113. sayımızı okumak için tıklayın

Transkript

113. sayımızı okumak için tıklayın
KÜRTLER BİR
DOĞA
OLAYI MI?
VAHŞETİN
VE ZULMÜN
TANIĞIYIM
BEDROS DAĞLIYAN
BARIŞ VE
UMUT
S.9'da
ÜMRANİYE ÜÇ PUANI KAPTI
Yıl 3
S.21’de
EN AZ BEYKOZ’DA SATILMIŞ
S.16’da
Sayı 113 30 Eylül 2015 Çarşamba
B
u hafta da yine sivillerin ve üniformalıların ölümleriyle geçti. Üstelik bayram haftasıydı. Bayram
haftasında bile silahların susmamış olması
çok üzücü. Bir de seçimler yaklaşıyor.
Böyle bir ortamda sandık güvenliği nasıl
sağlanacak, sonuçların adaletinden nasıl
emin olunacak?
Belki bu çatışmaların etkisiyle belki de
toplumun seçim yorgunu olması nedeniyle sokaklarda hâlâ bir seçim atmosferine
rastlamıyoruz. Bu da biz gazetecilerin işini zorlaştırıyor. Seçimlere ilişkin projeksiyonlarımızı ya kamuoyu araştırmalarına
bakarak ya da bire bir sohbetler sayesinde
yapabiliyoruz.
Kamuoyu araştırmaları 1 Kasım seçim
sonuçlarının 7 Haziran sonuçlarından pek
de farklı olmayacağını gösteriyor. Seçmen
yerinde duruyor yani. Böyle olması da
normal. 7 Haziran seçimlerinde seçmen
hangi saiklerle oy vereceği partiyi belirlediyse, aynı şartlar mevcut, değişmedi. Hatta kesinleşti. Yine de HDP’de bir oy artışı
gözleniyor.
Ben de bu hafta söyleşimi HDP İstanbul 1. Bölge Milletvekili Bayram
Yaşlı ile yaptım. Ancak Bayram Yaşlı ile
konuşmamın tek sebebi bu değil. Bayram
Yaşlı aynı zamanda deneyimli bir gazeteci.
Uzun seneler Anadolu Ajansı’nda ve ana
akım gazetelerde yöneticilik yaptı. Medya
bu süreçte çok önemli. Savaşı kışkırtan
gazete ve televizyonlar toplumdaki kutuplaşmayı artırıyor. Diğer taraftan seçim
kampanyalarının sokakta yoğun olarak
yapılmaması ya da siyasi şartlar nedeniyle
yapılamaması, medyanın seçim haber ve
programlarının önemini artırıyor. Bayram
Yaşlı ile medyayı da konuştum.
Bu hafta da barışı bekleyeceğiz.
Haftaya görüşmek üzere
“Havuz medyası
demokrasinin
önünde engel”
1 Kasım seçimlerinde HDP 1. Bölge Milletvekili adayı
olan Bayram Yaşlı ile hem gazeteciliğin durumunu hem
de seçimler ve HDP’den beklentilerini konuştum...
MİNAREDEN PARAŞÜTLE ATLADI
ÖĞRENCİLERE ÜCRETSİZ SERVİS
Haydarpaşa Camii’nin
minaresine gizlice tırmanan base jumper sporcusu Cengiz Koçak, serbest
atlayış yaptıktan sonra
paraşütü ağacın dallarına
takıldı.
S.8'de
Maltepe’de yeni eğitim ve
öğretim yılı, belediye tarafından başlatılan ücretsiz
öğrenci servis uygulaması
ile başladı. 7 hat ile öğrenciler ücretsiz okullarına
taşınıyor.
S.4'te
2 YORUM
2015
30 Eylül
Çarşamba
'Yerli' yersiz 'Milli'lik!
ŞEYHMUS DİKEN
B
u “tuhaf ” ülkede olur olmaz
zamanlarda “talim, terbiye”
görmüş kocamış şahsiyetlerden “milli”lik dersleri almakla geçti
civan ömrümüz. Doksan yıl evvel ülkenin gündemine bir daha çıkmamacasına yerleşmiş “tevhid-i tedrisat”
kanunundan bu yana bir kez “Milli”
olduk! O gün bu gündür “Milli”yiz!
Tarih’in ve Coğrafya’nın tepesine
konmuş garip bir “ebabil” kuşu gibi,
tarihi de coğrafyayı da millisinden
misliyle okuduk yıllar yılı; İlk, orta
ve lise’de. Eli kılıçlı fetih orduları hep
milliydi, karşısındakiler bilcümle gayrı-milli ve hain güruhu!
Sonra kesmedi, liseli yıllarımızda
yüzbaşı ve daha üst rütbelilerden bir
de “Milli Güvenlik” dersleri almaya
başladık. Ülkenin güvenliği hep “tehlikedeydi”. Dolayısıyla tedbirli olmak
gerekiyordu. Tedbiri elden bırakmayan vatan evlatları olarak tedarikli
vatanseverler olmak zorundaydı bilcümle yurttaş tebaası. “Soğuk savaş”lı yılların yarattığı dünyada dört bir
yanımız “puşt zulası” ülkelerce kuşatılmıştı. Vurmaya, işgal etmeye hazır
“şer” kuvvetler! Ol sebeple dışardaki
“düşmana” ve dahi içerdeki “uzantılarına” karşı her daim teyakkuz halinde olunmalıydı. Ülkenin “gerçekliği”
bunu dayatıyordu.
Oysa dayatılmış ve zor gücüyle kabul ettirilmiş “Milli”likte yürümeyen
işlemeyen bir taraf vardı. Doksan yıl
evvel litaratüre sokulan “Milli Misak”a aykırı davranan birileri vardı
ülkede! “Tek devlet, tek millet, tek
bayrak, tek dil…” dedikçe, daraltılmış
“tekçilikten” teker teker başka sesler
çıkararak bu garip tektekçiliğe çokça
sesleriyle muhalefet ediyorlardı.
Koca doksan yıl böyle geçti.
Cumhuriyetin muktedir şurekası
“tek” dedikçe, birileri başkaldırıp
"Halkın Nabzı"
her Cuma 22.00'de
Gündemi sokakta, halkların
ta kendisiyle konuşan program
“hayır” dedi. Hayır deyip isyan
edenler katledildi, sürüldü, hapsedildi. Dili, kimliği, kültürü yok sayıldı. Dünyada eşine az rastlanan
envai türlü zulme reva görüldü “tek
tekçiliğe” karşı direnenler.
Şimdi yeni zaman dilimindeyiz.
2015 Türkiye’sinde 2023 ve 20171
tasarımları ile yine “tek”lik üzerinden meydan okuyarak biri(leri) bu kez
“yerli” ve bir kez daha “milli” yapı
taşları döşemek gayretinde.
Bugüne dek çok söylendi ülkeyi
“milli”lik üzerinden “halklar mezarlığı”na dönüştürme gayretinde olanlara! Bir kez daha söylenmeli mazlum
ve mağdur halkların haklı sahici tarihi yeniden yazılırken
1-Bir ülkede ne kadar çok “milli”lik edebiyatı yapılıyorsa orada sonradan oluşturulma derdinde olunan
bir “milli”leşme sorunu var demektir.
Milli Tarih, Milli Coğrafya, Milli Güvenlik ve diğer tüm Millilikler gibi…
2-“Yerli”likle “Milli”liği birbirine karıştırmamak gerek. “Yerli(ler)”
ülkenin otokton halkı / halklarıdır.
Misal; Amerikan Yerlileri, Kızılderilileri gibi. Yerlinin millilik derdi olmaz!
Kimliği, kültürü, dili, özetle varlığı
“milliler”ce ret ve inkâr edilmedikçe!
3-Hariciler, dışardan gelenler, sonradan aidiyet sahibi olanlar kıskançlıkla yeni “yurttaşı” oldukları ülkenin
en zalim ve acımasız “milli”leridirler.
Onlar hep “milli” der. Çünkü yeni bir
aidiyetleri olmuştur. Kıskançlıkla sarılmalıdırlar aidiyetlerine. Kendileri
dışındaki her etni, her talepkâr kimlik “gayr-ı milli”dir. Dolayısıyla Vatan
Hainidir. Katli de helaldir, malının
gasbı da helaldır.
4-O halde son sözü etmenin “demi”dir. “Yerli” biziz. Yani bu ülkenin
doksan, hatta yüz yıl boyunca yok
sayılan, ötekileştirilen; adı yokları,
kimliği inkâr edilenleri, asimilasyona,
talana, kırıma, kıyıma, soy kırımına
tabi tutulanlarıdır Yerliler. Bunun
karşısındakiler ise “Milli”lerdir. Mübarek olsun “Milli”liğiniz size.
Biz Yerliyiz, yerimiz de yurdumuz
da binler yıldan bu yana bellidir.
Yersizce konuşup “milli” saplantılarınızla keyfimizi kaçırmayın. Yoksa
tarih konuşur ve bir ders daha okursanız sahici tarihten sınıfta kalırsınız
benden söylemesi ey “milli”ler…
YORUM 3
2015
30 Eylül
Çarşamba
Toplum olmanın yolları ya da Kürtler
bir doğa olayı mı?
AHMET TULGAR
T
ürkiye denilen toprak parçasındaki
insanlar bir kez daha toplum olma
fırsatını kaçırıyor. Bu belki de son
fırsat. Böylelikle ‘toprak parçası’ tarifinin yerine ‘ülke’ sözcüğü de geçemeyecek haliyle.
Ülke, ancak bir toplumla mümkün çünkü.
Fırsatın nasıl kaçırıldığını daha işin başında söylemeli: Devletin ve onun ardına
dizilmiş büyük bir nüfus parçasının Kürtler’le barıştan vazgeçmesi, belki de hiç yeltenmediği bu işe artık girişmemesi, belirsiz
bir tarihe ertelemesi. Bu sebep olacak. Ki
bu kaçırılan fırsat kaçırılmış bütün önceki
fırsatları da için de taşıyor. Bu son sebebin
hem üretiminde etkili hem de burada ifadesini buluyor geçmiş.
Uzun uzadıya bir tarihsel döküm yapmaya gerek yok. Cumhuriyet’in geç kalmış
uluslaşma projesi (Kuruluş’tan epey önce
uygulanmasına geçilen, 1915 Ermeni Soykırımı’nı da içeren bir proje) sınırları içinde
resmi ideolojinin tanımladığı kimliğin dışında kalanları ya yok etti ya asimile etmek için
hayatta bıraktı ya da toprağından, olmadı
kamusal alandan kovdu.
Öteki’nin, Diğeri’nin mağduriyeti kadar,
Asli Unsur edilmiş olan da (kendini böyle
gördüğü için ben de bundan böyle bu yazı
boyunca onu böyle adlandıracağım), bu
süreçte kendini bir toplumun ferdi addedemedi. Bu böyledir. Sokağa çıktığınız anda
bir kalabalık değil bir toplum görmelisiniz
hareketin içinde ve buna ek olarak kendini-
zi de bunun bir öğesi, yapıcı bir öğesi olarak
tanımlamalısınız. Ya da devrimci yıkıcılığa
yönelirsiniz ki bu da bir yapıcılıktır aslında
ama yeri burası değil şimdi.
Öteki bunu yapamıyor, yapmıyor da Beriki, yani Asli Unsur yapabiliyor mu?
Toplum olmanın şartlarından biri de asgari bir eşitlik duygusudur. Bu bir toplum
olmanın kabülüyle elde edilen, kazanılan
bir duygu. Sınıfsal, kültürel, etnik, dinsel
bütün farkların öncesinde, öncülü bir eşitlik
bu sözünü ettiğim. Toplumun tüm öğelerini, fertlerini eşiti görmek subjektif olarak
bir yere kadar mümkün olabilecekse de bu
bir yer de işte hayati önemdedir.
Öteki’nin durumu çok belirgin olduğu
için, Asli Unsur’un üzerinde daha uzun duruyorum burada.
Asli Unsur, yani Türkiye söz konusu
olduğunda Türkler, tam da kendileri açısından bir avantaj olarak görülebilecek
bir üstünlük duygusu içinde çıkıyor olabilirler sokağa, kamusal alana. Ama öyle
değil. O da kendi kendinin mağduru. Bu
üstünlüğün doğal ya da hukusal bir veri
değil, kendisinden her an geri alınabilecek verilmiş bir şey olduğunun farkında.
Kim vermiş? Devlet. Kim her an geri
alabilir? Devlet. Hiçbir zaman reşit olamayacak bir yığınla karşı karşıyayız. Belki
de bu yüzden Türkler’in bütün milliyetçi
kalkışmalarında, utanç verici linç gösterilerinde bile hep gülünç, çocukca bir şey-
ler olur.
Öteki’nin mağduriyeti ile Beriki’ninki
farklı ama derecelendirilebilir değil. Birincisi başkaldırarak reşit olmayı seçtiği için
bedel ödüyor ve korkunç şeyler yaşatılıyor
ona, ikincisi itaat ettiği için reşit olamıyor
ve ömrü korku içinde geçiyor. İkisi de mağduriyet. Toplum olamadıkça, bir ülkede bir
toplum üretemedikçe maruz kalacakları bir
mağduriyet.
Uzun zamandır içsavaştan çıkmış halklardaki utancı gözlemlerim. Savaşın iki tarafı da utanır. Bu tek tek insanlarda da kolayca saptanabilir biriyle karşılaştığınızda.
Ama hep bir tarafınki daha fazladır. Kendini asli unsur olarak ya da çoğunluk olarak
tanımlayan tarafınki. Yaşını başını almış
olsa da bir türlü reşit olamadığının herkes
tarafından kolayca görüldüğünü, saptandığını bilmektedir, arkasındaki kurumsal güç
olmadan kendisine bir değer biçemez, başkalarının ise o kurumsal güce, devletine bile
değer biçmediğinin farkındadır.
Devlet ve resmi tarih Türkiye’de bütün bir uluslaşma süreci boyunca Öteki’ni
öyle görünmez kıldı ki handiyse Öteki’nin
olabilirliği gerçeği unutulmuştu sanki. Asli
Unsur bir süredir bir baş dönmesi geçiriyor, bir travma. Burada Kant’ın felsefesinin
derinliklerine inmeyeceğiz. Ama işte Türkler bir süredir Kürtler ve sesleri geçmişten
yankılanan bu toprakların diğer kadim
halklarını görüyor, tanışıyor ve Kant’ın kav-
ABONELİK KARTI
1 Yıl Yurtiçi 60
Adı Soyadı :
ANADOLU YAKASINDA
GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN
ilan Reklam ve Rezervasyon
hattı için bizi arayınız
T: 0216 457
46 46
F: 0216 457 13 12
e-mail: [email protected]
Adresi
:
e-mail
:
Tel-GSM :
ramını kullanırsak ‘dinamik-yüce’ ile karşılaşıldığında kapılınan o karmaşık duygular
içinde. Kant, Öteki (Alter) ile karşılaşıldığında kapılınan ‘dinamik-yüce’ (Kant bir
de ‘matematik-yüce’ kavramını kullanır)
ile karşı karşıya olma hissini tarif ederken
önce doğadan örnek veriyor. Mesela: “Cesur, sarkık, aynı zamanda tehditkâr kayalar,
gökyüzünde kuleler gibi yükselen fırtına
bulutları, şimşekler ve gök gürlemeleri ile
geliyor, bütün yıkıcı şiddeti ile volkanlar,
ardında yıkım bırakan orkanlar, sınırsız okyanusu kabartmış, güçlü bir nehrin yüksek
çağlayanı ve benzerleri.”
Mağdur ettiği, mağduriyetini kendi üstünlüğü üzerinden kabullendiği bir halkı
isyan haline geçtiğinde işte böyle görebilir,
algılayabilir reşit olamamış, edilmemiş bir
Asli Unsur. Ve dehşete kapılmasa da büyük
bir korkuya kapılabilir.
Oysa yine Kant şöyle bir güvence de
verir ki, ‘metamatik’ ya da ‘dinamik’ –
yüce ile karşılaşmanın bu olumsuz duygusu aşıldığında büyük bir mutluluk ve
haz hissedilecektir. Bence bu bir tür reşit
olma halidir, yücelerek, kendini de yücelterek.
Bu topraklardaki insanların, halklarının
birbirlerinin yüceliğinden mutluluk hissedip
haz alacağı zamanlara çok mu var daha?
Yücelikte eşitlenmeye?
Böyle böyle bir toplum olmaya?
Bir ülke sahibi olmaya?
Halkın Nabzı
Gazetesi
Süreli Yayın
AHİS Reklam Organizasyon
Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti.
Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel
Yayın Yönetmeni (sorumlu)
İSHAK KARAKAŞ
Editör: Ahmet TULGAR
Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen
aşağıda belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz.
Grafik Mizanpaj
HALKIN NABZI
Hakan YILDIRIM
Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No:39
Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye
T:+90 216 457 46 46 F:+90 216 457 13 12
[email protected]
www.maltepeninnabzi.com
AKBANK Maltepe Şubesi
TL HESABI: Şube Kodu: 00 29 Hesap No:0189926
IBAN:TR35000460002 9888000189926
Hukuk Danışmanı
Erdal BEKTAŞ
Av. Uğur KARAKAŞ
Grafiker
Danışma Kurulu
Spor Servisi
Fırat COŞKUN
Kültür Sanat
Bedros DAĞLIYAN
Avusturya Temsilcisi
Erdal BOYOĞLU
Viyana Temsilcisi
Emine BAŞKÖY
Fehim IŞIK
Samet MENGÜÇ
Fuat TOKAT
Bilgi İşlem:
Ufuk KARAKAŞ
Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul
Cd. No: 39 Cihangir İş Merk.
Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul
Tel: 0216 457 46 46
Fax: 0216 457 13 12
[email protected]
Baskı: GÜN MATBAA Beşyol
Mah. Akasya Sk No 23/A
Sefaköy-Küçükçekmece - İST.
Tel: +90 212 426 63 00
4 HABER
2015
30 Eylül
Çarşamba
Maltepeli öğrenciler eğitim yılına
“ücretsiz servisle” merhaba dedi
M
altepe’de yeni eğitim ve
öğretim yılı, belediye tarafından başlatılan ücretsiz
öğrenci servisi ile başladı. Maltepe
Belediye Başkanı Ali Kılıç, “Öğrencilerimiz için ücretsiz servis hizmetimizi bu eğitim-öğretim yılında başlattık.
Bunun için 7 hat kurduk ve her mahallemize hizmet veriyor” dedi.
Maltepe’de 2015-2016 eğitim ve öğretim yılı, Altayçeşme İlkokulu’nda düzenlenen resmi törenle başladı. Törene
Maltepe Kaymakamı Necip Çakmak,
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç,
Maltepe İlçe Milli Eğitim Müdürü Faik
Kaptan, Okul Müdürü Şükrü Oruç,
muhtarlar, öğretmenler, öğrenciler, veliler ve çok sayıda vatandaş katıldı. Törende bir konuşma yapan İlçe Milli Eğitim Müdürü Faik Kaptan, ilçenin eğitim
kalitesi açısından üst sıralarda olduğunu
belirterek, Belediye Başkanı Ali Kılıç’a
okullara yaptığı hizmetlerden ötürü teşekkür etti.
Başkan Kılıç’tan çifte müjde Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç da,
ücretsiz öğrenci servisi ve okul önlerindeki zabıta birimleri hakkında katılan
herkesi bilgilendirerek, “Öğrencilerimiz için ücretsiz servis hizmetimizi bu
eğitim-öğretim yılında başlattık. Bunun için 7 hat kurduk ve her mahallemize hizmet veriyor. Herkese hayırlı
uğurlu olsun. Ayrıca İlçe Milli Eğitim
Müdürü ile birlikte pilot proje olarak
başlattığımız okul önlerindeki zabıta
birimlerini genişletiyoruz. Uyuşturucu
ve çocuklarımızı buna benzer tehlikelerden korumak için bu birimlerimiz
hem yetkili birimler, hem de velilerimizle bilgi paylaşımı yapıyor” dedi.
Fidan dikildi
Altayçeşme Mahalle Muhtarı Arzu
Toker’in öğretmeninin de hala bu
okulda olduğunu belirterek konuşmasını sürdüren Kılıç, “Şu an bu töreni
sunan Ülkü Uyar hocamız, muhtarımızın öğretmeni. Bakınız, bu güzide
öğretmenler, böylesi önemli noktalara
insanlarımızı taşıyor. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum. İşte çocuklar, bu sıralardan yarın bir gün sizler
de önemli birer isim olarak çıkar ve
ülkenize hizmet ederseniz. O yüzden eğitim ve öğretimin önemini asla
Maltepe’de
trafik kazası
unutmayın” diye konuştu. Kılıç’a konuşması sonrası, öğrencilerden Melis
Güney tarafından çiçek takdim edildi.
Maltepe Kaymakamı Necip Çakmak
da, iyi bir eğitim ve öğretimin ancak iyi
bir insan olabilmekle taçlanabileceğini
ifade etti. Törenin sonunda, eğitim ve
öğretim yılı anısına okul bahçesinde fidan dikimi gerçekleştirildi.
Ücretsiz servisler seferde
Okulların açılmasıyla birlikte Maltepe
Belediyesi tarafından hizmet vermeye
başlayan öğrenci servisleri, toplu ulaşım araçlarının yoğun olduğu saatlerde, belirlenen 7 güzergâhta, sabah
06:15, 07:00 ve 08:00 saatleri arasında
Maltepe’de, geçen perşembe
içerisinde 4 kişinin bulunduğu
aracın devrilmesi sonucu bir kişi
öldü, 3 kişi de yaralandı. Alınan
bilgiye göre, Ferhat Paşa Mahallesi
Kayışdağı’ndaki ormanlık alanda, Recep Şahin’in kullandığı 34
RFZ 53 plakalı arazi aracı, henüz
bilinmeyen bir nedenle kontrolden
çıkarak savruldu. Sürüklenen cip,
daha sonra devrildi. Kazada araç
sürücüsü Şahin olay yerinde ha-
3 vardiya halinde sefer gerçekleştirecek. Öğleden sonra da, belirlenecek
saatlerde yapılacak ring seferleriyle
öğrenciler evlerine ulaştırılacak. Öğrenciler mahalle muhtarlıklarından,
sefer saatleri ve güzergahlarıyla ilgili
bilgi alabilecek. Ring seferler hatları
şöyle; Kırmızı Hat: Fındıklı-Maltepe,
Turuncu Hat: Başıbüyük-Zümrütevler-Maltepe, Turkuaz Hat: Büyükbakkalköy-Maltepe, Mavi Hat: Gülensu-Gülsuyu-Zümrütevler-Maltepe,
Yeşil Hat: Gülensu-Gülsuyu-Esenkent-Cevizli-Maltepe, Açık Yeşil Hat:
Feyzullah-Yalı-Bağlarbaşı, Siyah Hat:
Altıntepe-Çınar-Küçükyalı-İdealtepe-Aydınevler-Altayçeşme. yatını kaybetti. Yanındaki 3 kişi de
yaralandı.
Vatandaşların ihbarı sonucu
olay yerine gelen sağlık ekipleri,
kazada yaralanan 3 kişiyi ambulansla Kartal Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırdı.
Kazada yaşamını yitiren sürücü
Recep Şahin’in cesedi ise yapılan
incelemelerin ardından aynı hastanenin morguna kaldırıldı.
YORUM 5
2015
30 Eylül
Çarşamba
İstedikleri muhalefetin ürküp
geri çekilmesidir
FEHİM IŞIK
B
izleri, kendini sadece seçim
kazanmaya kilitlemeyen, aynı
zamanda iktidarlarını kalıcılaştıracak her yol ve yöntemi yaşama geçirenlerin gözü kara hırsıyla yaşamaya
alıştırıyorlar.
Bu hırsı değerlendirenlerin çoğu,
günümüzü 90’larla karşılaştırır. Oysa
90’lardan daha farklı bir noktadayız.
Öncelikle şunu hatırlatalım. 90’larda esas yönetenler, hükümette kim olduğuna bakılmaksızın ayrı bir devlet
mekanizmasına sahipti. Bu mekanizma açık değil illegal güçleri aracılığı ile
saldırılarını yöneltirdi. Binlerce cinayet
işlerdi ama bir tekini bile üstlenmezdi.
Bazen bu cinayetleri araştırmak için
savcılıklarda dosyalar açılırdı. Nihayetinde bu dosyaların büyük çoğunluğu
faili meçhul raflarında tozlanmaya
bırakılırdı. Tek tük açılan dosyalar ise
çizgi dışına çıkan veya gizlenemeyen
faillerin işledikleri cinayetlerin dosyası
olurdu, onlardan da sonuç alınmazdı.
Tabi bununla da kalınmazdı. Dosyalar
ilerde açılamasın diye illegal devletin
açık devletteki uzantıları delilleri karartırdı. İşin peşine düşenleri de uyarır
veya tehdit ederlerdi. Öyle ki bazen
savcılar, polisler, “Bunlara benim bile
gücüm yetmez. Siz de peşinden gitmeyin, başınızı belaya sokmayın” der,
kendini de iyilik yapmış sanardı. Bu
“iyiliğe” birçok kez karşıdaki aldanırdı. Elbet işin peşine düşenler de olurdu. Bunların birçoğu da zaman geçirilmeksizin katledilirdi.
90’larda bugünden daha ağır sonuçları olan saldırılarla karşı karşıyaydık ama “güvenlik gerekçesi ile
köy boşaltmaları” hariç, yaşanan
saldırıların, özellikle de sivillerin katledilmesiyle sonuçlanan eylemlerin
hiçbirinde devlet açıktan yoktu. Herkes yapanın kim olduğunu bilirdi,
bir tek devlet bilmezdi! Devlet illegal
güçlerine öldürtür, bazen de öldürttüğünün taziyesine giderdi. Hatta bu
seremonilerde biri çıkar devlet adına
konuşur, “Katilleri bir an önce bulunacak” diye nutuk çeker, timsah gözyaşı da dökerdi.
Peki, bugün öyle mi?
Öncelikle şunu belirtelim, bugün ik-
tidar ile devlet ayrımı kalkmıştır. Artık rı temsilen görev yapan, protokol
devleti cumhurbaşkanının denetimin- hükümlerini belirleyen yasaya göre
deki başbakan ve hükümet yönetiyor. kent ve kasaba girişlerinde bakanları
Bu, geçmişin hükümetleri hiçe sayan karşılama görevi olan vali ve kaymadevlet mekanizmasının bir oyunu mu, kam, bakanları bir ilçeye sokmama
yoksa iddia ettiğimiz gibi bütalimatı verebiliyor. Bir başka
rokrasi, yargı, emniyet ve
bakan, haddi ve görevi
orduyu tamamen deneolmaksızın HDP’li baEn
küçük
time alan ve giderek
kanları görmezden
ürkme, eğilme, geri
cumhurbaşkanını
gelip onlara terörist
tek adam yapan ikmuamelesi yapabiçekilme onları daha
tidarın başarısı mı,
liyor.
çok cesaretlendirecek,
şimdilik net bilemiNe milletvekillesaldırılarını artırmalarının,
yoruz. Bildiğimiz,
rine, ne de bakanartık ikili bir yöneti- iktidarlarını pekiştirmenin lara dönük bu uygunedeni olacaktır
min olmadığı.
lamaların tek biri dahi
Devletin, gizli bir
soruşturma konusu olgüce gerek duymayacak
madı.
kadar pervasızca saldırmasının
Son pervasız saldırı Diyarbabir nedeni de budur.
kır’daki DİHA, Kurdi Der ve Azadiya
Hatırlarsınız, ilk saldırı Şırnak’tan Welat’a yapıldı.
geldi. Ferhat Encü daha milletvekilliElazığ Yolu’nda bulunan bir AKP
ğinin ilk günlerinde Roboski’de asker bürosu önündeki polis panzerine salsaldırısa uğradı. Son günlerde, yine dıranları takip gerekçesiyle girilen
Şırnak milletvekili olan Aycan İrmez binada üç Kürt kurumu darmadağın
kimlik tespiti gerekçesi ile 6 saat gö- edildi, bu kurumların belgelerine el
zaltına tutuldu. Arada, 2 eş başkanla konuldu, 32 çalışanı gözaltına alındı.
yürüyen 40 milletvekili ve 2 Bakan Önce saldırıp sonra arama kararı alıCizre’ye sokulmadı.
nan bu pervasızlığa gösterilen tepki
Kent ve kasabalarda bakanla- üzerine gözaltına alınanlar serbest bı-
rakıldı ama burda görmemiz gereken
esasen yaşanan hukuksuzluğun boyutunun nerelere vardığıdır.
Yaşanan bazı hukuksuzluklardan
söz ettik ama emin olun bunlar yaşanan onca pervasızlık karşısında yine
de şükür dedirtecek cinstten saldırılar.
Onlarca sivilin öldürüldüğü, keskin
nişancıların çocuk-yaşlı ayrımı yapmadan insan katlettiği bir coğrafyada,
milletvekili, bakan, gazeteci ve yayıncılara yönelik saldırı, gözaltı ve engellemelerin sözü mü olur?
Tüm bunlar, bize şunu gösteriyor.
Yönetenlerin pervasızlıkları, aynı
zamanda açmazlarıdır. Çünkü iktidarı kaybettiklerinde beraberinde neyi
kaybedeceklerini ve sonuçlarının ne
olacağını bizden iyi biliyorlar. Bu nedenle deneyebilecekleri her şeyi deneyecekler. Bu nedenle suçlarını açığa
çıkaracak her kesime bu kadar pervasızlaşabiliyorar. Daha da ötesi bu saldırılarla birlikte muhaliflerin ürkmesini,
eğilmesini, geri çekilmesini bekliyorlar.
Ancak unutmayalım, en küçük ürkme, eğilme, geri çekilme onları daha
çok cesaretlendirecek, saldırılarını artırmalarının, iktidarlarını pekiştirmenin nedeni olacaktır.
6 YORUM
2015
30 Eylül
Çarşamba
Etle tırnak hikâyesi
ÖNDER BİROL BIYIK
T
ürkiye’de ne zaman bir çatışma süreci başlasa bir yandan
bol bayraklı şovenist histeri
dalgası körüklenirken öte yandan hiçbir adaleti olmayan Kürt-Türk kardeşliği üstümüze üstümüze boca edilir. Bu
kardeşliği “etle tırnak ilişkisi” ile anlatmak en kestirme yoldur. “Etle tırnak
gibi iç içe geçmişiz” denir hep. Etle
tırnak ilişkisinde “et” Türklerdir, “tırnak” olmak ise Kürtlere düşer.
Bu benzetmeden hiç hazzetmedim
ben… Etle tırnak arasındaki ilişki eşitler arasındaki ilişki değildir çünkü. Et
kanlı canlı bir şeydir, başına bir iş gelse canınız acır. Oysa sinirleri yoktur
tırnağın. O yaşarken yaşamaz. Her
zaman haddi bildirilmesi gereken bir
şeydir tırnak…
Tırnağın kısası makbuldür. Biraz
uzadı mı canınızı sıkar. Gitarist değilseniz, fazla uzadığında kesip atarsınız.
Ya da kadın parmağında rengârenk
ojelerle kaplanmış bir süs nesnesidir.
“Bizim de Kürt komşularımız var. Çok
Tırnağın bir de şöyle bir işlevi variyi insanlardı, bir kez bile ‘biz Kürtüz’ dır. En kirli işleri onunla yapabilirsiniz,
diye bir laf duymadık onların ağzın- el beziyle çıkmayan bir leke mi var hedan. Nereden çıktı bu Kürtlük Türk- men tırnakla kazımaya yeltenirsiniz.
lük meselesi” demekten farkKirlendiğinde kesmek için bir
sızdır bu. Cicili bicili boş
tırnak makası yeterlidir.
hümanist nutuklarının
Ama parmak öyle
Gerçekten kardeş
sessiz konu mankeni
midir? Her gün kırk
olmak istiyor ve
görmeye hazırsınızçeşit kremle yumuşabu ülkede demokrasi
dır Kürtleri. Var
tırsınız onu. Günde
sayın ki, demokrasi
on kez yıkarsınız teve özgürlükler olsun
olamamış demokmizliği için… İçinistiyorsanız işe etle tırnak
rasimizin süs nesneden basbayağı hayat
hikâyesini unutarak
si…
suyu akar. Birazcık
başlayabilirsiniz
Parmağınız kanadıkızarsa, üzerinde pığında ‘ay, canım yandı’
tırcıklar patlasa acayip
dersiniz de tırnağın kendi
huzursuz eder sizi. Tırnağı
dili, varlığı yoktur. Kırılıp döbir zahmet(!) taşır. Birazcık kıyıkülse canınızı acıtmaz. Herkes kesilen sından köşesinde etine bassa, huzursuz
parmağının acısını hisseder de, kimse olur, hemen sahibine ‘kes şunu’ der
vah “tırnağım kırıldı” diye ağlayıp sız- gibi acı komutları gönderir parmak.
lamaz. Kökü sizdedir nasıl olsa, istedi- Çok kıymetlidir etten menkul parğiniz vakit kesersiniz, istediğiniz vakit maklar. Tırnağın onun yanında sözü
uzatırsınız.
olmaz.
