declan Ganley

Transkript

declan Ganley
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
T.C.
MALİYE
BAKANLIĞI
SAYI 16
BÜLTEN
HAZİRAN 2008
BU SAYIDA:
OECD Bakanlar Konseyi Toplantısı
OECD BAKANLAR
KONSEYİ TOPLANTISI
2
4-5 Haziran 2008 tarihlerinde Paris’te, OECD Bakanlar Konseyi Toplantısı
düzenlenmiştir. Maliye Bakanımız Sayın Kemal UNAKITAN’ın başkanlığında
10. YILINDA AVRUPA
EKONOMİK VE
PARASAL BİRLİĞİ
4
AVUSTURYA: ÜLKE
PROFİLİ
6
Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası temsilcilerinden oluşan bir heyet ile toplantıya katılım sağlanmıştır.
Her yıl düzenlenmekte olan toplantı OECD’ye üye ülkelerin bakanları,
ECOFIN BAKANLAR
KONSEYİ:
TÜRKİYE’NİN 2007 YILI
KATILIM ÖNCESİ
EKONOMİK
PROGRAMININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
9
AVRUPAYA KARŞI
İRLANDA
11
uluslararası kuruluş temsilcileri ile üye olmayan bazı ülke bakanlarının katılım
sağladığı geniş bir platformdur.
OECD’ye üye 30 ülkenin yanı sıra, OECD ile tam üyelik müzakereleri devam
eden Rusya, Şili, İsrail, Estonya ve Slovenya ile önümüzdeki yıllarda bu
kuruluşla tam üyelik müzakerelerine başlayacak Güney Afrika, Çin, Hindistan,
Brezilya ve Endonezya'nın ilgili bakanlarının da katılım sağladığı bu yılki
Bakanlar Konseyi Toplantısına Fransa Ekonomi, Sanayi ve İstihdam Bakanı
Christine LAGARDE başkanlık etmiştir.
Mevcut küresel ekonomik durum, iklim değişikliğinin ekonomik boyutu, yapısal
reformların ekonomi politiği, kamu serveti fonları (sovereign wealth funds),
büyüme ve refah önündeki engeller ve çok taraflı ticaret sistemi konuları
toplantının temel gündem maddelerini oluşturmuştur.
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
OECD BAKANLAR KONSEYİ TOPLANTISI
SELCEN YILDIRIM AB Uzman Yardımcısı
4-5 Haziran 2008 tarihlerinde Paris’te
düzenlenen
OECD
Bakanlar
Konseyi
Toplantısı’nda bir araya gelen üye ve aday
ülkelerin bakanları, “sosyal yardım, reform ve
iklim değişikliğinin ekonomik boyutu” konu
başlığı altında küresel ekonomik durum, iklim
değişikliğinin
ekonomik
boyutu,
yapısal
reformların ekonomi politiği, çok taraflı ticaret
sistemi, kamu serveti fonları ve büyüme ve
refah önündeki engeller gibi önemli konuları
görüşmüşler,
mevcut
ekonomik
durum
içerisinde bu konuların birbirleriyle olan
bağlantıları ve gelecek için yapılması gereken
çalışmalar konusunda bilgi alışverişinde
bulunmuşlardır.
Küresel Ekonomik Durum
Küresel ekonomiyi vuran şok dalgalar ve bu
dalgalara nasıl tepki verileceğini görüşen
bakanlar, genel performansın beklenenden
daha iyi olduğunu ancak beklenen iyileşmeyi
hızlandırmak için daha sıkı bir işbirliğinin
sürekliliğini gerekli görmüşlerdir. Finansal
piyasalar açısından Mart ayından bu yana
durum iyileşme göstermiştir ancak kredi şartları
hala yatırımları sınırlandırmaktadır. Emtia
fiyatlarındaki yükseliş ana enflasyonu yukarı
çekmiştir fakat yakın gelecekte daha fazla
yükselmesi
beklenmemektedir.
Konut
piyasalarında devam eden soğumalar ile
birlikte çoğu OECD ülkesinin gösterdiği
esneklik uygulanan yapısal reformlara ve son
yıllarda
takip
edilen
makroekonomik
politikalara bağlıdır. Bakanlar, emtia fiyatlarını
şişiren önemli diğer bir faktörün yükselen
piyasa
ekonomilerindeki
hızlı
büyüme
olduğunu ve OECD ülkelerinde talebi
destekleyici
faaliyetlerin
kaynağını
oluşturduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca, gıda,
petrol ve emtia fiyatlarındaki yükselişin sosyal
ve ekonomik etkilerinin yakından takibi
konusunda anlaşmışlardır.
İklim Değişikliğin Ekonomik Boyutu
Bakanlar,
iklim
değişikliğinin
küresel
ekonominin karşısında önemli bir engel
oluşturduğunu ve acil bir eylem politikasının
gerektiğini ortak bir dille bildirmişlerdir.
Bakanlara göre, her ülke ulusal şartlara bağlı
olarak kendi politika karmasını oluşturmalıdır.
Vergiler ve karbon ticaret planı, mali teşvikler,
sübvansiyonların kaldırılması, kredi garantileri
ve çevresel mal ve hizmetler üzerindeki
tarifelerin kaldırılması gibi piyasa araçlarının
iklim
değişikliği
için
önemli
olduğunu
gözlemleyen bakanlar, bu mekanizmaların,
özellikle temiz teknoloji, düzenleyici araçlar,
standartlar
ve
sektörel
yaklaşımlarla
tamamlanması gerektiğini dile getirmişlerdir.
Bu yaklaşımda, iddialı ve makul bir uluslararası
anlaşma sağlayabilmek için ortak ancak
farklılaştırılmış sorumlulukların ilkelerini tespit
etmek önem arz etmektedir. Bu sebeple,
ülkeler arasında maliyetlerin paylaşımı için
finansman mekanizmalarının oluşturulması ve
uluslararası
desteğin
inşa
edilmesi
gerekmektedir. Eylem maliyetlerini düşük
tutmak için bu tür mekanizmalar hem sektör
hem de ülke bazında büyük sera gazı
üreticilerinin hepsini kapsamalıdır. İklim
değişikliği ve ulusal politikalar üzerinde 2012
sonrası oluşturulacak etkin bir uluslararası
çerçeve, yeniliği teşvik ederek düşük-karbon
teknolojileri ve uygulamalarının (özellikle enerji
verimliliği,
karbon
tutma
ve
saklama
teknolojileri, yenilenebilirler ve nükleer enerji)
geliştirilmesi,
yerleştirilmesi
ve
yaygınlaştırılmasına katkıda bulunacaktır. Bu
teknolojilerin
özellikle
gelişmekte
olan
ülkelerde yaygınlaştırılması hızlandırılmalıdır.
OECD, bu kapsamda 20 yıllık tecrübesiyle
iklim değişikliği üzerinde ekonomik analizler
üreterek uluslararası çalışmalarda önemli bir
rol üstlenmektedir.
