Başhekim `den - Pamukkale Üniversitesi Açık Erişim Arşivi
Transkript
Başhekim `den - Pamukkale Üniversitesi Açık Erişim Arşivi
Uluslararası Standartlarda Bir Kurum Olmak Başhekim’den PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİ OLARAK HEDEFİMİZ, SADECE DENİZLİ’YE DEĞİL, TÜM BÖLGEYE HİZMET VEREN VE VERDİĞİ HİZMETTE DE EN ÜST KALİTEYİ SAĞLAYAN BİR SAĞLIK KURUMU OLMAKTIR. Prof. Dr. M. Zafer Sınık | Başhekim P amukkale Üniversitesi Hastaneleri olarak, Önce Sağlık Dergimizin beşinci sayısı ile siz değerli okuyucularımızın karşısında olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Umarım yine beğeneceğiniz ve keyifle okuyacağınız bir sayıya daha imza atmışızdır. Günümüz küreselleşen dünyasında sağlık sektörü, öyle büyük bir gelişim ve değişim içerisinde ki, bu sektörde başarılı bir performans sergilemek istiyorsanız, bunun gereklerini yerine getirmek zorundasınız. Aksi halde başarıyı ve kaliteyi yakalamanız oldukça zor. İşte biz de bu düşünce doğrultusunda, halkımıza sunduğumuz hizmetlerin ulusal ve uluslararası alanda kabul görmüş standartlar açısından uygunluğunu gü- Merhaba vence altına almak amacı ile harekete geçtik. Bu konuda da JCI Kriterleri’ni kendimize rehber edinerek, akreditasyon yolculuğumuz için startı verdik. Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri olarak hedefimiz, sadece Denizli’ye değil, tüm bölgeye hizmet veren ve verdiği hizmette de en üst kaliteyi sağlayan bir sağlık kurumu olmak. İşte bu amaçla çıktığımız hizmet yolculuğunda çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. Önce Sağlık Dergisi’nde Hastanemizde yapmış olduğumuz çalışmalar ve yenilikler hakkında bilgiler verirken, her sayımızda birbirinden renkli ve farklı konulara yer vermeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de misafir yazarlar yerine kendi çalışma arkadaşlarımızın yazılarını ve değerlendir- melerini sizlerle paylaşıyoruz. Bu konuda da önemli bir ‘ilk’e imza attığımızı düşünüyorum. Elinizdeki bu sayımızda da diğer sayılarımızda olduğu gibi değerli çalışma arkadaşlarımızın çok ciddi katkı ve emekleri söz konusu. Bu vesile ile Önce Sağlık Dergisi’ne gösterdikleri ilgi ve alaka nedeni ile tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Kendilerinin değerli katkıları ile dergimiz her geçen gün daha iyi ve daha güzel bir şekilde yayın hayatına devam edecektir. Yazıma burada son verirken, yeni yılınızı tüm içtenliğimle kutluyor, sağlık, huzur, mutluluk ve başarı getirmesini temenni ediyorum. Umarım 2009 Yılı, 2008 Yılı’na göre çok daha güzel ve verimli geçen bir yıl olur sizler için. Gelecek sayıda buluşmak dileği ile... PROF. DR. M. ZAFER SINIK Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri Başhekimi 1 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 İçindekiler Sonbahar 2008 Siz değerli hastalarımızdan Hastanemizle ilgili eleştiri, yorum ve katkılarının yer aldığı bir bölüm 04 06 Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sibel Özkurt ile uykuda solunum bozukluğu ve tedavi yöntemleri üzerine faydalı bir söyleşi 14 18 Doç. Dr. Göksel Kıter’ın kaleminden aniden karşısına çıkan küçük bir kız çocuğu ile arasında geçen ilginç ve düşündürücü olayların anlatıldığı farklı bir yazı 22 24 Hastanemiz Müdürü Arife Yörük’ün kaleminden piramitlerin efendisi Mısır’a yapılan gezi ve bu gezinin ardından izlenimler 26 2 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Söz Sizde Haberler Yapmış olduğu başarılı çalışmalar ile gündemde sıkça yer alan Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri’nin son dönemdeki önemli etkinlikleri Röportaj Bir Bölüm Hastanemizin en önemli bölümlerinden biri olan Psikiyatri Anabilim Dalı ve bu Bölüm tarafından yapılan başarılı çalışmalar Makale Röportaj Gezi Ünlü tiyatro oyuncusu Levent Kırca ile televizyon, tiyatro ve gelecek dönemle ilgili projeleri üzerine keyifli bir sohbet Sahibi Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri Adına Prof. Dr. Fazıl Necdet Ardıç Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Çalış Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Çağrı Sebzeci Yayın Koordinatörü Hatice Aykar Yıldırım Yayın Danışmanı Nuray Karayel 24 Yayın Kurulu Prof. Dr. Fazıl Necdet Ardıç Prof. Dr. M. Zafer Sınık Doç. Dr. Berna Şanlı Erdoğan Doç. Dr. Esat Kıter Doç. Dr. Aysun Özşahin Yrd. Doç. Dr. Çağatay Öncel Röportaj Editörler Oya Şeftalicioğlu Mehtap Koç Eren Çizmecioğlu Levet Kırca ile keyifli bir sohbet 32 36 37 38 Diyet Hastenemiz Beslenme ve Diyet Birimi’nden şişmanlık ve zayıflık hakkında önemli bilgiler ve sağlıklı bir yaşam için yapılması gerekenler Sanat Yrd. Doç. Dr. Çağatay Öncel’in kaleminden ünlü ressam Rambrant tarafından yapılan Gece Devriyesi. 42 40 Neşeli Tarifler Yrd. Doç. Dr. Neşe Dursunoğlu’nun mutfağından birbirinden leziz yemek tarifleri Çiçekler Yrd. Doç. Dr. Melike Şahiner’in kaleminden ilginç bir bahçe 48 3 Yazar 3 Kitap Doç. Dr. Aysun Özşahin’in kaleminden Beyaz Gemi, Kadından Kentler ve Sofi’nin Dünyası üzerine bilgilendirici ve eleştirel bir yazı Viyolonsel Prof. Dr. Fatma Evyapan’ın kaleminden viyolonsel ve hakkında bilinmeyenler Bulmaca Prof. Dr. Attila Oğuzhanoğlu tarafından hazırlanan zor ama keyifli bulmacımızı çözmeye ne dersiniz Kreatif Direktör Mustafa Odabaşı Yapım Moccnoz Design Studio www.moccnoz.com Fotoğraflar Hatice Aykar Yıldırım Baskı Ege Basım Reklam Sanatları Üst Göztepe | İstanbul www.egebasim.net Yayın Amacı: Hastanemizde gerçekleştirilen faaliyetleri, personel haberlerini, bilimsel, sosyal, kültürel etkinlikleri tüm çalışanlarımıza duyurarak etkili bir iletişim sağlamak ve hastanemiz çalışanlarının eğitimine ve verilen hizmetin kalitesine katkıda bulunmak. PAÜ Hastaneleri Önce Sağlık Dergisi© İLKBAHAR 2008 KINIKLI KAMPÜSÜ | DENİZLİ Tel. 0 258 444 0 728 - 2103 [email protected] Söz “Mantar hastalığının önlenmesinde kişisel Sizde MANTAR HASTALIKLARI BA?LANGIÇTA H?Ç ??KAYET VERMEYEB?L?R, ANCAK TEDAV? ED?LMEZSE ?LER?DE ÖNEML? NEDEN OLAB?L?R. SİZDEN GELEN OLUMLU YA DASIKINTILARA OLUMSUZ ELEŞTİRİLER, KENDİMİZİ GELİŞTİRMEMİZ VE EKSİKLERİMİZİ GİDERMEMİZ AÇISINDAN SON DERECE ÖNEMLİ Doç. Dr. Berna Şanlı Erdoğan | Dermatoloji Anabilimdalı Başkanı 13 Kasım 2006 Pazartesi günü her şeyden ümidini kesmiş ve ölümü kabullenmiş bir hasta olarak hastanenize geldim. Anında Göğüs Hastalıkları Servisi’nde müşahade altına alındım. Sayın Hocam Prof. Dr. Fatma Evyapan ve ekibi bıkmadan, usanmadan, gece gündüz demeden hastalığımla uğraştılar. Gercten teşhisi koydular. Dosyam komisyona girdi ve ameliyat kararı verdiler. Bu defa Doç. Dr. Şeyda Kaya Hocam ve ekibi gereken ilgi ve alakayı gösterip beni önce moralman düzelttiler ve ameliyat ettiler. Ölümü beklerken beni hayata döndürdüler. Bir insan (hasta) olarak, Hastanenizde gördüğüm ilgi ve hizmet anlayışını ifade edecek kelime bulamıyorum. Ayrıca temizlik, titizlik ve her konuda gösterilen itina da ayrı bir güzeldi. İzah etmeye çalıştığım memnuniyetimi kelimelere sığdıramam. Başta Fatma Hocam ve ekibi olmak üzere, Şeyda Hocam ve ekibine teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilir, başarılarının devamını dilerim. Ayrıca yine başta siz olmak üzere tüm görevli personelden en üst düzeydeki görevlilere kadar herkese teşekkür eder saygılarımı sunarım. 14 Mart 2008 Cuma günü Göğüs Hastalıkları Polikliniği’nde aniden rahatsızlandım. Bu sırada testimi yapan Çiğdem Melahat Erdoğan’a, ilk kontrolümü yapan Dr. Pınar Tunç’a ve tedavimi yapan Yrd. Doç. Dr. Neşe Dursunoğlu’na bana “yeniden can” verdikleri için saygılarımla teşekkür ediyorum. Ekrem DURAN Denizli Merkez | Denizli Hüseyin ÇALI Denizli Merkez | Denizli 14.09.2008’de Acil Servis’e geldim. Tedavi sürecimde Dr. Tolga Bey ve Dr. Duygu Hanımın dikkati ve takibi sonucu Kardiyoloji’ye sevk edildim. Hastanede kaldığım bir hafta süresince Nöroloji ve Kardiyoloji Servisleri’nde bulunan tüm doktor ve hemşirelerin yakın ilgisine çok teşekkür ederim. Hastaneniz Onkoloji Bölümü hekimlerinden Dr. Arzu Yaren’in hastalarına gösterdiği ilgi ve alakadan dolayı kendisine çok teşekkür eder, başarılı çalışmalarının devam etmesini temenni ederim. Gerçekten de kendisinin ilgi ve alakası sayesinde Hastanenizden çok mutlu bir şekilde ayrılıyorum. Aşırı kilodan dolayı Hastanenizin Endokrin Bölümü’ne başvurdum. Tetkikler sonucunda şeker direncim olduğu tespit edildi. Beslenme Diyet Bölümü’ne yönlendirildim. Diyetisyenlerin hazırladığı diyet listesi sayesinde 90 kilodan 58 kiloya düştüm ve sağlığıma kavuştum. Herkese çok teşekkürler. Mustafa GEZGİN Denizli Merkez | Denizli İsmail Hıçkıran Denizli Merkez | Denizli Pembe KAVÇAR Denizli Merkez | Denizli 4 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nin mesleğine aşık ve hastalarına saygılı doktor ve asistan kadrosuna sahip olduğu için çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Bugün sağlıklı bir şekilde hayatıma devam edebiliyorsam, kendilerinin bunda büyük emekleri var. Hematoloji Bölümü’nde Dr. Sibel Kabukçuoğlu’ndan ve Hastanenizden çok memnun kaldım. Sibel Hocam gibi bir hocanın burada bulunması benim için onur verici. Danışmadaki Gülşah Hanım ile Seda Polat isimli stajyerinizin güleryüzlü yaklaşımı da bizi çok rahatlattı. Her şey için çok teşekkür ediyorum. Selahattin Coşkun Denizli Merkez | Denizli Eşim ve ben uzun yıllar diyaliz makinasına bağlı olarak yaşadık ve Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nde tanışıp evlendik. Hayat çok güzeldi fakat diyaliz makinası ikimizin de bazı hayattan beklentilerimizi engelliyordu. Tam bu sırada 2006 Yılı’nın Aralık ayında Üniversitenizin Organ Nakli Bölümünden gelen kadavra haberiyle çok sevdindik. Doç. Dr. Çağatay Aydın ve asistanlarının gerçekleştirdiği başarılı operasyon ile bana takılan böbrek hayatımızı değiştirdi. Eşim ve ben çok istekli olarak çocuk sahibi olmak istiyorduk fakat eşimin diyalize girmesi bunu engelliyordu. Bu aşamada Doç. Dr. Çağatay Aydın Hocamız devreye girerek eşime annesinden böbrek nakledebilmek için kolları sıvadı. Fakat annesinde şeker çıkması nedeniyle nakil gerçekleşemedi. Daha sonra babası vermeye gönüllü oldu, yapılan testler sonucunda uygun olduğuna karar verildi. Çağatay Hoca’nın ve ekibinin titizlikle gerçekleştirdiği ameliyatla eşim sağlığına kavuştu. Şimdi Yrd. Doç. Dr. Başak Yıldırım, eşimin kadın hastalıkları ile ilgili sorunlarıyla yakından ilgileniyor. Eşim ve ben çok mutluyuz çünkü böbreğimin sağlığına kavuşmasıyla bebek sahibi olacağız. Hepsine ayrı ayrı minnettarız... Mehmet-Dilber AKAR Denizli Merkez | Denizli 2004 Yılı’ndan beri Hastanenizde tedavi gören Yasemin Özerbay’ı 04.09.2008’de kaybettik. Hastalığı süresince bizimle olan Doç. Dr. Arzu Yaren, Dr. Serkan Değirmenci, Ast. Uğur Karasu, Ast. Sinemis Yüksel, Ast. Esma Öğün, Ast. Hilmi Doğu ve diğer Onkoloji Servisi çalışanlarına çok teşekkür ederim. Pamukkale Üniversitesi Hastanesinin mesleğine aşık ve hastalarına saygılı doktor ve asistan kadrosuna sahip olduğu için çok sanslı olduğunu düşünüyorum. Bugün sağlıklı bir şekilde hayatıma devam ediyorsam, önce Allah’ın sonra benim karşıma çıkardığı bu insanların özverili çalışmaları sonucudur. Eşimin rahatsızlığı nedeniyle Hastanenizin Acil Servisi’ne başvurduk. Yapılan tetkikler sonucunda eşime kolon kanseri teşhisi kondu. Doktorlar, hemşireler ve personel sürekli olarak bize moral verdi. Hepsinin görevlerini çok iyi yaptıklarını gördüm. Hepsine çok teşekkür ediyorum. Ayla DUATEPE Denizli Merkez | Denizli Teksin ÇAKMAKÇI Denizli Merkez | Denizli Mehmet Yılmaz Denizli Merkez | Denizli 5 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Bizden Haberler YAPMIŞ OLDUĞU BAŞARILI ÇALIŞMALAR İLE GÜNDEMDE SIKÇA YER ALAN PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİ’NİN SON DÖNEMDEKİ ÖNEMLİ ETKİNLİKLERİ Sonbahar ‘08 PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİ’NDEN EN SON HABERLER Akreditasyon Yolculuğumuz Başlıyor H er geçen gün gelişen ve büyüyen sağlık sektöründe ‘akreditasyon’ son beş yıl içerisinde üzerinde en çok durulan ve önem verilen kavramlardan biri haline gelmiş durumda. Akreditasyon; topluma sunulan program ve hizmetlerin niteliğinin ulusal ve uluslararası alanda kabul görmüş standartlar açısından uygunluğunun güvence altına alınması için geliştirilen bir yöntem. Hastaların, çalışanların ve tüm paydaşların memnuniyetini sağlamak amacıyla; sıfır hataya göre organizasyonun planlanması, süreçlerin iyileştirilmesi 6 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 ve yeniden yapılandırılması sonucunda daha kaliteli sağlık hizmetinin sunulmasını ve sürekli iyileştirilmesini sağlamaya odaklanmış bir yol haritası. ‘Uluslararası alanda JCI Akreditasyonu/denkliği’ bu noktada son 10 yılda en çok kabul gören bir değerlendirme modeli durumunda. JCI Akreditasyonu hem hasta bakımını hem de organizasyon idaresini belirleyen standartları da kapsıyor. Bu anlamda Pamukkale Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Hastanesi, JCI Kriterleri’ni kendisine rehber alarak akreditasyon yolculuğunu başladı. 28-29 Ekim ta- rihinde Richmond Hotel’de düzenlenen Geliştirme ve İyileştirme Toplantısı’nda Rektörümüz Prof. Dr. Necdet Ardıç, Hastane Yönetimi ve Anabilim Dalı Başkanları akreditasyona geçiş sürecini değerlendirdiler. Toplantıya konuşmacı olarak katılan, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Haydar Sur ve Yrd. Doç. Dr. Nezih Varol, Anadolu Sağlık Merkezi Genel Direktörü Dr. Hasan Kuş ve Sağlık Bakanlığı Kalite Koordinatörü Bilge Aydın, yapmış oldukları sunumlarla akreditasyon süreci hakkında bilgi verdiler. Sağlıkta kaliteyi hedefleyen Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri, sağlık hizmetlerinin akreditasyonunda uluslararası alanda en iyi sistem olarak kabul edilen JCI standartlarını kendisine rehber olarak seçerek, bu konudaki çalışmalarına başladı. JCI’in sağlık kuruluşları için hedef koyduğu standartlar Hasta Odaklı Standartlar Organizasyon Odaklı Standartlar Hastaların değerlendirilmesi Hastaların bakımı Anestezi ve cerrahi bakım Bakıma ulaşım ve bakımın sürekliliği İlaç kullanımı ve yönetimi Hasta ve hasta yakınlarının hakları Hastaların eğitimi Yönetişim, liderlik ve yönlendirme Tesis yönetimi ve güvenliği Enfeksiyon kontrolü ve önlenmesi İletişim ve bilgi yönetimi Çalışanların nitelikleri ve eğitimi Kalite iyileştirme ve hasta güvenliği Başhekim Prof. Dr. Zafer Sınık şunları dedi: ‘‘Hastalarımızın ve çalışanlarımızın memnuniyetini artırmak ve hastalarımıza sunulan hizmette kaliteyi yükseltmek amacıyla akreditasyon sürecine yönetim olarak desteğimiz ve inancımız büyük’.’ 