sayfalar ARALIK_`2013.....1-19_opt

Transkript

sayfalar ARALIK_`2013.....1-19_opt
Kuşadasi Körfezi’nde gün doğuşu tablosu. Ali Fuat Bozkurt arşivinden
[email protected]
YEREL TARİH DERGİSİ
ÖZEL MUHAFAZA
KUTULARI İÇİNDE
Yerel Tarih Dergisi’nin
tüm sayıları özel muhafaza
kutuları içinde
satışa sunulmaktadır.
Özel muhafaza
kutusu ve eksik sayıları
edinme adresi:
Ege Mahallesi 442 Sokak
No:6, Club Oliva
Ergül Apartmanları B Blok,
Daire 4 Kuşadası / AYDIN
Tel: 0256 618 44 44
Faks: 0256 618 44 44
dahili:16
ISSN 2147-6349
A
ralık ayı yerel tarih çalışmaları açısından
hareketli geçiyor. Kuşadalı Kuvayı Milliyeci,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu
Atatürk’ün dava arkadaşı Mahmut Esat
Bozkurt ölümünün 70. yılında Kuşadası ve
İzmir’de düzenlenen etkinliklerle anıldı.
Yine bu ay Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası
Koruma Derneği ‘’Osmanlı Mezar Taşlarındaki
Meslekler ve Sembollerin Anlamları’’ sergisi
Kuşadalıların ziyaretine açıldı.
40 yıl önce yapılan yerel seçimlerin yoğun
gündemi oluşturduğu Aralık 1973 Ada Sesi
gazetesi haberlerini Mustafa Veli yorumluyor.
Geçtiğimiz ay yapılan 600. yıl panelinde Yrd.
Doç Dr. Bülent Çelik’in ‘’XVII. ve XVIII.
Yüzyıllarda Kale Merkezli Bir Osmanlı Yerleşimi:
Kuşadası’’ sunumunun devamı bu sayımızda.
Sosyal Hizmetler Uzmanı Şadiye Dönümcü,
Söke’nin sinemalarını kendine has üslubu ile
aktarıyor. Sayın Dönümcü’nün yazılarını
okuyucularımızla buluşturmaya devam edeceğiz.
Eğitimci Fatma Kırlı doğduğu Yalçın Sokağını ve
bu sokakta yaşadığı çocukluk anılarını bizlerle
paylaşıyor.
11. Yüzyıldan günümüze kadar varlığını
sürdüren Rumların Panagia Kurşuniatissa adını
verdikleri Davutlar Beldesi sınırları içinde
bulunan Kurşunlu Manastır, artık doğa ve insan
kaynaklı tahribata karşı direnme noktasının
sonuna gelmiştir. Ekodosd yine önemli bir
uyarıda bulunuyor. ‘’Tarih Çökmeye Başladı.
Dikkat !! Kimse Altında Kalmasın. Dergi
kapağındaki fotoğrafta manastırın 1900’lü
yıllardaki durumu görülüyor. Eğer istersek
yeniden bu hale gelebilir. Ülkemiz sınırları
içindeki tarihi miras bizimdir. Mirası reddetmek
müflislere yakışır.
‘’Osmanlı Arşivlerinde Efes Kazıları’’ ile
belgeleri tarihçi Ali Can’ın düzenlemesi ile
yayınlamaya devam ediyoruz. İlgilenenlere
duyuru: posterlerin tamamı Ticaret Odası
toplantı salonu fuayesinde sergilenmektedir.
Sedat Onar, bu ay bir İncil bilimci seyyahın
Kuşadası ve çevresine ait mektuplarını
yayınlıyor.
Dr. Ayşe Günbey Şerifoğlu, yaklaşık 30 yıldan
beri çözüm bekleyen Kuş-Atak Atıksu yönetimi
ile ilgili gelişmeleri aktarıyor.
Tarih ve felsefe antik çağlardan beri birlikte
anılmıştır. Yazarımız eğitimci Orhan Gevrek, özel
araştırma alanı içine giren felsefe ile ilgili
yazılarını siz değerli okurlarımızla paylaşıyor.
Dr. Ali Alkış’ın Kuşçubaşı Eşref ve Nail Topal’ın
anılarla Mahmut Esat dize yazıları devam ediyor.
Sağlıklı ve Mutlu Yıllar Dileriz.
KUŞADASI YEREL TARİH ARAŞTIRMALARI GRUBU Adına Sahibi ve Sorumlu Müdür Ali Ergül Yayın Kurulu Ali Ergül, Müjgan Şavkay,
Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar,
Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakrak, Ali Can Editör Nail Topal Grafik-Tasarım Nilüfer Saçar Nisa
Hukuk Danışmanı Av.Nail Özazman Tercüme (İng-Frs) Duygu Sayra Ergül Redaksiyon; Nail Topal, Sedat Onar, Duygu Sayra Ergül, Alp
Ergül
İletişim Ege Mahallesi, 442 Sokak Club Oliva ERGÜL Apartmanları B Blok Kat:1 D:4 Kuşadası - AYDIN Tel: 0256 618 44 44
Ali Ergül: 0532 212 20 31 [email protected] www. kuyeta.org Dağıtım Pazarlama Ergül Turizm Gıda Maddeleri Ltd. Şti.
Baskı Yeri Yeniyol Matbaası 1145/1 Sk. No: 50/A Yenişehir - İZMİR Tel: 0232 449 88 52 Faks: 458 62 86 [email protected] Sayı 60 Yıl 6
ARALIK 2013
KUYETA
1
Ben Buradayım Ey Tarih
Aralık 1973’te Kuşadası
Mustafa Veli Mavi İnsan
Denizin soluk almaları sıklaştı. Kış geliyor. İçimdeki kış biraz daha sakin. Dışarıya çıkmak istemiyor. Kış
yağmurları içimdeki gözyaşları oluyor. Dinlendiriyorum. Ağaçlar kuruyor yine.
10 Kasım 2013 tarihinde Atatürk'e ihanet ediliyor. Ülke muhafazakârlığa gidiyor. Tek rejim, tek ses.
Çoğu sesler sonbahar yapraklarında dökülüyor. Atatürk ölümünün 75. yılında iki ayrı mevlit ile anılıyor.
Kuşadası gibi yerlerde yani çok az bölgelerde meydanlarda anılıyor. Kuşadası’ndaki etkinliklerde
üstümüzden savalım havasındaydı. Atı alan laikliği geçiyor.
Acelecilik başladı hükümette. Oysa sonbahar yaprakları yavaş yavaş düşüyor. Özel hayatlara karışılmaya
başlandı. Özel hayat diye bir şey kalmayacak. Öğrenciler ilk sırada. Aynı evlerde kalmaları istenmiyor. Kız,
erkek ders çalışamayacak. Yine geleceğin ağır teorileri gözlerime çarptı kuruyan dallar gibi.
Kuruyan sadece ben değilim. Ada Sesi gazetesinin Aralık 1973 yılındaki sayfaları da kuruyor. Sulamam
gerek yağmurlar yağıncaya kadar.
4 Aralık 1973 Salı
BELEDİYE BAŞKANI ADAYLARINI TANIYORUZ.
Mercan Küçükyağcı
(AP Adayı)
İlçemiz Adalet Partisi Belediye Başkan Adayı olan
Mercan Küçükyağcı 1341 yılında Kuşadası’nda
doğmuştur.
15 yıldan beri belediye meclisinde görevli
bulunan Küçükyağcı bu süre içinde encümen
üyeliği ve Belediye Başkanı vekilliği yapmıştır.
Evli ve 6 çocuk babası olan Mercan Küçükyağcı
belediye hizmetleri yanında çeşitli sosyal ve
kültürel faaliyetlerin içinde bulunmuş ve öncülük yapmıştır.
Nuri Yılmaz
(Bağımsız Aday)
İlçemizin Bağımsız Belediye Başkanı adayı olan
Nuri Yılmaz 1338 yılında Hopa da doğmuştur.
29 yıldan beri ilçemizde ikamet eden Nuri Yılmaz
pansiyon işletmeciliği yapmaktadır. Kars’ın Salat,
Artvin’in Şavşat köylerinde öğretmenlik yapan Nuri
Yılmaz bilahare Etibank ve Tariş’te görev yapmıştır.
İlçemiz Esnaf Kefalet Kooperatifinin kurucusu
olan Nuri Yılmaz belediye başkanı vekilliği ve
encümen üyeliklerinde bulunmuştur. Halen Aydın
Belediyeler Birliği Encümen üyesi olan Nuri Yılmaz evli ve 4 çocuk
babasıdır.
Gürel Abacıoğlu
(CHP Adayı)
Emekli Zabıt Kâtibi Latif Abacıoğlu’nun oğludur.
1941 yılında Kuşadası’nda doğmuştur. İlçemiz CHP
Belediye Başkan Adayı olan Gürel Abacıoğlu ilk ve
Orta Okulu ilçemizde bitirdikten sonra İzmir Atatürk
Lisesinden mezun olmuştur. Bilahare İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitiren Gürel
Abacıoğlu vatani görevini Asteğmen olarak ifa ettikten sonra İzmir
Barosunda bir yıllık avukatlık stajyerliğini tamamlamış ve ilçemizde
avukatlığa başlamıştır. İngilizce lisanını konuşan Gürel Abacıoğlu bekârdır.
Refik Soykut
(Bağımsız Davutlar Adayı)
Davutlardan Bağımsız Belediye Başkan adaylığını
koyan Emekli Albay Refik Soykut 1921 yılında
Kırşehir’de doğmuştur. 1941 yılında subay olarak
orduya katılan Refik Soykut 1963 yılında albay iken
emekli olmuştur. 1950 yılında Kore Savaşlarına
katılan Refik Soykut 1956’da Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresinden mezun olmuş ve 1960 yılında
memleketi Kırşehir’de Belediye Başkanlığı görevinde
bulunmuştur. Evli ve üç çocuk babası olan emekli Albay Refik Soykut
İngilizce ve Fransızca lisanlarını konuşmaktadır. Davutlarda arazisi
bulunan Refik Soykut halkın arzusu üzerine adaylığını koymuştur.
Fotoğrafları da var. 2014 Mart sonunda tüm Türkiye’de de Belediye Başkanlık seçimleri var. AKP hükümeti
adaylarını belirledi. CHP her zamanki gibi. CHP’de parti liderine el pençe divan durmak yok. Bakalım Belediye
Başkanlığını kim kazanacak.
11 Aralık 1973 Salı
BELEDİYE BAŞKANI SEÇİMİNİ AP ADAY MERCAN KÜÇÜKYAĞCI KAZANDI.
Günlerdir neticesi sabırsızlıkla beklenen mahalli seçimler bütün yurtta olduğu gibi ilçemizde de geçtiğimiz Pazar
günü yapılmıştır.
Oy kullanma hakkına sahip 5017 seçmenden 2885 seçmenin oy kullandığı seçimlerde AP adayı Mercan Küçükyağcı
1334, CHP adayı Gürel Abacıoğlu da 1248 oy almıştır. Bağımsız aday Nuri Yılmaz 61 oy almıştır. İl genel meclisi
seçimlerini de 2203 oy alan CHP adayı emekli ilkokul müdürü Sacit Sarıoğlu kazanmıştır. Rakibi AP adayı Hüsnü Seçer
ise 2091 oy almıştır. Belediye meclisine Adalet Partisi 10, Cumhuriyet Halk Partisi 9 üye verecektir. Davutlar Bucağında
seçimi ikinci defa Adalet Partisinden İbrahim Saka Kazanmıştır.
KUYETA
ARALIK 2013
2
MERCAN KÜÇÜKYAĞCI’NIN MESAJI
Tabiat harikalarını sinesinde barındıran, Turizm potansiyeli yüksek güzel Kuşadamız da bana belediye başkanlığı görevi veren muhterem
seçmenlerime ve seçimler akabinde beni gördükleri yerde tebrik etme lütfünde bulunan partili, partisiz aziz hemşerilerime en kalbi teşekkürlerimi
sunar, cümlenize sağlık, Saadet ve işlerinizde başarılar dilerim.
Mercan Küçükyağcı
12 ARALIK ÇARŞAMBA GÜNÜ
MAZBATASINI ALAN MERCAN
KÜÇÜKYAĞCI GÖREVİNE
BAŞLAMIŞTIR.
Mercan Küçükyağcı 86 oy fazlalığıyla
Gürel Abacıoğlu’nu geçmiş. Fazla bir
fark yok aralarında. Gazetenin sol
tarafında Mercan Küçükyağcı’nın
mesajı var.
Bende sağlık, saadet, mutluluk
temennilerimle başarılar diliyorum.
