telgraf 459 - Telgraf Gazetesi – Londra
Transkript
telgraf 459 - Telgraf Gazetesi – Londra
Kadın r Gazetesi Carşamba, 11/03/2015 Sayı telgraf.co.uk - Haftalık Habe 459 Kadın Direnişi ve Özgürlük Mücadelesi Kobane Zaferiyle Güçleniyor Kürt kadınlar ‘Şengal’den Kobaye’ye Yaşasın YPJ Direnişi Yaşasın 8 Mart’ sloganıyla 2015 Dünya Emekçi Kadın Gününü kutladı. Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında, Britanya’daki çeşitli kadın kurumlarının Londra’da düzenlediği ‘Million Women Rise’ eylemi binlerce kadının katılımıyla gerçekleşti. Cumartesi günü, öğle saatlerinde Londra Merkezde başlayan yürüyüşte Kürt kadınlar güçlü ve coşkulu katılımları ve rengarenk Kürt ulusal kıyafetleriyle, eylemde yer aldılar. YPJ’li Kürt kadınların direnişiyle, Kobane’de elde edilen zafer, bu senenin 8 Mart Dünya Emekçi Kadın gününe coşku kattı. YPJ direnişinin, kadınların devam eden özgürlük ve eşitlik mücadelesinde de iz bıraktığı görülüyor. Roj Kadın Meclisi ile birlikte, SKB, Gikder, Yüz Çiçek Açsın, Daymer ve İmece kurumlarından çok sayıda kadın katılım sağladı. 8 Mart Etkinlikleri Sayfa 12 ve 13 Britanya’nın çeşitli şehirlerinden eyleme katılan kadınlar, Duke Street’ten, Londra’nın ünlü Trafalgar Meydanına kadar devam eden yürüyüşte şarkılar söyleyip, slogan attılar. Coşkulu kitle; sloganları, müzikleri ve dansları ile hiç susmadı. ‘Whatever we wear. Wherever we go. Yes means yes Haziran Seçimleri ve Kadın Sayfa 15 and no means no.’- ‘Ne giyiyorsak, nereye gidiyorsak. Evet evettir, hayır hayırdır.’ şarkısı eylem boyunca bütün kadınlar tarafından dillendirildi. Yürüyüş boyunca, “Kadın, Yaşam, Özgürlük”, “YPJ Biziz, Biz YPJ’liyiz”, “ Yaşasın YPJ, Yaşasın Kürdistan”, “Yaşasın Kobane Direnişimiz”, “Dün- ya Kadınları DAİŞ Çetelerine Karşı Birleşin”, “Kadına Yönelik Şiddete Son”, “Güvenli Sokak İstiyoruz”, “Güvenli Yaşam İstiyoruz”, “Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Mücadelemiz” gibi sloganlar atıldı. Haberin Devamı Sayfa 3’te Seks Köleliği mi, Seks İşçiliği mi? Sayfa 17 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 2 Editörden Telgraf Kadın sayımızla bir ilki gerçekleştirerek, 8 Mart Dünya Emekçi Kadın Günü’nü kutladığımız bu hafta da, kadınların direnişlerini, mücadelelerini ve yaşadıkları sorunları sayfalarımıza döktük. İlk 8 Mart kutlamalarının üzerinden yüz yıldan fazla zaman geçti. ‘Modern’, ‘gelişmiş’ Avrupa’da bile halen kadınların yüzde 33’ünün şiddete maruz kaldığı bir dünyada yaşıyoruz. Britanya’da, her yıl 3 milyon kadın şiddet mağduru oluyor- bu sayıda sadece resmi kayıtlara yansıyandır. Ortadoğu zaten hiç bir zaman kadınlar için cehennem olmaktan çıkmadı. Özellikle son süreçte din adına yaşanan vahşet insanı insanlığından utandıran boyutlarda. sayıyı sadece kadınlar çıkardı, tüm yazılar, dosyalar, haberler, röportajlar kadın konulu. Million Women Rise yürüyüşünde Kürt kadınları renkleriyle, kadın direnişinin simgesi oldular (sayfa 1 ve 3). Ekekçi kadın Hatice Güden, 8 Mart’ın tarihi anlamını ve günümüze nasıl yansıdığını anlatıyor (sayfa 3). Roj Kadın Meclisi, Londra’daki Kürt kadın örgütlenmesinde öncülük etmeye devam ediyorçalışmalarını ve 8 Mart’a yönelik mesajlarını Yasemin Andan’a anlattılar (sayfa 4). Rojava direniş destanı ve kadının özgürlük mücadelesinin dünya bizlere öğrettiklerini Yasemin Andan anlattı (sayfa 5). Dokuz yaşındaki küçücük kızlar köle pazarlarında 40 yaş üzeri yaratıklar tarafından ‘karı’ olarak alınıp satılırken, Özgecanlar vahşice yakılırken, Afrika’da, Ortadoğu’da ve dünyanın her yerinde kadın, erkek tarafından katledilirken, tam da işte şimdi küçük bedenini 5 bin yıllık erkek vahşetine siper eden Arin Mirkanları konuşmanın zamanıdır. Arin Mirkan’ın eylemi ve çığlığı sadece Kobane için değildir. Kobane şahsında karartılmak istenen insanlığa ve özelliklede bitmek bilmeyen erkek vahşetine karşı bir duruştur. Kadınların yanı sıra, onlara yardım etmek için var olan kuruluşlarının karşılaştıkları sorunlar hükümetin kesintilerinden dolayı büyümeye devam ediyor. Britanya’da, ülke genelinde her gün yaklaşık 230 mağdur kadın sığınma evi yetersizliğinden dolayı, geri çevriliyor, artan talebe rağmen kadın kuruluşlarının % 97’si ödenek sıkıntısı yaşıyor. İmece direktörü Feride Kumbasar, göç eden kadınların karşılaştıkları sorunları ve yaşadıkları çifte eşitsizliği, kurumunun yaptığı çalışmalar çerçevesinde, yazdı (sayfa 6 ve 7). Yedi bin Ezidi kız halen bu karanlığın pençesinde esirken ve ‘gelişmiş modern’ Avrupa’da halen kadınların yarısına yakına şiddete maruz kalırken, kadının insan yerine bile konulmadığı topraklarda yükselen KADIN DEVRİMİNİ sahiplenmenin tam zamanıdır. Çünkü şu an dünyanın Rojava Devrimine bu kadar Solace Kadın kurumu kesintilerin çalışmalarını nasıl kısıtladığını detaylı olarak Gülseren Daş’a bildirdiler (sayfa 8 ve 9). karşıt olması sadece Kürdün özgürlüğüne olan tahammülsüzlükten kaynaklanmıyor, özelliklede o topraklarda yükselen Arin Mirkanların, İvanaların, Saraların ve binlerce isimsiz kadın kahramanın cesaretindenoradan inşa edilen kadın devriminin onlarda yarattığı korkudan kaynaklanıyor aynı zamanda. Biz, Telgraf gazetesi olarak sürekli kadın mücadelesinin yanında durmayı bir görev ve sorumluluk olarak görüyoruz. Ama 8 Mart dolayısıyla bu sayımızı tamamen kadın konusuna ayırmak istedik. Elinizde olan bu Kadın toplumda, her alanda zorluklarla mücadele etmek zorunda. Çalışan kadının, iş alanında, erkeklerle yaptıkları eşit işlerde hak ettikleri maddi ve manevi karşılığını almadıkları rakamlarla ortada. Çalışan kadın bir de anne olduysa, işinde başarılı olma savaşı daha da zorlaşıyor (sayfa 10 ve 11) Hatice Güden, Türkiye’deki Haziran seçimleri ve kadınların seçmeleri gereken siyasi oluşumu yazdı (sayfa 15) Tüm dünyaya kadın ruhunun ve renginin hakim olduğu yarınlar umuduyla. 8 MART ÖZEL YAYIN Editör Esra Türk [email protected] Yayın Kurulu Hatice Güden Yasemin Andan Gülseren Daş Feride Kumbasar Evîn Zengin Özlem Boztepe Meryem Kaya Grafiker Yüksel Adıgüzel [email protected] Yayın Sahibi Tel News Ltd. Adres 33 Dalston Lane London, E8 3DF Telefon 0207 9230 838 0742 9481 490 Web www.telgraf.co.uk Reklam [email protected] Soru ve görüşleriniz: [email protected] BÜYÜK REKLAM KAMPANYASI Kürt ve Türk toplumuna ulaşmanın en iyi yolu Tüm reklamlarınızda %30 indirim Tüm seri ilanlarınız ÜCRETSİZ www.telgraf.co.uk [email protected] 07429481490 | 02079230838 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 ...Manşetin devamı Yaklaşık üç bin kadının katıldığı eylem Trafalgar Meydanında mitingle sona erdi. Mitingde engelli kadın kurumuları, Sudan kadın kurumu, Eritrean kadın kurumu yanı sıra çeşitli kadın kurumları adına konuşmacılar sahne aldı. “Rojava devrimi, kadın devrimidir, sahiplenelim” SKB, Roj Kadın ve KNK nin bulunduğu yerli ve göçmen 8 kadın kurumu ve bireylerin yer aldığı Şengalli ve Kobaneli kadınlarla dayanışma amacıyla kurulan Women Alliance (Kadın İttifakı) da yerini aldı. Kürt kadınları giydikleri yöresel kıyafetleriyle ilgi odağı oldular. Women Alliance adına yapılan konuşmada; “Rojava devrimi, kadın devrimidir. DAİŞ cellatlarının temel hedefi olması da bundandır.” denilerek yaşanan Ezidi soykırımı hakkında bilgiler verildi. Bu soykırımda ve Ortadoğu’da yaşanan 3 vahşette, İngiltere, ABD ve erkek egemen kapitalist dünyanın payı olduğu vurgulandı. Buna karşı mücadelenin bir yolu olduğu vurgulanarak, Rojava kadın devrimi ve Kobane direnişinden öğrenilecek çok şey olduğu vurgulandı. Şengalli ve Kobaneli kadınlarla dayanışma çağrısı yapıldı. Roj Kadın Meclisi, adına yapılan konuşmada Kürt hareketinin önemi ve mücadelesi ile Kobane zaferinde kadının rolü, binlerce katılımcıya anlatıldı. Türkiyeli ve Kürdistanlı kadınlar yanı sıra, yürüyüşte, İngiliz, Sudan, Gana, Filistin, Sri Lanka, Tamil, İran, Bangladeş ve Brezilyalı kadınların da yerlerini aldı. Million Women Rise adına konuşmayı Sabrina Qureshi yaptı. Şiddete maruz kalmış, sokak ortasında kalmış gömen kadınları, yerli işçi ve emekçi kadınları selamlayarak başladığı konuşmasında; 2015 de kadınların daha güçlü bir şekilde erkek egemen sisteme ve erkek şiddetine karşı birleşik mücadelelerinin önemine işaret etti. 8 Mart Hangi Kadınlar Günü? Hatice Güden Uzun yıllardır her 8 Mart’ta karşı karşıya geldiğimiz sorulardan biri de 8 Mart’ın hangi kadınların günü olduğudur. Daha somut ifadeyle: “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüdür / Dünya Kadınlar Günümüdür?” sorusuna yanıt arayalım istedik. Buna verilecek yanıtlar, hiç kuşkusuz bu günü yaratan tarihler ve değerlerle ilgilidir. Öncelikle kabul etmeliyiz ki günümüzde iki 8 Mart var! Biri; 8 Mart’ı tarihe kazandıran grev ve direnişlerle yaratılmış 8 Mart, diğeri ise Birleşmiş Milletler ‘nin (BM) 1977 yılında kabul ettiği 8 Mart. 8 Mart’ı yaratan grev ve direnişler On Dokuzuncu Yüzyıl ortalarından itibaren, Avrupa’da ve ABD’de kadın işçiler, 8 Mart’ın tarihini oluşturan çok ciddi emek mücadeleleri verdiler. 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan 40 bin kadın, 16 saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış yapılması talebiyle greve başladılar. 40 bin kadın işçinin örgütlediği bu grev, o zamana kadar ki en kitlesel kadın eylemlerinden biri olur. Polisin grev yapan işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi arkasından çıkan yangında 129 işçi yanarak yaşamını yitirir. Bu üzücü olay tüm dünyada büyük yankılar uyandırmış olmasına karşın, ABD basınında neredeyse hiç yer verilmez. Fabrika yönetimi ve polis, yaşananları halktan gizlemeye çalışsa da işçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katılır. 1908 yılının 8 Mart’ında ise yine New York’da 15 bin dokuma işçisi kadın, grev başlatarak işyerlerini işgal ederler. Bu kez işçi kadınlar taleplerini daha da genişletmişlerdir: “8 saatlik işgünü, çocuk emeğinin sömürülmesine son verilmesi ve kadınlara oy hakkı’’, tanınmasını isterler. 1909 yılında ise Manhattan’da 20 bin gömlek işçisi kadının grevi, diğer fabrikalara yayılır. Polis saldırısında yüzlerce kadın yaralanır ve tutuklanır. Grev talepleri kabul edilinceye kadar, yaklaşık iki ay grev ve eylemler sürer. konusunda uzman olan Clara Zetkin’in önerisi ile 8 Mart 1857’de öldürülen kadın emekçiler anısına 8 Mart’ı Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlamaya karar verirler. Zetkin’nin hazırladığı karar önergesinde şunlar yazılmaktaydı. “Her ülkenin sosyalist kadınları, kendi ülkelerinde proletaryanın sınıf bilincine sahip politik ve sendikal örgütleriyle mutabakat içinde, esas olarak kadınlara oy hakkının ajitasyon ve propagandasına hizmet etmek üzere, her yıl bir kadınlar günü düzenler. Bu talep, sosyalist anlayışın kadın sorununa yaklaşımına uygun olarak gündeme getirilmelidir. Emekçi kadınlar günü uluslararası bir karakter taşımalı ve özenle hazırlanmalıdır.” 8 Mart’ın ilan edilişi İlk 8 Mart kutlamaları Kapitalizmin azgın saldırısının en somut ifadelerinden biri olan bu olaylar, 26-27 Ağustos 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde 17 ülkeden 100 delegenin katıldığı Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı’nda gündeme alınır. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin üst düzey yöneticilerinden ve kadın politikaları 1910 Kopenhag Konferansı’nda alınan karar uyarınca, 1911 yılında 8 Mart ilk kez Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre de yüz binlerce kadının katılımıyla kutlanır. Bu kutlamalardan sonra 25 Mart 1911’de New York kentinde çoğu İtalyan ve Yahudi göçmenlerin çalıştığı, Triangel yangınında 140 kadın işçi yanarak ölür. Daha sonraki yıllarda yapılan Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarında, bu felakete yol açan çalışma koşulları gündeme getirilir. 1912 yılında Amerika’da, Massahucettes Eyaleti’ndeki büyük yün merkezi Lawrence’de, 20.000 işçi, ücretlerinin azalmasını protesto ederler. Bunun üzerine büyük New England Tekstil Sanayi’ni sarsan iş bırakma olayı gerçekleştirilir. Yine, 8 Mart 1917’de (Rus takvimine göre Şubat ayıdır) Rus kadın işçiler sokağa dökülür ve “Ekmek ve Barış” için yürürler. Çarlığın günler öncesinden sokağa çıkanların kurşunlanacağını ilan etmesine karşın sokaklara çıkan ve Çarlığa doğru yürüyüşe geçen kadınlar, bu kararlılıkları ile Şubat devriminin ateşleyicisi olurlar. Kapitalizmin, 8 Mart’ın içeriğini boşaltma oyunu Onlarca yıl, adalet, eşitlik ve özgürlük için 8 Mart’larda sokaklara çıkan kadınlar, vahşi saldırılara uğrarlar. Katledilir, işkencelerden geçirilir, tutsak alınırlar. Fakat 8 Mart bir kadın özgürlük günü olarak kutlanmaya devam eder. Kadınların direniş ve isyan günlerine dönen 8 Mart’ları yasaklayamayan kapitalistler, tıpkı 1 Mayıs’larda olduğu gibi bu defa içeriğini bozmaya çalışırlar. Bu amaçla, sermayenin birliği olan Birleşmiş Milletler (BM) 16 Aralık 1977 yılında 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan eder. BM’nin bu kararından sonra yapılan etkinlik ve resmi ağızlardan yapılan açıklamalarla emekçi kadınların hak alma mücadelesi ve talepleri gölgede bırakılır. Günün gerçek sahipleri olan emekçi kadınlar, 8 Mart’ı özgürleşmenin ve sömürüye başkaldırının miladı görüp ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ olarak kutlarken, kapitalistler ise tüketim toplumunun tüm nimetlerini pazara sürerek, 8 Mart’ın eş ya da sevgililer tarafından özel hediyelere boğulduğu, bir günlüğüne kadının özelleştiği ve güzelleştiği ‘Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamaya başlar. Emekçi kadın kimdir? Yaşamlarını kendi emek üretimleri ile sağlayan herkes emekçidir. Karşılığı alınan emek olduğu gibi karşılıksız emek de vardır. Örneğin emeğini ücret karşılığı satan bir kişi de emekçidir. Evde yaşayanları (eş, çocuk, aile) yarına hazırlayan, yemek, temizlik ve bakım yapan kişi de emekçidir. Diğer bir anlatımla, dışarıda para karşılığı çalışan kadın da emekçidir. Evde aynı işi ücretsiz yapan kadın da emekçidir. Emekçi olmayan tek kesim, yaşamlarını başkalarının emeği üzerinden sağlayanlardır. Örneğin hizmetçilere sahip, emek üretiminde bulunmayan bir kadın emekçi olamaz. Emekçi olmayan kadınların kadınlık sorunları yok mudur? Hiç kuşkusuz vardır. Fakat maalesef yaşadığı sorunlar, ait olduğu ezen ve sömüren sınıfın yaratmış olduğu sorunlardır. Ve bu sorunları ortadan kaldırmanın tek yolu sınıfsız, sömürüsüz bir dünya yaratabilmektir. Yani ezen ve sömüren sınıfa ait kadının sorununu da çözecek olan, emekçi kadın hareketidir. Dolayısıyla, 8 Mart’ı bir kadın kurtuluş mücadelesinin günü olarak “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” biçiminde tanımlamak ve içeriğini güncel mücadele talepleri ile doldurmak önemlidir. Hiç kuşkusuz, sadece doğru tanımlamak yetmez. Protestoculuğu aşmış, kazanımlara kilitlenen, sonuç alıcı çalışmalar yürütmektir 8 Mart’a sahiplenebilmek!.. Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart özgürlük isyanı, kadınların kendi hayatlarını ve toplumu değiştirme mücadelesinde aktif yer almalarının sembolü olması umuduyla! ÇARŞAMBA 11 MART 2015 4 ROJ KADIN MECLİSİ Yasemin Andan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla Roj Kadın Meclisi üyeleri Gülcan Aydın, Serpil Yurtsever, Birsel Boyraz ve Berivan Özkan ile çalışmalarını konuşmak ve 2015 8 Mart mesajlarını almak için bir araya geldik. Sorunlarımızı cins bilincini geliştirerek aşabiliriz Gülcan: Roj Kadın Meclisi olarak 2003 yılından bu yana Britanya’da faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Meclisimizin temel amacı, Britanya’da yaşayan Kürdistanlı ve Türkiyeli göçmen kadınların sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik sorunlarına dönük çalışmalar yürütmek, projeler oluşturmak ve çözümler üretmektir. Sorunlarımızın esas çözümünü cins bilinci geliştirerek ve örgütlü mücadelemizi büyüterek sağlayabileceğimize inanıyorum. Bunun için Meclisimizin bünyesinde var olan komitelerimiz aracılığı ile farklı alanlara yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Meclis çatımız altında, örgütlenme, barış anaları, dış ilişkiler, sosyal, kültür ve eğitim olmak üzere altı komite bulunuyor. Bu komiteler birbirleriyle eşgüdümlü ve kolektif çalışıyor. Her komite çalışması diğer komitenin çalışmasını tamamlayarak ve geliştirerek yürütülüyor. Öz örgütlenme ile sorunlarımıza köklü çözümler getirebiliriz Birsen: Özellikle Kürdistan’dan buralara göç ettirilmiş kadınların kendi öz örgütlenmesini yaratarak, her alanda iradesini açığa çıkararak sorunlarına köklü çözümler geliştirebileceğine inanıyoruz. Çünkü kadınlar olarak örgütlenmeden özgürleşmemiz mümkün değil. Bunun bilinci ile örgütlenme komitesi olarak ‘hiç bir kadın örgütsüz kalmamalı’ şiarı ile tüm kadınlara ulaşmak temel hedefimizdir. Ayrıca önümüzdeki dönem, kadının her alanda örgütlenmesini güçlendirecek komünlerin, inisiyatiflerin, komitelerin ve kooperatiflerin geliştirilmesi için çalışmalarımızı yoğunlaştıracağız. Kadınların sosyal sorunlarına çözüm yaratabilmek amacıyla farklı hizmet ve aktivitelerimiz var Serpil: Kadın meclisimizin temel çalışma alanlarından biri de sosyal alan. Sosyal komite bünyesinde, kadınlarımızın diasporada yaşamakta oldukları sosyal sorunlara çözüm yaratabilmek amacıyla farklı hizmet ve aktivitelerimiz var. Bunlardan bazıları, kadınların çalışma hayatına hazırlanmalarını sağlamak amacıyla danışmanlık servisi, kadına karşı şiddeti engellemek ve kadınlarımızın herhangi bir ailesel ya da kişisel problemleri için hukuki ve danışmanlık servislerimizdir. Bunların dışında, ihtiyaç ve talepler doğrultusunda dönemsel olarak, Kürtçe ve İngilizce dil ve okuma yazma kursları verilmektedir. Eğitim ile kadınların bilincini yükseltmek, yaşadıkları sorunlara karşı farkındalık yaratmak ve ortak çözümler üretmeyi hedefliyoruz. Berivan: Kadınlar olarak yaşadığımız sorunları bilinçlenerek ve dayanışma içinde olarak aşabileceğimize inanıyorum. Kadın bilincinin gelişimi ancak eğitim ile mümkün, dolayısıyla siyasal, ideolojik ve sosyal eğitim çalışmaları oldukça önemli. Eğitim komitesi olarak hedefimiz kadın bilincimizi yükseltmek, yaşadığımız sorunlara karşı farkındalık yaratmak ve hep birlikte ortak çözümler üretmektir. Bunun içinde eğitimde deneyim paylaşımını ve birbirimizden öğrenmeyi benimsiyoruz. Önümüzdeki dönem kadınlarımızın ihtiyaçları temelinde eğitim çalışmalarını yaygınlaştırmayı planlıyoruz. Diğer kadın kuruluşları ile kolektif çalışma ve dayanışmayı esas alıyoruz Gülcan: Dış ilişkiler komitemiz aracılığı ile kadınlarımızın diplomatik anlamda temsilini sağlamanın yanı sıra diğer kadın kuruluşları ile kolektif çalışma ve dayanışma içerisindeyiz. Roj Kadın Meclisi çalışmalarını, Kürt Kadın Hareketini ve mücadelesini en geniş çevrelere tanıtma ve deneyimlerimizi paylaşma dış ilişkiler komitemizin temel amaçları arasındadır. BERIVAN ÖZKAN BIRSEL BOYRAZ GÜLCAN AYDIN SERPIL YURTSEVER Toplumun deneyimler birimi olan anaların bir araya getirilerek sosyal ve siyasal konulara aktif katılımını sağlamak temel amaçlarımızdandır Berivan: Barış Anaları Komitesinin temel amaçlarından biri, toplumun deneyimler birikimi olan anaların bir araya getirilerek sosyal ve siyasal konulara aktif ve etkin katılımını sağlamaktır. Özellikle Kürdistan’da ki Barış Analarının buradaki sesi olmaya çalışan Barış Anaları Komitesi kalıcı barış ortamının geliştirilmesi için aktif çalışma yürütüyor. Çalışmalarımız sadece İngiltere ile sınırlı değil Serpil: Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki biz çalışmalarımızı sadece İngiltere sınırları ile daraltmıyoruz. Kürdistan’ın dört parçası ve Türkiye’de yaşanan her türlü gelişmeyi de takip ederek, ortak duyarlılığımız yükselterek, yardımlaşma ve eylem pratiklerimiz ile kadın dayanışmamızı sınırların ötesine taşıyoruz. Örneğin şu anda yaşanmakta olan ISIS terörünü engellemek ve kadın katliamlarına son vermek amacı ile kitlesel yürüyüşlerimiz, panellerimiz, diplomatik görüşmelerimiz oldu. O coğrafyada yaşayan ve göz etmek zorunda bırakılan insanlarımızın acil insani yaşam ihtiyaçlarını giderebilmek için kampanya çalışmalarımız oldu ve devam etmektedir. Bu gibi çalışmalarımız neticesinde, İngiltere’de yaşayan diğer halkların da Ortadoğu halklarına karşı yapılan soykırım ve özellikle kadın kimliğine yönelik yapılan cinsel ve fiziksel saldırının durdurulmasına dönük duyarlılıklarını arttırdığımız düşünüyorum. Binlerce Ezidi Kürt kadınımızın özgürlüğe kavuşması, kadın katliamlarına dur demek için 8 Mart’ta alanlardayız Gülcan: YPJ öncülüğünde Kobane direnişinin zafere çevrilmesi bizlerde tarif edilmez coşku ve heyecan yaratıyor. Bu yılki 8 Mart’ı bir yandan büyük bir coşku ve heyecan ile karşılarken, diğer yandan Şengal’de kaçırılan ve köle pazarlarında satılan binlerce Ezidi Kürt kadınlarımızın özgürlüğe kavuşması için, kadın katliamlarına dur demek, kadına yönelik her türlü şiddetin son bulması için, sesimizi ve taleplerimizi tüm dünyaya duyurmak için 8 Mart’ta alanlarda olacağız ve 8 Mart sonrası da olmaya devam edeceğiz. 