Başhekim `den - Pamukkale Üniversitesi Açık Erişim Arşivi

Transkript

Başhekim `den - Pamukkale Üniversitesi Açık Erişim Arşivi
Uluslararası Standartlarda
Bir Kurum Olmak
Başhekim’den
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİ OLARAK HEDEFİMİZ, SADECE DENİZLİ’YE DEĞİL, TÜM BÖLGEYE
HİZMET VEREN VE VERDİĞİ HİZMETTE DE EN ÜST KALİTEYİ SAĞLAYAN BİR SAĞLIK KURUMU OLMAKTIR.
Prof. Dr. M. Zafer Sınık | Başhekim
P
amukkale Üniversitesi
Hastaneleri olarak,
Önce Sağlık Dergimizin
beşinci sayısı ile siz değerli okuyucularımızın karşısında olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Umarım yine beğeneceğiniz
ve keyifle okuyacağınız bir sayıya
daha imza atmışızdır.
Günümüz küreselleşen dünyasında sağlık sektörü, öyle büyük
bir gelişim ve değişim içerisinde
ki, bu sektörde başarılı bir performans sergilemek istiyorsanız,
bunun gereklerini yerine getirmek zorundasınız. Aksi halde başarıyı ve kaliteyi yakalamanız oldukça zor.
İşte biz de bu düşünce doğrultusunda, halkımıza sunduğumuz
hizmetlerin ulusal ve uluslararası alanda kabul görmüş standartlar açısından uygunluğunu gü-
Merhaba
vence altına almak amacı ile harekete geçtik. Bu konuda da JCI
Kriterleri’ni kendimize rehber
edinerek, akreditasyon yolculuğumuz için startı verdik.
Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri olarak hedefimiz, sadece
Denizli’ye değil, tüm bölgeye
hizmet veren ve verdiği hizmette de en üst kaliteyi sağlayan
bir sağlık kurumu olmak. İşte bu
amaçla çıktığımız hizmet yolculuğunda çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz.
Önce Sağlık Dergisi’nde Hastanemizde yapmış olduğumuz çalışmalar ve yenilikler hakkında
bilgiler verirken, her sayımızda
birbirinden renkli ve farklı konulara yer vermeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de misafir yazarlar
yerine kendi çalışma arkadaşlarımızın yazılarını ve değerlendir-
melerini sizlerle paylaşıyoruz. Bu
konuda da önemli bir ‘ilk’e imza
attığımızı düşünüyorum.
Elinizdeki bu sayımızda da diğer sayılarımızda olduğu gibi değerli çalışma arkadaşlarımızın
çok ciddi katkı ve emekleri söz
konusu. Bu vesile ile Önce Sağlık Dergisi’ne gösterdikleri ilgi ve
alaka nedeni ile tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Kendilerinin değerli katkıları ile
dergimiz her geçen gün daha iyi
ve daha güzel bir şekilde yayın
hayatına devam edecektir.
Yazıma burada son verirken, yeni
yılınızı tüm içtenliğimle kutluyor,
sağlık, huzur, mutluluk ve başarı getirmesini temenni ediyorum.
Umarım 2009 Yılı, 2008 Yılı’na
göre çok daha güzel ve verimli
geçen bir yıl olur sizler için. Gelecek sayıda buluşmak dileği ile...
PROF. DR. M. ZAFER SINIK
Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri Başhekimi
1
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
İçindekiler
Sonbahar 2008
Siz değerli
hastalarımızdan
Hastanemizle ilgili
eleştiri, yorum ve
katkılarının yer
aldığı bir bölüm
04
06
Göğüs Hastalıkları
Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Sibel Özkurt
ile uykuda solunum
bozukluğu ve tedavi
yöntemleri üzerine
faydalı bir söyleşi
14
18
Doç. Dr. Göksel
Kıter’ın kaleminden
aniden karşısına çıkan
küçük bir kız çocuğu
ile arasında geçen
ilginç ve düşündürücü
olayların anlatıldığı
farklı bir yazı
22
24
Hastanemiz Müdürü
Arife Yörük’ün
kaleminden
piramitlerin efendisi
Mısır’a yapılan gezi ve
bu gezinin
ardından izlenimler
26
2
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Söz Sizde
Haberler
Yapmış olduğu
başarılı çalışmalar
ile gündemde sıkça
yer alan Pamukkale
Üniversitesi
Hastaneleri’nin
son dönemdeki
önemli etkinlikleri
Röportaj
Bir Bölüm
Hastanemizin
en önemli
bölümlerinden
biri olan Psikiyatri
Anabilim Dalı ve bu
Bölüm tarafından
yapılan başarılı
çalışmalar
Makale
Röportaj
Gezi
Ünlü tiyatro
oyuncusu Levent
Kırca ile televizyon,
tiyatro ve gelecek
dönemle ilgili
projeleri üzerine
keyifli bir sohbet
Sahibi
Pamukkale Üniversitesi
Hastaneleri Adına
Prof. Dr. Fazıl Necdet Ardıç
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Mustafa Çalış
Genel Yayın Yönetmeni
Mehmet Çağrı Sebzeci
Yayın Koordinatörü
Hatice Aykar Yıldırım
Yayın Danışmanı
Nuray Karayel
24
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Fazıl Necdet Ardıç
Prof. Dr. M. Zafer Sınık
Doç. Dr. Berna Şanlı Erdoğan
Doç. Dr. Esat Kıter
Doç. Dr. Aysun Özşahin
Yrd. Doç. Dr. Çağatay Öncel
Röportaj
Editörler
Oya Şeftalicioğlu
Mehtap Koç
Eren Çizmecioğlu
Levet Kırca ile keyifli bir sohbet
32
36
37
38
Diyet
Hastenemiz Beslenme ve
Diyet Birimi’nden şişmanlık
ve zayıflık hakkında önemli
bilgiler ve sağlıklı bir yaşam
için yapılması gerekenler
Sanat
Yrd. Doç. Dr. Çağatay
Öncel’in kaleminden ünlü
ressam Rambrant tarafından
yapılan Gece Devriyesi.
42
40
Neşeli Tarifler
Yrd. Doç. Dr. Neşe
Dursunoğlu’nun
mutfağından birbirinden
leziz yemek tarifleri
Çiçekler
Yrd. Doç. Dr. Melike Şahiner’in
kaleminden ilginç bir bahçe
48
3 Yazar 3 Kitap
Doç. Dr. Aysun Özşahin’in
kaleminden Beyaz Gemi,
Kadından Kentler ve Sofi’nin
Dünyası üzerine bilgilendirici
ve eleştirel bir yazı
Viyolonsel
Prof. Dr. Fatma
Evyapan’ın
kaleminden
viyolonsel ve
hakkında
bilinmeyenler
Bulmaca
Prof. Dr. Attila
Oğuzhanoğlu tarafından
hazırlanan zor ama keyifli
bulmacımızı çözmeye ne dersiniz
Kreatif Direktör
Mustafa Odabaşı
Yapım
Moccnoz Design Studio
www.moccnoz.com
Fotoğraflar
Hatice Aykar Yıldırım
Baskı
Ege Basım Reklam Sanatları
Üst Göztepe | İstanbul
www.egebasim.net
Yayın Amacı: Hastanemizde gerçekleştirilen faaliyetleri, personel haberlerini,
bilimsel, sosyal, kültürel etkinlikleri tüm
çalışanlarımıza duyurarak etkili bir iletişim sağlamak ve hastanemiz çalışanlarının eğitimine ve verilen hizmetin kalitesine katkıda bulunmak.
PAÜ Hastaneleri
Önce Sağlık Dergisi©
İLKBAHAR 2008
KINIKLI KAMPÜSÜ | DENİZLİ
Tel. 0 258 444 0 728 - 2103
[email protected]
Söz
“Mantar
hastalığının
önlenmesinde kişisel
Sizde
MANTAR HASTALIKLARI BA?LANGIÇTA H?Ç ??KAYET VERMEYEB?L?R, ANCAK TEDAV?
ED?LMEZSE
?LER?DE
ÖNEML?
NEDEN OLAB?L?R.
SİZDEN GELEN
OLUMLU
YA DASIKINTILARA
OLUMSUZ ELEŞTİRİLER,
KENDİMİZİ GELİŞTİRMEMİZ VE
EKSİKLERİMİZİ
GİDERMEMİZ
AÇISINDAN
SON
DERECE
ÖNEMLİ
Doç. Dr. Berna Şanlı Erdoğan | Dermatoloji Anabilimdalı
Başkanı
13 Kasım 2006 Pazartesi günü her
şeyden ümidini kesmiş ve ölümü
kabullenmiş bir hasta olarak hastanenize geldim. Anında Göğüs
Hastalıkları Servisi’nde müşahade altına
alındım. Sayın Hocam Prof. Dr. Fatma
Evyapan ve ekibi bıkmadan,
usanmadan, gece gündüz demeden
hastalığımla uğraştılar. Gercten teşhisi
koydular. Dosyam komisyona girdi ve
ameliyat kararı verdiler. Bu defa Doç. Dr. Şeyda Kaya Hocam ve ekibi
gereken ilgi ve alakayı gösterip beni önce moralman düzelttiler ve
ameliyat ettiler. Ölümü beklerken beni hayata döndürdüler. Bir insan
(hasta) olarak, Hastanenizde gördüğüm ilgi ve hizmet anlayışını ifade
edecek kelime bulamıyorum. Ayrıca temizlik, titizlik ve her konuda
gösterilen itina da ayrı bir güzeldi. İzah etmeye çalıştığım memnuniyetimi kelimelere sığdıramam. Başta Fatma Hocam ve ekibi olmak
üzere, Şeyda Hocam ve ekibine teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilir,
başarılarının devamını dilerim. Ayrıca yine başta siz olmak üzere
tüm görevli personelden en üst düzeydeki görevlilere kadar herkese
teşekkür eder saygılarımı sunarım.
14 Mart 2008 Cuma günü Göğüs
Hastalıkları Polikliniği’nde aniden
rahatsızlandım. Bu sırada testimi yapan Çiğdem Melahat Erdoğan’a, ilk
kontrolümü yapan Dr. Pınar Tunç’a
ve tedavimi yapan Yrd. Doç. Dr.
Neşe Dursunoğlu’na bana “yeniden
can” verdikleri için saygılarımla
teşekkür ediyorum.
Ekrem DURAN
Denizli Merkez | Denizli
Hüseyin ÇALI
Denizli Merkez | Denizli
14.09.2008’de Acil Servis’e geldim.
Tedavi sürecimde Dr. Tolga Bey ve
Dr. Duygu Hanımın dikkati ve takibi
sonucu Kardiyoloji’ye sevk edildim.
Hastanede kaldığım bir hafta
süresince Nöroloji ve Kardiyoloji
Servisleri’nde bulunan tüm doktor
ve hemşirelerin yakın ilgisine çok
teşekkür ederim.
Hastaneniz Onkoloji Bölümü
hekimlerinden Dr. Arzu Yaren’in
hastalarına gösterdiği ilgi ve alakadan dolayı kendisine çok teşekkür
eder, başarılı çalışmalarının devam
etmesini temenni ederim. Gerçekten de kendisinin ilgi ve alakası
sayesinde Hastanenizden çok mutlu
bir şekilde ayrılıyorum.
Aşırı kilodan dolayı Hastanenizin
Endokrin Bölümü’ne başvurdum.
Tetkikler sonucunda şeker direncim
olduğu tespit edildi. Beslenme Diyet Bölümü’ne yönlendirildim.
Diyetisyenlerin hazırladığı diyet listesi sayesinde 90 kilodan 58 kiloya
düştüm ve sağlığıma kavuştum.
Herkese çok teşekkürler.
Mustafa GEZGİN
Denizli Merkez | Denizli
İsmail Hıçkıran
Denizli Merkez | Denizli
Pembe KAVÇAR
Denizli Merkez | Denizli
4
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nin mesleğine aşık ve hastalarına
saygılı doktor ve asistan kadrosuna sahip olduğu için çok şanslı
olduğunu düşünüyorum. Bugün sağlıklı bir şekilde hayatıma
devam edebiliyorsam, kendilerinin bunda büyük emekleri var.
Hematoloji Bölümü’nde Dr. Sibel
Kabukçuoğlu’ndan ve Hastanenizden çok memnun kaldım. Sibel
Hocam gibi bir hocanın burada
bulunması benim için onur verici.
Danışmadaki Gülşah Hanım ile Seda
Polat isimli stajyerinizin güleryüzlü
yaklaşımı da bizi çok rahatlattı. Her
şey için çok teşekkür ediyorum.
Selahattin Coşkun
Denizli Merkez | Denizli
Eşim ve ben uzun yıllar diyaliz
makinasına bağlı olarak yaşadık ve
Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nde
tanışıp evlendik. Hayat çok güzeldi fakat
diyaliz makinası ikimizin de bazı hayattan beklentilerimizi engelliyordu. Tam
bu sırada 2006 Yılı’nın Aralık ayında Üniversitenizin Organ Nakli Bölümünden
gelen kadavra haberiyle çok sevdindik.
Doç. Dr. Çağatay Aydın ve asistanlarının
gerçekleştirdiği başarılı operasyon ile bana takılan böbrek hayatımızı
değiştirdi. Eşim ve ben çok istekli olarak çocuk sahibi olmak istiyorduk fakat eşimin diyalize girmesi bunu engelliyordu. Bu aşamada
Doç. Dr. Çağatay Aydın Hocamız devreye girerek eşime annesinden
böbrek nakledebilmek için kolları sıvadı. Fakat annesinde şeker
çıkması nedeniyle nakil gerçekleşemedi. Daha sonra babası vermeye
gönüllü oldu, yapılan testler sonucunda uygun olduğuna karar verildi. Çağatay Hoca’nın ve ekibinin titizlikle gerçekleştirdiği ameliyatla
eşim sağlığına kavuştu. Şimdi Yrd. Doç. Dr. Başak Yıldırım, eşimin
kadın hastalıkları ile ilgili sorunlarıyla yakından ilgileniyor. Eşim ve
ben çok mutluyuz çünkü böbreğimin sağlığına kavuşmasıyla bebek
sahibi olacağız. Hepsine ayrı ayrı minnettarız...
Mehmet-Dilber AKAR
Denizli Merkez | Denizli
2004 Yılı’ndan beri Hastanenizde
tedavi gören Yasemin Özerbay’ı
04.09.2008’de kaybettik. Hastalığı
süresince bizimle olan Doç. Dr. Arzu
Yaren, Dr. Serkan Değirmenci, Ast.
Uğur Karasu, Ast. Sinemis Yüksel,
Ast. Esma Öğün, Ast. Hilmi Doğu ve
diğer Onkoloji Servisi çalışanlarına
çok teşekkür ederim.
Pamukkale Üniversitesi Hastanesinin mesleğine aşık ve hastalarına
saygılı doktor ve asistan kadrosuna sahip olduğu için çok sanslı
olduğunu düşünüyorum. Bugün
sağlıklı bir şekilde hayatıma devam
ediyorsam, önce Allah’ın sonra benim karşıma çıkardığı bu insanların
özverili çalışmaları sonucudur.
Eşimin rahatsızlığı nedeniyle Hastanenizin Acil Servisi’ne başvurduk.
Yapılan tetkikler sonucunda eşime
kolon kanseri teşhisi kondu. Doktorlar, hemşireler ve personel sürekli
olarak bize moral verdi. Hepsinin
görevlerini çok iyi yaptıklarını
gördüm. Hepsine çok teşekkür
ediyorum.
Ayla DUATEPE
Denizli Merkez | Denizli
Teksin ÇAKMAKÇI
Denizli Merkez | Denizli
Mehmet Yılmaz
Denizli Merkez | Denizli
5
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Bizden
Haberler
YAPMIŞ OLDUĞU BAŞARILI ÇALIŞMALAR İLE GÜNDEMDE SIKÇA YER ALAN PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ
HASTANELERİ’NİN SON DÖNEMDEKİ ÖNEMLİ ETKİNLİKLERİ
Sonbahar ‘08
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİ’NDEN
EN SON HABERLER
Akreditasyon Yolculuğumuz
Başlıyor
H
er geçen gün gelişen ve büyüyen
sağlık sektöründe ‘akreditasyon’
son beş yıl içerisinde üzerinde en
çok durulan ve önem verilen kavramlardan biri haline gelmiş durumda.
Akreditasyon; topluma sunulan program ve
hizmetlerin niteliğinin ulusal ve uluslararası
alanda kabul görmüş standartlar açısından
uygunluğunun güvence altına alınması için
geliştirilen bir yöntem. Hastaların, çalışanların ve tüm paydaşların memnuniyetini sağlamak amacıyla; sıfır hataya göre organizasyonun planlanması, süreçlerin iyileştirilmesi
6
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
ve yeniden yapılandırılması sonucunda daha kaliteli sağlık hizmetinin sunulmasını ve
sürekli iyileştirilmesini sağlamaya odaklanmış bir yol haritası. ‘Uluslararası alanda JCI
Akreditasyonu/denkliği’ bu noktada son 10
yılda en çok kabul gören bir değerlendirme
modeli durumunda. JCI Akreditasyonu hem
hasta bakımını hem de organizasyon idaresini belirleyen standartları da kapsıyor.
Bu anlamda Pamukkale Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Hastanesi, JCI
Kriterleri’ni kendisine rehber alarak akreditasyon yolculuğunu başladı. 28-29 Ekim ta-
rihinde Richmond Hotel’de düzenlenen Geliştirme ve İyileştirme Toplantısı’nda Rektörümüz Prof. Dr. Necdet Ardıç, Hastane Yönetimi ve Anabilim Dalı Başkanları akreditasyona geçiş sürecini değerlendirdiler.
Toplantıya konuşmacı olarak katılan, Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Haydar Sur ve Yrd.
Doç. Dr. Nezih Varol, Anadolu Sağlık Merkezi Genel Direktörü Dr. Hasan Kuş ve Sağlık
Bakanlığı Kalite Koordinatörü Bilge Aydın,
yapmış oldukları sunumlarla akreditasyon
süreci hakkında bilgi verdiler.
Sağlıkta kaliteyi hedefleyen Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri,
sağlık hizmetlerinin akreditasyonunda uluslararası alanda en
iyi sistem olarak kabul edilen JCI standartlarını kendisine
rehber olarak seçerek, bu konudaki çalışmalarına başladı.
JCI’in sağlık kuruluşları için hedef koyduğu standartlar
Hasta Odaklı Standartlar
Organizasyon Odaklı Standartlar
Hastaların değerlendirilmesi
Hastaların bakımı
Anestezi ve cerrahi bakım
Bakıma ulaşım ve bakımın sürekliliği
İlaç kullanımı ve yönetimi
Hasta ve hasta yakınlarının hakları
Hastaların eğitimi
Yönetişim, liderlik ve yönlendirme
Tesis yönetimi ve güvenliği
Enfeksiyon kontrolü ve önlenmesi
İletişim ve bilgi yönetimi
Çalışanların nitelikleri ve eğitimi
Kalite iyileştirme ve hasta güvenliği
Başhekim Prof. Dr. Zafer Sınık şunları dedi:
‘‘Hastalarımızın ve çalışanlarımızın memnuniyetini artırmak ve
hastalarımıza sunulan hizmette kaliteyi yükseltmek amacıyla
akreditasyon sürecine yönetim olarak desteğimiz ve inancımız büyük’.’
7
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Bizden Haberler...
Denizli ve Çevresinde Hemoglobinopati
Kontrol Programı Uygulanıyor
A
kdeniz anemisi ya da
talasemi, hemoglobin
molekülünün yapı ve işlevini etkileyen kalıtsal bir kan hastalığıdır. Yine hemoglobin molekülünün alt birimlerinde yer alan amino asit
değişiklikleri ile de anormal hemoglobinler oluşmaktadır. Anemi (kansızlık) oluşmasına neden
olan etmen, kandaki alyuvarlardaki hemoglobin molekülünün
yapı ve işlev bozukluğudur.