7 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Bizden Haberler... Denizli ve Çevresinde Hemoglobinopati Kontrol Programı Uygulanıyor A kdeniz anemisi ya da talasemi, hemoglobin molekülünün yapı ve işlevini etkileyen kalıtsal bir kan hastalığıdır. Yine hemoglobin molekülünün alt birimlerinde yer alan amino asit değişiklikleri ile de anormal hemoglobinler oluşmaktadır. Anemi (kansızlık) oluşmasına neden olan etmen, kandaki alyuvarlardaki hemoglobin molekülünün yapı ve işlev bozukluğudur. Anormal hemoglobinler ve talasemiler, dünyada olduğu gibi ülkemizde de sıkça görülen kalıtsal sağlık sorunlarından bir tanesidir. Bu bağlamda, 2004 Yılından itibaren, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Anabilim Dalı ve Denizli İl Sağlık Müdürlüğü işbirliği ile Hemoglobinopati Kontrol Programı uygulanmaktadır. Bu program çerçevesinde, çiftlerin evlilik öncesi dönemde talasemi ve anormal hemoglobinler açısından tanımlanmaları yapılarak, taşıyıcı 8 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 çiftler doğum öncesi tanı kontrol programına alınmaktadır. Prenatal Tanı Programı, PAÜ Eğitim, Uygulama ve Araştırma Hastanesi bünyesinde; İç Hastalıkları Hematoloji, Kadın Has- talıkları ve Doğum ile Biyofizik Anabilim Dalları tarafından ortak biçimde gerçekleştirilmektedir. Biyofizik Anabilim Dalı bu bütünleşik çalışma içerisinde eşgüdümü sağlamaktadır. Gebelik öncesinde molekül- sel düzeyde hemoglobinopati riski tanımlanan çiftlere, olası gebelik durumunda, Kadın Hastalıkları-Doğum Anabilim Dalı’nda CVS (Koryonik Villus Örneklemesi) uygulaması gerçekleştirilmektedir. Alınan örnekte yapılan incelemeler, sadece fetüsün, beta talasemi ve sağlık sorunu oluşturan Hb S (orak hücre anemisi) gibi anormal hemoglobinlerin molekülsel tanılarının yapılmasına dönük biçimde yürütülen, gen düzeyindeki analizleri içermektedir. Evlilik öncesi tanımlama çalışmalarında yöremizin anormal hemoglobin çeşitliliği belirlenmiştir. Bu çerçevede ülkemizde ilk kez bildirilen, Hb D-Ouled Rabah, Hb Hinsdale, Hb Yaizu ve Hb Tunis’in yöremizdeki varlığı ortaya konulmuştur. Denizli yöresinde sık gözlenen anormal hemoglobinler Hb D-Los Angeles ve Hb G-Coushatta’dır. Yoğun Bakım Hemşireliği Sertifika Programı T ıp dünyasında ve özellikle cerrahi alanındaki ciddi gelişmeler, yeni uygulamaları beraberinde getirirken, bu alanlarda çalışanların daha farklı teori ve uygulamalara sahip olmalarını zorunlu bir hale getiriyor. İşte bu amaçla Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan Yoğun Bakım Hemşireliği Sertifika Programı, 18 ilde ve 38 merkezde gerçekleştiriliyor. Bu kurs programı, Denizli’de de Pamukkale Üniversitesi Eğitim Uygulama ve Araştırma Hastanesi bünyesinde, Ameliyathane ve Yoğun Bakımlardan Sorumlu Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Simay Serin ve Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Serap Erkan tarafından yürütülüyor. Kurs programı hakkında bilgi veren Prof. Dr. Simay Serin, Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri’nin teorik ve pratik olmak üzere iki aşamadan oluşan ve 2 ay sürecek kursu verebilecek altyapı ve donanıma sahip olduğu için Sağlık Bakanlığı tarafından bu kursu vermek üzere yetkilendirildiğini ve kursa 6 ilden 21 kursiyerin devam ettiğini ifade etti. Kursa katılan hemşire ve sağlık memurları, bu kursta edindikleri bilgilerle daha donanımlı hasta bakımı verebilecekler. Hizmete Yeni Başlayan Araştırma Görevlileri için Uyum ve Bilgilendirme Programı P amukkale Üniversitesi Eğitim Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne uzmanlık eğitimi almak üzere gelen araştırma görevlisi doktorların hastaneye kısa süre içerisinde uyum sağlamaları amacı ile düzenlenen programı dahilinde yeni göreve başlayan araştırma görevlileri için uyum ve bilgilendirme programı adında bir toplantı düzenlendi. 11-12 Eylül tarihleri arasında düzenlenen bu toplantının moderatörlüğünü Prof. Dr. Neşe Demirkan yaptı. Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zafer Aybek’in açılış konuşması ile başlayan programda, daha sonra öğretim üyeleri söz aldı. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde düzenlenen bu programa katılım oldukça yüksekti. Yeni bir kurumda çalışmaya başlarken o kurumun ilkeleri, temel özellikleri, öncelikleri ile güçlü ve zayıf yanları açısından bilgilenmenin uyum sürecini kısa sürede geçirip verimli bir ça- lışma ortamına kavuşmayı sağlayacağı inancından hareketle düzenlenen program, yılda iki kez düzenleniyor. Toplam bir hafta süren programda; hastanenin yönetim, klinik, ameliyathane, yoğun bakımlar, laboratuvar ve hemşirelik hizmetleri alanlarındaki uygulamalar, araştırma görevlilerinden beklentiler, üzerlerine düşen sorumluluklar ve sahip oldukları haklar konularında da bilgilendirmeler yapılıyor. Tıpta Uzmanlık Eğitimi Kurulunun düzenciliğini üstlendiği bu program, bir hafta boyunca tarafları bir araya getirerek akıllardaki soru işaretlerinin silinmesini ve birçok konuda görüşbirliğinin sağlanmasını amaçlıyor. Anlık hedeflere ulaşıldığı izlenimiyle tamamlanan programın uzun dönemde hastanenin farklı alanlardaki işleyişine olumlu katkılarının olacağı düşünülüyor. Bu amaçla düzenlenen programlara önümüzdeki günlerde de devam edilecek. 9 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Bizden Haberler... İnsan Kaynakları Yönetimi Nedir? İnsanı temel alan bir yönetim modelidir. Bir yandan insanın daha etkin ve verimli çalışmasını, diğer yandan mutlu olmasını sağlamak amacı ile gerekli olan düzenlemelerin tamamını kapsar. Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri İnsan Kaynakları Birimi Kuruldu Başarılı İnsan Kaynakları Yönetimi Başarılı bir insan kaynakları yönetimi açısından, motivasyonu yüksek, kurumuna bağlı, etkin ve verimli çalışanlara sahip olmak son derece önemlidir. İ nsan Kaynakları Birimi; Pamukkale Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi bünyesinde oluşturulmuş ve Doç. Dr. Osman Kulak’ın koordinasyonunda çalışmalarını sürdüren bir birimdir. İnsan Kaynakları Birimi’nin amacı; Pamukkale Üniversitesi Hastanelerinin misyon ve vizyonu doğrultusunda nitelikli insan gücü alımını gerçekleştirmek, çalışanların memnuniyetini, performans değerlendirme, ücretlendirme, kariyer planlama, eğitim ve benzeri insan kaynakları araçlarını kullanarak artırmaktır. Bu anlayış doğrultusunda, etkin insan odaklı insan kaynakları uygulamaları ile motivasyonu yüksek, kuruma bağlı çalışanlara sahip olma ilkesini benimsemektedir. İnsan Kaynakları Yönetimi; insanı temel alan ve onun daha etkin, verimli ve yararlı olması, diğer yandan iş doyu- 10 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 muna sahip ve mutlu olabilmesi için gereken düzenlemelerin tamamını kapsamaktadır. İnsan kaynakları yönetim süreci şu aşamalardan oluşmaktadır: - Organizasyon yapısının ve yönetim şeklinin oluşturulması - Misyon ve vizyon doğrultusunda şirketin kültürel değerlerinin belirlenmesi - Şirketin temel yetkinliklerinin belirlenmesi - İş tanımlarının ve profillerinin oluşturulması - İnsan gücü planlama, organizasyonel yedekleme - İş süreçlerinin analizi ve yeniden yapılandırılması, iş tasarımı, - İşe alma ve yerleştirme, - Performans yönetimi, - İş-Çalışan uyumu, - Eğitim ve gelişim gereksinimlerinin belirlenmesi, - Motivasyon yönetimi, - Öneri sistemi, - Takdir-Tanıma sistemi, - İş değerlendirme sistemi, - Ücret yönetimi(İş, Performans ve Kıdeme dayalı ücret sistemleri, Piyasa Ücret Etütleri) - İşçi sağlığı ve iş güvenliği, sosyal haklar yönetimi, -İşçi-İşveren İlişkileri, - Ergonomi. Geçtiğimiz günlerde İnsan Kaynakları Birimi’nin tanıtımı amacı ile düzenlenen toplantıya konuşmacı olarak katılan Doç. Dr. Fahir Demirkan, yönetimin İnsan Kaynakları Birimi’ne ve çalışmalarına olan desteğini vurgularken, Pamukkale Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Kulak, klasik personel yönetiminden insan kaynakları yönetimine geçiş sürecinde birimin faaliyetleri hakkında bilgiler verdi ve bundan sonraki süreçte birimin iş planını katılımcılara sundu: - İnsan kaynakları kavramı - İnsan kaynakları yönetimi - İnsan kaynakları yönetimi süreci - İş analizi - Süreç analizi - İnsan kaynakları iş programı. Ellerdeki Aşırı Terlemeye Artık Son H tik sinir adı verilen bölümünün aşırı fonksiyon görmesi sonucu oluşan ve ellerde, koltuk altlarında, yüzde ve ayaklarda aşırı terleme ile karakterli, insan yaşamını (Günlük aktivitelerini, psikolojik ve sosyal durumlarını) olumsuz yönde etkileyen bir hastalık. iperhidrozis (elde aşırı terleme) ameliyatları, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde, Doç. Dr. Gökhan Yuncu tarafından, en az invaziv yöntemle uygulanmaya başlandı. Geçtiğimiz günlerde Pamukkale Üniversitesi öğrencisi 20 yaşındaki NÖ ve 19 yaşındaki FT’ye ellerde aşırı terleme nedeni ile torakoskopik sempatikotomi (video yardımlı kapalı ameliyat) tek bir giriş deliğinden uygulandı. Tek seansta iki taraflı olarak yapılan işlemlerden sonra her iki hastanın da el ve koltuk altlarındaki aşırı terleme sorunu başarıyla tedavi edildi. Toplumda sıkça rastlanan, ancak tedavisi pek bilinmediği için hastaların dertlerine çözüm bulamadıkları hiperhidrozis; sinir sisteminin, sempa- Bu hastalıklara karşı en kesin ve kalıcı tedavi yöntemi ise, cerrahi yolla sinirin kesilmesi anlamına gelen sempatikotomi. Cerrahi tedavi, günümüzde endoskopik olarak kolaylıkla ve sorunsuz halledilebilmekte. Sağlık Net ve HBYS Programı’na Eklenen Yeni Modüller Konusunda Hastane içi Eğitim Düzenlendi S ağlık Net Modülü içerisinde yer alan Ulusal Sağlık Projesi kapsamında, hastanelerin birbirleriyle iletişimini sağlamak, standart veriler oluşturmak ve istatistikî veriler elde etmek amacıyla toplam 2 gün sekreterlere ve doktorlara eğitim verildi. Bu kapsamda geliştirilen mesajlaşma modülü ile günlük işleyiş sırasında ortaya çıkan problemler paylaşılıyor ve karşılıklı çözümler üretiliyor. Oluşturulan forum ekranı ile mail gruplarına veya web forumlarına benzer bir sistemle kullanıcıların haberleşmesi sağlanıyor. Ameliyathane modülünde ise; hastaya önceden randevu veril- mekte, hastanın ameliyata alımı sırasında yapılan tüm işlem adım adım takip edilmekte. Bu modül sayesinde ameliyat olacak hastalara malzeme çekilmesi düzenleniyor ve malzeme takibi daha kontrollü bir hale geliyor. Hasta arşiv kayıt modülü ise; doktorların istedikleri verileri seçip kendilerine özel bir has- ta dosyası oluşturmalarını sağlıyor. Endokrinoloji gibi hastaların sürekli takip edildiği bölümlerde, hasta gelişiminin takip edilmesi, dönemsel olarak hasta bilgilerinin elektronik ortamda kaydedilmesi ve hastanın tüm gelişleri görüntülenebileceğinden, doktorların zaman kaybı da azalmış olacak. 11 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Bizden Haberler... Hastanedeki Temizlik ve Hasta Bakıcı Personeline Eğitim Verildi P amukkale Üniversitesi Hastaneleri kapsamında temizlik, ilaçlama, çamaşırhane ve taşıma hizmeti veren Güven Temizlik Ltd. Şti. adına çalışan temizlik ve hasta bakıcı personeline geçtiğimiz aylarda Ev İdaresi Koordinatörü Semra Aydemir ve temizlik personeli şefleri tarafından eğitim verildi. “Temizlik Ciddi Bir İştir” konulu eğitim programına Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri’ne hizmet veren toplam 250 personel katıldı. Eğitim; personelin sahip olması gereken davranışlar, temizlik- 12 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 te kullanılan araç ve gereçler, genel kullanım alanları, hastanedeki ameliyathane ve yoğun bakım ünitelerinin temizliği, bu konuda dikkat edilmesi gereken hususlar, tıbbi atık ve kişisel temizlik gibi önemli konuları içerdi. “Hastanemizin mevcut imkanlarından en üst düzeyde yararlanarak, hastalara, hasta yakınlarına ve hastane personellerine temiz, düzenli, hijyenik ve güzel görünümlü bir ortam hazırlayıp sunmak” amacına sahip personellerin eğitimler sonrası kurallara uygun, doğru ölçü ve yöntemlerle “Temizlik Ciddi Bir İştir” görev yaptıkları gözlemlendi. Yine eğitim günleri dışında personellere gruplar halinde hizmet içi eğitimler verilerek bilgilerinin pratiğe dönüştürülmesi sağlandı. Eğitim programının sona ermesinin ardından personeller için hastane kafeteryasında küçük bir kutlama yapılarak Hastane Yönetiminin katılımlarıyla personellere sertifikaları verildi. Personellerin daha bilinçli, dikkatli ve planlı çalışmaları için “Temizlik Ciddi Bir İştir” konulu eğitim programları farklı konularla devam edecek. ‘‘Temizlik, ciddi bir iştir’’ sloganı ile başlayan eğitim programı, hastane bünyesinde çalışan tüm temizlik ve hasta bakıcı personelini kapsadı. Verilen bu eğitimlerin ardından personellerin kurallara daha fazla uygun davrandıkları gözlemlendi. Bir Birim Biyomedikal Cihaz Servisi BİYOMEDİKAL CİHAZ SERVİSİ, HASTANE BÜNYESİNDE BULUNAN TÜM CİHAZLARIN BAKIM, ARIZA TESPİT VE BU ARIZALARI GİDERME İŞLEMLERİNİ BAŞARILI BİR ŞEKİLDE YAPMAKTADIR. Bir Birim | Biyomedikal Cihaz Servisi H astanemizde faaliyet gösteren Biyomedikal Cihaz Servisi’nin temeli, 1998 Yılı’nda, şu an birim sorumlusu olan Mehmet Avcı’nın staj yapmasıyla atılmıştır. Kısa süre, tek kişi olarak çalışan servis, Özgür Karabacak’ın katılmasıyla bir birim haline gelmiştir. Daha sonra da sırasıyla Bekir Batmaz, Bahattin Nemutlu, Bahri Koç, Hakkı Tuğrul ve Şahidi Uzunca birime katılmışlardır. HASTANEMİZİN BİRİMLERİ Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri Biyomedikal Cihaz Servisi Biyomedikal Cihaz Servisi’ni oluşturan personeller (biyomedikal teknikeri, elektronik–elektrik teknikeri, elektronik-elektrik teknisyeni) oldukça zengin bir altyapıya sahiptir. Servis, Hastanemizin bünyesinde bulunan tüm cihazların bakım, arıza tespit ve bu arızaları giderme işlemlerini yapmaktadır. Aynı zamanda yeni cihaz alımlarında cihazların şartnameye uygun olup olmadıklarını belirler. Biyomedikal Cihaz Servisi’nde arıza giderme işlemleri kısaca şu şekildedir; bölümden gelen arızalı cihaz önce arıza formu ile servise gelir; arıza formunda belirtilen arızaya göre cihaza bakılır ve gerekli ölçümler yapılır. Arızalı olan parça arızası giderile- bilecekse arızası serviste giderilir. Eğer tamiri mümkün olmayan parçaların temini gerekirse parçanın temini ile ilgili rapor tutulur. Arızası giderilen cihazın genel olarak tüm fonksiyonları kontrol edilir. Cihaz çalışır durumda ilgili bölüme teslim edilir. Bu birimde yapılan tüm işlerin evrakları hem yazılı olarak hem de bilgisayar ortamında kayıt altına alınır. Biyomedikal Cihaz Servisi, aynı zamanda Hastanemizde kullanılan cihazların sarf malzemelerini yıllık olarak hesaplayarak alım planlamasını ve depolama işlemini yapar. Örneğin, hastabaşı monitörlerin ekg kablosu, tansiyon manşonu, pulse probu v.b. yoğun bakım cihazlarının aylık olarak genel bakım ve temizlikleri yapılır. Birim, arızaların %100’üne müdahale edebilmektedir. Müdahale edilen arızaların % 90’ı yapılmaktadır. %10’u da yedek parça sorunu nedeniyle dışarıdan temin yoluyla giderilmektedir. Biyomedikal Cihaz Servisi, şu an arızaları giderilen cihazların veya uzun süre kullanılan cihazların kontrolünü ve güvenlik için kalibrasyon bölümü için altyapı işlemlerine başlamıştır. Biyomedikal Cihaz Servisi, Hastane Müdürü Arife Yörük’ün denetiminde çalışmalarına devam etmektedir. Servis Kadromuz Arife Yörük (Hst.Md.) Mehmet Avcı (Şef ) Özgür Karabacak Bekir Batmaz Bahattin Nemutlu Hakkı Tuğrul Bahri Koç Şahidi Uzunca 13 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Uykuda Solunum Bozukluğu ve Tedavi Yöntemleri ‘‘UYKU, VÜCUDUMUZUN FİZİKSEL VE RUHSAL OLARAK DİNLENDİĞİ, YENİ GÜNE HAZIRLANDIĞI BİR DÖNEMDİR. UYKUDA OLUŞAN SOLUNUM BOZUKLUKLARININ %95’İ İSE OUAS’A BAĞLIDIR’’. Doç. Dr. Sibel Özkurt | Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Uyku Nedir? Uyku... Sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmaz şartların başında geliyor. Hatta o kadar önemli ki, en ufak eksikliğinde bile insan vücudu hemen tepkisini veriyor ve bu tepkiyle paralel olarak birçok sağlık sorunu da ortaya çıkıyor. Ancak uyku ile birlikte uykuda solunum bozukluğu da