2015 yılı direnen kadınların örgütlü gücü ile kazanılacaktır Birsel: Başta YPJ savaşçılarının Kobane’de ki zaferinin dünya genelinde yarattığı etkiye bağlı olarak bunun güçlü bir kadın örgütlenmesine dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Ataerkil sistem ve onun kurumları toplumları köleleştirmek isterken en başta kadını hedef almaktadır. Bu kölelik sistemine başkaldırıya öncülük eden Beritanların, Zilanların, Sakinelerin ve Kobane’de Arin Mirxanların izinde yürüyen Kürt kadınlarının başarısı tüm bölge ve dünya kadınlarına örnek olmuştur. Dolayısıyla 2015 yılı direnen kadınların örgütlü gücü ile kazanılacaktır. 8 Mart vesilesi ile tüm kadınlara sesleniyorum, gelin örgütlenelim, gücümüzü Kobane’den aldığımız zafer ruhu ile büyütelim. Kadın hak ve özgürlüğü mücadelesinde daha fazla, daha aktif yer almamız gerektiği bilinciyle bu yılki 8 Mart’ta … alanlardaydık Serpil: Dünya geneline baktığımız zaman geçtiğimiz bir yıl boyunca kadına karşı şiddetin boyutu ve oranının ne kadar tırmanışa geçtiğini görmemek elde değil. Özellikle Ortadoğu’da IŞID terörü ile bölge kadınlarına uygulanan cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddeti düşündüğümüzde din ve egemenlik söylemlerinin arkasına sığınmış erkek egemen anlayışın sonucu olarak, erkeğin güç olarak sergilediği şiddetinin ne kadar acımasız boyutlara vardığının en acı sonuçlarını en çok da Ezidi Kürt kadınları nezdinde hepimiz yaşadık. Biz İngiltere’de ki Kürt kadınları olarak aynı acıyı yüreğimizin en derinliklerin de yaşadık. Bu nedenle kadın hak ve özgürlüğü mücadelesinde daha fazla, daha aktif yer almamız gerektiği bilinciyle bu yılki 8 Mart ve sonrası eylemliklere başta Ezidi Kürt kadınlarının özgürlüğü ve onuru adına alanlardayız ve olmaya devam edeceğiz. YPJ direnişi hepimizin onur, kimlik ve kadın özgürlük mücadelesinin simgesi oldu Berivan: Rojava’da verilmekte olan kadın özgürlük mücadelesi İngiltere’de ki her yaştaki kadını çok etkiledi. YPJ direnişi hepimizin onur, kimlik ve kadın özgürlük mücadelesinin simgesi oldu. Roj Kadın Meclisi ve Londra Kadın Platformu olarak bu yılki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü Şengal’den Kabone’ye YPJ direnişine adadık ve bunun için alanlardaydık. Bizler, her gün 8 Mart ruhu ile alanlarda olmaya, özgürlük ve eşitlik taleplerimizi haykırmaya devam edeceğiz. Erkeklere de Mesajımız Var ! Erkeklerin kadın özgürlüğü konusundaki söylemlerinin pratikleşmesi gerekiyor Gülcan: ‘Kadın Özgürleşmeden Toplum Özgürleşmez’ ve bugün toplumun özgürleşmesi için mücadele eden herkesin özellikle de erkek arkadaşlarımızın, kadın özgürlük mücadelesine yaklaşımlarını gözden geçirmeleri gerektiğine inanıyorum. Çünkü kadın özgürlük mücadelesine yaklaşım aynı zamanda uğruna mücadele ettiğimiz ‘demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü’ paradigmaya yaklaşım anlamına geliyor. Bu konuda erkeklerin mücadeleyi biraz da kendilerinde yoğunlaştırmaları ve genelde özgürlükler ve özelde kadın özgürlüğü ve demokratik aile modeli yaratma konusundaki söylemlerinin pratikleşmesi gerektiği kanaatindeyim. Kadının özgürlük sorunu kadar erkeğinde özgürlük sorunu var Berivan: Maalesef kadın özgürlük sorununu salt kadının sorunu olarak gören yaklaşım var. Ancak kadının özgürlük sorunu kadar erkeğinde özgürlük sorunu olduğunu düşünüyorum. Dolaysıyla erkeklerde kadınlar kadar erkek egemen zihniyete karşı mücadele etmeli. Kadının her türlü gerici köleci, cinsiyetçi, tahakkümcü anlayışa karşı verdiği mücadeleyi erkeğinde vermesi gerekiyor. Erkek egemen anlayışlarıyla radikal mücadele etmeleri gerekiyor. Birsen: Erkeklerin kadın sorununa yaklaşımı ile ilgili söylenecek çok şey var. Kısaca şunu belirtebilirim, ne yazık ki Britanya’da yaşayan toplumumuzda erkek egemen zihniyeti çok hakim. Özellikle demokratik ve özgür bir toplum yaratma mücadelesinde yer alan, buna inanan erkek arkadaşlarımızın erkek egemen anlayışlarıyla radikal mücadele etmeleri gerekiyor. Kadın sorununa eşitlikçi bir yaklaşım geliştirmek kadınlar kadar erkeklerinde temel amacı olmalı. Erkek egemenlik sistem ve zihniyet yaşamımızın her alanında, ailede, sokakta, işyerinde, okulda … Serpil: Erkek egemen sistem denildiğinde ilk akla devlet ve devletin kurumlaşmış yapıları geliyor. Halbuki erkek egemenlik sistem ve zihniyet yaşamımızın her alanında: ailede, sokakta, işlerinde, okulda, çay içtiğimiz masada. Bu anlayışlarla mücadele etmek erkeğin de görevi. ÇARŞAMBA 11 MART 2015 5 KADIN DEVRİMİ VE ROJAVA Boşanma, miras hakkı gibi yasalar da kadın lehine işlemekte, kadına yönelik her türlü şiddet suç sayılmakta, bu tür suçlar için hapis cezası olmak üzere ciddi yaptırımlar uygulanmaktadır. Yasemin Andan Kobane’de Özgürlük Çizgisi Kazandı Tüm bu uygulamalar kadın örgütleri özellikle de Mala Jinan (Kadın Evi) tarafından yakinen takip ediliyor. 2011 yılında kurulan Mala Jinan sadece kadın davalarını takip etmekle kalmıyor, kadınların her türlü sorunu ile yakinen ilgileniyor ve kadından yana çözüm ve adalet sağlamayı amaçlıyor. Bugün, bütün dünya, Rojava’da, özellikle de Kobane’de son dört aydır Kürt kadınlarının öncülüğünde yediden yetmişe tüm halkın katılımı ile yaratılan destansı direnişten bahsediyor. Kadın öncülüğünde amansız verilen direniş ile özgürleşen Kobane, sadece Kürtlerin değil, Ortadoğu ve dünyada insanlık ve özgürlük değerlerinin yeniden kazanılması anlamına geliyor. Kuşkusuz, kadın devriminin gerçekleştiği Rojava’da, diğer devrim deneyimlerinden çıkarılan sonuçlar ile sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel hiç bir kadın sorunu, her türlü zorluk ve imkansızlıklara rağmen, büyük bir özveri ve irade ile ‘devrim sonrasına’ ertelenmiyor. Devrimin inşa süreci aynı zamanda Kadın özgürlüğünün inşaa süreci olarak ele alınıyor. Bizim Otuz Yılı Aşkın Kadın Özgürlük Mücadele Tarihimiz ve Dayandığımız Kadın Özgürlük İdeolojimiz Var Muazzam bir örgütlülüğe sahip olan Rojavalı kadınlar, mücadele tarihleri, deneyimleri, ideolojik ve felsefik yönlerinin zaman zaman göz Kadınların, köhnemiş erkek egemen zihniyetin toplamı olan İŞİD’e karşı Kobane’de kazandığı destansı zafer, binlerce yıldır yazılmayan kadının kölelik tarihine bir cevap olduğu kadar, yazılması beklenen kadın özgürlük tarihinin yazılmaya başlanmasıdır. Dolayısıyla yeniden yazılmaya başlanan kadının özgürlük tarihi, tahakkümcü erkek egemen sistemine ve zihniyetine karşı ‘demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü’ toplumun inşa edilmesinde umut oluyor. YPJ (Kadın Savunma Birlikleri), Şengal’de savaş ganimeti olarak kaçırılan, köle pazarlarında satılan, katledilen, yurdundan edilen, kaçırılan yada öksüz bırakılan çocukların öfkesi, örgütlü mücadelesi, sesi oldu ve olmaya devam ediyor. Tüm dünya ve bölge güçleri Ezidilerin katliamını izlerken, YPJ savaşçılarının YJA Star, YPG ve HPG ile birlikte Şengal’de yapılmak istenen soykırımın önüne geçmek için verdiği amansız mücadele hafızalarımızda oldukça diri. Açılan özgürlük koridoru ile on binlerce insanın katliamdan kurtarılmasında büyük rol oynanırken, şimdi de Şengal Savunma Birlikleri (YBS) ile Şengal’i bir bütün özgürleştirmek için amansız mücadeleye devam ediliyor. Rojava’da, özelde de Kobane’de, YPJ direnişi aynı zamanda kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz kültürünü normalleştirmeye çalışan, kadınların etek boyu ile uğraşan, ev içi tecavüzde indirim uygulayan, ucuz iş gücü olarak çalıştıran, ev içi emeği görmezden gelen, kaç çocuk yapılması gerektiğine karar vermeye çalışan ve kürtaj hakkını yasaklamaya çalışan zihniyet ile mücadele yolunu bizlere gösteriyor. Rojavalı kadınların mücadelesi kısa bir süre önce vahşice katledilen Özgecan ve her gün bir yenisi işlenen kadın katliamlarına dur demenin kadınların öz savunmasından geçtiğini bizlere bir kez daha gösterdi. Kuşkusuz, Şengal’den Kobane’ye YPJ direnişi, Ortadoğu ve özelde Kürt kadınlarının örgütlü mücadelesinin tarihi önemini bir kez daha en çarpıcı biçimde gözler önüne sererken, bizlere şu tarihi sözleri yeniden hatırlatıyor: “Savaşan kadın özgürleşir, özgürleşen kadın güzelleşir, güzelleşen kadın sevilir.” Devrimin Öncüsü Kadınlar Rojava’da kadınlar sadece meşru savunma alanında değil, aynı zamanda sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, hukuksal ve kısacası yaşamı, toplumu ilgilendiren tüm diğer alanlarda da Ro- java Devrimi’ne ve özgür toplumun inşa sürecine öncülük ediyorlar. Bu öncülüğün temelinde erkek egemen zihniyetine ve kurumsallaşmış yapılarına karşı mücadeleyi koyuyor ve aynı zamanda bu bilinci sürekli geliştirmeyi esas alıyorlar. ‘Özgür toplumun inşaası ancak örgütlü kadın ile mümkün’ şiarını esas alan Rojavalı kadınlar, özgün kadın örgütlenmesinin gelişimini oldukça önemsiyorlar. Yekitiya Star çatısı altında örgütlenen kadınlar Cizre, Afrin ve Kobane kantonlarında Kadın Meclisleri ve Komünleri oluşturarak, öz yönetim ve ortak kadın iradesinin ve bilincinin gelişimini ve kadın sorunlarının özgürlükçü temelde çözümünü esas alıyorlar. Bu bilinç ve emeğin bir sonucu olarak, örneğin, sadece Cizre kantonunda otuz üç kadın meclisi ve seksen bir kadın komünü oluşturulmuş durumda. Kadın eğitim ve bilim merkezleri ile kadınların siyasal ve ideolojik gelişimi hedefleniyor, bu merkezler kadın sorunları ve çözüm yol ve yöntemleri üzerine yoğunlaşıyor. Şu an otuz altı kadın eğitim ve bilim merkezi hizmet verir durumda. Rojava’da kadınlar özgün örgütlenişi dışında, tüm kurumlarda da eşbaşkanlık sistemine dayalı ortak yönetim ve yüzde kırk cins kotası uygulaması ile tüm alanlarda aktif yer alarak, kadın rengini her alana yansıtıyor ve sadece Ortadoğu değil tüm dünyaya model olacak bir sistem geliştiriyorlar. Rojava’da, yıllarca kadın iradesini yok sayan cinsiyetçi yasalar, demokratik toplum ve aileyi hedefleyen cinsiyet özgürlükçü yasalara yerini bırakmış durumda. Çok eşlilik, zorla evlendirme, başlık parası, berdel gibi kadını mülkleştiren her türlü gerici uygulama yasalar ile yasaklandığı gibi, her alanda geliştirilen kadın bilinçlenmesi ve örgütlülüğü ile sadece yasa yapmakla kalınmıyor aynı zamanda toplumsal dönüşüm sağlanıyor. ardı edilmesine karşı olsa gerek, sıkça “bizler bir anda var olmadık, bizim otuz beş yılı aşkın kadın özgürlük mücadele tarihimiz ve dayandığımız kadın özgürlük ideolojimiz var” diyerek, Rojava’da yaşanılan kadın devriminin tesadüfü olmadığının altını çiziyorlar. Kuşkusuz, Rojava kadın devriminin temelleri, Kürdistan’ın dört bir yanından hem erkek egemen sisteme, hem de sömürgeci devletlerin zulüm ve baskısına karşı kadınların yoğun katılımı ile özgürlük dağlarında verilen mücadeleye dayanıyor. Kürdistan’ın diğer parçalarında olduğu gibi binlerce Rojavalı kadın, özgürlük mücadelesinin en ön saflarında yerini aldı. Rojava kadınları, Baas rejiminin 1960’lardan bu yana Kürtler üzerinde uyguladığı her türlü kimliksizleştirme, inkar, imha, asimilasyon, baskı, işkence ve tutuklama politikalarına karşı sürekli bir direniş ve örgütlülük göstererek Rojava Devrimini ilmik ilmik ördü ve bugünlere getirdi. Ataerkil toplum yapısının ağır baskısı altında eve mahkum edilmek istenen Kürt kadınının özgürlük arayışı otuz beş yıldır kesintisiz devam ederken, bugün demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma Rojava devriminde vücut buluyor. Alman Kadın MLKP Savaşçısı Til Temir’de Yaşamını Yitirdi DAİŞ çetesine karşı Til Temir’de sürdürülen operasyon esnasında MLKP’li Alman savaşçı İvana Hoffmann (Avaşin Tekoşin Güneş) şehit düştü. çetelerine karşı Rojava devrimi savunmasında ölümsüzleşti.’’ MLKP Rojava yaptığı açıklamada, Afrika kökenli 19 yaşındaki, Hoffmann’ın genç yaşta komünist örgütlemenin içerisinde yer aldığı bildirildi. Daiş çetelerine karşı savaşan MLKP savaşçısı Ivana Hoffmann, 7 Mart günü şehit düştü. Almanya’dan MLKP’ye katılan, Hoffmann, Daiş’e karşı savaşırken hayatını kabeden ilk Batı’lı kadın oldu. SKB açıklaması şöyle devam ediyor: ‘‘O; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü savaş siperlerinde karşılamaya hazırlanırken devrimin toprağında, kadın özgürleşmesinin anavatanında ölümsüzleşti…O’nun sonsuzluğa kanatlanışı enternasyonal devrimciliğin ve kadın özgürlük mücadelesinin simgeleşmesidir… SKB açıklamasında şunları belirtti: ‘‘Baharın filize duran kabına sığmaz tohumları gibi Almanya’dan Rojava’ya uzanan kısa ama onurlu bir tarihtir O’nunkisi... Ivana Hoffmann bizim ‘Mardinlimiz’ Rojava’nın Avaşin’i 7 mart sabahı DAİŞ Rojava Devrimi; dünya halklarının eşitlik, özgürlük, adalet ve onur devrimidir… Devrim devam ediyor… İvana Hoffmann (Avaşin) yoldaşımız gibi kadın devriminin ana toprağını savunmaya devam edeceğiz…’’ ÇARŞAMBA 11 MART 2015 6 Göçmen Kadına Yönelik Şiddet Feride Kumbasar Göç bir çoğumuz için arkada bıraktıklarımızın gittikçe silikleştiği, bıraktığımız anın statikleştiği, ulaştığımız toprakta ise o statikleşen anı yeniden yaşama geçirmek için çabaladığımız bir yolculuk. Bizi yollara döken ne olursa olsun- ister siyasi , ister ekonomik veya toplumsal, ister savaş veya doğal felaket - göç fiziksel bir yer değiştirme hareketinin ötesinde bir durum. Bir sosyo-ekonomik sistemden diğerine, bir kültürel örüntüden diğerine geçmeyi de içermekte. Göçmen kadın bir yandan ulaşılan toprakların ev sahibi toplumları tarafından entegrasyonun engeli olarak suçlanıyor, diğer yandan kendi toplumu tarafından bavulunda getirdiği kültürel örtünün ve geleneklerin koruyucusu, bir kuşaktan bir kuşağa taşıyıcısı olmakla görevlendiriliyor. Bu çelişkili, birbirine zıt beklenti iki toplumun erkek iktidarının göçmen kadınları mağdurlaştırma operasyonunun bir parçası. Bu durumun kendi yarattığı şiddete ek olarak deneyimlenen kadına yönelik şiddetin etkisi de katmerlenerek yaşanıyor göçmen kadın tarafından. Şiddeti tanımlama, karşı çıkma, haklarını arama, hizmetlere erişme, raporlama konusunda göçmen kadınların yaşadığı zorluklar şiddeti katmerli olarak deneyimlemelerine neden oluyor. Kadına yönelik şiddet dünyanın her yerinde her yaştan, her sınıftan, ırktan, eğitimden, etnik kökenden cinsel seçimden/yönelimden kadının deneyimlediği bir durum. Geçen yıl Avrupa’nın 28 ülkesinde 42,000 kadınla yapılan araştırmanın sonucuna göre toplamda Britanya’da kadınların %44, Danimarka’da %52, İsveç’te %46’si hayatının bir döneminde en az bir kez şiddete uğruyor. Bazı Avrupa ülkelerinde kadına yönelik şiddetin suç olarak kabul edilmesi 1970’lerde yasallaşmışken, şiddet uygulayıcılarının tutuklanma oranı %74’lere kadar ulaşmışken kadına yönelik şiddet hala en büyük suç oranını oluşturuyor. Şiddet vakalarının sadece yarısı polise bildirildiği halde, polise dakikada bir, aile içi şiddet vakası bildiriliyor. Bütün bu rakamlar hem kadına yönelik şiddetin yaygınlığını, hem de bütün kadınların bu deneyimin bir soluk ötesinde olduğunun göstergesi. Göçmen kadınlarda bu istatistiklerin bir parçası. Ancak şiddeti tanımlama, karşı çıkma, haklarını arama, hizmetlere erişme, raporlama konusunda yaşadıkları zorluklar şiddeti katmerli deneyimlemelerine neden oluyor. Şiddeti tanımlamakta güçlük çekiyorlar, çünkü bir çok kadın şiddeti sosyal cinsiyet rollerinin bir uzantısı olarak normalleştiriyor. Ya da şiddeti sadece fiziksel ve cinsel şiddet olarak algılıyor. Özgüvenlerini derinden zedeleyen duygusal şiddetin etkileri çok daha uzun yıllar kalmasına rağmen bunu bir şiddet olarak tanımlayamıyor. Eşlerinin aile bütçesinin tümünü kontrol altında tutmasını, kendilerine cep harçlığı vermesini çok normal buluyor. Yalnızlaştırmanın kendilerini ve seçimlerini kontrol altında tutmak için kullanılan bir şiddet biçimi olduğunu göremiyor. Evlenecekleri erkeği ebev- eynlerinin seçmesini kültürün bir parçası olarak görüyor, ailenin namusundan kendilerini sorumlu tutuyor bunu da kadın olmanın doğal sonucu olarak kabulleniyor. Şiddete karşı çıkamıyorlar çünkü daha ağır cezalandırılmaktan, çocuklarını kaybetmekten, yada terkedilmekten korkuyorlar. Oturum hakları eşlerine bağlıysa, oturumlarını kaybetmekten veya sınır dışı edilmekten korkuyorlar. Haklarının farkında değiller çünkü geldikleri topraklarda benzer haklar yok. Hizmetlere erişme güçlüğü çekiyorlar çünkü İngilizce konuşamıyorlar, hizmetlerden haberdar değiller. Şiddeti raporlamakta güçlük çekiyorlar çünkü dil sorunları var. Kocalarını, babalarını erkek kardeşlerini polise ihbar etmek ağırlarına gidiyor. İhbarcı olmak istemiyorlar. Zaten polise ve sosyal hizmetler gibi kurumlara asla güvenmiyorlar. Sistemi bilmiyorlar. Irkçılığa uğramaktan yada kendi toplumlarından dışlanmaktan korkuyorlar. Uğradıkları şiddet katmerlenerek etki yapıyor, kronik akıl ve ruh sağlığı sorunlarına, yada intihara neden oluyor. Bu arada yeni toplumun talepleri doğrultusunda gündelik yaşamlarının kontrolü elinden alınan erkekler genellikle ihmal edilmiş hissediyor ve kamusal alanda sahip olamadıkları kontrole özel yaşamlarında, kadınların davranışlarını ve cinselliklerini kontrol ederek sahip olmaya çalışıyor. Başka bir deyişle erkekler içinde bulundukları durumla mücadele etmek için ataerkil cinsiyet rollerini yeniden üretiyor ve güçlendiriyor, bu da kadına yönelik şiddetin artışı biçiminde yansıyor. Kendi toplumlarının geleneklerinden beslenen şiddet türleri de, göçmen kadınların şiddet mağduriyetini ve mağduriyetin izlerini diğer kadınlardan farklı kılıyor. Erken ve zorla evlilik, ‘namusa’ bağlı şiddet, kadın sünneti, kezzap atma gibi şiddet türleri kadının yaşamını tehdit eden ve tüm yaşamını esir alan şiddet türleri. Toplumlarımızda 12 yaşından, 60 yaşına her yaşta kadın istemediği kişilerle rızası olmadan evliliğe zorlanıyor. Zorla ÇARŞAMBA 11 MART 2015 evlendirildiği kişilerin tecavüzüne uğruyor, hamile kalmak yada kürtaj olmak zorunda bırakılıyor. Ömür boyu bu evliliklere hapis ediliyorlar. Farklı cinsel seçimi/yönelimi olan kadınlar (bazen de erkekler) aileleri tarafından zorla evlilik yolu ile heteroseksüel ilişkiye zorlanıyorlar. Londra’da yaşayan toplumlarımız arasında çok sık gördüğümüz bu şiddet turu bir çok genç kadına başka ırklardan, etnik kökenden ve dinden erkek arkadaşı olmasın diye dayatılıyor. Karşı çıktıklarında iş sistematik ve sürekli hale dönüşen ve bütün aile bireylerinin de uygulayıcısı olduğu, eve hapis edilmekten, aşağılanmaya, dayak yemekten köleleştirmeye kadar bir çok şiddet biçimini kapsayan işkenceye dönüşüyor. “Ailenin/kocanın şerefini iki paralık ettin”, suçlaması ailenin “şerefi”, “namusu” temizlenene kadar sürüyor. Bu bazen can almaya kadar uzanıyor. Geldiğimiz topraklarda her gün 5-6 kadın eşleri, yakınları tarafından aile içi şiddetin bir uzantısı olarak öldürülüyor. Bu rakam medyaya, polise yansımış ölümleri gösteriyor sadece. Bir çok vaka medyaya, polise ulaşmıyor, ölüm sebebi teşhis edilemiyor yada intihar süsü veriliyor. Bizim toplumlarımızda geleneksel olarak uygulanmayan, ancak yakın tarihlerde ülkemizde de rastlanan kadın sünneti, kadının cinsel organını kazımak, dikmek, kesmek şeklinde deforme etmek ve böylece cinsel ilişkiden haz almasını engellemek amacıyla uygulanan bir şiddet. Uygulamadaki aksaklıklar, ve pratiğin kendisi kalıcı sağlık sorunları yaratıyor. Dünya çapında kadın sünnetine maruz kalan kız çocuklarının sayısı her yıl 60,000’e ulaşıyor. Kadınlar geleneklerin bekçiliğini yaparken, geleneğe bağlı şiddet biçimlerinin de korunmasına ve uygulanmasına destek oluyorlar. Kadınlar, birlikte geldikleri toplum tarafından kültürel örgüyü ve gelenekleri devam ettirmekle görevlendiriliyor. Bu görevi yaparken, evin düzeni, yenilen yemek, çocukların terbiyesi ve çevreyle ilişki gibi secimler aracılığı ile ailenin kültürel kimliğini korumaya çalışıyor. Bu misyon kadını tutucu yapmakla kalmıyor ayni zamanda, “namusa bağlı şiddet”, zorla evlilik, kadın sünneti gibi şiddet biçimlerinde, erkeğin yanında yer alarak şiddetin uygulayıcısı haline getiriyor. Zorla evlilik ve kadın sünneti yasalarla tanımlanmış bir suç. İngiltere’de, bu suçları işleyen aileler 6 aydan 7 yıla varan hapis cezalarına çarptırılabiliyor. 