Belediye Başkanlığını Mercan Bey
kazandı, ancak rakibi Gürel Bey de
Mercan Bey’in kızı Fahriye Hanım ile
evlenerek kazandı. Oğulları Latif
Abacıoğlu Kuşadası’nda eğlence
sektöründe çok başarılı işletmelere
imza atıyor.
Mercan Küçükyağcı hakkında hiçbir
yolsuzluk söylentisi çıkmadı bildiğim
kadarıyla. Başkanlık değil öz
Kuşadalılık yaptı Kuşadalılara.E bu
hale gelinceye kadar bakalım neler
yaşadı. İleriki sayılarda göreceğiz
inşallah.
BELEDİYE MENSUPLARI ÖMER
TAYLAN SAĞNAK ONURUNA VEDA
YEMEĞİ VERECEK.
2 Haziran 1968 yılında yapılan
seçimlerde AP’nin aldığı 977 oy’a
karşılık aldığı 1539 oy alarak belediye
başkanlığına seçilen CHP adayı Ömer
Tayland Sağnak şerefine belediye
mensupları Çarşamba akşamı veda
yemeği vereceklerdir.
Dört bucuk yıl belediye başkanlığı
yapan Ömer Taylan Sağnak özellikle ilk
üç yıl olağanüstü gayret sarf ederek
belediyeye büyük gelir sağlayacak
turistik site, dükkânlar ve daha büyük
hizmetler yaparak halkın sevgisini
kazanmıştır.
Önümüzdeki günlerde görevini
yeni başkan Mercan Küçükyağcı’ya
devretmesi beklenen Ö.Taylan
Sağnak’a belediye dışındaki
yaşantısında da sağlık ve saadetler
temenni eder, başarılar dileriz.
Veda yemeği 12 Aralık akşama
Kazım Usta Restoranda
gerçekleşmiştir.
Limandaki Belediye Çarşısı Ömer
Taylan Sağnak’ın bir hizmeti. Her ne
kadar yeri tartışılsa da Yat Limanı da
büyük ölçüde onun döneminde
gerçekleşti. O zamanın
Kuşadası’nda hazine arazileri imara
açılmadığı için Belediye Başkanlığı
pek önemli bir kar kapısı değildi.
Veda yemeğinde su gibi içki
içilmiş. Şiirler ve şarkılar okunmuş.
Kuşadası’nın önemli bir dönemine
damgasını vuran bir belediye
başkanının söyleyecek çok şeyi
olmalı. Yerel Tarih okuyucuları en
kısa zamanda Ömer Taylan
Sağnak’ın başkanlık dönemi
anılarını okumak istiyor.
18 Aralık 1973 Salı
BELEDİYE MECLİSİ İLK
TOPLANTISINI KUŞADALILARIN
HUZURUNDA YAPTI.
17 Aralık Pazartesi günü 19
üyenin 16 sının hazır bulunduğu ilk
belediye meclis toplantısında
Belediye Başkanı Mercan
Küçükyağcı kısa bir açılış konuşması
yapmıştır.
Meclis üyelerinin kapalı oyla
yaptıkları seçimlerle Tuğrul Kutucu
ve Yakup Katma Meclis Kâtipliğine
seçilmişlerdir. Sezai İlkesengil ve
Hüseyin Mumcuoğlu Meclis
Başkanvekilliğine seçilmişlerdir.
Ö.Taylan Sağnak veda yemeği: soldan sağan: Hüseyin Arın,Cengiz Akın, Şükrü Önal,Ahmet
Kulalı,Mehmet Ok, Altan İbrikoğlu,Mustafa Taka (ekselans), Ramazan (Kambur Felek),Recep Alev,
Taylan Sağnak,Mehmet Eriş,Kazım Yaşar,Mehmet Öcal, Erdinç Hayırgele,Hikmet Dinç, Yusuf
Karamehmet,Ümit Şakrak,İrfan Sürekçi
Sabri Mumcu, Sezai İlkesengil ve
Halit Şakar Encümen üyeliklerine
seçilmişlerdir.
Gündemin son maddesi gereğince
Belediye Başkan vekilliğine Şaban
Alkış seçilmiştir.
Yeni göreve seçilenlere hayırlı,
uğurlu olsun. Birbirleriyle uyum
içinde çalışsınlar. Başları önlerinde
eğik olmasın. Yan gözle insanlara
bakmasınlar. (son iki cümle çok iyi
bir temenni oldu. Bundan sonra
yeni seçilen başkanlara böyle
dilekler dilemek lazım. Sevdim
yazdığım cümleleri.)
KİRAZLI DAĞLARINA KAR
YAĞDI.
Son günlerde çevremizi etkisi
altına alan şiddetli fırtına ve
yağışlardan sonra havalar birden
soğumuş ve Kirazlı dağlarına kar
yağdığı görülmüştür.
Verilen bilgiye göre, önümüzdeki
günlerde havaların daha da
soğuyacağı söylenmektedir.
21 Aralık 1973 Cuma
BELEDİYE BAŞKANIMIZ
MERCAN KÜÇÜKYAĞCI HER
MAHALLEDE AÇIK OTURUM
YAPACAK.
Belediyenin kasasında 40 lira var.
Çok güç bir icraat içinde bulunan
Küçükyağcı ‘’ Belediyemiz eski
itibarına kavuşacaktır.’’ diyor.
Belediyeyi 40 lira ile devralan ve
yüz binlerce lira borçlu olduğunu
söyleyen Belediye Başkanımız
Mercan Küçükyağcı, bu durum
karşısında fazla bir icraatta
bulunulamayacağını ancak en kısa
zamanda her şeyin düzeleceğini ve
belediyenin işleyebilir bir hale
geleceğini söylemektedir.
Yeni mali yıla kadar(Mart ayı)
yapılan bütün işleri her mahallede
açık oturumlar düzenleyecek olan
başkan Küçükyağcı: ‘’Bu günkü
belediye rayından çıkmıştır. Alacaklı
olan özel ve tüzel kişiler, taşınır,
taşınmaz belediye mallarını icraya
vererek sattırmaktadır. Bu çok acı
bir gerçektir. Bütün amacımız ve
gayretimiz evvela mali sorunlarımızı
halledip. Belediyemize eski itibarını
tekrar kazandırmaktır.’’ demiştir.
Nee koskoca belediyenin
kasasında 40 lira mı var? Bir
zamanlar ülke 70 cent’e muhtaç
haldeydi. Demek ki o yıllarda
Kuşadası da 70 liraya muhtaç
haldeymiş demek. Ne oldu bu
paralara?
ARALIK 2013
KUYETA
3
Ben Buradayım Ey Tarih
25 Aralık 1973 Salı
FAİLİ MEÇHUL HIRSIZLAR
P.T.T YER ALTI TESİSLERİ
TARAFINDAN ORTAOKUL
YAĞMUR SUYUNDAN ISLANINCA
SOYULDU.
MUHABERAT FELCE UĞRADI.
İlçemiz Ortaokulu 20 Aralık gecesi
Yağan aşırı yağmurlar nedeni ile
faili meçhul hırsızlar tarafından
ilçemiz PTT telefon şebekesinin
soyulmuştur.
yeraltı tesislerinde dün meydana
Okul kasasında bulunan 3000 lira
gelen arıza dolayısıyla ilçemizin
değerinde posta pulu, okul kitaplığının
büyük bir kısmında telefonlar
paraları ve Kızılay Kurumunun paraları
çalışmamıştır.
son kuruşuna kadar alındıktan sonra,
RIDVAN TÜREMEN TAYİN
yangın söndürme kancalarıyla
EDİLDİ.
okuldaki bütün dolaplar kırılmış ve
İlçemiz İş Bankası
okulun içi harp sahasına
Müdürü Rıdvan
döndürülmüştür.
Türemen, İstanbul
Sabah okula gelen yöneticiler
Kabataş İş Bankası Bölge
durumu polise bildirmişlerdir.
Müdürlüğüne tayin
Soyacak başka bir şey bulamadılar
edilmiştir.
demek. Dışarıdan gelenler yapmıştır.
Yıllardır ilçemizde
Kuşadası’nda yaşayanlar böyle bir şey
görevli bulunan, mesai
yapmaz. Onlar kendi paralarını
arkadaşları arasında
kaptırırlar daha Kuşadası’nı
olduğu kadar halk
kaptırdıkları gibi.
Rıdvan Türemen arasında efendiliği ve
YAĞMUR YAĞDIĞI ZAMAN BAZI
dürüstlüğü ile tebarüz
SOKAKLARDAN GEÇİLMİYOR.
eden Rıdvan Türemen gazetemizi
Kanalizasyon ve su hattı geçen bütün
ziyaret ederek teknik ve idari
sokaklarımızdan yağışlı günlerde yaya
personelimizle vedalaşmıştır.
olarak geçebilmek imkânsız hale
Rıdvan Türemen Perşembe günü
gelmektedir.
şehrimizden ayrılacaktır.
Yeni göreve başlayan belediye
TURİZM BÜROSU İNŞASI
başkanı ve yönetiminin bu önemli
PAZARLIK USULÜ İLE YAPILACAK.
soruna el atmasını bekliyoruz.
ANAOKULU YENİ BİNASINA
Bismillah belediye başkanı daha
TAŞINDI.
makamına ısınmadan sorunlar
Mahmut Esat Bozkurt İlkokulunun
başladı.
bir odasında faaliyete geçen
Bilinen bir şarkının nakaratı gibi.
Anaokulu önce Eski Yedi Eylül
Halen daha aynı şarkı söyleniyor.
İlkokulu binasına taşınmış nihayet
Sokaklar bu şarkıyı çok seviyorlar
okul müdürü Mehmet Kirişlinin
olmalı.
yoğun çabaları ile inşaatı
tamamlanan Yedi
Eylül İlkokulu
binasına
taşınmıştır.
İhtiyaçları
giderilmeye
çalışılmaktadır.
Bu dört haberi
sana yorumsuz
sundum sevgili
okuyucu. Sen
Mehmet Kirişli
yorum yapar mısın?
Yağmurda ıslanma. Hasta olma.
28 Aralık 1973 Cuma
İSMET İNÖNÜ’NÜN TOPRAĞA
VERİLİŞİ MÜNASEBETİYLE
LİSEDE ANMA TÖRENİ
DÜZENLENDİ.
25 Aralık Salı
günü ebediyete
intikal eden
ünlü Türk
politikacısı ve
büyük asker
İsmet İnönü
bugün toprağa
verilecektir.
Kaya Aldoğan
Lisesi konferans
salonunda saat İsmet İnönü( 1884-1973)
9,30 da anma töreni
düzenlenmiştir. Törende İnönü’nün
hayatı, askeri yönü, hürriyetçi
demokrasinin yerleşmesi yönündeki
çabaları anlatılacak ve kendi sesi ile
İnönü Savaşları dinlenecektir.
Öğrenciler tarafından İsmet İnönü
ile ilgili anılar ve şiirler okunacaktır.
Milli Şef, İkinci Adam. Şimdi O’na
da laflar geliyor. Anıtkabir
vefasızlık karları
altında. Türkiye
Cumhuriyeti değil mi?
Unutkan toplum.
Bende unutmaya
başladım.
Yeni Yıl geliyor. 1974.
Şimdiden iyi yıllar.
Bedduaların havalarda uçuştuğu günlerde
2014’ü dualarla
karşılayalım. Başınız
yeni yılda önünüze
bakmasın. Yan gözle
insanlara bakmayın.
Kuşadası Yerel Tarih
daim olsun. Âmin.
Kuşadalıların Ankara da İsmet İnönü ziyareti 10.3.1951 (Ethem Karşit'in oğlu Av. Galip Karşit Albümü)
KUYETA
ARALIK 2013
4
Kuyeta Haber
MAHMUT ESAT BOZKURT’U 70. ÖLÜM YILDÖNÜMÜ
ANMA ETKİNLİKLERİ
20 Aralık 2013 Cuma günü, Ölümünün 70. Yılında Kendi Sözleriyle
Mahmut Esat Bozkurt konulu konferans, İbramaki Sanat Galerisinde,
Eğitimci Yazar ve Yerel Tarihçi Nail Topal tarafından verilmiştir. Konferans
öncesi, Mahmut Esat Bozkurt’un Arvalya(Eroğlu) mevkiinde bulunan
mezarı ziyaret edilerek saygı duruşu yapılmıştır.
