborhood will be closed before summer 2014.
Turkish Airline start the construction of their new cargo facility and
it will continue its activity in there. We will pull down existing cargo
terminal and transform it into terminal. We will add parking lot for
43 airplanes to our ramp parking area. When this work is complete,
we will have a park for 61 airplanes. The buildings will be combine,
because the part where linked to inner bridges will be the same.
With the new bridges, it will be the addition to the old building.
We are planning additional 5 passenger boarding bridge for the
airplanes with large airframe.”
mart - march 2014
13
mercek | zoom
HAVA SAHAMIZDAN GEÇEN YIL 21 SANİYEDE BİR UÇAK GEÇTİ
Türk hava sahasında 2013’te gerçekleşen uçuş sayısı, bir
önceki yıla göre yüzde 9.2 artarak 1 milyon 503 bin 15’e
ulaştı. Türkiye’de, 2003 yılında uygulamaya konulan sivil
havacılığın serbestleştirilmesi kararıyla birlikte havacılıkta
önemli gelişmeler sağlandı. Sivil havacılık altyapısına
yapılan yatırımlar ve uygulamaya konulan kararlarla birlikte
bu alanda dünyanın en hızlı gelişen ülkeleri arasına giren
Türkiye’de, son yıllarda uçuş ve uçakla seyahat eden yolcu
sayılarında önemli artışlar görüldü. Son 11 yılda havayoluyla
taşınan yolcu sayısı 33 milyondan 150 milyona çıkarken,
sektörün cirosu da 2.2 milyar liradan, 21.4 milyar liraya
yükseldi.2002’de iki merkezden 26 noktaya sadece THY’nin
uçuş yaptığı Türkiye’de, aradan geçen 11 yılda, yedi şirket
tarafından uçuş yapılan nokta sayısı, yedi merkezden 52
noktaya çıktı. Öte yandan, 2002’de yurtdışında sadece 60
ülke ve noktaya uluslararası sefer yapılırken, bugün bu sayı
236’yı buldu.
DHMİ Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türk hava sahasında
gerçekleşen uçuş sayısı bir önceki yıla göre yüzde 9.2 artış
gösterdi. Transit üst geçişler de dahil 2012 yılında 1 milyon
373 bin 486 uçuş gerçekleşirken, bu sayı geçen yıl 1 milyon
503 bin 15’e yükseldi. Bir başka ifadeyle geçen yıl Türk
semalarını ortalama her 21 saniye de bir uçak kullandı. Bu
uçuşların yüzde 71’ini ticari uçuşlar oluşturdu. Ticari uçuş
sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 13 artarak 1 milyon 70 bin
505 oldu.
Geçen yıl iç hat uçak trafiğindeki artış da çift haneli
rakamlara yükseldi. İç hat uçak trafiği bir önceki yıla göre
yüzde 13.3 artarak 680 bin 525’e ulaştı. Dış hat uçak trafiği
ise yüzde 9.9 artışla 540 bin 821’e yükseldi. Türk hava
sahasından transit üst geçiş sayısı ise yüzde 0.6 azaldı. Türk
hava sahasından 2013’te 281 bin 669 üst geçiş gerçekleşti.
Böylece geçen yıl Türk hava sahası toplam 1 milyon 503 bin
15 uçuşa ev sahipliği yapmış oldu.
ONE PLANE PASSED FROM OUR AIR SPACE IN EVERY 21 SECONDS
In 2013, the number of flights that take place in Turkish air space,
increased 9.2 per cent compared to the last year and reached 1
million 503 thousand 15. With the liberalization of civil aviation
that put into practice in 2003, important progress about aviation
has been made in Turkey. With civil aviation infrastructure
investments and implemented decisions, Turkey become one the
most rapidly developing countries in this field. Numbers of flights
and airplanes have increased considerably in last years. In last 11
years, the number of the passenger increased to 150 million from
33 million and the endorsement of the sector increased to21.4
million liras from 2.2 million liras.
In 2002, there were flights from two centers to 26 point with
Turkish Airline. After 11 years, now, there are flights from 7 centers
to 53 points with seven different company. On the other hand,
there were international flights to only 60 countries in 2002, now
this number is 236.
According to the data of General Manager of SAA, the number of
the flights that pass from Turkish air space increased 9.2 per cent.
14
mart - march 2014
In 2002, 1 million 373 thousand 486 flight took a place. Now,
this number increased to 1 million 503 thousand 15 including
the over-flights. In another saying, averagely one airplane used
Turkish skyline in every 21 seconds. 71 per cent of these flights
are commercial flights. Number of commercial flights increased
13 per cent compared to the last year and reached 1 million 70
thousand 505.
Last year, the increase of domestic airplane traffic reached
double digit numbers. Domestic airplane traffic increased 13.3 per
cent compared to the last year and reached 680 thousand 525.
International airplane traffic increased 9.9 per cent and reached
540 thousand 821. Number of over-flight from Turkish air space
decreased 0.6 per cent. In 2013, 281 thousand 669 over-flights
took place in Turkish air space. So, Turkish air space hosted totally
1 million 503 thousand 15 flight in last year.
14 yıl önce hayata geçirilen bu eser, havalimanı işletmeciliğinde dünyada
model olmanın kolay olmadığına vurgu yapıyor. Uzmanlık, detaylara verilen
önem, titizlik ve yenilikçi yaklaşım kesinlikle TAV’a özgü.
Bu eser yaratılırken Andy Warhol’un “Marilyn” adlı eserinden esinlenilmiştir.
mart - march 2014
15
???????politikaları
ulaşım
| ???????????
| transport policies
Entegre ulaşım çözümleriyle
İzmir bir dünya kenti olacak
İzmir becoming a world city by
integrated transportation solutions
16
mart - march 2014
Eğer bir kent, ekonomik açıdan stratejik konuma sahipse, sanayi altyapısı güçlüyse,
ticari becerisi yüksek bir halkı varsa, üstüne üstlük hem kendisi hem de çevresi
turistik bir cazibe merkeziyse, büyük bir kalkınma hamlesi için bir kaldıraça ihtiyaç
duyar. İşte şimdi İzmir kısa sürede sonuçlanacak entegre ulaşım yatırımlarıyla,
yeniden doğmaya hazırlanıyor.
If a city’s strategic position is economically advantageous, its industrial
infrastructure is good, people are skilled in commerce and, to top it all off, is an
attraction center, then all that city needs is leverage for a developmental move.
And now, İzmir is getting ready to be reborn with the investments in integrated
transportation.
mart - march 2014
17
???????politikaları
ulaşım
| ???????????
| transport policies
Türkiye’nin üçüncü büyük kenti, Ege Bölgesi’nin
dünyaya açılan kapısı… Sanayi, ticaret ve turizm
alanlarında devasa potansiyel taşıyan İzmir, şimdi
büyük bir altyapı desteğine kavuşuyor. Yenilenen
terminal binalarıyla Adnan Menderes Havalimanı,
havayolu taşımacılığında önemli bir atılım yapıyor.
Ulaşımı İzmir’den Ankara’ya 3 saat 50 dakika ve
İstanbul’a 4.5 saate indirecek hızlı tren projeleri son
hızıyla devam ediyor. Gebze-Bursa-İzmir (İzmit
Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Projesi
de karayolu ulaşımında devrim yapacak. Tüm bu
projeler hizmete girdiğinde, İzmir Limanı da çok daha
önemli bir lojistik merkezi haline gelecek. Siz buna
İzmirliler’in sanayi, ticaret ve turizmdeki beceri ve
deneyimlerini eklediğinizde, geleceğin İzmir’inin
dünyanın sayılı kentlerinden biri olacağını düşünmek
için hiçbir kuşku kalmıyor.
YENİ TERMİNALLERİYLE
ÇOK DAHA KONFORLU
Sivil havacılık konusunda Adnan Menderes
Havalimanı’na yapılan yatırımlar, bu havalimanını
dünyanın en konforlu havalimanlarından biri
haline getirdi. Son olarak Ulaştırma, Denizcilik ve
18
mart - march 2014
Turkey’s third biggest city, the Aegean’s gate opening
to the world... Having a great deal of potential in
industry, commerce and tourism, İzmir is about to
obtain a major support in infrastructure. After renewing
the terminal buildings, the Adnan Menderes Airport
now takes an important step in airline transport. The
high-speed train projects, which aim to reduce total
travel time from İzmir to Ankara down to 3 hours 50
minutes and to İstanbul down to 4 hours 30 minutes,
are continuing at full speed. The Gebze-Bursa-İzmir
(including İzmit Gulf Bridge and Linking Roads) Highway
Project is going to revolutionize the highway transport.
Following the completion of all these projects, the Port
of İzmir will become an even more important center for
logistics. Granted that the people of İzmir are talented
and experienced in industry, commerce and tourism
too, it is easy to imagine İzmir becoming a respected
world city.
SUPERIOR COMFORT AT
THE NEW TERMINAL BUILDINGS
Civil aviation investments made in the Adnan
Menderes Airport have made this place one of the
most comfortable airports in the world. Most recently,
Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, 20 milyon yolcuya
hizmet verecek İzmir Adnan Menderes Havalimanı İç
Hatlar Terminali’nin, mart ayında açılacağını açıkladı.
Yap-işlet-devret modeliyle 260 milyon euro'ya mal
olan terminalle birlikte Adnan Menderes Havalimanı,
Avrupa’nın çevreye en duyarlı havalimanı olma
özelliğini taşıyacak. 250 milyon euro'luk yatırımla dış
hatlar terminali 2006’da tamamlanan İzmir Adnan
Menderes Havalimanı’nda, iç hatlarda da mutlu sona
yaklaşılıyor. İç hatlar terminalinin mart ayı içinde
hizmete girmesiyle birlikte havalimanı tam kapasiteyle
hizmet vermeye başlayacak.
Adnan Menderes Havalimanı’nda 2003’te yaklaşık
2 milyon 338 bin olan yolcu sayısı, 2013'te yüzde
337'lik artışla yaklaşık 10 milyon 209 bine çıktı.
Yıllık 20 milyon yolcuya hizmet verebilecek iç hatlar
terminalinin açılmasıyla havalimanının yıllık yolcu
kapasitesi 30 milyona ulaşacak.
YİD MODELİYLE YENİLENDİ
Bakan Elvan, iç hatlar terminalinin 260 milyon
euro'ya mal olduğunu belirterek, “Bu iş için devletin
kasasından tek kuruş çıkmadı. Havalimanı yap-işletdevret modeliyle tamamlandı” dedi. Havalimanındaki
the Minister of Transportation, Maritime Affairs and
Communications Lütfi Elvan has announced that the
Domestic Flights Terminal of İzmir Adnan Menderes
Airport will offer services to 20 million passengers and
will be opened in March. The airport is going to be the
most environment-friendly airport of Europe with
the construction of the new terminal, which cost 260
million euros and will be built via build-operate-transfer
model. Having built the International Flights Terminal
in 2006 with an investment of 250 million euros, İzmir
Adnan Menderes Airport soon reaches the happy ending.
The airport is going to operate in full capacity starting
from March. The number of passengers served by the
airport in 2003 was 2 million 338 thousand; this number
rose up to 10 million 209 thousand in 2013, with an
increase by 337 percent. The airport’s annual passenger
capacity is going to reach 30 million with the opening of
the new terminal building - that alone can offer services
to 20 million passengers per year.
RENEWED BY BOT MODEL
Minister Elvan said that the new terminal cost 260
million euros and continued: “The state fund paid zero
money for this project. The airport has been completed
mart - march 2014
19
???????politikaları
ulaşım
| ???????????
| transport policies
bu yatırımlar, havalimanı işletmesi TAV Havalimanları
A.Ş. tarafından gerçekleştirildi.
Bakan Elvan, İzmir Adnan Menderes Havalimanı'nın
birçok alanda da ilklere imza attığını belirterek
havalimanının Avrupa Uluslararası Havalimanları
Konseyi tarafından ‘Eko Yenilik Ödülü’ne layık
görüldüğünü hatırlattı. Bunun yanı sıra Adnan
Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminali, ‘Birinci
Seviye Karbon Salımı Doğrulaması Sertifikası’nın sahibi
ve ‘Yeşil Kuruluş’ unvanını da aldı. İç hatlar terminali
ise dış hatlar terminalinden daha yeşil ve çevreci...
Havalimanı, aynı zamanda ‘Engelsiz Havalimanı’
kuruluşu belgesini almaya hak kazanmıştı.
YATIRIMLAR DEVAM EDECEK
Adnan Menderes Havalimanı'na yapılan yatırımların
süreceğini belirten Bakan Elvan, havalimanı apronuyla
bağlantı taksi yolları yapımı için de çalışmalara
başlandığını söyledi. Bakan Elvan, İzmir Adnan
Menderes Havalimanı’nın 2015 yılına kadar tüm işleri
bitmiş, tam kapasite hizmet veren bir havalimanı
olacağını müjdeledi.
ANKARA’YA HIZLI VE KONFORLU ULAŞIM
Ulaştırma Bakanlığı Ulaştırma Ana Stratejisi Şubat
2005 Sonuç Raporu’nda da belirtildiği gibi, 400-600
kilometre uzaklıklara yolcu taşımada günümüzün en
etkili olanağı hızlı trenler... Yolcu taşımacılığında toplu
taşımada öncelik ilkesini de kapsayacak yüksek hızlı
20
mart - march 2014
by build-operate-transfer model.” These investments
made in the airport have been carried out by the airport
agency TAV Havalimanları A.Ş.. Minister Elvan noted that
İzmir Adnan Menderes Airport broke grounds in various
areas, such as winning the ‘Eco Innovation Award’ given
by the Airports Council International-Europe. Moreover,
Adnan Menderes Airport International Flights Terminal
received these titles: ‘First Degree Carbon Footprint
Verification’ certificate and ‘Green Establishment’. The
new terminal building is even more friendly with the
environment than the international terminal... The
airport also has the ‘Accessible Airport’ certification.
ONGOING INVESTMENTS
Adding that there will be more investments in the
airport, Minister Elvan mentioned the ongoing works
that involved the construction of connecting taxiways.
Minister Elvan has given the good news that İzmir Adnan
Menderes Airport is going to be complete by 2015 and
run in full capacity.
FAST AND COMFORTABLE ACCESS TO ANKARA
According to the Ministry of Transportation’s Main
Strategy on Transport Report-February 2005, the most
efficient way to carry passengers to a distance of 400600 kilometers is by trains... It wouldn’t be wrong to say
that high-speed trains and urban rail systems are going
to be the future’s main transportation means.
The highway that takes one from Ankara to İzmir is as
mart - march 2014
21
???????politikaları
ulaşım
| ???????????
| transport policies
trenlerin ve kentsel raylı sistemlerin geleceğin temel
ulaştırma türleri olacağını söylemek yanlış olmaz.
Ankara-İzmir karayolu mesafesi yaklaşık 587 kilometre
uzunluğunda olup karayolu yolcu ulaşımı yaklaşık
8-9 saat sürüyor. Ankara-İzmir arasında havayolu
taşımacılığında ise ulaşım ve havalimanlarındaki
işlemler ve bekleme süresi dahil toplam seyahat süresi 3
saat 25 dakika civarında…
Ankara-İzmir gibi ülkemizin en önemli şehirleri
arasındaki ulaştırmanın yeniden şekillenme ihtiyacı
olduğu ortada... Bu gereklilikten hareketle Ankaraİzmir Yüksek Hızlı Tren Projesi gündeme gelmişti.
Bu projede Ankara-Konya Hızlı Tren Hattı’nın 22’nci
kilometresindeki Yenice Köyü’nden başlayarak Afyon’a
ulaşan yeni demiryolu hattıyla Afyon’dan itibaren Uşak
ve Manisa il merkezlerinden geçerek Menemen’e ulaşan
mevcut hattın iyileştirmesini öngören bir güzergahtan
oluşuyor.
İÇ BATI ANADOLU İÇİN DE BİR ÇÖZÜM
Bu projenin hayata geçmesiyle Ankara-Afyon arası 1
saat 20 dakika ve Afyon-İzmir arası 2 saat 30 dakika
olmak üzere Ankara- İzmir arasının 3 saat 50 dakikada
kat edilmesi planlanıyor.
22
mart - march 2014
long as 587 kilometers and takes about 8-9 hours. Airway
transport in the same direction takes about 3 hours 25
minutes, including the process and waiting time. Obviously,
we need to reshape the means of transport between these
two major cities of our country. Based on this, the Ankaraİzmir High-Speed Train Project gained currency before.
Starting from Yenice Village that is on the 22nd kilometer
of the Ankara-Konya High-Speed Train Line, the railroad
reaches Afyon, then passes from Uşak and Manisa city
centers and finally reaches Menemen. The project also
involves betterment of existing lines.
A SOLUTION FOR CENTRAL WESTERN ANATOLIA
With the implementation of the project, the distance
between Ankara and İzmir will take 3 hours 50 minutes
to cover - that is the sum of 1 hour 20 minutes between
Ankara-Afyon and 2 hours 30 minutes between Afyonİzmir. On 23 August 2004, DLH launched the tender for
the feasibility and research of Ankara-Afyonkarahisarİzmir railroad line. Certain revisions have been made on
the route between Ankara (Polatlı) and Afyonkarahisar,
while the tender for construction is also complete and
the contract has been made on 11 June 2012. Currently,
infrastructural works are continuing.
Ankara- Afyonkarahisar-İzmir Demiryolu hattının
fizibilite etüt ve proje işlerinin ihalesi 23 Ağustos 2004
tarihinde DLH tarafından yapıldı. Ankara (Polatlı)Afyonkarahisar arasında güzergahta bazı proje revizyon
çalışmaları yapılarak yapım ihalesi yapıldı, 11 Haziran
2012 tarihinde sözleşme imzalandı, altyapı yapım
çalışmaları devam ediyor.
İSTANBUL-İZMİR TRENLE 4 SAAT!
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali
Yıldırım’ın döneminde, İzmir’i Ankara’dan sonra
İstanbul’a da bağlayacak yüksek hızlı tren hattı
projesine başlanmış, Binali Yıldırım, “Güzel İzmir’i
Balıkesir, Bursa ve Kocaeli üzerinden İstanbul’a
bağlayacağız” sözleriyle müjdeyi vermişti.
İzmir-İstanbul arasındaki seyahat süresini 4 saate
indirecek İzmir-İstanbul Yüksek Hızlı Tren Projesi’nin
çalışmaları hızla devam ediyor. İki kent arasında
güvenli, konforlu ve hızlı bir ulaşım olanağı sağlayacak
olan hat yaklaşık 25 milyon kişiye yeni bir ulaşım
imkânı sunacak. Proje İzmir-İstanbul Otoyolu ile
birlikte ele alındığında İzmir’in ve güzergahtaki
şehirlerin kaderini değiştirecek
1.5 SAATTE BURSA!..
Hattın devreye girmesiyle İzmir-Bursa seyahat süresi
1 saat 45 dakikaya, İzmir-İstanbul seyahati ise 4 saate
inecek. Bu proje sayesinde; İzmir; Balıkesir, Bursa,
Bilecik ve Kocaeli üzerinden İstanbul’a bağlanmış
olacak. Türkiye’nin sanayisi en güçlü altı kenti yüksek
FROM İSTANBUL TO İZMİR IN 4 HOURS BY TRAIN!
During the administration of the former Minister of
Transport, Maritime Affairs and Communications
Binali Yıldırım, the high-speed train line project, which
involved connecting İzmir to İstanbul after Ankara, had
started while the minister was the one to give the good
news by saying: “We are going to connect the gorgeous
İzmir to İstanbul over Balıkesir, Bursa and Kocaeli.”
The operations regarding the İzmir-İstanbul HighSpeed Train Line Project, which is expected to reduce
travel time from İzmir to İstanbul down to 4 hours, are
continuing rapidly. Aiming to provide the citizens with
safe, comfortable and fast transportation, the line is
planned to create a new transportation alternative for
approximately 25 million people. Paired with the İzmirİstanbul Highway, the project is going to change the fate
of İzmir and the rest of the cities on the route.