Sözde bu kardeşlik tanımıdır işte,
vakti geldiğinde tırnağı isyana sevk
eden… O da yaşamak ister, varlığının
kabulünü ister. Bu yüzden her hafta kesersiniz, ertesi hafta yine sürgün
verir. Törpülersiniz, yine bir yerinden
yamuğu çıkar. Üstüne sürdüğünüz ojelerle albenili hale getirirsiniz, bir zaman sonra pul pul dökülür ojeler.
Tırnaktır bu, isyanı çoktur.
Neden biz hakikaten kardeş olamıyoruz diye, aklınıza şom ağızlı bir soru
geliyorsa, önce şu etle tırnak meselesini gözden geçirin, derim ben. Kürtler
ne istiyor, diye soruyorsanız, tırnağınıza yaptığınız muamele üzerine birkaç
dakika düşünmeniz yeter.
Gerçekten kardeş olmak istiyor ve
bu ülkede demokrasi ve özgürlükler olsun istiyorsanız işe etle tırnak hikâyesini unutarak başlayabilirsiniz. Mesela
“Kürtler kalbimizin öte yarısı, onsuz
hayat mı olur” demeye başladığınız
gün tırnak da rahat eder, siz de…
HABER 7
2015
30 Eylül
Çarşamba
Zizek’in konferansına
Kartal’da yoğun ilgi
S
loven filozof Slavoj Zizek, Kartal’da Belediyesi öncülüğünde
gerçekleşen “Aşkın Metafiziği”
konulu Uluslararası Felsefe Konferansı’nda yoğun ilgi gördü.
Felsefe dünyasında kendine özel yeri
olan, ses getiren çalışmalara imza atan
Sloven filozof Slavoj Zizek, Kartal Belediyesi ve MonoKL (Mono Kurgusuz
Labirent) Yayınları’nın işbirliği düzenlenen “Aşkın Metafiziği” konulu Uluslararası Felsefe Konferansı yoğun ilgi
gördü.
Kartal Belediyesi’nin ve MonoKL
(Mono Kurgusuz Labirent) Yayınları
tarafından “Aşkın Metafiziği” konulu konferans, Dragos Arkeolojik Kazı
Alanı’nda düzenlendi. “Aşkın Metafiziği” konulu konferansın ikinci gününde dünyaca ünlü Alain Badiou, Slavoj
Zizek ve Judith Balso konuşmacı olarak katıldı. Felsefe ve sosyoloji öğrencilerinin yoğun ilgi gösterdiği konferansta, Volkan Çelebi ve Ahmet Soysal
moderatör olarak yer aldı.
Kartal Belediye Başkanı Op. Dr.
Altınok Öz de konferansa katılarak
konuşmacıları dinledi. Konferansa
katılan katılımcılarla ve gazetecilerle
sohbet etti. Konferansın yapıldığı alan
olan Kartal Belediyesi Dragos Kazı
Alanı ile ilgili katılımcılara ve gazetecilere bilgi verdi. Erken Bizans geç
Roma dönemine ait olan hamam, kilise gibi kalıntıların bulunduğunu Brias
Sarayı’nın Kartal’da olduğunu anlatarak, kazı çalışmaları hakkında bilgi
verdi.
Şahsına özgü bir materyalizmin
savunucusu olan Slavoj Zizek, konferansta aşkın felsefi ve sosyolojik boyutunu anlattı. Yurt dışında birçok büyük üniversite öğrencilerine satılan sex
antlaşmasını eleştiren Zizek, yapılan
anlaşmanın bireyleri ne kadar dar kalıplara sığdırmaya çalıştığını ve aşkın
daha soyutlaştırmaya çalıştığını ifade
etti.
Zizek; “Özellikle de Amerika’da ne
söylerseniz söyleyin, kolayca saldırgan,
seksist, ırkçı ilan edilebiliyorsunuz.
Batı’da, ideolojik olarak giderek daha
kontrollü hale gelen bir toplumda ya-
e
l
i
a
i
k
i
e
d
’
Sancaktepe vgada
a
k
n
a
k
ı
ç
a
d
arasın
ı
d
n
a
l
a
r
a
y
i
ş
i
k
1
,
ü
d
l
ö
i
1 kiş
şıyoruz. Şunu söylüyorum, bir örnek
vereceğim, tam bir delilik örneği; Birkaç ay önce California ve New York
eyaletleri bir kanun çıkardı: Öğrenci,
devlet memuru iki kişi eğer birliktelik
istiyorsa bunu kamu önünde beyan
edip, bunun karşılıklı bir özgür eylem
olduğunu ilan etmek zorunda. Şimdi
formlar dağıtıyorlar. Doldurup imza
atıyorsunuz.”dedi.
Hegelci analize ihtiyaç olduğunu
belirten Zizek şöyle devam etti: “Politik doğruculuğa tam da bu yüzden hep
karşı oldum. Siyah denmez, Afro-Amerikalı diyeceksiniz. İşte Hegel bunlara hep gülerdi: Müsamahakar ve
hedonist bir toplumdasınız ve sonuçta
elinizde olan bir dizi düzenleme. Yani,
A
lınan bilgiye göre, geçen cumartesi akşamı Osmangazi
Mahallesi’nde Sümbül ve
Kurt aileleri arasında kavga çıktı.
Olayın büyümesi üzerine iki tarafında karşı aileye ait ev ve iş yerlerine
zarar verdikleri öne sürüldü. Pazar
günü de devam eden kavgada yaralanan Cihan Kurt’un hayatını kaybettiği, bir kişinin ise yaralandığı öğrenildi.
Olayla ilgili soruşturma başlatan
bence bizim daha çok Hegelci analize ihtiyacımız var. Bir örnek daha var.
Bugün Batı’da her türden tacize karşı
çok hassasız. Bazı Amerikan üniversitelerinde bir talep var, klasik eserler
için de geçerli olmak üzere, her bir sanat eserinin üzerine “tetikleyici” uyarısı konması isteniyor. Columbia’da bir
olay oluyor.
Metamorphosis’in bir okuması yapılacak ve içinde şiddetli bir seks sahnesi var. Kadın bunun onu travmatize
ettiğini söylemekte. Yani bir kitap üzerine çalışacaksınız, bu kitabın üzerinde
bir işaret olması gerekiyor: “İçinde şiddetli cinsellik var, hassassanız okumayın.” Topyekün kontrol bu. Hegel bu
paradokslara gülerdi. Müslümanlar ve
Hıristiyanlar aynı anda Avrupa Birliği’ne din eleştirisinin nefret suçu kategorisine alınması yönünde talepte bulunuyor. Saldıramaz, dalga geçemez
ya da saldırgan herhangi bir uyarıda
bulunamazsınız.” diye konuştu.
Konferansta Slavoj Zizek, Alain
Badiou, Judith Balso, Volkan Çelebi
ve Ahmet Soysal, tarafından ‘Aşk olayı’ üzerine açık oturum yapıldı. Açık
oturumda Kartal Belediyesi Dragos
Arkeolojik Kazı Alanı’nı dolduran
öğrenciler soru cevap bölümüyle ‘aşk
olayı’ üzerine fikir alış verişinde bulundular. Konferansın sonunda ise ünlü
düşünür Slavoj Zizek kaleme aldığı kitapları imzaladı.
Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet
Büro Amirliği ve Sancaktepe İlçe
Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro
Amirliği ekipleri, Sümbül ve Kurt ailelerinden 8 kişiyi gözaltına aldı.
Mahallede, iki ailenin yeniden
karşı karşıya gelmemesi için Çevik
Kuvvet, Özel Harekat ve Asayiş
Şube Müdürlüklerine bağlı ekipler
ile ilçe emniyet müdürlüğünde görevli personel yoğun güvenlik önlemi aldı.
8 HABER
2015
30 Eylül
Çarşamba
Kadıköy’de minareden
paraşütle atladı
G
eçen cuma günü İstanbul
Kadıköy’deki Haydarpaşa
Camii’nin 47 metre yüksekliğindeki minaresine gizlice tırmanan base jumper sporcusu Cengiz Koçak, serbest atlayış yaptıktan
sonra paraşütü ağacın dallarına takıldı. Ağaçta asılı kalan Koçak, kazayı yara almadan atlattı. Kemerini
çözerek ağaçtan inen Koçak, daha
sonra hızla bölgeden uzaklaştı. At-
layışını kameraya kaydeden Koçak,
minareden atlarken çektiği fotoğrafı sosyal paylaşım sitesi facebooktaki hesabında, ‘Minareden atlarım,
bayramınızı kutlarım’ mesajıyla
paylaştı. Avrupa ülkeleri başta olmak üzere İran ve Gürcistan’da
kule, köprü ve yüksek binalardan
atlayışlar yapan Cengiz Koçak, minareden yaptığı atlayışın dünyada
bir ilk olduğunu söyledi.
Mezarlıklara ring seferi
M
Bizim bayramımız,
sizin memnuniyetiniz
altepe Belediyesi, Kurban
Bayramı dolayısıyla mezarlıklara ücretsiz ring seferleri
düzenlendi. Arife ve bayramın ilk günü
08:00-15:00 saatleri arasında yapılan
seferlerde Maltepeliler, Küçükyalı, Başıbüyük, Büyükbakkalköy, Ferhatpaşa,
Gülsuyu, Pendik Yeni Şıhlı ve Kurtköy
mezarlıklarına ücretsiz olarak taşındı.
Seferlere büyük ilgi
Seferlere büyük ilgi gösteren, mezarlıklarda kaybettikleri yakınlarını ziyaret
eden ve onlara dua eyleyen Maltepeliler, belediyenin bu hizmetinden oldukça memnun olduklarını ifade ederek,
Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’a
teşekkür ettiler. Başkan Ali Kılıç ise
“Vatandaşlarımızın her an yanında olmaya, onlara hak ettikleri hizmeti sunmaya devam ediyoruz. Barışın, sevgi
ve hoşgörünün simgesi bayramlar bizi
birbirimize yaklaştırıyor, büyüklerimize olan vefa borcumuzu ödememize
vesile oluyor. Biz de bayramın ruhuna
uygun olarak vatandaşlarımızı, kay-
bettikleri yakınlarıyla buluşturuyoruz.
Biliyoruz ki sağlıklı nesillerin yetişmesi, geçmişine, yaşlılarına, atalarına ve
ölmüşlerine gösterilen saygıdan geçer”
dedi.
Öte yandan “Bizim bayramımız, sizin
memnuniyetiniz” sloganıyla bayramdaki çalışmalarını sürdüren Maltepe
Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü,
10 kişilik özel bir ekip kurdu. Bu ekipler, Eylül ayı başından Kurban Bayramı arifesine kadar 67 cami, 1 kilise,
1 cemevi ve 61 okulda bina iç-dış temizliği, duvar boyama işleri ve çevre
temizliği gerçekleştirdi. Bu kapsamda
okullarda spor sahası çizgileri yenilenirken, 12 kurban satış ve 18 kurban
kesim alanında da ot biçimi yapılarak
çevre temizliği yapıldı, çöp poşetleri
dağıtıldı ve konteynerler yerleştirildi.
Ayrıca hayvanların su ihtiyacı için tankerler konuldu ve biriken gübreler de
günlük olarak 15 kamyonla belirlenen
döküm yerlerine taşındı. 2015
30 Eylül
Çarşamba
D
üşünen her birey çağının tanığıdır. Öyle olmalıdır. Peki, bu
böyledir de, ya gerçekler…
Gazeteler yalan yanlış bir tarihi resmediyor işte… Yalanları, çocukların,
kadınların ve öfkesini gözyaşlarına
saklayan genç erkeklerin gözlerinden
akıyor. Cizre’nin nerede olduğunu
dahi bilmeyen insanlar bir halkın katledilmesine seyirci kalırken, öfkesini,
nefretini bilinçle kusuyor sokaklarda…
Çocuktuk, haritayı önümüze serer
sonra da bir yer ismi söyleyip bulmasını isterdik arkadaşlarımızdan…
Kimi bilirdi, kimi şaşırarak bakardı
yüzümüze… Cezmi Ersöz’ün ‘Haritanın yırtılan yeri’ adlı kitabını okudunuz mu? Nasıl da güzel anlatmış
Sevgili Cezmi… Bombalanan, abluka altına alınan kasaba ve köylerin yerini kim biliyor ki, oraları yurt
edinenlerin dışında… Şimdi, gazete
okuyanlar, televizyon izleyenler, gazeteciler, yazarlar hatta öğretim görevlileri, mühendisler, doktorlar kuşatma altındaki kasabaların, köylerin
kurşunlanmasına, bombalanmasına
seyirci kaldığı yetmezmiş gibi öfkelerini de kusuyorlar. Kıyılara vuran
çocuklara ağlayan, vicdanı sızlayan
insanlar bir devletin salyalı nefretine
bayrak çıkarıp, marş söylüyor işte...
Kürt halkı ve diğer ötekiler ve devrimcilerse, tüm yapılanlara karşın
barış diye çıkıyorlar meydanlara…
Tarihin ilk çağlarından itibaren, tarihçiler, şairler ve hikâyeciler çağlarının gerçeklerini, tanığı olduklarını
yazmakla, anlatmakla mükelleftirler.
Gelecek çağlara, gelecek nesillere
geçmişin gerçeklerini anlatacaklardır. Tarih bazen yalanlarla bezenmiş
olsa da, gerçek: bazen göz ardı edilen
bir yazıda, bir şiirde ya da resimde
belki de fotoğraflarda mutlak ortaya
çıkacak ve gerçeği yüzümüze bir şamar gibi çakacaktır.
Yüzyılda geçmiş olsa, 1915 Ermeni,
Rum ve Süryani katliamları, Alevi ve
Kürt katliamları acı nüanslar olarak
bir fotoğraf enstantanesiyle bir filmle,
belgesel anılarla gün olmasın ki ortaya
çıkmasın… Bu her yerde, her coğrafyada böyle değil mi zaten…
YORUM 9
Vahşetin ve zulmün
tanığıyım
Gerçeğin acı dolu zamanları, anları bazen İskoçya’da, bazen İrlanda’da,
Libya’da, Cezayir’de, Belçika, Polonya, Sibirya, Çeçenistan, Afganistan ya
da Bosna’da birer birer ortaya çıkıyor
işte…
Şiddet kimden gelirse gelsin arada
sivil mazlum insanlar zarara uğruyor.
Bu devletin karşısındaki güçlerce yapıldığında terörizm sayılırken, devletin
şiddeti sayılmıyor ya da zayiat gibi görülüyorsa; kendine gazeteci, yazar ya
da şair diyen insanlara çok büyük rol
düşüyor burada… Çağlarının, vahşetin, baskı ve zulmün tanıkları olması
gerekirken yok sayıyorlarsa, sonra nasıl
bakabilirler ki o insanların yüzlerine…
Gün olmasın ki, Doğunun ilçe ve
köylerinden katliam ve zulüm haberleri gelmesin. Son birkaç ay içinde
öldürülen, katledilen çocuklara, yaşlılara bir bakın… Suriye ve Irak’ta
çıkar uğruna katledilen, birbirine
boğazlatılan insanlara bakın! Tanığı
olun bu vahşetin…
Kuşatılan Cizre’de ki katledilen insanların, çocukların görüntüleri daha
gözlerimizden silinmeden Bismil’den
de bir çocuğun güzel yüzü kazındı
gözlerimize… Oysa daha ne kadar
zaman geçti ki Uludere, Reyhanlı,
Suruç ve Diyarbakır’da bombayla
katledilen insanların görüntülerinin
üzerinden… Yurdun dört bir yanından ölüm haberleri geliyor. Genç
askerler, polisler ve siviller birbiri ardına yok oluyor onu seven insanların
gözlerinden, çevrelerinden…
Ey bu ülkenin milliyetçileri, devrimcileri, polisleri, askerleri… Ey hâkimler, savcılar, öğretmenler; bilumum
insanlar… Başka bir vatan yok ki gidelim. Hepimiz bu toprakları vatan bilmişiz. Seviyoruz demişiz. Katledenler
de, katledilenler de bu toprakları yekdiğerinden daha çok veya az sevmiyor
ki… Kim diğerine bu ülkenin asıl sahibi olduğunu anlatabilir ki? En azı dahi
bin yıldır bu topraklarda yaşıyorsa,
beş bin yıldır yaşayan diğerlerine ben
buranın asıl sahibiyim söylemini nasıl
anlatabilir ki? Sadece egemen olması
sağlar mı bunu… Oysa bu topraklarda
tek kişinin olsun dahi, börtü böceğin
ve diğer canlıların hakları yok mudur,
yurt bellemişse eğer… Yani bu topraklarda binlerce yıldır yaşamış, ekinler
ekmiş, zeytinler, çınarlar, kestaneler
dikmiş; sevdalanmış, evlenmiş, çoluk
çocuğa karışmış ve bu topraklara gömülmüş Rum, Ermeni, Süryani, Ezidi,
Laz, Gürcü, Arap ya da Kürtün hakkı
yokta, kendini egemen gören ve ülkenin sahibiyim diyen Türkün mü hakkı
var sadece… Türkler bu vatanı çok seviyor da ötekiler sevmiyor mu?