Anormal hemoglobinler ve talasemiler, dünyada olduğu gibi
ülkemizde de sıkça görülen kalıtsal sağlık sorunlarından bir tanesidir. Bu bağlamda, 2004 Yılından itibaren, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik
Anabilim Dalı ve Denizli İl Sağlık
Müdürlüğü işbirliği ile Hemoglobinopati Kontrol Programı uygulanmaktadır. Bu program çerçevesinde, çiftlerin evlilik öncesi
dönemde talasemi ve anormal
hemoglobinler açısından tanımlanmaları yapılarak, taşıyıcı
8
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
çiftler doğum öncesi tanı kontrol programına alınmaktadır.
Prenatal Tanı Programı, PAÜ Eğitim, Uygulama ve Araştırma
Hastanesi bünyesinde; İç Hastalıkları Hematoloji, Kadın Has-
talıkları ve Doğum ile Biyofizik
Anabilim Dalları tarafından ortak biçimde gerçekleştirilmektedir. Biyofizik Anabilim Dalı bu
bütünleşik çalışma içerisinde
eşgüdümü sağlamaktadır.
Gebelik öncesinde molekül-
sel düzeyde hemoglobinopati riski tanımlanan çiftlere, olası gebelik durumunda, Kadın
Hastalıkları-Doğum Anabilim
Dalı’nda CVS (Koryonik Villus
Örneklemesi) uygulaması gerçekleştirilmektedir.
Alınan örnekte yapılan incelemeler, sadece fetüsün, beta talasemi ve sağlık sorunu oluşturan Hb S (orak hücre anemisi)
gibi anormal hemoglobinlerin
molekülsel tanılarının yapılmasına dönük biçimde yürütülen,
gen düzeyindeki analizleri içermektedir.
Evlilik öncesi tanımlama çalışmalarında yöremizin anormal
hemoglobin çeşitliliği belirlenmiştir. Bu çerçevede ülkemizde ilk kez bildirilen, Hb D-Ouled
Rabah, Hb Hinsdale, Hb Yaizu
ve Hb Tunis’in yöremizdeki varlığı ortaya konulmuştur. Denizli
yöresinde sık gözlenen anormal
hemoglobinler Hb D-Los Angeles ve Hb G-Coushatta’dır.
Yoğun Bakım Hemşireliği
Sertifika Programı
T
ıp dünyasında ve özellikle cerrahi alanındaki ciddi gelişmeler, yeni uygulamaları beraberinde getirirken, bu alanlarda çalışanların daha farklı teori ve uygulamalara sahip olmalarını zorunlu
bir hale getiriyor. İşte bu amaçla
Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan Yoğun Bakım Hemşireliği Sertifika Programı, 18 ilde ve
38 merkezde gerçekleştiriliyor.
Bu kurs programı, Denizli’de de
Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Uygulama ve Araştırma Hastanesi bünyesinde, Ameliyathane
ve Yoğun Bakımlardan Sorumlu Başhekim Yardımcısı Prof. Dr.
Simay Serin ve Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Serap Erkan
tarafından yürütülüyor. Kurs
programı hakkında bilgi veren
Prof. Dr. Simay Serin, Pamukkale
Üniversitesi Hastaneleri’nin teorik ve pratik olmak üzere iki aşamadan oluşan ve 2 ay sürecek
kursu verebilecek altyapı ve donanıma sahip olduğu için Sağlık Bakanlığı tarafından bu kursu vermek üzere yetkilendirildiğini ve kursa 6 ilden 21 kursiyerin devam ettiğini ifade etti.
Kursa katılan hemşire ve sağlık
memurları, bu kursta edindikleri bilgilerle daha donanımlı hasta bakımı verebilecekler.
Hizmete Yeni Başlayan Araştırma Görevlileri için
Uyum ve Bilgilendirme Programı
P
amukkale Üniversitesi Eğitim Uygulama ve
Araştırma Hastanesi’ne
uzmanlık eğitimi almak
üzere gelen araştırma görevlisi doktorların hastaneye kısa süre içerisinde uyum sağlamaları
amacı ile düzenlenen programı
dahilinde yeni göreve başlayan
araştırma görevlileri için uyum
ve bilgilendirme programı adında bir toplantı düzenlendi.
11-12 Eylül tarihleri arasında
düzenlenen bu toplantının moderatörlüğünü Prof. Dr. Neşe
Demirkan yaptı. Tıp Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Zafer Aybek’in
açılış konuşması ile başlayan
programda, daha sonra öğretim
üyeleri söz aldı. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Uygulama ve
Araştırma Hastanesi’nde düzenlenen bu programa katılım oldukça yüksekti.
Yeni bir kurumda çalışmaya
başlarken o kurumun ilkeleri,
temel özellikleri, öncelikleri ile
güçlü ve zayıf yanları açısından
bilgilenmenin uyum sürecini kısa sürede geçirip verimli bir ça-
lışma ortamına kavuşmayı sağlayacağı inancından hareketle
düzenlenen program, yılda iki
kez düzenleniyor.
Toplam bir hafta süren programda; hastanenin yönetim, klinik, ameliyathane, yoğun bakımlar, laboratuvar ve hemşirelik hizmetleri alanlarındaki uygulamalar, araştırma görevlilerinden beklentiler, üzerlerine
düşen sorumluluklar ve sahip
oldukları haklar konularında da
bilgilendirmeler yapılıyor.
Tıpta Uzmanlık Eğitimi Kurulunun düzenciliğini üstlendiği bu
program, bir hafta boyunca tarafları bir araya getirerek akıllardaki soru işaretlerinin silinmesini ve birçok konuda görüşbirliğinin sağlanmasını amaçlıyor.
Anlık hedeflere ulaşıldığı izlenimiyle tamamlanan programın uzun dönemde hastanenin farklı alanlardaki işleyişine
olumlu katkılarının olacağı düşünülüyor. Bu amaçla düzenlenen programlara önümüzdeki
günlerde de devam edilecek.
9
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Bizden Haberler...
İnsan Kaynakları
Yönetimi Nedir?
İnsanı temel
alan bir
yönetim
modelidir.
Bir yandan
insanın daha
etkin ve verimli
çalışmasını,
diğer yandan
mutlu
olmasını
sağlamak
amacı ile
gerekli olan
düzenlemelerin
tamamını
kapsar.
Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri
İnsan Kaynakları Birimi Kuruldu
Başarılı İnsan
Kaynakları
Yönetimi
Başarılı bir
insan kaynakları
yönetimi
açısından,
motivasyonu
yüksek,
kurumuna
bağlı, etkin ve
verimli
çalışanlara
sahip olmak
son derece
önemlidir.
İ
nsan Kaynakları Birimi; Pamukkale Üniversitesi Sağlık
Araştırma ve Uygulama Merkezi bünyesinde oluşturulmuş ve Doç. Dr. Osman Kulak’ın
koordinasyonunda çalışmalarını
sürdüren bir birimdir.
İnsan Kaynakları Birimi’nin amacı; Pamukkale Üniversitesi Hastanelerinin misyon ve vizyonu doğrultusunda nitelikli insan gücü alımını gerçekleştirmek, çalışanların
memnuniyetini, performans değerlendirme, ücretlendirme, kariyer planlama, eğitim ve benzeri
insan kaynakları araçlarını kullanarak artırmaktır. Bu anlayış doğrultusunda, etkin insan odaklı
insan kaynakları uygulamaları
ile motivasyonu yüksek, kuruma bağlı çalışanlara sahip olma ilkesini benimsemektedir.
İnsan Kaynakları Yönetimi; insanı temel alan ve onun daha etkin, verimli ve yararlı olması, diğer yandan iş doyu-
10
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
muna sahip ve mutlu olabilmesi için gereken düzenlemelerin tamamını kapsamaktadır. İnsan kaynakları yönetim süreci şu aşamalardan oluşmaktadır:
- Organizasyon yapısının ve yönetim şeklinin oluşturulması
- Misyon ve vizyon doğrultusunda şirketin kültürel değerlerinin
belirlenmesi
- Şirketin temel yetkinliklerinin
belirlenmesi
- İş tanımlarının ve profillerinin
oluşturulması
- İnsan gücü planlama, organizasyonel yedekleme
- İş süreçlerinin analizi ve yeniden
yapılandırılması, iş tasarımı,
- İşe alma ve yerleştirme,
- Performans yönetimi,
- İş-Çalışan uyumu,
- Eğitim ve gelişim gereksinimlerinin belirlenmesi,
- Motivasyon yönetimi,
- Öneri sistemi,
- Takdir-Tanıma sistemi,
- İş değerlendirme sistemi,
- Ücret yönetimi(İş, Performans ve
Kıdeme dayalı ücret sistemleri, Piyasa Ücret Etütleri)
- İşçi sağlığı ve iş güvenliği, sosyal
haklar yönetimi,
-İşçi-İşveren İlişkileri,
- Ergonomi.
Geçtiğimiz günlerde İnsan Kaynakları Birimi’nin tanıtımı amacı
ile düzenlenen toplantıya konuşmacı olarak katılan Doç. Dr. Fahir
Demirkan, yönetimin İnsan Kaynakları Birimi’ne ve çalışmalarına olan desteğini vurgularken, Pamukkale Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Osman Kulak, klasik personel yönetiminden insan kaynakları yönetimine geçiş sürecinde birimin
faaliyetleri hakkında bilgiler verdi
ve bundan sonraki süreçte birimin
iş planını katılımcılara sundu:
- İnsan kaynakları kavramı
- İnsan kaynakları yönetimi
- İnsan kaynakları yönetimi süreci
- İş analizi
- Süreç analizi
- İnsan kaynakları iş programı.
Ellerdeki Aşırı Terlemeye
Artık Son
H
tik sinir adı verilen bölümünün
aşırı fonksiyon görmesi sonucu oluşan ve ellerde, koltuk altlarında, yüzde ve ayaklarda aşırı terleme ile karakterli, insan
yaşamını (Günlük aktivitelerini,
psikolojik ve sosyal durumlarını) olumsuz yönde etkileyen
bir hastalık.
iperhidrozis (elde aşırı terleme) ameliyatları, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Kliniği’nde,
Doç. Dr. Gökhan Yuncu tarafından, en az invaziv yöntemle
uygulanmaya başlandı.
Geçtiğimiz günlerde Pamukkale Üniversitesi öğrencisi 20
yaşındaki NÖ ve 19 yaşındaki
FT’ye ellerde aşırı terleme nedeni ile torakoskopik sempatikotomi (video yardımlı kapalı ameliyat) tek bir giriş deliğinden uygulandı.
Tek seansta iki taraflı olarak yapılan işlemlerden sonra her iki
hastanın da el ve koltuk altlarındaki aşırı terleme sorunu başarıyla tedavi edildi.
Toplumda sıkça rastlanan,
ancak tedavisi pek bilinmediği için hastaların dertlerine çözüm bulamadıkları hiperhidrozis; sinir sisteminin, sempa-
Bu hastalıklara karşı en kesin
ve kalıcı tedavi yöntemi ise,
cerrahi yolla sinirin kesilmesi
anlamına gelen sempatikotomi. Cerrahi tedavi, günümüzde
endoskopik olarak kolaylıkla ve
sorunsuz halledilebilmekte.
Sağlık Net ve HBYS Programı’na Eklenen Yeni Modüller
Konusunda Hastane içi Eğitim Düzenlendi
S
ağlık Net Modülü içerisinde yer alan Ulusal Sağlık Projesi kapsamında, hastanelerin birbirleriyle iletişimini sağlamak,
standart veriler oluşturmak ve
istatistikî veriler elde etmek
amacıyla toplam 2 gün sekreterlere ve doktorlara eğitim verildi. Bu kapsamda geliştirilen
mesajlaşma modülü ile günlük işleyiş sırasında ortaya çıkan
problemler paylaşılıyor ve karşılıklı çözümler üretiliyor. Oluşturulan forum ekranı ile mail gruplarına veya web forumlarına benzer bir sistemle kullanıcıların haberleşmesi sağlanıyor.
Ameliyathane modülünde ise;
hastaya önceden randevu veril-
mekte, hastanın ameliyata alımı sırasında yapılan tüm işlem
adım adım takip edilmekte. Bu
modül sayesinde ameliyat olacak hastalara malzeme çekilmesi düzenleniyor ve malzeme takibi daha kontrollü bir hale geliyor. Hasta arşiv kayıt modülü
ise; doktorların istedikleri verileri seçip kendilerine özel bir has-
ta dosyası oluşturmalarını sağlıyor. Endokrinoloji gibi hastaların sürekli takip edildiği bölümlerde, hasta gelişiminin takip
edilmesi, dönemsel olarak hasta
bilgilerinin elektronik ortamda
kaydedilmesi ve hastanın tüm
gelişleri görüntülenebileceğinden, doktorların zaman kaybı
da azalmış olacak.
11
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Bizden Haberler...
Hastanedeki Temizlik ve Hasta Bakıcı
Personeline Eğitim Verildi
P
amukkale Üniversitesi
Hastaneleri kapsamında
temizlik, ilaçlama, çamaşırhane ve taşıma hizmeti
veren Güven Temizlik Ltd. Şti. adına çalışan temizlik ve hasta bakıcı personeline geçtiğimiz aylarda
Ev İdaresi Koordinatörü Semra Aydemir ve temizlik personeli şefleri
tarafından eğitim verildi.
“Temizlik Ciddi Bir İştir” konulu eğitim programına Pamukkale
Üniversitesi Hastaneleri’ne hizmet
veren toplam 250 personel katıldı. Eğitim; personelin sahip olması gereken davranışlar, temizlik-
12
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
te kullanılan araç ve gereçler, genel kullanım alanları, hastanedeki ameliyathane ve yoğun bakım
ünitelerinin temizliği, bu konuda
dikkat edilmesi gereken hususlar, tıbbi atık ve kişisel temizlik gibi önemli konuları içerdi.
“Hastanemizin mevcut imkanlarından en üst düzeyde yararlanarak, hastalara, hasta yakınlarına ve hastane personellerine temiz, düzenli, hijyenik ve güzel görünümlü bir ortam hazırlayıp sunmak” amacına sahip personellerin eğitimler sonrası kurallara uygun, doğru ölçü ve yöntemlerle
“Temizlik
Ciddi Bir İştir”
görev yaptıkları gözlemlendi. Yine
eğitim günleri dışında personellere gruplar halinde hizmet içi eğitimler verilerek bilgilerinin pratiğe dönüştürülmesi sağlandı. Eğitim programının sona ermesinin
ardından personeller için hastane
kafeteryasında küçük bir kutlama
yapılarak Hastane Yönetiminin katılımlarıyla personellere sertifikaları verildi.
Personellerin daha bilinçli, dikkatli ve planlı çalışmaları için “Temizlik Ciddi Bir İştir” konulu eğitim
programları farklı konularla devam edecek.
‘‘Temizlik, ciddi
bir iştir’’ sloganı
ile başlayan
eğitim programı, hastane bünyesinde çalışan
tüm temizlik ve
hasta bakıcı
personelini kapsadı. Verilen bu
eğitimlerin ardından personellerin kurallara daha fazla uygun davrandıkları gözlemlendi.
Bir Birim
Biyomedikal Cihaz Servisi
BİYOMEDİKAL CİHAZ SERVİSİ, HASTANE BÜNYESİNDE BULUNAN TÜM CİHAZLARIN BAKIM, ARIZA
TESPİT VE BU ARIZALARI GİDERME İŞLEMLERİNİ BAŞARILI BİR ŞEKİLDE YAPMAKTADIR.
Bir Birim | Biyomedikal Cihaz Servisi
H
astanemizde faaliyet
gösteren Biyomedikal
Cihaz Servisi’nin temeli, 1998 Yılı’nda, şu an
birim sorumlusu olan Mehmet
Avcı’nın staj yapmasıyla atılmıştır. Kısa süre, tek kişi olarak çalışan servis, Özgür Karabacak’ın
katılmasıyla bir birim haline gelmiştir. Daha sonra da sırasıyla
Bekir Batmaz, Bahattin Nemutlu, Bahri Koç, Hakkı Tuğrul ve
Şahidi Uzunca birime katılmışlardır.
HASTANEMİZİN BİRİMLERİ
Pamukkale Üniversitesi
Hastaneleri
Biyomedikal Cihaz
Servisi
Biyomedikal Cihaz Servisi’ni
oluşturan personeller
(biyomedikal teknikeri, elektronik–elektrik teknikeri, elektronik-elektrik
teknisyeni) oldukça zengin bir altyapıya sahiptir.
Servis, Hastanemizin
bünyesinde bulunan
tüm cihazların bakım,
arıza tespit ve bu arızaları
giderme işlemlerini yapmaktadır.
Aynı zamanda yeni cihaz alımlarında cihazların şartnameye uygun olup olmadıklarını belirler.
Biyomedikal Cihaz Servisi’nde
arıza giderme işlemleri kısaca şu
şekildedir; bölümden gelen arızalı cihaz önce arıza formu ile
servise gelir; arıza formunda belirtilen arızaya göre cihaza bakılır ve gerekli ölçümler yapılır. Arızalı olan parça arızası giderile-
bilecekse arızası serviste giderilir. Eğer tamiri mümkün olmayan parçaların temini gerekirse parçanın temini ile ilgili rapor
tutulur. Arızası giderilen cihazın
genel olarak tüm fonksiyonları kontrol edilir. Cihaz çalışır durumda ilgili bölüme teslim edilir.
Bu birimde yapılan tüm işlerin
evrakları hem yazılı olarak hem
de bilgisayar ortamında kayıt altına alınır.
Biyomedikal Cihaz Servisi, aynı
zamanda Hastanemizde kullanılan cihazların sarf malzemelerini yıllık olarak hesaplayarak alım
planlamasını ve depolama işlemini yapar. Örneğin, hastabaşı
monitörlerin ekg kablosu, tansiyon manşonu, pulse probu v.b.
yoğun bakım cihazlarının aylık
olarak genel bakım ve temizlikleri yapılır.
Birim, arızaların %100’üne müdahale edebilmektedir. Müdahale edilen arızaların % 90’ı yapılmaktadır. %10’u da yedek parça
sorunu nedeniyle dışarıdan temin yoluyla giderilmektedir.
Biyomedikal Cihaz Servisi, şu an
arızaları giderilen cihazların veya uzun süre kullanılan cihazların
kontrolünü ve güvenlik için kalibrasyon bölümü için altyapı işlemlerine başlamıştır.
Biyomedikal Cihaz Servisi, Hastane Müdürü Arife Yörük’ün denetiminde çalışmalarına devam etmektedir.
Servis Kadromuz
Arife Yörük (Hst.Md.)
Mehmet Avcı (Şef )
Özgür Karabacak
Bekir Batmaz
Bahattin Nemutlu
Hakkı Tuğrul
Bahri Koç
Şahidi Uzunca
13
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Uykuda Solunum Bozukluğu
ve Tedavi Yöntemleri
‘‘UYKU, VÜCUDUMUZUN FİZİKSEL VE RUHSAL OLARAK DİNLENDİĞİ, YENİ GÜNE HAZIRLANDIĞI BİR DÖNEMDİR.
UYKUDA OLUŞAN SOLUNUM BOZUKLUKLARININ %95’İ İSE OUAS’A BAĞLIDIR’’.
Doç. Dr. Sibel Özkurt | Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Uyku Nedir?
Uyku... Sağlıklı bir yaşam için
olmazsa olmaz şartların başında
geliyor. Hatta o kadar önemli ki,
en ufak eksikliğinde bile insan
vücudu hemen tepkisini veriyor
ve bu tepkiyle paralel olarak
birçok sağlık sorunu da ortaya
çıkıyor. Ancak uyku ile birlikte
uykuda solunum bozukluğu da
üzerinde önemle durulması
gereken bir konu. İşte biz de bu
sayımızda bu konuyu masaya
yatırdık ve Doç. Dr. Sibel Özkurt
ile uyku ve uykuda solunum
bozukluğunu konuştuk.
Uyku, organizmanın çevreyle iletişiminin, çeşitli uyaranlarla geri döndürülebilir biçimde, geçici, kısmi ve
periyodik olarak
kesilmesidir. Uykuda oluşan solunum
bozukluklarının
yüzde 95’i OUAS’a
bağlıdır. OUAS, uyku sırasında tekrarlayan üst solunum
yolu obstrüksiyonu
epizodları ve sıklıkla kan oksijen satürasyonunda azalma ile karakterize bir sendromdur.
Peki uyku hangi dönemlere ayrılır ve uykuda solunum bozukluğu nedir?
