Türkiye Finans çalışanları takım ruhunu Avrasya Maratonu`na taşıdı
Transkript
Türkiye Finans çalışanları takım ruhunu Avrasya Maratonu`na taşıdı
ğı günlerdeyiz. Kuzey Afrika ve Ortadoğu tar eni sayfalar açılırken, bu büyük değişim bir ılı oluyor. Öncelikle oralarda yaşayan halkla ndişe duyarken, bir yandan da dünya ekon e siyasi dengelerin nasıl etkileneceğini hass PAYL A ŞIM DA N etle takip ediyoruz. Gündemi ele aldığımız d mızda Prof. Dr. ve ekonomi yazarı Fikri Türke umlarını da.Kültürel ve coğrafi olara yeni ye İkram Göktaş Merhaba 2012 2 012’ye merhaba dediğimiz bugünlerde, Türkiye Finans ailesi adına mutlu ve güzel bir yıl geçirmenizi dilerim. 2011 sadece dünyada ve ülkemizde değil, Türkiye Finans için de önemli değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. Bunları sayfalarımızda sizlerle paylaşıyoruz. Her yıl dergimizin ilk sayısında, bir önceki yıl dünya gündemini meşgul eden olayları işliyoruz. Bu yıl da “Güncel” bölümümüzde aynı yaklaşımla 2011 yılında dünyada neler olduğuna baktık. “Bankamızdan” bölümünde okuyacağınız üzere geçtiğimiz yıl Türkiye’nin en iyi “veri merkezini” kurduk. Bu arada, Bankamızın bilgi sistemleri bünyesinde, Microsoft tarafından dünyada az sayıda kişiye çok zor verilen MVP unvanına sahip iki arkadaşımızın olduğunu biliyor muydunuz? İlerleyen sayfalarda kendileri ile yapılan söyleşiyi okuyacaksınız. 2011 dünyada ekonomik çalkantıların devam ettiği bir yıl olurken, Türkiye’de dünyanın diğer bölgelerine göre “nispeten” daha pozitif bir yıl oldu. Peki, 2012’de ne olur? Bu soruya cevap bulmak için bazı akademisyenlerle görüştük. Ekonomi değerlendirmemizi Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde akademisyen olan hocalarımızdan dinledik ve 2012’de nasıl bir sürecin bizleri beklediğini onların gözünden size aktarmaya çalıştık. Mekân olaraksa yeni yılın ilk sayısında tercihimiz her yerinden adeta tarih fışkıran Hatay ilimiz oldu. Hatay, tüm güzellikleri ve geçmişten gelen ihtişamıyla bizleri büyüledi. Bu büyüyü elimizden geldiğince sizlere aktarmaya çalıştık. Hatay’a kadar gidince şube röportajlarımızda da Hatay ve İskenderun şube müdürlerimize yer verdik ve onlardan şubelerinin başarı hikâyelerini dinledik. Yaşam sayfamızın konuğu ise son zamanların en çok konuşulan isimlerinden yönetmen Onur Ünlü oldu. “Leyla ile Mecnun” dizisinin de yönetmeni olan Ünlü, röportaj esnasında arkadaşlarımıza önemli açıklamalar yaptı ve itiraf etti: “Samimi değilseniz o film tutmaz” Spor sayfamızda ise kışın büyüsü, ülkemizde son zamanlarda yükselişe geçen “Kış Sporları” ve bu sporların tarihsel süreçteki yeri var. Bastıran soğuklar sebebiyle Sağlık sayfamızda kış hastalıkları ve korunma yöntemlerini, Dijital Çağ sayfamızda ise akıllı telefonları anlattık. Aile sayfamızda İlk Bir Yılda Bebek Bakımı konusuna yer verdik. Yönetim sayfalarımızı da okumadan geçmeyin. Çünkü arkadaşlarımız 2012 yılında işsiz kalınamayacak kadar önemli meslek dallarını sizler için araştırdı. Türk-İslam sanat eserleri alanında önde gelen uzman ve koleksiyonculardan Mehmet Çebi ise “Aşk-ı Nebi Sanat Olunca” diyor ve sınırları aşarak dünyaya adını duyuran çalışmalarını sizler için anlatıyor. İstanbul’un gizli kalmış tarihi binalarını da yine sizler için kaleme aldık ve gizli kalmış bu güzellikleri hikâyeleri ile birlikte gün yüzüne çıkardık. Yeni sayılarımızda buluşmak üzere… 1 2 28 38 40 48 50 52 54 56 58 60 62 64 paylaşımdan içindekiler şube 4 dijital çağ yönetim şube zaman 10 aile sağlık bilim - teknik kültür - sanat 18 economy-news şube bilgileri bulmaca 24 imtiyaz sahibi türkiye finans katılım bankası adına v. derya gürerk 30 genel yayın yönetmeni ikram göktaş sorumlu yazı işleri müdürü kemal kaptaner yayın kurulu ahmet ikizoğlu selçuk aydemir ilyas yıldız halkla ilişkiler şinasi akhan 34 yönetim yeri yakacık mevkii, adnan kahveci cad. no: 139 34876 kartal / istanbul tel : 0216 452 54 54 (pbx) faks : 0216 452 54 00 turkiyefinans.com.tr [email protected] yapım hayat yayıncılık, iletişim, yapım, eğitim hizmetleri ve tic. ltd. şti. editör ali ihsan bayrak muhabirlik hizmetleri gafa ajans 42 sanat yönetmeni kenan özcan grafik ve tasarım hasan dede kapak fotoğrafı antakya baskı ve cilt şan ofset cendere yolu no: 23 ayazağa - istanbul / turkey tel: 0212 289 24 24 fax: 0212 289 07 87 44 4 BİZDEN HABERLER Türkiye Finans çalışanları takım ruhunu Avrasya Maratonu’na taşıdı... Türkiye Finans, dünyanın kıtalararasında koşulan tek maratonu olan Avrasya Maratonu’na bu yıl 200’e yakın çalışanıyla katıldı. T [email protected] ürkiye Finans Katılım Bankası 200’e yakın çalışanıyla, 16 Ekim Pazar günü yapılan 33. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu’na katıldı. Kendi sektöründe en yüksek kurumsal katılımı gerçekleştiren Türkiye Finans’ın 189 çalışanından 171’i halk yürüyüşüne, dokuzu 8 km. koşusuna, dokuzu da 15 km. koşusuna katıldı. Dünyanın kıtalararasında koşulan tek maratonu olan Avrasya Maratonu’nun coşkusunu, sportmen çalışanlarıyla birlikte yaşayan Türkiye Finans, aynı zamanda takım ruhu ve sinerjisi için de örnek bir uygulamaya imza attı. Bu yıl ilk defa Avrasya Maratonu’na katıldıklarını ve gelecekte daha yüksek katılımla bu önemli etkinlikte yer almayı hedefledikleri- ni belirten Türkiye Finans İnsan Kaynakları ve Eğitim’den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Zuhal Ulutürk; “Bankamızdaki sosyal kulüpler arasında bu yıl yerini alan Koşu Kulubümüz, çalışanlarımızdan yoğun bir ilgi gördü. Biz de bu ilgiyi, Belgrad Ormanı’nda profesyonel antrenörler yönetiminde yaptığımız antrenmanlarla destekledik. Her ne kadar bireysel bir spor gibi görünse de koşu, birlikte yapıldığında son derece keyifli oldu. Avrasya Maratonu’nu Bankamızı temsil etmek üzere katılacağımız bir organizasyon olarak değerlendirmenin yanı sıra çalışanlarımızın birlikte spor yaparak iş hayatı dışında da biraraya gelecekleri güzel bir fırsat olarak gördük. Bu faaliyetle edindiğimiz deneyimlerimizin iş yaşamımıza olumlu katkıları olacağına inanıyoruz” dedi. 5 Dostluk kazandı Türkiye Finans Futbol Turnuvası-2011 Tamamlandı. B anka içi iletişimi artırmak ve çalışanlar arasındaki ilişkileri geliştirmek amacıyla bu yıl sekizincisi düzenlenen ve 30 takımın katıldığı Türkiye Finans Futbol Turnuvası-2011 finali 26 Kasım 2011 Cumartesi günü Ataşehir Biral Spor Tesisleri’nde gerçekleştirildi. Ön elemelerle birlikte toplam 12 hafta süren Futbol Turnuvası-2011’in final maçında bu yıl yaptığı flaş transferlerle karşılaşmaların tamamını kazanarak finale adını yazdıran “FC Operasyon” takımı ile “Paragücü” takımları karşılaştı. “Paragücü” sahip olduğu 3 şampiyonluk, bir ikincilik, bir de üçüncülükle turnuvanın en istikrarlı takımıydı. Müthiş bir mücadele yaşanan karşılaşmanın sonucunda rakibine 4-2’lik üstünlük sağlayan “FC Operasyon” takımı 2011 yılının namağlup şampiyonu oldu. Turnuvanın üçüncüsü “Avrakadabra” takımı olurken “Ayrılsak da Beraberiz” takımı da 12 haftalık maratonda ipi dördüncü sırada göğüsledi. Final müsabakasından önce oynanan dost- luk maçında Birim Müdürleri Karması ile Şube Müdürleri Karması karşılaştı. Kıran kırana süren mücadele sonucunda Şube Müdürleri rakiplerine 1-0’lık üstünlük sağladı. Final maçının ardından yapılan törende 12 haftalık serüvendeki performans ödülleri sahiplerini buldu. Törende ilk dörtte yer alan takımlara sıralama kupası verilirken, turnuvanın en centilmen takımı seçilen “Curcunaspor” takımına Centilmenlik Kupası, turnuvanın en iyi taraftarı seçilen “Funda Güner”e ise En İyi Taraftar Kupası verildi. En iyi kaleci seçilen “Avrakadabra” takımı kalecisi Hüsamettin Aktaş kaleci eldiveni, turnuvanın gol kralı olan “Paragücü” takımı golcüsü Bayram Tepeli ise halı saha ayakkabısı ile ödüllendirildi. Geçen yılın şampiyonu Financial United’ın çeyrek finalde elenmesi turnuvanın en büyük sürprizlerinden biri oldu. Türk futboluna yıllardır büyük katkıları olan teknik direktör Rasim Kara ile Trabzonspor ve Beşiktaş’ın unutulmaz oyuncusu Mehmet Ekşi de final organizasyonuna misafir oldular. 6 Türkiye Finans 2011 yılında 900 milyon dolarlık yurt dışı krediye ulaştı Türkiye Finans, Bank Islam Brunei Darussalam ile 5 yıl vadeli 75 milyon dolarlık yeni bir murabaha kredisi anlaşmasına imza atarak 2011 yılı içerisinde yurt dışından toplam 900 milyon dolar değerinde kredi sağlamış oldu. Alınan yeni murabaha kredisi öncelikli olarak KOBİ’lerin kullanımına sunulacak. K [email protected] atılım bankacılığının öncü kuruluşu Türkiye Finans, Bank Islam Brunei Darussalam ile 75 milyon dolar tutarlı bir murabaha kredi anlaşmasına imza attı. Murabaha kredisi anlaşması için düzenlenen imza törenine Türkiye Finans Genel Müdürü Derya Gürerk ve Bank Islam Brunei Darussalam CEO’su Javed Ahmad katıldı. Bank Islam Brunei Darussalam ile imzalanan 5 yıl vadeli 75 milyon dolarlık murabaha kredisi ile birlikte Türkiye Finans’ın 2011 yılında yurt dışından temin ettiği krediler 900 milyon dolara ulaştı. Daha önce Citibank liderliğindeki uluslararası 20 bankadan oluşan konsorsiyum ile Mart ayında 300 milyon dolarlık murabaha sendikasyon kredisi imzalayan Türkiye Finans, Ekim ayı içerisinde de İslam Kalkınma Bankası ile yaptığı 2 yılı geri ödemesiz toplam 5 yıl vadeli 75 Milyon dolarlık proje finansmanı kredi sözleşmesiyle katılım bankaları arasındaki en uzun vadeli krediye imza atmıştı. Murabaha kredisi imza töreninde görüşlerini dile getiren Türkiye Finans Genel Müdürü Derya Gürerk, “Bank Islam Brunei Darussalam ile imzaladığımız 75 milyon dolarlık murabaha kredisi bu yıl içerisinde imzaladığımız üçüncü uluslara- rası kredi anlaşması oldu. Bu üç anlaşma neticesinde ucuz maliyetli uzun vadeli yurt dışı fonları Türkiye’ye kazandırmış bulunuyoruz. Almış olduğumuz bu yeni murabaha kredisini üretim ve kurumsal finansman desteğine ihtiyaç duyan KOBİ’lere, uygun maliyet ve şartlarda kullandıracağız” dedi. Bank Islam Brunei Darussalam CEO’su Javed Ahmad ise, Türkiye Finans ile imzaladıkları murabaha kredisinin Türk piyasalarına duydukları güvenin bir göstergesi olduğunu belirtti. Ahmad, “Türkiye son yıllarda hem ekonomik hem de siyasi anlamda çok önemli bir başarı gösterdi. Bunun neticesinde de Türk şirketleri uluslararası arenada her geçen gün daha da önemli bir konuma geliyor. Özellikle küresel ekonomik kriz koşullarının hakim olduğu bir konjonktürde, Türkiye güçlü ekonomisiyle güven veriyor ve yatırım çekmeye devam ediyor. Biz de bu sebeple Bank Islam Brunei Darussalam olarak bu yıl içinde Türkiye Finans ile yeni bir kredi anlaşmasında buluşmuş olduk. Daha önce Türkiye Finans’ın murabaha sendikasyonuna da iştirak etmiştik. Bugün imzaladığımız murabaha kredisiyle ikinci kez Türkiye Finans’la el sıkışıyoruz” dedi. 7 Bloomberg Ekonomisti David Powell: “Krizi en derinden yaşayan Avrupa ve Amerika, bugün Türkiye’ye gıpta ile bakıyor” 6 Aralık 2011 tarihinde tüm dünyada yaşanan kriz sürecine ilişkin toplantı Türkiye Finans Katılım Bankası Genel Müdürü Derya Gürerk’in ev sahipliğinde gerçekleşti. T ürkiye Finans Katılım Bankası, tüm dünyada yaşanan kriz sürecine ilişkin 6 Aralık 2011 tarihinde düzenlediği toplantıda, Bloomberg Ekonomisti David Powell’i Türkiye’ye davet etti. Türkiye Finans Katılım Bankası Genel Müdürü Derya Gürerk’in ev sahipliğinde gerçekleşen toplantıya, bankanın üst düzey yöneticileri ile müşteriler katıldı. Toplantıda, ‘Amerika’nın finansal görünümü ve gelişmelerin dolar üzerindeki etkileri’ ile ‘Avrupa’nın borç krizindeki son durumu’ başlıklarına odaklanan David Powell, Türkiye ekonomisine yönelik önemli mesajlar verdi. Euro’nun 2 ila 5 yıllık süreçte yüzde 25-30 seviyelerinde bir değer kaybı yaşayacağı ve Dolar/Euro paritesinin de bu süreç sonunda 1/1.1 seviyelerine geleceği öngörüsünden yola çıkan Powell, özellikle ihracatlarının büyük bir kısmını bu iki para cinsinden yapan Türk yatırımcılarının önümüzdeki dönemde piyasaları çok yakından takip etmesi gerektiğini hatırlattı. İhracat pazarlarının çeşitlendirilmesinin Türk ekonomisinin yararına olacağını da sözlerine ekleyen Powell, sağlam bir ekonomiye sahip olması nedeniyle dünyanın bugün Türkiye’ye gıpta ile baktığını gelecekte de atılacak doğru adımlarla Türkiye’nin ekonomik olarak dünyanın en önemli merkezlerinden biri haline geleceğini belirtti. “Kriz Avrupa’da derinleşiyor” Özellikle Avrupa’nın içinde bulunduğu borç krizine yönelik çok da iyimser bir tablo çizmeyen Powell, yaşanan bu durumun gittikçe derinleştiğine vurgu yaparken tüm bu olumsuzluklara rağmen Euro bölgesinde bir dağılma beklemediğinin de altını çizdi. Ayrıca, “Son dönemde Yunanistan’ın ardından Belçika, İrlanda, Portekiz, İtalya ve İspanya da yaşadığı ekonomik sıkıntılarla gündeme geldi. Bu ülkelerde yaşanan problemlerin kısa zamanda çözülmesi mümkün görünmüyor” diyen Powell, Fransa için de ‘Kral Çıplak’ ifadesini kullandı. Amerika için ise sakinleşmiş gibi duran pi- yasalarda tedirginliğin devam ettiğini hatırlatan Bloomberg Ekonomisti David Powell, sağlık harcamalarının Amerika’nın yumuşak karnı olduğunu da sözlerine ekledi. Powell ayrıca, Obama Hükümeti’nin aldığı radikal önlemlere rağmen bu alanda iyileşme yaşanmadığını ve Amerikan ekonomisinin bu nedenle ciddi bir baskı ve tehlike altında olduğuna vurgu yaptı. Gürerk: 2001’den ders aldık, temkinli olmakta fayda var… Powell’in açıklamaları sonrasında konuya ilişkin bir değerlendirmede bulunan Türkiye Finans Katılım Bankası Genel Müdürü Derya Gürerk; “Ülke olarak 2001 krizinden çok önemli dersler çıkardık ve geçen yıllar içerisinde sektörümüz çok ciddi bir yapılanma gerçekleştirdi. Gelinen noktada bu miras, bugün küresel krizin etkilerini minimumda hissetmemizi sağlıyor” dedi. 8 Fitch’ten Türkiye Finans’a yüksek not... Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye Finans Katılım Bankası’na verdiği kredi notları belli oldu. Fitch’in değerlendirmesine ilk kez katılan Türkiye Finans, Türkiye’nin kredi notu en yüksek ilk beş bankası arasında gösterildi. U luslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch tarafından kredi notu ilk kez değerlendirilen Türkiye Finans’ın ulusal kredi notu AAA, TL cinsinden uluslararası uzun vadeli kredi notu BBB ve yabancı para notu BBB- olarak açıklandı. Katılım bankacılığının öncü kuruluşu Türkiye Finans, güçlü sermaye yapısı ve sağlam aktif yapısı ile Türkiye’nin kredi notu en yüksek ilk beş bankası arasında yer alıyor. Fitch’in kredi notu ile ilgili görüşlerini dile getiren Türkiye Finans Genel Müdürü Derya Gürerk, “Açıklanan yüksek notlar; Türkiye Finans’ın sağlam yapısına ve gelişim planlarına dönük bağımsız bir değerlendirme niteliği taşıyor. Türkiye Finans olarak Fitch’in kredi değerlendirmesinde ilk kez yer alıyoruz ve bu ilk değerlendirmede bankamızın Türkiye’de en yüksek not alan ilk beş banka arasında gösteriliyor olması memnuniyet vericidir” dedi. Türkiye Finans’a “Best Islamic Bank 2011” ödülü [email protected] L ondra merkezli Global Banking & Finance Review dergisi Türkiye Finans’ı 2011 yılının “En İyi Katılım Bankası” ödülüne layık gördü. Global Banking & Finance Review, uluslararası bankacılık ve finans sektöründe bilgilendirici ve bağımsız haberler yayınlayan online bir dergi. Dergide deneyimli yazarların yalın ve özlü bir şekilde aktardıkları kaliteli ve kapsamlı görüşlere yer veriliyor. Alanında en güçlü internet sitelerinden biri olan www.globalbankingandfinance.com sitesi, 170 farklı ülkeden aylık 45,000 ziyaretçi tarafından ayda yaklaşık 100,000 kere tıklanıyor. Ödül listesine giren adaylar ya kendi kurumları tarafından ya da okurlar tarafından aday gösteriliyor. Kısa listeye girecek adaylar, başında dergi editörünün bulunduğu ödül kurulu tarafından çeşitli sektör analizcileri ile işbirliği içerisinde kararlaştırılıyor. Ödül seçim kurulu 2011 ödülleriyle ilgili kararını açıklamadan önce çok sayıda kriteri göz önünde bulundurmuş. Şeffaflık, KSS Girişimleri, Müşteri Hizmetleri, Müşteri Temsilciliğinde Mükemmellik, Kârlılık, Stratejik Gelişme, Ürün Orijinalliği & Kalitesi, vb. noktalar genel ödül kriterleri olarak açıklanıyor. 9 Van’ın acılarını paylaştık… 2 3 Ekim 2011 tarihinde gerçekleşen ve tüm milletimize büyük üzüntü yaşatan Van depreminin yaraları yavaş yavaş sarılıyor. 