Bu topraklardan acz içinde göçenlere, zorla gönderilenlere bir bakın.
Hepsi de gözü yaşlı bir biçimde memleketlerini anlatmıyor mu soranlara…
Yahudiler, Rumlar, Süryaniler, Ermeniler her gittikleri yerde ‘ah vatanım’
demiyorlar mı?
Evet, akil insan, çağının tanığıdır.
Onlara rağmen yapılıyorsa bu zulümler, bu katliamlar; bilsinler ki bir
suçlusu da onlar yani buna göz yumup yok sayanlar olacaktır. Gerçeğin
ışığı sonsuza kadar karanlıkta kalamaz ki. Bir gün mutlaka gerçekler
ortaya çıkacaktır. Tarih hiçbir zaman
affetmez ya da güneş balçıkla sıvanmaz.
Devlet kurdu
Devlet kurdu dolanırsa,
mazlumun boynuna
Dilimden ağıtla birlik,
bilenmiş küfürler düşer
Öte yandan bu yana ah ile
Kadersiz bir halkın gözyaşı
düşer
Bilirim diri göğüsleri
anaların, yeşertir dünyayı
Zulümden çıkan acı sürgünleri
o vakit; neden hep bahtsız
Bilmez misin? Memeden
zamansız düşen çağaları
Bilmez misin? Rahmine keder
düşmüş anaları
Nefretinizle ölüyor işte bütün
çocuklukları
Tutun ellerini n’olur yalnız
olmasın
Kederli bir halkın âhı sonsuza
kalmasın
Bedros Dağlıyan
10 YORUM
2015
30 Eylül
Çarşamba
Türk sorunu ve
Kürtler (1)
T
ürkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçilerine yeni bir devlet,
yeni bir ulus, yeni bir toplum
yarattı. Ama Kürtlere, Alevilere, Çerkezlere, Lazlara ve diğerlerine kurulan
bu cumhuriyette, erimenin ve asimile
olmanın dışında herhangi bir yol bırakmadı. Bu bakımdan Cumhuriyet’in
temel konsepti klasik ulus-devlet anlayışı çerçevesinde dayatma konsepti
olarak yorumlanabilinir. Farklı dil,din,
kültür ve etnik kökenleri bünyesinde
barındıran Osmanlı’dan geriye iz ve
hatıra kalmasını istemeyen Cumhuriyet rejimi, geçmişe ait olanları silmeye
ve yok etmeye girişti. Bundan dolayı
farklı kimlik ve kültürlerin varlığı Türk
konsepti çerçevesinde eritilmeye ve yok
edilmeye çalışılması Cumhuriyet’in temel politikası olmuştur. Cumhuriyetin
izlediği yol unutturma kültürü olduğu
için her türlü hatırlamadan, hatırlatmadan uzaklaştı.
Kürtler, kurtuluş savaşında Cumhuriyetin kurucularıyla birlikte cepheden cepheye savaştılar. Kürt toplumunun yapısını oluşturan aşiretlerin
çoğu Mustafa Kemal’e destek verdiler.
Kürtler tarafından ‘ortak vatan’ fikri
olarak yorumlanan bu destek tarihi
açıdan Kürtlerin kaderini belirleyen
en önemli olay olmuştur. Kürtler bağımsız devlet olma yerine Türklerle
birlikte hareket etmeyi tercih ettiler.
Bundandır ki, savaş sonrası Kürtler
yere göğe kondurulmadılar, hatta bu
ülkenin yegane sahibi yapıldılar. Kürtlerin tartışma konusu olduğu belgeler
meclis tutanaklarının açıklanması sonucu bir çok karanlık kalmış belgeler su
yüzüne çıktı. Bu belgelerin bir kısmını
Saçak dergisi yayınladı. (Bunu ileriki
yazılarımda yazacağım) Kürtlerle ilgili Cumhuriyet öncesi sorun ve çözüm
üzerine tartışmalara meclis tutanaklarında tanık oluyoruz. İşte senelerdir,
“dağlı türk” de olsa, “Kürt dili diye bir
dil yok” da denilse, “Gart Gurtlar” da
dense, “Kürt sorunu diye bir şey yok”
da dense, “hepimiz kardeşiz, ayrımız
gayrımız yok “da dense, yine de bu
gazelleri dinleye dinleye geldik bugüne. Türkiye’de yaşayan halklardan acı
ama bir gerçek bir durum var ki o da
Türklerin, Kürdlerin ve Lazların varlığından Atatürk tarafından ballandı-
ra ballandıra bahsedilmesidir. Bunu
meclis tutanaklarında görüyoruz. Ne
hikmetse, Cumhuriyet sonrası farklılıkların büyük bir kısmı Türkleştirildi,
geriye sadece direnen Kürtler kaldı.
Azımsanmayacak bir kısmı Türkleştirilen ve aynı zamanda sistemle
uyumlu olan Kürtler’den de ciddi bir
nufus bıraktı geriye. Toplumsal ve siyasal açıdan Kürtleri Türkiye Cumhuriyetine yakınlaştıran ve birlikte yaşamak ilişkisinden kaynaklı ve bu ilişki
içine sokan iki temel yaklaşım vardı.1)
Din-İslamcılık, 2)Özerklik. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte Kürtler
‘’özerklik’’kavramını tamamen kaybetti. Ama İslam dininin yayılması ve
gelişmesi çok etkili oldu.
Kürtlerin toplumsal ve siyasal gelişimine çok ciddi darbeler vurdu. Onun
için Cumhuriyet’in yukarıdan aşağıya
yapılan reformları Türkler için başka,
Kürdler ve Aleviler için başka anlam
ifade etmektedir. Asimilasyon sürecinde Kürtler ne kadar etkilendiyse Aleviler de bir o kadar etkilenmiştir.
Bu kısa açıklamadan sonra, Kürtleri
tanımak için çok değil kurtuluş savaşı
sürecine gitmek yeterlidir. O zaman
yapılan tartışmaları okumak herşeyi
olmazsa da kısmen ezberleri bozacak
bilgilere ulaşmak olanaklıdır. Çünkü
çözümün yerinde yapılan tartışmalar
bizlere ışık tutuyor. Onun için başlığı
Türk sorunu diye kullandım. Çünkü mecliste Kürtleri, Türkler sorun
yapmıştı, sözü-yetkiyi-kararı Türkler
vermişti. Ve sonunda da 1924 Anayasa’sında bu sorunu kökünden hallettiğini beyan etti. Hele ki Lozan Kürtlere
verilen çok büyük bir cezaydı.
Bu kısa değerlendirmede bu konuların detayına girmeden geçiyorum.
Lozan’dan sonra Türkiye’nin önü açıldı. Artık tek dil, tek din ve tek millet
olmanın gururuyla ve de tek şef ’in öncülüğünde Türkçülük korunmalıydı.
Türk milliyetçileri, Cumhuriyete sahip
çıkılmalıydı. Dolayısıyla, Türk ulusu
için, bütün farklılıklara karşı baskı, zulüm, imha, katliam, inkar ve asimilasyon uygulanmalıydı.
Mustafa Kemal iktidarında meclis
tutanaklarını ikinci bölümde yazacağım.
Devam edecek
YORUM 11
2015
30 Eylül
Çarşamba
Barış ve umut
İSHAK KARAKAŞ
K
urban Bayramı’nın arefesinde ve ilk günü elde mikrofon
ve kamera yine sokaklardaydık. ‘Halkın Nabzı’ adında bir de
televizyon programı yapıyoruz, biliyorsunuz. Adı gibi her hafta bu programda sokakta rastgele yurttaşları
durdurup gündemi soruyor, nabız tutuyoruz. Geçen hafta da işte Bayram
öncesi yurttaşlara ekonomiyi, bayram alışverişlerini sorduk ve bayram
mesajlarını aldık.
Bir kere büyük çoğunluk bayramın
tatsız geçeceğini söylüyordu. Ekonomiden, pahalılıktan rahatsızdılar
ama asıl çatışmalara üzülüyorlardı.
Ve çok umutsuzdu insanlar. İyi bir
şeyler beklemediklerini açıkça, çekinmeden söylüyorlardı. Seçim gündemlerindeydi, ama nedense seçimden ne sonuç çıkarsa çıksın değişiklik
olmayacağını söyleyen birçok kişi
oldu. Karamsarlık çok yaygındı.
Ama diğer taraftan bayram mesajlarını istediğimizde durum değişiyordu. Umutsuzluklarına rağmen
“barış” diyorlardı, “halkların kardeşliği” diyorlardı ve bunu derken birçoğunun
yüzü parlıyordu.
F a k a t
ben burada
bir çelişki
fark ettim.
Durum ne
kadar kötü
olursa olsun,
çatışmalar ne
kadar yayılmış
olursa olsun barış
umudu da beraber getirir. Peki, neden İstanbul’da
insanlar “barış” deseler de bu kadar
karamsardılar? Oysa “barış” derken
her Pazar 21.00'de
umutsuz olamazsınız. Barış, umutlu
bir beklentidir.
Nitekim Kürtler öyle işte. Kentlerinde, ilçelerinde çok
şiddetli
çatışmalar
oluyor, evlatlarını, sevdiklerini
k a y b e d i yo r lar ama yine
de barıştan
umudu kesmiyorlar
ve
barış
umudu her
söylemlerine yansıyor.
Bunda da çok
samimiler. Ne
barıştan ne haklarından ne de bir arada yaşam iradesinden vazgeçiyorlar.
İşte bu umudun Türkiye’nin Ba-
tısı’na da taşınması gerekiyor. Peki
bunu kim yapacak? Bir kere ana
akım medya olmaz. Ana akım medya bir kez daha 90’lardaki gibi savaş
propagandistliğine ve devletin sözcülüğüne soyundu. Özgür medyanın
tirajı belli.
Fakat Kürtler’in taleplerini bütün
ezilenlerle birlikte Türkiye’nin Batısı’nda temsil eden ve sözünü dinleten
bir parti mevcut. HDP’yi kast ediyorum.
HDP’nin bu seçim sürecinde de
bu önemli görevi yerine getirmesi
gerekiyor. Umudu hatırlatmalı, Türkiye’nin Batısı’ndaki karamsarlığı dağıtmalı.
Bunu yapması hem bu ülke halklarına büyük bir hizmet olacak hem
de seçimlerde oyunu daha da artıracaktır.
Çünkü herkesin umuda ihtiyacı olduğu ortada.
Pazartesi günleri saat 16.00'da
SOYLESI
12 SÖYLEŞİ
2015
30 Eylül
Çarşamba
Bayram Yaşlı
İshak Karakaş
 Bayram Yaşlı, çok uzun
yıllar gazetecilik yaptınız, Anadolu Ajansı’nın Diyarbakır Bürosu’nun müdürlüğünü yaptınız. Şimdi ise siyasettesiniz.
HDP’den milletvekili adayı
oldunuz. Sizinle bunları konuşacağım, önce bu yoğun gündeminizde söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür
ederim.
Ben teşekkür ederim.
 Gazetecilik kariyerinizi
okurlarımız için özetler misiniz?
Diyarbakır, Lice doğumluyum.
İlk ve ortaokul eğitimimi Van’da
tamamladım. Son sınıfta sürgün
oldum. Önce Bitlis’e, Bitlis’ten Diyarbakır’a. Diyarbakır’da bitirdim.
1977-78’de Marmara Üniversitesi Basın Yayın’a girdim. Onun
akabinde askere alındım. Askerlik
dönüşünde Anadolu Ajansı’nda
muhabir olarak işe başladım. Çatışmalı dönemin en yoğun olduğu 8590 arasında ben gazeteciydim. Gitmediğimiz dağ, gitmediğimiz ova,
gitmediğimiz olay kalmadı hemen
hemen, daha sonra çatışmalı sürecin hızlanmasından sonra gazeteciler üzerinde devletin bir hegemanyosu oldu. İnsanlar ürkmeye başladı
ve birçok yol kapandı o dönem. Benim de 90’lı yıllarda İstanbul’a tayinim çıktı istihbarat müdürü olarak.
Daha sonra görevimi İstanbul Bölge
Müdürü olarak sürdürdüm. Ayrıyetten tabii yoğun bir politik baskı
oldu üzerimizde. Ayrılmak zorunda
kaldım. O dönem Sabah gazetesinden teklif aldım, Turgay Ciner’in
başında olduğu dönem, genel yayın müdür yardımcısı olarak orada
işe başladım. Orada da uzun yıllar
mesleğimi icra ettikten sonra Akşam
gazetesinin yeniden yapılanması
gündeme geldi Serdar Turgut’un
başında olduğu gazetede. Teklif
geldi haber müdürü olarak. Orada
mesleğimi 6, 7 yıl daha devam ettirdim. 30 yılımı doldurdum, “yeter”
dedim. Bıraktım, ama meslek beni
bırakmadı tabii, çeşitli yerlerde yorumlarda bulundum, televizyonlarda. Süreci böyle tamamladık.
 Bugüne gelirsek?
Bugüne gelirsek AKP’nin iktidarının tek başına sürmesinin sonucunda
medya üzerinde yoğun bir baskı var.
Bu baskı siyasi baskıydı, ekonomik
baskıydı, parçalanma baskısıydı, ses
çıkarmama baskısıydı. Ve yavaş yavaş medyada bir el değişikliği oldu.
Sabah el değiştirdi havuz medyasına
geçti, işte Star havuz medyasına geçti, Akşam havuz medyasına geçti.
 Ne zaman başladı bu süreç
tam olarak?
AKP’nin iktidara gelmesiyle başlıyor bu süreç. 2004, 2005’ten itibaren bu süreç bugüne kadar geldi.
AKP dönemine baktığın zaman yığınlarca televizyon, yığınlarca gazete, yığınlarca dergiye hükmeden
bir siyasal iktidar. Bu siyasi iktidarın
attığı adımlarda tabii diğer medya
gruplarının yaşama şansı düşüyor.
Reklam pastasından yaşama şansları
düşüyor. Kitlelere ulaşımda yaşama
şansları düşüyor. Özgür habercilik
yapamama anlamında şansları düşüyor, düşenebiliyor musunuz, bir
köşe yazarı gazetenin editoryal şeyine bağlı olmamasına rağmen yazdığı
bir yazıdan ötürü afaroz edilebiliyor.
Bunu basının birçok yerlerinde gördük. Hürriyet’te gördük.
 Sansür mü ediliyor?
SOYLESI 13
SÖYLEŞİ
2015
30 Eylül
Çarşamba
“Havuz medyası
demokrasinin
önünde engel”
Bayram Yaşlı, deneyimli bir gazeteci.
Türkiye tarihin en çatışmalı
dönemlerinden birinde, 80’li, 90’lı
yıllarda Diyarbakır ve İstanbul’da
Anadolu Ajansı’nın müdürlüğünü
yaptı. Bayram Yaşlı şimdi gazetecilik
Sansür geliyor, reklam verilmesini engelliyor, artı iktidarın baskısı
var. Ben bir örnek vereyim mesela,
2007 yılı mıydı, 8 miydi, iyi hatırlamıyorum, eski Maliye Bakanı var ya,
Unakıtan, hatırlarsınız, bunlar Çamlıca’da üç tane villa yaptırıyordu, biz
de onun manşetini Akşam’da yaptık.
Bunun devamın getirmeye çalıştık.
Devamını getirmede bizzat gazeteye
geldiler. “Bu haberi durdurun” diye.
Sonuçta gazetenin patronu gazetecilikten gelen bir insan değil. Ticaretten geliyor.
 Evet.
Ve biz o haberi yapamaz olduk.