BURSA IN 1.5 HOURS!
Following the activation of the line, travel time from İzmir
to Bursa will be 1 hour 45 minutes and 4 hours from İzmir
to İstanbul. Thanks to this project, İzmir will connect with
İstanbul over Balıkesir, Bursa, Bilecik and Kocaeli. Turkey’s
six major industrial cities will be easily accessible. The
works are in process between İstanbul and Gebze within the
context of the Marmaray Project; almost done... Turkish State
Railways (TCDD) carries out ground works on the route that
will connect Bilecik to Bursa. Moreover, construction works
in nine tunnels are moving forward in Bursa-Yenişehir. 35
percent of the physical infrastructure is already complete.
mart - march 2014
23
???????politikaları
ulaşım
| ???????????
| transport policies
hızlı trenle çok daha konforlu ve hızlı bir şekilde
erişilebilir olacak. Halen İstanbul-Gebze arasındaki
çalışmalar, Marmaray Projesi kapsamında yürütülüyor
ve tamamlanmak üzere... Bilecik ile Bursa'yı
bağlayacak yerdeki hazırlıklar da TCDD tarafından
sürdürülüyor. Bursa-Yenişehir kesiminde dokuz
tünelde inşaat çalışmaları devam ediyor. Altyapıda da
yüzde 35 gibi önemli fiziki gerçekleşme sağlandı.
KÖRFEZİ DOLAŞMADAN
DOĞRUDAN İZMİR…
Havayolu ve demiryolundaki projeleri tamamlayacak
bir diğer projede karayolu alanında gerçekleşiyor.
İstanbul-İzmir arasını 3.5 saate indirecek GebzeOrhangazi-İzmir Otoyolu projesi de hızla ilerliyor.
Projenin en önemli kısmını İzmit Körfezi’nde inşası
süren asma köprü oluşturuyor. İstanbul-İzmir arasında
TEM, D-100 ve E-130 karayollarındaki trafiği de büyük
ölçüde rahatlatacak olan otoyolun en önemli geçiş
güzergahlarından 2 bin 682 metre uzunluğundaki
Körfez Geçiş Köprüsü inşaatı da tüm hızıyla devam
ediyor.
Gece-gündüz demeden devam edilen çalışmalarda,
dört katlı apartman yüksekliğinde ve yaklaşık 16
24
mart - march 2014
DIRECTLY TO İZMİR, WITHOUT
GOING ALONG THE GULF
Another project, that is complementary for the airway
and railway projects, is the highway project. The
Gebze-Orhangazi-İzmir Highway Project, which aims to
transport passengers from İstanbul to İzmir in 3 hours
30 minutes, is forging ahead. The most important part
of the project is the suspension bridge that is currently
under construction at the Gulf of İzmit. Construction is
going on for the Gulf Bridge Project too, which is as long
as 2 thousand 682 meters, is going to relieve the heavy
traffic on TEM, D-100 and E-130 highways between
İstanbul and İzmir. Continuing day and night, during
the works until now caisson foundations as high as a
four-storey building and as wide as 16 basketball courts
have been laid under the water. Designed to service for
a hundred years, the special 220 thousand cubic meter
of concrete is produced, tested and poured under the
sea. After completing the abutments made of caisson
and installing the water discharge system as well as
the 27-meter-long steel shafts, binding joists will be
constructed. Considered together with the new airport
project for İstanbul, this bridge project has become the
biggest transportation project ever made in Turkey...
mart - march 2014
25
???????politikaları
ulaşım
| ???????????
| transport policies
basketbol sahası büyüklüğünde
keson denize indirildi. 100 yıllık
servis ömrüyle dizayn edilen, toplam
220.000 metreküp özel betonun
imalatı, testleri ve dökümü denizin
içerisinde sürüyor. Köprü ayaklarının
temeli vazifesini görecek kesonların
betonarme, su alma sistemi ve
27 metre yükseklikteki çelik şaft
montajları, yaklaşık bir süre denizde
devam ettikten sonra, şaft bağlantı
kirişlerinin inşaatına başlanacak.
Bu köprü projesi, Yeni İstanbul
Havalimanı projesiyle birlikte Türkiye’nin
ulaştırma alanındaki en büyük projesi…
TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK
OTOYOL PROJESİ
TURKEY’S BIGGEST
HIGHWAY PROJECT
Havayolu, demiryolu ve karayolu
projelerine yapılan milyarlarca
liralık yatırımlar, İzmir’de kat
be kat fazla bir katmadeğer
yaratacak. Ulaşımın daha
konforlu ve hızlı hale gelmesiyle
birlikte, yerli ve yabancı
yatırımlar hızla artacak.
Gebze-Bursa-İzmir (İzmit Körfez Geçişi
ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Projesi
projesi İstanbul ile İzmir'i birbirine
bağlamayı amaçlıyor. Aynı zamanda
geçtiği güzergah da dikkate alındığında
Bursa ve Balıkesir gibi illerde projenin
Investments worth billions of
içerisinde yer aldığından nüfus yoğunluğu
liras in airways, railroads and
yüksek iller ve Marmara Bölgesi ile Ege
highways will create many
Bölgesi arası önemli bir bağlantı olacak.
times more added value in
Karayoluyla İstanbul’dan İzmir’e 3.5 saatte
İzmir. Domestic and foreign
ulaşım imkânı doğacak.
investments will gain speed
Körfez Projesi'nin sadece köprüsü değil,
once the transportation
otoyolu çalışmaları da hızla sürüyor.
becomes more comfortable
Köprünün hemen üzerinde bulunacak
and fast.
otoyolun ayaklarının yapımı tamamlandı.
Proje, İstanbul'da yapılan Yavuz Sultan
Selim Köprüsü'ne otoyolla bağlanacak. Böylelikle,
sürücüler İzmit Körfezi’ni dolanmak yerine
doğrudan karşı tarafa geçebilecek.
KÖPRÜNÜN YÜZDE 28’İ TAMAMLANDI
Körfez Geçiş Köprüsü yapı ve tasarım itibarıyla
dünyanın en büyük köprüleri arasında yer alıyor.
Köprünün toplam uzunluğu 2.682 metre… Gerek
kuzey, gerek güney yaklaşımı viyadüğü de dikkate
alındığında, köprünün toplam uzunluğu 4.510
metre civarında olacak.
Köprü dünyadaki sayılı projeler arasında…
Bu tür projeler dünyada beş yıllık bir süreçte
tamamlanıyor, oysa Körfez Geçiş Köprüsü’nün üç yılda
bitirilmesi planlanıyor.
İşte İzmir’i müthiş bir ulaşım ağıyla donatacak bu
projeler, aynı zamanda İzmir’in kalkınmasında kaldıraç
görevi üstlenecek. Küresel bir ekonomide bir kentin
potansiyelini maksimum kullanmasının tek yolu var,
dünyaya en hızlı ve rantabl şekilde bağlanmak. Ve İzmir
kısa bir süre sonra bu olanağa sahip olacak.
26
mart - march 2014
The Gebze-Bursaİzmir (including
İzmit Gulf Bridge and
Linking Roads) aims
to connect İstanbul to
İzmir. Considering the
route between these
cities, it is going to
be an important link
between Marmara
and Aegean regions with high
populations. It will be possible to go to
İzmir from İstanbul in 3 hours 30 minutes
by land. The key point here is the Gulf
Bridge that is to connect the two sides
of the Gulf of İzmit. Operations for both
the bridge and the highway are moving
forward. The highway abutments that will
be placed right on the bridge are already
built. The project is going to connect the
future bridge of İstanbul, Yavuz Sultan
Selim Bridge, with the highway. This way,
travelers will be able to cross the bridge
instead of driving around the Gulf.
28 PERCENT OF
THE BRIDGE IS COMPLETE
The Gulf Bridge is among the biggest of its
kind in the world with its structure and
design. It is as long as 2 thousand 682
meters…
Taking the north and the south viaducts
into account,
the total
length of our
bridge makes
4 thousand
510 meters.
Projects of this
size are usually
completed
in five years
in the world.
However, it
is planned to
complete the construction of the Gulf Bridge in three
years.
These projects, accommodating İzmir with a great
transportation network, also serve as leverage to
develop İzmir. There is only one way to maximize
the potential of a city in a global economy, that is to
connect to the world in the fastest and most efficient
way. And İzmir is soon to have this opportunity.
mart - march 2014
27
anadolu coğrafyası | anatolian geography
VAN GÖLÜ LAKE VAN
Anadolu’nun muhteşem denizi!..
Yazı - By: Ali Dağer
28
mart - march 2014
Deniz kadar büyük bir göl, Anadolu’nun doğusuna bambaşka bir iklim,
bambaşka bir doğa armağan ediyor. Van Gölü dediniz mi, o gölün
çevresinde yaşayanlar kırılıyor, onlar için ‘Van Denizi’ bu doğa harikası…
Aynı zamanda ekmek kapısı! Hem balıkçılığıyla hem de umut vaat eden
turizmiyle…
The spectacular sea of Anatolia!
A lake as big as a sea, an utterly different climate on the east of Anatolia,
promises a gorgeous nature. Referring to this place as ‘a lake’ offends the
locals, because to them, the ‘Sea of Van’ is a natural wonder... Plus, it is
their bread and butter with its fishery industry and promising tourism
potential...
mart - march 2014
29
??????? | coğrafyası
anadolu
???????????| anatolian geography
Doğu Anadolu’nun rakımı yükselen doğusuna
An inland sea may surprise you as you head for the
yol aldığınızda birden bire şaşırtan bir içdenizle
karşılaşırsınız. ‘Göl’ diye geçer adı ama o kadar
büyüktür ki, ‘deniz’ namını hak eder. Bir sebebi daha
vardır denizi anımsatmasının, suyu tatlı değildir. Sodalı
bu sularda bir mucize eseri, bol bol balık da yaşar, ama
tek bir tür. Tıpkı Van kedisi gibi endemik, inci kefali…
Bu coğrafyada isimler biraz karışıktır açıkçası, kefale
benzer bu balık, ama aslında bir sazan türüdür! Bu
güzelim su kaynağı, aynı zamanda çok geniş bir bitki
ve hayvan topluluğuna da ev sahipliği yapar. Ama asıl
önemlisi, çevresi ve içindeki adalardan da anlarsınız ki,
medeniyetlere binyıllardır kucak açar.
higher altitude Eastern Anatolia. Registered as a ‘lake’
yet so big that it deserves to be called a ‘sea’. One more
reason for it to be called as such is that it isn’t made of
freshwater. Miraculously, a great number of fish inhabit in
this saline soda lake, but only one kind. Just like Van cat,
it is endemic... In fact, this land doesn’t mind confusing
terms; this fish kind looks like gray mullet, however it is
actually a kind of carp! This good old water resource is
also the home of a wide variety of plants and animals. But
most importantly, civilizations have been here - hence
the surroundings and the islands on it.
EVRENİN KAPISI
Kadim medeniyetler ‘evrenin kapısı’ olarak
değerlendirmişler bu coğrafya parçasını… Zira
coğrafi yapısı, tarihi ve doğal zenginlikleriyle tarih
boyunca her milletin sahip olmak istediği bir diyar
olmuş. Geçmişten bugüne birçok kavme ev sahipliği
yapmış. Çevresinde yaşayan insanların deniz
olarak adlandırdıkları Van Gölü, geçmişle geleceği
harmanlamış, eski çağlardan günümüz medeniyetine
kadar bir cazibe merkezi olarak kalmış bu bölge...
30
mart - march 2014
GATE OF THE UNIVERSE
Ancient civilizations referred to this land as ‘the gate of
the universe’, for that it has always been desired by any
civilization with its geographical character, history and
nature... Van welcomed numerous nations in its history.
Lake Van blended the past with the future and has
remained as an attraction center since the ancient times
to our day... In the past, bell chimes coming from the
monastery on one of the lake islands used to meet with
the sound of azan as the sun rose. These places look like
reminiscing the past...
OCAK
2014
mart- -JANUARY
march 2014
21
31
anadolu coğrafyası | anatolian geography
Geçmişte gölün üzerindeki adalarda bulunan
manastırlardan Van Gölü’nün ilk ışıklarıyla gelen
çan sesleri kıyıdan gelen ezan sesiyle buluşurmuş. Bu
mekânlar ihtişamlı günlerindeki ilahilerle hâlâ bugün
de geçmişi yad eder gibi duruyor.
URARTULAR’IN ANISI TAŞLARA SİNMİŞ
Daha da eskilerde, Urartu cengaverleri savaşlarda
kanlı kılıçlarını kınına sokmadan önce Van Gölü’nün
sularında kutsarlarmış. İçindeki adalardan dualarının,
ibadetlerinin kalıntıları halen Akdamar, Adır, Çarpanak
ve Kızlar manastırlarındaki yıkıntılar arasında
yankılanıp duruyor.
Karakoyunlular’ın, Selçuklular’ın günümüze kadar
gelen kavimlerin ‘iki dünyanın kapısı’ dedikleri
mezarlıklarında boyları 3 metreyi bulan şahidelerle Van
32
mart - march 2014
STONES SPEAK OF URARTIANS
In the older times, during wars Urartian warriors used to
sanctify their bloody swords in Lake Van. The remains of
prayers and devotions coming from the ruins of Akdamar,
Adır, Çarpanak and Kızlar monasteries still echo. They are
going to rest in peace in the bosom of Lake Van in their
graves, that are 3 meters tall tombs referred to as ‘the
gate to both worlds’ by Karakoyun Turkomen and the
Seljuks. In brief, the sounds of past civilizations linger on
the lake, resisting time...
CHERISHES BIRD SPECIES TOO
Not only spirits of the departed exist here, life is as
intense as the past too... Flamingos, swans, pelicans,
herons, cranes and hundred other more bird species
inhabit here. The lake’s coves are simply wildlife parks.
Gölü’nün koynunda sonsuza kadar şahitlik edecekler.
Velhasıl medeniyetlerin sedaları zamana direnerek
durmakta gölün üzerinde…
KUŞLARI DA BAĞRINA BASAR
Sedece geçmişin ruhları değildir burayı mesken
edinenler, canlılık da bir o kadar yoğun yaşanır Van
Gölü’nde… Doğal yaşamın boy gösterdiği Van Gölü’nde
flamingolar. kuğular, pelikanlar, balıkçıllar, turnalar
ve daha yüzlerce kuş hem beslenir hem de konaklar.
Gölün koyları adete bir vahşi doğa parkı gibidir.
SODALI SUYUN MUCİZEVİ BALIĞI
Her yıl mayıs-haziran aylarında Van Gölü’nden çıkarak
Deliçay ve Zilan çaylarının azgın sularına karşı yüzerek
üremek için verdiği mücadeleyi yerli ve yabancılara
görsel bir şölen sunar bu kez gölün içindeki bir
THE MIRACULOUS FISH IN SODA WATER
This lake creature presents to tourists a visual show
that is actually its race against the treacherous waters
of Deliçay and Zilan brooks after leaving Lake Van every
may-june... Please welcome the pearl mullet! A rare fish
species that can live in saline soda water. There is an
ocean of this fish in Lake Van! Out to reproduce, pearl
mullet’s adventure also requires survival skills as seagull,
a.k.a. the landlord of Lake Van, lays out the art of hunting.
Crows, hunter snakes, turtles race compete to have
some delicious pearl mullet. As the fish migrate against
the current, a miracle takes place. Millions of them flood
into the rivers that feed Lake Van. This is a miraculous
natural event that involves lots of leaping and skipping.
This special fish species provides food for the people of
Van and its vicinities too. Well, there is a lot of it. So much
that it makes 36 percent of the 43 thousand tons of fish
mart - march 2014
33
??????? | |???????????
seyahat
travel
Van Gölü’nün suyu sodalı, ama
buna rağmen bir sazan türü olan
ama adı benzerlikten ötürü kefal
olmuş, inci kefaline ev sahipliği
yapıyor. Üstelik öylesine bol
ki bu balık, Türkiye’nin gölleri,
akarsuları, göletleri, baraj
göllerinden avlanan toplam
43.000 ton balığın tek başına
yüzde 36’sını oluşturuyor.
Although Lake Van is a saline
soda lake, it is the home of the
pearl mullet, which is actually
a kind of carp that has been
confused with gray mullet,
changing its name. Besides,
pearl mullet is so abundant in
number that it makes 36 percent
of the 43 thousand tons of fish
caught in Turkey’s lakes, rivers,
ponds and dam lakes, by itself.
canlı… İnci kefalidir bu, sodalı suda
yaşayabilen nadir bir balık türü… Ama
Van Gölü’nde sürüsüne bereket!
Van Gölü’nün ev sahipleri olan Van
Gölü martısı avcılığın tüm hünerinin
sergilerken üreme yolculuğuna çıkan
inci kefalinin serüveninde bir de hayat
mücadelesi yaşanır. Avcı yılanlar,
kargalar, su kaplumbağaları bir inci
kefalinin doyumsuz tadına varmak
için adete yarışırlar. Balıklar akıntının
tersine bir göçe başladıklarında bir
mucizeye tanık olunur. Milyonlarcası
Van Gölü’nü besleyen akarsulara doğru
akın eder, hoplayarak sıçrayarak
akıntıya karşı verilen mucizevi bir
doğa olayıdır bu.
Bu özel balık aynı zamanda Van ve
bölge halkının karnını doyurur. Zira
oldukça boldur. Van Gölü’ndeki inci
kefali; Türkiye’nin gölleri, akarsuları,
göletleri, baraj göllerinden avlanan
toplam 43.000 ton balığın tek başına
yüzde 36’sını oluşturur.
BÖYLE MANZARAYA
AZ RASTLANIR
Van Gölü; Süphan’ın, Nemrut’un, Erek
Dağı’nın ve Aladağlar’ın ortasında
masmavi gökyüzünün yeryüzüne
düştüğü ve her saat değiştiği, gün
batımlarıyla herkesin en az ömründe
bir kez olsun görmesi gereken bir
görsel şölen de sunar. Etrafında
yükselen tarihi kaleler, endemik
bitkiler, doğal yaşam alanları, gelecek
misafirleri adeta bir açıkhava müzesine
davet eder…
caught in Turkey’s lakes, rivers, ponds and
dam lakes, by itself.
UNIQUELY LOVELY SCENERY
Surrounded by Süphan, Nemrut, Erek and
Aladağlar mountains, Lake Van appears in
various shades under the deep blue sky.
Everyone should watch the sun set on
these waters and enjoy this visual feast at
least once in a lifetime. Historical castles,
endemic plants and wildlife reserves
surrounding the lake invites you to an
open-air museum...
34
mart - march 2014
mart - march 2014
35
mutfak kültürü | culinary culture
Healthy sugary desserts
of Turkish cuisine
Her tatlı zararlı değildir! Bu sebeple tatlıyı hayatınızdan çıkarmayın. Zararlı olan
rafine edilmiş şekerdir, oysa tabiat meyvelerin özünde bize doğal şekeri ikram
ediyor. İşte size doğal şekerle yapılmış geleneksel Türk tatlıları…
Not all desserts are unhealthy! That’s why don’t write off desserts. Unhealthy
one is refined sugar, nature offers the healthy sugar in fruit nectar. Here are the
traditional Turkish desserts made with healthy sugar for you…
Yazı - By: Ömür Akkor
36
mart - march 2014
Günümüzde şeker kavramı aynı zamanda tatlı kavramı yerine
de kullanılıyor. ‘Tatlı demek, şeker demektir’ gibi bir yanılsama
içindeyiz. Şeker tatlı olabilir ama her tatlı şekerden yapılmak
zorunda değildir!
Tarihsel perspektifle konuya yaklaştığımızda, bazı akademik
çevrelerin bal ve meyve gibi doğal tatlıların dahi tüketilmemesi
gerektiğine dair savlarına katılmak ve işlenmiş şeker ürünleriyle
atalarımızın çağlardır beslendiği gıdaları aynı kefeye koymak
çok zordur. Zira insanlık binlerce yıldır vitamin ve minerallerini
meyve ve ballardan temin eder. Endüstriyel ve bağımlılık yapıcı
şekere karşı savaşımızda bal ve meyve çocuklarımız için de, bizim
için de doğal müttefiklerdir.