600’den fazla vatandaşımızın can verdiği, binlerce kişinin yaralandığı ve 72.000 binada ağır hasar ya da yıkım oluşturan depremden gerekli derslerin çıkarılmasını ve gerekli önlemlerin alınmasını diliyoruz. Türkiye Finans olarak gerek Van’daki çalışanlarımız ve gerekse bölgede yaşayan vatandaşlarımız için vakit kaybetmeden çeşitli aksiyonları hayata geçirdik. Bu paralelde; • Başbakanlık tarafından koordine edilen Deprem Yardımı organizasyonuna Bankamız adına 100.000 TL tutarında bağışta bulunulmuştur. • Evlerinde hasar meydana gelen veya evini kullanmak istemeyen çalışanlarımızın tümü için barınma koşulları araştırılmış, mevsim itibarıyla çadırların yeterli çözüm oluşturmayacağı anlaşıldığından toplamda 19 konteyner bölgeye sevk edilmiştir. Sadece şube çalışanlarımız değil, Bankamız çalışanlarından ailesi Van’da yaşayanlar da bu imkandan yararlanmıştır. • Konteyner toplu alanında kullanılmak üzere birer adet çamaşır ve kurutma makinası gönderilmiştir. • İlk andan itibaren bölgeye sağlanan destek ile yiyecek/gıda sıkıntısı yaşanmamıştır. • İlk andaki ihtiyaçlarını gidermeye katkıda bulunmak üzere tüm çalışanlarımıza Afet Yardımı’nda bulunulmuştur. Diğer ihtiyaçların karşılanması için de Şube Müdürümüze harcama yetkisi verilmiştir. • Web sayfamız, İnternet Şubemiz ve SMS üzerinden müşterilerimize ulaşılarak işlemlerinden masraf alınmayacağı duyurulmuştur. • Van Şubesi çeklerinin özellikli durumu nedeniyle yapılacak işlemler tüm Bankaya ilan edilmiştir. • Vadesi gelen krediler için Genel Müdürlük ilgili birimlerinde ertelemeye ilişkin çalışmalar başlatılmıştır. Yeni kredi talepleri değerlendirilmiş ve teminatlarla ilgili genel bir çalışma başlatılmıştır. • Başta sigorta işlemleri olmak üzere Genel Müdürlük ilgili birimlerinde Van Şubemize özel hizmet ekipleri oluşturulmuştur. Ankara/ Kızılay Şubemizde Van Şubesi işlemleri için hizmet masası oluşturulmuştur. • Müşteri İlişkileri Müdürlüğümüz aktif aramalar yaparak müşterilerimizin ihtiyaçlarını tespit etmiştir. • Bankamızda ilk kez mobil şube uygulaması başlatılarak kısa sürede çalışır hale getirilen şubemiz, Van’a gönderilerek müşterilerimizin hizmetine sunulmuştur. • Görülen ilgi üzerine ikinci mobil şubemizin de kısa süre içerisinde aynı bölgede hizmete sunulması için gerekli hazırlıklar tamamlanmış ve müşterilerimize iki araçtan hizmet verilmeye başlanmıştır. Sadece başarılar veya stratejik hedefler değil hayatın bize getirdiği felaket anlarında da bir arada olma ve yaralarımızı sarma konusunda Türkiye Finans Ailesi olarak önemli bir deneyimi daha geride bırakmış bulunmaktayız. Şartlar ne kadar beklenmedik şekilde gelişirse gelişsin, bir arada olma ve ortak duygular besleme özelliklerimizin bize her zorluğun altından kalkma güç ve azmini vereceğine yürekten inanıyoruz. Bu vesile ile başta Van Şubemizdeki arkadaşlarımız olmak üzere tüm bölge halkına yaşamış oldukları felaket nedeniyle bir kez daha geçmiş olsun diyor, vefat edenlere Allah’tan rahmet yakınlarına Sabr-ı Cemil niyaz ediyoruz. 10 İki MVP, Türkiye Finans’ta [email protected] BANK AMIZDAN Microsoft’un dünya üzerindeki gözleri olarak tanımlanan MVP unvanına ülkemizden çok az kişi sahip.Türkiye’de MVP ünvanına sahip sadece 40 kişi var ve bunların iki tanesi Türkiye Finans Katılım Bankası’nda çalışıyor. Biz de MVP’nin ne olduğunu ve Türkiye Finans’a katkılarını onlardan dinledik. Hakan Uzuner Mesut Aladağ 11 T ürkiye Finans Katılım Bankası’nın Bilgi Teknolojilerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Fahri Öbek’in ekibi içerisinde yer alan Hakan Uzuner ve Mesut Aladağ, ülkemizde MVP ünvanını sahip birkaç isimden biri. MVP, Microsoft’un dünya çapında verdiği bir derece, bir ödüllendirme olarak ifade ediliyor ve bu ünvana sahip olmak o kadar da kolay değil. Kişilerin bloglarında yazdıkları yazılardan, toplumsal gelişime katkılarına kadar pek çok kriter değerlendirme altına alınıyor. Biz de hal böyle olunca MVP’nin ne demek olduğunu, faydalarını kısacası A’dan Z’ye ne anlam ifade ettiğini ilk önce ekibin başındaki isim Fahri Öbek’ten sonra da, bizzat bu işin mutfağında yer alan isimler Hakan Uzuner ve Mesut Aladağ’dan dinledik. MVP ne anlama geliyor? Kısaca anlatabilir misiniz? Fahri Öbek: MVP, Microsoft’un verdiği bir derece, bir ödüllendirmedir. Burada kişilerin son bir yılda yaptığı aktivitelere bakılıyor. Örneğin, bloglarında yazdıkları yazılar, yayınladıkları makaleler ile IT dünyasına gelişimine olan katkılarına bakıyorlar. Tabi MVP’lik Microsoft’la bağlantılı olduğu için bu noktada Microsoft ürünlerine ait paylaşımlar değerlendirmeye alınıyor. MVP’ler en değerli profesyonellerdir. Çünkü bunların bilgi toplumunun gelişimine katkıları vardır. Bunu ticari kaygı ile değil genel toplum için yaptıklarını rahatlıkla söyleyebilmemiz mümkün. Bu anlamda Türkiye’de çok az MVP vardır. Toplamda kaç tane olduğunu söyleyebiliyorsunuz? Fahri Öbek: 35-40 civarı olduğunu söyleyebilmek mümkün. Bunların iki tanesi Mesut ve Hakan arkadaşlarımıza (Hakan Uzuner, Mesut Aladağ) aittir. Dolayısıyla biz bundan gurur duyuyoruz. Kendilerinin bankamıza pek çok faydası bulunmaktadır. Bu arkadaşlarımızın şu anda Microsoft’un düzenli yaptığı herkese açık olmayan ve yeni nesil teknolojilerle ürünlerin tanıtıldığı seminer ve toplantılara katılım hakları var. Bunların başında kendilerinin Microsoft ürün ekipleri ile yakın çalışması gelmektedir. Bu yakın çalışmanın sonucu olarak Microsoft’ un yakın gelecek için şekillendirdiği ürün yeniliklerini ilk ağızdan öğrenebiliyoruz. Bizler de bu değerli bilgiler sayesinde bankamızın Microsoft teknolojileri noktasındaki yatırımlarına yön verebiliyoruz. Ayrıca MVP arkadaşlarımız banka bünyesinde normalde dışarıdan sağladığımız pek çok eğitimi kendileri verebilmektedir. Bu sayede teknik eğitimler noktasında da planlama ve hızlı çözüm üretebilmekteyiz. Yıllardır sahip oldukları eğitmenlik tecrübeleri ile diğer ekip arkadaşlarımızın gelişimine katkıda bulunuyorlar. Sahip oldukları tecrübeleri yine bankamızın projelerinde kullanarak herhangi bir danışmanlık almadan pek çok büyük geçiş projesini yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Yine kendilerinin sektörde tanınıyor olması Bankamızın bilgi teknolojileri konusundaki yatırımlarının ve bu alanda ne kadar iyi olduğumuzun bir aynası olmaktadır. Özetle arkadaşlarımızın hem maliyet anlamında, hem de iş gücünün etkinliğinin artması anlamında artısı vardır. MVP programı dünya çapında kabul edilen bir programdır. Türkiye’de bu programa dâhil olan uzman sayısının sınırlı olması ve bu uzmanlardan ikisinin bizim kurumumuzda çalışıyor olması göğsümüzü kabartıyor. Microsoft MVP unvanını verirken kişilerin etkinliklerine ve topluma yararlarına bakıyor mu? Fahri Öbek: Siz bir konuda çok çok uzman olabilirsiniz. Ama kimseyle paylaşmıyorsanız sadece kendinize kullanıyorsanız MVP olamazsınız. Dolayısıyla bu arkadaşlarımız mesai saatlerinde işlerini yaparken mesai saatleri dışında da bilgi toplumunun gelişmesine destek oluyorlar. Forumlarda ve bloglarda yazıyorlar, makale yayınlıyor, üniversite seminerleri düzenliyorlar, webcast olarak isimlendirdiğimiz online eğitimler veriyorlar ve bu yaptıkları tüm çalışmaları pek çok platformda yayınlayarak görüş, bilgi ve deneyimlerini paylaşıyorlar. MVP’lerin gözünden MVP MVP’nin ne olduğunu bir de sizden dinleyebilir miyiz? Mesut Aladağ: MVP Microsoft’un dünya üzerindeki bağımsız uzman danışmanlarıdır. Dünya üzerinde yaklaşık 4 bin civarında MVP var. Türkiye’de 40’a yakın MVP var. Bu tam olarak bir sertifikasyon değil. Microsoft’un yıllardır sizin sahip olduğunuz bilgi ve birikimlerinize güvenmesiyle, Microsoft tarafındaki yöneticilerin sizi aday göstermesiyle alınabilen bir ünvan ya da ödül diyebiliriz. Bu ünvana sahip olanlar yani MVP’ler Microsoft’un her yıl Amerika / Seattle’da düzenlediği tamamen gizlilik sözleşmesi 12 ile yapılan organizasyona katılarak Microsoft’un yeni ürünleri ile ilgili yol haritası hakkında bilgi sahibi olmuş oluyorlar. Bizler MVP olarak hem kurum bünyesinde hem de Türkiye’deki diğer kurumlardaki BT çalışanlarından edindiğimiz izlenimleri, istekleri ve geri bildirimleri Microsoft ile paylaşıyoruz. Bu paylaşımlar da ürünlerin geliştirilmesinde çok ciddi anlamda bir katkısı oluyor. MVP her yıl yenilenen bir ünvan. Türkiye’de özellikle hangi ürünler öne çıkıyorsa MVP’lerde o alanda seçilmeye özen gösteriliyor. Bu derece her yıl yenileniyor mu? Mesut Aladağ: Evet. Ancak bu yıl MVP olduğunuz için önümüzdeki yıl MVP olma garantiniz yok. Peki, siz hiç ara verdiniz mi? Biz aslında MVP’yiz diye bu kadar el üstünde tutulmuyoruz. Biz zaten işimizi yıllardır çok iyi yapıyorduk. Yaptığımız projelerle anılan insanlarız. Ama genel olarak biz MVP’likten öte bankaya ya da sektöre kattığımız projelerle anılmayı daha çok tercih ediyoruz. Hakan Uzuner: Biz hiç ara vermeden devam ediyoruz. İkimiz de 4 yılı geride bıraktık. Şöyle bir algılama olmamalı: MVP olduğu için değerliler. Hayır, biz zaten sektörde değerliydik ve bundan dolayı MVP ödülüne layık gösterildik. Siz ne kadar popülersiniz? Buda çok önemli. Siz zaten değerli olduktan sonra bu ödül veriliyor. Biz aslında MVP’yiz diye bu kadar el üstünde tutulmuyoruz. Biz zaten işimizi yıllardır çok iyi yapıyorduk. Yaptığımız projelerle anılan insanlarız. Ama genel olarak biz MVP’likten öte bankaya ya da sektöre kattığımız projelerle anılmayı daha çok tercih ediyoruz. Diğer bankalarda kaç MVP var? Mesut Aladağ: Aslında MVP’ler daha çok danışmanlığı tercih ediyor, ancak buna rağmen bildiğimiz kadarı ile bankacılık sektöründe 7 MVP çalışıyor. Emin değiliz çünkü bu tür iş değişiklikleri bizim sektörde hızlı gerçekleştiği için yakında takip etmek zor oluyor Peki, hangi alanda MVP’siniz? Fahri Öbek: Mesut, Microsoft’un Active Directory (Directory Service) alanında, Hakan da Forefront Güvenlik ailesinde (Forefront Security) MVP. Mesut Aladağ: MVP’lik aslında uzmanlık alanınıza göre verilen bir unvan olmak ile birlikte bazen de sektörün ihtiyaçları doğrultusunda uzman olduğunuz pek çok alandan o anda sizin uzmanlığınızın paylaşımlarına ihtiyaç duyan bir ürün için verilebiliyor. Örneğin bizler her ne kadar tek bir alanda MVP ödülüne layık görül- müş olsak da aslında Microsoft ürün ailesinin pek çok ürününe hâkimiz. Ancak bu ürünlerden içerisinde MVP bulundurmayan veya sizin aktivitelerinizin, yani sürekli bir paylaşım içerisindeyseniz ve bu üründe yeni bir ürün ise bazı durumlarda uzmanlık alanınız buna göre belirlenebiliyor. Örneğin Ben Forefront MVP’siyim ancak Banka bünyesinde Active Directory, Exchange Server ve OCS ürünlerinin sorumluluğunu üstlenen bir ekibin yöneticisiyim. Bununla ilgili neler yapıyorsunuz? Mesut Aladağ: Hakan’ın kurucusu olduğu ve benim de dahil olduğum “ÇözümPark” isimli bir IT Community var. (www.cozumpark.com) Bu organizasyon Microsoft Türkiye başta olmak üzere IBM, HP ve benzeri diğer pek çok global şirket tarafından desteklenmektedir. Burada haftalık düzenli olarak makaleler yayınlıyoruz, web seminerleri gibi çok sayıda etkinlik düzenliyoruz. Bu etkinlikler IT sektöründe Türkiye’ye Türkçe kaynak olarak çok ciddi anlamda bir kazanım sağlıyor. Bunların yanında haftalık forum bölümü ile sektördeki çalışanların sorularının cevaplandığı bir alan da mevcut. Ayrıca Microsoft ile birlikte özellikle yeni teknolojilere yönelik belli dönemlerde pek çok üniversite semineri ve yine bilişim sektörü çalışanları için workshoplar düzenliyoruz. Hakan Uzuner: Aslında süreç şöyle, öncelikle uzmanlık alanımızdaki ürünleri yazıyoruz. Bunların dışına çıkmıyoruz. Çünkü derin seviyede bilgi paylaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de bir rekor kırdık. Mesut, ben ve ÇözümPark Bilişim Portalı ekip arkadaşlarımızın katıldığı bir etkinlik yaptık. Microsoft Türkiye ofisinde düzenlenen bu etkinliğe 333 kişi katıldı. Bu etkinlikte henüz piyasaya sürülmemiş olan Microsoft’ un en yeni teknoloji ürünlerini anlattık. Peki, bunu nasıl yapıyoruz? Bizim yaptığımız mesai sonrası yeni ürünleri araştırmak, olan ürünleri daha yüksek seviyede paylaşmak. Microsoft ve diğer MVP’lerle görüş alışverişi yaparak elimizdeki bilgileri Türkçeleştirip anlaşılır bir şekle getiriyoruz. İşte bunun sonunda makaleler, seminerler ortaya çıkıyor. Peki, bu çalışmaların bankaya olan katkısı nedir? Fahri Öbek: Arkadaşlarımızın kendi uzmanlıklarının çok derinlemesine gelişmiş olmasının bankaya doğrudan bir artısı oluyor. Bir kere uzmanlıkları daha da derinleşiyor. Daha da bilgili hale geliyorlar. İkincisi Microsoft’un 13 önümüzdeki 5 yıllık dönem içinde neler çıkaracağını kimse bilmezken onlar biliyor. Biz de büyük oranda Microsoft’la çalışan bir bankayız. Ortamlarımızın hemen hemen tamamı Microsoft üzerine kurulu; dolayısıyla bu bizim için önemli bir bilgi. Bunun dışında bu yeni ürünleri Microsoft Windows Server 8 gibi daha kimse bilmezken alıp incelemiş, sıkıntıları önceden görmüş ve önlemleri almış oluyorlar. Bunları buradaki arkadaşlarımızla paylaşarak buranın hız kazanmasına katkıda bulunuyorlar. Bunun dışında eğitimler veriyorlar. Türkiye Finans’ın çalıştırdığı insan kaynağının kalitesi yetkinliği biraz daha belirgin hale gelmiş oluyor. O anlamda bir kere imaj katkısı var. Ama banka içinde de eğitimler veriliyor. O eğitimin maliyetinin tasarrufundan tutun, o eğitimin içeriğinin kalitesinin yarattığı faydaya kadar pek çok artısı var. Hakan Uzuner: Başladığımız yıl 5 tane başarı hikâyesi çıkardık. Başarı hikâyesi olan projeler bankaya çok ciddi kazanım sağlıyor. Sadece bu projelerden bir tanesi Bankamıza düzenli olarak yıllık 3.5 milyon dolarlık kazınım sağlıyor. Aslında bu 5 başarı hikâyesinin 5’i de bizim değil, işin içinde olan arkadaşların hepsi çok başarılı insanlar, biz ise sadece onların sahip oldukları bu bilgi ve becerileri herkesle paylaşmaları noktasında yardımcı olduk. Özetle sektörde kazandığımız bilgi ve birikimi bankamızdaki projelere yansıtmamız, projelerin kalitesini ve bankamızın karlılığını artırmaktadır. Fahri Öbek: Arkadaşlarımız sadece MVP ödülü ile değil sektörde yaptıkları diğer başarılı çalışmalar ile yine bankamızı en iyi şekilde temsil ediyorlar. Örneğin Mesut geçen sene düzenlenen Data Center Dynamics etkinliğinde Moderatör olarak görev alırken Hakan Lenovo Türkiye tarafından düzenlenen “İşte Thinker” isimli ve başarılı proje konu başlıklı yarışmada Ali Ağaoğlu’nun ardından ikinci seçildi. Fahri Öbek 14 Türkiye’nin en gelişmiş Veri Merkezi Türkiye Finans’ta Türkiye Finans Katılım Bankası bünyesi içerisinde kurulan Veri Merkezi, Türkiye’nin ilk sertifikalı veri merkezi olma yolunda hızla ilerliyor. T ürkiye Finans Katılım Bankası’nın Bilgi Teknolojilerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Fahri Öbek ve Veri Merkezi projesinin çeşitli süreçlerin yer alan Hasan Aykut İçöz ile Veri Merkezi yönetiminden sorumlu Mehmet Barış Muş A’dan Z’ye yeni Veri Merkezi’ni anlattı. Veri Merkezi, bugün bankanın 10 yıllık ihtiyacını karşılayacak durumda ve 2012 yılı içerisinde Uptime Enstitüsü’yle irtibata geçilip sertifikasının alınması planlanıyor. [email protected] BANK AMIZDAN Türkiye Finans Katılım Bankası bünyesi içerisinde kurulan Veri Merkezi’ni kısaca anlatabilir misiniz? Fahri Öbek: Yeni bir Veri Merkezi yaptık. Türkiye’de bizim yaptığımız Veri Merkezi ile kıyaslanabilecek bir yer yok. Benim bugüne kadar ki çalıştığım yerlerde ve diğer şirketlerdeki gözlemlerime dayalı şahsi tecrübem de Türkiye’de bizimkinle kıyaslanabilecek bir Veri Merkezi olmadığı yönünde. Güvenlik olsun, altyapı olsun bankanın önümüzdeki en az 10 yıllık ihtiyacını karşılayacak kapasitede ve teknolojiye sahip bir Veri Merkezi altyapısı kurduk. Hem alan, hem de altyapı manasında kurduğumuza yakın bir boş alanımız daha var. Yani banka büyüdükçe ya da bankanın ilerideki yıllarda cloud ortamı üzerinden çalıştığımız firmalara, müşterilere bir takım hizmetleri buradan verme vizyonu gündeme geldikçe biz bu alanları müşterilerimize kullandırıyor olabiliriz. Bunu ticari aktivitemizin gelirini kârını artıran amaçta kullanmayı düşünebiliriz. Veri Merkezimiz’e yurt dışından referans ziyaretine gelenler var. Datacenter Dynamics (Veri Merkezi Dinamikleri) isimli global bir organizasyon var. Bunlar düzenli bir şekilde dünya üzerindeki Veri Merkezi sistemleri ile alakalı etkinlikler düzenliyorlar. Bir tanesi de 6 Aralık’ta İstanbul’da gerçekleşti. Bu etkinlikte hem Soldan sağa: Mehmet Barış Muş, Ahmet Yılmaz, Hasan Aykut İçöz 15 Aykut hem Barış iki ayrı konuşma yaptılar. Bizim buradaki altyapımızı anlattılar. Biz oraya davet edildik. Biz kendimiz aday olmadık; onlar gelip bizi buldular. Burada platin sponsor düzeyinde olan Türkiye’nin bu alanda önemli yatırım yapan şirketleri de var, ancak biz 2 sunum birden yapmak üzere özellikle davet edildik. Bir sunumda ‘‘bir veri merkezinin nasıl olması gerektiğini,’’ diğerinde ise ‘‘bir veri merkezinin nasıl hizmet kesintisi olmadan taşınacağını’’ anlattık. Mehmet Barış Muş: 2006 yılında Anadolu Finans’la Family Finans birleşmesiyle ister is- temez Veri Merkezi’nin iki kat daha fazla hacime ihtiyacı oldu. Biz mevcut Veri Merkezimiz ile 2008 yılına kadar idare etmeye çalıştık. 2008 yılından sonraki şube sayısının artışı ve teknolojik ihtiyaçların gelişmesiyle beraber mevcut Veri Merkezimiz’in yetersiz olması da eklenince yeni veri merkezi için çalışmalara başladık. Bu anlama İngiltere’de bir şirketten danışmanlık desteği aldık. Yaklaşık 4 aylık süreçte İngiltere’den 3 mühendis burada konsept dizayn hakkında çalışmalarda bulundu. Danışmanlar bilgilerini bizimle paylaştı. Danışman firma dünya genelinde sertifikasyonlu veri merkezi inşaatı yapan 16 [email protected] bir firmaydı. Bütün çalışmalarımızı Veri Merkezi bittikten sonraki sertifikasyon çalışmalarında kullanabileceğimiz şekilde yaptık ki; bu sayede 2012 yılı içerisinde Uptime Enstitüsü’yle irtibata geçip, yapmış olduğumuz Veri Merkezi’nin sertifikasını alacağız. Türkiye’de sertifikalı Veri Merkezi’ne sahip ilk banka olacağız. Buna inanıyoruz güveniyoruz çünkü her şeyi tam ve eksiksiz yaptık. Testlerimiz başarı ile geçti. Aralık ayı sonu itibarıyla da taşıma projesini bitirdik. Şu anda birçok firma bizim Veri Merkezimiz’i görmek için gelip ziyaret ediyor. Hatta müşterilerini yurt dışına Veri Merkezi gezdirmeye götüren bir firma bize gelip “Biz artık müşterilerimizi buraya getirmek ve gezdirmek istiyoruz” dedi. “Veri Merkezimiz, bankamızın 10 yıllık ihtiyacını karşılar” Türkiye Finans Katılım Bankası bu kadar özel bir Veri Merkezi’ne neden ihtiyaç duydu? Mehmet Barış Muş: Çalışmaya başlarken danışman firma “Kaç yıllık bir veri merkezi düşünüyorsunuz?” diye sordu. Biz de 10 yıllık dedik ve ona göre rezerv alanları hazır bir Veri Merkezi yaptık. Çünkü bu tür projeler her yıl veya iki yılda bir yapılabilen türden projeler değil. Teknoloji ilerliyor belki kullanılan sistemler ve kutular hacim olarak ufalıyor ama enerji tarafında bir artma oluyor. Bütün bunları hesapladık; Teknoloji nereye gidiyor? Kapasiteler ne kadar artıyor? Enerji kullanımı ne kadar artıyor? Bu 10 yıllık trendi ve bizim Türkiye Finans olarak büyüme hızımızı göz önünde bulundurarak hesaplar yapıldı. Şöyle de bir gerçek var; biz daha küçük bir yer, daha basit bir yer yapabilirdik. Ancak bundan 3-4 yıl sonra bir problem olduğunda, kapasite artışı karşılanamadığında geriye bakıp keşke planlarımızı daha uzun vadeli yapsaydık diyecektik. O yüzden biraz daha büyük, biraz daha güzel bir şey yapalım dedik. Bir şeyi yapıyorsanız sadece bugünü düşünmemeniz lazım. Zaten bugünden yarına her şey değişiyor. Teknoloji hızla değişiyor. O yüzden elimizdeki mevcut imkânlara göre maksimum gidebileceğimiz vadeyi düşündük. Bu yaptığımız Veri Merkezi, Bankamızın 10 yıllık ihtiyacını karşılar. Hatta daha da ileri gidebilir. Bir anda organik büyümenin yanında ani bir büyüme olabilir. Keşke daha büyük yapsaydık da diyebiliriz. Ama biz tabi onu bilemediğimiz için mevcut şartlarda olması muhtemel olan büyüme verilerini düşünerek iyi bir Veri Merkezi yaptık. Bir de bankalar artık çok ciddi denetimlerden geçiyor. 