Bunun gibi yüzlerce, binlerce haber
şeyi var, profili var. Dünyanın hiçbir
yerinde, Ortadoğu da dahil, Ortadoğu’daki diktatörlükler de dahil, bu
baskıyı görmüş değil. Yani medyanın
özgür olmadığı bir toplumda özgür-
lükten söz edemeyiz, insan hakları
evrensel değerlerinden söz edemeyiz. Türkiye medyası şu anda bu durumda. Havuz medyası demokrasinin önünde engel.
deneyimlerini siyasete taşıyor.
1 Kasım seçimlerinde HDP 1. Bölge
Milletvekili adayı olan Bayram Yaşlı
ile hem gazeteciliğin durumunu hem
de seçimler ve HDP’den beklentilerini
konuştum.
yapısına baktığımızda lider hegemonyasının hakim olduğu, üç beş elit
insanın karar mekanizması haline
geldiği parti statüsü var Türkiye’de.
Halkların Demokratik Partisi’ne
baktığımda birçok dilden, birçok
 Biraz da HDP mildinden, birçok renkten inletvekili adaylığınızı
sanların biraraya geldiği
konuşalım. Aday
bir parti konumunda.
Seçimlerin
oluş
sürecinizi
Türkiye’de demoksonuçları Türkiye’de
biraz anlatır mırasinin kurulması,
siyasi tablonun allak
sınız?
İnsan Hakları EvTabii,
bizim
rensel
Beyannabullak olmasına sebep
geçmişimizde sololdu. Kürdistan’ın birçok mesi’ne uyulması
culuk var. Sol bir
bakımından HDP
bölgesinde AKP
gelenekten geliyokaçınılmaz bir parti
hezimete uğradı
ruz. Bunun yanı sıra
haline geldi. 7 HaziKürt olmamın, Kürt
ran seçimlerinin atmoskökenden gelmemin de
ferine baktığınızda, Türkibenim üzerimde çok büyük
ye siyasi tarihinde hiçbir dönem
baskısı oldu bu süreçte, özellikle son bu kadar şaaşalı, bu kadar özgür, bu
bir yılda, 7 Haziran öncesinden bu kadar şenlikli bir seçim atmosferi
yana. Türkiye’deki siyasi partilerin yaşamadık. 7 Haziran seçimlerinin
sonuçları Türkiye’de siyasi tablonun
allak bullak olmasına sebep oldu.
Kürdistan’ın birçok bölgesinde AKP
hezimete uğradı. Metropollere gelince de, İstanbul, Türkiye’nin en büyük şehri, Kürtler’in en yoğunluklu
olduğu şehirde 11 tane milletvekili
çıkardı. Bunlar yabana atılabilir şeyler değil. Haliyle seçimlerin yenilenmesi söz konusu oldu. Erken seçimin
tarihini de Sayın Cumhurbaşkanı
belirledi, “1 Kasım” dedi.
 Yüksek Seçim Kurulu da
buna uydu.
Uydu. Yani devletin tüm kurum
ve kuruluşları bir hegemonya altında. Rahat nefes alınabilir kurum yok
Türkiye’de. Ben Anadolu Ajansı’ndan bir örnek vereyim. Bizim dönemimizde hiçbir muhabir siyasi bir
şeye bulaşmazdı. Bundan bir ay önce
Anadolu Ajansı’nın iki tane muhabi-
SOYLESI
14 SÖYLEŞİ
ri kan, ölümden söz ediyor. “Kana
kan” diyor, “kan kan kan” diyor.
 Neden Anadolu Ajansı bu
hale geldi? Tekçi, tekleştirici.
Aslında Anadolu Ajansı’nın kuruluş statüsüne bakarsanız bağımsız bir şirkettir, özgür bir şirkettir,
anonim şirkettir. Devletin payı Atatürk’ten dolayı, Hazine’den dolayı
var.
 Ne kadar devletin hissesi?
Yüzde 51. Şimdi her 2 yılda bir
Hazine toplanır, genel kurul yaptırır
ajansa. Ama bu dönem tamamen zıttı oldu. Genel kurulu AKP tarafından belirlendi, genel kurul adayları
AKP tarafından belirlendi, yönetim
kurulu üyeleri AKP tarafından belirlendi, onları da bir tarafa bırakırsak,
birim müdürleri AKP tarafından belirlendi.
2015
30 Eylül
Çarşamba
 Ve Anadolu Ajansı çok ne kadar oy alır, oranını tahönemli aslında, dünyada tanı- min edebilir misiniz?
nan resmi ajansı Türkiye’nin,
Bayramın birinci ve ikinci günü
değil mi?
ben birinci bölgede görevliydim, 6
Tabii Anadolu Ajansı’nın yurtdışı ilçe dolaştım arkadaşlarla. Yakılan,
ajanslarla, 21 tanesiyle anlaşyıkılan ilçeler, hepsi tahrip edilması var, karşılıklı haber
miş ilçeler bunlar ama yine
alışverişi yapıyor. Dünhalkın kararlı duruşu,
İnsanlar
yanın 30, 35’e yakın,
o dik duruşu orada
benim bildiğim, bekendini gösterdi. İlkorkmuyor, gülüyor.
nim dönemimde,
çelerini yeni baştan
HDP’nin Türkiye’de
büroları var değişik
elden geçirmiş, tahalkların gönüllü
ülkelerde, her ülkedilatını yapmışlar,
birlikteliğinde büyük rol toplantılar bayağı
ye muhabirler göndermeye
başladı
kalabalıktı. İnsanoynayacağının çok iyi
şimdi, ofis sayısı artlarda
karamsarlık
farkında halk
tı. Bosna Hersek’ten
yerine bir özgüven tetutun da ta Irak’a, Ersisi sözkonusuydu. Korkbil’e kadar, ama oraya giden
muyor, gülüyor. HDP’nin
gazetecilerin verdiği haberler gerçek Türkiye’de halkların gönüllü birlikmi, objektif mi, bu tartışılır tabii ki.
teliğinde büyük rol oynayacağının
çok iyi farkında halk. Ben bir örnek
 HDP sizce bu seçimlerde vereyim, gözlerim dolmuştu ve ağla-
mıştım da, Ümraniye ilçemizde hatırladığım kadarıyla, evet, bizi gezdirirken üst kata çıkardılar, Ehmedê
Xanî konferans salonu.
 Evet.
Ehmedê Xanî konferans salonu.
Tamamıyle yıkılmış. Kürt âlimlerinin, Kürt bilginlerinin resimleri tamamen tahrip edilmiş.
 Sultanbeyli’dir orası.
Sultanbeyli mi? Sultanbeyli’dir.
Aklıma hemen şu geldi, Sayın Cumhurbaşkanı Diyarbakır Meydanı’na
gittiğinde Cigerxwîn’un, Ehmedê
Xanî’nin ismini dilinden düşürmüyordu. Bir yandan bu alimlerin adını
sayacaksınız, sonra onların resimlerinin yakılmasına göz yumacaksınız.
Arkadaşlar anlattı, binaya çıkıyorlar,
içeriden molotof atıyorlar. Güvenlik
kuvvetleri nerede? Böyle bir barbar-
SOYLESI 15
SÖYLEŞİ
2015
30 Eylül
Çarşamba
lık, böyle bir vahşet var mı? Hele 80
milletvekiliyle parlamentoda temsiliyeti olan Halkların Demokratik Partisi’ne bu yönelik faşizan baskılar tarihin sayfalarında yer almayacak mı
zannediyorlar bunlar?
 Saldırganlar önce MHP’lilerin işaretini yaptı, sonra
MHP yöneticileri, kendi taraftarları olmadığını söyledi saldırganların, “bu gibi olaylara
tamah etmeyiz” dediler. Sonra
da Osmanlı Ocakları diye bir
şey çıktı. AKP, başkalarının arkasına sığınarak mı yapıyor bu
saldırıları?
Sevgili İshak, bu yakma, yıkma,
bayrak olaylarına baktığınız zaman
olayın siyasi boyutunu rahatlıkla
görebiliyorsunuz. Şimdi siyasal iktidarın, siyasal erkin elindeki olanaklar çok, bir örnek vereyim ben size,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin
İSPARK diye bir yan kuruluşu var.
 Evet.
İSPARK’ta deniyor ki, 80 bin kişi
istihdam ediliyor. Ve deniyor ki, bu
eylemlerde Osmanlı Ocakları ile birlikte İSPARK’ta çalışan elemanların
aktif rol aldığı söyleniyor. Doğruysa
bu ne kadar korkunç bir şey.
 Vahim bir olay.
Benim paramla, senin paranla, ödediğimiz vergiler bize silah ve
savaş olarak dönüyor. Bu anlamda Türkiye halkları, Lazı, Çerkesi,
Kürdü, Ermenisi, Rumu, Süryanisi
HDP’yi bir ana çatı olarak görüyor.
 Peki, seçimlere gelirsek,
bir tahmin istemiştim sizden?
Evet, onu atladık. Valla, ben bu
birkaç gündür eylemlerdeyiz, gördüğüm tablo yüzde 15’in üzerini işaret
ediyor diyebilirim ben.
 Kürt bölgesinde?
AKP tabela partisi oldu. Mesela ben dün Diyarbakır’la görüştüm.
11-0 deniyor. Ve bunu ben siyasi görüşü olmayan bir insandan, gazeteciden soruyorum. Gerçekten de ne
HDP’li, ne AK Partili, ne CHP’li,
ne MHP’li. Sadece iyi bir gazeteci,
kendi kulvarında giden bir insana
soruyorum. “11” diyor. “Ben kendi
adıma vereceğim” diyor. O kadar
bariz ve net. Şimdi sevgili İshak, bugün Kürdistan’da Kürt halkına reva
görülen zulüm, inan ki insanların yüreğini parçalıyor. Biraz gerilere gide-
lim, 7 Haziran öncesine gidelim, üç
yıl bu ülkeye şehit cenazesi gelmedi.
İnanın ki halk biliyor bunu İshak Bey, inanıyorum ben buna,
konuşmamızda, gördüğümüz
 Evet.
her halktan kişi bunu biNe oldu da, bir anda
liyor. Geçenlerde ben
Cumhurbaşkanı
8 Haziran sabahı
bir CHP’li ile karşı“Kobanê düştü
savaş tam tamları
laştım. Geçmişten
çalmaya başladı?
bir arkadaşlığımız
düşecek” dediği
Suruç
katliamı
zaman insanların yüreği vardı. Onunla bir
durduk yere mi
yarım saat konuşparçalanıyor. Ama ne oldu, tum, döndü bana,
oldu? İnsanlar üç
Özgürlük meşalesi, aldı “Ben niye HDP’ye
otobüse
biniyor,
Kobanê’ye oyuncak
oy vereyim?” dedi.
başını gidiyor
götürmeye çalışıyor.
“10 dakika bana müKobanê’nin
yeniden
saade et, hiç konuşmamı
inşasına destek olmaya çakesme, ben sana izah edelışıyor. Patlamanın bir benzeri de yim” dedim. “Senin yüreğinin deHDP’nin Diyarbakır mitingind ya- rinliklerinde iz bıraktıysam, eyvalşandı. Bunlar aynı şeydi. Yani bunlar lah, bırakmadıysam saygı duyarım
kontollü güçler olmazsa mümkünü sana.” Ben 10 dakika konuştum ve
var mı? Katliamın olduğu alandan dinledi beni, en son ne yaptı, biliyor
200 metre ilerisinde polis arabası musunuz? “Oyumu hakettin” dedi
varmış mesela. Bir anda bir canlı gitti. İnsanlar bunları biliyor. Aslınbomba gidiyor, uzaktan kumanday- da ben burada apolitik halktan ziyala mı infilak ettiriyor, kendisi mi, o de sol geçmişi olan, sol gelenekten
da meçhul. Aydınlanmadı. Demek ki geçmişte siyasi bedel ödemiş olan,
sizin bir B planınız vardı ve uygula- kendisini hâlâ devrimci, aydın gören
maya kondu.
insanlardan bir tek şey istiyorum.
HDP’ye oyunuzu verin. Geçmişi Peki, Batı’daki halk bunu nizin o aydınlık şeyini heder etmeanlıyor mu?
yin. HDP’nin parlamentoya güçlü
bir şekilde gelmesi demek eminim
ki Türkiye’de siyaset anlamında bir
çok şeyin değişmesi anlamına gelir.
Yani sen geçmişte bedel ödemişsin,
işkence tezgâhlarından geçmişsin
ama seçim yapılıyor, “Ben gitmiyorum, yorgunum.” Bunu yapmayın.
Bir saatini harcayıp, ne olur oy kullan. Ve o zaman göreceğiz ki Türkiye’nin siyasi yelpazedeki ilkeleri ne
güzel bir şekilde oluşacak. Birleşmiş
Milletler’de Putin’in çok sert bir demeci var: “Suriye’de IŞİD’le savaşan
bir tek Kürtler. Bunu görün, görmezseniz tarih sizi affetmez” dedi.
Şimdi yanı başımızda Kobanê zaferi
var, senin sınırının öte tarafında, bu
tarafında Kürt kardeşleri var, eniştesi var, dayısı var, halası var, yengesi var, Cumhurbaşkanı gidip de
Nizip’te “Kobanê düştü düşecek”
dediği zaman insanların yüreği parçalanıyor. Saçı bir anda beyazlıyor,
çünkü kardeşi orada, ablası orada,
dayısı orada. Ama ne oldu Kobanê
bugün? Özgürlük meşalesi, aldı başını gidiyor.
 Çok teşekkür ederim. Size
bu seçimde başarılar dilerim.
Ben teşekkür ederim.
16 HABER
2015
30 Eylül
Çarşamba
En az konut Beykoz’da satılmış
T
ÜİK, ilçelerin Ağustos ayı konut satışlarını açıkladı. Buna
göre İstanbul’da en az konut
satışı Beykoz’da gerçekleşti.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK),
her ay açıkladığı Konut Satış İstatistikleri kapsamında geçen aydan itibaren ilçelere ait verileri de açıklamaya
başladı. Buna göre, Türkiye genelinde
en çok satışın yapıldığı şehir olan İstanbul’da en çok tapu devrinin olduğu
bölgelerin ağırlıklı olarak markalı konutların inşa edildiği ilçeler olduğu ortaya çıktı. Bir dönem imar sorunlarıyla
gündemde olan Esenyurt, İstanbul’da
en çok konut satışının yapıldığı ilçe
oldu. Bu yılın 8 ayında 26 bin 594,
Ağustos ayında da 3 bin 124 tapu
işleminin yapıldığı Esenyurt, en yakın
rakiplerine de büyük fark attı. İstanbul’da en az konutun satıldığı ilçe ise
hem yıllık hem de aylık bazda değişmedi ve Beykoz olarak kayıtlara geçti.
İstanbul’da Esenyurt’un ilk sırada çıkmasında imar sorunlarının
çözüldükten sonra tapu işlemlerinin
toplu bir şekilde gerçekleşiyor olması
etkili oldu. 8 aylık verilere göre Esenyurt’u 7 bin 882 konut satışıyla Beylikdüzü, 7 bin 180 adetle de Pendik
izliyor. Sancaktepe 6 bin 343, Başakşehir de 6 bin 39 adetlik satışlarıyla ilk
5’te yer alıyor. Bu ilçelerin satışlarda
ilk sırada yer almasında markalı konut
inşaatlarının bu bölgelerde yer alması,
yeni yapılan metro gibi ulaşım projeleri ve mega projelere olan yakınlık etkili oluyor. Listenin devamında 6 bin
adetlik satışla Ümraniye, 5 bin 456
adetle Bahçelievler ve 5 bin 322 adetlik satışla Küçükçekmece geliyor.
İstanbul’da en az konut satışının
yapıldığı, Beykoz, Beyoğlu, Beşiktaş gibi
ilçelerde yeni inşaat projelerinin olmaması göze çarpıyor. Beykoz’da villa tarzı
evlerin yer alması, Beyoğlu ve Beşiktaş’ın
ise şehrin merkezinde olması dolayısıyla
fiyatlar yüksek seyrettiğinden satışlar da
çok hızlı gerçekleşmiyor.
İstanbul’un prim yapma potansiyeli yüksek ilçelerinden Kartal-Malte-
pe-Tuzla üçgeni de en çok satış yapılan
ilçeler arasında bulunuyor. Bunun en
önemli nedenlerinden biri olarak
da Körfez Geçiş Köprüsü gösteriliyor. Yılın ilk 8 ayında Kartal’da 5 bin
175, Maltepe’de 4 bin 885, Tuzla’da
ise 4 bin 72 konut satışı yapıldı. Ağustos’ta ise Tuzla’da 709, Kartal’da 605,
Maltepe’de ise 534 konut satıldı.