Today, notion of sugar is also used for notion of
dessert. We are in an illusion like ‘Dessert means sugar.’
Sugar taste sweet but not all desserts have to be made of
sugar!
If we consider the subject in historical perfective, agreeing
with the argument of some academia about not consuming
even the natural sweets such as honey and fruit, and
putting refined sugar and the foods our ancestor ate for
years, is impossible. Because humankind has provide its
vitamin and mineral needs with fruits and honey. Honey
and fruit are our natural allies of the fight against industrial
and addictive sugar.
YÜZLERCE YILLIK BİR GELENEK
CENTURIES OLD TRADITION
Tatlı yemekler yüzlerce yıldır vardır ve mutfak kültürümüzün
bir parçasıdır. Şeker yaygın olmadığı zamanlarda, aynı zamanda
pahalı olduğu için özellikle Anadolu coğrafyasında pek rağbet
görmemiştir. Bu sayede doğal şeker kaynaklarının kullanıldığı
geniş bir tatlı kültürü Anadolu’da tarihsel olarak var olmuş ama
günümüzde yaygınlaşan şeker kullanımı bu tatlı kültürümüzü
yok olmanın eşiğine getirmiştir.
Sweet meals exist for hundreds of years and they are
the part of our cuisine culture. When the sugar was not
common, it was very expensive and especially in Anatolia,
it was not in demand. That’s why a rich dessert culture with
healthy and natural sugar came into existence historically.
However, with the use of sugar that is spreading recently,
our dessert culture is about to disappear.
DOĞAL ŞEKERLI TATLILAR…
DESSERTS WITH NATURAL
AND HEALTHY SUGAR…
Bu yazımda beyaz şeker kullanılmadan Anadolu’da doğal
şekerlerle yapılan tatlı tariflerine yer vermek isterim. Zengin
mutfak kültürümüzün bir parçası olan, hâlâ yapılagelen ya
da yapımı unutulmaya yüz tutmuş geleneksel tatlılarımızın
hatırlanarak su yüzüne çıkartılması konusunda ve bu tür
geleneksel tatların muhafazası konusunda toplumsal bir bilinç
geliştirmemizi umut ediyorum…
Yapanların eline sağlık, yiyenlere afiyet olsun!
I want to share dessert recipes made of natural and healthy
sugar in Anatolia without white sugar, in this article. I hope
we can raise our consciousness about remembering and
revealing our traditional desserts that are the part of our
rich cuisine culture, still made and sinking into oblivion;
and preservation of this kind of desserts.
Thanks the ones who made, good appetite to ones
who eat!
mart - march 2014
37
??????? |kültürü
mutfak
???????????
| culinary culture
AYVA BASTI
QUINCE DESSERT
Ayva bastı özellikle Bursa’da Kurtuluş Savaşı sırasındaki zor günlerde
yapılan tatlılardan biridir. Ayva Bursa’da her evin bahçesinde vardır.
Kırık pirinç pirinç küpünün dibinde kalmıştır hep, pekmezse şeker
niyetine her evde bulunur. Elde kalanlarla bu lezzetli tarifi yapmaksa
Bursa’nın maharetli hanımlarına düşmüştür.
38
Quince dessert is one of the desserts that were made in rough days
during War of Independence especially in Bursa. Quince can be
found in the garden of every house in Bursa, cracked wheat and
molasses in the bottom of large wheat jar are in every house for
sugar.
MALZEMELER: Dört ayva, 50 gram tereyağı, bir yemek kaşığı
kırık pirinç, bir su bardağı pekmez, bir su bardağı su, bir dilim
limon…
INGREDIENTS: Four quinces, 50 grams butter, one table
spoon cracked wheat, one water glass molasses, one glass
of water, one slice of lemon…
TARİFİ: Ayvaların kabuklarını soyup çekirdeklerini
çıkarın. Ortadan ikiye kesip kararmaması için limonlu
suda bekletin. Limonlu suda bekletilen ayvaları geniş
bir tencereye dizin ve üzerine suyu ilave edin. Pirinci de
ekleyip 20 dakika kadar kısık ateşte pişirin. Pişmeye yakın
suyunu iyice çekmiş olmalıdır. Suyunu çekince pekmezi
ve tereyağını ekleyin. Birkaç dakika beraber pişirip altını
kapatıp dinlenmeye alın. Soğumaya başlayınca sade olarak
ya da kaymakla servis edin.
RECIPE: Peel of the quinces and stone. Cut into two and
put in lemon water to prevent it getting darker. Then put
the quinces in a large braiser and add water on them.
Add the wheat too and cook them at medium heat for 20
minutes. It will boil down when it’s about to done. When
it boils down add the molasses and butter. Cook them
together for a couple of minutes then take off the stove
and leave it to rest. When it is getting colder, serve it plain
or with cream.
mart - march 2014
mart - march 2014
39
??????? |kültürü
mutfak
???????????
| culinary culture
PEPEÇURA
PEPECHURA
Özellikle Karadeniz Bölgesi’nde üzüm varolduğundan beri, özellikle de
Rize üzümü yetiştirilmeye başlandığından beri var. Pirinçlisi, unlusu,
kuru üzümlüsü, pekmezlisi gibi birçok tarifi de olan pepeçura ne
yazık ki günlük koşturmalar esnasında Karadeniz Bölgesi dışında pek
yapılamaz olmuştur.
40
It exists since grape especially Rize grape started to be grown
especially in Black Sea region. There are many recipes of
pepechura such as pepechura with wheat, flour, dried grape or
molasses. Unfortunately pepechura is not common outside of Black
Sea region because of the daily hassle.
MALZEMELER: Yarım litre kırmızı üzüm suyu, iki yemek
kaşığı nişasta, yarım su bardağı su…
INGREDIENTS: A half liter concord grape juice, two table
spoon starch, a half glass of water…
TARİFİ: Nişasta ve suyu bir kapta güzelce çırpın. Üzüm
suyunu bir tencereye koyun ve altını açın. Üzüm suyu
kaynamaya başlayınca karıştırarak nişastayı ekleyin. Kısık
ateşte karıştırarak pişirmeye devam edin. Kıvam alınca
altını kapatıp servis tabaklarına yahut cam kaselere koyun.
Soğuyunca dilerseniz üzerini süsleyip servis edin.
RECIPE: Whip starch and water properly in a cup. Put the
grape juice in a braiser and heat it. When the grape juice
starts to boil add the starch while mixing. Keep cooking at
medium heat while mixing. When it gets thicken, take off
the stove and put in service plates or glass bowls. When it
gets cold, and serve it with garnish if you want.
mart - march 2014
CUMALIKIZIK RAMAZAN HELVASI
CUMALIKIZIK’ RAMADAN HALVA
MALZEMELER: 1 kilo un, bir paket karbonat, bir su bardağı
yoğurt, 1 kilo pekmez, yeterince su…
INGREDIENTS: 1 kilo flour, one packet baking soda,
one water glass yogurt, 1 kilo molasses, enough water…
TARİFİ: Un, karbonat, yoğurt ve yeterince suyla hamur
tutulur. Hazırlanan hamur, yağlanmış fırın tepsisine ceviz
büyüklüğünde parçalar halinde koparılarak dizilir. Tepsiye
dizilen hamur parçaları üzerine çatal bastırılarak şekil
verilip fırınlanır. Üzeri kızarana kadar pişirilen hamurlar
fırından çıkarılır ve sıcakken üzerine pekmez dökülerek
dinlendirilir. Tatlı soğuyunca servis edilir.
RECIPE: Make dough with flour, baking soda, yogurt
and water. Cut the dough into pieces as big as a walnut
and put in a oiled baking tray. Press on the pieces with
fork to shaped them and put in oven. Bake them until
their top get redden then take off the oven and pour
molasses on them before they get cold. Serve it when
the dessert gets cold.
mart - march 2014
41
mutfak kültürü | culinary culture
PEKMEZLİ BALKABAĞI
PUMPKIN WITH MOLASSES
42
MALZEMELER: 1 kilo dilimlenmiş balkabağı, yarım su bardağı
su, bir su bardağı pekmez…
INGREDIENTS: 1 kilo sliced pumpkin, a half glass of water,
a glass water molasses…
TARİFİ: Balkabağını suyla beraber bir tencereye koyun ve
kısık ateşte 30 dakika pişirin. Balkabağı suyunu çekmeye
yakın pekmezi ilave edip, 3 dakika beraberce pişirip altını
kapatın. Dinlenmeye bırakın. 30 dakika sonra dilerseniz
kaymak yahut tahin veyahut cevizle ya da hepsi bir arada
servis edin.
RECIPE: Put the pumpkin and water in a braiser and cook
them at medium heat for 30 minutes. When the pumpkin
is about to boil down, add molasses and cook all of them
for 3 minutes the take off the stove. Leave it to rest. 30
minutes later serve it with cream or tahina or walnut or
with all of them if you want.
mart - march 2014
mart - march 2014
OCAK - JANUARY 2014
43
85
tarihin izinde | in pursuit of history
ERZİNCAN
ALTINTEPE KALESİ
ERZİNCAN ALTINTEPE CASTLE
Yazı - By: Prof. Mehmet Karaosmanoğlu
Erzincan Ovası’nın kuzeydoğusunda 60 metrelik bir doğal tepenin kazılması
sonucunda ortaya çıkmış Altıntepe Kalesi… İlk dönem kazıları sonucunda elde
edilen buluntular, Urartu tarihine ışık tutuyor. 2003’te başlayan ikinci kazı
sonrasında ise çok daha önemli sonuçlar elde edilmiş. Anlaşılmış ki, bu tepedeki
ilk yerleşme Tunç çağlarına ait. İlk dönem ve ikinci dönem kazılarında ortaya
çıkarılan seramikler bunu kanıtlıyor.
Altıntepe Castle was unearthed as a result of excavation in 60 meters’ natural
hill in north of Erzincan Plain. Antiques that were found as a result of first period
excavation, shed light on Urartian history. After the second excavation starting
in 2003, more important results were received. It was found out that the first
settlement in these hills was established in Bronze Age. Ceramics that were
found during first period and second period excavations, prove that.
44
mart - march 2014
mart - march 2014
45
tarihin izinde | in pursuit of history
46
İstanbul’un taşı toprağı altınsa, Anadolu’nun taşı toprağı
If Istanbul is paved with gold, Anatolia is paved with
da tarih… Nereyi kazsanız, binyıllarca yıllık bir zaman
tüneline adım atıyorsunuz. Batısı, doğusu, kuzeyi, güneyi
fark etmiyor; bu Kavimler Köprüsü toprakların her bir
köşesinde farklı medeniyetlerin izleri var. Ve katman katman
geçmişe doğru gidiyor.
Bu arkeolojik buluntulardan biri de Erzincan’da…
Türkiye’nin doğusunda, yüksek dağlarla çevrili, verimli
Erzincan Ovası’nın kuzeydoğu bölümünde yer alan volkan
konilerinden, manzaralı konumuyla, en ilgi çekicisi
Altıntepe’dir. Kent merkezine 16 kilometre uzaklıkta ve ova
seviyesinden 60 metre yükseklikteki bu doğal tepe ilk kez
1959-1968 yılları arasında merhum Sayın Prof. Dr. Tahsin
Özgüç tarafından kazıldı. Bu kazılarda Urartu dönemine ait
önemli mimari kalıntılar ve küçük eserler ortaya çıkarıldı.
Ortaya çıkarılan Urartu dönemi yapıları Anadolu
arkeolojisine önemli katkılar sağlamış ve temsil ettiği
kültürün tek örnekleri olarak değerlendirilmiş. Diğer
yandan ilk kazılardan sonra korumasız kalan kale defineciler
tarafından yağma edilmiş. Bu sorunların giderilmesi için
kalede 2003 yılında Prof. Dr. Mehmet Karaosmanoğlu
başkanlığında kazılara ve onarım çalışmalarına başlandı.
Devam eden ikinci dönem kazı ve onarım çalışmalarında
history… Wherever you excavate, you will enter thousands
years old time tunnel. West, east, north or south doesn’t
matter. This land is a Bridge of Tribes, there are traces of
different civilizations in every corner. And goes towards past
layer by layer…
One of these archaeological finds is in Erzincan. It is in
Altıntepe in the east of Turkey, in the northeastern part
of fertile Erzincan Plain, surrounded by high mountains,
the most interesting volcanic cone with its fine view. This
natural hill that is located 16 kilometers away from the city
center and 60 high from plain level, was firstly excavated
by departed Prof. Dr. Tahsin Özgüç between 1959 and 1968.
During these excavations, important architectural ruins
and small artifacts of Urartian period were unearthed.
These Urartian structures made important contributions
to Anatolian archeology and they were considered as
the only examples of the culture they represent. On the
other hand, the castle that remained unprotected after
the first excavations, was plundered by treasure hunters.
To solve this problem, excavations and restorations were
begun in 2003 under the presidency of Prof. Dr. Mehmet
Karaosmanoğlu. During the ongoing excavations and
mart - march 2014
mart - march 2014
OCAK - JANUARY 2014 47
71
???????izinde
tarihin
| ???????????
| in pursuit of history
Urartu mimarisinin en iyi korunmuş ve özenli
yapılarından. 27.20 x 30 metre ölçülerinde dikdörtgen,
etrafı revaklarla çevrili, bir avlunun içinde yer alan yapı
kare planlı tapınak kompleksi, Altıntepe Kalesi’nin en
önemli yapısı...
One of the well protected and gauged structures of
Urartian architecture... Temple complex is 27.30 x 30
meters’ rectangular, surrounded by colonnades and
placed in a yard with its square plan and it is the most
important structure of Altıntepe Castle.
sorunlar giderildi ve önemli sonuçlara ulaşıldı. Tepede ilk
yerleşme Tunç çağlarına ait. İlk dönem ve ikinci dönem
kazılarında ortaya çıkarılan seramikler bunu kanıtlıyor.
TAPINAK KOMPLEKSİ
Kalenin önemli kalıntılarından tapınak, Urartu mimarisinin
en iyi korunmuş ve özenli yapılarından. 27.20 x 30 metre
ölçülerinde dikdörtgen, etrafı revaklarla çevrili, bir avlunun
içinde yer alan yapı kare planlı... Köşeleri rizalitli tapınağın
kalın duvarlarının kaliteli işçilikli üçtaş sırasından sonrası
kerpiçlerle yükseltilmiş. Tapınak girişi güneydoğu duvarının
tam ortasına açılmış. Avludan cellaya çıkılan ikili basamağın
her iki yanına mızrak dikmek için taş kaideler yerleştirilmiş.
Avluyu içerden çeviren, özenle işlenmiş 20 taş kaide üstüne
basan 4.5 metre uzunluğundaki ahşap direkler, revakların
üst örtüsünü taşıyor. Avlunun batı revakından bir kapıyla
girişin sağlandığı ortada büyük, sağ ve sol tarafta daha
küçük boyutlu T1, T2, T3 nolu odalar tapınak işlevleri için
kullanılmaktaymış.
S2 ve S3 nolu odaların batısıyla iç sur duvarı arasında
yer alıyor. 13.50 x 5.50 metre boyutlarındaki havuzun,
ortaya doğru eğimli zeminin altı 70 cm. kalınlığında kille
doldurulmuş, üstüne ve eğimli kenar duvarlarına, suyun
48
mart - march 2014
restorations, the problems were solved and important
results were received. The first settlement in the hill belongs
to Bronze Age. Ceramics that were found during first period
and second period excavations, prove that.
TEMPLE COMPLEX
One of the most important ruins of the castle, the temple
is one of the well protected and gauged structures of
Urartian architecture. The structure is 27.30 x 30 meters’
rectangular, surrounded by colonnades and placed in a yard
with its square plan. After the quality craftsmanship of the
thick wall of temple, it was raised with adobe. The entrance
of the temple is in the middle of the southeastern wall. There
are stone pedestal for spears in the both sides of two steps
between the yard and cella.
4.5 meters’ wooden piles on carefully engraved 20 stone
pedestals surrounding the yard inside, are carrying the cover
coat of colonnades. Room T1, T2, and T3 that are reached
with a door from the west colonnade, were used as temples.
The big one is in the middle and the small ones are in the
sides.
It is located between the west of room S2 and S3, and inner
fortification wall. Size of the pool is 13.50 x 5.50 meters.
sızmaması için, killi toprakla tuz karışımından oluşturulan
çamur içerisine yumruk büyüklüğündeki renkli çakıl taşları
mozaik tapınak kompleksinin doğu avlu duvarı dışındaki
alana, yeraltına kesme taşlarla bir mahzen yapılmış. Bazı
duvarlarında özenle işlenmiş dört sıra taşın korunduğu 9 x 13
metre ölçülerinde ve 2.5 metre derinliğindeki yapının zemini
de kesme taş döşeli.
Moderately sloping floor was filled with 70 centimeters clay.
To stop influx of water, floor and the sloping walls were
covered with mix of clay, salt and colorful pebble stone.
There is an underground crypt made of dimension stone in
the other side of the eastern wall of the temple complex. The
size of the structure’s floor is 9 x 13 meters and it was also
covered with dimension stone.
GELİŞMİŞ KANALİZASYON SİSTEMİ
ADVANCED SEWAGE SYSTEM
Kalenin kurulmadan önce planlandığını yapıların altına
yerleştirilen batıya ve doğuya yönlendirilmiş kanalizasyon
sisteminden anlıyoruz. Tapınağın güney köşesine 1 metre
mesafeden başlayan yağmur sularını
ve libasyon sunularını dışarı atan,
kanalizasyon sistemi batıdaki
odaların altından geçerek iç sur
dışına ulaşıyor. Kuzeydeki S1 nolu
odanın arka duvarının temel taşları
üzerine ve kerpiç duvara açılan bir
niş içine yerleştirilen yalak biçimli
lavabo/pisuar uzun çörteniyle
duvar dışında yeraltına yerleştirilen
kanalete ulaşıyor.
Yamuk planlı avluda yer alan ve
tarihte ilk örnek olarak bildiğimiz
‘alaturka taşlı’ tuvaletin akıntısını
da alarak tapınaktan gelen kanala
bağlanıyor. Bir kanalda iç kalenin
girişinin önündeki iç avlunun
ortasından başlamakta ve kapının
altından geçerek doğuya doğru
yönlendirilmiş.
We understand that the castle had been planed before it
was built, from the sewage system that was directed to east
and west under the structures. The sewage system starts in
one meter away from southern corner
of the temple, it throw the rain water
and libation liquids out, goes under the
rooms in west and reached other side of
the inner city wall. There is alcove on the
main stones of the back wall of the room
S1 in the north and adobe wall and there
is a urinal in the alcove. It reaches to the
underground canalette out of the wall
with its long gargoyle.
It takes the flow of the stone alla turca
toilet that is located in the trapezoid
planed yard and known as the first
example in history. Then it connects
with a canal from the temple. Other
canal starts in the middle of the
inner yard in front of the inner castle
entrance, passes under the door and
goes towards east.
URARTU DÖNEMİNİN EN
BÜYÜK ‘APADANA’SI
Tapınak kompleksinin girişinin
yaklaşık 6 metre önüne, biraz çaprazına, anakayanın
düzleştirilmesiyle oluşturulan ve çevresinden 2 metre
yükseklikteki alana Urartu dönemindeki ilk apadana
yapılmış. Bu yapının kuzey duvarına bitişik, 2 metre düşük
seviyede dikdörtgen planlı bir odayla içinde bir fırın, bir
tandır, bir ocak, dört pitosun yerleştirildiği mutfak yer
alıyor.
