aktüel dergisine roportajım için tıklayınız
Transkript
aktüel dergisine roportajım için tıklayınız
AKTÜEL DERGİSİ RÖPORTAJ BAŞARIYA AÇILAN KAPINIZ ROTA KARİYER Eğitim Danışmanlık & İdari Hizmetler Rota Kariyer, bulunduğu bölgede ve dünyanın her yerinde din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmadan varlığını başarıya adayan her bireyi ve kurumu başarıya ulaştırmayı amaçlayan, bu anlamda eğitim & danışmanlık ve idari hizmetler veren bilim esaslı bir firma. En büyük yatırımı insan olan Rota Kariyer Eğitim Danışmanlık & İdari Hizmetler, bugünden daha iyi bir yarın oluşturabilmek için dünya üzerinde faaliyet gösterdiği her noktada bilimsel, sosyal, ve ekonomik olarak sürekli değişim ve gelişim peşinde olan idealist bir kuruluş. ‘Daha İyi Ne’ ‘Daha İyi Nasıl’ sorularına cevap arayarak hayatı daha yaşanabilir kılmayı amaç edinen Rota Kariyer, başarıya susamış birey ve kurumlara başarının üzerindeki sır perdesine kaldırmalarına yardımcı oluyor. Birey ve kurumlara eğitim danışmanlık ve idari anlamda başarı odaklı hizmetler sunan Rota Kariyer, kursiyerlerine aile içi iletişimden as üst ilişkisine, insan kaynaklarından diksiyon derslerine, anlayarak hızlı okumadan hafıza tekniklerine kadar birçok anlamda bilimsel hizmetler sunuyor. Rota kariyer, bu isimle dört senedir hizmet veren, 2006 yılında Anadolu Eğitim ve Profesyonel Danışmanlık Hizmeti adında kurulmuş bir firma. Öncelikli amacı; ihtiyaca göre eğitim ve danışmanlık hizmeti vermek olan Rota Kariyer, bireysel psikolojik danışmanlıktan kurumsal analizlere ve danışmanlıklara kadar birçok eğitim ihtiyacını da karşılıyor. Bu eğitim hizmetlerinin insan ilişkilerinden halkla ilişkilere, girişimcilikten kalite yönetimine kadar danışmanlık hizmetleri de görüyor. Aynı zamanda danışmanlık boyutunda kurumların hedeflerini ve stratejik planlarını tasarlamaya çalışıyor. Rota Kariyer’in siz değerli okurlarımıza faydalı olabileceğini düşünerek ve Rota Kariyer’i sizlere tanıtabilmek adına alanında uzman eğitmen Fatih Hanoğlu ve Ayşe Tecim ile başarıya açılan kapıları aşındırmaya çaba gösterdik. Hasan DOKSÖZ: Ne tür kurumlara eğitim veriyorsunuz? Fatih HANOĞLU: Öncelikle belirtmeliyim ki tüm kamu ve özel kuruluşlara hizmet verebilecek potansiyele sahibiz. Halk eğitim merkezlerinden üniversitelere, ilk, orta ve liselere, meslek yüksekokullarından diğer tüm devlet kurumlarına kadar sayısız kurum ve kuruluşa seminerler ve eğitim programları düzenliyoruz. DOKSÖZ: Rota Kariyer daha çok hangi alanda hizmet veriyor? Bir kurumun veya bir bireyin başarıya ulaşabilmesi için gerekli her türlü idari ve eğitimsel danışmanlık hizmetlerini sunmaya çalışıyor; diksiyon, iletişim, hızlı okuma gibi onlarca eğitim programıyla katılımcılarımıza maksimum verim vermeye çalışıyoruz. Fakat bu yıl itibarıyla kurumsal eğitim planlamalarına daha fazla ağırlık verdik. Misyonumuz; herkese ihtiyacı olan eğitimi, ihtiyacı kadarıyla verebilmek. DOKSÖZ: Rota Kariyer hangi konularda eğitim hizmeti veriyor? Özellikle gelişim tabanlı olmak üzere, psikolojik, kurumsal ve kişiler arası iletişim alanında hizmet veriyoruz. Bireysel ve kurumsal iletişim uzmanlığımız ile dilbilim, psikoloji gibi disiplinleri uygulamayla birleştirerek kişisel, mesleki ve bilimsel gelişim eğitimleri düzenliyoruz. Örnekle şunu ifade etmek isterim ki, “kahve” kelimesini bir metafor(mecaz) olarak düşünürsek, bizim uzmanlık alanımız biraz kahvelerle ilgilidir. Ne ilgisi var diyebilirsiniz. Bakınız “Kahvenin ne olduğunu bilmeseydik canımız kahve çeker miydi?” Bu sorunun yanıtı elbette “Hayır”dır. Biz de bu alanda, başka ülkelerde içilip de bizde ne olduğu bilinmeyen kahveler olduğunun farkındayız. İletişim bağlamındaki bu kahveleri uluslararası camiadan toplayarak, ülkemize taşımaya, kurumlarımıza tanıtmaya çalışıyoruz. DOKSÖZ: İletişim alanında uzmanlaşmış bir birim gibi faaliyet yürüttüğünüzü söyleyebilir miyiz? Evet. Alt üst ilişkilerinden, kurum içindeki çatışmalara, aile içi iletişim sorunlarından sosyal iletişim sorunlarına kadar birçok problemin nedenlerini araştırarak bu sorunlara çözüm üretiyoruz. Bu sorunların başında uygun insanın uygun işe alınmaması da gelmektedir. Örneğin; Antakya’daki kuruluşların genellikle aile şirketi olması, insan kaynakları alanlarında büyük bir açık ve zafiyete neden olabiliyor. Hatır vasıtasıyla iş alımların yoğun olduğu için bu durum; hem iş yerindeki alt üst ilişkisini hem de başarı oranını düşürebiliyor. Bu durum çatışma ortamına ve performans düşüklüğüne de neden olabiliyor. Bu konudaki yaklaşımımız; insan kaynaklarının olmazsa olmaz sloganı : “Uygun işe uygun insanı bulmak veya yetiştirmek”. DOKSÖZ: Bugüne kadar hangi kurumlara hizmet verdiniz? Yirmiye yakın üniversite, otuza yakın kamu kuruluşu ve yirmiyi aşkın özel firmaya kurumsal anlamda üç yüzün üzerinde