17 Bir sürü standartlar bulunuyor. Yapmış olduğumuz Veri Merkezi ile tüm bu denetimlerde sorulacak ve incelenecek tüm alanları rahatlıkla cevaplayabilecek ve çok rahat bu denetimlerden alnımızın akıyla çıkabilecek hale gelmiş olduk. Bu iş gayet uygun maliyetlerle yapıldı. Bugüne kadar yapılan toplam harcama 10 milyon dolar civarında. Altyapı olarak tüm cihazların mutlaka bir yedeği var. Olası bir sıkıntıda araya hemen yedek geriyor. O da sıkıntı olursa ikinci yedek giriyor devreye yani kısaca her şey düşünüldü. Çünkü bankanın bir saat durması yaptığımız yatırımdan, maddi ve manevi anlamda çok daha büyük bir kayıp yaşanmasına neden olacaktır. Bırakın bir saati 10 dakika kaybedecek durumumuz yok. Artık bankalarda her şey teknolojiye bağlı gidip şubeden para çekseniz bile sistemler çalışmıyorsa hiçbir şey yapamazsınız. Hasan Aykut İçöz: Kurumun Veri Merkezi gerçekten alt yapısı ve işleyişi ile Türkiye’nin en iyi veri merkezi olacak. Şimdi temel kavramları kullanarak halk dilinden anlatmak istiyorum. Veri, bilgi ile ilişkilidir. Bilgi ise, etkin ve verimli kullanıldığında, günümüzde hem kişiler, hem de kurumlar için farklılığı ortaya çıkaran olgudur. BS veya IT, yani bilgi teknolojileri, günümüzde bütün kurumlar için ana itici güçlerden ve dolayısı ile kaçınılmaz olmuştur, yani kullanıyor ve faydasını her geçen gün daha fazla görüyoruz. Veri Merkezi taşıma bu dünyada her zaman karşınıza çıkmayacak, ancak karmaşık, çoklu paydaşı olan, uzun süreli ve en riskli projelerden biridir. Ülkemizde gelişen ihtiyaç ve altyapılar paralelinde önemi giderek artmaktadır. Veri Merkezi taşımasını, hayatımızdaki zaman zaman olan ev taşımaya benzetebiliriz. Uzun süre olduğu gibi bıraktığımız, aylarca, yıllarca kimsenin dokunmadığı alanlar vardır. Normal hayatımızda fazla umursamadığımız bu alanlar zaman içinde ihtiyacı karşılamamaya başlar. Kurumdaki bu projenin çıkış noktasında, Fahri Bey’in ve Mehmet Bey’inde bahsettiği gibi sorundan kaynaklanan bir tablo vardı. Yani bir benzetme ile pantolon bacağı sıkıyordu. Varolan Veri Merkezi her açıdan yetersiz kalıyordu. Ayrıca Fahri Bey’inde ifade ettiği gibi kurumun ileriye yönelik vizyonuna uygun değildi. Bu tabloyu değiştirmek için son bir yıldır çalışmalar yapıyoruz. Projenin ile ilgili önemli noktaları paylaşır mısınız? Hasan Aykut İçöz: Veri Merkezi taşıma sadece bir yerden bir şeyler alıp bir yerlere götürmek değildir, bu işin en kolay parçalarından biridir. Genel olarak BT dünyasına uzak kişiler açısından öyle bilinir, tabii ki bunun fiziksel taşıma ile ilgili kısmı da var, ama son yılların ve özellikle bankalar gibi büyük kurumların en önemli konularından biri iş sürekliliğidir. Yani ne olursa olsun, hizmet ettiğimiz iç ve dış paydaşlara sunulan hizmeti sürekli sağlayabiliyor olmaktır. Proje ile ilgili bir başka benzetme yapacak olsak; örneğin kalp ameliyatı ya da beyin ameliyatı da diyebiliriz. Sizin herhangi bir yerinize bir operasyon yapılırken normal hayatınızın da devam ediyor olması lazım. Bu banka içinde olan insanlar için ve aynı zamanda hizmet ettiği müşteriler için, beyni veya kalbi yerinden oynatırken hizmetleri sunamıyor olmak kabul veya tercih edilebilir durum değildir, tersini uygulamak yapılmaması gereken bir hatayı yapıyor olmak anlamını taşır. Dolayısıyla projenin en büyük sorumluluklarından ve ana kurgusunda yer alan temellerden biri buydu ve geldiğimiz son noktaya kadar bu hassasiyet korundu. 18 Yazı ve Fotoğraflar: Hasan Dede Kardeşliğe uzanan köprü, ANTAKYA Hatay, burası bir geçit… Arap’ı, Sünni’si, Yahudi’si, Kürd’ü ve Türk’ü ile bir arada kardeşçe yaşıyorlar, saygı ve sevgi çerçevesinde medeniyetler arası köprü kuruyorlar. Öyle ki kentte kilise ve camiler birbirine çok yakın neredeyse duvar duvara dahi olan yerler var. Hatay, güneşinizi ister bir cami minasinde ister bir kilisenin çan silüetiyle batırabileceğiniz Türkiye için uluslarası bir semboldür. 19 MEK AN Y ağmurlu bir İstanbul gününden kurtulmanın sevinci ile Hatay’a doğru yola çıktık. Uçak Hatay’a inerken İstanbul’a geri mi döndük diye şaşırdık. Zira Hatay’a yapılan yeni havaalanı Sabiha Gökçen’in sanki minyatürü gibi duruyordu. Fakat yeni ve oldukça güzel yapısı şehre ayrı bir hava katıyor. Yağmurdan kaçmanın verdiği sevinç çok kısa sürmüştü. Uçaktan iner inmez belki yılda en az yağmur yağan bir coğrafyaya yağmurumuzla beraber geldiğimizi fark ettik. Şehrin merkezine gece ulaştığımızda kentin hala kalabalık ve cıvıl cıvıl olması bizi şaşırttı. Meğer Hatay’da akşam olduğu zaman adeta bir tatlı turizmi başlıyormuş. Bu görüntüden sonra meşhur künefenin tadına bakmadan otele gitmek istemedik. Tadı daha önce İstanbul’da birçok kez tattığımız künefeye hiç benzemiyor. Çok hafif ve çok lezzetli. Gezimize başlamadan önce hangi otelde kalacağımızı çok araştırdık ve zor karar verdik. Çünkü hepsi birbirinden otantik ve şehre özgün bir doku işliyor. Aralarından seçtiğimiz Liwan Otel gerçekten çok eski bir Antakya yapısı. Çok güzel bir restorasyondan geçmiş ve otel olarak sunulmuş güzel bir konaklama merkezi. Sabah ilk işimiz erken kalkıp yöresel tatların peşine düşmek oldu. Yerel halkla sohbet ederken binin üzerinde kahvaltı çeşiti olduğu öğrendik. Ne kadar doğru bilmiyoruz; binin üzerinde çeşit sunabilecek bir yer bulamadığımız için inanmaktan başka çaremiz kalmadı. Dünya’nın en eski kiliselerinden biri, Saint Pierre Hatay’a gelmeden önce St. Pierre Kilisesi’nin ismini çok duymuştuk. Hatta gezimimiz sırasında bize eşlik eden rehberimiz St. Pierre kiliseinin Hrıstiyanlık için çok önemli olduğunu ve yılın belirli bir zamanında buraya hacı olmak için geldiklerini söyledi. Bu bizi oldukça şaşırttı. Kiliseyle ilgili tarihi bilgileri gezimiz sırasında kilisede bulunan rehberin ağzından sizlere aktarıyoruz; ‘’Saint Pierre Kilisesi, Stauris Dağı’nın batısında kayalara oyulmuş 13 metre derinliğinde, 9.5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğinde bir mağaradan oluşmaktadır. Antakya’daki ilk Hristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağara Hıristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilir. Kilisenin erken döneminden günümüze sadece taban mozaiğinin parçaları ve sunağın sağında, duvar boyamalarının izleri kalmıştır. Dağa açılan tüneli bir zamanlar burada toplanan Hristiyanlar’ın baskınlar sırasında kaçmak için kullandıkları sanılmaktadır. Kayalardan sızarak yalakta toplanan su vaftiz için kullanılmış. Kilisenin ortasındaki taş sunağın üstünde eskiden 21 Şubat tarihinde Antakya’da kutlanan Saint Pierre Kürsüsü Bayramı için yerleştirilen taştan bir kürsü vardır. Sunağın üzerindeki mermer Saint Pierre heykeli 1932 yılında yerleştirilmiştir. Kilisenin bahçesinin birkaç yüzyıl mezarlık olarak kullanıldığı bilinmektedir. Kilisenin iç kısmında da özellikle sunağın çevresinde de mezarlar bulunmuştur. Günümüzde bir müze olan kilisede valiliğin izniyle müze müdürlüğü denetiminde ayin yapılabiliyormuş.’’ 20 MEK AN Dünya’nın 3. büyük mozaik müzesi Hatay halkının farklı din ve görüşlere sahip olmasıyla 5.403 km² yüzölçümlü birbuçuk milyon nufuslu bir açık hava mozaik müzesi olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden araştırmalarımız sırasında Antakya’nın cumhuriyet meydanında bulunan Arkeoloji müzesi mutlaka görülmesi gerektiğini biliyorduk. Mozaik müzesi diye de anılan müze kent turizminde önemli rol oynuyor. İçerisinde bulunan mozaik tabloları görünce, insanın hayretler içerisinde kalması ve yapan kişiye hayranlık duymaması işten bile değil. Müzede gezerken gözümüze çok eski paralar takılıyor. (Bir an dedemin bana verdiği herzaman cüzdanımda taşıdığım sikkeye benzer para aklıma geldi. Çıkardım hemen orda duran bir görevliye gösterdim. ‘‘Bu ne parası hangi tarihlere ait biliyormusunuz?’’ diye sordum. Beni üst katlarda bu işlerden anlayan bir bayanla görüştürdü. Meğersem 1300-1500 yılları arasında kullanılan ve satışı serbest olan bir osmanlı parasıymış. Günümüz parasıylada fazla bişey tutmuyormuş. İçimden ‘‘Dede insan miras bırakırda bu kadar mı bırakır?’’ diye düşünmedim değil hani...) Günümüzde de Antakya’da mozaik ustalığı yapan ustalar varmış ama gezimiz boyunca bir türlü ziyaret etme fırsatımız olmadı. Mozaik müzesi hakkında yine size rehberin aktardığı bilgileri aktarıyoruz: ‘‘M.Ö. 4 bin yılından günümüze kadar, her devrin çeşitli kültür ve tarihi eserlerini bünyesinde toplayan Antakya’da, ilk kez 1932 yıllında bilimsel kazılara başlanmıştır. 1939 yılında inşaatı tamamlanan müzede, üç ayrı bilimsel kazıda bulunan eserler yer almaktadır. Bünyesinde bulunduruduğu çeşitli eserlerin yanında özellikle çok zengin mozaik koleksiyonu ile de dikkat çekmektedir. 1969 yılında başlayan ek inşaat 1973 yılı sonunda tamamlanmış ve yeni teşhir ve tanzim çalışmalarından sonra hizmete girmiştir. Böylece teşhir salonlarının sayısı beşten sekize çıkarılmış; Hitit ve Asur taş eserlerini, küçük eserleri, altın eserleri ayrı ayrı sergileme olanağına kavuşulmuştur.’’ Dünyaca ünlü bir mutfak, Antakya Müze ve kiliseleri gezdikten sonra meşhur Antakya mutfağının tadına bakmadan dönmek olmazdı. Kentin güzel bir restoranına girdik ve menüyü elimize aldığımızda ne söyleyeceğimizi şaşırdık. Çünkü daha önceden hiç duymadığımız kebab ve meze çeşitleri vardı. Çareyi yanımızda bulunan Antakya’nın yerlisi arkadaşlarımızın bize yardımcı olması ile bulduk. Tepsi kebabı ve ortaya gelen humus, aşur, oruk, kaytaz böreği, cevizli biber, süzme yoğurt ve tarator mezeleri bizim gerçekten hem midemizi hem de gözümüzü fazlasıyla doyurdu. Antakya’ya gittiğinizde mutlaka tepsi kebabını yemelisiniz. Derin olmayan bir güveçte geliyor ve etin güveçe akan suyuna kesinlikle ekmek banmalısınız. Suyunun 21 MEK AN etten daha lezzetli olduğunu söyleyebiliriz. Sıra geldi tatlılara… Ama biz tatlıyı restoranda değil, kent meydanında yıllardır sadece işi tatlı yapmak olan yerlerde yemek istedik ve tekrar kent meydanına geri döndük. Dağa meydan okuyuşuyla Asi Nehri Tatlıcıya giderken yine Asi Nehri’nin üzerinden geçiyoruz. Size kısaca nehirle ilgili izlenimlerimizi ve yine yerli halktan duyduğumuz teknik bilgileri paylaşmak isteriz. Asi Nehri ve Köprüler Antakya’nın simgesi haline gelenlerden bir diğeri… Şehrin göbeğinde alabildiğine uzun bir nehir. Geceleri yapılan ışıklandırmalarla kente ayrı bir hava katıyor. Nehrin tarihi de epey eskiymiş. Asi Nehri, Lübnan Bekaa Vadisi’nin doğu kısmından doğar ve Türkiye Hatay ilinden Akdeniz’e dökülür. Toplam uzunluğu 386 km olup, nehrin büyük bölümü Suriye toprakları içinde bulunmaktadır. Türkiye topraklarındaki uzunluğu 88 km.dir. Harbiye’nin Mozaik Şelalesi Ertesi gün sabah erkenden Antakya’nın herkesçe metedilen Harbiye’ye kendimizi atıyoruz. Harbiye’ye uğramadan dönmeyin. Antakya’ya 6-7 km uzaklıkta bulunan Harbiye’de doğanın sesleri kulağınızın pasını siliyor adeta. Yolda sağlı sollu gürül gürül akan şelaleler huzurun adı gibi. Şelalelerin yanlarına kurulmuş restaruantlar, kafeler ayrı bir güzel duruyor. 1 m’lik dar Antakya sokakları Harbiye’den erken döndük ve kendimizi eski yerleşim yeri olan Antakya’nın dar ve bir o kadarda mistik sokaklarını attık. Sokaklar normal sokak anlayışından çok farklı. İnsanın içinden labirenti Antakyalılar mı icat etti diyesi geliyor. O kadar karışık bir yapı ile kurulmuşlarki bir sokaktan girdiğinizde tabiri caizse gerisi Allah kerim. Bilmeyen birisi için oldukça zor bir durum. 22 MEK AN İçimize işleyen lezzet Haytalı Şimdiki adıyla kurtuluş caddesi üzerinde bulunan Affan Kahvesi, bize geçmişle geleceği yaşatan şehrin demirbaşlarından bir tanesi. Kahvede bulunma sebebimiz aslında Haytalı. Gül şurubu, nişasta ve dondurma ile servis edilen haytalıyı afiyetle yi- yoruz. Affan Kahvesi’nden haytalının içimize işleyen lezzetiyle ayrılırken bize sunulan ve bize ait olan lezzetlerin değerini bir kez daha hatırlıyor ve Hatay mutfağında yerini almış haytalıyı mekanında tatmanızı mutlaka öneriyoruz. Dünya kenti Antakya Son olarak gezi sırasında sokakda kendimizi kaybetmişken bir evde çalan ve hoşumuza giden Ferhat Kurtuluş’a ait şarkı sözleri ile yazımıza son vermek istiyoruz. “Amanos Dağı”nı aştım “Belen Geçidi”nden geçtim “Amik”teki höyüklerde tarihin içine düştüm Bura insanlık kalesi dostluğa akıyor “Asi” Hoşgörü dersi veriyor cami, havra, kilisesi.. [email protected] “Gelmelisin dostum sen de gelmelisin Anlamsız savaşlar yaşanırken dünyada Sevginin barışın ve kardeşliğin kenti Antakya’yı görmelisin “Habib-i Neccar Dağı”na çıkıp “Antakya Kalesi”nden bu kenti doya doya seyretmelisin Asırlık “Saka Hamamı”nda defne sabunu ile yıkanmalı Tarihi “Uzun Çarşı”dan alışveriş yapmalısın “Altınözü”nde bir zeytin ağacının altına gölgelenmeli “Yayladağı” tütününden bir sigara sarıp tellendirmeli Dünyaca ünlü “Arkeoloji Müzesi” ile “Sn. Pierre Mağara Kilisesi”ni Şatoları, külliyeleri, türbeleri, kaleleri, kilise ve camileriyle Zeus’un, Cleopatra’nın, Ben Hur’un ve Petrus’un konuk olduğu bu kente sen de uğramalı Dünya kenti “Antakya”yı tanımalısın... 23 Antakya’ya 6-7 km uzaklıkta bulunan Harbiye Şelaleri’nde doğanın sesleri kulağınızın pasını siliyor adeta. [email protected] YA ŞAM 24 25 Samimi Değilseniz O Film Tutmaz “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi”nin ve son zamanların en çok konuşulan dizilerinden Leyla ile Mecnun’un yönetmenlik koltuğunda oturan Onur Ünlü ile “hayata dair” ne varsa konuştuk. S en beni öpersen belki de ben Fransız olurum/Şehre inerim bir sinema yağmura çalar/Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür/Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür... Çok derin şiirlerin, bir o kadar da güzel filmlerin adamıdır Onur Ünlü. Özellikle Türk sinemasına yeni açılımlar getiren, kendine has üslubunu konuşturan bir yönetmen ve senaristtir. Bu yıl Altın Koza Film Festivali’nde tüm ödülleri toplayan ‘‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’’nin yönetmeni Onur Ünlü filmini, genel yönetmenliğini yaptığı Leyla ile Mecnun dizisinden, dünyaya bakışını anlattı... Sinema sizin için ne ifade ediyor? Gerçekliği önemsiyorum. Biz sinemacılar sinemada gerçeklik üzerine sürekli kafa yorarız zaten. Farklı sanat dallarında da var bu, ama sinemada daha ağır, temel sorun bu. Çünkü ekstradan sinemada gözümüzü, kulağımızı, başka duyu organlarımızı da kullanıyoruz. Ben bir sinema seyircisi tasarladım kafamda, ki o tasarladığım sinema seyircisi ben’im, bizzat kendimim. Filmlerimi de ben neden eğlenirim diye düşünerek çekerim. Kendi sevmeyeceğim bir iş yapmam. Bir çatışma sahnesi izliyor seyirci ve ‘gerçekçi değil’ diyor. Bunu söyleyen seyirci kaç kere çatışmaya girdi hayatında? Anlatabildim mi? Hangi gerçek çatışmaya göre gerçekçi değil bu çatışma? Ne kadar ağır bir laf ediyor ama farkında değil. ‘Bu çatışma gerçekci değil.’ Elbette değil. Picasso’nun balık hikayesi vardır: Kadının birisi balık isimli resmine bakar Picas- so’nun. “Ayol bunun nesi balık?” der, Picasso da kadını şöyle cevaplar: “Hanımefendi o balık değil, resim.” Anlatabildim mi? “Sinema, Türkiye’de ciddi bir risk” Seyirci için iki temel kıstas vardır. Bu film iyidir, bu film kötüdür. Onlar sizin yaptığınız bir işi kötülerken siz kendinizi kötü hissetmez misiniz? Sinema ciddi bir risk Türkiye’de. Bunu gördüm birçok film üzerinden aldığım tepkilerden. İnternette “Hayatımda gördüğüm en kötü Türk filmi”, diğeri “Hayatımda gördüğüm en iyi Türk filmi” diyor. Aslında ortada provoke olan birilerinin varlığı güzel. Ben bunu çok önemsiyorum, bu hoşuma gidiyor. Seyirci filme cevap vermek istedi; ya yanında durarak; ya karşısında olarak. Ama yine de ben, bir filmin belirli bir uyanıklıkla seyredilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ben öyle seviyorum. Ben filmde gördüğüm hatayı da kabul ederek kendi izlediğim başka filmlerde, onları da kabul ederek alıyorum. Daha açık şekilde bir filme bakılmalı. Yani benim fikrim bu. Film para için yapılmamalı Gişe gibi bir kaygınız oluyor mu? Elbette geniş bir kitlenin yapılan o filmi seyretmesini isterim. Ama film para için yapılmamalı. Para kazanılabilir ama yapılmamalı. 