Köy-Koop Haber Gazetesi 20. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 20. Sayı
ancar Ekicileri Kooperatifleri Birliği
ADAPAZARI AFYON AĞRI AKŞEHİR-ILGIN ALPULLU AMASYA ANKARA BALIKESİR-BURSA BOR BURDURISPARTA ÇORUM DİNAR ELAZIĞ ELBİSTAN ERCİŞ EREĞLİ ERZİNCAN ERZURUM ESKİŞEHİR KASTAMONU
KAYSERİ KIRŞEHİR KONYA KÜTAHYA MALATYA MUŞ SAMSUN SİVAS TURHAL UŞAK YOZGAT
Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi
TEMMUZ 2013
Yıl:2 Sayı:20
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Köy-Koop 15. Olağan
Genel Kurulu Yapıldı
2013 Yılı
Birleşmiş Milletler 19. Uluslararası
Kooperatifler Günü'nün teması:
"Kooperatif kurumsal kriz
döneminde güçlü kalır"
“Toprak Bayramı” Kutlandı
»» Köy-Koop 2012 yılı faaliyet dönemine ilişkin 15. Olağan Genel Kurulu, 27 Haziran 2013
tarihinde Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlık Toplantı Salonunda gerçekleşti.
Genel Kurul’a; Merkez Birliğine bağlı birlik temsilcileri, Türkiye Milli Kooperatifler Yönetim Kurulu Başkanı Muammer
Niksarlı, Türkiye Orman Kooperatifleri
Genel Başkanı Cafer Yüksel, Türkiye Sulama Kooperatifleri Genel Başkanı Halis
Uysal, Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez
Birliği Genel Başkanı Ramazan Özkaya,
İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu Sözcüsü Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı,
Köy-Koop Eski Genel Müdürü Yalçın
Doğaner, Gazeteci-Yazar Tuncer Beybağ
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Umut Toprak, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve basın
mensupları katıldı.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dekanlık Toplantı Salonunda gerçekleşen toplantıda; Divan Başkanlığını KöyKoop Kastamonu Birlik Başkanı Erol
Akar, Divan Başkan Yardımcılığını KöyKoop Bursa Birlik Başkanı Erdoğan Yıldız, Katip Üyeliklerini; Köy-Koop Muğla Birlik Başkanı Eray Çiçek, Köy-Koop
İzmir Birlik Başkanı Muhittin Akbulut,
Oy Tasnifçiliğini; Köy-Koop Burdur
Birliğinden İbrahim Akça ve Köy-Koop
Muğla Birliği’nden Mehmet Kaplan’ın
yaptığı Genel Kurul’da yeni Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu ve Türkiye Milli
Kooperatifler Birliği Temsilcilerinin asil
ve yedek üyeleri belirlendi. » Syf 5’te
Tarım Arazilerini Büyütme
Kolaylaşacak
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları,
devletin belirlenen ölçeğin altında kalan
arazileri satın alarak ölçek büyütmek
isteyen vatandaşlara cazip şartlarda kredi
desteği verileceğini açıkladı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları, tarım arazilerinin ölçeklerinin büyütülmesine ilişkin
vatandaşın, belirlenen ölçeğin
altında kalan arazileri satın alarak
ölçek büyüklüğüne getirmek istediği durumlarda devletin cazip
şartlarda krediyle destek vereceğini açıkladı. Mirmahmutoğulları
bu sayede arazi ölçeğinin büyütüleceğini ve bir daha da bölünmeyeceğini ifade etti. » Syf 7’de
Karnelerinizi Almadan (!)
Haydi Çocuklar Tarlaya…
Kendi tarım işletmelerinden
yeterli gelir elde edemeyen
az topraklı ve/veya topraksız aileler geçimlerini sağlayabilmek ve çalışabilmek
amacıyla daha fazla tarımsal
iş olanağı bulunan yörelere mevsimlik/dönemlik göç
ederek iş aramaktadır. Bu işçiler, tarımsal üretimin
kendine özgü niteliklerinden dolayı zor koşullarda çalışmakta ve yaşam mücadelesi vermektedir.
» Syf 12’de
Ormanlar Petrol
Sondajına Açıldı
ve yabancı sermayeye yeni
teşvik ve kolaylıklar sağlandı.
» Syf 13’de
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı binası Mehmet Akif
Ersoy Konferans Salonu'nda
düzenlenen kutlamada bir
konuşma yapan Bakan Eker,
canlılar içinde toprağa tek
zarar veren canlının insan olduğunu söyledi. Eker, "Plan
yapıp, taammüden planlayarak, topraktan beslenip toprağa zarar veren başka canlı
yok" dedi. » Syf 13’de
Türkiye BM'in FAO Konsey
Üyeliğine Seçildi
»» Türkiye Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü FAO’nun 49 üyeli üst yönetimi olan
konsey üyeliğine seçildi.
»» Türk Petrol Kanunu Tasarısı Meclis
Genel Kurulu’nda kabul edildi. Yeni yasayla
ormanlarda ve denizlerde petrol arama ve
işletme faaliyetlerine izin verildi.
Aralık ayında TBMM'ye sunulan ve TPAO’yu zayıflatarak
yabancı petrol tekellerinin
önünü açan Türk Petrol Kanunu Tasarısı uzun süren
görüşmelerin ardından Meclis Genel kurulunda kabul
edilerek yasalaştı.
TBMM'den geçen yeni Türk
Petrol Kanunu ile mevcut yasadaki "milli menfaat" vurgusu kaldırılmış ve "devlet hissesi" sahalara göre azaltılmış
oldu. Ayrıca yeni yasayla yabancı petrol tekelleri ile yerli
»» 11-17 Haziran Toprak Haftası etkinlikleri
kapsamında yer alan Toprak Bayramı
kutlamaları yapıldı.
Türkiye, FAO'da da artık karar
merciinde olacak. Türkiye,
oylamaya katılan 155 ülkenin
116'sının oyunu alarak Temmuz 2013-Temmuz 2016 dönemlerinde FAO Konseyi üyeliği hakkı kazanmış oldu.
Üyelik
açıklaması, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker'in de
katıldığı İtalya'nın
Başkenti Roma'daki
Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütü'nün
38. konferansı sırasında
açıklandı. Bakan Mehdi
Eker, FAO'nun etkinlikleri
kapsamında 'Gıda Güvenliği
ve Beslenme İçin Sürdürülebilir Gıda Sistemleri' konusunda bir konuşma yaptı.
Eker, konuşmasında, 'En Az
Gelişmiş Ülkelerde Gıda Güvenliği, Sürdürülebilir Tarım
ve Yapısal Dönüşümler' konulu toplantıda yaptığı konuşmada da
Türkiye'nin dış yardımlarının 2,5 milyar doları geçtiğine
vurgu yaptı. Bakan
Eker, OECD istatistiklerine göre, yardımlarını
bir önceki seneye göre yüzde
38 ile en yüksek düzeyde artıran ülkenin Türkiye olduğunu belirtti. » Syf 5’te
Hadi İLBAŞ
Pr.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Dr. Umut TOPRAK
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -20» Syf 2’de
“Kooperatif Sermaye”
Oluşturmak
» Syf 6’da
Kızılırmak’ın
Durduğu Yer: Kalecik
» Syf 9’da
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Dr. Erhan EKMEN
İzmir Tarım ve Gıda Zirvesi,
Şirket Tarımcılığının Tescili
İçin Düzenlenmiştir » Syf 4’te
Yerel Tohumlara
Özgürlük
» Syf 5’te
AB’de Kırsal Kalkınma
Politikalarında Üretici
Örgütleri » Syf 17’de
Erol AKAR
Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
Tevfik Fikret CENGİZ
Gezi Parkı ve Ormanlarımız
Atatürk’ün Türk
Milletine Emaneti
KOBİ’ler İçin Alternatif
Finans İmkânları
» Syf 15’te
» Syf 8’de
» Syf 20’de
2
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -20-
MUHASEBEDE BU AY
Murat AKBABA
Muhasebeci
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği
Genel Kurulu Yapıldı
01/07/2013 Haziran 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının
31/07/2013 Verilmesi
Bu ay itibariyle artık 2012 T.Yılı’na ait yapacağımız hiçbir işlem
kalmamış olup, artık 2013 T.yılına ait çalışmalarımızı yaparak eksik bıraktığımız işlemlerimizi tamamlar isek dönem ve
yılsonlarında daha rahat edebiliriz.
İşlerinizde başarılar dilerim.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Dr. Umut TOPRAK
• Dr. Hilal TUNCA
• Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Tevfik Fikret CENGİZ
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Ünal ÖRNEK
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
ER
LİKLERİ M
E
RK
Divan Başkanlığını TESK-KOOP Genel
Başkanı Abdulkadir Akgül, Katip Üyeliklere OR-KOOP Yönetim Kurulu Üyesi Hasan
Yaşar, Türk-Konut Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Abidinoğlu’ndan oluşan Divan
toplantıyı yönetti.
01/07/2013 Haziran 2013 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamında31/07/2013 ki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi
BİR
mı görüyoruz” diye konuştu. Niksalı, 2015
yılında, Antalya bölgesinde Ekim-Kasım
aylarında 2000 yabancı delegenin katılacağı ‘Uluslararası Kooperatifler Birliği Büyük
Genel Kurulu yapılacağını belirtti.
01/07/2013
2013 Yılı Motorlu Taşıtlar Vergisi 2. Taksit Ödemesi
31/07/2013
F
Açılış konuşmasında, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği olarak geçen yıl iki önemli
etkinlikte bulunduklarını belirten Niksarlı,
“Birincisi, beş bine yakın kişinin katıldığı ‘Kooperatifçilik Strateji ve Eylem Planı’
açılış etkinliklerinde bulunduk. İkinici ise
Türkiye’de Uluslararası Kooperatifler Birliğinin Avrupa Genel Kurulu, 6-7 Mayıs 2013
tarihinde İstanbul’da yapıldı. İlk defa yapmamıza rağmen çok başarılı olduk.” dedi.
İngiltere’nin Manchester kentinde, Uluslararası Kooperatifler Fuarı ile Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin İstanbul’da
yapılan Avrupa Genel Kurulu’na, kooperatif birliklerimizin gerekli ilgiyi göstermemisinden dolayı üzüntülerini dile getiren
Niksarlı, “Bu etkinlikler, bizim farkındalık
yaratacağımız girişimlerdir. Dünyaya bu
etkinliklerde biz de varız diyebilmeliyiz.
Malesef ne bu ilgiyi görüyoruz, ne bu yardı-
1971 yılından bu yana faaliyet
gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun
geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı
altında üst örgütlenmelerini
tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve
işlenmesi, seracılık, halı–kilim
üretimi, zeytin ve zeytinyağı
işlenmesi, bal, çeltik üretimi
ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan,
salça, reçel, konserve üretimi
v.b.) etkinlik gösterir.
Haziran 2013 Dönemine Ait Aylık ve Nisan-Mayıs01/07/2013
Haziran/2013 Dönemine Ait Üç aylık Katma Değer
30/07/2013
Vergisinin Ödenmesi
İ
AT
»» Genel Kurul, 29 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da gerçekleşti.
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
Haziran 2013 Dönemine Ait Aylık ve Nisan-Mayıs01/07/2013
Haziran/2013 Dönemine Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar
30/07/2013
Vergisi Stopajının Ödenmesi
M
internet adresinden ulaşabilirsiniz.
Haziran 2013 Dönemine Ait Aylık ve Nisan-Mayıs01/07/2013
Haziran/2013 Dönemine Ait Üç aylık Katma Değer
29/06/2013
Vergisinin Beyanı
RI
www.koy-koop.org
Haziran 2013 Dönemine Ait Aylık ve Nisan-Mayıs01/07/2013
Haziran/2013 Dönemine Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar
29/06/2013
Vergisi Stopajının Beyanı
V E D İ Ğ E R TA
Yazarımızın tüm yazılarına;
01/07/2013 Haziran 2013 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet
29/06/2013 Belgesinin Verilmesi
MA
– sürecek -
01/07/2013 Haziran 2013 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisi22/07/2013 nin Beyanı ve Ödenmesi
IN
Bütün bu sorunlar, TAŞUCU BALIKÇILIK KOOPERATİFİ genel olarak Türkiye’deki üretim ve pazarlama kooperatiflerini temsil edici bir örneği olmuştur.
01/06/2013 Sanayi ve Ticaret Odası Yıllık Munzam ve Nispi Aidat
01/07/2013 1.Taksit Ödemesi
K
Kuruculardan İrfan Erdal bu konuda
şunları söylüyor: “ilk zamanlar her
hafta ortaklarla toplantılar yapıyor-
Kredi sorununun üreticiye değil, aracıya yarayacak şekilde olması kooperatifin büyük çaplı üretim için gerekli araç
ve gereçleri edinmesini engellemiştir.
01/06/2013 Mayıs 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının Ve01/07/2013 rilmesi
L
Örneğin, kooperatifin satın almış olduğu 2 büyük motordan birisi 1975
Ocak ayında karaya vurmuş, bir tanesi
de yatak yakmış, her ikisi kooperatifi 400.000 lira dolayında bir masrafa
sokmuştur. Her iki olayda hem motorların yönetiminden sorumlu olan yöneticinin ihmali olduğu görülmektedir.
Hem de havanın bozduğunu, denizde
kaba dalgalar olduğunu görüp de motorun gereken güvenlik tedbirleri alınmadan durduğunu haber verme gereğini
duymayan ortakların “kooperatif malı
aynı zamanda benim kendi malımdır”
bilincini tam geliştirememiş oldukları
ortaya çıkmaktadır. Kendileriyle görüştüğümüz bir bölüm ortak balıkçı 180
ortak içinden ancak 20 kişide böyle bir
bilinç bulunduğu kanısında olduklarını
söylediler.
Kısacası, balıkçılık gibi bir pazara yönelik bir üretim alanında, deniz kıyısı gibi
haberleşme ve hareketliliği yüksek bir
yerde kurulmuş olması, balıkçının gelir
ver yaşama düzeyinde eskiye nazaran
çok önemli yükselmeler sağlamış bulunması; Taşucu Balıkçılık Kooperatifinin geleceğinin güvencesi sayılabilecek
temel taşlarıdır denebilir Bu temeller
üzerine dayalı olması, onu Türkiye’nin
en büyük balıkçılık kooperatifi yapmıştır. Bir rastlantı yönü de olsa, çevrede
saygınlığı yüksek ekonomik toplumsal
gücü büyük iki öndere sahip olması da
kooperatifin başarısının etkenleri arasındadır.
01/06/2013 Mayıs 2013 Dönemine Ait Haberleşme Vergisinin
01/07/2013 Beyanı ve Ödenmesi
KA
Bu vesileyle genel
olarak ortakların eğitim
düzeyinin düşüklüğüne ve
kooperatifin ortaklara gerekli
kooperatifçilik bilgi, görüş
ve anlayışını kazandıracak
eğitim faaliyetleri bakımından
yetersiz kalmış olmasına da
değinmek gerekir.
Kooperatif yöneticilerinin
birikmiş fonlarını daha iyi
değerlendirsin diye tümüyle
gayrimenkule yatırmış
olmaları da bir tedbirsizlik
olmuştur. Örneğin, iki
motorun arızalanması
karşısında büyük onarım
masrafları gerekince çok
sıkıntıya düşmüşler, bu
onarım hem gecikmiş, hem
de pahalıya mal olmuştur.
Başkan yine kendi kişisel
ticari kredisini kullanmak
zorunda kalmıştır.
01/06/2013 Mayıs 2013 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki
01/07/2013 Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi
Ğİ • KÖY
Örneğin, Dalyanın bakımı gerektiğinde
DSİ, YSE, Karayolları vb. örgütlerinin
dozer ve öbür makineleri Sadık Beyin
hatırı için çalışmaktadır. Özel trolcülerin bölge dışına attırılmasında yine Sadık Beyin vali nezdindeki saygınlığının
büyük rolü olmuştur. Buna karşılık gerek kooperatif ortaklarını uyum içinde
bir arada tutabilecek, gerekse verimli bir
işletme gerçekleştirebilecek bilgi ve yetenekte başka önderlerin çıkmamış olması, kooperatifin geleceği bakımından
üzerinde durulmaya değer bir noktadır.
01/01/2013 2012 Yılına Ait Yevmiye Defterinin Kapanış Tasdiki
01/07/2013 (TTK)
RLİ
Mehmet Hadi İLBAŞ
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
Bu durumun Taşucu’ndaki balık üretimini olumsuz yönde etkilemesi kooperatif açısından düşündürücü olmaktadır.
Bİ
Kooperatifin başarı
ölçüsünü saptamada, bu
başarıda çok büyük payı
olan önderinin kişisel
özelliğine de bakmak gerekir
Gerçekten de kooperatifin
gerek kurulmasında, gerekse
gösterdiği başarılarda Aslan
Eyce gibi toplumsal-ekonomik
bakımdan güçlü ve saygı
görenb ir ailenin çocuğunun
önderlik yerinde olması,
hem balıkçıları bir arada
tutmada ve kooperatifin
verimli işletilmesinde, hem
de kooperatife yönelen
baskıları karşılamada büyük
bir şans olmuştur. Bunu
yanında Atatürk ve İnönü
zamanında Cumhurbaşkanlığı
makam şoförlüğü yapmış
olan, bu nedenle bütün devlet
katlarında saygı ve sevgiyle
tanınan Sadık Beyin kendisini
dalyana ve kooperatife vermiş
olması mutlu bir rastlantıdır.
duk. Balıkçılar başka kahvelere göndermezdik. Böylece ortaklar kendi
aramızda sakız gibiydik. Şimdi ise
biraz para sahibi olunca, 50-100 liraya muhtaç olmaktan çıkınca ilişkiler
gevşedi. Bir kısım ortaklar çalışmayı
azalttılar.”
Z
Güçlükler ve Eksiklikler
Kooperatifin gelişme yolunda büyük
güçlüklerle karşılaştığı ortadadır. Bu
güçlüklerin başta geleni kooperatifin
bankalardan kredi bulma olanaklarının çok sınırlı olmasıdır. Bunda, genel
olarak Türkiye’ de bankacılığın üretime
değil, ticareti teşvike yönelik olmasının büyük payı vardır. Örneğin, Ziraat
Bankası kooperatife 1969 yılında yalnızca 100.000 liralık bir kredi açmıştır.
Bunun 60.000 lirası 6 ay süreli çevirme kredisi, 40.000 lirası ise 3 yıl süreli
donatım kredisidir ve % 10 faizlidir. Bu
kredi hem 180 dolayında ortağı bulunan b ir kooperatif için yetersizdir hem
de yüksek faizlidir. Bu nedenle tamamı
kullanılmamış, ortakların kredi ihtiyaçları, kooperatifin birikmiş fonlarından
faizsiz olarak karşılanmıştır. Ancak bu
kredi en çok 5000 lirayı bulmakta ve
teknesi batan ya da parçalanan, kendisi
kazaya uğrayan orta ortaklara verilebilmektedir. Bu kredi sıkıntısı dolayısıyla
kooperatif ve ortaklar üretim hacimlerini genişletemiyorlar, büyük çaplı
balık üretimi için gerekli olan 150.000200.000 lirayı bulan av takımlarını alamamaktadırlar.
Sevgili kooperatifçiler,
Temmuz ayı muhasebe konusu ile ilgili
yapılması gerekenleri sizler için, madde
madde aşağıda sıraladım. Geçen ayın son
günü tatil gününe rastlaması nedeniyle
ayın son günüde yapılması gereken ödemeler ve bildirimler
01.Temmuz.2013 tarihine sarkmıştır.
E
»» Sona Doğru
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet VAROL
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Temmuz 2013 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
BİRLİKLERDEN HABER
Köy-Koop Denizli Birliği
Genel Kurulunu Yaptı
»» Köy-Koop –Hay-Koop Denizli Birliğinin 2012 Yılı Olağan Genel
Kurul Toplantısı 20 Haziran 2013 tarihinde gerçekleşti.
Denizli Vali Yardımcısı Mehmet Çınar, Gıda
Tarım Hayvancılık İl Müdür Vekili Ergün
Çolakoğlu, İl Müdür Yardımcısı Mehmet Atmacaoğlu, Kırsal Kalkınma ve Örgütlenme
Şube Müdürü Ferruh Bacanlı, Genel Başkanımız Yakup Yıldız, Süt Üreticileri Merkez
Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Okumuş,
Denizli Süt Üreticileri Birliği Başkanı Münir
Altınbaş, Arı Üreticiler Birliği Başkanı Nihat
Çomak, CHP İl Başkanı B.Nuri Çavuşoğlu
ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Ticaret Borsası
Başkanı İbrahim Tefenlili, İl Genel Meclisi Başkanı Halil Pekdemir Köy-Koop İzmir
Birlik Başkanı Mühittin Akbulut, Başkan
Yardımcısı Mehmet Sever ve Yönetim Kurulu Üyeleri Veteriner Hekimler Odası Başkanı Mehmet Ali Uzakgider, Kırsal Kalkınma
(İPARD) Bölge Koordinatörü Ümit Dağdeviren , Et Süt Kurumu İl Müdürü Mustafa
Kıraç, İş Bankası, Denizbank Bölge Müdürleri, Fişek Hırdavat A.Ş. Yönetim Kurulu
Başkanı Morris Eskanazi, Ekici Peynirleri,
Eker Süt Ürünleri, Yörükoğlu Süt Ürünleri,
Ak Gıda Süt Ürünleri, Muratbey Süt Ürünleri, Önallar Süt Ürünlerinin temsilcilerininde
hazır bulunduğu, Denizli Birliğine bağlı 129
Kooperatiften, 212 Kooperatif Temsilcisinin
katılımı ile toplanan Genel Kurula Görsel ve
yazılı basınında ilgisi çok yüksekti.
Genel Başkan Yakup Yıldız, Dayılar Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Temsilcisi İbrahim
Hayta, Belen Ardıç Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Temsilcisi Mehmet Sakızcı, Türlü
bey Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Temsil-
cisi Halim Kesen ‘den oluşan Divanın yönettiği Genel Kurul’da; 2012 yılı Yönetim ve
Denetleme Raporları, Bilanço ve Gelir-Gider
Tabloları görüşülerek oy birliği ile ibra edildi. Ayrıca 2013 yılı Tahmini Bütçesi oy birliği ile kabul edildi.
2013 yılı çalışma programı konusunda Yönetim kuruluna oy birliği ile yetki verildi. Çalışma programları içerisinde en çok “Denizli
İlinde Küçük Aile İşletmelerindeki Sütün Kalitesini İyileştirilmesi Projesi” dikkat çekti.
Katılımcılar, Genel Kurul Toplantı Salonuna
kurulan süt sağım ünitesi ve soğutma tankının çalışma sistemini izlediler. Bu Projenin
Denizli Çiftçisine fayda sağlayacağı kanaatine vararak görüşlerini sundular.
Genel Kurula teşekkür konuşması yapan
Birlik Başkanı Mehmet Varol, “Uygulayacağımız bu proje ile kısa vadede 150 Ton/Gün
çiftlik sütü, orta vadede 350 Ton/Gün, Uzun
Vadede 600 Ton/Gün Avrupa Stantlarında
süt üreten Türkiye’nin en büyük süt çiftliği
olmayı hedefliyoruz” dedi.
Köy-Koop Zonguldak Birliği
Genel Kurulunu Yaptı
»» Köy-Koop Zonguldak Birliğinin Olağan Genel Kurul Toplantısı 20
Haziran 2013 tarihinde düzenlendi
Genel Kurula; Köy-Koop Zonguldak Birliğine
bağlı delgeler, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl
Müdürü Necmi Çelik, Destekleme Şube Müdür Vekili Nihat Korkut, Köy-Koop Merkez
Birliği Yönetim Kurulu Üyesi M. Barış Aydın,
Köy-Koop Genel Müdürü Turgay Solmaz, Nebioğlu Belediye Başkanı Ertan Aydoğan Çaycuma Süt Ürünleri Fabrikası sahibi Hüsnü Sami
Alpan, Çaycuma Ziraat Odası Başkanı İsmail
İnam, köy muhtarları ve bazı sivil toplum temsilcileriyle basın mensupları katıldılar.
2012 yılının değerdirilmesinin yapıldığı Genel Kurul açılış konuşmasını yapan, Gıda Tarım ve Hayvancılık Zonguldak İl Müdrü Necmi Çelik toplantıya iştirak eden delegelerle,
Zonguldak ilinde kooperatiflerin yaşamış olduğu sorunları ve yapılması gerekenleri karşılıklı olarak görüş alış-verişinde bulundu.
Çelik, kooperatifleşmenin öneminden bahsederek, ilimizde kooperatifleşmenin sağlıklı
bir şekilde ilerlemesi için yeni projelerin üretilmesi gerekliliğine vurgu yaptı.
Köy-Koop Zonguldak Birlik Başkanı Bayram
Cura Genel Kurul açılış konuşmasında, 2012
yılında birlik olarak yapmış oldukları çalışmalar hakkında delegelere detaylı bilgi verdi.
Cura, kooperatiflerimiz daha etkin bir konuma gelmeleri için, ortakların örgütlerine daha
çok sahip çıkmaları gerekliliğini vurguladı.
Köy-Koop Burdur Birliği
Süt Fabrikası Kuruyor
»» IPARD Projesi kapsamında yapılacak olan Süt İşletme Tesisinde
beyaz peynir, kaşar peyniri, tereyağı, yoğurt, kaymaklı yoğurt, süzme
yoğurt, krema ve ayran üretimi gerçekleştirilecek.
S.S. Burdur İli Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatifler Birliği 2010 yılında Burdur ili Merkez Akkaya Köyü köy altı mevkiinde
14.400 metrekare arsa satın alarak Süt İşleme
Tesisi ve Pazarlama İşletmesi ile ilgili çalışmalara başlamıştı.
Bu proje ile kooperatifler ve üreticiler tarafından
hijyenik ortamda üretilen sütlerin değerlendirilmesi, sağlıklı ürün elde etmek en büyük hedeflerinin olduğunu vurgulayan Köy-Koop Genel
Başkanı Yakup Yıldız, “2011 yılı Aralık ayında
inşaat ruhsatını alarak, Türkiye Kırsal Kalkınma
ve Destekleme Kurumu (İPARD) Çağrı İlanı’nı
takip ettik. 2012 yılı sonunda TKDK’nın 9. Çağrı
döneminde 22 il içerisinde Burdur ilinin de proje kapsamına alınması ile 2013 yılı Ocak ayında,
ilgili Kurumun Çağrı ilanına, Köy-Koop Burdur
Birliği olarak, projemizi hazırlayarak %50 hibe
konusunda müracatımızı yaptık.”dedi.
15 Haziran 2013 tarihinde kesin kabulü yapılarak sözleşme imzalama aşamasına gelindiğini belirten Yıldız, “Burdur Kırsal Kalkınma ve
Destekleme Kurumu’nca projenin ön kabulü
yapılarak, projeyi Ankara’ya gönderdik. ‘Süt
Fabrikası Projemiz’ 15 Haziran 2013 tarihinde kesin kabulü yapılarak sözleşme imzalama
aşamasına gelmiştir. İPARD kapsamında yapılacak olan süt işletme tesisimizde; sütten elde
edilen, kaymaklı yoğurt, süzme yoğurt, beyaz
peynir, kaşar peyniri, tereyağı, krema ve ayran
üretimi gerçekleştirilecektir.” dedi.
Projenin maliyetinden de bahseden Yıldız,
“Projenin inşaat ve makina tesisat bedeli
3.610.000.00 TL’dir. Bu bedelin yüzde 50’si
Kırsal Kalkınma ve Destekleme Kurumu tarafından 1.805.000.00 TL’si hibe olarak KöyKoop Burdur Birliğine ödenecek. Laboratuvar,
Ambalaj ve diğer üniteleri ile Süt İşletme Tesisinin toplam maliyet bedeli; 5.557.000.00
TL’ye ulaşacaktır.” dedi.
“Kooperatifçilik içinde bulunduğumuz
yüzyılda bir türlü çözüm bulunamayan
ve olumsuz etkileri her geçen gün
artan ekonomik krizler karşısında, tüm
dünyanın umut bağladığı bir ekonomik
açılıma dönüştü. Küreselleşen
ekonominin yıkıcı etkileri karşısında
kooperatiflerin; yerel ekonomiyi ve
merkezine insanı alan özelliği, onu
dünya ölçeğinde daha da anlamlı kıldı.”
HAL VE GİDİŞ
Bakanlık temsilcileri Bülent Gültepe ve Erdal
Işık gözetiminde yapılan Genel Kurul Toplantısında Divan Başkanlığına Nebioğlu Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ertan
Aydoğan, Başkan Yardımcılığına Yusuf Ateş,
Katip Üyeliğine Rıza Yalılı, Oy tasnifçiliğine
Selahattin Acar oy birliği ile seçilerek Divan
oluştu. Gündem maddeleri görüşülerek, yeni
yönetimin belirlenmesi için oylamaya geçildi. Oylama sonucunda 4 yıllığına, Yönetim
Kurulu Asil Üyeliklerine, Bayram Cura, Dursun Öztürk, Ramazan Öztürk, Denetleme
Kurulu Asil Üyeliklerine Hidayet Şekerci,
Kemal Ertan, Ertan Aydoğan seçilmişlerdir.
3
Süt Fabrikasının Burdur -Fethiye karayolu
üzerinde, Merkeze 18. km mesafede kurulacağını belirten Yıldız “Günlük 12 ton süt işleme
kapasitesine sahip olacak fabrikamızda, yöremizde üretilen sütlerin hijyenik ortamda üretilmesi ve tüm halkımıza sağlıklı ürün sunmak
en büyük hedefimizdir.” dedi.
Yıldız, Kooperatifleşmenin öneminden de bahsederek, “Kooperatifçilik bir yaşam felsefesidir. Kalkınmanın temelinde kooperatifçilik
yatar. Bugün gelişmiş ülkeler kalkınmalarını
kurmuş oldukları kooperatiflere borçludurlar.
Kriz dönemlerinde ayakta kalan sadece kooperatifçiliğin güçlü olduğu ülkelerdir. Yöremizin
kalkınmasında kooperatifleşmenin ne denli
önemli olduğu, bu tesisimizle bir kez daha pekişecektir.
Bu tesis, ilimizde istihtamın artması yanında
sosyo ekonomik yönden de faydalar sağlayacaktır. Kooperatifimizin kuracağı Süt Fabrikası ülkemizdeki diğer kooperatiflerimize örnek
teşkil edeceği inancındayım.” diye konuştu.
6 Temmuz
Uluslararası Kooperatifler
Günümüz Kutlu Olsun
Köy-Koop Merkez Birliği
Sait MUNZUR
4
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
TARIM
İzmir Tarım ve Gıda Zirvesi, Şirket
Tarımcılığının Tescili İçin Düzenlenmiştir
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından tarımın 2013-2017 yıllarını
kapsayan Stratejik Plan hazırlanmış bulunuyor.
Stratejik Plan’da, tarımsal ve ekolojik
kaynakları korumak, üretimde verim ve kaliteyi artırmak için uygun
yöntem ve teknolojiler geliştirmek
ve tarım ürünleri ile gıda maddelerinde sunum güvenliğini sağlamamanın amaçlandığı bildiriliyor.
Bu amaç ulaşmak için tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile
güvenilir ürün sunumunu sağlayan,
risklerin saptandığı ve yönetilebilir
duruma getirildiği sigorta sistemi ile
güçlendirilen, rekabet eksenli tarım
sektörü oluşturulması hedefleniyor.
Bununla birlikte Stratejik Plan’ın
Arkasında kısaca şunlar var:
• Planda; tarımda gelir dağılımı açısından dengeli bir büyüme yerine
ekonomik büyüme ön plana çıkarılmakta, toplam etmen verimliliği yerine verimlilik temel alınmaktadır.
• İhracat hedeflenerek, aslan payının zengin ve güçlülerde kalmasına
yardımcı olan uygulamalar öngörülmektedir.
• Çiftçinin kendi tohumunu ekmesine bile yasak getiren, sertifikalı
tohumluk kullanmayı özendiren ve
zorunlu tutan uygulamaların sürdürüleceği gözlemlenmektedir. Biyoçeşitliliğin kullanım alanı firmalara
verilmiş bulunuyor.
• Ürün sunumu ile çiftçi gelirlerinde istikrarın sağlanması amacıyla
lisanslı depoculuk geliştirilecektir
yaklaşımıyla bu alanın sadece özel
sektöre bırakılacağı anlaşılıyor.
• Sözleşmeli tarımı yaygınlaştıracağız söylemi ile üreticilerin daha yüksek düzeyde köleliğe itileceği gözlemleniyor.
Özetle, Stratejik Plan’da
köylülerin gelirlerini
artıracak kırsal kalkınma
uygulamaları ve destekleme
politikaları, örgütlenme
temelinde devrede yoktur.
Bu stratejinin köylülüğü
tasfiye amacına yönelik
olarak hazırlandığı
gözlemlenmektedir.
14 Haziran 2013 günü düzenlenen İzmir Tarım ve Gıda Zirvesi de Stratejik Planı’nın öngördüğü şirket tarımcılığının
tescili için düzenlenmiş bulunmaktadır.
Zirvede, Bitkisel Üretim Çalışma Grubu, Hayvansal Üretim
Çalışma Grubu, Gıda Çalışma
Grubu ve Su Ürünleri Çalışma
Grubu) olarak çiftçilikle doğrudan bağlantısı olmayan ihracatçılar ve sanayi ve ticaret
odalarının temsilcileri sunum
yapmışlardır.
Zirvede çalışma grupları adına
sunum yapanların görüşleri şu
şekilde özetlenebilir: (Aşağıdaki cümleler çalışma gruplarının sunumlarından alınmıştır)
1- Sözleşmeli Üretim Modelinin
Destek Kapsamına Alınması(Bitkisel
Üretim Çalışma Grubu)
2- Ar-Ge Destekleri Ve İhracat Teşvikleri Sektör İhtiyaçları Karşılanacak Şeklide Düzenlenmeli(Bitkisel
Üretim Çalışma Grubu)
3- İhracat odaklı kanatlı sektörünün
rekabet gücünü artırmak.(Hayvansal Üretim Çalışma Grubu)
4- Sözleşmeli Üretim Modelinin Destek Kapsamına Alınması(Hayvansal
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
Üretim Çalışma Grubu)
6- Gıda sanayi ihtiyacına yönelik
sözleşmeli tarımsal üretimin yaygınlaştırılmasıyla sanayicinin karşı karşıya geldiği birincil üretimden kaynaklanan gıda güvenilirliği sorunu
en aza indirilecektir (Gıda Çalışma
Grubu)
7- Yurtdışında rağbet gören ürünlerin Dâhilde İşleme Rejimi (DİR)
kapsamına alınması (Gıda Çalışma
Grubu)
8-Mevcut sit alanlarının değerlendirilmesine yönelik kurulan komisyonlarca sit statüsünün tekrar gözden
geçirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. (Su Ürünleri Çalışma Grubu)
Zirvede sunulan Çalışma
Gruplarının Önermelerinde
Neler Yok?
1- Çalışma grupları raporlarını sunanlar arasında kooperatifçiler, tabandan gelen çiftçi örgütleri temsilcileri yok. Çalışma gruplarına kimi
kooperatif temsilcileri süs olarak
alınmış.
2- Çiftçinin örgütlenmesi yok. Bir
tek yerde iş olsun diye kooperatifleşmeye değiniliyor-Kümelenme yoluyla ve kooperatifleşerek güçlenip
İzmir’e özgü en az bir dünya markası
yaratmış gıda sanayi(Gıda Çalışma
Grubu).
3- Çiftçilerin sanayi kartelleri ve
AVM’ler karşısında haklarını koruyacak herhangi bir önerme yok.
Fiyat istikrarsızlığı Arz / Talep dengesizliğine bağlanıyor. Kartellerin
rolüne hiç değinilmiyor.
4- Tüketicileri örgütlenmesine yönelik bir önerme yok.
5- Hiçbir çalışma grubu raporunda
Türkiye’nin neden tarım ürünleri
ithalatçısı olduğuna dair bir durum
tespiti yok.
6- Kimileri İzmir’de örgütlenmenin
etkin ve yaygın oluşundan bahis ediyor. Yaygın oluşu doğru, ancak etkin
değiller.
7- Kimileri İzmir’i hayvan hastalıklarından ari hale getireceğiz derken
hastalıkların varlığını teyit ediyor.
8- Kimileri üreticilerin birçok sorunları var iken aşırı şişmanlıktan (obezite) bahis ediyor.
Özetle, İzmir Tarım ve Gıda
Zirvesi’nde de ihracat hedeflenerek, aslan payının zengin
ve güçlülerde kalmasına yardımcı olan uygulamalar öngörülmekte ve sözleşmeli tarımın
yaygınlaştırılması ön plana çıkarılmaktadır. Çalışma
grupları raporlarını sunanlar
ağırlıklı olarak bu iki konu
üzerinde durmuşlardır.
Ne Yapılmalı?
İzmir Tarım ve Gıda Zirvesi Çalışma
Grupları’nın önermelerine karşılık
Çiftçiplat’ın önermeleri şöyle özetlenebilir:
Kısa dönemde, tarımsal ürünlerin
fiyat oluşumlarında AB’de olduğu
üzere içte destekleyen ve dışa karşı
koruyucu politikaların sürdürülmesi zorunludur. Bu bağlamda stoklara yol açacak desteklemeler yerine,
kota sistemine geçilmelidir. Bağımsız bir destekleme politikası için
daha çok kaynağa gereksinme duyulacağı açıktır. Ancak bunun için,
sürdürülebilir borçlanmaya değil,
sağlam kaynaklara dayalı bir kamu
finansman sistemini kurmak gerekiyor.
Orta ve uzun dönemde ise tarımda
yapısal dönüşümler gerçekleştirilmelidir. Bu amaçla başlıca önlemler
şöyle sıralanabilir;
• Küçük ve dağınık işletmeler büyütülmelidir ve birleştirilmelidir. Bu
bağlamda, tarım yapılan arazide en
düşük işletme büyüklüğü saptanmalı, daha sonra mirasçıların araziyi
tek bir parça olarak işletmesi sağlanmalıdır. Mirasçılar tarımsal gelire ortak ya da hissedar olabilirler.
Anılan işletme bir kooperatif işletme
durumuna da getirilebilir
• Üreticilerin hızla kooperatifleşmesi
ve kooperatiflerin de sanayi tesislerini kurması sağlanmalıdır. Kooperatifler, tüketiciler ile organik bağlar
kurmalıdır.
• Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da
Toprak reformu yapılmalıdır.
• Tarım Yasası yeniden düzenlenmelidir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çalışmalarına ve yönetimine
üreticilerin örgütlü katılımı ve denetimi sağlanmalıdır.
• Tarımsal araştırma, yayım ve denetim hizmetleri, yabancıların denetimlerinden çıkarılmalı ve güçlendirilmelidir.
• Tarımsal girdilerde en önemli kalem olan tohumluk ve damızlık hayvan üretimi için üretici örgütleri ile
kamu sektörü işbirliği içinde olmalıdır. Dışa bağımlılıktan ancak bu şekilde kurtulabilir.
• Bitki ve hayvan sağlığı, insan sağlığı etkinlikleri ile birlikte ele alınmalı ve sağlık bir kamu hizmeti olarak
gerçekleştirilmelidir.
• Üreticilerin eğitimi, kamu ve kooperatif kurumlarının işbirliği ile gerçekleştirilmelidir.
Özet: Türkiye’deki işletmelerin
tarımsal üretimden para kazanamamasının en büyük nedeni,
katma değerin kendilerinde kalmamasından kaynaklanmaktadır. Bu durum bilerek görmezlikten gelinmektedir. Çare,
kooperatifleşme
aracılığıyla
çiftçinin sanayici olmasıdır.
Diğer yandan, tüketicilerin
de tarımsal gıdaya kaliteli ve
daha ucuza ulaşması için Alış
Veriş Merkezleri (AVM) sultasının kırılması gerekmektedir.
Bu başlıca iki türlü olabilir.
Birincisi, gıda üreten kooperatifler kendileri pazarlama birimlerini kurabilirler, burada
belediyeler gerekli alt yapıyı
sağlayabilirler. İkincisi, tüketiciler ya tüketim kooperatifleri ve/ya da kooperatifler ile
doğrudan bağlantı kurarak
ürünleri edinebilirler. Bu doğrultuda sayısız modeller üretilebilir.