seminer ve eğitimler verdik. DOKSÖZ: Rota Kariyer’in hâkimiyet alanı ne kadar geniş? Ulusal faaliyet alanımız her geçen gün artmaktadır. Ankara, Gaziantep, Antalya ve yeni bir temsilcimizin İstanbul’da yeni bir oluşum kurmasıyla birlikte Türkiye’nin birçok şehrinde hizmet veriyoruz diyebilirim. Online eğitim modüllerimizle zamanımızın en önemli olgusu teknolojiyi de kullanarak dünyanın her yerine ulaşabiliyoruz. DOKSÖZ: Psikodil biliminden bahsedebilir miyiz? Sulu bir limon hayal edin. Sıktıkça ağzınızın sulandıran ve yüzünüzde gevşemeye neden olan. Fakat bir de hippo meyvesi hayal edin. Ortadan ikiye ayırıp ağzınıza attığınızı hayal edin. Sizde bir duygu uyandırdı mı? DOKSÖZ: Hayır. Çünkü ne olduğunu bilmiyorsunuz. Bizim duygu ve düşüncelerimiz arasında kelimelerin çok önemli bir yeri vardır. Örnekle sabah kalktığımız zaman, bugünü çok kötü yaşayacağımızı düşündük. Bu yönde düşündüğümüz anda artık beynimiz bu yönde yaptırımda bulunur. Vücut, psikolojik yönelme dışında limon örneğinde olduğu gibi tepkime vermeye başlar. Psikodilbilimi uygulamada öncelikli olarak yabancı dilleri konu olarak alsa da ikinci planda kelimelerin düşünceyle olan bağıntısını inceliyor diyebiliriz. Örneğin geçen yıllarda yapılan bir araştırmada insan yaşamından habersiz yeni bir kabile keşfedilmişti. Bu kabile bizim düşünce sistemimizin tam tersi şeklinde birkaç önemli kelimenin anlamını farklılaştırmıştır. Bu kabile, Geçmişi ön, geleceği ise arka olarak tanımlıyor. Bizler geleceğe önümüze bakalım, geçmişe arkamızda kaldı, deriz. Bu kabileye zamanı neden bu şekilde tanımlandıkları soruluyor. Kabilede, “Biz gözümüzü kapattığımız zaman geçmişimiz önümüzde ama geleceğimizi göremiyoruz.” diye cevap vermiş. Bir süre sonra bu kabilede yapılan araştırmalarda psikolojik problemin çok az olduğu anlaşılıyor. Çünkü kabile yalnızca şimdiki zamanda yaşıyor. Kabilenin bir diğer özelliği; kabilede ölen birinin adı yeni doğan bir bebeğe dahi verilmiyor. Çünkü ölümün vermiş olduğu negatif halin o çocukla birlikte devam edeceğini düşünüyorlar. İşin içinde hem ruhsal, hem dilbilimsel çıkarımlar olduğu gibi hem de psikolojik çözümlemeler de var. Kişiler arası iletişimde, bir kişiyi dinlerken ilk dikkat ettiğiniz durum karşınızdakinin ne hissettiği, ikincisi konuşan kişinin size ne hissettirdiği, üçüncüsü size ne sunduğu, en son; kelimelerin kendisidir. Bizim toplumumuzda bu durumu tersinden düşünüyor olabiliriz. En önemlisi söylenen kelimelermiş gibi hissediyoruz ama daha doğrusu bunun tam zıttı bir diyagram söz konusu. Aslında bir bilgi sunucusunda ilk olarak kelimelerin anlamlarına bakmıyoruz. Kişinin duruşu, ses tonu, bakışı, konuşması, ses tonu hepsi bir arada bizi en önce etkileyen oluşumun birer parçaları… DOKSÖZ: Peki, bu diyagramın zıt olması insan iletişiminde ne gibi sıkıntıları ortaya açıyor? Çatışmalar artmaya başlar, kendimizi anlatmakta zorluk çekebiliriz. Anlamlar karışmaya başlar ve bunun yanında daha birçok iletişim problemini kendimize çekebiliriz. İnsan zihnindeki imgeler, kişiden kişiye farklılık gösterir. Örneğin, ‘balık’ desem bir arkadaşımız tavada kızartılan bir balık, siz akvaryumda, ben ise denizde yüzen bir balık hayal edebilirim. Kelimeler aynıdır ama karşınızdaki insan zihninde farklı imajlar çizer. Bu nedenle vermek istediğiniz mesajı karşı tarafa kelimelerden daha çok beden dili ve vurgu ile birlikte ifade etmek daha sağlıklı bir iletişim metodudur. DOKSÖZ: Teknoloji ya sözden ya yazıdan ya da duygudan yoksun olduğu için iletişime darbe vurmaktadır diyebilir miyiz? Bu anlamda teknoloji ile iletişim arasında nasıl bir bağ kurabiliriz? Her durumda olduğu gibi iletişimde de doğru kullandığınız her şey güzeldir. Örnek olarak ayağınızda bir ayakkabı olması kötü bir şey değildir fakat birinin kafasına fırlatırsanız bu tanımlama kötü bir yönde değişebilir. Teknoloji de buna benziyor. Bu durumu kendi işimiz üzerinden açıklamak gerekirse; Rota Kariyer olarak, Türkiye’nin bir çok şehrine ve dünyanın bir çok farklı ülkesindeki katılımcısına online(çevirimiçi) eğitimler de veriyoruz. Bu durum teknolojinin faydasıdır. Ama online eğitim alan katılımcılar burada kullandığımız mimiklerden, beden dilinden mahrum kalıyorlar. Bu da yüz yüze verilen bir eğitim kadar öğretici olamayabiliyor. Bunu da aşabilmek için çalışmalarımız var. İnteraktif bir çevirim içi eğitim planlaması yapıyoruz. Teknolojinin katılımcılara bir diğer faydası da kitap ve benzeri masraf isteyen taleplere bütçe ayırmak zorunda kalmıyorlar. DOKSÖZ: Katılımcılarınıza ne gibi katkılarınız oluyor? Kurumumuzda eğitimlerin tamamı uygulamalı olarak verilmektedir. En büyük kazanım da bu. Uygulamalı eğitimlerden kastettiğim şu; mesela bir arkadaşımızı girişimcilik eğitimi almak isteyen bir katılımcımız olarak düşünelim. Arkadaşımız eğitime gelmeden önce bir