Bu çerçevede, geniş bir faaliyet alanından
kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltmak,
büyük üreticilerin iklim değişikliğinin farklı
sektör ve bölgeler üzerindeki etkilerini
anlamasını sağlamak ve uluslararası eylemde
yer almalarını teşvik edecek ortak faydaları
analiz etmek, rekabet, karbon sızması,
finansman, teknolojik gelişme ve teknoloji
transferi konusunda alternatif politikaların
etkilerini değerlendirmek, bu politikaların özel
sektöre nasıl bir güvenlik sağlayacağını ve
aynı zamanda nasıl esnek kalacağını
irdelemek, iklim değişikliğine uyum ve azaltım
politikalarının ekonomik maliyeti ve faydası
üzerinde analizler yapmak için ulusal ve
uluslararası politika seçenekleri kıyaslanmalı
2
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
ve analiz edilmelidir.
Yapısal Reformların Ekonomi Politiği
Bakanlar, dengeli bir reform paketinin kamu
tarafından benimsenmesinde ve özel çıkar
gruplarının
direncini
aşmada
yardımcı
olduğunu belirtmişlerdir. Özellikle reformların
anlaşılırlığını artırmada doğrudan açıklayıcı bir
mesaj büyük önem taşımaktadır. Reform
yapılırken izlenecek yaklaşım ise ülkenin
yapısına bağlı olmakla beraber politik
çoğunluğun ötesinde geniş koalisyonların
kurulması
başarılı
uygulamalara
aracı
olmaktadır. Bu çerçevede, OECD’nin kanıta
dayalı kıyaslamalı analiz ve emsal taraması
gibi metotlar aracılığıyla yapısal reformların
oluşturulması ve uygulanmasına eskiden beri
yaptığı katkı büyük değer taşımaktadır.
Çok Taraflı Ticaret Sistemi
Arjantin, Hong Kong, Çin, BIS (Uluslararası
Ödemeler Bankası), EFTA, IMF, Dünya
Bankası ve DTÖ temsilcilerinin yer aldığı bu
görüşmede, çok taraflı ticaret müzakereleri ve
geleceğe ait öncelikler hakkında tartışılmıştır.
Tarım ve sanayi ürün/hizmetlerinde piyasaların
daha açık hale getirilmesinin önemi üzerinde
durulmuş; DTÖ’nün Doha müzakerelerinin
hızlı,
iddialı
ve
dengeli
bir
şekilde
sonuçlandırılması
yönünde
talepler
yinelenmiştir. Özellikle, mevcut ekonomik
belirsizlikle beraber piyasaların türbülansta
olduğu bir ortamda uluslararası ticaret, küresel
büyüme ve gelişmeye büyük
katkıda
bulunacaktır ve uzun vadede yoksulluğun
azaltılması ve iklim değişikliği gibi küresel
engellere karşılık daha iyi cevap verilmesine
yardımcı olacaktır. Ayrıca, yüksek gıda
fiyatlarından kaynaklanan problemler, küresel
arz ve talep dengesinin sağlanarak piyasa
potansiyelinden daha iyi yararlanılması yoluyla
hafifletilebilecektir.
Açık piyasalar ve uluslararası ticaretten
çıkacak sonuçların daha iyi anlaşılabilmesi ve
ticaretin daha çok serbestleştirilmesi için somut
bir adımın atılması yönünde ciddi bir ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu kapsamda, bakanlar
OECD’nin açık piyasaların küresel büyümeye,
güvenliğe ve refaha yaptığı önemli katkıyı
taraflara anlatarak aktif bir şekilde rol almasını
beklemektedirler. Tarifeler düşerken, yurtiçi
hedeflerin uluslararası ticarete engel
oluşturmadan elde edilebilmesi için tarife dışı
tedbirlerin iyi tespit edilmesi gerekmektedir.
Kamu Serveti Fonları (KSF)∗
KSF’ler yeni finansal arenada önemli bir
oyuncu haline gelmiştir. Bakanlar, KSF’lerin
ana ve ev sahibi ülkeye getirdiği faydaları
olumlu karşılarken; yabancı yatırımın önündeki
korumacı engellerin büyümeye zarar verdiği
konusunda ortak tutum sergilemişlerdir.
Bakanlar Yatırım Komitesi tarafından KSF’ler
hakkında çıkarılan raporun ulusal güvenliğe ait
çıkarların korunması yanında yatırımlar için
piyasa açıklığının artırılması ve korunması
konusunda ülkelere sunduğu rehberlik görevini
memnuniyetle
karşılamışlardır.
Bakanlar
ayrıca, ulusal politikadaki gelişmelerin OECD
tarafından
gözetimi
dahil
yatırımların
bağımsızlaştırılması
üzerinde
yapılacak
çalışmanın bir an önce gerçekleşmesini
beklediklerini dile getirmişlerdir.
Büyüme ve Refah Önündeki Engeller
Bu kısımda bakanlar, gıda fiyatları enflasyonu
ve bu enflasyonun alternatif yakıtlar, iklim
değişikliği, gelir dağılımı ve büyüme ile
bağlantısının da yer aldığı politikaya engel
oluşturan konular üzerinde odaklanmıştır.
OECD’nin gıda fiyatları üzerine yaptığı
çalışmanın tavsiyelerini ve sunduğu analizi
olumlu
karşılayan
bakanlar,
ülkelerin
demografik özelliklerinin ekonomik ve sosyal
performansları ile rekabet edebilirliği üzerindeki
etkileri hakkında çalışma yapması için teşvik
edici bir yaklaşım sergilemişlerdir. Bakanlara
göre, küresel tarımın arz tarafını güçlendirmek
maksadıyla özellikle az gelişmiş ülkelerdeki
verimliliğin ve yatırımların artmasını teşvik
etmek için daha fazla çaba harcanması
gerekmektedir.
Korumacılık
politikasıyla
sübvansiyon uygulamaları ise fiyatlar üzerinde
potansiyel bozucu etkilere sahiptir. Bu sebeple
bakanlar, tarım alanında bilgi, eğitim ve
yetenek gelişimine olan ihtiyacın altını
çizmişlerdir.
∗
Kamu serveti fonları, devletin hisse senedi, tahvil ve diğer
finansal araçlardan oluşan finansal varlıklarına denir.
KSF’ler, özellikle petrol zengini Körfez ülkeleri (BAE,
Kuveyt, Katar) ya da Çin ve Singapur gibi ihracat zengini
ülkelerin bütçe fazlalarını en iyi şekilde yönetebilmek ve
gelecek nesiller için parayı değerlendirebilmek için
oluşturdukları fonlardır. 2007 yılında toplam varlıkların 3.3
trilyon
dolar
olduğu
tahmin
edilmektedir.
KAYNAK:
www.oecd.org
3
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
10. YILINDA AVRUPA EKONOMİK VE PARASAL BİRLİĞİ
NİHAL SAMSUN KARABACAK AB Uzmanı
AB liderleri 2 Mayıs 1998 tarihinde tek para
birimi euro’ya geçiş konusunda tarihi bir karar
almıştır. Bu karar her ne kadar ekonomik
nitelikli olsa da, Avrupa vatandaşlarına ve
dünyanın geri kalanına siyasi bir mesaj da
vererek Avrupa’nın bu tür kararlı adımlar
atabileceğini göstermiştir. Bretton Woods’dan
beri en önemli parasal reform olan Ekonomik
ve Parasal Birlik (EPB) hem Avrupa ekonomi
tarihini hem de küresel ekonomiyi değiştiren bir
adım olmuştur. Bu yazıda, ekonomik ve
parasal birliğin elde ettiği başarılar ve
başarısızlıklar, Avrupa Komisyonu tarafından
hazırlanan “Ekonomik ve Parasal Birliğin 10
yılı” başlıklı rapor ışığında ele alınacaktır.
karşılayamamıştır. Özellikle üretkenlik artışı ve
çıktılar, diğer gelişmiş ekonomilerin gerisinde
kalmış, gelir ve refah dağılımının adil
olmadığına
dair
endişeler
artmıştır.