Konferans geniş bir katılımla gerçekleşmiştir. Kuşadası Kaymakamımız
Sayın Muammer Aksoy, Belediye Başkan Vekil Yusuf Emik konferansa
katılmıştır. Ayrıca Mahmut Esat Bozkurt’un torunları, Mahmut Esat
Bozkurt, Prof. Dr. Gül Güner, Nur Akgerman, Günsel Tekand ve Prof. Dr. Yaman Tekand ve Mahmut Esat
Bozkurt İlköğretim Okulundan bir gurup öğrenci de konferansı izlemişlerdir. Konferans öncesi, Kuşadası
Milli Merkez Temsilciliği tarafından, Mahmut Esat Bozkurt’un yazdığı anıt
değerindeki Medeni Kanunun Gerekçesi dağıtılmıştır.
Konferansta Mahmut Esat Bozkurt’un” devrimcilik, laiklik, hukuk
devrimleri, basın özgürlüğü ve ulus sevgisi” gibi konularla ilgili sözlerini
geniş bir biçimde yorumlayan Nail Topal, Mahmut Esat Bozkurt’la ilgili
Kuşadası’nda gözlemlediği yanlışları da düzeltti. Konferansın sonunda
konuşmacıya teşekkür eden Kuşadası kaymakamı Muammer Aksoy Nail
Topal’a çiçek verdi. Ayrıca Mahmut Esat Bozkurt da aile adına bir teşekkür
konuşması yaptı. Konferansa, ADD Kuşadası Şubesi, KUYETA, Kuşadası Milli
Merkez Temsilciliği ve Kuşadası Belediyesi destek vermiştir.
İZMİR PANELİ
21 Aralık 2013 Cumartesi günü, Dokuz Eylül Üniversitesi Desem Bordo
Salonda, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılâpları Enstitüsü ve
İzmir’i Sevenler Platformu tarafından düzenlenen “Ölümünün 70. Yılında
Mahmut Esat Bozkurt Paneli”ne Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlke ve
İnkılâpları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kemal
Arı, İzmir’i Sevenler Platformu Başkanı
Sancar Maruflu, Eğitimci Yazar Nail Topal ve İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi Prof. Dr. Yaman Tekand konuşmacı olarak katıldılar. Geniş bir
izleyici topluluğunun katıldığı panel başarılı geçti. Panel sonunda
katılımcılara plaket verildi. Panel sonunda Nail Topal, Mahmut Esat Bozkurt’u
anlattığı ATEŞTEN ADAM YA DA BOZKURT adlı kitabını imzaladı.
“OSMANLI MEZAR TAŞLARINDAKİ MESLEKLER VE
SEMBOLLERİN ANLAMLARI” SERGİSİ
Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği’nin “Osmanlı Mezar
Taşlarındaki Meslekler ve Sembollerin anlamları” adlı sergi 21–27
Kasım 2013 tarihleri arasında Kuşadası Ticaret Odası Sergi Salonunda
ziyaretine açılmıştı.
Yoğun talep üzerine aynı sergi 11–13 Aralık 2013 tarihlerinde Kuşadası
Belediyesi İbramaki Sergi Salonunda 11 Aralık 2013
Çarşamba günü kaymakamımız sayın Muammer AKSOY,
belediye başkan vekilimiz Yusuf EMİK, Yerel Tarih Dergisi
yayın kurulu, ADA-ÇEV derneği üyeleri ve nezih bir davetli
topluluğunun katılımı ile saat 14.00’de ziyaretçilere
açılmıştır. Sergi 14 Aralık Cumartesi günü saat 12.00 kadar
açık kalacak ve her gün 10.00–18.00 saatleri arasında
gezilebilecektir.
ARALIK 2013
KUYETA
5
XVII. ve XVIII. YÜZYILLAR’DA
KALE MERKEZLİ BİR OSMANLI
YERLEŞİMİ: KUŞADASI
Yrd. Doç. Dr. Bülent ÇELİK Adnan Menderes Ü. Fen-Ed.Fak.Tarih Böl.
[email protected]
XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyılın başlarında Kuşadası kalesinde önemli bir savunma gücü bulunuyordu. 25 Cemaziyelahir 1164/20
Mayıs 1751 tarihinde yapılan bir yoklama, kale içindeki cephane hakkında bize bazı bilgiler vermektedir: 18
Yukarıdaki malzemelerin dışında
1211/1796–1797 ve
1213/1798–1799 yıllarında
İstanbul’dan kaleye 55 kantar siyah
barut, yine 1213 yılında 8 top
keçesi, 8 top tombazı, 7 kıyyelik 50
top yuvarlağı, 3 kıyyelik 250 top
yuvarlağı ve 1 kıyyelik 200 top
yuvarlağı gönderilmişti.
Yine 4 Zilhicce 1217/28 Mart
1803 tarihinde yapılan başka bir
yoklamada ise kaledeki toplar
kayda geçirilmiştir. Bu tarihte
kalede bulunan toplam 29 top
aşağıdaki gibi konumlandırılmıştır.
19
Aslında Kuşadası kalesi’ndeki bu
savaş araç-gereçleri ile ilgili
yazışmaların asıl nedeni
bambaşkaydı. Sığla Sancağı kazalarından Karaosmanzade El-hac Hüseyin Ağa tarafından sefer için toplanacak zahire ve zahire
bedellerinden geçmiş yıllara ait bir miktarı devletin alacağı olarak toplanamamıştı. Kuşadası’ndan da 1214/1799–1800 yılına ait 10135
guruş ve 5000 kile aynî şair (arpa) ile 1215/1800–1801 yılına ait 7500 guruş hınta (buğday) bedeli, tüm şehre tevzi edilerek tahsil
edilecekti. Ancak kale neferâtı kendilerinin kalede görevli olduklarından bu dağıtıma katılmayacaklarını öne sürmüşlerdi. İşte bu neden
Osmanlı yöneticilerinin dikkatlerini kaleye çekmiş ve kalede ne var ne yoksa tahriri istenmişti. Aslında yönetim bu denetleme konusunda
haksız değildi. Çünkü bir süre önce kaleden 5 varil siyah barut, 17 adet eski tüfek ile 2 adet topun çalındığına dair haberler gelmişti.
Yönetim bu yoklamayla söz konusu mühimmat ve silahların gerçekten çalınıp çalınmadığının, yoksa yabancı bir gemiye mi yüklenmiş
olduğunun araştırılmasını istemişti. 20
3 Zilhicce 1236/31 Ağustos 1821’de Kuşadası sahillerini koruma görevinde bulunan vezir Kalender Paşa maiyetine, dergâh-ı âlî top
arabacıları ocağından 4 piyade ortası gönderilmişti. Önce Çanakkale’ye gelen bu askerlerin ve yanlarındaki atların, Çanakkale’den görevli
oldukları Kuşadası’na gidinceye kadarki bir günlük yiyecekleri, geçtikleri kazaların halkı tarafından karşılanacaktı. 21
Kale sadece denizden gelebilecek saldırılara karşı savunma yapma olanağı dışında, bölgede suç işleyen kişilere verilen hapis cezalarının
uygulandığı bir yapı olma özelliği taşımaktaydı. Örneğin Evâhir Receb 1126/Ağustos başları 1714’de Kuşadası kalesinde kalebend olarak
tutuklu bulunan Güzelhisar sakinlerinden eski müftülerden Mustafa Efendi’nin şu anda ıslah-ı nefs ettiği, bundan sonra vilayet işlerine
karışmayacağı, kendi halinde ilimle
meşgul olacağı yönünde Aydın ve
Menteşe sancakları muhassıl-ı emvâl’i
El-Hac Ahmed’in gönderdiği mektup
üzerine af edildiğine dair bir hüküm
Kuşadası dizdarına yollanmıştı. 22
Kuşadası kalesi, XVIII. yüzyıl’da,
halen devam eden taşra ile İstanbul
18 Cevdet Askeriye; 43328.
KUYETA
ARALIK 2013
6
* 1 kantar=56.449 kg.
** kıyye ya da okka 1 kıyye=1.282kg.
20 Aynı belge.
21 Cevdet Askeriye; 6164.
19 Aynı belge
22 MD; 122/19.
arasındaki emtia trafiğinde ve bu seyrüsefere dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehdide karşı savunma rolünde ve bu rolü iyiden iyiye
benimsemiş bir askeri üs konumundadır. Belki de XV. yüzyıldan, yani bölgenin Osmanlı birliklerince kesin olarak alınmasından ve
İstanbul’un ele geçirilip, Osmanlı Devleti’ne başkent yapılmasından hemen sonra başlayan bu ilişki, arada İzmir’in ortaya çıkmasına ve
bölgede en önemli liman haline gelmiş olmasına rağmen, incelediğimiz döneme kadar Osmanlı devlet adamlarınca devam ettirilmeye
çalışılmıştır. Limana ve kaleye yapılan geçmişteki ve ele aldığımız dönemdeki Osmanlı yatırımları, taşradan merkeze yapılan bu katkıların
devamını sağlamaya yönelik olmalıdır.
KAYNAKLAR
Arşiv Kaynakları
Cevdet Tasnifi
Askeriye, 6164, 43328.
Dahiliye, 6647.
Evkaf, 26122.
Mühimme Defterleri, 122.
Tapu Tahrir Defterleri, TT 806.
Basılı Kaynaklar
Akok, Mahmut; “Kayseri Şehri Tarihi İç Kalesi” Türk Arkeoloji Dergisi XXIII-2, Ankara 1976.
Atabay, Selma; Mühimme Defterlerine Göre XVII. Yüzyıl’da Aydın Livası. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Aydın 2008.
Batmaz, Eftal Ş.; Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Anadolu’da Kalelerin İdari ve Askeri Fonksiyonları (1550-1750). Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ankara 1989.
Braudel, Fernand; II. Felipe Döneminde Akdeniz ve Akdeniz Düyası. Çev: Mehmet Ali Kılıçbay, 2 cilt, Eren Yayınları, İstanbul 1989.
Evliya Çelebi, Seyahatname. Haz: Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, Robert Dankoff. Yapı Kredi Yayınları, c.9, İstanbul 2005.
Dal, Dilara; XVIII. Yüzyılda Sakız Adası. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Aydın
2008, s. 114.
Faroqhi,Suraiya; Osmanlı’da Kentler ve Kentliler. Çev: Neyyir Kalaycıoğlu. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1993.
Goffman, Daniel; İzmir ve Levanten Dünya (1550-1650). Çev: Ayşen Anadol, Neyyir Kalcıoğlu. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1995.
Ödekan, Ayla; “Kale”. Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, c.2, İstanbul 1997, s. 932-933.
Tavernier, Jean-Baptiste; Tavernier Seyahatnamesi. Çev: Teoman Tunçdoğan. Kitap Yayınevi, İstanbul 2006.
Telci, Cahit; “Hicri 1723 Tarihli Kuşadası Gümrük Defteri”, Tarih İncelemeleri Dergisi XII, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayını, Bornova,
1997, s.135–154.
; XV-XVI. Yüzyıllarda Ayasuluğ Kazâsı. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi. İzmir 1999.
Tournefort, Joseph de; Tournefort Seyahatnamesi. 2 Kitap, Çev: Ali Berktay, Teoman Tunçdoğan. Kitap Yayınevi, İstanbul 2008
ARALIK 2013
KUYETA
7
Nostalji
NE YAPSAM İÇİMDE O ESKİ SİNEMALAR
Şadiye Dönümcü Sosyal Hizmetler Uzmanı
[email protected]
Eskiden Söke'de hayat başka türlüydü. Bir
filmi görmemiş olmanın statü kaybı olduğu
zamanlar... O dönemin filmleri mi? Birini
saysam, diğeri eksik kalır. "İçimde O Eski
Sinemalar" derken kendime soruyorum:
"Nerede Eski Ben?"
Sanal alemde amaçsız gezinirken yolum "Söke
Belediyesi uzun süredir faaliyette olmayan
ilçenin en büyük oturma düzeni ve salonuna
sahip Efes Sineması'nı kiralıyor" haberinin yer
aldığı sayfaya düştü.
Memlekete son gidişimde yıkılmayıp, dimdik
ayakta olduğunu görünce mutlu olduğum "Efes
Sineması"nın Belediye tarafından kiralanarak
kentin kültür hizmetlerinde kullanılacağını öğrenince sanal
yolculuğumu bitirip, "Ne Yapsam İçimde O Eski Sinemalar"
yolculuğuna çıkıverdim.
Yaşamımızın orta yerinde televizyon değil; sinemanın olduğu yıllar...
Çocukluğumun ilk okul yıllarına denk gelen 1965-70’lerde hatırladığım
kadarıyla Söke’de üç kışlık, üç yazlık sinema vardı.
O zamanlar sinema sadece eğlence aracı değil, yaygın eğitim
aracıydı; hatta belki de okul... Sinemada oynatılmış bir filmi görmemiş
olmak adeta statü kaybıydı.