üzerinde önemle durulması gereken bir konu. İşte biz de bu sayımızda bu konuyu masaya yatırdık ve Doç. Dr. Sibel Özkurt ile uyku ve uykuda solunum bozukluğunu konuştuk. Uyku, organizmanın çevreyle iletişiminin, çeşitli uyaranlarla geri döndürülebilir biçimde, geçici, kısmi ve periyodik olarak kesilmesidir. Uykuda oluşan solunum bozukluklarının yüzde 95’i OUAS’a bağlıdır. OUAS, uyku sırasında tekrarlayan üst solunum yolu obstrüksiyonu epizodları ve sıklıkla kan oksijen satürasyonunda azalma ile karakterize bir sendromdur. Peki uyku hangi dönemlere ayrılır ve uykuda solunum bozukluğu nedir? GÖĞÜS HASTALIKLARI ANABİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ Doç. Dr. Sibel Özkurt ile Söyleşi 14 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 İnsan hayatı açısından olmazsa olmaz olan uyku nedir? Uyku, insan organizmasının çevreyle iletişiminin, çeşitli uyaranlarla geri döndürülebilir biçimde, geçici, kısmi ve periyodik olarak kesilmesidir. Ayrıca vücudumuzun fiziksel ve ruhsal olarak dinlendiği, yenilendiği, yeni bir güne hazırlandığı bir dönemdir. Yani uyku, sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez bir olgudur. Uyku, REM ve Non-REM olmak üzere iki dönemden oluşur. REM, ruhsal olarak dinlenilen ve daha çok rüyaların görüldüğü, NonREM ise fiziksel olarak dinlenilen, yüzeysel ve derin olan uyku dönemidir. Uyku sırasında solunum paternindeki değişikliklere bağlı olarak gelişen, hastalarda morbidite ve mortalitenin artmasına yol açan klinik tablo ise; basit horlama, üst solunum yolu rezistansı sendromu (UARS), obs- Horlama ise uykuda solunumun bozuk olduğunun en önemli habercisidir. Bu sorunların ortadan kalkması için bu sorunu yaşayan kişilerin tedavi olmaları gereklidir. trüktif uyku apne sendromu (OUAS), santral uyku apne sendromu (CSAS), overlap sendromu (OVS), obezite hipoventilasyon sendromu (OHS) ve uyku hipoventilasyon sendromundan (UHS) meydana gelir. OUAS nasıl tanımlanır ve görülme sıklığı ne kadardır? Uykuda oluşan solunum bozukluklarının %90-95’i OUAS’a bağlıdır. OUAS, uyku sırasında tekrarlayan üst solunum yolu obstrüksiyonu epizodları ve sıklıkla kan oksijen satürasyonunda azal- Horlama, uykuda solunum bozukluğu olduğunun habercisidir. Daralan hava yolundan nefes almak için organizma aşırı bir güç harcamakta dar pasajdan geçen hava horlamaya neden olmaktadır. Erkekler risk altında ma ile karakterize bir sendromdur. OUAS, önemli bir halk sağlığı sorunudur. Toplumda görülme sıklığı %1-5 kadardır. Ülkemizdeki prevalans % 1-2 olarak bulunmuştur. Fakat bu oranın çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir. OUAS’ın klinik tablosu nasıldır? Hastaların majör yakınmaları; horlama, tanıklı apne ve gün içi uykululuk halidir. Bunun dışında uykudan boğularak uyanma, uykudan yorgun olarak uyanmak, sabah baş ağrısı, sabah UYKUDA OLUŞAN solunum bozukluğunun yüzde 95’i ouas’a bağlıdır. OUAS, ÜLKEMİZ AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR. ağız kuruluğu, insomnia, geceleri sık idrara gitme, gece göğüs ağrısı yakınması ile uyanma, depresyon, anksiyete gibi hastalık tanıları alma, unutkanlık gibi yakınmalar da olabilir. Aşırı horlaması olan, kilolu ve orta yaşlı erkeklerde uyku apne sendromu gelişme olasılığı giderek artmaktadır. Horlama nedir ve hangi sıklıkla görülür? Horlama, uykuda solunumun bozuk olduğunun önemli bir habercisidir. Daralan hava yo- Ülkemizde OUAS oranı eldeki verilerden çok daha yüksektir. Bu hastalık açısından erkek cinsiyetin daha fazla risk altında olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında obez olmak, geniş ve kalın boyunlu olmak, boyun çevresinin erkekler için >43 cm, bayanlar için 15 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 >38 cm olması, 45 yaşından büyük olmak, sigara ve buna benzer tütün mamullerini içmek, alkol kullanmak OUAS gelişimi için risk faktörleridir. Bu sorunu yaşayan kişilerin kilo vermeleri, tütün mamullerini içmemeleri ve alkol kullanmamaları son derece önemlidir. ‘‘Horlama, uykuda solunum bozukluğu olduğunun önemli bir habercisidir’’. Horlama sırasında nefesin durması Horlama, uykuda solunumun bozuk olduğunun önemli bir habercisidir. Daralan hava yolundan nefes almak için organizma aşırı bir güç harcamakta, dar pasajdan geçen hava horlamaya neden olmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, horlayan her 100 kişiden 5’inin uy- kuda nefesi durmaktadır. Bazı hastalarda solunum durması gecede 300 ila 400 lundan nefes almak için organizma aşırı bir güç harcamakta, dar pasajdan geçen hava horlamaya neden olmaktadır. Horlama üzerinde fazla durulmasa da günümüzün en önemli sorunlarından biridir aslında. Bu konuda yapılan araştırmalara göre, dünyada horlama oranı %10 ile 30 arasında değişirken, ülke- 16 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 kere tekrarlanmaktadır. Bu da dokulara yeterli oksijenin gitmemesi gibi insan sağlı- mizde horlama oranı %26 olarak tespit edilmektedir. Horlama bazen yan odalardan hatta komşulardan duyulabilecek şiddette olabilir. Horlamanın kısa aralıklarla kesilmesi ardından derin nefes almaya başlanması, gece içinde apnelerin (solunum durmaları) varlığını düşündürmelidir. Sürekli horlayan ki- ğı açısından son derece önemli bir sorunu ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca nefes durması nedeni ile hastalar geceleri sık sık uyanmakta ve bu da kalitesiz bir uykuya neden olmaktadır. Kalitesiz uyku, ertesi günün uykulu ve yorgun bir şekilde geçmesinin en büyük sebebidir. DÜNYADA HORLAMA ORANI %10 İLE 30 ARASINDA DEĞİŞİRKEN, ÜLKEMİZDEKİ YAPILAN ÇALIŞMALARDA HORLAMA ORANI %26 OLARAK BELİRLENMİŞTİR. şilerin zaman kaybetmeden bir doktora gözükmeleri son derece önemlidir. OUAS’ın sonuçları nelerdir? Uykuda apneleri olan hastalar iş ve özel hayatlarında uykululuk nedeniyle ciddi problemler yaşayabilmektedirler. Zaman zaman direksiyon başında uyuyan bu hastaların 2-7 kat daha fazla trafik kazalarına neden olma olasılıkları bulunmaktadır. Yani, bu hastalık sadece kişiler açısından değil, toplum sağlığı açısından da çeşitli sıkıntılara neden olabilir. Bu konuda dünyanın birçok yerinde örnekler yaşanmıştır. Örneğin, Çernobil ve Chalanger faciaları bu hastalığı bulunan kişiler yüzünden meydana gelmiştir. Peki bu hastalığın özellikle insan vücuduna ne gibi etkileri söz konusu? OUAS dokuların yeterli oksijenasyonu sağlayamamasına neden olur ki, bu da başta kalp, beyin ve damar sistemi olmak üzere tüm sistemleri olumsuz etkilemektedir. Kalpte ritm bozuklukları, kalp damar hastalıkları sıkça görülmekte, hipertansiyon riski artmakta ve hastaların felç olma olasılığı artmakta- Uyku bozukluğu durumları Peki bu sorunu yaşadığını düşünen bir insan hangi durumlarda kendisinde uyku bozukluğu olduğunu düşünmelidir? Bu kişi, aşağıdaki sorulardan 1 veya daha fazlasına ‘evet’ diyorsa kendisinde bir uyku hastalığı bulunabilir. 1. Yeterli süre uyumama rağmen, sabahları zor uyanıyorum, kendimi yorgun hissediyorum. 2. Yeterli süre uyumama rağmen gün içinde yorgun ve uykulu oluyorum. 3. Uyku hijyeni kurallarına 2 hafta boyunca uymama rağmen tatmin edici uyku uyudu- dır. Uyku apneleri, sinir sistemi fonksiyonlarını da bozmaktadır; hastalarda konsantrasyonda güçlük ve unutkanlık ortaya çıkmaktadır. Yine hormonal değişiklikler nedeniyle cinsel isteksizlik oluşabilmektedir. OUAS tanısı nasıl konur? Tanı, uyku laboratuvarında polisomnografi (PSG) ile konur. Gece uyku sırasında hastanın PSG’si çekilir. PSG’de EEG, EOG, EMG kayıtları, solunumu gösteren kayıtlar (göğüs ve karın hareketleri), EKG, bacak hareketleri, O2 satürasyonu, horlama sesi kaydedilir. Buna göre de OUAS olup olmadığına karar verilir. OUAS’ın ağırlığı nasıl değerlendirilir, bu hastalığın sınıflandırılması nasıldır? OUAS, AHİ değerine göre şu şekilde sınıflandırılır: AHİ<5 basit horlama, AHİ: 5-15 hafif, 16-29 orta, >30 ağır OUAS. OUAS’ın tedavisinde nasıl bir yöntem izlenir? Hastaların tedavisi genellikle OUAS’ın ağırlığına göre şekillenir. Tedavi, genel ve spesifik olarak gruplandırılır. Genel önlemler; obezitenin tedavi- ğumu düşünmüyorum. 4. Haftada en az 2 gece uykuya dalmakta güçlük çekiyorum. 5. Akşam saatlerinde veya yatağa girdiğimde bacaklarımda tanımlayamadığım bir huzursuzluk hissediyorum. 6. Uyurken bacaklarımda ritmik hareketler olduğu söyleniyor. 7. Evde horlamamın diğer odalardan bile duyulduğu söylenir. 8. Gece içinde nefes alamama hissi ile uyanıyorum. 9. Uykuda nefesimin durduğu söyleniyor. 10. Gece içinde en az 1 kez tuvalete gitmek zorunda kalıyorum. si ile sigara, alkol ve sedatif ilaçlardan uzak durma şeklindedir. OUAS’ın ilaçla tedavisi yoktur. Spesifik tedavi ise, CPAP cihazı kullanımı, ağız içi araç ve cerrahi yöntemlerden oluşur. Özellikle AHI>15 olan olguların CPAP ile tedavi edilmeleri gerekir. AHI<15 olanlar ağız içi araç kullanabilirler. Fakat AHI<15 olup da kardiyak ve serebral hastalığı olanlara CPAP cihazı verilir. Üst solunum yolları ile ilgili patolojisi olanların cerrahi tedavi endikasyonları bulunabilir. OUAS HASTALIĞININ TEDAVİSİNDE GENELLİKLE GÖĞÜS HASTALIKLARI, KULAK BURUN BOĞAZ, NÖROLOJİ VE PSİKİYATRİ UZMANLARI İLE DİŞ HEKİMLERİ YER ALIRLAR. 11. Geceleri baş, boyun veya göğsümde terleme oluyor. 12. Sabah ağız kuruluğu ile uyanıyorum. 13. Sabah baş ağrısı ile uyanıyorum. 14. Geceleri bacaklarıma kramp girebiliyor. 15. Toplantılarda, okurken veya TV seyrederken uyuyakalabiliyorum. 16. Uykululuk nedeniyle eskisi kadar uzun süre araba kullanamıyorum. 17. Gün içinde zaman zaman dayanılmaz uykululuk atakları yaşıyorum. 18. Çok sık rüya görüyorum. 19. Geceleri uykudan bağırarak ve korku ile uyandığım söyleniyor. OUAS’ın insan sağlığına birçok olumsuz etkisi vardır. Uykuda apneleri olan hastalar, iş ve özel hayatlarında uykululuk nedeni ile ciddi problemler yaşamaktadır. Zaman zaman direksiyon başında uyuyan bu hastaların trafik kazalarına neden olma olasıkları bulunmaktadır. Bu da son derece ciddi bir sorundur. OUAS’lı hastalar hangi branşlar tarafından görülüp tedavileri yapılır? OUAS’lı hastaların tanı ve tedavisi bir ekip işidir. Yani spesifik olarak herhangi bir branş bu konuda tek başına yeterli olmaz. Bu kapsamda, göğüs hastalıkları, kulak burun boğaz, nöro- loji, psikiyatri uzmanları ile diş hekimleri bu hastalığın tedavisi konusunda ekipte yer alırlar. Uyku, insan vücudu açısından son derece önemlidir. Hatta organizmanın sağlıklı bir yapıda olması sağlıklı bir uyku ile doğrudan orantılıdır. Ayrıca bu hastalığın tedavisi çok zor olmayıp, üzerinde durulması gereklidir. 17 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Bir Bölüm Psikiyatri Anabilim Dalı PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİ PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI, GENÇ VE BAŞARILI KADROSU İLE DENİZLİ VE ÇEVRESİNDEKİ BÖLGELERE HİZMET ETMEYE DEVAM EDİYOR. Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri, Psikiyatri Anabilim Dalı, 1994 yılında kurulmuştur. Genç bir ağaç olarak betimlenebilecek bugünkü aile; eğitici, tedavi edici ve araştırmacı rollerini başarıyla sürdürmektedir. Anabilim Dalı, bireylerin biyopsikososyal bütünlüğüne saygı ile Denizli’deki sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine katkı sağlamaya devam ediyor. P sikiyatri Kliniği, 1994 yılında bir araştırma görevlisi (Filiz) ile resmen ilan edilmiş oldu. Bu arada üç öğretim üyesi yavaş yavaş yola düşmüşlerdi. İkisi (Yrd. Doç. Dr. Afşin Bey ve Erol Bey) biraz daha erkence gelerek tek poliklinik odalı Psikiyatri Kliniği’nin öğretim elemanları ekibini oluşturdular. Ancak Filiz, hocalardan önce gelen ender araştırma gö- 18 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 revlisi ünvanını çok az kaderdaşı ile paylaşma onurunu hep taşıdı. Bu iki öğretim üyesi, “acaba burada birşeyler değişebilir mi?” diye kara kara düşünürken kısa bir süre sonra Doç. Dr. Nalan Kalkan Oğuzhanoğlu, Kliniğe geldi ve bunu fırsat bilen diğer 2 öğretim üyesi, gönül rahatlığı içinde kliniği bu meslektaşlarına bırakarak buradan ayrıldılar. Bir öğretim üyesi, bir araştırma görevli- si ve bir poliklinik odasıyla atılan çekirdek yeni bir araştırma görevlisi (Osman), sonrasında Figen Hanım ve 1997 yılında bir hasta odası (2 yataklı) ile büyüdü. Bu arada parçalı binalarla bir Üniversite Hastanesi oluşturmaya çalışan yönetim, Psikiyatrinin önemli bir bilim dalı olduğunu kanıtlamak amacıyla Köseoğlu İşhanı’nın dördüncü katın- Psikiyatri Anabilim Dalı’nda; duygu-durum bozuklukları, psikotik bozukluklar, anksiyete bozuklukları, konsültasyon liyezon psikiyatrisi, cinsel işlev bozuklukları, dikkat eksikliği, yaşlılık psikiyatrisi, alkol ve madde bağımlılığı gibi hastalıklar tedavi ediliyor. Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri Psikiyatri Anabilim Dalı, genç ve dinamik kadrosu ile sadece Denizli’ye değil, çevre bölgelerden gelen çok sayıda hastayı da tedavi ederek, tüm bölgeye hizmet veriyor. Psikiyatri Anabilim Dalı’nın önümüzdeki yıllardaki hedefi, Denizli’nin ruh sağlığı alanındaki epidemiyolojik verilerini ortaya koymak ve bu veriler üzerinde çalışmaktır. da bir grup odasıyla, bir görüşme odası da ekleyerek alanımızı ferahlattı. Bu sürece değin Hastane Binası 6. katta bir oda vardı. Sıcak iletişimi desteklercesine tek su ısıtıcısı, bir masa, 3-4 sandalye ve çok sayıda öğretim üyesini içinde barındıran bu çok amaçlı oda, zaman zaman rektör ve dekan gibi yöneticilerimiz geldiğinde onları ağırlama gibi bir işlevi de gerçekleş- İlk temelİ 1994 yılında atılan psİkİyatrİ klİnİğİ, aradan geçen yıllar İçerİsİnde gİderek büyüdü ve bugünkü halİnİ aldı. tiriyordu. Tüm bu yıllar unutulamazdı. Neler yaşandı neler! İcralar, kaybolan dosyalar, yapılamayan tetkikler, acil olamayan acil saldırıları, suçlanmalar, utanmalar ya da tersi … Nihayet 1998 yılında hepimiz doluştuk Hayat (Eğitim, Araştırma ve Uygulama?) Hastanesine.. Öğretim üyesi ve araştırma görevlilerimiz giderek çoğalma- ya, araştırma görevlilerimiz mezun olup öğretim üyesi olmaya başladılar. Bu arada Nalan Hanım, birçok görevle uğraşırken PDÖ’nün de eklenmesiyle ekibine “yürüyün arkadaşlar, eğitim bizim çabamızla zengin” gazını vermeyi sürdürdü. Bugüne değin 7 araştırma görevlisi memlekete hayırlı uzmanlar olarak bir devreyi 19 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Hastanenin bir bölümü Psikiyatri Anabilim Dalı Dur Durak Bilmeden Çalışan Bir Ekip Pamukkale Ünivesitesi Hastaneleri Psikiyatri Anabilim Dalı’nda, servis ve poliklinik hastaları ile psikofarmakoloji, bireysel ve grup psikoterapiler, elektrokonvulsif terapiler ve destekleyici tedaviler; hemşireler ve psikologlar tarafından yapılıyor. tamamlarken 3 kişi “biz buradan ayrılamayacağız ve bağımlısı olduk” deyince Nalan Hanım yöneticilere “bu kişilerin sağaltımı için bırakın kalsınlar” diye açıklamalar yaptı da öğretim üyesi arazisine adım attılar. 