19.Ulusal Tarım Başarı
Ödülleri Sahiplerini Buldu
»» Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi her
yıl düzenlediği ‘Ulusal Tarım Başarı Ödülleri’ 20
Haziran 2013 tarihinde İzmir, Konak Dr. Selahattin
Akçiçek Eşrefpaşa Kültür ve Sanat Merkezinde
sahiplerini buldu.
Konak Belediyesi ve Gödence Köyü
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin
düzenlediği ödül töreninde Gödence Zeytinyağı Yarışması ve 19.Ulusal
Başarı Ödülleri sahiplerini buldu.
Dr. Selahattin Akçiçek Eşrefpaşa
Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen törene Konak Belediye
Başkanı Dr. Hakan Tartan, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer,
Gödence Köyü Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi Başkanı Çağatay Özcan
Kokulu, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Dr. Mustafa
Tan, tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, kooperatif başkanları, üreticiler ve muhtarlar katıldı.
Ege Bölgesi kooperatifleri ve zeytinyağı üreticilerini bir araya getiren ödül töreninde, Başkan Tartan,
Gödence’den Türkiye’ye tarım,
üretim ve sağlıklı yaşam adına
önemli bir mesaj verildiğinin altını
çizdi ve şöyle konuştu:
“Herkesin büyük marketlere, yapay
ürünlere yöneldiği bir dönem geçirdik. Ancak son yıllarda bazı şeyler
daha iyi anlaşıldı. Üreticilerimizin
ne mücadeleler verdiğini ben çok
iyi biliyorum ama sonunda, sadece üretici adına değil sağlıklı yaşam adına da bir umut ışığı doğdu.
Köylünün milletin efendisi olduğu
felsefesi, birinin birine üstünlüğü
anlamında değil sağlık, dostluk,
birliktelik anlamında öne çıktı. Artık gelenek haline gelen bu güzel
buluşuma da, her yıl tarım, üretim,
sağlıklı yaşam adına bir mesaj oldu.
Gödence’den Türkiye’ye gönderilen
bu mesaj devam etmeli.”
Tarımın ‘duran adam’ları
Konak Belediye başkanı Dr. Hakan
Tartan, son günlerde sessiz direnişin simgesi haline gelen ‘duran
adam’ı hatırlatarak tarımın, üretimin, köylünün sessiz kahramanlarına da dikkat çekti. Başkan Tartan, ödül alan üretici ve gazetecileri
göstererek “Üreticilerimiz, köylülerimiz, Gödence’den Bademli’ye
kooperatiflerimiz, üretici gazetelerimiz, Ali Ekber Yıldırım gibi
bıkmadan yazan gazetecilerimiz,
işte onlar ayakta kalmalı. Bakın
ben size bir şey söylemedim, ama
karşınızda ‘duran adamlar’ var.
Özgürlük, barış, demokrasi ve tarımın geleceği adına duran adamlar”
şeklinde konuştu.
Bu yıl on dokuzuncusu düzenlenen
ve yaptıkları çalışmalarıyla tarıma
katkı sağlayanlara ödüllerinin verildiği Ulusal Başarı Ödülleri beş
kategoride değerlendirildi. Ulusal
Zeytinyağı Konseyinin uluslararası
standartlardaki yöntemlerle belirlenen sonuçlara ödül alanlar şöyle
sıralandı:
Bilim Araştırma Geliştirme
Dalı Ödülü: Ziraat Mühendisi Ali
Karcı (Öztüre Holding)
Basın Dalı Ödülü: Dört Mevsim
Dergisi Yayın Yönetmeni Ali Ekber
Yıldırım
Kooperatifçilik Dalı Ödülü:
Bademler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Tarıma Dayalı Sanayi Ödülü:
Giresun Ansam Irgat Makine
Yarımadanın en güzel zeytinyağı ödülleri:
1. Ahmet Ağaçkıran
2. Gödence Yolburnu Tarım İletmeleri
3. Hedef Ziraat
Özel mansiyon ödülü: Emel
Özden
Kadınlar, Zeytin Üretimi İçin
Kooperatif Kurdu
»» Balıkesirin Burhaniye ilçesinde bir araya gelen 7
kadın, Tarımsal Kalkınma Kooperatifini kurdu.
Kooperatif Başkanı Yasemin Özcan,
Burhaniye'de üreten kadın oranının fazla olduğunu, bu potansiyeli
değerlendirmek istediklerini söyledi. Üretici kadınların kooperatife
dahil olarak, gelir sağlamalarını
hedeflediklerini dile getiren Özcan, "Kadınlar, ürünlerini satabilecekler. Biz de buna aracılık edelim istedik. Zeytin ve zeytinyağı ile
Burhaniye'nin köylerinde yetişen
ürünler, bizim önceliğimiz. Kadınların ürettiği ürünlerin, kooperatif
çatısı altında belli bir kalite standardı, hizmeti ve titizliğinde satılmasını amaçlıyoruz. Bu, kadınlarımıza iş imkanı sağlamaktır."
diye konuştu.
Kooperatifin kurucu ortaklarından
Arzu Aylin kısa sürede 17'ye ulaştıklarını "Şu anda iki çalışma alanımız var. Biri gıda, diğeri el sanatları. Çalışma alanlarımız arttıkça
ortaklarımız da artacak. Ortaklık
konusunda çok ince kriterlerimiz
yok açıkçası. Ortak alırken üreten, üretmeyi bilen ve ürettiklerinin karşılığını paraya
çeviremeyen kadınlar,
hedef kitlemiz.
Gelir düzeyi
düşük olanlar" diye
k o nuştu.
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
GÜNDEM
Köy-Koop 15. Olağan Genel Kurulu Yapıldı
15. Olağan Genel Kuruluna katılım sağlayan herkese teşekkür ederek açılış
konuşması yapan, Köy-Koop Merkez
Birliği Genel Başkanı Yakup Yıldız;
“Dünyanın birçok ülkesinde Kooperatifler siyasi bağımsızlığını tamamlayan ve ekonomik demokrasiyi sağlayan Sivil Toplum Örgütleri olarak
kabul görürler. Sosyal politikalara
aracı olmaları yanısıra, geniş bir halk
hareketini de oluşturmaktadırlar.
Kooperatifler sivil toplumun ekonomik örgütüdür. Ekonomik savunma
aracıdır. Kooperatifçiliği, üretici ve
tüketicileri bir araya getiren, onları
ekonomik ve sosyal alanda bağımsızlığa ve özgürlüğe götüren hem sosyol
hem de ekonomik bir hareket olarak
görmekteyiz. Köy-Koop ülkemizdeki
en köklü kooperatif örgütüdür. Her
ne kadar birçok engellemelerle karşılaşsak da kooperatifçi felsefesi ile bu
sorunlarımızı çözmeye çalıştık. KöyKoop’un büyümesinde karşılaşılan
yasal sorunlardan, gerek ülkemizde
uygulanan ekonomik politikalardan
ve gerekse siyasetin, bürokrasinin
bakış açısından dolayı, arzulanan
noktaya gelememiş, kurumsal yapısı ile hizmet kapasitesi istediğimiz
noktaya ulaşamamıştır. 2012 yılı
içerisinde çok önemli çalışmalara
imza attık. Köy-Koop’un çok amaçlı
olması sebebiyle, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden Merkez Birliğimize
ortak olma talepleri gelmektedir.
Önümüzdeki süreçte bu talepleri değerlendirip, Merkez Birliğimize ortak
yapılmalarını sağlayacağız.” dedi.
Köy-Koop’u kurarak bugünlere getiren tüm kooperatifçilere de teşekkür
eden Yıldız, “Onların bıraktığı bayrağı bizler devraldık. Bayrağımızı
dalgalandırmaya, tabanımıza, üreticimize hizmet götürmeye devam
edeceğiz.” diye konuştu.
Açılış konuşmalarında söz alan KöyKoop eski Genel Müdürü Yalçın Doğaner; “Köy-Koop Türkiye kooperatifçilik hareketinde önemli bir yeri
olan köprüdür. Ancak kamu kesiminin tutumu sebebiyle ve 1980 yılında
yapılan müdahale nedeniyle atılımını
kısmen yerine getirebilmiştir.” dedi.
Doğaner, son aylarda Türkiye’de
yaşanan toplumsal olaylara da değinerek, Köy-Koop’un bu yaşanan
olaylar karşında duyarsız kalamayacağını, söyleyecek bir şeylerinin
olması gerektiğine vurgu yaptı. Doğaner, “Köylü Millettin Efendisidir’
diyen Mustafa Kemal Atatürk bayraklardan silinmek isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesine hiç mi vefa borcumuz yok? Sahip
çıkmayacak mıyız? Burada sesimizi
gür çıkartmamız gerekiyor. Atatürk
çok büyük bir devlet adamıydı. Ülkemizi TBMM’ne emanet etmemiş,
hükümetlere de orduya da emanet
etmemiş, gençliğe emanet etmiştir.
O gençlik şimdi ülkesine sahip çıkı-
yor. Onun için bizim de tavrımızı almamız gerekiyor” diye konuştu.
Türkiye’de kooperatifçilik hareketinin
çok büyük engellere maruz kaldığını,
kooperatif örgütlerinin parçalanarak
zayıflatıldığına dikkat çeken Doğaner,
“Parçala, böl ve yönet, bu egemenlerin büyük silahlarından birisidir. Kooperatif örgütlerinin bölünmesinin
arkasında 1980’den günümüze uygulanan tarım politikaları yatmaktadır.
Türkiye’de kooperatiflerin en büyük
sorunu, ortaklarının kooperatiflerini
sahiplenmemesidir. Sahiplenmeden
kooperatifçilik olmaz. Sahiplenilen
kooperatifler gelişme sağlıyor. Durum böyle giderse tedarikçi özel sektörün, tekellerin tedarikçisi olmaktan
öte gidemeyiz.” dedi.
Önümüzdeki dönemde işletmeci
olmayan kooperatiflerin yok olma
durumuyla karşı karşıya kalacağını belirten Doğaner, Köy-Koop’un
yıllar önce 600 tane fabrikası vardı. Bunlardan 38’i süt, 25 tanesi
yem, Türkiye’nin en büyük yağ fabrikası, meyve suyu fabrikası KöyKoop’undu. 26 milyon dolarlık ihracat, 13 milyon dolarlık ithalat yapan
bir kuruluştu. Onun için kooperatiflerin tek çatı altında toplanarak güç
birliği yapması gerekli. Muhakkak
tarıma dayalı sanayiyi, hatta tarıma
girdi veren sanayiyi kurmak zorundayız. Eskiden bunu başardıysak
şimdi de başarabiliriz. İyi projeler
geliştirirsek sermaye de buluruz”
diye konuşmasını sonlandırdı.
Tarımın bugünkü durumundan
herkesin şikâyeti olduğu değerlendirmesinde bulunan, Gazeteci-Yazar Tuncer Beybağ “Ama bu günler
durduk yere gelmedi. Bu duruma
son yirmi yıldır adım adım gelidik.
Ya takip etmedik, ya da gözlerimizi
kapatıp görmemezliğe geldik. Ülkemiz, 2005 yılında meclisteki mebusların bile haberi olmadan Bakanlar
Kurulu kararıyla, 500 bin dolar da
verilerek, Uluslararası Tarımsal
Araştırmalar Danışma Kuruluşu’na
59. üye yapıldı. Niye bu kuruluşa
üye yapıldık? Bu kuruluşun düşüncesi, dünyada tarım; çiftçilerden,
köylülerden, aile işletmelerinden
kurtarılacak, büyük sermaye sahibi
işletmeler, firmalar tarafından yapılacak. Bugüne kadar tarımda çıkan
her türlü yasal değişiklere, kanunlara, stratejik planların hepsine bakın,
tümünde bu şablon var. Köylüyü,
çiftçiyi, küçük ve orta ölçekli aile işletmelerini göremiyorsunuz. Kimler
var? Firmalar, küresel şirketler var.”
diye konuştu.
Genel Kurul’da bir konuşma yapan İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği
Platformu Dönem Sözcüsü Prof. Dr.
Mustafa Kaymakçı ise “2012 yılına
gelindiğinde dış ödemeler dengesinde tarımsal açığımız kimine göre 3
milyar, kimine göre 4 milyar olduğunu söylüyor. Türkiye insanların
beslenmesi açısından iki önemli ürün
vardır. Bunlardan birisi buğday diğeri kırmızı ettir. İkisinde de havlu
attık. Buğday ithal ediyoruz, 2012
yılında 3 milyar doların üstünde kırmızı et ve canlı hayvan ithal edildi. Bu
duruma nasıl geldik? Uygulanan tarım politikaları küçük ve orta ölçekli
tarımsal üretim yapanların aleyhine
gelişim gösterdi. Ve on yıllık süreç
içerisinde yaklaşık 3 milyon insan
kırsal kesimde tarımı bıraktı. Ayrıca
2012 yılında 3 milyon hektar tarım
arazisi ekilmedi. Bütün bu rakamlar
çiftçiliğin, küçük ve orta ölçekli işletmelerin eridiğini gösteriyor. Uygulanan tarım politikaları iflas etmiştir.”
değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği
Genel Başkanı Muammer Niksarlı,
“Kooperatifçilik Stratejisi konusunda çok uzun süreli bir çalışma yaptık. Ortaya koyduğumuz ürünün de
doğru olduğunu düşünüyoruz. Fakat
bu konuda iki önemli sıkıntımız var;
Birincisi, Kooperatifçilik Strateji ve
Eylem Planı’nda sektörde yaşanan
bütün sorunları, muhatapları bir
araya gelerek çözmeye çalışacaktı.
Ancak, Orman Yasası ile ilgili bir çalışma var. Orman kooperatiflerimizi
çok derinden ilgilendiriyor. Ama bu
çalışmanın içerisinde orman kooperatifleri yok. Onların gıyabında ve
orman kooperatiflerinin aleyhine sonuçlar doğuracak bir siyasi çalışma
var. İkincisi, 1163 Sayılı Kooperatifler
Kanunu yeniden yapılacak, bizim dışımızda bir çalışma yapılıyor. Bir tek
kelimesinden haberimiz yok.” dedi.
Üretici Birliklerinin Kooperatiflerin yerine ikame edilmek isteniyor
vurgusunu yapan Niksarlı, “Üretici
Birlikleri Avrupa’da hükmünü yitirmiş, eğitim düzeyi yükseldikçe, iletişim araçlarının etkinliği arttıkça
farklı işlevi kalmayan bir dernektir.
Türkiye’de üretici birlikleri kooperatiflerin yerine ikame edilmek isteniyor. Baktılar ki bu olmuyor üst
birliklere, merkez birliklerine ve Milli
Kooperatifler Birliğine üretici birliklerinin de üye olabileceği hükmü
getirildi. 1163 Sayılı Kooperatifler
Kanunu kapsamında yer almayan,
5200 Sayılı Yasa ile kurulan Üretici
Örgütleri, Üst Birliklere üye olmaları halinde, aynı şartlarda oy kullanır,
seçilirlerse, çünkü seçme ve seçilme
hakkı da doğar. O zaman, 1163 Sayılı
Kanunla kurulmuş yeri, 5200 Sayılı
Kanunla gelenler yürütecek. Böyle bir
ucube olamaz. Böyle bir terslik olamaz, dünya bize güler” diye konuştu.
Genel Kurul’da Gündem maddelerinin görüşülmesinin ardından seçimlere geçildi. Yapılan seçimlerde
Yönetim Kurulu Asil Üyeliklerine,
Yakup Yıldız, M.Barış Aydın, Mehmet Sever, Necmi Aldağ ve Yurdaer
Uçar. Denetim Kurulu Asil Üyeliklerine, Nurettin Almasulu, Ahmet Köseoğlu ve Mahmut Tümay 2 yıllığına
seçilmişlerdir.
5
Yerel Tohumlara Özgürlük
»» Yerel tohumlar tutsak. Amerikan işgal kuvvetlerinin
Irak’a zorla kabul ettirdiği tohum yasasının çok
benzerini TBMM 2006 yılında kabul etmişti. O
günden bu yana yerel tohumların ve bunlardan
üretilen fidelerin köylülerce satışı yasak.
Bu da yerel tohumların kaybolmalarına yol açıyor. Bu durum köylülere
ve doğaya karşı bir zulüm. Çok farkına varılamadı, çünkü yedire yedire uygulanıyor. Bu yıl aktarların
yerel tohumu satmaları yasaklandı. Böyle giderse birkaç yıla kalmaz
yavaş yavaş pazarlarda köylülere
baskı başlar. Köylüler ve bütün bir
halk olarak buna direnmez isek tohum imparatorlarının kölesi olacağız. Bu çok uluslu tohum şirketlerinin çoğu aynı zamanda tarım
ilaçları da üretiyorlar. GDO’cular
da bunlar. Yetmiyor beşeri ilaçlar
da üretiyorlar. Bunların tohumları ekildiğinde bitkiler hastalık
ve zararlılara dirençli olmuyor. O
zaman gelsin tarım ilaçları. Kazançları ikiye katlanıyor. Tarım
ilaçları yüzünden köylüler ve tüketiciler hasta olduğunda gelsin
beşeri ilaçlar. Kazançlar üçe katlanıyor. Bu şirketlerin cenaze levazımatı işine girdiklerini görmedik.
Girselerdi hizmetleri tam olacaktı.
Bu hegemonya yıllardır sürüyor.
Giderek tohum- tarım ilacı-beşeri
ilaç imparatorları lehlerine çıkan
yasalarla hegemonyalarını yoğunlaştırıyorlar. Hegemonya kendini
vazgeçilmez olarak, herkese bu
arada köylülere kabul ettiriyor.
“Biz olmasak açlık olur” diyorlar.
Ama asıl şimdi açlık var. Meralar
madencilere veriliyor. Hayvanlar
GDO’lu mısırları yiyorlar. Küçük
bir azınlık etoburlar gibi et yerken
çoğunluk eti unutuyor.
Bu hegemonya yenilmez değil. En
başta köylülerin bu gidişe bir dur
diyerek yeni bir yola girmesi gerek.
Tarım ilacı denen aslında “canlı
kıran” diyebileceğimiz şeylere ihtiyacımız yok. Başka böcekleri yiyen
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
böceklere (ziraat mühendisleri predatör demekte) bile bilmedikleri
için canlı kıran uygulayarak durumu daha da kötüye götüren, üstelik
masraf yapan ve hem kendini hem
tüketiciyi zehirleyen köylüler var.
Ekolojik bir tarıma doğru yönelmeliyiz. Köylü pazarları ve topluluk
destekli tarım sistemi yayılmalı.
Ama önce tarım imparatorları protesto edilmeli. TBMM’den acilen
tohumculuk kanununu değiştirmesini talep etmeliyiz. ABD ve Avrupa
Birliğinin dayattığı daha çok tarım
ürünlerini işleyen şirketlere ve çok
büyük tarım işletmelerinin sahiplerine yarayan tarım politikasının değiştirilmesini talep etmeliyiz. Çiftçi
eline geçen fiyatlara hiçbir etki etmeyen ve sonuçta gene şirketlerin
kasasına giden prim sistemi “destek yapılıyor” yanılsaması dışında
pek bir işe yaramıyor. Miras kanunu değiştiriliyor. Küçük köylünün
tarım arazilerinin şirketlerin eline
geçmesine yol açacak bir yasa çıkarılıyor.
Köylüler zulümü kabul mü edecekler? Yoksa ataları gibi “ekmede
yok, biçmede yok, yemede ortak
Osmanlı” diyerek haklarını talep
edebilecekler mi?
Türkiye, BM'in FAO Konsey
Üyeliğine Seçildi
»» Türkiye Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
FAO’nun 49 üyeli üst yönetimi olan konsey üyeliğine
seçildi. Türkiye, FAO'da da artık karar merciinde
olacak. Türkiye, oylamaya katılan 155 ülkenin
116'sının oyunu alarak Temmuz 2013-Temmuz 2016
dönemlerinde FAO Konseyi üyeliği hakkı kazanmış oldu.
Üyelik açıklaması, Gıda
Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehdi Eker'in
de katıldığı İtalya'nın
Başkenti
Roma'daki
Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütü'nün
38. konferansı sırasında açıklandı. Bakan Mehdi Eker,
FAO'nun etkinlikleri kapsamında
'Gıda Güvenliği ve Beslenme İçin
Sürdürülebilir Gıda Sistemleri' konusunda bir konuşma yaptı. Eker,
konuşmasında, 'En Az Gelişmiş Ülkelerde Gıda Güvenliği, Sürdürülebilir Tarım ve Yapısal Dönüşümler'
konulu toplantıda yaptığı konuşmada da Türkiye'nin dış yardımlarının 2,5 milyar doları geçtiğine
vurgu yaptı. Bakan Eker, OECD
istatistiklerine göre, yardımlarını
bir önceki seneye göre yüzde 38 ile
en yüksek düzeyde artıran ülkenin
Türkiye olduğunu belirtti.
Fao Toplantı Kararları
FAO
toplantıları
sırasında
iki
önemli konuda karar
alındı. Ayrıca, 2016 yılının Uluslararası Bakliyat Yılı ilan edilmesi
kararlaştırıldı.
FAO
toplantısında, Türkiye
açısından tarihe geçecek bir kararın da altına imza atıldı. Türkiye,
49 üyeli FAO Konseyi üyeliğine
seçildi. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Macaristan, Lüksemburg ve
Rusya ile yarışan Türkiye, seçimden galip çıktı. Türkiye, üç yıl süresince konsey üyeliği yapacak.
Konferansta ayrıca Güney Sudan,
Brunei Darü's-Selam Devleti ve
Singapur'un FAO üyelikleri oylanarak kabul edildi.
Ayrıca birçok eşitli ülkelerin gıda
ve tarım bakanları ile görüşmelerde bulunan Bakan Eker, FAO Genel Direktörü Graziano da Silva ile
de görüştü. Eker, da Silva’yı FAOTürkiye İşbirliği Programı’nın
ikinci dönem anlaşmasını imzalamak üzere Türkiye’ye davet etti.
6
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
“Kooperatif Sermaye” Oluşturmak
»» Kooperatif finans kuruluşları, gelecek kuşaklar için olduğu kadar, dünyaya zarar
vermeyecek yatırımları gerçekleştirebilecek “kooperatif sermaye” adı ile yeni bir
sermaye biçimi geliştirmek durumundadırlar.
Sermaye, herhangi bir işletmenin üretim sürecinde kullandığı dört üretim
faktöründen (emek, doğa, sermaye
ve girişimci) biridir. Klasik ekonomide girişimci, bu dört faktörü eşgüdümleyerek, kendisine en yüksek
getiriyi (kar) sağlayacak şekilde işletmesini planlar. Sermayenin getirisi burada bir maliyet unsuru (faiz)
olarak üretimden payını alır.
Sermayenin en yalın tanımı, üretilmiş üretim aracıdır. Örneğin işletme
arazisi içinde bulunan ve üretimde
kullanılan her türlü bina, yol, sulama
tesisleri, alet ve ekipman, işletmenin
kasasında veya banka hesabında bulunan ve üretim için kullanacağı likit varlıklar (para, kıymetli evraklar,
vb.) o işletme için sermayedir.
Tarihi
süreç
içinde
sermaye
‘tasarruflar’ın banka sistemi içinde
toplanması, bunun da endüstriyel
işletmelerin sermayesi ile bütünleşmesi sonucunda yeni bir sermaye
kavramı türedi: finans kapital.
Finans kapitalin kaynağı, ekonomide “ücret+rant+faiz+kar” şeklinde
tanımlanan fonksiyonel bölüşümün,
yine makro ekonomik dengenin temeli olan “toplam gelirlerin, toplam
harcamalar”la eşitlenememesinden
kaynaklanmaktadır. Yani kısacası,
finans kapitalin kaynağı kapitalist
işletmenin “ne kadar üreteceği” sorusuna, verdiği “kârının maksimum” olduğu düzeydeki yanıtını
gerçekleştiren yapısından kaynaklanmaktadır. Tarihi süreç içinde
oluşan finans kapital, bir sömürü
mekanizmasını ve ekonomide sürekli bir bunalım üretme olgusunu
bünyesinde taşımaktadır.
Bu süreci tersine çevirmek için birkaç yüzyıldır farklı ekonomik sistemler gündeme taşınmıştır. Ancak son
yüzyıldaki uygulamalar, ekonominin
temel mahrecinin “pazarlar”, ana
aktörlerinin de üretim ve tüketim birimleri olan “işletmeler +hanehalkları” olduğunu netleştirmiştir. Bu
durumda üretimi ihtiyaçlara göre
planlayan yeni bir işletmecilik yaklaşımına (kooperatif işletmeler)
ve bu amaca uygun kullanılabilecek
yeni birsermaye oluşumuna
(kooperatif sermaye) ihtiyacı
doğmuştur.
Kooperatif finans kuruluşları, gelecek
kuşaklar için olduğu kadar, dünyaya
zarar vermeyecek yatırımları gerçekleştirebilecek “kooperatif sermaye” adı ile yeni bir sermaye biçimi
geliştirmek durumundadırlar [1].
Böyle bir sermayenin oluşması için,
kooperatif üyelerinin bu konuda hazırlıklı ve bilinçli olması gerekir. Ayrıca böyle bir sermayenin oluşumunun toplumsal, ekonomik ve hukuki
ortamları da geliştirilmelidir.
Bunun gerekçesi şöyle açıklanabilir: finans sermayesi kurumları ile bu kurumlara başvuran yatırımcıların amacı aynıdır: en yüksek
kar elde etmek; ayni zamanda “elde
etmek istedikleri kârı sürekli artırmak”; bunun yanında hissedarların
girişim yatırımları üzerindeki gücü
zayıftır; güçleri, yaptıkları yatırımın
büyüklüğüne bağlıdır. Bu durum kısaca şöyle özetlenebilir : “bir TL,
bir oy” kuralı geçerlidir.
Kooperatif işletmeler ise, egemen
ekonomik modelden ve aşırı kar
arayışından kaynaklanan eşitsizliklere karşı bir tepki olarak doğarlar. Kooperatiflerdeki “kooperatif
sermaye”, üyelerinin ihtiyaçlarını
tatmine yönelmiş, ayni zamanda
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
toplumun sürdürülebilir kalkınmasına yönelik ilkelere göre ortaklarına
olan yükümlülüklerini yerine getirir.
Her üyenin kooperatifin yönetilmesindeki ve yönlendirilmesindeki sorumluluğu eşit düzeydedir. Bu kural
şöylece özetlenir : “bir üye, bir oy”
demokratik kuralı.
Kooperatif sermaye ne yapar?
Tahminlere göre dünyadaki kooperatif finans kurumlarının toplam
aktif miktarı 25 trilyon Dolar civarındadır. Uzmanlara göre bu gösterge kooperatif finans kurumlarının başarısının bir kanıtıdır. Ancak
araştırıcılar şu soruyu sormaktalar
ve yanıtını aramaktadırlar:
Güncel koşullarda
kooperatifler ne yapmalı?
Yanıt:
- Kooperatifler, yatırım konusunda
kendi sermaye ihtiyaçlarını kendi
yapıları içinde çözümlemelidirler.
Uzmanlar, toplumsal
olarak sorumlu yatırım
fonlarının sağlanabilmesi
konusunda kooperatif
sermaye fonlarına büyük
ihtiyaç duyulduğunu
belirtmektedirler.
Bu yeni yatırım araçları ile “ilgili
risklerin, ulusal ve uluslararası düzeydeki benzer fonların dayanışmacı bir paylaşımla hafifletilebileceği” öngörülmektedir.
Kooperatif yatırımcılar,
böylece
“kendi değerlerini rencide eden
veya kendilerine uzak olan projeleri finanse eden cılız finansal yatırımlardan” daha fazla yatırımlara
yönelebilirler. Bununla birlikte kooperatifler daha ziyade, “kendilerine
yakın olan ekonomik ihtiyaçlarına
yanıt aramak için sermayelerini
kullanırlar”.
Kooperatif işletmelerde
sermaye oluşumu
Her işletme gibi kooperatif kurulurken veya bir yatırım projesi uygularken gerekli finans kaynağını kendi
iç bünyesinden ve dış kaynaklardan
sağlar.
Kooperatife katılım payları
Bir kooperatif kurulurken, uygulanacak ortak projenin maliyetine dikkate alarak girecek ortağın katılma
payı hesaplanabilir. Çoğunlukla bu
payların fiyatı, bir ortağın alabileceği asgari ve azami ortaklık payları
kooperatif mevzuatında belirtilebilir. Örneğin 1163 sayılı Kooperatifler
Kanununa (KK) göre, Türkiye’de bir
kooperatif ortağının en fazla 5 000
pay alabileceği belirtilmektedir. Bu
payların özellikleri şöyle özetlenebilir: kooperatif payları ada
yazılıdır; piyasada alınıp satılmaz-
lar; nominal değerlidirler; bu payların sahibi, bir faiz getirisinden çok,
kooperatifin hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptirler; bu paylar
ekonomik beklentiden çok, sosyal
beklentilerin oluşmasına katkıda
bulunduklarından “sosyal sermaye”
olarak da adlandırılırlar.
İmtiyazlı katılım payları
Son onlu yıllarda kooperatiflerin çalıştığı bölgelerdeki oluşan tasarrufları kooperatif yatırımlara çekebilmek
için Fransa, Kanada, vb. birçok ülkede
“ortak/ortak-dışı imtiyazlı sermaye payları” üretilmektedir. Türk
kooperatifçilik mevzuatında bu konuda bir yaklaşım görülmemektedir.
Gelir-gider fazlasından
yaratılan kaynaklar
Kuşkusuz, kooperatif sermayenin
oluşmasında en önemli kalemin, kooperatiflerin gelir-gider fazlarından
oluşturulacak fonlardır. Yedek akçeler (rezervler), çeşitli fonlar, kooperatifin bulunduğu ortama göre
toplumsal ve ekonomik amaçlı olabilirler. KK’nun 38-41 maddelerine
dayanarak bu fonların sayısı, amaçları, gelir-gider fazlasından aktarılabilecek oranları anasözleşmelerde
belirlenir. Örneğin Türk KK’na göre
kooperatifin gelir-gider fazlasından
yaratılabilecek kooperatif sermayesi
şöylece özetlenebilir:
• Ana sözleşmede aksine bir hüküm
yoksa yılsonu gelir-gider fazlası kooperatifin yedek akçesine eklenir (KK,
M.38/1);
Ortak dışı işlemlerden elde edilen
gelir fazlası, anasözleşmede belirtilmek kaydıyla, kooperatifin gelişmesi
için özel fonlara (örneğin kooperatif
yatırım fonu,vb.. ) aktarılır (KK, M.
38/4);
• Gelir-gider farkının en az %10’u yedek akçeye, kooperatif üst kuruluşlarında ise buna ilaveten en az %5’i
fevkalade yedek akçeye ayrılmadıkça
ortaklara dağıtım yapılmaz (KK, M.
39/1);
• Anasözleşmede belirtilmek kaydıyla, kooperatif üyeleri ve çalışanları
için yardım kuruluşları oluşturmak
ve bunları işletmek amacıyla yardım
fonları kurulabilir (KK,M.40/1);
Yedek akçelerin ve özel fonların kullanılış şekil ve şartları anasözleşmede belirtilir.
Böylece birim kooperatiflerde ve
birliklerde oluşacak sermayenin
ekonomide “kooperatif amaçlara
uygun” şekilde kullanılabilmesi için
kooperatiflerin kendi “banka sistemi” ile bütünleşik çalışabileceği fiziki, hukuki, toplumsal, finansal, beşeri, vb… altyapısının oluşturulması
gerekir.
Birleşmiş Milletler’in 2012 yılını
“Uluslararası
Kooperatifler
Yılı” olarak kutlaması, bunun sonucunda oluşturulan “Kooperatiflerin İnanılmaz Gücü” konulu “1.
Uluslararası Kooperatifler Zirvesi”, bu zirveden alınan sonuçların
Birleşmiş Milletler Örgütüne aktarılması önemli adımlardır. Türkiye’nin
de 17 Ekim 2012’de “Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı”nı devreye soktuğunu
açıklaması, kooperatifçilikte olumlu
gelişmelerin oluşacağının işaretleri
olarak görmek mümkündür.
Kooperatifçi selamlarımla…
İzmir'de ‘Gıda ve Tarım
Zirvesi’ Yapıldı
»» 14 Haziran 2013 tarihinde yapılan zirvede Bakan
Eker; süt, zeytinyağı ve organik tarımın prim
desteklerini açıkladı.
Yüksek girdi maliyetleri, canlı hayvan, et ve saman ithalatının gündeme olmadığı ‘sorunsuz’ zirvede,
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker, "Sütün litre başına 90 kuruş referans fiyatı,
yarından itibaren litre başına 95
kuruşa çıkarılmıştır. Desteklerle
birlikte üreticinin eline geçen fiyat,
litre başına 1 lira 4 kuruş olacaktır.
Zeytinyağı prim desteği 50 kuruştu, 70 kuruşa çıkarıyoruz. Organik
tarımı destek primi, dekar başına
50 liraydı yüzde 40 artırarak 70 liraya çıkarıyoruz” dedi.
Bakan Eker, 27- 28 Haziran’da 1
milyonun üzerindeki çiftçiye toplam 2 milyar lira destekleme ödemesi yapılacağını, "Pamuk, yağlı
tohumlar, fındık, çay, süt tozu,
hayvancılık desteği, kırsal kalkınma gibi desteklerle bu ay içinde
toplam 2 milyar 72 milyon lira ödeme yapacağız. Bu ay çiftçinin cebine nakdi para girecek. Mayıs ayı
sonu itibariyle çiftçiye ödediğimiz
para 4.5 milyar lira. 2 milyar da bu
ay ödüyoruz toplam 6.5 milyar lira
çiftçinin cebine giren nakdi karşılıksız hibe destek. Yıl sonuna kadar
bu 9 milyar lira olacak. Geçen yıl
ödediğimiz para, 7.6 milyar liraydı. Bu yıl 9 milyar olacak. Bunları
çiftçimize daha kaliteli rekabetçi
yüksek standartlara çıkması için
veriyoruz.” diye konuştu.
İzmir’in Türkiye’de kültür ırkı sığırcılığın en yüksek düzeyde geliştiği iller arasında olduğunu belirten Bakan Eker, ilin hayvancılık
ıslah merkezine dönüşebileceğine
dikkat çekerek, “Genetik ıslah boyutuyla ilgili ben İzmir’de büyük
bir kapasite olduğunu biliyorum.
Suni dölleme, embriyo, aşı gibi
hayvancılığın genetik ıslahı ile ilgili tüm teknolojilerin geliştirildiği bir merkez olabilir. Türkiye’de
öncü bir il olur. İzmir’i hayvancılık
ıslah merkezi haline dönüştürme
yönünde çalışın. Bu birikim burada var” dedi.
Bakan Eker, kültür balıkçılığını 60
bin tondan 190 bine tona çıkardıklarını belirterek, “2012 yılında
dünya kültür balıkçılığı üretiminin
üretim miktarı dünyadaki sığır eti
üretim miktarını aşmış. 63 milyon
tona ulaşmış” diye konuştu.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Eker, tarımın en önemli sorununun tarım arazilerinin miras yoluyla bölünerek küçülmesi olduğuna
dikkat çekerek, çözüm için hazırlanan yasa taslağının önümüzdeki
hafta TBMM komisyonlarında görüşüleceğini anlattı. Bakan Eker,
şunları söyledi: "Tarım arazilerinde alarm zilleri çalıyor. Şu anda
TBMM gündeminde. Önümüzdeki
hafta komisyonlarda görüşülecek,
13 maddelik hükümet tasarısı.
Bunu hayata geçiremezsek Türkiye
Cumhuriyeti topraklarında çocuklarımız ve torunlarımız tarımsal
üretim gerçekleştiremeyecekler.
3 milyon tarımsal işletme var. Ortalama işletme büyüklüğü 60 dönüm, 30 milyon parsel arazide.
Bir işletme 10 parçadan oluşuyor
demek. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya’da miras yoluyla tarım
arazisi babadan oğla geçerken bölünmüyor yasak. Bizde babadan
evlada geçerken bölünüyor sorun
bu. Bölünmeye son verilmeli. Yoksa 24 milyon hektar tarım arazisi
giderek verimsiz hale gelecek. 2
milyon hektar aşırı küçülmeden
kullanılmıyor."
Tarım ve Gıda Zirvesine
Çiftçi Örgütlerinden
Eleştiri Geldi
İzmir İli Çiftçi Örgütleri Güçbirliği
Platformu ve İzmir Köy-Koop Birliği, Ankara’da hazırlanan “20132017 Stratejik Plan ve İzmir Tarım
ve Gıda Zirvesi” konusunda kendi
görüşlerini aktardı. Zirvenin şirket
tarımcılığının tescili için düzenlenmiş olduğunu düşünen platform,
İzmir’de yapılan zirveyle ilgili eleştirilerini sundu.
Zirveyle ilgili düşüncelerini basın
toplantısında gazetecilere aktaran
İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği
Platformu Dönem Sözcüsü Prof. Dr.
Mustafa Kaymakçı, “Planda ihracat
hedeflenerek, aslan payının zengin
ve güçlülerde kalmasına yardımcı
olan uygulamalar öngörülmektedir.
Ürün sunumu ile çiftçi gelirlerinde istikrarın sağlanmasıyla lisanslı
depoculuk yaklaşımıyla bu alanın
sadece özel sektöre bırakılacağı anlaşılıyor. Sözleşmeli tarımı yaygınlaştıracağız söylemi ile üreticilerin
daha yüksek düzeyde köleliğe itileceği gözlemleniyor.”
Köylülüğü Tasfiye Amacı
Kaymakçı, Strateji Plan’da köylülerin gelirlerini artıracak kırsal kalkınma uygulamaları ve destekleme
politikalarının örgütlenme temelinde devrede olmadığını, bu stratejinin köylülüğü tasfiye amacına yönelik hazırlandığı gözlemlenmekte
olduğu yorumunda bulundu.
Çare Kooperatifleşmede
Kaymakçı, “Kısa dönemde tarımsal
ürünlerin fiyat oluşumunda AB’de
olduğu üzere içte destekleyen ve
dışa karşı koruyucu politikalar sürdürülmelidir. Bu bağlamda stoklara yol açacak desteklemeler yerine
kota sistemine geçilmelidir. Bağımsız bir destekleme politikası için
daha çok kaynağa gereksinime duyulacağı açıktır. Ancak bunun için
sürdürlebilir borçlanmaya değil,
sağlam kaynaklara dayalı bir kamu
finansman sistemini kurmak gerekiyor.” dedi. Kaymakçı, Türkiye’deki işletmelerin tarımsal üretimden
para kazanamamasının en büyük
sebebinin katma değerin kendilerine kalmamasından kaynaklandığını
“Bu durumu bilerek görmezlikten
gelinmektedir. Çare kooperatifleştirme aracılığıyla çiftçinin sanayici
olmasıdır.” diye belirtti.
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
GÜNDEM
Tarım Arazilerini Büyütme Kolaylaşacak
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları,
devletin belirlenen ölçeğin altında kalan arazileri satın alarak ölçek büyütmek isteyen
vatandaşlara cazip şartlarda kredi desteği vereceğini açıkladı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları, tarım arazilerinin ölçeklerinin büyütülmesine ilişkin
vatandaşın, belirlenen ölçeğin
altında kalan arazileri satın alarak ölçek büyüklüğüne getirmek
istediği durumlarda devletin cazip şartlarda krediyle destek vereceğini açıkladı. Mirmahmutoğulları bu sayede arazi ölçeğinin
büyütüleceğini ve bir daha da
bölünmeyeceğini ifade etti.
Mirmahmutoğulları,
Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ve Türk Medeni Kanunu'nda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'na ilişkin açıklamalarda
bulundu. Tarım arazilerinin ölçek
büyüklüğünün, ABD'de 1980 dekar,
İngiltere'de 550 dekar, Fransa'da
430 dekar, Almanya'da 420 dekar, İspanya'da 240 dekar olduğunu anlatan Mirmahmutoğulları,
Türkiye'de ise tarım arazilerinin ölçek büyüklüğünün, 2002 yılı TÜİK
verilerine göre 59 dekar olduğunu,
bu arazilerin ortalama 7 parselden
oluştuğunu söyledi. Mirmahmutoğulları, “O tarihten bu yana daha da
küçüldü, parsel sayısı daha da arttı.
Bir parsel 7 parçaysa 10 dekar bile
gelmiyor. Türkiye'de şu anda parsel
sayısı 30 milyon” diye konuştu.