ŞİMDİ İŞ MERKEZİ OLAN ZAMANIN SİNEMASI
1930'lar Türkiye’sinde sinema salonu olan 23 ilçeden biri olan
Söke’nin Cumhuriyet yıllarında ilk açılan sineması; çarşı içindeki açık
ve kapalı salonu olan "Neşe Sinema"sıydı. Diğer iki sinemaya göre daha
küçüktü, doğal olarak eskiydi, fuayesi yetersiz, üç-dört localı, özellikle
balkondaki koltuk sıralarının arası çok dar, koltukları gıcırtılı ve
rahatsızdı.
Makine dairesinden gelen gürültü balkondan film izleme keyfini
kaçırttığından bu sinemaya nadiren gider, filmi salondan izlemeyi tercih
ederdik.
Hiç unutmam; bu sinemada Filiz Akın’ın oynadığı "Son Mektup"
filmini kardeşimin göz yaşları ve hıçkırıkları eşliğinde tam üç kez
izlemiştik. Kızının Akın hayranlığını bilen babam sinema dönüşü eve
geldiğimizde onun şiş gözlerini görünce "Filmin sonu da mı mutlu
bitmedi?" demişti.
Neşe Sineması artık yok. Çok uzun yıllar önce iş merkezi oldu.
BİR DİĞER SİNEMAYI YANINCA YERİNE APARTMAN YAPTILAR
İstasyon yakınındaki Dicle Sineması o dönemin en yeni sinemasıydı.
Evimize yakın olduğu ve iyi filmler getirdiği için biz ailece en çok o
sinemaya giderdik. Fuayesi geniş, loca sayısı fazla, koltuk kalitesi ve
yerleşimi daha iyi, büfesi daha zengindi.
1987’de yanınca yerine apartman yapılmış olsa da; aynı adla açılan
116 sandalyeli yeni bir Dicle Sineması var kentte. Söke artık tek
sinemalı...
Çayın öte yanındaki köprüye yakın, Efes Sineması’nın binasının dış
cephe mimarisi çok güzeldi. Söke’nin bu en büyük sinemasının kırmızı
deri koltukları konforlu, balkonu çok hoş, locaları ise şıktı. Turkuaz
renkli panjurlu kapısı olan tuvaletleri amonyak kokardı.
Fuayesi genişti. Gişenin hayli yüksek olan pirinç çerçeveli
penceresine ulaşmazdı boyumuz. Bağırarak "iki öğrenci" der,
zıplayarak elimdeki parayı tablaya bırakmanın karşılığında saman sarısı
/ roze renkli "seans sonuna dek saklanması mecburi" biletimizi ve
"biletle muteber" olan yer kuponumuzu alırdık.
Kentin en yüksek rantı olan bölgesinde yer alan sinemayı yıkmayıp
amaca uygun kullanılmasını sağlayan mal sahiplerini ve buna aracılık
KUYETA
ARALIK 2013
8
eden belediyeyi kutlamak gerek. Efes’in perdesi
kırmızı, Dicle’ninki lacivert kadifeydi ve ikisinde
de büyük puntolu "Ziraat Bankası" yazısı ve
"başak"lı logoso bulunuyordu.
FİLMLERİ DUYURAN GEZİCİ ARABALAR
Aşı tatili ve sömestr dönemi hariç hafta içi
sinemaya gidemezdik. Kış aylarında hafta sonu
bu üç sinema zınga zınk dolardı. Cumartesi
günü öğlen –o zamanlar öyleydi- okuldan çıkar
çıkmaz koşarak sinema önünde kuyruğa
girerdik. Matine iki film olduğunda saat 14:00'te,
üç film olduğunda 13:00'te başlardı.
Paramız olursa pazar günü de bir diğer
sinemaya giderdik.
Şehri gezen arabalardan yapılan anonslarla hangi sinemada hangi
filmin oynadığı duyurulur, sinema önüne ve şehrin belli yerlerine bez
film afişleri asılırdı. Sinema dış duvarlarındaki camekanlı çerçevelerde
filmin orijinal afişi ve fotoğrafları bulunurdu.
Talebin çok olduğu bazı filmlerin biletleri önceden satılırdı. Nadiren
yabancı bazı filmlerin bilet fiyatı yüksek olurdu. Efes Sinemasının
girişinde bilet kontrolü yapan Giritli Pepe’yi hiç unutamam. Bazen
seansa yetişemeyip, geç kaldığımızda “iyi müşteri olmanın ‘bonus’u
olarak” bizi içeri biletsiz alırdı. Elimizde kalan parayı bol keseden
sinemanın büfesinde harcardık.
Yer kuponu verilmeyip, EGO (erken gelen oturur) düzeni
uygulandığı seanslarda bilet kuyruğundaki arkadaşlarımızı fuayede;
ahşap çerçeveli camekanlardaki film afişlerini seyrederek beklerdik.
Salona girip hırka, palto, kaşkol ile arkadaşlarımıza yer tuttuğumuz da
olurdu.
Yer göstericileri bahşiş vermediğimiz için biz çocuklardan
hoşlanmazdı. Matinelerde balkon tümüyle, salonun da arka bölümü
kadınlara ait olurdu.
Seyirci salona alındığında müzik yayını yapılır, o dönemin aranjman
denilen moda şarkılarına ellerimizle tempo tutarak -bazen de
söyleyerek- eşlik ederdik. Film başlamasına beş dakika kala “Film
başlıyor. Herkes yerine otursun” diye anons yapılırdı.
TEK DEĞİŞMEYEN SİNEMA "GONG"LARI
O günden bu yana değişmeyen tek şey sinema gongları galiba. Salon
ışıklarının yavaş yavaş kararması... Projektörlerin perdeyi
aydınlatması... Perdenin süzülerek yana doğru açılması... Alkış
sesleri... Islık sesleri... Ve şölen...
Salon karardığında "Pek yakında", "Gelecek program" başlığıyla
yapılan film tanıtımları ve reklamlardan –hâlâ öyle- hoşlanmazdım.
Nadiren sağlıkla ilgili eğitim filmleri yayımlandığı da olurdu. Önümüze
uzun boylu kadınlar oturduğunda sinirlenir, boyumuzu yükseltmek
için koltuğumuzun üstüne paltolarımızı koyardık.
Film başladığında nefesler tutulur sessizliğe gömülür, en küçük bir
sese, fısıltıya, öksürüğe, kağıt hışırtısına tepki verirdik. Filmdeki
gelişmeler seyircinin iklimini etkilerdi. Mesela; "kötü adam"
cezalandırıldığında, "iyi adam"a yapılan haksızlık giderildiğinde, aşıklar
kavuştuğunda salondan alkış ve ıslık sesleri yükselirdi. Filmde ezan
okunduğunda tüm izleyiciler yerinden kıpraşırdı.
Filme ara verildiğinde gözler aydınlığa zor alışır, salonda hareketlilik
başlardı. Arayı tuvalet kuyruğunda geçirmeyelim diye çabucak o işimizi
bitirir, büfe kuyruğuna girerdik.
Büfeden aldığımız "Neşen Gazoz"u şişesinin içine nohut (beyaz
leblebi) atıp, şişmesini bekleyip öyle içerdik. Ne büyük keyifti: o
tatlanmış nohutları yemek...
Gazozla bayat gevrek (simit
yani) de iyi giderdi. Yağlı-tuzlu
patlamış mısıra bayılırdık.
Paramız çoksa çikolatalı gofret
de alırdık. Sinemada "Kabuklu
yemiş yemek yasak"
olduğundan evden
götürdüğümüz kabuksuz kuru
yemişleri, börek- poaçayı
afiyetle yerdik.
Başka sıralarda oturan arkadaşlarımızla uzaktan uzağa el-kol
işaretleriyle konuşur, bazen aramızda nevale değişimi yapardık.
"MA-Kİ-NİS-SSST, SES"
Salon içinde boynuna iple bağlanmış tahta bir tablada yiyecek
satanlara, şişelere gazoz açacağı ile vurarak “gaz-zozzz” diye bağıran,
daracık koltuk aralarından geçerek sıranın ortasındaki müşteriye
pervasızca ulaşmaya çalışan satıcılara sinir olurdum.
Film aralarında salon doğal yöntemlerle havalandırılır, insanlar
tahliye kapısının önünde sigara içerdi. Filmin devamı başladığında
uzun süre salonda sessizlik sağlanamazdı. İkinci/üçüncü film
başlayacağında bazı seyirciler salondan ayrıldığından rahatlardık.
Film oynarken giriş-çıkışı önlemek için salon kapısının perdesi
önünde görevliler beklerdi. Film koptuğunda ses-görüntü kalitesi
bozulduğunda; “Ma-ki-nis-sssst; ses” diye bağırırdık.
Balkon arka sırada ve sıra ortalarında oturmayı sevmezdim. Makine
dairesinin altındaki o küçük pencereden çıkıp, perdeye yayılan ışık
huzmesi vardır ya... Ortada oturuyorsak film ilk başladığı anda ya ayağa
kalkar ya da ellerimizi havaya kaldırır, perdeye siluetimiz yansıdığında
gülüşürdük. Muzurluk işte...
Küçücük boyumuzla önümüzdeki kadınlardan perdedeki yazıyı
göremediğimiz, görebilsek de okuma hızımız alt yazı akış hızını
yakalayamadığı için o zamanlar alt yazılı filmleri sevmezdim hiç.
MAKİNE DAİRESİNİ MERAK EDERDİM
Kanlı, vurdulu-kırdılı, ölümlü sahnelerde kendi kendimize sansür
uygular, gözlerimizi kapatır ya da kardeşimle birbirimize sarılırdık.
Sinemada olağanüstü durumlarda -hatta film oynarken bile- anons
yapılırdı. Önce amfilikatörün açılış sesini, ardından soluk sesleri
duyardık. Bir erkek sesi: “1,2,3... Sayın felan feşmekan lütfen
müdüriyete geliniz" derdi.
Hiç unutmam; 7-8 yaşlarında olmalıyım. Dicle Sinemasında "Katır
Tırnağı" adlı filmi izliyoruz annem ve kardeşimle. Yapılan anonsla
annemin müdüriyete gelmesi istendi. Nasıl korkmuştuk. Meğer
evimizin bacası tutuşmuş, sinemada olduğumuzu bilen komşular hem
itfaiyeye, hem sinemaya gelip haber vermiş. Biz eve gittiğimizde baca
söndürülmüştü.
Makine dairesini merak eder, gelip-geçerken kafamızı uzatır,
duvarındaki afişlere yerlerdeki kopmuş film parçalarına bakardık.
Nargis ve Raj Kapoor’un oynadığı "Avare" filminin "Rüyalarınıza giren
büyük bir aşk ve seven kalplerin hikayesi" yazan afişine bir şekilde
sahip olmak kardeşimi ve beni onurlandırmıştı. Mutfak kapısının
arkasına astığımız afişle kuzenlerimize epey hava atmıştık.
Çıkışta güneş varsa gözlerimiz kamaşır, hava kararmışsa bulanık
görürdük. Sinema çevresinden geçerken yerde bulduğumuz film
parçalarını güneşe tutarak hangi filme ait olduğunu çıkartmağa
çalışırdık.
O zamanlar sinema salonları tiyatro, konser, panel, toplantılara da ev
sahipliği yapardı. Söke’nin sosyal ve kültür hayatı o yıllar çok yoğundu.
Ben Dostlar Tiyatrosunu, Aşık Veysel’i, Erol Büyükburç’u, Beyaz
Kelebekler’i, Avni Dilligil Tiyatrosunu, Cem Karaca’yı, Barış Manço’yu,
Edip Akbayram’ı, Rasim Adasal’ı o salonlarda izledim, dinledim.
VE YAZLIK SİNEMALAR...
Ve "yazlık sinema"lar... O zamanlar Söke’de Neşe, Park ve Albayrak
Caddesinde Zehra Yengemlerin evinin yanındaki olmak üzere üç yazlık
sinema vardı. Bazen yengemin evinin damından -bedavadan- film
seyretmek bizi çok mutlu ederdik.
Yazlık sinemalarda salon düzenini koruyabilmek için sandalyeler ya
birbirine telle bağlanır ya da altlarından geçirilen takozla sabitlenirdi.
Annem evden getirdiği ıslak toz beziyle oturmadan önce sandalyeyi siler,
ŞADİYE DÖNÜMCÜ
17.7.1959- Söke doğumlu. Söke-Kocagözoğlu İlk
Okulu'nda, Aydın- Ortaklar İlk Öğretmen Okulu'nda,
SSYB-Sosyal Hizmetler Akademisi'nde, Türkiye Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde okudu.