2002 yılında bazı bölümlerin kampus alanına terfi etmeleri ile Psikiyatri Kliniği yine ayrılık anksiyetesi ile başedemeyeceğini düşündüğünden Hayat Hastanesi’nin 6. katına yayıldı. Öğretim üyesi ve hasta sayısının giderek çoğalmasıyla despot Anabilim Dalı Başkanı ‘‘herkes, farklı alanlarda çalışmala- 20 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 ra başlayacak’’ emrini verdi. Poliklinikler çeşitlendirildi (rutin ve özelleşmiş). Duygu-durum bozuklukları, psikotik bozukluklar, anksiyete bozuklukları, konsültasyon liyezon psikiyatrisi, cinsel işlev bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozuklukları, yaşlılık psikiyatrisi, alkol ve madde bağımlılığı ile adli psikiyatri vs. Bunların başına da yeni yeni öğretim elemanları getirildi. Servis ve poliklinik hastalarıyla, psikofarmakoloji, bireysel ve grup psikoterapileri, elektrokonvulsif terapiler ve destekleyici tedaviler; hemşireler, psiko- loglar ve sosyal hizmet uzmanı gibi çalışan bir ekiple çıktığı verilmeye devam ediyor. Reklamlar 1; Çoğunluğu psikiyatri sağaltımındaki gerekliliği tartışmasız kabul edilen terapi eğitimlerini tamamlamış öğretim üyeleri, bireysel ve grup terapileri alanında yeterlilikleriyle, hem mezuniyet öncesi iletişim becerileri derslerinde, hem de mezuniyet sonrası hekim yardımcı personel ve hasta yakınlarına yönelik eğitim programlarında yer almaktadırlar. Ayrıca öğretim Terapi eğitimlerini tamamlamış öğretim üyeleri, bireysel ve grup terapileri alanında yeterlilikleriyle, hem mezuniyet öncesi iletişim becererileri derslerinde, hem de mezuniyet sonrası hekim, yardımcı personel ve hasta yakınlarına yönelik eğitim programlarında yer alarak, kendilerini geliştiriyorlar. Psikiyatri Anabilim Dalı Kadromuz AKADEMİK KADRO Prof. Dr. Nalan K. Oğuzhanoğlu Prof. Dr. Hasan Herken Doç. Dr. Figen Çulh Ateşci Doç. Dr. Filiz Karadağ Doç. Dr. Osman İsmail Özdel Yrd. Doç. Dr. Cem Şengül Yrd. Doç. Gülfizar Varma Uzm. Dr. Halide Duvar Arş. Görv. Dr. Erinç Yücel Arş. Görv. Dr. Demet Kalaycı Arş. Görv. Dr. Çiğdem Cura Arş. Görv. Dr. Özgür Kalkancı Arş. Görv. Dr. Neslihan Levent Arş. Görv. Dr. Ayşenur İnci Kenar Arş. Görv. Dr. Deniz Şimşek Arş. Görv. Dr. Muharrem Efe Arş. Görv. Dr. Duygu Kocabıyık Arş. Görv. Dr. Fatih Köksal Arş. Görv. Dr. Hüseyin Alaçam Ar. Görv. Dr. Gonca Ünal HEMŞİRELERİMİZ Nursel Karagöz Medine Demir Kıymet Sarıçay Özgül Keserlioğlu üyeleri değişik gruplara eğitim programları düzenlemekte ve televizyon programlarını renklendirmektedirler. Reklamlar 2; Psikiyatri Anabilim Dalı, 2007 yılında Türkiye Psikiyatri ailesinin üçüncü büyük kongresi kabul edilen “Anadolu Psikiyatri Kongresi”ni 300 bilim insanının katılımıyla başarıyla düzenledi. Yine 2009 Yılı Nisan Ayı’nda, “Eğitimde Psikiyatrinin Yeri” temalı öğrenci kongresine öncülük ediyoruz ve umuyoruz ki, tüm tıp fakültesi öğrencileri ve ilgili öğretim görevlileri ile birlikte bu kongreyi de başarıyla tamamlayacağız. PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI; ÖĞRETİM ÜYELERİ, ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ, HEMŞİRELERİ VE PSİKOLOGLARI İLE YURT DIŞI VE YURT İÇİNDE YAYINLANMIŞ BİRÇOK MAKALEYE, KONGRElerDE SUNULMUŞ BİLDİRİye VE KİTAP BÖLÜMLERİNE İMZA ATTI. Ayten Özgün İlknur Kaçar Sevilay Çalık Reklamların devamı: Öğretim üyelerimiz, araştırma görevlilerimiz, ayrılmaz parçamız hemşirelerimiz ve psikologlarımızla yurt dışı ve yurt içi dergide yayınlanmış çok sayıda makaleye, çeşitli kongrelerde sunulmuş sözel ve poster bildiriye ve çeşitli kitap bölümlerine imza attık, atmaya da devam edeceğiz. Bu çalışmalarımızın yanında, katıldığımız birçok kongrede alınmış poster ödülleri, TÜBİTAK Teşvik Ödülleri, BAP Projesi ile yürütülen tez çalışmaları ve ilgili birimlere gönderilmiş ve sonucu beklenen araştırma projelerimiz var. Sağlık Memuru İbrahim Baki Sekreterler Özlem Erten Sezgin Yeliz Dinçer Sonuç olarak, genç bir ağaç olarak betimleyebileceğimiz bugünkü ailemizin eğitici, araştırmacı ve tedavi edici rollerini başarıyla sürdürdüğüne inanmaktayız. Bireylerin biyopsikososyal bütünlüğüne saygıyla ilimizin sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine katkı sağlama, üniversitemizin gelişimine de çalışmalarımızla destek verme hedeflerimiz arasındadır. Önümüzdeki yıllarda ilimizin ruh sağlığı alanındaki epidemiyolojik verilerini ortaya koymak önceliklerimiz arasındadır. Bugünlere ulaşmada katkısı olan herkese teşekkür ederiz. 21 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Mektuptan Çıkan Sevgi O nu ilk gördüğüm günü anımsamıyorum. Bendeki başlangıç, elinde göz damlası, odamın kapısını çalmaksızın içeri dalışı ve “Hiç işe yaramadı bu ilaç” deyişi... Sağlık ocağındaki olanaklarımın kısıtlılığında her derde deva olmam olanaksızdı ama bu kız çocuğunun sorunu neydi acaba? Odama girişiyle irkilmiştim. Hem uğraştığım bir iş vardı, hem de bir kız çocuğu yanında büyüğü olmaksızın odama dalıyor, tedavimi yargılıyordu. Elimdeki evrakları bırakıp “Gel bakalım. Baştan anlatmaya başla” dedim. Ezberi yarıda kesilmişçesine durakladı ve usulca masamın önündeki sandalyeye ilişti. Doğrudan yüzüme bakıyordu. göğüs hastalıkları anabİlİm dalı öğretİm üyesİ Doç. Dr. Göksel Kıter 22 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Sekiz-dokuz yaşlarında olduğunu düşünmüştüm, on üçmüş. Ufak tefek, yöre çocuklarının pek çoğuna göre sağlıklı görünen, eli yüzü temiz, gözlerinde farklı bir pırıltısı, yanaklarında utanmanın değil coşkunun pembeliği olan, şiveyle ve devrik tümcelerle konuşan, başı dik, kararlı tavırlarıyla ne istediğini bildiği sezilen bir kız çocuğuydu. Saçları bir yemeniyle örtülmüştü. Burnunun üstünde çilleri vardı. “Ver bakayım neymiş o ilaç?” dedim. Uzattı. Tavrında bir tuhaflık vardı. Tanımlayamadığım bir başkalık...Sanırım o yaş grubundan öbür çocuklarla karşılaştırılınca ortaya çıkan bir ayrılıktı bu, belki de bir ayrıcalık... Sağlık ocağıma gelen çocuklarla konuşmayı seviyordum. Öylesine ürkek, öylesine tatlıydılar ki. Başları önlerine eğik, omuzlarının arasına gömük giriyorlardı içeri. Yanlarında ya öğretmenleri ya da sınıf arkadaşları, kapıdan girişte kalakalıyorlardı. Ne söylesem, ne sorsam hep aynı yüksek, tek düze ses tonuyla ve her tümcenin sonuna mutlaka bir “Örtmenim” ekleyerek yanıt veriyorlardı. Genelde kısa, ayrıntıya inmeyen yanıtlar... İlgilerini çekmeye çalışarak, güleryüzle sorgulamamı yapıyor, ürkütmeden muayenemi tamamlıyordum. Çok zaman, araya giren süre işe yarıyor, sonunda gözler yüzüme dek kalkmış, omuzlar gevşemiş, ses yumuşamış oluyordu. Günün en rahatlatıcı anlarıydı bunlar. Çocuk sıcaklığında, yumuşaklığında... Gelelim Elif’e. O, iletişimi beraberinde getirmişti. Belki de benim anımsamadığım gerçek ilk karşılaşmada benzer süreçlerden geçmiştik ve bu kez daha rahat davranabiliyordu. Karşısındaki insan erişilmez değildi ve bir diyeceği varsa hemen oracıkta demeliydi. Bu hoşuma gitti. Yine de özenli bir girişin, kendisine daha fazla yardımcı olacağını söyle- * STED’deki yazımdan kısaltılmıştır. http://www.ttb.org.tr/STED/sted0201/21.html meden edemedim. O da ayrımına varmış olacak ki durakladı, ilk hızı biraz kesilerek konuşmasını sürdürdü. Ayrıca sesi yumuşamış, yanaklarının pembeliği daha da belirginleşmişti. Göz damlasını ben vermişim. Dediğim biçimde, aksatmadan kullanmış. Gerçi çapaklanma geçmiş ama gözlerinin ağrısına hiç iyi gelmemiş ilaç. Hem zaten bu ağrı çok uzun zamandan beri varmış. Bebekken onu düşürmüşler, kafası taşa çarpmış. İşte gözlerinin kaymasına bu kaza neden olmuş. Hem gözleri kayıyor diye de çok üzülüyormuş. Her gece ağlamaktan yastığı ıpıslak oluyormuş. Olayın duygusal yönü bu denli yoğunlaşınca ilacı, kullanma nedenlerini bir kenara bıraktım. Dikkatimi Elif’in gözlerine verdim. Ancak o zaman bir gözün hafif dışa kaydığını ayırt edebildim. ‘‘Yavrucuğum, öyle belirgin bir kayma yok gözlerinde’’. dedim. Sorununun hafife alınması hoşuna gitmedi, küskünleşti. Eğer bu denli sorun yapıyorsa bir göz doktoruna gönderebileceğimi söylediğimde ise ilgilenir gibi oldu. Sonra birden “Siz halletseniz. Annem yok benim. Babam da. Kimse para vermez bana.” dedi. Öyküsünün geri kalanını böylece anlatmaya başladı. Ah Elif, ne diyeyim ben sana? Annesi ve babası bir kazada, o çok küçükken, ölmüşler. Yedi kardeşi daha varmış. Onlar köyde kalmışlar. Elif, köyde yaşamak istemediği için bir tanıdıklarının yanına gelmiş. Kadın ona çok kötü davranıyormuş. Okula mı? Gitmiyormuş, daha doğrusu göndermiyorlarmış. Hem artık o da gitmek istemiyormuş. Kadının iki çocuğuna bakıyor, ev işlerini de yapıyor, bulaşıkları, çamaşırları yıkıyormuş. Çok yoruluyormuş. Hem gözlerine de çok üzülüyormuş. Her gece ağlıyormuş gözlerinin ağrısından. Bu öykünün yarısıyla bile benim için Elif, yardım edilecek, elden gelen yapılacak bir çocuk olurdu. Hemen onun yanında, aklıma gelen birkaç yeri aradım. Durumunu anlattım telefonda, aynı bana anlattığı gibi. Aldığım yanıtlara sevindim. Yardım edebilecek bazı kurumlar vardı ve devreye sokmak için hemen harekete geçebilirdik ancak yanında kaldığı kişiyle ya da velisi kimse onunla gitmeliydi. dip yanağını okşadım. Başka yolu yoktu; önce bana gelirlerdi ve uygun bir dille anlatarak ikna ederdim. Bu arada hastaneyi de aramış ve ücretsiz muayene olabilmesini ayarlamıştım. Bakalım ne tür bir tedavi önereceklerdi. Teşekkür ederek gitti. Ertesi gün, yanında orta yaşlı bir kadınla geldi. Kadın “Sağolasın doktoranım, bizim kızla pek bi ilgilenmişin” deyince işimin korktuğumuz kadar zor olmayacağını geçirdim içimden. “Buyurun, oturun. Elif’in nesi oluyorsunuz?” ‘‘Annesiyim.” Annesi? “Yani öz annesi mi? Yani onu siz mi doğurdunuz?” Kadın kim bilir nasıl şaşırmıştır anne kavramı üzerine böyle ardı ardına sorular sorduğum için. Yanıtı kesindi: Elbet, onu ben doğurdum. Elif’e takıldı gözlerim. Kafam allak bullak... Elif’in yüzü de. San- ki annesine ihanet etmiş, onu zor durumda bırakmıştı. Öyle bakıyordu annesi yüzüne. Birden Elif’in öyküsü geçti aklımdan. Acaba ne kadarı doğruydu? “Peki babası?” diye sordum. “Bi otelde getir götür işlerine bakıyo. Durumumuz yok. Nasıl eyi ettiririz bu kızın gözlerini doktoranım?” Kırgındım. Son bir uğraşla yardımcı olacak kişinin adını ve adresini yazdığım kağıdı uzattım, ‘‘Gidin ilgilenecekler’’, dedim. Ertesi gün ilk iş, kayıtlardan Elif’in izini sürdüm. Açık bir adres bulamayınca canım sıkıldı. Yeniden gelmesini bekleyecektim çaresiz. Geldi. Bu kez gözleri yerde içeri girdi. Susuyordu. Ben çağladım. “Senin ne yaptığından haberin var mı? Hadi yalan söyledin, bu yalanları benim onca insana söylememe nasıl razı Ahizeyi yerine koyar koymaz muştuyu ona da verdim. Benim keyfime diyecek yoktu ama o bir türlü sevinemiyordu. Derdini söyledi sonunda. Yanında kaldığı kadın buna razı olmazdı, zaten buraya da ondan habersiz, kaçarak gelmişti. Yanına gi- oldun? Hiç mi sıkılmadın? Beni ne duruma düşürdüğünün farkında mısın?” Bir tek, ‘‘Beni çok kırdın’’ demedim. “Başka türlü bana yardım etmiyceğinizi sandım.” Bunun üzerine uzun uzun konuştuk; anlattıklarından yalan söylemenin öğrenilen bir davranış olduğunun ipuçlarını topladım. Sanki o zamana dek ancak yalanlara sığınarak istediklerini elde edebilmiş, buna zorunlu bırakılmıştı. Örnekler vererek anlatmaya çalıştım böyle düşünmesinin çok yanlış olduğunu. Ne işe yarayacaksa bir de söz aldım ondan; bir daha, asla, hiçbir koşulda yalan söylemeyeceğine ilişkin. Başka bir kente atanıp ayrıldıktan sonra bir gün, kalınca bir zarf aldım. Bir mektup... Yaşamında ona en iyi davranan insan benmişim. Hiç unutmayacakmış ne beni ne de bana verdiği sözü. Kendi işlediği bu mendili kabul edersem çok mutlu olacakmış. Bir de mendil çıktı zarfın içinden. Çiçekler ve kalplerin arasında kocaman bir yazı vardı. “Sizi çok seven Elif”. Mendili panoma astım. Şimdi onu kazanılmış bir çocuk olarak düşünmek, sözünü tuttuğuna inanmak istiyorum. Kendimi avutuyor olsam da umurumda değil. Elif, lütfen... 9 Ağustos 1993 23 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Büyük Usta Levent Kırca: En Büyük Sevdam Tiyatro ‘TİYATRO DENİLDİĞİ ZAMAN HEMEN AKLIMA SANAT DÜNYASINA İLK ADIM ATTIĞIM GÜNLER GELİYOR. O GÜNLERDEN BUGÜNE GEÇEN SÜREÇTE TİYATROYA OLAN AŞKIM HİÇBİR ZAMAN BİTMEDİ’. Ünlü Tiyatro Sanatçısı Levent Kırca Bazı insanlar vardır, her aklımıza geldiğinde yüzlerinde kocaman bir tebessüm ile hayal ederiz onları. Güldürendir aslında çoğu zaman, ancak yine de gülerken hayal ederiz onları. Ağlatmaktan daha zor bir işi misyon edinmişlerdir. Türkiye’de de ‘sanat’ ve ‘gülmek’ diyince aklımıza ilk gelen isim hiç şüphesiz Levent Kırca oluyor. Ekranlardan tanıdığımız ünlü sanatçı ile Önce Sağlık Dergisi olarak çok özel bir söyleşi yaptık. İşte sohbetimizde öne çıkan detaylar… ÜNLÜ TİYATRO SANATÇISI Levent Kırca ile ‘Olacak O Kadar’ dedirten röportaj Uzun zamandır ekranlarda göremiyoruz sizleri. Bu bir küskünlük mü acaba? Sizin de bildiğiniz gibi, yaklaşık 6 yıl önce ‘Olacak O Kadar’a ara verdik. Aslında o dönemde halktan programı bıraktığımız için çok ciddi tepkiler aldık ancak bunu yapmak zorundaydık. Çünkü sanatta eski ve yeni kavramı çok önemli. Hem yılların tecrübesi ile çalışıp, hem de izleyiciye ‘yeni’ tadını vermeniz gerekiyor. Bu nedenle hem kendimizi hem de izleyiciyimi- 24 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 zi dinlendirmeye karar verdik. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse bu uzun dönem bizim için hiç de kolay olmadı. Çünkü her hafta bir program hazırlıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz artık bu program yok. İnsanlar da nerede sizi görse programınızı soruyor. Uzun sözün kısası, bu süreç sonunda gördük ki, izleyici de biz de birbirimizi çok özledik. Bu kadar ‘yeter’ dedik ve önümüzdeki sezon yine ekranlara dönüyoruz. Sizin aracılığınızla da izleyicilerimize müjdesini vermiş olalım. SANAT DÜNYASINDA ESKİ VE YENİ KAVRAMI ÇOK ÖNEMLİDİR. HEM YILLARIN TECRÜBESİ İLE ÇALIŞIP, HEM DE İZLEYİCİYE ‘YENİ’ TADINI VERMENİZ GEREKİYOR. Sanatı olmayan, sanata değer vermeyen bir toplumun ilerlemesi imkansızdır. Bu nedenle ülkemin sanata daha çok değer vermesini bekliyorum. Her rolde kendimi oynarım Bu uzun dönemde televizyon izleyicisi olmuşsunuzdur muhakkak. İzleyici gözüyle ekranların değerlendirmesini yapar mısınız? Kalitesiz. Kesinlikle kalitesiz. Bizim program yaptığımız dönemde ekranlar kesinlikle böyle değildi. Öyle ki, yapacağımız her skeçi en az 30 defa çekerdik. Çünkü izleyici gerçekten de çok seçiciydi. Şimdi ise ısıtıp ısıtıp izleyicinin önüne koyu- Ben her rolde kendimi oynarım. Çünkü bende Lady Macbeth’in, Juliet’in tüm özellikleri var. Sizin özellikleriniz de bende var. Yani insanlar yüz yüze gelip kendilerini çok iyi tanıdıkları zaman, başkalarını tanımaları çok kolay oluyor. Başkalarını da tanıyınca, aldığınız yüzlerce oyundaki yüzlerce ki- şiyi de tanıyınca, ‘‘bu da bana benziyor’’ diyorsunuz. ‘‘Ben de böyle zayıf bir insanım, böyle güçlüyüm, ben de bu kadar korkağım, ben de bu kadar cesurum, her insan böyledir’’ diyorsunuz. Evrensele ulaşmak demek zaten buradan kaynaklanıyor. Herkesteki ortak yönü yakalayıp, çaprazdaki insanı belirlemek. lan programlardan tutun da birbirini yiyenler, reklam uğruna gülünç duruma düşenlere kadar her şey mevcut. Çok kirlendi ekranlar çok! Artık izleyicinin istekleri ya da belli bir misyonu olan programlara hasret kaldık. Bu duruma nasıl düştük inanın onu da bilmiyorum. İşte bu noktada ‘tekrar ekranlara dönmeliyim’ diye düşünüyorum. Hem içimdeki büyük özlem, hem de ekranların ‘Vah!’lık durumu beni daha çok itiyor televizyona. Sizin dünyanızda tiyatronun çok önemli bir yer tuttuğunu biliyorum. Size göre ülkemiz tiyatrosu ne durumda? Öncelikle şunu söylemeliyim ki, tiyatro benim en büyük sevdam. Hatta çocuklarım tiyatroyu onlardan daha çok sevdiğimi iddia ederler her zaman. Ancak ülkemizde