Cazip Bir Kredi Olacak
Tarım arazilerinin miras yoluyla
bölünmesinin devam etmesi halinde gelecekte Türkiye'de tarım yapılamayacağına dikkati çeken Vedat
Mirmahmutoğullları, ölçek büyüklüğü altındaki tarım arazilerinin
ölçek büyüklüğüne taşınması için
kredi mekanizmasının devreye sokulacağını bildirdi. Bunun bir tür
“arazi edindirmeyi amaçlayan bir
yapı” olduğuna dikkati çeken Mir-
mahmutoğulları, “Cazip bir kredi
olacak. Amaca hizmet eden tedbirler
yönetmeliğe konulacak. Vatandaş,
belirlenen ölçeğin altında kalan arazileri satın alarak ölçek büyüklüğüne
getirmek isterse, devlet cazip şartlarda krediyle ona destek verecek.
Böylece arazi ölçeği büyütülecek, bir
daha bölünmeyecek.”
TBMM gündeminde bulunan tasarının yasalaşmasının ardından yönetmelik hazırlayacaklarını bildiren
Mirmahmutoğulları, işletme arazilerinin bölünmemesi için ölçek büyüklüğüne ilişkin düzenlemeye gidileceğini de sözlerine ekledi.
Tasarı'nın Getirdikleri
Tarım arazilerinin miras yolu ile bölünmesinin önüne geçmek amacıyla
hazırlanan tasarıya göre, tarımsal
işletmeler, bölge farklılıkları göz
önünde bulundurularak Bakanlıkça
çıkarılacak yönetmelikle belirlenen
asgari büyüklüklerin altında bölünemeyecek.
Tarımsal işletmeye ait tarımsal
arazilerin mülkiyetinin devri konusunda mirasçıların, mirasın açılmasından sonra 1 yıl içerisinde anlaşabilmelerine ilişkin düzenleme
içeren tasarıya göre, miras devir
işlemlerinin, mirasın açılmasından
itibaren bir yıl içinde tamamlanmaması durumunda, Bakanlığın devir
işlemlerinin yapılması amacıyla sulh
hukuk mahkemesinde dava açabilmesi olanağı getiriliyor.
Bu durumda işletmenin sulh hâkimi
tarafından belirlenen ehil mirasçıya
tarımsal değeri üzerinden devri, ehil
mirasçı bulunmaması halinde en
yüksek teklifi veren istekli mirasçıya
devri, mirasçıların istekli olmaması
durumunda ise satışı sağlanacak.
Halen mevcut uygulamadaki,
mutlak, marjinal ve özel ürün
arazilerinde 20 dekar, dikili tarım arazilerinde 5 dekar ve örtü
altı tarımı yapılan arazilerde 3
dekar olarak belirlenen parsel
büyüklükleri korunacak. Bu
büyüklüklerin altında yeni parsel ve pay oluşturulamayacak.
Mirasçılara devri yapılan işletmeye ait tarım arazilerinde 20
yıl içerisinde tarım dışı kullanım izni ile değerinde artış
meydana gelmesi durumunda, değer
artışındaki fark diğer mirasçılara
payları oranında işletmeyi devir alan
mirasçı tarafından ödenecek.
Tarımsal işletmeyi alan mirasçı, diğer mirasçılara miras paylarının bedelini, sulh hâkiminin kararından
itibaren en geç bir yıl içerisinde ödeyecek.
Kanunun uygulanması ile ilgili olarak, ihtiyaç duyulması halinde, asgari büyüklüğün altındaki tarımsal
arazi ve işletmeleri asgari büyüklüklere çıkarmak veya mülkiyetten kaynaklanan ihtilafları gidermek amacıyla kamulaştırma, alım ve satım
işlemleri Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının talebi üzerine Maliye
Bakanlığı tarafından ilgili mevzuata
göre yerine getirilecek.
Kendisine tarımsal işletmenin mülkiyeti devredilen mirasçılardan,
diğer mirasçıların paylarının karşılığını öz kaynakları ile ödeyemeyecek durumda olanlara, bu ödemeleri
gerçekleştirmek için kredi imkânları
sağlanacak.
Tarımsal arazilerin satılması halinde sınırdaş tarımsal arazi maliklerinin de önalım hakkına sahip olması
ve önalım hakkının kullanılmasında
Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanacak.
Kanunun yürürlüğünden önce vefat
eden miras bırakanın terekesinde
bulunan tarımsal işletmelere ait tarım arazilerinin intikal işlemleri iki
yıl içinde tamamlanabilecek ve devam eden davalarda eski hükümler
uygulanacak.
İşletmeye ait tarım arazilerinin intikal işlemlerinde ve mirasçılar tarafından tüzel kişilik kurulan işletmelerde, damga vergisi, harç gibi masraflar
için muafiyetler sağlanacak.
‘Tarla Okulları’ Projesi başladı
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “Tarla okulları Projesi” Antalya’da başladı.
Projenin 2014 yılında ülke genelinde yayılması planlanıyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından hayata geçirilen "Tarla
Okulları Projesi" kapsamında pilot
bölge seçilen Kumluca'da ilk tarla
okulu açıldı.
Kumluca'ya bağlı Hızırkahya köyündeki "Tarla Okulları Projesi"nin başlaması dolayısıyla düzenlenen törende konuşan Antalya Gıda Tarım ve
Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı,
projenin pilot uygulamasının Antalya'dan başladığını,
2014 yılında uygulamanın
ülke geneline yayılmasının
hedeflendiğini kaydetti. Projenin, üreticiye sezon başından itibaren gerek pratik
gerekse teorik bilgileri yerinde ve zamanında vermeyi
amaçladığını ifade eden Dallı, böylelikle çiftçinin üretim esnasında karşılaştığı soruna yerinde çözüm
bulunacağını vurguladı.
Kumluca Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Adem Aydın da, ilçede
15 tarla okulu kurulduğunu ve her
okulda 20 çiftçinin eğitimlere katılacağını söyledi. Eğitimlerin ayda bir
gün yapılmak üzere planlandığını
ifade eden Aydın, eğitimler sonunda
çiftçilerin sınava tabi tutulacaklarını
belirtti.
Konuşmaların ardından açılışı gerçekleştirilen Tarla Okulu'nda ilk
ders, Kumluca Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünde görevli Ziraat Mühendisi Ersin Yaman tarafından verildi. İlk derste çiftçilere
solarizasyon uygulaması ve toprak
analizi konusu anlatıldı.
7
Ulusal Süt Konseyi ve Ulusal
Et Konseyi Yönetmeliği
Değiştirildi
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
hazırlanan Ulusal Kırmızı Et Konseyi Kuruluş,
Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile
Ulusal Süt Konseyi Kuruluş, Çalışma Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmelik, Resmi Gazete'de yayımlandı.
Ulusal Süt Konseyi (USK) Yönetim
Kurulu üye sayısı 9’dan 12’ye çıkartılırken, Konseyin gelirleri arasında bulunan devletin yaptığı destekleme ödemelerinden kesilen yüzde
0,5’lik pay da kaldırıldı.
Resmi Gazete’nin 8 Haziran 2013
tarihli sayısında yayınlanan Ulusal Süt Konseyi Kuruluş, Çalışma
Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile 23 Eylül 2008 tarihinde
çıkartılan yönetmelik yürürlükten
kaldırıldı.
USK’nın kuruluş, işleyiş, yönetim
ile görev, yetki, denetim ve gelirleri ile ilgili usul ve esasları yeniden düzenleyen yönetmeliğe göre;
konseyi oluşturan alt gruplar 3’ten
4’e çıkarılırken, Kamu Alt Grubu
ikiye ayrılarak; Kamu Alt Grubu
ile Araştırma Kurumları, Meslek
Odaları ve Sivil Toplum Kuruluşları Alt Grubu oluşturuldu. Böylece
alt gruplardan 3 ismin katılımıyla
oluşturulan Yönetim Kurulu üye
sayısı 9’dan 12’ye yükseltilirken,
üst üste iki dönem Yönetim Kurulu
başkanlığı görevinde bulunanların,
aradan bir seçim dönemi geçmedikçe aynı göreve seçilemeyecekleri hükmü getirildi.
Üreticilerin oluşturdukları birlikler, dernekler, kooperatifler ve sanayicilerin oluşturdukları birlik,
dernek, kooperatif temsilcileri ile
bunlara üye gerçek ve tüzel kişiler,
ilgili araştırma ve eğitim kurumları, meslek odaları, tüketici örgütleri
ile kamu kurum ve kuruluşları bir
araya gelerek Ulusal Süt Konseyi’ni
oluşturacak. Sanayici alt grubunu
temsilen yer alan birlik, dernek ve
kooperatiflerin Konseye üye olmaları için gereken en az yüzde 10
kapasite şartının yüzde 5’e düşürüldüğü yönetmelik ile vakıflar da sanayici alt grubuna dahil edildi.
Süt ve süt ürünleri üretimi, tüketimi
ve ticaretinin geliştirilmesine yönelik faaliyetlerde bulunacak Konsey,
belirli zamanlarda bölgelere göre
sütün maliyetini tespit ederek gerektiğinde ilan edecek. Çevreye duyarlılık ilkesi çerçevesinde gıda arzı,
organik süt üretiminin ve tüketiminin teşvik edilmesi konularında çalışmalar yapacak olan Konsey, süt
ve ürünlerinin işlenmesinde sürdürülebilirlik, insan sağlığı ve çevreye
duyarlılık ilkesi çerçevesinde yeterli
ve güvenilir gıda arzının sağlanmasına katkıda bulunacak faaliyetler
gerçekleştirecek.
Yönetmelik değişikliği ile konseyin
gelir kalemleri arasında bulunan,
devletin yaptığı hayvancılık destekleme ödemelerinden kesilecek
yüzde 0,5’lik pay da kaldırıldı.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, gerek gördüğünde her iki konseyin her türlü işlem ve faaliyetini
idari ve mali yönden denetleyecek.
Ulusal Kırmızı Et Konseyi ile Ulusal
Süt Konseyine ilişkin eski yönetmelikler yürürlükten kaldırıldı, yeni
yönetmelikler doğrultusunda konsey ve organları seçilinceye kadar
eskileri görevine devam edecek.
Yerli Sığır Fiyatı Yüzde 7,6 Düştü
»» Hayvansal ürün üretim değeri, 2012 yılında yüzde
15,7 artarak 49,3 milyar liraya ulaştı. Ayrıca sığır
eti yüzde 5,6 azalarak 17,5 TL, koyun eti ise yüzde 3,5
azalarak 19,6 TL’den işlem gördü.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK),
2012 yılı Canlı Hayvan ve Hayvansal Ürün Fiyatları Ve Üretim Değeri verilerini açıklandı. Yerli sığır
fiyatı bir önceki yıla göre yüzde 7,6
azalarak 2 bin 383 TL olurken, kültür sığır fiyatı yüzde 7,9 azalışla 4
bin 251 TL oldu.
Kültür dana fiyatı 2012 yılında bir
önceki yıla göre yüzde 7,4 oranında
düşüşle 2 bin 92 TL ve yerli dana
fiyatı yüzde 4,6 azalarak 1.603 TL
olarak gerçekleşti. Koyun ve keçi
fiyatlarına bakıldığında, yerli koyun
fiyatında yüzde 4,3, tiftik keçisi fiyatında yüzde 1,0 ve kıl keçisi fiyatında ise yüzde 0,1 azalış görüldü. Kümes hayvanlarından et tavuğu fiyatı
yüzde 3,0 oranında artarak 13,2 TL
ve yumurta tavuğu fiyatı yüzde 13,2
oranında artarak 11,6 TL oldu.
İnek sütü fiyatı 2012 yılında bir önceki yıla göre yüzde 10,7 oranında
artış göstererek 0,9 TL, koyun sütü
fiyatı ise yüzde 5,9 oranında artarak 1,5 TL oldu. Kırmızı et fiyatlarına bakıldığında, sığır eti yüzde
5,6 azalarak 17,5 TL, koyun eti ise
yüzde 3,5 azalarak 19,6 TL olarak
işlem gördü. Beyaz et fiyatlarında
ise, tavuk eti fiyatı yüzde 0,1 artarak 5,4 TL ve hindi eti fiyatı ise yüzde 4,9 artarak 9,2 TL oldu.
Canlı hayvan değeri 2012
yılında 63,5 milyar TL
oldu.
Büyükbaş hayvanların değeri bir
önceki yıla göre yüzde 4,7 artarak
43,2 milyar TL, küçükbaş hayvanların değeri yüzde 7,7 artarak 16,8
milyar TL ve kümes hayvanlarının
değeri yüzde 11,9 artarak 3,3 milyar TL oldu.
Hayvansal ürün üretim
değeri yüzde 15,7 artarak
49,3 milyar TL oldu.
Süt üretim değeri 17,0 milyar TL,
beyaz et üretim değeri 9,7 milyar
TL, bal üretim değeri 1,7 milyar TL,
yumurta üretim değeri 4,2 milyar
TL ve kırmızı et üretim değeri 16,3
milyar TL oldu.
8
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
Atatürk’ün Türk Milletine Emaneti
»» Teknolojik gelişme, buhar makinesi ile beraber işsizliğe, tarım ve sağlık için oluşturulan ilâçlarla birlikte yeni hastalıklara, tarımın
modernleşmesi ile beraber toprağın fakirleşmesine, çamaşır bulaşık makinesi, buzdolabı gibi yaşamı kolaylaştıran cihazlar ve enerji amaçlı
termik ve nükleer enerji ile çevre kirliliğine ve endüstriyel atıkların oluşmasına yol açılmıştır.
Bunun anlamı geriye dönüş değildir. Burada anlatılmak istenen
Atatürk’ün önerdiği, çevreye duyarlı,
sürdürülebilir bir sanayi ve gelişme
yanında, demokratik toplumun gelişmesini talep eden bireylerin artmasını sağlamaktır.
Günümüzde teknolojik ilerleme sonucu doğal bir dünya ve yaşamdan,
yapay bir yaşama ve sanal bir dünyaya geçiş başlamıştır. Günümüzde
yaşanan Gezi parkı olayları bunun
en yakın örneğidir. Toplumlar kısa
sürede bilgilenmekte ve haber dünyanın bir ucundan diğer ucuna saniyeler seviyesinde ulaşmaktadır.
Atatürk yokluk, yoksulluk ve parasızlık içinde bir Kurtuluş savaşı
verip, ardından yeni bir devlet kurmuştur. Atatürk’ün önderliğinde;
Kurtuluş Savaşı’nın ardından, 23
Nisan 1920’ye dayanan ve 29 Ekim
1923’de Cumhuriyet’in ilanı ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti ve yaratılan devrimler 20. Yüzyılın toplumsal olaylarının başında gelmektedir.
Bu devlet 145 milyon Osmanlı altını
borcu devralmış ve bu borcu Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borçlarını
denetleyen kuruma öderken, akıl almaz gelişmelere imza atmıştır. Bunlar arasında Çağdaş Türkiye Projesi,
Türk Ulus Devlet (millet) Projesi,
Rumeli Savunma Hattı Projesi, Ordu
ile Siyaseti Ayırma Projesi, Spor ve
Beden Eğitimi Projesi, Anadolu’nun
İşgalini Önleme Projesi (Kilis-İskenderun-Adana Savunma Planı), Halkevleri Projesi, Güneydoğu Anadolu
Projesi.Demokrasi projesi,,Uçak Sanayi Projesi, Demirağ (Demiryolu)
Projesi, Dinde öze dönüş Projesi,
Tarih ve Dil Tezleri Projesi, Modern
Ankara Projesi, Musiki ve Sanat
Projesi Sağlık Projesi , Çağdaş Üniversite (Eğitim) Projesi örnek projeler olarak sayılabilir.
Görüldüğü gibi Atatürk hayatının
her döneminde halka ve gelecek
nesillere örnek olmuştur. Özellikle
ekonomik gelişmenin tarımla gerçekleşebileceğini düşündüğü için Tarım, Hayvancılık ve Sanayi projeleri
hazırlatmıştır. Atatürk, Türkiye’nin
kalkınmasının köyden, köylüden
başlatılması gerektiğine inandığı için
“Köylü milletin efendisidir” demiş ve
bu doğrultuda köylüye örnek oluşturmak amacıyla modern tarım ve hayvancılık yöntemlerinin uygulandığı
çiftlikler kurmuştur. Yani Atatürk’ün
parasını vererek aldığı çiftliklerin
amacı bu çiftliklerden para kazanmak
değil, bu çiftliklerde modern tarım,
hayvancılık ve hatta sanayi uygulamaları yaparak Türk halkına Türk
köylüsüne sonuçlarını göstermektir.
Atatürk, Anadolu’nun her yerinde
tarım ve hayvancılık yapılabileceğini
ispatlamak için önce Ankara’da Orman, Yağmurbaba, Balgat, Macun,
Güvercinlik, Tahar, Etimesgut, Çakırlar çiftliklerinden meydana gelen
bataklık ve en kötü yerde Gazi Orman
Çiftliği’ni kurdurarak işe başlamıştır. Bunu takiben Yalova’da Millet ve
Baltacı Çiftlikleri, Silifke’de Tekir ve
Şövalye Çiftlikleri, Dörtyol’da portakal bahçesi ile Karabasamak Çiftliği,
Tarsus’ta Piloğlu Çiftliği’ni kurmuştur. Atatürk, bu örnek çiftliklerin,
hem modern tarım, hayvancılık ve
sanayi yapılan yerler olmasını, hem
de ağaçlandırılarak ormana dönüştürülmesini istemiştir. Bu amaçla
örneğin Ankara’daki Gazi Orman
Çiftliği’ne her yıl 50.000 ağaç diktirmiştir. Burada tarım ve hayvancılık
yaptırmış, fabrikalar kurdurmuştur.
Bu çiftliklerin kuruluşu için gerekli
maddi kaynak, Hint Müslümanları
tarafından Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal adına gönderilen
yardımdan yaratılmıştır. Hint Müslümanlarının gönderdiği 500 bin lirayı getiren İngiliz casusu Mustafa
Sagir Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmek üzere Ankara’ya gelmiştir. Sagir suçunu kabul etmiş, “teşebbüs”
aşamasında kalmasına karşın, savaş
durumu olduğu için bu suç idamla
cezalandırılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, gelen parayı
Milli Savunma emrine vermiştir. Büyük
Taarruz’da bu paranın
bir miktarı kullanılmıştır. Daha sonra Maliye
Bakanlığı, kalan 380
bin lira dolayında parayı Mustafa Kemal
Paşa’ya iade edilmiştir. Bu paranın 250
bin TL’si ile İş Bankası
kurulmuş,
kalanıyla
da yukarıda belirtilen
çiftlikler alınmıştır. Bu
çiftliklerde kooperatifler kurulmuş, çiftçiye
makinalı tarım öğretilmiştir. Aynı zamanda Atatürk, İş
Bankası’ndaki ortaklığını CHP’ye
devretmiş ve servetinin bir bölümünü Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil
Kurumu’na bağışlamıştır.
Çanakkale savaşının yeri doldurulamaz kişisi, Anadolu’nun düşmandan arındırılmasının ve Kurtuluş Savaşı’nın örgütleyicisi ve
Başkomutanı, emperyalizmi dize
getiren ilk Doğulu ve çağdaş Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Atatürk, yaşadığı dönemde Türkiye’de
mala, mülke, eve, çiftliğe, paraya hiç
ihtiyacı olmayan kişidir. Neredeyse gittiği her yerde ona bir ev, köşk
hediye edilmiştir. Atatürk’ün mala,
mülke ve paraya ihtiyacı olmadığı gibi, üstelik annesi, babası yakın
akrabaları (kız kardeşi Makbule Hanım dışında) ölmüş, çocukları da olmadığı için mal mülk, servet edinip
bunları akrabalarına miras bırakması söz konusu değildir.
Atatürk, kurmuş olduğu
çiftlikleri 13 yıl bizzat
işlettikten sonra 11 Haziran
1937 tarihinde yazmış
olduğu vasiyet mektubu
ile hazineye devretmiştir.
Dönemin Başbakanı İsmet
İnönü tarafından Maliye
Bakanlığı’na havale edilen o
tarihi mektup şöyledir:
“Başvekalete,
Malum olduğu üzere ziraat ve iktisat sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak maksadı ile muhtelif
zamanlarda memleketin muhtelif
mıntıkalarında müteaddit çiftlikler
tesisi etmiştim.
On üç sene devam eden çetin çalışmaları esnasında faaliyetlerinin,
bulundukları iklimin yetiştirdiği
her çeşit mahsulattan başka, her
nevi ziraat sanatlarına da teşmil
eden bu müessesleri ilk senelerden
başlayan bütün kazançlarını inkişaflarına sarf ederek büyük küçük
müteaddit fabrika ve imalathaneler
tesis etmişler, bütün ziraat, makine
ve aletlerini yerinde ve faydalı şekilde kullanarak bunların hepsini
tamir ve mühim bir kısmını yeni-
Prof.Dr. M. Lütfü ÇAKMAKÇI
A.Ü. Mühendislik Fakültesi
Gıda Mühendisliği Bölümü
[email protected]
den imal edecek tesisat vücuda getirmişler, yerli ve yabancı birçok
hayvan ırkları üzerinde çift ve mahsul bakımından yaptıkları tetkikler
neticesinde bunların muhite en elverişli ve verimli olanlarını tespit
etmişler, kooperatif teşkili suretiyle
veya aynı zahiyette başka suretlerle civar köylerle beraber, faydalı
şekilde çalışmalar, bir taraftan da
iç ve dış piyasalarla daimi ve sıkı
temasta bulunmak suretiyle faaliyetlerini ve istihsallerini bunların
isteklerine uydurmuşlar ve bugün
her bakımdan verimli, olgun ve çok
kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir. Çiftliklerin yerine göre araziyi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini güzelleştirmek, halka gezecek,
eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler,
hilyesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek, bazı yerlerde ihtikarla fiili ve muvaffakiyetli mücadelede
bulunmak gibi hizmetleri de zikre
şayandır.
Bünyelerinin metanetini ve muvaffakiyetlerinin temelini teşkil eden
geniş çalışma ve ticari esaslar dahilinde idare edildikleri ve memleketin mıntıkalarında da müessilleri
tesis edildiği takdirde, tecrübelerini
müspet iş sahasından alan bu müesseselerin ziraat usullerini düzeltme,
istihsalatı artırma ve köyleri kalkındırma yolunda devletçe alınan
ve alınacak olan tedbirlerin hüsnü
intihap ve inkişafına çok müsait
birer amil ve mesnet olacaklarına
kani bulunuyorum ve bu kanaatle
tasarrufum altındaki bu çiftlikleri,
bütün tesisat, hayvanat ve demirbaşları ile beraber hazineye hediye
ediyorum. Çiftliklerin arazisi ile tesisat ve demirbaşını mücbel gösteren bir liste ilişiktir.
Müktazi kanun muamelesinin yapılmasını dilerim. 11.06.1937- Mustafa Kemal Atatürk”
Listede Çiftikler ,Bira Fabrikası,
Malt Fabrikası, Buz Fabrikası, Soda
ve Gazoz Fabrikası, Deri Fabrikası,
Tarım Aletleri ve Demir Fabrikası,
iki modern Süt Fabrikası, iki büyük
yoğurt imalathanesi, şarap imalathanesi, değirmen, iki yağ ve peynir
imalathanesi, iki tavuk çiftliği, iki
özel iskele ve liman, beş satış mağa-
zası, Çelik Fabrikası’nın %40 payı,
16 traktör, 13 komple biçerdöver, 1
deniz motoru, 5 kamyon ve kamyonet, 2 binek otomobil, 19 binek ve
yük arabası, 13.100 adet koyun, 443
sığır, 69 at, 58 eşek, 2450 tavuk yer
almaktadır.
Meclis’te Atatürk’ten gelen bu “çiftlik vasiyeti” mektubunun okunmasından sonra Başbakan İsmet İnönü
söz alıp özetle şunları söylemiştir:
“Sevinç ve heyecanla dinlediğimiz
armağan olayı, üzerinde büyük bir
önemle durulması gereken yüksek
bir değerdedir. Hazineye geçen bu çiftlikler, değerleri milyonlara varan
bir zenginliğe sahiptirler. Atatürk bu çiftlikleri
yıllardan beri kişisel biriktirmeleri ve özellikle
kişisel emeği ile meydana
getirmiştir. Ve bunları
herkesin Anadolu ortasında nasıl bir bayındır
oturma yerinin yapılabileceğini düşünüp karamsarlığa düşerken, bilim ve
çalışma ile bunun mümkün olabileceğine örnek
vermek için yapmıştır.
Atatürk, her türlü kişisel çıkarların,
kişiliğine yönelik her türlü yararların daima üstünde kalmış ve daima
kalacak olan bir ulusal varlıktır.
Bu eserleri hazineye armağan etmesinin de temelli, büyük ve politik bir ideali vardır. Çünkü o, Milli
Mücadele’nin ilk gününden beri bu
memleketin kudretini ve zenginliğini köylülerimizin kalkınmasında,
zenginliğe ve rahat geçime sahip
olmasında gördü. İlk günden beri
bu doğrultuda yürüdü. Biz de aynı
doğrultu da yürüyoruz. Bugün de
Atatürk, memleketin güçlenip zenginliğinin artması için köylünün
durumunun ve ekonomik varlığının
yükselmesi gerektiği kanısındadır.
Atatürk, bu anlayışın ve siyasetin
memleket için çok yararlı olacağı
kanısı ile bu konudaki mücadelenin
başındadır. Biz de onu izlemekte çok
dikkatliyiz.
Atatürk bu çiftlikleri Halk Partisi’nin
malı olarak saklıyordu. Fakat köylülerin buralardan bir okul, bir öğretici araç olarak yararlanabilmelerinin devlet elinde bulunmaları ile
daha kolay ve mümkün olacağını
düşündü. Böylece Atatürk bir kere
daha kendi huzur ve rahatının, vatanının şan ve şerefinde ve güçlülüğüne olduğunu gösteriyor. Biz de
diyoruz ki Atatürk bizim en değerli
hazinemizdir. Onun şan ve şerefini
vatanın şan ve şerefi sayıyoruz.”
İnönü, “Atatürk bu çiftlikleri Halk
Partisi’nin malı olarak saklıyordu.
Fakat köylülerin buralardan bir
okul, bir öğretici araç olarak yararlanabilmelerinin devlet elinde bulunmaları ile daha kolay ve mümkün olacağını düşündü” bu nedenle
hazineye devretti demiştir.
Atatürk milletine doğa ve ağaç sevgisi
konusunda örnek olmak için Yalova
Çiftliği’ndeki köşkünü, sırf yanındaki
bir çınar ağacının dallarını kesilmekten kurtarmak için, altına ray döşetip
birkaç metre kaydırmıştır.
Üretimi destekleyen, doğayı koruyan örnek davranışları ile Türk milletine önderlik eden Mustafa Kemal
Atatürk’ün vefatında İş Bankası 4 sayılı emekli hesabında biriken parası
yalnızca 19566 lira idi. Bu nedenle
Atatürk’ün yaklaşımları hala günceldir. Atatürk’ün Türk ulusunun
gönlünde yaşaması ve Türk Ulusunun O’na bağlılığı iç ve dış odakları
rahatsız etmektedir.
Bu hususlar dikkate alındığında,
“Atatürk neden yok edilmek istenmektedir?” sorusunu bir kez daha
soralım? Çünkü;
• Atatürk İstiklal Savaşı’nın kazanılmasını sağlayan planlamayı yapmış
ve başarılı olmuştur.
• Ümmeti Millete dönüştürmüştür.
• İngilizleri, onlara uşaklık yapan
Yunanlıları, Fransızları ve İtalyanların Osmanlı’yı yani Türkleri ve
İslam'ı yok etme ve Anadolu’ya yerleşme planlarını bozmuştur.
• Batının kendi silahları ile kendi
yöntemleri ile vurulabileceğini, sömürülen ülkelerin gündemine taşımıştır.
• Bir Milletin yok olmaktan nasıl
kurtulabileceğini göstermiştir.
• Emperyalizmi yenilgiye uğratarak dünyaya örnek olmuştur.
Türkmen’in, Yörük’ün ve diğer etnik unsur olan Arap’ın, Kürt'ün,
Çerkez'in, azınlık Hıristiyan, Musevi
Ermeni'nin, Anadolu'da varlıklarının devamını sağlamıştır. Türk kimliğini dünyaya benimsetmiştir.
• Ulusal olmayan odakların üstüne
korkmadan gitmiştir.
• Dini istismar eden batı güdümlü
sahte İslamcıları teşhir etmiştir.
Bu denli ülkesini düşünmüş bir lidere saldırılar haksızdır. Esasında
yapılan bu saldırılarla Cumhuriyet
Tarihi değiştirilmeye çalışılmakta ve
Türk kimliğinden uzaklaştırma politikası güdülmektedir. Aynı zamanda
bu saldırılar Türk ulusuna, Türk yurduna ve Türk Devletine, bütünlüğümüze, rejimimize, Ulusal kimliğimize, güvenliğimize ve geleceğimizedir.
Bu nedenle emanete sahip çıkmak,
uyanmak ve çok çalışmak zorundayız.
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
TARIM
Türkiye’de Tarım Reformu Hareketleri -ITürkiye’de yürütülen tarım
istekler ortaya konmuştur.
reformu hareketlerine bu
1982 yılında yabancı ortaklı
güne kadar hep eleştirel
tohumluk sanayinin kurulyönde
yaklaşmışımdır.
masının teşvikini öngören
Zira geçmişten günümükarar ile özel sektörün bu
ze tarım sektöründe cidalana girmesine olanak tadi kayıplar yaşanmış ve
nınmıştır. 1983’ de özel tosektör ekonomik açıdan
hum şirketlerine ürettikleri
büyük darbeler almıştır.
tohumluğun fiyatını belirleUzm. Dr. Esra GÜNERİ
Başta iyi niyetlerle ortame yetkisi verilmiştir. 1984
ya çıkan ancak sonrasın- Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi yılında DB ile yapılan ikraz
da mevcut döngüye ayak Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü anlaşması uyarınca [email protected]
uydurmak zorunda kalan
culukta birbirine koşut gelişpolitikaların yürütülmesi,
meler yaşanmıştır. Tohumbu yaşanan sıkıntıların hemen hemen hep- luk ithalatı serbest bırakılmış, ayrıca ithal
sinde başrolü oynamaktadır. Bir kere şunu edilen tohumlar için sübvansiyon verilmiştir.
kabul etmek gerekir; “tarım politikaları siyasi 1985 yılında genel nitelikli uyarlama kredileri
emellere alet edilmeksizin bir devlet politikası yerini sektörel uyarlama kredilerine (SECAL)
haline gelmelidir, aksi halde çok daha sancı- bırakmıştır. Bu anlaşmaların tipik 2 özelliği
lı dönemler bizleri bekliyor demektir.” Eğer mevcuttur: ulusal planları yönlendirme özelyapısal ve ulusal özelliklerinizi ortaya koy- liği ve kamu sektörü ile kamu yönetiminin örmadan bir politika geliştirmeye çalışırsanız gütlenmesi çalışma ilişkileri, istihdam biçimki, bu yıllardan beri bu şekilde uygulamaya leri ve işlevlerini değiştirme etkisi…
konmuştur, o zaman “kulağınızı tersten gös- Tarım SECAL ile TİGEM ve TZDK içinde idatermenin de ötesine geçiyorsunuz” demektir. ri ve mali denetim birimleri kurulacak ayrıca
Önümüzde tarımsal açıdan çok ciddi reform- Tarım Satış Kooperatiflerinin etkinliğini arları gerçekleştiren örnekler mevcutken biz, tırmak için çalışmalar yapılacaktır. Kredinin
gerek yönetim bazında (hükümet öncelikleri) devamı için Banka üç konuda tatminkâr gegerekse uygulama bazında (çiftçi) kendi bildilişme istemektedir: Gübre dağıtımının özel
ğimizi yapmakta inat ediyoruz. Çünkü herkes
sektöre açılmasında, perakende gübre fiyataçısından önemli olan sıcak para. Doğrudur
larında serbestleşme sağlanmasında ve Zirai
kesinlikle olması gerekir, hatta olmadan oldonatım içinde yönetimi geliştirme konusunmaz; ama mevcut koşullarda iyileştirme yapda ilerleme kaydedilmesi.
maksızın sadece parayı kullanma noktasına
geldiğinizde işler karışmaya ve tilkiler dolaş- Gübre fiyatlandırma 1984 yılında dolara enmaya başlar. Bizi bu kadar olumsuzluğa iten dekslenmiş, 1986 yılında ise tam serbestleşme
gerçekleştirilmiştir. 1984’ te TEKEL'e sigara
de bu düşünce yapısı olmuştur.
ithalatı için izin verildi. 1986’ da tütünde devlet hâkimiyeti, 1988' de de Amerikan tipi tütün
Öncelikle bu düşünce yapısının
ithalat yasağı kaldırılmıştır. Çayda kalite ve
ülkemizi ne tür bir duruma
ihracatın artacağı söylemleriyle 1984'te çayda
getirdiğini ele alalım:
devlet tekeli kaldırılarak çay alımı, işleme ve
satışı yerli ve yabancı sermayeye açılmıştır.
Dünya Bankası ve IMF kimdir? Dünya BanÖzel sektöre yatırım yapması için önemli teşkası (DB) önceleri, II. Dünya savaşı sonravikler sağlanmıştır.
sı Avrupa’nın onarılması yönünde amaçları olan, ancak ABD’nin Avrupa‘ya sağladığı Anlaşma, TİGEM ve TZDK'nun kapsamlı bir
Marshall yardımlarıyla özellikle savaşın yı- denetim ve yapılanmaya tabi tutulmasını önkıntıları yeniden imar edildikten sonra de- görmektedir; bu koşul da yerine getirilmiş bu
ğişip, gelişme yolundaki ülkelerin yatırım iki kurum geniş kapsamlı ve hızlı bir tasfiye
kredisi gereksinimlerini karşılamak amacını sürecine girmiştir.
güden bir yatırım ve kalkınma bankası haline 1989 tarihli proje kredisi anlaşmasında Zigelmiştir. Ardından Uluslararası Para Fonu raat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri(UPF ya da bilinen şekliyle IMF) ile işbirliği nin işleyişine dair maddeler bulunmaktadır.
gerçekleştirmiş ve DB üyesi olabilmek için Ziraat Bankası‘na Kooperatiflerin yönetim
öncelikle IMF üyesi olma şartı getirilmiştir. yapılarını yeniden düzenleme görevi verilIMF ne yapar? IMF ve Dünya Bankası üye miştir. 1992 yılında ise Tarımsal Araştırma
ülkelere destek olmak için çeşitli seviyeler- Kredisi imzalanmış ve sözü edilen kredi ile
de düzenli olarak işbirliği yapar ve pek çok Tarım Bakanlığı’nın bütçe ve plan sistemine
girişimde birlikte hareket edilmesini sağlar. yönelen istekler göze çarpmıştır. 1997 tarihli
Dünya Bankası ne yapar? Ülkelerin belli sek- ‘Sulama Yönetimi ve Yatırımlarında Katılımtörlerde reform yapmaları veya belli projeleri cı Özelleştirme Projesi’ ile kamu tarafından
uygulamaları için uzun vadeli teknik ve mali yapılan sulama yönetimi, sulama birliklerine
destek sağlar. Böylece iki kuruluş ‘üye ülke- devredilecektir. 1998 yılında DB tarafından
lerdeki yaşam standartlarının yükseltilmesi’ reform önerileri adı altında eli ayağı bağlanan
ortak hedefi etrafında birleşir.
ve ardından ekonomik krizin baskısı altında
ezilen Türkiye, yeni bir döneme imza atmış
Türk tarım tarihi ve Türk tarım politikaları
Sisteme Giriş
açısından çok büyük dönüşümler yaşanmaya
Türkiye bu sistemin içine 1947 yılında girmiş başlanmıştır.
ve tahıl depolama projelerinden (1950-1972)
hayvancılık projelerine (1972-1980), meyve 2000’ li yıllar
sebze projelerinden (1971-1981) tarımsal reform uygulamaları projesi (TRUP yada ARIP, Stand by anlaşmaları kapsamında 1999 yı2001-2008)’ne hatta buna bağlı olarak köy lında IMF’ ye gönderilen niyet mektubunda
bazlı katılımcı yatırım programı (KBKYB, DB’nın istediği düzenlemelerin gerçekleştiri2005-2008), çevre destekleme projesi (ÇA- leceği, hububat fiyatlandırmasında Chicago
TAK, 2006- devam), çiftçi örgütlerinin ku- Borsası sistemine uyulacağı ve ayrıca TEKEL’
rumsal yapısının güçlendirilmesi (İRFO) pro- in satışının 2001’ e kadar tamamlanacağı bejelerine kadar bir çok projeye destek DB’ dan lirtilmiştir. 2000 yılının ilk dönemlerinde
gelmiştir.
DB’na yazılan niyet mektubunda ise 1999’
Tabii bunların hiçbiri karşılıksız olmamıştır. da IMF verilen vaatlerin yerine getirilmesi
Kuralları diğer tarafın yani borç verenin be- yönündeki kararlılık vurgulanmıştır. Bunun
lirlediği isteklerden biri belki de en masumu; üzerine aynı yılın ortalarında devletin tarım1950’ lerde DB’ nın Tarımsal Kalkınma Prog- sal sektörden tamamen çıkmasını sağlayacak
ramı önerisi ile Türkiye-ABD arasında imza- düzenlemeleri içeren Ekonomik Reform Krelanan bir ticaret anlaşması sonucunda temin di Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmada,
edilen 30 traktörün pamuk üretimi yapılan tarım desteklemelerine son verilmesi, TZDK,
arazilerde de kullanılmak istenmesi, ancak Çay-Kur ve TEKEL’ in tamamen tasfiyesi isyapılan anlaşmalara aykırı olduğu için kulla- tenmiştir. 2000 yılının son günlerinde IMF’
nımına onay verilmemesi olmuştur. 1980’li ye gönderilen niyet mektubunda TSKB’ lerin
yıllara kadar benzer şekilde devam eden süreç yeniden yapılandırılması, TEKEL ve 6 adet
1980-1985 yılları arasında farklı bir boyut ka- Şeker fabrikasının özelleştirilmesi süreci anzanmıştır. İmzalanan anlaşmalarda KİT’lerin latılmış ve DGD’ ye geçiş için 2002 yılına işaazaltılması, ithalatın serbest bırakılması ve ret edilerek ilk ödemeler için DB Tarım Reforkamu yatırımlarının azaltılmasına yönelik munun beklendiği belirtilmiştir.
9
Kızılırmak’ın Durduğu Yer: Kalecik
»» Geceydi hem de müthiş bir gece. O kadar sessizdi ki her yer, çıt
çıkmıyor, rüzgar bile uyuyordu... Yer altı böceklerinin toprağı
kazışlarını duyuyordum adeta. Bir tepedeydim… Gökteki yıldızlar o
kadar yakındı ki… Hani elinizi uzatsanız dokunacak kadar! Dolunay
vardı hemen arkamda hem de kocaman. Hiç bir yapay ışık yoktu…
Ağaçların, kayaların ve bitkilerin gölgesi, ay yükseldikçe ovaya
çöküyordu. Bir tablonun içindeydim… Kalecik’te…
İç Anadolu’nun bozkırı kuzeye giderken renk değiştirir. Kızılırmak’ın suladığı verimli topraklar yeşermeye başlarken karşınıza o otantik
havasıyla çıkar Ankara’nın şirin ilçesi Kalecik.
Kalecik, kökeni M.Ö. 4000 yıllarına kadar
giden Hitit’ten Doğu Roma’ya, Selçuklu’dan
Osmanlı’ya kadar pek çok medeniyete yüzyıllar boyunca ev sahipliği yapmıştır. Adını,
bin yıldan daha fazla süredir bütün heybetiyle
ayakta duran Roma döneminden kalma kalesinden alan Kalecik’in bereketli topraklarıdır
aslında o kadar medeniyeti cezbeden. Dolayısıyla Kalecik denilince akla tabi ki tarım gelir…
İlçede yaklaşık 40 bin hektar arazide tarım
yapılmakta. Bunun büyük miktarını tarla
tarımı oluştururken diğer kısmını da bağ ve
bahçe tarımı oluşturmakta. Tarımsal arazilerin ise yaklaşık %15’nin sulandığını görüyoruz. Ancak yapımına devam edilen, ilçenin
2,5 km batısındaki Uludere Çayı üzerinde yer
alan Kalecik Barajı ile sulanabilir tarım arazisinin önemli miktarda artacağı öngörülüyor.