(Mülga)SHÇEK Genel Müdürlüğünde yönetici, bağlı
sosyal hizmet kuruluşlarında ise sosyal hizmet uzmanı ve yönetici
olarak çalıştı. Şimdilerde ‘araştırmacı” olarak memuriyetini
sürdürüyor.
“bianet.org" ve "sosyalhizmetuzmani.org" web sitelerinde yaşlılık
ve diğer sosyal hizmet alanları ile hayatın sair hallerine ve hayatın
şiir hallerine ilişkin yazılar yazıyor.
Değişik dergi, gazete ve kitaplarda yayımlanan yazıları, bilimsel
toplantılarda sunduğu tebliğleri var.
“Yaşlılık El Kitabı”nın (1996) editörü.
“ Yaşamla Bütünleşen Bir Mesleğin Öyküsü: Sema Kut & Sosyal
Hizmet (2004-Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği)” kitabını yazdı.
“Türkiye’de Hak Temelli Sivil Toplum Örgütleri: Sorunlar ve Çözüm
Arayışları” (2011-STGM Yayımı kitabının yazarları arasında yer aldı.
“Dokunsan Kırılan Dokunmasan Kuruyan
İnsanlar”(Haz.2012-Dipnot Yayınları)kitabının yazarı.
TRT’de yayımlanan (2006-2007) yaşlılık dönemi sorunlarını
işleyen 36 bölümlük "MAVİ" programının 'kaynak metin yazarlığı' ve
danışmanlığını, TRT-2'de yayımlanan (2007-2008) yaşlılık
öykülerinin işlendiği 39 bölümlük "ÖMÜR DEDİĞİN" adlı programın
danışmanlığını yaptı.
Amerika Birleşik Devletleri’nde yayımlanan Marquis Who’s Who in
the World “Dünyada Kim Kimdir” 2010 yayınında biyografisi yer aldı.
İki(z) kızı var: Bahar ve Pınar.
üzerine gazete serip minder koyardı. Tahta sandalyede uzun süre
oturmak insanı zorlardı. Çıkışta babam bizi kapıda beklerdi.
Yazlık sinemada "kabuklu yemiş yemek serbest" olduğundan film
boyunca çiğdem yerdik. Annem kabukları yere atmamız için gazete
kağıdından yaptığı külahları elimize tutuştururdu. Yazlık sinema keyfini
sopalı dondurma (sütsan) tamamlardı.
Bazen ani başlayan yağmur yüzünden film yarıda kesilir, çıkışta
müdüriyet ertesi gün için boş bilet dağıtırdı. Fatma Girik’in köylü bir
kadını oynadığı ve tam tek başına dağın tepesinde doğum yapacağı
sırada başlayan fırtına yüzünden film yarıda kaldığı için ağladığımı da
unutmadım.
Renkli ampullerle aydınlatılan yazlık sinemalar sünnet şölenlerine
ve düğünlere ev sahipliği yapar, kapısına seyyar satıcılar dizilirdi.
Yazlık-kışlık sinemalarda izlediğim renkli sinemaskop, siyah-beyaz ve
bazı bölümleri renkli filmlerde kendimle özdeşleştirdiğim bir
kahraman edinirdim.
Bilim kurgu ve fantastik filmlerden pek hoşlanmaz, "salon filmi"
tabir edilen filmleri, müzikalleri, polisiye, kovboy ve macera filmlerini
severdim. Türk filmlerini hiç kaçırmaz (hala öyle...), gördüğüm
filmlerin adını günlüğümün arka sayfalarına yazardım.
O dönemin oyuncuları mı? Birilerini söylesem diğerleri eksik kalır...
O dönemin filmleri mi? Birilerini saysam, diğerleri eksik kalır.
Evet, "Ne Yapsam İçimde O Eski Sinemalar" derken kendime bir kez
daha soruyorum: "Nerede Eski Ben?"
Artık uzun süre sabit oturmaktan kaynaklanan ve "sinema hastalığı"
denilen dizlerimdeki rahatsızlık yüzünden film
izlerken zorlandığımdan sıkça "Nerede Eski
Ben?" deyip "ahhh" çekiyorum. (ŞD/GG)
* O zamanlar 52 il ve 23 ilçede sinema
salonu varmış. Salonu olan ilçeler arasında
Söke’nin yanı sıra Bergama, Tire, Ezine, Biga,
Nazilli, Gönen ve Düzce var. Ankara’da
merkezde iki salon varmış, ancak ilçelerde
yokmuş. Bursa ve Adana’da 4’er, Manisa’da 3
salon varmış.
** Başlık Atila İlhan’ın "Eski Sinemalar" adlı
şiirinin bir dizesi.
ARALIK 2013
KUYETA
9
Anılar
BİZİM SOKAĞIMIZDI YALÇIN SOKAK
Fatma Kırlı Eğitimci
Bizim sokağımızdı Yalçın Sokak Camiatik
Mahallesindeydi. İki Oluklu Çarşısına yakındı.
Babam Konyalıydı. Medrese eğitimi görmüş,
askerde yeni Türkçeyi öğrenmiş. Cumhuriyetin
ilk yıllarında okur yazar sayısı az olduğu için
babamı eğitmen yapmak istemişler, ancak
dedem vefat edince gidememiş tarlalar ile
ilgilenmek zorunda kalmış. Daha sonraki
yıllarda Kuşadası'na yerleşip inşaat işlerine
başlamış ve annemle evlenmiş. Babama
Konyalı Musa yada yapıcı Musa derlerdi. Tarihi
çok severdi. Çok kitap okurdu. İki Oluklu
kahvelerinde arkadaşlarıyla tarih sohbetleri
yapardı. En iyi dostu berber Hüsnü Seçer idi.
O yıllarda herkes çok mutluydu.
Yardımlaşma, dayanışma, güven vardı. Kapılar
açıktı “huu komşu” diyen içeri girerdi.
Bizim sokakta; Sait Ağalar, Urgancılar,
Arifoğulları, Kireçciler, Delibaşlar, Bakkal
Şükrüler ( Şimdiki Ok Sülalesi), Çamtepeler
gibi geniş aileler vardı. Biz bu geniş ailelerden
değildik. Bir de ilk göç aldığımız illerden biri
olan Denizli’nin Tavas ilçesinden gelmiş aileler
vardı. Onlara “Davazlı” derlerdi. Artık çok uzun
süre tüm Denizlililere “Davazlı” dendi. Bu
deyiş aynı zamanda becerikli, bilmiş, başarılı
keçesini sudan çıkaran anlamında olmuştu.
Urgancıların Adnan, Delibaşların Ümit,
Çamtepelerin Memet, Sait Ağaların Emral,
Bakkal Şükrüler’in Emel ile yaşıttık ve birlikte
oynardık. Futbol, dokuz taş, çember çevirme,
çelik çomak, ip atlama, beş taş en sevdiğimiz
oyunlardı. Yaz geceleri annelerimiz kapı
önünde otururken saklambacın zevki başkaydı.
Zeytin zamanı hafta sonu 1,5 kg yağ karşılığı
zeytine gider, harçlıklarımızı çıkartırdık.
Mahallemizdeki tek motorlu taşıt sağlık
memuru Naşit Amcanın vosvageni idi. Ama çok
nadir binerlerdi. Kuşadası'nın tek gazete bayii
olan Selami Çetin amca meşhur Birinci
Hoca'nın oğlu idi ve Şükrü Ok amcanın kız
Annem Nahide Kırlı
KUYETA
ARALIK 2013
10
Babam Musa Kırlı
kardeşi ile evli idi. Geniş aileler varlıklıydı; ama
malvarlığı para etmezdi. Çünkü tarladaki hiçbir
şey satılmazdı, tütün, zeytin hariç. Evlerdeki ve
tarlalardaki meyveler herkese açıktı. Ben ilk
dutu, inciri pazarda manavda satılırken
görünce, çok şaşırmıştım. Biz bu meyveleri
doğrudan ağacından yerdik. O yüzden mal
varlığı olan da olmayan da eşitti. Aynı şeyleri
giyer aynı şeyleri yerdi. Balıkçılar, balığın çok
çıktığı günler olsa gerek, balığı bedava
dağıtırlardı. Ramazan ayında komşuya bir kap
yemek verilirdi, bu yemek etli ve özel olurdu.
Bayram önü büyük aileler, dul kadınları,
fakirleri çağırır, bayramda diktirip giysinler diye
kumaş dağıtır, bazen dikiş parasını bile verirdi.
Ben okulu bitirince 18 yaşında
nişanlanmıştım. Mahalleli kızmıştı niye
yabancıyla nişanlandım diye. Özellikle oğlu için
beni gönlünden geçirenler. Kireçcilerin Emine
Abla bir gün beni çağırdı, evlerinin üst katına
çıktık. Emine Ablayı Bisikletçi Hasan istemiş,
vermemişler. İkisi de bir daha evlenmemiş.
Emine Abla 40 yaşın üstündeydi. Çeyiz sandığı
açtı içinden dantelleri çıkardı ve bana dedi ki
“sehpalar yuvarlak oldu yuvarlak, kare oldu
kare, dikdörtgen oldu dikdörtgen, oval oldu
oval dantel ördüm, hepsi sandıkta kaldı. İyi
yapıyorsun evlenmekle beğen birini al güle güle
kullan.” Ben evlendim. Benden sonra da
bisikletçi Hasan amca , Emine Ablayı bir kez
daha istetti bu defa muratlarına erdiler ve çok
mutlu oldular.
Yalçın Sokak da adaklar bile güzeldi. O
zamanlar okullar tam gündü, öğleyin yemeğe
eve gelinirdi. Bazen öğle yemeğine
geldiğimizde, sokağın başında bir hanım:”
Hadi çocuklar Çamtepelerde bulama var (etli
pilav) alın evden kaşıkları.”Hepimiz sevinçle
kaşıkları alır koşa koşa giderdik. Bulama
tencereyle ortaya konur, biz etrafına dizilirdik,
herkes önünden yer ortadaki etlere
uzanmazdık. Ev sahibi etleri karıştırırsa yerdik.
Bulama adaktı, ne güzel bir adak, çocuklara
adanırdı. Örneğin “oğlum askerden gelsin,
bulama adadım” derdi anneler. Onun
çocuklara adandığı bilinirdi.
Yalçın Sokak’ta kışa hazırlıkta şunlar
yapılırdı: Kışlıklar elbirliği ile hazırlanırdı.
Komşular her gün bir evde toplanır tarhana
ovulur, makarna kesilir, yemeklik zeytinler
çizilirdi. En eğlencelisi çocuklar için bulgur
yapımı idi. Her gün bir evde buğday kaynar
sokaklara serilen hasırların üzerine yayılır.
Çocukların en büyük zevki, hasırlardan avuç
avuç kaynamış buğday alıp yemekti. Buğday
kuruyunca sıra bulgur yapmaya gelmiştir.
Urgancılardan değirmen taşları alınır,
Bakkal Şükrü Ok’un Evi
komşularla birlikte değirmen taşları çevrilerek
buğday öğütülür, bulgur olurdu. Artık Yalçın
Sokak kışa hazırdı.
Yalçın sokakta kış geceleri de özeldi:
Zeytinler toplandıktan sonra, gece ev
gezmelerine gelirdi sıra. Gündüzden haber
gönderilirdi çocuklarla.”Bir maniniz yoksa
annemgiller akşam size gelecek”. Babalar
İkioluklu’nun kahvelerine, anneler çocukları
ile ev gezmelerine giderlerdi. O yıllarda gece 12’
ye kadar yanan jeneratör aydınlatırdı
Kuşadası’nı. Bazen bozulur gaz lambaları ile
idare ederdik. Her evde ocak vardı. şimdiki
şömine. Ocak yanar, ateşinde susam kavrulur,
incirler susama basılır, içine ceviz konur
misafire ikram edilirdi.
İkioluklu Çarşısında Aşure yapımı da çok
önemli geleneklerimizden biriydi. İkioluklu
çarşısının Zahireci Cihan’ı vardı. Nohutu ,
buğdayı, fasulyeyi O verirdi. Bakkallar şeker,
diğer aileler para verirdi aşure için. Fırının
önüne 7 -8 kazan kurulur, akşam mahallenin
erkekleri toplanır, benim babam dahil, sabaha
kadar aşureyi pişirirken rakı içer eğlenirlerdi.
Sabah mahalle de , kabını alan çarşıya aşure
almaya giderdi. O aşurenin tadını hiç
bulamadım ilerleyen yıllarda. Hala aşureyi çok
severim o tadı ararım bir de kurban
bayramındaki kaburga dolmasını…
Yalçın
Sokağı ve
çocukluk
günlerimi
özlüyorum.