İlk apadana ile kuzey ve güney batı bitişiğindeki yapılar
büyük depremden zarar görmüş. Bu depremde tapınağın
güney ve doğu revaklarının ve avlu duvarlarının da
yıkıldığı izleniyor. Bu yıkımın ardından aceleyle kalede
yeniden tadilata gidilmiş. İlk apadananın yerine, kuzey
ve güneybatıya doğru yaklaşık 6’şar metre genişletilerek
kısmen tapınak avlu duvarı üstüne oturan, Anadolu’daki
Urartu döneminin en büyük apadanası yapılmış.
AÇIKHAVA TAPINAĞI
Açıkhava tapınağı, tepenin güney yamacındaki mezarlık
terasında 1 nolu mezarın doğusunda yer alıyor. Kutsal
THE BIGGEST APADANA
OF URARTU PERIOD
First apadana of Urartu period was
built in flattened bedrock that is 2
meters higher than its surrounding, 6 meters away from
the front of the entrance of temple complex. There is a
rectangular planed room in 2 meters lower level next to the
northern wall of the structure and also a kitchen where an
oven, a tandouri, a cooker and four large earthenware jar
are.
First apadana and the structures next to its northern and
southwestern sides were damaged by big earthquake.
Because of this damage, southern and northern colonnades
and the walls of the yard of the temple were destroyed.
After that, recondition in the castle was immediately
started. Instead of first apadana, the northern and
southwestern sides were expanded almost 6 meters and the
biggest apadana of Urartu period was built.
OUTDOOR TEMPLE
It is located in the graveyard terrace in southern slope of
the hill, east of grave no 1. There are 4 stela made of 2.30
meters high and 0.50 meters wide monolith in the temple.
mart - march 2014
49
??????? | ???????????
Tepenin doğu yamacındaki doğal bir teras üzerine inşa edilen kilise 2003
yılında başlanan, ikinci dönem kazılarında ortaya çıkarılmış. Yapının
tabanını kaplayan geometrik, bitkisel ve değişik hayvan figürlerinin
işlendiği renkli mozaik döşeme bölgede benzersiz.
The church that was built on natural terrace in the eastern slope of
the hill, was unearthed during the second period excavation that was
started in 2003. Colorful mosaic pavement that covers the floor of the
structure with engravings of geometrical, herbal and various animal
figures; is unique in the region.
alanda, dört kaide üstüne dikilmiş, tepeleri kavisli, 2.30
metre yüksekliğinde 0.50 metre eninde yekpare taştan,
kaliteli işçilikli dört stel bulunuyor. Bunların ön kısmında
üstüne hayat ağacı yerleştirilen ve libasyon yapılan 0.50
metre çapında yuvarlak bir sunak yer almaktaymış.
50
The stelas are on the four pedestals and their tops are
curved. In front of them, there are 0.50 meters in diameter,
round altar that was used for libation and to put the tree of
life.
URARTU KÜLTÜRÜNE IŞIK TUTAN MEZARLAR
GRAVES THAT SHED LIGHT
ON URARTIAN CULTURE
Altıntepe Kalesi’nin, Urartu dönemindeki yöneticileri,
tepenin güney yamacına açılan terasta yeraltına düzgün
işlenen taşlarla örülmüş mezar odalarına gömülmüşler.
Toplam üç mezarın planları, taş işçilikleri ve mezar
armağanlarıyla Urartu kültüründe ölü gömme adetlerini
yansıtan en güzel örnekler...
Rulers of the Altıntepe Caste during Urartu period were
buried in burial chambers that were made with well
engraved stones under the terrace which opens to southern
slope of the hill. They are the best examples of Urartian
culture’ burial tradition with totally three grave plans,
stonemasonry and grave gifts.
KİLİSENİN BENZERSİZ MOZAİKLERİ
UNIQUE MOSAICS OF THE CHURCH
Tepenin doğu yamacındaki doğal bir teras üzerine inşa edilen
kilise 2003 yılında başlanan, ikinci dönem kazılarında ortaya
çıkarılmış. Doğu-batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen
planlı ve iç ölçüleri 19.60 x 11. 30 metre olan yapıyı 1 metre
kalınlığındaki duvarlar çeviriyor. 2 x 3 sütunlu bazilikal
planlı yapının doğu duvarının iç kısmına yerleştirilen apsis
platformuyla her iki yanında küçük hücreler/pastoforyon
yer alıyor. Yapının tabanını kaplayan geometrik, bitkisel ve
değişik hayvan figürlerinin işlendiği renkli mozaik döşeme
bölgede benzersiz. Duvarlarında azizlerin resmedildiği
renkli taş ve altınsuyuna batırılmış camlardan oluşturulan
mozaiklerden korunan tek parça bugün Erzincan
Müzesi’nde...
The church that was built on natural terrace in the eastern
slope of the hill, was unearthed during the second period
excavation that was started in 2003. The structure has
rectangular plan and it is in east-west direction. Its inside
dimensions are 19.60 x 11.30 meters and it is surrounded by
1 meter’s walls. There are small cells in the both sides and
an abscissa platform placed inner part of the eastern wall
of the structure that has basilica plan with 2 x 3 columns.
Colorful mosaic pavement that covers the floor of the
structure with engravings of geometrical, herbal and various
animal figures; is unique in the region. The only example of
the mosaic of saints in the wall that was made of colorful
stones and glass dig into aqua regia, is in Erzincan Museum.
mart - march 2014
mart - -march
2014
TEMMUZ
JULY 2013
51
83
keşif | explore
YENİ ZELANDA
Dünyanın dibinde
bambaşka bir dünya!
Güney Yarıkküre’nin en güneyinde, iki büyük ada üzerine kurulu bir ülke
Yeni Zelanda… İngilizler tarafından keşfedildikten sonra önce büyük bir
kırım yaşanmış ve yerli halk Maoriler katliama uğramış. Şimdilerde gelişmiş
bir refah ekonomisi içinde yaşayan Yeni Zelanda’nın nüfusunun çok küçük
bir bölümünü Maoriler oluşturuyor.
Yazı - By: Işıl Kaya
52
mart - march 2014
Cook Dağı ve Pukaki Gölü / Cook Mountain ve Pukaki Lake
NEW ZEALAND
Another world in the
ends of the world!
New Zealand is a country that is established on two big islands in
southernmost of south hemisphere. After its discovery by English, there
was a big decimation and then a massacre of Maori people was carried
out. A small part of New Zealand’s population who is living with welfare
economy nowadays, consists of Maori people.
mart - march 2014
53
keşif | explore
Siz henüz mutfakta çerezleri tabaklara doldururken ya
da dışarıya çıkmak için hazırlanırken onlar çoktan yeni yıla
girmiş, hatta o yılı eskitmiş oluyorlar. Biz kışın ortasında
yazın gelmesini deniz, kum ve güneş hayalleri kurarak
beklerken onlar belki de yüzmekten yorulmuş ve sahilde
içeceklerini yudumluyorlar. Daha da kötüsü ben şu an
penceremden karşı binanın duvarlarına bakarken onlar
muhteşem bir doğayla iç içe yaşıyorlar. Tahmin edenleriniz
olmuştur ama edemeyenler için artık açıklama vakti geldi.
Burası rengârenk bir ada, doğa harikalarıyla ve “Ne ilgisi
var?’’ demeyin ama insan nüfusunu dörde katlayan koyun
nüfusuyla Yeni Zelanda…
Maden konuyu açtık öncelikle koyun nüfusuna değinelim…
Güney Yarıküre’de yer alan Yeni Zelanda’da yaklaşık 16
milyon koyun yaşıyor. Bu koyun sayısını ilginç kılan ise insan
nüfusunun yalnızca 4 milyon oluşu...
Nüfusunun bu kadar az oluşu ise size ülkenin sınırlarının çok
küçük olduğu izlenimini vermesin. Yüzölçümü Türkiye’nin
54
mart - march 2014
While you are filling your plates with snacks or getting
ready to go out, they have already entered the new year,
even aged that year. While we are waiting for the summer
with the dream of sea, sand and sun in the depth of winter,
maybe they will be tired of swimming and they will be
drinking on the beach. Moreover, now I am looking at the
wall of the next building out of the window while they are
living in touch with wonderful nature. Some of you may
guess but it’s time to clarify for the ones who can’t guess.
It is a colorful island with its natural wonders and, don’t
say “What does that have to do with anything”, its sheep
population which is four times more than human population,
it is New Zealand.
Since we brought up the subject, let’s talk about the sheep
population… Averagely, 16 million sheep are living in New
Zealand. What makes this number of sheep interesting is
that the human population is just 4 million.
Don’t think that the border of the country is very small
üçte biri yani 268.000 kilometre olmasına karşın nüfusu ise
onsekizde birine denk geliyor.
85 HARFTEN İSİM BÖYLE OLUR!
Bu ülkenin yerli halkı Maoriler’den bir miras var ki, akıllara
ziyan! Maori dilinde bir tepeye verilen sözcük tam 85 harften
oluşuyor. Söylemesi imkânsız gibi, anlaması bile öyle!..
‘Taumatawhakatangihangakoauauotamateaturipukaka
pikimaungahahoronukupokawhenuakitanatahu’!.. Yeni
Zelanda’da bulunan ve 85 harften oluşan bir tepe, aynı
zamanda dünyadaki en uzun isimli yer.
because of the low population. The surface area is one third
of Turkey I mean 268 thousand kilometers, in spite of that
the population is equal to one eighteenth of Turkey.
HERE IS THE NAME WITH 85 LETTERS
There is a legacy of indigenous people of this country, Maori
people, it is incredible! The name of the hill consists of 85
letters in Maori language. It looks impossible to pronounce
as well as understand!..
‘Taumatawhakatangihangakoauauotamateaturipukakapi
kimaungahahoronukupokawhenuakitanatahu’ is a hill in
mart - march 2014
55
keşif | explore
Maori dilinde, ‘Büyük dizli, dağlara tırmanan, bu civarlarda
dolaşıp toprakları yutan Tamatea’nın sevdiği kişi için burun
flütünü çaldığı zirve’ anlamına geliyor!
AĞAÇLARIN ARASINDAN
YÜKSELEN GÖKDELENLER
Yeni Zelanda’nın her köşesi görülmeye değer ancak özellikle
biri başkent Wellington olmak üzere Auckland gidilmesi
gereken iki önemli kent var. Aynı zamanda ülkede yer alan
ve sayısı çok da fazla olmayan gökdelenler de bu iki şehre
konuşlandırılmış durumda. Birkaç gökdelenin dışında
binalar iki ya da üç katlı olarak inşa edilmiş. Bu da evlerin
şehrin büyük bir bölümüne yayılmasına neden olmuş.
Auckland ülkede yer alan diğer şehirlerden farklı olarak
56
mart - march 2014
New Zealand, consists of 85 letters. At the same time, it is
the place that has the longest name in the world. The name
means ‘The summit where Tamatea, the man with the big
knees, the climber of mountains, the land-swallower who
travelled about, played his nose flute to his loved one’ in
Maori language.
SKYSCRAPERS RAISING AMONG TREES
Every corner of New Zealand is worth to see, but especially
capital city Wellington and Auckland are two important
cities that should be visited. At the same time, the rare
skyscrapers of the city are located in these two cities. Except
a few skyscrapers, buildings were built as two or three
floors. That’s why the houses spread on the large part of the
mart - march 2014
57
???????
keşif
| explore
| ???????????
alışveriş imkânları ve gece eğlenceleriyle tam bir şehir
kültürü sunuyor. Bu şehirleşmeyi gözler önüne seren bir
diğer özellik de elbette ülke nüfusunun üçte birinin bu kentte
yaşıyor olması. Bu arada belirtmeden geçmeyelim; Auckland
şehri kişi başına düşen yat sayısıyla dünyada birinci sırada
yer alıyor. Wellington ise başkent olması nedeniyle aynı
zamanda ülkenin siyasi merkezi konumunda. Çünkü
parlamento binası ve devlete ait tüm merkezlerle yabancı
ülke elçiliklerinin çoğunluğuna ev sahipliğini bu şehir
yapıyor.
BAĞIRA ÇAĞIRA GİDİYORLARDI SAVAŞA…
Yeni Zelanda deyince akla öncelikli olarak gelen konulardan
biri de ülkenin yerlilerinden olan Maoriler ve onların tüm
58
mart - march 2014
city. Differently from the other cities, Auckland offers a city
culture with its shopping opportunity and nightlife. Another
feature that reveals the urbanization, is that the one third of
the country population is living in here. By the way, it should
be specify that Auckland is the first city in terms of yacht
number per capita. Wellington is the political center of the
country because it is the capital city. This city is the home of
statehouse, all the centers of other governments and most
of foreign embassies.
THEY WERE GOING TO WAR WITH SCREAMS
One of the subject that come to mind when the subject is
New Zealand, is Maori people with their Haka dance that
attracts attention in whole world.
dünyada ilgi çekmeyi başaran Haka dansları…
Britanya’ya dolayısıyla Kraliçe Elizabeth’e bağlı ülkenin
yerlileri Maori halkına birçok ayrıcalık verilmiş. Bunların
başında toprak sahipliği geliyor. Eğer verilmeseydi, tersi
olur muydu bilmiyoruz ama onlar kendilerine ait olan bu
alanların üzerine çivi bile çakılmasına izin vermiyorlar.
Böylece bu doğa harikası yerler tahrip edilemiyor, beton
yığınına çevrilemiyor.
Haka dansına gelince…Öncelikle Yeni Zelandalılar ve
özellikle Maori halkı Haka’ya ‘dans’ denilmesinden
hoşlanmıyorlar. Zira Haka bir dans değil, düşmanı
korkutmak, sindirmek için 1810 yılından bu yana uygulanan
bir savaş ritüeli. Günümüzde ise Haka artık Yeni Zelanda’nın
en önemli sportif etkikliği olan ‘rugby’ maçlarından önce
yerine getirilen bir ritüel haline geldi. ‘All Blacks’ lakaplı
Yeni Zelanda Rugby Milli Takımı, her dünya şampiyonasında
bu dansla rakiplerini maç başlamadan paralize ediyor. Ve
genellikle de yeniyor!
PATLICANIN TANESİ 4 TL!
Bu arada ülkenin bir diğer ilginç tarafı ise doğanın içinde yer
almasına rağmen sebze ve meyve fiyatlarının oldukça pahalı
olması. Hatta fiyatlar o kadar yüksek ki ürünler genellikle
Natives of the country that is loyal to Britain accordingly
to Queen Elizabeth, make many concessions for the Maori
people. Landowning is one of the most important ones. I
don’t if it will be the same or not without any concessions,
but they don’t allow any damage and protect their land.
Thus, this natural wonder can’t be destroyed and can’t be
convert into concrete jungle.
About Haka… first of all people of New Zealand and Maori
don’t like calling Haka as a ‘dance’. Because Haka is not a
dance, it is a war ritual to scare and strong-arm the enemy
since 1980.
In this day and age, Haka became a ritual that is performed
before the ‘rugby’ matches which are the most important
sport activity of New Zealand. National Rugby Team of New
Zealand, ‘All Blacks’, paralyses its competitor with this dance
before the match in every world championships. And usually
win!
A SINGLE EGGPLANT IS 4 TURKISH LIRAS!
Another interesting feature of this country is that the fruits
and vegetables are quite expensive even if the country is in
touch with nature. Moreover, the products are sold by the
piece because of high prices. To sum up, a single eggplant
mart - march 2014
59
???????
keşif
| explore
| ???????????
Yeni Zelanda küçük bir ülke ama pek çok simgesiyle
dünyaca tanınıyor. Bunlardan biri uçamayan küçük bir kuş
olan kivi… Bir diğeri Maoriler’in o ilginç ve biraz ürkütücü
Haka dansı… Bu dansla maçlarına çıkan Yeni Zelanda Rugby
Milli Takımı, bu sporda büyük başarılara imza atıyor.
New Zealand is a small country, but it is worldly known with
its many symbols. One of them is a small bird kiwi which
can’t fly. Another one is Maori’s interesting and a little bit
scary dance, Haka… National Rugby Team of New Zealand
that starts matches with this dance, goes from strength to
strength.
taneyle satılıyor. Özetlemek gerekirse Türkiye’de bir
kilosunu 4 TL’ye alabildiğimiz patlıcanın orada tanesi 4 TL.
Başta da bahsettiğimiz gibi Yeni Zelanda’nın koyun nüfusu
insan nüfusunun kat kat üzerinde. Ancak bu da et fiyatlarına
yansımıyor. Bir kilo etin satış fiyatı neredeyse ülkemizdekiyle
aynı. Yemek kültürü olarak ise ülkenin kendine özgü bir
lezzeti yok diyebiliriz. Ancak burada dünya mutfağından çok
sayıda örnek bulabilmeniz mümkün.
BÜYÜK FİLMLERİN DOĞAL PLATOSU
Unutmadan eklemekte fayda var; Yeni Zelanda aynı zamanda
doğal bir plato görevi de görüyor. ‘Yüzüklerin Efendisi’,
‘King Kong’ ve ‘Piyano’ gibi unutulmaz birçok film bu
topraklarda hayat bularak beyazperdeye yansıdı.
Şimdi sıra bu yazıyı okuduktan sonra Yeni Zelanda’ya gitmek
için can atanlara hatta valizini bile toplamaya başlayanlara
nasıl gideceklerini yazmaya geldi.
Hevesinizi kırmak istemeyiz ancak, her ne kadar Türkler’den
vize ücreti alınmıyor hatta vize işlemlerinde kolaylık
sağlanıyor olsa da Yeni Zelanda’ya gitmek o kadar da kolay
değil… Zira ülke Türkiye’ye 17.000 kilometre uzaklıkta!..
Yola çıkmadan önce şunu da söylemekte fayda var ki o
da aktarmalı iki uzun yolculuğa hazır olmanız gerekiyor.
60
mart - march 2014
that we buy one or two kilos of for 4 Turkish liras in Turkey, is
sold for 4 Turkish liras.
As we mention before, the sheep population is more and
more than human population in New Zealand. However, this
situation doesn’t effect meat price. One kilo of meat has the
same price in our country.
In terms of food culture, we can say that the country doesn’t
have its unique taste. However, it is possible to find many
examples of world cuisine in here.
NATURAL PLATEAU OF GREAT FILMS
It should be add before forgotten; New Zealand is a natural
plateau at the same time. Many unforgettable movies such
as ‘Lord of the Rings’, ‘King Kong’ and ‘The Piano’ were born
in this land then turn into screenplay.
Now, it is time to write for the ones who wants to visit New
Zealand even start to pack their bags after reading this
article, about how they will go.
We don’t want to make you lose your passion but it is not
that easy to go New Zealand even there is no visa fee and
visa procedures are easy, because it is 17.000 kilometers
away from Turkey.
It will be better to say it before the road, you should be ready
Nüfusu sadece 4 milyon olan Yeni Zelanda, bir rekora da sahip. Kişi
başına dört koyun düşüyor. Zaten ülkenin en büyük gelir kalemlerinden
biri de hayvancılık. Seyrek nüfus sayesinde geniş otlaklara sahip
kalabilmiş olması hayvancılığın gelişmesinde en önemli etmen…
Population of New Zealand is 4 million and it has a record. There are four
sheep per capita. Anyway, one of the most important sources of income
in the country is animal breeding. The country has large meadows with
the help of its low population. This situation is an important factor for
development of animal breeding.
Aktarma sırasında 3 ila 5 saat kadar bekleyebiliyorsunuz. Bu
nedenle kaybedeceğiniz zamanla birlikte Yeni Zelanda’ya
ulaşmanız, Türkiye’den yola çıktıktan yaklaşık 26 saat
sonrayı buluyor. Uçak bileti fiyatları ise 1.200 avro ila
2.400 avro arasında değişiyor. Bu doğa harikası adaların
korunması için de birçok önlem alınmış durumda.
Bu nedenle ülkeye giren herkes didik didik aranıyor.
Ada sınırlarına ekolojik dengeyi bozacak hiçbir şeyin
alınmamasına özen gösteriliyor. Gösterilen bu özen uçakta
herkesin üzerine dezenfektan sıkılmasına kadar ileri gidiyor.
for two long connecting flights. You may be wait for 3 or 5
hours before the second flight. That’s why your journey to
New Zealand from Turkey may take almost 26 hours with
the time you will lose. Prices of flight tickets are ranging
between 1200 euro and 2400 euro.