Kalecik’in tarımsal üretimdeki önemini anlamak için bazı verilere daha yakından bakmakta fayda var. İlçede yaklaşık 22 bin hektar
tarım arazisinde yıllık ortalama 44 bin ton
buğday üretilirken, 1100 hektar arazide 30
bin ton şeker pancarı, 15 bin ton domates, 12
bin ton kavun, ve 5 bin ton fasülye üretilmekte. Meyve olarak ise yıllık ortalama 6875 ton
elma, 35 bin ton üzüm, 640 ton armut ve 1150
ton ayva üretilmekte.
Kalecik’te tarım denilince akla hiç kuşkusuz,
uçsuz bucaksız bağlar ve meşhur “Kalecik Karası” geliyor. Sadece ülkemizde değil dünyada
da bugün en önemli şaraplık üzüm çeşitlerinden biri olarak gösterilen Kalecik Karası, bir
dönem kaybolma tehlikesi yaşasa da, Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri
Bölümü’nde yürütülen çalışmalar ve pek çok
kuruluşun desteği sayesinde tekrar canlandırılmış ve ülkemiz tarımına kazandırılmış
durumda. Nitekim yöredeki Kalecik Karası
yetiştirilen bağ alanlarının 30.000 dekara
ulaştığı görülüyor. Özellikle Kızılırmak havzasında yer alan alüviyal toprakların yapısı ve
de dağlarla çevrili ovadaki ırmağın oluşturduğu mikroklima nedeniyle en kaliteli Kalecik Karası üzümleri ırmak boyunca yer alan
bağlarda yetiştirilebilmekte. Başka coğrafik
alanlarda yetiştirilen üzümlerin ise Kalecik
Karası üzümü olma vasfını yukarıdaki özelliklerin olmaması nedeniyle yitirdiği biliniyor.
Yani Kalecik Karası adından da anlaşılacağı
üzere sadece Kalecik’te gerçek kalite ve aromasına kavuşuyor. Kalecik artık günümüzde
dünyanın sayılı bağcılık merkezlerinden biri
olarak kabul ediliyor. Adına festivallerin düzenlendiği Kalecik Karası’nı eylül ayında yapılacak olan “Kalecik Karası Kültür ve Turizm
Festivali’nde daha yakından tanıyabilirsiniz!
Kalecik sadece bitkisel üretim değil son dönemlerde hayvansal üretim alanında yaptığı atılımlarıyla da öne çıkıyor. Nitekim Ross Breeders
Anadolu Firması tarafından kurulan Balkanlar
ve Ortadoğu’nun en büyük damızlık civciv kuluçka tesisi de Kalecik’te yer almakta. Büyük bir
başarı öyküsü olan ve Adalet Bakanlığı Ankara
Kalecik Açık Ceza İnfaz Kurumu’nun modern
tesislerinde gerçekleştirdiği üretimde ise, günde yaklaşık 15-20 ton süt işlenmekte ve Kalecik
markası altında beyaz peynir, yoğurt, tereyağı,
ayran ve pastörize süt olarak bölge ve ülkemiz
ekonomisine önemli katkılarda bulunmakta.
Dr. Umut TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
Yine aynı kuruluş tarafından yaklaşık 28 bin
tavuğun bulunduğu çiftlikte ise günde yaklaşık
25 bin adet yumurta üretimi gerçekleştirilmekte. Kalecik’teki tarımsal endüstrinin gelişmesinde önemli katkıları olan ve bugün un sektöründe bir marka haline gelen “Kalecik un”’u da
tabi ki unutmamak lazım. Bugün günlük 300
ton seviyesine ulaşan üretimiyle Kalecik un hiç
kuşkusuz büyük bir marka ve ülke ekonomisine önemli katkılarda bulunmakta. Yiğit Fidan
Firması’na ait Kalecik’teki üretim tesislerinde
ise yıllık yaklaşık 500 bin adet aşılı asma, 250
bin adet ceviz, badem ve 250 bin adet muhtelif
meyve fidanları olmak üzere toplam yaklaşık 1
milyon adet sertifikalı meyve fidanı ve 1 milyon
adet süs bitkisi fidanı üretilmekte. Yörede pek
çok büyük firmanın açtığı şarap fabrikasında
da önemli miktarlarda Kalecik Karası şarabı
üretimi gerçekleştirilmekte. Kalecik Barajı’nın
tamamlanmasıyla Kalecik’teki tarımsal potansiyelin ve endüstrinin daha da gelişeceği,
bağcılığın yanı sıra, seracılık ve organik tarım
faaliyetlerine de başlanacağı öngörülüyor.
Yazımın başında da belirttiğim üzere,
Kalecik’te doğa bir başkadır... Yaz akşamlarında güneş batarken, bir alıç ağacının gövdesine yaslanıp ovayı izlerken kendinizi canlı
bir belgeselin içinde bulursunuz. Karanlık
çökerken ateş böceklerinin uçuşunu, kuşların
şarkısı süsler. Ay çıktığında ağaçların gölgeleri, çıkan hafif meltemle dans etmeye başlar. Adeta geçirilen günü konuşuyor gibidir
ağaçlar hafifçe fısıldaşarak… Kızılırmak tarafı
ise bir başka güzeldir. Kalecik Karası bağları arasında ruhunuzu dinlendirirken, yeşil
asma yapraklarının Kalecik Karası’nın mor
taneleriyle olan kontrastına şaşırıp kalırsınız.
Kalecik’in güzelliklerinin tarihi şahitleri ise
hala oradadır, beklerler sizi... Kalecik Kalesi,
Kızılırmak üzerindeki Develioğlu Köprüsü,
Saray ve Tabakhane camileri, Kazancı Baba
Türbesi ve daha nicesi... Bir gün Kalecik’e
muhakkak uğrayın. Sadece üzüm ve ayvanın
değil, Kalecik’in o meşhur cevizli çöreğinin
tadını da bakın! Kalecik Kalesi’ne çıktığınız
zaman uzaklarda dağlarla çevrili ovanın ihtişamını görün… İşte o zaman Kızılırmak’ın o
dağlar arasındaki neden heybetli ve gururlu
aktığını da anlarsınız. Çünkü ne de olsa haklıdır Kızılırmak, çünkü uzaktan geliyordur ve
kolay değildir o dağları geçmek… Ama gönlü
zengindir, hele ki söz konusu Kalecik’se, durup soluklanır Kalecik’te, verir varını yoğunu
Kalecik’in toprağına ve Kalecik’i Kalecik yapar… Sağlıklı ve mutlu kalın.
Bu yazıdaki bazı veriler, http://kalecik.meb.gov.tr/www/kalecik-ilcesi/icerik/36, http://www.kalecikbelediyesi.net/, http://
www.kalecik.com.tr/, http://www.kalecik.gov.tr/, http://
www.kalecikun.com.tr/, http://www.rossanadolu.com/ ve
http://www.yigitfidan.com/ web sitelerinden alınmıştır.
10
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
TARIM
Türkiye, Kekik ve Defnede Dünya Lideri
»» Son yıllarda kekik ve defne üretimine büyük ağırlık verilmesiyle Türkiye, dünya
tüketiminin yüzde 80'ini tek başına karşılar hale geldi.
Avrupa Baharatçılar Birliği'nin 5-7 Haziran tarihlerinde İngiltere'nin Birmingham kentinde düzenlenen Genel Kurul Toplantısı’na katılan Ege
Ağaç Mamulleri ve Orman Ürünleri
İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Tarakçıoğlu,
Türkiye’nin kekik ve defnede dünya
tüketiminin yüzde 80’ini karşılar konumuna geldiğini bildirdi.
Tarakçıoğlu toplantıda baharat
sektöründeki gelişmelerin değerlendirildiğini, dünya rekolteleri ile
ilgili yapılan sunumlar sonrasında
Türkiye'nin defne ve kekik üretimindeki dünya liderliğini konumunu güçlendirdiğinin ortaya çıktığını,
dünya kekik rekoltesinin 15 bin ton
civarında beklendiğini, bunun 11 bin
tonunun Türkiye'den karşılanacağını aktaran Tarakçıoğlu, “Türkiye 25
yıl önce bin ton seviyesinde kekik,
bin ton civarında defne üretirken,
sonraki yıllarda büyük alanlarda
defne ve kekik üretimine geçildi. Bu
yıl dünya genelinde 15 bin ton kekik
rekoltesi bekleniyor. Bu üretimin 11
bin tonluk kısmı Türkiye'de üretilecek. Yağışlar, kekik rekoltesi için son
derece iyi oldu. Defnede ise 10 bin
ton civarında dünya rekoltesi öngörülüyor. Bu rekoltenin yüzde 90'ı
Türkiye'de üretilecek.” dedi.
Tarakçıoğlu'nun verdiği bilgilere
göre, Türkiye'nin baharat ihracatı
yüzde 2'lik artışla 114 milyon 807 bin
dolara ulaştı. 2013 yılının Ocak-Mayıs döneminde ise yüzde 24'lük ihracat artışı elde edildi ve 58 milyon 581
bin dolarlık döviz girdisi sağlandı.
2013 yılı sonunda da ise Türkiye'nin
baharat ürünleri ihracatının 150 milyon dolara çıkması bekleniyor. Avrupa Baharat Birliği Genel Kurulu'na
Türkiye baharat sektörü mensuplarının 14 kişilik bir heyetle katıldığını dile getiren Tarakçıoğlu, şunları
kaydetti: “Yaklaşık 30 yıllık geçmişe
sahip kuruluşta bu sene katılımcı rekoru kırıldı. Dünyanın en önemli organizasyonlarından biri haline gelen
toplantıya, Avrupa ülkeleri başta ol-
mak üzere 22 ayrı ülkeden 163 sektör
mensubu katıldı. Dünya üzerinde 20
milyar dolar iş hacmine ulaşan baharat sektöründeki ortaya çıkan yeni
riskler, tarım ilaçlarının kalıntıları
konusunda önemli bilgilendirmeler
yapıldı, pestisit kalıntılarının izlenmesi, gelişmekte olan ülkelerdeki
kaydedilen müspet ilerlemeler, konusunda uzman kişilerce dile getirildi ve
üyelerden gelen sorulara cevap alındı. Ayrıca allerjenlerin etiketlenmesi,
tağşişle mücadele, solvent kalıntıları,
nikotin testi, metal kontaminasyonu,
saffrolün analiz metodolojisi ve baharatların tanımı konularında ESA
Teknik komitesinin yaptığı çalışmalardaki ilerlemeler sunuldu.” ESA
Genel Kurulu'nda KÜTAŞ'tan Deniz
Şensoy'un Türkiye'den ihraç edilen
baharatlara ait rekolte tahminleri ile
ilgili bir sunum yaptığını belirten Tarakçıoğlu, baharat sektöründeki ileri
gelen ithalatçılarla sektörün konumunu istişare fırsatı da bulduklarını
sözlerine ekledi.
ESA Genel Kurulu'nda Ege Ağaç Mamulleri ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
Nurettin Tarakçıoğlu dışında Müge
Birer, Ergin Civan, Yomtov Çikurel,
Erap Efe, Kazım İlter Gürel, Mehmet
Gürel Kapani, Ahmet Kaynar, Onur
Polat, Deniz Şensoy, Ömre Sıkılı, Ceren Yüksel ve Avram Aji yer aldı.
Taşköprü Sarımsağına Koruma
»» Taşköprü Kaymakamlığı, ilçenin adıyla özdeşleşen sarımsağa zarar verdiği
gerekçesiyle Çin orijinli tohumlarla mücadele çalışması başlattı.
Kastamonu Taşköprü Kaymakamı Ali
Yılmaz, Taşköprü sarımsağının patent hakları ve pazar kalitesinin korunması konusunda kaymakamlıkta
düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Taşköprü sarımsağının belediye tarafından 2009 yılında coğrafi
tescilinin alındığını hatırlatarak, sarımsağın üstün kalitesi ve aromasıyla
ilçeyle özdeşleştiğini söyledi.
İlçede yaklaşık 4 bin ailenin geçimini sarımsaktan sağladığını belirten
Yılmaz, "Yıllardır adına yapılan festivaller ve tanıtımlarla ülke genelinde markalaşmış olan Taşköprü
sarımsağının imajını ve dolayısıyla
pazar payını korumak, ilçemiz ve
bölgemiz bakımından büyük önem
arz etmektedir. Son yıllarda Çin ori-
jinli tohumlarla bölgemizde yetiştirilen ancak çok daha düşük kaliteli
sarımsağın, Taşköprü sarımsağının
imajına zarar vermesini kesinlikle
önlememiz lazım çünkü bir şehrin
bir alanda markalaşması kolay bir
süreç değildir. Buradaki önemli husus, Çin orijinli sarımsağın Taşköprü sarımsağı olarak satılmasını önlemektir." diye konuştu.
Yılmaz, yol kenarlarında satılan sarımsakları, vatandaşların Taşköprü
sarımsağı zannederek satın aldığını kaydederek, Taşköprü sarımsağı
hasadının henüz başlamadığını vurguladı. Taşköprü sarımsağının patent ve tescil haklarını takip etmek
üzere çeşitli kurumların yer aldığı
bir denetim komisyonu oluşturduklarını dile getiren Yılmaz, "Bu, her
kurumun ve kuruluşun sürece katılmasıyla mücadele edilebilecek bir
konu. Bu nedenle vatandaşları yanıltıcı şekilde yol kenarlarındaki sarımsak satışlarıyla ilgili denetim yapıldı.
Bundan böyle ilgili kurum ve kuruluşlarla bu konuda koordineli çalışacağız" şeklinde konuştu.
Buğday Alım Fiyatı Açıklandı
»» 2013 müdahale alım fiyatının, Anadolu kırmızı sert ekmeklik buğday için ton başına
720 lira olarak belirlendi.
liraya kadar çıkabildiğini ifade etti.
Bakanlığın ton başına 50 lira prim
desteği uygulaması, gübre, mazot,
sertifikalı tohumluk ve toprak analizi gibi toplamı ton başına 123 lira
olan destekleriyle Anadolu kırmızı
sert ekmeklik buğday için belirlenen
fiyatın ton başına 843 liraya yükseldiğini bildirdi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker, TMO'nun bu
yıl ilk kez ortaya koyduğu Gönüllü
Ofis Dostu Projesi kapsamında, ülke
genelinde 37 bin 500 köyde görüşülerek alım politikaları oluşturulduğunu, Türkiye genelinde hasadın arpada yüzde 10,3, buğdayda ise yüzde
7,2'ye ulaştığını söyledi.
Geçen Yıl Ton Başına 665
Lira
Eker, 2013 yılında hububat alımlarında tam randevulu sisteme geçeceklerini belirterek, bütün alımların
randevuyla yapılacağını da duyurdu.
TMO'nun alım fiyatları belirlenirken,
devir stoku üretim miktarı, maliyet
iç ve dış piyasa fiyatları, enflasyon refah payı, üretimin sürdürülebilirliği
ve diğer ürün alımlarında uygulanan
fiyatların dikkate alındığını belirten
Eker, geçtiğimiz yıl ton başına 665
lira olarak açıkladıkları müdahale
alım fiyatının, 2013 yılında Anadolu kırmızı sert ekmeklik buğday için
ton başına 720 lira olarak belirlendiğini kaydetti. Bu fiyatın yüzde 11,512 oranında protein içeren buğday
için belirlendiğini vurgulayan Eker,
yüzde 13 ve üzerinde süne oranı düşük, kaliteli buğdaylarda fiyatın 742
Eker, TMO'nun 1 Kasım 2013'ten itibaren ürün satışlarına başlayacağını
hatırlatarak, bu sene piyasa gerekliliklerini dikkate alarak satış fiyatını
da açıklamayı uygun gördüklerini
söyledi. Tüccara, sanayiciye, bir anlamda "Gidin siz de üreticiden bizim
gibi ürünlerini alın. Yoksa biz aynı
fiyattan size satmayacağız" dediklerini ifade eden Eker, TMO'nun bu yıl
Anadolu kırmızı sert ekmeklik buğdayın tonunu 810 liradan satacağını
kaydetti.
“Doğaya Sahip Çıkarak
Tüketmeden Üretmeliyiz”
»» Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, 5 Haziran
Dünya Çevre Günü dolayısıyla bir mesaj yayınladı.
Birleşmiş Milletlerin 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün bu yılki ana
temasını “Düşün-Ye-Koru” olarak
belirlediğini belirten Pankobirlik
Genel Başkanı Recep Konuk, “Ya
birlikte bu dünyada varlığımızı devam ettireceğiz veya karanlık bir
meçhule doğru hepimiz biraz daha
yaklaşacağız. Ya ihtiyacımız kadar
tüketme erdemini sergileyip dünyamızın kaynaklarının israf edilmesine göz yummayacağız, ya da
nefsimizi frenleyemediğimiz için gelecekten, dünyamızın geleceğinden
tüketmeye devam edeceğiz” diyerek,
doğaya sahip çıkarak, tüketmeden
üretmemiz gerektiğini söyledi.
Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, “Birleşmiş Milletlerin
1972’de 5 Haziran’ı Dünya Çevre
Günü olarak ilan etmesinden bu
yana çevre hassasiyetinin arttığı,
birçok konuda önemli mesafeler
alındığı bir gerçektir. Bu sene ve
bugün vesilesiyle gündeme gelecek
gıdanın tasarruflu kullanımında da
düne göre bugün mesafe kat edildiği, bugüne göre yarın ve yarınlarda da mesafe kat edileceğinden
kuşkumuz yok. Ancak, artan ve
artacak hassasiyete rağmen alınan
önlemlere, uygulanan uluslararası
yaptırımlara rağmen geçen 41 yılda çevre problemlerinin artarak
sürdüğü de bir gerçektir” dedi.
Konuk, mesajında şu açıklamayı
yaptı; “Dünyamızın denizleri süratle kirlenmişti, hala kirleniyor, kirletiliyor. Atmosfer kirlenmiş, ozon
tabakası delinmiş ve daha dik gelen
güneş ışınları sağlık sorunlarına,
üretim dengesinin bozulmasına
sebep olmuştu, insanlık bu gün de
aynı olumsuzluklarla karşı karşıya.
Su kaynakları ve toprak kirlenmiş,
ekolojik denge ile üretim yapısı bozulmuştu, o bozulan dengeyi tüm
dünyada hala tesis edemedik. Dünyamızı ve çevreyi hoyratça kullanmanın bedelini tüm dünya ve tüm
insanlar bugün ödüyor, gelecek
nesiller için problemin altından
kalkılamayacak boyuta ulaşmaması
için yapılacak çok şey, atılacak çok
adım, alınacak çok önlem var.
Her Yıl 1.3 Milyar Ton
Gıda Atığı Var
Dünyamız her sene daha çok insanın gıda ihtiyacını karşılamak için
daha çok üretiyor. Daha çok kaynak kullanıyor, efor sarf ediyor. Gıdaya olan talebe cevap verebilmek
için imkânlarını zorluyor.
Dünyanın kaynaklarıyla üretilenlerin ise önemli bir kısmı maalesef
israf ediliyor. Her yedi insandan
biri aç uyur, 5 yaşın altında 20.000
çocuk açlıktan ölürken Dünyada
her sene 1,3 milyar ton gıda atığı
oluşuyor.
Sadece üretilenin dağıtımı ve dağılımı iyi yapılamadığı, insanlar
hoyratça tüketme arzusunu frenleyemediği için, dünyamızın kaynaklarını zorlayarak üretilen gıdanın
üçte biri atık veya kayıp oluyor.
Yani dünyamız ihtiyaçtan fazlasını
üretirken bir yandan da insanlar
açlıktan ölüyor.”
Çevre Tüm İnsanlığın
Sorunudur
“Mesele hepimizin, tüm dünyanın
meselesidir ve uluslararası kurum
ve kuruluşların, devletlerin harekete geçmesi yetmez, bütün insanlar, bütün kurumlar işin ucundan
tutmalı, taşın altına eline koymalı”
diyen Pankobirlik Genel Başkanı
Recep Konuk, mesajında şunları
söyledi;
“Gıdanın hem tarladaki hem de
sanayideki üreticisi olarak bizler
çevre konusunda mesuliyetlerimizi
idrak etmiş, rolümüzü benimsemiş
ve bunun gereğini eksiksiz yerine
getirme gayretindeyiz. Dahası varlık sebebini tarımda ve tarımsal
üretimin sürekliliğinde gören ve
bunun da ancak sürdürülebilir bir
ekosistemle mümkün olduğunun
bilincinde olan Konya Şeker ve
onun nezdinde Türk Çiftçisi çevre
hassasiyetini “doğaya sahip çıkarak, tüketmeden üretmek” olarak
formüle etmiştir. Bunu da sloganda bırakmamış, çevreye kattıkları
ile somutlaştırmıştır. Ağaçlandırmadan başlayarak, susuzluk ve
çölleşme ile mücadeleden, yatırımlarındaki çevre hassasiyetine kadar
her alanda doğaya saygıyı prensip
edinen Konya Şeker, sıfır atıkla
üretimin de hem müellifi hem de
uygulayıcısıdır.
Nimetin Kıymetini Bilen
Bir Medeniyetiz
Çünkü biz şuna samimi olarak inanıyoruz, her ürünün her bir zerresi
değerdir ve değerlendirilmelidir.
Her ürün nimettir ve bizim bu bereketli topraklarda üretilen hiçbir
nimeti israf etme lüksümüz yoktur. Kaldı ki, biz nimetin kıymetini bilen, nimetin israfına asla rıza
göstermeyen bir medeniyetin temsilcileriyiz. Peygamber Efendimiz
(S.A.V) Hadis-i Şeriflerinde “İki kişinin yiyeceği üç kişiye yeter, üç kişinin yiyeceği dört kişiye de yeter”
buyuruyor. Tabaklarımızdakini hiç
eksiltmeden sadece nimeti çöpe
düşürmeyerek, israf etmeyerek üç
kişi yerine dört kişiyi doyurabilir,
daha az üreterek, daha az kaynak
kullanarak, çevreyi daha az kirleterek açlığa çare bulabiliriz. Yapmamız gereken sadece ve sadece 1,9
milyar tonluk çöpe giden gıdadaki
payımızı sıfırlamaktan ibarettir.
Dünyamızın ve topraklarımızın bize
bir miras değil, çocuklarımız için
sahip çıktığımız bir emanet olduğunu idrak ettik. Çevreci kaygıları
samimi bir şekilde hissetmiş, bu
kaygıları izole etmek için yatırımlarını ve yükümlülüklerinden daha
fazlasını eksiksiz tamamlamış, çevreci söylemleri somut uygulamalar
olarak hayata geçirmiş olmanın huzur ve gönül rahatlığı içerisindeyiz.
Bu vesile ile Dünya Çevre Gününü
kutluyor, herkesi dünyamıza ve
dünya üzerinde ortak bir geleceği
paylaşacağımız Allah’ın yarattıklarına sahip çıkmaya, Allah (C.C)’ın
verdiği nimeti israfa düşmeden yeterince ve kararınca tüketerek dünyamızın kaynaklarını korumaya ve
çevreye karşı sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyorum.”
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
KOOPERATİFÇİLİK
Ekonomik ve Sosyal
Barışın Sağlanmasında
Kooperatifçiliğin Önemi
»» Küresel sermaye ve emperyalist devletler, ulus
devletleri zayıflatmak ve ekonomik ve sosyal alanlarda
sömürge faaliyetleri için makroekonomik değerleri zayıf
olan ülkeleri hedef almaktadır.
Ulusal bilincin gelişmesinde, sınıfsal
farkların, bölgesel milliyetçilik, terör faaliyetlerinin en aza indirgenmesinde kooperatifçilik mühim rol
oynamaktadır. Bu nedenle Atatürk
cumhuriyetin ilk yıllarında toplumumuz da kooperatifçiliğin gelişmesinde öncülük etmiş ve tarımsal
ve sosyal alanda da kooperatifçiliğin
gelişmesinde çok önemli katkıları olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında
şahlanan kooperatifçilik hareketine
ülkemizin her yerinde katılım sayısı
yüksek olmuştur.
Kooperatifçilik bilinciyle yetişen
cumhuriyetin ilk nesli, kooperatifçiliğin kırsal kalkınma ve çiftçiliğin
bilinçlenmesi için köy enstitülerini
kurdular ve toprak reformunun ülkemizde yapılan sınıfsal farkların ve
yoksulluğu işsizliğin engellenmesi
için gayret gösterdiler. Ne yazık ki
toprak, reform yapılamadığından ve
köy enstitüleri kapatıldığından dolayı kooperatifçilik hareketleri ve kırsal kalkınma, ülkemizde ciddi yara
almıştır.
1950 yıllarında kırsal ekonomiden
kent hayatına göç süreci beraberinde ciddi sosyal ve ekonomik sıkıntılar meydana getirmiştir. Sosyal ve
ekonomik pastadan pay alamayan ve
üretim faaliyeti icra edemeyen bu kitleler düşük işgücü ve verimsizlik ile
düşük ücrete mahkûm olmuşlardır.
1971 yılında Köy-Koop Merkez
Birliği’nin kurulması ile yeni başlayan neo-kooperatifçilik hareketi KöyKoop’un Merkez Birliği sayesinde
çiftçilere ciddi katkıda bulunmuştur.
Emperyalist güçlerin ve çok uluslu
şirketlerin, üreticilerin ve köylülerin
emeğini ve ürününü ucuza alma girişimlerini başarısızlığa uğratmıştır.
Selami Sedat AKGÖZ
Ahi Evran Üniversitesi
Mucur Meslek Yüksekokulu
Kooperatifçilik Bölümü Öğretim Üyesi
Dolayısıyla 2012 yılı Dünya Kooperatifçilik operasyonu sayesinde ülkemizde kooperatifçiliğin önemi anlaşılmıştır. Şu anda ülkemizde Avrupa
Birliği ve gelişmekte olan ülkelere
göre kooperatifleşme oranı düşüktür.
Kooperatifçilik
ülkemizde sosyal barış
ve ekonomik kalkınma
için benimsenebilecek en
önemli kalkınma modelidir.
Ulusal bağımsızlık ve üniter devlet
yapısının kurulması sosyal kooperatifçilik ve halkın bilinçlendirilmesiyle sağlanır. Gelişmiş bir toplum
ve sosyal barışın ülkemizde kalıcı
olmasını istiyorsak kooperatifçiliğe
önem vermeliyiz. Ulusal değerlere
bağlı bilinçli bir nesil yetiştirmek
için kooperatifçiliğe önem vermeliyiz. Bu sayede sosyal eşitsizliklerin
minimize edildiği, refahın arttığı,
bölgesel milliyetçiliğin zararlı etkileri en aza indirgenerek sınıf, din,
dil farkı gözetmeyen kooperatiflerin
sosyal paylaşımda Türk halkı örgütlenerek dünya toplumlarında hak ettiği değeri alacaktır.
Malatya’da Kayısı Hasadı Başladı
»» Malatya Kayısı Araştırma İstasyonu Müdürü Yaşar
Zengin, kayısı hasadının başladığını belirterek, bu yıl
430 bin ton civarında kayısı rekoltesi beklediklerini
ifade etti.
Zengin, Battalgazi ilçesine bağlı Meydancık köyündeki bir
kayısı bahçesinde yaptığı açıklamada,
Meydancık ve Kale
ilçesinin Kıyıcak
Köyü civarında hasadın, Malatya'nın diğer
bölgelerine göre 20-30 gün erken
başladığını söyledi.
İlçelerin rakımına göre hasadın
ağustos ayı sonuna kadar devam
edeceğini belirten Zengin, hasat döneminde Adıyaman, Şanlıurfa, Şırnak, Diyarbakır ve Siirt'ten insanların Malatya'ya gelerek günlük 35
liraya çalıştığını dile getirdi.
Hava sıcaklıklarının bu yıl bekledikleri gibi seyretmediğini ifade eden
Zengin, "Bu yıl ilkbahar geç geldiğinden özellikle 900 rakımın altında
olan birçok yer etkilendi. Bu nedenle
bizim normaldeki kayısı rekoltemiz
600-700 bin ton arasında beklenirken, haliyle bu yıl 430 bin ton civarında kayısı rekoltesi bekliyoruz"
diye konuştu.
Dolu nedeniyle
de ürünlerin zarar gördüğünü
aktaran Zengin, mevcut
kayısılarda
yüzde 30 civarında dolu
zararı
olduğunu havaların
yağışlı geçmesinden
dolayı çil hastalığı denilen Monilya hastalığı nedeniyle yüzde 25-30
civarında zarar olduğunu açıkladı.
Zengin, 90 bin ton civarında kuru
kayısı rekoltesi bekleniyor olsa da
dolu ve çil zararı yüzünden bu rakamın yarısı kadar yani yaklaşık 50 bin
ton civarında sağlam kayısı olduğunu sözlerine ekledi.
Türkiye'nin yaş kayısı ihracatının
20 bin ton civarında olduğunu, bunun 4 bin tonunun Malatya'dan
karşılandığını da kaydeden Zengin,
Malatya'nın ihracattaki payını yükseltmek istediklerinin de altını çizdi.
11
Tire Süt Kooperatifi Ortağı Olmanın Farkı
»» Tire Süt Kooperatifi’nin 2004 yılından buyana büyük yatırımlar yaparak 63
köyde oluşturduğu soğuk zincir altyapısı meyvelerini verdi.
Tire Süt Kooperatifi’nin 2004 yılından
buyana büyük yatırımlar yaparak
63 köyde oluşturduğu soğuk zincir
altyapısı meyvelerini verdi. Kooperatif ortaklarının tamamı, T.C. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
soğuk süte artı 5 kuruş prim uygulamasından yararlanıyor.
Soğutma tankı olmayan üreticiler
süt desteklemesinden litre başına
4 kuruş olarak prim alırken, kooperatif ortağı olan üreticiler sütünü
kooperatif tankında soğuttuğu için
9 kuruş alıyor.
Örneğin ortalama 10 hayvanı olan
üretici süt desteklemelerinden 4
kuruştan faydalanıp yılda ortalama
2.880 TL alırken, kooperatif ortağı
üretici nokta alım merkezlerindeki
soğutma tankları sayesinde litre başına 9 kuruştan faydalanarak yılda
ortalama 6480 TL alacak.
Kooperatif ortakları durumdan son
derece memnun olduklarını belirterek, “Yıllardan beri omuz omuza
mücadele verdik. Kooperatifimize
sahip çıktık, artık kooperatif ortağı
olmamızın meyvesini alıyoruz” dedi.
Azmettik, Başardık
Tire Süt Kooperatifi olarak ortaklarının üretim maliyetlerini düşürerek kaliteli üretim yapmalarını
sağlamaya yönelik önemli yatırımlar yaptıklarını kaydeden Başkan
Mahmut Eskiyörük;
“10 yıl önce soğuk zincir çalışmalarına başlayarak soğutma tankı
olmayan üreticilerin de kaliteli üretim yapmaları için köylere ortak
kullanımlı soğutma tankları kur-
duk. Üreticinin sağımın hemen ardından tanka getirdiği sütleri, ziraat mühendislerimiz ve nokta alım
personelimizle analizlerden geçirip
kontrol ederek aldık.Gıda mühendislerimiz ve veteriner hekimlerimiz
üreticilerimize kaliteli üretimle ilgili
sürekli eğitim verdi. Bu çalışmalara
büyük kaynak ayırdık. Mücadelemiz sonucunda ortaklarımız artık
avrupa standartlarında süt üretimi
yapıyor. Azmettik, başardık. Kooperatifine sahip çıkan tüm üreticilerimizi bu başarılarından dolayı tebrik
ediyorum” diye konuştu.
İzmir’de Örnek Sinerji
İzmir’in tarım ve hayvancılık alanında son yıllarda büyük bir ivme
yakaladığını ve Sütün Başkenti
olarak marka haline geldiğini
dile getiren Eskiyörük, “Süt
fiyatlarının artışı ve saman
fiyatlarının
düşmesiyle
üretici önümüzdeki günlerde bir nebze olsun rahat
nefes alabilecek” dedi.
sorunu olan dağılmış ve parçalanmış arazi yapısı ile ilgili düzenlemeler olduğunun altını çizen Mahmut
Eskiyörük;“Bugüne kadar Miras
Hukukumuz dolayısıyla gittikçe
bölünerek küçülen ve ekonomik
değerini kaybeden tarım arazilerimizle ilgili sorunu kökten çözebilmek maksadıyla hazırlanan kanun
tasarısını memnuniyetle karşılıyoruz. Bu gelişmeyi, verimliliği geliştirme ve çiftçimizin refahını artırma yolunda önemli bir adım olarak
değerlendiriyoruz”
Dağınık Arazilerin toplulaştırılması, Gıda Güvenliği’nin sağlanması,
kaliteli üretimin teşvik edilmesi
konusundaki çalışmalarından dolayı Tarım Bakanı Mehdi Eker’e
tüm üreticiler adına teşekkür eden
Eskiyörük şunları söyledi: “Bakanlığımız önemli düzenlemeleriyle, İl
Müdürlüğümüz gayretli çalışmalarıyla, İzmir Büyükşehir Belediyemiz kooperatiflere verdiği desteklerle İzmir’de takdire şayan bir
sinerji oluşturmuştur. İnanıyorum
ki; İzmir önümüzdeki yıllarda tarım ve hayvancılık alanında dünya
markası haline gelecektir”
Tarım ve hayvancılık konusunda diğer önemli gelişmenin ise sektörün temel
Tavuklar Döviz Yumurtluyor Türkiye’nin Yumurta
İhracatı 500 Milyon Dolara Koşuyor
»» Yumurta sektörü, 2013 yılında 500 milyon dolar ihracat hedefine emin adımlarla
ilerliyor. 2012 yılını 351 milyon dolarlık ihracatla tamamlayan Türkiye, döviz
kurlarındaki artışla birlikte 2013 yılı sonunda 500 milyon dolar ihracat rakamına
ulaşmayı hedefliyor.
Türkiye’nin yumurta ihracatının
2002 sonrasında ciddi bir tırmanışa geçtiğini belirten Türkiye Su
Ürünleri ve Hayvansal Mamuller
İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu
Başkanı Sinan Kızıltan, 2002 yılında 2 milyon 194 bin dolar seviyesinde olan yumurta ihracatının
2012 yılı sonunda 351 milyon dolara ulaştığını, 2013 yılı sonunda ise
500 milyon dolarlık döviz girdisini
Türkiye’ye kazandırmak için çalıştıklarını kaydetti. Bunun yanında kanatlı eti ihracatımız da hızla
ilerliyor. 2012 yılında 529 milyon $
ihracat gerçekleştiren sektör, mayıs
ayı sonunda 251 milyon $’lık ihracata ulaştı.
Yumurta ihracatına verilen desteğin sektörün talep ettiği oranlara
çıkarılması durumunda sektörün
bugün gerçekleştirdiği ihracat rakamını en az yüzde 50 geliştirebilecek
potansiyele sahip olduğunu savunan Kızıltan, “Girdi maliyetlerinin
sürekli arttığı bir ortamda sektöre
verilen destekleri arttırmamız gerekiyor ve döviz yumurtlayan tavuğu
kesmememiz gerekiyor” dedi.
Kanatlı Tanıtım Grubu 20
Fuara Katılacak
Türkiye’nin kanatlı eti ve yumurta
Dünya Genelinde İlk 10’a
Girdik
ihracatını arttırmak için Kanatlı Tanıtım Grubu’nun yoğun bir tanıtım
çalışması yürüttüğünü de anlatan
Kızıltan, Kanatlı Tanıtım Grubu’nun
2013 yılında 20 fuara katılarak kanatlı eti ve yumurta tanıtımını gerçekleştireceğini dile getirdi.
KTG’nin Rusya’dan Japonya’ya,
Malezya’dan Almanya’ya Senegal’
den Birleşik Arap Emirlikleri’ne
dünyanın dört bir tarafında Türk
yumurtasını ve kanatlı etini tanıttığını anlatan Kızıltan, şöyle konuştu;
“Türkiye 2023 yılında 500 milyar
dolar ihracat hedefliyor. Türk Su
Ürünleri ve Hayvansal Mamuller
Sektörü olarak bu ihracata 5 milyar
dolar katkı sağlamayı amaçlıyoruz.
KTG, kanatlı ve yumurta sektörü
için Su Ürünleri Tanıtım Grubu ise
su ürünleri ihracatını arttırmak için
yoğun tanıtım faaliyetlerini önümüzdeki yıllarda da sürdürecek ve
hedefleri tutturacağız.”
Türkiye’nin sofralık yumurta üretiminde dünya sıralamasında ilk 10’a
girmeyi başardığını belirten Ege Su
Ürünleri ve Hayvansal Mamuller
İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı Hamdi Ekiz, asıl
hedeflerinin sürdürülebilir ihracatla
dünya sıralamasında daha yukarılara çıkmak olduğunu söyledi.
Dünya yumurta dış ticaretinin büyük kısmının Türkiye’nin yakın
coğrafyasında gerçekleştiğini kaydeden Ekiz, “Her ne kadar bölgesel yakınlık, kalite standartlarımız,
hizmet kalitemiz, esnek ve hızlı
ticari tavrımız avantaj olsa da sürdürülebilir ihracat için özellikle tarımsal iade gibi ihracat destekleri
girdi maliyetlerimizdeki dezavantajı bir miktar kompanse edecektir.
İhracat destekleri sektörün gelişimi
ve dünya pazarlarındaki hakimiyeti
için son derece önemlidir. Üretici/
İhracatçı olarak inanıyoruz ki; sektör ihracat yapılacak desteklere kayıtsız kalmayacak kat kat fazlasıyla
geri ödeyecektir. Rakamsal olarak
ifade edersek, sektöre verilecek 20
milyon $ katkının 150-200 milyon
$ ihracatı arttıracağını öngörüyoruz” şeklinde konuştu.
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
12 TARIM ve ÇOCUK
Karnelerinizi Almadan (!) Haydi Çocuklar Tarlaya….
Temel Sorunsal
Her yıl Mart ayı sonunda-Nisan ayı başında Türkiye’de büyük bir işgücü
göçü başlar. Mevsimlik gezici tarım
işçiliği hareketliliğidir bu. Yüz binlerce aile çoluk-çocuk yollara dökülür. Yılın 4-7 ayını ilkel koşullarda,
birçok temel gereksinimden yoksun
bir biçimde gidermek yoluyla hayat
mücadelesine atılır. On yıllardır süregelen bu işgücü hareketliliğinin
baş rolünde çocuk işçiler var. Geleceğe hazırlanmak isteyen 7-17 yaş
grubundaki çocuklar çocukluğunu
ve gençliğini yaşamadan olgunlaşır
ve hayata 1-0 yenik başlar. Çocuklar geleceğini kurgulamak ister ama
sosyal, kültürel, ekonomik kaderleri
bunun önünde engeldir. Gözlerinde
ışıl ışıl umut taşıyan çocuklar hepimizin ortak geleceğidir aslında.
Ama on yıllardır çözülemeyen sorunlar, kâğıt üstündeki politikalar,
hedefsiz öngörüler çocukları kendi
iradeleri dışındaki bir yaşam biçimine iter. Bunların sorunlarının
çözümü, çocukları geleceğe hazırlamak, eşit ve adil yurttaşlık temelinde haklara kavuşturmak hepimizin
ortak sorumluluğudur ve böyle de
olmalıdır. Çocuk işçiliği kuşkusuz
sadece Türkiye’nin değil hemen hemen tüm az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerin önemli bir sorunudur.
Milyonlarca çocuk; fiziksel, zihinsel,
eğitsel, sosyal, duygusal ve kültürel
gelişimlerine zarar veren ve ulusal
yasalarla veya yasa dışı yollarla uluslararası normlara uygun olmayan
koşullarda çalışmaktadır. Çocuk işçiliği sorunu ülkelerin; nüfus, eğitim
düzeyi, ekonomik gelişme, istihdam
ve genel kalkınma düzeyleriyle yakından ilgilidir. Ama daha karneler
alınmadan okuldan alıkonan çocukların olduğu, yaşam kavgası verdiği
bir ülkede kalkınmayı yakalamak da
pek olası değildir. Nitekim ekonomiler büyüyebiliyor ama insani gelişme
endeksleri aynı biçimde iyileşmeyi
göstermiyor. Başta çocuk işçilik olmak üzere sorunlar çözülmeden, çocuk işçilik ortadan kaldırılmadan ve
toplum genelinde refah tabana yayılmadan iyileşme olmuyor. Tarımdaki
çocukların eşit yurttaşlık temelinde
eğitim hakkına ve fırsatlarına kavuşturulması ülkemiz açıdan önemli ve
çözümü bir o kadar da ivedilik gösteren bir sorundur.