sandalye altına para bağlıyoruz. Kişi gelip sandalyesine oturuyor. İçeriye giriyorum, kursiyere doğru ‘ayağa kalk’ diye bağırıyorum. Öncelikle şaşırıyor ama ayağa kalkıyor. Yere doğru eğil diyorum, bayan ya da erkek fark etmiyor bu durumu hemen negatif algılıyor. Sandalyenin altında ki parayı al. Diyerek onu yönlendiriyorum. Bu yönlendirmeye ek olarak bundan sonra bir misafirin ya da bir müşterin geldiğinde onun önünde ayağa kalkmazsan, onun önünde tebessümle eğilmezsen kimse sana para vermez. Tabi katılımcı seviyesi ve düşünce yapısı eğitimin nasıl uygulama ile yapabileceğimiz hakkında farklı metotlar denememize neden oluyor. DOKSÖZ: Bahsettiğiniz uygulama yönetiminin teorik eğitimini daha önce verdiğiniz zaman, katılımcı üzerinde aynı etkiyi gözlemleyebildiniz mi? Evet. Kâğıt üzerinde ne kadar eğitim verirsek verelim akılda yüzde on’u kadarı kalıyor. Bu yüzde; gün içerisinden okuduklarımızda yüzde on, hep okuyup hem gördüklerimizde yüzde yirmi - otuz, hem okuyup hem gördüklerimiz hem de duyduklarımızda yüzde ellisi kadardır. İletişimi uygulamaya çevirdiğimiz zaman, yüzde yirmilik – otuzluk dilimin üstüne bir anda geriye kalan yetmişlik kısmı da ekleyebiliyoruz. Kitaplar, önemsenmesi gereken, bilgi aktarıcı unsurlardır. Ama eyleme yani harekete geçtiğiniz anda vücut da, psikoloji de, dil de, düşünce de değişmeye başlıyor. Başarılı olan ile başarılı olamayan insan arasında ki fark; “eyleme gitmektedir, hata yapmaktan korkmamaktadır.” DOKSÖZ: İş dünyasında ‘başlamak işin yarısıdır’ diye bir tespit vardır. Bu fikri doğru buluyor musunuz? Evet. Ayrıca benim yaşam felsefemde günde üç hata yapmıyorsanız hiç hareket etmiyorsunuz demektir. Seminerlerde kursiyerlere her zaman ‘evde oturun, hiç hata yapmayacağınızın, hiç üzülmeyeceğinizin sözünü veriyorum ama hiç başarılı olamayacağınızın da garantisini veriyorum’ diyorum. Hata Yapmaktan Korkmayın Vermiş olduğum yüzlerce seminer, binlerce mentörlük ve danışmanlık çalışmalarının ardından özetle size vermek isteyeceğim en önemli mesaj; “Başımıza gelenlerin %90′ının, bizim o duruma nasıl baktığımızla doğru orantıda olduğudur.” Bu bakış açısı, benim hayatımı yeniden sorgulamama, eğitim anlayışımı yeniden inşa etmeme ve bahane üretmeyi bırakmama neden oldu. Başarıyı arayanlara vereceğim en önemli mesajlardan biri; hata yapmaktan çekinmesinler. Bizler firma olarak da bu felsefeyi ilke edinmiş durumdayız. Buraya gelen yaklaşık yirmi, yirmi beş personelimizin sınırsız hata payı var. Yalnızca tek bir koşul dâhilinde; aynı hatayı tekrar yapmamak. Bizler sorun odaklı değil de çözüm odaklı işler yapmak durumundayız. Örneğin şu anda ses kaydında negatif durum çıksa bu durumu sorun etmekten çok çözmeye çalışırız. Çünkü bu problemi çözemeyecek bir zihne sahip değiliz. DOKSÖZ: İş yerlerindeki iletişim problemleri nasıl ortaya çıkıyor? En büyük problemler kayıtsız olarak insanın bir şeyi gerçekten anlatabildiğini veya anlayabildiğini düşünmesidir. İş yerindeki çatışmaları azaltabilecek en doğru yöntem, doğru anlayabilmeyi ve doğru anlatabilmeyi öğrenmek ve uygulamaktır. Benim çok sevdiğim ve dinlemenizi istediğim bir kedi köpek hikayesi var, sizlerle onu paylaşmak istiyorum. ‘Bir adamın bir kedisi bir de köpeği varmış. Adam, bu hayvanları uzun süre boyunca aynı evde beslemiş. Köpek, sahibine şöyle bir bakıp; bu adam beni besliyor, yıkıyor, gezdiriyor, pislesem altımı temizliyor’ kesinlikle bu adam tanrı olmalı diye içinden geçirmiş. Aynı evin kedisi de; bu adam beni besliyor, büyütüyor, yıkıyor, gezdiriyor, pislesem altımı temizliyor; ‘ kesinlikle ben tanrı olmalıyım’ diye düşünüyormuş. Köpek sahibini tanrılaştırıyor, kedi de kendisini. Ama odanın dışına çıktığınızda içeride bir tanrı yok. İçeri girdiğinizde insanlar bazen olayları köpek gibi büyütür, kedi gibi küçültür. Bizim mesleğimizin amacı; dışarıdaki pencereden içeriye bakabilmektir. Siz iletişim halindeyken neleri büyütüp neleri küçültmeniz gerektiğini söyleriz. Bunu yaparken yalnızca olması gerekenleri söyleriz. İçeride yalnızca bir köpek, bir adam ve bir kedi var. Bu kadar. Doğru ve yanlışlarla ilgilenmiyoruz. Çünkü doğru ve yanlışlar geçicidir. Örneğin yetmiş sene önce bir kadın ve bir erkeğin aynı yerde oturması bile doğru değildi. Fakat şimdi doğru… DOKSÖZ: Danışmanlık hizmetlerinde bireylere nasıl katkılar sunuyorsunuz? Her şeyin başı uygun analizlerin yapılmasıdır. Özellikle kişilerde istenilen durum-hedef ve amaç seçimi üzerine eğilen bilişsel bir danışmanlık ve bir dizi analiz uygulamamız var. Bu analizler sonucundaki çıkarımların paylaşımları ile yola çıkıyoruz. Katkımız farkındalıkları arttırmakla başlıyor. DOKSÖZ: Hizmetleriniz bire bir görüşmelerle mi yoksa sınıf ortamında mı veriliyor? Sınıf ortamında anlama ve anlatabilme değerleri daha düşük olduğu için bu metodu benimsemiyoruz. Bire bir