GÖĞÜS HASTALIKLARI ANABİLİM
DALI ÖĞRETİM ÜYESİ
Doç. Dr.
Sibel Özkurt ile
Söyleşi
14
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
İnsan hayatı açısından olmazsa
olmaz olan uyku nedir?
Uyku, insan organizmasının çevreyle iletişiminin, çeşitli uyaranlarla geri döndürülebilir biçimde,
geçici, kısmi ve periyodik olarak
kesilmesidir. Ayrıca vücudumuzun fiziksel ve ruhsal olarak dinlendiği, yenilendiği, yeni bir güne hazırlandığı bir dönemdir. Yani uyku, sağlıklı bir yaşam için
vazgeçilmez bir olgudur.
Uyku, REM ve Non-REM olmak
üzere iki dönemden oluşur. REM,
ruhsal olarak dinlenilen ve daha
çok rüyaların görüldüğü, NonREM ise fiziksel olarak dinlenilen,
yüzeysel ve derin olan uyku dönemidir. Uyku sırasında solunum
paternindeki değişikliklere bağlı olarak gelişen, hastalarda morbidite ve mortalitenin artmasına yol açan klinik tablo ise; basit horlama, üst solunum yolu rezistansı sendromu (UARS), obs-
Horlama ise uykuda solunumun bozuk olduğunun en
önemli habercisidir. Bu sorunların
ortadan kalkması
için bu sorunu yaşayan kişilerin tedavi olmaları gereklidir.
trüktif uyku apne sendromu (OUAS), santral uyku apne sendromu
(CSAS), overlap sendromu (OVS),
obezite hipoventilasyon sendromu (OHS) ve uyku hipoventilasyon sendromundan (UHS) meydana gelir.
OUAS nasıl tanımlanır ve
görülme sıklığı ne kadardır?
Uykuda oluşan solunum bozukluklarının %90-95’i OUAS’a bağlıdır. OUAS, uyku sırasında tekrarlayan üst solunum yolu obstrüksiyonu epizodları ve sıklıkla kan
oksijen satürasyonunda azal-
Horlama, uykuda solunum bozukluğu
olduğunun habercisidir. Daralan hava
yolundan nefes almak için organizma aşırı
bir güç harcamakta dar pasajdan geçen
hava horlamaya neden olmaktadır.
Erkekler risk altında
ma ile karakterize bir sendromdur. OUAS, önemli bir halk sağlığı sorunudur. Toplumda görülme sıklığı %1-5 kadardır. Ülkemizdeki prevalans % 1-2 olarak
bulunmuştur. Fakat bu oranın
çok daha yüksek olduğu tahmin
edilmektedir.
OUAS’ın klinik tablosu nasıldır?
Hastaların majör yakınmaları;
horlama, tanıklı apne ve gün içi
uykululuk halidir. Bunun dışında uykudan boğularak uyanma,
uykudan yorgun olarak uyanmak, sabah baş ağrısı, sabah
UYKUDA OLUŞAN
solunum
bozukluğunun
yüzde 95’i
ouas’a bağlıdır.
OUAS, ÜLKEMİZ
AÇISINDAN
ÖNEMLİ BİR
HALK SAĞLIĞI
SORUNUDUR.
ağız kuruluğu, insomnia, geceleri sık idrara gitme, gece göğüs ağrısı yakınması ile uyanma, depresyon, anksiyete gibi hastalık tanıları alma, unutkanlık gibi yakınmalar da olabilir. Aşırı horlaması olan, kilolu ve
orta yaşlı erkeklerde uyku apne
sendromu gelişme olasılığı giderek artmaktadır.
Horlama nedir ve hangi
sıklıkla görülür?
Horlama, uykuda solunumun
bozuk olduğunun önemli bir
habercisidir. Daralan hava yo-
Ülkemizde
OUAS oranı
eldeki verilerden çok daha
yüksektir.
Bu hastalık
açısından
erkek cinsiyetin daha fazla risk altında olduğunu
söyleyebiliriz.
Bunun yanında obez olmak, geniş ve
kalın boyunlu olmak, boyun çevresinin erkekler
için >43 cm,
bayanlar için
15
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
>38 cm olması, 45 yaşından büyük olmak, sigara ve
buna benzer
tütün mamullerini içmek,
alkol kullanmak OUAS
gelişimi için
risk faktörleridir. Bu sorunu
yaşayan kişilerin kilo vermeleri, tütün
mamullerini
içmemeleri ve
alkol kullanmamaları son
derece
önemlidir.
‘‘Horlama, uykuda solunum bozukluğu olduğunun önemli bir habercisidir’’.
Horlama sırasında nefesin durması
Horlama, uykuda solunumun bozuk olduğunun önemli bir habercisidir. Daralan hava yolundan nefes almak için organizma aşırı bir güç harcamakta, dar pasajdan
geçen hava horlamaya neden olmaktadır.
Yapılan araştırmalara göre, horlayan her
100 kişiden 5’inin uy-
kuda nefesi durmaktadır. Bazı hastalarda solunum durması gecede 300 ila 400
lundan nefes almak için organizma aşırı bir güç harcamakta,
dar pasajdan geçen hava horlamaya neden olmaktadır. Horlama üzerinde fazla durulmasa da
günümüzün en önemli sorunlarından biridir aslında. Bu konuda yapılan araştırmalara göre, dünyada horlama oranı %10
ile 30 arasında değişirken, ülke-
16
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
kere tekrarlanmaktadır. Bu da dokulara yeterli oksijenin gitmemesi gibi insan sağlı-
mizde horlama oranı %26 olarak tespit edilmektedir. Horlama bazen yan odalardan hatta komşulardan duyulabilecek
şiddette olabilir. Horlamanın kısa aralıklarla kesilmesi ardından
derin nefes almaya başlanması, gece içinde apnelerin (solunum durmaları) varlığını düşündürmelidir. Sürekli horlayan ki-
ğı açısından son derece önemli bir sorunu
ortaya çıkarmaktadır.
Ayrıca nefes durması
nedeni ile hastalar geceleri sık sık uyanmakta ve bu da kalitesiz
bir uykuya neden olmaktadır. Kalitesiz uyku, ertesi günün uykulu ve yorgun bir şekilde geçmesinin en
büyük sebebidir.
DÜNYADA
HORLAMA
ORANI
%10 İLE 30
ARASINDA
DEĞİŞİRKEN,
ÜLKEMİZDEKİ
YAPILAN
ÇALIŞMALARDA
HORLAMA
ORANI %26
OLARAK
BELİRLENMİŞTİR.
şilerin zaman kaybetmeden bir
doktora gözükmeleri son derece önemlidir.
OUAS’ın sonuçları nelerdir?
Uykuda apneleri olan hastalar iş
ve özel hayatlarında uykululuk
nedeniyle ciddi problemler yaşayabilmektedirler. Zaman zaman direksiyon başında uyuyan
bu hastaların 2-7 kat daha fazla
trafik kazalarına neden olma
olasılıkları bulunmaktadır. Yani, bu hastalık sadece kişiler açısından değil, toplum sağlığı açısından da çeşitli sıkıntılara neden olabilir. Bu konuda dünyanın birçok yerinde örnekler yaşanmıştır. Örneğin, Çernobil ve
Chalanger faciaları bu hastalığı
bulunan kişiler yüzünden meydana gelmiştir.
Peki bu hastalığın özellikle
insan vücuduna ne gibi etkileri
söz konusu?
OUAS dokuların yeterli oksijenasyonu sağlayamamasına neden olur ki, bu da başta kalp,
beyin ve damar sistemi olmak
üzere tüm sistemleri olumsuz
etkilemektedir. Kalpte ritm bozuklukları, kalp damar hastalıkları sıkça görülmekte, hipertansiyon riski artmakta ve hastaların felç olma olasılığı artmakta-
Uyku bozukluğu durumları
Peki bu sorunu yaşadığını düşünen bir
insan hangi durumlarda kendisinde uyku
bozukluğu olduğunu düşünmelidir?
Bu kişi, aşağıdaki sorulardan 1 veya daha
fazlasına ‘evet’ diyorsa kendisinde bir uyku
hastalığı bulunabilir.
1. Yeterli süre uyumama rağmen, sabahları zor uyanıyorum, kendimi yorgun hissediyorum.
2. Yeterli süre uyumama rağmen gün içinde yorgun ve uykulu oluyorum.
3. Uyku hijyeni kurallarına 2 hafta boyunca
uymama rağmen tatmin edici uyku uyudu-
dır. Uyku apneleri, sinir sistemi
fonksiyonlarını da bozmaktadır; hastalarda konsantrasyonda güçlük ve unutkanlık ortaya
çıkmaktadır. Yine hormonal değişiklikler nedeniyle cinsel isteksizlik oluşabilmektedir.
OUAS tanısı nasıl konur?
Tanı, uyku laboratuvarında polisomnografi (PSG) ile konur.
Gece uyku sırasında hastanın
PSG’si çekilir. PSG’de EEG, EOG,
EMG kayıtları, solunumu gösteren kayıtlar (göğüs ve karın hareketleri), EKG, bacak hareketleri, O2 satürasyonu, horlama sesi
kaydedilir. Buna göre de OUAS
olup olmadığına karar verilir.
OUAS’ın ağırlığı nasıl
değerlendirilir, bu hastalığın
sınıflandırılması nasıldır?
OUAS, AHİ değerine göre şu şekilde sınıflandırılır: AHİ<5 basit
horlama, AHİ: 5-15 hafif, 16-29
orta, >30 ağır OUAS.
OUAS’ın tedavisinde nasıl bir
yöntem izlenir?
Hastaların tedavisi genellikle OUAS’ın ağırlığına göre şekillenir. Tedavi, genel ve spesifik olarak gruplandırılır. Genel önlemler; obezitenin tedavi-
ğumu düşünmüyorum.
4. Haftada en az 2 gece uykuya dalmakta
güçlük çekiyorum.
5. Akşam saatlerinde veya yatağa girdiğimde bacaklarımda tanımlayamadığım bir huzursuzluk hissediyorum.
6. Uyurken bacaklarımda ritmik hareketler
olduğu söyleniyor.
7. Evde horlamamın diğer odalardan bile
duyulduğu söylenir.
8. Gece içinde nefes alamama hissi ile uyanıyorum.
9. Uykuda nefesimin durduğu söyleniyor.
10. Gece içinde en az 1 kez tuvalete gitmek
zorunda kalıyorum.
si ile sigara, alkol ve sedatif ilaçlardan uzak durma şeklindedir.
OUAS’ın ilaçla tedavisi yoktur.
Spesifik tedavi ise, CPAP cihazı
kullanımı, ağız içi araç ve cerrahi yöntemlerden oluşur. Özellikle AHI>15 olan olguların CPAP
ile tedavi edilmeleri gerekir.
AHI<15 olanlar ağız içi araç kullanabilirler. Fakat AHI<15 olup
da kardiyak ve serebral hastalığı
olanlara CPAP cihazı verilir. Üst
solunum yolları ile ilgili patolojisi olanların cerrahi tedavi endikasyonları bulunabilir.
OUAS
HASTALIĞININ
TEDAVİSİNDE
GENELLİKLE
GÖĞÜS
HASTALIKLARI,
KULAK BURUN
BOĞAZ,
NÖROLOJİ
VE PSİKİYATRİ
UZMANLARI
İLE DİŞ HEKİMLERİ
YER ALIRLAR.
11. Geceleri baş, boyun veya göğsümde
terleme oluyor.
12. Sabah ağız kuruluğu ile uyanıyorum.
13. Sabah baş ağrısı ile uyanıyorum.
14. Geceleri bacaklarıma kramp girebiliyor.
15. Toplantılarda, okurken veya TV seyrederken uyuyakalabiliyorum.
16. Uykululuk nedeniyle eskisi kadar uzun
süre araba kullanamıyorum.
17. Gün içinde zaman zaman dayanılmaz
uykululuk atakları yaşıyorum.
18. Çok sık rüya görüyorum.
19. Geceleri uykudan bağırarak ve korku
ile uyandığım söyleniyor.
OUAS’ın insan sağlığına
birçok olumsuz etkisi
vardır. Uykuda apneleri
olan hastalar, iş ve özel
hayatlarında uykululuk
nedeni ile ciddi problemler yaşamaktadır.
Zaman zaman direksiyon başında uyuyan bu
hastaların trafik kazalarına neden olma olasıkları bulunmaktadır. Bu
da son derece ciddi bir
sorundur.
OUAS’lı hastalar hangi
branşlar tarafından görülüp
tedavileri yapılır?
OUAS’lı hastaların tanı ve tedavisi bir ekip işidir. Yani spesifik
olarak herhangi bir branş bu konuda tek başına yeterli olmaz.
Bu kapsamda, göğüs hastalıkları, kulak burun boğaz, nöro-
loji, psikiyatri uzmanları ile diş
hekimleri bu hastalığın tedavisi konusunda ekipte yer alırlar.
Uyku, insan vücudu açısından
son derece önemlidir. Hatta organizmanın sağlıklı bir yapıda
olması sağlıklı bir uyku ile doğrudan orantılıdır. Ayrıca bu hastalığın tedavisi çok zor olmayıp,
üzerinde durulması gereklidir.
17
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Bir Bölüm
Psikiyatri Anabilim Dalı
PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİ PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI, GENÇ VE BAŞARILI KADROSU İLE
DENİZLİ VE ÇEVRESİNDEKİ BÖLGELERE HİZMET ETMEYE DEVAM EDİYOR.
Pamukkale Üniversitesi
Hastaneleri, Psikiyatri
Anabilim Dalı, 1994 yılında
kurulmuştur. Genç bir ağaç
olarak betimlenebilecek bugünkü
aile; eğitici, tedavi edici ve
araştırmacı rollerini başarıyla
sürdürmektedir. Anabilim
Dalı, bireylerin biyopsikososyal bütünlüğüne saygı ile
Denizli’deki sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine katkı
sağlamaya devam ediyor.
P
sikiyatri Kliniği, 1994 yılında bir araştırma görevlisi (Filiz) ile resmen
ilan edilmiş oldu. Bu
arada üç öğretim üyesi yavaş yavaş yola düşmüşlerdi. İkisi (Yrd.
Doç. Dr. Afşin Bey ve Erol Bey) biraz daha erkence gelerek tek poliklinik odalı Psikiyatri Kliniği’nin
öğretim elemanları ekibini oluşturdular. Ancak Filiz, hocalardan
önce gelen ender araştırma gö-
18
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
revlisi ünvanını çok az kaderdaşı ile paylaşma onurunu hep taşıdı. Bu iki öğretim üyesi, “acaba
burada birşeyler değişebilir mi?”
diye kara kara düşünürken kısa
bir süre sonra Doç. Dr. Nalan Kalkan Oğuzhanoğlu, Kliniğe geldi
ve bunu fırsat bilen diğer 2 öğretim üyesi, gönül rahatlığı içinde kliniği bu meslektaşlarına bırakarak buradan ayrıldılar. Bir öğretim üyesi, bir araştırma görevli-
si ve bir poliklinik odasıyla atılan
çekirdek yeni bir araştırma görevlisi (Osman), sonrasında Figen
Hanım ve 1997 yılında bir hasta
odası (2 yataklı) ile büyüdü.
Bu arada parçalı binalarla bir
Üniversite Hastanesi oluşturmaya çalışan yönetim, Psikiyatrinin önemli bir bilim dalı olduğunu kanıtlamak amacıyla Köseoğlu İşhanı’nın dördüncü katın-
Psikiyatri Anabilim Dalı’nda; duygu-durum bozuklukları, psikotik
bozukluklar, anksiyete bozuklukları, konsültasyon liyezon psikiyatrisi, cinsel işlev bozuklukları, dikkat eksikliği, yaşlılık psikiyatrisi,
alkol ve madde bağımlılığı gibi hastalıklar tedavi ediliyor.
Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri
Psikiyatri Anabilim Dalı, genç ve
dinamik kadrosu ile sadece Denizli’ye
değil, çevre bölgelerden gelen çok
sayıda hastayı da tedavi ederek,
tüm bölgeye hizmet veriyor.
Psikiyatri Anabilim Dalı’nın
önümüzdeki yıllardaki hedefi,
Denizli’nin ruh sağlığı alanındaki
epidemiyolojik verilerini
ortaya koymak ve bu veriler
üzerinde çalışmaktır.
da bir grup odasıyla, bir görüşme odası da ekleyerek alanımızı
ferahlattı. Bu sürece değin Hastane Binası 6. katta bir oda vardı. Sıcak iletişimi desteklercesine tek su ısıtıcısı, bir masa, 3-4
sandalye ve çok sayıda öğretim üyesini içinde barındıran bu
çok amaçlı oda, zaman zaman
rektör ve dekan gibi yöneticilerimiz geldiğinde onları ağırlama gibi bir işlevi de gerçekleş-
İlk temelİ 1994
yılında atılan
psİkİyatrİ klİnİğİ,
aradan geçen
yıllar İçerİsİnde
gİderek büyüdü
ve bugünkü
halİnİ aldı.
tiriyordu. Tüm bu yıllar unutulamazdı. Neler yaşandı neler! İcralar, kaybolan dosyalar, yapılamayan tetkikler, acil olamayan acil saldırıları, suçlanmalar,
utanmalar ya da tersi …
Nihayet 1998 yılında hepimiz
doluştuk Hayat (Eğitim, Araştırma ve Uygulama?) Hastanesine.. Öğretim üyesi ve araştırma
görevlilerimiz giderek çoğalma-
ya, araştırma görevlilerimiz mezun olup öğretim üyesi olmaya
başladılar.
Bu arada Nalan Hanım, birçok
görevle uğraşırken PDÖ’nün
de eklenmesiyle ekibine “yürüyün arkadaşlar, eğitim bizim çabamızla zengin” gazını vermeyi
sürdürdü. Bugüne değin 7 araştırma görevlisi memlekete hayırlı uzmanlar olarak bir devreyi
19
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Hastanenin bir bölümü Psikiyatri Anabilim Dalı
Dur Durak Bilmeden
Çalışan Bir Ekip
Pamukkale Ünivesitesi Hastaneleri Psikiyatri Anabilim
Dalı’nda, servis ve poliklinik
hastaları ile psikofarmakoloji, bireysel ve grup psikoterapiler, elektrokonvulsif terapiler ve destekleyici tedaviler; hemşireler ve psikologlar
tarafından yapılıyor.
tamamlarken 3 kişi “biz buradan
ayrılamayacağız ve bağımlısı olduk” deyince Nalan Hanım yöneticilere “bu kişilerin sağaltımı
için bırakın kalsınlar” diye açıklamalar yaptı da öğretim üyesi
arazisine adım attılar.
2002 yılında bazı bölümlerin
kampus alanına terfi etmeleri ile Psikiyatri Kliniği yine ayrılık anksiyetesi ile başedemeyeceğini düşündüğünden Hayat
Hastanesi’nin 6. katına yayıldı.
Öğretim üyesi ve hasta sayısının giderek çoğalmasıyla despot Anabilim Dalı Başkanı ‘‘herkes, farklı alanlarda çalışmala-
20
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
ra başlayacak’’ emrini verdi. Poliklinikler çeşitlendirildi (rutin ve
özelleşmiş). Duygu-durum bozuklukları, psikotik bozukluklar,
anksiyete bozuklukları, konsültasyon liyezon psikiyatrisi, cinsel işlev bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozuklukları, yaşlılık psikiyatrisi, alkol ve madde bağımlılığı ile adli psikiyatri vs. Bunların başına
da yeni yeni öğretim elemanları getirildi.
Servis ve poliklinik hastalarıyla, psikofarmakoloji, bireysel ve
grup psikoterapileri, elektrokonvulsif terapiler ve destekleyici tedaviler; hemşireler, psiko-
loglar ve sosyal hizmet uzmanı
gibi çalışan bir ekiple çıktığı verilmeye devam ediyor.