Many provisions are made to protect islands which are
natural wonders. That’s why every people who enter to
the country are rummaged. They take care to not allow
anything that will disturb ecological balance. It is such a
care that they spray sanitiser on everybody in planes.
mart - march 2014
61
doğanın armağanı | gift from nature
Dünyanın en güzel mermerlerinin vatanı
The country of world’s finest marble
Anadolu
Anatolia
62
mart - march 2014
Mermerin işlenmesi çok eski tarihlere dayanıyor. Türkiye’de yer alan Artemis Tapınağı,
Ayasofya Camii, Efes Antik Kenti ve birçok tarihi eserlerde karşımıza çıkan mermer,
dayanıklılığı sayesinde günümüze kadar ulaşabiliyor. Mermer açısından dünya rezervinin
yüzde 40’ına sahip olan Türkiye ise son 10 yıldır dünyanın birçok ülkesine mermer
ihraç ediyor. ‘Bilecik Beji’, ‘Marmara’, ‘Emperador’, ‘Elazığ Vişnesi’ ise dünyada tanınan
mermerlerden sadece birkaçı...
Marble processing is a deep rooted tradition. Marble that have appeared in many
historical monuments n Turkey such as Temple of Artemis, Hagia Sophia Mosque,
Ephesus; has been extant till today with the help of its durability. In terms of marble,
Turkey has 40 per cent of world’s marble reserves and the marble has been exported to
many countries of the world in the last 10 years. ‘Bilecik Beji’, ‘Marmara’, ‘Emperador ‘,
‘Elazig Vişnesi’ are just some of the worldly known marbles...
Yazı - By: Eren Cerciz
Efes Antik Kenti’ndeki Celsus Kütüphanesi
Celsus Library in Ephesus
mart - march 2014
63
doğanın armağanı | gift from nature
Mermerler, çok eski tarihlerden bu yana usta ellerde
işlenerek birçok farklı alanda kullanılıyor. Hatta
ilk olarak nerede kullanıldığına dair net bir bilgiye
ulaşmak mümkün değil. Çünkü bulunan eserler, çok
eski dönemlerde bile kullanıldığını gösteriyor. Mermere
özellikle antik tapınaklarda, heykellerde, saraylarda,
Mısır firavun mezarlarında, piramitlerde, surlarda ve
açıkhava tiyatrolarında sıklıkla rastlamak mümkün.
Özellikle Ege Bölgesi’nde antik şehirleri gezdiyseniz,
gördüğünüz taş işlemelerinin, bina girişlerindeki
merdivenlerin, heykellerin çoğunun mermerden
yapılmış olduğunu fark etmişsinizdir. Mermerin
yapısına baktığınızda ise bileşenlerinin çoğunun
kalsiyum karbonattan oluştuğunu görüyorsunuz. Hatta
mikroskop altında incelediğinizde, kalsit kristallerini
görmek mümkün. Mermerden yapılmış eserlerin
günümüze kadar ulaşmış olmasının en önemli sebebi
ise mermerin dayanıklı ve aşınmaya karşı ciddi dirence
sahip olması.
UYGARLIKLARIN ALAMET-İ FARİKASI
Anadolu topraklarında mermercilik faaliyetleri oldukça
eski tarihlere kadar uzanıyor. Ancak Türkiye’de
64
mart - march 2014
Marble processing is used in many different areas by
master hands since time immemorial. Moreover it is
impossible to reach clear information about where it was
used at first. Because the historical artifacts show that it
was even used in periods of BC. It is possible to find Marble
especially in historical, ancient temples, sculptures, palaces,
tombs of Egyptian pharaoh, pyramids, city walls, fortresses,
stadiums and open-air theaters. If you visit the ancient
cities in Aegean Region, you can see that most of the stone
works, the stairs in the building entrances, sculptures
and ornaments are made of marble. If you look into the
marble structure you can see that it is mostly composed of
calcium carbonate. Moreover, when examined under the
microscope, it is possible to see calcite crystals well clamped
to each other. The most important reason why the artifacts
made of marble have survived to the present day, is marble’s
durability and resistance against abrasion.
THE HALLMARK OF THE CIVILIZATIONS
Marble processing activities in Anatolia dates back to ancient
history. However, we can say that marble sector in Turkey
has gain acceleration and become a manufacturer that can
compete with world's largest manufacturer in the last 10
??????? | armağanı
doğanın
???????????
| gift from nature
mermer sektörünün ivme kazanıp dünyanın büyük
üreticileriyle yarışabilir hale gelmesinin ise son 10
yılda gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Türkiye’deki
mermer yatakları ve ocaklarının pek çoğu milattan
önce Romalılar, Bizanslılar ve Yunanlar tarafından
işletilmiş. Osmanlı döneminde ise özellikle cami,
minare ve çeşmelerde, mermer işlemeciliğinin en güzel
örnekleri kullanılmış. Dünyanın Yedi Harikası’ndan
Artemis Tapınağı ve Halikarnas Mozolesi tarihe
damgasını vuran ve mermer işlemeciliğinin harikaları
arasında yer alan yapıtlar arasında sayılıyor. Bizanslılar,
Selçuklular ve Osmanlılar devrindeki mermer
işlemeciliğiyle, daha önceki dönemlerdeki yoğunlukta
olmamakla birlikte, ocaklardan yine murç ve çekiçle
years. Many of marble ore deposits and marble quarries in
Turkey in BC were processed by Romans, Byzantines and
the Greeks. During the Ottoman period especially mosques,
minarets and fountains are considered among the epitomes
of marble. One of the Seven Wonders of the World, Temple
of Artemis and the Mausoleum of Halicarnassus leave their
marks in history and considered among the wonders of
the marble processing. In Byzantine, Seljuk and Ottoman
periods, marble processing was not as often as it had been
before. Marble blocks that were unearthed in quarries with
broaches and hammers, were processed by hand and used
in churches, baths, mosques, palaces and caravanserais.
White marbles that was use in Hagia Sophia which has been
protecting its characteristic as oldest and most magnificent
66
mart - march 2014
çıkartılan mermer blokları, el işçiliğiyle yontularak
kiliselerde, hamamlarda, camilerde, saraylarda ve
kervansaraylarda kullanılmış. İnsanlık tarihinin en
eski ve en görkemli yapıtı olma niteliğini bugüne kadar
koruyan Ayasofya’da kullanılan beyaz mermerler
Marmara Adası’ndan, damarlı pembe mermerler
Afyonkarahisar’dan, ‘vertanik’ denilen yeşil somakiler
Teselya ve Mora Yarımadası’ndan, sarı mermerler ise
Cezayir’den getirilmiş.
İLK FABRİKA MARMARA ADASI’NDA
Türkiye’de mermer işlemeciliği için ilk fabrika ise 1912
yılında adını mermerden alan Marmara Adası’nda
kurulmuş. Yüzyıllardan beri mermer çıkartılan adada
İngilizler tarafından kurulan fabrika, ilk modern tesis
olarak biliniyor. 1980 yılına kadar faaliyetini sürdüren
fabrikanın şimdilerde müzeye dönüştürülmesi için
yerel girişimciler tarafından çalışmalar yapılıyor.
Fabrika sadece ilk olmasıyla da ünlü değil. TBMM
binasında kullanılan bütün mermerler, bu fabrikada
işlenerek gönderilmiş Ankara’ya... Bahçesinde ise o
dönem işlenmek için kesilmiş mermerler halen olduğu
gibi duruyor.
structure of history of humanity till today, are from Marmara
Island; pink veined marbles are from Afyonkarahisar; ophites
that are called as a ‘vertanique’, are from Thessaly and the
Peloponnese; yellow marbles are from Algeria.
FIRST FACTORY IN MARMARA ISLAND
In Turkey, first factory of marble processing was established
in 1912 in Marmara Island that takes its name from marble.
The factory was established by English in the island where
marble has been extracted for centuries, and it is known as
a first modern facility. Works to convert the factory that was
in activity until 1980, into a museum are maintained by local
enterprises. The fabric is not only famous with being first. All
the marbles that were used in Grand National Assembly of
Turkey, were processed in the factory then sent to Ankara.
In its garden, the marbles that were cut to processing in that
period, remain.
CHINA IS THE LARGEST MARKET
If we look at the marble ore deposits in Turkey;
Afyonkarahisar, Balıkesir, Muğla, Eskişehir, Antalya, Bilecik,
Denizli, Elazığ, Tokat, Çanakkale, Konya and Kırşehir are
among the cities that marble produced in most. Especially
mart - march 2014
67
??????? | armağanı
doğanın
???????????
| gift from nature
ÇİN EN BÜYÜK PAZAR
RENGİYLE DOKUSUYLA ÇEŞİT ÇEŞİT…
Mermerler çıkartıldıkları bölgelere göre isimlendiriliyor. Mesela ‘Bilecik Beji’ ile
‘Burdur Beji’nin her ikisi de aynı renkte, ama tonları farklı... Bölgelerin yapısına
göre oluşan ton farklılıkları, taşların isimlerine de yansıyor. Şu anda dünya
pazarında en çok bilinen mermerler arasında ‘Marmara Beyazı’ ve ‘Marmara
Pijama’, ‘Süpren’, ‘Bilecik Beji’, ‘Elazığ Vişnesi’, ‘Emperador’, ‘Akşehir Siyah’,
‘Kaplan Postu’, ‘Ege Bordo’ mermerleri yer alıyor.
DIFFERENT TEXTURES, DIFFERENT COLORS…
Marbles are named according to the region they extract. For instance ‘Bilecik Beji’
and ‘Burdur Beji’ are both beige. However, differences of their color tone effect
their names. ‘Marmara Beyazı’, ‘Marmara Pijama’, ‘Süpren’, ‘Bilecik Beji’, ‘Elazığ
Vişnesi’, ‘Emperador’, ‘Akşehir Siyah’, ‘Kaplan Postu’, ‘Ege Bordo’ are among the
most popular marbles in the world market now.
68
mart - march 2014
Türkiye'deki mermer yataklarının dağılımına
baktığımızda ise Afyonkarahisar, Balıkesir, Muğla,
Eskişehir, Antalya, Bilecik, Denizli, Elazığ, Tokat,
Çanakkale, Konya ve Kırşehir illeri en çok mermer
üretilen iller arasında yer alıyor. Özellikle BurdurBucak, Bilecik-Eskişehir bölgelerinden geçerken
etrafa baktığınızda, dağlarda açık olarak işletilen
ocakları rahatlıkla görmeniz mümkün. Maden Tetkik
ve Arama Müdürlüğü’nün ülke genelinde yaptığı
araştırma, Türkiye’de var olan mermer rezervinin
dünya mermer potansiyelinin yüzde 40’ına denk
geldiğini ortaya koyuyor. Bu rezervin küresel
mermer talebini 80 yıl boyunca karşılayacağı hesap
ediliyor. Rezervin rakamsal karşılığı ise 13.9 milyon
ton olarak belirlenmiş. Şu anda Türkiye’nin en büyük
müşterisi konumunda olan ülkelerin başında Çin
yer alıyor. Türkiye’deki mermerlerin çeşitliliğinden
dolayı hemen hemen her bölgeden mermerler,
bloklar halinde Çin’e gönderiliyor. Çin’den sonra en
büyük pazarı ABD, Hindistan, Yunanistan, İsrail ve
Avrupa ülkeleri oluşturuyor.
in Burdur-Bucak, Bilecik-Eskişehir regions, you can see
open quarries in mountains easily. Research that was done
by General Directorate of Mineral Research and Exploration
across the country, reveals that 40 per cent of world’s
marble reserve is in Turkey. It means that the reserve in
Turkey is enough for 80 years. There is 13.9 million ton
marble in the reserve. Now, the most important customer
of Turkey is China. As a result of marble diversity in Turkey,
marble blocks almost from every region are sent to China.
USA, India, Greece, Israel and European countries are the
largest markets after China.
mart - march 2014
69
tarihten yapraklar | leaves of history
70
mart - march 2014
Türk eczacılığına
tarihsel bir bakış
A historical look at
Turkish pharmacology
Türk eczacılığının tarihi Orta Asya’ya dayanır. Uygurlar döneminde pek
çok ilaç hazırlama tekniği bilinmekteydi. Yüzyıllar boyu kullanılan tüm
eczacılık materyalleri de kullanılıyordu. Bunların çoğu Selçuklu ve Osmanlı
imparatorluklarında da hekimlerin hizmetinde oldu.
The history of Turkish pharmacology dates back to the Central Asia. Uigurs were
cognizant of various medicines and centuries old pharmaceutical materials.
Most of these had been used by the Seljuks and the Ottomans.
Yazı - By: Işıl Kaya
mart - march 2014
71
tarihten yapraklar | leaves of history
Evliya Çelebi 17’nci yüzyılın
ortalarında İstanbul’da
sağlıkla ilgili maddeleri
satan dükkanların miktarı
hakkında aşağıdaki adetleri
vermektedir: 2 bin attar,
500 ilaç suları satan
esnaf, 300 macuncu, 41
gül suyu satan esnaf, 35
amberci, 25 buhurcu, sekiz
ilaç yağı satan, ayrıca bir
de ot bulucular esnafı
bulunduğunu kaydeder.
Evliya Çelebi recorded the
numbers of medicinal stores
available in İstanbul in the 17th
century: 2 thousand essence
oil sellers, 500 medicinal liquid
sellers, 300 paste makers, 41 rose
water sellers, 35 amber sellers,
25 incense sellers, eight oil
sellers and a herb-finding store.
Tıp ve eczacılık tarihi kitaplarında Arap, Çin, Hint ve İran
tababet ve eczacılığı hakkında etraflı bilgiler bulunurken,
Türk eczacılığı veya Türk tababeti hakkında hemen hemen
hiçbir bilgi yoktur. Bunun başlıca nedeni bu konuya ait
yayın ve materyal noksanlığı ve bu konuya ilgi duyan
araştırmacıların azlığıdır.
SELÇUKLULAR’DA İLAÇLAR VE ECZACILIK
Selçuklular döneminden eczacılık ve kullanılan ilaçlar
hakkında bize bilgi veren en önemli eserler El-Biruni ile İbn
El-Baytar’ın kitaplarıdır.
Biruni’nin kitabının önemi, devrinde kullanılan ilaçlar
hakkında verdiği bilgiler yanında mesleğinin, etraflı ve
gerçek, bir tarifini de vermesidir. İslam dünyasında, haklı
olarak ‘Eczacılığın Babası’ unvanını almış olan Biruni (9731051) zamanımızdan yaklaşık bin yıl önce eczacıyı aşağıdaki
şekilde tarif etmiştir:
"Saydelani veya saydenani (eczacı) diye; basit ilaçların
(drogların) hangi türünün iyi olduğunu ve bunlardan
hangisinin üstün tutulması ve seçilmesinin gerektiğini
öğrenmeyi ve tıp ilminin tanınmış kişileri tarafından
ortaya konulup herkesçe kabul edilmiş bulunan terkipleri,
en geçerli metod ve teknikleri kullanarak, en iyi şekilde
hazırlamayı kendine sanat edinmiş kişiye derler."
72
mart - march 2014
Books of medicine and pharmacology expatiate
on Arabian, Chinese, Indian and Persian medicine and
pharmacology, while giving almost no information on
Turkish history of medicine. The main reasons of this are
the lack of publication and material on the subject and
the very few number of researches who are interested
in the subject.
MEDICINE AND PHARMACEUTICS IN SELJUKS
The books by Al-Biruni and Ibn al-Baitar give us
the most detailed information on medicines and
pharmaceutics used in the Seljuk period. Biruni’s book
is significant for the information it gives on the period’s
medicine use as well as the comprehensive and true
description of this profession. Biruni, who rightfully
earned the title ‘the father of medicine’ in the Islamic
world, defined pharmacist a thousand years ago
(973-1051) as: A pharmacist (‘saydelani’ or ‘saydenani’
originally) is a person who takes on the art of learning
about simple drugs, their types, which ones to prefer
in which conditions and preparing these using valid
methods and techniques as well as the combinations
created by recognized characters of the medical
science.
OSMANLILAR’DA İLAÇLAR
DRUGS IN OTTOMAN
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde hekimlik
yapmak için bir hekimin yanında çalışarak bir şeyler
öğrenmeye veya bir tıp medresesine devam ederek bir belge
almaya ihtiyaç yoktur. ‘Mütetabbib’ denilen bazı şahıslar
dilediği gibi hasta tedavi ederlerdi. Bunlar ilaç hazırlayıp
hastaya verdikleri gibi tılsımla da uğraşırlardı.Tedavi için
hastalara şifa tasıyla okunmuş sular
içirir veya üzerinde dini yazılar bulunan
gömlekleri hastalara giydirerek tedavi
etmeye çalışırlardı. Bunların bir kısmı
hekimliğin kendilerine babadan kalma
bir meslek olduğunu da iddia ederlerdi.
Hekimlik veya ilaçlar hakkında
hiçbir geçerli bilgisi bulunmayan bu
kişilerin hasta tedavi etmesini önlemek
amacıyla 1573 yılında Sultan Selim II
(1524-1574) hekimlik yapacak kişilerin
hekimbaşı tarafından imtihan edilmesi
ve imtihanı kazananlara bir belge
verilmesine ve ancak belgesi olanların
hekimlik yapabilmesine dair bir hüküm
çıkartmıştır.
Birçok kişinin, halk sağlığına zarar
verebilecek bir biçimde, mütetabbiblik
yapmaya devam ettiklerinin görülmesi
üzerine Osmanlı Tıp Meclisi toplanarak
‘Tababeti Belediye İcrasına Dair
Nizamname’ hazırlanmış ve bu tüzük 1861 yılında yürürlüğe
girmiştir.
Bunlar Osmanlı İmparatorluğu döneminde hekimlik ve
eczacılık sanatlarının yürütülmesine dair düzenleyici ilk
tüzüklerdir.
During the first Ottoman period, there was no
requirement of a certification to become a doctor, or
the need to work as an apprentice and go to a school
of medicine. Some people, who were referred to as
‘mütetabbib’, would treat patients as they wished.
They would prepare medicine as well as spells. They
would have patients drink some
kind of healing water and wear
shirts that had religious writings
on them. Some of these would
claim that they inherited the
profession from their fathers. In
order to prevent these people,
who had no eligible knowledge
on the area, from practicing
medicine Sultan Selim II (1524 1574) adopted a resolution in 1573,
which laid down the requirement
of specific exams and certifications
for medicine practices. Seeing
‘quacks’ still actively endangering
public health, the Ottoman council
of medicine gathered and prepared
the ‘municipal medicine practice
regulations’, which took effect in
1861. These rules were the first
regulating guidelines set for medicine
and pharmaceuticals in the Ottoman Empire. Finding
medications and basic materials as well as dispensing cures
were a herbalist’s (originally ‘aktar’) job. In the middle of the
19th century there were around 500 herbalist stores only in
İstanbul and the center was based in the Spice Bazaar.
mart - march 2014
73
??????? | yapraklar
tarihten
???????????
| leaves of history
Osmanlı İmparatorluğu döneminde ilaç, ilkel maddelerin
sağlanması ve halk ilaçlarının yapılması işi aktar denilen
bir esnaf gurubu tarafından yürütülüyordu. Bunların
miktarı 19’uncu yüzyıl ortalarında, yalnızca İstanbul’da,
500 civarındaydı. İlaç ticaretinin merkezi İstanbul’da Mısır
Çarşısı’nda bulunuyordu.
AKTARLAR: İLK ECZAHANELER…
Aktar; ilaçların yapılmasında kullanılan bitkisel, hayvansal
ve madensel ilkel maddeleri (drog) satanlar için kullanılan
kelimedir. Bu kelimenin Arapçası (attar) ‘güzel kokular
satan’ kelimesinden geldiği bazı sözcüklerde kayıtlı ise de
S. Ünver bunun doğru olmadığını, bu kelimenin 'akkar'
kelimesiyle ilgili olduğunu söylemektedir.