26 YA ŞA M çok yakın bir zamanda oldu bunlar. Ölme fikriyle de bu düşüncemi birleştirdim. Ortaya Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi çıktı. Bol makarası olan, uzlaşmacı bir film oldu. “Seyirci, aptal değildir” Bir yönetmen genellikle sinema izleyicisini yönlendirmek ister ve yapar da bunu. Siz bu filmde bunu gerçekleştirdiniz mi? Son filminiz, Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi içinize sinen bir film oldu mu? [email protected] Genellikle farklı konuları işliyorum filmlerde. Benzemesin diyorum diğerine. Kaynak elbette aynı ama bu film biraz daha gülmeye ayarlı, mizah dozu yüksek oldu. Zaten yola çıkarken de aklımda bu vardı. Kardeşime sürpriz doğum günü partisi yaparken aklıma geldi filmin konusu. Biz salonda onu beklerken o da dışarıdan geldi. Bir an farklı bir şey yapsa ne olur diye düşünürken buldum kendimi. Asıl çıkış noktası buydu, bir de annem kanserdi. Onun ölümüne Hayır, hiç olmadı. Seyirci aptal değildir. Akıllıdır, uyanıktır hatta yönetmenden bir adım ileride bile olabilir. İş, samimiyete bakar. Ortaya koyduğunuz samimi değilse zaten tutmaz. Leyla ile Mecnun diziler arasında farkını belli eden, kumaşı çok sağlam bir yapım. Sanırım bu işi siz de çok sevdiniz... Kesinlikle öyle. İşin püf noktası sette oyunculara alan bırakmak. Bir şeyi zorla yaptırmamak gerekiyor. Ben onlara ne istediğimi söylerim, onlar bir denge kurar. Bizim sette bir iş yeri değil eğlence alana gibi bir şey ortaya çıktı. İlk kez kendime ait bir şey yaptığımı hissediyorum. Bir daha böyle bir iş bana ne za- 27 man nasip olur bilmiyorum. Dizide herkes kapasitesini kullanabilme imkanı buldu. Çünkü hem senaryo hem de işin genel kafası buna müsaitti. Leyla karakterini ikiye böldük. Dizi devam ederken yaşanan tatsızlıklar yüzünden ayrılan oyuncular da oldu. Ama gariptir yeni gelenler de seyirci tarafından hemen tutuldu. Bunu neye bağlıyorsunuz? Her şey iyi giderken şöhret olan bir işin bedelini ödedik. Bitti, gitti. Ayrılan oyuncuların yerine seçmeler yapıldı. Bir dolu insan izlendi. Zeynep ve Müge öne çıkan isimlerdi. Leyla karakterini ikiye böldük. Kazada ölen Leyla’nın kalbini ve akciğerini organ nakliyle iki karaktere verdik. Artık iki Leyla var. Zeynep’in ve Müge’nin iyi oyuncular olduklarını, çok çabuk adapte olduklarını söyleyebilirim. İlerleyen bölümler kızları da bambaşka karakterler olarak izleyeceksiniz. Peki Leyla ile Mecnun’u beyaz perdede görecek miyiz? Dizinin gidişatına bağlı film. Yaparsam diziden bağımsız olarak seyredildiğinde de anlaşılırsa iyi bir şey olur. Değmeyecekse bir şeye, çekmem. Bir süre önce kolon kanseri teşhisiyle tedavi gördünüz kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Midemdeki ağrılar artınca gittik doktora. Kan değerlerimdeki anormalliği buldular ve hastalığın ilk evresi olduğu için operasyon da başarılı geçti. İnsan kanser olduğunu öğrenince ne hissediyor? Hiçbir şey! Doktorlar bana ölmeyeceksin, dedi. Öyle ölüm duygusuyla karşı karşıya kalmadım yani. Ben de doktorlarıma inanmayı seçtim. Bu çağda kanser normal bir hastalık artık. Annemi geçen sene kanserden kaybettim, başıma neler gelebileceğini biliyorum. 28 Soldan Sağa; Ahmet Ozan Saka, Halil Kurt, Sabahat Kızıltepe, Mehmet Ceylan, Muhammed Ülhak Işık,Tayfur Akavioğlu, İhsan Şen, Fatma Gökçen Coşkuner, Sedat Karakuş [email protected] ŞUBE “Kaliteli hizmetimizle ön plana çıkıyoruz” Türkiye Finans Katılım Bankası Hatay Şube Müdürü Tayfur Akavioğlu, bankacılıkta başarılı olmanın yolunun samimiyet ve kaliteli hizmetten geçtiğini söylüyor. T arihi şehir Hatay’daydık bu sayımızda. Türkiye Finans Katılım Bankası Hatay Şube Müdürü Tayfur Akavioğlu ile bankacılık sektörünü ve başarılı olmanın yollarını konuştuk. Müşterilerin her bankada zaten aşağı yukarı aynı hizmeti aldığını söyleyen Akavioğlu, asıl önemli olanın samimiyet ve kaliteli hizmet ver- mek olduğunu söylüyor. Bu arada röportajımız esnasında Akavioğlu’nun tam bir doğa tutkunu olduğunu öğreniyoruz. Akavioğlu, her Cumartesi şehir dışına çıkmazsa, bahçeye atıyormuş kendisini ve en az bir iki saat bahçeyle uğraşıyormuş. “Onlar benim çocuklarım gibi” diyen Akavioğlu ve ekibinin başarısını Hatay’ın tarih kokan havasını soluyarak dinledik. 29 Hatay’da hangi sektörler ön plana çıkıyor? Burada ön plana çıkan iki sektör var. Biri yaş sebze meyve ihracatı, öbürü de bununla bağlantılı olarak uluslararası nakliye. Uluslararası nakliyecilik İstanbul’dan sonra ikinci sırada geliyor. Burada fiili olarak İstanbul’daki firmalardan sonra Türkiye’nin en büyük tır filosuna sahip bir kentiz. Bunların yanında kuru bakliyat hububat ihracatçıları var. Ama bunların büyük bir kısmı Mersin’e taşındı. Fakat Antakyalı insanlar oradaki piyasayı da ellerinde tutuyorlar. Kısacası şu anda ekonomiyi bu sektörler yönlendiriyor. Peki, siz hangi iş kollarıyla çalışıyorsunuz? Biz daha çok bakliyat ve hububat ihracatçıları ile çalışıyoruz. Zamanla çalıştığımız iş kollarını artıracağımız kanaatindeyim. Şubenizden bahsedebilir misiniz? Burası 2008 yılının Şubat ayında açıldı. Ben daha sonra geldim. Göreve 2008 yılının sonunda başladım. Yaklaşık 3 yıl bitiyor. Piyasada belli bir yere geldik. Daha önümüzde alacağımız çok yol var. O yolda en başarılı şekilde çalışacağımıza eminim. Şubemizde ben dâhil 10 kişiyiz. Personelimin hepsi sempatik, cana yakın ve işlerini büyük bir mutlulukla yapan insanlardır. Zaten burada bankacılık sektöründe sempatikliliğimiz ve kaliteli hizmetimizle ön plana çıkıyoruz. Benim geldiğimde hazır bulduğum bir ekip. Ekibimle birlikte çok başarılı çalışmalara imza attık, atmaya da devam edeceğiz. “Bankacılıkta samimiyet daha önemli” Bu başarının arkasındaki yatan nedenlerin neler olduğunu düşünüyorsunuz? Bir bankanın olmazsa olmaz kavramlarından biri pazarlamadır. Bir banka tabi ki pazarlamaya önem vermeli. Lakin başarılı olmak için iyi bir Tayfur Akavioğlu kimdir? 1966 Antakya doğumlu Tayfur Akavioğlu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiş. 1994 yılında bankacılık sektörüne atılan ve uzun yıllardır bu sektörün içerisinde yer alan Akavioğlu 2008 yılının sonlarından bu yana Türkiye Finans Katılım Bankası Hatay Şubesi’nin müdürü. Akavioğlu’nun en büyük tutkusu ise “bahçe işleri” Toprakla uğraşmayı çok sevdiğini söyleyen Akavioğlu bahçesinde maydanozdan soğana kadar her türlü sebze ve meyveyi yetiştiriyormuş. pazarlama çalışmasının yanında başka özelliklere de sahip olmanız gerekir. Örneğin, bizim müşterilerimizle her zaman ikili ilişkilerimiz çok iyi olmuştur. Türkiye Finans Hatay Şubesi olarak her zaman hizmet kalitemize ve ikili ilişkilerimize çok önem verdik. Müşteriler her bankada zaten aynı hizmeti almaya çalışıyorlar. Bizim rakibimiz sadece konveksiyonel bankalar. Pazarlamayı ön plana çıkartmak gerekiyor ama açıkçası samimiyetin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Şube olarak bir gününüzden bahsedebilir misiniz? Ben genellikle 8’i çeyrek geçe şubede olurum. Eğer bir gün önceden belirlemiş olduğumuz bir durum varsa sabahın ilk saatlerinde bununla ilgili bir araya gelir ve o günün yol haritasını çizeriz. Sonrasında da bu doğrultuda arkadaşlarımız pazara çıkarlar. Günün sonunda da ilgili arkadaşlarla birebir o günün muhasebesini yaparız. 30 Dünden Bugüne Beyaz Şölen SPOR [email protected] Türkiye’de kış spor oyunları uzun bir geçmişe dayanıyordu... Ancak yılların yapamadığını bir organizasyon yaptı, Erzurum’daki 25. Üniversite Kış Spor Oyunları ‘beyaz büyünün’ güzelliğini gözler önüne serdi. 1 988 Kanada Kış Olimpiyat Oyunları’nda TRT spikerlerinin buğulu sesleri eşliğinde ‘La Bomba’ lakaplı İtalyan kayakçı Alberto Tomba’yı izliyorken, bu günler Kaf Dağı’nın da uzağındaydı... O gün biri ortaya çıkıp “23 yıl sonra Türkiye’de bir kış olimpiyatı düzenlenecek” dese, en hafifinden “şakacı” olarak değerlendirilirdi herhalde. Oysa Türkiye, coğrafi olarak dünyanın en güzel güneşine sahip olduğu kadar kış sporlarına da olanak tanıyan bir ülkeydi. Ancak futbolun dışında basketbolun bile spor gündeminden pek pay alamadığı, halter ve güreşin şampiyonadan şampiyona anımsandığı günlerdi o günler... Belki bugün de medyanın spora bakışı yüzde 90 oranında futbol endeksli. Değişen ise, Türkiye’nin spor tesisleşmesindeki gelişimi ve organizasyon tecrübesi... Buna karşın “Türkiye’de kış sporları deyince” herkesin aklına gelen sporcu sayısı halen bir elin parmaklarına bile ulaşmış değil! Türkiye’nin kış sporlarıyla tanışma öyküsü de hayli ilginç... Cem Atabeyoğlu’nun hazırladığı Spor Ansiklopedisi’nde bu konu şöyle anlatılıyor: 31 nun uzmanı Avusturyalı subaylar getirildi. Başlarında binbaşı Victor Pitschmann olmak üzere üç yüzbaşının başlattığı kurslarda, Türkiye’nin ilk kayakçıları yetiştirildi. Bunlar Kemal, Ahmet, Hasib, Cevat (Dursunoğlu) ve yüksek mimar Arif Hikmet (Koyunoğlu) beylerdi. Bu beş genç yedek subay, Palandöken dağlarında kayakçı bir tabur asker yetiştirmiş, bu “avcı taburu” da Kafkas cephesine gönderilmişti. Savaş bitip cumhuriyet kurulduktan sonra kayak sporu uzun zaman ele alınmadı. Yeniden gündeme gelmesinin tarihçesi Uludağ’ın keşfi ile paralel olacaktır. Öncüler Galatasaray Lisesi’nden Palandöken’de avcı taburu Türkiye’de kayak çalışmaları, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’nin doğu cephesinde başladı. Karlı bölgelerde yapılan savaşlarda ordunun kayağa gereksinimi olduğu anlaşılınca, 1914 yılı sonunda Haliç’teki bir marangozhanede yaptırılan ilk kayaklar Erzurum’a gönderilmiş, oradan da dağ birliklerimize katır sırtında yollanmıştı. 1915 yılı Şubat ayı başında Avusturya’dan konu- Türkiye Kayak Federasyonu kayıtlarına göre, Türkiye’de kayak sporunun öncülüğünü, Ocak 1933’te ilk kez Uludağ’da kayak yapan Galatasaray Lisesi’nden bir grup öğretmen üstlendi. Kış sporlarıyla ilgili kurulan kulüpler için de kıvılcım Uludağ’dan çakmıştır. 1933 yılında Bursa Dağcılık Kulübü kurulmuş, bu kulüp Uludağ’da denizden 2000 metre yükseklikte ve 110 yataklı bir kayak evi yaptırarak işletmeye başlamıştır. İstanbul’daki Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü’nün kuruluşunu da Sedat Taylan, ‘Aylık Ansiklopedi’de şöyle anlatıyor: “1933 başlangıcında İstanbul’dan içlerinde Galatasaray’lı 1-2 Fransız hoca da bulunan birkaç genç, ilk defa Uludağ’a giderek kayak sporu yaptılar. Dönüşlerinde anlattıkları heyecanlı ve çok zevkli intibalarına kapılan bir grup, aralarına Muhittin Üstündağ’ı da alıp tekrar Uludağ’ı boyladılar ve Vedat Abud, Ekrem Karay ve arkadaşları, Uludağ otelinde bir kulüp kurmayı tasarlayarak, İstanbul’a dönüşlerinde Dağcılık Kulübü’nü tesis ettiler.” 32 1936’da 10 sporcu olimpiyatta Türkiye’de kış sporlarının gelişiminde halk evlerinin de payı büyük. 1933-1934 yılları arasında Bursa, Ankara ve Erzurum Halkevleri ile Muhafız Alayı kayak sporu ile özellikle ilgilenmişler. 1934 yılından sonra karlı bölgelerdeki Halkevleri aracılığıyla kayak sporu yurt düzeyinde yayılmaya başlamış. 1935’te ‘Dağcılık ve Binicilik Federasyonu’ adı altında ilk çatı oluşturulmuş. 1936’da Türkiye ilk kez Kış Olimpiyatları’na katılmış. Türkiye Kayak Federasyonu’nun kayıtlarında Almanya’da düzenlenen ve açılışı Adolf Hitler tarafından yapılan IV. Kış Olimpiyatları’nda kayaklı koşu dalında Abdullah Yörük, Salih Ungun, Ülker Pamir, Nazım Aslangil, Şevket Karaman, Sadri Erkılıç, Reşat Erceş, Saim Altıok, Cemal Tiğin, Nasın Küçükaslan’ın Türkiye’yi temsil ettiği belirtiliyor. 1939 Dağcılık ve Kış Sporları Federasyonu adı altında örgütlenen federasyon, ilginçtir Türkiye’nin ilk federasyonlardan biri olma özelliğini taşıyor. [email protected] Kar üzerinde ilk başarılar Türkiye’de kış sporlarından söz ederken 1940’tan 1970’e kadar aralıksız 30 yıl Kayak Federasyonu’nun başkanlığını üstlenen Asım Kurt ve Muzaffer Demirhan isimlerinin altını çizmek gerek. 1948 İsviçre, 1956 İtalya, 1960 ABD ve 1964 Avusturya Kış Olimpiyatları’nda boy gösteren Demirhan, Türkiye adına en fazla kış olimpiyatı gören isim. Asım Kurt’un Federasyona verdiği emeğin yanında Türkiye’de uluslararası kurallara uygun ilk kayak yarışmasının 1944’te gerçekleşmesinde büyük rol oynadığını da belirtmek gerek. Türk kayakçıları 1948 Saint Moritz, 1952 Oslo, 1956 Cortina d’Ampezzo, 1960 Squaw Valley, 1964 Inssbruck Olimpiyatları’na katılmalarına rağmen başarılı olamadılar. 1968 Balkan Şampiyonası’nda Burhan Alankuş 8.liği elde ederek, o güne kadar uluslararası alanda alınmış olan derecelerin en iyisini yaptı. 1970 yılında Uludağ’da yapılan Balkan Şampiyonası’nda, Kuzey Disiplini Gençler Kategorisi’nde Sarıkamış bölgesinden Rıdvan Özbek, Balkan şampiyonu oldu. 1975 yılında yapılan Balkan Kayak Şampiyonası’nda ise Genç ve Büyük Erkekler kategorilerinde Türk takımları Balkan üçüncüsü oldular. 1981 Balkan Şampiyonası’nda Türk Takımı (Gençler) 4x10 km. Bayrak yarışında bronz madalya kazandı. Erzurum ve rakamlar Türkiye’de kış sporlarının tanıtımı açısından en büyük organizasyon ise 2011’de gerçekleşti. Türkiye, 2005 yılında İzmir’de düzenlenen Üniversite Yaz Oyunları’nın ardından 2011 Kış Spor Oyunları’nın ev sahipliğini yaptı. Erzurum’daki organizasyona rakamlar eşliğinde şöyle bir göz atalım... Öncelik tabii ki parada... Olayın ekonomik boyutu, ciddi bir rakamı ortaya çıkarıyor. Erzurum’da Kış Oyunları için inşa edilen tesislerin açılışını yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tesislere harcanan parayı 650 milyon TL olarak açıklamış, “Bu açılışını yaptığımız tesisler çürümeye terk edilecek tesisler değil. Bu tesisler Erzurum’un çehresini değiştirecek” demişti. Logo Çifte Minareli Medrese’den ilham aldı Erzurum’daki 25. Üniversite Kış Oyunları’nın logosu, üç bölümden oluşuyordu. Üstte, Selçuklu dönemi eseri Çifte Minareli Medrese’nin çengel motifiyle stilize edilerek birleştirilen, Universiade organizasyonunun baş harfi olan ‘U’ harfi, ortada Uluslararası Üniversite Sporları Federasyonu (FISU) markasının beş kıtayı temsil eden yıldızları, altta ise organizasyonun adının geçtiği ‘logotype’ alanı bulunuyordu. Maskot Kanka Selçuklu’dan Oyunların maskotu ‘Kanka’ ismini taşıyor ve çift başlı bir kartalı sembolize ediyordu. Selçuklu ve daha eski Türk devletlerinde kullanılan bu figür, güç ve kudret ile doğu ve batı hakimiyetinin göstergesi olarak kabul ediliyor. Katılım rekoru kırıldı Organizasyona tam 52 ülke katıldı. 52 ülke, Üniversiteler Kış Oyunları için rekor anlamına 33 geliyordu. Zira bugüne kadarki en büyük katılım 2005’te olmuş, Avusturya’daki oyunlarda 49 ülke yer almıştı. Bayrağı Oğlago taşıdı Erzurum’da Türkiye adına tam 153 sporcu mücadele etti. Ancak ‘büyük gurur’ Sebahattin Oğlago’ya aitti. 1984 yılında Muş’ta doğan ve 12 yıldan bu yana kayaklı koşuda Türkiye şampiyonu unvanını elinde bulunduran sporcu, açılışta Türk bayrağını taşıyan isimdi. Oğlago’nun kayaklı koşuda kayak tarihimizin en önemli başarısıyla madalyayı kılpayı kaçırarak elde ettiği 5.liği unutmamak gerek Tek madalya Alper ve Alisa’dan 2011 Erzurum Dünya Üniversiteler Kış Oyunları’nda Türkiye’nin yüzünü güldüren isimler buz dansında gümüş madalyaya uzanan Alper UçarAlisa Agafonova çiftiydi. Kısa programı 49.58 puanla 4. Sırada tamamlayan Alper-Alisa ikilisi, serbest dansta Nine müzikalinin ‘Be İtalian’ parçasıyla kusursuz bir performans ortaya koydu ve 127.13 puan toplayarak ikincilik kürsüsüne çıktı. Bu madalya sonrası Alper’in sözleri, Türkiye için tabloyu çok net ortaya koyuyordu: Bu madalya belki benim kariyerim için küçük bir adım ama Türkiye için çok büyük bir adım. Artık hedef olimpiyat Erzurum’da 11 gün süren oyunların 80 ülkeye naklen yayınlanan kapanış töreni sonrası Türkiye’nin kış spor oyunlarındaki ‘rotası’ da çok net bir şekilde çizildi. Organizasyon Komitesi Başkanı ve dönemin Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın sözleri o hedefi işaret ediyordu: 11 gün boyunca tüm güzellikleri Anadolu’nun zirvesinde yaşadık. Erzurum, bundan böyle dünyanın sayılı kış spor merkezleri arasında girmiş bulunmaktadır. 2011 Dünya Üniversiteler Kış Oyunları, Türkiye’nin spor tarihine altın harflerle yazılmıştır. Yakın bir gelecekte kış olimpiyatlarında tekrar buluşmak üzere hoşçakalın... Yazı: Kübra Demir 34 [email protected] EKONOMİ Akademisyenlerin Gözünden Türkiye Ekonomisi Paylaşım Dergisi olarak yeni yılın bu ilk sayısında Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden akademisyenlerle görüşerek, Türkiye ekonomisini dinledik. H er biri Türkiye ekonomisini anlattı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ramazan Sarı, Marmara Üniversitesi’nden Doç. Dr. İbrahim Öztürk ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Ünay Tamgaç, ülke ekonomisini değerlendiren isimler oldular. Kimi Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumu bir araba yarışına benzetirken, kimi ise ekonomideki yakın dönem senaryolarını anlattı. 35 “Türkiye Ekonomisi Güvenirliliğini Artırıyor” Türkiye ekonomisini yaşanan krizler doğrultusunda değerlendiren ve 2012’ye dair değerlendirmelerde bulunan TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Ünay Tamgaç’ın sözlerine de dikkat. Tamgaç, Türkiye’nin krizlerden ders çıkardığını ve güvenirliliğinin arttığını söylüyor. Tamgaç’ın sözlerine de kulak verelim: “Yaşadığımız krizlerden bugüne gelişimize bakabilmek için öncelikle o günlere geri gidip bir durum değerlendirmesi yapalım. 