Reklamlar 1; Çoğunluğu psikiyatri sağaltımındaki gerekliliği
tartışmasız kabul edilen
terapi eğitimlerini tamamlamış öğretim üyeleri, bireysel ve grup terapileri alanında yeterlilikleriyle, hem mezuniyet öncesi iletişim becerileri derslerinde, hem de
mezuniyet sonrası hekim
yardımcı personel ve hasta yakınlarına yönelik eğitim programlarında yer almaktadırlar. Ayrıca öğretim
Terapi eğitimlerini tamamlamış öğretim üyeleri, bireysel ve grup terapileri alanında yeterlilikleriyle, hem mezuniyet öncesi iletişim becererileri derslerinde, hem de
mezuniyet sonrası hekim,
yardımcı personel ve hasta yakınlarına yönelik eğitim
programlarında yer alarak,
kendilerini geliştiriyorlar.
Psikiyatri Anabilim Dalı Kadromuz
AKADEMİK KADRO
Prof. Dr. Nalan K. Oğuzhanoğlu
Prof. Dr. Hasan Herken
Doç. Dr. Figen Çulh Ateşci
Doç. Dr. Filiz Karadağ
Doç. Dr. Osman İsmail Özdel
Yrd. Doç. Dr. Cem Şengül
Yrd. Doç. Gülfizar Varma
Uzm. Dr. Halide Duvar
Arş. Görv. Dr. Erinç Yücel
Arş. Görv. Dr. Demet Kalaycı
Arş. Görv. Dr. Çiğdem Cura
Arş. Görv. Dr. Özgür Kalkancı
Arş. Görv. Dr. Neslihan Levent
Arş. Görv. Dr. Ayşenur İnci Kenar
Arş. Görv. Dr. Deniz Şimşek
Arş. Görv. Dr. Muharrem Efe
Arş. Görv. Dr. Duygu Kocabıyık
Arş. Görv. Dr. Fatih Köksal
Arş. Görv. Dr. Hüseyin Alaçam
Ar. Görv. Dr. Gonca Ünal
HEMŞİRELERİMİZ
Nursel Karagöz
Medine Demir
Kıymet Sarıçay
Özgül Keserlioğlu
üyeleri değişik gruplara eğitim
programları düzenlemekte ve
televizyon programlarını renklendirmektedirler.
Reklamlar 2; Psikiyatri Anabilim
Dalı, 2007 yılında Türkiye Psikiyatri ailesinin üçüncü büyük
kongresi kabul edilen “Anadolu
Psikiyatri Kongresi”ni 300 bilim
insanının katılımıyla başarıyla
düzenledi. Yine 2009 Yılı Nisan
Ayı’nda, “Eğitimde Psikiyatrinin
Yeri” temalı öğrenci kongresine
öncülük ediyoruz ve umuyoruz
ki, tüm tıp fakültesi öğrencileri ve ilgili öğretim görevlileri ile
birlikte bu kongreyi de başarıyla
tamamlayacağız.
PSİKİYATRİ ANABİLİM
DALI; ÖĞRETİM
ÜYELERİ, ARAŞTIRMA
GÖREVLİLERİ,
HEMŞİRELERİ VE
PSİKOLOGLARI İLE
YURT DIŞI VE YURT
İÇİNDE YAYINLANMIŞ
BİRÇOK MAKALEYE,
KONGRElerDE
SUNULMUŞ BİLDİRİye
VE KİTAP BÖLÜMLERİNE
İMZA ATTI.
Ayten Özgün
İlknur Kaçar
Sevilay Çalık
Reklamların devamı: Öğretim
üyelerimiz, araştırma görevlilerimiz, ayrılmaz parçamız hemşirelerimiz ve psikologlarımızla
yurt dışı ve yurt içi dergide yayınlanmış çok sayıda makaleye,
çeşitli kongrelerde sunulmuş
sözel ve poster bildiriye ve çeşitli kitap bölümlerine imza attık, atmaya da devam edeceğiz.
Bu çalışmalarımızın yanında, katıldığımız birçok kongrede alınmış poster ödülleri, TÜBİTAK
Teşvik Ödülleri, BAP Projesi ile
yürütülen tez çalışmaları ve ilgili birimlere gönderilmiş ve sonucu beklenen araştırma projelerimiz var.
Sağlık Memuru İbrahim Baki
Sekreterler
Özlem Erten Sezgin
Yeliz Dinçer
Sonuç olarak, genç bir ağaç olarak betimleyebileceğimiz bugünkü ailemizin eğitici, araştırmacı ve tedavi edici rollerini başarıyla sürdürdüğüne inanmaktayız. Bireylerin biyopsikososyal bütünlüğüne saygıyla ilimizin sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine katkı sağlama, üniversitemizin gelişimine de çalışmalarımızla destek verme hedeflerimiz arasındadır.
Önümüzdeki yıllarda ilimizin
ruh sağlığı alanındaki epidemiyolojik verilerini ortaya koymak
önceliklerimiz arasındadır. Bugünlere ulaşmada katkısı olan
herkese teşekkür ederiz.
21
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Mektuptan Çıkan
Sevgi
O
nu ilk gördüğüm günü
anımsamıyorum. Bendeki başlangıç, elinde
göz damlası, odamın
kapısını çalmaksızın içeri dalışı
ve “Hiç işe yaramadı bu ilaç” deyişi... Sağlık ocağındaki olanaklarımın kısıtlılığında her derde deva olmam olanaksızdı ama bu kız
çocuğunun sorunu neydi acaba?
Odama girişiyle irkilmiştim. Hem
uğraştığım bir iş vardı, hem de
bir kız çocuğu yanında büyüğü
olmaksızın odama dalıyor, tedavimi yargılıyordu. Elimdeki evrakları bırakıp “Gel bakalım. Baştan anlatmaya başla” dedim. Ezberi yarıda kesilmişçesine durakladı ve usulca masamın önündeki sandalyeye ilişti. Doğrudan yüzüme bakıyordu.
göğüs hastalıkları
anabİlİm dalı öğretİm üyesİ
Doç. Dr. Göksel Kıter
22
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Sekiz-dokuz yaşlarında olduğunu düşünmüştüm, on üçmüş.
Ufak tefek, yöre çocuklarının pek
çoğuna göre sağlıklı görünen, eli
yüzü temiz, gözlerinde farklı bir
pırıltısı, yanaklarında utanmanın
değil coşkunun pembeliği olan,
şiveyle ve devrik tümcelerle konuşan, başı dik, kararlı tavırlarıyla ne istediğini bildiği sezilen bir
kız çocuğuydu. Saçları bir yemeniyle örtülmüştü. Burnunun üstünde çilleri vardı.
“Ver bakayım neymiş o ilaç?” dedim. Uzattı. Tavrında bir tuhaflık vardı. Tanımlayamadığım bir
başkalık...Sanırım o yaş grubundan öbür çocuklarla karşılaştırılınca ortaya çıkan bir ayrılıktı bu,
belki de bir ayrıcalık...
Sağlık ocağıma gelen çocuklarla
konuşmayı seviyordum. Öylesine
ürkek, öylesine tatlıydılar ki. Başları önlerine eğik, omuzlarının
arasına gömük giriyorlardı içeri.
Yanlarında ya öğretmenleri ya da
sınıf arkadaşları, kapıdan girişte
kalakalıyorlardı. Ne söylesem, ne
sorsam hep aynı yüksek, tek düze ses tonuyla ve her tümcenin
sonuna mutlaka bir “Örtmenim”
ekleyerek yanıt veriyorlardı. Genelde kısa, ayrıntıya inmeyen yanıtlar... İlgilerini çekmeye çalışarak, güleryüzle sorgulamamı yapıyor, ürkütmeden muayenemi tamamlıyordum. Çok zaman,
araya giren süre işe yarıyor, sonunda gözler yüzüme dek kalkmış, omuzlar gevşemiş, ses yumuşamış oluyordu. Günün en rahatlatıcı anlarıydı bunlar. Çocuk
sıcaklığında, yumuşaklığında...
Gelelim Elif’e. O, iletişimi beraberinde getirmişti. Belki de benim
anımsamadığım gerçek ilk karşılaşmada benzer süreçlerden geçmiştik ve bu kez daha rahat davranabiliyordu. Karşısındaki insan erişilmez değildi ve bir diyeceği varsa hemen oracıkta demeliydi. Bu hoşuma gitti. Yine de
özenli bir girişin, kendisine daha fazla yardımcı olacağını söyle-
* STED’deki yazımdan kısaltılmıştır.
http://www.ttb.org.tr/STED/sted0201/21.html
meden edemedim. O da ayrımına varmış olacak ki durakladı, ilk
hızı biraz kesilerek konuşmasını
sürdürdü. Ayrıca sesi yumuşamış,
yanaklarının pembeliği daha da
belirginleşmişti.
Göz damlasını ben vermişim. Dediğim biçimde, aksatmadan kullanmış. Gerçi çapaklanma geçmiş ama gözlerinin ağrısına hiç
iyi gelmemiş ilaç. Hem zaten
bu ağrı çok uzun zamandan beri varmış. Bebekken onu düşürmüşler, kafası taşa çarpmış. İşte gözlerinin kaymasına bu kaza neden olmuş. Hem gözleri kayıyor diye de çok üzülüyormuş.
Her gece ağlamaktan yastığı ıpıslak oluyormuş.
Olayın duygusal yönü bu denli yoğunlaşınca ilacı, kullanma
nedenlerini bir kenara bıraktım.
Dikkatimi Elif’in gözlerine verdim. Ancak o zaman bir gözün
hafif dışa kaydığını ayırt edebildim. ‘‘Yavrucuğum, öyle belirgin
bir kayma yok gözlerinde’’. dedim. Sorununun hafife alınması
hoşuna gitmedi, küskünleşti.
Eğer bu denli sorun yapıyorsa bir
göz doktoruna gönderebileceğimi söylediğimde ise ilgilenir gibi oldu. Sonra birden “Siz halletseniz. Annem yok benim. Babam
da. Kimse para vermez bana.” dedi. Öyküsünün geri kalanını böylece anlatmaya başladı.
Ah Elif, ne diyeyim ben sana?
Annesi ve babası bir kazada, o
çok küçükken, ölmüşler. Yedi
kardeşi daha varmış. Onlar köyde kalmışlar. Elif, köyde yaşamak istemediği için bir tanıdıklarının yanına gelmiş. Kadın ona
çok kötü davranıyormuş. Okula
mı? Gitmiyormuş, daha doğrusu
göndermiyorlarmış. Hem artık o
da gitmek istemiyormuş. Kadının iki çocuğuna bakıyor, ev işlerini de yapıyor, bulaşıkları, çamaşırları yıkıyormuş. Çok yoruluyormuş. Hem gözlerine de
çok üzülüyormuş. Her gece ağlıyormuş gözlerinin ağrısından.
Bu öykünün yarısıyla bile benim
için Elif, yardım edilecek, elden
gelen yapılacak bir çocuk olurdu. Hemen onun yanında, aklıma gelen birkaç yeri aradım.
Durumunu anlattım telefonda,
aynı bana anlattığı gibi. Aldığım yanıtlara sevindim. Yardım
edebilecek bazı kurumlar vardı
ve devreye sokmak için hemen
harekete geçebilirdik ancak yanında kaldığı kişiyle ya da velisi
kimse onunla gitmeliydi.
dip yanağını okşadım. Başka yolu yoktu; önce bana gelirlerdi
ve uygun bir dille anlatarak ikna ederdim. Bu arada hastaneyi de aramış ve ücretsiz muayene olabilmesini ayarlamıştım.
Bakalım ne tür bir tedavi önereceklerdi. Teşekkür ederek gitti. Ertesi gün, yanında orta yaşlı
bir kadınla geldi. Kadın “Sağolasın doktoranım, bizim kızla pek
bi ilgilenmişin” deyince işimin
korktuğumuz kadar zor olmayacağını geçirdim içimden. “Buyurun, oturun. Elif’in nesi oluyorsunuz?” ‘‘Annesiyim.” Annesi?
“Yani öz annesi mi? Yani onu siz
mi doğurdunuz?” Kadın kim bilir nasıl şaşırmıştır anne kavramı
üzerine böyle ardı ardına sorular sorduğum için. Yanıtı kesindi: Elbet, onu ben doğurdum.
Elif’e takıldı gözlerim. Kafam allak bullak... Elif’in yüzü de. San-
ki annesine ihanet etmiş, onu
zor durumda bırakmıştı. Öyle
bakıyordu annesi yüzüne. Birden Elif’in öyküsü geçti aklımdan. Acaba ne kadarı doğruydu? “Peki babası?” diye sordum.
“Bi otelde getir götür işlerine
bakıyo. Durumumuz yok. Nasıl eyi ettiririz bu kızın gözlerini
doktoranım?”
Kırgındım. Son bir uğraşla yardımcı olacak kişinin adını ve
adresini yazdığım kağıdı uzattım, ‘‘Gidin ilgilenecekler’’, dedim. Ertesi gün ilk iş, kayıtlardan
Elif’in izini sürdüm. Açık bir adres bulamayınca canım sıkıldı.
Yeniden gelmesini bekleyecektim çaresiz. Geldi. Bu kez gözleri
yerde içeri girdi. Susuyordu. Ben
çağladım. “Senin ne yaptığından haberin var mı? Hadi yalan
söyledin, bu yalanları benim onca insana söylememe nasıl razı
Ahizeyi yerine koyar koymaz
muştuyu ona da verdim. Benim
keyfime diyecek yoktu ama o
bir türlü sevinemiyordu. Derdini söyledi sonunda. Yanında kaldığı kadın buna razı olmazdı,
zaten buraya da ondan habersiz, kaçarak gelmişti. Yanına gi-
oldun? Hiç mi sıkılmadın? Beni
ne duruma düşürdüğünün farkında mısın?” Bir tek, ‘‘Beni çok
kırdın’’ demedim.
“Başka türlü bana yardım etmiyceğinizi sandım.” Bunun üzerine
uzun uzun konuştuk; anlattıklarından yalan söylemenin öğrenilen bir davranış olduğunun
ipuçlarını topladım. Sanki o zamana dek ancak yalanlara sığınarak istediklerini elde edebilmiş, buna zorunlu bırakılmıştı.
Örnekler vererek anlatmaya çalıştım böyle düşünmesinin çok
yanlış olduğunu. Ne işe yarayacaksa bir de söz aldım ondan;
bir daha, asla, hiçbir koşulda yalan söylemeyeceğine ilişkin.
Başka bir kente atanıp ayrıldıktan sonra bir gün, kalınca bir
zarf aldım. Bir mektup... Yaşamında ona en iyi davranan insan benmişim. Hiç unutmayacakmış ne beni ne de bana verdiği sözü. Kendi işlediği
bu mendili kabul edersem çok
mutlu olacakmış. Bir de mendil
çıktı zarfın içinden. Çiçekler ve
kalplerin arasında kocaman bir
yazı vardı. “Sizi çok seven Elif”.
Mendili panoma astım.
Şimdi onu kazanılmış bir çocuk
olarak düşünmek, sözünü tuttuğuna inanmak istiyorum. Kendimi avutuyor olsam da umurumda değil. Elif, lütfen...
9 Ağustos 1993
23
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Büyük Usta Levent Kırca:
En Büyük Sevdam Tiyatro
‘TİYATRO DENİLDİĞİ ZAMAN HEMEN AKLIMA SANAT DÜNYASINA İLK ADIM ATTIĞIM GÜNLER GELİYOR.
O GÜNLERDEN BUGÜNE GEÇEN SÜREÇTE TİYATROYA OLAN AŞKIM HİÇBİR ZAMAN BİTMEDİ’.
Ünlü Tiyatro Sanatçısı Levent Kırca
Bazı insanlar vardır, her aklımıza
geldiğinde yüzlerinde kocaman bir
tebessüm ile hayal ederiz onları.
Güldürendir aslında çoğu zaman,
ancak yine de gülerken hayal ederiz
onları. Ağlatmaktan daha zor bir işi
misyon edinmişlerdir. Türkiye’de de
‘sanat’ ve ‘gülmek’ diyince aklımıza
ilk gelen isim hiç şüphesiz Levent
Kırca oluyor. Ekranlardan tanıdığımız ünlü sanatçı ile Önce Sağlık
Dergisi olarak çok özel bir söyleşi
yaptık. İşte sohbetimizde öne çıkan
detaylar…
ÜNLÜ TİYATRO SANATÇISI
Levent Kırca ile
‘Olacak O Kadar’
dedirten röportaj
Uzun zamandır ekranlarda göremiyoruz sizleri. Bu bir küskünlük mü acaba?
Sizin de bildiğiniz gibi, yaklaşık 6
yıl önce ‘Olacak O Kadar’a ara verdik. Aslında o dönemde halktan
programı bıraktığımız için çok ciddi tepkiler aldık ancak bunu yapmak zorundaydık. Çünkü sanatta eski ve yeni kavramı çok önemli. Hem yılların tecrübesi ile çalışıp,
hem de izleyiciye ‘yeni’ tadını vermeniz gerekiyor. Bu nedenle hem
kendimizi hem de izleyiciyimi-
24
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
zi dinlendirmeye karar verdik. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse bu uzun dönem bizim için hiç
de kolay olmadı. Çünkü her hafta bir program hazırlıyorsunuz ve
bir bakıyorsunuz artık bu program
yok. İnsanlar da nerede sizi görse programınızı soruyor. Uzun sözün kısası, bu süreç sonunda gördük ki, izleyici de biz de birbirimizi çok özledik. Bu kadar ‘yeter’ dedik ve önümüzdeki sezon yine ekranlara dönüyoruz. Sizin aracılığınızla da izleyicilerimize müjdesini
vermiş olalım.
SANAT DÜNYASINDA
ESKİ VE YENİ KAVRAMI
ÇOK ÖNEMLİDİR.
HEM YILLARIN
TECRÜBESİ İLE
ÇALIŞIP, HEM DE
İZLEYİCİYE ‘YENİ’
TADINI VERMENİZ
GEREKİYOR.
Sanatı olmayan, sanata
değer vermeyen bir
toplumun ilerlemesi
imkansızdır. Bu nedenle
ülkemin sanata daha çok
değer vermesini bekliyorum.
Her rolde kendimi oynarım
Bu uzun dönemde televizyon
izleyicisi olmuşsunuzdur
muhakkak. İzleyici gözüyle
ekranların değerlendirmesini
yapar mısınız?
Kalitesiz. Kesinlikle kalitesiz. Bizim program yaptığımız dönemde ekranlar kesinlikle böyle değildi. Öyle ki, yapacağımız her skeçi en az 30 defa çekerdik. Çünkü izleyici gerçekten
de çok seçiciydi. Şimdi ise ısıtıp ısıtıp izleyicinin önüne koyu-
Ben her rolde kendimi
oynarım.
Çünkü
bende Lady
Macbeth’in,
Juliet’in tüm
özellikleri
var. Sizin
özellikleriniz de bende var.
Yani insanlar
yüz yüze gelip kendilerini çok iyi tanıdıkları zaman, başkalarını tanımaları çok
kolay oluyor. Başkalarını da tanıyınca, aldığınız yüzlerce oyundaki
yüzlerce ki-
şiyi de tanıyınca, ‘‘bu da
bana benziyor’’ diyorsunuz. ‘‘Ben
de böyle zayıf bir insanım, böyle
güçlüyüm,
ben de bu
kadar korkağım, ben de
bu kadar cesurum, her
insan böyledir’’ diyorsunuz. Evrensele ulaşmak demek
zaten buradan kaynaklanıyor. Herkesteki ortak
yönü yakalayıp, çaprazdaki insanı
belirlemek.
lan programlardan tutun da birbirini yiyenler, reklam uğruna
gülünç duruma düşenlere kadar her şey mevcut. Çok kirlendi ekranlar çok! Artık izleyicinin
istekleri ya da belli bir misyonu
olan programlara hasret kaldık.
Bu duruma nasıl düştük inanın
onu da bilmiyorum. İşte bu noktada ‘tekrar ekranlara dönmeliyim’ diye düşünüyorum. Hem
içimdeki büyük özlem, hem de
ekranların ‘Vah!’lık durumu beni
daha çok itiyor televizyona.
Sizin dünyanızda tiyatronun
çok önemli bir yer tuttuğunu
biliyorum. Size göre ülkemiz
tiyatrosu ne durumda?
Öncelikle şunu söylemeliyim
ki, tiyatro benim en büyük sevdam. Hatta çocuklarım tiyatroyu onlardan daha çok sevdiğimi iddia ederler her zaman. Ancak ülkemizde maalesef sanatçı hak ettiği değeri göremiyor.