Bizanslılar döneminde ilaç ticaretinin merkezi İstanbul’du.
Bu şehirde ilaç ticaretiyle uğraşanlar; kokucular (bunlar
koku, boyar madde ve baharat satma hakkına sahiptirler),
aktarlar (eczaneler ), baharatçılar ve kökçüler olarak
sınıflandırılıyorlardı. Bunların kâr hadleri devlet tarafından
saptanıyordu. Saptanan kâr miktarı, diğer esnaftan daha
yüksekti. Mesela baharatçılara saptanan kâr haddi yüzde
16’yken kasap, balıkçı, mezeci ve fırıncılara saptanan kâr
haddi sadece yüzde 4’tü.
Evliya Çelebi 17’nci yüzyılın ortalarında İstanbul’da sağlıkla
ilgili maddeleri satan dükkanların miktarı hakkında
aşağıdaki adetleri vermektedir: 2 bin aktar, 500 ilaç suları
satan esnaf, 300 macuncu, 41 gül suyu satan esnaf, 35
amberci, 25 buhurcu, sekiz ilaç yağı satan, ayrıca bir de ot
bulucular esnafı bulunduğunu kaydeder.
MISIR ÇARŞISI, HER ÇEŞİT ŞİFANIN MERKEZİ
Mısır Çarşısı, İstanbul’un Eminönü semtinde bir kapalı
çarşıdır. Bu çarşının yerinde Bizanslılar döneminde Makron
Emvolos adıyla bilinen bir kapalı çarşı bulunuyordu ve
74
mart - march 2014
HERBALIST: THE ORIGINAL PHARMACY…
The term ‘aktar’ was used for tradesmen who sold
herbal, animal and mineral raw materials used for
dispensing drugs. The Arabic word for herbalist is ‘attar’;
some dictionaries suggest that it means ‘one who sells
essential oils and perfume’. However S. Ünver suggests
otherwise and puts forward that it comes from ‘akkar’.
İstanbul was the center of drug trade in the Byzantine
period. Drug traders were classified under four
categories: perfume sellers (who were allowed to
sell perfumes, colorants and spices), herbalists
(pharmacies), spice sellers and root herb sellers. The
government determined their retail margins, which
were higher than in other jobs. For instance, a spice
store’s retail margin was 16 percent while it was only 4
percent for fisheries, delicatessen and bakeries.
Evliya Çelebi recorded the numbers of medicinal stores
available in İstanbul in the 17th century: 2 thousand
essence oil sellers, 500 medicinal liquid sellers, 300
paste makers, 41 rose water sellers, 35 amber sellers, 25
incense sellers, eight oil sellers and a herb-finding store.
THE CENTER OF HEALING: SPICE BAZAAR
The Spice Bazaar is covered market are in Eminönü,
İstanbul. It was built on the site of an earlier Byzantine
market, the Makron Emvolos. Back then, Jewish people
lived in that area. Later on with the construction of
the bazaar, they were transported to Balat. The Spice
Bazaar was actually built to generate income for the
Yeni Mosque, which was being constructed at the time
upon order of Sultan Murad III’s wife Safiye Sultan. The
structure was used as a ‘madrasah’ (religious school).
The place was then turned into a bazaar upon rebellion
of the mullah who lived here. It was initially named
semtte Yahudiler oturuyordu. Çarşının yapılmasıyla
Yahudiler buradan Balat’a nakledildi. Çarşı, Yenicami’nin
yapılışı sırasında bu camiye gelir getirmek amacıyla yapıldı.
Caminin yapılışı Sultan Murad III’ün eşi Safiye Sultan
tarafından başlatıldı.
Bina önceleri medrese olarak kullanıldı.Burada yaşayan
mollaların ayaklanması üzerine çarşıya çevrildi. İlk devirde
çarşıya 'Valide Çarşısı' veya 'Yenikapı Çarşısı' ismi verildi ise
de 18’inci yüzyıl ortalarından itibaren
Mısır Çarşısı ismiyle tanındı. Buna
sebep burada satılan ilaç ve baharatın
genellikle Mısır yoluyla gelmekte
olmasıydı.
Aktarlara ait olan dükkanlar, iki
kısımdan ibaretti. Önde ahşap
o,parke halinde satış yapmaya ve ilaç
kaplarını sıralamaya yarayan bölüm,
arkada ise depo ve imalathane olarak
kullanılan kısım bulunuyordu. Geceleri
dükkanların önleri ahşap kepenklerle
kapatılırdı. Dükkanların önlerinde
ahşap süslemeler bulunur, ilaçlar
ise özel biçimli cam kavanoz, toprak
çömlek, tahta veya teneke kutularda
saklanırdı.
GEVSER NESİBE SULTAN ŞİFAHANESİ
Anadolu’da ilk eczaneler Selçuklu döneminde kurulan
hastanelerde açıldı. Bunların ilki de Kılıç Arslan’ın kızı
Gevser Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine, 1206 yılında
Kayseri’de yapılmış olan Gevser Nesibe Sultan Şifahanesi’nde
bulunuyordu.
Hastane eczanelerinde ilaç sağlamak ve ilaç hazırlamak
'Valide Bazaar' or 'Yenikapı Bazaar'; however gained
recognition as the Spice Bazaar or Egyptian Bazaar. The
reason for the latter name was that the spices sold here
traveled through Egypt. Herbalist stores composed of
two parts. Wooden flooring welcomed customers at
the entrance, where the shopping took place; and the
back room was for manufacturing and storing. In the
evening, the shops pulled down their wooden shutters.
There were even more wooden objects and
decorative elements in front of the stores.
Drugs were kept in glass jars, earthenware,
wooden boxes and tin cans.
GEVSER NESİBE SULTAN HOSPITAL
Early Anatolian pharmacies were in service
in hospitals that were built in the Seljuk
period. The very first one of these was in
Gevser Nesibe Sultan Hospital, which was
built in 1206 in Kayseri upon the last will
of Kılıç Arslan’s daughter Gevser Nesibe
Sultan. Hospital pharmacies employed
specialists who supplied and dispensed
medication. Foundation certificates of
the hospital include detailed information
such as the names, duties, qualifications and
wages of these specialists.
Additionally, the Bursa Darülşifası Vakfiyesi (Bursa
Hospital Foundation) refers to three titles related to
dispensing: ‘saydalan’, ‘şerbetiyan’ and ‘uşşaban’. And
the Fatih, Süleymaniye and Edirne hospital foundations
used the terms ‘aşşab’, ‘şerbetçi’ and ‘edviyeküp’ for
the staff that supplied drugs, dispensed and prepared
pastes. Even though all of these different titles refer
mart - march 2014
75
??????? | yapraklar
tarihten
???????????
| leaves of history
İLK MODERN ECZANE 18’İNCİ YÜZYILDA AÇILDI
İstanbul’da Avrupa’dakilerine benzer ilk özel eczanelerin 18’inci yüzyılın ortalarında
yabancı uyruklu eczacılar tarafından açıldığını ve Kırım Savaşı (1854) sırasında Avrupa
devletlerinin ordularıyla birlikte İstanbul’a gelen yabancı hekim ve eczacıların etkisiyle
sayılarının arttığı sanılmaktadır. Bu tarihlerde İstanbul’da tamamı yabancı uyruklulara
ve azınlıktan olan kişilere ait 45 eczane bulunuyordu. Bu eczanelerin çoğu Beyoğlu (Pera)
ve Galata semtlerinde toplanmıştı.
İstanbul’da halen çalışmakta olan en eski eczane 1757 yılında Bahçekapı semtinde
açılmış olan ‘İki Kapılı Eczahane’dir. Bu eczanenin ilk defa kimin tarafından açıldığı
bilinmiyor. 1891 yılında Eczacı Gorgi Tülbentçiyan’a geçmiştir. 1902 yılında ise Batis
Gorgi Tülbentçiyan devraldı. Bu eczacı, eczanenin 1957 yılına kadar sahibi oldu ve 1946
yılında Bahçekapı’dan Talimhane semtine nakletti. Bu eczacını vefatı üzerine oğlu Jorj
Tülbentçi tarafından yönetilmeye başlandı.
FIRST MODERN PHARMACY
OPENED IN THE 18TH CENTURY
It is considered that İstanbul’s first independent pharmacies, like of Europe, were
opened by foreign pharmacists in the middle of the 18th century, and that the number
of these increased with the arrival of foreign doctors and pharmacists who came to
İstanbul with European armies during the Crimean War (1854). Back then there were
45 pharmacies that belonged to foreigners and minorities in İstanbul. Most of these
were in Beyoğlu (Pera) and Galata neighborhoods. The oldest and still active pharmacy
in İstanbul is the ‘İki Kapılı Eczane’ in Bahçekapı, which opened in 1757. The founder of
this pharmacy is anonymous. It was passed down to pharmacist Gorgi Tülbentçiyan in
1891. He handed it down to Batis Gorgi Tülbentçiyan in 1902. He moved the pharmacy to
Talimhane in 1946 and owned the place until 1957. Upon his death, his son Jorj Tülbentçi
has taken on the job.
işleriyle görevli uzman kişiler bulunuyordu. Hastane
vakfiyelerinde bunların isimleri, görevleri, özellikleri ve
aldıkları ücretler hakkında bilgiler vardır.
Bursa Darülşifası Vakfiyesi’nde bu hastanede ilaç hazırlama
işleriyle ilgili olarak 'saydalan', 'şerbetiyan', 'uşşaban' olmak
üzere üç unvan sayılır.
Fatih, Süleymaniye ve Edirne darülşifalarının vakfiyelerinde
ilaçları sağlayan, ilaç ve macunları yapan kişiler için 'aşşab',
'şerbetçi', 'edviyeküp' gibi meslek isimleri kayıtlıdır.
Bu kişiler genellikle ilaç hazırlamakla görevli iseler de,
yaptıkları ilaç şekline veya işe göre, isimleri değişir. Yani ilaç
hazırlayan kişiler arasında bir uzmanlaşma bulunmaktadır.
Süleymaniye Darüşşifası’nın vakfiyesinde bu hastanede
çalışanlar arasında eczacıdan başka eczacı kalfası, ilaç
kilarcısı ve ilaç vekilharcı gibi ilaçların yapımı, muhafazası
ve satın alınması gibi işlerle ilgili kişilere de yer verildiğini
görüyoruz.
to ‘dispensing medication’ in general, the names
changed according to the form and type of medication
they prepared. In other words, specialization became
widespread among pharmacists. Süleymaniye Hospital
documents reveal that pharmacists, pharmaceutical
technicians and other staff were employed in making,
storing and dispensing of medication.
76
mart - march 2014
mart - march 2014
77
???????| environment
çevre
| ???????????
Ha battı, ha batacak
ada ülkeleri!
GLOBAL
WARMING
Sinking island
nations!
Yazı - By: Elif İzgü Uluyüz
Çoğu tropik cennet olan pek çok
Pasifik ve Hint Okyanusu adası,
yakın gelecekte haritalardan
silinmeyi bekliyor. Sebep küresel
ısınma ve bu ada halklarının bu
iklim değişikliğine sebep olan
uygulamalarda zerre suçu yok. Ama
gelişmiş ve gelişen ekonomilerin
sanayi üretimi ve enerji tüketiminin
faturasını ülkelerini denize teslim
ederek ödeyecekler!
Tropical heavens of the world,
Pacific and Indian Ocean islands are
about to face extinction in the near
future. Global warming is to blame;
and the locals’ hands are clean
in this matter. Still, they are the
ones to suffer the consequences of
industrial development and energy
consumption caused by developed
countries and emerging economies!
78
mart - march 2014
mart - march 2014
79
çevre | environment
Diyelim ki bir adada yaşıyorsunuz ve bu ada Hint
Okyanusu ya da Pasifik’te bir tropik cennet… Mercan
atolleriyle çevrili, turkuvaz sahillere sahip. Ve bir gün
sizinle hiç ilgisi olmadığı halde, adanızın birkaç 10
yıl içinde denizin altında kalacağı haberi geliyor! Ne
hissedersiniz? Büyük bir umarsızlık ve buna sebep olanlara
öfke değil mi? İşte bugünlerde binlerce ada insanı bu ruh
hali içinde!...
Küresel ısınmanın etkisi kendini her geçen gün
biraz daha gösteriyor ve binlerce ada, yüzlerce ülke
kıyıları buzulların erimesi yüzünden büyük tehlike
altına giriyor. Dağlardaki ve kutuplardaki buzullarda
erimelerin gözlendiği günümüzde deniz seviyesinin 10
metre altında olan Maldivler, Tuvalu, Cayman Adaları
ve Marshall Adaları başta olmak üzere yüzlerce ada ve
deniz seviyesine yakın olan ülkelerin kıyıları tamamıyla
su altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya. Aralarında
Türkiye’nin de olduğu kıyı Avrupa kentleri, Çin, ABD,
Hollanda, Hindistan, Vietnam, Bangladeş, Japonya, Mısır
ve Endonezya gibi ülkelerin kıyı şehirlerinin su altında
kalma olasılıkları da oldukça yüksek. İlk önce sular altında
kalması beklenen Maldivler, Tuvalu, Cayman Adaları ve
Marshall Adaları kendilerine adeta gelecek arıyor.
80
mart - march 2014
Let’s suppose that you live on an island that is a tropical
heaven in the Indian Ocean or the Pacific... Surrounded by coral
islands and turquoise waters. You are in peace until one day
you get the news that your home is going to sink under water
in the next 10 years even though you did nothing to cause
this. How would you feel? Great desperation and anger against
whoever is responsible for it, right? This is how thousands of
island people feel right now! Global warming shows its face a
little bit more each day. Thousands of islands and hundreds
of coastlines are under threat because icebergs are melting.
Islands like the Maldives, Tuvalu, Cayman and Marshall,
which are 10 meters below sea level, are under urgent threat.
Coastal European countries, including Turkey and China, the
USA, Netherlands, India, Vietnam, Bangladesh, Japan, Egypt,
Indonesia all bear high possibility of sinking under water.
Expected to go down in water first, the Maldives, Tuvalu,
Cayman and Marshall islands are simply looking for a future.
GLOBAL WARMING BUILT THE WARMING ISLAND
According to England’s leading newspaper Independent, in
2005, a large part of Grönland broke away from the east
side of the island, forming a new island. United Nation’s
geological research satellite took photos that approve
‘ISINAN ADA’NIN MİMARI KÜRESEL ISINMA
İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden Independent’a
göre, 2005’te Kuzey Kutup noktasındaki 56 bin nüfuslu
Grönland’ın doğu kıyısından adadaki ısınma nedeniyle
büyük bir parça koptu ve yeni bir ada oluştu. Birleşmiş
Milletler’in yerbilim araştırma uydusunun çektiği
fotoğraflar da bu haberi doğruluyor. Habere göre,
Amerikalı araştırmacı Dennis Schmitt, adaya 'Isınan
Ada' ismini verdi. 2005’te ayrı bir ada olan 'Isınan Ada',
1985’te Grönland’a tamamıyla bitişikti, 2002’de de bir buz
köprüyle bağlıydı.
ÖMRÜ TÜKENEN BİR CUMHURİYET:
MALDİVLER
Suların yükselme tehlikesinin farkına varan ilk ülkelerden
biri de Hint Okyanusu’nda binden fazla adadan oluşan
Maldivler... İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin haberine
göre, Birleşmiş Milletler’in hesaplarında ada, bu yüzyıl
60 santimetre suya gömüldü. 2004’te meydana gelen
tsunamiden sonra inşa edilen doğal görünümlü koruyucu
duvarların dışında küresel ısınmanın sonuçlarına karşı
önlem alınmazsa, önümüzdeki yüzyıl içinde adalar sular
altında kalacak.
this news. American researcher Dennis Schmitt named
the island as ‘Warming Island’. The island was a part of
Grönland in 1985; joined with an ice bridge in 2002 and
broke away from it in 2005.
AN EXPIRED REPUBLIC: THE MALDIVES
One of the first countries that experienced global
warming before anyone else is the Maldives, which
composes of over a thousand islands in the Indian Ocean.
According to BBC, the UN calculated that this country
has gone 60 centimeters down in the water only this
year. Unless measures against global warming, other
than the protective walls built after the tsunami in 2004,
are taken, these islands will be under water by the next
century. The highest point of the Maldives is only 2.4
meters. The 359 thousand citizens in this country, which
signed the Kyoto Protocol first thing, have been granted
right of shelter in Australia as of 15 November 2005.
Government representatives announced that they took
action to protect the people from the effects of global
warming, and noted the current altitude as 0.91 meters.
The government is planning to buy a new settlement for
the people with the income from tourism. Their biggest
mart - march 2014
81
çevre | environment
Maldivlerin en yüksek noktası ise 2.4 metre. Küresel
ısınmayı önleme amacıyla oluşturulan Kyoto Protokolü’nü
ilk imzalayan ülke olan 359 bin nüfusu Maldivler’e 15
Kasım 2005 itibarıyla Avusturalya’ya sığınma hakkı
verilmişti. Hükümet yetkilileri, küresel ısınmanın
etkilerinden korunmak için harekete geçtiklerini, çünkü
bugün sudan yüksekliklerinin sadece 0.91 metre olduğunu
açıkladı. Yetkililer, ileride adayı terk etmek zorunda
kalacakları için turizm gelirleriyle gelecekte yaşayacakları
bir yerleşim yeri satın almak için plan yapıyor. En
büyük korkuları ise adanın geleceğiyle ilgili bir çözüm
bulamamak. Eğer çözüm bulunamazsa 300 bin ada sakini
yakın gelecekte çevre mültecileri haline gelecek.
KOMŞULARININ BATIŞINI
İZLEYEN TUVALU HALKI
Dünyanın en küçük dördüncü ülkesi olan Tuvalu da
küresel ısınma tehdidini şimdiden hisseden bölgelerden...
Avustralya ve Hawaii gibi ülkelerin arasında kaybolan
bu 26 kilometrekarelik gösterişsiz adanın başkenti ve
en yüksek yeri deniz seviyesinden sadece 4.6 metre
yükseklikte. Komşu adaların bir bölümü şimdiden
sular altında kaldı. Yılın bazı zamanlarında suların
Tuvalu halkı pek yakınlarındaki adaların
denize batışını gün be gün izlemek
zorunda kalmış. Şimdi aynı kaderi
paylaşmak üzereler ve yeni bir ülke
bulmak zorundalar. Aynı kader Maldivler,
Cayman Adaları ve Marshall Adaları için
de geçerli…
People of Tuvalu have to watch nearby
islands sinking into water day by day.
They are about to face the same end
and they have to find a new country for
themselves. Same goes for the Maldives,
Cayman Islands and Marshall islands...
82
mart - march 2014
fears are about not being able to find a solution for the
island’s future. If the situation remains unresolved, over
300 thousand people will become refugees in the near
future.
TUVALU WATCHING THE END OF NEIGHBORS
The world’s fourth smallest country, Tuvalu, is another
place where the effects of global warming prevails. The
capital city of this modest island, that is almost lost
between Australia and Hawaii with its 26-kilometersquare size, and the highest point of this country is only
4.6 meters above sea level. Parts of neighboring islands
are already under water.
Annual tides now flood the roads and houses. In 2002,
representatives of Tuvalu requested right of shelter
from Australia and New Zealand. Even though these
countries considered this risky back then, New Zealand
does accept refugees within a specific quota. Australia,
however, failed to respond to this call for help. The
people of Tuvalu have started immigrating to New
Zealand and Australia, even illegally. If we don’t stop
global warming, Tuvalu is not going to be on the map by
2050.
yükselmesiyle adanın yollarını ve evlerini şimdiden su
basmaya başlamış.
2002’de, Tuvalulu yetkililer Avustralya ve Yeni
Zelanda’dan sığınma hakkı istedi. Fakat ülkeler bunu
bir risk olarak gördü. Ama son yıllarda Yeni Zelanda bir
kota çerçevesinde mültecileri ülkesine kabul ediyor.