Dünya kamuoyu çocuk emeği istismarına karşı duyarlılığını geliştirirken, çocuk işçiliğini hedef alan hareket de, hızı ve yoğunluğu açısından
benzeri görülmemiş küresel bir dava
haline gelmiştir. Bu, siyasal sınırları, dilleri, kültürleri ve manevi gelenekleri aşan bir hareket boyutunu
almıştır. Sivil toplumun bütün kesimleri bir araya gelerek çalışma yaşamında çocuk sömürüsüne son ve-
rilmesi gerektiğini ilan etmişlerdir.
Türkiye açısından da çocuk işçiliğine
karşı önlem almak, çözüm üretmek,
duyarlılık göstermek evrensel bir sorumluluk haline gelmiştir. Tarımda
çocuklara yönelik başlıca tehlikeler;
güneşin altında veya soğuk rüzgârlı
havalarda saatlerce çalışmak, yetersiz ve güvenli olmayan alet ve makineler, çalışılan tarladan gelen toz,
aşırı sıcaklık değerlerine ve tehlikeli
kimyasallara maruz kalma, kişisel
koruyucu donanım olmaksızın çalışma, ağır yükler, tehlikeli hayvanlar,
zehirli böcekler, yılanlar ve benzeridir. Ama bunların önünde gelen
temel sorun ise, bu çocukların eğitimden yoksun olmalarıdır. Çünkü
geleceğe daha umutla bakabilmek,
akranlarından geri kalmamak, haklarını aramak ve kendi gelecekleri
üzerinde söz sahibi olmanın yolu
eğitimden geçiyor. Eğitim sorun çözümünde en önemli araç olmaktadır.
Daha karneleri almadan 2-3 ay önce
başlayan mevsimlik işgücü hareketliliği çocukları doğrudan tarlaya götürmekte ve bu durum çocukların
gelecek hayallerini ve haklarını daha
çocukken ellerinden almaktadır.
Türkiye’de çalışan
çocukların toplamı 2012
yılı TÜİK verilerine göre
893.000, bunların %45’i
tarımda çalışmakta, sayıları
yaklaşık 400.000 olup,
en kötü konumda çalışan
çocuklar arasında ön sırada
yer almaktadır.
Bu çocuklar Türkiye’nin değişik bölgelerinde özellikle pamuk, fındık,
narenciye, pirinç, şekerpancarı, tütün vd. tarımında çapa, hasat gibi
işlerde yoğun olarak çalışmaktadır.
En kötü konumdaki tarım işlerinde
çalışan bu çocukların yarıya yakını
15 yaşından küçük olup, ILO sözleşmelerine göre çalışma çağında olmayan ve söz konusu işlerde çalışması
arzu edilmeyen çocuklardır. Eğitim
olanaklarından yoksun olan ve çalışmadan dolayı eğitimine devam edemeyen, etmekte zorluk çeken veya
hiç başlayamayan bu çocuklar özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu
Bölgelerinde yaşamakta olup, yılın
4–7 ayını bulundukları yerin dışında, çadırlarda temel gereksinimlerden yoksun olarak sürdürmektedirler. Sosyal Hukuk Devleti ilkesinden
hareketle “özel sosyal politika” araçlarının uygulanması gereken bu çocuklar, gelecek açısından umutsuz
kesimlerden birini oluşturmaktadır.
Son yıllarda toplumsal ve akademik
duyarlılık sonucunda alınan bazı
kamu önlemleri yapılan çalışmalar
açısından olumlu birer girişim olarak kabul edilebilir ama çözüm için
yeterlilik göstermemektedir.
Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
Çocuk İşçiliğinin Çalışma
Standartları
Türkiye’nin de imzaladığı Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair
Sözleşme’nin 1 nci maddesine göre,
18 yaşına kadar her insan çocuktur.
ILO’nun (Uluslar arası Çalışma Örgütü) 87 nci Genel Konferansında kabul
edilen “En Kötü Biçimlerdeki Çocuk
İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan
Kaldırılmasına ilişkin Acil Eylem
Sözleşmesi’ne göre çocuk ifadesi 18
yaşın altındaki herkesi kapsıyor.
Çocuk işçiliği, sosyal ve ekonomik
açıdan çok önemli bir insan hakları
sorunudur. ILO Sözleşmelerine göre
çocuk işçiliği, çocukların gönencine zarar veren ve eğitimlerini, gelişimlerini ve gelecekte geçimlerini
sağlayabilmelerini engelleyen iştir.
Yapılan tahminlere göre tüm dünyada yaklaşık 250 milyon kadar çocuk,
yeterli eğitimden, sağlık hizmetlerinden ve temel özgürlüklerden yoksun biçimde çalışmaktadır. Kişisel
açıdan bunun faturasını çocuklar
ödemektedir; ancak, durumdan zarar görenler, aynı zamanda ülkelerdir. Çocuk işçiliğine son verilmesi
kendi başına bir amaçtır. Bu amaç
doğrultusunda yapılacak işler, aynı
zamanda ekonomik ve insani kalkınmaya da katkıda bulunacaktır.
ILO’nun 1973 tarih ve 138 sayılı Asgari Yaş Sözleşmesi, çocuk işçiliğinin
etkili biçimde ortadan kaldırılmasını
öngörmektedir. Bu sözleşme, 1999
tarihinde kabul edilen 182 sayılı Çocuk İşçiliğinin En Kötü Biçimlerinin
Önlenmesi Sözleşmesi ile pekiştirilmiştir. Bu sözleşme, çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin hemen sona
erdirilmesine yönelik ivedi önlemlerin alınmasını öngörmektedir.
Çocuk İşgücü Hakkında
Temel Veriler
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu)
–2012 yılı Çocuk İşgücü Anketi
Sonuçları’na göre; Türkiye genelinde 6–17 yaş grubundaki çocuk sayısı
15 milyon 247 bindir. Bu yaş grubundaki çocukların % 66,5’i kentsel,
% 33,5’i kırsal yerlerde bulunmaktadır. Çocukların % 8,5’i (1 milyon
297 bin) okula devam etmemektedir. Okula devam etmeyen çocukların % 50,7’sini (658 bin) kırsaldaki
çocukları oluşturmaktadır. Büyük
çoğunluğu tarımda çalışan ve kırsalda yaşayan çocukların (493 bin) %
69,4’ü ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Tarımda çalışan çocukların ise neredeyse tamamı ücretsiz
aile işçisidir. Çalışan toplam 893 bin
çocuktan %68,8’i erkek, %31,2’si kız
çocuğudur. Bu çocukların 292.000’i
6–14 yaş arasındadır. (http://www.
tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.
do?id=13659)
Tarımda Çocuk İşçiliğinin
Nedenselliği
Kırsal kesimde 750.000-1.000.000
arasında ailenin kendi toprağı yoktur
ve bu aileler geçim için başkalarının
topraklarında çalışmak zorundadır. Elde kesin veriler bulunmadığından bu konumda çalışanların
%25-30’unu çocukların oluşturduğu
tahmin edilebilir. Türkiye sosyoekonomik göstergeler itibarıyla tarım ekonomisi ağırlıklı bir yapıdan
sanayi ağırlıklı bir ekonomik yapıya
kırsal alan ağırlıklı bir nüfus yapısından, kentsel ağırlıklı bir yapıya
geçiş sürecindedir. Bu süreç beraberinde olumsuz yan etkileri de ortaya
çıkarmakta ve de bunun sonuçlarından birisi olarak da tarımda ve diğer
sektörlerde ortaya çıkan işgücüdür.
Başta tarım olmak üzere çocuk
işçiliğine neden olan temel unsurlar;
• Göç,
• Bozuk gelir dağılımı,
• Yetersiz eğitim, Eğitimde fırsat eşitsizliği,
• Nüfus artışı,
• İşsizlik,
• Yoksulluk,
• Yetişkinlerin işsizliği,
• Mevzuatın eksikliği ve etkin
uygulanamaması,
• İşverenlerin çocuk işgücü talebi,
• Ücretsiz aile işçiliği ve
• Tarımda istihdam çocuk işçiliğini belirleyen temel unsurlardır.
Kendi tarım işletmelerinden yeterli gelir elde edemeyen az topraklı
ve/veya topraksız aileler geçimlerini sağlayabilmek ve çalışabilmek
amacıyla daha fazla tarımsal iş ola-
ların çalışması açısından tarım kayıt
dışı bir iş alanı ve sektör olup, kayıt
dışı sektör çalışan çocukların iş güvenliği yoktur, yaralanmaları veya
hastalanmaları halinde ödeme alamazlar ve işverenlerin olumsuz davranışlarında koruma talep edemezler. Mevsimlik gezici tarım işçileri
çalışma süresince plastikten yapma
çadırlarda elektrik, su vd. altyapı
hizmetlerinden yoksun biçimde yaşamlarını sürdürmektedirler. Emekten başka kullanabilecekleri herhangi bir meslek ve yeteneği olmayan bu
çocuklar aynı zamanda tarımda “en
kötü durumda” çalışan çocuk grubunu oluştururlar. Çünkü bu çocuklar
kendi güçleri oranında; su taşımak,
yakacak toplamak, pamuk ve meyve
hasadında bulunmak, çapa yapmak,
ot almak gibi işlerde bazen yalnız bazen de tüm aile bireyleri ile birlikte
dayanılması zor bir tempoda çalışırlar. Eğitim olanaklarından asgari
düzeyde yararlanan veya hiç yararlanamayan bu çocuklar, tarım işçiliğinin en kötü koşullarında yaşamlarını
sürdürmektedir.
nağı bulunan yörelere mevsimlik/
dönemlik göç ederek iş aramaktadır. Bu işçiler, tarımsal üretimin
kendine özgü niteliklerinden dolayı
zor koşullarda çalışmakta ve yaşam
mücadelesi vermektedir. Mevsimlik
tarım işçisi aileler çalışma yerlerine
giderken ekonomik ve sosyal zorunluluklardan dolayı çocuklarını da götürmektedir. Böylece, çocuklar aile
ekonomisine katkı nedeniyle yaşlarına uygun olmayan tarımsal işlerde
çalışmaktadır. Türkiye’de “mevsimlik” iş göçü, özellikle sanayi bitkileri
olan pamuk, tütün, narenciye, kayısı, fındık ve şekerpancarı tarımında
yoğunlaşmaktadır.
Mevsimlik olarak çalışan çocuklar;
genellikle aileleriyle birlikte veya
kendi başına bir ücret karşılığında
bir başkasının yanında çalışan çocukları kapsamaktadır. Bu çocuk
işçiler çoğunlukla belirli bölgelerden başka yörelere mevsimlik olarak
başta bitki çapalama, ot alma, hasat
vb. bitkisel üretim işlerinde çalışmak üzere köyünden, kentinden ayrılarak 4-7 ay arasında çalışanlardan
oluşmaktadır. Ulaşım, konaklama/
barınma, beslenme, su ve sanitasyon, sağlık, eğitim vb. konulardan
en fazla etkilenen kesimdir. Çocuk-
en tehlikeli çalışma alanlarındandır.
Özellikle kız çocuklarının yükü ağırdır. Çalışan kızlar çoğu kez tarımsal
işgücünün görünmez bir parçasıdır
ve özellikle dezavantajlı komunda
yer alır. Çünkü tarımsal işlerin yanı
sıra ev işleriyle de uğraşırlar. Başta tarımda olmak üzere çocukların
erken yaşta çalışma yaşamına atılması, Türkiye’de önemli bir politik
ve toplumsal sorundur. Sorun, çok
boyutludur. Yoksulluk, eğitim, ucuz
işgücü talebi, göç, sahipsizlik, çocuk
istismarı, emeğin görünmezliği, farkındalık olmaması, işsizlik sorunun
boyutlarını artırmaktadır.
Kendi tarım işletmesinden yeterli
gelir elde edemeyen, az topraklı veya
topraksız aileler ile kentlerdeki işsiz
ve yoksul aileler geçimlerini sağlayabilmek amacıyla, daha fazla tarımsal
iş olanağı bulunan yörelere giderek
mevsimlik işgücü olarak iş aramakta
ve çalışmaktadır (Yıldırak ve Diğerleri, 2003). Bu çalışma biçiminde, fiziksel ve sosyal durumları ve konumları
itibariyle en fazla etkilenenlerin başında çocuklar gelmektedir. Çocuk işçiliği sorunu çözülmeden ülkenin kalkınmasından söz edilemez. Tarımda
çocuk işçiliğinin azaltılması ve uzun
dönemde de olsa kaldırılması için;
İnsani ve Kamusal
Duyarlılık
Tüm dünyada tarım çocuk işçilerin
en fazla olduğu sektördür. Çocuk işçilerin %70’i tarımdadır. Tarım kesimindeki çocuklar kahve, meyve, şekerpancarı, şeker kamışı, pirinç, çay,
tütün, çobanlık, hayvancılık, pamuk
gibi işlerde yoğun olarak çalışmaktadır. (ILO/Newsletter, 2007-3).
Tarım özellikle çocuklar açısından
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
GÜNDEM
13
Ormanlar Petrol Sondajına Açıldı
»» Yerli ve yabancı sermayenin çıkarlarını gözeten Türk Petrol Kanunu Tasarısı Meclis Genel Kurulu’nda
kabul edildi. Yeni yasayla ormanlarda ve denizlerde petrol arama ve işletme faaliyetlerine izin verildi.
• Her düzeyde ve her kesimde toplumsal ve
kamusal duyarlılık oluşturulması önem taşımaktadır.
• Tarımda çocuk işgücü kullanımı ve sömürüsünün nedenleri ortadan kaldırılmalıdır.
• İlgili kurum ve kuruluşların hasiyetlerini artırmaları önemlidir.
• Mevsimlik olarak çalışan çocukların karşı
karşıya bulunduğu sorunların çözümü tek
bir kurum veya kuruluşun sorumluluğunda
değildir. Konu ile ilgili tüm kurum ve kuruluşların ortak ve eşgüdüm içerisinde yapacağı
çalışmalarla sorunlar çözülebilecektir.
• Tarım aracılığı sisteminin kurallara uygun
biçimde yürütülmesi, sorunların çözümünde
önemli kolaylıklar sağlayacaktır.
• Mevsimlik tarım işçiliğinde çalışan çocukların en önemli sorunları eğitimdir. Çalışma
dönemi nedeniyle eğitimini yarıda bırakan
veya hiç başlamayan çocukların eğitim kurumlarına devamı gelecekleri açısından büyük önem taşımaktadır. Burada Milli Eğitim
Bakanlığı’na ve teşkilatına önemli sorumluluk düşmektedir. Tarım işçiliğinden dolayı
eğitim göremeyen veya yarıda bırakan çocuklara yatılı okullarda veya diğer eğitim kurumlarında olanak sağlanması ve çocukların
eğitimini engelleyen tutum ve davranışların
değiştirilmesi yönünde eğitim programlarının hazırlanması sorunun çözümünde önemli bir aşama olacaktır. Veya en azından tarımda çalışan çocuklara yönelik olarak ders yılı
tarım sezonu ile uyumlu hale getirilmelidir
(Yıldırak ve Diğerleri, 2003).
• Zorunlu eğitimin tam uygulanması takip
edilmelidir.
• Sosyal güvenlik ağlarının çocuklara ayrıcalık sağlayacak biçimde uygulanması gereklidir.
• Çocukların sağlık ve rehabilitasyonuna yönelik önlemler alınmalıdır.
• Tarımda ve kırsal yörelerde gençlere yönelik tarım dışı istihdam olanları yaratılabilir.
• Çocuk işçiliği politikalarının yerel, bölgesel,
ulusal düzeylerde eylem planlarına dönüştürülerek ele alınması ve çözülmesi gereklilik
göstermektedir.
• Ailelere çocukların eğitimi için etkin ve izlenebilir yardım yapılmalıdır.
• Yerel yönetimler duyarlı hale gelebilir.
• Ebeveynleri bilgilendirme, bilinçlendirme
çalışmaları yapılabilir.
• Mevsimlik tarım işçileri sağlık konusunda
zor koşullarla karşı karşıyadır. Bunun giderilmesi için; gezici ekiplerle temel sağlık hizmetlerini veren birimlerin oluşturulması ve
bunların aktif hale getirilmesi gerekmektedir.
• Mevsimlik tarım işçilerinin dolayısıyla çocukların barınma koşullarını iyileştiren düzenlemelerin gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. İlkel çadır koşullarında yaşayan ve dıştan
gelecek her türlü tehlikelere açık olan yaşam
biçimi giderilmelidir. İşçilerin yerleşecekleri alanlarda elektrik, su, tuvalet, banyo gibi
zorunlu gereksinimleri karşılayacak altyapı
koşullarının sağlanması ve bunları kapsayan
yapıların yapılması gerekmektedir.
•
Hukuksal
düzenlemeler
açısından
Türkiye’de yeterli düzenlemeler bulunmaktadır, yeni düzenlemeler getirilmektedir. Mevcut yasaların ve imza koyulan uluslararası
sözleşmelerin etkin bir biçimde uygulanması
çocukların sağlıklı bir geleceğe kavuşmaları
açısından önemlidir. Yasaların varlığından
çok, işlerliğine önem verilmelidir. Aksi durumda karnelerini almadan, eğitim yılını tamamlamadan tarlaya giden çocukların varlığı
devam edecek ve eşit yurttaşlık temeline aykırı olarak eşitsizlik ve adaletsizliğin devamına yol açacaktır.
*Metnin hazırlanmasında yararlanılan kaynaklar yazarından temin edilebilir.
Aralık ayında TBMM'ye sunulan
ve TPAO’yu zayıflatarak yabancı
petrol tekellerinin önünü açan
Türk Petrol Kanunu Tasarısı
uzun süren görüşmelerin ardından Meclis Genel kurulunda kabul edilerek yasalaştı.
TBMM'den geçen yeni Türk Petrol Kanunu ile mevcut yasadaki
"milli menfaat" vurgusu kaldırılmış ve "devlet hissesi" sahalara
göre azaltılmış oldu. Ayrıca yeni
yasayla yabancı petrol tekelleri ile
yerli ve yabancı sermayeye yeni
teşvik ve kolaylıklar sağlandı.
Ormanlarda ve Denizlerde
Petrol Aranacak
Buna göre Türkiye’de petrol arama ruhsatı olan yabancı şirketler
izin almak ve bedelini ödemek
şartıyla artık ormanlarda petrol
arayabilecek.
Böylece Orman Kanunu'na göre
orman sayılan yerlerde ruhsat ve
izin alanlarında da ilgili mevzuata göre izin alınarak ve bedelleri
ödenerek petrol arama ve işletme
faaliyetleri yapılabilecek.
Yeni yasayla Türkiye 18 petrol bölgesi yerine kara ve deniz şeklinde
iki petrol bölgesine ayrılacak.
Kara ve deniz bölgelerini ayıran
kıyı çizgisi sınır kabul edilecek.
Kanuna göre, petrol hakkı sahibi,
arama veya işletme ruhsatında
veya civarında petrol işlemi için
gerekli arazinin kullanma hakkını; arazi özel mülkiyete ait ise
anlaşma; anlaşmazlık durumunda ise kamulaştırma yoluyla elde
edebilecek. Arazi Hazine'ye ait ise
Maliye Bakanlığı'ndan bedeli karşılığında kiralamak, irtifak hakkı
tesis etmek veya kullanma izni
almak ve ruhsatına kaydedilmek
suretiyle kazanabilecek.
Anlaşmaya dayanan kullanma
hakkı 3 yıldan fazla sürdüğü takdirde özel mülkiyet konusu arazinin kamulaştırılması, arazi sahibi
veya petrol hakkı sahibi tarafından istenebilecek.
TPAO’nun Özelleştirilmesinin Önü Açıldı
Yeni yasada "Devlet adına arama ve işletme ruhsatı alma hakkı
TPAO'ya aittir" hükmü çıkarıldı.
Böylece süresi dolan petrol üretim
sahalarının devlet adına üretime
devam etmesi için TPAO'ya verilmesini öngören yasa maddesi kaldırılarak, bu sahaların özel sektör
şirketlerine sunulmasının yolu
açıldı. Dolayısıyla Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO)
tasfiyesinin ve özelleştirilmesinin
de önünü önü açılmış oldu.
Yabancıya Kolaylık
Petrol işlemlerinde kullanılacak
malzeme ithali, gümrük muafiyeti, dahilde alınan vergi ve fonlar
ile TSE ve CE güvenlik sertifikası,
başka kurumlara bağlı olmadan
Enerji Bakanlığı’nın uygunluk izniyle yapılabilecek. Petrol hakkı
sahibi, sermayesine mahsuben
her zaman transfer talebinde bulunabilecek, ihraç ettiği petrolden sağladığı dövizi yurtdışında
muhafaza edebilecek. Türkiye’de
petrol işleminde gerekli olan ve
6 ayı geçmeyen süre için çalışacak yabancı personel Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun’dan muaf olacak. Doğalgaz üretimi yapan yabancı şir-
ketlerin Türkiye’deki şubelerine
toptan satış lisansı verilecek.
Yasaya göre araştırma izni, arama ruhsatı ve işletme ruhsatı
alınmadan hiçbir petrol işlemi
yapılamayacak. Yasadaki esaslara uygun olmak şartıyla, sermaye
şirketlerine veya yabancı devletler mevzuatına göre sermaye
şirketi niteliğinde bulunan özel
hukuk tüzel kişilerine araştırma
izni, arama ruhsatı ve işletme
ruhsatı verilebilecek.
Hudutlarda, askeri yasak bölgelerde, tarihi yerlerde ve yerleşim
yerlerine hangi mesafede petrol
işlemi yapılabileceği yönetmelikle belirlenecek. Genel Kurulda kabul edilen önergeyle Milli
parklar, petrol aranacak yerler
arasından çıkarıldı.
Yüzde 45’i Yurtdışına
Petrol hakkı sahipleri, 1980'den
sonra keşfettikleri petrol sahalarında ürettikleri ham petrol ve doğalgazın tamamı üzerinden, kara
sahalarındaki yüzde 35'ini ve deniz sahalarında yüzde 45'ini ham
veya mahsul olarak ihraç etme
hakkına sahip olacaklar. Geri kalan kısım ile 1980'den önce bulunmuş sahalardan üretilen ham
petrol ve doğalgazın tamamı ve
bunlardan elde edilen petrol mahsulleri ülke ihtiyacına ayrılacak.
Bakanlar Kurulu bu oranları yeniden belirlemeye ve uygulamaya
ilişkin usul ve esasları düzenlemeye yetkili olacak.
Petrol Sahibine Ait Olacak
Kamu yararı niteliğindeki kamulaştırma kararı, talep üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı'nca verilecek. Kamulaştırılan arazinin mülkiyeti,
Hazine'ye kullanma hakkı kamulaştırma bedelini ödeyen petrol hakkı sahibine ait olacak. Bu
durumda, Maliye Bakanlığı tarafından petrol hakkı sahibi lehine
bedelsiz olarak ve ruhsat süresi
kadar kullanma hakkı verilecek.
Arama ve işletme ruhsatı iptal
edilirse kamulaştırma bedeli iade
edilmeyecek.
Arayıcı veya işletmeci, arama
veya işletme ruhsatı içindeki ve
civarındaki arazide, sondaj dâhil
çeşitli yöntemlerle su aramaya ve
bulunan suları kullanma hakkına
sahip olacak.
Gelir Vergisi Kesintisi Kârın
Yüzde 55'i Geçmeyecek
Petrol hakkı sahiplerinin safi kazançları üzerinden ödemekle yükümlü bulundukları vergiler ve
hissedarları adına yapmaları gereken gelir vergileri kesintisi toplamı, yüzde 55'i geçemeyecek. Dar
mükellefiyet esasında vergilendirilen kurumlara petrol arama faaliyetleri için yapılan serbest meslek
kazancı ödemelerinden Kurumlar
Vergisi Kanunu uyarınca yüzde 5'i
oranında tevkifat yapılacak.
Petrol işlemleriyle birlikte diğer
faaliyetlerde bulunan petrol hakkı sahiplerinin petrol işlemlerine
ait faaliyetleri, diğer faaliyetlerinden ayrı olarak muhasebe kayıtlarında izlenecek ve vergilendirilecek. Esas faaliyetleri bu kanuna
göre petrol işlemi olan iki veya
daha fazla petrol hakkı sahibi,
aralarında bir ortaklık oluştursa
bile ayrı ayrı vergiye tabi olacak.
Petrol hakkı sahibinin, elde edeceği gelirler, yabancı kurumlar
için, sermayenin cari kur üzerinden geri alınmasına kadar; yerli
kurumlar için ise yapılan yatırım
maliyeti itfa yoluyla gidere dönüştürülene kadar itfa payı olarak alınacak.
Petrol hakkı sahiplerinin geçmiş
yıllarda yabancı para cinsinden
ithal etmiş olduğu, fakat halen
transferi gerçekleşmemiş sermayesinden arta kalan miktarlar
için de bu kural uygulanacak.
“Toprak Bayramı” Kutlandı
»» 11-17 Haziran Toprak Haftası etkinlikleri kapsamında yer alan Toprak Bayramı kutlamaları yapıldı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
binası Mehmet Akif Ersoy Konferans Salonu'nda düzenlenen kutlamada bir konuşma yapan Bakan
Eker, canlılar içinde toprağa tek
zarar veren canlının insan olduğunu söyledi. Eker, "Plan yapıp,
taammüden planlayarak, topraktan beslenip toprağa zarar veren
başka canlı yok" dedi.
Toprağa verilen zararın önlenmesi
için birtakım tedbirler aldıklarını,
bu kapsamda 2005 yılında Toprak
Koruma Kanunu'nu çıkardıklarını
vurguladı. Eker, "Amaç dışı kullanım ile ilgili boşluk vardı. Çıkardığımız kanunla kontrol altına aldık.
Bizi müracaat edip de bu kanun
kapsamında izin vermediğimiz alan 442 bin
hektar alan, yani 4 milyon 44 dönüm. Çıkardığımız kanunla bu kadar toprağı kurtardık.
442 bin hektar alanın tarım alanı çıkması önledik" diye konuştu.Türkiye'de 3 milyon 100
bin tarım işletmesi olduğunu belirten Bakan
Eker, bu işletmelerin 30 milyon parseli oluşturduğunu ifade etti. Türkiye'de bir tarım
işletmesinin 60 dönümden, 1 parselin 6 dönümden oluştuğuna işaret eden Eker,"Bölüne
bölüne kullanılmaz hale gelmiş 20 milyon
dönüm arazi var. Bunlar babadan oğula miras yoluyla geçen araziler. Baba ölüyor, arazi
çocukları arasında paylaştırılıyor. Çocukların
da iki üç çocuğu oluyor, arazi onlar arasında
da bölüştürüyor. ABD, İngiltere, Fransa'da,
İtalya'da böyle bir şey yok. Bizdeki 60 dönüme karşılık ABD işletme büyüklüğü bin 810
dönüm, İngiltere'de 457 dönüm, Fransa'da
430 dönüm. En küçüğü Türkiye'nin 4 katı.
Neden? Onlarda hiçbir yerde babadan oğla
geçerken mirasın bölünmesine izin verilmiyor" dedi. Miras yoluyla tarım arazilerinin
bölünmesi önlemek için 2007 yılında bir düzenleme yaptıklarını belirten Eker, "Bunların
hiçbir derdimize derman olmuyordu. Mirastan bölünecek araziler için bir tasarı hazırladık. Bakanlar Kurulu'ndan geçirdik. Tasarı bu
hafta Salı günü TBMM Adalet Komisyonu'nda
görüşülecek. Çünkü miras konusu olduğu için
Medeni Hukuku da ilgilendiriyor.
Daha sonra TBMM Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu'nda görüşülecek. Daha sonra Genel Kurul'a
gelecek. 13 maddeden oluşan tasarı. Eğer biz bu düzenlemeyi yapmazsak hayatının büyük bir bölümünü tarım sektöründe geçirmiş
bir kişi olarak söylüyorum bizim,
çocuklarımız, torunlarımız bu ülkenin topraklarında tarım yapamayacaktır" dedi.
Eker, tasarının üzerinde 8 yıldır çalıştığını, 50 bin kişi ile yüz yüze anket yaptıklarını anlattı. Eker, "Milletimizin de desteği ile inşallah bu
reformu gerçekleştireceğiz" dedi.
Tarım arazilerinin toplulaştırılması
için çalışma yaptıklarını belirten Eker, 2003
yılından bu yana 3 milyon hektar alanda toplulaştırma yaptıklarını söyledi. Bu yılın sonunda
5 milyon hektar alanın toplulaştırılacağını kaydeden Eker, "Toplulaştırmanın başladığı 1961
yılından 2002 yılına kadar toplam 450 bin hektar alan toplulaştırılmış, Bu düşünüldüğünde
10 yılda 3 milyon hektar alanın toplulaştırılmasının ne kadar büyük olduğunu görürüz. Bizim
hedefimiz 2023 yılana kadar 14 milyon hektar
alanı tapulaştırmak" diye konuştu.
Eker, aşırı kimyasal kullanılması ve yanlış
sulamanın mevcut arazilere zarar verdiğine
dikkat çekerek, bu konuda dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.
14
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
BİTKİ KORUMA
17 Haziran Dünya Çölleşme Günü: “Geleceğimizi Kurutmayalım”
»» Birleşmiş Milletlerin Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’nde 2013 yılı için belirlediği “Geleceğimizi Kurutmayalım” sloganı ülkemizde çevre
duyarlılığının arttığı bugünlerde çok daha anlamlı.
17 Haziran 1994’de Paris’te kabul edilen ve Aralık 1996’da yürürlüğe giren “Birleşmiş Milletler Çölleşme ile
Mücadele Sözleşmesi” dünya üzerinde kuraklık ve çölleşmenin etkilerini
azaltmayı amaç edinmiş uluslar arası bir sözleşmedir.
Gelecekte insanoğlu enerji
kaynakları için değil su için
savaşacaktır.
Birleşmiş Milletlerin kaynaklarına
göre; kurak, yarı kurak ve yarı nemli
alanlarda iklim değişmeleri ve insan
aktiviteleri sonucunda oluşan arazi
bozulumu olarak tanımlanan çölleşmeden dünya genelinde 4 milyar
hektardan fazla alan ve 110 ülkede
yaşayan 1,2 milyar insan doğrudan
etkilemektedir. Çölleşmenin başlıca
sebebi olan su kıtlığı ise bu seneki çölleşme gününün ana temasını
oluşturmaktadır.
Su potansiyeli açısından
bakıldığında, dünyadaki
tatlı su kaynakları toplam
su rezervinin ancak % 2,5
kadarıdır.
İnsanoğlu ise bugün ki imkânlar ile
bu suyun ancak %1’den çok daha azına ulaşabilmektedir. Kurak ve kurak
olmayan bölgeler arasında su kullanımları açısından bir karşılaştırma
yapacak olduğumuzda, normal koşullarda bir insanın temel yaşamsal
gereksinimlerini
karşılayabilmek
için ihtiyaç duyduğu ortalama su
miktarı yıllık 2000 m3’ iken kurak bölgelerde yaşayan insanlar bu
suyun ancak 1300 m3’lük kısmına
ulaştığı görülmektedir. Artan nüfus
baskısı, toprakların üretim kapasitelerinin çok üzerinde sömürülmesi
ile verimsizleşmesi ve küresel ölçekte yaşanılan iklim değişikliği ile atmosfer sıcaklıklarının artması (daha
önceki sayılarda kapsamlı bir şekilde
bahsettiğim üzere) su kaynaklarının
hızlı ve önemli ölçüde azalmasına
yol açmaktadır. Etki alanı açısından
bakıldığında, çölleşme sadece yaşanılan bölgeyi kapsayan bir problem
olmaktan çok ötedir.
Sosyo-ekonomik boyutları
ile değerlendirildiğinde
diğer bölge ve toplumları
da önemli düzeylerde
etkileyebilecek küresel
ölçekte çevresel bir
tehdittir.
Bu sebepledir ki, gelecekte savaşların petrol için değil de başlıca yaşam
gereksinimimiz olan su için yaşanacağını söylemek çok da yanlış bir öngörü olmayacaktır.
Türkiye çöl olacak mı?
Türkiye 16 Mayıs 1998 tarihinde bu
sözleşmeye resmen taraf olan 194
Dr. Selen Deviren SAYGIN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme
Anabilim Dalı
[email protected]
ülkeden birisidir. Ve bu bağlamda
ülkemiz kaynaklarının korunması ve
çölleşme tehdidiyle etkin bir şekilde
mücadele edebilmek adına 9 Mart
2005 yılında 63 adet eylem planını
içeren “Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Programını” yayınlayarak
bu konuda üstüne düşenleri belirli
süreler içerisinde yapmayı planlamıştır.
Geçtiğimiz 17 Haziran Çölleşmeyle Mücadele gününde Orman ve Su
İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu konuyla ilgili olarak yayınladığı
mesajında, doğal kaynakların hızlı
bir şekilde tükenebileceği ve çölleşmenin önemli bir tehdit oluşturduğu
gerçeğine vurgu yaparak tedbir alınması için kararlı bir tutum izlenmesinin gerekliliği işaret etmektedir.
“İnsanoğlu tarihin hiçbir döneminde tabii kaynaklar konusunda bu
kadar kritik bir döneme gelmemişti.
Bizim jenerasyonumuz, insanoğlunun ve dünyamızın geleceğini şekillendirecektir. Bu ya sürdürülebilir
bir kalkınma ya da kendi kendini
yok etme olacaktır (Prof. Dr. Veysel
Eroğlu, Orman ve Su İşleri Bakanı)”
Bu durumun ne kadar elzem olduğu-
nu Birleşmiş Milletlerin 2012 yılında
yayınladığı su gelişme raporundaki
değerlendirme de açıkça görülmektedir. Buna göre ülkemizin Marmara
ve Doğu Karadeniz kıyıları dışında
kalan kısmında yaklaşan su kıtlığına
dikkat çekilmektedir.
Sahip olduğu coğrafi konum, iklim,
topografya ve toprak yapısı itibariyle
Türkiye çölleşmeye son derece duyarlı bir konumda yer almaktadır.
Çölleşmeye neden olan sorunları
aşağıda belirtilen alt başlıklar halinde özetleyebiliriz.
yöntemlerinin uygulanması (anız
yakma, aşırı gübre ve ilaç kullanımı,
yanlış sürüm teknikleri, uygun olmayan tarla içi sulama sistemleri vb.)
• Özellikle tarım topraklarında yanlış yönetim ve sulama uygulamaları
sonucu ortaya çıkan tuzlulaşma, alkalileşme, çoraklaşma ve asitleşme
problemleri
• Organik ve inorganik atıklar ile
toprakların kirlenmesi
• Doğal kaynakların kullanımında
uygun olmayan yasal düzenleme ve
mevzuatlar
(Orijinal kaynak: Comprehensive Assessment of Water Management in Agriculture
(2007, map 2.1, p. 63, © IWMI, http://www.iwmi.cgiar.org/))
• Su ve rüzgâr erozyonu
• Bitki besin maddelerinin yüzey
akışlar ile ya da toprak profili (toprağın dikey kesiti) boyunca aşağı doğru yıkanarak uzaklaşması ile toprakların verim kapasitelerinin düşmesi
• İklim değişiklikleri
• Orman ve meraların geri dönüşümsüz olarak tahribi
• Uygun olmayan arazi kullanımları
• Yer altı su kaynaklarının bilinçsiz
ve kontrolsüz kullanımı
• Uygun olmayan toprak amenajman
• Eğitimsizlik
• Göç
Çölleşme tehdidi ve su kıtlığıyla ilgili olarak toplumsal bilinç düzeyini arttırarak çevreye dost yaşam ve
üretim şekillerinin benimsenmesi
ve benimsetilmesi alınan kararların,
eylem programlarının hayata geçirilebilmesi için elzemdir. Aksi takdirde evet, gelecek dönemler içerisinde
Türkiye çöl olabilme potansiyeline
fazlasıyla sahip bir ülke konumundadır.
Sulama Ekipmanlarına %50 Devlet Hibesi
»» Bakanlık tarafından oluşturulan güncel çiftçi kayıt sistemine kayıtlı olmak şartıyla gerçek ve tüzel kişiler aşağıda belirtilen yatırım
konularından yararlanmak üzere başvuru yapabilir.
Program aşağıdaki 7 adet yatırım konusunu kapsar.
a) Tarla içi damla sulama sistemi kurulması,
b) Tarla içi yağmurlama sulama sistemi kurulması,
c) Tarla içi mikro yağmurlama sulama sistemi kurulması,
ç) Lineer sistem yağmurlama sulama makinesi alınması,
d) Center pivot sistem yağmurlama
makinesi alınması,
e) Tamburlu sistem yağmurlama sulama makinesi alınması,
f) Güneş enerjili sulama sistemleri
kurulması,
Kimler Başvurabilir
1)Bakanlık tarafından oluşturulan
güncel çiftçi kayıt sistemine kayıtlı
olmak şartıyla gerçek ve tüzel kişiler
2) 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı
Türk Ticaret Kanununda tanımlanan kollektif şirket, limited şirket
ve anonim şirket şeklinde kurulmuş
olan şirketler, kuruluş tüzük ve sözleşmelerinde belirtilen çalışma konularına uygun olması şartı ile tüzel
kişilik olarak başvurabilir. Sulama
kooperatifleri ve tarımsal kalkınma
kooperatifleri de ana tüzüklerinde
tarımsal üretim yapabileceklerinin
yer alması şartıyla, kendilerine ait
arazilerde veya kamu arazilerinden
en az 10 yıl ve üzeri kiralama yaparak tüzel kişilik olarak başvuru yapabilirler.
Başvuracaklarda Aranacak
özellikler
(1) Başvuru sahibi gerçek ve tüzel
kişiler, yatırım konularından sadece
birisi için başvuru yapabilir.
(2) Program kapsamında daha önce
hibe desteğinden yararlananlar, bu
Tebliğ kapsamında aynı yatırım konusunda başvuru yapamazlar. Ancak, farklı parsel için farklı yatırım
konusunda başvuru yapabilirler.
(3) Başvuru tekliflerinde, proje sahipleri hibeye esas mal alım tutarının % 50'si oranındaki katkı payını
ve toplam tutara ait KDV'nin tamamını kendi öz kaynaklarından temin
etmekle yükümlü ve sorumludurlar.
(4) Mal alım tutarının hibe desteği
kısmı, kamu kaynakları kullanılarak
karşılandığı için gerçek ve tüzel kişiler
tarafından sağlanması gereken katkı
payının finansmanının tamamında
kamu kaynakları kullanılamaz.
(5) 21/3/2013 tarihli ve 28594 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan T.C.
Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerince Tarımsal Üretime
Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandırılmasına İlişkin
Uygulama Esasları Tebliği (Tebliğ
No: 2013/13) kapsamında modern
basınçlı sulama kredilendirme konularından yararlananlar kredilendirmeye konu olan aynı parsel için
hibe başvurusu yapamazlar.
Hibe Desteği Oranı ve Hibe
Desteği Verilecek Proje
Gider Esasları
(1) Bu Tebliğ kapsamında kabul
edilen proje başvurularında, hibeye
esas mal alım tutarının KDV hariç
%50'sine hibe yoluyla destek verilir.
(2) Referans fiyatlar içinde kalmak
şartıyla, hibeye esas mal alım tutarı
gerçek kişiler için 100.000 TL, tüzel
kişiler için 200.000 TL'yi geçemez.
(3) Mal alım bedellerinin, bu miktarları aşması durumunda aşan kısım
başvuru sahibi tarafından ayni katkı
olarak karşılanır.
(4) Başvuru bütçeleri KDV hariç hazırlanır.
Proje kaynaklarından
karşılanacak giderler
1) Bireysel sulama makine ekipman
alımı giderleri hibe desteği kapsamında değerlendirilir.
(2) Yatırımcılar tarafından, bu Tebliğ kapsamında satın alınacak tüm
mal alımları tedarikçilerle yapılacak
uygulama sözleşmesi kapsamında
sağlanır.
(3) Yatırımcılar tarafından bu Tebliğ
kapsamında satın alınacak tüm mal
alımlarının gerçekleşme bedelleri
hibe sözleşmesinde belirtilen tutarı
aşamaz.