Küreselleşme giderek artmakta ve doğal
kaynaklar hızla azalmaktadır. İklim değişikliği
ve yaşlanan nüfus da ekonomik büyümeyi
engellemektedir. Aynı zamanda, euro alanının
genişlemesi ekonomiye dinamizm katsa da,
EPB içerisinde çeşitliliği artırarak uyum
kapasitesini artırma ihtiyacını daha güçlü bir
hale getirmektedir.
Ekonomik ve parasal
birliğin son aşaması, tek
para
birimi
olan
euro’nun kullanılmaya
başlanması
ile
tamamlanmıştır. 1 Ocak
1999 tarihi itibariyle
kaydi para olarak kullanılmaya başlanan euro,
1 Ocak 2002 tarihi itibariyle on iki üye devlette
ulusal paraların yerini almıştır. Maastricht
kriterlerini sağlayarak euro’ya geçiş yapan bu
ülkeler,
Almanya,
Avusturya,
Belçika,
Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya,
İtalya, Lüksemburg, Portekiz ve Yunanistan’dır.
İngiltere
ve
Danimarka
ise
kriterleri
karşıladıkları halde dışarıda kalma haklarını
kullanmışlardır. İlerleyen yıllarda Slovenya,
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Malta da
euro’ya dahil olan ülkeler arasında yerlerini
almıştır. Merkezi Frankfurt’ta Avrupa Merkez
Bankası da 1 Haziran 1998’de kurulmuş olup,
1 Ocak 1999 tarihi ile çalışmalarına
başlamıştır.
Euro, dünyanın ikinci uluslararası para birimi
olarak dünya piyasalarında yerini almıştır.
İçeride de tek para politikası ile birlikte ulusal
ama
koordineli
maliye
politikası,
makroekonomik istikrarı tetiklemiştir. Para
politikasının sahibi Avrupa Merkez Bankası da,
kısa sürede kredibilite kazanmıştır. Uzun vadeli
enflasyon beklentileri karşılanmış, 1970 ve
80lerde %10’lara varan enflasyon oranları, son
10 yılda %2 civarlarında seyretmeye
başlamıştır. Nominal faiz oranları da,
1980lerde %12 ve 90lardaki %9 oranlarında
iken, euro ile birlikte ortalama %5’lere inmiştir.
Bununla birlikte, enflasyon oranları özellikle
akaryakıt ve ürün fiyatları ve finansal
piyasalardaki
çalkantılar
yüzünden
son
dönemde bir miktar artmıştır.
10 yıllık bir mazisi olan euro, Avrupa
Komisyonu’nun deyimiyle dillere destan bir
başarı sergilemektedir. Tek para birimi,
Avrupa’nın sembolü olmuş ve Avrupa
vatandaşlarının
gözünde
Avrupa
entegrasyonunun en olumlu sonuçlarından biri
haline gelmiştir. EPB, makroekonomik istikrarın
korunmasını, sınır-ötesi ticaretin, finansal
entegrasyonun ve yatırımların artmasını
sağlamıştır.
Ancak euro her ne kadar bir başarı hikayesi
olsa da, başlardaki bazı beklentileri
İlk olarak, EPB’nin ilk 10 yılında elde edilen
başarılara bakıldığında;
İstikrar ve Büyüme Paktı ile sağlamlaştırılan
bütçe disiplini de güçlü bir hal almıştır. Maliye
politikaları EPB içerisinde makroekonomik
istikrarı desteklemiş ve son yıllardaki mali
konsolidasyon sonucunda, bütçe açıkları
2007’de
GSYİH’nın
%0,6’larına
kadar
düşmüştür.
EPB, ekonomik ve finansal entegrasyonu da
güçlendirmiştir. Döviz kuru riskinin ortadan
kalkması ve sınır-ötesi işlem maliyetlerinin
düşmesi ile birlikte, Tek Pazar ve ürün
piyasalarının entegrasyonu gelişmiştir. Euro
alanı GSYİH’sının üçte birini bu ülkeler
arasındaki ticaret oluşturmaktadır. GSYİH’nın
üçte biri ise bu ülkeler arasındaki doğrudan
yabancı yatırıma işaret etmektedir. Yani
tahminler artışın üçte ikisinin tek para
4
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
biriminden kaynaklandığını göstermektedir.
Euro finansal piyasaların entegrasyonu için de
güçlü bir araç olmuştur. Euro alanındaki
bankalararası para piyasaları tamamen
entegre olmuştur. Sınır ötesi bankacılık
işlemleri de 1999’dan bu yana önemli bir artış
sergilemiştir.
EPB, euro alanındaki ülkelerin olumsuz dış
etkilere karşı dayanıklılığını da artırmaktadır.
Bugün bir keza daha, euro alanındaki ülkeler
mevcut küresel finansal çalkalanmalardan
korunmaktadır.
Enflasyon
beklentilerinin
sabitlenmesi, Lizbon Stratejisi kapsamında
gerçekleştirilen reformlar ve bütçe disiplini bu
direncin artmasına katkıda bulunmuştur.
Euro alanı aynı zamanda hem Avrupa hem de
dünya ekonomisi için bir istikrar alanı haline
gelmiştir. Euro’nun artan uluslararası statüsü
ve euro alanı ekonomisinin genişliği sayesinde,
EPB kapsamındaki ekonomi politikalarının
küresel etkileri gittikçe artmaktadır. Euro alanı,
pozitif dış dengeleri, güvenilir makroekonomik
çerçeveye sahip olması ve güçlü mali sistemi
ile, çalkantılı zamanlarda bile küresel
ekonominin düzenli bir şekilde gelişmesine
katkıda bulunmaktadır.
Euro alanı güçlü bir ekonomi yönetimi yapısı
geliştirmiştir.
Her
ne
kadar
ekonomi
politikasına ilişkin temel sorumluluklar ulusal
düzeyde kalsa da, EPB’ye dahil üye ülkeler,
EPB’nin etkin bir şekilde işleyebilmesi için
güçlü kamu maliyesinin ve esnek ama entegre
olmuş ürün, işgücü ve finansal piyasaların ne
kadar önemli olduğunun bilincindedir.
Tüm bu olumlu gelişmeler, euro alanındaki
ülkelerde 10 yılda 16 milyon yeni iş
yaratılmasına katkıda bulunmuştur. Tek para
biriminin yürürlüğe girmesinden bu yana
istihdam yaklaşık %15 artmış, işsizlik ise %7
seviyelerine gerilemiştir. Bu gelişmeler,
Büyüme ve İstihdam için Lizbon Stratejisi
kapsamında gerçekleştirilen işgücü piyasası ve
sosyal güvenlik sistemi reformlarının, EPB
kapsamındaki koordinasyon ve gözetim
mekanizmasının
ve
ücretlerdeki
modernizasyon çalışmalarının bir eseridir.
EPB’nin ilk 10 yılına bakıldığında genel olarak
oldukça olumlu bir tablo görülmektedir.
