SADDAM HÜSEYİN SONRASI IRAK`TAKİ TÜRKİYE

Transkript

SADDAM HÜSEYİN SONRASI IRAK`TAKİ TÜRKİYE
SADDAM HÜSEYİN SONRASI IRAK’TAKİ
TÜRKİYE - İRAN MÜCADELESİ
Selçuk ÖZÇELİK
Giresun Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler
www.academidea.com
www.academidea.com
Özet
Türkiye ve İran; Ortadoğu’da devlet geleneğine sahip, birbirlerine komşu, rekabet halinde
olan, farklı etnik yapıya sahip, aynı dinin farklı mezheplerine mensup, farklı siyasal rejimleri,
dünya görüşü ve dış politika anlayışı ile bölgenin en kritik iki ülkesidir. Bölgede huzurun ve
istikrarın iki sembolik örneği denilebilir. Türkiye ve İran birer jeopolitik oyuncu potansiyeline
sahiptir. Çevresinde olup bitenlere sadece kulak vermezler aynı zamanda yönlendirir ve ulusal
çıkarları doğrultusunda politikalarını şekillendirirler. Belirlenen politikalar zaman zaman
uyuşmayabilir ama bu durum iki taraf için de ilişkilerin kopacağı anlamına gelmez ve savaş
durumuna asla getirmez. Sebepleri ise iki tarafında akılcı ve pragmatik olmasıdır. Çünkü iki
tarafta az sayılmayacak bir devlet geleneği tecrübesine sahiptir. Söz konusu Irak olunca bazı
zaman yakınlaşma bazı zaman ise karşılıklı suçlamalar olmuştur. Hususiyetle tetkik edilecek
olursa Saddam Hüseyin’in İran ile yaptığı savaş sonrası aldığı ağır ekonomik darbesini
Kuveyt’i işgal ederek telafi etmeye çalışması ve ardından uluslararası bir koalisyonla
Kuveyt’ten çıkarılması, sonra ABD’nin sık sık eleştirilerine maruz kalması ve KİS üretmekle
suçlanması, tüm bunların üstüne 11 Eylül 2001 terör saldırısı ile artık Irak’ın işgal edilmesini
kaçınılmaz kılmıştır. 2003 Irak işgali ile hedeflenen bir Kürt devleti Irak’ı ikiye bölmüştür.
Türkiye ve İran için yeni birer hayat sahası açılmıştır. İran, mevcut merkezi hükümeti
kullanarak Türkiye etkisini yavaşlatmaya çalışırken, Türkiye ise bağımsız devlet olma hayali
kuran ve yanı başında bulunan bölgesel yönetiminin İran etkisinde olmaması için kendine
çekmektedir. İki farklı devlet ve iki farklı dünya görüşünün mücadelesi.
Anahtar Kelime: Jeopolitik oyuncu, Devlet geleneği, 11 Eylül, Hayat sahası, Saddam Hüseyin
www.academidea.com
İslam Devrimi Öncesi İran ve Cumhuriyet Dönemi Türkiye’nin Benzer/Farklı Yönleri
İran dış politika anlayışı denilince iki süreç vardır bunlar, 1979 devrim öncesi ve sonrasıdır.
Mazisi çok eskidir. İslamiyet ile tanışıklığı bakımından en önemli olan Sasani Devletidir.
Sasaniler Zerdüştlüğü benimsemişler daha sonra ikinci İslam Halifesi Hz. Ömer’in ordusu,
636 Kadisiye savaşı ile Sasanilerin sonunu hızlandırmış ve Zerdüşt Devleti 651’de tarihe
karışmıştır. Şah İsmail’in öncülüğünde 1501’de Safevi devleti kurulmuş ülke hızla Lübnan’ın
Cebel Amil bölgesinden getirtilen ulema ile Şii anlayışı yaygınlaştırılmıştır. Safevi devletinin
1722’de yıkılmasının ardından Afşin ve Zend hanedanları arasında iktidar çekişmeleri
olmuştur. Daha sonra bu çekişmelere son verecek olan Kaçarlar Devleti kuruldu. Kaçarlar
devletinin zamanla zayıflamasını fırsat bilen 2500 kişilik Kazak Tugayı’nın Komutanı Rıza
Han Kaçarlar Hükümetine darbe düzenlemiştir. İlk önce başbakanlığını daha sonra ise
1926’da Şah olduğunu ilan etmiştir. Kaçarlar hükümdarı Ahmed Şah ise Avrupa’ya gitmiştir.