(4) Yerinde teslim ve montaj giderleri, mal alım bedeli içinde olacak şekilde mal alım faturası düzenlenmesi durumunda, toplam tutara hibe
desteği verilir. Mal alım giderleri ile
yerinde teslim ve montaj giderlerinin faturada ayrı kalemler olarak faturalandırılması durumunda sadece
mal bedeline hibe desteği verilir.
(5) Aşağıda belirtilen sulama makine
ve ekipman grupları için belirtilen
deneme ve kontrollerin yapılması
şartıyla hibe desteği verilir.
a) Gerçek ve tüzel kişilere ait tarla
içi yağmurlama, mikro yağmurlama
ve damla sulama sistemi kurulması
ile güneş enerjili sulama sistemleri
kurulması başvuruları kapsamında
güneş paneli, pompa, filtre, kontrol
ünitesi, ana ve yan dallara ait boru-
lar, bağlantı ekipmanları, vanalar,
damlatıcı ve yağmurlama ekipmanları gibi sadece tarla içinde kullanılan malzemelerin başvuruya ait parselde eksiksiz montaj kontrollerinin
yapılması ve tespit tutanaklarının
düzenlenmesi,
b) Gerçek ve tüzel kişilere ait center
pivot, lineer sistem, tamburlu sistem
yağmurlama sulama makinelerinin
yerinde çalıştırılıp, kontrollerinin
yapılması, tespit tutanaklarının düzenlenmesi.
(6) Başvuru sahipleri ve ortakları
tarafından sürekli çalıştırılan veya
düzenli ya da dönüşümlü olarak işe
alınmış kişiler, kamu çalışanları ve
kamu kurumları tedarikçi olamaz.
(7) Başvurularda belirtilecek mal
alım tutarları referans fiyat listelerine dayandırılmalı ve ayrıntılı olarak
belirtilmelidir. Hibe sözleşmesine
bağlanan mal alım tutarları hibe sözleşmesi süresince artırılmaz.
(8) Başvuru kapsamında satın alınması planlanan mal ile ilgili teknik
bilgiler şartname şeklinde düzenlenerek başvuru ekinde sunulur.
Başvuru zamanı
01 Haziran 2013 ile 31 temmuz 2013
tarihleri arasında Tarım il müdürlüklerine veya valiliğin yetkilendirdiği Tarım ilçe müdürlüklerine teslim edilir.
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
TARIM
15
OR-KOOP Genel Kurulu Yapıldı
Gezi Parkı ve Ormanlarımız
»» Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği 16.Olağan Genel Kurulunu
28 Haziran 2013 tarihinde Ankarada gerçekleştirdi.
»» Son günlerde Orman Kanununun bazı maddelerinde
yapılması öngörülen değişiklikler orman köylüsünün
geleceğini ciddi anlamda etkileyecektir.
Genel Kurula Türkiye Ormancılık
Kooperatifleri Merkez Birliğine
bağlı Bölge Birlikleri ve birim
kooperatiflerden delegeler, yönetim kurulu üyeleri ve temsilcileri, Gıda Tarım ve Hayvanclılık
Bakanlığı’dan yetkililer ile birlikte davetliler katıldı.
bizlere en iyi şekilde anlatıyor.
OR-KOOP istenilse de var, istenilmese de var, var da olacaktır.”
diye konuştu.
2012 yılı içerisinde yapılan faaliyetlerinin değerlendirildiği Genel Kurul açılış konuşmasında
Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Genel Başkanı Cafer Yüksel,
“16 Yıldır orman köylüsünün bir
merkezi örgütü olarak, başarılarımız da var, başaramadıklarımız da var. Sorunlarımız da
oldu, sorunları rahatlıkla çözdüğümüz zamanlarda oldu. Sürüncemede kalan çözemediklerimiz
de oldu. Ama OR-KOOP olarak
bazen resmi belgelerde, bazen
gayri resmi tespit ve değerlendirmelerde; yaptığımızın hiç de küçümsenmeyecek bir iş olduğunu
Türkiye Kooperatifçilik Strateji
Belgesi ve Eylem Planı’nı ‘Kooperatifçilik Anayasası’ olarak
nitelendiren Yüksel, “17 Ekim
2012 tarihinde açıklanan bu belge, Türkiye kooperatifçiliği için
önemli bir kilometre taşı olarak tarihimize geçti. Dünyanın
birçok ülkesinde kooperatifçilik
çok gelişmiş durumda. Gelişmiş
ülkelerin birçoğunda kooperatifçilik kalkınmalarına büyük katkı
sağlamıştır.” dedi.
Hazırlanan Eylem Planı her yönüyle çok güzel olmasına rağmen, 17 Ekim’de boşuna bayram
yapmış olduk, çünkü hazırlanan
eylem planının çalışmaları ağır
ilerliyor, bir an önce hızlandırılması gerektiğini vurgulayan
Yüksel, “Henüz vakit geçmemişken, boşa geçen zamanı telafi
edecek bir şekilde, yeni bir yaklaşım göstererek hep birlikte, aynı
anlayışla gerekeni yapmamız gerekiyor. Aksi taktirde, bu eylem
planı çok doğru sözler yazılmış
olarak kitaplıklarımızda kalır”
diye konuştu.
Orman Kanun Taslağı hakkında
da bir değerlendirmede bulunan
Yüksel, “Orman Kanunu bizi her
yönüyle ilgilendiriyor. Türkiye
ekonomisini, sanayicisini ve orman köylüsünü de düşünmek zorundayız. Altı aydır zaman kaybı
yaşıyoruz, bu Kanun tasarısı bizde ne psikoloji ne de sinir bıraktı. Bu kanun taslağı ‘buzdolabına
kaldırıldı’ şimdilik, ama biz çöpe
atılmasını istiyoruz. Eğer bir işe
yarayacak diyorsanız, biz de yardımcı olalım. Strateji Belgesinde
olduğu gibi beraber çalışalım”
diye konuştu.
Ülkemizdeki 21.500 orman köyü, bu köylerde yaşayan 7.100.000 orman köylüsü
ve bunların kurduğu yaklaşık 3.000 adet
orman üretimi yapan kooperatif. Halen orman üretiminin yaklaşık % 70 ini
gerçekleştiren bu yapılar ve bu yapıları
oluşturanlar bir anda ters yüz.
Anayasa ile pozitif ayrımcılık yapılarak koruma altına alınmış olan
orman köylüsü ve kooperatifleri
bitirilmek isteniyor. Sanki bir intikam duygusunun tezahürü, nedir
bu kin? nereden gelir? anlamak
mümkün değil.
Kazanılmış hakların geri alınması, hangi
siyasi düşünceye ve anlayışa sığar bunları da anlamak mümkün değil.
Kooperatifçilik Strateji Belgesi
ve ormancılıkla ilgili arama konferansı sonuçlarında öngörülen
hükümler ve alınan kararlar hiçe
sayılacaktıysa neden bunca emek
sarf edildi?
Maalesef bütün bunlara cevap arama
noktasına geldik.
Son yıllarda ormancılığımıza da ormanlarımıza da sanki farklı bakılmaya başlandı. Orman Bölge Müdürlüklerinin yıl
sonu bilançolarında ki karlılık her şeyin
önüne geçti.
Orman bölge müdürlerinin ve işletme
müdürlerinin başarısı bilançolarıyla ölçülür hale geldi. Genel Müdürlüğe en
fazla para aktaran bölge müdürü sanki
daha makbul müdür oldu. Kısacası ormanlarımız deyince hep para aklımıza
geldi. Ormanlarımıza da orman köylümüze de ticari kaygıyla yaklaşılması ve
bu bakış açısı bu gün bu noktaya gelmemize neden oldu.
Orman Kanununda yapılan değişiklik gerekçeleri de çok ilginç.
Sanki bütün bu olumsuzlukların
nedeni orman köylüsü gibi ilan
ediliyor. Aslında Orman Genel
Müdürlüğünün tevzii masraflarını
görmemezlikten gelmesi yeni Orman Bölge Müdürlüklerinin açılış
gerekçelerini iyi irdelemesi gerekmez mi?
Tasarı gündeme geldikten sonra yanlışlıkların düzeltilmesi yönünde OR-KOOP
tarafından gerçekten ciddi bir çaba sarf
edildi. Üstelik bu çaba özenle ve seviyeli
bir şekilde yapılmaya gayret edildi. İlgililerin bunu özellikle dikkate alması gerektiğine inanıyorum.
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı
Yeni tasarı ile dikili satış legal hale
getirilecektir.
Bu güne kadar dikili satışın olumlu ve
olumsuz yönleri birkaç yönden dile getirildi. Halbuki bilinmelidir ki bu yöntem
sadece orman köylüsünü ve onların kooperatiflerini ilgilendirmemektedir.
En çok etkilenecek sektörlerden birisi
lif yonga sanayidir. Bu güne kadar devletten neredeyse istediği fiyata istediği
kadar tahsisen hammadde alan sanayici
bundan böyle dikili alan tüccardan hammaddesini temin etmek zorunda kalacaktır. Devletin sübvansiyonu ortadan
kalkacaktır. Aslında sanayici bunun farkındadır. Orman köylüsü kadar sanayici
de bizimdir. Bu ülkeye hizmet vermekte
ve katma değer yaratmaktadır.
Ormanlar, özellikle belli bölgelerde o yörelerin ekonomisinde son derece önemlidir. İhale ile dikili satış gündeme geldiğinde ulusal ve uluslararası firmaların
bu ihalelere katılması kaçınılmazdır.
Kendi iş ve makine gücü ile ürettiği ürünü kendi araçları ile nakletmesi de kaçınılmaz olacaktır. Özellikle Karadeniz
bölgesinde başka alternatif geliri olmayan yöre esnafından tüccarına nakliyecisine kadar o yörenin insanı ve ekonomisi
olumsuz yönde etkilenmeyecek midir?
Sinop Çangal ormanlarında bu olguyu
yıllarca önce yaşamadık mı?
Üstelik bu yasa tasarısının bilimsel, sosyolojik ve politik bir zemine oturtulduğunu söyleyebilmek
mümkün olmadığı gibi hangi zeminde tartışılarak böyle bir tasarıya ihtiyaç olduğu ortaya çıktı, bunu
da anlamak mümkün değil.
Bir taraftan Gezi parkındaki 15 ağaç için
mücadele ederken diğer taraftan ormanlarımızın geleceğindeki olumsuzlukları
da kamu oyu ile paylaşmak bu gün daha
fazla önem arz etmektedir.
Saygılarımla.
ISTA Tohum Kongresi Antalya’da
Düzenlendi
»» Bu yıl 30.’su düzenlenen ISTA Tohum Kongresi, Antalya’da
gerçekleştirildi.
Kongrede Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Vedat Mirmahmutoğulları, Bitkisel Üretim Genel Müdürü Mevlüt Gümüş,
Tohumculuk Daire Başkanı
Metin Kaycıoğlu, ISTA Başkanı Joel Lechappe, Türkiye Tohumcular
Birliği ve Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği Başkanı Yıldıray Gençer,
TTSM Müdürü Kamil Yılmaz’ın yanı sıra
66 ülkeden 420 katılımcı yer aldı.
Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilen kongre ile ilgili bilgi veren Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Başkanı Yıldıray
Gençer, etkinliği 1924 yılında kurulan
ekonomik ve politik olarak bağımsız, tarafsız, objektif ve hükümetler arası bir
kuruluşu olan İsviçre merkezli ISTA ile
birlikte gerçekleştirdiklerini söyledi.
Gençer, kongrenin ISTA’ya üye ülkelerle
birlikte çalışarak dünyada tohum kalite-
sinin değerlendirilmesinde yeknesaklığı sağlamayı
amaçladığını belirterek,
“Tohumda numune alma,
kalite testleri, laboratuarların akreditasyonu konularında uluslararası tohum
kurallarının kullanımında tohum bilimi
ve son teknoloji bilgilerini değerlendirme ortamı sunuldu. Kongrenin, ulusal
ve uluslararası tohum ticaretine ve gıda
güvenliğinin sağlanmasına da katkı vereceğine inanıyoruz. Kongrede genetik
kaynakların korunması, ticarete konu
olan tohumlukların depolanması, tohum
patolojisi, habitat rejenerasyonu, tohum
çimlendirme ve dormansi, tohum kalitesi ve bitki ıslahı, moleküler teknikler,
tohum testlerinde DNA metotları, tohum
kalite testlerinin değerlendirilmesi, tohum fizyolojisi ve stres yanıtları gibi konular ele alındı” şeklinde konuştu.
16
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli Kooperatifçi Dostlar,
Dünyadan kooperatif hikâyeleri anlattığımız
bu sayıdaki köşemizde sizlere yine uzaklardan
bu sefer Latin Amerika’dan bir hikâyeyi paylaşacağız. Daha önceki örneklerde olduğu gibi bu
hikâyemizde de birlik olmanın verdiği güçle yarınlara umutla bakmanın daha kolay olabileceği
gerçeğini tekrar vurgulamak istedik...
Birlik Yoluyla Güç
Latin Amerika’da bulunan CoopeAgri El Genel R.L. Kooperatifi, Kosta Rika’nın San Jose
şehrinde bulunan Perez Zeledon
bölgesinde kurulmuştur. Kahve ve şeker üreticisi yaklaşık
20.000 ortağı bulunan küçük ölçekli işletmeden
oluşmaktadır. Bu kooperatifin hikâyesi 45 yıl
önce yaklaşık 365 ortak başlamıştır. Bugün ortaklarının sayısı katlanarak artmış ve yıllık 8.500
ton kahve ve 1.500 ton şeker ihracına ulaşmıştır.
Bu sonuçlar, kooperatifin adil ticaret sistemi aracılığı ile yaptığı ticaret ile başarılmıştır.
Bu örgütlenmeye katılan binlerce küçük üretici, adil bir sistem içerisinde ürünlerinin ticaretini yapmak için diğer üreticilerle bir araya
gelme fırsatını bulmuşlardır. CoopeAgri, iç ve
dış pazara kahve üreten ve pazarlayan, aynı
zamanda şekerkamışı ve organik gübre işleme
ve pazarlama ile ilgilenen bir örgüttür. Ortaklar, kooperatifin sahip olduğu 4 süpermarket,
tarım malzemeleri mağazası, benzin istasyonu,
kahve dükkânı ve hırdavat dükkânından doğrudan faydalanabilmektedirler. Ayrıca kooperatif, ortaklarına ormancılık hizmeti vermekte
ve para kaynağı sağlayan Credecoop ile işbirliği
yapmaktadır. Kooperatifin en önemli amacı, her
şeyden önce ortaklarının lehinde olacak şekilde
farklı faaliyet alanları içerisinde bir çeşitlendirme stratejisi yapmaktır.
CoopeAgri’nin yönetim sistemi tamamen demokratiktir. Delegeleri ve koordinatörleri tarafından temsil edilen ortaklar, kooperatifin
kontrolü için karar verme sürecinde sorumludurlar. Ortaklar, Genel Kurul için yılda bir kez
toplanmaktadırlar. Kooperatifin gelişmesinde
rol oynayan komitelerle oluşturulmuştur ve
bunlar Yönetim Kurulu ile entegre bir biçimde
çalışmaktadır.
CoopeAgri her zaman aktif küçük
üreticilerin örgütü olmuştur. Kooperatif çalışması sayesinde satışının ve ortaklarının sayısında
sürekli artış sağlanmıştır. Bu durum kooperatife, Latin Amerika’da
adil ticaret sistemi içerisinde önde
gelen kooperatif olma yolunu açmıştır. Kosta Rika’da üçüncü sırada yer alan en
büyük kahve ihracatçısı olmuşlardır. Ayrıca kooperatifin bulunduğu bölge olan Perez Zeledon,
adil ticaret yapmada Latin Amerika ülkeleri arasında birinci sırada yerini almışlardır.
CoopeAgri, Küçük Adil Ticaret Üreticileri Latin Amerika ve Karayip İletişim Ağı (CLAC) ve
Uluslararası Adil Ticaret (IFT)’in üyesidir. Geçen Kasım ayında CoopeAgri, uluslararası alıcıların ve Latin Amerikalı küçük üreticilerin katıldığı Adil Ticaret İşletmeler için Uluslararası
Günü adlı etkinliğe ev sahipliği yapmıştır.
CoopeAgri gibi örgütler, küçük üreticilerin
karşılaştıkları birçok sorunları kendileri hatırlatmakta ve birlikte çalışarak en iyi sonuçlara
ulaşmanın mümkün olduğu umudunu temsil
etmektedirler.
10. Beş Yıllık Kalkınma Planı Plan ve Bütçe
Komisyonu'nda kabul edildi
»» 2014-2018 dönemini kapsayan 10. Kalkınma Planı, TBMM Plan ve
Bütçe Komisyonu'nda kabul edildi.
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, planda en fazla üzerinde
durdukları ve özel programlarla destekledikleri alanın enerji
olduğunu, bu alanın daha verimli kullanılması gerektiğine
vurgu yaptı.
Tarım
Komisyon üyelerinin sorularını da yanıtlayan Yılmaz, tarım
sektörünün geçmişin değil, 21.
yüzyılın bir sektörü olduğunu belirterek, bunun büyük
önem verilmesi gereken stratejik bir sektör olduğunu ifade
etti. Su ve gıda konusunun da
önemine işaret eden Yılmaz,
"Bugünkü küresel ısınmayı
düşündüğümüzde , değişen tüketim taleplerini, artan nüfusu, uluslararası anlamda gıda
güvenliği meselelerini dikkate aldığımızda tarım sektörü
önemli" dedi.
Yılmaz, tarım sektörünün çok
daha profesyonel ve verimli
bir şekilde yürütülmesi gerektiğini vurgulayarak, "Önümüzdeki dönemde tarım sektörüne
destek veren unsurlar içeren
programlar uygulayacağız. İstatistik bunların başında geliyor. Önümüzdeki yıllarda belki
en fazla TÜİK'in yoğunlaşacağı
alan tarım istatistikleri olacak.
En ciddi eksiklerimizin olduğu
alan burası. Tarım Bakanlığı
ile yakın bir koordinasyon çerçevesinde bu konuya yoğunlaşacağız" şeklinde konuştu.
Yılmaz, GAP gibi DAP idaresi
kurduklarını, KOP ve DOKAP'ı
oluşturduklarını anımsatarak,
bunlar için birer eylem planı
hazırladıklarını bildirdi.
Ayrıca ulusal düzeyde bölge
stratejisi de hazırladıklarını
belirten Yılmaz, kamu yatırımları içinde bu 4 bölgenin payının geçen yıl itibariyle yüzde
35'ler civarına yükseldiğini
söyledi. AK Parti döneminde
nispi olarak geri kalmış bölgelerin kamu yatırımlarından aldığı payın arttığını ifade eden
Yılmaz, "Önümüzdeki dönem
en az kamu yatırımları kadar
özel yatırımlara da vurgu yapmamız lazım. Bu çözüm süreci, artan huzur ortamında
özel sektörün de uzun süredir
kullanılmamış potansiyeli kullanacağını düşünürsek, Doğu
Anadolu çok daha farklı bir
ortam yaşayacağız. Belki hemen olmayacak ama belli bir
zaman içinde özel sektörün de
çok daha fazla üretim yaptığı,
istihdam oluşturduğu ortamı
göreceği" dedi.
Yılmaz, çevre konusundaki vurgunun Gezi Parkı olaylarıyla ilgili olmadığını ifade ederek, uzun
zamandır yaptıkları çalıştaylar
ve hazırlıklarda çevre konusunu
vurguladıklarını söyledi.
Dünya Çevre Günü ve
Çevre Bilinci
»» 5 Haziran günü tüm dünyada ve ülkemizde Dünya Çevre Günü
olarak kutlanmaktadır. Bu tarih 1972 yılında Stockholm’de
toplanan “Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı”nın
yıldönümü olan tarihtir.
Çünkü bu konferansta BM “temiz ve sağlıklı
bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı” olduğunu karar altına almıştır. Toplantının gerçekleştirildiği günde Dünya Çevre
Günü olarak ilan edilmiştir.
Biz insanlar için çevre üstünde yaşadığımız toprak, soluduğumuz hava, içtiğimiz
sudur. Özetle bizi çevreleyen doğal yapıdır.
Bu doğal yapının kirlenmesi, dengesinin
bozulması, başta doğal hayat olmak üzere
insanoğlunun yaşam kalitesinin bozulması
ve dünyanın yaşanmaz hale gelmesidir.
Dünyada 19. Yüzyılda başlayan ve 20 yüzyılda hız kazanan sanayileşme süreci ve şehirleşme sürecindeki hatalı politikalar sonucu ne yazık ki dünyanın doğal dengesine
büyük zararlar verilmiştir. İnsanoğlu kendi
eli ile adeta kendi mezarını kazmıştır.
Bu süreç küresel ısınma ve iklim değişikliği
ile vahim bir dönemece girdiği 21 yüzyılda
en çok önem verilen konular arasına girmiştir. İster geri kalmış, isterse gelişmiş
ülke olsun insanoğlunu dünyanın tek çatısı altında yaşadıklarının farkına varmasını
sağlamıştır.
Artık tehlike çanları sınır aşan
hale gelmiştir. Çevre sorunları
küresel ısınma Uluslararası
kuruluşların birinci gündemi
haline gelmiştir. Yaşanan doğal
afetler, sel baskınları, kuraklık
dünyanın gıda güvenliğini
tehlikeye soktuğu gibi, insanlığın
can güvenliğini de tehdit eder
hale gelmiştir.
Her ne kadar gelişmiş bazı ülkeler bu süreci kendi lehlerine kullanmanın yollarını
arasalar da, geçmişte yaptıkları gibi enerji
kaynaklarının yanında su ve gıda kaynaklarının kontrolünü ele geçirmek için politikalar uygulasalar da, sorunun çözümü için
tüm dünya ile ortak hareket etmek zorundadırlar.
Tabii ki artık geri kalmış ve gelişmekte olan
ülkelerde bu tehditleri ve tehlikeleri göz
ardı etme lüksüne sahip değildirler. Geleceğin dünyasının küresel iklim değişikliğinin meydana getirdiği yeni baskılarla şekillendirilmek istendiğinin farkındadırlar. Bu
nedenle bu sorunlar karşısında istikrarlı
ve akıllı çözümler üretmek mecburiyeti ile
karşı karşıyadırlar.
Bu ülkelerden birisi de ülkemizdir. Tüm
sektörleri ile çevre sorunlarının çözümü
noktasında birlik ve beraberliğe büyük ih-
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
tiyaç vardır. Ticari rekabet uğruna çevrenin
gözardı edilmesi, geleceğimizin yok edilmesidir. Politikaları güçlü kılan ve başarıya götüren kesimlerin birlik ve beraberlik
içinde sorunların çözümünde çalışmalarıdır.
Tabii ülkemizde çevre sorunlarının çözümü
için ister resmi ister sivil toplum örgütleri
düzeyinde önemli adımlar atılmakta, sevindirici çalışmalar yapılmaktadır. Ancak
yine de gerek 2 B gerekse HES’ler konusunda üzücü kararlar alınmakta ve uygulamaların önü açılmak istenmektedir.
Küresel ısınma karşısında en
önemli doğal kaynağımız olan
ormanlarımız ve doğal çevremiz
tehdit altına sokulmaktadır. Hem
de çevre sorunlarının gün ve
gün önem kazandığı günümüzde
uygulanan politikaların
doğruluğunu savunmak zordur.
Toplumun çevre bilinci içinde hareket etmesi hiç şüphesiz gerek topraklarımız gerekse dünya için geleceğe atılacak bir adım
olacaktır. Çevremizi korumak çocuklarımızı ve geleceğimizi korumaktır.
Hepimizin arzusu her Dünya çevre gününde çevre sorunlarının tüm dünyada azalarak yok olmasıdır. Karar vericilerin çevre
duyarlılığı ile hareket etmesidir.
Bio-Ekonomi Çalıştayı Yapıldı
»» Tarım, gıda, ormancılık, balıkçılık gibi biyolojik kaynakların
üreten, yöneten ve yayan her türlü endüstri ve ekonomi sektörü
kapsayan Bio-Ekonomi Çalıştayı 20 Haziran tarihinde Ankara
gerçekleştirildi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal
Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü tarafından organize edilen ve Müsteşar
Yardımcısı Ferhat Şelli’nin katıldığı ‘BioEkonomi Çalıştayı’na, çeşitli devlet kurumları, üniversiteler, belediyeler ve sivil toplum kuruluşları katıldı. İki oturum halinde
düzenelen Bio-Ekonomi Çalıştayı’nda; İnsan nüfusunun hızla artması, iklim değişiklikleri sonucu yaşanan kuraklıklar ve hızla
tükenen fosil yakıtlar sonucu biyolojik kaynaklar alternatif olarak ön plana çıkmaya
başlamıştır. Rüzgar, güneş, biyotermal ve
su gibi yenilenebilir enerji kaynaklarımız
ile ormanlarımızın etkin kullanılması, gübre atıkların değerlendirilmesi tartışıldı.
Katılımcılarla birlikte hazırlanan Çalıştay
Raporu’nda; Türkiye genelindeki kesimhanelerden çıkan kan, yumuşak doku ve gübre gibi atıkların bölgesel bazda kurulacak
renderingler sayesinde değerlendirilmek
suretiyle elektrik, biodizel, çiçek gübresi ve
kedi-köpek maması haline dönüştürülebileceği belirtilerek raporlaştırıldı.
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
TARIM
KOOPERATİF
17
AB’de Kırsal Kalkınma Politikalarında Üretici Örgütleri
Sevgili Kooperatifçi Dostlar,
Bu sayıda sizlerle AB’de üretici örgütlerinin tarım alanında etkin olduğu bir diğer alanı ve konuda geçen ay
yaşadığımız gelişmeleri paylaşmak
istiyorum.
Avrupa Birliği’nde üretici örgütlenmesi konusu iki ayrı başlık altında
karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan
ilki, Ortak Tarım Politikası ve Ortak Balıkçılık Politikasının altında
uygulanan Ortak Piyasa Düzenleri (OPD) adı verilen ve her ürün ve
ürün grubu için ayrı mekanizmaları
içeren düzenlemeler kapsamındaki
uygulamalardır. Diğer başlık ise Kırsal Kalkınma Politikaları altında yer
alan uygulamalardır.
Kırsal Kalkınma ile ilgili üretici örgütlerinin rolleri ve uygulamalar
aslında Ortak Piyasa Düzenlerindekinden çok farklı değildir. Kırsal kalkınmada üretici örgütlerinin görevi,
dağlık ya da geri kalmış yörelerde
sürdürülecek kalkınma faaliyetlerinde etkinliğin arttırılmasıdır. Bu
amaçla öncelikle bölgede bulunan
faal üretici örgütü kullanılmakta.
Eğer halihazırda bir üretici örgüt
yoksa daha önce kurulmuş fakat halen etkinliğini yitirmiş olan üretici
örgütünün yeniden yapılandırılması
tercih edilmekte. Eğer bu da yoksa
yeni bir örgüt kurulması yoluna gidilmektedir. Bu uygulamaya istisna
2000’li yıllarda yeni üyelerin alınması sırasında yaşanmıştır. Eski
Doğu Bloku ülkelerinin AB’ye katılımı sırasında verilen desteklerin
kırsal kalınma ile ilgili olanları SAPARD adı ile verilmişti. Bu destekle-
rin hedeflerine ulaşması için üretici
örgütlerine ihtiyaç duyulduğu için
özel bir tedbir destek programı altında yer aldı. Fakat burada ciddi bir
sorun vardı. Eski komünist ülkelerde bugün bizim bildiğimiz modern
anlamda kooperatifler ya da üretici
örgütleri yoktu. Bu nedenle üretici
örgütlerine yönelik özel tedbir diğer
AB ülkelerindeki gibi mevcut üretici
örgütlerinin yeniden yapılandırılması yerine bu ülkelerde ilk kez üretici
örgütü kurulması amacıyla verildi.
Bu iki başlık altında üretici örgütlerinin rolleri ve uygulamalar yine benzerdir. Üye ülke yetkili otoritesi olan
Tarım Bakanlıkları, bu mekanizma
içinde işletim görevinden sorumlu
olan Üretici Örgütleri’nin kurulması,
tanınması ve AB Komisyonu tarafından bu örgütlere verilen görevlerin
yerine getirilmesini kontrol etmek
ile yükümlüdür. Bu görevi yerine getirmeye talip olan üretici örgütü bir
dizi tanınma kriterini yerine getirmek ve tanınmak zorundadır. Ortak
Piyasa Düzeninde tanınan üretici örgütlerine “Üretici Örgütü (Producer
Organization)”,
Kırsal Kalkınma
tanınan üretici
örgütlerine ise
Üretici
Grubu
(Producer Group)” adı verilmektedir.
Ülkemizde
de
sürdürülmekte
olan AB uyum
çalışmaları kapsamında Ortak
Piyasa Düzenin-
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler
Çalışma Grubu Sorumlusu
de ve Kırsal Kalkınmada çekirdek
rol üstlenen üretici örgütleri ile ilgili
faaliyetlerin önemli bir yeri bulunmaktadır. Özellikle IPARD adı ile bilinen Katılım Öncesi Kırsal Kalkınma
Mali Yardımları kapsamında “Üretici Gruplarının Kurulmasına Destek
Tedbiri” bulunmaktadır. Bu tedbir
IPARD’ın ilk 7 senelik birinci döneminde diğer aday ülkelerde olduğu
gibi ülkemizde de tam anlamıyla
uygulanamamıştır. Burada yaşanan
sorunlara ve AB’deki kırsal kalkınma
faaliyetlerinde üretici örgütlerinin
Sürdürülebilir Balıkçılık için Ekosistem Temelli
Yönetim Şart
»» 8 Haziran Dünya Okyanus Günü için WWF-Türkiye bir rapor yayınladı.
Rapor; Akdeniz Havzası’nda tehlikeli
bir şekilde azalan balık stoklarının
toparlanması için ekosistem temelli
yönetimin benimsenmesi gerektiğini vurguluyor. WWF-Türkiye’nin
yayımladığı “Sürdürülebilir Balıkçılık için Ekosistem Temelli Yönetim”
kitapçığı Akdeniz’de ve Türkiye’de
balıkçılığı geçmişten günümüze incelerken, balık stoklarının gelecekte
var olması için karar vericilerin ve
tüketicilerin üzerine düşen sorumluluklara dikkat çekiyor.
Tüm dünyada olduğu gibi Akdeniz
Havzası’nda balık stokları yasadışı,
kayıt dışı ve düzenlemesi olmayan
avcılık sebebiyle tehdit altında. Sanayi balıkçılığının daha az çabayla
daha fazla ürün toplamaya yönelik
büyük balıkçı tekneleri ve av araçları, balık stoklarının gelişmesine
engel oluyor. Uzun dönemde balık
miktarını korumak için balıkçılık
sahalarının biyolojik kapasitesinin
artırılması gerekiyor.
WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem “Akdeniz Havzası’ndaki tüm balık stoklarının yüzde 50’si aşırı sömürülmüş durumda.
Yüzde 35’i ise tamamen tükendi.
Gelecekte de balık avlanabailmesini güvence altına almak için bunun
bugünden doğru planlanması ve
düzenlenmesi gerekiyor. Ekonomik
açıdan değerli olan orfozun 20022011 arasında yüzde 90 oranında
düşüş gösterdiği Kaş-Kekova bölgesinde ekosistem temelli yönetimin
benimsendiği bir balıkçılık anlayışının yaygınlaşması için çalışmaya
devam ediyoruz,” dedi.
WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga
Baştak “Dünyada yaklaşık 3 milyar
insan hayvansal protein ihtiyacının
en az yüzde 15’ini balıktan karşılıyor. Tüm tedarik zinciri boyunca
balıkçılığın sürdürülebilirliğini sağlamak için üreticinin yanı sıra deniz
ürünleri satın alan kurumların ve
tüketicilerin de sorumlu hareket
etmesi gerekiyor. Kaş-Kekova Özel
Çevre Koruma Bölgesi’nde yürüttüğümüz Deniz Koruma Alanı Projesi
kapsamında sürdürülebilir balıkçılık için başarılı bir uygulama örneği
ortaya koymayı amaçlıyoruz” dedi.
Doğa Okuluna Büyük Destek
»» Türkiye’nin ilk yavaş şehri (slow-city) olarak öncülük yapan Seferihisar’ın
Orhanlı Köyü, bir açık hava okuluna dönüşüyor.
Okulun bir mekânı yok; doğa başlı başına bir okul binası olarak
değerlendirilecek. Bugüne kadar
Seferihisar’da yaşayanların koruduğu dereler, zeytinlikler, makiler, aynı zamanda Seferihisar
Doğa Okulu’nun sınıfları, bahçeleri olacak. Bir süredir eski Orhanlı
Köyü’nde yer alan tarihi okul binası, Doğa Okulu’nun araştırma
binası amacıyla geleneksel mimari
yöntemleriyle restore ediliyor.
Yeni Orhanlı Köyü’nde ise köyün
kültürünün yaşanarak öğrenildiği bir deney alanı oluşturuluyor.
2014′te dışarıdan katılımcıları ka-
bul etmeye başlayacak okul, ücretsiz olacak. Çevre konularındaki duyarlılığı bilinen sanatçı Tarkan da
Doğa Okulu’nun kurucuları arasında yer alıyor ve her fırsatta ziyaret
ediyor. Okul ayrıca müzik ve sanat
alanında da yeni arayışların peşinde olacak. Seferihisar Türkiye’nin
ilk doğa okuluna ev sahipliği yaptı.
Yenileme çalışmaları devam eden
okul 2014′te öğrenci kabul etmeye
başlayacak.
faaliyetlerinin ülkemizde de uygulanabilmesi amacıyla çeşitli çalışmalar
sürdürülmektedir. Bu çalışmalardan
biri de geçtiğimiz ay, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı tarafından
TAIEX aracılığı ile düzenlenmiştir.
Avrupa Birliği’nin Genişleme Genel
Müdürlüğü’ne bağlı Teknik Destek
ve Bilgi Değişimi Kurumuna (TAIEX)
tarafından aday ülkelere, çalışma
grubu toplantıları (workshop), uzman çalışması (expert mission) ve çalışma ziyaretleri (study visit) şeklinde
çeşitli teknik destekler verilmektedir.
Bu destekler kapsamında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğünde,
04-17 Mayıs 2013 tarihleri arasında
TAIEX Uzman Çalışması (Expert
Mission) gerçekleştirmiştir. Kırsal
Kalkınma ve IPARD Programı konusunda gerçekleştirilen, Uzman
Çalışmasına (Expert Mission), TAIEX tarafından 2 uzman görevlendirilmiştir. Macaristan Kırsal
Kalkınma Bakanlığı’ndan üretici
örgütleri uzmanı Istvan BARTA ve
Fransa Tarım Bakanlığı’nda genel
müfettiş
Georges
Pierrre MAİPEL’in
eski ve yeni üye ülke
deneyimlerini paylaşmışlar ve ülkemize yönelik öneriler
ile ilgili görüşlerini belirtmişlerdir.
Çalışma sırasında
AB’nin Kırsal Kalkınma Politikaları
alanında üretici örgütlenmesi ile ilgili uygulamaları ile
ilgili Fransız uzmandan, SAPARD
uygulamaları sırasında karşılaşılan
sorunlar ve çözüm önerileri ile ilgili
Macar uzmandan bilgi alınmıştır.
Uzmanlarla teknik düzeyde yapılan
çalışmaya Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü Teşkilatlanma Dairesi
ve Kırsal Kalkınma Dairesi’nin yanı
sıra, Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler
Genel Müdürlüğü, Tarım ve Kırsal
Kalkınmayı Destekleme Kurumu,
Avrupa Birliği Bakanlığı, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu’ndan
ilgili konularda uzmanlaşmış personel katılmıştır. Bir haftalık çalışma sonucunda; uygulamaya yönelik
kararlar alınmış üretici grupları ile
ilgili tedbire ilişkin öneriler oluşturulmuştur. Yapılan çalışma hem katılımcılar hem de TAIEX uzmanları
tarafından tatminkâr ve faydalı bulunmuştur. Bundan sonra yapılacak
işler için burada hazırlanan öneriler
yol gösterici olmuştur. Bu çalışmanın çıktıları TAIEX Uzmanları tarafından Avrupa Komisyonuna bir
rapor olarak taşınmıştır. Bu raporda
IPARD uygulamaları kapsamında
üretici örgütlenmesi ile ilgili benzer
sorunları yaşayan diğer aday ülkelerin sorunlarının çözülmesi açısından
en yakın tarihte diğer aday ülkeler
ve Komisyon yetkilileri ile birlikte
burada tespit edilen yol haritası üzerinden çalışmalar yapacaklarını belirtmişlerdir.
Ülkemizde başlayan ve diğer aday
ülkeler ile birlikte Komisyona taşınan çalışmanın önümüzdeki günlerde sağlayacağı sonuçlar ve faydalar
kesinlik kazandıkça sizler ile buradan paylaşacağım.
Gıda ve İçkiye de Karekod
»» Bakanlık, güvenilir gıdaya erişim kapsamında ilk
etapta bal, zeytinyağı, bebek maması, enerji içeceği,
bitkisel yağ, çay ve gıda takviyesinin karekod ile satışa
sunulması için çalışma yapıyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bu
kapsamda takibin ve denetimin etkin
şekilde yapılmasına imkan tanıyan
ve özellikle ilaçlardaki kullanımıyla
bilinen karekodlar, gıda maddeleri ve
alkollü içeceklerde de yer alacak.
Sistemin devreye girebilmesi için
Türk Gıda Kodeksi Etiketleme
Yönetmeliği'nde değişikliğe gidilecek.
Bu düzenlemenin ardından tüketici,
satın aldığı ürüne ilişkin tümverilere
karekod üzerinden erişebilecek.
Gıda güvenliğini tehlikeye düşüren
ürünlerin takip ve denetimlerini bu
sistemle kolayca gerçekleştirmeyi
öngören Bakanlık, karekodun tüm
gıda maddelerinde yer almasını zorunlu hale getirmeyi planlıyor.
Karekod, diğer adlarıyla "2 boyutlu
kod" ya da "matrix kod", klasik ve
tek boyutlu barkodlardan farklı olarak her iki yönde de veri depolayabilen, bu nedenle normal barkodlara
göre çok daha fazla veri saklama kapasitesine sahip yeni nesil barkodlar
olarak tanımlanıyor.
Özellikle kalite kontrolün önem taşıdığı, sahte üretimin çok olduğu veya servisi sağlanmayan parçaların üretildiği
sektörlerde bu sistem, yeni bir izlenebilirlik sağladığı için tercih ediliyor.
Anız Yakana Dekar Başına
33,83 TL Ceza Uygulanacak
»» Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yakma yasağına
uymayanlar hakkında dekar başına 33,83 lira para
cezası uygulayacak.
Bakanlığın Çevresel Etki Değerlendirmesi İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü anız yakmanın çevreye verdiği zararları önlemek ve toprağın
korunması amacıyla internet sitesinden bir duyuru yayımladı. Buna
göre, anız yakma yasağına uymayanlar hakkında Çevre Kanunu'nun 20.
maddesine dayanarak dekar başına
33,83 lira idari para cezası uygula-
yacak. Anız yakma fiilinin orman ve
sulak alanlara bitişik yerlerle meskun
mahallerde işlenmesi durumunda
ceza 5 kat artırılacak. 2012 yılında
ise dekar başına 31,39 lira idari para
cezası uygulanmıştı. Duyuruda, ikinci ürün ekilen yörelerde valiliklerce
hazırlanan eylem planı çerçevesinde
ve valiliklerin sorumluluğunda kontrollü anız yakmaya izin verilebilecek.
18
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
HAYVAN HASTALIKLARI
Yanıkara Hastalığı
»» Yanıkara hastalığı sığırlara özgü bir hastalık olmakla birlikte, koyun ve keçilerde de hastalık görülmektedir.
Clostridium chauvoei tarafından
meydana getirilen sığırlara özgü, koyun ve keçilerde de görülebilen bir
hastalıktır. Hastalık etkeni Clostridium chauvoei olup, etken sporlu,
çevre şartlarına oldukça dayanıklı
ve oksijensiz ortamda üreyebilmektedir. Bakteri sporları çevresel şartlara yüksek dirençlidir, kuru kaslarda ve toprak içerisinde 10-12 yıl
canlı kalabilir. Bakterinin canlı hali
ısı ve kimyasal maddelere karşı duyarlıdır. Sporlar ise kuru etler içinde 110°C’de 6 saat, suda 100°C’de 2
saat, 120°C’de 10 dk. içinde etkisiz
hale gelir.
