İlgili yazı`nın devamını pdf dökümanı olarak görüntüleyebilirsiniz

Transkript

İlgili yazı`nın devamını pdf dökümanı olarak görüntüleyebilirsiniz
En büyük risk grubu,
çocuklar
Milyonlarca yıl önce 3G cep telefonlarının olmaması yüzünden çocuklar, bu aletlerin
yaydığı radyasyona karşı bağışıklık kazanamadan evrim geçirdi.
“Cep telefonlarının zararsız olduğunu düşünüyorum. Öyle olmasalardı çoktan
duymuş olurduk” cümlesini pek çok kere kurmuş ya da duymuş olabilirsiniz.
Bilimadamlarını bile ikileme düşüren bu konuya dair araştırmaları, Amerikalı Prof. Dr.
Devra Davis, bir kitapta topladı. Çevre sağlığına yönelik tehditler konusunda
dünyanın önde gelen uzmanlarından Davis‟in yazdığı, İnno Yayıncılık‟tan çıkan
„Cepteki Tehlike‟ kitabı, radyasyonunun insan vücudundaki hücrelere nasıl zarar
verdiğini, çarpıcı kanıtlarla açıklıyor.
Kullanıcıların yarısı çocuk
Kitaba göre, yüzyılın en popüler elektronik aleti, insan DNA ‟sına zarar veriyor, beynin
savunma mekanizmalarını yıkıyor, sperm sayısını azaltıyor. Ayrıca hafıza kayıpları,
kanser ve nörolojik hastalıklar için risk oluşturuyor. Sürekli büyüme halindeki beyinleri
yüzünden çocuklar, iyice savunmasız duruma düşüyor. Dünya genelindeki dört
milyardan fazla cep telefonu kullanıcısının yaklaşık yarısını 20 yaş altı gençler
oluşturuyor.
Cep telefonlarının zararsız olduğunu savunan bazı bilimadamları şu iddiaları öne
sürüyor: “Elektromanyetik alanların DNA‟yı etkileyebileceği konusunda henüz hiçbir
kanıt yok”, “Epidemiyolojik araştırma raporlarında cep telefonu kullanımı yüzünden
beyin tümörü riskinin arttığına dair tek bir satır bulamazsınız” ve “Global ölçekte çok
sayıda insanın cep telefonu kullanıyor olmasına rağmen global beyin tümörü
vakalarının sayısında herhangi bir artış saptanmadı.” Ancak elektromanyetik
radyasyonun neden olduğu sağlık riskleri hakkında bilinenlerin biraz altı kazındığında
bu iddiaların asılsız olduğu fark ediliyor.
30 milyon yıllık bağlantı
Beynimiz; etrafımızdaki dünyayı nasıl algıladığımızı kontrol ediyor. Doğumdan önceki
yaşamın ikinci ayında büyüyen embriyonun merkezinde basit sinir hücreleri silindiri
oluşuyor. Bu içi boş tüpün içinde insan beyni, dakikada çeyrek milyon hücre büyüme
hızıyla doğum anına kadar sıfırdan 100 milyar hücreye kadar yükselen hızda
gelişiyor. Bir bebeğin beyni, ağırlık bakımından gebelikten ilk yıl sonra üçe katlanıyor
ve iki yaşına ulaştığında da ikiye katlanarak 200 milyar hücreye çıkıyor. Bu hücreler
arasında 30 milyon yıldan daha uzun bir süre boyunca evrimleşmiş ama dile
getirilememiş bağlantılar var.
Bebekler gözlerini herhangi bir şeye odaklayamazlar ancak beyinlerini cezbeden
davranışları ve kokuları tanıyabilirler. Beyinleri düzenli olarak uyumaya, beslenmeye,
ağlamaya, ve bunların hepsini büyüyünceye kadar tekrarlamaya programlanmış.
Bebek beyinleri, içlerinde çözülmesi imkansız
sayısal kombinasyonlar ve pernütasyonların olduğu küçük birer süperbilgisayar gibi.