Rıza Şah, laik, demokratik, milliyetçi ve anti koministtir. Ülkesinde çarşafı yasaklamış, kılık
kıyafet düzenlemesi yapılmış, medreseleri kapattırıp modern okullar açmıştır. Birçok
yenileşme alanında muvaffak olmuştur. Rıza Han, birçok alanda yenilikler yapmış olmasına
rağmen Dil konusunda değişiklik ile ilgili bir düzenleme yapmamıştır.
Türkiye, Osmanlı varisi bir devlettir. Sadece isim olarak söylenilse daha doğru olacaktır.
Çünkü 24 Temmuz 1923 Lozan antlaşması ile kurulan yeni devlet birçok alanda yenilikler
yapmıştır. Medreseler kapatılmış, modern okullar açılmış, tekke ve zaviyeler kapatılmış, kılık
kıyafet kanunu, şapka kanunu, Tevhid-i Tedrisat kanunu, Medeni Hukuk Kanunu gibi Batı
seviyesine ulaşılabilecek her türlü tanzimler yapılmıştır. Bu yenileşme hareketinin öncüsü
Mustafa Kemal’in muvaffak olduğu kesindir. Yapılan yenileşmelerin yanında 1928’deki Harf
inkılabı maalesef Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yeni yetişen nesillerini geçmişten habersiz
bırakmıştır. Artık tarihe Cumhuriyet ve sonrası olarak bakılmıştır, geçmişteki eserleri
okuyamaz hale gelmiş ve tüm bunlar tarihi bağlarımızı zayıflatmıştır. Türkiye ve İran’ın,
20.yy’ın başlarında gerçekleştirdiği değişimler ve modern devlet oluşturma gayretleri
birbirleriyle birçok mevzuda benzerlik göstermektedir.
www.academidea.com
İran İslam Devrimi Sonrası Dünyadaki Gelişmeler ve İran-Irak Münasebetleri
İran’ın Ayetullah Humeyni öncülüğünde 1979’da gerçekleştirdiği darbe ile Şah Muhammed
Rıza Pehlevi’yi devirmiştir. İran’da daha önce var olan laik düzeni yıkılmış yerine İslami
rejim kurulmuştur. Türkiye ise 70’li yıllarda toplumda yaşanan ideolojik ayrışmalara ve sağsol kavgalarına tanık olmuş ve bunun devamı olarak 12 Eylül 1980’de Kenan Evren
komutasında bir askeri darbe olmuştur. SSCB’nin Aralık 1979’da Afganistan’a müdahalesi,
Saddam Hüseyin’in aynı yıllarda Irak’ta yönetimi ele alması ve Mısır ile İsrail arasındaki
barış görüşmeleri ve buna mukabil İsrail’in Sina Yarımadasından çekilmeyi taahhüt etmesi
gibi çok mühim gelişmeler cereyan etmiştir. Bu tarz gelişmelerin Soğuk Savaş döneminde
görülen nadir hareketliliklerden olduğu muhakkaktır.
Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak devleti, Sosyalist-Arap milliyetçisidir ve Laik bir devlet
düzenine sahiptir. Yanı başındaki komşusu İran’ın, mezhepçi bir sistemi özümsemiş olması
Irak’ı tedirgin etmiştir. İran’daki devrimden birkaç ay sonra yönetimi ele geçiren Saddam
Hüseyin, ülkesinde ciddi bir iç muhalefetle karşı karşıya kalmıştır. Saddam Hüseyin’in iç
muhalefeti bastırmak için bir bahane ile halkın dikkatini bir dış meseleye çekmek istediği
muhakkaktır. Saddam’ın, İran’da gerçekleşen devrimin ertesi yılı savaşı başlatmış olması
İran’daki iç karışıklıktan faydalanmak istediği aşikârdır.1980-88 yılları arasında gerçekleşen
savaşta başta Irak bayağı ilerlemiş olsa bile daha sonra İran beklenmedik bir direniş
göstererek olayı kendi lehine çevirmekte muvaffak olmuştur. Humeyni, ciddi bir saygınlık
kazanırken Saddam Hüseyin ise ciddi bir prestij kaybı yaşamıştır. Savaş sonucunda ise
taraflar arasında herhangi bir toprak kaybı ve kazancı yaşanmamış aksine iki Müslüman
ülkenin enerjileri kendi aralarında harcanmıştır.