Kadıköy’de pansiyondaki cinayet, intikam çıktı
İ
stanbul
Kadıköy’de
pansiyon odasında bıçaklanarak
öldürülen Ercan İlhan’ın intikam cinayetine kurban gittiği ortaya
çıktı. Cinayeti gerçekleştiren çift ile
azmettirici yakalandı
Pansiyondan ayrıldıktan sonra bir
hastaneye gittiklerini tespit etti, İkilinin Büyük İstanbul Otogarı’nda bir
otobüse binerek Mardin’e doğru yola
çıktıkları belirlendi. Otobüsü Çorum’da durduruldu ve evli çift gözaltına alındı. Asayiş Şube Müdürlüğü’ne
getirilen ikiliden koca Süleyman A.
“Ercan karıma sarkıntılık yaptı. Telefonla eşimi arayıp taciz ediyordu”
dedi.
Polis,
güvenlik
kamera
görüntülerinde Türkan A. ile
öldürülen Ercan İlhan’ın el ele
dolaşırken görüntülerini elde edince
Ercan İlhan’ın oğlunun ifadesine
başvurdu.
Oğul İlhan, “Babam, üç ay önce,
aşiretin önde gelenlerinden birinin
16 yaşındaki kızını kaçırdı. Büyükler
araya girince kızı ailesine teslim etti.
İstanbul’a kaçtı” dedi. Bu bilgi üzerine polis, Süleyman A. ile Türkan
A.’nın cinayeti işlemek üzere kızın
babası tarafından tutulduğunu belirledi. İddiaya göre ikili baba Cemal Ö.’den para aldı. Ardından
Türkan A., sosyal medya üzerinden
İlhan’la iletişim kurdu. Kendisini
bekar olarak tanıtan kadın, “Send-
en çok hoşlandım, benim de senin
gibi birine ihtiyacım var” dedi. Ercan İlhan, Türkan A.’yı İstanbul’a
davet etti. Beraberindeki kocasını
arkadaşı olarak tanıttı. İkili, pansiyonda İlhan’ı öldürdü. Cemal Ö.
de ifadesinde, “Kızımı zorla alıkoydu, psikolojisini bozdu. Ben onlarla
konuştum ama öldürün demedim”
dedi.
20 Eylül’de Kadıköy, Hasanpaşa
Mahallesi’nde yaşanan olay şöyle gelişti: Mardinli Ercan İlhan, biri kadın
2 kişiyle birlikte Kurbağalıdere Caddesi üzerindeki bir pansiyona yerleşti.
Ertesi gün İlhan pansiyonda kalırken diğerleri ayrıldı. Ancak Ercan İlhan’ın gün boyu odasından çıkmadı.
Bu durumdan şüphelenip içeri
giren görevliler, İlhan’ı bıçaklanarak
öldürülmüş olarak buldu. Cinayet
Polisi, güvenlik kamera görüntülerinden İlhan ile birlikte pansiyonda bir
gece geçiren ikilinin Süleyman A.(34)
ve Türkan A.(28) çifti olduğunu belirledi.
2015
30 Eylül
Çarşamba
YORUM 17
1990’lı yıllar/2015 HDP ve
Türk sosyalistleri
Genel Cerrahi Uzmanı
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri
DR. SAMET MENGÜÇ
9
0’lı yıllarda Türkiye Kürdistanı’nda yaşananlara baktığımızda ilk 17.000 civarında olan
faili meçhuller akla gelir. Bugünden
bakıldığında 17.000’i sadece sayısal
bir bir değer olarak aklında tutanlar
olduğu gibi bir sonuç olarak değerlendirenler de vardır. Bir de bu sayısal ve sonuç olarak görülen bilgiden
öte gerçeklikleri bilen ya çok azdır ya
da bilmek istemeyen çoğunluktur.
Oysa 90’lı yıllar Kürt Halkının
büyük bir çoğunluğu ve sayısal olarak az olan sosyalist/devrimci ve
aydınları için dram ve trajedilerle
doludur. Peki 90 lı yılların solcu sosyalist- devrimci Türkleri ne yaptı?
Bugün yaptıkları yaşama değmeyen
teorik sosyalistliklerinden de beter
bir işlev gördü. Kürdistanı görmedi, görmek bile istemedi(Bireysel ve
hareket olarak sosyalist ve devrimci
tavır sergileyenleri tenzih ediyorum).
Ama sonuç üzerinden baktığımızda meyhanelerde, masa başlarında,
dergi, kitap ve söyleşilerinde Kürtler’e görev tanımlama, akıl verme ve
eleştirme ile sosyalistlik ve devrimcilik yapmaya çalıştılar. Bugün aynı
işlevi görmeye çalışanların yüksek
sesle konuşmaya başlamaları aslında
tarihsel olarak sonlanmalarının refleksif davranışlarından başka bir anlam ifade etmeyecektir... Türk halkı
Kürtlerin bir bütün olarak 90’lı yıllarda yaşadıklarını GEZİ sürecinde
fark etti. Bunu yeni devrimci bakışlı
gençlik sağladı.
Yani tam tamanına 20 küsür yıl
sonra...
Peki neden 20 yılı aşkın bir süre
sonra?
Bir devrimciyi, bir sosyalisti, gerçek bir aydını söylemleri, yazıları kadar hatta belki daha fazlası pragmatik yönüdür. Nice sosyalist/devrimci,
aydın geçinen tanıdım. Yaşama zerre
kadar değmeyen, yaşam gerçekliğinde zerre kadar yer almayan, minimal
dahi risk almayan nice sanal sosyalist
tanıdım. Nice gençlik tanıdım, inanmış, birikimli ve donanımlı hem de
yaşamın ve gerçekliğin tam da merkezinde yaşayan solcu/sosyalist.
Gezi bu ülkede Türkiye sol sosyalist hareketlerinin pragmatik bir sınavıydı aynı zamanda... Oysa bu teorik
sol /sosyalist kesimi çok yakından tanıdığım için ilk olarak söylediklerim
çok boş gelmişti bir çoğuna. (Sayısız
canlı tanıklarımız vardır)
Şöyle demiştim; bu halkın bir liderliği yoktur ve çok yazık olacak
bu harekete (GEZİ’ye). “Niye?” diye
sordu birçoğu.
“Geziye halk hareketi diyemezsiniz, demeyiniz” diye cevapladığımda, “nasıl yani?” sordu yine bir çok
solcu/sosyalist diye geçinenler.
Dedim ki “Gezi, Türkiye halkları
için bir eğitim sürecidir. Bu süreci
uzatmanın dışında harekete verilecek daha faydalı bir şey yoktur.”
Kürt hareketi neden bir bütün
olarak GEZİ’de değil diye eleştirilerle sosyalistlik yapmaya çalıştı bir
çoğu. Yapmayın etmeyin Kürt hareketini Türkiye devrimci hareketinin
önderliğini yapmayı mı öneriyorsunuz? “Hayır” dediler, “sadece hareketin içinde olmaları gerekmez mi
dediler?” “Hayır” dedim. “Neden”
dediler?
Örgütlü bir hareketle örgütsüz bir
hareketin birlikteliğinden söz ediyor-
sunuz. Kürtler GEZİ’lerini 90’larda
yaşadılar. Türkiye şimdi yaşayacak.
Fakat bir farkla Kürtlerin bir liderliği vardı, lakin GEZİ lidersizdir.
Kürt hareketi örgütlüdür. Bu halkın
şu anda ortaya koyduğu demokratik
tavırı arkalarında görürlerse yarın bu
ülkede devrim olur. Oysa yine biliyoruz ki bunun ne öznel ne de nesnel
koşulları vardır. Eğer Kürt hareketi
böyle bir maceraya girerse hem kendi sonunu hem de GEZİ’nin Türkiye
halkları için göreceği eğitim işlevini
heba eder. Ve yine biliyorum ki ilk
siz sosyalistler sosyalist bakış açınızla şöyle diyeceksiniz: “İlk kez biz bir
ortam yakaladık. Kürtler gelip bu
ortamı bu hareketi amacından saptırdı” diyeceksiniz ve sosyalistliğinize
devam edeceksiniz. Bu süreçte Kürt
Özgürlük Hareketi örgütlü olmasından dolayı olması gerektiği kadar
GEZİ’nin içindeydi ve müdahildi.
Hem de ne fazla ne de eksiği ile...
Bunları niye mi yazdım?
Bu gün Kürdistan da 90’lı yılların
devlet aklı egemendir. Ve yine demode olmuş kavramlarla sanal/teorik
devrimcilik/sosyalistlik yapanlar da
tıpkı devlet aklı gibi eski söylem ve
işlevleriyle ortaya çıkmaya başladılar
da... Ondan yani ...
Akıl verme, görev tanımlama teorik devrimciliğinin, teorik sosyalistliğin zamanı değil de ondan yani...
Demokrasinin yolu örgütlü toplumdan geçer de ondan yani...
Sağlıklı bir toplum,sağlıklı bir yaşam sosyalizmden geçer de ondan
yani...
Çok uzatmadan ;
Ey sol sosyalist geçinen teorik devrimciler; Sizlerin dilinden sizlere biraz görev tanımlamak, akıl vermek
zamandır da ondan yani...
“40 yıldır Kürt halkı sosyalist değil
ki” diye başlardınız ya sosyalistliğinize işte ondan yani...
Son söz; HDP bu ülkenin pragmatik sosyalist yönüdür. Sizlerin görevi de sorumluluğu da; varsa değerli
fikirleriniz, varsa devrimci karşılığı
olan gücünüzü HDP pragmatizmine aktarmanız ve desteklemenizdir.
Gerçek
solculuk/sosyalistlik/devrimcilik bunu gerektiriyor da ondan
yani...
Dip Not; Bu yazı hiç bir bireyi ya
da kurumu, hareketi, partiyi vb. hedef almamıştır .
Dostça,sosyalistçe,devrimci sevgi
ve selamlarımla...
18 HABER
2015
30 Eylül
Çarşamba
Maltepe’ye 'Çin Parkı' geliyor
Ç
in’in 600 yıllık Taizhou kentinden gelen bir heyeti makamında ağırlayan Maltepe Belediye
Başkanı Ali Kılıç, Maltepe’ye Çin Parkı yapılacağını açıkladı.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Taizhou
Belediyesi’nden gelen kalabalık bir heyet, Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç’ı makamında ziyaret etti. Ziyarette
Maltepe Belediye Başkan Yardımcısı
Canan Döner’in yanı sıra, Çin Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı Xiaohong
Ding, Çin İstanbul Başkonsolosluğu
Ticari Konsolosu Songfeng Huang,
Taizhou Belediyesi Başkan Yardımcısı Xuequn Yin, Taizhou Kenti Luqiao Semti Belediye Başkan Yardımcısı
Bangrui Ye, Wenling Kenti Belediye
Başkan Yardımcısı Changming Li, Taizhou Belediyesi Dış İlişkiler Ofisi Başkan Yardımcısı Yuelian Xu ve Taizhou
Körfezi Sürdürülebilir Ekonomik Sektör Bölgesi Başkan Yardımcısı Liangzhong Ying hazır bulundu. Oldukça
samimi bir ortamda gerçekleştirilen
ziyarette, Taizhou ile Maltepe arasında kültürel, sanatsal ve ticari alanlarda işbirliği ve dostluğun geliştirilmesi
kararlaştırılırken, Maltepe’de bir Çin
400 Bin şirketli kent
Parkı’nın kurulacağı da ifade edildi.
“İlçemizi dünyaya açıyoruz”
“Maltepe Türkiye’nin dünyaya açılan
yüzü olacak” diyen Belediye Başkanı
Ali Kılıç, şunları söyledi: “Halkların
birbiriyle kaynaşması ve görüşmesi,
kültürel festivallerin düzenlenmesi,
ticari ilişkileri ve turizmi güçlendirecektir. Bu kapsamda daha önceki kardeşlik anlaşmalarını da baz alarak, Çin
ve Türkiye arasında çok iyi bir dostluk
köprüsü kurduğumuzu söyleyebiliriz.
İpek Yolu’nun bir ucunda Türkiye,
bir ucunda da Çin var. Ben bu dostluk
köprüsünü, bu yüzden simgesel buluyorum. Kendine özgü tarihi ve kültürü
olan iki büyük ülke arasında, geçmişten gelen kopmaz bağları geleceğe taşıyoruz. Kültürel ilişkilerimiz geliştikçe, iş adamlarının da Maltepe’ye olan
yatırımını dolaylı olarak desteklemiş
olacağız. Biz başka kültürleri kucaklıyor ve ülkemize taşıyoruz.”
CHP’nin seçim projelerinden biri olan
“Merkez Türkiye” projesini de Çinli heyetle paylaşan Kılıç, “Belediye
olarak, ilçe sınırları içinde ‘Çin Parkı’
yapma planımız var. Bunun için de gerekli çalışmalara başladık” diye konuştu. Kılıç’tan sonra söz alan Çin Büyükelçilik Müsteşarı Xiaohong Ding
de, “Yerel yönetimlerin çabalarını çok
kıymetli buluyorum. İpek yolunun bir
ucunda siz, bir ucunda bizler varız.
Bu dostluk bağı çok kıymetli. Bizim
Şangay’a uzaklığımız üç saat. 6 milyon civarımda nüfusumuz var. Çin’de
300’den fazla olan belediyenin içinde,
rekabet gücü olarak 30’uncu sıradayız. Şirket sayımız 400 bin civarında.
Aslında sizin gördüğünüz birçok ürün
bizden imal ediliyor. Bu seneki ihracatımız 21 milyar dolar. Ana sektör
otomotiv. Çin’in en büyük motosiklet
üretim merkezi de bizde. Eczacılık ve
tıp gelişmiş durumda, ayrıca gemi de
üretiyoruz. Bu alanlarda sizlerle işbirliği anlaşması yapabiliriz” dedi. Ziyaret
sonrasında Ding, Başkan Kılıç’ı 600
yıllık bir geçmişi olan Taizhou kentine davet etti.
Pendik’te zincirleme kaza: 8 yaralı
P
Üsküdar’da tehlikeli yolculuk
Ü
sküdar’da 5 kişinin motosikletle yaptığı tehlikeli yolculuk
görenleri hayrete düşürdü.
Yer Üsküdar Altunizade Mahallesi
Mahir İz Caddesi, geçen cumartesi gecesi, saat 02.00 sıraları... Caddede seyir halindeki otomobilde bulunan bir
yolcu, normalde 2 kişinin binebildiği
motosiklette 5 genci görünce şaşkına
dönüyor. Daha sonra da cep telefonu
kamerasıyla 5 kişinin canlarını hiçe
sayarak yaptığı bu tehlikeli yolculuğu
kaydediyor.
Motosiklettekiler kendilerini otomobil içerisinden görüntüleyen vatandaşa
gülümseyerek bir süre hızla ilerliyor.
Görüntülerde gençlerin başlarında
kask olmadığı da görülüyor.
endik TEM Otoyolu Kurtköy mevkiinde 5 aracın karıştığı zincirleme trafik kazasında 8 kişi yaralandı.
Pendik TEM Otoyolu Kurtköy
mevkiinde 5 aracın karıştığı zincirleme trafik kazasında 8 kişi yaralandı.
Hastaneye kaldırılan yaralıların hayati tehlikesinin olmadığı öğrenildi.
Trafik kazası saat geçen cumartesi 11.30 sıralarında TEM Otoyolu
Kurtköy mevki Edirne istikametinde meydana geldi. İddilara göre,
aşırı hız ve dikkatsizlik nedeniyle
meydana gelen zincirleme trafik kazasında 5 araç birbirine girdi. Kazayı gören vatandaşlar durumu polise ve sağlık ekiplerine haber verdi.
Kısa sürede olay yerine gelen polis
ekipleri, kazanın yaşandığı alanı dubalarla kapatarak başka bir kazanın
yaşanmamasını için güvenlik önlemi aldı. Kazada yaralanan 8 kişi,
ambulanslarla çevredeki hastanelere kaldırıldı. Yaralıların hayati tehlikelerinin olmadığı öğrenildi.
Kazaya karışan otomobilde bulunan küçük bir çocuk da ağlayan
annesine sarıldı. Ağlayan annesinin gözyaşlarını silen çocuk, annesini öperek teselli etmeye çalıştı.
TEM’de kaza nedeniyle trafik yoğunluğu yaşandı. Kazaya karışan
araçların kaldırılmasının ardından
trafik normale döndü.