Bununla
birlikte,
tüm
beklentiler
de
karşılanabilmiş değildir. Şöyle ki;
Yıllık %2’lik oranıyla, potansiyel büyüme düşük
seviyelerde kalmaktadır. Diğer
yandan,
enflasyon ve birim işgücü maliyeti konusunda
üye ülkeler arasında önemli farklılıklar devam
etmektedir. Euro her ne kadar uluslararası
piyasada önemli bir yer edinmiş olsa da, açık
bir uluslararası stratejinin olmaması ve
uluslararası arenada güçlü bir sese sahip
olmaması gittikçe küreselleşen dünyada euro
alanının etkisiz kalmasına sebep olmaktadır.
Son olarak, euro’nun kamuoyundaki imajı da
EPB’nin başarılı ekonomik performansını tam
anlamıyla yansıtamamaktadır.
Avrupa Komisyonu, bunların üstesinden
gelebilmek için üç sütunlu bir gündem
önermektedir. İç gündemi oluşturan ilk sütun
kapsamında
maliye
politikaları
koordinasyonunun ve gözetim prosedürlerinin
derinleştirilmesi,
makroekonomik
gözetim
mekanizmasının maliye politikasının da
ilerisine taşınması ve EPB içerisindeki politika
koordinasyonunda yapısal reformların daha iyi
entegre edilmesi amaçlanmaktadır. Dış
gündemi oluşturan ikinci sütun, küresel
ekonomi yönetiminde euro alanının rolünü
artırmayı hedeflemektedir. Üçüncü gündem de,
EPB içerisinde daha etkin bir ekonomik
yönetişim sistemine işaret etmektedir.
Tüm gündemlerin uygulanabilmesi için, siyasi
kararlılık şarttır. Bunun için de, ilgili tüm
tarafların aktif katılımı gerekecektir. Üye
ülkelerin ekonomi ve bütçe politikaları her ne
kadar ulusal düzeyde olsa da, ortak çıkarları
etkilediğinden, daha iyi bir şekilde koordine
1
edilmeleri önem taşımaktadır .
1
European Commission, EMU@10-Successes and Challenges after 10 Years of Economic and Monetary Union, erişim adresi:
http://ec.europa.eu/economy_finance/emu10/reports_en.htm
5
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AVUSTURYA: ÜLKE PROFİLİ
ORHAN ELÇİ AB Uzman Yardımcısı
I. TARİHİ ÖZET
1. Başlangıç: Noricum’dan Ostarichi’ye
Tuna Nehri ve Alp bölgesinde kurulan ilk devlet
Noricum Kelt Krallığıdır. Bu Krallığının büyük
bir bölümü, Hıristiyanlık ile birlikte Roma
İmparatorluğuna
dahil
olmuştur.
Roma
İmparatorluğunun yıkılmasının ardından bu
bölge Germen kavimlerinin ve Doğudan gelen
Hunlar ve Avarların istilasına uğramıştır. 6.
yüzyılın başlarında bölgeye Bavyeralılar
yerleşmiştir. Charlemagne döneminde ise
Bavyerlılara ait olan bu bölge Frank Krallığına
dönüştürülmüştür. 976 yılında Babenbergler bu
bölgenin bir kısmını ele geçirmiştir ve bu bölge
1156 yılında Dükalık olmuştur. Ostarrichi
(Österreich: Avusturya) ismi ilk kez Freisng
Piskoposunun düzenlemiş olduğu bir belgede
geçmektedir. Babenberglerin ardından 1282
yılında bölgeye Habsburglar hakim olmuştur.
Habsburglar, krallıklarını stratejik evlilikler ve
birleşmeler üzerine kurmuşlardır. 15. yüzyılın
ortalarından
itibaren
Kutsal
Roma
İmparatorluğu
tacını
Habsburg
Kralları
giymiştir.
2. 600 Yıllık Habsburg Yönetimi
İmparator I. Maximilian Habsburglara ait
toprakları tek bir taç altında birleştirmiştir.
Ancak 1522 yılında Habsburg Hanedanlığı, V.
Charles yönetimi altında İspanyol ve I.
Ferdinand yönetimi altında Avusturya olmak
üzere ikiye ayrılmıştır. Bir miras anlaşması ile
Bohemya
ve
Macaristan
Hanedanlığa
katılmıştır. 17. yüzyıl sonu ve 18. yüzyıl
başında
Osmanlı
kuşatmasının
geri
çevrilmesinin ardından Avusturya yükselişe
geçmiştir. 1740 yılında VI. Charles’ın ölümüyle
birlikte tahta geçecek erkek kalmamış ve VI.
Charles’ın kızı Maria Theresa kocası ile birlikte
Habsburg-Lorraine Hanedanlığını kurmuştur.
Maria Theresa, oğlu II. Joseph ile birlikte
merkezi yönetim, zorunlu eğitim, köleliğin
kaldırılması, kilise ve manastırların reformu gibi
yenilikler ile 18. yüzyılda modern bir devletin
temellerini atmıştır. 1804 yılında (I. Francis
ismi ile) tahta geçen II. Francis imparatorluk
tacından feragat ederek Kutsal Roma
İmparatorluğunu sona erdirmiş ve Germen
prensler
Rhine
Konfederasyonunu
kurmuşlardır. Napoleon’un Leipzig’te yenilgiye
uğratılmasının ardından (Battle of Nations)
1814 yılında Viyana Kongresi ile yeni bir
Avrupa düzeni oluşturulmuştur. Avusturya,
Germen Konfederasyonunun sürekli liderliğini
almıştır. 1850li yıllarda ulus-devlet çağrısı
yükselmeye başlamıştır.
3. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
1866 yılında Prusya ile yapılan savaştan
Avusturya yenilgi ile ayrılmıştır. Böylece
Germen Konfederasyonu feshedilmiş ve
Almanya, Prusya yönetimi altında yeniden
düzenlenmiş, Avusturya bu düzenlemenin
dışında kalmıştır. 1867 yılında da Macaristan
ikili devlet modeli çerçevesinde eşit üye haline
gelmiştir. 1907 yılında İmparatorluk konseyine
ilk doğrudan genel seçimler yapılmıştır.
I. Dünya Savaşı ile birlikte İmparatorluk, ulusal
devletlere
bölünmüş
ve
Avusturya’da
Cumhuriyet ilan edilmiştir.
4. Birinci Cumhuriyet
1920 yılında Anayasanın imzalanmasının
ardından
ilk
Cumhuriyet
kurulmuştur.
Doğrudan seçim yöntemine geçilmesi ile
birlikte
Cumhurbaşkanının
pozisyonu
güçlendirilmiştir. 1929 Dünya Ekonomik
Buhranının ardından işsizlikteki aşırı artışlar,
kutuplaşmış ideolojik kamplar ve orduya bağlı
olmayan
askeri
örgütlenmeler
(çeteler)
kurulmasına yol açmıştır. 1933 yılında
Avusturya’da demokrasi kesintiye uğramıştır.
1934 yılında iç savaş patlak vermiş, sosyal
demokrat hareket bastırılmıştır. Temmuz
ayında da Başbakan Dolfuss, nasyonel
sosyalistlerce
düzenlenen
darbe
ile
öldürülmüştür.
5. Nazi Diktatörlüğü
12 Mart 1938’de Hitler’in birlikleri Avusturya’yı
işgal etmiştir. 13 Mart 1938’de de Avusturya,
Büyük Almanya’ya dahil olmuş ve bu durum 10
Nisan’da
yapılan
referandum
ile
yasallaştırılmıştır. 27 Nisan 1945’te ise Karl
Renner başkanlığındaki geçici hükümet, henüz
II. Dünya Savaşı sona ermeden bağımsızlık
ilan etmiş ve 2. Cumhuriyet dönemine
geçilmiştir.