Bilgelik merkezi
Telefonlarsa bu küçük beyinleri adeta hipnotize ediyor. Bu hücreler ne kadar hızlı
büyürlerse, hata yapma şansları da o kadar az oluyor ve kendilerini sonsuza kadar
yenileyebiliyorlar. Genç beyinler, çocukluk ve ergenlik döneminde de büyümeye
devam ediyor. Bu süreçte beyinle sinir hücrelerinin sayısının sürekli artmasının yanı
sıra onların birbirleriyle bağlantı kurma yolları da değişiyor. Zaman içinde sinir
hücrelerinin etrafı kalın bir „miyelin‟ zırhla kaplanarak onlara dayanıklılık ve güç
katıyor. Miyelinin bize olgunluk ve iyi bir yaşam elde etmek için gerekli muhakeme,
bilgelik, sinyal kontrolü gibi pek çok özellik sunduğuna inanılıyor.
Radyasyon seli
Gelişme aşamasındaki diğer dokular gibi beyin de toksik risklere karşı özellikle ilk
evrelerinde çok savunmasız. Hayatın ilk iki yılında son derece küçük miktarlarda bile
olsa bünyeye kurşun gibi ağır metallerin karışmasının bir dizi hoş olmayan sinirsel
sonucu olabiliyor. Kurşun atomlarının içinde kalsiyumunkine benzer sayıda ve türde
elektronlar var. Bunun anlamı, bu toksik metalin beyin veya vücudun diğer yaşamsal
organları tarafından sanki kalsiyummuş gibi algılanarak içeri kabul edilmesi.
Beyin, kemik sağlığı, kalp atışı ve sinir hücreleri için kalsiyum vazgeçilmez bir madde.
Kurşunsa sinir hücreleriyle sinir kavşaklarının genel yapılarını bozabilecek nitelikte.
Yaşamlarının ilk yıllarında kurşun ve yetersiz kalsiyum alan çocukların ileride zeka
seviyelerinin düşük olması, okulda sorun yaşaması ve nihayetinde kendilerini
hapishanede veya akıl hastanelerinde bulma ihtimalleri normal yetişkinlere kıyasla
çok daha yüksek.
Eğer yürümeye başlama aşamasındayken bir parça kurşuna maruz kalmış çocuklar
bile birer yetişkin olduklarında küçük bir beyin, suç işlemeye yatkınlık ve psikolojik
sorunlarla yüzleşiyorlarsa, bugün tarihte eşi benzeri görülmemiş yoğunlukta radyo
frekansı sinyalleri seliyle büyüyen çocukların beyinleri ve vücutları bu durumdan nasıl
etkileniyor dersiniz?
KORKUTAN TEKNOLOJİ
Rusya, Yunanistan, Fransa, Avusturya, ve İsviçre‟deki bilim insanları, radyo frekansı
radyasyonunun beyin üzerindeki kısa vadeli etkileri hakkında devrim sayılabilecek
araştırmalar yapıyor.
Rus bilim insanları, bir sıçanın beyninin hippocampus denilen kısmının radyo frekansı
elektrosimülasyonuna tutulması sonucunda, beyindeki sinir hücrelerinin kontrolden
çıkmasına ve titremeyle kasılmaların yaşandığı sara hastalığına neden olduğunu
buldu. Peki, bu sinyallerin bizim için sorun yaratıp yaratmadığını nasıl anlayacağız?
Deney grupları inceleniyor
Moskova‟daki uzmanlar, son beş yıldır, biri cep telefonu kullanan diğeriyse
kullanmayan 5-12 yaş arası iki grup çocuğu izlemeye aldı. Bu çocuklar, her yıl
psikolojik ve fizyolojik testlerden geçirildi. Rus araştırmacılar bugüne değin, cep
telefonu kullananların beyinlerinin çalışma sistematiğinde; çalışma kapasitesi
düşüklüğünden, artan halsizliğe, dikkat ve anlamsal hafızayı toplayamamayla, sesler
arasındaki farkları anlama yeteneği kaybına kadar geniş yelpazeye yayılan işlevsel
bozukluklar görüldü.