7 İMECE Kadın Merkezi şiddet mağduru kadınlara nasıl destek oluyor? İMECE Kadın Merkezi 1982 de Türkiyeli göçmen kadınlar tarafından kurulan ve Türkçe ve Kürtçe konuşan uzman ekibiyle şiddete uğrayan kadınlara çeşitli destek hizmetleri veren bir kuruluş. Her hafta 90’a yakın kadın İMECE’nin kapısından değişik hizmetlerimizden yararlanmak için giriyor. Her yıl 2000 civarında farklı kadının, toplam da 6000’e ulaşan sayıda davasına bakıyoruz. Bize her yıl 300-400 civarında kadın o an yaşadığı şiddete karşı çözüm aramak için, 600-700 civarında kadın da şiddetten çıktığı yeni yaşamını devam ettirmek pratik sorunlarını çözebilmek için başvuruyor. Hizmetlerimizi kadının her alanına dokunacak biçimde bir bütünsellik anlayışıyla veriyoruz. Uzman danışmanlık hizmetimiz, sosyal yardım ve ev ödenekleri, sağlık, eğitim ve iş bulma gibi konularda destek verirken, terapi hizmetimiz kadınların yaşadığı travmayı iyileştirmek için yüz yüze ve grup terapisi veriyor. Kadına yönelik şiddet ekibimiz bir yandan şiddet mağduru kadınlarla bire bir çalışıyor onların yaşamını istedikleri yönde güvenli kılmaya çalışıyor diğer yandan gurup çalışmalarıyla kadına yönelik şiddet konusunda özellikle de geleneğe bağlı şiddet konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyor. Birebir destek verirken kadının karar verme hakkını en iyi şeklinde kullanabilmesi için, seçenekleri konusunda doğru bilgilendirme yapmak, her birinin avantaj ve dezavantajlarını, kısa ve uzun soluklu etkilerini, risklerini anlatmak çok önemli. İşimiz onun hayatını ele geçirmek değil. İşimiz kadınların kendi seçimlerini hayata geçirebilmeleri için destek olmak. Şiddet yaşadığı ilişkiyi terk edemeyen ve ilişkide kalmayı tercih eden kadınların o ilişkide hayati riski olmadan kalabilmelerinin koşullarını sağlamaya çalışıyoruz. Yasal tedbirlerle kendisini sürekli taciz eden eski esin yaklaşmasını engellemeye çalışıyoruz. Şiddetsiz yaşamı tercih eden ve ilişkiyi terk eden kadınlarında sığınak bulmasına, kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi için pratik çözümler bularak hemen güvenli ortama geçmesine yardımcı oluyoruz. Evliliğe zorlanan ve namusa bağlı şiddet gören kadınların ömür boyu güvenliğini sağlayacak yasal ve pratik tedbirlerin alınmasını sağlıyoruz. Eş durumundan vizeli, süresiz oturumu olmayan, sosyal yardım alamayan kadınların ‘kadına yönelik şiddet’ bağlamında vize alabilmeleri için avukatlarla birlikte çalışarak başvuru yapıyoruz. İMECE’nin kadına karşı şiddet ekibi bu konuda çok başarılı. Bu yıl başvurularımızın hepsi başarıyla sonuçlandı. Ekibimiz aynı zamanda göçmen, azınlık ve siyah kadınlarla birebir çalışan kurumların işçilerine, öğretmenlere, sosyal hizmet çalışanlarına, polislere, bu kadınların şiddet deneyimi, ihtiyaçları, uygun hizmet verme yöntemleri, zorla evlilik ve “namusa” bağlı şiddet konularında eğitim veriyor. İMECE’de göçmen kadın kurumu olarak ayrımcılığa uğruyor. Temsil ettiğimiz kitlenin uğradığı ayrımcılıkların hepsini bizde kurum olarak yaşıyoruz. Parasal anlamda diğer kurumlara göre daha çok kesintiye uğruyor, hizmet verebilmek için gerekli fonlara daha zor ulaşıyoruz. Küçük bir kurum olduğumuz için büyük örgütlerle ortaklı çalışmak zorunda kalıyor, bazen büyük ortaklarımızın kendi çıkarlarının hedefi olabiliyoruz. Uzmanlığımız sadece toplumlarımızın dilini konuşmaya indirgenebiliyor ve bizim dilimizi konuşan işçileri var diye genel topluma hizmet veren örgütler bizden daha avantajlı olabiliyor. Oysa bizim uzmanlığımız konuştuğumuz dilden çok, hizmet verdiğimiz ortamın kültürel uygunluğu, göç edilen karanın kadın erkek ilişkileri, kültürel ögeleri, aile ve toplum dinamikleri konusunda derinlemesine bilgi sahibi olmamızdan kaynaklanıyor. Kendi toplumlarımızdaki örgütler bizi dışlayabiliyor, erkek düşmanı gibi lanse ederek kadınların bize erişimini engelleyebiliyor. Bizim dışımızdaki kurumlarla çalışırken kadınlar için hizmet talep ederken de kendimizi sürekli hak kavgası ederken buluyoruz. Bizim kadınlarımızın yaşadığı şiddeti kültür üzerinden normalleştirmeye çalışan ev sahibi toplumun kurumları çalışırken önümüze setler koyuyorlar. İngilizce konuşan kadına göre dil konuşamayan kadının sığınak bulabilmesi çok daha zor. Tercüman ödenekleri bulunmadığı için dil konuşamayan kadınlarımızı sığınaklar ret edebiliyor, belediyenin ev bölümleri de, şiddetin ev almak için bahane olarak kullanıldığını varsayarak zorluk çıkarıyor. İMECE kadına yönelik şiddet ekibi bir yandan kadınlarımızı güvenliğe ulaştırmaya çalışırken bir yandan da bu haksız ve ayırımcı uygulamaların değişmesi için kavga veriyor. Sizde yaşadığınız şiddete dur demek için ve şiddetsiz yaşama geçmek için bizden Türkçe ve Kürtçe hizmet alabilirsiniz. Danışmanlık hattımız: 0207 354 1359 IMECE Kadın Merkezi 1982 yılında kurulan İMECE Kadın Merkezi, kar amacı gütmeyen, Siyah, Azınlık, Etnik ve Mülteci kadınların özellikle Türk, Kürt ve Kıbrıslı Türk kadınların güçlenmeleri için çalışan bir kuruluştur. İhtiyaçları öncelikle tespit edilen kadınlar, bu ihtiyaçlari doğrultusunda servislerimize yönlendirilmektedir. İMECE bu amacını gerçekleştirmek için bütüncül bir anlayış ile şu hizmetleri sunmaktadır: • Uzman danışmanlık, bilgilendirme ve savunma • Kadına yönelik şiddeti önleme ve şiddetten çıkış için destek • Fiziksel ve ruhsal sağlık desteği • Çocuklu Ailelere destek • Gönüllü çalışma fırsatları • Farkındalık yaratma, kapasite geliştirme ve eğitim • Yerel, ulusal, Avrupalı politika belirleyicilerle stratejik ortaklık • Sosyal kampanyalar, Araştırma, Gezi ve sosyal etkinlikler Londra’ya mülteci olarak gelen Feride Kumbasar Sosyoloji (BA) ve Kentsel Dönüşüm (MA) okurken, gençlerle, çocuklarla ve mülteci kadınlarla çalıştı. 2009 dan beri İMECE’de direktör olarak çalışıyor, İslington bölgesinin mülteci örgütler çatı kurumunun da başkanlığını yapıyor. Kesintiler Kadın Kuruluşlarını Vurdu 8 Gülseren Daş Koalisyon hükümetinin iktidara gelmesiyle yürürlüğe giren kesintiler, kadın kuruluşlarını vurdu. Ödenek sıkıntısı nedeniyle kurumların kapanması ya da servislerini azaltması şiddete uğrayan kadını ikinci kez mağdur ediyor. Koalisyon hükümetinin işbaşına geldiği 2010 yılından bu yana uyguladığı kesintiler en çok kadını vurdu. Kamu istihdamında kesintiye giden hükümet, çocuklara ucuz bakım hizmeti sunan Sure Start servislerini de azaltarak kadını eve hapsetti. En büyük darbeyi ise kadın kuruluşlarına yapılan ödeneklerin düşürülmesi vurdu. Londra belediyeleri kadınlara yönelik gönüllü servislerini belediye başına 45 bin pound azalttı. Her üç belediyeden birinde kadın sığınma evi yok. Kadın kuruluşlarının % 97’si ödenek sıkıntısı yaşarken, farklı etnik kökenlerden kadınlara hizmet veren kurumlar daha çok kayıp verdi. Belediyeler bu tur kuruluşlara ülke genelinde üç milyon sterlinlik ödenek kesintisi uyguladı. Londra’daki kuruluşların % 97’si kendilerine başvuruların arttığını beyan ederken, artan başvurulara tezat olarak % 75’i servislerini kapattı. Elemanlarının yarısını işten çıkarmak zorunda kalan kurumlar, sonraki yıllarda da kesintileri sürdüreceklerini öngörüyor. Solace Women’s Aid adına gazetemize konuşan Asalet Tulaz kesintiler, hükümetin ÇARŞAMBA 11 MART 2015 bileşenin içinde yer aldık ve Londra genelinde kadına karşı şiddet alanında büyük bir projenin ihalesini kazandık, iki yıldır bu projeyi sürdürüyoruz. Yirmiyi aşkın kurumun oluşturduğu konsersiyum tek bir kontratı ve ödeneği bölüşüyor ve her kurum farklı bir servis veriyor. Pratik anlamda ne tür sıkıntılar yaşıyorsunuz, aile içi ya da cinsel şiddete maruz kalıp size başvuran kadınlar neyle karşılaşıyor? Her şeyden önce şiddetten kaçan kadınlara ev bulmak giderek büyüyen bir sıkıntı. Sığınma evleri kriz noktasında. Ülke genelinde her gün yaklaşık 230 kadın sığınma evi yetersizliğinden geri çevriliyor. Ödeneklerini kaybedip kapanan sığınma evleri, kadınları uygun ve güvenli yerlere yerleştirmeyi geciktiriyor. Yer bulamayan kadınlar ciddi güvenlik sorunlarıyla karşılaşıyor. Bunun yanında şu anda bazı bölgelerde pilot projesi uygulanan sosyal devlet yardımlarındaki değişimler de şiddet mağduru kadınları büyük ölçüde etkileyecek. Bir diğer can alıcı nokta ise, Legal Aid servisine getirilen sınırlamalar. Legal Aid’e ulaşmak için, kadınlar şiddete uğradığını kanıtlamak zorunda. Bu da zaten aile/ev içinde tutulmaya çalışılan şiddetin kanıtlanmasını çoğunlukla imkansız kılıyor ve kadın daha uzun bir süre şiddete maruz kalıyor. Kadın kuruluşları olarak hükümet tarafından ciddiye alındığınızı düşünüyor musunuz? tutumu, ev içi şiddet ve Türk ve Kürt toplumunda şiddet tanımı üzerine sorularımızı yanıtladı. Koalisyon hükümetinin uyguladığı kesintiler kurumunuzu nasıl etkiledi? Kesintiler yüzünden bir çok farklı kurumda önemli servisler kapanmak zorunda kaldı. Ödeneklerin aslan payı zaten bu alanda çalışan büyük kuruluşlara gidiyor, küçük kurumlar ise geri kalanını paylaşıyor. Biz de kesintiler yüzünden geçtiğimiz sene birkaç projemizi kaybettik. Genç insanlara yönelik bir projemiz vardı, onu da ödenek bulamadığımız için geçen ay kaybetmek zorunda kaldık. Eskiden ödenek alındığında bunun uzun bir dönem devam edeceği garantisi vardı, şimdi ise bir ya da iki yıl ile sınırlandırılıyor. Zaten bir projeyi oturtmak bir yılımızı alıyor, bir seneden sonra tekrar gözden geçiriliyor. Ya projeyi devam ettirmek için yeniden ihaleye çıkıyorsunuz ya da kontratlar bir veya birkaç yıl daha uzatılıyor. Kaynak sağlamak çok çekişmeli bir alana dönüştü. Onlarca kurum küçük bir miktar paraya ulaşmaya çalışıyor. Ödenekler artık küçük projelere gitmiyor, büyük kontratların altına imza atmak durumda bırakılıyor kuruluşlar. Büyük projelerin altından kalkamayacak olan küçük kuruluşlar da bir araya gelerek büyük kontratları beraber almak gibi bir çözüm üretebiliyorlar. Bunun da kendi içinde farklı zorlukları olsa da, şu anki sistemde küçük kuruluşların projelerini sürdürmesini sağlayabiliyor. Biz de Ascent Konsorsiyumu denilen bir Kadın çalışmalarını mutlaka büyük ölçekte değerlendirmeliyiz. Kurumsal politik anlamdaki karşılığına bakmak lazım. Yoksa biz tek başımıza kadınlara yardım ederek sorunların üstesinden gelemeyiz. Bizim yardımlarımız değerli de olsa istatistiksel olarak bir şey ifade etmiyor, çünkü ihtiyaç bitmiyor. Politik düzlem değişmediği sürece bu böyle devam edecek. Belki hükümetler yasal düzenlemeler yapıyor, ancak uygulamadaki gönülsüzlükler de ortada. Aslında ödeneklerde bu kadar kesinti olması sorunuzun cevabı için başlı başına bir gösterge.Aile içi şiddete ayrılan para az ve her yıl daha da azalıyor. Bir çok kuruluş lobi çalışmaları yürütüyor ve bence bu çok önemli. Küçük kurumların her birinin böyle lobi çalışmalarına girmeleri gerekiyor, çünkü tek başına hayatta kalmak mümkün değil. ‘Kadınlarımız şiddeti tanımlayamıyor’ ÇARŞAMBA 11 MART 2015 Türkiyeli ve Kürdistanlı kadınların, sizin gibi ulusal kuruluşlara ulaşmasının önündeki tek engel kesintiler değil sanırım- Türk ve Kürt kadınlarla çalışıyor musunuz? Türkiyeli kadınlar, bize yapılan başvurularda büyük bir yüzdeyi oluşturmuyor. En büyük bariyer dil, ama yapılan başvurular için gerektiğinde tercüman sağlıyoruz. Başvuruların düşük olmasının ikinci sebebi aile içi şiddetin çok konuşulmaması, var olan destek mekanizmalarının farkında olunmaması. Zaten çevresinden izole edilen kadın, kurumlara ulaşmakta zorlanıyor. Toplumumuzda kadın bir şekilde hapis kalıyor, bu bazen fiziksel olarak eve kapatılma şeklinde olurken çoğu zaman da kadının pasifleştirilmesi, sınırlı bir ilişki ağı içinde tutulması ya da şiddeti artık kanıksaması şeklinde oluyor. Yani erkek tarafından kadının sosyal mobilizasyonu engelleniyor. İngilizce öğrenemiyor, evden dışarı çıkamıyor, arkadaş edinemiyor. Dolayısıyla kuruluşlar hakkında bilgileri sınırlı oluyor. Üçüncü neden ise, kültürel olarak bizim toplumun şiddet eşiği çok yüksek, birçok şiddet aktivitesi artık normalize edilmiş. Böyle bir kültürde yetişen kadınlarımız, şiddetin tanımını yapamıyor, şiddeti sadece dayak yemek ya da tecavüz olarak algılıyor. Şiddet fiziksel sınırlara hapsediliyor, psikolojik, ya da ekonomik şiddet türlerini tanımlamakta yetersiz kalınabiliyor. Evlilik içi tecavüz denilen şey bizde çok kabul görmüş bir konu değil örneğin. Erkek evliyse, istediği zaman kadınla cinsel birliktelik yaşama özgürlüğünü kendinde görebiliyor. Ataerkil düzenin getirdiği bir evlilik içi sistematik tecavüzden bahsetmeliyiz. Kadınlarımız bize başvurduklarında her türlü desteği sağlıyoruz. Amacımız kadın ve çocukların daha sağlıklı bir yaşama ulaşması için ilerleyeceği yolda, şiddetsiz bir hayat için onlara yardımcı olmak, o yolda onlarla beraber yürümek ve destek olmak. Seçim nihayetinde kadına ait, ama biz orada kadının seçeneklerini çoğaltmak ve haklarını söylemek için varız. Eğer ilişkiyi bırakmak istiyorsa, aile içi şiddet ortamından çıkmak istiyorsa, sığınma evine yerleştirebiliyoruz, ya da belediyeye evsizlik başvurusu yapması için destek sağlıyoruz. Güvenlik planı denilen bir şey yapıyoruz, ilişkinin içindeyseler, hayatlarını riske atmadan nasıl daha güvende olabilirler ve o durumla nasıl baş edebilirler gibi konularda yardımcı oluyoruz. Hayatta kalma stratejileri öneriyoruz. Ayrılmayı düşüyorlarsa ne yapabilirler, nereye gidebilirler, bunları kendileriyle konuşup, daha sağlıklı seçimler yapmalarına katkıda bulunuyoruz. Bir de hukuk bölümümüz var. Avukatlarımız Legal Aid ile çalışıyorlar ve boşanma, çocuk velayeti, yasal koruma/uzaklaştırma kararı edinme gibi konularda destek veriyoruz. Son olarak kadın okurlarımıza bir mesajınız var mı? Bütün kadın okurlarınızın 8 Mart’ını kutluyoruz. Kendini feminist olarak tanımlayan Solace Women’s Aid, farklı alanlarda, politik platformlarda, kampanyalar, eylemler ve politika üretme zeminlerinde yer alarak kadın hakları mücadelesini sürdürmekte. İşyerinde eşit haklar talebi ve çalışma koşullarını protesto amacıyla başlayıp kadınların politik taleplerini ve şiddete karşı mücadelesini de içine alan kadın hareketini her zaman destekliyoruz. One Billion Rising’de biz de alanlarda olacağız. Şiddete uğrayan kadınlar, yardım almak için ilk fırsatta ücretsiz hattımızı arasınlar, tercüman sağlıyoruz, numaramız 08088025565. Onları anlayan birileri olduğunu ve yalnız olmadıklarını bilsinler. Aile içi şiddet onların suçu değil, ve bu konuda desteğe ulaşabilirler. Bir Kadın Cinayeti Daha Londra’da Genç Bir Kadın Evinde Bıçaklanarak Öldürüldü Binlerce kadının, Londra’da Million Women Rise yürüyüşüne katıldığı gün, 25 yaşındaki, bir kadın evinde bıçaklanarak öldürüldü. Polis, aldığı ihbarla, Hayes bölgesinde bulunan bir eve gitmesi üzerine kadını yaralı olarak buldular. Hava ambulansıyla hastaneye kaldırılan kadın kısa 9 Aile içi şiddete uğrayan bir kadın acil bir durumda ne yapmalı? Her vakaya göre ayrı önerilerimiz oluyor. Ancak genel hatlarıyla söyle maddeleyebiliriz: • Kesici aletlerin yoğun olduğu mutfak/gara’dan uzak dur, saldırıya uğrayabilirsin. • İtilme tehlikesine karşın balkondan uzak dur. • Boğma riskine karşın banyodan uzak dur. • Mümkün olduğunca, tehlikeli bir durumda kaçabileceğin, çıkışa yakın yerleri tercih et. • Olası bir tehlike durumunda ne yapabileceğini, nasıl kaçabileceğini önceden düşün/planla. • Kilidi sağlam, kendini SOLACE WOMEN’S AID Londra temelli bir yardım kuruluşu. Kadın ve çocuklara yönelik ev içi ve cinsel şiddete karşı mücadele veriyor ve yardım sağlıyor. Her yıl yaklaşık 9 bin 500 vakaya yardım sağlıyor. 2007 yılında birçok farklı organizasyonun bir araya gelmesiyle kuruldu, bileşenlerinin her biri 25-30 yıllık bir geleneğin temsilcisi. SERVISLERI • Danışmanlık Servisi ve yardım hattı. • Terapi Servisi • Cocuk Servisi ve Sanat Terapisi • İrlandalı ve İrlandalı Gezerler Servisi • Hukuk Servisi • Sığınma Evleri-Komplex Aynı adreste yaşayan, Billy White (22), cinayetten tutuklanıp, Pazartesi günü mahkemeye çıkartıldı. Öldürülen kadının kimliği henüz açıklanmadı. • • • • • • vakalar icin ozel bir sığınma evi, İrlandalı Gezerler için sığınma evi Cinsel Şiddet Servisi (Çocuklukta yaşanan cinsel şiddet konularında da destek sağlıyor) 55 Yaş Üstü Servisi Arnavutluklu Kadınlar Servisi Floating Support Advocacy Support IRIS servisleri YALNIZ DEĞİLSİN! Evîn Zengin • Polise her dakika aile içi şiddet olayı bildirilmektedir. • Her hafta ortalama iki kadın şimdiki ya da eski eşi tarafından öldürülüyor. AİLE İÇİ ŞİDDETE İLİŞKİN İŞARETLER! • Yıkıcı eleştiri ve sözlü taciz: bağırma, alay etme, suçlama, isim takma, sözlü tehdit. • Baskı taktikleri: Somurtmak, para ve telefon bağlantısını kesmek, arabadan mahrum bırakmak, çocukları yetiştirme konusunda yetersiz olduğunu düşünmek ve seni bu konuda tehdit etmesi , ailesine ve arkadaşlarına seni kötülemek, herhangi bir konuda sana seçim hakkı vermemek. • Saygısızlık: Çocuk bakımı ya da ev işlerine yardımcı olmayı reddetmek, konuşurken yanıt vetrmemek ya da dinlememek , telefon görüşmelerini kesintiye uğratmak , sormadan çantanızdan para almak , sizi diğer insanların önünde küçük düşürmek. • Güvensizlik: Yalan söylemek, sizden bilgi saklamak, kıskançlık, başka ilişkilere sahip olmak, yapılan anlaşmaları ve sözleri tutmamak. • Yanlızlaştırmak: Nereye gidip gidemeyeceğinizi söylemesi , arkadaş ve akrabalarınızı görmenizi engellemesi, telefon görüşmelerinizi engellemesi. • Taciz: Takip etmek, kontrol etmek, e-postalarınızı açmak, sizi kimlerin aradığını kontrol etmek, insanların önünde rencide etmek. • Tehditler: Sinirli el-kol hareketleri, bağırmak , yıldırmak için fiziksel boyut kullanmak, eşyalarına zarar vermek, bir şeyler kırmak, duvarları yumruklamak, bıçak ya da silah kullanmak, öldürmek ya da size ve çocuklara zarar vermekle tehdit etmek. bir süre sonra hayatını kaybetti. kilitleyebileceğin bir panik odası varsa, yardım alana kadar orada kal. • Telefonunu herzaman yanında taşı, şarjı olsun, polisi arayabilesin. • Evde çocuk varsa, çocuklara polisin numarasını ögret, (999) çocuklara bir kod öğret ve onu söylediğin an çocuklar polisi arasın. • Güvendiğin bir komşun varsa, onlara evden şiddet sesleri gelirse polisi aramalarını söyle. • Cinsel Şiddet: Kuvvet, tehdit ve korkutarak cinsel ilişkiye zorlamak, seks istemediğiniz zamanlarda ilişkiye zorlamak, cinsel yönelime dayalı aşağılayıcı muamele. • Fiziksel Şiddet: Yumruk atmak, tokat atmak, ısırmak, vurmak, tekmelemek, saç çekmek, iteklemek, yakmak, boğazını sıkmak. • İnkar Etmek: Kötü davranışta bulunmadığını söylemek, insanların yanında kibar ve anlayışlı davranmak, ağlayarak ve yalvararak af dilemek, bir daha asla olmayacağını söylemek. • Her dört kadından biri aile içi şiddete maruz kalıyor. • Aile içi şiddet; ırk, etnik ve ya dini grup, sınıf, cinsellik yaşı, engellilik ya da yaşam tarzı gözetmeksizin herkesin başına gelebilir. HAKLARINIZI BİLİN! • Şimdiki ya da eski eşinizden korkuyorsanız, o halde hukuk çerçevesi içerisinde korunma hakkınız vardır. Sahip olduğunuz haklardan bazıları şunlardır; • Ceza Hukuk’u kapsamında haklarınız mevcuttur. Tanıdığınız bir kişi tarafından şiddete uğramak bir yabancı tarafından saldırıya uğramak kadar suç. Ceza kovuşturması süreci hakkında daha fazla bilgi için polise başvurun (CAN I SAY ALSO ROJ WOMEN?) • Verilen zararı ya da kötü muamele ve tacizi önlemek için sivil mahkemeye başvurup (bir ihtiyati tedbir) evden uzaklaştırma kararı aldırabilirsiniz. • Acil veya geçici konaklama yardımı alabilirsiniz. • Ayrıca hukuk çocukları korumak içinde yardımcı olabilir. Aile Mahkemelerine, çocukların nerede kiminle yaşayacağını, diğer ebeveynlerden kiminle görüşeceğini düzenlenmesi için başvurabilirsiniz. • Aile içi şiddet, hem ceza hukuku hem de medeni hukuk kapsamında ele alınmaktadır. İki sistem birbirinden ayrıdır ve ayrı mahkemeler tarafından yönetilmektedir. • Medeni hukukla öncelik olarak koruma ve tazminat hedefleniyor. Aile