Zeytin Toplarken
Ekodosd’dan Al Haberi
TARİH ÇÖKMEYE BAŞLADI
DİKKAT!!! KİMSE ALTINDA KALMASIN
Antik Dönem’in Mykale’si, günümüzün Samson
Dağları’nın Kuşadası Körfezi’ne bakan yamacında
kurulmuş Kurşunlu Manastırı çökmeye başladı.
Her yıl yaptığımız incelemelerde sık sık gündeme
getirdiğimiz manastırdaki sorunlar, önemli bir
bölümün yıkılmasına neden oldu.
Manastır kilisesi içinde kubbenin taşıyıcı
payelerinden birinin tamamen yıkılarak tahrip
olduğunu tespit ettik.
Aydın İlinin Beşparmak Dağları’nda bulunan Stylos
(Arapavlusu) Manastırı’ndan sonra 2. Manastırı
konumundaki Kurşunlu Manastırı, Dilek
Yarımadası’nın doğu kısmında ayazmaların arasında,
zengin biyoçeşitlilik barındıran bir doğa alanının içinde
bulunmaktadır.
Manastırın son yıllardaki en büyük sorunu,
kubbesinin üzerinde çıkan ağaçlardır. İyice büyümeye
başlayan ağaçların kökleri manastır duvarlarını
çatlatarak, taşların yerlerinden sökülmelerini
sağlamaktadır. Yüksek bir tepede olan manastır iklim
koşulları nedeniyle sık sık rüzgâr almakta, manastır
kubbesinin üzerindeki ağaçlar rüzgârda sallanmakta ve bu durum da duvarların çatlamasına yol açmaktadır.
Sonunda geliyorum diyen tehlike gelmiş ve kubbenin taşıyıcı payelerinden birinin ve taşıyıcı kemerin yarısının
tamamen yıkıldığı görülmüştür.
800 yılı aşkın bir süredir ayakta kalmaya başaran Panagia Kurşuniatissa Manastırı, 1800'lü yılların sonlarında
Priene'de kazı yapan Theodore Wiegand burayı ziyaret ettiğinde, bir kaç din adamı ile işlevini sürdürmekteydi.
200 yıl önce işlevini sürdüren manastırın bugünkü hali çok kötü durumdadır. Daha da önemlisi insan güvenliği
açısından büyük tehlike içermektedir.
Manastıra yazın safari turu yapan acenteler yoğun turist getirmekte, kış aylarında ise tarih tutkunları ve yakın
yerleşimlerden mantar toplamaya gelen çocuklar buraya geldiği görülmektedir. Özellikle insanlar içindeyken
manastırın çökmesi bir faciayla sonuçlanabilir. Bu nedenle acil olarak tehlike yaratan bölgelerin etrafı çitle çevrilerek
uyarı tabelaları konulması gerekir. Bir yandan da manastırın kurtarılması için gerekli iyileştirmelerin yapılması
lazımdır. Yoksa yöremizin bir kültür hazinesi ve Kuşadası turizmi için önemli bir tarihsel mekân olan bu manastır
hızla yok olup gidecektir. Bu konuda ilgili kurumlara bilgilendirme yazısı göndereceğiz.
KURŞUNLU MANASTIRI
Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı’nın doğusunda, eşsiz bitki zenginlikleri arasında yer alan
Kurşunlu Manastırı, Bizans yapısı bir Ortodoks
Manastırı olup, 11. yy. kurulduğu tahmin
edilmektedir.
Rumların Panagia Kurşuniatissa dedikleri manastır,
Panagia sözcüğünden de anlaşılacağı üzere Meryem’e
ithaf edilmiştir. Kurşuniatissa adı Türkçe kurşun
kelimesinin Rumca bir ek almasıyla oluşmuş, T.
Wiegand’ın belirttiği gibi muhtemelen yapıların
üstünü örten kurşundan geldiği tahmin edilmektedir.
Davutlar beldesine 12 km. lik bir tırmanışla
ulaşılabilen manastır, ikonaperestlerin ve dinsizlerin
saldırılarına karşı savunma ve eğitim amacıyla,
gizlenebilmeleri ve tapınabilmelerine uygun bir
coğrafyada olması nedeniyle, baskıdan kaçan din
adamları tarafından kurulduğu bilinmektedir.
Etrafı duvarlarla çevrili Kurşunlu Manastırı’nın
merkezinde bir kilise bulunmaktadır. Manastır
duvarlarının dışında 100 metre doğusunda bir mezar
şapeli vardır. Kilisenin batısında, Bizans
manastırlarındaki ofis binalarını akla getiren kule
görünümlü üç katlı bir yapı bulunmaktadır
(EKODOSD) - EKOSİSTEMİ KORUMA VE DOĞA SEVENLER DERNEĞİ KUŞADASI / www.ekodosd.org - 0256 614 78 11
ARALIK 2013
KUYETA
11
Osmanlı Arşivinde Kuşadası-Selçuk
OSMANLI ARŞİVLERİNDE
EFES KAZILARI - 5
Ali Can Tarih Öğretmeni - Efemerist
[email protected]
HR.TO, 239 / 47
Ayaslug ile daha önce Efes denilen Iskalonova, Gavur Köyü [Güzelçamlı, Kuşadası, Aydın] yakınındaki Eski
Kale denilen Koloponyon [Panionion] şehrinde bulunan harabelerde kazı yapmak ve çıkarılacak eserleri
İngiltere’ye nakletmek amacıyla Mösyö Çone Bortile Dod’a 1 Haziran 1864 tarihine kadar izin verilmesi
talebiyle İngiltere Sefareti’nden Hariciye Nezareti’ne gönderilen yazının tercümesi. (23 Mart 1863)
KUYETA
ARALIK 2013
12
HR.TO, 58 / 56 – 14, 15 ve 16
Ayaslug’da kazı yapma izni alan Mösyö God’a [John Turtle Wood] verilen fermanlarda bulunacak eserlerin yarısının Osmanlı Devleti’ne ait olduğu konusunda bir
ifade olmadığı, sadece çift eserlerden birinin Osmanlı Devleti’ne bırakılacağı şartı olduğu, zaten bu hususa bu ana kadar uyulduğu, 1871 ve 1872 yıllarında Mösyö
God tarafında çıkarılan birçok eserin İstanbul Müzehanesi’ne [İstanbul Arkeoloji Müzesi] teslim edildiği, Diana mabedinin ise zaten harabe halinde olduğu ve bu
haraplığa kendisinin sebep olmadığı, bu mabetten alınan ve İngiltere’ye götürülmesine karar verilen taşların görevli Osmanlı memuru tarafından incelendikten
sonra İngiltere’ye gönderildiği, 1871 ve 1873 yılları arasında İngiltere’ye gönderilen eşyanın listelerinin zaten İzmir’de yetkililere verildiği, Parlamento tarafından
hazırlanan ve 1864 ile 1871 yılları arasında İngiltere Müzesi’ne giren eserleri gösteren raporun gönderildiği, 1871 yılındaki nakliyatta görevli Mösyö Nevton’a Aydın
(İzmir) Valisi tarafından da kolaylık gösterildiği, yapılan kazılarda fermanlara aykırı bir davranışta bulunulmadığı ve böyle bir şüpheden bahs edilmesinin teessüfle
karşılandığı hakkında, Vinter Con tarafından Osmanlı Devleti Londra Sefareti’ne gönderilen yazının tercümesi. (20 Haziran 1873)
ARALIK 2013
KUYETA
13
Gezginlerin Kaleminden Kuşadası / 28
BİR İNCİL BİLİMCİ SEYYAHIN
KUŞADASI VE ÇEVRESİNE AİT MEKTUPLARI
Sedat Onar Araştırmacı
[email protected]
Bölüm - 1
Kitabın Adı :“Greece and the Levant or Diary of a Summer Excussion in 1834”(Cilt 2)
(Yunanistan ve Levant veya 1834 Yılında Bir Yaz Gezisi ve Günlüğü) Yazar : Richard Burgess
Yayınevi : Longman, Londra
Kitabın Basım Tarihi : 1835
İngiliz Teolog Richard Burgess’in 1834 yılında Kuşadası’nda tespitleri
Bazı seyyahların gerçek meslekleri
yaptıkları gezilere yansımıştır. Nasıl
bir biyolog bitkileri, bir entomolog
böcekleri yaptığı seyahatlerde öne
çıkarmış ise bir incil bilimci yani din
bilimci bir teolog olan Richard
Burgess’ta dini niteliği ağır basan bir
seyahatname yazmıştır. Ancak
Kuşadası bölgesinde yaptığı
incelemelerde ne kadar objektif
davranmaya çalışırsa çalışsın yerel
Hıristiyan unsur olan Rumların
tarafını ve bölgede görev yapan
Hıristiyanları kayıran bir yaklaşım
içinde olmuştur. Bunda biz
Türklerin atalarının yabancılara karşı
mesafeli yaklaşmamızın payının
büyük olduğunu düşünüyorum.
Richard Burgess 1796-1881 yılları
arasında yaşamış bir İngiliz din
adamı ve din bilginidir. Cambridge’
din eğitimi veren St.John Kolejinden
mezun olmuş, diyakoz rütbesi ile
göreve başlamıştır. 1828 yılında
İsviçre-Cenevre’de, 1831 yılında
İtalya-Roma’da bulunan İngiliz
konsolosluklarında, din görevlisi
olarak görev yaptı. Kuşadası’na
İtalya’da görev yaptığı esnada 1834
yılında geldi. Seyahatinden sonra
İngiltere’ye döndü ve çeşitli Din
Eğitim Kurumlarında rektör olarak
görev yaptı. İngiliz dini eğitim
sisteminin hala Richard Burgess’in
kurduğu sistem üzerinden eğitime
devam ettiği belirtilmektedir.
Burgess yaşamı boyunca çok sayıda
dini içerikli kitap yazmıştır.
Roma’daki görevi sırasında yapmış
olduğu seyahatlerde ise iki
seyahatname yazmıştır. Bunlardan
ilki 1835 yılında basılan iki ciltlik
“Greece and the Levant or Diary of a
Summer Excussion in 1834”
(Yunanistan ve Levant veya 1834
Yılında Bir Yaz Gezisi ve Günlüğü)
ile 1855 yılında basılan İstanbul ve
Grek Hıristiyanlığı adlı eserlerdir.
Richard Burgess bölgemize
Yunanistan’dan deniz yoluyla
geldikten sonra Kuşadası’nda
konaklamış ve o sıralar buradaki
KUYETA
ARALIK 2013
14
hayata dair işaretler bırakmıştır.
Seyahatlerini tamamen başkalarına
yazdığı mektuplar üzerinden
anlatmıştır. Anlatım bütünlüğünü
korumak maksadıyla Burgess’ın
Kuşadası bölgesine ait izlenimlerini
bölgeye gelişine ait notlardan
başlayarak sizlere sunuyorum. Arada
bazı saptamalarda bulundum. Koyu
renkli yerler Burgess’ın
anlatımlarıdır. Burgess’a göre 1834
yılının Kuşadası öyküsü:
“Sisam’ın son burnunu
geçtikten sonra St.Maria
(Trogyllium) Burnundan Sakız
yakınlarındaki bir nokta olan
Bianco Burnuna(Çeşme
Yarımadası’nın en batısındaki
burun) kadara her tarafını engin
mavi suların kapladığı, etrafı
dağlarla çevrili muhteşem bir
körfeze girdik. Körfezin güney
yönünde bereketli toprakları ile
Asya kıyıları görülür. Scala Nuova
çıkıntısı üzerindeki tepelerde
sayısız üzüm bağları
uzanmaktadır. Biraz daha
güneydeki çıkıntıda ise
Panionium bulunmaktadır.
Gözümüzün hizasında denizin
içinden dışarı fışkırmış
durumdaki kayalar görülmekte.
Sol tarafımızda ise Antik Çağ’dan
kalma gibi pek çok ünlü yeri
olmasına rağmen bunların büyük
bir kısmını bugün görebilmek
mümkün değildir. Ama Notium,
Lebedos, Kolophon gibi yerler
yerinde durmaktadır. Kimi yerde
kara parçalarının denizin
koynuna, kimi yerde de denizin
kara parçalarının koynuna girdiği
nadir güzellikleri buralarda
görmek soğuk iklimlerden
buraya gelip te buralarda Asya
kıyılarını görenlerin hafızalarına
müthiş yansımalar kazır. Burası
Efes Kilisesine giden havarilerin
geçtiği ve karaya çıktıkları
yerlerdir.”
Richard Burgess buradan sonra
Atina’daki arkadaşı avukat Richard
Ingram’a yazdığı mektup üzerinden
seyahat ile ilgili notlarını aktarır.