Irak’ın geçirmiş olduğu bu sancılı süreçte yoğun bir borçlanmaya gitmiştir. Suudi Arabistan
ve Kuveyt’ten büyük borçlar alınmıştır. Saddam Hüseyin, Suudi Arabistan ve Kuveyt’in
borçları silmesini istemiştir. Gerekçe olarak bu savaşın Arap Dünyası için yapıldığını
belirtmiştir. Suudiler olumlu yaklaşmış ancak Kuveyt bu duruma itiraz etmiştir. Irak, İran ile
yaşadığı savaş döneminde Kuveyt’in Rümeyla denilen bölgede haksız petrol çıkardığı
iddiasında bulunmuş tazminat talep etmiştir. Tazminatın ödenmesine itiraz eden Kuveyt, Irak
tarafından 2 Ağustos 1990’da işgal edilmiştir. Saddam Hüseyin, Kuveyt’in Irak’ın bir parçası
olduğunu ve Osmanlı Devleti zamanında da Kuveyt’in Basra’ya bağlı olduğunu söylemiştir.
Saddam daha sonra Uluslararası askeri koalisyonla Kuveyt’ten çıkartılmıştır. Saddam’ın KİS
www.academidea.com
ürettiği, terörü desteklediği ve bölge barışına zarar verdiği gerekçesiyle 20 Mart 2003 yılında
ABD tarafından ‘ Irak Halkına Özgürlük’ iddiası ile işgal edilmiştir. Saddam Hüseyin
yakalandıktan sonra 30 Aralık 2006 da idam edilmiştir. Bu durum Sünnilerin tepkisini çekmiş
ve ABD’ye karşı direniş hareketleri artmaya başlamıştır. ABD’nin 2003 yılındaki Irak
operasyonu ve bu operasyona İran’ın destek vermiş olması bir gerçektir. Nitekim İran eski
cumhurbaşkanı yardımcısı Muhammed Ali Abtahi 15 Ocak 2004’te yaptığı bir konuşmada
“Eğer İran’ın desteği olmasaydı Kabil ve Bağdat bu kadar kolay bir şekilde düşmezdi.” 1
Açıklamasında bulunmuştur. Bu açıklamadan sonra ise anlaşılan tek şey İran’ın Şeytan olarak
gördüğü ABD ile ilişki kuracak kadar pragmatik politika izlediğidir.
Saddam Hüseyin Sonrası Irak’ta, İran-Türkiye Etkisi
Irak, 1979’dan ikinci körfez harbine kadar Sünni azınlık Saddam Hüseyin tarafından idare
edilmiştir. Saddam’ın mensup olduğu mezhep ve Türkiye’deki idarecilerin ve halkın büyük
çoğunluğunun mensup olduğu mezhep aynıdır. Bundan mütevellit gerçekleşen iyi
muhabbetler mevcuttur ancak Fırat ve Dicle nehrinin üzerinde Türkiye’nin bir takım
tasarruflarda bulunması iki ülkeyi karşı karşıya getirdiği olmuştur. Irak ve Türkiye, sınırları
içerisinde barındırdığı Kürt nüfusları itibariyle tedirginlerdir. Oluşabilecek tehlikeye karşı
işbirliği içerisinde olmuşlardır. İran ise komşusunun, nüfusunun yarısından fazlası Şii
mezhebine mensup olmasından mütevellit her zaman ilgi duymuştur. İran, Irak’taki
yönetimden rahatsız olmuş ve iki tarafta sekiz yıl süren bir savaş gerçekleştirmişlerdir. Daha
sonra ise birinci ve ikinci körfez harbinde tarafsız gibi gözükse de Batının yani Emperyalist
güçlerin yanında yer almış ve halkın büyük çoğunluğu Şii olan bir yönetimin iktidara
geçmesini arzu etmiştir. İran, Irak için ABD’den sonra “ikinci işgal gücü ”olarak nitelenebilir.