6. İkinci Cumhuriyet
Avusturya 1945 yılında müttefik birliklerce
6
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
özgürleştirilmiş ve Sovyet, İngiliz, Fransız ve
Amerikan olmak üzere 4 işgal bölgesine
ayrılmıştır. 25 Kasım 1945’te ilk demokratik
seçimler yapılmıştır. Takip eden 10 yıl Marshall
Planı
çerçevesinde
ekonomik
yeniden
yapılanma ve egemenliğin geri kazanılması
çabaları ile geçmiştir. 15 Nisan 1955’te
Moskova’da, Avusturya bir Antlaşma (State
Treaty) imzalama vaadi almıştır. 15 Mayıs
1955’te ise 4 işgalci ülkenin Dışişleri Bakanları
Viyana Belvedere Sarayı’nda Avusturya Devlet
Antlaşması’nı imzalamışlardır. 26 Ekim 1955
tarihinde son yabancı askerin Avusturya
topraklarını terk etmesinin ardından Ulusal
Konsey kalıcı tarafsızlık anayasal kanunu
onaylanmıştır (Sovyet talebi).
Avusturya, 1995 yılında Avrupa Birliği’ne üye
olmuştur.
II.YÖNETİM, POLİTİK SİSTEM VE ANAYASA
4. Avusturya Anayasa Hukukunun Temel
Kaynakları
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Federal Anayasa (1920, değişiklik için 2/3
çoğunluk, her türlü norm eklenebilir)
Avrupa
İnsan
Hakları
ve
Temel
Özgürlüklerin Korunması Konvansiyonu
Vatandaşlık Genel Hakları Temel Kanunu
Kişisel Özgürlüğün Korunması Anayasal
Kanunu
Avusturya’nın
Tarafsızlığı
Anayasal
Kanunu
Avusturya’nın AB’ye Katılım Anayasal
Kanunu
St Germain ve Viyana Devlet Antlaşmaları
Nükleer Olmayan Avusturya Anayasal
Kanunu
Çevrenin Kapsamlı Korunması Anayasal
Kanunu
5. Avusturya Anayasasının Temel İlkeleri
Demokrasi, Cumhuriyet, Federasyon, Hukukun
Üstünlüğü, Güçler Ayrılığı, Temel Haklar
(Bu ilkelerin değiştirilmesi için 2/3 çoğunluk ve
halk oylaması gerekmektedir).
1. Yönetim
EYALETLER
9 Adet
FEDERASYON
Cunhurbaşkanı
Eyalet Meclisi
Eyaletler Meclisi
Ulusal Meclisi
2. Siyasi Partiler ve 2006 Seçimleri
III. AVUSTURYA’DA SOSYAL GÜVENLİK
Avusturya Sosyal Demokrat
Partisi (SPÖ)
68 Sandalye
Avusturya Halk Partisi (ÖVP)
66
Yeşiller(G)
21
Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ)21
Avusturya Geleceği Birlik
Partisi (BZÖ)
7
Temel Aktörler Devlet, İşveren Örgütleri
(Ekonomi Odası ve Avusturya Sanayi
Federasyonu) ve İşçi Örgütleridir (Ticaret
Odaları Konfederasyonu, İşçi Sendikaları).
Toplam kamu sosyal harcamaları 2005 yılı
verilerine göre GSYİH’nin %28,8’i kadardır.
Finansmanın %37,9’u işveren katkısı, %27,4’ü
bireysel (işçiler ve kendi hesabına çalışanlar)
katkı, %34,6’sı vergi ve benzeri kamu gelirleri
ve %1,6’sı diğer kaynaklardan oluşmaktadır.
3. Çıkar Grupları ve Sosyal Ortaklık
Federal Ticaret Odası ve 9 adet Eyalet Ticaret
Odası
Federal İşçi Sendikası ve 9 adet Eyalet İşçi
Sendikası
9 Adet Tarım Odası ve 9 adet Tarım İşçileri
Sendikası (Yönetim birimi Viyana’dadır)
Avusturya İşçi Birlikleri Federasyonu
Avusturyalı Sanayiciler Birliği
IV. EKONOMİK GÖRÜNÜM
Yüzölçümü: 84.000 km
2
Nüfus: 8.334.000 (Ocak 2008)
7
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
2005
2030
2050
Sektörlere göre
Milli Gelir (%)
8.233
8.852
8.990
Birincil (Tarım, maden,)
0-14 yaş %
16
14,2
13,6
İkincil (İmalat, inşaat,…)
32,0
29,8
29,7
15-59 yaş %
62
55,2
52,7
Üçüncül (hizmet)
63,1
67,4
68,1
59+ %
22
30,6
33,7
Nüfus
Toplam (1000
kişi)
GSYİH: 273 Milyar € (2007)
Kişi Başı GSYİH: 32.800 €
Büyüme Oranı: %2,4
İstihdam: 4.028.000 (2007)
İşsizlik: % 4 (AB tanımı) % 6,4 (Ulusal tanım)
1988
1997
2006
4,9
2,8
2,2
İhracat:
114,2 milyar € (2006 yılına
göre % 10,1 artış)
İthalat:
113,8 milyar € (2006 yılına
göre % 9,2 artış)
Dış Ticaret Dengesi:
0,4milyar
Kamu Kesimi:
GELİRLER
Milyar €
1976
1985
1995
2005
Toplam
24,4
%
51,8
%
88,2
%
118,1
%
KDV
8,7
36
16,2
31
24,5
28
35,5
30
Gelir Vergisi
5,7
23
12,6
24
20,4
23
31,3
27
Sosyal Güvenlik
6,8
28
15,8
31
30,1
34
39,5
33
GİDERLER
Milyar €
1976
1985
1995
2005
Toplam
26,4
%
54,9
%
98,4
%
121,9
%
Kamu Hizmeti
6,1
23
12,2
22
22,0
22
22,9
19
Sübvansiyonlar
1,6
6
3,2
6
4,8
5
8,3
7
Sosyal Güvenlik
10,3
39
22,2
40
41,2
42
58,3
48
Gayrisafi Yatırım
2,6
10
3,5
6
5,3
5
2,8
2
V. TÜRKİYE-AVUSTURYA İKİLİ İLİŞKİLERİ
Türkiye’nin, ilk çifte vergilendirmeyi önleme
anlaşmasını imzaladığı ülke olan Avusturya ile
Anlaşma Adı
İmza Tarihi
Ekonomik ve Teknik İşbirliği Protokolü
09.10.1954
Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması 03.11.1970
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması 16.09.1988
Anlaşması
KEK Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptı
24.06.1996
KEK III.. Dönem Toplantısı Mutabakat Zaptı 13.11.2000
KEK IV. Dönem Toplantısı Mutabakat Zaptı 09.10.2003
KEK V. Dönem Toplantısı Mutabakat Zaptı 10.10.2005
İhracat
2008 Ocak
2007
2006
2005
2004
80.667.000$
843.752.000$
709.855.000$
659.097.000$
561.041.000$
İthalat
2008 Ocak
2007
2006
2005
2004
ekonomik ve ticari ilişkilerine ilişkin bilgiler
aşağıdaki tablolarda yer almaktadır. 2001 yılı
Mayıs ayında revize edilen anlaşma 28 Mart
2008 tarihinde Viyana’da imzalanmıştır.