görüşmeler öncelikli tercihimizdir. Uzmanlık alanında verdiğimiz hizmetlerde bazı alanlarda bire bir veya bire üç hizmet veriyoruz. Bu eğitim bir sınıf veya derslik ortamında olmak zorunda değil. Seminer salonu veya bireyin çalıştığı kurum bile olabilir. DOKSÖZ: Rota Kariyer’in sektördeki görevinin tam karşılığı nedir? Eğitim, danışmanlık ve idari hizmetler… Antakya’da ilk olarak eğitim ve danışmanlık firmasını kurduğumuz zaman, bu hizmet, Antakya halkı için kahve veya hippo meyvesi metaforundan farksızdı. Danışmanlık deyince insanların aklına yalnızca psikolojik danışmanlık geliyordu. İlk zamanlar bu kavramsal kargaşayı insanlara aktarmakta zorluk çektik fakat işimiz gereği iletişim ile bunu başardığımızı ve ihtiyacı yaratabildiğimizi görüyoruz. DOKSÖZ: Bu durum, ön yargı ya da psikolojik rahatsızlık olarak algılanıyor, öyle mi? Yeni olana ön yargıda bulunmak gerçek olmasa da genelleşebilir ve yadsınamaz. Çözüm sunmanız ve ön yargıları yıkmanız gerekmektedir. Bilgilendirme ve tanıtım seminerleriyle, kurumsal iletişimlerle çok güzel bir şekilde bu sorunu çözüme kavuşturduk. Şu andaki imajımızla çok farklı bir vizyona sahibiz. Vizyonumuza baktığımız zaman kurumumuzu bir organizatörlük ve girişimcilik şirketi olarak görüyoruz. Kurumlar için gerekli olan ne varsa onun uzmanını bulmaya çalışıyoruz. Ama bizim durum tespiti yapabilmemiz ve sorunu çözüme kavuşturabilmemiz için danışmanlık yapacağımız firmanın da bize fırsat vermesi gerekiyor. DOKSÖZ: Devlet, ağırlıklı olarak yaklaşık iki üç senedir İçişleri Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve birkaç bakanlığın daha katkılarıyla iş güvenliği uzmanı yetiştiriyor. Sizin bu anlamda verdiğiniz bir sertifika veya eğitim hizmeti var mı? Hayır. Bu konuda uzman yetiştirmiyoruz. Bizim uzmanlık alanımız ve asıl hizmet verdiğimiz nokta iletişim alanı ile ilgili. Bu anlamda farklı bir girişimimiz oldu. Ress Journal (Route Education and Social Science Journal)adında uluslararası hakemli bir dergi kurduk. Türkçe açılımı; Rota Eğitim ve Sosyal Bilimler Dergisi. Alanında uzman akademisyenler tarafından hazırlanan dergi tamamen akademik ve bilimsel verilere yer veriyor. Bizler RessJournal ile bu alandaki açıkları da kapatmaya çaba gösteriyoruz. Kişisel gelişimi bilimsel ve bilişsel gelişimle birleştirebilen eğitim programları düzenliyoruz. Özellikle değerler dizisi - bakış açıları konusunda hizmet verirken aile içi iletişim, çocuk ebeveyn iletişimi, bireyin çevresi ve arkadaş grubu ile olan ilişkisini de önemsiyoruz. Rota Kariyer olarak, AAHEA akreditasyonumuz var. Buna ek olarak, Uluslararası Eğitim Danışmanlık Koçluk Enstitüsü ve Küresel Girişimciler Enstitüler gibi kurumalara da üyeyiz. Genelde kurumlarımızdaki eksik noktalardan biri de araştırma ve geliştirmedir. (AR-GE) Çünkü ürünlerin de reklamların da AR-GE’si vardır. Bunları daha detaylı incelemek gerekirse; Araştırma ve geliştirme olanı korumak demek değildir. Yapılan en büyük yanlışlardan biri de bu. Örneğin bir öğretmen öğrencisine matematik, fizik, kimya veya biyoloji alanında ders anlatır fakat öğrenci öğretmeninden fazla bilgi sahibi olmaz. Öğrenci öğretmenin aldığı bilgileri döke döke taşır ve daha sonra kendisine kalan ufak bir bilgiyle yetinir. O bilgiyi de kısa aralıklarla sürekli tekrar etmediği zaman unutur. Bu durum, ne yazık ki üniversitelerimizde de var. X akademisyen, Y öğrencisine kendi bildiğinin %10’nu % 20’sini anlatabiliyor. Öğrenciler de bilgiyi genellikle dersten geçmek için %20 ile yetinip, bunu %100 hatta daha fazla nasıl yapabilirim demiyor. (Bütün genellemeler yanlıştır. Bu da bir genellemeydi.) Kısaca anlatmak istediğim şey; okul bittiğinde öğrenci öğretmeni kadar bir bilgiye sahip değilken nasıl artı bir değer üzerine koyabilir? Bu durum, kovadaki suyu taşırken dökmekten farksızdır. Ama bazı öğrenciler yapısal olarak gelişime ve öğrenmeye açıktır. Öğretmeninden aldığı bilgileri öğrenir, o bilgilere şüpheyle bakıp, araştırarak alanında daha fazla bilgi sahibi olarak uzmanlaşır. Kurumsal olarak da yaptığımız hataların en önemlilerinden biri de araştırıp geliştirmediğimiz gerçeğidir. Bu konuda ‘Kaizen’ diye Japonca bir deyim vardır. Bir konuda mükemmelleşmeye çalışmak… ‘Daha iyi ne’, ‘daha iyi nasıl’ mantığı… Örneğin gazeteciysek nasıl daha iyi bir gazeteci olabiliriz, eğer danışmansak nasıl daha iyi bir danışman olabiliriz? Eğer bize öğretilenden daha fazla bilgiye sahip değilsek, araştırmıyor ve geliştirmiyoruz demektir. Diyelim ki, 2006 yılında bir işletme kurdunuz. Bu işletme 2007, 2008 yıllarında aynı kazançla hizmete devam etti. 2009 yılında ise kazanç düşmeye başlar. Bizim bu soruna çözüm olarak hedef gözettiğimiz noktalar; ‘Daha fazla insana nasıl ulaşabiliriz, daha az maliyetle daha fazla veya daha kaliteli ürünü nasıl üretebiliriz, insan ilişkilerinde nelere dikkat etmek gerekir, lobicilik nedir? Bu durumla ilgili olan bütün o hisleri gidermeye çalışıyoruz. 