Avustralya ise Tuvalu’nun yardımına cevap vermedi.
Tuvalu halkı, kaçak yollarla da olsa, şimdiden Yeni Zelanda
ve Avustralya’ya göç etmeye başladı bile. Eğer küresel
ısınmanın önüne geçilemezse 2050’de Tuvalu dünya
haritasından tamamen silinecek.
KASIRGALAR SARSIYOR
Küresel ısınmadan nasiplerini alan toprak parçalarından
diğerleri de toprak kaybını en aza indirmek için duvar
ördüren Marshall ve Cayman adaları... Deniz seviyesi 1
metre yükselirse, en yüksek noktası 10 metre olan Pasifik
Okyanusu’ndaki Marshall Adaları’nın yüzde 80’inin sular
altında kalma riski var. Marshall Adaları ile benzer kaderi
paylaşan Karayipler’deki Cayman Adaları’nda da sık sık su
baskınları görülüyor.
MİLYONLARCA İNSAN TEHDİT ALTINDA
Himalayalar’dan beslenen Asya’nın en büyük
nehirlerinden Ganj ve Brahmaputra, karların erimesinden
dolayı dünyanın en geniş deltası Bengal Körfezi İle
birleşecek. 140 milyon nüfuslu fakir Bangladeş çaresiz.
Milyonlarca kişi geçimini nehir çevresinden sağlıyor.
Köylüler yakın zamanda topraklarını erozyon sebebiyle
kaybedecek. Eğer küresel ısınmaya çare bulunamazsa
Bangladeş’in yüzde 15’i sular altında kalacak. 13 milyon
kişi şimdiden riskli bölgeyi terk etti. Dünya Bankası’nın
2001 raporuna göre, Bengal Körfezi’nde su seviyesi yılda 3
milimetre yükseliyor.
Kıyı kesimleri küresel ısınmadan etkilenecek ülkelerden
biri de Japonya. 2 bin kadar adadan oluşan Endonezya ise
2030’a kadar bunların büyük kısmını kaybedecek. Fiji ve
Bahamalar daha bile erken kaybolacak.
TRAUMATIC HURRICANES
Two other lands that have built walls to minimize the
loss of ground due to global warming are Marshall and
Cayman islands... In the event that sea level rises 1 more
meter, 80 percent of the Marshall Islands in the Pacific
Ocean may sink into water. The highest point on these
islands is 10 meters. Floods have become frequent in the
Caribbeans’ Cayman Islands too.
MILLIONS OF PEOPLE ARE UNDER THREAT
Asia’s two major rivers Ganges and Brahmaputra, fed by
Himalayan glaciers, are going to join the world’s largest
delta, the Bay of Bengal. Impoverished Bangladesh and its
140 million citizens are desperate. Millions of them earn
their living from the river. These villagers are losing their
lands due to erosion. If the problem of global warming
remains unresolved, 15 percent of Bangladesh will sink into
water. 13 million people have already left the risk zone.
According to the World Bank’s report for 2002, water level
in the Bay of Bengal rises 3 millimeters every year. Japan’s
coastline is also going to be affected by global warming.
Composing of about 2 thousand islands, Indonesia is about
to lose most of these islands by 2023. Fiji and the Bahamas
are facing even an earlier end.
NETHERLANDS IS IN TROUBLE TOO
Wealthy Europe will get its share from global warming too.
Unless we stop the warming, Netherlands is going to be
under water too. Most of the country is below sea level.
The government is planning to invest in 10 to 25 billion
dollars to protect the country from flood damages. These
measures include ditches, pumps and seawalls. According
to the statement made at the Intergovernmental Panel
on Climate Change, only 1 meter rise in sea level may
submerge 6 percent of the Netherlands.
HOLLANDA DA ZORDA
Zengin Avrupa da küresel ısınmadan nasibini alacak.
Küresel ısınma durdurulamazsa, Hollanda sular altında
kalacak. Topraklarının çoğu deniz seviyesinin altında olan
Hollanda, su baskınlarının vereceği hasardan korunmak
için 25 milyar dolarlık yatırım yapmayı planlıyor. Bu
önemler; hendek, pompalar ve deniz duvarları inşa
etmek... Resmi açıklamalara göre, deniz seviyesindeki 1
metrelik yükseliş ülkenin yüzde 6'sını suya gömecek.
mart - march 2014
83
aile rehberi | family guide
‘Süper anne’
olmak ya da olmamak!
To be or not to be a ‘Super Mom’!
84
mart - march 2014
Eşi, işi ve çocuğu için mükemmelin peşinde koşan pek çok anne, istediği standartları
tutturamadığında psikolojik sorunlar yaşıyor. Çağımızda ‘süper kadın’ yahut ‘süper
anne’ sendromu olarak adlandırılan bu durumun yol açacağı zararları, DBE Davranış
Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Aslı Kızıltoprak
Tuna anlattı…
Many mothers who are looking for the perfection for their husbands, jobs and children;
will have psychological problems if they can’t maintain the standards they want.
Clinical Psychologist of DBE Institute for Behavioral Studies Children and Adolescent
Department, Aslı Kızıltoprak Tuna shared harms this situation that is named as ‘super
woman’ or ‘super mom’ syndrome in our age, will cause.
İyi bir eş, anne, evlat ve iş
kadını olmak… Birçok rolü
aynı anda ve mükemmel
yapma zorunluluğu hissetmek,
günümüzde çoğu kadının
yaşadığı psikolojik bir buhran.
Üstüne üstlük bu buhrana
içinde bulunulan şartlar, hatta
çoğu zaman yakınlarını da
yönlendirme hissiyatı eklenince
kadınların üzerindeki yük
daha da artıyor. Eğer siz de
kendinizin mükemmeli bulmak
için çabaladığını düşünüyorsanız
,‘süper kadın’ ya da başka bir
değişle ‘süper anne’ sendromuna
yakalanıyor olabilirsiniz. Peki,
bu mükemmeliyetçilik duygusu
nereden geliyor?
MÜKEMMEL
KIZ ÇOCUĞU!..
DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü
Çocuk ve Genç Merkezi Uzman
Klinik Psikolog Aslı Kızıltoprak
Tuna’ya göre, 'süper kadın'
olmaya giden süreç daha
küçük yaşlarda başlıyor. Türk
toplumunda kız çocuklarına
söz dinleyen, isteneni yapan
‘mükemmel kız çocuğu’ rolü
verildiğini, sonrasında da
‘süper kadın’ rolü öğretildiğini
anlatan Tuna; “Kız çocukları
iyi bir anne, iyi bir eş ve iyi
bir evlat olmanın gerekliliğini
başta annelerini model alarak
çevrelerinden öğreniyor.
Genellikle anneler ‘fedakâr’,
‘başkaları için yaşayan’ bir eş ve
Being a good wife, mother,
child and business woman…
Feeling obligated to be perfect
in many role at the same time is
a psychological depression that
many women experience. To
top it all off, when the current
conditions and even the feeling
of guidance for their nearest and
dearest added to this depression,
burden on women get more and
more. If you think that you are
struggling to find perfection,
you may have ‘super woman’
or in another words ‘super
mom’ syndrome. Well, what
is the source of this feeling of
perfectionism?
PERFECT GIRL!..
According to the Clinical
Psychologist of DBE Institute
for Behavioral Studies Children
and Adolescent Department Aslı
Kızıltoprak Tuna, the process of
being super woman begins at
early ages. Tuna mention that
girls have a role of ‘perfect girl’
who is obedient and does what is
asked for, in Turkish society and
then they learn ‘super woman’
role. Tuna said; “girls learn
the necessity of being a good
mother, good wife and child
from the people around them,
especially by taking their mother
as a model. Mothers are usually
‘self-sacrificing’ models who
are ‘living for others’, so they
unavoidably encourage children
mart - march 2014
85
aile rehberi | family guide
anne modeli çiziyorlar ve ister istemez çocuklarını da buna
özendirmiş oluyorlar. Gelecekte, kız evladın anne-babaya
daha yardımcı ve daha yakın duracağıyla ilgili yorumlar
ve kıyaslamalar yapılmaya başlanıyor. Tüm bunlar, daha
çok küçük yaşlardan kız çocuklarının duygu, düşünce ve
davranışlarını şekillendirmeye başlıyor” diyor.
SÜPER ANNE VE EŞ OLMAK SOSYAL ÖĞRETİ
Kız çocukları okul dönemi boyunca akademik başarı
ve sosyal çevrede yer edinmenin yanı sıra ev içerisinde
yapılması gerekenleri de annelerini gözlemleyerek
öğrenmeye devam ettiklerinin altını çizen Tuna, “Özellikle
son nesil annelerinin üzerinde durduğu başka önemli
bir konu da ‘üniversite’. Bundan sonra, iş hayatındaki
başarılar ve düşünüldükten sonra karar verilmiş olan
evlilik geliyor” diyor.
Günümüz kadınlarının büyük bir kısmının yaşadığı
bu sendromun belirtilerinin 20’li yaşlarda kadının
evlenmesiyle başladığını anlatan Tuna, “30’lu yaşlarda
sendrom kişinin üzerindeki yükün artmasıyla daha da
göze çarpar. Çevremize şöyle bir bakarsak, etrafımızda
aslında azımsanmayacak kadar ‘süper kadın’ görebiliriz.
Bu kadınlar sabahları erkenden kalkıp telaşla eşine ve
86
mart - march 2014
on this. Comments and comparisons about the future that
the girls will be more helpful and close to their parents are
made. All of these start to form the emotion, thought and
behavior of girls at young ages.
BEING A SUPER MOM OR WIFE IS A SOCIAL DISCIPLINE
Tuna highlighted that girls learn what to do at home by
observing their mothers as well as academic success
during school term and becoming a part of social
surroundings, and said, “Another important subject new
generation mothers dwell on, is ‘university’. After that,
success in business life and marriage that is decided
consciously…
Tuna told that the symptoms of this syndrome that many
women have today, start with the marriage of the woman
in her 20s; and said, “In 30s, syndrome stands out even
more with the increase of the burden on the person. If we
look around, we will see a considerable amount of super
women. These women wake up early, prepare breakfast
for their husbands and children in rush, in the meantime
they get ready for work and make their children ready for
school. After an intense work pressure they come home
and they want to take care of house work, tidying up
çocuklarına kahvaltı hazırlarken bir yandan da çocuğunu
okula, kendini de işe gitmek üzere hazırlar. İşteki yoğun
ve tempolu koşuşturmadan sonra evine gelip evin işleri,
düzeni ve yemekle de elinden geldiğince ilgilenmek
ister. Bunların yanı sıra hem kendi hem de eşinin ailesine
özen gösterir. Arkadaşlarına da zaman ayırmaya çalışır.
Kendi kişisel bakımı ve kıyafetlerine önem verdiği gibi
eşininkilerle de ilgilenir. Onun da kusursuz olmasını
ister. Başarılı bir iş kadını olarak maddi açıdan da
ailesine destektir. Faturalar ve alışveriş işleriyle ilgilenir.
Yatırımlar yapar. Ve tabii ki, bu süper kadının çocuğu da
süper olmalıdır” diyor.
PSİKOLOJİK SIKINTILAR YARATIR…
Limitlerini bu kadar fazla zorlayan ve her şeyin dört
dörtlük olması için insanüstü bir çaba sarf eden bu kadın
profilinin ruhen ciddi anlamda yorulduğunu anlatan
Tuna, “Tabii ki bu yoğun tempo kadını hem fiziken hem
de ruhen fazlasıyla yorup yıpratacaktır. Ancak başlarda
kendisi de bunun farkına varmayabiliyor. Kimileri yerli
yersiz agresif bir tutum sergilemeye başlayabilirler.
Hırs, güç, başarı ve düzeni dengelemeye çalışırken
depresyon, panik atak ve pek çok alanda gözükebilecek
and meal as best as they can. In addition to these, they
take care of their parents and their husband’s parents.
They try to take time off for their friends. They look after
themselves, their clothes and personal care as well as
their husband’s. They want them to be perfect too. They
also support family financially as successful business
women. They take care of bills and shopping. They make
investments. And of course, child of this super woman has
to be super too.
CAUSES PSYCHOLOGICAL DISTRESS…
Tuna told that this woman figure who pushes the limits
and exerts ceaseless effort to make everything perfect,
is getting tired substantially in spirit. She said, “Of
course this intensive tempo will tire and knock them
out both physically and spiritually. However, they also
may not realize that at first. Some of them may exhibit
aggressive attitude without any reason. While trying to
balance ambition, power, success and current condition;
depression, panic attacks and anxiety in many fields are
indispensable. Many of these super women mention about
muscle pain, fatigue and stress of whole body, insufficient
sleep and waking up tired. In case of not making provisions
mart - march 2014
87
aile rehberi | family guide
‘SÜPER KADIN
SENDROMU’NA
YAKALANDIYSANIZ…
anksiyete (kaygı) bozuklukları da kaçınılmaz olacaktır.
Süper kadınların pek çoğu kas ağrılarından, tüm vücutta
hissedilen bir yorgunluk ve gerginlik halinden, kaliteli
uyuyamamaktan, yorgun uyanmaktan bahsederler. Bu
belirtiler için de acilen önlem alınmadığı takdirde sorunlar
katlanarak büyüyecektir” diyor.
‘Süper kadın’ sendromunun sadece kişinin kendine zarar
vermekle kalmayıp diğer insanlarla olan iletişime de zarar
verdiğinin altını çizen Tuna, “Kadın aynı zamanda eşini
ve/veya çocuğunu da baskı altında tutmaya, onları da
kontrol etmeye çalışır. Tüm sorumlulukları yüklenmeyi
görev edinmiş olan kadın, eşi ve çocuğu için bir anlamda
hayatı kolaylaştırırken onların sorumluluk almasına
da engel olur. Çaba sarf edeceği, başaracağı hiçbir şey
kalmayan eş de, tatmin olmadığı ve kendini önemsiz
hissettiği bu yaşamdan sıkılmaya başlar. Yani, ‘süper
kadın’, eşi çocuğu hatta çevresindeki insanlarla olan
ilişkilerine zamanla zarar vermeye başlar” diyor.
against these symptoms urgently, the problem will get
bigger and bigger.”
Tuna highlighted that ‘super woman’ syndrome is not only
hurt person herself, but also damages the communication
with others. Tuna said, “The woman also try to keep her
husband and child under pressure and control them. The
woman who shoulder all the responsibilities, sort of makes
her husband’s and child’s life easier but prevent them to
take responsibility. A husband who doesn’t have anything
to struggle for or to success, starts to get bored from his
life that he feels unsatisfied and worthless. I mean the
‘super woman’ starts to damage her relation with her
husband, child and even with the people around.”
88
mart - march 2014
◆ Mükemmel, süper olmak mümkün
müdür? İnsanlar doğrularıyla olduğu kadar
yanlışlarıyla var olurlar. Kusurlara takılıp
sürekli eleştirerek kendinizi ve çevrenizi
yıpratmayın.
◆ Başta kendiniz olmak üzere, herkesi olduğu
gibi kusurlarıyla kabul etmeye ve bu şekilde
sevmeye çalışın.
◆ Kendinizden çok başkaları için yaşamaktan
vazgeçin. Sadece kendinizi düşünerek, kendi
mutluluğunuz için de bir şeyler yapın.
◆ “Bunlara da yetişmeliyim”, “Şunları
da yapmalıyım” gibi cümleleri, yani
‘meli-malı’ları hayatınızdan çıkarın. Bu
şekildeki tanımlamalar kişiyi birtakım
kalıpların içine sokar. Ve tanımlara uygun
davranamadığımızda suçluluk, hayal kırıklığı,
yetersizlik duyguları yaşamanıza sebep olur.
◆ Önemli olan, sorumlulukları ve hayatı
paylaşmaktır. İhtiyacınız olduğunda yardım
isteyin.
◆ Hayattan beklentileriniz, öncelikleriniz
tabii ki olsun. Ama sınırlarınızı bilin.
Yapılacaklar listenize sürekli ulaşılması güç
hedefler koymayın.
◆ Başarısızlığı tatmasak başarının değerini
anlayamazdık. Bunu unutmayın.
◆ Kendi mutluluğunuzu, sağlığınızı ihmal
etmeyin.
◆ Sevdiklerinize de “Hayır” diyebilmeyi
bilin. “Hayır” dediğinizde de sizi sevmekten
vazgeçmeyecekler.
◆ “Mükemmel olmasam da ben kendime
güveniyorum, kendimi seviyorum ve
değerliyim” deyin.
IF YOU CATCH ‘SUPER
WOMAN SYNDROME’…
◆ Is being perfect or super possible?
People exist with their mistakes as well
as their truth. Don’t knock yourself and
people around you out by dwelling on
mistakes and criticizing constantly.
◆ Live and let live, love yourself and
others with their mistakes.
◆ Give up living for others more than
yourself. Think of yourself and do
something only for your own happiness.
◆ Write off the sentences such as
“I have to finish this”, “I have to do
that”, I mean all the musts. These
kind of definitions limit person. And
when you don’t behave according
to these definitions; you feel guilty,
disappointment and inability.
◆ Important point is sharing life and
responsibilities. Ask for help when you
needed.
◆ Of course you will have expectations
and priorities from life. But, know your
limits. Don’t put difficult to achieve
aims in your to do list.
◆ You can’t understand the value of
success without any fail. Don’t forget
that.
◆ Don’t neglect your happiness and
your health.
◆ Say “no” to your loved ones if
necessary. They will not stop loving you
because you say “no”.
◆ Say “Even if I am not perfect, I
am confident, I love myself and I am
precious”.
mart - march 2014
89
sağlık | health
Manyetik alanın insan
sağlığı üzerindeki etkisi
The effects of magnetic fields on human health
Yazı - By: Prof. Dr. Hüseyin Nazlıkul / www.huseyinnazlikul.com
Moda bir deyimdir, “Kötü elektrik aldım” deriz… Genelde bunu bir insan
ya da mekân için kullanırız. Ancak çevremiz gerçekten de kötü elektrikle
çevrili!.. Evde, işyerinde, sokakta, tüm yaşam alanlarında elektromanyetik
etkilere açık yaşıyoruz. Ve bu elektromanyetizma bazen ciddi hastalalıklara
neden oluyor. Kalp krizi yaşının 20’lere inmesinin, kanser vakalarının
artışının bir sebebi de işte bu!..
‘Getting a negative energy’ is colloquial expression... We use it for people
or places. After all, we really are surrounded by negative energy sources!
We are exposed to electromagnetic fields at home, at work, in the street
and all other kinds of living spaces. And this electromagnetism may cause
serious diseases. It is highly responsible for the increase in cancer cases
and heart attacks in twenties!
Biyomanyetoloji ilkelerine göre tüm maddeler, dolayısıyla
insan vücudu manyetik özelliğe sahiptir. Güneş, hava ve su
gibi mıknatıslık da insanların vazgeçilmez bir parçasıdır.
İnsanı oluşturan maddelerin birbiriyle haberleşmek için
kullandığı manyetik alanın sinyalleri hem birbiriyle ve hem
de dünya manyetik alanıyla uyum içindedir. Günümüzde
elektromanyetik cihazların hayatımıza girmesiyle yeni bir
kirlilik türü doğmuştur. Bu kirliliğe ‘elekrosmog’ diyoruz.
Tüm maddelerin canlı veya cansız, zayıf ya da güçlü manyetik
alanları vardır. Her maddede olduğu gibi insanın da bir
manyetik alanı bulunur. İnsanlar kendi manyetik alanları
yanında doğal olarak yaşadıkları çevrenin de manyetik
alanları etkisi altındadırlar. Bu manyetik alanın faydaları
yanında dengenin bozulmasıyla birlikte zararları da olur.