maalesef sanatçı hak ettiği değeri göremiyor. Sanat gözü diye bir şey kalmadı günümüzde. Bu konuda halka 25 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Ünlü Tiyatrocu - Oyuncu Levent Kırca Tarafıma olan ilgiden hiç sıkılmadım Şöhretin hep iyi yönlerine değindik. Peki hiç sıkıldığınız ya da zorlandığınız anlar oldu mu? Çok açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, insanların bana olan ilgisinden hiçbir zaman sıkılmadım. Bütün samimi duy- da kızamıyorum. İnsanların öncelikli ihtiyaçlarını karşılamaları gerekiyor ki, sanada zaman ve para ayırabilsinler. Asgari ücretin açlık demek olduğu ve ülkenin neredeyse yarısının da asgari ücretle çalıştığı bir ülkede yaşıyoruz. Şimdi bu insanlara ‘‘hadi sanata destek olun, zaman ve para ayırın’’ diyemiyorum. Ancak bir de başka bir kesim daha var. Bu kesim, hayat mücadelesi yapmak zorunda kalmadan geçimini sağlayabilen, maddi yönden güçlü kişiler. İşte onlar da sanattan anlamıyorlar. Ancak masa başında otursunlar, sohbet etsinler… Kimileri tablo biriktiriyor, kimileri tarihi eser ancak sanat gözü ile değil, sadece yatırımcı gözü ile bakıyorlar. An- 26 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 guları ile imza almak isteyenler, fotoğraf çektirmek isteyenler beni hiçbir zaman sıkmadı. Ancak bana karşı art niyetli olarak hareket eden insanlara hiçbir zaman tahammül edemedim, etmeceğim de. Bunun dışında Türk halkının ilgisi her zaman bir gurur vesilesi oldu benim için. cak şunu söyleyebilirim ki, sanatı olmayan, sanata değer vermeyip, hiçe sayan bir toplumun ilerlemesi imkansızdır. Peki Türk Sineması ile ilgili neler söyleyeceksiniz? Türk Sineması’na baktığımız zaman özellikle son dönemlerde ciddi gişe hasılatları elde etmesine rağmen genel anlamda bir kalitesizliğin olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki, büyük bütçeler ayrılarak çekilen filmler yine maddi kaynakların yetersizliğinden dolayı beklenen kaliteyi yansıtmıyor. Halbuki ülkemiz öyle bir coğrafyada yer alıyor ki, en ufak bir hikayeden bile onlarca film çekilebilir. Biraz da günlük yaşamınızdan bahsedelim isterseniz. Uzun yıllar Hasan Usta tiplemeniz çok beğenilmişti. Siz de iyi bir aşçı mısınız? Valla çok açık bir şekilde söylemek gerekirse, ben çok iyi bir yiyiciyimdir. İş başa düştü mü her şeyi yaparım, ama mutfak hiçbir zaman bana keyif vermedi. En azından yapım aşaması demeliyim. Yemek yemek bana haz veriyor ancak aynı hazzı yapmak konusunda söyleyemeyeceğim. Mesela, Mehmet Güney iyi yemekler yapar, hakikaten çok lezzetlidir yemekleri. Ben de onun yaptığı yemekleri iyi yerim. Bu şekilde birbirimizi tamamlıyoruz. Hiçbir sorun yok yani... dan ba Mutfaktan sonra hemen akla gelen spordur. Levent Kırca’nın sporla arası nasıl? Maalesef spor yapmıyorum. Şimdi ‘zaman ayıramıyorum’ diyeceğim ancak o işin bahanesi oluyor. O nedenle ‘yapmıyorum’ demek daha mantıklı geliyor. Spor diyince genelde erkeklerin aklına futbol gelir. Ancak futbol bana göre bir spor değil. Evet ‘benim de olsun’ diye tuttuğum babamdan kalma bir takımım var. Galatasaraylıyım ancak, futbolun benim hayatımda hiçbir yeri yok. Zaten bu da bir rant aslında. Büyük paralar var işin içinde. Yok efendim takım forması, bayrağı, bandanası, cartı, curtu… Tüketime yöne- Ege insanının tüm sıcaklığı ve samimiliği sinmiş Denizli insanına. Sanata ve sanatçıya nasıl yaklaşacaklarını gerçekten çok iyi biliyorlar. Biraz da özel hayatınızdan bahsetsek. Oya Başar’la olan ayrılığınızın ardından evliliğe küskün müsünüz? lik faaliyetler bunlar. Taraftar olmaya bir nevi zorlanır insanlar, maç zamanı yumruklar havada uçuşur. Büyük paraların ve şiddetin içinde bir spordan bahsetmek mümkün mü? Bu hali ile düşündüğümüz zaman akıl işi değil. Ancak bu işin içinde bilim adamları, doktorlar, yöneticiler, akademisyenler de var. İşte bu da işin acı tarafıdır. Öyle bir kıstas koymak mümkün değil. Her yeni gün ne getirir, ne götürür bilinmez. Belki aniden aşık olur, ‘işte bu’ derim ve evlenirim ancak benim şanssız bir noktam var. Oya Başar gibi dört dörtlük bir insandan sonra yeniden başka biriyle olmak çok zor benim için. Şimdi şu saniyede arasa uçar giderim. Erkeklerin alışverişle pek ilgili olmadığını biliriz. Peki ya siz? Alışverişle aranız nasıl? Akıllı bir tüketici olmaya çalışırım her zaman. Özellikle son yıllarda bir marka çılgınlığıdır gidiyor. Bakıyorum, bu furyanın içerisinde kendi çocuklarım bile var. Gerçi zaman zaman ben de bu furyanın içine giriyorum. Tüketici toplumu olduk. Adeta tüketim için yaşıyoruz. Marka, ‘kalite’ anlamına gelmiyor her zaman ancak, o kadar çok tüketime yönlendiriliyoruz ki, bu bir çılgınlık haline geldi. Çoğu zaman pazarlığımı da yaparım, fiyat araştırması da yaparım. Bilinçli bir tüketiciyim. Levent Kırca’yı insanlar hep gülen, hep güldüren biri olarak tanıyor ancak benim de kötü günler geçirdiğim, ağladığım, üzüldüğüm anlarım oluyor. Neticede insanım. Aslında benim işimi yapan hemen herkesin ortak derdi bu. Bize ağlamak ya da hüzünlenmek yakışmıyor. Televizyona verdiğiniz ara evliliğinize nokta koymanızla aynı dönemdeydi. Bu aranın ayrılığınızla bir ilgisi var mı? Elbette, ‘kesinlikle yok’ diyemem. Ancak bu ara gerekli bir araydı. Ayrıladığıma tabi ki üzüldüm, sıkıntılı günler geçirdim. Bu dönemde basından da hayli uzak kalmayı tercih ettim. Açın bakın televizyonları, gazeteleri. Hiç birisinde benimle ilgili haber veya röpörtaj bulamazsınız. Sadece size böyle bir röpörtaj veriyorum, bu da işinize duyduğunuz saygıdan, sizi kıramamamdan kaynaklandı. Televizyonlara verdiğim ara ise hem benim, hem de izleyenlerim açısından oldukça iyi olan bir zamandı. Şimdi ise tam gaz ‘motor’ diyeceğim günlere çok ama çok az bir zaman kaldı. Son olarak Denizli halkına söylemek istedikleriniz var mı? Denizli halkına tarafıma gösterdikleri yakın ilgi ve sıcaklıktan dolayı çok teşekkür ediyorum. Önce Sağlık Dergisi’ne de ayrıca teşekkür ediyorum. Mekan seçiminizden, röpörtajımıza kadar her şey harika. Sanata ve sanatçıya destek veren sizin gibi dergilere gerçekten de çok ihtiyacımız var. Denizli halkı oldukça sıcak insanlar. Ege insanının bütün sıcaklığı ve samimiliği sinmiş bu kent insanının ruhuna. Her şeyden önce sanata ve sanatçıya nasıl yaklaşacaklarının farkındalar. Burada kaldığımız günlerde yakın ilgilerini gösterdiler. Sizlerin aracılığıyla bütün Denizlilileri saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. 27 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Piramitlerin Efendisi Gizemli Ülke Mısır ‘MISIR, SAHİP LDUĞU BİRBİRİNDEN FARKLI ÖZELLİKLERİ İLE DÜNYANIN SAYILI ÜLKELERİNDEN BİRİ DURUMUNDA. ÖZELLİKLE SHARM EL SHEİK’İN MUTLAKA GÖRÜLMESİ GEREKİYOR. Arife Yörük | Hastane Müdürü Arife Yörük HASTANE MÜDÜRÜ Mısır Piramitleri Piramitler, Mısır’ın en önemli simgesidir. Bu piramitlerin her bir bloğunun yüksekliği insan boyundan uzun ve ağırlığı fazladır. Bu blokların bir de beyaz mermer olduğu düşünülürse nasıl taşındığına hayret etmemek mümkün değildir. Mermer kullanıldığı için güneşin 28 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 yansıdığı her açıdan piramitler ışıma yapar. Eski Mısırlılar, güneşin piramitler üzerindeki yansımalarına göre takvim belirlemişlerdir kendilerine. Bu piramitlerden Keops, Kefren ve Mikerinos, aynı alanda belli mesafe aralıkta ve belli bir konuma göre yapılmıştır. Mısır, her yıl milyonlarca turistin geldiği bir ülke. Piramitlere ve ‘Dalışın Mekkesi’ denilen Sharm El Sheik’e ilgi çok büyük. Ülkede, Osmanlı Devleti’nin izlerini ve bıraktığı birbirinden güzel eserleri görmeniz mümkün. D ünyayı gezmeye karar verdiğim ama bir türlü uygulayamadığım uzun zamanlardan sonra yeşil pasaportumu aldığım ilk gün bu gezime Mısır’dan başlamak istedim. Tur programlarını uzun süre inceledim ve en uygun fiyata düştüğü anda Mısır için kayıt yaptırdım. Mısır’da önce dalış bölgelerine gidip, oradan da piramitlere geçmeye karar verdim. Benim için ‘‘Dalışın Mekke’si’’ denilen Sharm El Sheik’de bu işi yapmak son derece önemliydi. Burası, dünyanın ikinci mercan kayalıkları dalış bölgesi ve binlerce balık türünü görebileceğim bir sualtı akvaryum dünyasıydı. Üstelik böyle bir yeri görmek için Avustralya’ya gitmek de gerekmiyordu. Bu arada Sharm El Sheik’in ‘‘şeyhin sakalı’’ demek olduğunu öğrenince gerçekten de çok şaşırdım. Direkt uçuşla Sharm El Sheik’e 2.5 saatte vardık. Daha uçaktan iner inmez bir sıcak hava dalgası karşıladı bizi. İşin garip tarafı burada nem oranı düşük olduğu için 40-41C˚ sıcaklıklığı daha düşük hissettik. Otel ve işyerleri sürekli klima sistemleri ile soğutuluyor. Bu nedenle yattığınız sürece klima ile yaşıyorsunuz. Turizm Şehri Sharm El Sheik Sharm El Sheik, Türkiye ile kıyaslandığında Antalya’ya benziyor. Bir turizm şehri. Saatte inen uçak sayısı Antalya’yı aratmıyor. İtalyan, Fransız, Rus, Türk ve İngiliz turist çoğunlukta. Şehire giriş vizeli, hatta çıkışlarda da sürekli pasaport kontrolü uygulanıyor. Şehirde çalışan kişiler burada çalışmak için vize alıyor, çalışma süreleri dolduğunda da ya şehri terk ediyor ya da vizesi yenilenirse devam edebiliyor. Kendi vatandaşlarına ku- ralları daha katı ve polis korkusu iyi yerleşmiş. ‘‘Bir turist polise bizi şikayet eder’’ korkusu ile çok rahatsız etmiyorlar. Sharm El Sheik’te İlk Gün Dengesini kaybedip denize düşenleri gördükçe binmekten vazgeçesim gelmedi değil ama bir gayret 10 dakikalık bir dikkat testinden ve duba cambazlığından sonra bota bindim. İlk gün ‘shuttle’ dedikleri araçlarla altı camdan yapılma botlara binmeye karar verdik. Bu botlarla dünyanın en büyük ikinci beyin mercanını görmeye gideceğiz. Üzerimizde bıçak cinsi kesici alet olup olmadığına baktılar. Burada denizden mercan kesmek ve almak yasak. Eğer alırsanız pasaporta el koymaya varan cezaları var. Botlara binerken yaşadığım sevincim korkuya döndü. Çünkü açıktaki botlara binmek için metrelerce döşenmiş dubaların üzerinde cambaz gibi denge kurmaya çalışarak yürümek zorunda kalıyorsunuz. Mısırlıları denizlerine sahip çıktıları için takdir ettim, daha sonra rehberden öğrendik ki, bu sahil ve bölge uluslararası anlaşmalarla korunuyormuş ve birinci derecede koruma alanıymış. Bu alanlara gelecek herhangi bir zararda Mısır Hükümeti’nin alacağı cezai hükümler varmış. Tüm gemiler ve botlar, kıyıda Kahire Müzesi Ünlü Kahire Müzesi oldukça kalabalık ve giriş kapısından itibaren ihtişamın göze çarptığı geniş bir yer. Dış kapıda insanı karşılayan aslan başlı eserler insanı ürküttüğü kadar hayrete düşürüyor. En kötüsü burada fotoğraf çekimine izin yok. Makinelerimizi kapı- da alıkoydukları için gizli saklı birkaç resmi cep telefonum ile çekebildim. İçerisi üç katlı dönerli şekilde yapılmış. Her katta çeşitli lahitler, eski mısırlıların savaş aletleri, takıları, resimleri, hiyelografileri, mezarlar ve bir çok firavun heykelleri sergilenmekte. 29 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Piramitlerin Efendisi Gizemli Ülke Mısır Şehrin Merkezi Naama Bay Şehrin merkezi Naama Bay, bizdeki Bodrum gecelerini aratmayacak ayarda. Kafeler, barlar, nargile keyfi için açık alanlar, disco ve alışveriş dükkanlarının olduğu bir yer burası. Naama Bay, şeyhin gözdelerinden birinin adıymış ve şeyh buraya ismini vermiş. Burada müthiş el oyması eserler var, özellikle tahta bibloları sevenler mutlaka gidip, görmeli. Sharm’da çalışan yerli kadınları görmeniz mümkün değil, çünkü yok. Genelde erkekler çalışıyor, çalışan kadınları da Ruslar oluşturuyor. Alışveriş konusunda da genelde turistlere yönelik hediyelik eşyalar var. 30 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 SHARM EL SHEİK’TEKİ YAPILAR ÖZELLİKLERİ KORUNMAYA ÇALIŞILARAK DÜKKANLARA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ. ve açıklarda birbirine bağlanarak duruyor. Açıkta demirleyecek gemiler için özel yerler yapılmış. Bu yerler dışında demir atmak yasak. Deniz çok temiz ve denizde bir çöp dahi bulmak mümkün değil. Cam botlarla binlerce renge sahip mercanların üzerinden giderken ‘‘böyle bir güzellik olamaz’’ diyorsunuz. ruz. Burası alışveriş için dükkanların olduğu bir yer. Yapılar eski ve özellikleri korunmaya çalışılarak dükkanlara döndürülmüş. Burada çarpışık bir yapılaşma gözleniyor. Daha sonra 2-3 yıl önce bombalanan Tiran Center dedikleri 3 katlı alışveriş merkezi ve eğlence merkezlerinin olduğu yeri geziyoruz. Sharm El Sheik’te Akşam Akşam şehir turu yapmak için çıkıyoruz. İlk önce depremden sonra çöken zemin üzerine kurulu olan şehrin eski yerleşim yeri olan Old Market’ı geziyo- Sharm’da alışveriş yapmak zor, çünkü fiyat etiketi denen bir şey yok. Bir şey almak pazarlık yapabilme kabiliyetinize bağlı. Bir malı iki kat daha pahalıya ya da ucuza almak mümkün. Şehirde araçların akşamları far yakma- ması dikkatimizi çekti. Bu da savaş döneminden kalma bir kamuflajmış ve insanlar alışkanlıklarını terk etmemiş. Daha sonraki iki gün sabahtan akşama kadar dalış bölgelerinde dalış yapmakla geçiriyoruz. İlk dalış bölgesi Ras Muhammed. Bu bölgede avlanmak yasak ve cezaları yüksek. Burada şnorkelle dalış yapıyoruz. Kilometrelerce uzunlukta yar şeklindeki mercan kayalıklarını ve balık türlerini görünce dilim tutuluyor. Denizin üstüne bakarsanız sadece taş, kum ve deniz ama altına bakınca renga- Beyin Mercanı Sharm El Sheik’te botla yaptığımız bir saatlik gezi sonrası, 2.5 metrekare çapındaki beyin mercanına ulaştığımızda bu mercana neden ‘beyin mercanı’ dediklerini daha iyi anladım. Bir insan beyninin büyük bir hali sanki... Girintiler ve çıkıntılar tamamen beyin ve bir cm. mercan oluşumu için en az 50 yıl gerektiği düşünüldüğünde gördüğüm mercanın renk mercanlar ve binlerce balık, mercanların arasında yüzüyor. Daha sonra uzaydan görünmeyen magic lake dedikleri göle gidiyoruz. Burası bol miktarda potasyum ve magnezyum içermesinden dolayı uzaydan kara parçası gibi görünmekteymiş. Burada deniz altında hiç mercan bulunmuyor. Özelliği ise, deniz dibinden dar bir kanalla açık denize ulaşılması. Daha sonra dünyada sadece üç yerde yetişen mangrow ağaçlarını görmeye gidiyoruz. Çalıyı anımsatan bu ağaçlar tuzlu suda yetişiyorlar. Nasıl nefes alacak? diye merak ediyorsanız hemen söyleyeyim ağaç tüm köklerini toprak dışına uzantı yapmış ve köklerinden nefes alıyor. Daha sonra tüp dalışı için Tiran Adası’na gidiyoruz. Burası da uzun mesafeli mercan kayalıklarının olduğu bir bölge. Buradaki tüp ile dalışta deniz tabanında aslan balığı, elektrik balığı, vatoz gibi balıkları görüyoruz. Daha sonraki gün atv motorlarla safariye çıkıyoruz. Giderseniz yapmadan sakın gelmeyin. Uçsuz bucaksız çölde motor kullanmak, bedevilerin çadırlarını ziyaret etmek, şekerli çaylarını içmek müthiş bir şey. Gece yarısı otellerimize dönerken hepimizin üzerinde en az on karış toz, yüzümüzde mutlu ve tatmin olmuş bir ifade, kulaklarımızda atv motorların çılgın gürültüsü var. Piramitlerle Buluşma Ertesi gün Kahire ve piramit gezisine çıkıyoruz. Sharm’dan Kahire tam 450 km. O nedenle yolculuğa gece yarısı çıkıyoruz ve sabah güneş doğarken Kahire’ye varıyoruz. Kahire, tam bir keşmekeşin hüküm sürdüğü şehir. Hemen hemen bütün yapıların boyasız ve kiremit olması dikkatimizi çekiyor. Burada evlerin dışı boyanmadan vergi verilmiyormuş, dolayısı ile vergi vermemek için insanlar boya yaptırmıyormuş. Nil nehrine yaklaşırken şehir daha düzenli hale geliyor. Nil, gerçekten mükemmel. Bana İstanbul Boğazı’nı hatırlatıyor. yaşı dudak uçuklatacak cinsten. Dünyada Avustralya’dan sonraki en büyük beyin mercanının bu olduğunu rehberden öğreniyoruz. Herkesin ağzı açık kalıyor... Piramitlere doğru yol alıyoruz. Her yerde yol inşaatı var, o nedenle gidilecek yere varmak işkence gibi. Piramitlerde de ilk bakışta göze çarpan bakımsızlık oluyor. Piramit filmlerindeki ihtişamı görememek insanı hayal kırıklığına uğratıyor. İlk piramit Keops’a giriş izni yok, o nedenle sadece dışarıdan bakabiliyoruz. Milyonlarca blok taşın dizilişi karşısında herkes şaşırıyor. Dönüş yolu boyunca Osmanlının etkileri göze çarpıyor ve o yapılar koruma altına alınmış. Osmanlı camileri, medreseleri, konaklama evleri görülüyor. O nedenle kültür bize çok yabancı gelmiyor. Ertesi gün dönüş hazırlıkları ile geçiyor ve artık dönme zamanı... 