2006’da aldığınız kuruma her sene %10, %20 artı değer katarak yapısal olarak performansın arttırmasını sağlıyoruz. DOKSÖZ: Bu anlamda Türkiye’de veya Hatay’da birlikte çalıştığınız kurumlar var mı? Şu anda severek yaptığımız bu işi yapan maalesef çok az kurum var. Daha doğrusu tek başına koçluk yapan, eğitim veren kurumlar var lakin eğitim ve danışmanlık kavramlarını bilim ve kişisel gelişim kavramlarıyla birleştiren çok az kurum var. DOKSÖZ: Talepte bulunduğunuz, ret cevabı aldığınız veya size teklif getiren kurumlar oldu mu? Hatay’da küçük balıklar birleşmekte zorlanıyor. Franchising sistemlerini yöremizde geliştirmeliyiz. Kuracağımız yeni kurum ve projeler için tüm iştirakçilere kapımızın açık olduğunu söylemek isterim. Hatay’ın çok daha büyük eğitim merkezlerine ve arge enstitülerine ihtiyaç var. DOKSÖZ: Bu durumun düzelmesi uzun zaman alır mı? Benim ön gördüğüm en az üç sene sürer. Antakya’da zaten birçok firma yavaş yavaş büyüyor bazıları da büyümek zorunda. Bizim sektörümüz de bu gelişmeye paralel olarak büyüyecek diye düşünüyorum. Çünkü şu anda yeni açılan ve vizyonu geniş firmalar var. İnsanların katılımı daha fazla olursa eğitimler fazlalaşırsa ve eğitimle ilgili olan kurumlar kendini geliştirmeye başlarsa üç sene içerisinde bir şeyler olumlu yönde değişebilir. DOKSÖZ: Bu umut verici bir durum. Çünkü insanlar rakiplerinden bu kadar iyimser bahsetmezler. Kendi sektörümde rekabet diye bir şeyin varlığından söz edemeyeceğim. Aslında tırnak içerisinde belirtirsek ‘Benim yaptığım işi benim gibi yapabilecek başka kimse yok diyebilirim’. Çünkü iletişim sektöründe üslubun, sunumun çok önemli olduğunu söylemem lazım. Üslup, her kurum, her birey için farklıdır. Örnekle ikimiz de aynı kişiye insan kaynakları eğitimi verebiliriz ama üsluplarımız, eğitim içeriklerimiz, uygulama şeklimiz rekabete dayalı değil, kıyasa dayalıdır. Yani benim katılımcı portföyümün beni tercih etme nedeni ile bir başkasını tercih etme nedeni aynı olamaz. Bu sizin yaptığınız işe (dergiciliğe-haberciliğe) benziyor, iki farklı dergi var. Bir tanesi aktüel içeriklere yer veriyorken bir diğeri de magazin içerikleri yayımlıyor diyelim. İkisi de dergidir ama ikisi birbirine rakip değildir. Biz kurum olarak verimliliği ön plana çıkaran farklı bir üslup ortaya koyuyoruz. Ayrıca yaptığımız işin, verdiğimiz hizmetin takipçisiyiz. DOKSÖZ: Bugüne kadar hangi çalışmaları yaptınız, hangi eğitimleri verdiniz? Şuan da aktif olan eğitim projelerimiz var. Bu projelerde gerek yöresel gerekse yöremiz dışı birçok etkinliğimize hazır olunuz. Farklı eğitimler, farklı disiplinlerle birleşiyor. Psikolojiden dilbilimine, sosyolojiden hatta antropolojiye kadar geniş bir yelpazeyi kullanıyoruz. DOKSÖZ: Misyonunuzda yaşam boyu eğitim koçluğu ibaresi var. Bu durum ömür boyu süren bir yaşam koçluğunu mu kast ediyor yoksa ömür boyu işe yarayacak bilgileri öğretmeyi mi? Ömür boyu işe yarayacak bilgileri öğretmek. Bugüne kadar birçok dalda eğitim aldım. Eski çağlarda hezarfen tipi insanlar vardı. Örnekle Ahmet Çelebi, Ömer Hayyam gibi... Bu insanlar hem matematikle, hem astronomiyle hem de edebiyatla hatta birçok bilimle uğraşırlardı. Fakat günümüzde bir bölümden mezun olunca hemen kendimizi o alanın uzmanı gibi tanımlıyor ve hayatı bu bilginin üzerine yazıyoruz. Bir bölümü bitirmek bir uzman olmak için yeterlilik sağlamaz. Bunun aksine kanaat getirmek ise başarıya ulaşabilmekte bireye veya kuruma avantaj sağlar. Hayatı anlayabilmek için farklı öğeleri tanımak ve birleştirmek gerekir. Bu durumu bir örnekle açıklamak istiyorum. X kralı kendisinden sonra tahta çıkabilecek bir varis bırakamadığı için oldukça dertli bir şekilde düşünmeye başlamış... Tahtımı en azından zeki birine bırakmalıyım diyerek, akıllıca da bir oyun kurgulamış. Oyuna başlarken yaşadığı topraklarda hiç olmayan ve halkının daha önce hiç görmediği bir varlık bulmaya karar vermiş. Kralın yolu bir gezi sırasında Hindistan’a düşmüş. "Fil" denilen görkemli hayvanı ilk olarak orada tanımış. Hint kralından(Mihrace'den) bir ricada bulunarak, ülkesinde olan en büyük fillerden birisini sarayına istemiş.Hint kralı, X kralını kırmamış. Ve en büyük fillerinden bir tanesini etrafı kapalı bir at arabası ile X kralının sarayına göndermiş. X kralı, fil konvoyu daha yoldayken hemen hazırlıklara koyulmuş. Penceresi olmayan bir odayı ziftle kaplatarak fili içerisine koymuş. Tellallar ile yeni bir kralın seçileceğini halkına duyurmuş. Odaya geçip içerideki nesnenin ne olduğunu bilen kişi, yeni kral olacakmış… Birinci taht arzusuyla kıvranan zavallı adam odaya girmiş. Karanlıkta aranırken, eline ilk olarak filin kulakları geçmiş. Adam sevinçle odanın dışına çıkmış. Dışarıda bekleyen X