Kobaylar işbaşında
Düzenli olarak cep telefonu kullanan çocuklarda, öğrenme ve davranış bozuklukları
anlamına gelen, işlevsel sorun olarak nitelendirilen bir dizi rahatsızlık var. Bugüne
kadar beyinlerinin şeklinde hiçbir deformasyon görülmedi ancak sürekli cep telefonu
kullananların beyinlerinin gerektiği kadar iyi çalışmadığı gözlemlendi.
Ayrıca aynı alanda yeni hayvan araştırmalarından alınan önemli dersler de var.
Yunanistan‟daki bilim-insanları 12 yıldır, düzenli olarak kablosuz cihaz kullanımının,
farelerin öğrenme ve öğrendiklerini hatırlama yeteneklerini nasıl körelttiğini gösteren
araştırmalar yapıyor. Atina Üniversitesi‟nden psikolog Lukas H. Margaritisi, kablosuz
telefonlar,Wi-Fi sistemler ve bebek monitörleri kullanarak, farelerin kafeslerine
sinyaller gönderiyor.
Bu araştırmalardan birinde, fareler önce içi yarı yarıya su dolu silindir şeklinde metal
bir kaba bırakılıyor, sonra doğal olarak çok kolay öğrenebildikleri bir iş olan
boğulmamak için kıyıya yüzüyor. Fareler bu işte uzmanlaştıktan sonra, Margaritisi ve
ekibi kafeslerine bırakılan aynı fareleri bir saat boyunca, cep telefonu, Wi-Fi
benzerleri cihazlara maruz tutuyor.
Ardından bu kemirgenler daha önce bir şekilde kaçıp kurtulmanın yolunu buldukları
aynı yüzme havuzuna atılıyor. Radyasyona maruz kalmış kobaylar, çoğunlukla kabın
ortasında daireler çizerek yüzüyor ama daha birkaç saat önce öğrendikleri gibi kıyıya
doğru yüzmeleri gerektiğini hatırlayamıyor.
Bu grubun bir diğer çalışmasındaysa anneleri hamilelik sırasında cep telefonu
radyasyonuna maruz kalmış farelerin beyinlerinde, maruz kalmamış farelerinkinden
farklı hücrelerin bulunduğu keşfedildi. Küçük miktarlardaki darbeli radyo frekansı
radyasyonu bile bu fareleri, bir tür beyin hasarı gibi görünen hastalıklı yavrularla
başbaşa bırakmaya yetiyor.
İnsan beyni ne kadar araştırılıyor?
İnsan beyninin yapısı, onu inceleme fırsatı vermiyor. Kafatası içinde korunan bu
organın, kan-beyin bariyeri denilen bir savunma mekanizması var. Beynin etrafında
doğal bir koruyucu katman olduğu fikri, bilim insanlarının bir hayvanın kanına mavi
boya enjekte ettiklerinde vücudunun ve dokuları- nın tamamen mavi renk almasına
karşın beyninin pembe-griye döndüğünün görülmesiyle ortaya atıldı. Bu bariyer,
istenmeyen maddelerin kan yoluyla beyne girmesini engelliyor.
İsveç‟teki Rausing Deneysel Sinir cerrahisi ve Radyasyon Fiziği Laboratuvarı‟nda
çalışan bir ekip, bu beyin savunma mekanizmasını araştırıyor. Araştırmacılardan Leif
Salford, 1980‟lerin başlarındaki çalışmalarında, radyo frekansıyla beyin bariyerini
aşmayı başardı. Ancak bu başarı aklına şu soruyu getirdi: “Radyo frekansı sayesinde
beyin bariyeri gevşetilebiliyor, o halde cep telefonlarının yaydığı radyasyon, sağlıklı
beyinleri nasıl etkiliyor?”
Ekibin açıklaması şöyle, “Cep telefonlarının çocuklar üzerinde kesin ve dramatik
etkiler yaratma ihtimali yok. Ancak uzun vadede bazı sinirsel hastalıklarla kendini
açığa çıkartabilecek azalan beyin rezervi kapasitesi veya yaşlanma belirtilerine
neden olabilir.”
RADYASYON SINIRLARI
Cep telefonu radyasyonu için belirlenmiş standart sınırların günümüzdeki kullanıcıyı
temsil etmeyen bir insana göre ayarlanmış olduğunun çoğu insan farkında bile değil.