Çünkü ABD’den sonra Irak üzerinde en fazla etkiye sahip olan ülke konumunda İran vardır. 2
Saddam Hüseyin, yönetimden uzaklaştırılmasından sonra ABD güçleri tarafından Şii ve
Kürtler yönetimde söz sahibiyken Sünniler dışlanmıştır. Daha sonraki süreçlerde görülmüştür
ki dışlanan Sünni halk aynı zamanda merkezi idari tarafından da baskıya maruz kalmışlardır.
2006 yılında Başbakanlığa gelen Nuri El Maliki geldiği günden beri ülkedeki Sünnilere
terörle mücadele bahanesiyle baskı yapmaktadır. Haziran 2014 yılında IŞİD terör örgütünün
Musul’u işgal etmesi ve işgalden sonra örgütün hala daha Musul’da barınması şüphesiz halkın
Sinan TAVUKCU,”KUŞATILAN İRAN-2”,SDE, Cilt.73,Sayı:73,ARALIK 2015,S.91
Dr. Zafer AKBAŞ, IRAK SORUNUNUN ULUSLARARASI BOYUTU VE TÜRKİYE, Ankara: Barış
Yayıncılık, s:228
1
2
www.academidea.com
haklı desteği ile olmuştur. Sünniler kendilerine yapılan haksızlıklara daha fazla tahammül
edememiş ve IŞİD’e sahip çıkmıştır. Irak Özel Kuvvetler Komutanı olan ’Maliki’nin Aslanı’
lakaplı Ebu Velid ve himayesindeki bazı askerler ise peşmergelere sığınmıştır.
Saddam Hüseyin dönemi, Irak- İran ilişkileri hep çekişmeli ve rekabet içerisinde olmuştur.
Irak’ın toplum yapısı itibariyle de İran’ın her daim ilgi odağı olmuştur. İkinci körfez harbi ile
Saddam’ın devrilmesi sonrası İran’a yeni bir hayat sahası açılmıştır. ABD müdahalesi sonrası
Irak’ın federatif yapısı Türkiye ve İran’ı rahatsız etmiştir. Çünkü iki devlette Irak’ın toprak
bütünlüğünden yanadır. İlerleyen yıllarda hususiyetle 2006 yılı ile başbakanlığa Maliki’nin
gelmesi ve Şii mezhebini üstün tutup diğerlerini dışlayıcı tutumu Türkiye’nin tepkisine sebep
olmuştur. Türkiye bu sebeplerden mütevellit Kuzey Irak yönetimi ile 2000 yılından sonraki
gelişen iyi ilişkilerini arttırmaya gitmiştir. Aynı zamanda Irak’ın Sünni Başbakan yardımcısı
Tarık Haşim’i hakkında Aralık 2011’de , ‘Terör Faaliyetlerinde Bulunmak’ suçlamasıyla
hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Haşim’i ilk önce Kuzey Irak daha sonra Kuveyt ve Suudi
Arabistan’da sınırlı sürede kalmış ve ardından Türkiye’ye sığınmıştır. Ankara, Bağdat’ın
taleplerine rağmen kırmızı bülten ile aranan Haşimi’yi iade etmemiştir.