İnsanlar doğada var olan iç ve dış manyetik alan yanında
kendi ürettikleri cep telefonları, elektrikli ev cihazları ve
yüksek gerilim hatları gibi manyetik alan kirliliği etkisi
altındadırlar. Manyetik alan oluşturan cihazlar hayatımızın
bir parçası haline gelmiş bulunmaktadır. Bununla birlikte
bunların olası zararlarını bildiğimizde kısmen de olsa
önlemlerimizi almaya çalışmamız gerekir. Manyetik alan
kirliliği gözle görülemeyişi, etkisinin çoğu zaman doğrudan
hissedilemeyişi ve uzun zaman sonra birikerek görülmesi
sebebiyle insanlar tarafından yeterince önemsenmez.
90
mart - march 2014
According to the biomagnetology principles, human body
has magnetic properties. Such as water and air, magnetic field
is an essential part of human body. The Earth’s magnetic field
and parts of human body normally communicate with each
other in harmony. But this can be destroyed by factors such as
electrosmog caused by high voltage devices etc. frequently. All
substances have magnetic fields, active or not, weak or strong.
Human body has a magnetic field too. Naturally, human body
is also effected by the environment’s magnetic fields. And
disturbance of its balance is harmful. In addition to these external
and internal magnetic fields, humans are constantly exposed to
magnetic pollution created by cell phones, electrical appliances
and high voltage lines – which are produced by man. These
devices have become parts of our lives. Still, we should try and
take measures to prevent possible harmful effects.This invisible
pollution isn’t considered important by the people because its
effects aren’t felt directly. Inevitably, the man will take necessary
measures to abate magnetic pollution. Mentioning ‘magnetic
pollution’ in the same sentence with more familiar types of
pollution may be the first thing to do to raise public awareness.
EVERYBODY HAS AN ELECTRICAL SYSTEM!
Human body is actually an electromagnetic machine with
cells that have their own electrical systems. Autonomic nerve
Manyetik alan kirliliğinin kaynakları tespit edilerek önlenmesi
için gerekli tedbirlerin alınması zorunluluktur. Hava, gürültü
gibi kirlilikler yanında mutlaka manyetik kirlilik de beraber
zikredilerek toplumun duyarlılığı artırılmalıdır.
HER İNSANIN BİR ELEKTRİK DEVRESİ VAR!
İnsan vücudu aslında her hücrenin kendine özgü elektrik
devresi olduğu bir elektromanyetik makinedir. İnsan bedenini
bir ağ gibi saran 500.000 kilometre uzunluğunda olan bir
otonom sinir sistemi mevcuttur. Bu açıdan bakıldığından insan
bedeni devasa bir elektriksel cihazdır!
İnsan vücudundaki manyetik alan, biyoelektrik yüklerinin
hareketinden meydana gelir. Biyoelektrik oluşan herhangi bir
bölgede mutlaka manyetik alan vardır.
İnsanı oluşturan maddelerin birbiriyle haberleşmek için
kullandıkları manyetik alanın sinyalleri birbiriyle uyum
içindedir. Bu sinyaller dünya manyetik alanıyla da uyum
içindedir. İnsanın kendi iç manyetik alanıyla dünyanın
oluşturduğu manyetik alan arasındaki
uyumluluk çeşitli nedenlerden
dolayı bozulabilmektedir.
Bunun bir nedeni de insanın
yaşadığı yerin manyetik alanının
büyüklüğüdür. Yer kabuğunun doğal
bir manyetizması vardır. Bütün
alanlar üç değişken içerir; frekans,
spinin yönü, spinin büyüklüğü
veya gücü... Bu üç değişken insan
vücuduna uyduğunda, vücut kendi
enerjisini destekler.
Geceleyin dünya manyetik alanı
hücresel oksijeni artırır, uykuyu
destekler, biyolojik iyileşmeyi
desteklerken iltihaplanmayı azaltır, acıyı dindirir. Ama
güneş doğduğunda beraberinde getirdiği pozitif manyetik
alanı hücresel oksijeni azaltır, uyanıklığı destekler, biyolojik
iyileşmeye engel olur ve acıyı artırır.
Kafamızın merkezinde bulunan hormonları, enzimleri ve
bağışıklık fonksiyonlarını yöneten 'pineal bezi' manyetik
kristallerden oluşan bir manyetik organdır. Manyetik enerjiye
çok duyarlı olup ona has madde olan melatonin hormonu,
geceleyin dünya manyetik alanı etkin olduğu zaman ortaya
çıkar.
HORMON ÜRETİMİNİ ENGELLER
Melatonin hormonun üretimi 3 Hz olmaktadır. Eğer etrafta
elekromanyetik kirlilik söz konusuysa bir türlü kaliteli
melatonin ve büyüme hormonu üretilemez ve bunun
sonucundan hastalıklar baş gösterir.
İyi uyku için melatonin seviyesinin yüksek olması gerekir.
Büyüme hormonu melatonin seviyesiyle ilişkilidir. İnsan
yaşlandıkça bu hormonları daha az üretmeye başlar.
İnsan vücudunun manyetik alanla olan dengesini bozan
etkenlerden birisi de kimyasal kirleticiler, haberleşme
frekansları, elektrik güç taşımalarından gelen sinyallerle
system runs through the body for as long as 500 thousand
kilometers. Looking from this point of view, human
body is a giant electrical device! The magnetic field in
human body is created by the motion of bioelectrical
charges. Magnetic fields coexist with bioelectricity.
Magnetic fields created by signals sent and received by
the substances composing human body are in accord
with the Earth’s magnetic field. This harmony between
our internal magnetic fields and the Earth’s magnetic
field is disturbed due to various reasons. One reason is
the size of the magnetic field of residence. Earth has its
own natural magnetism. Each field responds to three
variables: frequency, direction of the spin and size
or power of the spin. Once these three factors reach
harmony with human body, the body supports its own
energy. Earth’s nocturnal magnetic field increases cellular
oxygen, improves sleep, relieves inflammation and pain.
When the sun rises, positive magnetic field steps in and
reduces cellular oxygen, keeps us
awake, puts off biologic healing
and increases pain. Pineal
gland that manages hormones,
enzymes and immunity functions
from the center of our heads, is
a magnetic organ. Very sensitive
to magnetic energy, its special
hormone melatonin is secreted at
night with the Earth’s nocturnal
magnetic field.
HINDERS HORMONE SECRETION
Melatonin is produced at 3 Hz
delta wave. In consequence of
environmental magnetic pollution, quality melatonin and
growth hormones cannot be produced, causing diseases.
A good sleep is only possible with high quality melatonin
levels. Growth hormones are in close relation with
melatonin. As people age the body naturally produces
less melatonin. Chemical pollutants, communication
frequencies, electrical power tracking signals disturb
the balance between human body and the magnetic
fields. Toxic substances and radiation also disturbs our
electromagnetic balance. The electromagnetic field,
that is referred to as ‘smog’ by researchers, causes
depression, rigid neck, chest pain, memory loss,
headache, changes in heart rate and blood chemistry,
problems in digestive and circulating systems.
AT HOME, AT WORK, IN THE STREET
AND EVERYWHERE ELSE...
‘Electrosmog’ is the electromagnetic radiation resulting
from the use of technology and it seriously is bad for
human body. This pollution spread by high voltage lines,
cell phone waves, radio and TV waves as well as all kinds
of home appliances and computers create an unhealthy
mart - march 2014
91
sağlık | health
çevrenin kirlenmesiyle ortaya çıkar. Toksik madde, radyasyon
gibi kirleticilerden gelen sinyaller canlının elektromanyetik
dengesini bozmaktadır.
Araştırmacıların insan tarafından
yapılan elektromanyetik kirlilik
veya smog olarak tarif ettikleri
elektromanyetik alan; genel
keyifsizlik, boyunda sertlik,
göğüs acısı, hafıza kaybı, baş
ağrısı, kalp atışında ve kan
kimyasında değişime uğratma,
sindirim ve dolaşım sorunları
oluşturabilmektedir.
EVDE, İŞYERİNDE,
SOKAKTA, HER YERDE…
Elektrosmog adı verilen
teknolojinin beraberinde getirdiği
elektromanyetik kirlenme,
insan sağlığını tehdit eden ciddi
unsurlardan birisidir. Yüksek gerilim
hatlarından cep telefonu dalgalarına, radyo ve TV
dalgalarından ev ve işyerlerindeki bilgisayar ve
elektrikli diğer eşyaların yaydığı elektromanyetik
dalgalara kadar maruz kalınan elektromanyetik
kirlilik, sosyal yaşam ortamında hemen hemen her
yerde sağlıksız bir atmosfer oluşturmaktadır.
Elektromanyetik smog beyinden hücrelere
gönderilen sinyalleri engelleyerek vücudun bağışıklık
sistemine zarar verir. Son yıllarda büyük çapta
araştırmalar yapılmasına neden olan bir etki ise
insan yapımlı kuvvetli manyetik alan kaynağından
doğan hastalıklardır. Cep telefonunun kandaki
zararlı proteinlerin ve toksinlerin beyne girmesini
engelleyen savunma mekanizmasını devredışı
bırakmaya, yorgunluk, baş ağrısı, deride yanma hissi ortaya
çıkarmaya, yüksek tansiyon oluşmasına, baş ağrıları, baş
dönmesi ve dikkatin dağılmasına sebep olduğuna dair bulguları
elde edilmiştir. Cep telefonunun Alzheimer, Parkinson ve
multiple sclerosis (MS) gibi sinir hastalıklarının oluşma riskini
artırabileceği, yapılan hayvan deneyleriyle ispat edilmiştir.
Kulaklık-mikrofon seti kullananların yüzde 60’ında bu tip
sorunların olmadığı gözlenmiştir. Ortalamadan yüksek
manyetik alanı olan bölgede yaşayan çocukların kanser olma
olasılığının daha yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Birkaç
araştırmada ortalama değerden yüksek manyetik alanın
bulunduğu bölgede uzun süre kalan hamile kadınlarda zor
doğum yaptıkları gözlenmiştir. Yüksek manyetik alanın,
anne adaylarının düşük yapma olasılıklarını üç kat artırdığı
vurgulanmıştır.
GENÇ YAŞTA KALP KRİZİ VE
KANSER VAKALARINDA ARTIŞ
Kalp krizi yaşlarının 20’li yaşlara düşmesi, bağışıklık
sistemlerinin çöküşü, sık hastalıklara maruz kalma, beyin
92
mart - march 2014
electromagnetic atmosphere in all living spaces.
Electromagnetic smog damages the immune system by
blocking brain signals. Diseases caused by man-made
magnetic field sources called
forth serious research on the
subject in the last decade.
It has been found out that
cell phones deactivate the
defense mechanism that
prevent harmful blood
proteins and toxins from
entering the brain, cause
fatigue, headaches, burning
sensation on skin, high
blood pressure, dizziness
and distracted attention.
Tests made on animals show
that cell phones may
increase the risk
of Alzheimer’s and
Parkinson’s diseases
as well as multiple
sclerosis (MS). 60
percent of cell phone
users who normally
use headsets showed
none of these
problems. It has
been concluded that
children living in
high magnetic fields
face bigger risk of
getting cancer while
pregnancy becomes
harder. It is underlined that high magnetic fields triples
the risk of miscarriage.
PREMATURE HEART DISEASES
INCREASE IN CANCER CASES
Magnetic fields are also responsible for early heart attacks,
broken immune systems, continual diseases, cerebral
hemorrhage and cancer cases. Acupuncture and magnetic
treatments have been developed to cure this type of
diseases in the last years. Magnotherapy was initially tried
on astronauts. Later on Dr. Ludwig conducted clinical trials
on 200 thousand individuals and presented the results
to the benefit of medicine. Pulsating magnetic field, that
is more effective than the Earth’s static magnetic field,
forms a better matching interaction with cell membrane
periodicity. The symptoms may look like chronic fatigue
syndrome, however can be treated by exposure to exterior
magnetic field – which fixes the imbalance, giving energy,
improving health and supports cell growth. The treatment
is good for toothache, shoulder and joint pain and
numbness. Supports the body’s self-healing process.
Elektromanyetik alanların (EMA) zararlı etkilerinden korunmak için aşağıdaki
tavsiyeleri yapabiliriz. Her şeyden önce konuyla ilgili ülkemizde yapılan veya
getirilen elektrik enerjisini kullanan cihazların denetlenmesi gerekir. CE damgası
olmayan ürün kullanılmamalıdır.
Ayrıca radyo ve TV kanalları ve mobil iletişim için bir güç sınırlanması, EMA çevre
kirliliğini azaltma yönüne bilhassa büyük şehirlerde yararlı olacaktır.
Aşağıdaki önerilerin elektromanyetik radyasyona belirli zamanlar değil, sürekli
olarak maruz kalanlar için geçerli olduğunu özellikle belirtelim.
■ Yüksek gerilim hatları yerleşim birimlerinin uzağına taşınmalıdır. 380 kV için en
az 60 metre, 154 kV için 40 metre emniyet bölgesi bırakılmalıdır.
■ Elektromanyetik alanlarda çalışanların korunması için gereken önlemler
alındıktan sonra çalışma süreleri radyasyon alımının miktarına ve sürekliliğine göre
belirlenmelidir.
■ Elektrikli battaniye ve su yatağı ısıtıcıları yatağa girdikten sonra kapatılmalıdır.
■ Yüksek gerilim hattı geçen yerler ikamete kapatılmalıdır ve tür alanlardan uzak
durulmalıdır.
■ Elektrikli radyolu saatler, tele-sekreterler ve benzeri aletleri yatak odanızda
bulundurmayın. Şayet çok gerekliyse yataktan en az 1.5 metre veya daha uzağa
yerleştirin.
■ Yatak, özellikle de çocukların yatağının başucunun dayandığı duvarda evin
elektrik hatlarının geçmemesine özen gösterilmelidir.
■ Bilgisayar ekranlarından en az bir kol mesafesi uzaklıkta oturulmalıdır.
■ Bilgisayar kullanılmadığı zamanlarda kapalı olmalıdır.
■ Bilgisayarlarınızın arkası en tehlikeli bölgedir. Büro ya da evdeki bir bilgisayarın
arkasına 1.5 metreden fazla yaklaşılmamalı ve arkası kullanılmayan bir alana
yönlendirilmelidir.
■ Yatak odasında elektromanyetik dalga yayan cihazların olmamasına özen
gösterilmelidir.
■ Evde kullanılan kablosuz telefonlar yatak odasına konmamalıdır.
■ Televizyon en az 2 metre uzaktan izlenmeli ve arkası mutlaka boş bir alana
bakmalıdır.
■ TV izlenmiyorsa, düğmesini de kapatmak gereklidir.
■ Sadece bir ses olsun diye radyo, TV ve video gibi cihazlar açık tutulmamalıdır.
■ Yatak odasına TV ve radyo konmamalıdır,
■ Başucunda priz ve elektrikli cihaz olmamasına özen gösterilmelidir.
■ Saç kurutma makinesi mümkün olduğunca az kullanılmalıdır.
■ Saç kurutma makinesının uzun süreli ve sürekli kullanımının kellikten göz
bozukluğuna uzanan bir zararlar listesi oluşturulabileceği iddia edilmektedir.
■ Fişi takılı aletlerden uzak durulmalıdır.
■ Mikrodalga fırının, çamaşır ve bulaşık makinesinin, buzdolabının oluşturduğu
EMA’dan korunmak için cihazın önünde mümkün olduğunca kısa süre kalmalıdır.
Özellikle de küçük çocukların mikrodalga fırınlara yaklaşmaları engellenmelidir.
■ Cep telefonları yalnızca zorunlu hallerde kullanılmalıdır.
■ Cep telefonunun zil sesi yüksek tutularak cihaz uzak bir yerde tutulmalıdır.
■ Cep telefonu bedene yakın taşınmamalıdır.
■ Cep telefonunu gömlek cebine, yani kalbin üzerine koymamak gerekir.
■ Akşam yatarken cep telefonları mutlaka kapatılmalı ve yatak odasında
tutulmamlıdır.
To protect ourselves from harmful effects of electromagnetic fields, we can follow
the suggestions below. Above all, electrical devices made in or imported into our
country must go through serious inspection. Products without CE mark should not
be used. Power limitation on radio and TV channels as well as mobile communication
may be good for reducing electromagnetic pollution especially big cities.
Let us note that the following suggestions are for people who are constantly
exposed to radiation and not at a specific time.
■ High voltage lines should be relocated far away from residential areas. Safety
zone for 380 kV usage should be at least 60 meters and 40 meters for 154 kV.
■ Necessary measures should be taken to protect electromagnetic field workers
whose working hours are determined based on the amount and duration of radiation
exposure.
■ Turn off electric blankets and water-bed heaters once you are in the bed.
■ High voltage zones should be made unavailable for housing. These areas should
be avoided as much as possible.
■ Do not keep electrical radio clocks, answering machines and similar devices in
your bedroom. If you must, then keep it at least 1.5 meters away from the bed.
■ Especially children’s bedsides must be away from walls that have electric lines.
■ Computer screen should be places at one arm’s distance.
■ Computers should be shut down when not used.
■ The back of your computer is the most harmful area. Do not get closer to this
area than 1.5 meters and let it face an unused area.
■ Pay attention to keeping no electromagnetic devices in the bedroom.
■ Also keep any wireless phone away from your bedroom.
■ Watch the TV from at least 2 meters of distance and keep its back looking at an
empty area.
■ If you aren’t going to use it soon, switch the TV off.
■ It is bad to keep radio, TV or videos on play just to have a background noise.
■ Keep TV and radio away from the bedroom.
■ Power outlets and electrical devices should never be on your bedside.
■ Use hairdryers as minimum as possible.
■ Reportedly, long term use of hairdryers causes a bunch of damages to health,
including baldness and visual impairment.
■ Keep away from plugged-in devices.
■ Spend as little time as possible in front of microwave ovens, laundry and
dishwashing machines. Particularly little children must be kept away from
microwave ovens.
■ Use your cell phone only when necessary.
■ You can adjust your cell phone’s ring tone level high so that you can keep it away
from your body.
■ Do not keep your cell phone too close to your body.
■ Avoid carrying your cell phone in your shirt pocket, that is right above your heart.
■ Turn cell phones off when going to bed and keep them away from where you
sleep.
If you just can’t take these measures, you may benefit from pulsating
magnetic field devices that absorb the effects of electrosmog.
Bunlardan uzak kalamıyorsanız ‘elektrosmog’ etkisini azaltan
pulsatif manyetik alan cihazları vardır. Bunları kullanarak kendinizi
elektrosmogun yan etkilerinde korumanız, sağlığınız için önemli
olacaktır.
kanamaları sıklıklarında artışlar ve de kanser olgularında
görülen tırmanışlarda manyetik alanların etkisi vardır. Bu
tip hastalıkları iyileştirme yöntemi olarak akupunktur ve
manyetik tedavi son yıllarda gelişmektedir. 'Manyetoterapi'
ilk önce astronotlar üzerinde uzayda kullanılmıştır.
Daha sonra Dr. Ludwig’in öncülüğünde 200 bin kişi
üzerinde yapılan klinik deneyler neticesinde tıp hizmetine
sunulmuştur.
Yer kabuğunun statik manyetizmasından daha da etkin olan
pulsatif manyetik alan, hücre zar hareket periyodikliğiyle
daha uygun bir etkileşim oluşturmaktadır. Bunlar kronik
yorgunluk sendromuna benzemektedir, ama dışarıdan
manyetik alan verilince hasta düzelmektedir.
Bu tedavi, sonuçta hastalığa karşı direnci artırır. Manyetik
alan düzensizliğini azaltarak enerji aktarır, sağlığa katkıda
bulunur. Hücrelerin büyümesini destekler. Manyetler diş
ağrısı, omuzlar ve diğer birleşimlerdeki uyuşukluk, ağrıya iyi
gelir. Vücudun kendi kendini iyileştirme özelliğini destekler.
mart - march 2014
93
??????? | ???????????
94
mart - march 2014
mart - march 2014
95
??????? | ???????????
96
mart - march 2014
mart - march 2014
97
bulmaca | puzzle
??????? | ???????????

Benzer belgeler