ABD‟de radyo frekansı radyasyonuyla ilgili güvenlik standartlarının tarihi, cep
telefonlarının teoriden pratiğe geçtiği günden daha eskilere, 1962‟ye dayanıyor. Bu
standartların çoğu, Utah Üniversitesi‟nde çeyrek yüzyıldan uzun süren bir dönemde
endüstriyle birlikte yürütülen çalışmalarla tespit edildi.
Bu standartların geliştirildiği sıralarda, herkesin aklındaki temel soru, bu cihazların
herhangi bir parçasına dokunan birisini hangi seviyede elektrik akımının şoke
edebileceği veya öldürebileceğiydi. Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü (ANSI), ne
kadarlık bir elektrik akımının bir insanı huzursuz edebileceği, afallatabileceği veya
öldürebileceği temelinde, her 10 yılda bir elektronik cihazlar için standartlar belirliyor.
İşe bulmaca-çözer gibi bir araştırmayla başlayan Utah‟da ödül kazanmış elektrik
mühendisler takımıysa, radyo frekansıyla diğer elektro-manyetik radyasyonun insan
üzerine etkileri hakkında bilimsel düşüncede yeni paradigmalar yaratarak yaptığı işi
sonlandırdı.
Sam’in hikayesi
Bilim insanları, 1996 yılında cep telefonundan kaynaklanan etkileri ölçmeye
çalışırken, Standart Antromorfik Mannequin‟ in kısaltması olan Sam isimli birinden
faydalandı. Sam; 100 kiloluk cüssesi, 5.5 kilo ağırlığındaki kafası ve 1.90‟ın
üzerindeki boyuyla bir hayli gösterişliydi.
Cep telefonları, milyonlarca mikrodalga ebadındaki darbeli sinyali alan ve gönderen
karmaşık bir radyodan başka bir şey değil aslında. Telefonun içindeki gönderici,
sesinizi gözle görünmez iyonlaşmayan radyasyon mikrodalgalarına dönüştü- rüyor ve
bu dalgalar anten aracılığıyla ışık hızında gönderiliyor. Standartlar ilk başta, Sam‟in
kafasındaki dokunun aşırı ısınmasını engellemek için daima açık tutulan ilk nesil
analog cep telefonlarına uygun yapıldı.
Farklı beyin kodları
Sam‟in beyni bizimkilerin aksine, homojendi. Deney sırasında 10 delikli bir bowling
topu büyüklüğündeki plastikten kafanın içine sıvı dökülüyordü. Programlanmış bir
bilgisayar otomatik olarak, bir cep telefonu, bu plastikten kafaya yaklaştırıldıkça, içine
daldırdığı bir sonda aracılığıyla kafatasının çeşitli bölgelerine ne kadar radyo frekansı
radyasyonunun ulaştığını ölçüyordu. Elbetteki herkesin beyni aynı değil. Ancak Sam,
yeni yürümeye başlayan bir bebeğin cep telefonu kullanabileceğinin hayal bile
edilemediği sıradan zamanlardandı.
Bu standartlar; yetişkinlerin, kadınların ve çocukların çok daha küçük beyinlerine göre
değil, Sam‟in koca kafasına, beynine göre belirlendi. Sam tabanlı standartlar ayrıca
radyo frekansı sinyallerinin diğer biyolojik etkileri olabileceğini ve herhangi bir
maddenin beynin içine girme hızını artırarak kanın içinde alışılmadık proteinlerin
oluşmasına neden olabileceğini, bunların küçük çocukların beyinlerince kolayca
emilebileceği gerçeğini de hesaba katmıyordu. Üstelik bu modellerin hiçbiri küçük bir
çocuğun beyninin yaşamının ilk yılında üç katına çıktığını ve ergenlik çağı boyunca
büyüdüğünü de dikkate almıyordu.