MEKTUP II
Atina’daki Bay Richard
Ingram’a
Scala Nuova, 10 Temmuz
akşamı
“Ege Adalarına nasıl yolculuk
edeceğimiz konusunda bize
anlattıklarınıza göre sizin
isteğiniz doğrultusunda Attika’ya
(Atina’nın da üzerinde bulunduğu
yarım ada) kayıkla dönerek bir
fırsatı kaçırdığımızı
düşünüyorum. Ancak uzun
karantina süresi ile ilgili
açıklamalarından dolayı bizim
kaptana Syra’ya (Attika
Yarımadasına yakın bir Yunan Adası)
dönünce göz dağı verildi. Bu
mektup sana ulaşmadan önce
seni Atina’da bırakacaklarından
korkuyorum. Bunun
olabileceğini düşünüyorum. Ben
her akşam zamanımı gazeteye
yazı yazmak için harcıyorum.
Eğer daha özel olarak Scala
Nuova’ya benim peşimden
gelmek gibi bir niyetiniz var ise
geldiğiniz taktirde size ve
dostlarınıza zaman ayıracağım.
Sunium Burnuna (Attika
yarımadası’nın en güneyindeki
burun) kadar bizim teknemizin
yüklenmesi konusundaki
yardımlarınıza teşekkür ederim.
O tam da umduğum gibi büyük
bir gayret ve özveri ile
taahhütlerini gerçekleştirdi.
O’nun atın
üzerindeki
eyerdeki
oturuşu pek
de heybetliydi.
Kerratia’da
bizim
ekmeklerimizi
yemek, iki şişe
brendimizi
dökmek gibi
bağışlanabilir
küçük
Kitap Kapağı
hatalarını
saymaz
isek, O’na
herhangi bir
kusur
bulamadık.
Atina’dan
Marathon’a
seyahatimiz
sekiz
saatimizi
aldı; oradan
Richard Burgess
da Colonna
Burnuna 15 saatten fazla bir
zamanda gittik. Syra Adası’na
yolculuğumuz ise 9 saat sürdü.
Colonna Burnundan gece yarısı
yelken açtık. Sert bir meltem
esiyordu. Ben 3 Temmuz
perşembe günü sabah
uyanabildim. Çevremde kabarık
mavi dalgalar gördüm. Küçük
teknemiz pruvasına vuran
dalgalarla güçlü bir mücadeleye
tutuşmuş, adaya doğru iyi bir yol
izliyordu. Andros, Tinos, Myconi,
Delos ve Gyaros (Ghisura)
Adalarını gördüm. Dalgaların
kenarından uzaklardaki Ceos
(şimdi Zca) ve Cythnos (şimdi
Thermia)Adaları da
seçilebiliyordu. Üç saat boyunca
dalgaları ve rüzgâr dolu
yelkenleri izledim. Sert rüzgâr
bizi istediğimiz noktaya kadar
taşıdı. Akşam saat dokuz
civarında limanı tüccarlarla dolu
yeni bir şehir olan Syra Adası
görülür görülmez denizciler
bağırarak haber verdi.
Beni kayıkla Syra’da karaya
çıkarması için kaptana 20 dolar
vermeyi kabul ettim. Burada
kaptanla yeni bir sözleşme
yapacaktık. Ancak Kaptan bizi
Scala Nuova’ya götürmeyi
istemiyordu. Benim belirlediğim
adalara uğramayacağını, Scala
Nuova gibi yirmi bir günlük
karantina bekleme süresi olan
yerlere en az doksan dolardan
daha aşağıya gitmeyeceğini
söyledi. Bununla birlikte küçük
tekne ve mürettebatı o kadar
temizdi ki, kaptandan başka O’na
yardım edebilecek altı çift el
daha vardı. Ayrıca ben de onların
çalışmasının üçte ikisi kadar
onlara yardımcı olabilirdim.
Bunları açıkça konuştuktan
sonra, Kaptan’ın istediği ücrette
anlaştık.
Ben kendi yatağımı her gece
güverteye seriyordum. Yedi gün
boyunca aldığımız halis bir keyfi
ömrümün hiçbir döneminde
aldığımı hatırlamıyorum. Tinos
Adası’nda karaya çıkışımızdaki
ve Rhenea mezarını
incelememizdeki eksiklikleri
sana anlatacağım. Paros’daki
mermer ocaklarından daha da
yukarıya çıkın, eğer mümkünse
Naxos Adası’nda bir gününüzü
geçirin. Sisam Adası’na çıkmak
için daha fazla kuşatma olmadan
karaya çıkmak için Türk
Amiralinden izin alabilirsiniz.
Ancak Adaya şu anda abluka
uygulanıyor. Ben de oraya gidene
kadar durumu bilmiyordum.
Antiparos adası dışındaki tüm
adalarda gerekli erzak
tedariklerinizi yapabilir,
ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz.
Kiklad Adalarındaki en büyük iki
market Syra ve Naxos’tadır.
Biz öğleden sonra saat iki
civarında buraya geldik. Alev
kırmızısı bir giysi giymiş bir
yeniçeri tarafından apar topar
bütün milletlere ait yardımcı
konsolosların bulunduğu bir
binaya götürüldük. Yeniçerinin
başındaki türban o kadar çok
kıvrımlı ve başını sarmıştı ki,
yüzündeki gizli ifadeden bizi
kolladığını hissediyorduk.
Belindeki kuşaktaki ağır silahlar,
omuzunda da büyükçe bir ceket
duruyordu. Böylece diğer
milletlerin konsolos
yardımcılarının mekânlarında
bize çaka satar gibi bir havası
vardı. Yeniçeri yoldan geçerken
yerli ahalinin O’na karşı derin bir
saygı duyduğunu gözlemledim.
Bizim dünyamızda olduğu gibi
dünyanın bu bölümünde de
böyle kendini önemseme
maalesef vardır. Dünyanın hiçbir
yerinde bu kadar saçma saygı
gösterme gözlemlemedim. Böyle
şeyleri ancak Mezopotamya,
Kapadokya ve Pontus’ta
rastlayabilirsiniz. Belki de
Yörüklerde de benzer davranışlar
vardır. Yeniçeri bizim kalan
günümüzde başımızda adeta
Kerberus oldu. Kuşkusuz senin
bu konuda tecrüben vardır. Sen
de Scala Nuova’ya geldiğinde
senin de peşine bir Yeniçeri
takmışlardır. Kentin dar
yollarında gezerken bize
yaptığının aynısını sana da
yapmıştır.”
Richard Burgess’ın tespitine göre
1834 yılında ilçede görev yapan tüm
yardımcı konsoloslar tek bir binada
kalıyormuş. Daha önce de başka
gezginlerin beyanından da bu
binanın şimdiki kervansaray olması
ağırlık kazanmaktadır. Bir diğer
konu ise o yıllarda devletin
güvenliğe verdiği önemdir. İlçemize
gelen her yabancıyı kontrol altında
tutmak için peşlerine birer yeniçeri
takılmış. Devam ediyoruz…
“Buraya gelen her yabancının
öncelikli hedeflerinden bir tanesi
buradaki şatafatlı Yunan Kilisesini
görmektir. İçeri girdiğimizde
içimizi derin bir huşu kapladı.
Mabetten çıktıktan sonra birkaç
kişi bir yandan bir şeyler
mırıldanırken bir yandan da
meraklı gözlerle bizim
hareketlerimizi izliyordu. Biz
farkında olmadan onların önüne
geçtik. Kaba taş döşeli ve kirli
birkaç sokak geçtikten sonra
Pazar yerine indik. Pazarda
pirinç, kuru ve yaş meyveler, az
da olsa manifatura malları
sergileniyordu. Buradaki ticaret
Yunan İsyanından önce çok
canlıydı, şimdi oldukça azalmış.
Zaten isyan sonrasında nüfus bile
6000 kişi azalmış. 17 Temmuz
1820 günü burasının en korkunç
ve dehşet dolu kanlı
mücadelesinin yaşandığı gün
olarak kayıtlara geçmiştir. Kara
Ali’nin Sisam bozgunundan önce
bu kentte büyük bir çarpışma
yaşanmıştır. Sahil hattındaki pek
çok yerde kasap dükkânlarındaki
manzaralardan farklı olmayan
felaketler yaşanmıştır. Pazardan
sahildeki çardaktan yapılmış,
dalgaların köpüklerinin kıyısına
vurduğu bir kahvehaneye gittik.
Buradaki Müslümanlar akşam
serinliğinde bu kahvehanede
dinleniyordu. Az bir mesafe
ilerde içinde dikili taşların
bulunduğu, kıyıya çok yakın bir
yamaca kurulmuş, etrafı duvarla
çevrili bir mezarlık vardı. Daha
yukarıda üzüm bağları ve çorak
bir sırt hattı uzanıyordu. Arazinin
girinti yaptığı yerde uzun kule
gibi servi ağaçları içinde bir cami
vardı.”
17 Temmuz 1820 tarihi Kuşadası
açısından önem arz eden bir tarihtir.
Zira birkaç kaynakta bu tarihten
birkaç gün önce Sisam’da bulunan
Türklerin Yunan isyancılar tarafından
katledilmesi üzerine, bu katliamdan
kurtulabilenler Sakız Adası’na ve
Kuşadası’na kaçmışlardır. Türklerin
Sisam Adası’nda katledildiği haberi
Sisam’dan kaçanlar tarafından
Kuşadası’na iletildikten sonra
Kuşadası’nda Türk ve Rum
taraflarının karşılıklı olarak üzücü
olaylara neden oldukları
anlaşılmaktadır. Ancak bu konuda
elimizde yeterli derecede kaynak
olmadığı için olayın bilançosu
hakkında bir şey söylemek mümkün
değildir.
ARALIK 2013
KUYETA
15
Kurumların Tarihi
DOKSANLI YILLARDAN GÜNÜMÜZE
KUŞ-ATAK BELEDİYELER BİRLİĞİ VE
ÇEVRE PROJELERİ - 5
: Dr. Ayşe Günbey Şerifoğlu Kimyager
Bölüm - 5
KUŞ-ATAK ATIKSU YÖNETİMİ
KUŞADASI, DAVUTLAR, GÜZELÇAMLI KANALİZASYON SİSTEMLERİ
Birlik üyesi Kuşadası, Davutlar,
Güzelçamlı Belediyelerinin Atıksu
sorunlarının çözümüne yönelik
yürütülen kanalizasyon projeri
Belediyeler adına İller Bankası
tarafından yürütülmektedir.
Davutlar ve Güzelçamlı
Belediyeleri Kanalizasyon sistemi ile
sistemde yer alan Terfi Merkezleri
inşaatları İller Bankası Genel
Müdürlüğü’nce % 80 hibe ile 2010
yılında yapılan protokolle
başlatılmıştır.
Kuşadası Belediyesi sınırları
içinde kalan bölgede çalışmalar
2004 yılından bu yana İller Bankası
tarafından “Kuşadası
Kanalizasyon Projesi” kapsamında
yürütülmekte ve bu kapsamda 100
km üzerinde şebeke hattı
döşenmiştir.
Kanalizasyon ve arıtma tesisine
deşarj sistemini bağlayacak terfi
merkezleri de İller Bankası
tarafından tamamlanmıştır.
Kuşadası Belediyesi sınırları
içindeki yerleşim yerlerinin
kanalizasyon
hattının % 100’e
yakın kısmı
tamamlanmıştır.
Kuşadası
Belediyesi sınırları
üç havzaya
ayrılmıştır.
• Kuzey Havzası
denilen
Kuştur-Tusan Mevkii,
• Kadınlar Denizi
Mahallesi ve Merkez
Mahallelerin yer
aldığı Merkez
Havzası
• Yavansu,
Karaova, Kadı Kalesi,
Soğucak ve çevresinin yer aldığı
Güney Havzası’dır.
Kuzey Havzası’nda yerleşik nüfus
bulunmamaktadır ve bölgede
bulunan turistik tesislerin tekil
arıtma sistemleri mevcuttur. Bu
bölgede en büyük sorun Kongre
Merkezinin tamamlanmasından
sonra yaşanabilir.
Merkez Havzası’nda
toplanan atıksular,
Kadınlar Denizi ve
Merkez Mahallelerde
bulunan turizm
tesisleri, ikincil
konutlar ve yerleşik
nüfustan
kaynaklanmaktadır. Bu
sular Kasım Yaman
Parkı terfi merkezine
toplanmakta ve ön
arıtmadan sonra denize
deşarj edilmektedir.
Atıksu Arıtma Tesisi
devreye girdikten sonra
Kadınlar Denizi terfi
merkezinde toplanan
atıksular Atıksu Arıtma
Terfi Merkezi İnşaatı
KUYETA
ARALIK 2013
16
Terfi Merkezi İnşaatı
Tesisi’ne basılacaktır.