Hastalık etkeni toprak ve hayvanların bağırsaklarında bol miktarda bulunmaktadır. Mera mevsiminde hastalığa daha sık rastlanır. Hastalığın
oluşumu hayvan vücudunda bulunan yaralarda ve etkeni direkt olarak
sindirim sistemi yolu ile alınması
sonucunda meydana gelir. Diş değiştirme ve şap hastalığı sonucu oluşan
yaralardan da bulaşma olmaktadır.
Koyunlarda kuzulama, kuyruk kesimi, kastrasyon ve koç yaralaması
sonucunda meydana gelen yaralar
sonucu hastalık oluşabilmektedir.
Hastalığa karşı insanlar duyarlı değildir. Özellikle 6 ay-3 yaş arası sığırlar bu hastalıktan etkilenmektedir.
Yaşlı sığırların bu hastalığa karşı bir
direnci olduğu bildirilmiştir. Hastalık, sığırlarda özellikle gluteal bölgede kanamalı ve çıtırtılı ödemler
meydana getirir, ani seyreden bir
hastalıktır ve öldürücü karakterde
seyretmektedir. Ağız yolu ile alınan
sporlar oksijensiz koşullar altında
özellikle dolaşımın zayıf olduğu bölgelerde çoğalıp yüksek doku tahribatına yol açarlar ve hayvanı öldürür.
Yara yoluyla organizmaya dahil olan
sporlar bakterinin canlı formuna dönüşmesi ile çoğalır ve kan ile büyük
dokulara ulaşması sonucu burada
salgıladığı toksinler vasıtasıyla bu
bölgelerde etkili olur. Toksinlerin
etkisi sonucu parçalanan glikojen,
özellikle kas aralarında ve deri altında toplanarak çıtırtılı ödemlere
neden olur.
meydana gelir. Ödemli bölgelerde
bulunan yünler dökülür. Ödemlerin
açılması sonucunda tereyağ kokusunda, kanlı, gaz kabarcıkları içeren
bir sıvı akar.
Teşhis
Hastalık Belirtileri
Sığırlarda hastalık etkeninin kuluçka süresi 1-3 gün arasında değişebilmektedir. Özellikle 2-4 yaş aralığındaki sığırlarda hastalık daha fazla
görülmektedir. Hayvanlarda geviş
getirme durur, topallama, iştahsızlık, bitkinlik, diş gıcırdatması ve ağız
şapırdatması-köpürmesi, solunum
güçlüğü, kalp yetmezliği, sinirsel
depresyonlar gibi belirtiler görülür.
Ateş, ani bir şekilde 41-42°C’ye yükselir. Hayvanlarda gluteal bölge başta olmak üzere diğer kaslarda lokal
veya yaygın ödemler oluşur. Şişkin
olan bu ödem bölgeleri ilk başlarda
sıcak ve ağrılı sonradan soğuk ve ağrısız bir hal alır. Şişmiş bölgelerdeki
deri gangrenleşmiştir. Palpasyonda
deri altında çıtırtı hissedilir. Deriye kesit atıldığı zaman içerden kirli
kırmızı ve fena kokulu bir sıvı akar.
Bölgesel lenf yumrularında da şişlikler meydana gelmiştir. Başlangıçta
yüksek olan ateş sonradan düşer ve
hayvan 1-2 gün gibi kısa bir süre içerisinde ölür.
Yanıkaranın en belirgin semptomları sağrı, bel, omuz, göğüs ile boyun
bölgelerinde görülen ödematöz ve
çıtırtılı şişliklerdir. Bu şişlikler başlangıçta küçük, sıcak ve ağrılıdır. Şişlikler daha sonra genişler, merkezi
kısımları soğur ve ağrısız bir hal alır.
Bölgedeki deri sert, kuru ve koyu
renkte olup gangrenleşmiştir. Palpasyonda deri altındaki çıtırtı hissedilir. Çıtırtı oluşumunda etken ve
toksin önemli rol oynarlar. Etkenin
oluşumunda toksin ve toksik metabolitler kas dokusunda kollagen ipliklerde dejenarasyon oluşumuna
neden olurlar. Etken ise kas glikojenini ayrıştırarak gaz ve inorganik
asitlerin oluşumuna neden olur.
Kaslarda meydana gelen asitler ve
etkenin toksinleri kaslarda bozukluk
yapar ve kas şekerinin de (glikojen)
parçalaması sonucu oluşan gaz, kas
aralarında ve deri altında toplanarak
çıtırtılı ödem oluşumuna neden olur.
Arş. Gör. Erhan KEYVAN
A.Ü. Veteriner Fakültesi
Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı
Klinik belirtilere göre teşhis yapılabilmektedir. En önemli belirti oluşan şişliklere bastırılması sonucu
duyulan çıtırtı sesidir. Kesin teşhis
için lezyonlu bölgeden alınan kas
dokusu % 50 gliserinli fizyolojik tuzlu su içerisinde laboratuvara gönderilmelidir.
Tedavi
Hastalık, hayvan sahibi tarafından
belirtileri görülüp fark edildiğinde
tedavisi için geç kalınmış olunur. Bu
yüzden tedavi başarılı olmaz. Hastalığın seyri çok hızlıdır.
Karaciğerde büyüme
görülür. Rengi kırmızı
kahverengiye dönmüştür
ve bol kanlıdır. Aynı durum
böbreklerde de gözlemlenir.
Her iki organda da ölümden
birkaç saat sonra gözenekli
alanlar oluşur. Bu alanlar
gaz oluşumuna bağlı olarak
24 saat sonra genişleyip
ceviz büyüklüğüne ulaşır.
Gaz oluşumundan dolayı
süngerimsi görünüm çok
belirgin bir hale gelir. Bu
değişikliklerden dolayı
yanıkara hastalığında,
karaciğer ve böbrek
“köpüklü organlar” olarak
tanımlanır.
Hayvanları bu hastalıktan koruması
için en iyi yöntem aşılamadır. Hayvanları aşılamadan önce bulaşık
meralarda bulunmaması gerekir.
Koyunlarda aşılama kırkım ve doğumdan 2-3 hafta önce yapılmalıdır.
Ayakta muayeneden yanıkara teşhisi
konan veya şüpheli olan hayvanların kesimi yasaktır. Yanıkarada
hayvan vücudunun bütünü insanlar tarafından gıda olarak
kullanılmasına izin verilmez,
imha edilir.
Dalakta genel olarak bir değişiklik
görülmez. Nadir olarak şiddetli bir
dalak tümörü oluşabilir.
Mide-bağırsak sisteminde önemli
bir değişiklik yoktur. Karın ve göğüs
boşluğunda birkaç litre kadar fibrinli-kırmızı bulanık bir sıvı toplanmıştır. Ayrıca kalp kesesinde bir miktar
sıvı birikimi görülebilir.
Koyunlarda sığırlara benzer semptomların yanında topallık, dik yürüyüş ve arka bacaklarda felçler
'Bölgede Brusella Hastalığı Hat
Safhada'
»» Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Veteriner Fakültesi Viroloji
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yakup Yıldırım,
hayvanlarda sık görülen şap hastalığına ilişkin
açıklamalarda bulundu.
»» Bitlis'in Tatvan Devlet Hastanesi Enfeksiyon
Hastalıkları ve Kronik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr.
Gülay Dede, brusella hastalığının bölgede çok sık
görülen bir hastalık olduğunu, vatandaşların bu
konuda daha dikkatli olması gerektiğini söyledi.
azaldığı için yem yiyemez. Bu hayvanın da süt vermesi beklenemez. Yine
yem yememeye bağlı olarak kilo kaybı başlar. 1-2 hafta içinde şaplı bir
hayvanın kaybı önemli derecede göz
önüne çıkar." Şap sonucu ayaklarında yara oluşan hayvanın merada bir
bölgeden diğer bölgeye giderek otlayamadığına dikkati çeken Yıldırım,
"Süt veriminde kaybın en önemli
sebeplerinden birisi de memelerde
oluşan yaralar. Hayvan sağıma da
izin vermez bu durum meme kayıplarına sebep olabilir" diye konuştu.
Hastalığın bölgede daha çok sığırlarda görüldüğüne dikkati çeken Yıldırım, ölümlerin daha çok genç hayvanlarda yaşandığını kaydetti.
Brusella hastalığının süt, süt mamulleri ve hayvanlardan bulaştığını
belirten Dr. Dede, özellikle ilkbahar mevsiminde piyasaya çıkan
taze peynirin tüketilmesi konusunda vatandaşların daha dikkatli davranması konusunda uyardı.
Bölgede ve özellikle hayvancılığın
yoğun olduğunu köylerde brusella hastalığının sık görüldüğünü ve
ateş, gece terlemesi ve genel vücut
ağrıları, eklem ağrıları, halsizlik ve
iştahsızlık gibi belirtilerle hastaneye başvuran her 2 hastadan birinde
brusella tespit edildiğini açıklayan
Dede "Brusella hastalığı, bakterilerin sebep olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Bu bakteriler ilk önce hay-
Hastalık, diğer akut seyirli klostridial infeksiyonlar, antraks, basiller
hemoglobinuri, laktasyon tetanisi ve
akut kurşun zehirlenmesi ile karışabilir. Kesin teşhis, hastalıklı bölgelerdeki sızıntılardan yapılan preperatların, mikroskobik muayenesinde
yanıkara basillerinin görünmesi ile
yapılır.
Korunma
Şap hastalığı hayvanların
gelişimini engelliyor
Yıldırım, yaptığı açıklamada, şapın
sığır, koyun, keçilerde görülen ateşli
hastalık olduğunu belirterek, hayvanlarda görülmesinin ekonomik
olarak önem arz ettiğini söyledi.
Hastalığın hayvanların gelişimi
üzerinde bazı sorunlara yol açtığını anlatan Yıldırım, "Hastalık hayvanların gelişiminde gerilik, gebe
hayvanlarda yavru atma, süt ve et
veriminde kayıplar ve özellikle genç
hayvanlarda ölüme neden olur. Şap
hastalığının ortaya çıkışına bağlı dış
ticarette getirilen kısıtlamalardan
dolayı ekonomik kayıplar meydana
gelir. Tedavi masraflarındaki maliyetler de ekonomik kayıpları oluşturuyor. Şap hastalığına bağlı olarak
hayvanın yemden yararlanma gücü
Ayrıcı Teşhis
vanlar arasında geçiş yaparlar ve
birçok değişik omurgalı hayvanda
hastalıklara sebep olurlar. Koyun,
keçi, sığır, geyik, domuz, köpek ve
diğer öteki hayvanları etkilerler.
İnsanlar bu bakteriler tarafından
bulaşık olan bu hayvanlarla ve bu
hayvanlardan üretilen çeşitli ürünlerle yapılan temaslar sonucu hastalığa yakalanırlar." dedi.
Dr.Gülay Dede “Hastalıktan korunmak için peynir yaparken sütün
iyice kaynatılıp pastörize edilmesi
gerekir. Ayrıca peynir salamura yapıldığı zaman tuz oranına göre 2-3
ay bekletilmeli, etler de iyice pişirilmelidir. ” dedi.
Et Muayenesi Yönünden
Önemi
Yanıkara hastalığı kesimi yasak olan
hastalıklardandır. Etken insanlarda
hastalık oluşturmaz. Hastalığın etkeni sporlu bir bakteri olduğu için,
kadavranın toprağa gömülmesiyle
toprakta yıllarca kalabilmektedir. Bu
nedenle kadavranın yakılması en iyi
seçenektir.
Et muayenesinde kasların bütünü
hastalıklı olmadığından, lezyonlar koyulu açıklı bir renklenme halinde görülür. Deri altı bağ dokusunda kırmızı
renkte jelatinimsi infiltrasyonlar bulunur. Şişkin kas bölgelerinin kenarları koyu kırmızı olup, ödem vardır.
Kasların iç kısmı ise gaz kabarcıklarının kas tellerini ayırmasından dolayı,
koyu süngerimsi bir yapı gösterir. Bölge lenf yumrularında şişlikler vardır.
Lenf yumrularına kesit atıldığında
kanlı seröz bir akıntı görülmektedir.
Özellikle hastalıklı kaslarda bozulmuş
tereyağ kokusu algılanır.
Keşan'da
Şarbon
Vakası
»» Edirne'nin Keşan
ilçesine bağlı Beyendik
beldesinde hayvanlarda
şarbon hastalığı
görülmesi üzerine belde
karantinaya alındı.
Edirne'nin Keşan ilçesine bağlı Beyendik beldesinde hayvanlarda
şarbon hastalığı görülmesi üzerine belde karantinaya alındı.
Keşan Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü veteriner ekipleri,
hastalık görülmesinin ardından
beldede tüm hayvanları aşılamaya başladı. Hayvan giriş ve çıkışının yasak olduğu beldeye komşu
köylerde de şarbon hastalığına
karşı büyük ve küçük baş hayvanlar aşılanacak.
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
TARIM
Bitki Paraziti Nematodlarla Mücadele Yöntemleri -II-
Dayanıklı çeşit kullanımı
Bitkilerde nematoda dayanıklılık bitkinin morfolojk özelliklerinden kaynaklandığı gibi genlerle de kontrol
edilmektedir. Dayanıklı bitki çeşidi
kullanımı nematod savaşımında giderek daha fazla önem kazanmıştır.
Bu konuda farklı buğday çeşitlerinin
dayanıklılığı sağlayan Cre 1 gibi genleri taşıdıkları saptanmıştır. Örneğin
Silverstar buğday çeşidinin Cre 1 geni
taşıyarak H.avenea karşı dayanıklılık gösterdiği saptanmıştır. Benzer
durum yulaf, çavdar, arpa, triticale
içinde söz konusudur (Nicol et. al.
2002). Sağlam et. al. (2012)’in hassas
ve dayanıklı buğday çeşitleri üzerinde yapmış olduğu çalışmada hassas
olan Bezostaya çeşidinde Heterodera
filipjevi (Madzhidov 1981)’nin dayanıklı çeşitlerden Sönmez ve Katea’ya
göre biyolojilerini daha hızlı bir şekilde tamamladığını göstermişlerdir
(Şekil 1). Mi geni taşıyan domateslerde Meloidogyne sp. karşı dayanıklılık
gösterdiği tespit edilmiştir (Milligan
et.al. 1998, Lopez-Perez et. al. 2006)
Halen bu konu üzerinde çok yoğun
çalışmalar sürmekte ve başarılı sonuçlar alınmaktadır.
yaygın kullanılan tekniklerdir.
Solarizasyon
Toprak sıcaklığını 45°C’nin üzerine çıkarak ortamdaki nematodların
ölmesini sağlayan bir sistemdir. 4050 cm derinliğe kadar sulanan toprak, tava geldikten sonra 30-40 cm
derinliğe kadar sürülerek, kesekler
kırılmalı ve yüzeyi düzeltilmelidir.
Damla sulama sistemi döşendikten
sonra toprak 0.025-0.1 mm kalınlığında UV katkılı şeffaf plastik örtü
ile düzgünce kapatılmalıdır. Toprak
nemini kaybederse örtünün altında
bırakılan damla sulama sistemi çalıştırılmalıdır. Solarizasyon uygulamasından sonra toprağın yüzeysel
işlenmesi gerektiği için, çilek gibi
sırta dikim yapılan bitkilerde solarizasyon uygulamasından önce sırtlar
hazırlanmalıdır. Uygulama sıcak yaz
aylarında (Temmuz-Ağustos) 4-8
hafta süreyle yapılmalıdır (Evlice et.
al. 2005, Kepenekçi 2012). Daha çok
seralarda ve kök ur nematodlarına
karşı uygulanma şansı olduğu çeşitli çalışmalarla ortaya konulmuştur
(Ganguly et. al.1996, Sikora et. al.
2005, Ajwa et.al. 2003).
Toprağı su altında bırakmak
Toprağın belli bir süre su altında bırakılması ile toprakta bulunan nematodlar ölmektedir. Hollanda da toprağın 9 hafta su altında bırakılması ile
D.dipsaci, Radopholus similis (Cobb)
Thorne (Tylenchida: Pratylenchidae) ve bazı Meloidogyne sp. türlerinin mücadelesinde başarılı olunduğu belirtilmiştir (Whitehead 1998).
M.graminicola larvaları toprağın su
altında bırakılmasından birkaç gün
sonra anaerobik şartlar oluşmasıyla
ölürler (Padgham et. al. 2003).
Sıcak su uygulaması
Şekil 1. Heterodera filipjevi (Madzhidov 1981)’nin Bezostaya (a) ve Katea (b)
buğday çeşitlerinin köklerine giriş yaptıktan 24 gün sonraki gelişimleri (x10,
H.Didem Sağlam 2012)
Fiziksel Önlemler
Bitki paraziti nematodlarla mücadelede fiziksel önlemler oldukça
başarılıdır. Ancak maliyeti fazla olduğundan kısıtlı alanlarda uygulanabilmektedir. Solarizasyon ve dikim öncesi sıcak su uygulaması en
Tohum, çiçek soğanı, yumru, rizom
gibi bitki köklerinde A.tritici, A. bessei, D.dipsaci, Meloidogyne sp. gibi
nematod türlerine karşı sıcak su uygulaması nematod açısından oldukça başarılı bir mücadele yöntemidir
(Bridge 1975, Whitehead 1998, Kepenekçi 2012). A. tritici ile bulaşık
buğday tohumuna karşı 4-6 saat ön
ıslatma yapılarak 54°C de 10 dakika
bekletilmesi etkili olmaktadır (Sikora et. al. 2005). A.bessei’ye karşı soğuk suda 3 saat ön ıslatma ve 55-60
°C’de 15 dakika sıcak su uygulamasının % 100 etkili olduğu tespit edilmiştir (Tülek ve Çobanoğlu 2011).
Prof.Dr. Sultan ÇOBANOĞLU
Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
Dr. H.Didem SAĞLAM
Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
[email protected]
Tuzak bitki kullanımı
Tuzak (havuç) ve Antagonistik bitkiler (Asparagus spp. ve Tagates
spp.) kullanılmalıdır. Bazı bitkilerin
nematodlar için antogonistik etki
yaptığı bilinmektedir. Örneğin Kök
ur nematodlarının mücadelesinde
Crotolaria longirostrata Hook. &
Arn., (Sikora et. al. 2005) ve patates
kist nematodlarına karşı da Solanum sisymbriifolium Lam. kullanılmaktadır (Kepenekçi 2012).
Biyolojik Mücadele
Nematodlarla mücadelede biyolojik savaşım olanaklarına olan ilgi
giderek artmaktadır. Nematodların mücadelesinde önemli bazı
predatörler belirlenmiştir. Amoebae (Sarcomastigophora: Protista),
Collembola (Arthropoda: Insecta:
Apterygota), Turbellaria (Platyhelminthes), Tardigrade (Tardigrada)
ve Akar (Arthropoda: Arachnida :
Acarina)’lardan bazı türlerin nematodlarda avlandığı tespit edilmiştir
(Viaene et. al. 2006).
EntomoPatojen Nematodlar (EPN),
bitki paraziti nematodlarla mücadelede son yıllarda önem kazanmıştır.
Perez ve Lewis (2002) yapmış oldukları çalışmada M.incognita’ya
karşı Steinernema feltiae (Filipjev),
Steinernema riobrave Cabanillas
Poinar and Raulston (Nematoda:
Steinernematidae) ve Heterorhabditis bacteriophor Poinar (Nematoda: Heterorhabditidae)’yı test etmişler ve deneme sonucunda kontrole
göre domates bitkilerine daha az nematod larvaları giriş yapmış ve daha
az yumurta paketi oluştuğunu bildir-
mişlerdir. Özellikle seralarda kökur nematodlarına karşı EPN’ler ile
kontrol edilebilecekleri belirtilmiştir
(Perez ve Lewis 2004).
Ayrıca fungus, bakteri ve protozoa
gibi farklı etmen gruplarının nematodlarla mücadelede oldukça önemli
olduğu bilinmektedir.
Funguslar; biyolojik mücadele çalışmaları için ümit verici olarak görülen
Verticillum chlamydosporium Goddard ile yapılan bir çalışmada nematod yumurtalarını öldürme oranı
%44,9 olarak bulunmuştur (Öztürk
et. al. 1999). H.avenae mücadelesinde Nematophthora gynophila Kerry
and Crump ve Pochonia chlamydosporium Zare&Gams fungusları kullanılabilmektedir (Turner ve Rowe
2006). Avcı(predatör) funguslar nematodu yakalamak için ağımsı, yapışkan veya halka şeklinde tuzaklar
kullanırlar. Nematodlar bu tuzaklara yakalanarak hareketsiz hale gelirler. Bu sırada hif ekfeksiyon halkası
denilen bir yapı ile nematodun içine
doğru nüfus eder. Hifler nematodun
vücut içindekilerini emerek sonunda nematodun ölümüne sebep olurlar. Bu funguslardan Arthrobotrys
dactyloides’in Meloidogyne javanica (Treub) Chitwood’nın 2.dönem
larvalarını %90 ve yumurta paketini
ise %57-96 oranında azalttığını belirlemişlerdir (Stirling et.al 1998).
Bakteriler; Doğu Akdeniz Bölgesinde nematodlar üzerinde Pasteuria
penetrans (Thorne) Sayre & Starr
ilk kez ülkemizde tespit edilmiştir
(Elekçioğlu 1995). Padgham ve Sikora (2007), Bacillus megaterium de
Bary’un M. graminicola üzerindeki
penetrasyonunu ve ur oluşumunu
% 40 oranında azalttığını bildirmişlerdir. Oscillatoria chlorina Kützing
ex Gomont ile yapılan bir çalışmada
M.arenaria ile bulaşık toprağa uygulandığında nematod populasyonunun %97,6 oranında azaldığını
bildirmişlerdir (Khan et. al. 2007).
Kimyasal Mücadele
Nematodlarla mücadelede kullanılan nematisit uygulamaları çevreye
ve insan sağlığına olumsuz etkileri nedeniyle en son başvurulması
gereken yöntemdir. Nematisitler
çok pahalı olmaları nedeniyle geniş
alanlardan ziyade dar alanlarda kullanılabilirler. Nematisitlerin, hedef
organizmaya daha iyi ulaşması için
damla sulama sistemi yoluyla düşük
dozda uygulanarak başarı oranları
yükseltilebilmektedir (Evlice et. al.
2005, Kepenekçi 2012). Nematodlarla kimyasal mücadele çok zor ve
19
tek başına etkili değildir. Kültürel
önlemlerinde çok iyi uygulanması
gerekmektedir (Kepenekçi 2012).
Ayrıca kimyasal savaşımın topraklarda ilaç kalıntısı birikimine ve çevre kirliliğine neden olduğu da unutulmamalıdır.
Boş saha ilaçlamaları
Özellikle Kök-ur nematodları bitkilerde erken dönemde önemli zararlara neden olurlar. Mücadelelerinde
en önemli nokta, ekim dikimden
önce nematod sayısının mümkün
olduğu kadar düşürülmesidir. Bu
amaçla, değişik mücadele yöntemleri birlikte kullanılmalıdır. Ekim dikim öncesi herhangi bir nematisitle
boş saha ilaçlaması yapılabilir (Sikora et. al. 2005, Kepenekçi 2012).
Dikimle beraber veya dikim sonrası
ilaçlamalar
Kök-ur nematodlarında sebzelerde dikimden birkaç gün önce veya
dikimle beraber, fide döneminde
nematisit uygulaması yapılmaktadır (Evlice et. al. 2005, Kepenekçi
2012).
Bitki paraziti nematodlarla mücadelede yukarıda anlatılan mücadele
tekniklerinin birçoğu bir arada uygulanmaktadır. Öncelikle karantina
uygulamalarına mutlaka uyulmalı,
sertifikalı ve temiz tohum kullanımına önem verilmelidir. Nematod
savaşımında uygun bitkilerle münavebe de çok önemlidir. Bunların yanında fumigasyon uygulamaları, dayanıklı çeşit kullanımı ve toprağı su
altında bırakma yöntemleri oldukça
başarılı sonuçlar vermektedir (Sikora et.al. 2005, Kepenekçi 2012).
Başarılı bir mücadele için öncelikle
hedef alınacak bitki paraziti nematodların varlıklarının ve yoğunluklarının tespit edilmesi ve iyi bir ürün
yönetimi ile entegre mücadele uygulanması gerekmektedir.
Son yıllarda özellikle predatör funguslardan da yararlanılmaktadır.
Nematod savaşımında başarılı olunması nematod zararının ve varlığının öğrenilmesi ve doğru tür teşhisi
ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle
de yetiştiricilerimizin nematodlar ile
zarar şekillerini tanımaları ve savaşımları konularında eğitim verilerek
bilinçlendirilmesi çok önemlidir.
Nematodlarla savaşımda tek bir savaşım yöntemi yerine uygulanabilir
tüm yöntemlerin entegrasyonu olan
entegre zararlı yönetimi çerçevesinde yaklaşıp soruna çözüm arama en
akılcı yöntem olacaktır.
*Metnin hazırlanmasında yararlanılan
kaynaklar yazarından temin edilebilir.
'Arı' Sebzeleri Koruyacak
»» Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde görevli akademisyenler tarım zararlılarını doğal ortamında yok eden bir arı türü yetiştirdi.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
akademisyenleri, tarımda ekonomik
kayba yol açan "yaprak kurdu", "domates güvesi" ve "yeşil kurt" gibi böcekleri ilaçlamaya ihtiyaç duymadan
doğal ortamında yok eden bir arı
türü yetiştirdi.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Özkan,
zararlı böceklerin çiftçilerin korkulu
rüyası olduğunu, tarımda milyonlarca lira kayba yol açtığını, bunları
yok etmek için kullanılan zirai ilaçların, bal arıları ile faydalı böcekleri
de etkilediğini söyledi. Bu zararlılara
karşı ilaçlama yöntemiyle mücadele
edildiğini ancak sebzeler üzerinde
ilaç kalıntısının önüne geçilemediğini belirten Özkan, uzun süredir
zararlılara karşı biyolojik mücadele
için çalışma yürüttüklerini anlattı.
1998'de Adana'da pamuk tarlalarında araştırma yaparken keşfettikleri
bir arı türünü incelemeye aldıklarını, bitkilerdeki böcekleri doğal ortamında yok eden bu arı sayesinde
ilaçlamaya gerek duyulmadığını belirlediklerini belirten Cem Özkan,
"Tespit ettiğimiz 'chelonus oculator'
adlı parazitoid böcek, zararlının yumurtasının içine kendi yumurtasını
bırakarak, zararlıyı yok ediyor" dedi.
"Sadece bizim ülkemizde var"
Biyolojik mücadele tekniklerinin herhangi bir zararının olmadığını vurgulayan Özkan, "Yurt dışında özellikle
gelişmiş ülkerde ilaçların yerine bu
faydalı türlerin kullanımı çok yaygın.
Ülkemiz gerçekten biyoçeşitlilik açısından çok zengin. Örneğin bu böcek,
sadece bizim ülkemizde var. Böyle
türler doğada çok olmasına rağmen
kullanmıyoruz. Bu noktada üniversiteler çok etkin çalışabilir. Çalışma
grubumuzla çok kısa sürede bu parazitoidimizi çiftçilerle buluşturmayı
hedefliyoruz" diye konuştu.
Prof. Dr. Cem Özkan, "Yetkililerin
arının tanıtımına destek vermesini
istiyoruz. Arının tanıtımına destek
verildiğinde, böcekleri yok etmek
amacıyla kullanılan zirai ilaçlar da
azalacak. Zirai ilaçların yüzde 95'inden fazlası yurt dışından geliyor.
Yaptığımız araştırmalarda bu böcek
tüm testleri geçti. Laboratuvarda
üretim koşulları, üreme potansiyelleri, depolanma ve nakliye koşulları
gibi birçok teknik konudaki çalışmaların ardından küçük çaplı kitle
üretimi yapabildik. Laboratuvarda
günlük 20 bin parazitoidi üretmemiz mümkün. Ancak bunu tarımda
kullanabilmemiz için daha büyük
üretimler gerekiyor. Üretimi sağlayabilmek için de bir tesis tasarladık.
Bu tesisi gerçekleştirmek için çeşitli kurum ve kuruluşlardan görüşler
alıyoruz." diye konuştu.
Türkiye'de böcek üreticiliğinin çok
kısıtlı olduğun belirten Özkan, bunu
artırmayı amaçladıklarını dile getirdi.
-"Yılda 60 kez ilaçlama yapılıyordu"
Tarım ilaçları ziraat mühendislerinin önerileri doğrultusunda kullanılsa da zararlılara karşı uygulanan
her ilacın yan etkilerinin bulunduğunu anlatan Özkan, biyolojik mücadele sayesinde ilaç kullanımının
düştüğünü kaydetti.
Çiftçilerin ilaçlamayı, etkisinin kısa
sürede görülmesi, uygulanmasının
kolay ve ekonomik olması, ürünün
verimi ile kalitesini artırması gibi
özellikleri nedeniyle tercih ettiğini
aktaran Özkan, "Biyolojik mücadele, tarım ilacı kullanımını azaltıyor.
Yakın zamana kadar bir serada yıl
sonuna kardar 60'a yakın ilaçlama
yapılıyordu. Ancak bu parazitoidlerin ve benzerlerinin kullanılmasıyla
sayı yılda 5'e indi. Biyolojik mücadele, çevre, üretici ve ülke ekonomisi
için müthiş avantaj" diye belirtti.
20
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Kooperatiflerde Yönetim Kurulunun
Yetkileri ve Görevleri -V»» Sevgili Kooperatifciler, kooperatiflerin Genel Kurul toplantı dönemi
devam ediyor. Bu ay kaleme aldığım beşinci yazımda da Kooperatif
Yönetim Kurulunun görev ve sorumlulukları konularına devam ediyorum.
Haksız Uygulamalarda Sorumluluk
• Yönetim kurulu üyelerinin kooperatife
ait görevleri yürütmeleri sırasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumlu tutulmuştur
(Koop.K.m.59/3).
• Ancak, kooperatif haksız fiili işleyen yönetim kurulu üyesine karşı bu sebeple doğan
tazminat borcundan dolayı rücu hakkına sahiptir (BK,m.55/11).
• Her yönetim kurulu üyesi bu şekilde münferiden sorumludur.
Şayet haksız fiil müştereken işlenmişse bu takdirde bunlar müteselsilen sorumlu olurlar.
Oy Kullanma Yasağına Uymamak
• Yönetim kurulu üyelerinin şahsi menfaatlerini veya onların usul ve furuundan biriyle eşi
ve üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil)
kan ve sihrî hısımlarının menfaatlerini ilgilendiren hususların müzakeresine katılmaları yasaklanmıştır (TTK.m.332;349).
• Bu gibi durumlarda ilgili yönetim kurulu
üyesi durumunu bildirip zapta yazdırmak zorundadır.
• Genel kurulda oy hakkını kullanma yasağı
kooperatif yönetim kurulundaki temsilcilerinin toplantılara katılmamasını ve oy kullanmamasını da kapsar. Bu hükme aykırı hareket eden üye, ilgili olduğu işlem yüzünden
kooperatife vereceği zararı tazminle yükümlüdür (TTK.m.332/2). Tazminat davasının
kooperatif tarafından açılması gerekir.
Ticaret Yasağına Uymamak
• Yönetim kurulu üyeleri, ana sözleşmede gösterilen kooperatif çalışma konusuna giren işlerden birini kendisi veya başkası namına bizzat
veya dolayısıyla yapabilmesi için genel kuruldan izin alması gerekmektedir (TTK.m 334).
• Üyeler, ister temsil yetkisine haiz bulunsunlar, ister bulunmasınlar, gerek doğrudan
gerekse dolayısıyla veya üçüncü kişinin mümessili sıfatıyla hareket ederek kooperatif
konusuna giren bir işi genel kurul kararı olmadıkça yapamazlar.
• Buna aykırı davranan üye kooperatifin doğan zararını tazminle yükümlüdür.
Rekabet Yasağına Uymamak
• Yönetim kurulu üyeleri, genel kurulun müsaadesini almaksızın kooperatifin çalışma
konusuna giren ticari bir muameleyi yapamayacağı gibi, aynı konuda faaliyet gösteren
ticari bir işletmeyi de işletemez ve aynı nevi
muamele yapan bir şirkete sınırsız sorumlu
ortak olarak giremez. (TTK. m,335).
• Bu yasağa aykırı davranan ortağın sorumluluğu münferittir. Rekabet yasağına uyulmaması halinde kooperatif:
• Tazminat istemek,
• Yapılan muameleleri kooperatif namına yapılmış addetmek,
• Üçüncü kişiler hesabına yapılan mukavelelerden doğan menfaatlerin kooperatife aidiyetini talep etmek, haklarından birini tercih
etmeye yetkili bulunmaktadır (TTK.m.335).
Yanlış Beyan
• Yönetim kurulu üyelerinden biri, kooperatifin mevcut durumunu, yayın, reklâm, hile
veya türlü şekillerle olduğundan başka biçimde göstermek suretiyle üçüncü kişileri zarara
sokmuşsa bu zarardan şahsen sorumludur.
Davayı, aldatılan üçüncü kişi açar.
• 3476 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikle
K.K.m.59'a ilâve edilen fıkraya göre "tanıtmak ve ortak kaydetmek amacıyla yapılacak
ilân, reklam ve açıklamalar, eksik ve gerçeğe
aykırı olamayacağı gibi, yanıltıcı bilgi ve unsurlar taşıyamaz. "Buna aykırı hareket edilmesi özel surette cezai müeyyideye bağlanmıştır (Koop.K.Ek.m.2/1).
Sır Saklama Yükümlülüğü
• Yönetim kurulu üyeleri, her ne suretle olursa olsun öğrenmiş oldukları kooperatife ait iş
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
sırlarını, sonradan ortaklık sıfatını kaybetmiş
olsa dahi daima gizli tutmak zorundadırlar.
• Sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranan
ortak meydana gelecek zararlardan kooperatife
karşı sorumludur (Koop.K.m.25;TTK.m.363).
• Tazminat davası kooperatif tarafından zarara sebebiyet veren yönetim kurulu üyesine
karşı açılır.
• Ayrıca herhangi bir zarara uğramasa dahi
kooperatifin şikâyeti halinde bir yıla kadar
hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılır.
Kasten İşi Aksatmak
• Yönetim kurulu üyeleri kasten veya ihmal
ile yönetim kurulu toplantılarına iştirak etmezlerse sorumlu tutulabilir (TTK.m.336).
• Ayrıca, yönetim kurulu üyeleri tedbirli yönetici (basiretli iş adamı) gibi davranmak zorundadırlar. Tedbirli bir yönetici gibi hareket
etmedikleri takdirde husule gelen zararlardan sorumludurlar (TTK. md20).
Toplu İstifa Etme Hali
• Yönetim kurulu üyeleri topluca istifa ettikleri ve yedekler istifa eden üyelerin yerini dolduramadığı taktirde, kooperatif denetçilerince, olmadığı takdirde Bakanlıkça olağanüstü
genel kurul toplantısına çağrılarak, yeniden
yönetim kurulu üyelerini seçer.
• Yönetim kurulundan bir üye istifa edip de,
yerine geçecek yedek üye yoksa yönetim kurulu ortaklar arasından birisini yönetim kurulu üyeliğine seçerek yeni üyeyi toplanacak
ilk genel kurulun onayına sunar.
• Yeni üyeler seçilip göreve başlayıncaya kadar
eskileri göreve devam eder. Eski yönetim kurulu
görevi devretmemiş ise devredene kadar, genel
kurulca karara bağlanmış ödemeler ile önceden
ödeme planına bağlanmış ödemeler, vergi, resim ve harç ödemesiyle görevleri sınırlıdır.
Mal Bildiriminde Bulunma Zorunluluğu
• 04.05.1990 tarih ve 20508 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3628
sayılı “Mal Bildiriminde Bulunulması , Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu”nun 2.
maddesinin, (f) fıkrasına göre Bakanlığımıza
bağlı kooperatiflerin ve birliklerin başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürleri
mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Faaliyet sahası içerisinde bulunan Bakanlığımıza
bağlı kooperatif ve üst kuruluşlarının başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürlerinin verecekleri mal bildirimleri Bakanlık
İl Müdürlüklerinde muhafaza edilecektir.
• Bunların yanında; Bakanlığımız gözetim ve
denetimi altındaki 1163 Sayılı Kooperatifler
Kanununa tabi kooperatifler ve üst kuruluşlarının başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve
genel müdürlerinin göreve başlama tarihini
izleyen bir ay içinde, görevi sona erenlerin
ayrılma tarihini izleyen bir ay içinde, mal bildiriminde bulunmaları zorunludur.
• Görevlerine devam eden kooperatif yönetim
kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdürlerinin, sonu (0) ve (5) ile biten yılların en geç
şubat ayı sonuna kadar mal bildirimlerini yenilemeleri gerekmektedir.
• 3628 sayılı Kanun ve Mal Bildiriminde Bulunulması Hakkında Yönetmelik hükümlerine
göre süresinde yapılan ihtara rağmen otuz gün
içinde mazeretsiz olarak mal bildiriminde bulunmayanlara üç aya kadar hapis cezası verilir.
• Kanunen daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde gerçeğe aykırı bildirimde bulunana altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
KOBİ’ler İçin Alternatif
Finans İmkânları
İşletmelerin yatırım ve işletme döneminde ihtiyaçları
olan fon kaynaklarını temin
etmekte alternatif finans
kaynakları olarak adlandırılan Faktoring, Finansal
Kiralama ve Tüketici finansmanı konuları çağdaş bir altyapıya oturtulması amacıyla
13 Aralık 2012 tarihli resmi
gazetede yayınlanan kanunla düzenlendi. Finansal kiralama ile daha erken tanışan ülkemiz insanı, forfaitng
gibi finansal araçlarla daha
geç tanıştı. Ancak faktoring
sektörü son yıllarda hızla
gelişti ve bankacılıktan sonra Türkiye’nin ikinci büyük
finans sektörü haline geldi.
Özellikle ihracat işlemlerinde KOBİ’lerin yaygın olarak
kullanması ile sektörün işlem hacmi 2012‘de 73 milyar
TL’ye ulaşmış durumdadır
İhracat yapan Kobi Faktöring ile ihracattan doğan alacağını garanti altına almaktadır. Türkiye ihracatının
yaklaşık %5 i faktöring şirketleri tarafından garantiye
alınmaktadır. Şüphesiz sadece dış ticaret değil iç ticaret
işlemlerindeki alacaklar için
de kullanılmaktadır.
Yasa’da yapılan düzenleme
ile finansal kiralama konusunda yeni finans imkânları
sunulmuş oluyor. Banka’dan
kredi almak istemeyen veya
alamayan firma bu düzenleme ile yeni imkânlara kavuşmaktadır. Ancak yatırım
yapan firmaların kredi ve finansal kiralama konusunda
iki farklı Net Bugünkü Değer
hesabını yaptıktan sonra ka-
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği
Proje Koordinatörü
[email protected]
rar vermelerini veya mutlaka
bir finans uzmanına danışmalarını öneririz. Finansal
kiralama işini mutlaka ihtiyaçtan değil finansal anlamda karlı olabiliyorsa da yapmak gerekir.
Yeni düzenlemelere
kısaca bakacak
olursak;
1. Operasyonel kiralama:
Finansal kiralama şirketleri operasyon kiralaması da
yapabileceklerdir.
Bunun
anlamı; kiralananın bakımonarım sorumluluğu kiralayan şirkete ait olmasıdır.
Kiracı ihtiyacı olan makineekipman’ı operasyonel kira-
lama ile kiralayıp, kiralama
dönemi sonunda kiralayan
şirkete(leasing şirketi) iade
edecektir.
2. Satıp-Geri Kiralama:
Firmalar aktiflerinde bulunan varlıklarını kiralama şirketine satıp, bedelini tahsil
edecek, kiralayan şirkete kira
ödemelerini uzun döneme
yayılmış olarak yapabilecek-
tir. Dolayısıyla uzun vadeli
ve sabit faizli kredi kullanımı
benzeri bir sözleşme yapmış
olacaktır.
3. Bütünleyici parça ve eklentilerine bakılmaksızın asli
niteliğini koruyan her mal
tek başına finansal kiralama
sözleşmesi konusu olabilecektir. Yani, asansör çatı
kaplama veya çatıya yapılan
güneş eneri sistemi tek başına kiralama konusu olmaktadır.