Sanat gözü diye bir şey kalmadı
günümüzde. Bu konuda halka
25
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Ünlü Tiyatrocu - Oyuncu Levent Kırca
Tarafıma olan ilgiden hiç sıkılmadım
Şöhretin hep iyi yönlerine değindik.
Peki hiç sıkıldığınız ya da zorlandığınız
anlar oldu mu?
Çok açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, insanların bana olan ilgisinden hiçbir
zaman sıkılmadım. Bütün samimi duy-
da kızamıyorum. İnsanların öncelikli ihtiyaçlarını karşılamaları gerekiyor ki, sanada zaman ve
para ayırabilsinler. Asgari ücretin açlık demek olduğu ve ülkenin neredeyse yarısının da asgari ücretle çalıştığı bir ülkede yaşıyoruz. Şimdi bu insanlara ‘‘hadi sanata destek olun, zaman ve
para ayırın’’ diyemiyorum. Ancak bir de başka bir kesim daha
var. Bu kesim, hayat mücadelesi
yapmak zorunda kalmadan geçimini sağlayabilen, maddi yönden güçlü kişiler. İşte onlar da
sanattan anlamıyorlar. Ancak
masa başında otursunlar, sohbet etsinler… Kimileri tablo biriktiriyor, kimileri tarihi eser ancak sanat gözü ile değil, sadece
yatırımcı gözü ile bakıyorlar. An-
26
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
guları ile imza almak isteyenler, fotoğraf
çektirmek isteyenler beni hiçbir zaman
sıkmadı. Ancak bana karşı art niyetli olarak hareket eden insanlara hiçbir zaman
tahammül edemedim, etmeceğim de.
Bunun dışında Türk halkının ilgisi her zaman bir gurur vesilesi oldu benim için.
cak şunu söyleyebilirim ki, sanatı olmayan, sanata değer vermeyip, hiçe sayan bir toplumun
ilerlemesi imkansızdır.
Peki Türk Sineması ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Türk Sineması’na baktığımız zaman özellikle son dönemlerde ciddi gişe hasılatları elde etmesine rağmen genel anlamda
bir kalitesizliğin olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki, büyük bütçeler ayrılarak çekilen filmler yine maddi kaynakların yetersizliğinden dolayı beklenen kaliteyi yansıtmıyor. Halbuki ülkemiz
öyle bir coğrafyada yer alıyor ki,
en ufak bir hikayeden bile onlarca film çekilebilir.
Biraz da günlük yaşamınızdan
bahsedelim isterseniz. Uzun
yıllar Hasan Usta tiplemeniz
çok beğenilmişti. Siz de iyi bir
aşçı mısınız?
Valla çok açık bir şekilde söylemek gerekirse, ben çok iyi bir yiyiciyimdir. İş başa düştü mü her
şeyi yaparım, ama mutfak hiçbir
zaman bana keyif vermedi. En
azından yapım aşaması demeliyim. Yemek yemek bana haz veriyor ancak aynı hazzı yapmak
konusunda söyleyemeyeceğim.
Mesela, Mehmet Güney iyi yemekler yapar, hakikaten çok lezzetlidir yemekleri. Ben de onun
yaptığı yemekleri iyi yerim. Bu
şekilde birbirimizi tamamlıyoruz. Hiçbir sorun yok yani...
dan ba
Mutfaktan sonra hemen
akla gelen spordur. Levent
Kırca’nın sporla arası nasıl?
Maalesef spor yapmıyorum.
Şimdi ‘zaman ayıramıyorum’ diyeceğim ancak o işin bahanesi oluyor. O nedenle ‘yapmıyorum’ demek daha mantıklı geliyor. Spor diyince genelde erkeklerin aklına futbol gelir. Ancak
futbol bana göre bir spor değil.
Evet ‘benim de olsun’ diye tuttuğum babamdan kalma bir takımım var. Galatasaraylıyım ancak, futbolun benim hayatımda hiçbir yeri yok. Zaten bu da
bir rant aslında. Büyük paralar
var işin içinde. Yok efendim takım forması, bayrağı, bandanası, cartı, curtu… Tüketime yöne-
Ege insanının tüm sıcaklığı ve samimiliği
sinmiş Denizli insanına. Sanata ve
sanatçıya nasıl yaklaşacaklarını
gerçekten çok iyi biliyorlar.
Biraz da özel hayatınızdan
bahsetsek. Oya Başar’la olan
ayrılığınızın ardından evliliğe
küskün müsünüz?
lik faaliyetler bunlar. Taraftar olmaya bir nevi zorlanır insanlar,
maç zamanı yumruklar havada
uçuşur. Büyük paraların ve şiddetin içinde bir spordan bahsetmek mümkün mü? Bu hali ile
düşündüğümüz zaman akıl işi
değil. Ancak bu işin içinde bilim
adamları, doktorlar, yöneticiler,
akademisyenler de var. İşte bu
da işin acı tarafıdır.
Öyle bir kıstas koymak mümkün
değil. Her yeni gün ne getirir, ne
götürür bilinmez. Belki aniden
aşık olur, ‘işte bu’ derim ve evlenirim ancak benim şanssız bir
noktam var. Oya Başar gibi dört
dörtlük bir insandan sonra yeniden başka biriyle olmak çok zor
benim için. Şimdi şu saniyede
arasa uçar giderim.
Erkeklerin alışverişle pek ilgili
olmadığını biliriz. Peki ya siz?
Alışverişle aranız nasıl?
Akıllı bir tüketici olmaya çalışırım her zaman. Özellikle son yıllarda bir marka çılgınlığıdır gidiyor. Bakıyorum, bu furyanın içerisinde kendi çocuklarım bile
var. Gerçi zaman zaman ben de
bu furyanın içine giriyorum. Tüketici toplumu olduk. Adeta tüketim için yaşıyoruz. Marka, ‘kalite’ anlamına gelmiyor her zaman ancak, o kadar çok tüketime yönlendiriliyoruz ki, bu bir
çılgınlık haline geldi. Çoğu zaman pazarlığımı da yaparım, fiyat araştırması da yaparım. Bilinçli bir tüketiciyim.
Levent
Kırca’yı
insanlar
hep gülen,
hep güldüren biri olarak tanıyor
ancak benim de kötü günler
geçirdiğim,
ağladığım,
üzüldüğüm
anlarım oluyor. Neticede insanım.
Aslında benim işimi
yapan hemen herkesin ortak
derdi bu. Bize ağlamak
ya da hüzünlenmek
yakışmıyor.
Televizyona verdiğiniz ara
evliliğinize nokta koymanızla
aynı dönemdeydi. Bu aranın
ayrılığınızla bir ilgisi var mı?
Elbette, ‘kesinlikle yok’ diyemem. Ancak bu ara gerekli bir
araydı. Ayrıladığıma tabi ki üzüldüm, sıkıntılı günler geçirdim.
Bu dönemde basından da hayli
uzak kalmayı tercih ettim. Açın
bakın televizyonları, gazeteleri. Hiç birisinde benimle ilgili haber veya röpörtaj bulamazsınız. Sadece size böyle bir röpörtaj veriyorum, bu da işinize
duyduğunuz saygıdan, sizi kıramamamdan kaynaklandı. Televizyonlara verdiğim ara ise hem
benim, hem de izleyenlerim açısından oldukça iyi olan bir zamandı. Şimdi ise tam gaz ‘motor’ diyeceğim günlere çok ama
çok az bir zaman kaldı.
Son olarak Denizli halkına
söylemek istedikleriniz var mı?
Denizli halkına tarafıma gösterdikleri yakın ilgi ve sıcaklıktan
dolayı çok teşekkür ediyorum.
Önce Sağlık Dergisi’ne de ayrıca
teşekkür ediyorum. Mekan seçiminizden, röpörtajımıza kadar
her şey harika. Sanata ve sanatçıya destek veren sizin gibi dergilere gerçekten de çok ihtiyacımız var. Denizli halkı oldukça sıcak insanlar. Ege insanının bütün sıcaklığı ve samimiliği sinmiş bu kent insanının ruhuna.
Her şeyden önce sanata ve sanatçıya nasıl yaklaşacaklarının
farkındalar. Burada kaldığımız
günlerde yakın ilgilerini gösterdiler. Sizlerin aracılığıyla bütün
Denizlilileri saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
27
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Piramitlerin Efendisi
Gizemli Ülke Mısır
‘MISIR, SAHİP LDUĞU BİRBİRİNDEN FARKLI ÖZELLİKLERİ İLE DÜNYANIN SAYILI ÜLKELERİNDEN BİRİ DURUMUNDA. ÖZELLİKLE SHARM EL SHEİK’İN MUTLAKA GÖRÜLMESİ GEREKİYOR.
Arife Yörük | Hastane Müdürü
Arife Yörük
HASTANE MÜDÜRÜ
Mısır Piramitleri
Piramitler, Mısır’ın en önemli
simgesidir. Bu piramitlerin her
bir bloğunun yüksekliği insan
boyundan uzun ve ağırlığı fazladır. Bu blokların bir de beyaz
mermer olduğu düşünülürse
nasıl taşındığına hayret etmemek mümkün değildir. Mermer kullanıldığı için güneşin
28
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
yansıdığı her açıdan piramitler ışıma yapar. Eski Mısırlılar,
güneşin piramitler üzerindeki
yansımalarına göre takvim belirlemişlerdir kendilerine. Bu
piramitlerden Keops, Kefren
ve Mikerinos, aynı alanda belli
mesafe aralıkta ve belli bir konuma göre yapılmıştır.
Mısır, her yıl milyonlarca turistin
geldiği bir ülke. Piramitlere ve
‘Dalışın Mekkesi’ denilen Sharm
El Sheik’e ilgi çok büyük. Ülkede,
Osmanlı Devleti’nin izlerini ve
bıraktığı birbirinden güzel eserleri
görmeniz mümkün.
D
ünyayı gezmeye karar verdiğim ama bir
türlü uygulayamadığım uzun zamanlardan
sonra yeşil pasaportumu aldığım ilk gün bu gezime Mısır’dan
başlamak istedim. Tur programlarını uzun süre inceledim ve en
uygun fiyata düştüğü anda Mısır için kayıt yaptırdım.
Mısır’da önce dalış bölgelerine gidip, oradan da piramitlere geçmeye karar verdim. Benim için ‘‘Dalışın Mekke’si’’ denilen Sharm El Sheik’de bu işi yapmak son derece önemliydi. Burası, dünyanın ikinci mercan kayalıkları dalış bölgesi ve binlerce balık türünü görebileceğim
bir sualtı akvaryum dünyasıydı. Üstelik böyle bir yeri görmek
için Avustralya’ya gitmek de gerekmiyordu. Bu arada Sharm El
Sheik’in ‘‘şeyhin sakalı’’ demek
olduğunu öğrenince gerçekten
de çok şaşırdım.
Direkt uçuşla Sharm El Sheik’e
2.5 saatte vardık. Daha uçaktan
iner inmez bir sıcak hava dalgası karşıladı bizi. İşin garip tarafı
burada nem oranı düşük olduğu için 40-41C˚ sıcaklıklığı daha
düşük hissettik. Otel ve işyerleri sürekli klima sistemleri ile soğutuluyor. Bu nedenle yattığınız
sürece klima ile yaşıyorsunuz.
Turizm Şehri Sharm El Sheik
Sharm El Sheik, Türkiye ile kıyaslandığında Antalya’ya benziyor. Bir turizm şehri. Saatte
inen uçak sayısı Antalya’yı aratmıyor. İtalyan, Fransız, Rus, Türk
ve İngiliz turist çoğunlukta. Şehire giriş vizeli, hatta çıkışlarda
da sürekli pasaport kontrolü uygulanıyor. Şehirde çalışan kişiler burada çalışmak için vize alıyor, çalışma süreleri dolduğunda da ya şehri terk ediyor ya da
vizesi yenilenirse devam edebiliyor. Kendi vatandaşlarına ku-
ralları daha katı ve polis korkusu
iyi yerleşmiş. ‘‘Bir turist polise bizi şikayet eder’’ korkusu ile çok
rahatsız etmiyorlar.
Sharm El Sheik’te İlk Gün
Dengesini kaybedip denize düşenleri gördükçe binmekten
vazgeçesim gelmedi değil ama
bir gayret 10 dakikalık bir dikkat
testinden ve duba cambazlığından sonra bota bindim.
İlk gün ‘shuttle’ dedikleri araçlarla altı camdan yapılma botlara
binmeye karar verdik. Bu botlarla dünyanın en büyük ikinci beyin mercanını görmeye gideceğiz. Üzerimizde bıçak cinsi kesici alet olup olmadığına baktılar.
Burada denizden mercan kesmek ve almak yasak. Eğer alırsanız pasaporta el koymaya varan
cezaları var. Botlara binerken
yaşadığım sevincim
korkuya döndü. Çünkü açıktaki botlara
binmek için metrelerce döşenmiş dubaların üzerinde cambaz
gibi denge kurmaya
çalışarak yürümek zorunda kalıyorsunuz.
Mısırlıları denizlerine sahip çıktıları için takdir ettim, daha sonra rehberden öğrendik ki, bu sahil ve bölge uluslararası anlaşmalarla korunuyormuş ve birinci derecede koruma alanıymış.
Bu alanlara gelecek herhangi
bir zararda Mısır Hükümeti’nin
alacağı cezai hükümler varmış.
Tüm gemiler ve botlar, kıyıda
Kahire Müzesi
Ünlü Kahire Müzesi oldukça
kalabalık ve giriş kapısından
itibaren ihtişamın göze çarptığı geniş bir yer. Dış kapıda
insanı karşılayan aslan başlı
eserler insanı ürküttüğü kadar
hayrete düşürüyor. En kötüsü burada fotoğraf çekimine
izin yok. Makinelerimizi kapı-
da alıkoydukları için gizli saklı
birkaç resmi cep telefonum ile
çekebildim. İçerisi üç katlı dönerli şekilde yapılmış. Her katta çeşitli lahitler, eski mısırlıların savaş aletleri, takıları, resimleri, hiyelografileri, mezarlar ve bir çok firavun heykelleri sergilenmekte.
29
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Piramitlerin Efendisi Gizemli Ülke Mısır
Şehrin Merkezi Naama Bay
Şehrin merkezi Naama Bay, bizdeki Bodrum gecelerini aratmayacak
ayarda. Kafeler, barlar, nargile keyfi için açık alanlar, disco ve alışveriş
dükkanlarının olduğu bir yer burası. Naama Bay, şeyhin gözdelerinden birinin adıymış ve şeyh buraya ismini vermiş. Burada müthiş
el oyması eserler var, özellikle tahta bibloları sevenler mutlaka gidip,
görmeli. Sharm’da çalışan yerli kadınları görmeniz mümkün değil,
çünkü yok. Genelde erkekler çalışıyor, çalışan kadınları da Ruslar
oluşturuyor. Alışveriş konusunda
da genelde turistlere yönelik hediyelik eşyalar var.
30
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
SHARM EL SHEİK’TEKİ YAPILAR ÖZELLİKLERİ KORUNMAYA
ÇALIŞILARAK DÜKKANLARA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ.
ve açıklarda birbirine bağlanarak duruyor. Açıkta demirleyecek gemiler için özel yerler yapılmış. Bu yerler dışında demir
atmak yasak. Deniz çok temiz
ve denizde bir çöp dahi bulmak
mümkün değil. Cam botlarla
binlerce renge sahip mercanların üzerinden giderken ‘‘böyle
bir güzellik olamaz’’ diyorsunuz.
ruz. Burası alışveriş için dükkanların olduğu bir yer. Yapılar eski
ve özellikleri korunmaya çalışılarak dükkanlara döndürülmüş.
Burada çarpışık bir yapılaşma
gözleniyor. Daha sonra 2-3 yıl
önce bombalanan Tiran Center
dedikleri 3 katlı alışveriş merkezi ve eğlence merkezlerinin olduğu yeri geziyoruz.
Sharm El Sheik’te Akşam
Akşam şehir turu yapmak için
çıkıyoruz. İlk önce depremden
sonra çöken zemin üzerine kurulu olan şehrin eski yerleşim
yeri olan Old Market’ı geziyo-
Sharm’da alışveriş yapmak zor,
çünkü fiyat etiketi denen bir şey
yok. Bir şey almak pazarlık yapabilme kabiliyetinize bağlı. Bir
malı iki kat daha pahalıya ya da
ucuza almak mümkün. Şehirde
araçların akşamları far yakma-
ması dikkatimizi çekti. Bu da savaş döneminden kalma bir kamuflajmış ve insanlar alışkanlıklarını terk etmemiş.
Daha sonraki iki gün sabahtan akşama kadar dalış bölgelerinde dalış yapmakla geçiriyoruz. İlk dalış bölgesi Ras Muhammed. Bu bölgede avlanmak
yasak ve cezaları yüksek. Burada şnorkelle dalış yapıyoruz. Kilometrelerce uzunlukta yar şeklindeki mercan kayalıklarını ve
balık türlerini görünce dilim tutuluyor. Denizin üstüne bakarsanız sadece taş, kum ve deniz ama altına bakınca renga-
Beyin Mercanı
Sharm El Sheik’te botla yaptığımız bir saatlik gezi sonrası,
2.5 metrekare çapındaki beyin
mercanına ulaştığımızda bu
mercana neden ‘beyin mercanı’ dediklerini daha iyi anladım. Bir insan beyninin büyük
bir hali sanki... Girintiler ve çıkıntılar tamamen beyin ve bir
cm. mercan oluşumu için en
az 50 yıl gerektiği düşünüldüğünde gördüğüm mercanın
renk mercanlar ve binlerce balık, mercanların arasında yüzüyor. Daha sonra uzaydan görünmeyen magic lake dedikleri göle gidiyoruz. Burası bol miktarda
potasyum ve magnezyum içermesinden dolayı uzaydan kara parçası gibi görünmekteymiş.
Burada deniz altında hiç mercan bulunmuyor. Özelliği ise,
deniz dibinden dar bir kanalla
açık denize ulaşılması.
Daha sonra dünyada sadece üç
yerde yetişen mangrow ağaçlarını görmeye gidiyoruz. Çalıyı
anımsatan bu ağaçlar tuzlu suda yetişiyorlar. Nasıl nefes alacak? diye merak ediyorsanız hemen söyleyeyim ağaç tüm köklerini toprak dışına uzantı yapmış ve köklerinden nefes alıyor.
Daha sonra tüp dalışı için Tiran
Adası’na gidiyoruz. Burası da
uzun mesafeli mercan kayalıklarının olduğu bir bölge. Buradaki
tüp ile dalışta deniz tabanında
aslan balığı, elektrik balığı, vatoz gibi balıkları görüyoruz.
Daha sonraki gün atv motorlarla safariye çıkıyoruz. Giderseniz
yapmadan sakın gelmeyin. Uçsuz bucaksız çölde motor kullanmak, bedevilerin çadırlarını
ziyaret etmek, şekerli çaylarını
içmek müthiş bir şey.
Gece yarısı otellerimize dönerken hepimizin üzerinde en az
on karış toz, yüzümüzde mutlu ve tatmin olmuş bir ifade, kulaklarımızda atv motorların çılgın gürültüsü var.
Piramitlerle Buluşma
Ertesi gün Kahire ve piramit gezisine çıkıyoruz. Sharm’dan Kahire tam 450 km. O nedenle
yolculuğa gece yarısı çıkıyoruz ve sabah güneş doğarken
Kahire’ye varıyoruz.
Kahire, tam bir keşmekeşin hüküm sürdüğü şehir. Hemen hemen bütün yapıların boyasız ve
kiremit olması dikkatimizi çekiyor. Burada evlerin dışı boyanmadan vergi verilmiyormuş, dolayısı ile vergi vermemek için insanlar boya yaptırmıyormuş.
Nil nehrine yaklaşırken şehir daha düzenli hale geliyor. Nil, gerçekten mükemmel. Bana İstanbul Boğazı’nı hatırlatıyor.
yaşı dudak uçuklatacak cinsten. Dünyada Avustralya’dan
sonraki en büyük beyin mercanının bu olduğunu rehberden öğreniyoruz. Herkesin ağzı açık kalıyor...