1994 ve 2001 krizleri dönemindeki ekonomik problemlerin başında yüksek enflasyon ve bütçe açığı geliyordu. Bunlarla mücadele için birbiri ile örtüşmeyen ekonomi ve kur politikaları uygulanması sonucu her ikisi de develüsayonla biten iki büyük kriz yaşadı Türkiye. Bankaların sağlıksız borç yapısı ve bankacılık düzenlemesinde yaşanan gecikmelerle birlikte 2001 parasal krizi 15 bankaya TMSF tarafından el konulmasını da gerektiren çok boyutlu bir finansal kriz noktasına geldi. Bankacılık sisteminin güçlü yapısı Olayın olumlu yanına bakacak olursak 2001 krizi sonrası bankacılık sisteminde yapılan düzenlemeler ve reformlar ile Türkiye sağlam bir finansal sisteme kavuştu. Merkez bankası bağımsızlığı, kamu maliyesinin disiplin altına alınması, enflasyon hedeflemesi uygulanması kriz sonrası yaşanan en belli başlı iyileşmeler. Bizim 2008 yılında gelişmiş ülkelerdekine benzer bir finansal sektör kriziyle karşılaşmamamızın en büyük nedeni de bankacılık sisteminin güçlü yapısı ve riskli yatırım araçlarına yatırım yapılmamış olması. Bunu bankaların sermaye yapısından ve riske karşı korunaklılarından anlayabiliriz. O açıdan 2011 tarihi itibariyle bir değerlendirme yapmak gerekirse Türkiye’nin geçmiş krizlerden dersini çıkardığını ve özellikle “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programının” amacına ulaştığını söyleyebiliriz. Mali yapıda güçlenme Ancak 2001 krizinden günümüze dek tek iyileşme bankacılıkla sınırlı değil. Mali yapıdaki büyük güçlenme de özellikle dikkat çekiyor. Kamu kesimi borçlanma gereğindeki ve faizler- de ki düşüşle birlikte kamu borçlarında da çok iyi seviyelere geldik. GSYİH’ya oranla %40’lara düşen kamu borç stoğunun büyük kısmının TL üzerinden olması da mali yapının gücünü gösteriyor. 2001 krizi öncesi ile sonrası dönemin ekonomik olarak başka yönlerden de ayrıştığını görüyoruz. Bu ayrışmanın en belirgin olduğu iki gösterge enflasyon ve faizler. Geçen süre içerisinde faizlerinin %70’lerden %10-%20’lı seviyelere düştüğünü görüyoruz. Benzer durum enflasyon için de geçerli. Bu durum beraberinde birçok sektörde canlanmayı ve yüksek büyüme rakamlarını getirdi. Bu dönemde ihracatımızda da büyük artış oldu. 2001 yılında 31 milyar dolar olan ihracatımız şu an 110 milyar doları geçti. 2002-2008 yılı ortalama %6’nın üzerinde büyüdük. Bu pozitif gelişmeler sonucu Türkiye’ye olan güven algısının artması ve dünyadaki likidite bolluğu ile birlikte dış kaynağın bollaştığı bir döneme girildi. Direkt uluslar arası yatırımlar 22 milyar dolara erişti. Yabancı sermaye girişlerinin büyümeye katkısı dışında bir diğer etkisi de artan dış rezervlerimiz. 2010 yılı itibariyle Türkiye merkez bankasının rezervleri 90 milyar dolara ulaştı. Bir ülkede ne kadar çok yabancı rezerv varsa bu ülkenin elini olası dalgalanmalara karşı güçlü kılıyor. Son dönemlerde rezervlerin kurdaki değer kaybına karşı kullanıldığına tanık olduk. Bugüne gelecek olursak, dünyanın henüz 2008 global krizinden çıkamadığını görüyoruz. 2011 yılını gerek ABD gerek Avro bölgesinde olsun çalkantılı bir dönem olarak hatırlayacağız. Ülkelerin borç krizi nedeniyle iflasın eşiğine geldiği ve tüm dünya ekonomilerinde dalgalanmaların bol olduğu bir süreç yaşadık. Ancak krizin gidişatı hakkında yorum yapmak için 2012 yılının ilk ayları özellikle belirleyici olacak. Double dip (çifte dip) endişelerinin giderilmesi ABD ve Avro bölgesinin 2012 performansına bağlı. Pozitif gelişmeler sonucu Türkiye’ye olan güven algısının artması ve dünyadaki likidite bolluğu ile birlikte dış kaynağın bollaştığı bir döneme girildi. 36 Aman dikkat! Avro bölgesinde yaşanan borç krizi bizim ülkemiz için de riskleri beraberinde getiriyor. Özellikle ihracatımızın yüzde 50’ye yakınının Avrupa ülkelerine olduğunu düşünürsek Avrupa bölgesinde devam eden ekonomik krizin bizim ihracatımız ve büyümemize olumsuz etkileri olması kaçınılmaz. Bunun yanı sıra biliyorsunuz ki bir cari açık alışkanlığımız var ve bu da bizi yabancı kaynak ihtiyacına sürüklüyor. Gelişmiş ülkelerdeki finansal kriz ise beraberinde kaynak sorununu getiriyor. 2008 yılında yaşanan daralmada bu etkiyi gördük. Benzer durumun 2012’de yaşanma riski var. Avro bölgesinde, bazı senaryolarda öngörüldüğü gibi bir dağılma olacağını ya da bazı ülkelerin birlikten ayrılacağını düşünmüyorum. [email protected] Türkiye; “Tur Bindirilmiş” Ekonomi Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ramazan Sarı, Türkiye ekonomisini değerlendiren isimlerden biri oldu. Sarı, Türkiye ekonomisini bir araca benzetiyor ve bu yarışta geldiği noktayı anlatıyor. Sarı açıklamasında ayrıca ekonomik büyüme olarak adlandırılan sosyal alandaki başarıya da dikkat çekiyor. Sarı ‘‘Son yıllardaki en önemli başarımız sonuçları itibariyle ekonomik büyüme şeklinde algılanan sosyal alandaki başarıdır.’’ diyor ve ekliyor ‘‘Sağlık, eğitim, kamu maaş ve ücretlerde yapılan ufak çaplı iyileştirmeler refah düzeyine pozitif yansımıştır.’’ İşte Sarı’nın çarpıcı açıklamaları: ‘‘Bir analoji yapmakta fayda var: her krizde ulusal ekonomilere krizden etkilenmeyen ekonomiler tarafından, araba yarışlarındaki tabiriyle, “tur bindirilir”. Arıza yapan araba yavaşlar, diğer yarışçılar pisti bir kere turlayıp geride kalan arızalı arabayı yakalarlar. Bu durumda yavaşlayan araca tur bindirilir. Diğer arabalar bir tur atıp gelinceye kadar arızalı araba da kendini toparlayıp yarışa yine daha önceki sırasında devam ederse, sanki hiçbir sorun yokmuş gibi hareket edemez. Sadece arızanın etkisiyle oluşan kaybın ortadan kalkması için arızalı arabanın da diğer arabalara tur bindirmesi gerekir. Bu durum da ortaya konulan olağan üstü performans ile en önde uzun süre gitmek veya bir iki sıra yükselmek arızanın etkisinin ortadan kaktığı anlamına gelmez. Bu performans yarışçıyı en fazla arıza öncesi duruma getirebilir. Türkiye’nin şimdiki durumu “tur bindirilmiş” ekonomidir.’’ Sosyal alandaki başarıya dikkat! Ramazan Sarı, Türkiye ekonomisini tur bindirilmiş ekonomi olarak ifade etmesinin yanısıra elde edilen başarılarada dikkat çekiyor. Sarı özellikle sosyal alandaki başarıya vurgu yaparak bu alanda yapılan çalışmaları anlatıyor; ‘‘Son yıllardaki en önemli başarımız sonuçları itibariyle ekonomik büyüme şeklinde algılanan sosyal alandaki başarıdır. Gelir dağılımı eşitsizliği söz konusu iyileştirmelerin en iyisidir. Eşitsizliği ölçen katsayıların düşme eğiliminde olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Söz konusu düşüşler olağan üstü olmamakla beraber yaşam standart düzeyimize göre olumlu etkileri hemen hissedilebilmektedir. Sağlık, eğitim, kamu maaş ve ücretlerde yapılan ufak çaplı iyileştirmeler refah düzeyine pozitif yansımıştır. Alt gelir gruplarının artan geliri ile beraber bankacılık sektörünün gelişimi ve kredi olanaklarının artması bireysel düzeyde ekonomik ilerleme gibi algılanmaktadır. Hâlbuki makroekonomik açıdan bu değişimin etkisi olumsuz olmuştur. İyileştirme için atılan adımlar doğrudan veya dolaylı olarak borçların ve vergi yükünün artmasına, tasarrufların azalmasına, yerli yatırımların küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde yoğunlaşmasına ve katma değeri yüksek yatırımların elden çıkarılmasın yol açmıştır. Bu da tekrar tur bindirilme riskini beraberinde getiriyor.” 37 “Ekonomide Yakın Dönem Senaryoları” Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Öztürk’de Paylaşım Dergisi okuyucuları için yakın dönemde olması ihtimal ekonomi senaryolarını anlattı: “Kısa ve orta vadeli senaryoların arkasında mutlaka uzun dönem senaryosu olmalıdır. Büyük resme istinat etmeyen strateji işe yaramaz. 2009 krizi için “beklenenden erken kontrol altına alınacak, Türkiye ise çok daha hızla doludizgin büyüme sürecine girecek, ancak kriz Avrupa’da kalıcı hasarlar bırakacak” tahmininde bulunmuştuk. Bunlar aynen gerçekleşti. Dünya ekonomisi 2009 yılının son çeyreğinden itibaren toparlanmaya başladı, Türkiye 2010-2011 yıllarında çift haneye yakın, dünyada en yüksek büyüyen ekonomilerinin başında yer aldı. Buna rağmen 2010 yılının başında “Avrupa ümitsiz bir şekilde hasta” ısrarını sürdürdük. Gelişmelere derinleşerek bu yönde devam ediyor. 2012 için olan senaryoma gelince, özelde Avrupa’da, genele Japonya ve ABD gibi sanayileşen olgun ülkelerde, dolayısı ile de tüm dünyada uzun sürecek ve acı verecek kriz dalgası görüyorum. Sonunun nereye varacağı da belirsiz. Çünkü büyük aktörlerin süregelen davranışları umut vermediği gibi neler yapabileceklerini kestirmek de çok zor. Gelişmiş dünyayı artık demokrasinin yönetmekte yetersiz kalacağı bir sürece girdik. Kadere bakın ki; süreç, demokrasi sanki, Eski Yunan’da doğdu, yeni Yunan’da battı! Arap dünyasında iktidarları hiç olmazsa ‘görünürde’ halklar devirirken, Avrupa’da sermaye seçilmiş hükümetleri deviriyor. Böylece her ülkeye bir Kemal Derviş bulup, istediklerini alıyorlar. Küresel sermaye demokrasiyi, açık toplumu ve bütün özgürlükleri tehdit eder hale geldi. Zaten öyle idi ancak şimdi artık bu ayan beyan ortada. Ekonomide de serbest ticaretin sallantıda olduğu yeni bir merkantilist döneme hazırlanmak gerekiyor. Anlayacağınız ekonomiden siyasete kadar masada her türlü senaryo var. Neler olacak? Gündem büyük sermayedarın alacaklarını garanti altına almaktan öteye gitmiyor. 20082009 kriz ortamında devletler ekonomiyi canlandırmak için ve ‘batırılamayacak kadar büyük’ olduğu gerekçesiyle büyük sermayeyi, bankaları kurtarmak için derin bir borç sarmalına itildi. Oysa şimdi büyük sermaye devletlerin de hükü- metlerin de gözünün yaşına bakmıyor. Köşeye sıkıştırmış, faiz-risk oyunu üzerinden kroşe üstüne kroşe indiriyor. ‘Bindireceğin zamları, satacağın varlıkları açıkla, uygulama ve ödeme programın için yazılı taahhüt ver’ diyorlar. Bunu aldılar ve alacaklar da. İki yarım bir tam adam etmez. Avrupa’da Sarkozy + Merkel arasındaki sözde dayanışmadan çıkan “Merkozy” kişiliğinin işe yarama ihtimali yok. Belki yakında birkaç aylığına Avrupa’da kısmi bir sessizlik olacak. Ancak ekonomilerin büyüme kabiliyetinin iyice kaybolduğu, bu nedenle işsizliğin artmaya devam ettiği, hem orta sınıfın hem de vergi gelirleri artamayan hükümetlerin borçlarını ödeyemez hale geldiği gerçeği yeniden masaya gelecek. Kriz bir katman daha derinleşecek. Peki, bütün bu gelişmelerin Türkiye ekonomisine etkisi ne yönde olacak? İlk olarak, en önemli gelişme büyük bir pazar daralmasının beklenmesidir. Dış ticaretin %50’den fazlası Avrupa’ya. Avrupa seneye ne kadar mal çeker, belirsiz. Bu daralma içeride de üretim, istihdam ve geliri fena halde olumsuz etkileyecek. Yakın gelecekte… İkinci olarak finansman kanalları daralacak. Artık yakın gelecekte 2006-2008 arasındaki gibi yıllık 20 milyar dolarlara yaklaşan bir doğrudan yabancı sermaye girişi olmayacak. Zaten hükümetin bu alanda entegre, vizyon sahibi ikna edici ve güven veren sıfırdan yabancı sermaye çekme stratejisi bulunmuyor. Ayrıca bu ortamda uzun vadeli kredi kanalları da daralmaya devam edecek. Geriye oynak ve pahalı kısa vadeli kanallar kalıyor. Bu kaynaktan ancak kısa vadeli tüketim finanse edilecek, yatırımlara giden kaynaklar daralacak. Yazı: Serbest Çelebi 38 Bu Telefonlar Çok Akıllı [email protected] DİJİTAL Ç AĞ Bundan yıllar önce Martin Cooper tarafından hayatımıza giren cep telefonları, teknolojinin de gelişimi ile birlikte arama özelliğinin yanında artık pek çok faaliyeti gerçekleştiriyor. Adeta kişisel bir asistan gibi çalışan ve “Akıllı Telefon” adını alan bu cihazlar şık tasarımlarıyla da dikkatleri üstüne çekiyor. İ lk cep telefonu çıktığı zamanı hatırlayananız var mı? Zamanla hayatımızın vazgeçilmesi olan ilk cep telefonunun üzerinden 38 yıldan fazla zaman geçti. 1973 yılında Martin Cooper tarafından ilk olarak hayatımıza giren bu telefonlar her ne kadar adı ceple başlasa da cebe giremeyecek kadar büyüktü. Aradan geçen bu yıllarda cep telefonları artık cebe girmeyi bırakın, sahip olduğu arama yanında pek çok özelliği ile yanınızda bir asistan taşıyormuşsunuz havasını veriyor. Hem de bu asistan ne sigorta istiyor ne de şikâyet ediyor. Cep telefonunun sağladığı klasik özelliklere bilgisayar dünyasının artıları da eklenince ortaya cep değil, “Akıllı Telefonlar” kavramı çıkıyor. İşte maddeler halinde normal cep telefonlarından ayrılan ‘‘Akıllı Telefonların’’ faydaları: •Akıllı telefonlar kendilerine özel işletim sistemlerine sahipler. Özellikle multimedya ve bağ- lantı özellikleriyle dikkatleri üstlerine çekiyorlar. •Bu akıllı telefonlarla e-postalarınızı kontrol edebiliyorsunuz. •Gelişmiş yüksek çözünürlükte kameralara sahipler •İnternet taramasını hızınızda bir kesinti olmadan rahatlıkla yapabiliyorsunuz •Uygulamaları da indirmeniz bir hayli kolay •Bu telefonlar ‘Akıllı Uydu Nagivasyonu” özelliğine de sahipler Bugün pek çok kişi artık bu bir hayli akıllı olan bu telefonlardan kullanıyor. Akıllı telefon kullanmada şu anda ilk sırayı Güney Kore alıyor. Yapılan araştırmalara göre Güney Kore’de yaklaşık 16 milyon kişi akıllı telefon kullanıyor. Hatta bir adım daha ileri giderek içinde bulunduğumuz yıl içerisinde sadece bu telefonlara özel Sondabak TV’nin kurulması için çalışmalar yapılıyormuş. (Sondabak, avuç içi anlamına geliyor) 39 Bu araştırmaya dikkat! Yapılan tüm araştırmalar insanların günümüzde PC’ler yerine artık daha çok akıllı telefonları tercih ettiğini gösteriyor. Örneğin, Mobile Marketing tarafından yapılan araştırmaya dikkat! Buna göre dünyada 4 milyar insan cep telefonu kullanıyor. Bunlardan 1 milyar 80 milyonunu akıllı telefonlar oluşturuyor. Uzmanlar, 2015 yılında masaüstü internet kullanıcılarının sayısının 1.7 milyar adet, mobil internet kullanıcı sayısının ise 1.9 milyar adedi bulmasını bekliyor. Bi- raz önce kaleme aldığımız araştırma sonuçlarını vermeye devam edelim ve telefon piyasasının geldiği noktayı istatistiksel verilerle açıklayalım. Ortalama bir Amerikalı, gününün 2,7 saatini cep telefonuyla sosyalleşmek amacıyla kullanıyor. Mobil internet kullanıcılarının yüzde 91’i ise cep telefonundan sosyal paylaşım sitelerine giriyor. Akıllı telefon kullanıcılarının yüzde 39’u tuvalete bile akıllı cep telefonuyla gidiyor, yüzde 93’ü ise evde akıllı telefonunu kullanıyor. Akıllı telefon kullanıcılarının yüzde 42’si, telefonuna bir mobil reklam geldiği zaman reklama tıklıyor. [email protected] YÖNE TİM 40 Bu Meslekleri Seçenler İşsiz Kalmıyor Yeni yılın ilk sayısında gelecekte popüler olacak meslek dallarını sizin için araştırdık. Yeni meslek dallarında bilişim sektörünün önlenemez yükselişi dikkat çekerken, beyin cerrahlığını ilgilendiren tıp alanları ise krallıklarını kimseye kaptırmamakta kararlı. 41 B undan çok değil, kısa bir süre öncesine kadar ailelerin çocukların meslek seçiminde istedikleri birkaç dal vardı. Her birimiz hayatımızın belli bir döneminde ebeveynlerimizden “Doktor ya da öğretmen ol” söylemlerini çok duymuşuzdur. Tıp alanında yaşanan son gelişmelerin bu meslek dalının krallığını uzun yıllar koruyacağını gösterdiğini özellikle belirtelim. Ama yapılan son araştırmalar bu söylemleri tarihe karıştıracak gibi gözüküyor. Çünkü geleceğin meslekleri bu alanlardan bir hayli farklı. Dünyanın ve akabinde insanlığın büyük bir dönüşüm geçirmesinin mesleklerin değişiminde de etkili olduğunu söyleyebilmemiz mümkün. Örneğin, çevrecilerin “Küresel Isınma” sloganları atması yeni ve öne çıkacak meslek dallarından birinin bu yönde olduğunu gösteriyor. Yahut bilgisayarın ve elektroniğin hayatımızın her alanına girmiş olması da bu yöndeki en büyük değişikliklerden birini işaret ediyor. İşte maddeler halinde geleceğin öne çıkacak meslekleri… • Enerji mühendisliği LPG bakım ve onarımı • Raylı sistemler teknikerliği • Yazılım mühendisliği • Elektronik ve haberleşme mühendisliği • Diyetisyenlik • Kalite mühendisliği • Nükleer uzmanlığı, uzay pilotluğu • Hafıza artırma cerrahlığı • Sanal market işletmeciliği • Elektronik gazetecilik • Gen terapistliği Nano yapı mühendisliği En çok kazandırması beklenen meslekler arasında “Mobil Uygulama Geliştiriciliği” “Yazılım Geliştiriciliği” ve “IT Güvenlik Uzmanlığı” var. Akıllı telefonlar ve tabletlerin artık hayatımızın her noktasında yer alması “Mobil Uygulama Geliştiriciliği” ile “Yazılım Geliştiriciliği” alanlarında çalışanların 2012 yılı içerisinde maaşlarının gözle görülür derecede artmasına neden olacağı söyleniyor. Diğer taraftan her işin bilgisayar üzerinden yapılmasının dezavantajı siber saldırılarda yeni bir meslek dalı yarattı. Bu meslek “IT Güvenlik Uzmanlığı” olarak ifade ediliyor. Tıp her zaman önde Gelecekte Tıp ve Tıp Bilimleri ise vazgeçilmez meslek dalları arasında olmaya devam edecek. Özellikle beyin cerrahisine ilginin daha yoğun olması bekleniyor Uzmanlar zaman ve teknoloji dahi değişse insanoğlunun iş ve özel yaşamına bağlı olarak stres, depresyon ve melankoli gibi hastalıkları çekmeye devam edecekleri konusunda hem fikir. Ayrıca onkologlar ve genetikçiler de 2012’li yılların aranan meslekleri arasında en üst sıralarda yer alıyor. Şüphesiz, tüm bunlara bağlı olarak psikolog ve psikiyatrislerin de hiçbir zaman değerini kaybetmeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Aşk-ı Nebi Sanat Olunca U [email protected] KÜLTÜRÜMÜZ Türk-İslam sanat eserleri alanında önde gelen uzman ve koleksiyonculardan Mehmet Çebi ile “Aşk-ı Nebi Sanat Olunca” adlı sergi ile bu sergiye konu olan değerlerimizi konuştuk. luslararası Kültür Sanat Derneği (UKSD) ve Türkiye’nin Roma Büyükelçiliği işbirliği ile Concelleria Sarayı’nda “Aşk-ı Nebi Sanat Olunca” adlı bir sergi açıldı. Sergide Türk sanatçılarına ait Hilye-i Şerifler ve tespihlerin yanı sıra klasik ve çağdaş hilyeler de yer alıyor. İşte bu sanatçılardan biri Mehmet Çebi. Türk-İslam sanatının en önemli isimlerinden biri olarak gösterilen Çebi ile bu sergiyi ve bu sergiye ayrı bir anlam katan Hilye-i Şerif’leri konuştuk. Çebi, tek amacının Türk-İslam sanatlarının mazide kalmamış sanatlar olduğunu insanlara göstermek olduğunu söylüyor. Çebi bunda da oldukça başarılı olmuş. Çünkü Vatikan’da Concelleria Sarayı’nda başlayan bu yolculuk tüm dünyayı dolaşmaya hazırlanıyor. İlk olarak hemen sormak istiyoruz, Hilye-i Şerif nedir? Hat sanatımızda Peygamber Efendimiz’in yaradılış güzelliklerini ve ruhi portresini tasvir ve tarif eden belli bir form üzere hüsn-i hat ile yazılmış ve tezhib edilmiş levhalar hakkında kullandığımız bir tabirdir. İlk defa 17. yüzyılda büyük hattat Hafız Osman Efendi tarafından bir form haline getirilerek yazılmıştır. Muallim Naci bir nat-ı şerifinde Hazreti Peygamber’den (s.a.v.) şöyle bahsediyor: “Hüs-ü Kur’anı görür insan olur hayran sana, Dest-i kudretle yazılmış hilyedir, Kur’an sana”. Allah’u Teâlâ Kur’anın da Hz. Peygamberi “en güzel ahlak üzere yarattığını”, “O’nun en güzel örnek olduğunu”, “Âlemlere rahmet olarak gönderildiğini” kendisi ile beraber O’na da itaat edilmesi gerektiğini bildirmesi, Ashab-ı Kiramın hilye ve şemail’e olan ilgisini artırmıştır. Böylece Hz. Muhammed Mustafa’nın özel hayatına ve dış görünüşüne ait bilgiler ve anlatımlar hadis ve diğer kaynak eserlerde bütün detaylarıyla yer almıştır. Malumunuz olduğu üzere, Hilye-i Şerif levhalarında en çok kullanılan hilye metni Hz. Ali Efendimiz’in rivayet ettiği hilye metni olmuştur. 