Biliniyor ama umursanmıyor
Genç beyinler hakkında bildiklerimiz artmasına rağmen cep telefonlarının test
edilmesi veya derecelendirilmesiyle ilgili yöntemlerde halen bir değişiklik yapılmış
değil. Günümüz dünyasındaki cep telefonlarının yaydıkları radyasyonu ölçmekte
kullanılan beyin modelleri, bugüne kadar „nöroanatomi‟nin çok sayıdaki temel
ayrıntısını hiç hesaba katmadı. Normal boyutta bir insanın alacağı radyasyon
seviyesinin, Sam‟inkinden 10 kat fazla olabileceği tahmin ediliyor.
Saklı gerçek
İki gerçeği ısrarla göz ardı ediyorlar: Herkese tek beden uymaz ve beynin yoğunluğu
her bölgesinde aynı değil. Çocuklardaki savunmasızlık seviyesinin yüksekliği, sadece
beyin modelcilerin değil aynı zamanda modern uluslardaki politika yapıcıların da
endişe kaynağı olmalı.
KENDİNİZİ VE AİLENİZİ NASIL KORUYABİLİRSİNİZ?
Bugün bir düzineden fazla ülkede çocukların cep telefonu kullanması yasak. Ayrıca
kulaklık, mikrofon ve SMS kullanımıyla ilgili çocuklar uyarılıyor
Peki, hükümetlerin harekete geçmesini beklemek yerine, kendinizi ve ailenizi
korumak için neler yapabileceğinizi biliyor musunuz? İşte birkaç öneri:
* Kablolu bir kulaklık veya düşük güçlü bir Bluetooth yayıcısı kablosuz kulaklık
kullanın. Böylece beyine giden radyasyon miktarını azaltmış olursunuz. Eğer
kablosuz bir kulaklık kullanıyorsanız o zaman tefeonda konuşmuyorken onu
kapatmanız gerekiyor.
* Telefonu gün boyunca vücudunuza yakın bir yerde tutmayın. Açık olduğu halde
telefonunuzu kullanmadığınız zamanlar onu bir el çantasına veya dolap gözüne
koyun.
* Mümkün olan her zaman cep telefonunuzu sadece sinyal seviyesinin iyi olduğu
yerlerde kullanın. Çünkü sinyal seviyesi düşük olursa cihaz tekrar tekrar bağlanmaya
çalışacağı için radyo frekansı seviyesi o kadar artıyor.
Kırsal alanlarda olduğu gibi sinyal seviyesi düşükse ya da asansör, tren veya bir
araba gibi metal bir kutunun içindeyseniz, aracın içinde telefonun bağlanabileceği,
kendinden hariç anten yoksa aleti sadece acil durumlarda kullanın.
* Daha çok, mesaj yazmayı tercih edin ve bunu yaparken de onu elinizle
vücudunuzdan uzak tutacak şekilde mesela dizinizin üzerine bir engel görevi görecek
kitap koyarak yapın. Telefonlar mesaj gönderirken konuşmaya kıyasla daha az
radyasyon yayıyor ve ayrıca mesajlaşmayla telefonu başınızdan uzak tutmuş
oluyorsunuz.
* Hoparlör kullanın. Hoparlörle konuşurken bile telefonu vücudunuzdan mümkün
olduğunca uzak tutmaya çalışın ve telefonun arka kısmının bebeklere veya diğer
çocuklara doğru bakmadığından emin olun.
* Çocuklara konuşmak yerine mesajlaşmalarının daha doğru olacağını öğretin ve
onlara telefonları ceplerindeyken kapalı tutmalarını söyleyin.
* Özellikle çocukların tabii sizin de gece boyunca yatarken cep telefonlarını yastığın
altında bırakmamaları gerekiyor.
* Hamile kadınlar telefonları karınlarından uzak tutmalı. Yenidoğanların da bu
telefonlardan koruması şart. Radyasyondan en çok bir ceninin veya bebeğin beyni
etkileniyor.
* Erkekler, bilhassa da baba olmaya hazırlananların telefonlarını ceplerindeyken
kapalı tutmaları gerekiyor. Radyasyon alınımını azalttığı ileri sürülen radyasyon zırhı
veya diğer benzer koruyucu cihazlara karşı temkinli yaklaşın. Bağlantı kalitesini
azaltabileceklerinden cep telefonunun aşırı yoğun radyasyon yaymasına neden
olabilirler.