İmza Yeri RG Tarihi
Viyana
04.04.1956
Viyana
01.08.1973
Ankara 10.02.1991
Ankara
Viyana
Ankara
Viyana
04.08.1997
25.02.2001
18.03.2004
105.571.000$
1.351.490.000$
1.077.182.000$
940.056.000$
1.071.813.000$
KAYNAKLAR:
Joint Vienna Institute, 15th Applied Economic Policy Course, Course Material
www.tuik.gov.tr
www.dtm.gov.tr
8
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
ECOFIN BAKANLAR KONSEYİ: TÜRKİYE’NİN 2007 YILI KATILIM ÖNCESİ EKONOMİK
PROGRAMININ DEĞERLENDİRİLMESİ
IŞIL DEĞERLİ AB Uzman Yardımcısı
14 Mayıs 2008 tarihinde, Avrupa Birliği (AB)
Ekonomi ve Maliye Bakanları, Komisyon aday
ülke temsilcileri, Avrupa Merkez Bankası ve
aday ülkelerin temsilcileri onuncu ekonomi
politikası
diyalogunda
için
bir
araya
gelmişlerdir. Toplantı, 26/27 Kasım 2000
tarihlerindeki ECOFIN (Ekonomi ve Maliye
Bakanları
Konseyi)
Konsey
Kararı
çerçevesinde, ekonomi ve maliye politikaları
alanlarında diyalogun geliştirilmesi amacıyla
düzenlenmiştir.
Bakanlar
Hırvatistan,
Eski
Yugoslav
Cumhuriyeti Makedonya ve Türkiye’nin 2007
yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programlarındaki
ekonomi politikalarını olumlu bulmuşlar ve
aday
ülkelerin
ekonomilerini
istikrara
kavuşturma ve ekonomilerinin dönüşümünü
sağlamada
kaydettikleri
başarıları
değerlendirmişlerdir. Aşağıda, ECOFIN’de
Türkiye ile ilgili yapılan değerlendirmelere yer
verilmiştir.
Türkiye’nin 2008-2010 yılları için hazırlamış
olduğu Katılım Öncesi Ekonomik Program
(KEP) makroekonomik gelişmeleri, maliye
politikasını ve yapısal reformları ele alarak
tutarlı ve sağlam bir orta vadeli çerçeve
sunmayı amaçlayan kapsamlı bir ekonomi
politikası niteliğindedir.
Türkiye ekonomisi, 2007 yılında ABD’de
yaşanan mortgage krizinin ardından, önemli
mali piyasa dalgalanmalarıyla karşı karşıya
kalmıştır. Kriz, Türkiye’de borsanın artmasına,
döviz kurunda dalgalanmalara ve enflasyonist
baskılara neden olmuştur. Ayrıca, vergilerin
toplanmasındaki aksaklıklar ve seçimler
nedeniyle artan harcamalar 2007’nin ilk
yarısında mali disiplinin bozulmasına neden
olmuştur. Yetkili otoriteler sıkı maliye ve para
politikalarını kararlılıkla uygulayarak, bu
duruma doğru reaksiyon vermişlerdir. Böylece,
Programda
yer
alan
makroekonomik
beklentiler, açıklanan politika karması ve dış
faktörlerin
sabit
kalması
varsayımı
çerçevesinde
inandırıcı
ve
makul
görünmektedir. Ancak, enflasyon ve büyümeye
ilişkin beklentiler bozulmuştur. Son dönemde
küresel piyasalarda yaşanan finansal kriz ve
mali piyasalardaki bölünmeler makroekonomik
çerçeveyi riske sokmuştur. Türkiye’nin dış
finansmana önemli ölçüde bağlı olması, ülkeyi
küresel likidite darlığına ve güven ortamının
bozulmasına
karşı
iyice
kırılgan
hale
getirmektedir.
Yine
de
son
yıllarda
makroekonomik koşullarda sağlanan önemli
iyileşmeler ve birçok alanda yapılan kurumsal
reformlar olmadan risklerin boyutunun çok daha
büyük olacağı sanılmaktadır.
Programda yer alan mali disiplin ve istikrar
odaklı para politikası uygulamaları, dış
dengesizliklerden
kaynaklanan
sorunlarla
mücadele etmede uygun bulunmaktadır.
Kamu harcamalarında hedeflenen düşüş
gerekliyken, program bazı konularda biraz
belirsiz kalmış ve mali ve yapısal önlemler ile
bunların bütçedeki etkileri konusunda yeterince
açıklama sunmamıştır. Uzun dönemde ortaya
çıkabilecek dengesizliklerden kaçınmak için,
uzun dönemdeki mali sürdürülebilirliğin daha
kesin bir şekilde izlenmesi uygun olacaktır.
Yeni sosyal güvenlik sistemi, daha genel bir
ifadeyle, emeklilik ve sağlık sistemlerinin orta
ve uzun vadeli maliyetleri daha dikkatli bir
şekilde takip edilmelidir. Ayrıca, Türkiye’de
bölgeler
arası
farklılıklar
göz
önüne
alındığında, altyapı yatırımlarının az gelişmiş
bölgelerde artırılmasına ihtiyaç olduğu ortaya
çıkmaktadır.
KEP’in yapısal reform gündemi, işgücü
piyasası, enerji sektörü, sosyal güvenlik
reformları ve özelleştirme alanlarını da
kapsayacak şekilde oldukça geniş yelpazede
birçok önlemi içermektedir. KEP, Türkiye’nin
rekabetçi baskı ve piyasa güçleriyle başa
çıkabilme kapasitesini artırmak için sarf ettiği
çabaları büyük ölçüde desteklemektedir.
Ancak,
taslak
planların
zamanında
uygulanması üzerine odaklanılması büyük
önem taşımaktadır. Ayrıca, ekonominin
dönüştürülmesi sürecinde, özellikle yeni iş
yaratılmasını
desteklemek
ve
devlet
yardımlarının izlenmesini iyileştirmek amacıyla
kapsamlı işgücü piyasası reformlarına daha
çok önem verilmelidir. Son dönemde
yasalaştırılan ve devam eden emeklilik
reformu, mali sürdürülebilirliğin güvenceye
alınması ve işgücü piyasasındaki katılıkların
azaltılması açısından hayati öneme sahiptir.
Türkiye’yi yatırımcılar için daha çekici hale
getirmek amacıyla yeni reformlar yapılmaya
devam edilmelidir. Araştırma-geliştirme ve yeni
9
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
fikirlerin geliştirilmesi alanlarında söz konusu
olan reform planlarının daha açık bir şekilde
sunumu KEP için faydalı olacaktır. Programın
reform gündemi, mali senaryo ile büyük ölçüde
uyumlu ve son İlerleme Raporunda ve Katılım
Ortaklığı Belgesinde bahsedilen ülkenin AB’ye
katılım perspektifi çerçevesindeki reform
gereksinimleriyle bağlantılıdır.
Sonuç olarak, Bakanlar Türkiye ekonomisinin
istikrara kavuşturulması amacıyla son yıllarda
kaydedilen gelişmeleri olumlu bulmuşlardır.