2015
30 Eylül
Çarşamba
YORUM 19
Yeni Ortadoğu denkleminde
Kürtler
KEREM ÇİFTÇİ
O
rtadoğu ufkunda beliren Kürt
baharı kesinlikle geçici bir
esinti değildir. Kadim halkların ruhu bu dirilişte var. 21.Yüzyılın
yükselen değeri Kürtler olacak bunun
sayısız göstergesi var.
Çağcıl Kürt öncülüğünün dahi öngörüsü ve Ortadoğu pratik uzmanlığı
halklarımıza önemli bir kurtuluş umudu yarattı, salt askeri değil diplomatik
yetkinlik despotik devletlerin dış politika körlüklerini ve dayatmalarını da
kırdı. Şimdilerde buna denk bir siyasi
temsil zorunluluğu kendini hissettiriyor.
Kürtler DAİŞ-IŞİD ile yürütülen
mücadelenin en aktif gücüdürler, seküler din-cins özgürlükçü-hümaniter-liberter evrensel insanlık değerlerine sahip bu çağcıl Kürt zihniyeti uygar
toplumda önemli bir sempati ve meşruluk kazandı.
Ortadoğu denkleminde roller ye-
niden şekilleniyor. Kürtler ulusal birİki kutuplu dünya ve soğuk savaş
liğini sağlarsa ve büyük düşünüp ona dönemlerinde Batı müttefiki olan
denk yüklenirlerse bu süreçte statü Türkiye, AKP ve Erdoğan’ın son süsahipleri olacaklar. Gerek Rojava’da- reçteki stratejik tercihlerdeki büyük
ki kantonlar sistemi-gerek
hatalar yüzünden bu poziskuzeydeki
demokratik
yonunu önemli ölçüde
özerk yönetim talepleyitirdi.
Kürt hareketi
ri gerekse güneydeki
Türkiye’yi Kürt eksokakta çok güçlendi,
gevşek bağımsızlık
senli blokta tutmak
bu büyük bir güçtür.
statüleri birbirlerini
için yapılan tüm iyi
besleyecek şekilde
niyet çağrılarına ve
Siyaseti demokratik
anlam ve vücut buçabaya rağmen ülolgunluk kazandı-kitlesi
lacaktır, sancılı bir
keyi yöneten çağdışı
politikleşti, büyük
bölgenin bütün acızihniyet büyük kadönüşüm yakaladı
larını çeken ve acılarızandıracak Türk-Kürt
nı deneyime dönüştüren
büyük barışına yanaşmıKürt halkı bu kaotik ortamyor!
dan kazançlı çıkacaktır.
Büyük bir diplomatik atak
Uluslararası camia da artan önem- bölgede mekik dokuyor-yeni ve kalıde Kürtlere destek vermeye başlaya- cı dengeler oluşturuyor. Türkiye için
caktır. Rusya-ABD-Avrupa güç mü- tehlike çanları çalıyor, halklarımız bu
cadelelerinin tümünde Kürtler önemli seçimde ülke bağrında uzlaşı ve barış
bir güçtür-aktördür.
alternatifi çıkarırsa büyük kazanacak,
Batı çıkarlarını da tehdit eden uzlaşmaz anlayışını sürdürürse büyük kayıp
edecek.
Meşruluk ve yasallık kazanan Kürt
Özgürlük ve Demokrasi Hareketi
önemli mevzilerle beraber askeri yardımlar da alacak, o zaman da karşısına
çıkacak her güç yitirecek çünkü Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesi yenilmezdir-kök salmıştır-halklaşmıştır.
Kürt hareketi sokakta çok güçlendi,
bu büyük bir güçtür. Siyaseti demokratik olgunluk kazandı-kitlesi politikleşti,
büyük dönüşüm yakaladı. Türkiye ve
Ortadoğu için aynı şeyleri söylemek
oldukça güçtür.
Kürtler içte-dışta etkin siyaset üretmeye başlamalı. “Vox poluli, vox dei”
“Halkın sesi, Hakkın sesi” (Latin özdeyişi). Öncüsünün barış eksenli siyasetini pratikleştirerek büyük kazanmalı
ve kazandırmalı.
20 SPOR
TOPRAK
SAHA
Fırat Coşkun
M
erhaba
futbolseverler;
bu hafta heycanlı geçen derbi maçı ile başlayalım. Gazetemizde her ikisini
de yer verdiğimiz, Ümraniyespor,
Anadolu Üsküdar’la kendi sahasında karşı karşıya geldi ve üç puanı
kırmızı-beyazlı ekip aldı. Ümraniyespor’un bu gidişini çok begendim aman nazar deymesin. Ligde
üçüncü sırada kalmayı sürdüren
kırmızı-beyazlı ekip gelecek hafta
hafta derbi maçında Pendikspor
ile karşı karşıya gelecek. Üç puanla
dönebilir. Anadolu Üsküdar›ü
ligin dördüncü haftasında puan
durumuna baktığımızda onaltıncı
sırada görüyoruz, yeşil-beyazlı ekibin bir an önce toparlanması lazım,
bu taraftar galibiyet istiyor. Gelelim
Maltepespor’a; bu hafta deplasmanda Kozan Belediyespor karşısında
son dakikada yediği gol ile üç puanı kaçırdı. Yeşil-beyazlı taraftarlar
bir an önce galibiyet görmek istiyor,
yoksa bu yolun sonu küme olacak.
Maltepespor bu hafta kendi sahasında Cizrespor ile karşı karşıya
gelecek, umarım galibiyete uzanan
ekip olur. Hiç kimse kusura bakmasın ben her zaman haklının yanında
olurum. Kravatlar gider ama atkılar her zaman kalır. Kartalspor bu
hafta kendi sahasında Amedspor ile
karşı karşıya geldi ve üç puanı cebine koydu. Kartalspor’un bir an önce
seri galibiyeti yakalaması lazım.
Bordo-beyazlı ekip bu hafta zorlu
bir derbi maçına hazırlanıyor. Deplasmanda geçen sene 3. Lig’de şampiyon olan Tuzlaspor ile karşı karşıya gelecek ve tahmimce üç puanla
döner. Bordo-beyazlı taraftar bir an
önce bu maçı bekliyor ve takımının
yanıda olacaklar. Pendikspor ise; bu
hafta deplasmanda Hatayspor ile
karşı karşıya geldi ve maalesef puansız ayrıldı. Kırmızı-beyazlı ekip
bu hafta kendi sahasında ligin dişli
ekiplerinden Ümraniyespor ile karşı karşı gelecek. Pendikspor’un bu
maçı alması lazım.
2015
30 Eylül
Çarşamba
1
Maltepespor üç puanı kaçırdı -1
T
ürkiye 3.lig 1.grupta mücadele
eden Maltepespor yeni Teknik
sorumlusu Yücel Çolak ile çıktığı Kozan belediyespor deplasmanında 33.dakikada Anıl Gir ile 1-0
öne geçtiği, uzatma dakikalarının son anlarında yediği
gol ile sahadan 1-1 berabere ayrıldı.
Maltepespor
ligin
6.haftasında oynadığı 5
maçta 3 beraberlik 2 yenilgi
ile 3 puanla 19.sırada yer aldı.
Ligin 7. haftasında Maltepesporun rakibi Cizrespor olacak, 3 Ekim
Cumartesi günü Maltepe Hasan Polat
Stadındaki maç saat 15.30 da oynanacak.
Kozan Bel.SK 1 - Maltepespor 1
Stad: 5 Ocak Fatih Terim
Hakem: Sefa Duran, Osman Kozan,
Necmi Demir
Kozan Bel.SK: Ogün, Seyyit (Dk.75
Yolcu), Abdullah, Deniz, İlyas, Uğur
(Dk.32 Veysel), Ömer (Dk.46 Özcan),
Reha, Ali, Murat, Muzaffer Özcanlı
Maltepespor: Engin, Uğur, Taha,
Serhat, Ertuğrul (Dk.46 Muzaffer Özkaya), Ahmet Gökhan Güney, Tuncay,
Onur (Dk.61 Ahmet Teker), Samet,
Savaş, Anıl ( Dk.83 Cenk)
Goller: Dk.33 Anıl (Maltepespor) Dk.90+4 Deniz (Kozan Bel.SK)
Sarı Kartlar: Dk.5 Taha, Dk.36
Ertuğrul, Dk.45 Uğur, Dk.59 Onur
(Maltepespor) - Dk.30 Deniz, Dk.88
Özcan (Kozan Bel.SK)
Asi Dramalılardan açıklama
M
altepespor
taraftar grubu Asi
Dramalıların tribün lideri Hüseyin Kont basın mensupları ile bir araya
geldi. Maltepespor Başkanı
İlhan Özüpekoğlu’nun kendilerine yönelik eleştirilerine
yanıt veren taraftarlar; “takım kendi evinde tarihi farkla mağlup olurken Mevcut
başkan ve yönetim bizden ne
bekliyordu alkışlanmak mı
yada olanları görmezden gelip olan bitenden habersiz mi
davranmamızı bekliyordu”
şeklinde ifade ettiler.
2015-2016 sezonunda elde
edilen kötü sonuçların kendilerini bu açıklamaya mecbur
bıraktığını ifade eden Maltepespor taraftar grubu Asi Dramalıların tribün lideri Hüseyin
Kont; “Bugün bulunduğumuz
durumda okuduğunuz satırları bizi paylaşmaya iten neden
mevcut Maltepepsor yönetimi
zihniyeti puan tablosundaki
yerimiz ve Takımımızın ait olduğu 2.lige çıkmak için yıllardır çektiği şampiyonluk hasretidir” dedi.
SPOR 21
2015
30 Eylül
Çarşamba
Kartalspor 3’lü çekti
T
ürkiye 2. lig Dördüncü hafta karşılaşmasında sezonun
ilk galibiyetini arayan
bordo-beyazlı ekip 20.dakika
da Şehmuz Özer’in golüyle geriye düşse de ilk yarı bitmeden
Savaş Yıldızhan’la beraberliği
yakaladı. Kartalspor’a galibiyeti getiren goller ise 44. Savaş,
66 ve 76. dakikalarda Murat
Tosun’dan geldi. Öte yandan Kartalspor gecen Perşembe günü Ziraat Türkiye
Kupası 2. Eleme turunda
sahasında Birlik Nakliyat
Düzyurtspor’la karşı karşıya geldi. Kartalspor ilk yarıda Recep Burak Yılmaz ve
ikinci yarıda Yusuf Ocak’ın (2) attığı gollerle galip gelerek bir üst tura
yükseldi.
Kartalspor: 3 - Amed Sportif
Faaliyetler: 1
Stad: Kartal
3-1
Hakemler: Halil
İbrahim Yıldırım,
Serkan Çınar, Burak
Cansız
Kartalspor: Yavuz, Anıl,
Emrah Taysı, Mehmet Sait, Emrah
Kaya, Uğur, Yasin (Dk.63 Murat),
Aytek (Dk.46 Kadir Samet), Ali,
Savaş (Dk.85 Muhammet Yusuf),
Ali Say
Amed Sportif Faaliyetler:
Levent, Mehmet Abdullah, Şev-
ket, Ercan, Şehmus, Yusuf (Dk.86
Emrah), İbrahim Ferdi (Dk.76
Caner), Abdullah, Tekin, Deniz
(Dk.65 Mansur), Sercan
Goller: Dk.21 Şehmus (Amed
Sportif Faaliyetler) - Dk.44 Savaş,
Dk.66 - 76 Murat (Kartalspor)
Sarı kartlar: Dk.21 Mehmet
Sait, Dk. 27 Anıl, Dk.46 Ali (Kartalspor) - Dk.41 Şehmus, Dk.68
Tekin, Dk.74 Sercan (Amed Sportif
Faaliyetler)
Pendikspor Puansız ayrıldı
T
ürkiye 2.Lig Beyaz
Grupta 4 haftadır yüzü gülmeyen
Pendikspor,
Hatayspor
deplasmanından da eli boş
döndü.
Karşılaşmayı Hatayspor 4-1
kazandı. Pendikspor, Antakya
Atatürk Stadı Stadı’nda Hatayspor ile bir araya geldi. Maçın 44. dakikasında hakem
Uzuner, Pendiksporlu Oğuz
Yılmaz›ı kırmızı kart ile oyun
dışına attı. Pendikspor’un tek
golünü ise 73. dakikada Abdülkadir Akyıldız’dan geldi. Öte
yandan Perşembe günü Ziraat
Türkiye Kupası 2. Eleme Turu
mücadelesinde Pendikspor kendi evinde 3. Lig ekibi 24Erzincanspora elendi.
Hakemler: Gürel Uzuner,
Soner Maraş, Çağlar Mehmet Uludağ
Hatayspor:
Şener, Gökhan,
Serkan, Mithat, Ahmet, Halil
(Dk.86 Emin), İzzet
(Dk.65 Semavi),
Mesut, Burak, Ufuk (Dk.81
Semih), Hakan
Pendikspor: Yakup, Alişan (Dk.66 Enes), Hakan,
Hayrullah, Samed, Hasan
(Dk.46 Umut), Oğuz, Ramiz
(Dk.77 Fahri), Fatih, Samet,
Abdulkadir
Goller: Dk.1 Mesut, Dk.19
- 52 Ahmet, Dk.84 Semavi
(Hatayspor) - Dk.74 Abdulkadir (Pendikspor)
Sarı kartlar: Dk.27 Hayrullah, Dk.45 Samet, Dk.46
Ramiz (Pendikspor)
Kırmızı kartlar: Dk.43
Oğuz (Pendikspor)
4-1
Hatayspor: 4 - Pendikspor: 1
Stad: Antakya Atatürk
Ümraniyespor
derbide üç
puanı kaptı
T
3-2
ürkiye 2.
Lig Beyaz
Grup 4.
Haftasında karşılaşmada Ümraniyespor ile
Anadolu Üsküar 1908
karşı karşıya geldi. Ümraniyespor
13. Dakikasında Yaser’in sağ kanattan ceza sahasına yaptığı ortaya ayak
koyan Samet golü ile 1-0 öne geçti.
38. Dakikada Anadolu Üsküdar, kaptan Cenk’in ayağından bulduğu gol
ile skor 1-1. 41. Dakikada Samet’in
Yaser’e alda at derecesine servis
yaptı. Tecrübeli oyuncu yaser’in bu
gol’ü fırsatını değerlendirerek Ümraniyespor 2-1 taşıyan golü kaydetti.
ilk yarı bu skorla tamamlandı. Maçın
ikinici yarısında 55. Dakikasında korner köşesinde gelen topa gerilelerden
gelen Erol skor 3-1 yaptı. Anadolu Üsküdar maçın 90. Dakikasında kazandığı penaltı vuruşuna gelen Kaptan
Cenk kendisini ve takımının 2. Golünü kaydederek farkı bire indiren golü
attı. Karşılaşmayı Ümraniyespor’un
3-2 üstünlüğü ile sonuçlardı.
Ümraniyespor: 3 - Anadolu
Üsküdar 1908: 2
Stat: Ümraniye Belediye
Hakemler: Deniz Kükrek, Suat
Güz, İsmail Taygun Tasalı
Ümraniyespor: Burak, Ziya
(Dk.59 Bulut), Yaser, İbrahim, İlhan
(Dk.77 Eser), Erol, Mehmet, Eren
(Dk.57 Bahadır), Samet, Tarık, Oğuz
Anadolu Üsküdar 1908: Eren,
Erim (Dk.74 Salih), Samet, Fatih,
Yiğit, Cenk, Ulaş (Dk.46 Murat),
Kayhan, Recep, İsmail (Dk.60 Gökhan), Tevfik
Goller: Dk.14 Samet, Dk.41 Yaser,
Dk.56 Erol (Ümraniyespor) - Dk.37
ve 90+1 (Pen) Cenk (Anadolu Üsküdar 1908)
Sarı kartlar: Dk.49 Mehmet,
Dk.90 Oğuz (Ümraniyesor) - Dk.58
Eren, Dk.76 Fatih (Anadolu Üsküdar
1908)
Kırmızı Kartlar: Dk.79 Recep
Berk (Anadolu Üsküdar 1908)
22 YORUM
2015
30 Eylül
Çarşamba
Homofobi-Transfobi
MUSTAFA İŞİTMEZ
B
u hikayedebahsi geçen kişiler ve
mekanlar; Türk toplumunun
örf, adet, gelenek ve görenekleri bakımından itibarsızlaştırılmamaları
için isimleri değiştirilip, kurguda küçük
değişiklikler yapılarak yazılmıştır…
Yaz ayları, ta ilkokulda öğretilen gibi
sıcak ve kurak geçerdi. Ege’de, hele hele
İzmir’de ve dört tarafı yüksek binalarla
çevrili, estetik yoksunu kompozit kaplı
yapıların arasında kalmış küçücük Arap
Hasan mahallesinde de yaşam gailesi olarak sıcakla ve kurakla uğraşılırdı.