kralı ve adamlarına : “Buldum, bu içerdeki nesne bir yelpazedir.” demiş. Kral: “Bilemedin, kesin bunun kellesini!” deyince tüm adaylar böyle bir cezayı beklemedikleri için dona kalmış… İkinci taht arzusuyla kıvranan zavallı adam, odaya girmiş. Zifiri karanlıkta aranırken eline ilk olarak filin hortumu geçmiş. Bakmış ki hortumun ucu da ıslak. Adam yarı şüphekar ama sevinçle odanın dışına çıkmış. Dışarıda bekleyen X kralı ve adamlarına: “Buldum, bu içerdeki bir su hortumudur” demiş. Kral: “Kesin bunun da kellesini! Bu da bilemedi” deyince adaylar korkudan vazgeçmeye başlamış… Üçüncü aday filin kuyruğuna dokunduğunda kamçı, dördüncü aday sırtına dokunduğunda bir büst demiş ve ilk adaylar gibi kellelerinden olmuşlar. Beş, altı, yedi derken kimse filin canlı bir hayvan olduğunu anlayamamış. Fili, hayatın kendisi olarak nitelendirelim. Hayatı anlamak, anlamlandırmak ve anlatmak için hayatın tüm canlılığını, değişimini bir bütün olarak hissetmek gerekir. Hayatın bir evresini/parçasını tüm bilgiye muktedir gibi yorumlamaya kalkarsak, elbette olumsuz her durumu genele yaymış ve hayatı basite indirgemiş oluruz. Hayata bütünüyle bakmamız gerekir. Çünkü hayat, farkındalık isteyen bir serüvendir. Hepimiz insanlığın öyküsüyüz... DOKSÖZ: Bir kitapta, bir seri katile ait olduğu söylenen şu ifadeye rastlamıştım. ‘Siz insanlar bana yüksekten bakarsanız sefil birini görürsünüz. Aşağıdan bakarsanız tanrıyı görürsünüz. Karşıdan bakarsanız kendini görürsünüz.’ Çok güzel bir örnek. Hayata nereden baktığımız çok önemli. Kültürel gelişimle birlikte tatminsizlik, depresyon ve stres gibi birçok etkenle mücadele ediyoruz. Bu tatminsizlik çağında bir işletmeyi, bir aileyi yönetmek veya kendin olabilmek çok zor... Çünkü insanların zihinsel sınırlamaları, istem dışı birçok etken nedeniyle keskinleşiyor. DOKSÖZ: Bu konuya değmişken, sizce bu tatminsizlik çağı diye adlandırdığınız bir geçiş dönemi mi? Bu durumun sebepleri nedir? Bu işin sonu nereye gidiyor? Bir geçiş döneminde olduğumuzu düşünüyorum. Bu konuyu farklı alanlarda değerlendirmemiz gerekiyor. İktisadi açıdan; 1970’li yıllarda Amerika’da hizmet sektörü, üretim sektöründen daha üst seviyelere ulaştı. Bu durum insanlık açısından İstanbul’un fethi kadar önemli bir olaydı. Hizmet sektöründe çalışan çok fazla insan vardı. Buna karşılık ise üretilen mallar azalıyor, aynı metadan para kazananlar artıyordu. Bu da yoğun bir rekabeti doğurdu. İş tatminsizlikleri, rekabet ortamındaki stres ve geçim sıkıntısı o yıllarda milyonlarca depresyon hastasının ortaya çıkmasına neden olmuştu. Amerika’da yaşanan bu rekabet ve depresif psikoloji oraya sınırlı kalmayarak dış ülkelere de yansıdı. Bu yansıma eğitim sisteminde değişiklerin olmasına ve her şeyin reklama dönüşmesine neden oldu. Aynı karede binlerce sübliminal mesajların verilmesi de bu durumun bire bir sonucudur. Bu ağır rekabet ortamı birçok işletmenin çökmesine neden oldu. DOKSÖZ: Peki bu durum sosyolojik olarak nasıl sonuçlar doğurdu? Bence olumlu ve olumsuz yanları oldu. Örnekle kültürler arası iletişim hiç olmadığı kadar artış gösterdi. Bu da insanların kendi kültürlerindeki negatif ya da pozitif durumları görmeye başlamasına neden oldu. DOKSÖZ: Bu durum insanlık için bir kazanım değil midir? Hem bir kazanım hem de kaybediştir. Bu durum tatminsizliği de doğuruyor. Örneğin Japonya’daki X mamulü gözünüzün önünde fakat satın alıp kullanamıyorsunuz. Bir başka örnek; günümüzde ‘no mobile phobia’(telefonsuzluk korkusu) gibi kavramlar ortaya çıkmaya başladı. Olaya nereden baktığınız çok önemlidir. Bu yüzden biz sorunu psikolojik, sosyolojik ve iktisadi olarak daha doğrusu tüm disiplinleri kullanarak incelemeye çalışıyoruz.. Sorun odaklı olmayışımızın nedeni, nedensizlik ilkesi değildir. Nedenler bizim için çok önemlidir. Nedenleri değiştirirseniz sonucu da değiştirirsiniz. Mesleğimizde sıkça kullandığımız “gerekircilik” diye bir algı vardır. Buna göre; bir yerde yağmur varsa muhtemelen bir yerde de bulut vardır. Bulut varsa buharlaşma olmuştur. Buharlaşma varsa ısı vardır. Isı varsa bir su kaynağı vardır. Peki, bu nedenleri değiştirmeden sonuçları değiştirebilir miyiz? DOKSÖZ: Hayır. Buradaki nedenlerden birini ortadan kaldırın sonuç değişir. Örneğin su kaynağını ortadan kaldırdığınızda yağmur yağmaz. Her gün televizyon karşına geçerek cips yiyip kola içen bir insan hayal edin. Sonra kilo aldım diyerek diyet yapacağını söylüyor. Nedeni değiştirmeden sonucu değiştirebilir mi? O kişi, televizyon başından kalkmadan veya elindeki cipsi bırakmadan zayıflayamaz. Bizler bireylere ve işletmelere bu felsefeyi kazandırmaya çalışıyoruz. Şu anda her ne yaşıyorsanız bu bir sonuç ve bunun bir nedenler silsilesi vardır. DOKSÖZ: Verdiğiniz örnek üzerinden AR-GE ile bağlantı kurarsak, AR-GE olağan kiloyu korumak değil zayıflamak