Ancak,
son
dönemde
küresel
finans
piyasalarında
yaşanan
kriz,
Türkiye
ekonomisinin
makroekonomik
çerçevesini
büyük ölçüde risklere açık hale getirmekte ve
bu durum, özellikle menkul kıymetler borsası
artışı, döviz kuru dalgalanması ve büyüme ile
enflasyon
beklentilerinin
zayıflamasından
kaynaklanmaktadır. Bakanlar, Türk otoritelerini
olası risklere karşı ihtiyatlı kalmaya davet
etmekte ve sıkı maliye ve para politikalarının
devam ettirilmesi için telkinde bulunmaktadır.
Türkiye’nin
yapısal
reform
gündemine
kararlılıkla devam etmesi, ülkenin yüksek cari
açığı
göz
önünde
bulundurulduğunda,
yatırımcıların güvenini korumak açısından
oldukça önemlidir.
Toplantıda, üç aday ülke için (Hırvatistan, Eski
Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya ve Türkiye)
yapılan genel değerlendirme şöyledir:
Genel olarak, aday ülkelerin KEP’leri güçlü ve
sürdürülebilir ekonomik büyümeyi hedef alan
inandırıcı bir orta vadeli makroekonomik ve
mali çerçeve sunmaktadır. Gelir seviyesindeki
iyileşmelerin devam etmesi için yüksek
büyümenin devam ettirilmesi gerekmektedir.
Aday ülkelerin, reformlarına kararlılıkla devam
etmeleri,
uygun
yapısal
reformlarla
destekledikleri makroekonomik istikrarı ve mali
konsolidasyonu sağlama çalışmaları onlar
açısından oldukça önemlidir.
Son dönemde kürsel piyasalarda yaşanan
finansal krize, küresel büyüme beklentilerinin
düşmesine ve artan hammadde ve gıda
fiyatlarına bağlı enflasyonist baskılara rağmen,
aday ülkeler makroekonomik istikrar ve mali
konsolidasyon
alanlarında
sağladıkları
başarıları güvence altına almak amacıya
ihtiyatlı kalmaya devam etmelidirler. Bazı aday
ülkelerdeki kredi artışı ve yüksek cari açık orta
vadede sorunlar yaşanmasına neden olabilir.
Yapısal açıdan, yabancı ülkelerle rekabet
edebilirliği hızlandırmak ve sürdürülebilir
büyüme hızını güvenceye almak amacıyla
reformların hızla devam etmesi büyük önem
taşımaktadır. Özellikle özelleştirme, yatırımların
teşvik edilmesi amacıyla iş ortamının
iyileştirilmesi, idari kapasitenin artırılması,
işgücü piyasasında reformların yapılması ve
kayıtdışı
ekonomiyi
kayıt
altına
alma
çalışmalarının yoğunlaştırılması alanlarında
sorunlar yaşanmaya devam etmektedir. Ayrıca,
emeklilik ve sağlık sistemlerine dayanan kamu
maliyesinin sürdürülebilirliğine ilişkin uzun
dönemli
zorluklar
göz
önünde
bulundurulmalıdır. Görece olarak yüksek olan
işsizlik oranları yapısal reformlara olan acil
ihtiyacı ortaya koymaktadır.
Bakanlar, Ekonomi Politikası Komitesini aday
ülkelerdeki yapısal politikalar üzerine yaptıkları
çalışmayı güncellemeye davet etmiş ve
Komiteden gelecek yıl düzenlenecek olan
bakanlar toplantısında bu konuda bir rapor
sunmasını istemişlerdir.
Bakanlar, aday ülkeler için Mayıs 2003’te kabul
edilen
ve
aday
ülkelerin
çabalarını
yoğunlaştırması gereken altı öncelikli alan
ortaya koyan Ekonomik, Parasal ve Finansal
istatistikler konusundaki Eylem Planının
uygulanması konusunda da gelişme olduğunu
kaydetmişlerdir.
Eylem
Planının
aday
ülkelerdeki istatistik otoriteleri için en öncelikli
alan olduğunun önemini vurgulanmıştır. Aday
ülkeler
ESA95
kurallarına
uyumlarını
artırmalıdır.
Aday
ülkelerin,
istatistik
otoritelerinin bu eylem planının gereklerini
yerine getirmek için yeterli kaynağa sahip
olduklarını güvence altına alması önemlidir.
Ekonomik ve Finansal Komiteden, 2009 yılı için
istatistik
konusundaki
Eylem
Planının
uygulanmasını konu alan ve 2008 raporunda
tanımlanan belirli alanlardaki gelişmeleri
değerlendiren güncel bir rapor hazırlaması
istenmiştir.
Son olarak, Bakanlar, aday ülkelerin, orta
vadeli ekonomik programlarını güvenceye
almak için uyguladıkları makroekonomik,
bütçesel ve yapısal politikaları Ekonomi ve
Finans Komitesi, Ekonomi Politikası Komitesi
ve Komisyonun desteğiyle izlemeye devam
edeceklerinin altını çizmişlerdir. Bakanlar, 2009
yılında diyaloglarını devam ettirmek için tekrar
toplanacaklardır.
KAYNAK: http://www.mf.gov.si/
10
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AVRUPAYA KARŞI İRLANDA∗
YONCA SAKA TUTULMAZ AB Uzman Yardımcısı
Avrupa Birliği, 13 Haziran Cuma günü
İrlanda’nın, Avrupa Birliği’nin gücünü konsolide
etmek ve artan bürokrasisini daha verimli hale
getirmek için müzakere edilen Lizbon
Antlaşması’nı halkoylaması ile reddetmesinden
sonra yeni bir politik kaos içine girmiş
durumda.
Avrupa,
sıradan
vatandaşların
tutkulu
desteğine sahip değildir” demekte, “bu
vatandaşlar karşılarında patronluk taslayan bir
Brüksel görmüşler ve Fransa, Hollanda ve
İrlanda da hükümetlerine ve Avrupa Birliği’ne
bir tekme savurma şansını ele geçirince bunu
kullanmışlardır” ifadesini kullanmıştır.
Antlaşma’nın %46.6’ya karşı %53.4 oyla
reddedilmesi, İrlandalı seçmenlerin AB’ye karşı
duydukları korku üzerine odaklanan organize
kampanyanın
bir
sonucu
olarak
gerçekleşmiştir. Bütün faydalarına karşın,
birçok insan Birliğin ayrıksı, demokratik
olmayan ve daha da küçük bir kesimin yasaları
yapmaya ve Birlik haklarının geleceğini
belirlemeye meyleden bir yapıda olduğunu
düşünmektedir.
Kalabalık ve karmaşık olan Lizbon Antlaşması,
Anayasal Antlaşmanın Fransa ve Hollanda
yenilgilerine bir cevap olarak ortaya çıkmıştır
ve eğer yürürlüğe girerse, Birliğe tam zamanlı
bir başkanlık uygulaması ve AB kalkınma
hedeflerini gerçekleştirecek yeni bir dış politika
şefi uygulaması getirecektir. Antlaşma ayrıca
AB’nin idari organı olan AB Komisyonu
üyelerinin sayılarını rotasyona tabi tutarak
azaltacaktır. Bu durum oylama prosedürünü,
daha az kararın oy çokluğuyla alınması
yönünde değiştirecektir.