Uğraşılırdı diyorum; o zamanlar şimdiki
gibi klimanın her evde olmadığı, lüks sayıldığı zamanlardı. Akşamüstü mahalleli
kadınların termosa çay doldurup, iki kilo
çiğdemi –çekirdek- gündelik dedikodularla tüketirken serinlemeye çalışma
uğraşlarını hatırlıyorum. En üst kattaki
bekarAstsubay’ın eve getirdiği kadın
arkadaşlarından, dolmuşuyla yokuşun
tepesinden caddedeki Doğan Mefruşata
giren Hüseyin amcanın, çok içtiği rakısının hesabını yaparken bile tek dertleri
serinlemekti.
Bu yüzdendir ki, henüz 10 yaşımı
doldurmamışken, yaz aylarında her
sabah babamın elini tutarak ona çıraklık yapmaya yanına gittim. Evin küçük
beyi, evin küçük reisi veya “erkek” olarak babasının izinden giden hayırlı evlat oldum. Öyle yetiştirildim. Benden
iki yaş büyük ablamın pazar arabasını
çekmesine izin vermeden, hava kararınca babamın bir bakışıyla yerimden
fırlayıp, ekmek almaya kapı önüne adım
atacak ablamı ittirip, “otur oturduğun
yerde, ben alırım” öfkesiyle, elimdeki ve
bünyemdeki ağırlığın farkıyla babamın
gururunu okşayacak intibalar bırakan
hayırlı erkektim.
Bıyıklarım yeni terlemiş, okuldan
kaçıp –ayyuka çıkarsa- türlü bahaneler
uyduracak ve yalanlar söyleyecek özgüveni yakaladığım zamanlarda babamın
dükkanına gitmeye devam ettim. Dört
katlı bir apartmanın altındaki tuhafiye
dükkanında, akşama kadar gelip giden
müşterileri tezgah arkasında kötüleyen
–kadınların alışveriş tutkusunu- babamla zaman geçirdim. Reşit olmaya ramak
kaldığı yıl, yaz tatilinin ilk gününde babamın yerine erkenden dükkana gidip,
hayır duası okuyup sağ ayağımla içeri
girdiğim ilk gün, üst komşu Gürsel abiyle tanıştım. Şık giyimli, düzgün Türkçesi, beni süzen gözlerinin arkasında her
kadını elde edecek cazibesini nerden
aldığını sorguladığım Gürsel abi, çay
hazır mı diye sordu. Değil dedim, dedim ama bendeniz daha bir kızla el ele
tutuştuğunda heyecanlanan biri olarak,
bu adamın çevresinden, potansiyelinden
ve karizmasından yararlanmalıyım diye
düşündüm. Aramızda en az 10 yaş vardı. Genç görünümü, estetik düşkünlüğü,
parfümü, pahalı arabası ve sonradan
öğrendiğim kadarı, genel müdür vasfıyla
elde edemeyeceği kadın yoktur dedim.
Öyle ya, münasebetler itibar veya etiket
jargonuyla yürüyordu benim aklımda.
Her gün sektirmeden geliyordu
Gürsel abi, bazen İncirliova kurabiyesi
bazen İzmir boyozuna iki yumurtayla
gülen yüz yapıp babamla beni gülümsetiyordu. Yakındı, sıcaktı, samimiydi.
Kadın mevzusu açtığım her an konuyu babamla ikisi aynı anda kapatıp,
farklı yerlere çekiyorlardı. Daha genç
yaşta olduğum, okul okumam gerektiği için babamın kızdığını düşünüp,
Gürsel abi tek başına olduğunda konuyu açmaya çalışıyordum. Yine ikna
edememiştim. Babamın iş yerindeki
tuvaletten fare çıkıyor diye her gün
onun evine tuvalete gitmesi, saatlerce
bira içip tavla oynamaları da hoşuma
gidiyordu. Bir gün, ben biraz daha büyüyünce,babam evli barklı adam, onla
mı takılacak şiarında şark kurnazlıkları
da yapıyordum.
Okullar açıldı. İlk bir hafta dükkana
uğramadım. Gittiğim ilk haftasonu Gürsel abinin evinin boş olduğunu gördüm.
Yıkılmıştım. Sanki çok yakınımdaki birini habersiz gömmüşler gibiydi. Kadınlarla yakınlaşma konusunda potansiyel
ekmeğimi yitirdiğimden dolayı dişlerimi
sıktım. Dükkanınönündeki asma ağacının altına çöktüm, haşereleri tek tek
elimle öldürdüm. Öfkemi, kızgınlığımı
veya adı her ne haltsa o duyguyu yerle yeksan etmek için onları öldürdüm.
Babam gelir gelmez yakasına yapıştım,
nerde dedim. Umursamadı. Önce duymazdan geldi, kafasını başka yöne çevirdi. Sonra, taşındı, gitti adam dedi. İçime
oturmuştu. Erkek olmasam ağlayacağım
o derece…
Aradan iki yıl geçti ve üniversiteye
girmiştim. Artık kadınlarla etkileşimim oluyor, bir iki yatak tecrübesinde
yıllardır süregelen erkek olmanın hiçbir vasfını yerine getiremediğim için
kendimden utanmaya başlıyordum.
Bu konuya mutaassıp çocukların tavsiyesiyle ilişki öncesi ilaç bile kullanmışlığım olmuştu. Erkekliğin güç ve gövde
gösterisinden, laf kalabalığından ve
kabadayılıktan öte bir kudret olduğunu çocukluğumdan beri düşünüyordum. Mini etekli kızları veya sahil
kenarında bikinili akranlarımı ele geçirsem neler yapacağımı en afilli sözlerle yanımdakilere erkeklik taslamak
için anlatır dururdum. İş pratiğe geldiğinde olayın hiçte öyle sanıldığı kadar
kolay olmadığını görüyordum.
Bir akşamüstü okul arkadaşlarımla
kızlı erkekli bir kafeye gittik. Biralar içilip
sohbetin kıvamı zenginleştiği sırada, iki
yıldır görmediğim Gürsel abi bize doğru
yürüyordu. Cildi çukurlaşmış, dudağında koyu kırmızı bir ruj, üzerinde askılı
bir çiçekli elbiseyle 10 adımdan daha
kısa bir mesafe kalmıştı. Gözlerime inanamıyordum, yaklaştıkça gözaltlarında
ve vücudundaki morluklara, boynundaki yara izlerine gözüm takıldı. Belki dayak yemişti, belki bir yerden düşmüştü.
Bir ayağının aksadığını, gözlerimle aşağı
doğru süzerken indiğimde topuklu ayakkabı giydiğini gördüm. Masadakilerin
birbirini dürtmesi, bize geliyor demesiyle onların da dikkat kesildiğini fark
ettim. En az bir dakika göz göze bakıştığım Gürsel abi, ne söylese duyacağımız
kadar yakına vardığında başımı masaya
çevirip bizimkilerin dikkatini dağıtacak
bir soru yönelttim. Başımda bir gölge
gibi dikilmişti. Dönsem, baksam, konuşmak için cesaret bulacak, derdini sıkıntısını anlatacaktı. Altı ay önce vefat eden
babamı öğrense belki de hıçkıra hıçkıra
omzumda ağlayacaktı. Yanımdakilerin
beni aşağılamasından, hakkımda farklı
düşünceleri ve olur olmaz yerlerde arkamdan dönecek dedikodulara mahal
vermemek için ona bakmadım. Bir süre
sonra masaya yansıyan gölge yok oldu.
Bir ay sonra okuldan çıktığım bir akşam eve gitmek için metroya yöneldim.
Peronda oturup beklerken, birlikte duran iki genç kadından biri gelip yanıma
oturdu. Önce metronun güzergahındaki
duraklardan birini sordular, ben de tarif
ettim. O tarafa kadar gidip gitmediğimi
sordular, bir durak sonra ineceğimi söyledim. Metro geldi, birlikte bindik. Aynı
kişi yine yanıma oturdu. İnecekleri durağa gelmek üzereyken burada ineceksiniz
dedim. Teşekkür ettiler, yanımda oturan
kalkarken adımla seslendi. Bir mektup
uzatıp, sorumlu değilsin, kendine pay
biçme dedi. Şaşkınlık ve korku içinde
elimde mektup eve gidene kadar arkamı
kolladım. Erkeğiz ama bir yere kadar…
Mektup Gürsel abiden;
Bir anda beynimden vurulmuşa döndüm, şaşkınlıktan elim ayağım buz kesti.
Babama olan aşkını, o öldükten sonra
kendisini uyuşturucuya verdiğini anlatıyordu. Fare, tuvalet ve tavla oynama
bahanesiyle seviştiklerini söylüyordu.
Yaşım ilerleyip aklım ermeye başladıkça
babamın ona başka ev tuttuğunu, aslında hiç genel müdür olmadığını, kendisini benim sütannem olarak gördüğünü
anlatıyordu.
Devam edemedim, mektubu yırttım.
Her hafta sonu bir fatihayı esirgemediğim babamın mezarına bir yıl boyunca
uğramadım.
Zaman geçtikçe ölü bir adamla arama
koyduğum mesafeye neden olan duyguyu sorguladım. Her yeni gün belleğe
atılan sürüme göre değişen, dönüşebilen
duyguların kanıksamasıyla artık babama
kızmıyorum. Ve her yeni gün artan şiddet olaylarından sonra babam ve Gürsel
gibilerin korkularını düşünerek haksızlık
ettiğimi düşünmeye başladım. Sözüm
ona ülkemin en çağdaş, en modern kentinde iki arabanın karşılıklı park edemeyeceği dar sokaklarda yaşanan eşitsizliği,
ötekileştirmeyi ve bu tür olayların ayan
beyan ortaya döküldüğünde dışlanmayı
gördükçe babamla gurur duymaya başladım. Yaşadığı sürece Gürsel’e destek
olup, onu bir an yalnız bırakmadığı ve
dünyanın en asil duygusu olan aşkı iliklerine kadar yaşayıp hissettiği/hissettirdiği
için gurur duydum.
Ve o “erkek” diye büyüttükleri çocuk
olarak ben; cinsel ilişkilerinde ilaç kullanan, eski sevgilisine şiddet uygulamaya
kalkan, sevgiden yoksun bir birey olarak
yetiştirildiğim için tüm topluma sevgi ve
saygılarımı arz ediyorum…
HABER 23
2015
30 Eylül
Çarşamba
HDP, İstanbul
adaylarını tanıttı
H
alkların Demokratik Partisi
İstanbul Milletvekili adaylarının tanıtımı yapıldı. Dün
HDP İstanbul İl Merkezi’nde bir araya gelen adaylar kendilerini birer birer
basına ve kamuoyuna tanıttı. HDP İl
Eşbaşkanları Ayşe Erdem ve Cesim
Soylu, parti yöneticileri ve basın mensuplarının hazır bulunduğu toplantıda güncel siyasi ortam da gündemin
önemli bir maddesiydi.
HDP seçim bildirgesini cuma
günü Ankara’da açıklayacak. Milletvekili adayları Ankara’daki toplantıda da hazır bulunacak.
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, 1 Kasım seçiminde de Anadolu Yakası’ndan aday. Demirtaş
İstanbul 1. Bölge 1. sıra milletvekili
adayı oldu.
Filmekimi 3 Ekim'de başlıyor
İ
stanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV)
tarafından bu yıl 14’ncüsü düzenlenen Filmekimi’nin İstanbul
programı bu hafta başlıyor. 3-11 Ekim
tarihleri arasında izleyici ile buluşacak
festival, Ekim ayı boyunca Ankara, İzmir, Trabzon, Bursa ve Edirne’de sinemaseverlere film ziyafeti sunacak. Her
yıl çok sayıda yerli ve yabancı filmi beyaz perdeye taşıyan festival, bu yıl da
aralarında Hollywood yıldızlarının rol
aldığı filmlere yer veriyor.
Festival programında Woody Allen,
Noah Baumbach, Stephen Frears, Michel Gondry, Carlos Saura, Hirokazu
Kore-eda, Nanni Moretti, Paolo Sorrentino gibi usta yönetmenlerin imzasını taşıyan 48 film yer alacak.
Sundance, Cannes, Venedik ve Toronto gibi festivallerde gösterimleri yapılan ve eleştirmenlerden olumlu not
alan bu filmlerden bazıları şöyle;
Saul’un Oğlu: Yönetmenliğini
László Nemes’in yaptığı film, 1944
Ekim’inde Auschwitz imha kampında
Nazilerle işbirliği yapmaya zorlanan
Yahudi tutsaklardan Sonder komandolara mensup Saul Ausländer’in hayatının iki gününü konu alıyor. Eleştirmenler tarafından Cannes 2015’te
gösterilen en huzursuz edici ve unutulmaz filmlerden biri olarak yorumlanan
film, 2015 Cannes Büyük Ödül kategorisinde, FIPRESCI Ödülü, François
Chalais Ödülü, Vulcan Ses Tasarımı
Ödülü’ne layık görüldü.
İnatçılar: Yönetmenliğini Grímur Hakonarson’un yaptığı “İnat-
çılar” filmi, iki kavgalı kardeşi konu
alıyor. Gözlerden uzak bir vadide
nesillerdir ödüllü koyun yetiştiren
iki kardeşin hikayesini anlatan film,
2015 Cannes Belirli Bir Bakış Ödülü, 2015 Transilvania İzleyici Ödülü
Jüri Özel Ödülü ve 2015 Palic En İyi
Film ödülünü aldı.
Uzaktan: Venedik Film Festivali’nden “Altın Aslan Ödülü”ne layık görülen filmin yönetmenliğini Lorenzo
Vigas yapıyor. Çete üyesi olan bir jigolo ile zengin bir yaşlı adam arasındaki
imkânsız yakınlaşmayı anlatan film,
yönetmen Vigas’ın ilk uzun metraj filmi olma özelliği taşıyor.
Mustang: Fransa, Türkiye ve Almanya ortak yapımı olan film, İnebolu’da büyükannelerinin evinde
yaşayan yetim beş kız kardeşin, tutucu komşuları yüzünden adeta hapis
yaşantısına dönen hayatlarına karşı
başkaldırılarını ve özgürlükleri için
verdikleri mücadeleyi konu ediyor.
Mustang, 2015 Cannes “Yönetmenlerin On Beş Günü” kategorisinde Cannes Label Europa Cinemas
Ödülü, 2015 Odessa Büyük Ödül töreninde “En İyi Yönetmen Ödülü”,
2015 Saraybosna En İyi Film kategorisinde, “En İyi Kadın Oyuncu”
ödüllerine layık görüldü.
Hazine: Yönetmen Corneliu Porumboiu imzalı “Hazine”, sıradan
kahramanlar ve küçük bürokratlar ile
Romanya’nın komünist geçmişinden
kareleri izleyiciye sunuyor. Adrian
Purcarescu’nun gerçek hazine arama
hikâyesinden esinlenerek çekilen film,
Filmekimi gösterimlerinden önce 2015
Cannes Belirli Bir Yetenek Ödülü ve
2015 Transilvania En İyi Romanya
Filmi ödülünü aldı.
Güneş Tepedeyken: Üç farklı dönemde geçen, aynı oyuncularla işlenen
üç farklı aşk hikâyesi; yıllar süren etnik
düşmanlıklarla örselenmiş iki komşu
Balkan köyünün hikayesini konu alan
filmin yönetmenliğini Dalibor Matani
yaptı. 2015 Cannes Jüri Ödülü-Belirli
Bir Bakış ödülünü alan “Güneş Tepedeyken” 2015 Pula En İyi Film, En
İyi Yönetmen, En İyi Yardımcı Kadın
Oyuncu (T. Lazovic), (N. Ivankovic),
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (D.
Cosic), En İyi Kostüm Tasarımı ödüllerine layık görüldü.

Benzer belgeler

130. sayımızı okumak için tıklayın

130. sayımızı okumak için tıklayın “milli”lik üzerinden “halklar mezarlığı”na dönüştürme gayretinde olanlara! Bir kez daha söylenmeli mazlum ve mağdur halkların haklı sahici tarihi yeniden yazılırken 1-Bir ülkede ne kadar çok “milli...

Detaylı

59. sayımızı okumak için tıklayın

59. sayımızı okumak için tıklayın Halkın Nabzı Gazetesi Süreli Yayın

Detaylı