mıdır? Evet. Tatbikî sonuçları değiştirmek insanın kendi elinde olan bir durum. Rota Kariyer olarak bizim de kendi üzerimizde de araştırmalarımız var. Hatalarımızı ayıklayarak profesyonelleşiyoruz. Bu yüzden her kurumun danışmanlara kapılarını açmalarını bekliyoruz. DOKSÖZ: Rota kariyer için başarının yanında mutluluğu da getirebiliyor diyebilir miyiz? Evet. Burada iş ciddiyetimiz var ama iş yeri ciddiyetimiz yok, diyebiliriz. İnsanlar, karşılarındaki bireylere karşı sürekli iletişim duvarları örebilirler. Bizim amacımız bu duvarları yıkmak. Bunun için de uygun ortamın ve şartların sağlanması gerekiyor. DOKSÖZ: Yaptığınız işin iletişim duvarları kırmak olduğunu belirttiniz. Kırdığınız duvarlar yerine inşa ettiğiniz bir yapı var mı? Ünlü bir psikoterapist olan Abraham Maslow’a birgün bir danışanı gelir ve ‘ben cesedim’ der. Maslow hastayı karşısına alır. Hastaya dönerek, cesetlerden kan akıp akamayacağını sorar. Hasta, ‘hayır akamaz’ diye net bir cevap verir. Maslow buna karşılık elindeki neşterle danışanın bir parmağını kanatır. Hasta kana bakarak ‘Vay be! Demek cesetlerden de kan akarmış’ diye yanıt verir. Kişi, burada ceset olduğu inancını yenemese de Maslow, danışanın yan inançlarını kırarak yoluna devam ediyor. Bu arada ifade etmek istediğim şey; bazen bu tür çekirdek inançlarla karışılabilirsiniz fakat bu çözümsüzlük değildir. İletişimde çözümsüz bir durum yoktur. Yalnızca zaman alabilir. DOKSÖZ: Sürelerden söz etmemiştik. Danışmanlık sürelerini belirleyen kriterler nelerdir? Katılımcı bireyin ya da kurumun kendisi… Biz ilk önce katılımcımız hakkında bir analiz yaparak neye, ne kadar ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Katılımcımız A1’i ve A2’yi biliyorsa, onu direkt A3 eğitimine hazırlıyoruz. İyi bir analiz her şeyin çözümünün temelidir. İyi bir analizi de ortaya çıkaran etken doğru soru sormaktan geçer. DOKSÖZ: Bunun için sizin sorduğunuz soruya tam olarak hakim olmanız gerekiyor. Tabi ki. Danışmanlıkta doğru soru sorabilmenin en önemli etken olduğunu söyleyen onlarca deney vardır. Örneğin başarılı bir üniversitede tıp okumak için başvurduğunuzda hemen size neden doktor olmak istediğinizi sorarlar. Siz beyaz önlüğün hoşunuza gittiği cevabını verebilirsiniz. Bu hedefin alternatifi olup olmadığını sorarlar. Daha sonra sorular zorlaştırılmaya başlanır. Doktorluk ile eczacılık arasındaki farklar nelerdir, bir doktor ne kadar maaş alır, doktorluğun kötü yanları nelerdir? Bu soru yöntemleriyle kişinin gerçek isteğinin ne olup olmadığını, bir başkasının etkisinde olup, olmadığını anlayabilirsiniz. Örnekle bir katılımcımız bundan 5-6 yıl önce bana astronot olmak istediğini söylemişti. Ben de tek bir soru sormuştum: ‘Daha önce teleskopla gökyüzüne baktın mı?’. Bir kişinin eylemlerinden bir şeyi gerçekten isteyip istemediğini anlayabilirsiniz. Eylemler, insanın ne istediği hakkında bizi gerçek bulgular ulaştırır. Bizde yargılama, yorumlama, sorgulama ve nasihate yer yoktur. Yalnızca doğru sorular sorar, karşımızdakinin nasıl bir birey ye da kurum olduğunu anlamaya çalışırız. DOKSÖZ: Katılımcılarınızda bir hareket veya bir ışık göremiyorsanız ne yaparsınız? Bu konularda bir yorumlama yapmadığımızı belirtmiştim. Lakin kısa bir bilgilendirme yapabilirim. Genelde katılımcılar 4 farklı boyutta ele alınır. Bu da Birinci Grup: Bilinçli ve Yeterli İkinci Grup: Bilinçsiz ve Yeterli Üçüncü Grup: Bilinçli ve Yetersiz Dördüncü Grup: Bilinçsiz ve Yetersiz Sadece her bir grubun ayrı kazanım sağlama süresi ve teknikleri vardır. DOKSÖZ: Danışmanlık hizmeti anlamında Çalışma Bakanlığı’nın özel sektöre ne gibi katkıları olabilir? Öncelikli olarak proje anlamında katkı sunulabilir. İkinci olarak da, teorik eğitimden uygulamaya geçilmesi gerekliliğine inanıyorum. İnsanlar genelde bu kurslara gerçekten meslek edinmek veya başarı sağlamak için değil, günde az da olsa biraz para kazanmak için gidebiliyorlar. Tatbikî bunlar genelleme. Çünkü genellemelerin hepsi de yanlıştır. Çalışma Bakanlığı’nın hatta eğitimle iştirakli tüm kamu ve özel kurumların bu anlamda bireyin içindeki potansiyeli açığa çıkaracak ve bireyi doğru iş kollarına yerleştirecek yapılar oluşturması veya mevcut kurumların yapısını değiştirmesi gerekiyor. Ayrıca bu kurumların önceden analiz yaparak yetiştireceği kişileri doğru kurslara yerleştirmeli. Aksi takdirde ihtiyaçtan fazla yetiştirilmiş ve işe uygun olmayan mezunlar ile yola çıkabiliyoruz. iş anlamında boşta kalacak uzman adaylarına artık ihtiyacımız yok. Bir satış uzmanı yetiştirme hedefiniz varsa; kaç satış uzmanına ihtiyacınız olduğunu bilmeli ve yetiştirdiğiniz bireyin üç yıl sonra başarılı bir satış elemanı olacağına, potansiyeline, yeteneğine üç aşağı beş yukarı kanaat getirmeniz gerekiyor. Hasan DOKSÖZ: Rota Kariyer ile nasıl tanıştınız. Buradaki göreviniz nedir? Ayşe