içi şiddet mağduru kişi, Aile Kovuşturma Mahkemesi veya İlçe Mahkemesine bir tedbir için başvuru yapabilir. Boşanma ya da çocuk ile alakalı davalar da County Court’ta gerçekleşir. • Ceza hukuku ile öncelik olarak suçlunun cezalandırılması hedefleniyor. Savcılık )Crown Prosecution Service- CPS) ile polis süreci birlikte başlatır. Ceza davaları ciddiyetine bağlı olarak • Magistrates Court ya da Crown Court’ta görülür. ÇARŞAMBA 11 MART 2015 10 Ekmeğimiz Erkeğin Ağzında! Gülseren Daş Hayatın birçok alanında olduğu gibi çalışma dünyasında da kadın erkek eşitsizliği devam ediyor. Aynı işe aynı ücreti alamayan kadınlar, potansiyellerinin altında işlerde çalıştırılıyor. Anneler ve göçmen kadınlar ise iş dünyasının vebalıları. İngiltere’de Cinsiyet Ayrımcılığı Yasası kabul edildiğinden bu yana 45 yıl geçti, ancak kadınlar hala çalışma hayatında ayrımcılığa uğruyor. ‘Eşit işe eşit ücret’ talebiyle mücadele eden kadınlar, 2015 İngiltere’sinde, % 10’luk bir ücret farkı ile karşı karşıya. Çalıştığı her saat için, kadının cüzdanına erkekten yaklaşık 3 sterlin daha az para giriyor. Hükümetin kesintileri, işte fırsat eşitsizliği ve özel sektörün kapılarını sıkı sıkı kapatması, kadına ev dışında çok seçenek bırakmıyor. Günümüz dünyası için öngörülen, kadın ve erkeğin çalışma hayatında eşit yer aldığı, evin geçiminin iki birey tarafından karşılandığı bir sistem çökmüş durumda. Düzenleme ve uygulama eksiklikleri ile cinsiyetçi klişeler ‘erkeğin eve ekmek getirmesine endeksli bir yapıyı dikte ediyor. Erkek ‘paralı’ işi kapıyor Çalışma hayatının da bütün kapıları cinsiyetinden dolayı hiç zorlanmadan açan erkek en tepeyi ve en dolgun maaşı da kadına bırakmıyor. Ulusal İstatistik Ofisi’nin verileri ve çeşitli kadın kuruluşlarının yaptığı araştırmalara göre, kadınlar yüzyıllık mücadeleye rağmen ‘eşit işe eşit ücret’ alamıyor. Ücret farkı full-time işlerde % 10 iken part-time işlerde bu oran % 34.5’i buluyor. Kadının her saat cüzdanına giren para erkekten 3 sterlin daha az. Cinsiyetçi ayrımlardan dolayı erkek ve kadınların baskın olduğu meslekler ortaya çıkıyor. Kadınlar hizmet ve eğlence sektörlerinde daha çok istihdam edilirken erkekler bankacılık, bilgisayar programcılığı gibi yüksek ücretli işler için işverenin ilk tercihi oluyor. Kadınların erkeklerden daha yoğun çalıştığı profesyonel meslek hemşireliğin saat ücreti £16.61, erkeklerin ise yoğunluklu oldukları bilgisayar programcılığı ve yazılım geliştirmedeki saat ücreti £20.02. Bütün meslek gruplarının ortalaması alındığında erkeklerin saat ücreti 16.50 sterlin iken kadın 14.05 sterline çalışıyor. Yemek ve temizlik bizde! Engelleri aşıp evin dışına çıkabilen kadınları iş dünyasında çok farklı bir manzara beklemiyor. Birada da bakıcılık, temizlik, yemek sektörlerinde istihdam ediliyorlar. En iyi ihtimalle büro işleri ve kasiyerlik yapabiliyorlar. İstatistiklere göre kadınlar % 82 ile bakıcılık ve eğlence sektörlerinde dominantlar. Baskın oldukları ikinci meslek grubu ise idari ve sekreteryal işleri ile satış ve müşteri hizmetleri. En az istihdam vasıflı işlerde gerçekleşiyor. Muhasebecilikte %10, işlem tesis ve makine operatörlüğünde % 11, müdürlük ve üst düzey yöneticilikte ise % 38 düzeyinde. Kadınların yöneticilik oranları iyimser görünse de bu rakam Avrupa’da en çok yönetici kadın istihdamı sağlayan Letonya (%45) ile Litvanya’nın (%41) çok gerisinde. Yeteneğe göre iş yok Düşük gelirli ve vasıf gerektirmeyen işlerde çalışmak kadının tercihi değil. Birçok üniversite mezunu kadın, yüksek eğitim gerektirmeyen işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Şu anki iş dünyası kadınların yetenek ve deneyimlerini verimli bir şekilde kullanacak durumda değil. Araştırmalar gösteriyor ki part-time işlerde çalışan kadınların % 54’ü yeteneklerinin altında istihdam ediliyor. Bu da 2.8 milyon kadın demek oluyor. Düşük ücretli işlerde çalışan kişilerin %70’i de kadın. Sadece küçük firmalar ve düşük ücretli işler kadını dışlamıyor. İngiltere’nin yüz büyük firmasının oluşturduğu FTSE 100 endeksindeki firmalar da kadına çok şans tanımıyor. Bu firmaların yönetici kadrosunun sadece yüzde 17’si kadın. Cinsiyetçi politikalar sadece kadının cüzdanına zarar vermiyor. İngiltere’nin kadınları yeteneklerine göre konumlandırması durumunda 23 milyar sterlin gelir sağlayabileceği öngörülüyor. Dokuz ay ve bir ömür boyu Çalışan kadınlar açısından doğum izni haftalarla sınırlı olmayabiliyor, bazen hayatlarının geri kalanı anlamına gelebiliyor. Kadınların iş dünyasında dışlanmaları veya iş fırsatlarında eşitsizliğe uğramalarının ana nedenlerinden biri anne olmaları. Her yıl 30 bin kadın hamile olduğu gerekçesiyle özlük hakları verilmeden işten çıkarılıyor. Çalışan annelerin % 24’ü işlerini bırakmak zorunda kalıyor. Yaklaşık 440 bin kadın hamileliğin bir sonucu olarak ücret veya terfi kaybı yaşıyor. Kadının işten uzak kaldığı her yıl gelecek maaşı % 5’i düşüyor. Ayni deneyim ve niteliklere sahip olsalar da bir anne ile çocuk sahibi olmayan bir kadın arasında çocuksuz olan daha fazla maaş alabiliyor. Anneler ekonomik kayba uğradıkları gibi yükselmeleri de daha zor oluyor. Ailedeki başka bir bireye ücretsiz bakıcılık yapması kadını iş saatlerinden çalıyor. Kaliteli çocuk bakım servislerinin verilmemesi ise iş ve ev arasında denge kurmasını engelliyor. Erkek evde çalışmıyor Koalisyon hükümetinin uyguladığı kesintiler de kadınları iş dünyasının dışına itti. Özellikle düşük gelirli aileler ve yalnız anneler kesintilerden daha çok etkilendi. Yalnız annelerin gelirlerinin % 85’ini yitirmesi söz konusu. Erkeklerin gelirinin % 10’u yardımlardan oluşurken kadınlar geçimlerinin yarısını yardımlardan sağlıyor. Gelirleri azaldığı için çocuk bakımını karşılayamayan annelerin çalışma olasılığı da azaldı. Kamu işlerindeki istihdamın düşmesi de bu alanda sayısal çoğunlukta olan kadınlarda işsizlik oranını arttırdı. Annenin iş dünyasından dışlanmasını sadece rakamlara indirgemek doğru olmaz, çünkü bunun arkasında ataerkil yaşam biçiminin her gün yeniden üretilmesi yatıyor. Kadınların % 75’i çocuk bakımında temel sorumluluk sahibi. Bu çocuk bakımını kapsadığı gibi onların resmi ya da diğer bakımları konusunda karar sahibi olmayı da içeriyor. Ayrıca çalışan ya da çalışmayan kadınlar haftada 15 saat ev işi yaparken, erkekler sadece 5 saatlerini harcıyor. Yasal düzenlemeler de erkeği mümkün olduğunca bakım görevinin dışında tutuyor. Anneler 39 hafta doğum izni alırken erkekler sadece 2 hafta ödeniyor. Böylece kadın daha çok eve mahkum edilip iş dünyasından koparılırken, erkekler hem evdeki sorumluluktan kurtuluyor hem de babalıktan dolayı uzun bir ara verdiği işe döndüğünde yaşayacağı kayıplardan. Dolayısıyla kadınlara part-time çalışmak ya da saçını süpürge yapmak dışında seçenek kalmıyor. ÇARŞAMBA 11 MART 2015 Atılması gereken acil adımlar Çalışma hayatında eşitlik kadın için hayati önem taşıyor, çünkü bu beraberinde birey olmasını, seçim özgürlüğünü, fakirlikten, ayrımcılıktan ve şiddetten uzak bir yaşamı vaat ediyor. Bunun için atılması gereken adımlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: • Hükümetin kadınların ayrımcılığa uğramasını engelleyecek düzenleme ve uygulamalara ağırlık vermesi • Hükümetin niteliği yüksek full-time işler yaratması • İş ve ev hayatını tehlikeye atmayacak politikalar izlenmesi • Karşılanabilir çocuk bakımı sağlanması • Erkeklerin ebeveynlik sorumluluğunu eşiyle paylaşması için babalık izin sürelerinin dengelenmesi • İşverenler tarafından işyeri koşullarının kadınlar ve erkekler için eşit şekilde düzenlenmesi • Kadınlar hakkındaki klişe ve önyargıların değişmesi • Çalışan kadınların yüzde 28’i sendikasız, sendikalaşma oranının yükselmesi Göçmen kadına çifte ayrım İş dünyasında kadın olarak ayrımcılığa uğramanız yetmiyor. Farklı etnik kökenlerden iseniz daha çok ayrım sizi bekliyor. Ayrımcılık iş başvuru formundan başlayıp, görüşmelerde, iş ajanslarında ve işyerlerinin kendilerinde boy gösteriyor. Etnik kökeni farklı olan kadınlarda işsizlik % 74.4 ile beyaz kadınlardaki % 30.5’luk oranın çok üstünde. Göçmen kadınların % 25’ine özellikle evlilik ve çocuk sahibi olmaya niyetleri olup olmadığı gibi sorular soruluyor. Göçmen kadınlara potansiyel anne olarak bakılıyor ve evlendiklerinde iş bırakacakları düşünülerek işe alınmıyorlar. Beyaz kadınlara benzer sorular sorulma oranı % 14. Etnik azınlıkların yanı sıra özürlü kadınlar, lezbiyenler, biseksüel ya da transeksüel kadınlar da çifte ayrımcılığa uğruyor. Fark 70 yılda kapanacak Kadınların çalışma hayatına daha çok katılması yönünde atılan pozitif adımlar da mevcut. 1971’de kadınların çalışma oranı % 53 iken 2011’de % 67’ye çıktı. Bunda 1970 Eşit Ücret Yasası, 1975 Cinsiyet Ayrımcılığı Yasası, İstihdam Koruma Yasası, 2008 Ayrı Ebeveynlerde Gelir Yardımı Düzenlemesi, 2010 Kadınlarda emeklilik yasının değiştirilmesi ve bütün bu zaman diliminde üretim sektöründeki azalma ve hizmet sektörlerindeki gelişmeler etkili oldu. Son dört yılda istihdam açılan her 100 yeni işten 63’ü erkeklere 37’si kadınlara gitti. Son yıllarda, çalışan kadın sayısında artış olsa da part-time işlerin dışına çok çıkılamadı. Kadınlar hala yönetici konumda değiller. Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu’na göre FTSE 100 firmaları içinde erkek ve kadın yönetici sayısının eşitlenmesi şu anki hızla devam ederse 70 yılı bulacak. 11 Emekçi Anne ve Sabotajcıları Gülseren Daş Anne olunca kadının hayatı değişir mi? Son altı yılımı profesyonel anne olarak geçirdiğimden (hadi, dürüst olup 9 ay hamileliği ve ilk bir yılki ‘aman allahım neler oluyor’ kısmını acemilik deyip saymayalım) benim için soru cevaplanmıştır artık. Bu sayının çıkmasında emeği geçen kadın arkadaşlarla toplandığımızda iki çocuğumun hastalanabileceğini hesap etmedim. Benim haber yapma planlarım Welat ile Héja tarafından sabotaj edildi. Üstelik bu ilk değil, Welat beş, Héja iki yıla bin ton sabotaj sığdırdı. Anlatayım. Hamileyken yediklerimle başladılar, çay ile arama mesafe koydum 9 ay çarpı 2, karpuzun kokusuna gıcık oldum. Sütü burnumu kapatıp bir dikişte içtim, mutfağı çoğu zaman teğet geçtim. Dilimin tadıyla beraber tarzını da değiştirdiler; doğumhanede onlar ilk, ben son çığlıklarımı atarken oğlum/kızım der buldum kendimi. Yırtık, sarkık, 14 beden, baskül, mama, kaka, kusmuk, çocuk bezi ise başka bir hikaye. Karnımdayken dinlettiğim Mozart’lar (arada bir arabesk rejimimi bozup Müslüm Baba da dinletmiş olabilirim- entel camiası taksiratımı affetsin) sabahlara kadar süren serenat şeklinde geri döndü bana. Anlamışsınızdır, anne olmak kadının müzik dünyasında devrim yaratıyor. Mesela, Sezen’i daha az dinler oldum, yeni favorim ‘Nursery Rhymes’. Altıncı annelik yılımı elliyi aşkın yerli ve yabancı çocuk şarkısı repertuarıyla taçlandırmanın gururunu yaşıyorum. (Şükür, her bozuşmamızda avazları çıktığı kadar bağırarak hasbelkader dinlediğim metalin eksikliğini aratmadılar.) Herkes nereye gitti Okuduğunuz gibi annelik kadının entelektüel dünyasını sekteye uğratmıyor, anneyken de kültür sanattan uzak kalmanıza gerek yok. Her sinema, tiyatro davetini ‘çocuklarla olmuyor’ diyerek çevirseniz de evde kostüm değiştirme oynayabilir, Peppa Pig’in yeni bölümleri üzerine felsefik çözümlemeler yapabilirsiniz. Kafanızda hep aynı büyük soru ‘Ne zaman domuzları kesip yediğimizi fark edecekler!’ Bezlerden fırsat bulduğum bir ara fark ettim ki arkadaş çevremi de değiştirmişler. ‘Alemlere akalım, nerede sabah orada akşam, nerede eylem orada slogan’, arkadaşlarımın hepsi gitmiş, yerlerine ‘Asda’da bezler indirimde, pişiğe Sudo krem iyi geliyor, çocuklar hasta eyleme gidemeyiz’ olanlar gelmiş. ‘Kadınlar çok konuşur’ derler ya, tamamen hikaye, şimdilerde parmağına yüzüğü, koluna kocasını, eline bebek arabasını takmamış olan bütün bekar kadın arkadaşlarımla o kadar az ve öz konuşuyoruz ki! ‘Eyy evli ve çocuklu, bununla hiç bir şey yapılmaz’ diyen bakışları yetiyor. Bilseler ki ben her sene en az 15 doğum günü partisine katılıp çılgınlar gibi kek yiyorum. Kırmızı şehir efsanesi Welat ve Héja sadece arkadaşlarımla değil, babaları ile de arama girdi. Sabahın köründe sussunlar diye araba ile tur attırıp, bezlerini değiştiren vefakar babaları. (Bi saniye burayı geri alıyorum, kadın sayısında erkeğe övgü de neymiş!) Babaları ile de arama girdi, babalarının kelime dağarcığına ‘bütün gün evde oturuyorsun’ ile başlayıp ‘yemekleri, çantaları hazır mı’, ‘Çok oyuncak alıyorsun’, ‘arkadaşlarının doğum gününde ne işim var’ gibi enteresan yapılar eklendi. Bir ara bana ‘Hacı’ diye seslenmesinden panikleyip odamızın duvarına kırmızı boyaları çektiysem de, gördüm ki kırmızıya atfedilen o bütün anlamlar şehir efsanesiymiş. Tabii bütün suçu bir renge yüklemek insafsızlık olur. Ruhsal dünyama yönelik sabotajlarını fiziksel alanda da sürdürmelerinin rolü büyük. Bir buçuk yıllık emzirmenin ardından, aynaya bakıp ‘bu memeler kimin, kim taktı buraya’ demişliğim var. Her anneninki gibi benim de vücudum SİT alanı ilan edilebilir. Zira sarkıkları ve yırtıklarıyla Damlataş’tan aşağı kalır yanımız yok. (Taş kelimesi yanıltmasın) Kuzular daha gaddar çıktı Anne olunca iş hayatım da güme gitti, ama öyle annelik yan gelip yatma yeri sanmayın. Patronumdan daha gaddar çıktı benim kuzular. Ne belirli bir çalışma saatim var, ne senelik iznim, ne maaş, ne prim. Evdeyim, kuzulara bakıyorum ya, bizim koç da araya kaynıyor. Bekarlığında bütün ev işlerini kendisi yaparken, şimdi eve ekmek getirmek asli görevi (Misafir geldiğinde tribüne oynamalar hariç). Klişelere girip ‘vay efendim kocam dışardayken mutfağa hapsoldum demeyeceğim, zira kahvaltı, öğle ve akşam yemeği, bulaşık bitince bir yığın zamanım kalıyor. Ben de bu zamanı- çocukları çişe götürüp, çamaşır katlayarak ya da, efendime söyleyeyim, banyolarıydı, uyku saatleriydi, aktivite zamanıydı deyip- evin değişik odalarında değerlendirebiliyorum. Onların çabalarına rağmen kendimi eve kapatmadım, arada bir de olsa ‘bir arkadaşa bakıp geleceğim’ minvalinde çıkışlar yapıp evden uzaklaştığım da oldu. Bisiklet binme, yüzme, direksiyon, akademik İngilizce ve Kürtçe kurslarında hamile ya da çocuklu dolaşmışlığım vardır. Başa dönersek haberleri hazırladım, çocuklar daha iyi şimdi. İlaçlar onlara iyi, gülücükleri ise bana iyi geldi. Çocuklu ve evliyseniz hayatınızın her saniyesi sabotaja açık, size düşen küsmeden, incinmeden, kendinizi yaşamaktan alıkoymadan devam etmek- meramımı anlattım sanırım. ÇARŞAMBA 11 MART 2015 12 8 Mart Etkinlikleri Londra’daki Kadınlar; Rojava’daki Kadın Direnişi Ruhuyla Mücadeleye Devam Bir haftadır Londra’da devam eden 8 Mart etkinlikleri Pazar günü yapılan panel ve kültürel etkinlikle sona erdi. Haringey’de bulunan Kürt Toplum Merkezinde düzenlenen panel ve kültürel etkinliğe çok sayıda kişi katıldı. Cumartesi günü Londra merkezde yapılan büyük yürüyüşe Kürt giysileriyle katılan kadınlar, Pazar günü de etkinliklerine devam ettiler. Farklı kadın kurumlarının bir araya gelerek oluşturduğu 8 Mart Londra kadın platformu tarafından organize edilen panele Berfin Hezil, Hatice Güden ve Feride Kumbasar konuşmacı olarak katıldı. Sahnenin önünde kurulan masanın üzerine koyulan Rojava’da yaşamını yitiren kadın savaşçıların resimleri ile birlikte mumlar yakıldı. Çok sayıda kadın ve erkeğin katıldığı panel özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren tüm kadınlar için yapılan bir dakikalık saygı duruşu ile başladı. Roj Kadın meclisi yöneticilerinden Evrim Yılmaz’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde ilk konuşmayı gazeteci Berfin Hezil yaptı. “Rojava’dan Avrupa’ya Kadın Direnişi ve Kazanımları” başlıklı panelde ilk sözü alan Berfin Hezil, yaptığı konuşmada Rojava’da, Rojava’nın kantonlarında ve özellikle Kobanê direnişinde gündemleşen kadın iradesine dikkat çekerek “Daiş gibi karanlık çetelerin panzehiri kadın iradesidir” dedi. “Günümüzdeki ataerkil sistem açıktır ki kapitalizm, emperyalizmdir” diyen Hezil, ataerkil sisteme karşı mücadele kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadeleden geçer” dedi. Gazeteci Berfin Hezil konuşmasında şunları belirtti; ‘‘5 bin yıldır içinde yaşadığımız ataerkil sistem ve şuan yaşadığımız kapitalist sistem kadının köleleştirilmesinin diğer adıdır. Ortadoğu’da insanlık yitirilmiştir. Tüm dinlerde kadın kutsal sayılmasına rağmen şuan kadına her türlü kölelik ve vahşet reva görülüyor. Toplum kadın etrafında büyür ve özgürleşir. Eğer kadın eşit ve özgür değilse o toplumun özgürlüğünden bahsetmek mümkün değildir. Bugün Ortadoğu’da Kürt kadını insanlık adına mücadele veriyor.’’ Arin Mirkan ruhu Ortadoğuya Özgürlüğü Getirecektir Hezil konuşmasını şöyle sürdürdü; ‘’21. yüzyılda insanlık kadın öncülüğünde kurtarılacaktır. Özgürlük için mücadele edilmezse kölelik devam edecektir. Kadın her alanda öz savunmasını gerçekleştirerek mücadelesini zafere götürecektir. Eğer Daiş Ortadoğu’ya dağıtılmış bir zehir ise bunun tek panzehiri de Kürt kadınıdır. Arin Mirkan şahsında özgürlüğe inanan ruh Kobane’de olduğu gibi tüm Ortadoğu’ya eşitliği ve özgürlüğü getirecektir.’’ Rojava Devrimini Sahiplenmek Biz Kadınların Temel Görevidir Kadınların %70’i Şiddete Uğradığını Gizliyor Londra’da kadınlara yönelik sosyal, psikolojik danışmanlık hizmetleri veren İMECE koordinatörü Feride Kumbasar, Avrupa ve İngiltere’de kadınlar karşı karşıya kaldıkları sorunlar ve özellikle de şiddet konusunda ayrıntılı bilgiler sunduktan sonra, kadınları kendi farkındalıklarını fark etmeye, şiddete karşı mücadele etmeye çağırdı. ‘Gün birbirimizi hissetme, duyma ve birbirimizin deneyimlerini anlama ve bu deneyimlerden de örgütlü bir ses çıkarma günüdür’ diyerek konuşmasına başlayan Kumbasar Avrupa genelinde yapılan önemli bir araştırmanın sonuçlarını aktardı: ‘‘Yakın bir dönemde Avrupa genelinde, 28 ülkede 42 bin kadına ulaşılarak yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre: şiddete uğrayan kadınların % 70’i o ana kadar hiçbir yerde şiddete uğradığını söylememiş ve hiç bir yere başvurup yardım talep etmemiş. Araştırmanın sonucuna göre Danimarka’da kadınların %52’si, Finlandiya’da %42, İsveç’te %46, İngiltere’de ise kadınların %44’ü şiddete uğramış. Göçmen Kadınlar Daha Fazla Şiddete Mağdur Kalıyor Göçmenlik sadece fiziki olarak bir yerden başka bir yere göç etmek değil, aynı zamanda farklı sosyo-ekonomik yapısı olan, farklı kültürel özellikleri olan bir mekandan başka bir yere geçmektir. Yani sadece fiziki olarak yer değiştirip hayatımıza devam etmiyoruz. Göçmen kadınların daha fazla şiddete uğramasının temelinde de bu neden var. Çünkü sadece geldiği erkek egemen toplumun zihniyeti değil, aynı zamanda ulaştığı yerin yani İngiltere’nin erkek egemen toplum sistemi de onu bir şekilde sıkıştırıyor, bu şiddetin devamlılığını sağlıyor. Bunu nasıl yapıyor; Geldiğiniz toplum sizi hemen entegre olun diye sıkıştırıyor, çocuklarınızı buraya göre yetiştirin, yaşamınızı buraya göre yeniden uyarlayın diye sıkıştırıyor, diğer yandan geldiğiniz toplum sizden şunu bekliyor, eski yaşam tarzınızı, örf adetlerinizi koruyacaksınız, geleneklerinizi devam ettireceksiniz, çocuklarınızı buna göre yetiştireceksiniz. Her iki durumda da özne kadındır ve birisinin isteği yerine gelmediği zaman her iki tarafın suçladığı kadındır. Kadın mücadelesinde yaşamını yitiren ve emek veren kadınları anan Hatice Güden, geçtiğimiz hafta yaşamını yitiren MLKP’li Alman kadın savaşçı İvana Hoffman şahsında tüm kadınların 8 Mart’ını kutlayarak konuşmasına başladı. Avrupa’da gündemleşen kemer sıkma politikalarının tüm yükünün işçi ve emekçi kadınlara çıkarıldığını vurgulayan SKB’den Hatice Güden, aynı zamanda kemer sıkma politikalarına karşı mücadelede de kadınları bugün daha aktif rol üstlendiklerine, HDP’nin Yunanistan’daki kardeşi SYRIZA ve İspanya’daki kardeşi PODEMOS hareketinin yükselişlerinde aynı HPD’de olduğu gibi kadınların özel rolü olduğunu vurguladı. Güden, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını belirlemek için kadınları göreve çağırdı. Güden konuşmasında şunları belirtti: ‘‘Rojava tehdit altında, ve bu tehdit sadece Daiş’ten kaynaklanmıyor. Rojava devrimi tüm ezilen halklara bir ışık ve bir model olmuştur. Bu yüzden de Rojava gerici sistemlerin de hedefi haline gelecektir. Rojava devrimini sahiplenmek hepimiz için bir gereksinim haline gelmiştir. Bunu sahiplenmek temel görevlerimizden birisidir. ‘‘Avrupa’nın birçok ülkesinde grevler yaşanıyor, yoğun bir eylemlilik var. Avrupa’da yaşanan krizin sonuçları açığa çıktıkça mücadelenin tüm dinamiklerinin harekete geçtiğini görüyoruz. Tarım emekçileri de, işçiler de hareket halinde. Bu dinamikleri bastırmak adına burjuvazi yeni baskı yasaları getirmeye başladı. Farklı inançlar ve halklar arasında ırkçılığı körükleyerek toplumu çatıştırmaya çalışıyor. Pegida ve Ukip gibi ırkçı hareketleri devreye sokmaya çalışıyorlar.’’ Kesintiler En Çok Kadınları Vuruyor Güden şöyle devam etti: ‘‘Kesintiler esas olarak kadınların yararlandığı hizmetlere yapılmaktadır. Yalnız yaşayan kadınların konut yardımı gibi birçok sosyal yardımı kesintiye uğramıştır. Çocuk bakımı yardımları sınırlandırılmıştır. Hukuki ve psikolojik destek hizmetlerinde ciddi kesintilere gidilmiştir. Kadına karşı yapılan tüm saldırılara karşı durmak için kadınların daha fazla örgütlenmesi ve bunu sadece bir derneğe üye olarak değil sokaklarda sesimizi yükselterek yapmalıyız.’’ Panelden sonra gerçekleşen kültürel etkinlikte, Rojava devriminde kadınların rolünü işleyen sinevizyon gösterimi, halkoyunları yanı sıra Paula Darwish ve Koma Zelal müzikleriyle yer aldılar. Kültürel etkinlik geç saatlere kadar sürdü. Daymer 8 Mart Paneli: Yaşadığımız Ülkede, Türkiye’de Kadının Durumu ve Mücadelesi Cumartesi günkü ‘Million Women’s Rise’ organizasyonunun ardından, DayMer’in programı ‘yaşadığımız ülkede, Türkiyede kadının durumu ve mücadelesi’ konulu panel ile son buldu. Day-Mer Kadın Komisyonu Dünya Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart etkinlikleri çerçevesinde iki farklı organizasyonda yer aldı. Öncelikle merkez Londra’da düzenlenen ‘Millon Women Rise’ yürüyüşünde önemli bir katılımla yer alan komisyon Pazar günü ise düzenlediği ‘yaşadığımız ülkede, Türkiye’de kadının durumu ve mücadelesi’ konulu paneli gerçekleştirdi. Londra Toplum Merkezi’nde düzenlenen panelde, konuşmacı olarak Türkiye’den Kamu Emekcileri Sendikaları Konferedasyonu (KESK) eski genel başkanı Döndü Taka Çınar ve Day-Mer Başkanı Aslı Gül hazır bulundu. Tüm, katledilen ve mücadelede yitirilen emekçi kadınlar adına bir dakikalık saygı duruşu ile başlayan etkinlikte katılımcılar salonu doldurdu. Açılış konuşmasının ardından söze başlayan Başkan Aslı Gül, Britanya’da çalışma hayatında, medyada, parlamentoda kadının durumunu ortaya koyan bir sunum gerçekleştirdi. Gül dünyada ekonomik olarak altıncı sırada olan Britanya’da kadınların hala erkeklerle ayni ücrete sahip olmadıkların kaydederek “kadın erkek arasındaki ücret farklılığı %15 dolayında, ve kadınlar erkeklere nazaran yılda 5 bin sterlin daha az kazanıyor” diyerek, 8 Mart’ın ortaya çıkaran koşulların hala devam ettiğini, eşit ise eşit ücret mücadelesinin Britanya’da da sürdürdüğünü vurguladı. Programın devamında ise söz alan Döndü Taka Çınar, katılımcıların 8 Mart’ını kutlayarak, özellikle şiddete, kadının ucuz emek olarak sömürülmesine karşı kadınların Türkiye’de alanlara çıktığını vurguladı. Çınar AKP hükümetinin iktidara geldiğinden bu yana kadına yönelik şiddetin daha da arttığını, devletin başındakilerinin kadını ikinci cins, bir süs eşyası, çocuk doğuran evine bakan ikinci sınıf bir vatandaş anlayışını dayattığını belirtti. Döndü Taka Çınar konuşmasında “Rojavalı kadınlar hem Ortadoğu’da hem de dünyadaki kadınlar için, kadın mücadelesi açısından bir umut olmuşlardır. İŞİD’in ilerletilmesinin durdurulmasında Rojavalı kadınların payı büyüktür” ifadelerini de kullandı. Çalışmalarına aralıksız devam eden Day-Mer, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliklerindeki yoğun programı ile katılımcıları hem bilgilendirdi hem de üyelerine nitelikli bir 8 Mart sundu. ÇARŞAMBA 11 MART 2015 Bozcader Sivas’ın Gürün ilçesine bağlı Bozhüyük ve Camiliyurt köylerinin dayanışma derneği Bozcader’de, saat 17:00’de başlayan etkinlikte yakılarak katledilen Özgecan Aslan’ın anısına 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü . Açılış konuşmasının ardından ilk olarak sahne alan Tolga Sağ, deyişleriyle müzik katılımcılara müzik dinletisi verdi. Daha sonra, Celal Perk 13 yönetimindeki Bozcader tiyatro ekibi, ‘Minibüs’ adlı oyunda, toplum içerisinde kadına yönelik yaklaşım ele alınarak, Özgecan’ın katledilişinin toplumsal ve erkek egemen sisteme nasıl bağlantılı olduğu anlatıldı. Asistan tiyatro koçluğu yapan genç ve yetenkeli oyuncu Öznur Çifçi, başta olmak üzere, oyunda yer alan bütün kadın oyuncular anlatımlarıyla izleyicileri duygulandırdılar. Tıyatro gösterisinden sonra, Derya Alibabaoğlu ve son olarak da Selen Tek sahne aldı. Alevi Kadınlar Cem Evi’nde bir araya geldi Britanya Alevi Kadınlar Birliği, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri çerçevesinde Cem Evi’inde bir program gerçekleştirdi. Brighton Kürt Toplum Merkezi Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlaması ve Yıllık Olağan Kongresini Yaptı Sussex Kürt Toplum Merkezi’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamak ve yeni yönetimini seçmek amacıyla düzenlediği etkinliğe çok sayıda Kürdistanlı ve dostları katılım gösterdi. Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamasına Rojava Devrimi selamlanarak başlandı. Yapılan sunumlarla 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ortaya çıkışı ve kadının hak mücadelesinin dünü bügünü tartışıldı. Ayrıca Kürt kadın mücadelesinin ortaya çıkışı ve özgürlük mücadelesindeki rolüne değinildi. Bu bağlamda Rojava Devrimi ve kadının Rojava Devrimi’nde oynadığı role vurgu yapıldı. Sinevizyon gösterimi ve okunan şiirlerle de günün anlamı ve önemine vurgu yapıldı. Kongreyi yönetmek için üç kişilik bir divanın seçiminden sonra gündem maddelerinin belirlenmesine geçildi. Divan, kongre programını yönetim faaliyet raporunun okunması, değerlendirmeler, eleştiri, öneriler ve yeni yönetimin seçimi olarak belirledi. Film Gösterimi 5 Mart Perşembe akşamı, Stoke Newington’da bulunan, Tohum Kültür Merkezi’nde film gösterimi yapıldı. Mizgin Müjde Arslan’ın “Kirasê Mirinê: Hewîtî, “Ölüm Elbisesi Kumalık” belgeseli gösterildi. Yönetme, daha sonra kumalık ve çocuk gelinleri üzerine katılımcılarla sohbet gerçekleştirdi. Seçim öncesi yapılan konuşmalarda Kürdistan’daki durum, barış görüşmeleri ve sorunlar tartışıldı. Kürdistan’a bir bütün olarak yapılan saldırılar, bunun karşısındaki direniş ve Diasporadaki Kürtlerin rolü, eylemleri ve çalışmaları tartışıldı. Ayrıca 7 Haziran genel seçimlerine parti olarak katılan HDP’nin seçim çalışmaları ve İngiltere’de yürütülen çalışmalara değinilerek herkesin duyarlı olması gerektiğinin altı çizildi. Ardından Sussex Kürt Toplum Merkezi yıllık kongresini yaparak yeni yönetimini seçti ve konuşmaların ardından, yoğun ilginin olduğu kongrede 14 isim yönetime aday oldu. Yapılan kapalı oylamada Sussex Kürt Toplum Merkezi’nin 9 kişiden oluşan yeni yönetim komitesi belirlendi. Etkinlikte Sussex bölgesinde faaliyet gösteren Compassion Care Community Trust derneği Rojava halkı için düzenlediği yardım gecesinde topladıkları 1000 sterlini Heyva Sor a Kurdistanê adına yazdıkları çekle takdim ettiler. Etkinlik çekilen halaylarla sona erdi. Londra’da düzenlenen sayısız, Dünya Emekçi Kadınlar Günü 8 Mart etkinliklerinden biri de Alevi Kültür Merkezi ve Cemevi’nde düzenlendi. Britanya Alevi Kadınlar Birliği bünyesindeki kadınları bir araya getiren etkinlik renkli görüntülere sahne oldu. Programda yer alan Kadına şiddet konulu, Londra Emek Sahnesi, kadınlar günü dolayısıyla hazırlamış oldukları “Sen söyle papatya” adlı oyunu büyük beğeni toplarken Gülay Dur’un kendi yazdığı şiiri seslendirdiği dakikalar da da duygu dolu anlar yaşandı. Programda halk oyunları da izleyenlerin alkışını topladı. Britanya Alevi Kadınlar Birliği’nin etkinliğinde, tarihte insanlık adına işlenen tüm katliam ve zulümlerin, Alevi toplumunda, kadınlar ve erkekler tarafından birlikte lanetlendiği belirtilirken, Alevilikte kadının yeri ve kadına verilen değeri anlatan ve Pir Sultan Abdal’ın dizeleri ile hazırlanan sinevizyon da katılımcılara sunuldu. Programın açılış konuşmasında, “Varoluş’tan, 1857 New York kadın katliamına, Kerbela’dan Ortadoğu kadınlarının mücadelesine, Madımakta semaha duran kızlarımızdan Şengal’de, Kobani’de, Lazkiye’de direnen kadınlara kadar, faaliyetlerden eylemlere, yöneticilikten kurumlarımızın hizmetine, geleceğimizin temelleri olan çocuklarımızı yetiştiren ve hayatın her alanında var olan kadınlarımıza kadar hepsinin önünde saygı ile eğiliyoruz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü tüm kadınlarımıza kutlu olsun!”, ifadeleri kullanıldı. ADKH-Londra`dan 8 Mart etkinliği Haber fotoğraf: Erem Kansoy 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Londra’da düzenlenen yürüyüş ve etkinlikler ile kutlanmaya başlandı. Kadın örgütleri, sivil toplum kurum ve kuruluşları, yöre dernekleri ve çeşitli örgütlerin gerçekleştirdiği bazı etkinlikler arasında Avrupa Demokratik Kadın Hareketi-Londra (ADHK-Londra) da Yüz Çiçek açsın Kültür Merkezi-Londra (YÇKM) binasındaki etkinliği ile 8 Mart’ı kutladı. Kadının özgürlük mücadelesindeki sembollerinden biri olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde ‘Kadınlar zirveleri zapt ediyor’ şiarıyla hazırlanan ADKH-Londra’nın programında konuşmaların ardından hazırlanan sinevizyonunun gösterimi, Skeç, Şiir ve müzik dinletisi yer aldı. ADHK-Londra yönetiminden İnci Kaya’nın yakın zamanda canice katledilen Özgecan Aslan için yazdığı şiiri seslendirmesi salonu dolduran katılımcılara duygu dolu dakikalar yaşattı. Yine İnci Kaya ve Sevda Erbil İle Elife Ergul’ün hazırladığı skeç de izleyenleri güldürdü. Düzenlenen etkinlikte programın tamamlanmasının ardından katılımcılar kendi hazırladıkları yiyecekleri paylaştı. YÇKM yetkilileri gün boyunca 100’ün üzerinde vatandaşı da yaklaşan seçimlerde oy kullanabilmeleri adına gerekli kayıtlarını yapmalarına yardımcı oldu. ÇARŞAMBA 11 MART 2015 14 Kelimelerimiz ‘masum’ değil! Ropörtaj- Gülseren Daş Cinsiyetçi dil kullanımı kadının toplumdaki statüsünü her gün yeniden üretiyor. ‘aslan adam’, veya ‘narin kadın’ tanımlarımız birer kelime olmaktan çıkıp cinsiyetçi roller belirliyor. ‘Kadınlar çiçektir’ dendiğinde çoğumuz gururlandık, bunun aynı zamanda bakıma muhtaç, edilgen ve estetik kaygıları aşmayan bir ithaf olduğunu aklımıza bile getirmedik. ‘Dam üstünde bu neler...’ ile başlayan türküde boşluğu tebessümle doldururken ne kadar metalaştırıldığımızı çok da önemsemedik, sonuçta hareketli bir müzikti ve biz oynamaya bayılıyorduk. ‘On beş yaşında Nazife Hanıma doyum olur mu’ bizim için Adile Naşid ve Seferoğulları’nın ötesine geçmedi. Bu bir film idi, biz elbette ki çocuk gelinlere ve pedofoliye karşıydık. Oğlumuza aslan kaplan, kızımıza nazlı narin sıfatlarını yakıştırırken onları sevdik de hayattaki pozisyonlarını belirlediğimizi hesap edemedik. Aslında kelimelerimiz masum değil; hepimiz hayatımızın her anında cinsiyetçi dili tekrar tekrar inşa ediyoruz. Kadınların özgürlük yolunda mücadele vermesi gereken alanlardan biri de cinsiyetçi dil kullanımı. Biz de 8 Mart dolayısıyla Dilbilimci Birgül Yılmaz ile bir araya geldik. Daha özgür bir dilin nasıl mümkün olabileceğini konuştuğumuz Yılmaz, dilde cinsiyetçilik çalışmalarını aktardı, dil iktidar ilişkilerini değerlendirdi. Yılmaz’a özgürlük mücadelesinin dili olan Kürtçe’nin cinsiyet yaklaşımını da sorduk. İsterseniz dilde cinsiyet ayrımcılığına dair çalışmaların temeli ile başlayalım... Dil ve cinsiyet arasındaki ilk çalışmalar 70’li yıllarda başlıyor. Dört ana yaklaşım var. Birincisi deficit approach, yani kadının toplumdaki statüsü düşüktür, kadın bu ikinci derece rolü de dilinde manifesto eder. İlk yapılan çalışmalar ‘yeah’, ‘uhm’ gibi ‘fillers’ dediğimiz, dilin içine girmiş imlaların kadınlar tarafından daha çok kullanıldığını ortaya koymuştur. Bu imlalar düşük sosyal statünün bir tezahürü olarak görülür. Ancak sonraki dominance approach kullanan çalışmalar ik- tidar ilişkilerindeki dil ve cinsiyet durumuna bakar. Teori, erkeğin de güçsüz olduğu durumlarda daha güçsüz bir dil sergilediğini, dolayısıyla cinsiyet ve iktidar ilişkisinin bir arada yürüdüğünü savunmuştur. İktidar sahibi bir kadın da iktidarın dilini kullanır, dili daha baskın ve güçlüdür. Mesela iktidardaki kadın daha cinsiyetsiz bir görüntüye bürünür kullandığı dil daha unisex olabilir. Çoğu zaman ataerkilliği taklit veya tekrar etmek gibi bir problem ortaya çıkar. Takip eden çalışmalarda ise, difference approach öne sürülüyor. Yani kadın ve erkek farklı diller konuşur. Daha yumuşak bir yaklaşım, diğerleri gibi iki uçtan bahsetmese de kadınlar açısından yine pozisyon olarak düşük bir resim çıkıyor ortaya. Mesela emir vermeye gelince kadın daha yumuşak bir dil kullanıyor. Nezaket içeren kelimeleri tercih ediyor, ‘lütfen, zahmet olmazsa,’ gibi. Aslında emir vermekte zorlanıyor, karşısındakini kırmadan yapmaya çalışıyor. İktidar ilişkilerinde ise biraz daha erkek diline yaklaşıyor, emir vermeye dönük kelimeler seçebiliyor. Dördüncü yaklaşım ise benim de teori olarak daha yakın durduğum, dynamic approach dediğimiz yaklaşımdır. Buna göre ‘biyolojik olarak kadın ve erkek vardır, ama bu perform edilen bir şeydir. Yani fiilen (de facto) kadın veya erkek değilsin, bunu tecrübelersin, sahnelersin. Senin konuşma şeklin, biçimin kadınlığı veya erkekliği, bu normları tekrar ortaya çıkarır. Kürt özgürlük hareketiyle birlikte Kürtçe alanında da çalışmalar yapılmaya başlandı. Sizin de bu yönde araştırmalarınız olduğunu biliyoruz. Kürtçe dişil ve eril kullanımların olduğu bir dil, siz Kürtçe’nin cinsiyetçilik problemini aştığını düşünüyor musunuz? Kürtçe kadınların askeri ve politik alandaki başarılarına rağmen maalesef hala erkek iktidarın elinde. Arap, Fars hatta bazen Avrupalı kadınlarla karşılaştırılıp kadının Kürt toplumunda statü olarak daha üst pozisyonlarda yer edindiği söyleniyor. Aslında bu bir yanılsama, kadının özellikle askeri anlamda etkinliği ve büyük bir rolü var. Ama dile baktığımızda aslında hiç de öyle değil. 2001‘de Dilbilimci Geoffrey Haig’in Azadiya Welat üzerinde yaptığı araştırma bunu destekler nitelikte. Haig’in kullandığı corpus method ile kadın kelimesinin yazılarda hangi diğer iki kelimenin arasında yer aldığına bakılıyor. Bu yöntem aslında kadının hangi kavramlarla beraber tanımlandığını ölçmeye dönüktür. Araştırmada ‘serok, núner, kes ve mirov’ gibi unisex kelimelerin ağır bir çoğunlukla erkek temsilinde kullanıldığı ortaya çıkmıştır. ‘Serok’ kelimesi 213 defa erkekle özdeşleştirilirken, kadınla özdeşleştirildiği durum sadece 3. Kadın serok sayısı çok olduğu halde medyada temsili az olmuş. ‘Núner’ de erkekle 15 defa özdeşleştirilirken kadın için sadece 2 kez kullanılıyor. ‘Kes’ 33, ‘mirov’ 21 defa kullanılıyor ama ikisi de kadına sıfır referansta bulunmuş. Yani kadının medyadaki temsilinde enteresan bir asimetri var ortada. Önder kadın için bu daha da vahimleşiyor. Lider konumdaki kadınlar bu konseptte erkeklerden daha az temsil buluyor. Kadınlar başarılı olsalar da erkek kadar onore edilmiyorlar yani, benim sık karşılaştığım bir durum var, etrafımdaki her üç erkekten ikisine (özellikle akademi ve eğitim alanlarında) mutlaka mamoste diye hitap ediliyor, henüz ‘mamoste’ diye hitap edilen bir kadınla karşılaşmadım. Bu erkeklere özgü bir hitap mıdır? Mamoste kelimesi iki maskülen kelimeden oluşuyor. Mam ve Hosta. Buna çifte cinsiyetli isim deniyor. Aslında hem kadın hem de erkek için kullanılabilecek bir kelime iken artık onurlandırmak amacıyla ve ağırlıklı olarak erkek için kullanılıyor. Erkek ortaokul mezunu da olsa, lise mezunu da olsa doktora bitirmiş bir kadın karşısında ‘mamoste’ sıfatını daha hızlıca alıyor. Kadın doktora da yapsa ‘mamoste’ denmesi uzun zaman alıyor, çoğu zaman ise bu hiç gerçekleşmiyor. Oysa erkeğe sadece iyi Kürtçe konuştuğu için bile ‘mamoste’ denilebiliyor. Opengin ve Haig’in 2014’te yaptığı bir çalışmayı referans alarak şunları da söyleyebiliriz: ‘mela’ da nitelik belirtmenin ötesinde onore etmek için kullanılıyor. Aynı dini birikime sahip kadına ‘mele’ denmiyor. Kadın melanın karısı olmadığı sürece bu kelime ile yan yana anılmıyor, ancak jina mela olarak kabul görüyor. Olumlu değişiklikler de oluyor. ‘Heval’ gibi daha nötür kelimeler oluşmuş ya da ‘reis’ yerine daha unisex olan ‘şaredar’ kelimesi daha tercih ediliyor. Politik bir çerçevede ortaya çıkmış kelimeler bunlar ama tabi yine burada da sona getirilen ekler ile cinsiyet vurgusu yapılıyor. Kürtçe’de de kadın daha baskın pozisyon için pazarlık etmek ve mücadele sergilemek zorunda. Bunların dışında bir şeyi tasvir ederken, ‘ye ku baver naki’ derken örneğin yine erkek jenerik olarak genel herkes için kullanılıyor. Zamirlerde de durum değişmiyor ‘zaroka kurd, kurde, diya wi kurde, bapira wi kurde’ burada direkt erkek jenerik olarak kullanılıyor. ‘Kadın hep birine ait’ Kürtçe’de sanırım hiçbir dilde olmadığı kadar çok akrabalık ilişkileri tanımlanmış. Ama bunlara bakıldığında kadın hep aidiyetlik duygusu üzerinden kurgulanıyor. Bu tür akrabalık ilişkilerini tanımlayan kelimelere ‘kinship’ kelimeleri diyoruz. Kürtçe’de kadının evlilik ve akrabalık durumu çok açık şekilde ifade ediliyor. Kadının evlenmesi, ayrılması, dulluğu vs ayrı adlandırılmış. Kime ait olduğu, kimin karısı, kimin amcasının kızı olduğu tanımlanmış. Hepsi de erkeğe aidiyet üzerinden kodlanmış. Jinxal, jinmam gibi. Erkek için bu kelimelerin karşılığı yok. Kimin kocası olduğunu tanımlayan kelime yok. Evlilikte de öyle; ‘zevicin’ Arapça kökenli bir kelime, Kürtçe’de daha az kullanılıyor, ‘xwastin’, daha çok tercih ediliyor. Kadını elde etme, getirme konsepti vardır. İstersin getirirsin. Boşanırken de aynı, ‘telak’, erkek boşanır ve kadını verir, kadın için ‘telakvergirtin’ kullanılır, yani o da pasiftir ve verilen ayrılığı alır. ‘Dildeki hiç bir şey tesadüf değil, bir toplumun yapısını, kadın ve erkeğe yüklenen anlamları/rolleri gösterir’ Küçük düşüren kullanımlar da var... Evet, kadınla ilişkili daha çok zayıflık ve korku ifadesi olan olumsuz bağlantılar kuruluyor. ‘Jinani’ gibi erkekleri aşağılamak için tercih edilen sözcükler de var. Ancak bu Kürtçeye özgü değil; Türkçede de ‘kadın gibi olmak, kadın gibi ağlamak, kız başına, adam gibi’ benzeri erkek ve kadını katogorize eden, aşağılayan kelime ve betimlemeler kullanılıyor. Erkek ise daha çok ‘camer’ ya da ‘civan’ olarak tanımlanır. Mesleklere geldiği zaman erkek mesela memur, kadın ise ‘ jinika memur’ ya da ‘memura jin’, yani yine onun cinsiyetini vurgulamaya dönük bir kullanım var. Erkeğin, erkek memur olduğunu söylemiyoruz, çünkü içinde zaten erkek olma halini barındırıyor. Kadınlığın her zaman bir şekilde iddia edilmesi gerekiyor. Dildeki hiç bir şey tesadüf değil, bir toplumun yapısını, kadın ve erkeğe yüklenen anlamları/rolleri gösterir, yeniden oluşturur. Kadını aşağılayarak erkekliği sürekli yenileyen durumlar dilin artık gramerine yerleşmiş. Cümle sıralamasında özne yüklem önceliği bile kadının yerini belirliyor. Denge için hem sosyal değişikliklerin olması hem de kadınların daha çok güç ilişkilerinin içinde yer alması gerekir. Ama bunu yaparken dili de değiştirmeye dönük çaba sarf etmeli, ataerkilliği tekrara düşmemeli. Dili sosyal yapıdan da bağımsız ele alamayız, ne söylendiği kadar ne yapıldığı da önemli. ÇARŞAMBA 11 MART 2015 15 TÜRKİYE’DEKİ HAZİRAN SEÇİMLERİ ve KADIN Başta kadınlar olmak üzere 13 yıldır yaşamları karartılmaya çalışılan farklı inançlardan, uluslardan, mezheplerden halklar ve sürgünde yaşayan biz göçmen ve mülteciler, yeni bir sınavla karşı karşıyayız. Ya; eşit, özgür, adil, insanca ve onurlu bir yaşam irademizi ve umutlarımızı sandıklara taşıyacağız, Ya da; karartılan yaşamımızdan yakınmaya, onurumuzun çiğnenmesine, geleceğimizin karartılmasına, kadın katliamlarına seyirci kalacağız! Hatice Güden Türkiye, 7 Haziran 2015’te genel seçimlere gidiyor. Avrupa’da 3 milyon civarında seçmenin oy kullanacağı bu seçimler, tüm ezilen ve sömürülenlerin olduğu gibi biz kadınların geleceği bakımından da belirleyici bir önemde. Çünkü bu seçimler; 13 yıldır uygulana gelen gerici, baskıcı, hiçleştirici, tekleştirici ve köleleştirici politikaların katmerlenerek devamı, yada eşit, özgür, adil ve insanca bir yaşam tercihimizin resmini verecek. Bilindiği gibi tek parti diktatörlüğüne dönen ülkede; gerici-faşist AKP hükümeti iktidara ilk geldiğinde, kendisi için de bir tehdit olan Milli Güvenlik Kurulu (MGK)’nın yetkilerini ele almış, birçoklarını emekliliğe ayırarak, tutuklayarak önündeki engelleri temizlemişti. Bu temizlik hiç kuşkusuz işçi ve emekçilerin de yıllardır üzerine çöken askeri baskı rejiminin çözülmesi anlamını taşıyor ve sempati ile karşılanıyordu. Fakat, giderek yargıda, bürokraside, askeri ve güvenlik birimlerinde kademeli olarak tüm devlet mekanizmalarını ele geçirerek kendini sağlama alan AKP ve ardındaki sermaye grubu, aldatıcı liberal perdesini bir tarafa atarak adına “uzmanlık devresi” dedikleri gerici-faşist, saldırgan diktatörlüklerini devreye sokmaya başladılar. Kadınlar; AKP’nin köleleştirmeyi hedeflediği ilk toplumsal kesit oldu Başörtüsü serbestliği adı altında, artık ilk okullara kadar inen “başörtüsü serbestisi” getirildi. Okullar, Sünnileştirme mekanlarına dönüşmeye başladı. Artık, “hamile kadınların sokağa çıkması terbiyesizlik”, “kadınların kahkaha atması iffetsizlik” oldu. Kadınların çalışmaması, en az 3 çocuk doğurarak çocuk yetiştirmesi istendi. Kadın bedenine müdahale edilerek, tecavüz sonucu yaşanmış hamilelikler de dahil kürtaj yasağı gündeme getirildi. “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum” dendi.” “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer”. “Bunlar ya satılıktır ya kiralıktır” dendi. Saymakla bitiremeyeceğimiz kadın yaşamına yönelen baskılar, kural ve erkek egemen ahlak kaideleri, AKP döneminde kadına yönelik şiddeti yüzde 1400 oranında arttırdı. Artık ülke toprakları; her gün 5 kadının öldürüldüğü bir coğrafya oldu. “Ana Muhalafet” CHP ne yaptı / yapıyor? CHP, uzun zamandır iktidar yüzü görmese de halkların çokça deneyimlediği partilerden biri. Tüm konularda olduğu gibi kadın özgürlük mücadelesinde de sadece laf yapan bir parti. Türk devletinin en eski partisi olmasına karşın, hala CHP içerisinde kadının eşitlenme şansı olmamış. Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA-DER) in verileri ve değerlendirmelerine göre, CHP’nin parti organlarında ve adaylık süreçlerinde yüzde 33 kota uygulayacağına dair iç tüzüğü olmasına karşın, bu maddeler uygulanmamakta. CHP; kendi hükümetleri dönemi dahil, muhalefet süreçlerinde de kadın sorunlarında ciddiye alınır bir müdahale içerisinde olmamış, daha da ötesi oy avcılığı için gerici dalgaya teslim olabilen kemiksiz bir parti olduğunu belgelemiştir. Kemalist laiklik konusunda burnundan kıl aldırmayan CHP; Ekmeleddin İhsanoğlu gibi tescilli bir gericiyi Cumhurbaşkanı adayı göstermekten sakınmamıştır. MHP gibi yine tescilli bir faşist parti ile kol kola olmayı her fırsatta sürdürmektedir. Dolayısıyla tek seçeneğimiz bulunmaktadır: Her ulustan, mezhepten, inançtan, etnik kimlikten kadın ve erkeklerin, ötekileştirilenlerin birleşik demokratik cephesi HDP! Halkların Demokratik Partisi (HDP); Kadın Özgürlükçü Bir Partidir! Emeğin ve ezilenlerin kurtuluşu için; özgürlük, barış ve adalet için mücadele eden güçlerin birliğinden oluşan HDP: Yeni bir parti olmasına karşın, merkezden yerel örgütlere kadar her örgütlenmede Eş Başkanlık ve kota sistemiyle siyasette eşit temsilin sağlanmasını zorunluluk haline getiren ve uygulayan tek partidir. HDP: Erkek egemen sisteme, politika ve uygulamalara, kadına yönelik şiddetin bütün biçimlerine karşı mücadele eden, kadın cinayetlerinin sonlanması, can güvenliğinin sağlanması için mücadele eden, “Kadına yönelik cinsel şiddetin tanınması ve soruşturulmasında kadın beyanı esastır” ilkesini savunan tek partidir. HDP: Kadın işçi ve emekçilerin üretim sürecindeki eşitsiz konumlarına karşı verdikleri mücadelenin yanında olan, eşit işe eşit ücret talebini sahiplenen, çalışma yaşamında kadınlara yönelik engellerin kaldırılması, eşitsizliklerin aşılması için mücadele içerisinde olan tek partidir. HDP: Başta kendi içindeki cinsiyetçilikle mücadele olmak üzere, tüm cinsiyetçi ilişkilere ve cinsiyetçi dile karşı mücadeleyi görev bilen tek partidir. HDP: Kazandığı Belediyelerde; kamu hizmetlerini kadınların ihtiyaçlarını önceleyerek yapan, kadınlara pozitif ayrımcılık ilkesiyle hizmet veren tek partidir. HDP: Sadece kadınlara hizmette öncelik veren değil, aynı zamanda tüm yerel yönetimlerde ve belediyelerinde; yereldeki kadınların katılımıyla oluşan Kadın Meclisleri aracılığıyla, yerel yönetimlere kadınların doğrudan müdahale etmesini sağlayan ve kendisini Kadın Meclislerinin denetimine açık tutan tek partidir. HDP: Erkek egemen sistemin kadını köleleştirmek için adını “ahlak” olarak tanımladığı tüm cinsiyetçi kural ve sınırları reddeden, kadının eşit, özgür ve saygın bir kimlik olarak toplumda yer bulmasını savunan tek partidir. HDP: Kadınların ev içi emeğinin görünür kılınmasını önemseyen, değer ürettiğini kabul eden ve ev emekçisi kadınların sosyal haklarını kazanması için mücadele eden tek partidir. HDP: Kadınların örgütlenmesi önündeki her tür engelin kaldırılması, ekonomik, toplumsal, siyasal, hukuksal, kültürel ve sosyal alanda erkek egemen sistem nedeniyle kadınların yaşadığı eşitsizliğe karşı, fiili ve gerçek bir eşitliğin sağlanması için mücadele eden tek partidir. HDP: Kadın bedeninin ve cinselliklerinin denetlenmesine karşı çıkan, kürtajı bir kadın hakkı olarak savunan, kadınları erkek şiddetinden korumak için ekonomik ve sosyal politikaları benimseyen ve uygulayan tek partidir. OYLAR; EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK ve ONURLU BARIŞA! HDP; Yeni yaşam çağrısıdır: Yeni yaşam; Halkın doğrudan kendini yönettiği, etnik, dinsel, cinsel ve ulusal ayrımların olmadığı, farklılıklarını özgürce ve gururla ifade ettiği, işçi ve emekçilerin, ezilen ve sömürülenlerin gelecekleri hakkında söz, yetki ve karar sahibi olmasıdır. Yeni yaşam; Onurlu barışa inanmaktır. Kürt sorununun, barışçı, demokratik, eşit haklara ve gönüllü birliğe dayalı çözümüdür. Eşit ve özgür yurttaşlık hukuku içerisinde yaşama hakkıdır. Yeni yaşam; Adalettir. Cinsiyetçi olmayan, ekolojik, eşitlikçi, sosyal ve özgürlükçü bir anayasaya sahip olmaktır. Yeni yaşam; İşsizliğin, iş cinayetlerinin, çocuk işçiliğinin olmadığı, esnek, sağlıksız, güvencesiz ve sigortasız çalışmanın ortadan kaldırıldığı, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırma saldırılarının son bulduğu, çalışma sürelerinin kısaltılarak emek değerinin karşılığının sağlandığı yaşamdır. Yeni yaşam; Kapitalizme, emek sömürüsüne, yolsuzluk ve talana; gelir dağılımındaki uçuruma, açlık ve yoksulluğa karşı, işçi ve emekçilerin insan onuruna yaraşır ekonomik ve sosyal koşullara sahip olmasıdır. Yeni yaşam; Zorunlu din derslerinin kaldırılması, Alevi, Hıristiyan, Musevi, Ezidi gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültür grupları üzerindeki baskıların kaldırılması, halklara ve inançlara eşit yurttaşlık hakkı ve özgürlüğün tanınmasıdır. Yeni yaşam; Küçük bir azınlığın çıkarları için yapılan doğa katliamının son bulması, korunmasıdır. Yeni yaşam; İşsizlik, baskı ve yoksullukla terbiye edilmeye çalışılan gençlerin, yönetimde söz sahibi olması, zorunlu askerliğin kaldırılmasıdır. Gençliği bir asayiş sorunu olarak tanımlayarak zapt etmek değil, siyasetin ve hayatın her alanında gençliğin aktif katılımını sağlamak ve örgütlenmeleri önündeki tüm yasal engellerin kaldırılmasıdır. Yeni yaşam; Parasız eğitim hakkıdır. Herkesin eğitimde fırsat eşitliğine sahip olması, milliyetçi ve cins ayrımcı öğelerden arındırılmış eğitim hakkına sahip olmasıdır. Ana dilde eğitim hakkıdır. Üniversitelerin, akademik ve demokratik özerkliklerinin tanınmasıdır. Yeni Yaşam; Homofobi ve transfobinin olmadığı, insanların cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle öldürülmediği, ayrımcılığa uğramadığı eşitlikçi, özgürlükçü bir yaşamdır. Yeni yaşam; toplum üzerinde yükselen otoriter, antidemokratik, bürokratik ve cinsiyetçi devlet anlayışının son bulması, tek tipçi dayatmalara karşı çoğul, farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal varoluştur. Köleliği reddeden tüm kadınlarımızı; “Yeni Yaşam” çizgisi etrafında birleşmeye, sandıkları eşitlik ve özgürlük kürsülerimiz olarak kullanmaya çağırıyoruz! Oylar HDP’ye! ÇARŞAMBA 11 MART 2015 16 Saglık Meme kanseri Rahim Kanseri Rahim kanseri doğum kanalında en sık görülen kanserlerden biridir. Özlem Boztepe Rahim kanseri nedir? Rahim üç kat hücreden oluşur. En içteki kat endometrium, orta kat myometrium ve en üst kat perimetriumdur. Rahim kanseri en çok endometrium tabakasını etkiler, bazende myometrium, fakat çoğunlukla endometrium tabakasında oluştuğu için endometrial kanser olarak da bilinir. Bu kat her ay kalınlaşıp hamilelikte bebeği barındıracak bir ortam yaratmaya çalışır ve gebelik gerçekleşmeyince adet olarak inceleşir. Endometrial hücreler değişip kanser oluşur. Rahim kanserin semptomları nedir? • Semptomları çok önemli ve genelde şöyledir: • Kanama, özellikle adet dışı veya menopozdan sonraki kanamalar • Adet sırasında normalinizden fazla ağır kanamalar • Adet dışında kanlı lekelenme Bazı bayanlarda sık olamasada: Meryem Kaya Her sene dünya çapında 1.4 milyondan fazla yeni meme kanseri teşhisi yapılıyor. Meme kanseri kadınları en çok etkileyen kanser ve kadınları etkileyen kanserlerden 23% ünü kapsıyor. Britanya’da, her sene yaşı 50’nin üstünde olan bayanların, her 1000’ninden 3’üne meme kanseri teşhisi yapılıyor. Britanya’da, her 9 kadından biri hayatının bir aşamasında meme kanseri olacak. 40-50 yaş grubundaki kadınların en sık olan ölüm nedeni meme kanseridir. Bu nedenlerden dolayı kadınların memelerini düzenli bir şekilde- en azından ayda bir kontrol etmeleri çok önemli. Meme kanseri belirtileri Meme kanserlerinin çoğu kişinin kendisi tarafından bulunuyor. Aşağıda olan belirtilerin herhangi birinin farkına varan kadınların aile doktorlarına görünüp muayene edilmesi çok önemli: • Memede veya koltukaltında bulunan kitle • Memebaşından akıntı • Meme veya memebaşında büyüme, şekil bozukluğu (değişikliği), veya asimetri • Meme veya memebaşında yeni cilt değişikliği: yara, kızarıklık, ödem, şişlik, portakal kabuğu görünü (içe doğru çekintilerin olması). Meme kanseri risk faktörleri: • Ilerleyen yaş - 55 yaşı ve üstünde olan bayanlar en çok riskte • BRCA 1/2 genleri - meme kanseri gelişimine yatkın genleri taşımak • Önceden meme kanserine öncü sayılabilecek bir lezyonun bulunması • Çocukluk veya gençlik çağında radyasyona ekspoze olması • Ailesel öykü – ailesinde yada yakın akrabalarında meme kanseri gelişmiş olması • Östrojen replasman tedavisi – uzun sureli ve yüksek dozlarda • Menopoz yaşının geç olması – 54 yaşından sonra • Hiç doğum yapılmaması veya ilk doğumun 30 yaşından sonra yapılması • Fazla kilolu olmak • Aşırı alkol kullanımı • Uzun sureli doğum kontrol hapı kullanması Tedavi Meme kanserinin tipine, büyüklüğüne, yayılıp yayılmasına, histolojisine ve reseptör sahipliğine göre tedavi uygulanır. Ameliyat teknikleri ‘wide local excision’ (sadece kitlenin kesilmesi), mastectomy (tüm memenin kesilmesi), ‘sentinel node biopsy’ (ana lenf beze biyopsisi), ‘axillary node clearance’ (tüm lemf bezelerinin kesilmesi) ve memenin yeniden yapılandırması için ‘reconstructive’ ameliyatlarından oluşur. Diğer tedavi seçenekleri kemoterapi, radyoterapi ve hormone terapisinden oluşur. Britanyadaki meme kanseri tarama sistemi Meme kanseri tarama sistemi meme kanserinin erken bulunması için, sizin yada doktorunuzun kanserin çok küçük olduğu için hissetmediğiniz yada görmediğiniz zaman erken teşhis yapılması için. Meme taramasının ilk aşaması mammogram çekilmesi. Mammogram her memenin röntgen (x-ray) filmleridir. Britanya’da aile doktoruna (GP) kayıtlı olan 50-70 yas arası olan her kadına, her üç senedi bir, mammogram teklifi verilir. Yapılan araştırmalara göre her tarama gören 500 kadından birinin, meme kanseri erken teşhis edildiği için, hayati kurtarılır. Tarama gören 20 kadından biri mammogram filmlerinden görülen sonuçlar yüzünden daha fazla inceleme (başka mammogram filmleri, ultrason, biyopsi vs) için çağrılabilir. Çağırılan kadınların çoğunda (sekizden yedisi) meme kanseri bulunmaz. ‘Breast awareness’memenizin farkında olmak Bütün kadınların memelerini iyi tanımaları oldukça önemli- memenize dokunarak nasıl hissedildiğini ve göründüğünün farkında olmanız gerekiyor ki, memede değişiklik olursa eğer, farkına varabilirsiniz. Memenizi size en uygun zamanda, banyoda, ya da üstünüzü değiştirdiğiniz zaman muayene edebilirsiniz. • Pelvik ağrıları • Cinsel ilişki sırasında veya ardından ağrı Her zaman söylediğim gibi bu semptomlar birçok kanser olmayan kişide görülebilir, fakat yine de doktorunuza gidip araştırmanız gerekir. Rahim kanseri kimi etkiler? Rahim kanseri bütün bayanları etkileyebilir, fakat genelde 50-60 yaşlarındaki bayanları etkiler. Rahim kanserine yol açan risk faktörleri nedir? • Bazı şeyler rahim kanseri riskinizi biraz daha yükseltebilir. Bunlar şöyledir: • Aşırı kilo • Yüksek tansiyon • Şeker hastalığı • Adet düzensizliği ve endometrial hiperplezi (iç tabakanın kalınlaşması) • Geç yaşta anne olmak veya hiç gebe kalmamak • Bazı göğüs kanseri tedavisinde kulanılan Tamoxifen/Tamoksifen ilacı • Menopoz sırasında sadece östrojen hormonuyla yapılan replasman tedavisi • Ailenizde (kan bağlantısı) rahim kanseri olması Bu riskler, adının da belirttiği gibi sadece risktir, kesinlikle yukardakiler sizde vardır diye rahim kanseri olacaksınız demek değildir. Fakat yine de bu riskleri azaltıp, rahim kanseri riskinizi de düşürebilirsiniz. Rahim kanserinde teşhis nasıl yapılır? Yukardaki semptomlardan dolayı doktorunuza giderseniz, sizi kontrol ettikten sonra jinekologa yollar. Jinekolog tekrar sizi kontrol eder ve bunun yanı sıra birkaç test yapar. Bu testler şöyledir: • Ultrason – rahimin kalınlığına bakılır • Histeroskopi - ufak uzun bir kamerayla rahimin içine bakılıp biyopsi için hücre alınır • Biyopsi – rahim içinden hücre alınır, laboratuvar bunların kanser olup olmadığını inceler ve kanserse, çeşit ve seviyesi tespit edilir • Kan testleri – özellikle tümor markırları/belirteçleri: CEA, CA 125 ve CA 19-9 (bunların dikkatle tercüme edilmesi gerekilir) Bu testlerin hepsi her bayanda yapılmaz, doktorunuz durumunuza göre sizi yönlendirir. Rahim kanserin tedavisi nedir? En çok yaygın tedavisi cerrahi yoldan rahimin alınması. Bunun yanı sıra radyoterapi ve kemoterapide uygulana bilinir. Bu kanserin hangi çeşit ve ne seviyede olduğuna bağlıdır ve laboratuvarda incelenen biyopsiniz bunu yönlendirir. Burada bir şeyin altını dikkatle çizmek istiyorum – semptomlarınızı (yukarda belirttiğim gibi) en hızlı şekilde doktorunuza bildirmeniz. Özellikle yaşınız 40’ı geçmiş, kanamanız menopozdan sonraysa veya yukardaki risk faktörleri sizde varsa, çabuk davranın. Tedavinin en önemli noktası rahim kanserinin erken yakalanıp tedavi edilmesi. Rahim kanserini engelleyecek bir tedavi veya tarama testi yoktur. Fakat şanslı olan şey, birçok rahim kanserleri kanama gibi semptomlarla kendini çabuk belirtir ve bu çoğunlukla kanserin erken durumudur. Bu erken durumda tedavi 70% bayanda kanserin tüm olarak atlatılmasına yol açar. Bu yüzden semptomlarınıza ve sağlığınıza iyi bakın ve risk faktörlerinizi elinizden gelebileceği kadar düşürmeye çalışın. Normal bir rahim. ÇARŞAMBA 11 MART 2015 Kadın hastalıkları: Endometriozis Özlem Boztepe Endometriozis nedir? Kadınların rahimi birkaç hücre tabakasından oluşur. En içteki tabaka endometrium olarak bilinir. Endometrium normal bir kadında her ay bir bebeği barındıracak şekilde kalınlaşır fakat hamilelik yoksa, o ay adet olarak vücut dışına atılır. Endometriozis hastalığı olan kadınlarda, bu endometrium hücreleri sadece rahimin en iç tabakasında değil, rahimin dışında da oluşuyor. Normalinde her ay adetle atılan bu hücreler rahimin dışındaysa genelde karın boşluğuna (rahimin, yumurtalıkların ve bağırsakların), ve bazen daha yüksekte bulunan organların etrafına birikip, yapışır ve ağrı yapar. Buna endometriosiz adı verilir. Endometriozisin, hafif ağrıdan aşırı ağrıya, değişik seviyeleri vardır. Kimi etkiler? Endometriozis hastalığı pek bilinmese de 3% kadını etkileyor, ve hamile kalmakta zorlanan bayanların % 40-60 bu hastalık yüzünden zorlandığı ortaya çıkıyor. Birçok kadın 25-40 yaşları arasında teşhis edilir. Semptomları nedir? Semptomlar kişiden kişiye değişiyor. Bazı kadınlar çok hafif endometriozisle çok şiddetli semptomlar yaşarken, bazı bayanlar çok ağır veya gelişmiş endometriozisden hiçbir semptomu olmaz. Fakat aşağıdaki semptomlar tipik olarak görülebilir: • Pelvik, kalça, karın ve bel bölgesinde ağrı • Ağır ve ağrılı adetler • Cinsel ilişki sırasında veya ardından ağrı • Hamile kalmakta zorluk çekme • Az enerji ve halsizlik • İlerleyince kronik ağrılar depresyona yol açabiliyor. Teşhis nasıl yapılır? Teşhisi pek de kolay olmayan bir hastalıktır. Ultrason veya skanlarda, rahim kontrolünde, ve kan testlerinde görülmeyen ve belli olmayan bir hastalıktır. Doktorunuz birçok test yaparsa başka hastalıkların olup olmadığını anlamaya çalışır. Testler olumsuz çıktığı zaman, yani başka bir hastalık olmadığı belli olduğu zaman, doktorunuz sizi jinekoloğa yollar. Jinekolog teşhis için laparoskopik olarak kamerayla rahmin dışına ve etrafına bakar ve burada teşhis koyulur. Bu seviyede alınacak doku veya birikinti varsa, doktorunuz bunları da alabilir, yani teşhis ve tedavi bir anda olabilir. Tedavisi nedir? Endometriozis uzun vadeli bir rahatsızlıktır ve normalinde ağrı kesicilerle semptomlar kontrol altında tutulur. Laparoskopik teşhis sırasında karın boşluğundaki endometrium dokuları alınabilir ve bu kısa bir çözüm olabilir, fakat ilerde tekrar dönebilir. Laparoskopik tedaviden sonra aradan zaman geçip hücreler/dokular birikip yeniden şiddetli ağrı yaparsa, tekrar cerrahi (laparoskopik) ve lazerle tedavi yapılabilir. Birçok bayan endometriozis hastalığı olduğunu hamile kalmaya çalışırken zorlandığı dönemde öğrenir. Endometriozis hamile kalmayı zorlaştırabilir fakat engelleyemez, yani endometriosiz tedavisinden sonra hamile kalma şansınız yükselir. Bunu özellikle fertilite jinekologları tedavi edip yanı sıra diğer testler yapıp, hamile kalma şansını yükseltmeye çalışırlar. 17 Seks Köleliği mi, Seks İşçiliği mi? Esra Türk Seks ticareti, ya da çoğunlukla kadın ticareti olarak ta tanımlanan ve para karşılığı cinsel ilişkinin yaşandığı sektör; farklı kesimler tarafından farklı yorumlanmaya ve konu tartışılmaya devam ediyor. Bazı feminist ve sosyalist çevreler tarafından kadın bedeninin alınır-satılır bir meta haline geldiği, ezici çoğunluğunun kölelik koşullarında ve zorla yada zorunluluktan dolayı çalıştırıldığı belirtilerek ‘seks köleliği’ olarak tanımlıyorlar. Sosyalist kadınlar; “Seks, bir iş yada meslek değildir” yaklaşımıyla ele aldıkları seks ticaretini, şöyle yorumluyorlar: “Organizmanın en temel güdülerinden birini sunileştirerek bir başka organizmanın emrine vermek, ruhun ve bedenin köleleşmesi, metalaşması ve sömürüsünden başka bir şey değildir. “Seks işçiliği”ni bir kalemde diğerleri ile eşitlemek, niyetimiz ne olursa olsun uzun vadede meşruiyeti kabul ettirilmiş kadın bedeninin metalaştırılmasına göz yummak olacaktır. En yoğun sömürünün, acının, işkencenin ve yaşam tehdidinin yaşandığı bu alanı parlak bir ciltle kamufle etmeye ihtiyacımız olmamalı. Aynı zamanda işçi; bedeni ve ruhu pazarlarda alınıp satılan kişi değildir. Oysa “seks işçileri” olarak tanımlanan seks köleleri; gerek yaşadıkları koşullar nedeniyle ve gerekse de bedeni ve ruhu alınır-satılır olması nedeniyle tam bir köleliktir. İşçilik kavramını kullanmamak, onların yaşadıkları koşulları görmemek veya sessiz kalmak değildir. Sosyal haklara, güvenlikli yaşam koşullarına sahip hale gelmeleri için verilecek mücadele, kavramlardan geçmiyor. Örgütlenmekten ve sosyal adalet, sosyal güvence taleplerini yükseltmekten geçiyor.» Diğer yandan, bu alanda çalışan ve çalışanları temsil eden kurumlar, seks işçiliğini diğer emek işlerinden ayırmıyorlar. İngiltere Seks İşçileri Topluluğu (English Collective of Prostitutes- ECP), bu alanda çalışan kadınları temsil ederek haklarını ve güvenliklerini sağlamak için faaliyet yürütüyor. ECP seks çalışanlarının kriminalize edilmesinin sonlandırılmasını istiyorbu yasallaşma değil de Yeni Zelanda’da yapıldığı gibi, yasalar kapsamında seks işçiliğini suç olmaktan çıkarılması. ECP, Crossroads Women’s Centre bünyesinde 16 farklı kadın kurumunu çatısı altına alan merkezde faaliyetlerini yürütüyor. Crossroads Women’s Centre tecavüz mağdurları, aile içi şiddet mağdurları, eşit ücret talep çalışması yürüten, vb kurumlara ev sahipliği yapıyor ve bu kurumların ayrı faaliyetleri bulunsa da, bir çok alanda ortak çalışma da yürütüyorlar. Bu merkezde görüştüğümüz ECP çalışanı Laura Watson, kurumun faaliyetleri ve seks ticaretinde kadının yerini anlattı. Laura Watson, öncelikle seks işçiliği yapan kadınların yasalar ve toplum içerisinde suçlu olarak görülmelerinin, kendileri için zararlarını anlattı. Watson, seks işçisi kadınların sorunları olduğunda yasalar kendilerini koruyamadığı ve polise güvenmedikleri için kendilerini koruyacak mekanizmaların bulunmadığını düşünüyorlar. Watson durumu şöyle anlatıyor: ‘‘Seks işçiliğinin yasak olması, çalışanların kim- liklerini açıklayacak şekilde yardım istemelerini ve yaşadıklarını anlatmalarını engelliyor. ‘‘Seks çalışanları kimliklerini açıklayarak yaşadıkları sorunlara dikkat çekmeye çalıştıklarında genel olarak destek bulmuşlar, ama bu da aileleri tarafından dışlanmaya yol açabiliyor, ya da komşuları tarafından hedef alınıyorlar. ‘‘Seks çalışanların büyük bir bölümü annelerdir. Ve onlar kimliklerini açıkladıklarında çocuklarını doyurmak için yaptıkları işten dolayı, onları sosyal servise kaybetme tehlikesi yaşayabiliyorlar. Göçmen kadınlar ise sınır dışı edilmekten korkuyorlar.’’ Zorla seks işlerinden çalıştırılan ve kadın kaçakçılığı da devam eden bir sorun. Watson, bu konuda verilerin bilinçli olarak kabartıldığını ve böylece zorla kadın ticaretiyle mücadele adı altında göçmen kadınların hedef alındığını ifade etti. Watson, polis ve devleti bu konuda samimi bulmuyor ve gerçekten zorla seks işçiliği yaptırılan ya da kadın kaçakçılığı mağdurları olan kadınların yardım alamadıklarını belirtti. ‘‘Bizimle birlikte çalışan, seks işçiliğine zorlanan kadınlar polisi arama fırsatı bulduklarında yardım alamamışlardır. Ya başka seks çalışanları, ya da başka kadınlar destek olmuşlardır’’, diye konuştu. Şöyle devam etti: ‘‘Polis, zorla kadın ticaretini bahane ederek göçmen kadınları hedef alıyor. Bu bahaneyle Soho’da büyük baskınlar yaptılar ve kadınları evlerden dışarı iç çamaşırlarıyla sokağa çıkarttılar. Burada zorla tutulan kadın bulunmadı, ama polisin amacı o mağdurları korumak olsaydı, öyle muameleye maruz bırakmazlardı. ‘‘Seks işçiliği kriminalize edilmekten çıkarsa o zaman mağdurlar polisten korkmadan yardım isteyebilecekler. Polisin zamanı ve imkanları böylece gerçekten taciz edilen, zorla seks işçiliğine zorlanan ve şiddet gören kadınları korumaya harcanabilir.’’ Women Against Rape, Tecavüze Karşı Kadınlar kurumu seks işçilerinin polis tarafından kriminalize edilmelerinin gerçek taciz ve tecavüz sorununa ayrılması gereken zamandan çaldığını belirtiyorlar. Watson çalışan kadınların ve polis arasındaki güvensizliği şöyle anlattı: ‘‘Seks çalışanların çoğu polise gidip uğradıkları tacizi anlatmazlar. Biz, anlatan kadınların kendilerinin polisin hedefi olduğunu gördük. Polis ve çalışan kadın arasında güven zaten çok az, ve böyle durumlarda tamamen sarsılıyor.’’ Watson, var olan yasaların genel olarak kadınları koruyamadığını ve aksine erkeklere kadına karşı taciz konusunda güven verdiğini ifade etti: ‘‘Kadınlara şiddet uygulayan erkekler de bu yasalardan ve polisin davranışlarından güven alıyorlar. ‘Beni şikayet etmeyeceğini biliyorum’ diyen erkekler olduğunu gördük. Bu tecavüz davalarında da aynı, polis doğru davranıp suçlu erkeği mahkum etmiyor. Polis seks işçiliği suçlarıyla, kadına karşı şiddet suçlarından daha fazla ilgileniyor.’’ Watson, ECP’nin, var olan yasalarla seks işçisi kadınların korunamadıklarını ve seks işçiliğinin yasak olmamasına rağmen kadınların çalışırken kendilerini korumak için yaptıkları şeylerin yasak olduğunu belirtti: ‘‘Örneğin, kadınlar güvende olmak için bir kaç kadınla çalışmayı tercih ederler, fakat bu yasa dışıdır ve cezalandırabilir. Zorla yapılmadığı zaman, bunun yasak olmaması gerekiyor.’’ ECP’nin verilene göre, kadınların toplu çalışmaları güvenliklerini 10 kat arttırıyor. ECP’nin seks işçiliğini bırakmak isteyen kadınlar için direk programları bulunmuyor, fakat Watson, yardım almaları için, Crossroads Women’s Centre’da bulunan diğer kadın kurumlarıyla birlikte, bilgi ve destek verdiklerini belirtti. ‘Seks çalışanlarının %70’i anne’ Watson, seks işçi kadınların %70’inin anne olduklarını tahmin ettiklerini belirterek, yoksulluğun bu yolu seçmelerinde büyük rol oynadığını belirtti. Watson şöyle devam etti: ‘‘Bizim tahminimize göre, seks çalışanların %70’i anneler ve bu kadınlar çocuklarını doyurmak ve onlara bakmak için yeterli yardım alabilseler, çoğu bu işi yapmayacaktır. Biz o yüzden hükümetin kesintilerine karşı kampanyalara dahil olduk. Kadınların genel olarak yaptıkları ev işlerine, çocuk bakımına ve başka işlerde emeklerinin karşılığını almaları gerektiğin düşünüyoruz. Böylece, yapmak istemediğimiz hiç bir işi zorla yapmayız. Bu süpermarkette 40 saat çalışmak olabilir, ya da fabrikalarda sömürülmek olabilir.’’ ‘Yasal seks işçiliği istemiyoruz, seks işçiliğinin suç olmaktan çıkarılmasını istiyoruz’ Watson, seks işçisi kadınların en iyi korunma yollarının kriminalize edilmemeleri olduğunu belirterek şöyle konuştu: ‘‘Biz Almanya ve Hollanda’da olduğu gibi seks işçiliğinin yasallaştırılmasını istemiyoruz. Yani, bu ülkelerde devlet nerede kimin çalışabileceğine karar veriyor. Bu da mekan sahiplerinin güçlü olmaları anlamına geliyor. Yeni Zelanda’da oysa, örneğin dört kadın, istiyorlarsa, bir araya gelip kolektif olarak çalışabilirler- kimse kimseden kar yapamaz böylece. Başkasına çalışmak istemiyorsan kalkıp yerini değiştirebilirsin, ama Almanya ve Hollanda gibi yerlerde bunu yapamazsın, çünkü devletin belirlediği yerlerde başkalarına çalışmak zorundasın. Buralarda çalışma koşulları çok kötü. ‘‘Yeni Zelanda’da kadınlar daha fazla güvende: birlikte çalışabiliyorlar, ve en önemlisi korkmadan polise gidip yaşadıkları her hangi kötü muameleyi anlatabilirler.’’ Watson; feminist bakış açısının genelde seks işçiliğinin yasaklanmasına yönelik tartışma için kullanıldığını, bunun da kadınları hedef alan ve tehlikeye koyan uygulama olduğunu belirtiyor. ECP yoksulluktan kaynaklı, kadın bedenini her haliyle sömüren işlere karşı durduklarını belirtiyorlar. Watson seks işinin kadınların yaptıkları diğer emek işçiliğinden ayrılmaması gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu: ‘‘Seks işçiliği, kadınların yaşamak için yapmak zorunda kaldıkları diğer işlerden ayırmak doğru bir yaklaşım değildir. İnsanların yaptıkları diğer tehlikeli ve sömüren işler de var. Seks işçiliği de bir iştir. Kadın bedeninin sömüren başka şeyler de vardır. Örneğin, yoksulluk, kötü sağlık koşulları kadın bedenini daha fazla sömürdüğünü düşünüyorum. ‘‘For prostitutes, against prostitution, diyoruz, yani, seks çalışanları için varız, ama seks işçiliğine karşıyız diyoruz, aynı zamanda sömürgeci bütün işlere karşıyız ve seks işçiliği bunlardan ayırt edilemez.’’ ECP, seks işçiliğinin suç olmaktan kaldırılmasının yanı sıra, farklı maddi alternatifler ve daha yüksek maaş ve sosyal yardım için çalışma yürütüyor. ECP, ‘‘Hiç bir kadın, çocuk ya da erkek, yoksulluk ve şiddetten dolayı kimseyle cinsel ilişkiye girmeye zorlanmamalı’’, hedefi altında çalışmalarını sürdürüyor. 18 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 19 20 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 21 22 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 23 24 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 25 26 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 27 28 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 29 Eleman Arıyorum • İş Arıyorum • Ticari İlanlar • İnsan Kaynakları Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor GÜZELLIK UZMANI USTA BERBER ŞEF ARANIYOR ŞEF ARANIYOR ELEMAN ARANIYOR Bayan kuaföründe çalışıcak erkek kuaförü ve güzellik uzmanı aranıyor Londra’ya 20 dakika uzaklıkta Essex bölgesinde çalışacak deneyimli usta berber aranıyor kalacak yer ve dolgun ücret verilir Barnet’e 10 dakika uzaklıkta Boregam Wood bölgesinde cafe shopta çalışacak deneyimli şef ve yardımcı aranıyor Caterham Surrey bölgesinde çalışacak deneyimli şef aranıyor Newham bölgesinde pizza shopta şoförlük yapacak eleman aranıyor. GARSON ARANIYOR 07939250876 Arabası olması tercih edilir. 07783402248 07747870593 Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor ŞEF ARANIYOR ŞEF ARANIYOR Walton-On-Thames bölgesinde Restorantta çalışacak tecrübeli ızgara şefi aranıyor 02088006932 Restaurant’da çalışacak Bay, bayan Servis elemanı aranıyor. 07773684684 Mizan bey 07580 985442 Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor ŞEF ARANIYOR ŞEF ARANIYOR ŞEF ARANIYOR ŞEF ARANIYOR Cockfosters bölgesinde Cafe Shop’ta part time ve full time çalışacak şef aranıyor. Londra dışında Cafe Shop’ta çalışacak tecrübeli, çalışma izni olan şef aranıyor. Kalacak yer verilir. Londra dışında Cafe’de çalışacak tecrübeli şef aranıyor. Kalacak yer verilir. Boreham Wood Bölgesinde Cafe Shop’ta çalışacak deneyimli şef ve yardımcı şef aranıyor. 07788 587 975 02084405111 Essex bölgesinde Cafe Shop’ta çalışacak tecrübeli şef aranıyor. Kalacak yer verilir. Ali 07584 030 635 07778 124 302 07984 702 902 07747 870 593 Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Satılık Işyeri Satılık Işyeri ŞEF ARANIYOR GARSON ARANIYOR Kuaför aranıyor Satılık fish & chips Satılık Ice Cream Van İslington bölgesinde Fried Chicken Kebap shop’ta çalışacak tecrübeli şef aranıyor. Cockfosters bölgesinde Cafe Shop’ta çalışacak garson aranıyor. Barking essex bölgesinde fish chips ve kebaptan anlayan servis elemanı aranıyor Kalacak yer temin edilir Bromley bölgesinde çalışacak İngilizcesi olan tecrübeli kuaför aranıyor. 07983427063 07595 022 002 02072 887 222 0208 440 5111 Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor Eleman Aranıyor BAYAN ELEMAN BERBER ARANIYOR Deneyimli tercuman Daha çok bilgi için burdan ulaşabilirsiniz 07517462463 07983682814 Hammersmith bölgesinde sandwich barda çalışacak bayan eleman aranıyor. Haftanın 5 günü, sabah 6’dan öğlen 3:30’a kadar. Sevinç: 0797 2789 823 Bristol’da berber salonunda çalışacak tecrübeli berber aranıyor. Çalışma izni olması ve İngilizce bilmesi şarttır. kalacak yer verilir 07887 49 71 61 Perceft tercüman H.S.Taşımacılık Tecrübeli tercümandan her türlü tercümanlık çeviri işleriniz yapılır. Ayşe 07572963341 07946461162 Romford bölgesinde Rent:£16,500 yıllık Rate:£3,080 yıllık Takeing:£3.500-£4.000pw Fiyat:£125,000 Üstteki daireden kira geliri £1,400 Londra içi ve Londra dışına her türlü eşyanız çok uygun fiyata itinayla taşınır 02089455577 07455007886 Deneyimli tercumandan her türlü tercumanlık hizmeti verilir. Telefon görüşmeleri mektup çevirisi ve çeşitli formlar doldurulur. İrtibat Ayşe Hanım 0757 2963 341 Cleaning service Türk usulü tül perde yıkama, halı yıkama ve ev temizliği yapılır. 077785559913 Satılık Işyeri Satılık Işyeri Satılık Işyeri Satılık coffee shop Satılık pizza kebap Leyton’daki spital fields market içinde coffee shop satılıktır. Ayrıntılı bilgi için lütfen arayınız ciddi alıcıların aranması rica olunur. SA31 1BD Galler bölgesinde bulunan pizza kebap dükkanı iş değişikliği nedeniyle satılıktır. Ana cadde üzerinde club ve barların ortasındadır. Rent:£12.000py Satılık kebap pizza restoran 07979758763 01267222481 07400008282 CHETO BUILDING 1.sınıf marangozluk işleri -parke -mutfak banyo -boya -fayans -sıva Bütün inşaat işleriniz itinayla yapılır. Çetin 07972104260 177 valantino southampton way London SE5 7EJ satılık kebab pizza restaurant 20 yıllık önü açık lease Geliri:£2200 Satış bedeli:£80.000 Soner 07944745181 Dekorasyon işleri Ders Verilir Bahçe işleri yapılır Özcan dekorasyon boya işleri, sıva işleri, duvar işleri, fayans işleri Uygun fiyata yapılır Her yaş grubuna birebir ders verilir Matematik & İngilizce Çocuğunuzun başarısı için hemen arayın Her türlü bahçe bahçıvanlık yapılır Ve günü birlik iş yapılır. Rakip usta 07743730979 07824594733 İş ve İşçi ilanlarınızı ÜCRETSIZ yayımlamak için bizi arayın 0742 9481 490 / 0207 9230 838 İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz | İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz. 07878428665 ÇARŞAMBA 11 MART 2015 30 SERi iLANLAR İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz Bu sayfada £10 1 kutu ilan 0742 948 1490 İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz. DRİVİNG LAND ŞOFÖR OKULU T.C Nüfus cüzdanımı, T.C Sürücü ehliyetimi, T.C Pasaportumu kaybettim. Hükümsüzdürler. Kısa sürede fazla para harcamadan ehliyet almak, güvenli sürücü olmak için vitesli & otamatik direksiyon dersleri verilir. Erken test günü alınır Deniz Gezici Ali 07723921216 Sağlıklı ve zinde bir vücuda sahip olmak için henüz gec değil, özel ve grup dersleri ile kendinizi yeniden kesfetme zamanı. Deniz Dogrusoz Personal Trainer 07455947693 www.deniz-personal-tranining.com ALTUN CLEANING SERVICES 07427424619 Ufuk Kaya 07405891522 MEM Painting and Decoration El sanatları kursu verilir Takı, Mosaic, geleneksel el sanatları. Her türlü boya ve dekorasyon işi itina ile yapılır. Hurdar Sinop Tel:07448 654 828 07984 513 968 TOPCU MOBILE CAR MECHANIC Her türlü araba tamiri işleriniz yapılır REPAIRS SERVICING DIAGNOSTICS PRE-MOT/FAILURES AHMET TOPCU 07415106521 07405756462 Horizon Books Kitap Satış Temsilcisi Hurdar Hand Crafts Özel Türkçe Dersi Türkçe diksiyon ve gramer dersleri verilir. Diren Yalçın 07504 662756 Mahmut Söylemez BALINZA LAUNDRY & CLEANING SERVICES Her türlü çamaşır yıkama işi yapılır. Evden alıp eve teslim servisimiz mevcuttur. One 2 One English for children and adults 07428336181 OREL BOOKKEEPING & ADMIN 07768282295 [email protected] Yıldız Adıgüzel Qualified English Language Teacher SATS, GCSE, A LEVEL, ESOL, IELTS & BUSINESS ENGLISH For more information and Free consultation: t 0753 4491 623 e [email protected] ÇARŞAMBA 11 MART 2015 SERi iLANLAR İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz 31 Bu sayfada £30 1 kutu ilan 0742 948 1490 İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz. Pizza Kebab House Open 7 days a veek eat in or take away 02088044430 269 hertford road enfield, EN3 5JL SOUTHBURY LAUNDRETTE Self Service Laundry Service Wash İroning Service 020 8804 3725 467 Southbury Road, Enfield EN3 4HX Located between Tesco and Southbury station ÇARŞEM, 11 ADAR 2015 9 PÊNGAVA YEKEMÎN A ŞIKESTINA ZAYENDÎ Dema bizavên jinan di asta cîhanê de dibin mijara nîqaşê, bêtir bi tevgerên ku girêdayî çalakiyên navenda rojava pêşketine têne bisînorkirin û lêkolînên bi navenda rojava derdikevin ser dika dîrokê rê li ber mezhûrbûnê vedike. TÊKOŞÎNA JINAN Di vê wateyê de bêyî ku bikevin nava mentiqên azadiya çewt, lêkolîna pêşketinan, wê hîna bêtir di cih de be. Dema bizavên jinan di asta cîhanê de dibin mijara nîqaşê, bêtir bi tevgerên ku girêdayî çalekiyên navend rojava pêşketine têne bisînorkirin û lêkolînên bi navenda rojava derdikevin ser dika dîrokê. Ev nêzîkatî azadiya jinê ji koka wê qut dike. Di wateyekê de ev bi tinekirina bingehên xwe înşakirina avahiyê û di esas de jî lênehûrbûna çavkaniya vejîna azadiyê ye. Xebatên li navenda rojava di warê têgihîştina dîroka azadiya jinê de têr nekin jî, heta radeyekê hin berhem derxistine. Lê belê jina rojhilat, bi taybet jî jinên Rojhilata Navîn û jinên Kurd, hatine jibîrkirin. Ev xebata me di bingeh de watedarkirina xwe, zemînên dîrokî ku têkoşîna me ya azadiyê xwe dispêre kirina rojeva xwe û di meşa azadiyê de avêtina pêngaveke din ber bi pêşve ye. Dîsa, derbaskirina vê bêdîrokbûnê jî dike armanc. Ji ber vê sedemê bi şûna yek bi yek bidestgirtina bizavên jinan, di serîrakirina dawî ya jinê de, di derbarê diyardeya femînîzmê de pêşxistina hin analîzan, wê di cih de be. Şikestina vê carê ku li dijberê zilam pêk bê, ew tiştên bi jinê dane wendakirin, qezenckirina wan dike armanc. Her pêngava ji bo vê bê avêtin wê dîrokî û têgihîştî be. Neyê hiştin zilam bi navê jinê biryaran werbigire û jin bi biryara zilam ber bi pratîkê ve naçe, ev jî yek ji van pêngavan e. Zilam vîna xwe li ser jinê ferz dike, ev jî bi awayekî dualî koletiyê kûr dike. Bi mêtingerkirina gelên din re serxwebûna rastîn nayê bidestxistin, ev mînak jî gelên mêtinger vedibêje, ne ku gelên azad. Di dualîteya heyber û kirde de desthilatiya ku li ser heyberkirina jinê tê pêşxistin wek azadî hesibandin ji bo zilam wendahiyeke dîrokî ye. Ji ber azadiya rastî li ser koletiyê nayê înşakirin. Ji bo vê jî hewceye zilam vê di xwe de derbas bike, pêngavên azadbûnê biavêje û ji karakterê zilam ê heyî dest berde, biryardariya vê nîşan bide û ber bi pratîkê ve biçe. Herwiha jin jî di derbarê xwe de biryarê werbigire, van biryaran pêk bîne û li beramberî israra zilam di tiştên kevin de têbikoşe. Ev jî tê wateya ku li cihê xwe wek xwe û ji bo xwe bihizire, xwedatiya zilam û çanda zilamsalar ku tê ferzkirin derbas bike û bibe kesayeteke azad. TÊGÎNA FEMÎNÎZMÊ BÎRDOZIYA AZADÎPARÊZ Mijarên ku bingehên azadiyê pêktînin wiha ne; di wateya îdeolojîk de têgihîştina zanebûna nasneme, naskirina nasnameya zayendî, afirandina şertên azadiya nasnameyê, têgihîştina polîtîk û ji bo pêkanîna vê jî xwe birêxistinkirin, rêxistinbûna xwe jî li gor pêdiviyên serdemê cihbicih kirin. Her wiha divê di her şertûmercê de û her kêlî li beramberî êrîşên hîyerarşiya desthilatdar wek her zindiyê parastina xwe ya rewa bike û vê jî li gor demê eyar bike. Jinên cîhanê ji rewşa pasîfîze derketine, di bizavên civakî de bi çalakî cih digirin ev jî di asta jinên cîhanê de dikare wek destpêka sêyemîn şikestina zayendî were hesab. Ji ber bi van pêngavan re ew mîsyona ji bo jinan hatiye destnîşankirin, sînorên wê radikin û pergala baviksalarî red dikin. SEDSALA 18’AN Û JIN Ji sedsala 18’an ku dîroka bizavên jinê destpêkiriye heya niha, jinan di pir bizavên civakî de cih girtine. Ji vê demê pê ve bizava jinê ya pir zindî, biêş û zehmetî be jî, hebûna xwe nîşan dide. Têkoşîna jinan di destpêkê de ne siyasî bû, bêtir bi saziyên alîkarîkirinê re bi sînor bûn, lê bi siyasîbûna jinê re di nava partiyên siyasî de jî jinê cih girt. Jin tevli hilberînê bû, lê ji ber dabeşkirina ked-destê, bêedalet bû, xwedî mafê dengdan û perwerdeyê nebû, ev mijar ew ber bi lêgerê ve kişand. Ev teleb her çend di serî de pir pesîf bên dîtin jî, ji ber bi xwe re jêpirskirina îmtiyazên zilamên karker anî, watedar in. Neheqiyên ku di qada taybet de li jinê hatine kirin, mixabin hîna jî nehatine dîtin. Jin kete qada gelemperî, li beramberî neheqiyên ku pê re rû bi rû ma di vê qadê de kete nav tevgerê, lê di qada taybet de kedkariya xwe ya bêbersiv, bixwe jî qebûl kir. DÎNAMÎZMA JINAN Tevî van hemû kêmaniyan jî, tevgera jinê ku bi awayekî zindî û dînamîk derket holê bi xwe re zanebûn û bawerî jî afirand. Serîrakirinên destpêkê bêtir ji bo kar, nan û mafê dengdayînê bûn, lê belê ji salên 1970’yî şûnde li teleba wekheviyê, teleba azadiyê jî zêde bû. Her ku daxwaza azadiyê kete dewreyê, ji hêla dewletên tehekumker ve ev tevgerbûna jinê hat cidîgirtin. Di têkoşînên ji bo mirovahiyê hatine meşandin de mîrateyek azadiyê heye, di dîroka jinê de jî çavkaniya ku wek mîrateya azadiyê, em jê hêzê bigirin, civaka xwezayî û nirxên wê ne. Ji bo jin bikaribe bigihîje zanebûna nasnameya xwe, divê di zemînê dîrokî de hebûna xwe bihêz bike. Lewre xurtkirina têkîliyên bi dîrokê re û di nava bandorkirineke zindî de, xwe wek parçeyeke dîroka heyî û dewamkera wê dîtin, girîng e. Çi takekes be, çi rêxistin, an jî civak be, di bingeha belawelabûn, şikestin û dirûvguheriyê (başkalaşma) de bêkokbûn û ji zanebûna dîrokî bêparbûn veşartiye. Dîroka bizava me, dîroka xwedîderketina vê mîrateyê û domdarkirina têkoşîna azadiyê ye. Têkoşîna jinê ku em dimeşînin ji ber xwe ve çênebûye. Têkoşînên ku beriya me hatine destpêkirin, bedelên hatine dayîn, nirx û destkeftiyên zayendî ku hatine