Barzani Üzerindeki Bölgesel Etkiler ve Adım Adım Özerklikten Devlete
1991’deki Birinci körfez harbi ile Irak ordusu Kuveyt’ten çıkarıldı ve Irak’a ambargo
getirildi. Savaş sonrası Saddam Hüseyin, ülkesinde Kürtlere yönelik baskılarından mütevellit
binlerce Kürt, İran ve Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelere sığındılar. Irak’ın Kuzeyi
uçuşa yasak bölge ilan edildi ve Saddam’ın ordularının etkinliği kırıldı. Körfez Savaşı’ndan
itibaren Irak’ın parçalanmasının engellenmesi ve Kürt sorununun yeni bir boyut kazanması ile
ilgili ortak çıkarlar, Türkiye ile İran’ı uluslararası arenada işbirliğine itmiş ve tarafların
konuyla ilgili devamlı görüş alışverişinde olmalarını sağlamıştır. Aynı zamanda Irak faktörü,
Bağdat’ın kontrolü kaybettiği Irak’ın kuzeyinde iki ülkenin etki rekabeti içerisinde olmalarına
neden olmuştur. İran, Kuzey Irak bölgesindeki Musul ve Kerkük’ün Türkiye kontrolünde
olmasını değil Kürt kontrolünde olmasını tercih etmektedir. Çünkü bir grubu yönlendirmek,
ikna etmek bir devlete göre daha kolaydır. İran’ın bu gerçekleri dikkate aldığı bir hakikattir.
2014 yılına gelindiğinde Türkiye ve İran’ı tedirgin eden iki olay gerçekleşmiştir. Haziran
ayında çoğunlukla Sünnilerin yaşadığı yerleri IŞİD’in işgal etmesi ve Bölgesel Kürt
yönetiminin bağımsızlık talebi gözlerin tekrar bu bölgeye dikilmesine sebep olmuştur.
www.academidea.com
ABD, bölgede bir Kürt devleti kurulması için en başından beri sistemli çalışmıştır. Birçok
alanda hazır olan bölgesel yönetim şimdilik sadece Washington’dan gelecek olumlu bir cevap
ile bağımsızlığını ilan etmeyi beklemektedir. Bölgesel yönetimin, bağımsız olmasını her türlü
destekleyen İsrail’dir. İsrail, Ortadoğu’da Arap olmayan topluluklarla ilişkiler kurmak ve
güvenlik politikalarını çeşitlendirmek istemektedir. Her şeyden önce Batı ve ABD ile uyumlu
olan bir devlet istemektedirler. Türkiye’nin, 1990’lardan 2000’lere kadar İsrail ile Stratejik
Ortaklık ilişkisi vardır. İsrail Devleti, Türkiye’nin zaman zaman uzlaşmaz tutumuna karşılık
alternatif bir devlet istemektedir. Bundan mütevellit Irak Kürtlerine desteğini alenen
yapmaktadır. Türkiye daha önce kırmızıçizgimizdir dediği bölgesel yönetim ile 2000 yılı
sonrası hususiyetle AKP iktidarı ile ilişkiler gelişmiştir. Türkiye, dünya gerçeklerini ve
bölgesini geçte olsa idrak edebilmiştir.
Sonuç
Irak, 2003 yılındaki Amerikan işgali ile üçe ayrılmıştır. Güney bölgesi Şii, Orta Irak yani
Bağdat çevresi Sünni ve Kuzey Irak ise Türkmen ve Kürtlerden oluşmaktadır. Sünnilerin
yönetimden uzaklaştırılması ile ülke Kürtlere ve Şiilere teslim edilmiştir. Irak’ın Kuzeyinde
özerkliğe sahip olan Kürtler, Bağdat’tan ayrılmak istemektedir. Bu taleplerini en son 2014
yılında IŞİD’in Musul’u işgal etmesiyle dile getirmişlerdir. Kürt yönetiminin Bağımsızlık
talepleri er ya da geç gerçekleşecektir. Gerçekleşecek bu hakikatin önüne set çekmeye
çalışmak ileride büyük sıkıntıların yaşanmasına sebep olabilir. Türkiye ve İran bin yıllık
devlet tecrübesi ile yanı başında gerçekleşen hadiselere sessiz kalmamaktadır. Barzani’nin,
ABD ve Türkiye ile çalışması İran’ı gücendirmektedir. İran’da bu durma mukabil Irak
merkezi yönetim ile ilişkilerini geliştirmiştir. Başbakan Ahmet Davutoğlu daha önce söylediği
“Dış Türkler de dış Kürtler de bizim himayemizdedir” sözü bölge barışı için Bölgesel
yönetiminin önemini belirtmektedir. Daha sonra bu açıklamasını ‘PKK, Barzani’ye saldırırsa
bize saldırmış olarak kabul ederiz’ demiştir. 2014 Haziranında IŞİD terör örgütünün Musul’u
işgal etmesi sonrası Irak’ta var olan terör grupların yok edilmesi için Bağdat hükümeti
tarafından Türk ordusu davet edilmiştir. Irak askerleri ve peşmergelerin eğitimi için Türk
Silahlı Kuvvetleri (TSK), Musul’un 32 kilometre kuzeyindeki Beşika’da Peşmergeye eğitim
verdiği kampa 2015 Aralık ayında takviye yapmıştır. Irak Başbakanı Haydar el-İbadi, “Türk
askerî birliğinin ülke topraklarına izin almadan girmesi Irak’ın egemenliğine karşı riskli bir
ihlaldir. Türkiye’den komşuluk ilişkisine saygı gösterip derhal Irak topraklarından çekilmesini
www.academidea.com
talep ediyoruz” tepkisini gösterdi. TSK, bir yıldan beri Musul’da vardı ancak Irak
hükümetinin bir anda tepki vermesi hiç şüphesiz İran’ın nüfuzunu göstermektedir.