4. Bilgisayar programı
kiralanması:
Bilgisayar
programlarının çoğaltılmış
nüshaları finansal kiralama
konusu olabilecektir.
Yasa bugünkü haliyle makine ekipmanı teminat olarak
kabul etmektedir. Kredi kullanımında teminat olarak
göstermekte
zorlandıkları
makinalar KOBİ’ler için başlı
başına önemli bir avantajdır.
Yeni kanun ile uygulamadaki değişiklikler de firmalara
kolaylık sağlıyor. Bunlardan
belki de en önemlisi, sözleşmelerin noterde yapılması
zorunluluğunun kalkmış olmasıdır. Bundan sonra sözleşmeler kiralayan ve kiracı
arasında imzalanacak ve ilgili Birliğin tescili ile yürürlüğe
girecektir.
Bir diğer önemli gelişme de
daha önce iki ve dört yıl olan
sözleşme süreleri yeni yasayla kalkmış ve vade kısıtlaması olmaksızın ödeme planı
sonrasında kiralayana devredilecek veya geri alınacaktır.
2023 hedefi olan 500 milyar
dolar ihracata mal ve ülke
çeşitlenmesi ile ulaşılacaktır.
Hedeflenen ihracat yapan
100 bin KOBİ’dir. Dolayısıyla yatırım ortamının geliştirilmesi ve yeni yatırımların
yapılması yanında ticaret
ortamının geliştirilmesi kolaylaştırılması gerekmekte
olup yukarda bahsettiğimiz
düzenlemeler de bu nedenle
yapılmış çağdaş uygulamalardır. Girişimcilerin bu fırsatları yakından takip etmeleri hem kendileri ve hem de
ülkemiz için faydalı olacaktır.
Tarım Danışmanlığı Alan İşletmeye 600
Lira Destek Verilecek
»» Tarımsal danışmanlık hizmeti alan her tarımsal işletme için,
hizmet aldığı kişi veya kuruluşlara 600 TL tarımsal yayım ve
danışmanlık desteği ödemesi yapılacak.
Destekten faydalanmak isteyen kişi ve kuruluşlar, 30
gün içerisinde tarımsal danışmanlık hizmet bürosunun
bulunduğu yerdeki ilçe müdürlüğüne, ilçe müdürlüğü
bulunmayan yerde il müdürlüğüne başvuracak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerine Destekleme Ödemesi
Yapılması Hakkında Tebliği,
Resmi Gazete’de yayımlandı. Tebliğ destekleme kapsamında tarımsal danışmanlık
hizmeti alacak tarımsal işlet-
melere tarımsal danışmanlık
hizmeti verecek kişi ve kuruluşlar, desteklemeye başvuracak kişi ve kuruluşlar,
başvuru iş ve işlemleri, destekleme ödemesi kriterleri,
desteklemelerin denetimine
ilişkin görev ve yetkiler, desteklemeden yararlanamayacaklar ve cezai sorumluluklara ilişkin usul ve esasları
kapsıyor. Tarımsal işletmeler ile imzalanan sözleşmelere istinaden tarımsal danışmanlık hizmeti verecek
bünyelerinde danışman istihdam eden üretici örgütleri ve ziraat odaları, tarımsal
danışmanlık dernekleri veya
vakıfları, tarımsal danışmanlık şirketleri, serbest tarım
danışmanları ve kuruluşlar
tarımsal yayım ve danışmanlık desteği için başvurabilecek. Desteğe başvuracak kişi
ve kuruluşlar adına başvuru
yapmaya şu isimler yetkili
olacak: “Serbest tarım danışmanı, Ziraat Odası Başkanı,
Birlik Başkanı, Kooperatif
Başkanı, Tarımsal Dernek
Başkanı, Tarımsal Vakıf Mütevelli Heyeti Başkanı, Tarımsal danışmanlık şirketinin Ticaret Sicil Gazetesi’nde
belirtilen şirket yetkilisi”
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
SAĞLIK
21
Türkiye Tuz Tüketiminde Avrupa Birincisi
»» Türkiye'nin Avrupa'da tuzun en çok tüketildiği ülke olduğu bildirildi.
Dt. Coşkan ARAS
[email protected]
Sağlıklı Dişler, Mutlu Gülüşler...
Merhaba değerli okurlar,
6. Sohbetimizde, ‘Ağız ve Diş Sağlığı’
hakkında aklımıza takılan bazı konularda bilgi vereceğim;
Diş fırçalama sonrası diş ipi ve
dişler arası fırça (arayüz fırçası) kullanımı:
Diş ipi: Dişler usulüne uygun bir
şekilde fırçalansa dahi fırçanın ara
yüzlerdeki yiyecekleri tam olarak
temizlemesi imkânsızdır. Bu yüzden
dişlerin, fırçalandıktan sonra iple de
temizlenmesi önerilir.
Diş ipinin, doğru kullanılması için
2 dişin arasından geçirilip önce bir
dişin yan yüzeyini, sonra komşu dişin yan yüzeyini temizleyecek şekilde dişetine dik olarak aşağı yukarı
hareket ettirilerek yine dik yönde
çıkartılması gerekir. Bu sırada olan
ufak dişeti kanamalarına aldırış
edilmemelidir. Alışkanlık kazanılınca tüm ağız 1 dakika gibi kısa bir
sürede temizlenebilir. Diş macunu
gerektirmediği için TV seyrederken
bile kullanılabilir.
Dişler arası fırça (arayüz fırçası): Dişler fırçalandıktan sonra aynı
amaçla yani ara yüzdeki yiyecekleri
tam olarak temizlemek için önerilir.
Aynı zamanda dişetlerine masaj da
yapılmış olur. Kullanımı aynen kürdan gibidir, piyasada aralıklara sığacak şekilde çeşitli kalınlıklarda satılır. Diş macunu gerektirmediğinden
TV seyrederken bile kullanılabilir.
Kullanımı kolaydır, faydası çoktur.
Diş çürütenler:
Şekerli, nişastalı, çikolatalı, kolalı ve
asitli yiyecek - içecekler, şekerli sakızlar, reçel, lokum, baklava…
Diş ve dişeti kuvvetlendirenler:
Florürlü diş macunları, C ve D vitaminleri, Kalsiyum ve Demir içeren
yiyecekler, içecekler, süt ve süt mamülleri…
Hamilelikte diş kaybında bebeğin masumiyeti:
Eskiden, hamilelikte diş kaybının
sebebinin bebeğin annedeki kalsiyumu çekmesi sanılırdı. Yaklaşık
olarak 40–50 senedir bebeklerin bu
konuda masum oldukları kanıtlandı.
Zira bir kişinin dişindeki kalsiyum
bir daha hiçbir şekilde dişten ayrışmaz. Hamilelikte diş kaybının nedeni bulantı nedeniyle fırçalayamama
ve kusma nedeniyle asidin ağıza gelmesidir.
Dişteki her siyah çürük müdür:
Her siyah çürük değil, her çürük de
siyah değildir. Çürük rengi siyah,
sarı, kahverengi olabilir. Dişlerin
yapısında çeşitli nedenlerle siyahlanmalar olabilir. Çekilmiş bir dişin
yanında eskiden kalma bir kararma,
caries sicca yani ‘durmuş çürük’ olabilir. Dişhekimleri dişte bir kararma
gördüklerinde genelde orayı ucu sivri ‘sond’ denilen aletle dokunarak
kontrol ederler, içe batıyorsa çürük
teşhisi koyarlar. Demir ilacı dişler
üzerinde geçici leke yapabilir ki bunlar dişhekimi tarafından kolayca temizlenebilir.
Diş röntgeninin önemi:
Hastaların dişlerinin çürüdüğünü
kendilerinin anlaması çoğunlukla
zor olduğu gibi dişhekimi dahi aydınlatmalı koltukta ara yüz çürüğünü göremeyip ancak panoramik veya
ufak filmlerle aradaki çürükleri yakalayabilir.
Dişte kalıtımın önemi:
Dişlerin büyüklüğü, çürüğe yatkınlığı, çenelerin büyüklüğü, yapısı gibi
birçok unsurda kalıtım çok önemlidir. O kadar ki seneler önce bir
hastamın muayenesinde çene ekleminde tıklama problemini tespit
ettikten sonra koltuğa oturan 10-11
yaşlarındaki oğlunda da aynı problemi görünce çok şaşırmıştım… “Çürüğe yatkın, hep fırçalıyorum, yine de
çürüyor, o zaman fırçalamayacağım”
diyenlere cevabım “Demek ki fırçalamasanız şu an ağzınızda diş kalmayacaktı. Yine de fırçalayın ki bari
o faktör ortadan kalksın.”
Dişte ihmalin Bedeli nedir:
Dolgu ile yarım saatte kurtarılacak
diş ihmale gelince, kurtarılabilecek
gibiyse 2-3 saatte ve 2-3 gün, belki
1 ay gidip gelinerek ve özelde yapılıyorsa 2-3 kat bedelle kurtarılabilir
ya da çekilir.
Dişle fındık kıralım mı?
Çiğneme sırasında yan yana olan
dişlere gelen çiğneme kuvveti 6070 kg. dır. Mine, bu kuvvetlere karşı
senelerce dayanır. Ancak minenin
en büyük özelliği kuvvete karşı dayanıklı, darbeye karşı çok kırılgan
olmasıdır. Özellikle dişe tek başına
gelen kuvvet, o dişe tüm yükü bindireceği ve darbe etkisi yapacağı için
fındık, ceviz gibi kabuklu yemişleri
dişinizle kırmayın.
Diş çürüğü bulaşıcı mıdır?
Hayır. Öyle olsa toplumda dişsizlikten geçilmezdi.
Dişte çürük koku yapar mı?
Bir parça peyniri oda sıcaklığına bırakırsanız peynir kokuşur. Ağız ortamı odadan daha sıcaktır. Çürükte
yerleşip çıkarılamayan yiyecekler
koku yapar. Yine çürük sinire ulaşmışsa oluşacak iltihap da koku yapar.
Sonraki sayıda Dişeti Sağlığından ve
Tellerle Diş Düzeltme (Ortodonti)
‘den bahsedeceğim.
Diş sağlığı için daima belirteceğim
bir konu var: “Dişim ağrırsa dişhekimine gider doldurturum” yanlıştır. Diş kendiliğinden ağrımıyorsa
doldurulur. Kendiliğinden ağrı varsa
ya kanal tedavisiyle kurtarılmaya çalışılır ya da çekilir. Dişhekimine,
şikâyet olmadan 6 ayda bir, en
geç yılda bir gidiniz.
Unutmayalım, ‘Can boğazdan gelir’
ama dişlerin de arasından geçer!
İleti adresime çekinmeden olumluolumsuz eleştirilerinizi ve sorularınızı yazınız. (Ad soyadınızın yayınlanmasını isteyip istemediğinizi de
belirtiniz.)
Sonraki sayılarda buluşmak üzere;
Sağlıklı dişler, mutlu gülüşler…
DSÖ Avrupa Bölge Ofisi Temsilcisi Joao Breda, örgütün bir kişinin
günde 5 gramdan fazla tuz tüketmemesine yönelik kararını hatırlatarak, her ülkenin sağlıklı nesiller için az tuz alımının sağlanması
amacıyla eylem planı hazırlayacağını belirtti.
Avrupa’da tuzla ilgili girişimin
İsviçre'nin liderliğinde yapıldığını
dile getiren Breda, küresel bir sorun
olan aşırı tuz tüketiminin, ciddi hastalık sorunları yarattığını söyledi.
Avrupa ülkelerinde tuzun maksimum değerin çok üstünde kullanıldığını anlatan Breda, "Türkiye
ise Avrupa'da tuzun en çok tüketildiği ülke konumunda. Bu, mutlaka
kontrol altına alınmalı" dedi.
Salça, Peynir ve Zeytinde
Tuz Oranı Azaltılacak
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite, Diyabet ve
Metabolik Hastalıklar Daire Başkanı Doç. Dr. Nazan Yardım da
Türkiye'de ilk olarak, tuzun zararları ve kronik hastalıklarla ilişkisi
konusunda toplumsal farkındalık
yaratıldığını söyledi.
Türkiye'de ekmek tüketiminin oldukça yüksek olduğuna işaret eden
Yardım, "Ekmekte de tuz oranı çok
olduğundan ilk olarak biz, ekmeklerdeki tuz miktarının azaltılmasını
sağladık. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, ekmeklerdeki tuz oranını 1,5 grama düşürdü” dedi.
Yardım, Türkiye’de tuz oranı en
yüksek olan ve sık tüketilen gıdalar
arasında salçanın yer aldığını belirterek, “Ülkemizde salça kullanımı
çok yüksek. İlgili Bakanlığımız, salçadaki tuz miktarını da tuzla müca-
dele kapsamında yüzde 14'ten yüzde 10'a indiriyor. Bunun dışında,
Türkiye'de en çok tuzu kahvaltılıklardan alıyoruz. Bu nedenle, şimdi
ilgili bakanlıklar, kurumlar ve sektörle özellikle peynir ve zeytindeki
tuz miktarının azaltılması için çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
İsviçre Sağlık Direktörlüğü Temsilcisi Michael Beer da Avrupa Bölgesinde Tuzun Azaltılması DSÖ Tuz
Eylem Planı Toplantısı'nda, bu hedefe ulaşılabilmesi için katılımcı
ülkelerde tuz kullanım oranlarının
belirlenmesi yönünde karar alındığını bildirdi.
Beer, “Her ülke, tuzun azaltılması
için farkındalık çalışmaları yapacak. Daha sonra her ülkede en çok
tuz içeren gıdaların neler olduğu
belirlenecek. İlgili Bakanlıklar ve
üreticiyle hareket edilerek, bu gıdalardaki tuz miktarının düşürülmesi
sağlanacak. Bir süre sonra tekrar
tuz kullanım oranları incelenecek
ve denetimler yapılacak ve katedilen yol, incelenecek." diye konuştu.
Kene İçin Hem
Uyarı Hem Aparat
Yaz Aylarında Bol Sebze ve
Meyve Tüketin
»» Yozgat'ta uzmanlar keneyle
mücadele için köy köy gezip
vatandaşları uyardı.
»» Sağlığımızı korumak için yeterli sebze ve
meyve tüketmeliyiz.
Yazın gelmesiyle birlikte yayla sezonu açıldı.
Yaylaya çıkacakların en büyük korkusu, keneler. Yozgat'ta, vatandaşlara " kene çıkarma aparatı" dağıtıldı.
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı kenelerden kaynaklanıyor. İnsan vücuduna
giren keneye uygulanacak doğru müdahale
çoğu zaman hayat kurtarabiliyor.
Vatandaşlara dağıtılan kene çıkarma aparatının doğru kullanımı önemli.
Söz konusu aparatla ilgili bilgi veren sağlık uzmanları, "Kene çıkarma aparatımızın
4 tane köşesi var. Kenelerin büyüklüğüne
göre bunlar değişiyor. Kenenin büyüklüğünü hesapladıktan sonra kenenin altına
doğru apartımızı sokup keneye çok zarar
vermeden, ezmeden keneyi yukarı doğru çıkarıp, kenenin abarttın üstünde kalmasını,
tuttuğumuzda çıkmasını sağlıyoruz" dedi.
Bilinçlendirilen vatandaşlar uygulamayı yerinde buldu. Yetkililer kene ısırmalarında
mutlaka hastaneye başvurulması gerektiği
konusunda da uyarıyor.
MUAYENE SIRASI
Çok eski devirlerde savaş zamanı. Sterilizasyon, su, maske ve eldiven kullanımı hak getire.
Diş ve çene kırığı olan bir asker ısrarla ilk yatağa
geçmek istiyor. Durumu doktora bildiriyorlar.
Doktor, hastanın yanına gelip nedenini soruyor.
- Neden evladım bu ısrar?
-Komutanım, hemşire hanım her sabah bize
pansumana geliyor.
Şartlar malum. Eller yıkanamıyor.
Önce 1. yataktaki cilt yanığı olan hastaya, ardından 2. yataktaki kanlı hemoroidi olan hastaya pansuman yapıyor, sıra bana geldi mi çok
kötü oluyorum!
Dünya Sağlık Örgütü başta
olmak üzere birçok sağlık
otoritesinin, sebze ve meyve tüketiminin çeşitli kanser
türleri ve kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere
kronik hastalıklara karşı koruyucu olduğu kabul ediliyor.
Sebze ve meyvelerin sağlığı
koruyucu özelliklerinden yararlanabilmek için, günde en
az 5 porsiyon tüketilmeleri
gerekiyor. Bu da günde en az
400 gram sebze ve meyveye
karşılık geliyor.
Sebze ve meyvenin miktarı
kadar çeşitlilik de önemli.
Her meyve ve sebzenin farklı besin bileşenleriyle farklı
faydalar sağlıyor. Tek bir tür
sebze veya meyveyi sürekli
yemek yerine, farklı renkte
sebze ve meyvelerin düzenli
tüketilmesi önemli. Çünkü
hiçbir besin tek başına mucize yaratmaz, hepsi birlikte
sağlığı korur, geliştirir.
ler, sadece zayıflamak amacıyla değil, genel sağlığı korumak
amacıyla tüketilmelidir.
Bazı yaz sebze
meyvelerinin faydaları
Çilek, ahududu, karadut, yaban mersini, kiraz ve vişne gibi
kırmızı renkli meyveler, antosiyanidin denilen pigmentleri
içerirler ve bu bileşiklerin güçlü antioksidan aktiviteye sahip
olduğu bilinir. Benzer şekilde,
kırmızı ve beyaz üzümler de
flavanoidlerden biri olan resveratrol içeriğine bağlı güçlü
antioksidandır. Bu aktivitelerine bağlı olarak, çeşitli kanser
türleri ve kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu olabilecekleri belirtilir.
Yaz meyve sebzelerinin su içeriği yüksek,
enerjileri düşük
Sebze ve meyveler doğal olarak yetiştirildikleri mevsimlerinde tüketildiğinde daha
taze, lezzetli ve ekonomiktir.
Meyvelerde doğal olarak bulunan fruktoz (meyve şekeri)
enerji verdiği için, meyveler
sınırsız tüketilebilecek besinler değillerdir. Günlük
tüketim miktarlarına dikkat
edilerek mutlaka diyette yer
almalıdırlar. Çünkü bu mevsimde yetişen sebze ve meyve-
Karpuz yüksek su içeriğiyle
yaz mevsimi için ideal bir besin. Ayrıca içerdiği laykopenin güçlü antioksidan olduğu
biliniyor. Kayısı ve şeftali gibi
sarı meyveler, posa, potasyum ve C vitaminin yanında, yapılarında antioksidan
olarak bilinen flavanoidleri
ve karotenoidleri içerirler.
Özellikle kayısıda bulunan
beta-karotenin, göz ve cilt
sağlığına olumlu etkileri bulunur. Kayısı posa içeriğine
bağlı olarak kabızlığın önlenmesinde rol oynar.
Domates, hem C vitamini
hem de likopen içeriğiyle vücutta oksidanlara karşı koruyucu olabilir. Yeşil biber, C
vitaminin en zengin kaynaklarından biridir.
22
Temmuz 2013 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
TEMMUZ 2013
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
03 Temmuz - 07 Temmuz 2013
Edirne Sanayi ve İş
Traktör, Tarım Ekipmanları, Otomotiv,
Elektronik Aletler
Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomotiv, Beyaz
ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler, Tarım ve
Hayvancılık Teknolojileri
Renkli Fuarcılık
TEMMUZ AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Hasadı yapılan hububat tarlalarında anız
bozulur. Nadasa bırakılmış tarlalarda ot mücadelesi ve yeşil gübre ihtiyacı nedeniyle ikileme, üçleme yapılır.
b) İkinci mahsul olan bitkilerin ekimi yapılır.
c) Çapalama, sulama, boğaz doldurma, seyreltme, sırıklara bağlama gibi bakım işleri
devam eder.
d) Her türlü hastalık ve zararlılara karşı mücadele yapılır.
e) Hasat ve harman işleri çeşitli bölgelerde
ay boyunca yürütülür. Ambarlanır, saklanır,
değerlendirilir.
15 Ağustos - 18 Ağustos 2013
DLG-ÖÇP Tarım ve Teknoloji Günleri
Açık Alan Uygulamalı Tarım Fuarı
Tohumlar, Gübreler, Zirai İlaçlar, Tarım Makineleri, Fidanlar Sulama Ekipmanları, Sera
Teknolojileri, Fideler, Hayvancılık, Gıda, Tarım
Ekipmanları, Gübre, Tohum, İlaç, Hayvancılık
DLG Fuarcılık
18 Ağustos - 22 Ağustos 2013
Tarımtech 2013
6.Traktör ve Ekipmanları Fuarı
Traktör ve Ekipmanları
Renkli Fuarcılık
mahsul sebzelerin ekimleri ve dikimleri yapılır. c) Sebzeler sık sık sulanır. Çapalama ay
boyunca devam eder. Gübreler şerbet halinde verilir. Sebzelerde seyreltme ve dip doldurma işleri yapılır.
d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele yapılır.
e) Her çeşit sebzenin hasadı, ambalajı, pazara sevki devam eder.
14 Ağustos - 18 Ağustos 2013
Çorlu Tarımtech 2013
6.Corlu Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama ve Teknolojiler Fuarı
Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama
ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları
Renkli Fuarcılık
BAĞCILIK
19 Eylül - 22 Eylül 2013
2. Isaf Safety & Health
İş Güvenliği ve İş Sağlığı Fuarı
İş Güvenliği Ekipmanaları, Kişisel Koruyucu
Malzemeler, İş Güvenliği Eğitimi, İş Sağlığı
Ekipmanları
Marmara Fuarcılık
MEYVECİLİK
a) Toprak işlemesi bazı bölgelerde görülebilir.
b) Dikim yoktur.
c) Genel olarak durgun göz aşısı başlar.
Meyve seyreltme, su buharlaşmasını önleme amacıyla filiz alma, yaprak yolma ve bazı
dalların kesilmesi şeklinde budama yapılır.
Sık sık sulama yapılır. Gübre şerbetleri de
verilir. Ot alma ve çapalama işleri devam
eder.
SEBZECİLİK
a) Sonbahar turfandası için sebze bahçeleri
hazırlanır.
b) Sonbahar turfandası sebzeler ile ikinci
c) Bağlarda uç alma, filiz alma, yaprak seyreltme, sülük ve bilezik alma, koltuk alma ve
hereklere bağlama işleri devam eder. Sulama, çapalama gibi bakım işleri yürütülür.
d) Her türlü bağ hastalık ve zararlıları ile
mücadele edilir.
e) Bağlarda üzüm hasadı başlar. Ambalaj ve
pazara sevki yanında değerlendirme usullerine de başvurulur. Özellikle kurutmacılık ay
sonunda başlar.
HAYVANCILIK
a) Hayvanların çoğunlukla dışarıda ve merada
bulunması dolayısıyla ahır işleri azdır. Ahır besisi yapılan bölgelerde ahırlar temiz, havalı bulundurulmalı ve dezenfeksiyon yapılmalıdır.
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
ARICILIK
a) Kovanların temiz ve kullanışlı olmasına
dikkat edilir. Kovanlar sarsılmadan çiçeği
bol yerlere nakledilir.
b) Zayıf kovanların birleştirilmelidir.
c) Hastalık ve zararlılarla mücadele edilir.
d) Bal hasadına devam edilir.
c) Bazı bölgelerde bal hasadı başlamıştır.
Mevzuat
▶▶ 26 Mayıs 2013 Tarihli ve 28658
Sayılı Resmî Gazete, Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı
Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik
Yeterlilik Belgesi Tebliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ
KİTAP
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Ziya Gökalp
Mülâyim
Yayınevi: Yeni İnsan
Kooperatifçilik kitabının 6.
Baskısında okurlarına ülkemiz
ve dünya kooperatifçiliğindeki
en son durum ve gelişmeler
güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri,
Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel
Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış.
26 Eylül - 29 Eylül 2013
Allgreen Yenilenebilir ve Sürdürülebilir
Enerji Fuarı
Her Türlü Enerji Verimliliği, Alternatif Enerji Çözümleri, Yenilenebilir Enerji Teknolojileri,
Çevre Dostu Ürünler
İstanbul Fuarcılık A.Ş.
a) Kümeslerde bakım ve temizlik işleri deva)
Kümeslerde havalandırma, temizlik ve dezenfeksiyon işleri yürütülür.
b) Tavuklara bol yeşillikle birlikte çeşitli
yemler verilir. Uygun anızlara tavuklar salıverilir. Civciv ve piliç beslemesine önem verilmelidir.
c) Çeşitli tavuk hastalıkları ile zararlılarına
karşı mücadele edilir.
b) Dikim işleri görülmez.
Konya Tohum 2013
3.Tohumculuk Fidancılık, Bahçe
Bitkileri, Zirai Mücadele, Sulama,
Gübreleme ve Ekipmanları Fuarı
Tohumculuk, Fidancılık, Bahçe Bitkileri, Zirai
Mücadele, Sulama, Gübreleme, ve Ekipmanları
Tüyap-Konya
Gıda 2013 Worldfood İstanbul
21.Uluslararası Gıda Ürünleri ve
Teknolojileri Fuarı
Süt, Et, Sekerleme, Konserve, Çay Ve Kahve,
Organik, Deniz Ürünleri, Dondurulmuş ve Hazır
Gıda, Gıda Katkı Maddeleri, İçecekler, Yağlar,
Bakliyat, Baharat
E Uluslararası Fuar
TAVUKÇULUK
a) Bağlarda toprak işlemesi durmuştur.
22 Ağustos - 24 Ağustos 2013
5 Eylül - 9 Eylül 2013
b) Hayvanlar her ne kadar meralarda besleniyorsa da yem yetersizliği bakımından takviye yemleme yapılır. Özellikle buzağılar ve
kuzular için özel besleme yapılmalıdır. İlkbaharda doğan kuzularda kırkım başlar.
c) İlkbaharda erken yavru almak amacıyla
ılık bölgelerde koç katımı yapılır.
d) Çayırlar, yem bitkilerini hasadına devam
edilir. Otlar kurutulur, balyalanır, toplanır
ve muhafaza edilir.
e) Her türlü hayvan hastalık ve zararlıları ile
mücadele edilir.
Nasıl Bir Organik Tarım
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Bu kitapta Çiftçi Sendikaları
Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi,
Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam
Kooperatifi, Marmariç Ekolojik
Yaşam Derneği deneyimlerini
paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı.
▶▶ 29 Mayıs 2013 Tarihli ve 28661
Sayılı Resmî Gazete, Balıkçı Gemisini Avcılıktan Çıkaranlara Yapılacak
Destekleme Tebliği (No: 2013/25)
▶▶ 29 Mayıs 2013 Tarihli ve 28661
Sayılı Resmî Gazete, Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Destekleme Tebliği (No:
2013/26)
▶▶ 1 Haziran 2013 Tarihli ve 28664
Sayılı Resmî Gazete, Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Bireysel Sulama
Makine ve Ekipman Alımlarının
Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (No:
2013/28)
▶▶ 2 Haziran 2013 Tarihli ve 28665
Sayılı Resmî Gazete, Bitkisel Üretimde Biyolojik ve/veya Biyoteknik
Mücadele Destekleme Ödemesi
Uygulama Tebliği (No: 2013/30)
▶▶ 2 Haziran 2013 Tarihli ve 28665
Sayılı Resmî Gazete, DÜZELTME
24/5/2013 tarihli ve 28656 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan Organik
Tarımın Esasları ve Uygulanmasına
İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile İlgili
▶▶ 8 Haziran 2013 Tarihli ve 28671
Sayılı Resmî Gazete, Ulusal Kırmızı
Et Konseyi Kuruluş, Çalışma Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmelik
▶▶ 8 Haziran 2013 Tarihli ve 28671
Sayılı Resmî Gazete, Ulusal Süt
Konseyi Kuruluş, Çalışma Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmelik
▶▶ 14 Haziran 2013 Tarihli ve
28677 Sayılı Resmî Gazete, Tarımsal
Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerine
Destekleme Ödemesi Yapılması Hakkında Tebliğ (No: 2013/31)
▶▶ 21 Haziran 2013 Tarihli ve
28684 Sayılı Resmî Gazete, Tarımsal
Ürünlerde İhracat İadesi Yardımları
ile İlgili Para-Kredi ve Koordinasyon
Kurulunun 17/6/2013 Tarihli ve
2013/4 Sayılı Kararı
Tarım Bağımsızlıktır
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları
“Tarım Bağımsızlıktır” kitabı, özellikle Türkiye Tarımında olumsuzlukları tespit etmek ve çözüm yollarına
öneriler geliştirmek için kaleme alındı. Bu bağlamda
kitap, son otuz yıldır uygulanan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi’nin de sahip çıkarak sürdürdüğü ekonomi politikalarının tarımda yarattığı çöküşler sergilendi. Bu
sergileme yapılırken emperyal politikaların işlevi temel
alındı. Bu nedenle, tarımda kapitalist paradigmaya karşı
seçeneklerin neler olabileceği konusuna da yer verildi.
Köy-Koop Haber Temmuz 2013
SPOR-TARIM BULMACA
Spor, Ulusların Akıl ve Eğitim Düzeyinin Aynasıdır!
23
»» Yazı konusu için ne kadar iddialı bir başlık değil mi?
Başlığın neden böyle konduğunu yazının tamamını okuyunca anlayacağınızı düşünüyorum. Ayda bir kez
bana ayrılan bu yerde yazı yazarken
konu sıkıntısı çekmiyorum. Ancak
bazen konu insanın kendi ayağına
geliyor. Rastladığım bir haber de
bunlardan biri. Haber beni hem güldürdü hem de düşündürdü.
Haberin başlığı şu:
“Akdeniz Oyunları’na bilinçli ve
centilmen seyirci yetiştirilecek.”
“Mersin’in merkez ilçe Mezitli İlçe
Milli Eğitim Müdürlüğü, 20-30
Haziran 2013 tarihleri arasında
Mersin’de yapılacak olan 17. Akdeniz Oyunları’na 1000 kişilik bilinçli
ve centilmen seyirci yetiştirecek…”
Ve bu gündem maddesiyle mülki
idare amirleri, beden eğitimi ve müzik öğretmenleriyle yapılan bir toplantı.
76 milyonluk bir ülkede
1000 kişilik bir seyirci
yetiştirme telaşı!
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
Sorun ne o zaman?
Neden insanları seyirci
olarak statlara, salonlara
getiremiyoruz?
Her fırsatta 2020 Olimpiyat
Oyunlarını ülkemizde
yapma isteğimizi dile
getiriyoruz.
Cevabı çok da zor değil aslında. Çünkü spor kültürümüz zayıf. Sporu çoğunlukla futboldan ibaret sayan bir
toplumuz. Seyircimiz futbol seyircisi. Onların da derdi seyretmekten
ziyade, rekabet. Ancak spor kültürü
gelişmiş ülkelere bakıldığında esas
olanın rekabet değil katılım olduğunu görüyoruz. Bu da yoğun ve uzun
süreli bir spor kültürü eğitimini gerektiriyor.
Yazılı ve görsel basında ardı ardına
yapılan spor tesislerimizle öğünüyoruz. Bu tesisleri kullanan var mı diye
baktığımızda yok denecek kadar az
olduğunu görüyoruz.
Tabi ki futbol sporuna
karşı değilim. Ama spor
demek sadece futbol demek
değildir.
Eğer seyrettiyseniz açılış ve kapanış
törenlerindeki tribünlerdeki yoğun
kalabalık sizleri aldatmasın. Yarışmalar sırasında tribünler boş…
Salonlar boş… Hem de biletlerin 1
(BİR) Türk Lirası olmasına rağmen.
2
3
4
5
6
7
İnsanların böylesine yoğun bir spor
kültürünü, bilgisini alabilecekleri en
temel yer “OKUL” dur.
Ancak,4 + 4 + 4 eğitim sistemimizin
ilk 4 yıllık ayağında, yani en temel
basamağında beden eğitimi öğretmeniyle tanışmayan, beden eğitimi
dersi bile olmayan bir eğitim sisteminde kime, kim ne zaman spor kül-
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Ayçiçeği... Uzaklık belirtir 2- Asmanın salkım durumunda bulunan meyvesi... Tavşan yavrusu 3- Berilyumun simgesi... Duyuru...
Bir nota 4- Bir nükleik asit... Biriçte sanzatü... İşaret olarak yere
dikilen çubuk 5- Mayasıl... Bazı hayvanların baş bölgelerinde bulunan algılama organı, duyarga 6- Ege’de bir Yunan adası... Duman
karası... Eski dilde su 7- İlişkin... Bir haber ajansımız... 8- Kadın
paltosu... İstanbul su kanalizasyon idaresi 9- Yabancı... Cumhuriyet öncesi imparatorluğumuz 10- Kabak, hıyar, karpuzun yaprak
ve dalları... Ay gibi parlak ve güzel çocuk... 11- Kılıç kabı... Renkler,
çeşitler... Bir nota 12- Ayak direme... Ardıç, söğüt... Köyün yakınında ekime ayrılan yer.
Yukarıdan Aşağıya
1- Bitkinin gereksinimi olan organik ve inorganik maddelerin toprağa
atılması... Bir bağlaç 2- Üzerine basarak ata binmeyi sağlayan demir...
Değerli bir maden 3- Çıplak, ari... Çalı ve dikeni bol tarla... Hayret edatı
4- Bir tembih sözü... Bir çeşit hücre bölünmesi... 5- Söylence, efsane...
6- Bolu’nun gölleriyle ünlü bir bölgesi... Bira yapmak için çimlendirilip
kurutularak hazırlanmış arpa 7- Şeker ve limonla içilen sıcak su... Vilayet... Sert ve sarı kışlık bir meyve 8-Kırmızı... İskambilde birli... Üvendirenin ucundaki çivi. 9- Güzel hoş... Ormanın kralı... 10- 3-4 yaşında,
enenmiş erkek koyun, keçi... Us 11- Kıraç tarlada yetişen ekin... Baston
12- Bir yanı kırmızı renkli elma.... Oksijenin simgesi... Vilayet
türü anlatacak, öğretecek?
Olimpiyatları belki alırız belki de
alamayız. Ancak günün birinde kesinlikle yapacağımıza inandığım
olimpiyatlarda, statların, salonların
dopdolu olmasını istiyorsak, acilen
okullarda en temel eğitimden başlayarak “Olimpik Eğitim Ve Spor Kültürü” dersi verilmelidir.
“Nitelikli bir olimpik eğitim programı, nitelikli uygulayıcılarla hayata
geçirilerek, nitelikli sporcu, seyirci,
vatandaşlar ve işbirliği değerleri gelişmiş girişimci bireylere sahip bir
toplum oluşmasına katkıda bulunur”
(Alıntı: Prof. Dr. Hasan KASAP)
Bunları yapmazsak ne olur?
Şimdi lütfen yazının başlığını bir kez
daha okuyun.
Dünyada yüzlerce farklı spor çeşidi
yapılıyor. Sadece olimpiyatlarda 26
farklı spor dalında 20 farklı disiplin
ve 300 e yakın yarış yapılmaktadır.
TARIM BULMACA
1
Yoldan geçen herhangi vatandaşı
çevirin, size futbolla ilgili emin olun
1-2 isim verecek muhtemelen uzun
yorumlar da yapacaktır. Bu yazının
yazıldığı sırada yapıldığı için basını
taradım ancak yazılı basında 17.Akdeniz Oyunlarının yer bulması bile
futbolla kıyaslandığında %10 bile
değil. Ve işin bir ilginç yanı futbol
sezonunda bile olmamamız.
Bizim insanımız ise, bu sporların
birçoğunu yapmayı bırakın adını
bile bilmemekte. Peki, nerede, nasıl
öğrenecek insanlarımız bunları?
Yorum sizin…
Spor dolu günler sizinle olsun…
Dünya Çevre Günü Uluslararası Kooperatifler
Birliğinden (ICA) Mesaj
1972 yılından bu yana İsveç’in Stockholm
kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında alınan bir kararla, her 5
Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak
kutlanmaktadır. Her yıl farklı bir tema
ile çevresel sorunlara dikkat çekiliyor.
BM’nin bu yılki teması ise “DüşünmekYemek-Korumak ve Tasarruf Etmeyi”
öngörmektedir. Dünyaya ve yaşama bakış açımızı “düşünmek” ile başlaması bir
bilinç içinde yemeyi, doğayı korumayı
ve tasarrufu etmeyi önermesi çok önemli. Tüketimin bilinçle işlenmesi her yılki
tema ve etkinliklerden farklıdır. Doğanın
bir bütünlük içinde ele alınması ve insanın ihtiyacı olan besinlerin bilinçli olarak
üretilmesi, sürdürülebilirlik ilkesi içinde
doğayı da koruyacak bir yapıda sağlaması
başlı başına bir düşünsel derinliği gerektiriyor. Çevre bilinci bu düşünsel derinlik
içinde kazanılmaktadır.
»» Uluslararası Kooperatifler Günü “Kooperatif Girişim
Kriz Dönemlerinde Güçlü Kalır” mesajı ile kutlanacak.
91. Uluslararası Kooperatifler
Günü ve 19. BM Uluslararası Kooperatifler Günü,
bu yıl 06 Temmuz 2013
Cumartesi günü kutlanacaktır. ICA ve BM gün
nedeniyle müşterek bir mesaj yayınlamıştır.
Yatırımcılar sahip oldukları iş modelleri şu anda ekonomik ve sosyal
ve çevresel açıdan istikrarsızlıklar
yaşarken kooperatif modeli kriz dönemlerinde dirençli olduğunu defalarca göstermiştir.
Mali kriz, uzun vadeli kalıcılık yerine
kısa vadeli kazanca değer vermenin
tehlikeleri ile ilgili destansı bir örnek olmuştur. Karşı karşıya kalmış
olduğumuz küresel krizler, finansal
getirileri insan ihtiyaçlarının önüne
koyan bir iş modelinden kaynaklanmış olup, bu model, kazançları özelleştirmek ve kayıpları sosyalleştirmek isteyen bir modeldir. Mülkiyet
modellerinin çeşitliliğinin bir bütün
olarak daha istikrarlı bir mali sektöre katkıda bulunduğuna dair önemli
kanıtlar vardır. İnsan ihtiyaçlarını
kendi merkezlerine yerleştirmek
suretiyle kooperatifler günümüzdeki sürdürülebilirlik krizlerine cevap
vermekte ve kendine özgü bir “ortak
değer” oluşturmaktadır. Ayrıca kooperatif modeli, yirmi yıldan fazla bir
süredir kapitalizmin başına bela olan
ve finansal performansın iyi işin ana
göstergesi olduğu şeklindeki bir tuzağın mağduru olmamıştır. Oldukça
basit bir şekilde, kooperatif, faydaları tek bir paydaş için maksimize
etmek istemeden sonuçları bir dizi paydaş için
“optimize” etmek isteyen
kolektif bir sürdürülebilirlik arayışıdır.
Bu aynı zamanda durumun zorlaştığı zamanlarda en üstte bulunan
birkaç kişi yerine tüm işgücünün
kooperatifin iyiliği için hayati öneme haiz olarak görüldüğü anlamına
gelir. Hiç şüphesiz ki küresel kamuyu sarsan başka bir alan ise birçok
büyük bankanın uygulamaları ve
sonuçta kapanmalarıdır. Yatırım ve
mevduatlar için güvenli olarak kabul
edilen saygıdeğer kuruluşların da
sıklıkla zayıf ve kötü yönetilmekte oldukları görülmüştür. Ancak finansal
kooperatifler genellikle çok daha fazla başarılı olmuşlardır. Tasarruf ve
kredi kooperatifleri, kooperatif bankaları ve kredi kooperatifleri büyümüş; kredinin özellikle küçük ve orta
ölçekli işletmeler akmasını sağlamış
ve dolaylı olarak istihdam oluştururken bölgeler arasında istikrarını
korumuştur. Üyelerin mülkiyete,
kontrole ve çıkarlara sahip olması
şeklindeki benzersiz bileşim dirençli
olmalarının temelini oluşturmakta
ve rakiplerine karşı bir dizi avantaj
sağlamaktadır. Küresel bankacılık
pazarının şaşırtıcı oranda büyük bir
dilimini temsil eden finansal kooperatifler ile modelin daha iyi anlaşılması çok önemlidir...
*91’nci ICA Uluslararası Kooperatifler Günü
için yayımladığı mesajın tamamına www.
koy-koop.org adresinden ulaşabilirsiniz.
10 tarim destek 31,5 x 46,5 cm.pdf
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
1
27.06.2013
12:44

Benzer belgeler