Piramitlere doğru yol alıyoruz.
Her yerde yol inşaatı var, o nedenle gidilecek yere varmak işkence gibi. Piramitlerde de ilk
bakışta göze çarpan bakımsızlık
oluyor. Piramit filmlerindeki ihtişamı görememek insanı hayal
kırıklığına uğratıyor. İlk piramit
Keops’a giriş izni yok, o nedenle sadece dışarıdan bakabiliyoruz. Milyonlarca blok taşın dizilişi karşısında herkes şaşırıyor.
Dönüş yolu boyunca Osmanlının etkileri göze çarpıyor ve o
yapılar koruma altına alınmış.
Osmanlı camileri, medreseleri,
konaklama evleri görülüyor. O
nedenle kültür bize çok yabancı
gelmiyor. Ertesi gün dönüş hazırlıkları ile geçiyor ve artık dönme zamanı...
31
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Şişmanlık ve
Zayıflık
GELİŞMİŞ ÜLKELERDE OLDUĞU GİBİ ÜLKEMİZDE DE YETİŞKİN NÜFUSU OLUŞTURAN KADINLARIN
YÜZDE 65’İNDE, ERKEKLERİN DE YÜZDE 39’UNDA ŞİŞMANLIK SORUNU BULUNMAKTADIR.
Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri Beslenme ve Diyet Birimi
B
irçok yetişkin insan, sinirsel, hormonal, fiziksel ve kimyasal mekanizmalarla enerji alımı
ve bu enerjinin harcanması arasında bir denge kurararak bedeninin ağırlığını belirli bir düzeyde tutar. Bu mekanizmaların bir
ya da birkaçındaki bozukluk ise
bu dengeyi olumsuz yönde etkiler. Bu da beden ağırlığının değişmesine neden olur.
daha yüksektir. Şişmanlık, sosyokültürel düzeyi düşük kadınlarda, sosyo-kültürel düzeyi yüksek
olanlardan daha yüksek oranlarda görülürken, erkeklerde bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Şişmanlık, birçok hastalıkla ilintili olduğu ve estetik anlayışı ile örtüşmediği için toplumsal bir sorun haline gelmiştir.
Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de yetişkin nüfusu oluşturan kadınların yaklaşık %65 ‘inde, erkeklerin de %39
unda hafif ve orta derecede şişmanlık sorunu bulunmaktadır.
Şişmanlık, kentlerde köylerden
Zayıflama programı; diyet, egzersiz, davranış değişikliği ve beslenme eğitiminin bileşkesidir. Bu
programla başarıya ulaşılamazsa, aşırı şişmanlarda ilaç ve diğer
yöntemler de eklenebilir. Zayıflama programı uygulamadan ön-
Diyet Değişikliği
ce bireylerin bir sağlık kuruluşuna başvurmaları ve şişmanlığa
neden olan sağlık problemlerinin olup olmadığının tespit edilmesi gerekir. Bunun sonucunda
gerekli tedaviler verilip, diyetlerinin düzenlenmesi için diyetisyene yönlendirilmelidirler.
Diyetisyen, hastanın beslenme
alışkanlıklarını, fiziksel durumunu, yaşını, boyunu, ağırlığını ve
herhangi bir hastalığının olup olmadığını tespit ettikten sonra bireye özgü zayıflama diyetini düzenler. Bu açıdan televizyon, gazete ve dergilerde verilen diyetleri uygulamak hem uygun değil, hem de sağlık açısından ciddi
tehlikelere yol açmaktadır.
Şişmanlık ve Belirtileri
32
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Şişmanlık Nedir?
Bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucunda boya göre ağırlığın arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Şişmanlığın tanısında değişik yöntemler kullanılır. Pratikte; beden kitle indeksi (BKİ) başvurulan bir kriterdir. (BKİ)= ağırlık/(boy)*(boy) (BKİ)=
kg/m*m Bedenin yağ dağılımını belirlemede,
bel çevresinin kalça çevresine oranı kriter olarak alınır. ( bel/kalça oranı) Beden ağırlığının olması arzu edilenin %20 üzerine çıkması hipertansiyon, koroner kalp hastalığı, hiperlipidemi,
tip 2 diyabet riskini artırır. Bunların üst üste yığılmasıyla oluşan metabolik bozukluklar Sendrom X Hastalığı olarak belirlenir. Beden ağırlığının daha da artması, bazı kanserlerin (meme
ve endometri), eklem ve safra kesesi hastalıkları için risk faktörüdür. Aşırı şişmanlık solunum
güçlüğüne de neden olur.
Oluşum Nedenleri
1. Kalıtım: Kalıtımın beden kitle indeksine katkısı %33 civarındadır. Buna göre bazı bireyler
aşırı ağırlık kazanımına yatkındırlar.
2. Enerji alım ve harcamadaki dengesizlik:
Şişmanlık, enerji alımının uzun süre harcanandan çok olmasıdır. Enerji alımının fazlalığı aşırı yeme, çok yağlı ve şekerli besinleri tercih etme
şeklindeki yeme davranışlarından kaynaklanabilir. Şişmanlamada en önemli faktör enerji harcanmasının düşüklüğüdür.
3. Ağırlık döngüsü: Şişman bireyler belirli aralıklarla zayıflama diyeti uygularlar. Diyeti uygulayan birey belirli bir ağırlığa indikten sonra eski yeme düzenine döndüğünde, verdiği kiloyu
daha kısa sürede geri almaktadır. Bu ağırlığın
yağ oranının daha fazla olduğu bildirilmiştir. Birey tekrar diyet yaptığında, ağırlık kaybı daha
zor olmaktadır.
Sağlıklı Kilo Vermenin Yolları
K
ilolu bireyin amacı, ideal ağırlığa inmekle birlikte, buna ulaşma gerçekçi olmayabilir. Bireyin yaşam biçimi ve yaşına
göre ulaşabileceği gerçekçi ağırlığın hedef alınması daha doğru olur. Bazı durumlarda
gerçekten şişman olmadığı halde diyet yapmaya
kalkışan birey ağırlık döngüsü tuzağına düşerek
zamanla daha çok kilo alabilir. Bu gibi bireylerin
diyet yapma yerine fiziksel aktivitelerini arttırarak, boş kalori kaynağı bazı yiyecek ve içecekle-
ri sınırlayarak mevcut ağırlıklarını korumaları daha doğru olur. Diğer yandan şişmanlığı bazı sağlık sorunlarıyla ilintili olanların uygun bir diyet ve
egzersizle gerçekçi bir ağırlık düzeyine inip, diyetini ona göre ayarlayarak o ağırlığı yaşam boyu sürdürmeleri gerekir. Zayıflamak isteyen birinin gerçekten şişman olup olmadığı, şişmansa
derecesi, yaşı ve yaşam biçimine göre inebileceği ağırlık ve buna ne kadar sürede ulaşabileceği
gibi konulara dikkat edilmelidir.
Düzenli kontrollerle hasta ideal ağırlığına getirilmeye çalışılır.
Hasta, hedeflenen ağırlığa geldikten sonra bu ağırlığın korunması çok önemlidir. Bunun için
eski beslenme alışkanlıklarının
yerine, yeni beslenme alışkanlıkları edinilmelidir. Birey, yedikleriyle aldığı enerjiyi, harcadığı
enerjiyle uygun hale getirme bilincini kazanmak zorundadır.
Zayıflık
Boya göre ağırlığın %15 ile 20
altında olması, zayıflık olarak tanımlanır. Beden kitle indeksinin
18 ile 20 arasında olması inceliği, 18’in altında olması da zayıflığı gösterir. Beden kitle indeksinin 20’nin altına düşmesi, hastalıklara karşı direnci azaltır, iştahsızlığa, organ işlevlerinin bozulmasına neden olur, anoreksi
nörvozaya gidişi kolaylaştırır.
Nedenleri
1. Aşırı fiziksel aktivite
2. İştahsızlık ve diğer nedenlerle
yeterli besin alınamaması
3. Alınan besinlerin sindirim ve
emilim metabolizmasındaki bozukluklara neden olması
4. Kanser ve hipertiroidizm gibi
enerji harcanmasını artırıcı ve
yoğunlaştırıcı hastalıklar
5. Psikolojik stresler
Zayıflığın Düzeltilmesi
Öncelikle zayıflığın altında yatan sebep araştırılır ve zayıflığın
nedeni ortadan kaldırılır.Örneğin; besinlerin emilimini bozan
parazitlerin temizlenmesi gi-
bi. İştahsızlık ve yeme isteksizliği durumunda psikolojik tedavi
gerekebilir. Eğer metabolik bir
bozukluk varsa, diyet öyküsü ve
fiziksel aktivite düzeyi saptanarak diyet ona göre düzenlenir.
Bazı zayıf bireyler, önlerinde fazla yemek görmek istemezler. Bu
durumda fazla enerji, ara öğünlerle karşılanabilir. Yemekler hacim yönünden az, enerji yönün-
den yüksek olanlardan seçilir.
Zayıflığın düzeltilmesinde davranış değişikliği de önemlidir.
Birey acıkmamış olsa bile öğün
sırasında yemek yemesi yönünde bilinçlendirilmelidir.
Zayıf bireylerde genellikle şişmanlama korkusuyla besin alımı sınırlanmakta, bu da iştahın
gittikçe azalmasına neden olmaktadır. Buna bir de psikolojik
33
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Zayıflık ve Şişmanlık
sorunlar eklendiğinde yeme bozukluğu ortaya çıkmaktadır. Yeme bozukluğu yiyecekten tiksinerek yemeği reddetme ya da yediğinden dolayı suçluluk duyarak
kusma şeklinde ortaya çıkar.
Belirtileri
Anorektik bireyler başlangıçta
düzensiz ve garip bir beslenme
alışkanlığı geliştirirler ve zamanla yemekten tiksinti duyarak yemeği reddederler. Fiziksel aktivitelerini ise artırırlar. Bunun sonucu beden ağırlığında % 25–35 kayıp oluşur. Bazıları kabızlık yakınmasından dolayı laksatif kullanma alışkanlığı geliştirirler. Zamanında müdahale edilmezse yağ
34
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
dokusunun çoğu kaybolur, kas
erimesi, mensturasyondan kesilme, çeşitli vitamin yetersizliği belirtileri, dehidratasyon, tırnaklarda kırılma, saçlarda kırılma ve incelme, hipotermi, kabızlık, uykusuzluk ve ödem gibi sorunlar ortaya çıkar.
Tedavisi
Bu hastalığın tedavisi; psikolojik, beslenme ve tıbbi yaklaşımları içerir. Hastalık belirtileri ortaya çıkar çıkmaz hasta ve ailesinin
psikolojik tedaviye başlaması gerekmektedir. Diyet tedavisinin temeli, anorektik bireyin besinlere karşı olan fikirlerini değiştirmeyi amaçlar. Tedaviye başlamadan
Fast-Food’un Şişmanlığa Etkisi
Y
apılan araştımalar, şişmanlık ve
beslenme arasındaki ilişkide fastfoodun olumsuz etkisini
açık bir şekilde ortaya koymakta. Buna göre, obezitenin (aşırı şişmalık), sistemik hastalıkların ve hipertansiyonun ortaya çık-
masında ve insan sağlığını
olumsuz yönde etkilemesinde bu beslenme biçimi son derece etkin bir rol
oynuyor. Bu yöndeki beslenme, özellikle enerji ve
bazı besin ögeleri açısından dengeli olmadığı için
aşırı şişmanlık olgusunu
ortaya çıkartıyor.
önce ağırlık değişimi ve beslenme öyküsü alınır. Özellikle diyet;
hastanın hoşuna gidebilecek
besinlerden oluşur ve makro
besin öğelerinin oranları dengeli olmalıdır. Başlangıçta hastaya az miktarlarda yemek verilir, iştahı iyileştikçe arttırılır. Davranış değişikliğine yönelik uzun
süreli eğitim önemlidir.
Bulimik hastaların diyet tedavisinde de yine benzer kurallar
geçerlidir. Bulimiklerin yaşı genelde daha büyük olduğundan
bu insanlara verilecek bireysel
eğitim yeterli faydayı sağlayabilir. Her iki yeme bozukluğu durumu da psikolojik danışmanlıkla birlikte yürütülür.
Sağlıklı Beslenmenin Önemi
S
ağlıklı ve
uzun süreli bir yaşam
sürmede,
sağlıklı beslenme
son derece önemlidir. Şunu unutmayalım ki, damak tadı değişen ve geliştirilebilen bir ol-
gudur. Beslenme
konusunda birden
değil, ama yavaş
yavaş tercihlerimizi
değiştirerek birçok
hastalıktan korunabilir, uzun ve kaliteli bir yaşam sürebiliriz. Özellikle aşırı yağlı ve tuzlu be-
sinlerden uzak durmalı, taze sebze
ve meyveleri bolca tüketmeliyiz. Yine posalı besinleri tercih ederken,
tuzlanmış, tütsülenmiş ve dumanlanmış besinlerden
uzak durmalıyız.
35
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Rembrandt
Gece Devriyesi
‘‘HOLLANDALI RESSAM REMBRANDT TARAFINDAN 1642 YILI’NDA YAPILAN VE BATI RESMİ’NDE ÖNEMLİ
BİR YERE SAHİP OLAN GECE DEVRİYESİ ÇOK TARTIŞILAN BİR RESİMDİR’’.
Yrd. Doç. Dr. Çağatay Öncel | Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
planda bayrak tutan yeşil uzun
elbiseli adam havada tuttuğu
bayrağa bakıyor, en sağdaki figür, yanındaki miğferli arkadaşına yolu gösteriyor, arkada genç
bir asker sol eliyle uzun bir mızrak tutuyor... Kaptanın giysisi siyah renkte; o dönemde Cumhuriyetçiler, büyük tüccar ve şehrin
yöneticileri siyah renk giymekteler. Üzerine ışık düşen kızın (Resim 2) zafer tanrıçasına gönderme olarak yapıldığı düşünülüyor, ancak bu resimle ilgili olarak en çok tartışılan figür bu olmuş. Soldaki altın miğferli asker Rembrandt’ın Büyük İskender ve Berlin’de bir müzede yer
alan başka bir tablosunda da yer
almakta.
B
NÖROLOJİ Anabilim Dalı ÖĞRETİM ÜYESİ
Yrd. Doç. Dr.
Çağatay Öncel
u yazıda Rembrandt
(1609-1669, Hollanda)
tarafından 1642 yılında
yapılan ve Batı Resminde önemli bir yere sahip olan,
“Gece Devriyesi” ‘nden bahsedeceğim (Resim 1). Resme bu isim,
19. Yüzyıl’da verilmiştir. Ancak
ressamın aile kayıtlarında bu resmin ismi “Yüzbaşı Cocq’un teğmene emir verişi” olarak geçmektedir. Resmin boyutları ise
363*437 cm’dir.
Resmin iki ana figüründen biri
olan siyah elbiseli Yüzbaşı Banning Cocq, solundaki teğmene
kendisine eşlik etmesi için yolu gösteriyor. Mızraklı, tüfekli askerlerden oluşan bir grup, öndeki iki figürün arkasındalar. Işık,
Rembrandt’ın birçok resminde
36
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
olduğu gibi tek bir noktadan, sol
üstten özellikle kadının ve öndeki iki figürün üstüne yansıyor.
Solda altın miğferli, elinde mızrak olan asker ile sağda davul çalan adam resmi her iki yandan sınırlamaktalar. Dikkat edilirse resimdeki her figürün kendine özgü bir hareketi var. Örneğin; arka
Kaynak
Rembrandt, Bockemühl M. Taschen Verlag
Bu resim, bir savaş tablosu değil. Askerler savaşta olamayacak kadar tertipli ve temiz kıyafetler içindeler. Sanat tarihçilerine göre, Yüzbaşı Banning Cocq
ve arkadaşları resmin yapıldığı yıllarda şehri ziyaret etmekte olan Fransız Kraliçesi Maria de
Medici’yi karşılamaya gidiyorlar. Resim, 1715’te askeri mahkemenin salonuna asılmış, ancak
duvar resme dar geldiği için alttan ve yanlardan 30’ar cm. kesilmiş. Bu yüzden yüzbaşı Cocq’un
ayakları resmin alt hizasına gelmiş ve sağda davul çalan adamın yarısı resmin dışında kalmış.
Önemli bir figür olan soldaki altın miğferli asker de kenarda kalmış ve gövdesi kesilmiş.
Neşeli tarifler
İki ayrı mutfak
HAMSİLİ PİLAV (Hamsili Börek)
Malzemeler
1 kg. Karadeniz hamsisi
2 su bardağı pirinç
5-6 tane soğan
1 bağ maydanoz
1 çay kaşığı karabiber
1 çay bardağı sarı çekirdeksiz kuru üzüm
Az miktarda sıvı yağ
1 tatlı kaşığı tuz
Yapılışı
Pilavın yapılışı: soğanlar ince doğranır ve sıvı yağda kavrulur. Arkasından pirinç, ince doğranmış maydanoz, kuru üzüm, tuz ve karabiber eklenerek kavrulmaya devam edilir, 3 su bardağı sıcak su eklenerek pilav pişirilir. Hamsiler kılçıklarından ayrılarak başı da koparılırak tamamen temizlenir, yıkanır ve bir süzgece alınır. Kare veya
dikdörtgen şeklinde bir borcam tepsinin dibi yağlandıktan sonra
hamsiler hiç boşluk kalmayacak şekilde yatay olarak açılarak sıkı bir
şekilde dizilir. Pişirilen pilav sıcakken hamsilerin üzerine düzgün
bir şekilde yerleştirilir. Pilavın da üzeri tekrar hiç boşluk kalmayacak
şekilde yatay olarak açılmış hamsilerle kaplanır. Üzerine bir tatlı kaşığı zeytinyağı gezdirilir ve 200 derecede önceden ısıtılmış fırında
üzeri kızarıncaya kadar yaklaşık 20 dakika pişirilir.
göğüs hastalıkları anabİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ
Yrd. Doç. Dr. Neşe Dursunoğlu
TÜRK FORMÜLÜ İLE FIRINDA İSVEÇ SOMONU
Malzemeler
1 kg İsveç somonu
1 limon kabuğu rendesi
1 limon suyu
1 çay bardağı sirke
1 çay kaşığı karabiber
1 çay kaşığı toz zencefil
1 tatlı kaşığı kekik
1 tatlı kaşığı tuz
5-6 diş sarmısak
defne yaprağı
2 tane kuru soğan
2 adet büyük kırmızı biber
Yapılışı
Kalınca halkalar şeklinde dilimlenmiş somonlar yıkanır ve suları süzülür.
Limon kabuğu rendesi, limon suyu, sirke, tuz, karabiber, zencefil, kekik
ve ezilmiş sarımsaktan oluşturulan sos balıkların her iki yüzüne ovularak yedirilir ve 1 saat kadar buzdolabında dinlendirilir. Ardından somon
dilimleri pişirme kağıdı serilmiş tepsiye dizilir, üzerlerine kalın halkalar
şeklinde doğranmış kırmızı biber ve soğan ilave edilerek önceden ısıtılmış 200 derece fırında yaklaşık 30 dakika pişirilerek servis yapılır.
37
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Nezahat Gökyiğit
Botanik Bahçesi
‘‘İSTANBUL’DAKİ NEZAHAT GÖKYİĞİT BOTANİK BAHÇESİ’NDE, NADİDE ÇİÇEK VE AĞAÇLARI GÖREBİLİR,
ETRAFTA EŞİNEN TAVUKLARI VE HAVUZDA YÜZEN ÖRDEKLERİ İZEYEREK DİNLENEBİLİRSİNİZ’’.
Yrd. Doç. Dr. Melike Şahiner
‘Bitkiler her koşulda çevreyi
korumak için çalışıyor. Peki ya biz?’