Merkez Havzası’ndan toplanan
atıksular 1975 yılında ihalesi yapılıp
1979 yılında tamamlanan ve
Güvercinada’nın güney kısmında
270 m uzunluğunda ve 30 m
derinliğe deşarj edilmekteyken,
1994 yılında işletmeye alınan,
Atatürk Caddesi üzerinde bulunan
Kasım Yaman Parkı karşısındaki
keson kuyuda toplanıp 1 km
uzunluğunda ve 32 m derinlikte
denize deşarj edilmiştir. Kasım
Yaman Parkı karşısındaki deşarj
hattı çok kısa süreli hizmette
kalması planlanarak 320 mm
çapında çelik borudan inşa edilmiş,
fakat belli bir süre sonra ihtiyaca
cevap veremez duruma gelmiştir.
Bu nedenle 2001 yılında yüksek
yoğunluklu ve basınca dayanıklı
olan 630 mm çapında HDPE 100
polietilen borulardan oluşan 1093
m boyunda 34 m derinliğe deşarj
yapan yeni hat döşenmiştir. Bu
Terfi Merkezi İnşaatı
hattın KUŞ-ATAK Projesi
tamamlandığında da sistemin acil
durum tahliye hattı olarak
kullanılması planlanmıştır. Bu hat
devreye girdikten sonra diğer hatlar
devreden çıkarılmış ve kanalizasyon
inşaatı tamamlanan Kadınlar Denizi
Mahallesi’nin atıksuları da Kadınlar
Denizi Mahallesi Terfi Merkezi
aracılığıyla bu hat üzerinden denize
deşarj edilmeye başlanmıştır.
2003-2004 ve 2005 yılları içinde
İller Bankası’nın yaptığı
çalışmalarla daha önce bağlantı
götürülemeyen Güney Havzası’na
kanalizasyon hattı ulaştırılmış ve bu
havzada yer alan Karaova, Yavansu
ve Kadıkalesi Mahallelerinin
kanalizasyon şebekesi
tamamlanmıştır. Yine Zitur Sitesi
önünden yapılan Derin Deniz
Deşarj Hattı inşaatları
tamamlanmıştır.
Bu hattın atıksu arıtma tesisi
kuruluncaya kadar Kuşadası
Belediyesi sınırları içerisinde
Güney Havzası diye tabir edilen
Karaova, Kadıkalesi, Yavansu
Mahallesi ve çevresinden toplanan
atıksuyun deşarjında kullanılması
öngörülmüştür. Böylece Zitur Sitesi
önünden Güney Havzası Derin
Deniz Deşarj Hattı’nın
tamamlanmasıyla Kuşadası
Belediyesi Karaova, Yavansu,
Kadıkalesi Mahalleleri ve çevresinin
kanalizasyon hattı da işletmeye
alınacak ve Kuşadası Belediyesi
sorumluluk alanındaki bütün nüfus
kanalizasyona bağlanmış olacaktır.
KUŞADASI ATIKSU ARITMA
TESİSİ PROJESİ
Kuşadası Atıksu
Arıtma Tesisi teknik
tasarımları (mimari,
elektrik, mekanik
projeleri, jeo teknik
araştırmaları, gerekli
saha çalışmalarını vb.)ve
fizibilite çalışmaları
Birlik tarafından İller
Bankasına yaptırılarak
2007 yılında
tamamlanmış, Kuşadası
Belediyesi Çevre
Koruma Birimi teknik
personeli tarafından
ÇED raporu hazırlanarak Çevre
Orman Bakanlığı’ndan ÇED belgesi
alınmıştır.
Biyolojik Atıksu Arıtma Tesisi
Kuşadası Türkmen Mah. Kuruköprü
Mevkiinde hazineye ait 353 ada 2
parsel 18.903 m² ve aynı ada 3
parsel nolu 51.308,08 m² alanlarda
Kuşadası - Davutlar - Güzelçamlı
Belediyelerinin yerleşim
birimlerinden kaynaklanacak evsel
nitelikli atıksuların altyapı tesisleriyle
toplanarak Atıksu arıtma tesisine
iletilmesi ve arıtılan suların Zitur
sitesi önündekiderin deniz deşarj
hattı ile denize deşarj edilmesi
sağlanacaktır.
Arıtma tesisinden çıkan temiz
suların dejarjı amacıyla “Derin Deniz
Deşarj Hattı Projesi” Kuş-Atak Birliği
tarafından DEÜ Deniz Bilimleri ve
Teknoloji Enstitüsüne 2004 yılında
yaptırılmış ve İller Bankası
tarafından 2006 yılı içinde başlayan
inşaatı 2010 yılında tamamlanmıştır.
Burada en önemli ve yeniden
değerlendirilmesi gereken konu
arıtılmış atıksuların denize deşerj
edilmesi yerine, tarımda sulama
amaçlı (Söke bu suya talib olmuştur)
kullanılması sağlanmalıdır. Deşarj
hattı acil durumlarda tahliye hattı
olarak kullanılabileceği uzmanlar
tarafından da belirtilmektedir.
Arıtma tesisi temel verileri:
1. Kademe 2020 yılı
2. Kademe 2040 yılı
Kış Nüfus:130.750 kişi
Kış Nüfus: 231.300 kişi
Yaz Nüfus: 333.800 kişi
Yaz Nüfus: 477.100 kişi
Debi Kış: 42.432 m³/gün
68.040 m³/gün
Debi Yaz: 123.936 m³/gün
177.624 m³/gün
Atıksu Arıtma Tesisi projesi
ARALIK 2013
KUYETA
17
Felsefe
BİLGİ AŞKI BİLGELİK
SEVGİSİ YA DA TAM TERSİ
Orhan Gevrek Eğitimci
Felsefe bence, ele geçirilmesi en zor disiplindir.
Felsefeyle ilgili bir kitaptan yüz sayfa okuduğunuz
sürede, başka bir alanda beş yüz sayfa
okuyabilirsiniz. Hem süre beş misli uzar hem de
beyin yorgunluğu beş kat artar. Nedir ki alınan
keyif ve doyum da bir o kadar fazladır. Beynimizin
genişleme seslerini duyabiliriz...
Ben siyasetle ve edebiyatla ilgili kitapları okumak
için çok zaman harcadım. Yüksek öğrenimimi
sosyoloji, psikoloji ve felsefe derslerinin ağırlıklı
olduğu pedegoji - eğitim bilimi - alanında yaptım.
Siyaset ve edebiyat sevgim ağır bastığı için,
felsefeye gerekli zamanı ayıramadım. Şimdiki aklım
olsaydı, siyasete çok az zaman ayırır; felsefe
alanında doktora yapardım.
Toplumumuz genelde çok okumaz. Bilime ve
sanata ilgi duymaz, felsefeden tamamen uzaktır.
Günah, anlamsız ve yararsız bir iş olarak görür.
Modern ve teknik bir toplum olamayışımızın en
temel nedeni, felsefeye uzaklığımız ve yeterince
yararlanma hevesinde olmayışımızdır
Çok eski çağlarda bütün bilimler felsefenin
içindeydi. Bilimlerin bağımsızlaşıp kendi başlarına
ortaya çıkmalarına kadar, felsefe; akla dayanan bilgi
olarak anlatılmış ve anlaşılmıştır.Geometri
Euklides –Öklid (İ.Ö 330-275)
KUYETA
ARALIK 2013
18
Archimedes –Arşimet( İ.Ö 287-212)
Eukleides'in (İ.Ö 3.yy), mekanik bilimler de
Archimedes’in (İ.Ö 287-212) çabalarıyla
bağımsızlığa yöneliyor. Fizik bilimi Galileo ve
Newton tarafından 16. ve 17. yy da geliştirildi. 18.
yy da Lavoisier ile biyoloji, 19. yy da Clude
Bernard ile kimya bağımsız bilim durumuna
geldi.Yine aynı yy da Ruhbilim ve toplumbilim,
insanla ve toplumla ilintili konuları ve sorunları;
kendi özel yöntemleriyle incelemeye başladılar.
Bilimlerin bu ilerleyişi, eskiden tüm bilgileri
kapsayan felsefenin alanını gittikçe daralttı.
Bilimler inceledikleri konularla ilgili sağlam ve
kesin bilgiler verebildiler. Sağlam ve kesin bilgiler
veremediği için, felsefenin işe yaramaz bir
araştırma tarzı olduğunu öne sürenler ortaya çıktı.
Özellikle evren, tanrı ve insan ruhu konusunda
bilgi vermeye çalışan metafizikin hiçbir değer
taşımadığı söylendi. Metafizik ve materyalizm
konusuna kısaca değinmeden önce, felsefe nedir
sorusunu en yalın biçimde yanıtlamaya
çalışacağım.
Felsefe sözcüğünün Yunanca aslı, philosophia
dır. Philia 'sevgi* anlamına gelir. Sophia ise bilgelik
Isaac Newton(1643-1727)
Kimi zaman ruhbilim felsefeye dahil edilirken,
kimi zamanda mantık; bağımsız bir bilim olarak
görülür.
Başka bir yaklaşımla felsefe ikiye ayrılır. 1Sistematik Felsefe: Metafizik ya da Varlıkbilim
(Ontoloji), mantık, bilgi kuramı, ahlak felsefesi,
sanat felsefesi, tarih felsefesi, toplum felsefesi,
kültür felsefesi, dil felsefesi, din felsefesi, doğa
felsefesi vb yer alır.
Felsefe Tarihi: Filozofların yaşamlarını,
öğretilerini, felsefe dönemlerini ve akımlarını,
felsefe sorunlarının tarihsel art arda gelişlerini
inceler.
TDK sözlüğünde felsefe sözcüğü şöyle
tanımlanmıştır: Madde ve yaşamayı ve bunları
evren, toplum ve ruh gibi
belirtilerini neden , ilke ve erek
bakımından inceleyen zihin
çalışması ve bu çalışmanın
verimi... Buradan günlük
dilimizde felsefe ve filozof ne
anlama geliyor, biraz da ona
bakalım.
Felsefe ya da felsefe yapmak,
derin ve anlaşılması güç sözler
söylemek olarak anlaşılıyor.
Filozof ise dünyayı
umursamayan kişi ya da dinsiz
olarak algılanıyor. Oysa felsefe
de, filozof da bizde anlaşıldığı
gibi değildir...
ya da genel olarak 'bilgi' demektir.
Philosophia bilgi aşkı ve bilgelik
sevgisi anlamına gelir. Philosophos
'filozof ise; bilgiyi seven, bilgiyi arayan
ve ona ulaşmak isteyen kişi demektir.
Eski Yunancada sophia sözcüğü
yalnızca bilgi anlamını değil; akıllıca
davranmak, aşırılıklardan kaçınmak,
kendine egemen olmak ve kötü
durumlara göğüs germeyi bilmek
anlamlarını taşıyor. Felsefenin
amacının yalnızca kuramsal -teorikbilgiler elde etmek ve vermek değil;
doğru davranmak ve ahlaklı
yaşamanın yollarını öğrenmek ve
öğretmek olduğunu da söylememiz
gerekir. Eski Yunan düşüncesi,
bilgelik, bilmek ve bildiğini
Antoine Lavoisier (1743-1794)
uygularken ahlaklı davranmak gerektiğini
benimsiyordu. Sokrates bu nedenle, '’hiç kimse
bilerek kötülük yapmaz’’ demiştir. Sokrates' in bu
görüşü günümüzde ne kadar geçerlidir, üzerinde
durmaya ve tartışmaya değer.
Okullarda okutulduğu şekliyle felsefe, altı
bölüme ayrılır:
1- Metafizik
2- Mantık
3- Bilgi kuramı
4- Etik. (Ahlak Felsefesi)
5- Estetik. (Güzeli ve sanatı konu alan felsefe)
6- Materyalizm
Galileo( 1564-1642)
ARALIK 2013
KUYETA
19

Benzer belgeler

sayfalar HAZIRAN_`2013.....1-19_opt

sayfalar HAZIRAN_`2013.....1-19_opt Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar, Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakr...

Detaylı

sayfalar aralik_`2012.....1-19

sayfalar aralik_`2012.....1-19 Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar, Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakr...

Detaylı

sayfalar mayis_`2012.....1-19

sayfalar mayis_`2012.....1-19 Mahmut Esat Bozkurt'un çalışmaları çok kısa özet olarak bunlar. Ülkesini seven bir insan olarak, bir Türk olarak, bize hizmet eden insanları hayırla anmak ve onların adlarını yaşatmak, en önemli gö...

Detaylı