afirandin bingeha têkoşîna ku îro em dimeşînin jî pêk tînin. REDIYEYA REDKIRINÊ Her tiştî ji xwe destpêkirin û redkirina yên beriya xwe; redkirina xwe ye. Nêrîna rexneger û lêpirsînger hertim pêşketinên hîna xurt û bikalîte derdixîne holê. Rexneya ku rast were kirin encamên rast jî bi xwe re tîne. Di pergala sermayedar de, ketina jinê di nav qada gelemperî, rizgarbûna wê ji dariziyên feodal heke wek asta azadiya di nava şaristaniya sermayedar de were dîtin, tê wateya ku neyê zanîn ku jin çawa di nav vê pergalê de hucre bi hucre tê mêtin, heta tê wateya erêkirina wê. Di vir de mijara ku em dixwazin bal bikişin ser pêngavên azadiyê ku di sedsalên 19 û 18’an de qewimîn, wek berhema sermayedariyê dîtin Femînîzm, herçend wek koka gotinê di sedsala 15’an li Îngilistanê wate girtibe jî, cara yekem li Fransayê di wateya jinatiyê de hatiye ziman. Di sala 1890’an de jî bi parastina mafên jinan re pêwendiya wê hate çêkirin û wiha hate bikaranîn. Di sala 1892’an de li Parîsê di Kongreya Yekemîn a Navnetewî ya Jinê de peyva femînîzmê wek îfadeya teorîk a parastina mafên jinê hate pejirandin. Bi demê re têgeha ku hate sîstematîzekirin bi awayê “teoriyeke ku li ser bingeha ezmûnan, bi lêpirsîna femînîstan, ji hêla analîtîk ve xurtkirin ku her kes bikare bigihîje, ne tenê ji bo kesayetên taybet, ji her kesê re vekirî ye û neyê pîrozkirin” bi pênaseyên nû re hate dewlemendkirin. Ji pirtûka Dîroka Jina Azad hatiye wergirtin Hedefên femînîzmê FEMÎNÎZM şêwazê raman û kiryarên ku wekheviya civakî, siyasî û aboriya zayendan hedef digire. Di civakê de jin mafên ku sûdê jê wergire zêde bike, bi mafên zilam re bigihîne ‘asteke wekhev’ hedef digire, her wiha bikaribe di der barê xwe de, bixwe biryarê werbigire. Di çarçoveya tiştên têkildarî jinê de, li gor berjewendiya jinê, şîrove û kiryarên li ser jinê, parastina xwedîbûna ‘derfetên wekhev’ ên bi zilam re, di vê rêyê de jî teorî û rêxistinbûna ku têkoşîna vê bide meşandin dike armanc. Di femînîzmê de teoriyek bi tenê tine ye, di yek eksenê de pêşketin jî tine ye. Di vê eksena tek de rêxistinbûn jî nayê pêşdîtin. Femînîzm ku pir teorî û girêdayî vê şêweyên birêxistinbûnê jî esas digire, ji îdeolojiyekê bêtir, di wesfa teorî, an jî nêrînekê de ye. Di dema derketinê de nirx û mafên ku ji bo wê têkoşîn hat meşandin wek qezenckirina mafê dengdanê, ji karê wekhev re ked-desta wekhev, mafê perwerdeyê, di cewher de hemû berhemên rasyonalîzmê ne û bi pergala lîberalîzmê re têkildar in. 8 ÇARŞEM, 11 ADAR 2015 ÇARŞEM, 11 ADAR 2015 Tara sala 1976’a tê Îngilîstanê û niha li Londonê bi kurê xwe re jiyan dike. Di zanîngehê de beşa derûnnasî(psîkolojî) û şêwirmendiyê xwend, Heya berî niha bi 14 sala jî di wê qadê de kar dikir. Piştre jî bi awayekî profesyonel dest bi muzîkê kir, berî wêna jî bi muzîkê ve mijûl dibû lê bes tenê jibo xwe bû. Jibo hejmara me ya taybet ya 8´ê Adarê me bi Tara Jaff re hevpeyvînek kir û vê hevpeyvînê bi xwendevanên xwe re parve dikin. Têkiliya we bi muzikê re çawa destpêkir,. Muzîk di jiyana we de tiştekî çikas girînge? Muzîk her tim beşek ji jiyana min bû. Malbata me hîn di temenê piçuk de em teşwîqê guhdarkirina muzîkê bi taybetî jî muzîka qlasîk dikir. Berî ez werim dinê malbata min çend salekî li Moskova Rusya jiyan kiribûn, li wê derê ji muzîkê gelik bandor girtibûn, jibo wê yekê ji zarokatiya min ve muzîka qlasîk di mala me de dihat guhdarkirin. Gava ez di temenê di navbera 9-11’an de bûm du sala min dersa piyano dît. Piştre jî min xwe bi xwe dest bi hîn bûna gîtarê û gelik enstrumanê din yê muzîkê kir. Gava ez zarok bûm malbata min li Tchaikovsky(swan lake symphony) guhdar dikir,cara pêşîn min dengê çengê li wir bihîst. Wê demê ez dil ketim dengê wê enstrumanê. Wekî din jî min li muzeya Bexdayê Çenga Sumera kevnar dîtibû. Wê demê bi fikra zaroktiyê min xewna ku rojekî ez ê vê enstrumanê hîn bibim xeyal kiribû. Piştî demeke kin ku ez hatim İngilîstanê min muzîka keltî(Irlanda) nas kir û Çeng enstrûmana waya sereke ye. Min Çenga xwe ya yekemîn di sala 1985’an de kirî, min çend ders standin lê min gelik berdewam nekir, jibo ku ez bi gelik tiştên din re mijul dibûm, wek kar, zewac, mezinkirina zarokê, pirsgirêk, berdan,,,, û hwd… sala 1993’yan bû ez dîsa li Çengê vegeriyam û min xwe bi xwe dest bi hînbûna wê kir û gav bi gav dest bi muzîka Kurdî pê kir. Min lawê xwe bi xwe mezin dikir, jibo wê yekê muzîk jibo min bûbû riya xwe veşartinê û vehesînê. Bela ku ji zarokatiya xwe ve min tim li gelik enstrumanê muzîkê yên cûda xistiye jî, tucara plana min a bibim muzisyeneka profesyonel tunebû. Armanca min a sereke ew bû ku di kariyera xwe de bibim psîkoterapîst û di aliyê akademîk de min xwe tim ji vê rê re amade dikir. Lê ez neçar mam ku dev ji xwendinê berdim û bixebitim da ku li malbata xwe ya ku nexweş ketîn binêrim, bi vêna re dîsa muzîk jibo min bûbû riya vehesînê piştî rojên westîner. Piştî mirina wan di sala 2001’an de, min nikarî ez li berdewam kirina karîyera xwe ya di psîkoteriyê vegerim, jibo wê yekê min bêhtir bêhtir dem bi muzîkê re derbaskir heya ku jiyana min bi tevahî pêça. Niha jî hîn ez şaşim ku ez bûme muzisyen, spasdarî ji gerdûnê re da ku muzîk di jiyana min de heye. Li gorî we; muzîka kurdî di cîhanê de cîhek çewa digire. ? Muzîka Kurdî hîna qismen li cîhanê nayê naskirin. Têkoşîna ku Gelê Kurd Jibo mafê xwe yê xwezayî wek nasname, çand û hunera xwe heta niha dayin, kiriye ku dewletên ku lê jiyan dikin muzîka Kurdî were naskirin, jibo ku li tevahiya cîhanê were naskirin jî hîna jî têkoşîn berdewam dike. Dîsa jî Hunermendên Kurd wek Kamkars, Aynur Doğan û çendekê din di qadên 7 Tara Jaff: Muzîk Jibo Min Evîn e Tara Jaff, sala 1958’a li Bexdayê hatiye dinê, bavê wê Kurdê Halepçe ye û dayika wê Tirk e (bi eslê xwe Teter e). Dayik û bavê wê hevdu li Enqere nas kirine û ji hev hez kirine. Xwîşkek û du birayên Tara hene. kirin ku jin li Çengê dixin. Di helbestên helbestavanên kevn ên Kurd Beseranî û Wefayi de û helbestavanên Faris Rumî û Hafez de qala Çengê hatiye kirin. Lê dîsa jî jibo ku tu qeydî yê wê demê di destê me de tune ne em nizanin bê dengê wê di muzîkê de çawa bû. Ez hunermenda yekemîn a ku Çenga modern di muzîka Kurdî de bi kar anî me û hîn ji di vê qadê de ez tenê heme. Min hîna nu li Tehranê bi hunermendê Kurd Ferdin Leherpur ê ku li Ney’ê dixê re albumek amade kiriye. Ev albumeka enstrumental a muzîka Kurdî ye û ramana me em Çeng û enstrumanên gerdîşî (netewî) bînin ba hev û li gor pîvanên gerdîşî eyar bikin. Hêvîdarim ku ev album wê Çeng’e bi kesên din bide naskirin. Di navbera muzîk û giyanê de têkilîyekî çikas xurt heye,.muzîk bi tena serê xwe di kare giyanê xwedî bike an na? Em wek hebûna însanî û xwebûna xwe jibo ku em di nav civakê de cihekî ji xwe re bi afirînin û riya çareserkirina pirsgirêka bibînin di nav têkoşînê de ne. Li gel vê yekê, xweşikbûnê û evînê em tenê dikarin di kûrahiya giyana xwe de hîs bikin. Giyana me nefsa me ya rasteqîn e, ew rastiya me ya ku gelik cara em pêre ne di têkiliyê de ne, xwebûna(ego) me bi rê dikev e. Muzîk, rêyeka bisêr(biefsûn) e da ku em bgihijin kûrahiya giyana xwe û ev me dibe nav hestên evîn û xweşikbûnê ên ku gelik cara em ji wan qut dibin. Em dizanin ku dayika we Tirk e. Ligel vê rastiyê çima hûn qet bi muzîka tirkî re mijûl nabin. Gelo hûn muzîka tirkî balkêş nabînin? Ew cudahiyên ku we di muzîka kurdî de dît çi bûn? Muzîka navneteweyî hatine naskirin. Wekî din Fîlmên ku muzîka Kurdî bi kar tînin wek fîlmên Bahman Ghobadi muzîka Kurdî bi temaşevanên navneteweyî re dide naskirin. Hêdî hêdî muzîka Kurdî tê guhdarkirin lê gelik hêdi ye. Lê hîna ev destpêk e. Li gorî we muzîk divê ji bo mirovan an jî civakan re bê ser çi wateyê. We felsefeya muzîka xwe ya bi çengê li ser çi ava kir. Divê mebesta mirovan ji muzîkê çi be? Muzîk jibo mirovan û civakê riya herî baş a ku hestê xwe bînê ziman e. jibo me Kurda bikaranîna enstrûmana û deng, gotina çîroka me û dîroka me ye. Muzîk, kêfxweşî, êş û têkoşîna me tine ziman. Muzîka me carna bi me dîlanê dide girtin, carna jî bi stranên xemgîn dikarê me bigiriyêne. Muzîka me ya gelerî û a modern heye, Muzîka kevn û a tecrûbî. Jiber vê xweşikbûna evqas tercîhên berfireh, heryek ji me kîjan muzîkê dixwazê guhdar bike dikare wê guhdar bike... Min Çeng hilbijart, jibo ku ez ji dengê Çengê pir hezdikim. Wekî din ez ji muzîka Kurdî jî pir hezdikim û jibo van her du dengên ku hez dikim bînim ba hev tişta ji destê min hat min kir. Ez hîna li destpêkê me. Hîna jî li ser Çengê gelik tiştê ku ez hîn bibim hene û teknîkên xwe bi xwe bi pêş bixim, muzîka Kurdî gelik dewlemend û xweşike û li her aliyekî Kurdistanê cûda ye. Hîna jî gelik tiştên ku ez nas bikim û hîn bibim hene. Her strana nu ku ez hîn dibim û muzîka nu ez çêdikim gelik coş û kêfxweşiyê didê min. Bi rastî çeng di nava kurdan de zêde nayê naskirin, hûn dikarin hinek qala dîroka çengê bikin, cîhê çengê di çand û muzîka kurdî de çi ye? Bi Kurdî û Farisî wek ‘Çeng’ tê gotin. Di nav enstrûmanê bi têl de a herî kevnare ye û ev pênc hezar sale li Mezopotamya heye. Çenga yekemîn hatiye dîtin ewa ku min di zarokatiya xwe de li muzeya Bewxdayê dîtibû Çenga Sumeriya bû. Piştî sumeran Çeng ji teref Babil û Asûriyan ve hatiye bikaranîn. Di vê demê Çeng li Îranê hatiye bikaranîn û bi taybetî jî di dema Sasaniyan de… Çenga Îranî heya sedsala 17’an berbiçave, piştî wê enstrûmanên din bêhtir popûler bûn û Çeng ber bi hunda bûnê hat. Sîteya arkeolojîk a herî binav û deng li Îranê Taqewesan a li Kirmanşahê ye û dide xuya- Bi rastî ez ne geliK aminim bê çawa bersiva vê pirsê bidim. Dayika min mirovek gelik newaze û narîn e û hûrmeta min ji zimanê Tirkî û çanda Tirkî re heye, ligel vê yekê jî tu cara minmuzîka Tirkî guhdar nekir û pê re ne lebikîm, dibe jibo ku dayika min tucar bi me neda guhdar kirin, lê belê tim muzîka Kurdî bi giştî jî a Hawramî di jiyana me de bû. Ger ku gelê Tirk bindest bane û ziman û çanda wan bend kirîbane, wî çaxî ez ê mutleqa stranên wa hîn bûbame û wê bêhtir bala min kişandibane. lê rewş ne ev e û yak u têkoşînê jibo dengê xwe derbixê didê muzîka Kurdî ye, dilê min bi muzîka Kurdî re ye. Ligel vê yekê, van salên dawî, ez gelik têm Tirkiyê û dibînim ku muzîka Kurdî ji rewşa veşartî derketiye û ji teref hin guhdarvanên Tirk ve jî tê guhdarkirin, ez jî êdî bêhtir muzîka Tirkî guhdar dikim û bêhtir jê kêf distînim. Gelek muzîkjen hunera xwe di bin bandora evînê de diafirînin. Hûn vê rewşê çawa şirove dikin. Bi we têkiliya muzîk û evînê bi çi awayî ye? Jibo min muzîk Evîn e. Hesta herî bilind û rastîn a ku mirov dikare hîs bike Evîn e. Hestên evînê ji giyanê tê. Hemu hestên din ji tirsê û ego yê tê. Ew di bin bandora evînê de ye, hilberîna hemu formên hûnerê, wek muzîk, wênesazî, peykertraşî, şano, helbest, wênegerî, film… heta çêkirina xwarinê jî dikare bibe hûner. Gava ku emm evînê hîs dikin, em xweşikbûna hûnerê di hertiştî de dibînin. Û dive em bînin ziman û parbikin. Jibo vêna hûnermend dema evîndarin dixwazin hûnera xwe biafirînin. Hebûna evîndariyê tê wateya têkiliya bi giyanê re. 6 ÇARŞEM, 11 ADAR 2015 ÇARŞEM, 11 ADAR 2015 5 4 ÇARŞEM, 11 ADAR 2015 XIRABÛNA HEVSENGIYA XWEZAYÎ; MÊRANÎ Adar Jiyan-A.Welat Mêrê ku bindestiya xwe rasterê bi bindestiya jinê ve girê nede, nikare azadiya xwe bi azadiya jinê ve girê bide. Mêrê ku li belengaziya xwe nespêre, nikare rûmet û serbilindahiya xwe pispêre Gava ku bi rastî were gotin, koleyê herî mezin mêr e. Mêrê ku bi hezaran sal bindestiya jinê spartiye zayenda wê û bedena wê ya narîn û berhemdêr kiriye hinceta bindestiyê, tu carî nikare azad bibe. Dîl, benî û koleyê herî mezin mêr e. Mêrê ku mêraniyê wekî hêzeke xurt û tundwar dibîne, neçarî bindestiya hêzên xurtir û desthilatdartir dibe. Mêrê ku bindestiya jinê wekî çarenûsekê, an jî qanûneke xwezayî dibîne, her wiha bindestiya xwe jî wekî çarenûseke ebedî dibîne. Ji bo wê, azadiya mêrê bindest (û serdest jî) bêyî azadiya jinê ne pêkan e. Bi ruhê azadiyê tevdigerin Ligel hemû lêkdan û neyiniyên ser rûyê erdê, lebat û livbaziyên jinên azad, hêviyeke pir xurt didin mirovahiyê. Hestyarî û pejnkariya jinên têkoşer û serhildêr, azadiya jinê bi xwe re tîne. Bi rastî jî îro jinên ku bi saya Tevgera Azadiyê bi xwe hesiyane, mînak û nimûneyên herî zindî û berbiçav in. Jinên ku nasdarî vê ferasetê dibin, bi ruhê azadiyê tevdigerin. Û ew jin êdî tenê ne azadiya jinê, azadiya mêrê ku bûye bindestê serdetsê xwe jî diparêzin. Ango pirsgirêka jinê, bi saya tevgera jinên azad, hêdî hêdî ber bi çareseriyê ve dibe. Tiştên nemayê tîne serê mirov Feraset û derûniya bindestiyê, mirov ji hemû nirx û hêjahiyên mirovbûnê bi dûr dixe. Navê rûmet û serbilindahiyê bi mirov re nahêle. Û her gav tiştên nemayê tîne serê mirov. Mêranî û desthilatdarî jî di nav de, hemû hêzên serdest ji azadiya mirovên bindest dipelikînin. Ditirsin ku dê ew jî rojekê werin sêra (asta) wan û serdestiya wan ji dest biçe. Mêrê ku bindestiya xwe teqez û misoger dike Meriv bi hêsanî dikare bibêje ku mêrê ku serdestî û zordestiyê li ser jinê ferz dike, bêşik û bêniqaş bindestiya xwe teqez û misoger dike. Ji ber ku mêr bindestiyê qebûl dike, lewma serdestiya xwe ya li ser jinê didomîne. Mêrê ku bindestiya xwe rasterê bi bindestiya jinê ve girê nede, nikare azadiya xwe bi azadiya jinê ve girê bide. Mêrê ku rebenî û belengaziya xwe nespêre, dîlitî û benîtiya jinê, nikare rûmet û serbilindahiya xwe pispêre serxwebûn û azadiya jinê. Pirsgirêka herî mezin mêr û mêranî ye Bi kurtayî, li vir pirsgirêka herî mezin mêr û mêranî bi xwe ye. Mêrê ku ji azadiya jinê dipelikîne, nikare ji bo azadiya xwe têbikoşe Lewre azadiya mêr rasterê di azadiya jinê re derbas dibe. Ji ber ku jin azad nebûye, lewma mêr nikare azad bibe. Divê mêr ne ji bo azadiya jinê, pêşî ji bo azadiya xwe, li azadiya jinê bicehdîne, têbikoşe û her gav piştgiriyê bide azadiya jinê. Dê çawa azadiya jinê û mafê jiyana jinê biparêze? Îro jin, tenê bi êrîşên mêrên tecawizkar û doxînsist re rû bir û namînin. Her wiha gelek fikr û feraset, bîr û bîrdoz ol û baweriyên mêrane hemû êrîşî xweza, hebûn û xwebûna jinê dikin. Li hemberî azadiya jinê derdikevin. Bindestiya jinê diparêzin. Di binhişîna wan de parastina serdestiya mêr cih digire. Ev yek, xwe di qada civakî û têkiliyên jin û mêran de xwe bi her awayî dide der. Bûyer û lêqewmînên ku her roj li ber çavan pêk tên jî vê yekê diselmînin. Bûyera ku di şexsê Ozgecan de pêk hatiye, ne bûyereke ji xweber e. Şîroveyên ku der barê bûyerê de tên kirin jî ne şîroveyên ketberê û ji rêzê ne. Ne nîrîna civakê û ne jî nêzîkahîtêdanên rûvebir û rayedarên civakê rê li ber çareseriyê vedikin. Paşpê, pirsgirêkê asêtir dikin. Hişmendiya ku jinê wekî emanetê mêr dibîne, dê çawa azadiya jinê û mafê jiyana jinê biparêze? Civaka ku bi tevayî radestî serdestiya mêr bûye û bi çavê mêran li meseleyê dinihêre, dê çawa pirsgirêka jinê çareser bike? Feraseta ku jinê wekî xenîmet dibîne Tecawiz û kujerê ku qesta Ozgecana ciwan kiriye, seranser bi vê hişmendiyê hatiye rapêçan. Pirsgirêk ne ew şexs, an jî şexsekî din e. Pirsgirêk ji zîhniyeta mêrane ya ku raselitî ser serê civakê bûye tê. Fikr û feraseta ku jinê wekî xenîmet, nîmet, emanet û xîreta mêr dibîne, xêra jinê naxwaze û nikare birîna jinê derman bike. Heta ku ev fikr û ferasetên mêrane ji holê ranebin, dê ne Ozgecana me ya dawî be û ne jî dê dawiya qesas û qestdarên canê Ozgecanên me were. ÇARŞEM, 11 ADAR 2015 3 Li Londonê Peyama Jinan: Têkoşîna Me Dê Bi Rihê Berxwedana Rojava Berdewam Bike Çalakiyên 8’ê Adarê yên hefteyeke li Londonê didomin roja Yekşemê bi panel û aktîvîteyeke çandî bi dawî bûn. Gelek kes beşdarî panel û aktîvîteya li Navenda Civaka Kurd a li Harîngey bûn. Jinên bi kincên Kurdî roja Şemiyê tevlî meşa mezin a li navenda Londra bûn, roja Yekşemê jî aktîvîteyên xwe dewam kirin. Di panela ji aliyê platforma jinan a London ya 8’ê Adarê hat organîzekirin Berfin Hezil, Hatîce Guden û Ferîde Kûmbasar wek axaftvan beşdar bûn. Li ser maseya li pêşiya dikê, wêneyên şervanên jin û find hatin danîn. Di panela ku gelek jin û zilam beşdar bûn ji bo kesên di têkoşîna azadiyê de jiyana xwe ji dest dane deqeyek rêzgirtin pêk hat. Moderatoriya panela bi mijara “Ji Rojava ber bi Ewropa Berxwedana Jinan û Destketiyên wê” yek ji rêveberên Meclîsa Jinan a Roj Evrîm Yilmaz kir. Di panelê de axaftina yekemîn ji aliyê rojnameyan Berfîn Hêzil ve hat kirin. Hêzil bal kişand ser îradeya jinan a bi kantonên Rojava û bi taybet berxwedana Kobanê ket rojê û got, “Panzehîra çeteyên tarî yên wek DAIŞ’ê îradeya jinê ye. Di roja me de pergala baviksalar aşkera ye ku kapîtalîzm û emperyalîzm e.” Hezil wiha dewam kir, “Wê jin li her qadê parastina xwe ya cewherî pêk bîne û têkoşîna xwe bigihîne serketinê. Eger DAIŞ li Rojhilata Navîn jehreke ku belav bûye, yekane panzehîra wê jina Kurd e. Di şexsê Arîn Mîrxan de ruhê ji azadiyê bawer dike mîna li Kobanê wê ji Rojhilata Navîn re wekhevî û azadiyê bîne.” LI HEMBER ŞÎDETÊ TÊBIKOŞIN Ferîde Kûmbasar Koordînatora ÎMECE ya xizmeta şêwirmendiya psîkolojîk û civakî li Londra dide jinan piştî agahiyên têkildarî pirsgirêkên ku jin pêre rû bi rû dimînin û bi taybet der barê şidetê de agahiyên bi detay vegotin, bang li jinan kir ku cudatiya xwe ferq bikin û li hember şîdetê têbikoşin. ‘XWEDÎDERKETINA LI ŞOREŞA ROJAVA WEZÎFEYA ME JINAN A ESASÎ YE’ Ji yekîtiya Jinên Sosyalîst Hatîce Guden jî bi bîranîna jinên di têkoşîna jinan de jiyana xwe ji dest dane û ked dane dest bi axaftina xwe kir. Guden, di şexsê şervana jin a Elman a MLKP’yî Ivana Hoffman a hefteya buhrî jiyana xwe ji dest da 8’ê Adarê li tevayî jinan pîroz kir. Guden, ji bo diyarkirina encamên hilbijartinên 7’ê Hezîranê jin dawetî wezîfeyê kir. Guden di axaftina xwe de ev xisûs di- yar kir: “Rojava di bin tehdîdê ye û ev tehdîd tenê ji DAIŞ’ê çavkaniya xwe nagire. Şoreşa Rojava ji bo tevayî gelên bindest bûye ronî û modelek. Ji ber vê jî wê Rojava bibe hedefa pergalên paşverû jî. Xwedîderketina li şoreşa Rojava bûye pêwîstiyek. Xwedîderketina li vê, yek ji wezîfeyên me yên esasî ye.” Di aktîvîteya çandê piştî panelê de, sî- nevîzyona têkildarî rola jinan a di şoreşa Rojava de û lîstikên gelêrî cih girtin. Paula Darwish û Koma Zelal jî stran gotin. Şahî heta derengiya şevê dewam kir. ÇARŞEM, 11 ADAR 2015 2 Xaçepirs Bersiva Hefteya Borî “...Di wî wextê ku avê dengê xwe li ser biskên bê, Bi bîna İndekoyê re, Li mêrga stranên me yên yaqudî belav dikir … Çavên gulyarên me deryayên herî mezin, Leylanên agirîn, Kîtabeyên Avestî bûn, Em bi ser neynika bîra xwe de nixwîn dikirin…” PÊKENOK Fatma Savci Xwediyê sola nû Yekî destgirtî û çavteng cara pêşî ku ji xwe re cotek solên (qundere) nû kirî. Rabû çû nav zadê xwe, da ku li rewşa wî binere. Ev demek dirêj bû, ku baran nehatibû. Lê piştî ku giha nav zad, baraneke xurt dest pê kir. Mêrik li ber sola xwe ket, ku biqete. Wî berê xwe da ezman û bangî Xwedê kir: “Xwedêyo, ez bêjim bila baran neyê, zadê min şîn nabe û mala min wê xerab bibe. Û ez bêjim bila baran bê, sola min a nû wê bilewite û biqete. Hema ya rebî, tu rihê min bistînî û min ji vî halî xelas bikî.” telgraf.co.uk - Rojnameya Çarşem, 11/03/2015 ‘ Têkoşîna Me Dê Bi Rihê Berxwedana Kobanê Berdewam Bike Sala 1911´an cara yekemîn 8´ê Adarê wek roja jinên cîhanê hat pîroz kirin. Di ser re sed sal bêhtir derbas bûn lê hîna tûndiya li ser jinê wekî pirsgirêkek herî mezin li pêşiya me ye. Jibo pîrozbahiyên 8´ê Adarê li paytext Londonê hefteyekê ser hev çalakiyên cûr be cûr hatin lidarxistin. Bi panel, meş û şahiyan jinan bal kişandin ser tûndiya li hember jinê. Di sala 2014´an jibo jinan saleke tarî bû. Tevî li Şengalê bi hezaran jin û zarok ji hêla Daîş´ê ve hatin re- Pêngava Yekemîn a Şikestina Zayendî Rûpel 3 ’ vandin, li Efrîkayê jî bi heman rengî sedan keç ji hêla Boko Haram ve hatin revandin û qetil kirin. Di çalakiyên jinan yên îsal de bi piranî peyama bi rihê berxwedana jinê ya li Kobanê gur kirina berxwedanê û rêxistin bûyînê hat dayîn. Wekî din bal hat kişandin ser tûndiya li hember jinan li Ewropa jî. Li gorî lêkolînên dawî li welatên Ewropa ji sedî 33 jin rastî tundiya mêran tên. Li Brîtanya jî ji sedî 44 jin mexdûrên şîddetê ne… Nûçe û dosyayên me yên vê hefteyê bi tevahî li ser mijara Jinê ne. Xirabûna Hevsengiya Xwezayî; Mêranî Rûpel 4 Tara Jaff: Muzîk Jibo Min Evîn e Rûpel 7 Hefteyî Hêjmar Jin 459