B
u felsefe ile yola çıkan
bir botanik bahçesinden
bahsetmek istiyorum
sizlere. Bundan 10 yıl kadar önce İstanbul’dan Ankara’ya
gitmek için bindiğim otobüs şirketinin yolu üzerinde bir levha
gördüm: “Nezahat Gökyiğit Bahçesi”. Sonra bu bahçeye ait bir
yazı okudum ve Nihat Gökyiğit’in
doğayı ve bahçeyi çok seven eşinin anısına otoyolun ortasındaki
çorak alanı yeşillendirdiğini öğrendim. O zaman çok özenmiştim buna. 3-4 yıl önce aynı bahçenin botanik bahçesi olduğunu, çeşitli projelerle ve Bağbahçe
Dergisi ile geliştiğini internette
keşfettim. Tabii bir meraklı olarak
dergiye de abone oldum. Yrd. Doç. Dr.
Melike Şahiner
38
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Temmuz Ayı’nda İstanbul’a taşındığımızda, İstanbul ile ilgili
planlarımın arasında bu bahçeye
bir ziyaret vardı. Ama son iki ayda bahçeme olan özlemim, beni
bu bahçede gönüllü olmaya itti.
Şimdi yıllardır izlediğim bu bahçenin bir parçası olma şansım
var. Birkaç haftadır kısa sürelerle de olsa gitmeye çalışıyorum.
Orada çalışanlarla tanışıyor, verilen işleri yapıyorum. Bazen “saklı bahçe” de oturup doğayı dinliyorum. Bahçeme özlemimi giderirken, ellerim toprakta oluyor
ve bunu çok seviyorum. Bahçe işi
zor zanaat, elinizin hep üzerinde
olması gerekir. Bu bahçede birçok profesyonel kişi çalışıyor ve
çok sayıda bilimsel ve toplumsal projeleri var. Hepsi de doğa
sevgisine ve onu korumaya, anlatmaya yönelik projeler. Mesela, çocuklara doğa sevgisini aşılamak amacı ile “çocuk bahçevanlar” yetiştiriyorlar! Sonra bahçeyi ziyarete gelen yetişkinlere özel
bitkileri tanıtan kısa turlar düzenliyorlar, bitki ressamlığı kursları açıyorlar. Bu işi sevenlerle gönüllü çalışıyorlar...
www.ngbb.gen.tr web sayfasını açtığınızda sizi şu satırlar karşılıyor; “Nezahat Gökyiğit Botanik
Bahçesi (NGBB) 50 hektar alan
üzerinde kuruludur ve 2002 yılında botanik bahçe olarak ziyarete
açılmıştır. İstanbul’a %17 oranında yeşil alan sağlamaktadır.
Türkiye’nin doğal ve endemik
bitkilerinin yanı sıra çeşitli ülkelere ait ağaç, çalı ve otsu bitkileri
de içeren bu botanik bahçesi,
doğa severler için yeni bir dinlenme yeri olduğu kadar, bitkiler
hakkında eğitim ve yerinde öğ-
Meraklısına notlar:
NGBB’nin 2 ayda bir çıkardığı Bağbahçe Dergisi’ni
Denizli’de Tekzen Mağazası’nda bulabilirsiniz.
Ana hedefleri arasında bilimsel aktiviteler kadar, doğa severlerin eğitimi ve doğa bilinçlenmesi de olan bahçe TEMA Vakfı
şemsiyesi altında, ANG Vakfı’nın
finansmanı ve koordinatörlüğü
ile genişlemekte, güzelleşmekte, yeşillenmekte.
retimi de amaçlıyor. Burayı değişik zamanlarda ziyaret ettiğinizde, nadide çiçek ve ağaçları görebilir, etrafta eşinen tavukları ve havuzda yüzen ördekleri
izleyerek dinlenebilirsiniz.
Bahçede süs bitkilerinin yanısıra
ender türde soğanlı bitkiler, zor
koşullar altında yetişen bitkileri
barındıran kaya bahçesi, bataklık bahçesi, Türkiye’de ve dünyada yetişen değişik ağaçlar, çeşitli türde meşe fidanları, sebze ve
meyve bahçesi, arılık, çitli bahçe, göletler, çürütme istasyonu
ve yeşil alanlar mevcut.
NGBB’nin hikayesi de ayrı bir
merak konusu. Neden şehrin en
civcivli trafik bölgelerinden birinin ortasında?
Bu proje TEMA Vakfı Yönetim
Kurulu Başkanı A. Nihat
Gökyiğit’in, yol yapımı sırasında bozulan çevreyi onarmak
amacı ile rahmetli eşi Nezahat
Gökyiğit adına, zaman içerisinde botanik bahçesine dönüşecek bir hatıra parkı kurma arzusuyla başlamış. Benim 10 yıl önce gördüğüm ağaçlandırma çabası buymuş meğerse. Bu iş çok
kolay olmamış ama, 1995 yılın-
da A. Nihat Gökyiğit ile Karayolları arasında yapılan protokolle,
Küçükbakkalköy’deki, 11 adaya
yayılan Anadolu Otoyol Kavşağı, park için ayrılmış.
Önce 5 yıl olan süre, sonra 10
yıla ve daha sonra da (herhalde çabalar filiz verdikçe ve kurak toprak yeşillendikçe) A. Nihat Gökyiğit Vakfı (ANG) adına
2025 yılına kadar uzatılmış. Önceleri sadece hatıra amaçlı bir
bahçe olan NGBB, ekibe katılan
Prof. Dr. Adil Güner ve Margareth Johnson danışmanlığında
botanik bahçesine çevrilmiş.
Bu bahçenin beni en etkileyen
yanı ise, çimlerin üzerinde bulunan uyarı levhalarında yazan şu
uyarı oldu: “Çimlerin üzerine basın lütfen”…
Uzakta olun ya da İstanbul’da
yaşayın farketmez ama yolunuz
karadan ya da internetten bu
bahçeye düşerse kendinize yakın bulacağınız, severek, öğrenerek doğaya kendinizi yakın
hissedeceğiniz pek çok şey olduğunu göreceksiniz. Belki bazılarınız trafiğin, çılgın şehir hayatının içinde böylesi bir “gizli
bahçe“ de yaratmak isteyebilir,
kim bilir?... Daha yeşil, doğa ile
çevrili sağlıklı günlere….
39
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Viyolonsel
‘‘VİYOLONSEL, TELLİ SAZLAR AİLESİNDE İNSAN SESİNE EN YAKIN SESE SAHİP OLAN VE KEMANIN
ÖZELLİKLERİNE SAHİP OLAN BİR MÜZİK ALETİDİR’’.
Prof. Dr. Fatma Evyapan | Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı
İlk izlerine 16. Yüzyıl’da Fransa’da
rastlanan viyolonsel, başlangıçta
5 telli olarak yapılmış ve tıpkı
çello gibi daha çok bas sesleri
desteklemek için kullanılmıştır.
Değerinin anlaşılması ve solo
bir çalgı olarak ortaya çıkması
ise 18. Yüzyıl’a kadar uzanır.
Viyolonsel’in şekli ve boyutları
kadın vücudunu andırır. Keman
için aranan özellikler viyolonsel
için de geçerlidir. Bu müzik
aletinin uzunluğu 125 cm’dir.
D
eğerli müzik dostları.
Uzunca bir yaz tatili molasından sonra tekrar
birlikteyiz. Orkestranın
yaylı sazlar ailesini tanımaya kaldığımız yerden devam ediyoruz.
GÖĞÜS HASTALIKLARI
Anabİlİm DALI BAŞKANI
Prof. Dr.
Fatma Evyapan
Size viyolonseli tanıtmaya başlamadan önce, daha önceki yazılarımda bahsetmiş olduğum keman ve viyolanın en güzel beste ve yorumlarını dinleme imkanını bulduğumuz ve 20 Ekim
2008’de Denizli’de gerçekleştirilen Baba Oğul Markov’ların muhteşem konserini anmadan geçemeyeceğim. Konseri izleyenler,
bu iki sazın birlikteliğinin yarat-
40
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
tığı muhteşem tını ve güfteleri
Alexander ve Albert Markov’den
izleme olanağı buldular. Üniversitemizin çalışanlarına açık olan
bu konserler, önümüzdeki yıl da
devam edecek ve böylece ünlü
solist ve yorumcuları Denizli’de
izleyebileceğiz. Bu konserler dizisinin klasik müziğe ilgi duyanlar
için kaçırılmaz bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu vesile ile,
bu organizasyonun yapılmasında emeği geçen Eğitim Fakültesi
Müzik Bölümü öğretim üyelerine
de teşekkür ederim.
Viyolonsel, Almanca’da violoncell, Fransızca’da violoncelle,
İngilizce’de ise cello ya da violoncello olarak adlandırılmaktadır.
Bu sazı çalan kişiye de viyolonselist ya da cellist (çellist) denir.
Bu çalgının atası ‘ Viola da gamba’ adı verilen perdeli bir çalgıdır. 16. Yüzyıl’da ilk izlerine
Fransa’da rastlanan ve başlangıçta beş telli olarak yapılan bu çalgı, o dönemlerde tıpkı çello gibi daha çok bas sesleri desteklemek için kullanılmıştır. Değerinin anlaşılması ve solo bir çalgı olarak ortaya çıkması ise 18.
Yüzyıl’da olmuştur. Gevaert: “Melodik bir fikre tercüman olmaya layık olabilecek diğer bütün çalgılardan hiçbiri viyolonsel derecesinde insan sesini çıkaramaz; bunların hiç biri
kalbin samimi duygularını onun
kadar ifade edemez. Viyolonsel,
duyuluş değişikliklerini yapmak
görevini yalnız kemana bırakmaz. Üç türlü insan sesini üstünde toplamıştır: Tenorun gençliğini, baritonun erkekliğini ve basın sertliğini. En ince kirişi (chanterelle) aşırılıkla söylenmiş duyguların tercümanı olur; acı, üzüntü ve aşk ile kendinden geçmek
gibi. İkinci ve üçüncü kirişler, yumuşaklığa getirici ve sokulgan
bir sese maliktirler ki, mutedil
duygulan ifade ederler. Dördüncü kiriş, yalnız karanlık ve esrarengiz bir karakterde olan şarkılarda yarar” diyor.
Gerçekten de viyolonsel, ait olduğu telli sazlar ailesinin diğer
üyeleri arasında insan sesine en
yakın sesi çıkartan müzik aletidir. Uzunluğu 125 cm’dir. Şekli ve
boyutları kadın vücudunu andırır. Karşıdan bakıldığında, gövdesinin orta bölümünde bulunan
ve el yazısı ile ‘f’ harfini andıran 2
ses deliği vardır. Yayın tellere teması ile titreşen tellerden çıkan
ses, gövdenin içindeki havayı titreştirerek bu deliklerden geri döner. Tellerinin adları tizden basa
doğru şöyledir: -la -re -sol -do
Keman için aranılan nitelikler, viyolonsel için de söz konusudur.
Çalgının büyüklüğü nedeniyle,
sol elin kuvvetli ve geniş, küçük
parmağın uzun olması önemli-
Viyolonsel
dir. Bu çalgıya (özellikle yayını
kullanabilmek için dayanıklı bir
bünye koşuluyla) başlama yaşı 10 ile 12 arasıdır. Fiziki nedenle daha geç başlamakta sakınca
yoktur. Çalışma saatleri bünyeyi sarsmayacak biçimde düzenlenmelidir, iyi bir tutuş biçimi
vermek çok önemlidir. Bu teknik
çabukluğu etkiler.
Konservatuarda farklı saz bölümlerinde eğitim gören arkadaşlar hep birlikte ortak ders
olarak solfej çalışırdık. Solfej sınıfındakilerin büyük çoğunluğu
keman ya da piyano çalmaktaydı. Arada tek tük nefesli sazlar
çalanlar da vardı. Bu son grup
öğrenciler, çoğunlukla konservatuarın yatılı bölümünde okurlardı ve zaten piyano zorunlu olduğu için ikinci saz olarak
nefesli sazları çalarlardı. İçimizde viyolonsel çalan tek bir ar-
Viyolonselin
büyüklüğü
nedeni ile
sol elin
kuvvetli ve
geniş olması,
küçük
parmağın da
uzun olması,
çalış tekniği
açısından
önemlidir.
Bu çalgıyı
öğrenmeye
başlama yaşı,
10 ile 12 yaş
arasıdır. Bu
konuda
çalışma
saatlerine
dikkat
edilmesi
gerekir. Aynı
zamanda iyi
bir tutuş
biçimi de
önemlidir.
Bu, teknik
çabukluğu
olumlu
etkiler.
Viyolonselin
Senfoni
Orkestrası
dışında üçlü,
dörtlü ve
beşli yaylı
topluluklarında da önemli
bir yeri vardır.
Tenor ve
bastaki ezgiler ile daha
uzun ve
ihtiraslı
sesler bu
aletle
verilir.
kadaşımız vardı. Gerçekten çok
sevdiği için bu sazı çalmayı seçmişti ve hala İstanbul’daki orkestralardan birisinde viyolonsel çalmaya devam ediyor.
Anlaşılan o ki, viyolonsel tutkusu kolay kolay geçmiyor ve saz
virtüozu gibi kendisine büyük
bir aşkla bağlıyor.
Çiftlemeler
Viyolonselin Senfoni Orkestrası
dışında üçlü, dörtlü ve beşli yaylı topluluklarında da önemli bir
yeri vardır. Viyolonsel, telli sazlar ailesinin diğer üyeleri ile
bir arada çalındığında esere
farklı bir renk ve tını katar.
Sesdaş Çiftleme
Keman ile Viyolonsel:
Dolgun bir duyuluş sağlanır. Viyolonselin ses rengi egemendir.
Viyola ile Viyolonsel:
Dolgun bir duyuluş sağlanır. Viyolonselin rengi egemendir.
Viyolonsel ile Telli Kontrbas:
Kalın bas sesleri katında dolgun ve yumuşak bir renk sağlanır. Çok az kullanılır.
Sekizliden Çiftleme:
Viyola ile Viyolonsel:
Çok duygulu seslendirişlerde
kullanılır, çok iyi bir renk ve etki sağlanır.
Viyolonsel ile Telli Kontrbas:
En çok kullanılan düzendir. İkisi ayrı ayrı partilerden çalmayıp
bir partiden çalarlar.
İki Sekizliden Çiftleme:
Birinci Keman, ikinci Keman ve
Viyolonsel:
Bu biçim geniş ve uzun ezgilerde özellikle (F) de kullanılır.
Üç ve Dört Sekizliden Çiftleme:
Birinci Keman, ikinci Keman,
Viyola ve Viyolonsel:
Bu biçim çok az kullanılır ve soluklu çalgılarla katlanır.
Hayranı olduğum, dinlemekten
zevk aldığım viyolonsel ustaları arasında ilk anda aklıma geliverenler özellikle çocukluk yıllarımda radyoda sık sık dinleme olanağını bulduğum Pablo Casals, Msitslav Rostropovich
ve çok trajik bir hayat hikayesine sahip olan Jacqueline du Pre.
Jacqueline du Pre, kariyerinin
en parlak dönemlerinde mültipl
skleroz hastalığına yenik düşmüş, çok yetenekli ve dünyaca
ünlü bir çellistti.
Bir sonraki sayıda Kontrabas ile
telli sazlar ailesini bitireceğiz.
Daha sonra çok daha kalabalık
bir aileye “nefesli sazlar” ailesine konuk olacağız ve hep birlikte onları daha yakından tanıyacağız. Hepinize müzik dolu günler diliyorum...
41
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
3&
“Mantar
hastalığının
Yazar
önlenmesinde
kişisel
Kitap
1
1
Cengiz Aytmatov
Murathan Mungan ve
Jostein Gaarder
MANTAR HASTALIKLARI BA?LANGIÇTA H?Ç ??KAYET VERMEYEB?L?R, ANCAK TEDAV?
ED?LMEZSE ?LER?DEKadından
ÖNEML?Kentler
SIKINTILARA NEDEN OLAB?L?R.
Sofi’nin Dünyası
Beyaz Gemi
CENGİZ AYTMATOV
2 Erdoğan
MURATHAN
MUNGANAnabilimdalı Başkanı 3
Doç. Dr. Berna Şanlı
| Dermatoloji
HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
Doç. Dr. Aysun
Özşahin
Beyaz Gemi
Cengiz Aytmatov
B
u sayıda sizlere tanıtmak istediğim
ilk kitap Cengiz Aytmatov’dan “Beyaz Gemi”. Yazarı çok yakınlarda (10
Haziran 2008’de), böbrek yetmezliği nedeniyle kaybettik. Aslında ben, Cem
Yayınevi’nin, yazarın, Beyaz Gemi, Toprak Ana, Deve Gözü ve İlk Öğretmenim adlı eserlerini bir araya getirdiği, tüm eserlerinin ilk cildini okudum. Beyaz Gemi bir roman, diğerleri ise çok keyifle okunan öykülerdi. Beyaz Gemi’de, ormanlık bir bölgede,
göl kıyısında, yaşlı ve çok yoksul dedesi, ninesi, teyze ve eniştesiyle yaşayan küçük bir
çocuğun hayalleri, hayatı algılayışı, özellikle dedesiyle olan ilişkisi ve dedesinin ona
anlattığı masallar yer alıyor. Cengiz Aytmatov Kırgız bir yazar ve eserlerinde kendi
kültürüne ait destanlara, türkülere, masallara çok sıklıkla yer veriyor. Beyaz Gemi’de
de Kırgız kültürü’nde önemli bir yeri olan
“Boynuzlu Maral Ana Destanı” romanın en
JOSTEIN GAARDER
can alıcı bölümlerinden birini oluşturuyor
ve aslında kitap biraz da bu destanın üzerine kurgulanmış.
2
Kadından Kentler
Murathan Mungan
İ
kinci kitabımız Murathan Mungan’dan “Kadından Kentler”. Kitapta farklı kentlerde, farklı statülerde yaşamlarını sürdüren 15 kadının öyküsü var. En sonunda yazar onları İstanbul’da
Esenler Otogarı’nda buluşturuyor. Murathan Mungan, şiirlerini büyük keyifle okuduğum bir şair ama
açıkçası bu kitabı şiirleri kadar sevemedim. Kadınların yaşamlarındaki bazı ayrıntıları çok iyi gözlemlemiş ama yine de bu öyküler pek de ilgi çekici gelmedi bana. Belki de mesleğim nedeniyle zorunlu hizmet ve sonrasında yaşadıklarım ve orada başka kadınların yaşadıkları çok daha can alıcı öyküler
42
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
gördüğüm, dinlediğim içindir. Murathan Mungan,
21 Nisan 1955’te Istanbul’da doğmuş. Çocukluğu
ve ilk gençlik yılları, memleketi olan Mardin’de geçmiş. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü bitirmiş ve yine aynı bölümde “master”ını tamamlamış. Çeşitli dergi ve gazetelerde şiirler, öyküler, metinler, deneme, eleştiri ve incelemeleri yayınlanmış. İlk kitabı olan ‘‘Mahmud ile Yezida’’ 1980 Yılı’nda yayımlanmış. Murathan Mungan’ın ilk eserinden bu yana son kitabı
‘‘Kadından Kentler’’ de dahil olmak üzere yayınlanmış toplam elli kitabı var.