43 Biraz önce bahsettiğimiz gibi başta Hafız Osman olmak üzere, günümüze kadar gelen bütün hattatlar büyük bir maharet ve şerefle hilye yazma geleneğini sürdürmüşlerdir. En büyük Hilye-i Şerif ve hat koleksiyonu Bildiğimiz kadarıyla çağdaş hat sanatçılarına ait en önemli koleksiyonlardan birine sahipsiniz ve kısa süre önce Hıristiyan âleminin merkezi olan Vatikan’da Hilye-i Şerif ve tesbih koleksiyonunuzdan seçilmiş eserlerden oluşan bir sergi düzenlediniz. Kısaca koleksiyonunuz ve bu sergi ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Bildiğim kadarıyla en büyük çağdaş Hilye-i Şerif ve hat koleksiyonu âcizane benim koleksiyonum. Burada tüm dünyadan 400’e yakın hattatın 3.000 civarında eseri var Bunların 1.000 kadarını Hilye-i Şerifler oluşturuyor. Aynı zamanda 2.000 tesbihten oluşan bir tesbih koleksiyonum var. Vatikan’daki sergiye gelecek olursak Vatikan büyükelçimiz Prof. Kenan Gürsoy Beyefendi’nin teklif ve himayelerinde, UKSD (Uluslararası Kültür Sanat Derneği) organizasyonuyla Temmuz ayında 30 Hilye-i Şerif ve 75 adet tesbihten oluşan bir koleksiyonu Vatikan’ın önemli tarihi saraylarından birinde sergileme imkânı bulduk. Bu sergi Avrupa’da yapılan ilk Hilye-i Şerif ve tesbih sergisi olması sebebiyle tarihi bir olay olarak kayıtlara geçmiş oldu. Büyük bir ilgi ve alaka ile karşılanan sergi açılışı- na 40’tan fazla ülkenin büyük elçisi, çok sayıda milletvekili, din adamı, sanatçı, koleksiyoner ve sanatseverler iştirak etti. Özellikle yeni tasarım, modern görünümlü Hilyeler üzerine çok güzel yorumlar yapıldı. Yakında başka sergi düşünüyor musunuz? Ocak 2012’de İstanbul’da büyük bir Hilyei Şerif sergisi açacağız. Uluslararası bir Hilye-i Şerif yarışması yapmıştık. Yarışma sonuçlandı ve yarışmada ödül alan eserlerden oluşan bir sergi çalışması bitmek üzere. Daha sonra kısmetse Avrupa’da sergilere devam etmek istiyoruz. Londra, Paris, Berlin, Viyana’da sergiler açıp daha sonra Tahran, Kahire, Dubai’ye gelmek istiyoruz ve en son olarak Medine-i Münevvere’de Mescid-i Nebevi’nin dış avlusunda 1000 Hilyelik bir sergi ile bu seriyi sonlandırmak istiyoruz. Bu sergileri yapmaktaki amacınız nedir? Öncelikle Türk İslam sanatlarının mazide kalmış sanatlar olmadığını insanlara göstermek istiyoruz. Bugün de büyük başarılarla icra edilen bu sanatlarımızla insanlar arasındaki irtibatı yeniden tesis etmeyi amaçlıyoruz. Allah ve Resulullah sevgisinin bir ibadet aşkıyla sanat serisine dönüşmesi demek olan hat sanatımızın en güzel eserlerini Türk İslam medeniyetimizin müşahhas örnekleri olarak dünya sanatseverlerine göstermek istiyoruz. Bu çalışmalarımızı fiili bir dua ve Efendimiz’e bir salatü selam olarak görüyoruz. 44 Hoş Geldin 2012 2011’e güle güle, 2012’ye merhaba dedik. Peki geçtiğimiz yıl dünyada ve Türkiye’de neler yaşandı? Sizin için 2011’in kısa bir özetini derledik. [email protected] GÜNCEL 2 011’de dünyanın gündemini Tunus’ta başlayan Arap Baharı oluştururken, ülkemizde son zamanların en çok konuşulan konusu Van Depremi ile bedelli askerlikti. Yeni yılın bu ilk sayısında mutlu ve güzel bir yıl geçirmenizi dileyerek, 2011 dosyası hazırladık ve dünyanın ve Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşen bu olayları anlatma telaşına düştük. Siyasi gelişmeler Tunus’ta Arap Baharı Rüzgârı (14 Ocak 2011) 2011 yılının belki de unu- tulmayacak en önemli olaylarından biri Tunus’ta yaşandı. Tunus’ta seyyar satıcılık yapan 26 yaşındaki Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla alev alan olaylar kısa zamanda diğer ülkelere de sıçradı. Tunus, Cezayir, Mısır, Libya, Bahreyn, Ürdün ve Yemen’de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Suriye, Irak, Lübnan ve Fas’ta ise küçük çapta olmak üzere tüm Arap dünyasında büyük protestolar yaşandı ve buna “Arap Baharı” dendi. Ayaklanmalar boyunca kesin bir sayı verilemese de binlerce kişi hayatını kaybetti ve tarihe mal olmuş birçok diktatör koltuğundan oldu. 45 Hüsnü Mübarek’in Çöküşü (11 Şubat 2011) Arap Bahar’ı ile beraber Mısır’da çıkan olaylardan Hüsnü Mübarek de nasibini aldı. 1981 yılından bu yana Mısır Devlet Başkanlığı’nı yapan Hüsnü Mübarek isyanların Mısır’da başlamasından 18 gün sonra bütün görevlerinden istifa ettiğini açıkladı. Bu durum “Hüsnü Mübarek’in Büyük Çöküşü” olarak gazete sayfalarında yerini aldı. Necmettin Erbakan’ı Kaybettik (27 Şubat 2011) Türk siyasetinin en önemli isimlerinden Necmettin Erbakan hayatını kaybetti. Erbakan ölümünden kısa bir süre önce damar iltihabı rahatsızlığından dolayı hastaneye kaldırılmıştı. Yoğun bakıma alınan Erbakan taburcu olduktan bir süre sonra kalp yetmezliğinden tekrar hastaneye kaldırıldı. Yapılan tüm müdahalelere rağmen Erbakan, 27 Şubat tarihinde hayatını kaybetti. Usame Bin Ladin Öldü (2 Mayıs 2011) Dünya’nın en tehlikeli terör örgütlerinden birisi olarak gösterilen El Kaide’nin lideri Usame Bin Ladin CIA tarafından düzenlenen bir operasyonla öldürüldü. Ladin 11 Eylül saldırılarından sonra kırmızı bültenle bütün dünyada aranıyordu. Türkiye’de Genel Seçim Yapıldı (12 Haziran 2011) 12 Haziran 2011 tarihi 34 yıldan sonra Türkiye’nin “erken” yapılmayan ilk genel seçimi olarak tarihe geçti. Bu tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 24. Dönem üyeleri seçildi. Bu tarihin Türkiye tarihinde başka pek çok özellikleri de var. Çünkü bu seçim aynı zamanda pek çok ilki de beraberinde getirdi. Bundan önceki seçimlerin ömrü 5 yıldı ancak yapılan yasa değişikliği ile seçimlerin ömrü 4 yıla indirildi. Artık eski tahta sandıkların yerine şeffaf, ısıya ve kırılmaya dayanıklı sandıklar kullanıldı. Billboard reklamlarının süresi de 20 günden 30 güne çıktı. Dikkatleri çeken en önemli değişikliklerden bir tanesi de artık 25 yaşındakilerin de milletvekili adayı olabilmeleriydi. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner İstifa Etti (29 Temmuz 2011) Tarihler 29 Temmuz 2011’i gösterdiğinde gündemi bir anda istifalar ele geçirdi. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ile beraber hava, kara ve deniz komutanları aynı anda istifa etti. Kaddafi Öldürüldü (20 Ekim 2011) 2011 yılının en önemli olaylarından biri şüphesiz Libya’nın Devrik Lideri Muammer Kaddafi’nin öldürülmesiydi. Libya’da geçtiğimiz yılın Şubat aylarında başlayan ayaklanmalardan nasibini alan Kaddafi’nin mem- leketi Sirte’de isyancılar tarafından öldürüldüğü açıklandı. Kaddafi’nin bir drenaj borusuna saklanırken bulunduğu öne sürüldü Yorgo Papandreu’dan İstifa (9 Kasım 2011) 2011 yılı adeta eylem, protestolar ve sonunda istifalar yılı oldu. İşte bu olayların büyük bir kısmı da Yunanistan’da yaşandı. Şüphesiz bu ayaklanmaların en büyük nedeni Yunanistan’ın yaşamış olduğu büyük ekonomik buhrandı. IMF’nin baskıları, Avrupa Birliği’nin paketleri derken gündeme Yunan adalarının satışı bile geldi. Bu kadar baskıya dayanamayan Başbakan Yorgo Papandreu da görevinden istifa ettiğini açıkladı. Berlusconi İstifa Etti (12 Kasım 2011) 1994 Yılından bu yana üç kere üst üste İtalya Başbakanlık görevini yapan Silvio Berlusconi görevinden istifa etti. Berlusconi’nin adı bugüne kadar pek çok skandalla birlikte anılmıştı. 46 Sonunda Bedelli Askerlik Geldi (22 Kasım 2011) Türkiye’nin 2011 yılında en çok tartıştığı konulardan bir tanesi de bedelli askerlik oldu. Uzun süre tartışılan bu konuya noktayı Başbakan Recep Tayip Erdoğan koydu ve resmen bedelli askerliği açıkladı. Türkiye’nin dördüncü kez yürürlüğe koyduğu bedelli askerlikten yaklaşık olarak 460 bin kişinin yararlanması bekleniyor. Güncel Japonya’da Tsunami Felaketi (11 Mart 2011) Doğal afetler sadece ülkemizde yaşanmadı. Japonya’da bu afetlerden nasibini aldı. Tarihler 11 Mart 2011 gösterdiğinde Japonya sallandı ve bu sallanmanın arkasından tarih kitaplarına geçecek tsunami felaketi geldi. Büyüklüğü 8,9 olan depremin merkez üssü Pasifik Okyanusu’ydu. Kıyı kesimlerin birçoğu zarar gördü. [email protected] İbrahim Tatlıses Vuruldu (14 Mart 2011) Somali’de Büyük Kuraklık (1 Haziran 2011) Doğal afetlerin bir başka boyutu da Somali’de yaşandı. 2011 Somali için tam bir kâbus haline geldi. Ülke açlık ve kuraklıkla savaştı. Bütün dünya Somali için adeta seferber oldu. Bazı bilim adamları bu açlık ve kuraklığın gelmiş geçmiş en büyük felaket olduğunu açıkladı. Kuraklık ve açlık başta çocuklar ve yaşlılar olmak üzere yüzlerce kişinin yaşamını yitirmesine sebep oldu. Sayı tam olarak bilinemiyor. Wall Street Eylemleri (17 Eylül 2011) Arap dünyasında yaşanan Arap Baharı’nın bir benzeri Amerika’da “Wall Street’i işgal et” adıyla gerçekleşti. 17 Eylül 2011’de başlayan eylemler Amerika’nın tamamında boy gösterdi. Ünlü türkücü İbrahim Tatlıses’in 14 Mart’ta bir televizyon kanalında yaptığı program çıkışında silahlı saldırıya uğraması da uzun süre gündemi meşgul etti. Başına isabet eden mermiyle yararlanan Tatlıses, Almanya’da tedavi gördü. Olayın ardından saldırıyı gerçekleştirenler yakalandı. Apple’ın Kurucusu Steve Jobs Öldü (5 Ekim 2011) Kanser tedavisi gören Apple kurucusu ve genel müdürü Steve Jobs hayata gözlerini yumdu. Jops 25 Ağustos’ta sağlık sorunları yüzünden bütün görevlerinden istifa etmişti. Van Depremi’ni Unutmak Mümkün Değil (9 Kasım 2011) Ülkemizde yaşanan ve yüzlerce kişinin ölümüne neden olan depremlere son olarak “Van Depremi” eklendi. Merkez üssü Erciş olan deprem için tüm Türkiye tek yürek oldu. Depremzedeler için dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında yardım kampanyaları düzenlendi. Deprem ve akabinde devam eden artçılarla birlikte yüzlerce kişi hayatını kaybederken, bir o kadar kişide evsiz kaldı. Böylelikle Türkiye’nin belki de yıllarca unutamayacağı bir deprem daha Van’da yaşanmış oldu. 47 Spor Engelsiz Aslanlar Dünya Şampiyonu (16 Ekim 2011) Galatasaray Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, Japonya’da düzenlenen Kıtalararası Turnuva ‘’Kitakyushu Cup’’ finalinde, ev sahibi ülkenin takımın Miyagi Max’ı 68-51 yenerek, dünya şampiyonu oldu. Abdullah Avcı Milli Takımın Başında (18 Kasım 2011) Türkiye Futbol Federasyonu Milli Takımın başına İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un başarılı antrenörü Abdullah Avcı’yı getirdi. Abdullah Avcı’nın nasıl bir performans sergileyeceği şimdiden merak ediliyor. Önde gelen spor yazarları ise Avcı’nın en iyi tercih olduğunu dile getiriyor. Türk Futboluna Şike Damga Vurdu (10 Temmuz 2011) 2011 yılının belki de en unutulmayacak olayını “Futbola Şike Damgası” sözleri ile anlatabilmemiz mümkün. Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın tutuklanmasıyla başlayan şike soruşturmasıyla beraber onlarca futbolcu ve teknik adam gözaltına alındı. Fenerbahçe, Trabzon, Beşiktaş, Bursaspor, İstanbul Büyükşehir Belediye başta olmak üzere birçok spor kulübünün adı geçtiği şike soruşturması hala devam etmekte. Şike iddiana- mesinin 2012 yılına girmeden aylar önce kabul edildiğini de özellikle belirtelim. Ayrıca şike soruşturması kapsamında Şampiyonlar Ligi’ne gitmesi gereken Fenerbahçe’nin bu hakkı elinden alındı. Yıldızlar Dünya Şampiyonu Oldu (21 Ağustos 2011) Dünya Yıldız Kızlar Voleybol Şampiyonası’na da Yıldız Milli Takım damgasını vurdu. Milli takım, final maçında Çin’i 3-0 yenerek şampiyon oldu. Türkiye, böylece voleybol tarihinin de ilk dünya şampiyonluğunu elde etmiş oldu. 48 Ön sıra (soldan sağa); Yıldırım Bodur, Kenan Barlak, Faruk Dağlı, Süleyman Selçuk Arslan, Abdurrahman Aslan, Ayşe Çam Arka sıra; Hasan Güllü, Ayhan Tufan, Mustafa Ersin Diktaş, İsmail Özkan, Mehmet Parlak, Hikmet Güner [email protected] ŞUBE “İnsanlar Şubemizi Evleri Gibi Görüyor” “İyi bir ekibiz. Bu ekiple başarılı çalışmalara imza atıyoruz. İnsanlar şubemizi evleri gibi görüyor. Burada evlerindeki sıcaklığı hissediyorlar ve bize güveniyorlar.” T ürkiye Finans Katılım Bankası İskenderun Şube Müdürü Faruk Dağlı’nın sözleri bunlar. Dağlı, röportajımız esnasında ekibine duyduğu güveni anlatıyor. Dağlı’nın söylediğine göre İskenderunlular da her konuda İskenderun şubesine güveniyor ve şubede kendilerini evlerindeymiş gibi hissediyor.” İskenderun’u kısaca sizden dinleyebilir miyiz? İskenderun, turizm potansiyeli yüksek olan kentlerden biridir. Farklı etnik kökenden pek çok vatandaşın barış ve beraberlik içerisinde bir arada yaşadığı bir yerdir burası. İskenderun, Hatay’ın en büyük ilçesidir. Burası sahip olduğu coğrafi önemin etkisiyle tarihte pek 49 çok defa işgale uğramış. Ayrıca burada Türkiye’nin dördüncü büyük limanı “İskenderun Limanı” bulunmaktadır. İskenderun, sanayi, deniz ticareti ve özellikle turizm alanında büyüyen ve gelişen yapısıyla da dikkat çekmektedir. Türkiye’nin en büyük Demir-Çelik fabrikaları da burada yer almaktadır. Şubenizi tanıtır mısınız? Şubemiz, 2005 yılında açıldı. 12 kişilik bir ekibiz. Ben 2011 yılının Temmuz ayında göreve başladım. Pazartesi sabahları haftalık program yaparız. İskenderun ekonomisinin büyük bir çoğunluğu demir-çelik üzerine kurulu. Bu yüzden haftalık programlarımızda zamanımızın büyük çoğunluğunu demir-çelik sektöründeki firmalara ayırıyoruz. Bu firmalar dışında hafta boyunca KOBİ tarzındaki firmalar ve bireysel müşterilerimizle ilgili çalışmalarımız oluyor. “İyi bir ekibiz” Peki, bankacılık sektöründe başarılı olmanın hangi unsurlara bağlı olduğunu düşünüyorsunuz? İyi bir ekiple yapılmayacak hiçbir şey yoktur. Burada iyi bir ekip var. Birbirlerini tamamlayan bir ekip var. Benden önceki müdür arkadaşımız da iyi bir portföy oluşturmuş. Biz de bu ekiple birlikte başarılı işlere imza atıyoruz. Aktif kalitemizi bozmadan hacmimizi ve kârlılığımızı büyüterek çalışmalar yaptığımızı söyleyebilirim. Bu bizim şubemizin en önemli özelliğidir. İnsanlar şubemizi evleri gibi görür. Evlerindeki sıcaklığı hissederler ve bize güvenirler. Tabi ki bu işte en önemli unsurlardan biri de hizmet kalitesidir. Biz de Türkiye Finans İskenderun Şubesi olarak Faruk Dağlı kimdir? 1972 Antakya doğumlu Faruk Dağlı, 1995 yılında Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü’nü bitirmiş. 1997 yılında bankacılık sektörüne adım atan Dağlı, 2011 Temmuz ayından bu yana Türkiye Finans Katılım Bankasının İskenderun Şube Müdürü olarak görev yapıyor. Dağlı, seyahat etmeyi ve spor yapmayı sevdiğini söylüyor. bu kaliteyi müşterilerimize en iyi şekilde gösterdiğimizi düşünüyorum. İskenderun ekonomisinden bahsedebilir misiniz? Hangi sektörler ön plana çıkıyor? İskenderun ekonomisi üç ana sektörden oluşuyor. En öneli sektör demir- çelik sektörüdür. İkinci sektörümüz kömür sektörüdür. Ve tüm bu sektörlere bağlı olarak da inşaat sektörü ön plana çıkmaktadır. Bizim de müşteri portföyümüzün %90’lık kısmı bu firmalardan oluşuyor. Türkiye’nin en iyi ilk ve ikinci 500 firması sıralamasına buradan giren pek çok firma oldu. Biz İskenderun Şubesi olarak bu firmalarla da çalışıyoruz. Kısacası İyi bir müşteri portföyümüz var. 50 Ceneviz Sarayı’ndan [email protected] Z AMAN Kurşunlu Han’a İstanbul’un her köşesinde ayrı bir iz, ayrı bir tarih... Bizans, Ceneviz, Rum, Ermeni, Yahudi, Osmanlı gibi büyük medeniyetler kendi kimliklerini, çeşitli yapılar yaparak bırakmış İstanbul’a… Bu kimliklerin kimisi günümüze ulaşmış kimisi de zaman içerisinde kaybolup gitmiş. İşte biz de bu sayımızda sizlere tarihi açıdan çok değerli, hala ayakta olan Ceneviz Sarayı ve Kurşunlu Han (Rüstem Paşa Kervansarayı)’ı anlatmak istedik. İ stanbul’da ayağınızı nereye atsanız bir tarihi yapıya denk gelebilirsiniz. Her ilçesi tarihin farklı bir zamanını simgeler. İşte bu bölgelerden birisi de Beyoğlu’dur. Beyoğlu’nda şöyle bir gezmeye çıkayım deseniz yaşanmışlıkları ile hatırınızı sorar gibi sağlı sollu tarihi binalar selamlar sizi. Tabi bu tarihi binalara en çok da Galata’da rastlamak mümkün. Çünkü Galata, Beyoğlu’nun tarihi açıdan en zengin semtidir. 