TECİM: Rota Kariyer’le insanlarla olan ilişkimi ve kişiler arası iletişimimi geliştirmek amacıyla bir arayış içerisindeyken tanıştım. Eğitimlerin kişisel ve mesleki gelişimime çok yararı olacağını düşündüğüm için iki senedir aralıksız eğitim almaktayım. En önemli eğitimim de eğiticinin eğitimiydi. Kendimi geliştirmeye devam ettiğim ölçüde eğitmenlik becerilerimi de geliştirdim. Ben de kendini benim almış olduğum destekle tanıştırmaya devam edeceğim. DOKSÖZ: Rota Kariyer, kişiler arası iletişim anlamında katılımcılarına ne gibi fayda sağlıyor. TECİM: İnsanların birbirlerini daha iyi anlatabilmeleri ve anlayabilmeleri için eğitimin gerektiğini savunuyorum. Amacımız insanların iletişimdeki ön yargılarını kırarak daha sağlıklı iletişim kurabilmelerine yardımcı olabilmektir. İnsanların daha rahat, daha huzurlu, daha sağlıklı bir iletişime geçmesi için çaba sarf ediyoruz. Bunun yanında insanlara, koçluk hizmeti vererek, bir hedef taşıyıcısı oluyoruz. DOKSÖZ: Çözüm ararken, insanların bazı dönemlerde başarıya ulaşması için ne gibi metotlar uyguluyorsunuz? TECİM: Öncelikle doğru soruları sormaya çalışıyoruz. Yanlış bir sorunun doğru yanıtı olmaz. İnsan, sosyolojik, psikolojik ve biyolojik bir varlık ama anlaşılmaz değil. DOKSÖZ: Biyometri (Yüz Okuma) ve beden dilinden bahsedebilir misiniz? TECİM: Biyometri ve beden dili, bireyin ölçülebilir fiziksel ve davranışsal özelliklerini tanıyarak kimlik saptamak üzere geliştirilmiş bir sistemdir. Yani, karakterin yüze yansımasıdır. Gerçekler yüzümüze kazınır. Yüzün şekillerinden kişinin aşağı yukarı karakterini çözmeye çalışırsınız. Bu sistemi kavrayıp kullanmaya başladıktan sonra ki bu eğitimleri veriyoruz, karşınızdaki insan hakkında birçok bilgiyi elde edebiliyorsunuz. Bu durumun dezavantajları olsa da bu alanda kendini geliştirmiş bireyler için bir kazanımdır. Çünkü karşınızdaki kişiyi tanıdıktan sonra nasıl davranmanız gerektiği hakkında fikir sahibi olursunuz ve size yarar ve zarar verebilecek davranışlarını önceden tahmin edebilirsiniz. DOKSÖZ: Peki dezavantajları nedir? TECİM: Biyometrinin felsefesini çözmeyen bir insana bu bilgileri öğrettiğimizi düşünürsek, o kişi karşısına çıkan herkese ‘kaşları düzse sabit fikirli, elmacık kemikleri kalınsa duygusal’ gibi yorumlarda bulunmaya ve buna bağlı olarak ön yargılı davranmaya başlayabilir. Bu da ön yargı kırmak isteyen bir kurum olarak bizim felsefemizle çelişir. DOKSÖZ: Benim üzerimde uygulamalı olarak biyometrik bir analiz yapabilir misiniz? TECİM: İnatçı bir yapıya sahipsiniz. Bu size başarıyı da başarısızlığı da getirebilir. Hırslısınız. Çenedeki çukurlar da eğlence arayışı içinde olduğunuza vurgu yapıyor. DOKSÖZ: Ücretsiz biyometri analizi için teşekkür ederim (gülüşmeler). TECİM: Bilgi, dünyanın ve insanlığın en güçlü silahı olduğu için doğru ellerde olması ve iyi şeyler için kullanılması gerekiyor. DOKSÖZ: Katılımcılarınıza sunduğunuz daha başka ilginç eğitimler var mı? TECİM: Kişisel gelişim eğitimleri çok ilginç ve önemli diye düşünüyorum. Bir insanı iletişim anlamında tam donanımlı hale getirecek tüm bilgi ve dokümanı sunmaya çalışıyoruz. Tamamını röportajda ifade edip yazılı olarak ücretsiz eğitim vermeyi düşünmüyorum (gülüşmeler). DOKSÖZ: Hızlı okuma tekniğinden de söz edebilir misiniz? TECİM: Aslında yoğun bilgi bombardımanına tutulduğumuz günümüzde işimize yarayacak bilgileri almanın, bunları kullanmanın ve daha çok sayıda bilgi kaynağına ulaşmanın yegâne yolunun hızlı okumak olduğuna inanıyorum. DOKSÖZ: Bu tekniğin psikolojideki tamamlama yöntemi ile bir bağlantısı var mı? TECİM: Doğrudan ilişkili… Bazen yalnızca ünsüz harfleri bazen de yalnızca cümlenin veya paragrafın ilk ve son sözcüklerini okuyarak bütüne varma ile ilgili tekniklerimiz bile var. DOKSÖZ: Her insanın hızlı okuyacak potansiyel var mı? TECİM: İnsan beyni aslında çok hızlı okuma kapasitesine sahip iken başlangıçtaki kötü alışkanlıklar onun hızını yavaşlatmakta, deyim yerindeyse fren yaptırmaktadır. Örneğin içimizden sessiz okumaya çalışmak, okuduklarımızı içimizden tekrarlamak, takıldığımız yerlere geri dönmek, amaçsızca okumak okuma hızımızı yavaşlattığı gibi okuduklarımızdan faydalanmamızı da engelleyen bir alışkanlıktır. DOKSÖZ: Diksiyon eğitimi konusundaki fikirleriniz nelerdir? TECİM: Bizleri sağlıklı ve anlaşılabilir bir iletişim için diksiyon derslerini tüm halkımıza öneriyoruz. Doğru ve eksiksiz konuşmak için alınan diksiyon derslerinin kişilere düzgün konuşmanın yanında pek çok faydası bulunmaktadır. Doğru nefes alıp vermeyi öğretir. Tonlama ve vurgu kurallarını öğretir. Kişinin iletişim becerilerini geliştirir. Sesin nasıl etkileyici bir biçimde kullanılacağını öğretir. Oyunculukta ses kontrolü, doğaçlama rahatlığı sağlar. Hitabet gücünü geliştirir. Topluluk önünde konuşurken heyecanı kontrol etmeyi öğretir.