Türkiye’nin Musul’a önem vermesinin iki sebebi vardır. İlk olarak IŞİD terör örgütünün
lojistik desteğini kesmek istemesidir. Çünkü bölgenin Suriye bağlantısı olması stratejik
önemini artırmaktadır. İkinci olarak ise tarihi bağlardır. Misak-ı Milli sınırları içerisinde
olmasına rağmen cumhuriyetin ilk yıllarında dönemin şartları ve İngilizlerin etkisiyle Musul’u
anavatana katamamıştır. Bu yaşananlardan mütevellit Türkiye’nin aklında her zaman Musul
ve Kerkük kalmıştır. 1991 Körfez harbinde Türkiye hiç olmadığı kadar hayallerine
yaklaşmıştır. Daha sonra yaşanan gelişmeler bu planın hayata geçmesini zorlaştırmıştır. Irak
devletinin parçalı olması ilk zamanlar her ne kadar Türkiye ve diğer bölge devletleri için
tehlike arz etse de Türkiye’nin AKP iktidarı ile gelişen yeni politikası Irak üzerinde oynanan
oyunlara direnip oyun kuranlardan tepki almaktansa oyuna dahil olup oyunu yönlendirmek
istediği bir hakikattir. İran ise Türkiye’nin Musul ve Kerkük olmak üzere Kuzey Irak
bölgesindeki etkinliğini engel olmak istemektedir. Bunun içindir ki Irak merkezi yönetim
üzerinden baskı yapmaktadır.
Geçmişten günümüze defalarca çıkarları doğrultusunda karşı karşıya gelen iki eski devletin
yaşanan yeni gelişmelerin etkisi ile tekrar karşı karşıya gelmiştir. İran’ın Afganistan ve Irak
işgaline yardımcı olması, Suriye iç karışıklığında Esad’a her daim destek vermesi, Lübnan’da
var olan Hizbullah ile İsrail’e karşı mücadele etmesi ve Yemen’de gerçekleşen iç karışıklıkta
Şii Husilere destek vermesi ile adeta bölge barışını tehlikeye atmaktan çekinmeyen tavır
takınmıştır. Türkiye’nin İsrail ile yakınlaşması ve Bölgesel Kürt Yönetimiyle yakın ilişkiler
kurulması
Tahran’ı
rahatsız
etmektedir.