14. ve 16. yüzyıldan kalma birçok yapı bulunan Galata’da, Ceneviz Sarayı ve Kurşunlu Han (Rüstem Paşa 51 bir avlu bulunuyor. Avluya girişte hemen sağda bulunan çeşme yalağı ise Bizans döneminin mimari örneği olduğunu hemen belli ediyor. Avluyu gezerken o yaşanmışlığı hissediyorsunuz. Bir çivi bile çakılmayan bu Han’ın içerisine kaçak bir gecekondu yapılmış olması da bir hayli şaşırtıyor insanı. Han’ın duvarlarındaki taşlar çok şey anlatmak ister gibi. Üst kata çıktığınızda da Mimar Sinan’ın dokunuşlarını görüyorsunuz. İki katlı bu kervansarayın üstü açık olmakla beraber avlusu yeşil sarmaşıklarla kaplıdır. Şu an içerisinde makine parçaları, vida ve yay üreten kırkelli civarında hırdavatçı dükkânı bulunuyor. İçerisinde bir de kediciklerin fazla olduğu bu Kervansaray’a önümüzdeki yıllarda restorasyon yapılacağı da söyleniyor. Paha biçilemez Ceneviz Sarayı Kervansarayı)’ı gün yüzüne çıkmayı bekleyen tarihi yapılardır. Nam-ı diğer Kurşunlu Han Galata’da Perşembe Pazarı’nın çevresinde Kardeşim Sokak’ta bulunan Rüstem Paşa Kervansarayı 16. yüzyılda Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Bu kervansaray halk arasında zamanla Kurşunlu Han olarak söylenegelmiş ve ismi böyle kalmıştır. Bu iki katlı yapının alt katı, tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber San Michelle Ceneviz Kilisesi olarak yapılmıştır. Yapının alt katında yine Bizans döneminden kalma eserler de bulunuyor. İlk olarak tek kat halinde Ceneviz Kilisesi olarak yapılan bu mimarinin ikinci katı ise 1544-1550 yıllarında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Bizans döneminde ölçü aletlerinin ayarlarının yapımı için kullanılan mimarinin o zamanki müşterilerini de Hristiyanlar oluşturuyormuş. İlk yapıldığı andan günümüze tek bir köşesinin dahi değişmediği bu Han’ın ilk girişinde uzun Hala dimdik ayakta duran ve görkemi ile bugünün binalarına taş çıkartan bir diğer yapı ise “Ceneviz Sarayı” adını alıyor. Bu sarayın hikayesi ise şöyle başlıyor: Bizans imparatoru VIII. Mikhail Palaiologos, İstanbul’u Latin istilasından kurtarır ve 1267’de yılında artan Venedik baskılarına karşı stratejik olarak Cenevizlilerle bir anlaşma yapar. Bizans İmparatoru VIII. Mikhail bu anlaşma doğrultusunda Cenova’nın eski ticari imtiyazlarını artırır ve Galata’da bir koloni kurmalarına izin verir. Artık Galata’daki Cenova kolonisi resmen Bizans’a ait imtiyazlı bölge durumundadır. Buradaki koloni Podesta adında bilinen bir vali tarafından yönetilmektedir. Vali aynı zamanda Bizans imparatoru nezdinde daimi Cenova elçiliği görevindedir. Bu iki önemli görevi üstlenen Podesta için Galata’da Piazza denilen meydanın yanında “Palazzo Del Comune” olarak adlandırılan ve Podesta’nın (cenovalı idareci) makamı olan bir saray yapılır. İşte bu saray Galata Kulesi’nden hiçbir yere sapmadan aşağı doğru sallandığınızda karşınıza çıkan “Ceneviz Sarayı”dır. Fakat yapıldıktan bir yıl sonra yani 1315 yılında yanmış ve 1316 yılında yeniden inşa edilmiş. İkinci kez inşa edilirken gotik bir üslup kullanılmasına özellikle özen gösterilmiş. Sarayın oldukça gösterişli ön cephesi ise 1908 yılında iş hanı yaptırılmak üzere yıkılmış. Binadan günümüze geriye kalan (tam anlamıyla orijinali olmasa da) yapı hala çok etkileyici ve geçmişten günümüze gelen ihtişamıyla her gün İstanbullulara “merhaba” diyor. 52 İlk Bir Yılda Bebek Eğitimi Yazar Sevda Salihoğlu Dursun’un kaleminden ilk bir yılda bebek eğitimi. Yeni anne baba adayları, küçük hap niteliğindeki bu önerilere mutlaka kulak vermelisiniz. AİLE S izin de bir çocuğunuz oldu artık. Bu zorlu ve yorucu, bir o kadar da değişik tatlarla dolu olan maratona siz de katıldınız. Bu konu ile ilgili az çok bilginiz vardır sanırım. Çevrenizde gördüğünüz birkaç çocuklu aile, belki de birkaç eğitim kitabı bu konuda size bir fikir vermiş olmalı. Bu bilgileri bir kenara bırakın, çevrenizde gördüklerinizi de unutun diyerek işe başlasam, umarım bir anlaşma sorunumuz olmaz. Çünkü ben sizden, yeni doğmuş o minicik yavrunuza bakmanızı rica edeceğim. Bakın bakın dönüp bir daha bakın. Tekrar tekrar inceleyebilirsiniz yüzünü, kollarını, yumuk yumuk ellerini. Ne kadar da eşsiz öyle değil mi? Dünyada bir eşi olduğunu iddia edebilir misiniz? Veya kim söyleyebilir böyle bir şeyi size? Evet, işte bunu söylemek istiyorum ben. Siz o, dünyada eşi ve benzeri olmayan, ağlaması, gülmesi, uyuması ve bulunmaz potansiyeli ile hiç kimseye benzemeyen çocuğun anne ve ba- basısınız. Lütfen çocuğunuz doğduğu andan itibaren ona bir birey olarak saygı gösterin. Onun kendine özgü ağlamalarını, kendine özgü iletişim kurmasını, alışkanlıklarını kabul edin ve ona göre bir tutum izleyin. Bu demek değildir ki kimsenin tecrübesinden veya kitaplardaki bilgilerden faydalanmayın. Tabi ki bütün bunlar sizin için gerekli, çünkü siz çocuk bakımı ve eğitimi içgüdüsüyle doğmadınız. Sonradan kazanılacak bu davranışı öğrenirken, çocuğunuz kendi gelişimi içerisinde bulunan kalıplara uymuyorsa sakın telaşlanmayın diye söylüyorum bunları. Çocuğunuz tektir, özeldir, siz isteseniz de istemeseniz de kendi kişiliğini geliştirecektir. Burada sizin anne baba olarak yapmanız gereken şey, onda var olan potansiyeli geliştirmektir. Çocuğunuz altı yaşına gelene kadar çeşitli gelişim evrelerinden geçer. Denge ve dengesizliklerle donanmış bu dönemleri bilmeniz, çocuğunuzla daha iyi ilişkiler kurmanız açısından size faydalı olacaktır 53 A İLE İşte ilk yılda sizleri neler bekliyor ve siz ne yapmalısınız? Kısaca ay, ay ilk bir yılın bebek eğitimi: 0-1 ay: Bu ayın sonlarında bebeğiniz kendisi ile konuşan kişinin yüzüne odaklanır. Meme emen çocukta bunu izlemek mümkündür. Bunun için çocuğunu emziren anne veya biberonla besleyen baba, daha ilk aydan itibaren bu işlemi yaparken, çocuk ile göz kontağı kurmalıdır. Bu hareket ilgiyi ve sevgiyi anlaması açısından önemlidir. 2.ay: Yaşamın ikinci ayında bebeğinizin refleks hareketler dışında bir şeyler yapabildiğini görürsünüz. Bu da sizin onu destekleme şevkinizi artırır. Bebeğinizin karşısına geçip el çırpma hareketi yapın. Bu hareket onun ellerini birleştirmesini öğrenmesini sağlar. Bebeğinizle biraz oynadıktan sonra yavaşça yanından uzaklaşın, sizi takip edip etmediğini kontrol edin. Ara sıra dikkatini çekmeye çalışın. Bebeğinizin karşısında jest ve mimiklerle konuşun. Bebeğinize dokunmadan gülmesini sağlayın. 3.ay: Başını dik tutabilmesi için, bebeğinizi kucağınıza aldığınızda, elinize çıngırak ya da sesli bir oyuncak alın ve onu sallayın. Bebeğiniz bu dönemde el ve ayaklarını fark edecektir. Bunu sağlayabilmek için renkli yün veya bez bilezikleri bebeğinizin el ve bileklerine takabilirsiniz. 4.ay: Dördüncü aydan itibaren kırılmayacak olan bir aynayı bebeğinize verebilir veya bebeğinizle birlikte büyük bir aynanın karşısına geçip kendisini fark etmesi için ona oyunlar yapabilirsiniz. 5.ay: Bebeğiniz sırtüstü yatarken yatağının üzerinde asılı olan oyuncakları hareket ettirerek dikkatini çekin ve onlara uzanması için bebeğinizi cesaretlendirin. 6.ay: Bebeğinizin sırtına veya yanlarına yastıklar koyarak oturmasını sağlayabilirsiniz. Önüne oyuncaklar koyup oynarsanız daha istekli oturacaktır. Fakat bu işlem 10 dakikayı geçmemelidir. Gün içinde bu oyunu tekrarlayabilirsiniz. 7.ay: Bebeğinizle birlikte oyun oynadığınız sırada bebeğinizin bir elinde oyuncak varken, diğer eline de oyuncak uzatabilirsiniz. Elindeki oyuncağı öbür eline geçirip sizin elinizdeki oyuncağı alması için teşvik edin. Bunu yaparsa ona “aferin” diyerek ödüllendirin 8.ay: Parlak renkli bir oyuncağı bebeğinize verin. Bir süre oynadıktan sonra oyuncağı elinden alıp, gözünün önünde bir örtünün altına ucu görünecek şekilde saklayın. Oyuncağı araması için onu cesaretlendirin. Oyuncağını bulursa onu alkışlayın 9.ay: Bebeğiniz sırtüstü yatarken, oyuncağını sallayarak dikkatini çekin. Daha sonra oyuncağı yavaş yavaş uzaklaştırın. Oyuncağını almak için oturur pozisyona gelmesini sağlayın. Eğer bunu yapamıyorsa, dönerek oturur pozisyona gelmesi için destekleyin 10.ay: Bebeğinizle oynamak için karşısına oturun ve küçük nesneleri önünüzdeki kutuya atın. Kutuyu sallayarak bebeğinizin ilgisini çekin ve nesneleri kutudan çıkartmasını isteyin. Bebeğiniz bunu yapamazsa bir iki tanesini çıkartarak ona model olun. 11.ay: Önce bebeğinizi yardımla ayakta durdurun. Dengesini sağladıktan sonra da desteğinizi kısa bir süre çekin. Bebeğinizin düşmemesine dikkat edin ve onu cesaretlendirin. Bunu gün içerisinde tekrarlayabilirsiniz. 12.ay: Bebeğinizin çorabını çıkarmasına izin verin. Hatta ona destek olun. Bebeğiniz oturur durumda oyun oynarken ona bir oyuncak uzatın. Ayağa kalkıp alması için ellerinden tutarak yardımcı olun. 54 [email protected] SAĞLIK Kış Geldi, Hastalıklar Kapıda! Doç. Dr. Ali Akben, yazın sıcak aylarını arkamızda bırakıp kışın soğuğunu karşıladığımız şu günlerde kış hastalıklarını ve bunlardan korunma yollarını anlattı. Akben’in kaleminden kış hastalıkları ve bunlara yakalanmadan önce dikkat etmeniz gerekenler… Bu yazıyı okumadan evden çıkıp, hasta olayım demeyin! K ış aylarına mahsus hastalıklar özellikle toplu ve havasız ortamlarda daha uzun kalmamıza bağlı olarak ağırlıklı olarak virüslerden kaynaklanır. Güneşin yüzünü daha az göstermesi hareket kabiliyetimizin mevsimsel nedenlerden dolayı azalması ve beslenmede yaptığımız düzensizlikler 55 ile zayıflayan savunma gücümüzün yetersizliğinden de yararlanan fırsatçı virüs ve bakteriler adeta bize göz açtırmamaya gayret ederler. Bunlara dikkat! • Faranjit işte tam da bu soğuyup sık değişen kış mevsiminin hastalığıdır. Bu hastalık boğaz ağrısı, yutma güçlüğü, kırıklık, halsizlik, bitkinlik gibi bulgularla başlar. Tedbir ve zamanında önlemler alınmazsa ateş, iştahsızlık gibi enfeksiyon bulguları ile şikayetler daha da dayanılmaz hal alabilir. Farenjit deyince anlaşılan, boğazın ağzımızı açtığımız zaman görülen kısmının virüs ya da mikroplar tarafından etkilenmesidir. • Akut, ani başlangıçlı olabildiği gibi bazen de müzminleşerek seyredebilir, tekrarlayabilir. Boğazda gıcık öksürük yırtılır gibi ağrılı tablo ile seyredebilir. Akut ya da müzmin boğaz ağrılarının pek çok nedeni olabilir. Alerjiler, hava kirliliği, sigara dumanı, reflü, burun tıkanıklığı, solunan havanın kuruluğu, çok sıcak veya soğuk yiyecek ve içecekler, sürekli olarak yüksek sesle konuşmak ve bağırmak baharatlı gıdalar gibi sebepler de söz konusu olabilir. Virüslerden kaynaklanan boğaz ağrıları basit tedbirlerle hafifletilirken bakterilerin işe karıştığı durumlarda daha dikkatli ve aktif olmak gerekir. Sonbahar ve kış ayları üst solunum yolu enfeksiyonlarının daha sık görüldüğü mevsimlerdir. • Grip veya nezleye neden olan virüs hasta veya taşıyıcı kişilerin hapşırması ya da öksürmesi yoluyla kolaylıkla bulaşabiliyor. Virüs bulaşmış kişilerle yakın temas ya da gripli kişinin tuttuğu eşyalarla temas etmek hatta hastalıklı kişinin taşıdığı kâğıt ve madeni paradan bile başka birisine hastalık bulaşabilmektedir. Hasta kişilerden çevreye saçılan virüs parçacıklarının havada asılı kalabilme özelliğine sahip olması ve yaşam süresinin uzun olması nedeni ile de sağlıklı insanların gripten korunması zorlaşabilmektedir. • Hasta kişinin kapalı bir ortama girip çıkması bile o ortamda bulunan kişileri virüsün bulaşması açısından risk altına sokabilir. Grip virüsü ciddi salgınlara sebep olabilmektedir. Kuş gribi, domuz gribi gibi… Bu nedenle nezle ve grip okul, kreş, toplu ulaşım araçları, iş yeri ve evlerimizde kapalı mekân özelliğinden dolayı çok kolay bulaşma yolu bulabilir. Virüsü kapmış ancak henüz belirgin yakınmaları olmayan, taşıyıcı kişiler de hastalığı bulaştırabilirler. • Burada kişinin bağışıklık gücü devreye girer. Vücut direnci güçlü olan kişiler hastalığı hafif bir ateş yükselmesi ve halsizlik ile birkaç gün süren kuru öksürükle ayakta da geçirebilir. Kas veya eklem ağrılarını gidermek amacıyla ağrı kesicilerden yararlanılabilir. İshal bulantı kusma gibi mide barsak şikâyetleri devreye girdiğinde ise serum tedavisi ile sıvı kaybı azaltılmaya çalışılır. Vücut direnci güçlü olan insanlar için 5- 7 gün yatak istirahatı ve bol sıvı alımı herhangi bir komplikasyon gelişmeden hastalığın atlatılmasını sağlayabilirken bağışıklık gücü zayıf insanlarda hem iyileşme süresi uzayabilir, hem de çeşitli komplikasyonlar gelişebilir. Antibiyotikler grip ve nezle gibi virüslerden kaynaklanan hastalıklarda etkili bir tedavi değildir. Ancak antibiyotikler bakteriler üzerinde etkili oldukları için grip tedavisinde hiçbir yarar sağlamazlar. Bu gerçeğe rağmen gribe yakalanan insanların büyükçe bir oranı hastalıktan çabuk kurtulmak için çok sayıda antibiyotiği günlerce haftalarca bilinçsizce kullanır. • Hastalık özellikle vücut direnci zayıf dengeli ve düzenli beslenemeyen uyku düzeni bozuk ve yoğun stres altında yaşamak durumunda olan insanlarda 39 - 40 dereceye kadar çıkan yüksek ateş, aşırı halsizlik, kuru öksürük, baş ağrısı, şiddetli kas ve eklem ağrıları ishal bulantı kusman gibi bulgularla yatağa düşürebilir. Bundan dolayı gribin halk arasındaki ikinci ismi paçavra hastalığıdır. Çünkü insanı adeta alt üst ederek paçavraya çevirmesinden dolayı bu ismi birçoğumuz yaşayarak biliriz. Kuru öksürüğe balgam eklendiği takdirde çok dikkatli olunması gerekiyor. • Grip arkasından bronşit ve pnömoni diye bildiğimiz akciğer enfeksiyonlarına davetiye çıkarabilir. Hatta dikkat edilmediği takdirde larenjit, farenjit, sinüzit ve orta kulak iltihabına dönüşebilir ve ciddi iş gücü kayıplarına sebep olabilir. • Kış hastalıklarında çoğu zaman, nezle, grip gibi hastalıklara boğaz iltihabının da katılması söz konusu. Nezleye bağlı farenjitte, burun akıntısı, hapşırma, gözlerde sulanma, öksürük vardır, ama ateş ve genel durum bozukluğu yoktur. Tedavide sık kullanılan ilaçların çoğunun etkinliği tartışmalıdır. Kış hastalıklarında sebep sıklıkla virüsler olduğu için kullanılan antibiyotiklerin pek bir yararı olmaz Yatak istirahatı bol sıvı alımı ve havalandırması bol ortamlarda bulunmak gibi tedbirler olumlu sonuç verir. Ihlamur, kuşburnu, nane, rezene, adaçayı gibi bitkisel çaylardan yararlanılabilir. 56 Youtube’tan Astronot Aranıyor NASA internetten astronot aramaya başladı. Youtube’a verdiği ilanla cesur ve meraklı astronot arayan NASA’nın bu uygulaması şaşkınlık yarattı. Aranan şartlar arasında tansiyonun 14’e 9’dan yüksek olmaması da yer aldı. Yılda yaklaşık 65 bin ile 142 bin dolar kazanabilecek olan astronot adaylarının “cesur” ve “meraklı” olması gerekiyor. Adaylarda aranan diğer şartlar ise şöyle, 157 ile 190 santimetre boyunda olmalı, tansiyon değerleri 14’e 9’dan yüksek olmamalı. Ayrıca Pilot olarak en az 1000 saat uçuş tecrübesi aranan adayların mutlaka üniversite mezunu ve Amerikan vatandaşı olması gerekiyor. Buz Devri filmindeki Scrat karakterini bilmeyen yoktur. Bilimciler işte bu Scrat karakterinin sadece bir hayal ürünü olmadığını kanıtladı. Çünkü ünlü çizgi film karakterinin fosilleri bulundu. Bilim adamları Arjantin’de bulunan bir fosil kafası ve çenesinin neredeyse Scrat’in birebir aynısının olduğunu söylüyor. Guillermo Rougier başkanlığındaki, Louisville Üniversitesi’ndeki bilim adamları, Nature dergisinde yayımlanan makalelerinde, Arjantin’de Rio Negro’daki La Buitrera nehir yatağında kafatası ve çenesini buldukları hayvanın, fare büyüklüğünde olduğunu belirtti. Vücuduna oranla çok uzun köpek dişleri olan memelinin uzun bir ağzının ve kocaman gözlerinin de bulunması bilim adamlarının neden bu benzetmeyi yaptığının kanıtı olarak gösteriliyor. En Büyük Atom Bombası İmha Edildi [email protected] BİLİM - TEKNOLOJİ Ünlü Çizgi Film Karakterinin Fosilleri Bulundu Dünya’nın en büyük atom bombasına sahip olan ABD elindeki bombayı imha ettiğini açıkladı. Bir midibüs büyüklüğünde ve 4.5 ton ağırlığındaki atom bombası, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Hiroşima kentine attığı atom bombasından tam 600 kat daha güçlü patlayıcılara sahipti. ABD Ulusal Nükleer Güvenlik yetkilileri, Teksas eyaletinde parçalarına ayrılan B-53 tipi bombadan 135 kilogram yüksek derecede işlenmiş uranyum çıkarıldığını belirtti. Yer altındaki tesisleri yok etmek için tasarlanan B-53, yaklaşık 150 kilogram patlayıcı ihtiva ediyordu. ABD, B-53 tipi bombaların imha edilmesine 1980’li yıllarda başlamıştı. ABD, İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde Japonya’yı dize getirmek için Hiroşima ve Nagazaki kentlerine üç gün arayla atom bombası atmıştı. Hiroşima’da 166 bin kişi hayatını kaybederken, Nagazaki de 80 bin kişi yaşamını yitirmişti. 