* Evlerde kablosuz değil kablolu telefon kullanın çünkü bu cihazlar da tıpkı cep
telefonları gibi radyo frekansı radyasyonu yayıyor.
* Araba kullanırken konuşmaktan veya mesajlaşmaktan kaçının. Bu, sarhoş araba
kullanmak kadar tehlikeli. Kullanım kitaplarını, FCC kurallarını muhakkak okuyun ve
üretici şirketin web sitesini takip edin. Mevcut kullanım kitapçıklarının çoğunda cep
telefonunun vücuda tutulması gereken mesafeler, okunamayacak derecede küçük
puntolarla yazılıyor.
Politik tavır
ABD‟de cep telefonları hakkındaki kurallardan, Federal İletişimler Komisyonu (FCC)
sorumlu. ABD Gıda ve İlaç Yönetimi (FDA), şu ana kadar cep telefonlarının
güvenilirlikleri hakkında pazara sürülmeden önce herhangi bir araştırma yapmama
ama bir telefonun herhangi bir tehlike arz ettiği durumda müdahale etme yöntemini
benimsiyor.
Aslında FDA, cep telefonlarından çok daha fazla enerji çeken mikrodalga fırınları sıkı
takip ediyor çünkü yaydığı radyasyonunun kalp pili olan insanlarda kalp krizi riskini
artırdığı ispatlandı.
Neler yapılabilir?
* Cep telefonlarının üzerlerinde nasıl daha tehlikesiz kullanılabileceklerine dair uyarı
etiketi olmasının zorunlu kılınmalı. -Bu telefonların kulaklık ve mikrofonla birlikte
satılmasının zorunlu hale getirilmeli.
* Kamuoyunda, her bir cep telefonunun radyasyon yayma oranı ve radyasyona
maruz kalma riskinin azaltması hakkındaki farkındalığın artırılmalı.
Bilimsel yollardan güvenlik standartlarının ciddi bir şekilde yeniden gözden
geçirilmeSi ve düzenlenmesi, cep telefonları hakkında bağımsız araştırma
programının desteklenmeli.
* Başa gelen radyasyonun azaltılması için belirli tavsiyeler geliştirilmeli.
* Radyo frekansı radyasyonu riski hakkında ulusal bir anket yapılmalı.
SPERMLER TEHLiKEDE Mi?
Cep telefonlarının insan üreme sürecini etkileyip etkilemediği henüz bilinmiyor çünkü
dünyadaki genç erişkin kadın ve erkeklerin neredeyse tamamı cep telefonu
kullanıyor. Bu durum, kontrol grubu oluşturulmasına engel oluyor
Cleveland Kliniği‟nde araştırmacılar spermlerin radyo dalgalarından nasıl etkilendiğini
gösteren bir çalışma yaptı. Bu çalışma, 2008 yılında “Cep telefonları sperm sayısını
düşürüyor” başlığıyla yayımlandı. Ashok Agarwal, androloji (erkek üreme sistemi
biyolojisi) alanında dünyanın en önde gelen uzmanlarından. Kliniğin androloji
laboratuvarı ve üreme doku bankasının direktörlüğünü yürüten Agarwal‟ın çalışmaları
merakımızı giderir nitelikte...
Spermler deforme oldu
Klinik ortamda 364 erkeğin incelendiği çalışmanın sonuçları şöyle: En düşük
seviyede sperm sayısına sahip erkekler belirgin olarak cep telefonlarını vücutlarında;
çoğunlukla ceplerinde taşıyanlardı. Bütün bu ölçütlere göre hiç cep telefonu
kullanmayan erkekler, 2-4 saatten fazla kullananlardan çok daha fazla sağlıklı
spermlere sahipti. Dahası dört saatten fazla kullananların spermleri en az sayıda ve
en sağlıksız olanlardı. Bu 364 erkeğin yarısı günde en az iki saat telefondaydı.
Agarwal‟ın ekibi, sonuçlara ulaşmak için çok akıllıca bir taktik geliştirdi. Klinik
gönüllülerinden 34 tanesinin spermleri laboratuvara alındı ve iki parçaya bölündü.