Zar Adam Luke Rhınehart
Cahiller Kitabı John Mitchinson
Olasılıksız ADAM FAWER
Julian Sırrı Gregg Loomis
Şifalı Bitkiler Prof. Dr. Ahmet Maranki
Masumiyet Müzesi ORHAN PAMUK
Yanılmışım Tanrı Varmış Antony Flew
Son Ada Zülfü Livaneli
Keşfetmeniz Gereken 5 Sır Dr. John Izzo
Pegasus Sırrı Gregg Loomis
Cengiz Aytmatov, Kırgızistan’ın Talas bölgesinde, 1928’de dünyaya gelmiş. İkinci Dünya savaşının yokluk yıllarını babasız geçirmiş ve çocuk yaşından itibaren çalışmaya başlamış. Çocukluk ve gençlik yıllarında,
erkekler cephede savaşırken, köylerde kadın ve çocukların çektikleri sefalete şahit olmuş. 1946’da Kazakistan’ın Cambul şehrinde veteriner teknik okuluna, 1948’de Kırgızistan tarım enstitüsüne devam etmiş
ve 1953’de buradan veteriner olarak mezun olmuş. Aytmatov’un ilk eseri, 1952 yılında Pravda Gazetesi’nde yayımlanan “Gazeteci Cyuda”. Bu öyküyü 1957 yılında yayımlanan “Yüzyüze” takip etmiş; 1956-58
yılları arasında Moskova’da Gorki Edebiyat Enstitüsü’ne devam eden yazarın “Cemile” adlı öyküsü 1958 yılında Novy Mir (yeni dünya) dergisinde yayınlanmış ve büyük ilgi görmüş. Bu eserin Louis Aragon tarafından Fransızca’ya tercüme edilmesi ve
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
New Moon Stephenıe Meyer
The Tales of Beedle the Bard J. K. Rowling
Breaking Dawn Stephenıe Meyer
Outliers: The Story of Success Malcolm Gladwel
The Shack WILLIAM P. YOUNG
The Audacity of Hope Barack Obama
Dreams from My Father Barack Obama
Team of Rivals Kearns Goodwin
American Lion Jon Meacham
Too Fat to Fish Artıe Lange & Anthony Bozza
Avrupa’da yayımlanması ile Aytmatov’un
ünü artmış. Aragon bu esere yazdığı önsözde “dünyanın en güzel aşk hikayesi” ifadesini kullanmış. Aytmatov, Cemile’nin yayımlandığı 1958 yılında Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girmiş; 1963 yılında, İlk Öğretmen, Deve Gözü, Cemile ve
Selvi Boylum Al Yazmalım adlı hikayelerinden oluşan Steplerden ve Dağlardan Hikayeler adlı kitabıyla Lenin Edebiyat Ödülü’nü
kazanmış. 1968’de Büyük Sovyet Edebiyat
Ödülü’nü kazanmış ve aynı yıl Kırgızistan
milli yazarı seçilmiş.
İlk romanı olan Toprak Ana (1963), sonra Elveda Gülsarı (1963), Kızıl Elma (öykü), Oğulla Buluşma (öykü), Beyaz Gemi(1970) romanı yayınlanmışır. Daha sonra 1972’de Asker
Çocuğu (öykü-1972), Kazak yazar Kaltay
Muhammedcanov’la birlikte Fuji-Yama adlı tiyatro eserini (1975), Sultanmurat (1976),
Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek (1977),
1980’de Gün Olur Asra Bedel ve 1986’da Dişi Kurdun Rüyaları, 1990’da Beyaz Yağmur
ve Yıldırım Sesli Manasçı ve aynı yıl Gün
Olur Asra Bedel romanının devamı olan
Cengiz Han’a Küsen Bulut adlı eserleri yayınlanmıştır. Aytmatov’u en iyi anlatan satırlar şunlar sanırım: “Her yazar bir milletin
çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak,
eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini
kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır.
Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum.
Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. Edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu milli olanın ötesine
doğru genişletmek ve ‘evrensel’ olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır.
İyi yazar “tipik insan” ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.”
3
Sofi’nin Dünyası
S
on kitabımız ise Sofi’nin Dünyası. Gençlere felsefeyi sevdirmek için Norveçli bir felsefe öğretmeni olan Jostein Gaarder tarafından yazılmış olan bu eseri yaklaşık 10
yıl önce okumuştum; bu günlerde yeniden okuyorum. Ben felsefe öğrenmekte çok zorlanıyorum, bunun büyük olasılıkla ilk ve orta öğrenimde neredeyse hiç felsefe okumamaktan kaynaklandığını düşünüyorum. Ne yazık ki, ülkemizdeki eğitim sistemi ezbere dayalı, kişilerin düşünmelerini ve yaratıcılıklarını yok eden, felsefeye,
soru sormaya, yaşamı ve olup bitenleri sorgula-
Avrupa
Türkiye
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
Bestseller
Jostein Gaarder
maya dair hiçbir yöntem ve motivasyon içermeyen bir sistem. Benim gibi felsefe öğrenmek isteyen ancak bu konuda zorlanan kişiler için bu kitabın iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.
Kitapta Sokrat, Aristoteles’ten başlayarak Batı Felsefesini’nin Tarihçesi olabildiğince kolaylaştırılmış bir dille anlatılıyor. Yazar Jostein Gaarder, Oslo Üniversitesi’nde Norveççe, düşünce tarihi üzerine lisans eğitimi yapmış ve daha sonra
Bergen’de on yıl boyunca felsefe ve edebiyat öğretmenliği yapmış. Halen Oslo’da yaşıyor ve tam
zamanlı olarak yazıyor.
43
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Sinema & DVD
FESTİVALLERDE GÖSTERİLEN FİLMLER, BU FİLMLERLE İLGİLİ BİLGİLER VE VİZYONDAKİ SON FİLMLERLE
İLGİLİ ÖNEMLİ İZLENİMLER
Hazırlayan Firüzan Ünal | Kemoterapi Hemşiresi
A
rtık sonbahar ve kış aylarına girdiğimiz bu
günlerde sinema adına
da sevineceğimiz günlerin geleceğini bilmenin heyecanını yaşıyoruz.
Festival filmleri, her zaman hem
seyircisi, hem de toplumsal yaklaşımları ile kendilerini ticari sinemadan ayırmışlardır. Bu filmler, içi doldurulmuş oyunculuk
ya da senaryoların karşısında
bağımsız sinema özelliklerini
bünyesinde barındırarak, seyircisinden seyretmenin ötesinde
olaya dahil olmasını, sormasını,
sorgulamasını ve bunlara cevap
bulmasını ister.
den birkaç örnek ve tavsiyelerle
başlayalım sohbetimize.
Son yılların en iyi mafya filmi
olarak kabul edilen Gomorra,
21 yıl sonra Fransa’ya Cannes’da
Altın Palmiye Ödülü’nü kazandıran Sınıf; türünün tek örneği olan canlandırma belgesel Beşir le Vals, unutulmaz
film FIight Club’un yazarı Chuk
Palahniuk’un son kitabından
uyarlama olan Tıkanma, Koreli büyük usta Kim Ki Duk’un son
filmi Rüya, bu aralar seyredebileceğimiz ve belki de vizyonda
izleme imkanı bulamayacağımız
festival filmlerinden bazıları.
Wall-e Bir Uzay Macerası
Bu bağlamda festival filmlerinin
seyircisinin de az olduğunu düşünerek onları salonlarda neden
göremediğimizi ya da daha az
gördüğümüzü kolaylıkla anlayabiliriz. Bu nedenle bu filmler-
Sene 2010’lar... İnsanoğlu açgözlülüğü sayesinde dünyadaki
kaynaklarını hem tüketmiş hem
de gezegeni kontrolsüz makineleşmeden dolayı çöplüğe çe-
Gomorra
Son yılların en iyi mafya filmi olan Gomorra,
zalim ve yozlaşmış dünyada, binlerce cinayet
ve sayısız suçun sorumlusu Camorra hesabına çalışan beş
adamın öyküsünü
birbirine bağlayan
vahşi ve epik bir film.
İnandırıcı, büyüleyici
ve de ürkütücü...
44
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
virmiştir. Uzaya doğru çıkılan kısa süreli yolculuğun bu sorunu
çözeceğine inanarak dünya terkedilir. Çünkü temizlik yapılacaktır. Ancak her şey planlandığı gibi gitmez ve yolculuk daha uzun sürer, yaklaşık 700 yıl
kadar…
Wall e… Dünyada yalnız kalmış
bir çöp robotu… Tamamını anlatmadan bu eğlenceli filmi beğeninize sunuyorum gerisi size
kalmış kolay kolay unutamayacağınız bir Pixar yapımı Wall E…
Yine, Erden Kıral’ın vicdani duyguları çarpıştırdığı bir aşk üçgenini anlattığı Vicdan, aynı isimli
1-8 milyon adet satan bilgisayar
oyunundan sinemaya uyarlanan aksiyon Max Payne ve 2009
Yılı Oscar Adayımız Nuri Bilge
Ceylan’ın son filmi Üç Maymun
dönem itibariyle salonlarımızdaki vizyon filmlerinden seçme-
celer. İster evlerimizde televizyon karşısında koltuklarımıza
gömülmüş olalım, ister salonlarda birbirinden güzel filmleri
seyretmenin daha eğlenceli olduğunu düşünelim, sinema artık monotonlaşan hayatlarımızdan kurtulmamıza, farklı deneyim ve heyecanları yaşamamıza
sebep olduğu için yaşamımızın
vazgeçilmezleri arasına katılmış
durumda.
İşte bu nedenle sizlere bir tavsiyeederek yazıma son vermek istiyorum. Eğer Denizli’de bir ilki yaşamak ve sinemada üç boyutlu gösterimle tanışmak isterseniz, Forum Çamlık-Cıne Bonus
Sinemaları’na mutlaka gidin.
Eminim ki, gittiğinizde hiç de
pişman olmaycaksınız.
Söz uçtu, yazı kaldı. Hayatımızdaki tatlı seyirliklerden bahsettik. Hoşçakalın…
Wall-e
Üç Maymun
Disney & Pixar ortaklığı film, ‘‘günün birinde
insanoğlu dünyamızı terk etmek zorunda kalsaydı ve giderken birileri son robotun fişini çekmeyi unutsaydı ne olurdu?” sorusunun peşinden
giderken, aynı zamanda bazı sosyal
eleştiriler de yapıyor.
Küçük zaafların büyük yalanlara dönüşerek
parçaladığı bir ailenin gerçeği örtbas ederek
her şeye rağmen bir
arada kalma çabasını anlatan film, ‘‘gerçekler karşısında Üç
Maymun”u oynamak
gerçeğini ortadan
kaldırır mı? sorusuna
yanıt arıyor...
Hazırlayan Doç. Dr. Esat Kıter
Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
İhtiyar Delikanlı Old Boy / 2003
İhtiyar Delikanlı (Old Boy), dünya sinema gündemine sessizce
girdi ve ilginç bir şekilde popülaritesini hep belli bir seviyede
tuttu. Hızlıca kült mertebesine
ulaşan film, 2004 Yılı’nda Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü aldı. Film, o kadar
sevildi ki, Zaman içerisinde tüm
karelerini ve müziklerini lime lime eden fanları oluştu.
Bu uzun soluklu beğeninin en
önemli nedenlerinde biri de intikam temasının yoğun olarak
işlendiği bir üçlemenin ortasındaki film olmasıydı. Bu özelliği
ile dikkat çeken Old Boy ile birlikte önce Koreli yönetmen
Chan-wuk Park’ın yıldızı parladı
ve ardından serinin diğer iki filmi keşfedildi. (Sympathy for Mr.
Vengeance -2002, Sympathy for
Lady Vengeance-2004).
Bu film, serinin her zaman en ilgi çeken filmi oldu. Filmde tüm
düğümlerin tam zamanında çözüldüğünü, en anlamsız gelen
olayların sonrasında her şeyin
çok da sağlam bir temele oturduğunu görüyoruz. Bunun anlamı, filmin senaryosunun çok
iyi olması. Buna sinemayı oluşturan diğer faktörlerin de en iyileri eklenince ortaya doğal olarak bir başyapıt çıkıyor.
Film, aslında intikam hissinin insanı besleyen, güdüleyen, ayakta tutan ama acınası bir kavram olduğunu vurguluyor. Filmin yönetmeni Chan-wuk Park
da bir röportajında intikam duygusunun farklı bir tür zevk yaşattığını, ama sonunda bu zevkin hiçbir işe yaramadığını ifade ediyor.
Filmin hazmı hiç de kolay değil,
bu konuda uyarmalıyım. Ensest,
son yarım saati çarpıcı ve sıkıntılı kılan temel öğe, doğal olarak
izleyeni de rahatsız ediyor. Bunda izleyeni kendini kaptırmaya ve empati yapmaya zorlamanın etkisi belirgin. Seyirci bundan kaçamıyor ve daha kolay
kabul edilen ilk ensest öyküsünden sonra daha çarpıcı ve mide bulandırıcı ikincisini şaşkınlıkla izliyor. Sonunda allak bullak oluyor.
Bununla birlikte, filmin hafızalara kazınan özel sahneleri mevcut. Özel efekt kullanılmadan
gerçekleştirilen ahtapot yeme
sahnesi unutulur gibi değil.
Dea-su’nun okuldaki olayı hatırlarken kendi gençliğini soluk
soluğa takip etmesi, bir geriye
dönüşün bundan daha iyi anlatılamayacağını gösteriyor sanki.
Filmin Künyesi
Orjinal Adı
Oldboy
Yönetmen
Chan-wook Park
Oyuncular
Min-sik Choi
Ji-tae Yu
Süre
116 dakika
Yapım
2003
Menşei
Japon
45
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Pamukkale Tenis Kulübü
Marla Restaurant
DENİZLİ’NİN EN NEZİH MEKANLARINDAN BİRİ OLAN MARLA RESTAURANT, DOĞAL GÜZELLİĞİ
VE KUSURSUZ HİZMET ANLAYIŞI İLE TÜM MİSAFİRLERİNİ EN İYİ ŞEKİLDE AĞIRLIYOR.
Şehrin karmaşasından uzak bir
yerde, aileniz ve sevdikleriniz ile
birlikte güzel bir gün mü
geçirmek istiyorsunuz? O halde
hiç zaman kaybetmeyin ve
hemen Marla Restaurant’a gidin.
Bu mekana girer girmez, doğanın
tüm güzelliği ve güleryüzlü
insanlar sizi karşılayacak. Nezih
mekanlar, nezih kişiler içindir. Siz
de, ayrıcalığınızın farkını yaşayın
Marla Restaurant’ta...
Hizmetler
Sabah Kahvaltısı
Her pazar açık büfe kahvaltı
A’la Carte öğle yemeği
A’la Carte Akşam Yemeği
Set mönülü grup yemekleri
Set mönülü toplantı yemekleri
Kokteyller
Toplantı salonu
Doğum günü organizasyonları
Özel balo geceleri
Her hafta canlı müzik
Düğün organizasyonları
Nişan organizasyonları
Sünnet organizasyonları
Bahçede kır düğünü
Zengin Türk mutfağı yemekleri
Deniz ürünleri çeşitleri
Tenis kortu
Çocuk oyun alanları
Evlere servis
Otopark
H
1000 kişilik bahçesi ile haftanın
yedi günü açık olan Restaurant,
profesyonel ve güleryüzlü kadrosu ile Denizli’nin en nezih mekanlarından biri durumunda.
1991 Yılı’nda Nazilli’de kurulan
Marla Restaurant, o günden itibaren kaliteli hizmet anlayışından hiçbir ödün vermeden misafirlerini ağırlamaya devam ediyor. 200 kişilik yemek salonu ve
Şehrin karmaşasından uzak bir
yerde bulunan Marla Restaurant,
zengin mönüsü ile de diğer mekanlar arasında bir adım öne
çıkıyor. Buraya geldiğinizde,
İzmir’in ünlü restaurantı Balık
Pişiricisi’nin baş ustası tarafından hazırlanan leziz balıkları tatmanın ayrıcalığını yaşarken, zengin et mönüsünde yer alan birbirinden farklı lezzetlerin de tadına
varabilirsiniz.
ani bazı mekanlar vardır
ya, içine girer girmez rahat bir nefes alır, sevdiklerinizle birlikte güzel
zamanlar geçirirsiniz... Bu mekanlarda sohbetin de yemek yemenin de tadı ve keyfi bir başkadır. İşte Karakurt Yolu üzerinde bulunan Pamukkale Tenis Kulünü Marla Restaurant da böyle
mekanlardan biri.
Marla Restaurant’ta aileniz ve
sevdiklerinizle birlikte keyifli zamanlar geçirebileceğiniz gibi,
toplu yemek, nişan ve düğün gibi özel günleri de burada organize edebilirsiniz. Özellikle yeni
evlenecek olanları, Restaurant’ın
bahçe kısmında muhteşem bir
düğün bekliyor.
Marla Restaurant, çocukları ile
gelen anne ve babaları da unutmamış. Restaurant tarafından
özel olarak hazırlanan oyun bahçesi ve parkı, çocukları ile birlikte
gelen anne ve babaların başbaşa yemek yiyip, sohbet etmelerini sağlıyor.
www.marlatesisleri.com adresinden tesisimiz hakkında daha fazla bilgi edinebilir.
46 [email protected] adresinden bizlere e-mail yoluyla ulaşabilirsiniz.
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Karakurt yolu 3.km / Denizli T. 0 258 212 82 00 F. 0258 212 07 88
Sporla lezzetin buluşması
H
izmete girdiği ilk günden
itibaren Denizlililerin büyük ilgisini gören Marla
Restaurant’ın bir
diğer önemli özel-
liği ise modern tenis kortlarına sahip olması. Buraya
gelen insanlar, tenis oynayıp, spor
yapmanın keyfine varırken, daha
sonra Restaurant
bölümüne geçip,
arkadaşları ya da
aileleri ile birlikte yemek yemenin ayrıcalığını yaşıyorlar.
Günümüzde artan trafik yoğunluğu nedeni ile her yerde strese
yol açan park sorununu misafirlerine yaşatmayan Marla Restaurant, oldukça geniş bir otoparka sahip. Buraya gelen misafirler, araçlarını otoparka koyarak,
rahat bir yemek yemenin ayrıcalığını yaşıyorlar.
Marla Restaurant’da düzenlenecek bayi toplantıları, kongreler,
seminerler ve yemekler için barkovizyon ve kablosuz internet
bağlantıları da hizmete sunuluyor. Bu organizasyonlar sırasında kurulan özel masa düzeni ile
de ofis rahatlığında bir çalışma
düzeni ortaya konuluyor.
Denizli’de şirketiniz ya da iş arkadaşlarınızla birlikte düzenleyeceğiniz seminer, toplantı ve iş
yemekleri için de Marla Restaurant, ideal bir mekan. Firmalara
özel kişi sayısına göre fix mönüler, uygun indirim imkanları ile
sunuluyor.
Uzun sözün kısası; zengin mönüsü, birbirinden güzel yemekleri, profesyonel kadrosu, muhteşem bahçesi, geniş otoparkı,
çocuklar için düzenlenmiş özel
oyun alanları ve nezih ortamı ile
Marla Restaurant, tüm Denizli
halkını davet ediyor.
47
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
Bulmaca
HAZIRLAYAN
Prof. Dr. Attila Oğuzhanoğlu | Nöroloji Anabilimdalı Öğretim Üyesi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
1
2
3
4
5
Önceki bulmacanın cevabı
6
7
9
10
48
ÖNCE SAĞLIK
SONBAHAR 2008
YUKARIDAN
AŞAĞIYA
1 Kullanılmayacak denli eski tabanca. 2 Hadım Ali Paşa’nın lakabı. 3 İslamiyet öncesi Kabe’de duran üç puttan biri; Ünlü bir
Hint filmi. 4 (Çivril yöresinde) Sallanmak. 5 Almanya’da bir kent ve kanal adı; Japon pirinç tanrıçası. 6 Çehov’un bir oyununa
adını veren meyve; Yayla atılan. 7 Ozan; Kurnaz, açıkgöz kişi. 8 Ummaktan emir; İlkel bir tür dokuma tezgahı. 9 Bir kişiye özgü
ve onu tanıtan yazı; “63” . 10 Felsefede madde karşısında ruha öncelik veren düşün akımı.
SOLDAN
SAĞA
Reşat Nuri Güntekin’in ilk romanı. 2 Bir tür bilgisayar oyunu; Diyarbakır’ın eski adı. 3 Yığınsal; Türkçede bir olumsuzluk eki.
Karanın zıddı; Atatürk’ün baba adı. 5 En bilinen tanrı; İkinci el olmayan deniz taşıtı. 6 Bir çırpıda. 7 Artvin’in eski adı; Sunma. 8 Troya’yı yakan budun; Eski bir Başbakanın soyadı. 9 İsviçre’de akarsu; Satrançta özel bir haraket. 10 (Mantık) Doğrumsu
sonuç veren tasım.
4
O
Ç
A
K
T
E
K
İ
R
A
O
L
O
Ğ
U
L
S
A
T
Ğ
8
1
K
Ö
L
A
K
U
L
U
A
M
A
K
İ
R
K
U
M
U
R
A
M
A
Y
İ
N
A
N
A
K
O
T
U
T
O
O
M
N
A
İ
T
L
L
I
A
O
E
T
R
A
M
R
U
E
E
E
R
R
C
İ
M
A
K
A
M
A

Benzer belgeler