57 3D Yazıcıdan Kemik Çıktı Amerikalı bilim adamları 3D yazıcıdan kemik çıktısı almayı başardı. Çalışmayı yürüten ekibin lideri Washington Üniversitesi’nden Prof. Susmita Bose, kemik benzeri maddeden oluşan bu sistemin ortopedi dünyasında çığır açacağını iddia etti. Profesör Bose, kemiğe benzer özellikler taşıyan seramik tozuna, üç boyutlu yazıcı ile diledikleri şekli verebildiklerini söyledi. Dört yıl boyunca kemiğe benzeyen bir madde geliştirmek için uğraşan Bose ve ekibi, kalsiyum fosfattan oluşan temel seramik tozunun dayanıklılığını artırmak için silis ve çinko oksit eklediler. Daha sonra bu toza insan saçının yarı genişliğinde tabakalar oluşturması için plastik birleştirici katan araştırmacılar, bu tabakalara şekil verebilmek amacıyla üç boyutlu metal nesnelerin yapımı için dizayn edilmiş bir yazıcı kullandılar. Çok sayıda tabakadan oluşan yapı, istenen kemik şeklini aldıktan sonra kurutuluyor, temizleniyor ve 1250 derecede iki saat boyunca fırınlanıyor. Ardından çevresinde yeni kemik hücrelerinin gelişebileceği bir yapı görevi görmek üzere hasarlı kemiğe ekleniyor. Mars’ta Hayat Var (mı) ? Bilim adamlarının son yaptıkları araştırma “Mars’ta hayat var mı” sorununu tekrardan gündeme getirdi. Çünkü biyolojik olarak insana büyük benzerlik gösteren mikroskobik kurtçukların uzayda yaşayabildiği ortaya çıkardı. Nothingham Üniversitesinden Nathaniel Szewczyk önderliğinde bir grup bilim adamı, Discovery mekiğiyle uzaya “Caenorhabditis elegans” türü 4 bin kurtçuk gönderdi ve kurtçukların uzayda nasıl hayatta kaldığını inceledi. İnceleme sonunda fark edildi ki, kurtçuklar uzayda tıpkı dünyada olduğu gibi yaşıyor hatta çoğalabiliyor. Yemekler Artık Bozulmayacak Bilimcilerin geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklama ev hanımlarını sevindireceğe benziyor. Çünkü bilim adamlarının yeni bulduğu madde bazı yiyeceklerin onlarca yıl bozulmadan korunabilmesini sağlıyor. Minnesote Üniversite’sinden bilimciler buldukları bu koruyucu madde ile ‘’Bisin’’, salmonella, e-coli ve listeria gibi bakterilerin öldüğünü söylüyor. Uzmanlar, teorik olarak bu madde sayesinde artık gıdaların buzdolabına bile konulmasına gerek kalmayacağını, hava almayan bir ambalajın yeterli olacağını ise özellikle belirtiyor. 58 DVD ARŞİV Dedemin İnsanları Yönetmen: Çağan Irmak Oyuncular: Çetin Tekindor, Hümeyra Akbay, Mert Fırat, Ezgi Mola, Yiğit Özşener, Gökçe Bahadır, Zafer Algöz, Yiğit Arı, Ünal Silver, Ushan Çakır, Mehmet Ali Kaptanlar. Tür: Aile, Dram Ünlü yönetmen Çağan Irmak, senaryosunu bizzat kendisinin yazdığı “Dedemin İnsanları” sinema filmi ile yine eleştirmenlerden tam not aldı. Sessiz sedasız reklam yapmadan vizyona giren “Dedemin İnsanları” küçük bir kasabada yaşayan on yaşında bir çocuk ile dedesinin hikâyesini anlatıyor. Bu hikâyeyi izlerken bir ülkenin geçirdiği büyük değişiminde tanığı oluyorsunuz. Film aynı zamanda aile bağlarını da en güzel şekilde anlatmış. Irmak, filmde gözyaşının yanı sıra yer yer komedi unsurlarına da yer vermiş. İzlemenizi şiddetle öneriyor, iyi seyirler diliyoruz. Hayat Ağacı Bir insanın doğumundan ölümüne kadar geçirdiği evreleri izlemeye hazır olun. Filmde temel olarak 1950’lili yılların çocuklarının büyüdükçe masumiyetlerinin kaybedilişi konu ediliyor. Başrolde ise ünlü oyuncu Brad Pitt var. Pitt her zaman ki gibi rolünün hakkını en iyi şekilde vermiş. Lakin film hakkında eleştiriler ikiye ayrılıyor. Kimileri filmin çok monoton geçtiğini söylüyor. Ünlü sinema eleştirmenlerinin yer aldığı büyük bir kesim ise “Hayat Ağacı”nın kült filmler arasına gireceği kanısında. [email protected] KÜLTÜR-SANAT Yönetmen: Terrence Malick, Oyuncular: Brad Pitt, Sean Penn, Jennifer Sipes, Fiona Shaw, Alexandria Deberry, Dalip Singh, Jessica Chastain, Pell James, Joanna Going, Michael Showers, Jodie Moore, Brayden Whisenhunt, Kimberly Whalen. Tür: Dram Sherlock Holmes 2 Yönetmen: Guy Ritchie Oyuncular: Robert Downey Jr., Jude Law, Rachel McAdams, Kelly Reilly. Tür: Aksiyon Ünlü dedektif Sherlock Holmes’ın maceraları devam ediyor. Kitaptan uyarlanan Sherlock Holmes serisinin ikinci filminde Holmes ve yardımcısı Watson güçlerini birleştirerek,Profesör Moriarty’un oyununu ortaya cıkarmaya çalışırlar. Film, ilki kadar eğlenceli. Yönetmen koltuğunda deneyimli isim Guy Ritchie, başrollerde ise Robert Downey ile Jude Law var. Sinema eleştirmenleri her ikisinin de çok iyi iş çıkardığından hem fikir. Can Boğazdan Çıkar İskender Yazar Adı Türü Yayınevi Yazar Adı Türü Yayınevi : Mehmet Ali Bulut : Sağlık : Hayat Yayınları Beslenme şeklinizin hasta ettiğini biliyor muydunuz? Yazar Mehmet Ali Bulut, “Can Boğazdan Çıkar” adlı kitabıyla işte bizlere bunu gösteriyor. Çünkü Bulut’a göre hastalıkların büyük bir kısmı yediklerimiz ve içtiklerimizden kaynaklanıyor. Bulut’un bu sözleri bilimsel olarak da ispatlanmış. Bu yüzden kişilerin kan gruplarına göre beslenmeleri öneriliyor. Kişilere özel beslenme programlarının da anlatıldığı bu kitabı biliçli beslenip, sağlıklı yaşamak isteyen okuyucularımız için öneriyoruz. Kİ TAP 59 : Elif Şafak : Roman : Doğan Kitap Ünlü yazar Elif Şafak’ın son kitabı “İskender” çıktığı günden bugüne kadar çok eleştirildi. Eleştirildi ama uzun süre çok satanlar listesinden de inmedi. Biz de “Paylaşım” dergisi olarak geçtiğimiz sayıda kendisiyle yaptığımız güzel bir röportaja sayfalarımızda yer vermiştik. Bu sayımızda da kısa sürede pek çok kitleyi adından söz ettiren “İskender” kitabını tanıtma telaşına düştük. Kitabı en iyi “En çok sevdiklerimizi incitiriz” sözleri anlatıyor. 1970 sonlarında İskender ile annesi Pembe’nin hikâyesini okuyorsunuz, okudukça da İstanbul ve Londra başta olmak üzere pek çok şehrin sokaklarında gezindiğinizi hissediyorsunuz. İstanbul’u farklı üsluplarla anlatan bir albüm dinlemeye hazır mısınız? Ayhan Sicimoğlu, yabancı ve yerli müzisyenleri bir araya getirerek “En Estanbul” albümünü piyasaya çıkardı. Albümde yok yok. Serdar Ortaç’tan Burcu Güneş’e, Armando Miranda’dan Rodrigo Rodriguz’e kadar pek çok ünlü ismi bulabilmeniz mümkün. Tüm güzellikleriyle İstanbul’a ithaf edilen albümde Hüsnü Şenlendirici, Mustafa Olgan gibi isimlerde enstrümanlarıyla albüme ayrı bir çeşitlilik kazandırmış. Kısacası En Estambul, İstanbul kadar renkli ve farklı bir albüm… Radyocularla Meşkhane Bulmacanın Çözümü Ayhan Güngören nam-ı diğer Hop Dedik Ayhan, Ali Şentürk nam-ı diğer Afrikalı Ali, Erkan Koç nam-ı diğer Çok Canlı Erkan ve Şener Duran nam-ı diğer Gönül Dostu Şener’den oluşan radyocular bir araya geldi ve “Radyocularla Meşkhane” adlı bir albüm çıkardılar. Bu zamana kadar mikrofon başında müzikseverlere birbirinden güzel parçaları sunan radyocular şimdi yaptıkları bu albümle müzikseverleri kendi dünyalarını dinlemeye davet ediyor. Grup Meşkhane, kendi okudukları şarkılar ve türkülerle keyifli bir müzik şöleni sunuyor. MÜZİK En Estanbul 60 Turkiye Finans achieves foreign finance facility of $900 million in 2011 Türkiye Finans has signed a USD 75 million murabaha agreement for five years with Bank Islam Brunei Darussalam, raising total foreign loan facility of $900 million in 2011. The new murabaha facility shall be provided to the use of Small and Medium Enterprises (SMEs). T [email protected] NE WS ürkiye Finans, the leading organization in participation banking, has signed a USD75-million murabaha financing facility agreement with Bank Islam Brunei Darussalam. Türkiye Finans CEO Derya Gürerk and Javed Ahmad, CEO of Bank Islam Brunei Darussalam were present at the signing ceremony for the murabaha facility agreement. With the USD75 million murabaha financing agreement with Bank Islam Brunei Darussalam for five years, total foreign financing raised by Türkiye Finans in 2011 has reached $900 million. Türkiye Finans recently signed a murabaha syndication deal with the syndication consortium consisting of 20 international banks leaded by Citibank, raising approximately $300 million in March and achieved the longest-term financing facility between participation banks with the $75-million project and trade financing facility agreement we signed with Islamic Development Bank for 5 years with a 2 year grace period. Türkiye Finans CEO Derya Gürerk expressed his opinions at the signing ceremony of the murabaha deal as follows: “This $75-million murabaha financing facility has been the third international financing agreement signed by our bank this year. As a result of these three agreements, we achieved to bring low-cost, longterm foreign financing facilities to Turkey. We will extend this new murabaha finance to SMEs who need manufacturing and corporate finance support with affordable costs and conditions.” And Bank Islam Brunei Darussalam’s CEO Javed Ahmad said “The murabaha facility agreement signed with Türkiye Finans is an indication of their confidence in Turkish markets.” Ahmad also said: “Turkey has recently shown a very significant success both economically and politically. As a consequence, Turkish companies’ position in the international area is becoming more and more important. Especially, in a business cycle where conditions of global economic crisis prevail, Turkey gives confidence with its strong economy and keeps attracting investments. Therefore, as Islam Brunei Darussalam, we have get together with Türkiye Finans under a new financing agreement this year. Previously, we participated in Türkiye Finans’ murabaha syndication. With the murabaha facility agreement we sign today, we shake hands with Türkiye Finans for the second time.” 61 High ratings from Fitch to Turkiye Finans The global ratings agency Fitch has announced its ratings for Türkiye Finans Katılım Bankası. Taking part in the Fitch’s rating assessment for the first time, Türkiye Finans has ranked among the top five banks with highest ratings in Turkey. T he global rating agency Fitch has rated Türkiye Finans for the first time and assigned the organization a national rating of AAA, Long-term local currency Issuer Default Rating of BBB and Foreign Currency IDR as BBB-. Türkiye Finans, the pioneering organization in participation banking, has ranked among the top five banks in Turkey with its strong capi- tal structure and robust asset structure. Commenting on Fitch’s rating, Derya Gürerk, CEO of Türkiye Finans says: “The high ratings reflect an independent assessment of Türkiye Finans’s strong structure and development plans. As Türkiye Finans, it is the first time we take part in Fitch’s rating assessment and we are pleased to see our bank rank among the top 5 banks of Turkey in this first rating.” “Best Islamic Bank 2011” Award to Türkiye Finans T he London-based magazine Global Banking & Finance Review selected Türkiye Finans for “The Best Islamic Bank 2011” award. Global Banking & Finance Review is an online magazine publishing informative and independent news for the global banking and finance industry. The magazine covers the quality and in-depth insight provided by its authors in a clear and concise manner. www.globalbankingandfinance.com, one of the most powerful websites in its field, has around 100,000 page views a month by 45,000 visitors from 170 countries. The com- panies shortlisted have been either nominated by the organisations themselves or by the readers. The shortlist of the likely winners will be decided by the awards panel headed by the magazine editor in association with various industry analysts. The award selection panel considered a wide range of criteria before announcing its decision over the 2011 awards. According to their announcement; general award criteria include Transparency, CSR Initiatives, Innovation, Customer Service, Excellence in Client Representation, Profitability, Strategic Development, Originality & Quality of Product, etc. ŞUBE BİLGİLERİ 1 ADANA (0 322) 359 55 35 46 EDİRNE (0 284) 214 92 40 2 ADANA CEYHAN (0 322) 611 52 64 47 ELAZIĞ (0 424) 236 43 74 3 ADANA KURTTEPE (0 322) 247 24 04 48 ERZİNCAN (0 446) 223 39 39 4 ADANA SEYHAN (0 322) 363 07 11 49 ERZURUM (0 442) 213 50 10 5 ADIYAMAN (0 416) 213 34 34 50 Erzurum Atatürk ÜniV. (0 442) 236 04 78 6 AFYON (0 272) 213 06 07 51 ESKİŞEHİR (0 222) 230 02 98 7 ANKARA (0 312) 430 50 50 52 GAZİANTEP (0 342) 215 35 31 8 ANKARA BALGAT (0 312) 284 87 07 53 GAZİANTEP SUBURCU (0 342) 231 20 10 9 ANKARA BAŞKENT KURUMSAL (0 312) 417 98 98 54 GAZİANTEP GATEM (0 342) 238 42 07 10 ANKARA DEMETEVLER (0 312) 335 04 76 55 GİRESUN (0 454) 212 04 90 11 ANKARA ETLİK (0 312) 322 04 06 56 HATAY (0 326) 225 36 12 12 ANKARA GİMAT (0 312) 397 22 77 57 İSKENDERUN (0 326) 613 16 15 13 ANKARA GÖLBAŞI (0 312) 484 45 41 58 ISPARTA (0 246) 233 00 21 14 ANKARA KEÇİÖREN (0 312) 356 00 70 59 İSTANBUL AKSARAY (0 212) 518 83 84 15 ANKARA KIZILAY (0 312) 417 44 40 60 İSTANBUL ALTUNİZADE (0 216) 651 87 90 16 ANKARA OSTİM (0 312) 385 68 23 61 İSTANBUL AVCILAR (0 212) 593 34 44 17 ANKARA POLATLI (0 312) 621 11 33 62 İSTANBUL BAĞCILAR (0 212) 462 92 28 18 ANKARA SİNCAN (0 312) 276 77 47 63 İSTANBUL BAHÇELİEVLER (0 212) 555 28 20 19 ANKARA SİTELER (0 312) 348 10 90 64 İSTANBUL BAKIRKÖY (0 212) 583 02 70 20 ANKARA ULUS (0 312) 309 27 41 65 İSTANBUL BAYRAMPAŞA (0 212) 612 24 20 21 ANKARA YILDIZ (0 312) 441 36 11 66 İSTANBUL BEŞİKTAŞ (0 212) 236 69 59 22 AMASYA (0 358) 212 15 20 67 İSTANBUL BEŞYÜZEVLER (0 212) 479 71 66 23 ANTALYA (0 242) 244 53 57 68 İSTANBUL BEYLİKDÜZÜ (0 212) 876 68 00 24 ANTALYA ALANYA (0 242) 512 90 06 69 İSTANBUL CADDEBOSTAN (0 216) 355 70 07 25 ANTALYA AKDENİZ (0 242) 345 00 55 70 İSTANBUL ÇAĞLAYAN (0 212) 291 55 25 26 ANTALYA MANAVGAT (0 242) 743 23 94 71 İSTANBUL ÇAMLICA (0 216) 461 00 06 27 AYDIN (0 256) 213 70 02 72 İSTANBUL ÇARŞI (0 216) 316 85 85 28 BALIKESİR (0 266) 244 12 55 73 İSTANBUL ÇEKMEKÖY (0 216) 640 01 05 29 BATMAN (0 488) 214 15 06 74 İSTANBUL DES (0 216) 420 38 00 30 BOLU (0 374) 217 61 31 75 İSTANBUL DUDULLU (0 216) 540 70 70 31 BURDUR (0 248) 234 62 42 76 İSTANBUL EMİNÖNÜ (0 212) 514 01 54 32 BURSA (0 224) 221 33 00 77 İSTANBUL ERENKÖY (0 216) 478 54 02 33 BURSA İNEGÖL (0 224) 711 90 80 78 İSTANBUL ESENLER (0 212) 568 10 80 34 BURSA NİLÜFER 79 İSTANBUL ESENYURT (0 212) 596 00 76 35 (0 224) 443 43 00 BURSA ULUCAMİ İSTANBUL FATİH (0 212) 631 04 90 36 (0 224) 223 48 40 80 BURSA YILDIRIM İSTANBUL FINDIKZADE (0 212) 491 20 40 37 (0 224) 361 52 22 81 BURSA YALOVA YOLU 82 İSTANBUL GAZİOSMANPAŞA 38 (0 224) 211 33 97 (0 212) 614 40 46 BİNGÖL 83 İSTANBUL GİYİMKENT 39 (0 426) 214 15 23 (0 212) 438 35 61 ÇANAKKALE İSTANBUL GÜLTEPE 40 (0 286) 214 33 01 84 (0 212) 280 20 42 ÇORUM İSTANBUL GÜNEŞLİ 41 (0 364) 225 31 82 85 (0 212) 602 03 30 DENİZLİ 86 İSTANBUL GÜNGÖREN 42 (0 258) 241 67 00 DENİZLİ BAYRAMYERİ İSTANBUL HADIMKÖY YOLU 43 (0 258) 265 06 03 87 (0 212) 886 22 82 DİYARBAKIR İSTANBUL HALKALI 44 (0 412) 229 00 03 88 (0 212) 697 43 12 DİYARBAKIR KAYAPINAR 89 İSTANBUL İKİTELLİ 45 (0 412) 252 24 54 (0 212) 671 21 00 DÜZCE (0 380) 514 78 37 90 İSTANBUL İSTOÇ (0 212) 659 58 00 (0 212) 539 91 11 91 İSTANBUL KADIKÖY (0 216) 414 56 76 137 İZMİT GEBZE-E5 (0 262) 644 87 19 92 İSTANBUL KARAKÖY (0 212) 297 09 09 138 İZMİT SANAYİ (0 262) 335 60 35 93 İSTANBUL KARTAL (0 216) 387 21 51 139 KAHRAMANMARAŞ (0 344) 224 00 32 94 İSTANBUL KAVACIK (0 216) 680 38 60 140 KARAMAN (0 338) 214 70 70 95 İSTANBUL KURTKÖY (0 216) 595 11 06 141 KAYSERİ (0 352) 222 34 88 96 İSTANBUL KÜÇÜKBAKKALKÖY (0 216) 469 74 80 142 KAYSERİ OSB (0 352) 322 16 70 97 İSTANBUL KÜÇÜKYALI (0 216) 518 50 30 143 KAYSERİ SANAYİ (0 352) 336 45 28 98 İSTANBUL KOZYATAĞI Kurumsal (0 216) 463 56 01 144 KIRIKKALE (0 318) 218 89 89 99 İSTANBUL LEVENT SANAYİ (0 212) 278 58 34 145 KIRŞEHİR (0 386) 212 32 62 100 İSTANBUL MALTEPE (0 216) 442 80 05 146 KONYA (0 332) 238 06 66 101 İSTANBUL MALTEPE Cevizli (0 216) 441 74 75 147 KONYA ALAADDİN (0 332) 350 72 15 102 İSTANBUL MECİDİYEKÖY (0 212) 356 03 15 148 Konya Yenİ Toptancılar Sİtesİ (0 332) 342 25 36 103 İSTANBUL MEGA CENTER (0 212) 640 06 75 149 KONYA BÜSAN (0 332) 345 31 00 104 İSTANBUL MERKEZ (0 216) 452 86 43 150 KONYA MEVLANA (0 332) 353 61 03 105 İSTANBUL MERTER (0 212) 637 26 09 151 KASTAMONU (0 366) 212 97 90 106 İSTANBUL OSMANAĞA (0 216) 348 28 19 152 KÜTAHYA (0 274) 216 40 81 107 İSTANBUL OSMANBEY (0 212)231 18 12 153 LÜLEBURGAZ (0 288) 412 05 55 108 İSTANBUL PENDİK (0 216) 483 64 05 154 MALATYA (0 422) 325 03 25 109 İSTANBUL PERPA (0 212) 222 66 16 155 MANİSA (0 236) 239 84 84 110 İSTANBUL RAMİ (0 212) 417 38 40 156 MANİSA TURGUTLU (0 236) 314 70 60 111 İSTANBUL SAHRAYICEDİT (0 216) 411 14 94 157 MANİSA SALİHLİ (0 236) 715 20 89 112 İSTANBUL SEFAKÖY (0 212) 599 12 35 158 MARDİN (0 482) 212 32 87 113 İSTANBUL SULTANÇİFTLİĞİ (0 212) 475 36 00 159 MERSİN (0 324) 238 20 24 114 İSTANBUL TUZLA SERBEST BÖLGE (0 216) 394 08 81 160 MERSİN TARSUS (0 324) 613 95 01 115 İSTANBUL SULTANBEYLİ (0 216) 496 12 22 161 MUĞLA FETHİYE (0 252) 612 01 30 116 İSTANBUL SULTANHAMAM (0 212) 514 02 98 162 NEVŞEHİR (0 384) 214 36 00 117 İSTANBUL SİLİVRİ (0 212) 728 96 01 163 ORDU (0 452) 223 27 47 118 İSTANBUL ŞİRİNEVLER (0 212) 551 73 13 164 ORDU FATSA (0 452) 424 24 06 119 İSTANBUL TAKSİM (0 212) 296 58 28 165 OSMANİYE (0 328) 813 56 26 120 İSTANBUL TELSİZ (0 212) 416 26 09 166 RİZE (0 464) 213 21 08 121 İSTANBUL TOPÇULAR (0 212) 612 13 00 167 SAKARYA (0 264) 274 01 91 122 İSTANBUL TOPHANE (0 212) 251 65 20 168 SAKARYA/ADAPAZARI ERENLER (0 264) 276 99 81 123 İSTANBUL TOPKAPI (0 212) 674 33 36 169 SAMSUN (0 362) 435 86 04 124 İSTANBUL TUZLA (0 216) 493 13 82 170 SAMSUN BAFRA (0 362) 542 54 74 125 İSTANBUL TÜMSAN (0 212) 486 12 39 171 SİVAS (0 346) 225 72 00 126 İSTANBUL ÜMRANİYE (0 216) 523 13 63 172 SİİRT (0 484) 224 69 30 127 İSTANBUL ÜSKÜDAR (0 216) 391 00 70 173 ŞANLIURFA (0 414) 215 54 21 128 İSTANBUL YAVUZ SELİM (0 212) 631 93 53 174 TEKİRDAĞ (0 282) 260 40 04 129 İSTANBUL ZEYTİNBURNU (0 212) 665 07 27 175 TEKİRDAĞ ÇORLU (0 282) 673 57 26 130 İZMİR (0 232) 445 51 75 176 TEKİRDAĞ ÇERKEZKÖY (0 282) 726 48 58 131 İZMİR BORNOVA (0 232) 339 57 07 177 TRABZON (0 462) 326 01 36 132 İZMİR ÇİĞLİ (0 232) 329 54 60 178 UŞAK (0 276) 227 11 10 133 İZMİR KARABAĞLAR (0 232) 253 66 86 179 VAN (0 432) 215 62 62 134 İZMİR PINARBAŞI (0 232) 479 90 82 180 YALOVA (0 226) 811 21 50 135 İZMİT (0 262) 325 25 20 181 YOZGAT (0 354) 212 45 62 136 İZMİT GEBZE (0 262) 644 71 36 182 ZONGULDAK KARADENİZ EREĞLİ (0 372) 323 53 23 TF bedelli A4_C 1/5/12 6:24 PM Page 1 C Composite M Y CM MY CY CMY K