Ayrılan parçanın birine, bir erkeğin yumurtalıklarıyla cebi arasındaki mesafeden
radyasyon uygulandı. En yüksek seviyede cep telefonu radyasyonuna maruz kalan
spermler, en çok deforme olanlardı ve en kötü yüzme yeteneğine sahiplerdi.
Clevelandlı araştırmacılar sonuçlarına alışıldık bilim diliyle “Öncü” diyerek daha fazla
araştırma için çağrı yaptı.
Yedi ülke araştırıyor
Radyo frekans sinyallerinin spermleri etkilediğini söyleyen tek araştırmacı Agarwal
değil. Cleveland Kliniği sonuçları ne tek, ne de araştırmacıların düşündüğü gibi ilk. Bu
yüzyıla geçtiğimizden beri, cep telefonu radyasyonunun insan ve fare spermlerini
ciddi şekilde ayrıştırdığını ortaya koyan çeşitli çalışmalar var. Avustralya, Japonya,
Macaristan, Polonya, Türkiye, Çin ve ABD‟de bağımsız bilimsel raporlar var.
2010 yılında Cambridge Üniversitesi‟nden ödüllü profesör John Aitken, test tüpü
içerisindeki insan sperm kültürlerini, cep telefonu tarafından yayılabilecek seviyede
radyo frekans radyasyonuna maruz bırakma şeklinde bir seri proje raporladı:
„Erkek tohum hücrelerinin tanımlanması ve ayrıştırılması incelemesi‟.
Tam olarak neyi etkiliyor?
Cep telefonu radyasyonunun X-Ray‟de olduğu gibi sperm DNA‟sını doğrudan tahrip
etmediği biliniyordu. Keşfedilense, cep telefonu radyasyonunun, spermin
yumurtalıktan çıkıp yumurtayı döllemeyi gerçekleştireceği güvenli bölgeye kadarki
uzun maratonu yüzmek için gerekli kudretini zayıflattığıydı. Bütün bu hareket için
gerekli enerji, sperm içindeki mitokondrial hücreden geliyor.
Eğer cep telefonu radyasyonuna maruz kalırlarsa bu hücreleri bir arada tutan
elektronlar yerlerinden kopup ayrılıyor böylece tehlikeli serbest radikaller oluşuyor.
Bunlar, spermlerin gücünden çalıyor.
Dünyadan araştırmalar
Hindistan‟daki Meleka Manipal Medical College‟ın yakın zamandaki deneyi, özellikle
kaygı verici. Bilim insanları, üç aylık kobay farelerin kafeslerinin altına üç gün
boyunca 900-1800 megaherz frekansta çalışan cep telefonları koydu. Farelerin
kanında serbest radikaller üredi, sperm sayıları düştü ve erkeklik hormonları azaldı.
Elektromanyetik radyasyon konusunda Yunanistan‟ın önde gelen araştımacılarından
Lukas Margaritis, meyve sineği drosophila‟yı kullanarak, cep telefonu radyasyonunun
bu sevimli, doğurgan küçük sineğin üreme organlarındaki hücreleri öldürebileceği
kanaatine vardı. Uzmanlar, olağanüstü bir sabırla ve mikroskoplarla bu küçük
sinekciğin yumurtalıklarını ayrıştırdılar.
Sonuç, diğer araştırmalarla aynıydı: serbest radikaller ve sperm sayısı düşüklüğü.
Elbette insanlar fare değil. Fakat insan ve kemirgen genom projelerinin teyit ettiği gibi
derin ve önemli yönlerde eşleşiyoruz. Genetik evrim bize köpek ve tavuklara oranla
kemirgenlerle daha fazla gen paylaştığımızı söylüyor.
Paylaştığımız önemli miktarda sessiz mutasyondan şimdi biliyoruz ki bilimin olasılık
olmasından çok eski bir noktada, yaklaşık 85 milyon yıl önce, kemirgenler ve insanlar
ortak atalara sahipti.
Milliyet
Kaynak:
http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=5543

Benzer belgeler