31 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Şişmanlık ve Zayıflık GELİŞMİŞ ÜLKELERDE OLDUĞU GİBİ ÜLKEMİZDE DE YETİŞKİN NÜFUSU OLUŞTURAN KADINLARIN YÜZDE 65’İNDE, ERKEKLERİN DE YÜZDE 39’UNDA ŞİŞMANLIK SORUNU BULUNMAKTADIR. Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri Beslenme ve Diyet Birimi B irçok yetişkin insan, sinirsel, hormonal, fiziksel ve kimyasal mekanizmalarla enerji alımı ve bu enerjinin harcanması arasında bir denge kurararak bedeninin ağırlığını belirli bir düzeyde tutar. Bu mekanizmaların bir ya da birkaçındaki bozukluk ise bu dengeyi olumsuz yönde etkiler. Bu da beden ağırlığının değişmesine neden olur. daha yüksektir. Şişmanlık, sosyokültürel düzeyi düşük kadınlarda, sosyo-kültürel düzeyi yüksek olanlardan daha yüksek oranlarda görülürken, erkeklerde bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Şişmanlık, birçok hastalıkla ilintili olduğu ve estetik anlayışı ile örtüşmediği için toplumsal bir sorun haline gelmiştir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de yetişkin nüfusu oluşturan kadınların yaklaşık %65 ‘inde, erkeklerin de %39 unda hafif ve orta derecede şişmanlık sorunu bulunmaktadır. Şişmanlık, kentlerde köylerden Zayıflama programı; diyet, egzersiz, davranış değişikliği ve beslenme eğitiminin bileşkesidir. Bu programla başarıya ulaşılamazsa, aşırı şişmanlarda ilaç ve diğer yöntemler de eklenebilir. Zayıflama programı uygulamadan ön- Diyet Değişikliği ce bireylerin bir sağlık kuruluşuna başvurmaları ve şişmanlığa neden olan sağlık problemlerinin olup olmadığının tespit edilmesi gerekir. Bunun sonucunda gerekli tedaviler verilip, diyetlerinin düzenlenmesi için diyetisyene yönlendirilmelidirler. Diyetisyen, hastanın beslenme alışkanlıklarını, fiziksel durumunu, yaşını, boyunu, ağırlığını ve herhangi bir hastalığının olup olmadığını tespit ettikten sonra bireye özgü zayıflama diyetini düzenler. Bu açıdan televizyon, gazete ve dergilerde verilen diyetleri uygulamak hem uygun değil, hem de sağlık açısından ciddi tehlikelere yol açmaktadır. Şişmanlık ve Belirtileri 32 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Şişmanlık Nedir? Bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucunda boya göre ağırlığın arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Şişmanlığın tanısında değişik yöntemler kullanılır. Pratikte; beden kitle indeksi (BKİ) başvurulan bir kriterdir. (BKİ)= ağırlık/(boy)*(boy) (BKİ)= kg/m*m Bedenin yağ dağılımını belirlemede, bel çevresinin kalça çevresine oranı kriter olarak alınır. ( bel/kalça oranı) Beden ağırlığının olması arzu edilenin %20 üzerine çıkması hipertansiyon, koroner kalp hastalığı, hiperlipidemi, tip 2 diyabet riskini artırır. Bunların üst üste yığılmasıyla oluşan metabolik bozukluklar Sendrom X Hastalığı olarak belirlenir. Beden ağırlığının daha da artması, bazı kanserlerin (meme ve endometri), eklem ve safra kesesi hastalıkları için risk faktörüdür. Aşırı şişmanlık solunum güçlüğüne de neden olur. Oluşum Nedenleri 1. Kalıtım: Kalıtımın beden kitle indeksine katkısı %33 civarındadır. Buna göre bazı bireyler aşırı ağırlık kazanımına yatkındırlar. 2. Enerji alım ve harcamadaki dengesizlik: Şişmanlık, enerji alımının uzun süre harcanandan çok olmasıdır. Enerji alımının fazlalığı aşırı yeme, çok yağlı ve şekerli besinleri tercih etme şeklindeki yeme davranışlarından kaynaklanabilir. Şişmanlamada en önemli faktör enerji harcanmasının düşüklüğüdür. 3. Ağırlık döngüsü: Şişman bireyler belirli aralıklarla zayıflama diyeti uygularlar. Diyeti uygulayan birey belirli bir ağırlığa indikten sonra eski yeme düzenine döndüğünde, verdiği kiloyu daha kısa sürede geri almaktadır. Bu ağırlığın yağ oranının daha fazla olduğu bildirilmiştir. Birey tekrar diyet yaptığında, ağırlık kaybı daha zor olmaktadır. Sağlıklı Kilo Vermenin Yolları K ilolu bireyin amacı, ideal ağırlığa inmekle birlikte, buna ulaşma gerçekçi olmayabilir. Bireyin yaşam biçimi ve yaşına göre ulaşabileceği gerçekçi ağırlığın hedef alınması daha doğru olur. Bazı durumlarda gerçekten şişman olmadığı halde diyet yapmaya kalkışan birey ağırlık döngüsü tuzağına düşerek zamanla daha çok kilo alabilir. Bu gibi bireylerin diyet yapma yerine fiziksel aktivitelerini arttırarak, boş kalori kaynağı bazı yiyecek ve içecekle- ri sınırlayarak mevcut ağırlıklarını korumaları daha doğru olur. Diğer yandan şişmanlığı bazı sağlık sorunlarıyla ilintili olanların uygun bir diyet ve egzersizle gerçekçi bir ağırlık düzeyine inip, diyetini ona göre ayarlayarak o ağırlığı yaşam boyu sürdürmeleri gerekir. Zayıflamak isteyen birinin gerçekten şişman olup olmadığı, şişmansa derecesi, yaşı ve yaşam biçimine göre inebileceği ağırlık ve buna ne kadar sürede ulaşabileceği gibi konulara dikkat edilmelidir. Düzenli kontrollerle hasta ideal ağırlığına getirilmeye çalışılır. Hasta, hedeflenen ağırlığa geldikten sonra bu ağırlığın korunması çok önemlidir. Bunun için eski beslenme alışkanlıklarının yerine, yeni beslenme alışkanlıkları edinilmelidir. Birey, yedikleriyle aldığı enerjiyi, harcadığı enerjiyle uygun hale getirme bilincini kazanmak zorundadır. Zayıflık Boya göre ağırlığın %15 ile 20 altında olması, zayıflık olarak tanımlanır. Beden kitle indeksinin 18 ile 20 arasında olması inceliği, 18’in altında olması da zayıflığı gösterir. Beden kitle indeksinin 20’nin altına düşmesi, hastalıklara karşı direnci azaltır, iştahsızlığa, organ işlevlerinin bozulmasına neden olur, anoreksi nörvozaya gidişi kolaylaştırır. Nedenleri 1. Aşırı fiziksel aktivite 2. İştahsızlık ve diğer nedenlerle yeterli besin alınamaması 3. Alınan besinlerin sindirim ve emilim metabolizmasındaki bozukluklara neden olması 4. Kanser ve hipertiroidizm gibi enerji harcanmasını artırıcı ve yoğunlaştırıcı hastalıklar 5. Psikolojik stresler Zayıflığın Düzeltilmesi Öncelikle zayıflığın altında yatan sebep araştırılır ve zayıflığın nedeni ortadan kaldırılır.Örneğin; besinlerin emilimini bozan parazitlerin temizlenmesi gi- bi. İştahsızlık ve yeme isteksizliği durumunda psikolojik tedavi gerekebilir. Eğer metabolik bir bozukluk varsa, diyet öyküsü ve fiziksel aktivite düzeyi saptanarak diyet ona göre düzenlenir. Bazı zayıf bireyler, önlerinde fazla yemek görmek istemezler. Bu durumda fazla enerji, ara öğünlerle karşılanabilir. Yemekler hacim yönünden az, enerji yönün- den yüksek olanlardan seçilir. Zayıflığın düzeltilmesinde davranış değişikliği de önemlidir. Birey acıkmamış olsa bile öğün sırasında yemek yemesi yönünde bilinçlendirilmelidir. Zayıf bireylerde genellikle şişmanlama korkusuyla besin alımı sınırlanmakta, bu da iştahın gittikçe azalmasına neden olmaktadır. Buna bir de psikolojik 33 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Zayıflık ve Şişmanlık sorunlar eklendiğinde yeme bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Yeme bozukluğu yiyecekten tiksinerek yemeği reddetme ya da yediğinden dolayı suçluluk duyarak kusma şeklinde ortaya çıkar. Belirtileri Anorektik bireyler başlangıçta düzensiz ve garip bir beslenme alışkanlığı geliştirirler ve zamanla yemekten tiksinti duyarak yemeği reddederler. Fiziksel aktivitelerini ise artırırlar. Bunun sonucu beden ağırlığında % 25–35 kayıp oluşur. Bazıları kabızlık yakınmasından dolayı laksatif kullanma alışkanlığı geliştirirler. Zamanında müdahale edilmezse yağ 34 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 dokusunun çoğu kaybolur, kas erimesi, mensturasyondan kesilme, çeşitli vitamin yetersizliği belirtileri, dehidratasyon, tırnaklarda kırılma, saçlarda kırılma ve incelme, hipotermi, kabızlık, uykusuzluk ve ödem gibi sorunlar ortaya çıkar. Tedavisi Bu hastalığın tedavisi; psikolojik, beslenme ve tıbbi yaklaşımları içerir. Hastalık belirtileri ortaya çıkar çıkmaz hasta ve ailesinin psikolojik tedaviye başlaması gerekmektedir. Diyet tedavisinin temeli, anorektik bireyin besinlere karşı olan fikirlerini değiştirmeyi amaçlar. Tedaviye başlamadan Fast-Food’un Şişmanlığa Etkisi Y apılan araştımalar, şişmanlık ve beslenme arasındaki ilişkide fastfoodun olumsuz etkisini açık bir şekilde ortaya koymakta. Buna göre, obezitenin (aşırı şişmalık), sistemik hastalıkların ve hipertansiyonun ortaya çık- masında ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemesinde bu beslenme biçimi son derece etkin bir rol oynuyor. Bu yöndeki beslenme, özellikle enerji ve bazı besin ögeleri açısından dengeli olmadığı için aşırı şişmanlık olgusunu ortaya çıkartıyor. önce ağırlık değişimi ve beslenme öyküsü alınır. Özellikle diyet; hastanın hoşuna gidebilecek besinlerden oluşur ve makro besin öğelerinin oranları dengeli olmalıdır. Başlangıçta hastaya az miktarlarda yemek verilir, iştahı iyileştikçe arttırılır. Davranış değişikliğine yönelik uzun süreli eğitim önemlidir. Bulimik hastaların diyet tedavisinde de yine benzer kurallar geçerlidir. Bulimiklerin yaşı genelde daha büyük olduğundan bu insanlara verilecek bireysel eğitim yeterli faydayı sağlayabilir. Her iki yeme bozukluğu durumu da psikolojik danışmanlıkla birlikte yürütülür. Sağlıklı Beslenmenin Önemi S ağlıklı ve uzun süreli bir yaşam sürmede, sağlıklı beslenme son derece önemlidir. Şunu unutmayalım ki, damak tadı değişen ve geliştirilebilen bir ol- gudur. Beslenme konusunda birden değil, ama yavaş yavaş tercihlerimizi değiştirerek birçok hastalıktan korunabilir, uzun ve kaliteli bir yaşam sürebiliriz. Özellikle aşırı yağlı ve tuzlu be- sinlerden uzak durmalı, taze sebze ve meyveleri bolca tüketmeliyiz. Yine posalı besinleri tercih ederken, tuzlanmış, tütsülenmiş ve dumanlanmış besinlerden uzak durmalıyız. 35 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Rembrandt Gece Devriyesi ‘‘HOLLANDALI RESSAM REMBRANDT TARAFINDAN 1642 YILI’NDA YAPILAN VE BATI RESMİ’NDE ÖNEMLİ BİR YERE SAHİP OLAN GECE DEVRİYESİ ÇOK TARTIŞILAN BİR RESİMDİR’’. Yrd. Doç. Dr. Çağatay Öncel | Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi planda bayrak tutan yeşil uzun elbiseli adam havada tuttuğu bayrağa bakıyor, en sağdaki figür, yanındaki miğferli arkadaşına yolu gösteriyor, arkada genç bir asker sol eliyle uzun bir mızrak tutuyor... Kaptanın giysisi siyah renkte; o dönemde Cumhuriyetçiler, büyük tüccar ve şehrin yöneticileri siyah renk giymekteler. Üzerine ışık düşen kızın (Resim 2) zafer tanrıçasına gönderme olarak yapıldığı düşünülüyor, ancak bu resimle ilgili olarak en çok tartışılan figür bu olmuş. Soldaki altın miğferli asker Rembrandt’ın Büyük İskender ve Berlin’de bir müzede yer alan başka bir tablosunda da yer almakta. B NÖROLOJİ Anabilim Dalı ÖĞRETİM ÜYESİ Yrd. Doç. Dr. Çağatay Öncel u yazıda Rembrandt (1609-1669, Hollanda) tarafından 1642 yılında yapılan ve Batı Resminde önemli bir yere sahip olan, “Gece Devriyesi” ‘nden bahsedeceğim (Resim 1). Resme bu isim, 19. Yüzyıl’da verilmiştir. Ancak ressamın aile kayıtlarında bu resmin ismi “Yüzbaşı Cocq’un teğmene emir verişi” olarak geçmektedir. Resmin boyutları ise 363*437 cm’dir. Resmin iki ana figüründen biri olan siyah elbiseli Yüzbaşı Banning Cocq, solundaki teğmene kendisine eşlik etmesi için yolu gösteriyor. Mızraklı, tüfekli askerlerden oluşan bir grup, öndeki iki figürün arkasındalar. Işık, Rembrandt’ın birçok resminde 36 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 olduğu gibi tek bir noktadan, sol üstten özellikle kadının ve öndeki iki figürün üstüne yansıyor. Solda altın miğferli, elinde mızrak olan asker ile sağda davul çalan adam resmi her iki yandan sınırlamaktalar. Dikkat edilirse resimdeki her figürün kendine özgü bir hareketi var. Örneğin; arka Kaynak Rembrandt, Bockemühl M. Taschen Verlag Bu resim, bir savaş tablosu değil. Askerler savaşta olamayacak kadar tertipli ve temiz kıyafetler içindeler. Sanat tarihçilerine göre, Yüzbaşı Banning Cocq ve arkadaşları resmin yapıldığı yıllarda şehri ziyaret etmekte olan Fransız Kraliçesi Maria de Medici’yi karşılamaya gidiyorlar. Resim, 1715’te askeri mahkemenin salonuna asılmış, ancak duvar resme dar geldiği için alttan ve yanlardan 30’ar cm. kesilmiş. Bu yüzden yüzbaşı Cocq’un ayakları resmin alt hizasına gelmiş ve sağda davul çalan adamın yarısı resmin dışında kalmış. Önemli bir figür olan soldaki altın miğferli asker de kenarda kalmış ve gövdesi kesilmiş. Neşeli tarifler İki ayrı mutfak HAMSİLİ PİLAV (Hamsili Börek) Malzemeler 1 kg. Karadeniz hamsisi 2 su bardağı pirinç 5-6 tane soğan 1 bağ maydanoz 1 çay kaşığı karabiber 1 çay bardağı sarı çekirdeksiz kuru üzüm Az miktarda sıvı yağ 1 tatlı kaşığı tuz Yapılışı Pilavın yapılışı: soğanlar ince doğranır ve sıvı yağda kavrulur. Arkasından pirinç, ince doğranmış maydanoz, kuru üzüm, tuz ve karabiber eklenerek kavrulmaya devam edilir, 3 su bardağı sıcak su eklenerek pilav pişirilir. Hamsiler kılçıklarından ayrılarak başı da koparılırak tamamen temizlenir, yıkanır ve bir süzgece alınır. Kare veya dikdörtgen şeklinde bir borcam tepsinin dibi yağlandıktan sonra hamsiler hiç boşluk kalmayacak şekilde yatay olarak açılarak sıkı bir şekilde dizilir. Pişirilen pilav sıcakken hamsilerin üzerine düzgün bir şekilde yerleştirilir. Pilavın da üzeri tekrar hiç boşluk kalmayacak şekilde yatay olarak açılmış hamsilerle kaplanır. Üzerine bir tatlı kaşığı zeytinyağı gezdirilir ve 200 derecede önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarıncaya kadar yaklaşık 20 dakika pişirilir. göğüs hastalıkları anabİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ Yrd. Doç. Dr. Neşe Dursunoğlu TÜRK FORMÜLÜ İLE FIRINDA İSVEÇ SOMONU Malzemeler 1 kg İsveç somonu 1 limon kabuğu rendesi 1 limon suyu 1 çay bardağı sirke 1 çay kaşığı karabiber 1 çay kaşığı toz zencefil 1 tatlı kaşığı kekik 1 tatlı kaşığı tuz 5-6 diş sarmısak defne yaprağı 2 tane kuru soğan 2 adet büyük kırmızı biber Yapılışı Kalınca halkalar şeklinde dilimlenmiş somonlar yıkanır ve suları süzülür. Limon kabuğu rendesi, limon suyu, sirke, tuz, karabiber, zencefil, kekik ve ezilmiş sarımsaktan oluşturulan sos balıkların her iki yüzüne ovularak yedirilir ve 1 saat kadar buzdolabında dinlendirilir. Ardından somon dilimleri pişirme kağıdı serilmiş tepsiye dizilir, üzerlerine kalın halkalar şeklinde doğranmış kırmızı biber ve soğan ilave edilerek önceden ısıtılmış 200 derece fırında yaklaşık 30 dakika pişirilerek servis yapılır. 37 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi ‘‘İSTANBUL’DAKİ NEZAHAT GÖKYİĞİT BOTANİK BAHÇESİ’NDE, NADİDE ÇİÇEK VE AĞAÇLARI GÖREBİLİR, ETRAFTA EŞİNEN TAVUKLARI VE HAVUZDA YÜZEN ÖRDEKLERİ İZEYEREK DİNLENEBİLİRSİNİZ’’. Yrd. Doç. Dr. Melike Şahiner ‘Bitkiler her koşulda çevreyi korumak için çalışıyor. Peki ya biz?’ B u felsefe ile yola çıkan bir botanik bahçesinden bahsetmek istiyorum sizlere. Bundan 10 yıl kadar önce İstanbul’dan Ankara’ya gitmek için bindiğim otobüs şirketinin yolu üzerinde bir levha gördüm: “Nezahat Gökyiğit Bahçesi”. Sonra bu bahçeye ait bir yazı okudum ve Nihat Gökyiğit’in doğayı ve bahçeyi çok seven eşinin anısına otoyolun ortasındaki çorak alanı yeşillendirdiğini öğrendim. O zaman çok özenmiştim buna. 3-4 yıl önce aynı bahçenin botanik bahçesi olduğunu, çeşitli projelerle ve Bağbahçe Dergisi ile geliştiğini internette keşfettim. Tabii bir meraklı olarak dergiye de abone oldum. Yrd. Doç. Dr. Melike Şahiner 38 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Temmuz Ayı’nda İstanbul’a taşındığımızda, İstanbul ile ilgili planlarımın arasında bu bahçeye bir ziyaret vardı. Ama son iki ayda bahçeme olan özlemim, beni bu bahçede gönüllü olmaya itti. Şimdi yıllardır izlediğim bu bahçenin bir parçası olma şansım var. Birkaç haftadır kısa sürelerle de olsa gitmeye çalışıyorum. Orada çalışanlarla tanışıyor, verilen işleri yapıyorum. Bazen “saklı bahçe” de oturup doğayı dinliyorum. Bahçeme özlemimi giderirken, ellerim toprakta oluyor ve bunu çok seviyorum. Bahçe işi zor zanaat, elinizin hep üzerinde olması gerekir. Bu bahçede birçok profesyonel kişi çalışıyor ve çok sayıda bilimsel ve toplumsal projeleri var. Hepsi de doğa sevgisine ve onu korumaya, anlatmaya yönelik projeler. Mesela, çocuklara doğa sevgisini aşılamak amacı ile “çocuk bahçevanlar” yetiştiriyorlar! Sonra bahçeyi ziyarete gelen yetişkinlere özel bitkileri tanıtan kısa turlar düzenliyorlar, bitki ressamlığı kursları açıyorlar. Bu işi sevenlerle gönüllü çalışıyorlar... www.ngbb.gen.tr web sayfasını açtığınızda sizi şu satırlar karşılıyor; “Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi (NGBB) 50 hektar alan üzerinde kuruludur ve 2002 yılında botanik bahçe olarak ziyarete açılmıştır. İstanbul’a %17 oranında yeşil alan sağlamaktadır. Türkiye’nin doğal ve endemik bitkilerinin yanı sıra çeşitli ülkelere ait ağaç, çalı ve otsu bitkileri de içeren bu botanik bahçesi, doğa severler için yeni bir dinlenme yeri olduğu kadar, bitkiler hakkında eğitim ve yerinde öğ- Meraklısına notlar: NGBB’nin 2 ayda bir çıkardığı Bağbahçe Dergisi’ni Denizli’de Tekzen Mağazası’nda bulabilirsiniz. Ana hedefleri arasında bilimsel aktiviteler kadar, doğa severlerin eğitimi ve doğa bilinçlenmesi de olan bahçe TEMA Vakfı şemsiyesi altında, ANG Vakfı’nın finansmanı ve koordinatörlüğü ile genişlemekte, güzelleşmekte, yeşillenmekte. retimi de amaçlıyor. Burayı değişik zamanlarda ziyaret ettiğinizde, nadide çiçek ve ağaçları görebilir, etrafta eşinen tavukları ve havuzda yüzen ördekleri izleyerek dinlenebilirsiniz. Bahçede süs bitkilerinin yanısıra ender türde soğanlı bitkiler, zor koşullar altında yetişen bitkileri barındıran kaya bahçesi, bataklık bahçesi, Türkiye’de ve dünyada yetişen değişik ağaçlar, çeşitli türde meşe fidanları, sebze ve meyve bahçesi, arılık, çitli bahçe, göletler, çürütme istasyonu ve yeşil alanlar mevcut. NGBB’nin hikayesi de ayrı bir merak konusu. Neden şehrin en civcivli trafik bölgelerinden birinin ortasında? Bu proje TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı A. Nihat Gökyiğit’in, yol yapımı sırasında bozulan çevreyi onarmak amacı ile rahmetli eşi Nezahat Gökyiğit adına, zaman içerisinde botanik bahçesine dönüşecek bir hatıra parkı kurma arzusuyla başlamış. Benim 10 yıl önce gördüğüm ağaçlandırma çabası buymuş meğerse. Bu iş çok kolay olmamış ama, 1995 yılın- da A. Nihat Gökyiğit ile Karayolları arasında yapılan protokolle, Küçükbakkalköy’deki, 11 adaya yayılan Anadolu Otoyol Kavşağı, park için ayrılmış. Önce 5 yıl olan süre, sonra 10 yıla ve daha sonra da (herhalde çabalar filiz verdikçe ve kurak toprak yeşillendikçe) A. Nihat Gökyiğit Vakfı (ANG) adına 2025 yılına kadar uzatılmış. Önceleri sadece hatıra amaçlı bir bahçe olan NGBB, ekibe katılan Prof. Dr. Adil Güner ve Margareth Johnson danışmanlığında botanik bahçesine çevrilmiş. Bu bahçenin beni en etkileyen yanı ise, çimlerin üzerinde bulunan uyarı levhalarında yazan şu uyarı oldu: “Çimlerin üzerine basın lütfen”… Uzakta olun ya da İstanbul’da yaşayın farketmez ama yolunuz karadan ya da internetten bu bahçeye düşerse kendinize yakın bulacağınız, severek, öğrenerek doğaya kendinizi yakın hissedeceğiniz pek çok şey olduğunu göreceksiniz. Belki bazılarınız trafiğin, çılgın şehir hayatının içinde böylesi bir “gizli bahçe“ de yaratmak isteyebilir, kim bilir?... Daha yeşil, doğa ile çevrili sağlıklı günlere…. 39 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Viyolonsel ‘‘VİYOLONSEL, TELLİ SAZLAR AİLESİNDE İNSAN SESİNE EN YAKIN SESE SAHİP OLAN VE KEMANIN ÖZELLİKLERİNE SAHİP OLAN BİR MÜZİK ALETİDİR’’. Prof. Dr. Fatma Evyapan | Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı İlk izlerine 16. Yüzyıl’da Fransa’da rastlanan viyolonsel, başlangıçta 5 telli olarak yapılmış ve tıpkı çello gibi daha çok bas sesleri desteklemek için kullanılmıştır. Değerinin anlaşılması ve solo bir çalgı olarak ortaya çıkması ise 18. Yüzyıl’a kadar uzanır. Viyolonsel’in şekli ve boyutları kadın vücudunu andırır. Keman için aranan özellikler viyolonsel için de geçerlidir. Bu müzik aletinin uzunluğu 125 cm’dir. D eğerli müzik dostları. Uzunca bir yaz tatili molasından sonra tekrar birlikteyiz. Orkestranın yaylı sazlar ailesini tanımaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. GÖĞÜS HASTALIKLARI Anabİlİm DALI BAŞKANI Prof. Dr. Fatma Evyapan Size viyolonseli tanıtmaya başlamadan önce, daha önceki yazılarımda bahsetmiş olduğum keman ve viyolanın en güzel beste ve yorumlarını dinleme imkanını bulduğumuz ve 20 Ekim 2008’de Denizli’de gerçekleştirilen Baba Oğul Markov’ların muhteşem konserini anmadan geçemeyeceğim. Konseri izleyenler, bu iki sazın birlikteliğinin yarat- 40 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 tığı muhteşem tını ve güfteleri Alexander ve Albert Markov’den izleme olanağı buldular. Üniversitemizin çalışanlarına açık olan bu konserler, önümüzdeki yıl da devam edecek ve böylece ünlü solist ve yorumcuları Denizli’de izleyebileceğiz. Bu konserler dizisinin klasik müziğe ilgi duyanlar için kaçırılmaz bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu vesile ile, bu organizasyonun yapılmasında emeği geçen Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü öğretim üyelerine de teşekkür ederim. Viyolonsel, Almanca’da violoncell, Fransızca’da violoncelle, İngilizce’de ise cello ya da violoncello olarak adlandırılmaktadır. Bu sazı çalan kişiye de viyolonselist ya da cellist (çellist) denir. Bu çalgının atası ‘ Viola da gamba’ adı verilen perdeli bir çalgıdır. 16. Yüzyıl’da ilk izlerine Fransa’da rastlanan ve başlangıçta beş telli olarak yapılan bu çalgı, o dönemlerde tıpkı çello gibi daha çok bas sesleri desteklemek için kullanılmıştır. Değerinin anlaşılması ve solo bir çalgı olarak ortaya çıkması ise 18. Yüzyıl’da olmuştur. Gevaert: “Melodik bir fikre tercüman olmaya layık olabilecek diğer bütün çalgılardan hiçbiri viyolonsel derecesinde insan sesini çıkaramaz; bunların hiç biri kalbin samimi duygularını onun kadar ifade edemez. Viyolonsel, duyuluş değişikliklerini yapmak görevini yalnız kemana bırakmaz. Üç türlü insan sesini üstünde toplamıştır: Tenorun gençliğini, baritonun erkekliğini ve basın sertliğini. En ince kirişi (chanterelle) aşırılıkla söylenmiş duyguların tercümanı olur; acı, üzüntü ve aşk ile kendinden geçmek gibi. İkinci ve üçüncü kirişler, yumuşaklığa getirici ve sokulgan bir sese maliktirler ki, mutedil duygulan ifade ederler. Dördüncü kiriş, yalnız karanlık ve esrarengiz bir karakterde olan şarkılarda yarar” diyor. Gerçekten de viyolonsel, ait olduğu telli sazlar ailesinin diğer üyeleri arasında insan sesine en yakın sesi çıkartan müzik aletidir. Uzunluğu 125 cm’dir. Şekli ve boyutları kadın vücudunu andırır. Karşıdan bakıldığında, gövdesinin orta bölümünde bulunan ve el yazısı ile ‘f’ harfini andıran 2 ses deliği vardır. Yayın tellere teması ile titreşen tellerden çıkan ses, gövdenin içindeki havayı titreştirerek bu deliklerden geri döner. Tellerinin adları tizden basa doğru şöyledir: -la -re -sol -do Keman için aranılan nitelikler, viyolonsel için de söz konusudur. Çalgının büyüklüğü nedeniyle, sol elin kuvvetli ve geniş, küçük parmağın uzun olması önemli- Viyolonsel dir. Bu çalgıya (özellikle yayını kullanabilmek için dayanıklı bir bünye koşuluyla) başlama yaşı 10 ile 12 arasıdır. Fiziki nedenle daha geç başlamakta sakınca yoktur. Çalışma saatleri bünyeyi sarsmayacak biçimde düzenlenmelidir, iyi bir tutuş biçimi vermek çok önemlidir. Bu teknik çabukluğu etkiler. Konservatuarda farklı saz bölümlerinde eğitim gören arkadaşlar hep birlikte ortak ders olarak solfej çalışırdık. Solfej sınıfındakilerin büyük çoğunluğu keman ya da piyano çalmaktaydı. Arada tek tük nefesli sazlar çalanlar da vardı. Bu son grup öğrenciler, çoğunlukla konservatuarın yatılı bölümünde okurlardı ve zaten piyano zorunlu olduğu için ikinci saz olarak nefesli sazları çalarlardı. İçimizde viyolonsel çalan tek bir ar- Viyolonselin büyüklüğü nedeni ile sol elin kuvvetli ve geniş olması, küçük parmağın da uzun olması, çalış tekniği açısından önemlidir. Bu çalgıyı öğrenmeye başlama yaşı, 10 ile 12 yaş arasıdır. Bu konuda çalışma saatlerine dikkat edilmesi gerekir. Aynı zamanda iyi bir tutuş biçimi de önemlidir. Bu, teknik çabukluğu olumlu etkiler. Viyolonselin Senfoni Orkestrası dışında üçlü, dörtlü ve beşli yaylı topluluklarında da önemli bir yeri vardır. Tenor ve bastaki ezgiler ile daha uzun ve ihtiraslı sesler bu aletle verilir. kadaşımız vardı. Gerçekten çok sevdiği için bu sazı çalmayı seçmişti ve hala İstanbul’daki orkestralardan birisinde viyolonsel çalmaya devam ediyor. Anlaşılan o ki, viyolonsel tutkusu kolay kolay geçmiyor ve saz virtüozu gibi kendisine büyük bir aşkla bağlıyor. Çiftlemeler Viyolonselin Senfoni Orkestrası dışında üçlü, dörtlü ve beşli yaylı topluluklarında da önemli bir yeri vardır. Viyolonsel, telli sazlar ailesinin diğer üyeleri ile bir arada çalındığında esere farklı bir renk ve tını katar. Sesdaş Çiftleme Keman ile Viyolonsel: Dolgun bir duyuluş sağlanır. Viyolonselin ses rengi egemendir. Viyola ile Viyolonsel: Dolgun bir duyuluş sağlanır. Viyolonselin rengi egemendir. Viyolonsel ile Telli Kontrbas: Kalın bas sesleri katında dolgun ve yumuşak bir renk sağlanır. Çok az kullanılır. Sekizliden Çiftleme: Viyola ile Viyolonsel: Çok duygulu seslendirişlerde kullanılır, çok iyi bir renk ve etki sağlanır. Viyolonsel ile Telli Kontrbas: En çok kullanılan düzendir. İkisi ayrı ayrı partilerden çalmayıp bir partiden çalarlar. İki Sekizliden Çiftleme: Birinci Keman, ikinci Keman ve Viyolonsel: Bu biçim geniş ve uzun ezgilerde özellikle (F) de kullanılır. Üç ve Dört Sekizliden Çiftleme: Birinci Keman, ikinci Keman, Viyola ve Viyolonsel: Bu biçim çok az kullanılır ve soluklu çalgılarla katlanır. Hayranı olduğum, dinlemekten zevk aldığım viyolonsel ustaları arasında ilk anda aklıma geliverenler özellikle çocukluk yıllarımda radyoda sık sık dinleme olanağını bulduğum Pablo Casals, Msitslav Rostropovich ve çok trajik bir hayat hikayesine sahip olan Jacqueline du Pre. Jacqueline du Pre, kariyerinin en parlak dönemlerinde mültipl skleroz hastalığına yenik düşmüş, çok yetenekli ve dünyaca ünlü bir çellistti. Bir sonraki sayıda Kontrabas ile telli sazlar ailesini bitireceğiz. Daha sonra çok daha kalabalık bir aileye “nefesli sazlar” ailesine konuk olacağız ve hep birlikte onları daha yakından tanıyacağız. Hepinize müzik dolu günler diliyorum... 41 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 3& “Mantar hastalığının Yazar önlenmesinde kişisel Kitap 1 1 Cengiz Aytmatov Murathan Mungan ve Jostein Gaarder MANTAR HASTALIKLARI BA?LANGIÇTA H?Ç ??KAYET VERMEYEB?L?R, ANCAK TEDAV? ED?LMEZSE ?LER?DEKadından ÖNEML?Kentler SIKINTILARA NEDEN OLAB?L?R. Sofi’nin Dünyası Beyaz Gemi CENGİZ AYTMATOV 2 Erdoğan MURATHAN MUNGANAnabilimdalı Başkanı 3 Doç. Dr. Berna Şanlı | Dermatoloji HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI Doç. Dr. Aysun Özşahin Beyaz Gemi Cengiz Aytmatov B u sayıda sizlere tanıtmak istediğim ilk kitap Cengiz Aytmatov’dan “Beyaz Gemi”. Yazarı çok yakınlarda (10 Haziran 2008’de), böbrek yetmezliği nedeniyle kaybettik. Aslında ben, Cem Yayınevi’nin, yazarın, Beyaz Gemi, Toprak Ana, Deve Gözü ve İlk Öğretmenim adlı eserlerini bir araya getirdiği, tüm eserlerinin ilk cildini okudum. Beyaz Gemi bir roman, diğerleri ise çok keyifle okunan öykülerdi. Beyaz Gemi’de, ormanlık bir bölgede, göl kıyısında, yaşlı ve çok yoksul dedesi, ninesi, teyze ve eniştesiyle yaşayan küçük bir çocuğun hayalleri, hayatı algılayışı, özellikle dedesiyle olan ilişkisi ve dedesinin ona anlattığı masallar yer alıyor. Cengiz Aytmatov Kırgız bir yazar ve eserlerinde kendi kültürüne ait destanlara, türkülere, masallara çok sıklıkla yer veriyor. Beyaz Gemi’de de Kırgız kültürü’nde önemli bir yeri olan “Boynuzlu Maral Ana Destanı” romanın en JOSTEIN GAARDER can alıcı bölümlerinden birini oluşturuyor ve aslında kitap biraz da bu destanın üzerine kurgulanmış. 2 Kadından Kentler Murathan Mungan İ kinci kitabımız Murathan Mungan’dan “Kadından Kentler”. Kitapta farklı kentlerde, farklı statülerde yaşamlarını sürdüren 15 kadının öyküsü var. En sonunda yazar onları İstanbul’da Esenler Otogarı’nda buluşturuyor. Murathan Mungan, şiirlerini büyük keyifle okuduğum bir şair ama açıkçası bu kitabı şiirleri kadar sevemedim. Kadınların yaşamlarındaki bazı ayrıntıları çok iyi gözlemlemiş ama yine de bu öyküler pek de ilgi çekici gelmedi bana. Belki de mesleğim nedeniyle zorunlu hizmet ve sonrasında yaşadıklarım ve orada başka kadınların yaşadıkları çok daha can alıcı öyküler 42 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 gördüğüm, dinlediğim içindir. Murathan Mungan, 21 Nisan 1955’te Istanbul’da doğmuş. Çocukluğu ve ilk gençlik yılları, memleketi olan Mardin’de geçmiş. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirmiş ve yine aynı bölümde “master”ını tamamlamış. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiirler, öyküler, metinler, deneme, eleştiri ve incelemeleri yayınlanmış. İlk kitabı olan ‘‘Mahmud ile Yezida’’ 1980 Yılı’nda yayımlanmış. Murathan Mungan’ın ilk eserinden bu yana son kitabı ‘‘Kadından Kentler’’ de dahil olmak üzere yayınlanmış toplam elli kitabı var. Zar Adam Luke Rhınehart Cahiller Kitabı John Mitchinson Olasılıksız ADAM FAWER Julian Sırrı Gregg Loomis Şifalı Bitkiler Prof. Dr. Ahmet Maranki Masumiyet Müzesi ORHAN PAMUK Yanılmışım Tanrı Varmış Antony Flew Son Ada Zülfü Livaneli Keşfetmeniz Gereken 5 Sır Dr. John Izzo Pegasus Sırrı Gregg Loomis Cengiz Aytmatov, Kırgızistan’ın Talas bölgesinde, 1928’de dünyaya gelmiş. İkinci Dünya savaşının yokluk yıllarını babasız geçirmiş ve çocuk yaşından itibaren çalışmaya başlamış. Çocukluk ve gençlik yıllarında, erkekler cephede savaşırken, köylerde kadın ve çocukların çektikleri sefalete şahit olmuş. 