İrlandalıların Birlik nüfusunun yüzde birinden
daha az olan yaklaşık 4,5 milyonluk bir kesimi
oluşturmasına rağmen, Perşembe günü
gerçekleşen ve sonuçları Cuma günü
duyurulan
oylama
büyük
yankılar
uyandırmıştır.
Yürürlüğe
girmesi
için
Antlaşma’nın AB üyesi 27 ülkenin tamamı
tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu
durumda İrlanda gibi küçük bir ülke olsa da bir
üye ülkenin bile Antlaşma’yı kabul etmemesi
bütün
süreci
dondurma
potansiyeli
taşımaktadır.
Cuma günkü hayal kırıklığını takiben diğer AB
üyesi ülkeler, Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe
girmesi için ısrar edeceklerini ve konuyu,
gelecek hafta Brüksel’de gerçekleştirilecek bir
AB liderleri zirvesinde tartışacaklarını ifade
etmişlerdir. Ancak bu girişim başarısız olursa,
Birlik, Antlaşma’nın amaçladığı hızlı büyüme
hedefini gerçekleştirmek ve 2004 yılında Birliğe
katılan 12 üyeyi kurumsal olarak Birlikle
uyumlaştırmak için bir başka yol bulmak
zorunda kalacaktır. Aynı zamanda Birliğin
günlük yaşamları üzerindeki etkisi kadar,
birçok sıradan Avrupalının kendini Birliğe
yabancı hissettiği ve Birliğin işleyişi konusunda
kafalarının karışık olduğu gerçeği de bir kez
daha üzerinde anlaşılması gereken bir
husustur.
İngiltere Parlamentosu üyesi ve Avrupa eski
bakanı olan Denis MacShane, “Bir fikir olarak
İrlanda, kanunlarıyla belirlenmiş olduğu için,
Antlaşma’yı referanduma götüren tek ülkedir.
Diğer
26
üye
ülke
Antlaşma’yı
parlamentolarında
onaylayacaklardır.
İrlanda’da referandumdan olumsuz sonuç
çıkması, Antlaşma’nın kabulü yönünde çalışan
ana partileri ve birçok iş grubu için tam bir
yenilgi olmuştur. Referandumda hayır oyu için
çalışan grubun başını, Antlaşma’nın İrlanda’nın
güç kaybına sebep olduğunu ileri süren
işadamı Declan Ganley çekmektedir. Antlaşma
aleyhinde Libertas grubunu oluşturan Ganley,
oylama sonucunun İrlanda Başbakanı Brian
Cowen’ın Antlaşma’yı daha iyi şartlarda
müzakere etmesine olanak vereceğini ifade
etmiştir. Bir mülakatında, “Biz daha demokratik
bir Avrupa istiyoruz. Eğer bir başkanlık ve
dışişleri bakanlığı makamı olacaksa, bu
insanların seçimle belirlenmesi gerekir”
demektedir.
London School of Economics and Political
Sciences’da öğretim üyesi olan Michael Bruter,
Libertas grubu ve Antlaşma’ya karşı olan diğer
grupların kampanyalarını, oy verenlerin
kafalarının karışıklığına, hükümet hakkındaki
düş kırıklığına ve her sene Avrupa’da yapılan
yasaların
%85’ini
gerçekleştiren
Birlik
kurumlarına yabancılaşma üzerine inşa
ettiklerini ifade etmektedir. “Bu bir ön-Avrupa
ülkesi çalışmasıdır ancak İrlandalılar
11
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Antlaşma’yı,
Antlaşmaya
neden
ihtiyaç
duyulduğunu
ve
neleri
değiştireceğini
anlamadılar. Sadece Avrupa’ya açık bir çek
vermek istememektedirler”.
İrlanda 1980’lerin sonlarında, Avrupa’dan
gelen milyar dolarlar sayesinde ülkeyi yalıtılmış
ve güçsüz bir tarım ekonomisinden, düşük
kurumlar vergisi oranlarıyla Avrupa’nın enerji
santrali ve dünyanın en büyük farmasötik
bitkiler merkezine dönüştürmeyi başarmıştır.
Ancak Avrupa Birliği’nin parasından yıllarca
faydalanmış olmasına rağmen İrlanda şimdi
Birliğe yeni katılan daha fakir ülkeleri finanse
etmek durumunda kalmıştır.
İrlanda Antlaşma’yı bugüne kadar reddeden
tek ülkedir. Şimdiye kadar on sekiz ülke
Antlaşma’yı onaylamış ve gözler şimdi bu ve
diğer ülkelerin ne yapacağına odaklanmıştır.
Bu ülkelerden biri olan İngiltere, Antlaşma’nın
parlamentoda onaylanması sürecine devam
edileceğini
açıkladı.
Ancak
İrlanda’daki
olumsuz durumun, İngiltere’deki anti-Avrupa
havasını da bir miktar güçlendireceği kaygısı
mevcuttur.
Antlaşma’ya karşı olan ve Antlaşma’nın 2005
yılında başarısızlığa uğrayan Anayasanın
değiştirilmiş bir versiyonu olduğunu ileri süren
Open Europe’ın Direktörü Neil O’Brien, bu
sonucun, ulaşılamaz ve kibirli politik elit gruba
karşı sıradan Avrupalı vatandaşların büyük bir
zaferi olduğunu ifade etmiştir.
Avrupa Parlamentosu üyesi ve Liberal
Demokrat Parti anayasal işler sözcüsü Andrew
Duff, İrlanda halk oylaması sonucunun İrlanda
ve AB için bir “trajedi” olduğunu belirtmiş,
Anayasanın ortaya çıkardığı problemlerin bu
Antlaşma’da da yer aldığını eklemiştir. Eğer bu
gelişmelerin sonucu Birliğin, AB kurumlarının
işleyişini düzenleyen ilk çabalardan olan Nice
Antlaşması’nı tekrar tartışmaktan öteye
geçmeyecekse,
İrlanda’daki
oylama
sonucunun ne İrlanda’ya, ne de AB’ye bir
faydası olmayacaktır.
* Sarah Lyall and Stephen Castle’ın International Herald Tribune’deki 13 Haziran 2008 tarihli
yazısından çevrilmiştir.
AB iki fasıl başlığını daha onayladı
Avrupa Birliği Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER), Türkiye’yle “şirketler hukuku” ve “fikri mülkiyet
hukuku” başlıklarında müzakereye geçilmesini onayladı.
Bu iki başlıkta fiili müzakerelere, 17 Haziran’da Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın katılımıyla
Lüksemburg’da toplanacak olan Hükümetlerarası Konferans’ta (HAK) başlandı. Türkiye, 3 Ekim
2005’ten bu yana açtığı başlık sayısını HAK’ta 8’e yükseltti. Müzakereye Türkiye’yle aynı anda
başlayan Hırvatistan’ın açtığı başlık sayısı ise 18. Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan ve müzakerelerin
yavaşlamasında önemli rol oynayan Fransa, 1 Temmuz’da AB Dönem Başkanı oluyor. “Tarafsız”
olduğunu gösterme çabası içine girmesi beklenen Fransa döneminde de Türkiye’nin en az iki başlık
açması bekleniyor.
Kaynak: http://www.eu2008.si
12
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA
Telefon: (312) 415 23 38- 415 23 41
Faks: (312) 417 11 72
e-posta: [email protected]
http://www.maliye-abdid.gov.tr/
© 2008 T.C. Maliye Bakanlığı
Tüm hakları saklıdır.

Benzer belgeler