Tahran,
Türkiye’yi
bölgeye
daha
fazla
yaklaştırmamak için elinden geleni yapacaktır; Kıbrıs Rumları, Yunanistan, Ermenistan ve
Irak ile ilişkilerin geliştirilmesine ehemmiyet verecek ve Ankara’yı iç politikalar ile meşgul
etmek isteyecektir. Ankara ise Tebriz Türklerine sahip çıkmak başta olmak üzere Azerbaycan
ile ilişkilerini geliştirmek ve her daim yanında olduğunu hissettirmek ve Bölgesel Kürt
Yönetimi ile yapılacak antlaşmalar başta olmak üzere her türlü İran’ın etkinliğini azaltmak
için çaba sarf edecektir. Taraflar her ne kadar karşı karşıya gelse de aralarındaki enerji
antlaşmaları ve ihracat-ithalat ilişkisi iki ülke için birbirinin vazgeçilmezi olmuştur. İki
ülkenin de bulunmuş olduğu jeopolitik konum en azından ikili ilişkilere itmiş ve müşterek
kararlar alınmasını bir nevi zorunlu kılmıştır. Bölge barışı için Türkiye ve İran münasebeti
çok büyük önem arz etmektedir. Bin yıllık devlet tecrübesi, aynı dinin farklı mezhebine
www.academidea.com
mensup olunması, çevresinde olup bitenlere farklı bir bakış açısıyla yaklaşmaları ve tüm
bunlara rağmen ticaretin ve işbirliğinin arttığı gözlenmektedir. Ortadoğu’da yaşanan mezhep
odaklı çatışmaların, terörün, darbelerin, suikastların son bulacağı ümidi iki ülkenin
ilişkilerinin var olması ile olacaktır. Türkiye ve İran’ı yakından incelediğimizde Ortadoğu’nun
geçmişini ve bugününü görürüz, Ortadoğu’nun geleceğini görmek ise Ankara ve Tahran’ın
politikalarına bağlıdır.
www.academidea.com
KAYNAKÇA
1 Akbaş, Zafer. Irak Sorununun Uluslararası Boyutu ve Türkiye, Ankara: Barış Yayıncılık, 2011
2 Brzezinski, Zbigniew. Büyük Satranç Tahtası, İstanbul: İnkılap Yayıncılık, 2015
3 Armaoğlu, Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul: Alkım Yayıncılık, 2012
4 Korkmaz, Yusuf. İran Suriye Bölgesel İttifakı, İstanbul: Matbuat Yayıncılık, 2015
5 Djalılı, Mohammad-Reza ve Thierry Kellner. “Arap Baharı” Karşısında İran ve Türkiye.
İstanbul: Bilge Kültür Sanat Yayıncılık, 2013
6 Erbakan, Necmettin. Davam. Ankara: MGV Yayıncılık, 2014
7 Osman Bahadır Dinçer, “Karmaşıklaşan dengeler ve Irak
seçimleri”,http://www.aljazeera.com.tr/gorus/karmasiklasan-dengeler-ve-irak-secimleri
8- Umut Aras, “Ankara-Erbil ilişkileri ve Kürt sorunu”, http://www.aljazeera.com.tr/haberanaliz/ankara-erbil-iliskileri-ve-kurt-sorunu
9- “Geçmişten günümüze Türkiye-İran ilişkileri”,http://www.aljazeera.com.tr/dosya/gecmistengunumuze-turkiye-iran-iliskileri
10- “IŞİD’in Musul’u işgalinin birinci yılı”,http://tr.euronews.com/2015/06/10/isid-in-musul-uisgalinin-birinci-yili/
11- “1 yıldır Musul’dayız, günaydın Bağdat”, http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/330043.aspx
12- “Musul’daki olayların sorumlusu Maliki’dir”,
”http://www.sozcu.com.tr/2014/dunya/musuldaki-olaylarin-sorumlusu-malikidir-545435/
13- Ramazan Yavuz, “Irak’ta ‘Maliki’nin Aslanları’ peşmergelere
sığındı”,http://www.hurriyet.com.tr/irakta-malikinin-aslani-pesmergelere-sigindi-26663304
14- Aydın Hasan, “Bush ‘ Musul ve Kerkük hakkınız, alın’ dedi, http://www.milliyet.com.tr/bushmusul-ve-kerkuk-hakkiniz-/siyaset/detay/1899979/default.htm
www.academidea.com

Benzer belgeler

ırak`ta şii gruplar ve siyasete etkileri

ırak`ta şii gruplar ve siyasete etkileri sonra ise birinci ve ikinci körfez harbinde tarafsız gibi gözükse de Batının yani Emperyalist güçlerin yanında yer almış ve halkın büyük çoğunluğu Şii olan bir yönetimin iktidara geçmesini arzu etm...

Detaylı