1946’da Kazakistan’ın Cambul şehrinde veteriner teknik okuluna, 1948’de Kırgızistan tarım enstitüsüne devam etmiş ve 1953’de buradan veteriner olarak mezun olmuş. Aytmatov’un ilk eseri, 1952 yılında Pravda Gazetesi’nde yayımlanan “Gazeteci Cyuda”. Bu öyküyü 1957 yılında yayımlanan “Yüzyüze” takip etmiş; 1956-58 yılları arasında Moskova’da Gorki Edebiyat Enstitüsü’ne devam eden yazarın “Cemile” adlı öyküsü 1958 yılında Novy Mir (yeni dünya) dergisinde yayınlanmış ve büyük ilgi görmüş. Bu eserin Louis Aragon tarafından Fransızca’ya tercüme edilmesi ve 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 New Moon Stephenıe Meyer The Tales of Beedle the Bard J. K. Rowling Breaking Dawn Stephenıe Meyer Outliers: The Story of Success Malcolm Gladwel The Shack WILLIAM P. YOUNG The Audacity of Hope Barack Obama Dreams from My Father Barack Obama Team of Rivals Kearns Goodwin American Lion Jon Meacham Too Fat to Fish Artıe Lange & Anthony Bozza Avrupa’da yayımlanması ile Aytmatov’un ünü artmış. Aragon bu esere yazdığı önsözde “dünyanın en güzel aşk hikayesi” ifadesini kullanmış. Aytmatov, Cemile’nin yayımlandığı 1958 yılında Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girmiş; 1963 yılında, İlk Öğretmen, Deve Gözü, Cemile ve Selvi Boylum Al Yazmalım adlı hikayelerinden oluşan Steplerden ve Dağlardan Hikayeler adlı kitabıyla Lenin Edebiyat Ödülü’nü kazanmış. 1968’de Büyük Sovyet Edebiyat Ödülü’nü kazanmış ve aynı yıl Kırgızistan milli yazarı seçilmiş. İlk romanı olan Toprak Ana (1963), sonra Elveda Gülsarı (1963), Kızıl Elma (öykü), Oğulla Buluşma (öykü), Beyaz Gemi(1970) romanı yayınlanmışır. Daha sonra 1972’de Asker Çocuğu (öykü-1972), Kazak yazar Kaltay Muhammedcanov’la birlikte Fuji-Yama adlı tiyatro eserini (1975), Sultanmurat (1976), Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek (1977), 1980’de Gün Olur Asra Bedel ve 1986’da Dişi Kurdun Rüyaları, 1990’da Beyaz Yağmur ve Yıldırım Sesli Manasçı ve aynı yıl Gün Olur Asra Bedel romanının devamı olan Cengiz Han’a Küsen Bulut adlı eserleri yayınlanmıştır. Aytmatov’u en iyi anlatan satırlar şunlar sanırım: “Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. Edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu milli olanın ötesine doğru genişletmek ve ‘evrensel’ olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar “tipik insan” ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.” 3 Sofi’nin Dünyası S on kitabımız ise Sofi’nin Dünyası. Gençlere felsefeyi sevdirmek için Norveçli bir felsefe öğretmeni olan Jostein Gaarder tarafından yazılmış olan bu eseri yaklaşık 10 yıl önce okumuştum; bu günlerde yeniden okuyorum. Ben felsefe öğrenmekte çok zorlanıyorum, bunun büyük olasılıkla ilk ve orta öğrenimde neredeyse hiç felsefe okumamaktan kaynaklandığını düşünüyorum. Ne yazık ki, ülkemizdeki eğitim sistemi ezbere dayalı, kişilerin düşünmelerini ve yaratıcılıklarını yok eden, felsefeye, soru sormaya, yaşamı ve olup bitenleri sorgula- Avrupa Türkiye 01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 Bestseller Jostein Gaarder maya dair hiçbir yöntem ve motivasyon içermeyen bir sistem. Benim gibi felsefe öğrenmek isteyen ancak bu konuda zorlanan kişiler için bu kitabın iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Kitapta Sokrat, Aristoteles’ten başlayarak Batı Felsefesini’nin Tarihçesi olabildiğince kolaylaştırılmış bir dille anlatılıyor. Yazar Jostein Gaarder, Oslo Üniversitesi’nde Norveççe, düşünce tarihi üzerine lisans eğitimi yapmış ve daha sonra Bergen’de on yıl boyunca felsefe ve edebiyat öğretmenliği yapmış. Halen Oslo’da yaşıyor ve tam zamanlı olarak yazıyor. 43 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Sinema & DVD FESTİVALLERDE GÖSTERİLEN FİLMLER, BU FİLMLERLE İLGİLİ BİLGİLER VE VİZYONDAKİ SON FİLMLERLE İLGİLİ ÖNEMLİ İZLENİMLER Hazırlayan Firüzan Ünal | Kemoterapi Hemşiresi A rtık sonbahar ve kış aylarına girdiğimiz bu günlerde sinema adına da sevineceğimiz günlerin geleceğini bilmenin heyecanını yaşıyoruz. Festival filmleri, her zaman hem seyircisi, hem de toplumsal yaklaşımları ile kendilerini ticari sinemadan ayırmışlardır. Bu filmler, içi doldurulmuş oyunculuk ya da senaryoların karşısında bağımsız sinema özelliklerini bünyesinde barındırarak, seyircisinden seyretmenin ötesinde olaya dahil olmasını, sormasını, sorgulamasını ve bunlara cevap bulmasını ister. den birkaç örnek ve tavsiyelerle başlayalım sohbetimize. Son yılların en iyi mafya filmi olarak kabul edilen Gomorra, 21 yıl sonra Fransa’ya Cannes’da Altın Palmiye Ödülü’nü kazandıran Sınıf; türünün tek örneği olan canlandırma belgesel Beşir le Vals, unutulmaz film FIight Club’un yazarı Chuk Palahniuk’un son kitabından uyarlama olan Tıkanma, Koreli büyük usta Kim Ki Duk’un son filmi Rüya, bu aralar seyredebileceğimiz ve belki de vizyonda izleme imkanı bulamayacağımız festival filmlerinden bazıları. Wall-e Bir Uzay Macerası Bu bağlamda festival filmlerinin seyircisinin de az olduğunu düşünerek onları salonlarda neden göremediğimizi ya da daha az gördüğümüzü kolaylıkla anlayabiliriz. Bu nedenle bu filmler- Sene 2010’lar... İnsanoğlu açgözlülüğü sayesinde dünyadaki kaynaklarını hem tüketmiş hem de gezegeni kontrolsüz makineleşmeden dolayı çöplüğe çe- Gomorra Son yılların en iyi mafya filmi olan Gomorra, zalim ve yozlaşmış dünyada, binlerce cinayet ve sayısız suçun sorumlusu Camorra hesabına çalışan beş adamın öyküsünü birbirine bağlayan vahşi ve epik bir film. İnandırıcı, büyüleyici ve de ürkütücü... 44 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 virmiştir. Uzaya doğru çıkılan kısa süreli yolculuğun bu sorunu çözeceğine inanarak dünya terkedilir. Çünkü temizlik yapılacaktır. Ancak her şey planlandığı gibi gitmez ve yolculuk daha uzun sürer, yaklaşık 700 yıl kadar… Wall e… Dünyada yalnız kalmış bir çöp robotu… Tamamını anlatmadan bu eğlenceli filmi beğeninize sunuyorum gerisi size kalmış kolay kolay unutamayacağınız bir Pixar yapımı Wall E… Yine, Erden Kıral’ın vicdani duyguları çarpıştırdığı bir aşk üçgenini anlattığı Vicdan, aynı isimli 1-8 milyon adet satan bilgisayar oyunundan sinemaya uyarlanan aksiyon Max Payne ve 2009 Yılı Oscar Adayımız Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Üç Maymun dönem itibariyle salonlarımızdaki vizyon filmlerinden seçme- celer. İster evlerimizde televizyon karşısında koltuklarımıza gömülmüş olalım, ister salonlarda birbirinden güzel filmleri seyretmenin daha eğlenceli olduğunu düşünelim, sinema artık monotonlaşan hayatlarımızdan kurtulmamıza, farklı deneyim ve heyecanları yaşamamıza sebep olduğu için yaşamımızın vazgeçilmezleri arasına katılmış durumda. İşte bu nedenle sizlere bir tavsiyeederek yazıma son vermek istiyorum. Eğer Denizli’de bir ilki yaşamak ve sinemada üç boyutlu gösterimle tanışmak isterseniz, Forum Çamlık-Cıne Bonus Sinemaları’na mutlaka gidin. Eminim ki, gittiğinizde hiç de pişman olmaycaksınız. Söz uçtu, yazı kaldı. Hayatımızdaki tatlı seyirliklerden bahsettik. Hoşçakalın… Wall-e Üç Maymun Disney & Pixar ortaklığı film, ‘‘günün birinde insanoğlu dünyamızı terk etmek zorunda kalsaydı ve giderken birileri son robotun fişini çekmeyi unutsaydı ne olurdu?” sorusunun peşinden giderken, aynı zamanda bazı sosyal eleştiriler de yapıyor. Küçük zaafların büyük yalanlara dönüşerek parçaladığı bir ailenin gerçeği örtbas ederek her şeye rağmen bir arada kalma çabasını anlatan film, ‘‘gerçekler karşısında Üç Maymun”u oynamak gerçeğini ortadan kaldırır mı? sorusuna yanıt arıyor... Hazırlayan Doç. Dr. Esat Kıter Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi İhtiyar Delikanlı Old Boy / 2003 İhtiyar Delikanlı (Old Boy), dünya sinema gündemine sessizce girdi ve ilginç bir şekilde popülaritesini hep belli bir seviyede tuttu. Hızlıca kült mertebesine ulaşan film, 2004 Yılı’nda Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü aldı. Film, o kadar sevildi ki, Zaman içerisinde tüm karelerini ve müziklerini lime lime eden fanları oluştu. Bu uzun soluklu beğeninin en önemli nedenlerinde biri de intikam temasının yoğun olarak işlendiği bir üçlemenin ortasındaki film olmasıydı. Bu özelliği ile dikkat çeken Old Boy ile birlikte önce Koreli yönetmen Chan-wuk Park’ın yıldızı parladı ve ardından serinin diğer iki filmi keşfedildi. (Sympathy for Mr. Vengeance -2002, Sympathy for Lady Vengeance-2004). Bu film, serinin her zaman en ilgi çeken filmi oldu. Filmde tüm düğümlerin tam zamanında çözüldüğünü, en anlamsız gelen olayların sonrasında her şeyin çok da sağlam bir temele oturduğunu görüyoruz. Bunun anlamı, filmin senaryosunun çok iyi olması. Buna sinemayı oluşturan diğer faktörlerin de en iyileri eklenince ortaya doğal olarak bir başyapıt çıkıyor. Film, aslında intikam hissinin insanı besleyen, güdüleyen, ayakta tutan ama acınası bir kavram olduğunu vurguluyor. Filmin yönetmeni Chan-wuk Park da bir röportajında intikam duygusunun farklı bir tür zevk yaşattığını, ama sonunda bu zevkin hiçbir işe yaramadığını ifade ediyor. Filmin hazmı hiç de kolay değil, bu konuda uyarmalıyım. Ensest, son yarım saati çarpıcı ve sıkıntılı kılan temel öğe, doğal olarak izleyeni de rahatsız ediyor. Bunda izleyeni kendini kaptırmaya ve empati yapmaya zorlamanın etkisi belirgin. Seyirci bundan kaçamıyor ve daha kolay kabul edilen ilk ensest öyküsünden sonra daha çarpıcı ve mide bulandırıcı ikincisini şaşkınlıkla izliyor. Sonunda allak bullak oluyor. Bununla birlikte, filmin hafızalara kazınan özel sahneleri mevcut. Özel efekt kullanılmadan gerçekleştirilen ahtapot yeme sahnesi unutulur gibi değil. Dea-su’nun okuldaki olayı hatırlarken kendi gençliğini soluk soluğa takip etmesi, bir geriye dönüşün bundan daha iyi anlatılamayacağını gösteriyor sanki. Filmin Künyesi Orjinal Adı Oldboy Yönetmen Chan-wook Park Oyuncular Min-sik Choi Ji-tae Yu Süre 116 dakika Yapım 2003 Menşei Japon 45 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Pamukkale Tenis Kulübü Marla Restaurant DENİZLİ’NİN EN NEZİH MEKANLARINDAN BİRİ OLAN MARLA RESTAURANT, DOĞAL GÜZELLİĞİ VE KUSURSUZ HİZMET ANLAYIŞI İLE TÜM MİSAFİRLERİNİ EN İYİ ŞEKİLDE AĞIRLIYOR. Şehrin karmaşasından uzak bir yerde, aileniz ve sevdikleriniz ile birlikte güzel bir gün mü geçirmek istiyorsunuz? O halde hiç zaman kaybetmeyin ve hemen Marla Restaurant’a gidin. Bu mekana girer girmez, doğanın tüm güzelliği ve güleryüzlü insanlar sizi karşılayacak. Nezih mekanlar, nezih kişiler içindir. Siz de, ayrıcalığınızın farkını yaşayın Marla Restaurant’ta... Hizmetler Sabah Kahvaltısı Her pazar açık büfe kahvaltı A’la Carte öğle yemeği A’la Carte Akşam Yemeği Set mönülü grup yemekleri Set mönülü toplantı yemekleri Kokteyller Toplantı salonu Doğum günü organizasyonları Özel balo geceleri Her hafta canlı müzik Düğün organizasyonları Nişan organizasyonları Sünnet organizasyonları Bahçede kır düğünü Zengin Türk mutfağı yemekleri Deniz ürünleri çeşitleri Tenis kortu Çocuk oyun alanları Evlere servis Otopark H 1000 kişilik bahçesi ile haftanın yedi günü açık olan Restaurant, profesyonel ve güleryüzlü kadrosu ile Denizli’nin en nezih mekanlarından biri durumunda. 1991 Yılı’nda Nazilli’de kurulan Marla Restaurant, o günden itibaren kaliteli hizmet anlayışından hiçbir ödün vermeden misafirlerini ağırlamaya devam ediyor. 200 kişilik yemek salonu ve Şehrin karmaşasından uzak bir yerde bulunan Marla Restaurant, zengin mönüsü ile de diğer mekanlar arasında bir adım öne çıkıyor. Buraya geldiğinizde, İzmir’in ünlü restaurantı Balık Pişiricisi’nin baş ustası tarafından hazırlanan leziz balıkları tatmanın ayrıcalığını yaşarken, zengin et mönüsünde yer alan birbirinden farklı lezzetlerin de tadına varabilirsiniz. ani bazı mekanlar vardır ya, içine girer girmez rahat bir nefes alır, sevdiklerinizle birlikte güzel zamanlar geçirirsiniz... Bu mekanlarda sohbetin de yemek yemenin de tadı ve keyfi bir başkadır. İşte Karakurt Yolu üzerinde bulunan Pamukkale Tenis Kulünü Marla Restaurant da böyle mekanlardan biri. Marla Restaurant’ta aileniz ve sevdiklerinizle birlikte keyifli zamanlar geçirebileceğiniz gibi, toplu yemek, nişan ve düğün gibi özel günleri de burada organize edebilirsiniz. Özellikle yeni evlenecek olanları, Restaurant’ın bahçe kısmında muhteşem bir düğün bekliyor. Marla Restaurant, çocukları ile gelen anne ve babaları da unutmamış. Restaurant tarafından özel olarak hazırlanan oyun bahçesi ve parkı, çocukları ile birlikte gelen anne ve babaların başbaşa yemek yiyip, sohbet etmelerini sağlıyor. www.marlatesisleri.com adresinden tesisimiz hakkında daha fazla bilgi edinebilir. 46 [email protected] adresinden bizlere e-mail yoluyla ulaşabilirsiniz. ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Karakurt yolu 3.km / Denizli T. 0 258 212 82 00 F. 0258 212 07 88 Sporla lezzetin buluşması H izmete girdiği ilk günden itibaren Denizlililerin büyük ilgisini gören Marla Restaurant’ın bir diğer önemli özel- liği ise modern tenis kortlarına sahip olması. Buraya gelen insanlar, tenis oynayıp, spor yapmanın keyfine varırken, daha sonra Restaurant bölümüne geçip, arkadaşları ya da aileleri ile birlikte yemek yemenin ayrıcalığını yaşıyorlar. Günümüzde artan trafik yoğunluğu nedeni ile her yerde strese yol açan park sorununu misafirlerine yaşatmayan Marla Restaurant, oldukça geniş bir otoparka sahip. Buraya gelen misafirler, araçlarını otoparka koyarak, rahat bir yemek yemenin ayrıcalığını yaşıyorlar. Marla Restaurant’da düzenlenecek bayi toplantıları, kongreler, seminerler ve yemekler için barkovizyon ve kablosuz internet bağlantıları da hizmete sunuluyor. Bu organizasyonlar sırasında kurulan özel masa düzeni ile de ofis rahatlığında bir çalışma düzeni ortaya konuluyor. Denizli’de şirketiniz ya da iş arkadaşlarınızla birlikte düzenleyeceğiniz seminer, toplantı ve iş yemekleri için de Marla Restaurant, ideal bir mekan. Firmalara özel kişi sayısına göre fix mönüler, uygun indirim imkanları ile sunuluyor. Uzun sözün kısası; zengin mönüsü, birbirinden güzel yemekleri, profesyonel kadrosu, muhteşem bahçesi, geniş otoparkı, çocuklar için düzenlenmiş özel oyun alanları ve nezih ortamı ile Marla Restaurant, tüm Denizli halkını davet ediyor. 47 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 Bulmaca HAZIRLAYAN Prof. Dr. Attila Oğuzhanoğlu | Nöroloji Anabilimdalı Öğretim Üyesi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 Önceki bulmacanın cevabı 6 7 9 10 48 ÖNCE SAĞLIK SONBAHAR 2008 YUKARIDAN AŞAĞIYA 1 Kullanılmayacak denli eski tabanca. 2 Hadım Ali Paşa’nın lakabı. 3 İslamiyet öncesi Kabe’de duran üç puttan biri; Ünlü bir Hint filmi. 4 (Çivril yöresinde) Sallanmak. 5 Almanya’da bir kent ve kanal adı; Japon pirinç tanrıçası. 6 Çehov’un bir oyununa adını veren meyve; Yayla atılan. 7 Ozan; Kurnaz, açıkgöz kişi. 8 Ummaktan emir; İlkel bir tür dokuma tezgahı. 9 Bir kişiye özgü ve onu tanıtan yazı; “63” . 10 Felsefede madde karşısında ruha öncelik veren düşün akımı. SOLDAN SAĞA Reşat Nuri Güntekin’in ilk romanı. 2 Bir tür bilgisayar oyunu; Diyarbakır’ın eski adı. 3 Yığınsal; Türkçede bir olumsuzluk eki. Karanın zıddı; Atatürk’ün baba adı. 5 En bilinen tanrı; İkinci el olmayan deniz taşıtı. 6 Bir çırpıda. 7 Artvin’in eski adı; Sunma. 8 Troya’yı yakan budun; Eski bir Başbakanın soyadı. 9 İsviçre’de akarsu; Satrançta özel bir haraket. 10 (Mantık) Doğrumsu sonuç veren tasım. 4 O Ç A K T E K İ R A O L O Ğ U L S A T Ğ 8 1 K Ö L A K U L U A M A K İ R K U M U R A M A Y İ N A N A K O T U T O O M N A İ T L L I A O E T R A M R U E E E R R C İ M A K A M A