PDF olarak indir

Transkript

PDF olarak indir
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Ve 5358 Sayılı Kanun Işığında İcra Ve İflâs Kanunu’nda
Yer Alan Cezaî Hükümler
(m.331–354)
Yrd. Doç. Dr. İbrahim AŞIK
A) GİRİŞ
Bir borç ilişkisinde normal olan ve borçludan beklenen, borcunu vadesinde ve
kararlaştırılan koşullara göre ödemesidir. Ancak çeşitli sebeplerle borçlu, borcunu vadesinde
ve/veya kararlaştırılan koşullara uygun bir şekilde ifa etmemiş ya da ifa edememiş olabilir.
Borçların ifa edilmemesi durumunda, hukuk devleti olmanın gereği olarak alacaklı, devletin
ilgili kurumlarından hukukî korunma talep edebilecektir. Günümüz modern hukuk sisteminde
alacaklının bizzat kendisinin borçluya karşı zor kullanması mümkün değildir; böyle bir
davranış yağma suçunun indirim sebebi olarak kabul edilmiştir (TCK m.150, I)1. Buna
kendiliğinden hak alma (ihkakı hak) yasağı denilmektedir. Borcunu kendi rızasıyla ödemeyen
borçluya karşı, gerektiğinde zor kullanma hakkı münhasıran devlete aittir. Borçluların
borcunu kendi rızalarıyla yerine getirmemesi durumunda hakların zorla yerine getirilmesi,
hukukî barışın da korunması bakımından, devletin görevidir2. Ancak bu zor kullanma, kural

Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usul ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim Dalı.
Bu suç 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kaldırılan 765 sayılı TCK’nun 308.maddesinde ayrıca
düzenlenmişti. Buna karşılık 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ise, bu
suç ayrıca düzenlenmemiş, “Daha az cezayı gerektiren hâl” başlığı altında 150.maddede düzenlenmiştir. Nitekim
maddenin gerekçesinde de buna işaret edilmiştir. Madde gerekçesi şu şekildedir: “... Kanunda, 765 sayılı
TCK’nun 308.maddesinde tanımlanan ve “ihkak-ı hak” veya “kendiliğinden hak alma” diye ifade edilen suç
tanımına ayrıca yer verilmemiştir...”
2
Ansay, Sabri Şakir, Hukuk İcra ve İflâs Usulleri, Ankara 1960, s.2; Postacıoğlu, İlhan E., İcra Hukuku
Esasları, İstanbul 1982, s.4; Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı,
Ankara 2008, s. 30; Üstündağ, Saim, İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 2004, s.2; Pekcanıtez, Hakan/Atalay,
Oğuz/Sungurtekin Özkan, Meral/Özekes, Muhammet, İcra ve İflâs Hukuku, Ankara 2008 s.42; Yıldırım,
M.Kamil/Deren-Yıldırım, Nevhis, İcra Hukuku, İstanbul 2005, s.1; Arslan, Ramazan, Medenî Usul
Hukukunda Dürüstlük Kuralı, Ankara 1989, s.38; Spühler, Karl/B. Pfister, Susanne, Schuldbetreibungs- und
Konkursrecht I, Zürich 1999, s.2; Pekcanıtez, Hakan, İcra-İflâs Hukukunda Şikâyet, Ankara 1986, s.2; Berkin,
Necmeddin M., Tatbikatçılara İcra Hukuku Rehberi, İstanbul 1980. s.9; Umar, Bilge, İcra ve İflas Hukukunun
Tarihi Gelişmesi ve Genel Teorisi, İzmir 1973, s.206; Rosenberg, Leo/Gaul, Friedhelm Hans/Schilken,
Eberhardt, Zwangsvollstreckungsrecht, München 1987, s.1; Schönke, Adolf/Baur, Fritz/Stürner, Rolf,
Vergleichsrecht Band I Einzelvollstreckungsrecht Heidelberg, 1995, s.2; Geissler, Markus, Das System des
vollstreckungsinternen Rechtsschutzes, JuS1986/4, s.280; Grunsky, Wolfgang, Grundzüge des
Zwangsvollstreckungs- und Konkursrechts, Tübingen 1987 s.1; Arens, Peter/Lüke, Wolfgang,
Zivilprozessrecht Erkenntnisverfahren Zwangsvollstreckung, München 1992; s.343; Schönke, Adolf/Baur,
Fritz/Stürner, Rolf, Zwangsvollstreckungsrecht, Heidelberg 2006, s.2; Brox, Hans/Walker, Wolf D.,
1
olarak borçlunun şahsına yönelen bir zor kullanma, şahsını hedef alan bir kuvvet kullanılması
anlamına gelmemektedir3. Yine kural olarak borçluyu hürriyetinden alıkoymaya yönelik bir
yaptırım söz konusu olmayacaktır. Zira modern hukuk sistemlerinde borçlunun şahsına karşı
zor kullanılması istisnaî nitelikte olup; asıl olan borçlunun malvarlığına yönelmektir 4.
Buradaki zor kullanmanın amacı, borçlunun cezalandırılması değil, alacaklının alacağını elde
etmesini sağlamaktır. Ancak istisnaî bazı durumlarda borçlunun şahsına karşı zor kullanılması
da gündeme gelebilmektedir. İşte bu noktada inceleme konumuz olan ve İcra ve İflâs
Kanunu’nun onaltıncı babında düzenlenen cezaî hükümler (m.331–354) devreye girmektedir.
Ancak borçlunun şahsına karşı zor kullanılması, doğal olarak alacaklıya bırakılmamıştır. Bu
cezaların verilebilmesi, borçlunun şahsı üzerinde zor kullanılabilmesi için mutlaka bir
mahkeme kararına ihtiyaç vardır. Aynı zamanda bu cezaların verilmesi, borçlunun salt
“borçlu olmasından” veya “borçlarını ödeyememiş olmasından” kaynaklanmamaktadır5.
İnceleme konumuz, özellikle Türk Ceza Kanunu’nda köklü değişik yapıldıktan sonra,
bu değişikliklerin İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen cezaî hükümlere yansıması, Ceza
Kanunu’ndaki değişikliklere paralel İcra ve İflas Kanunu’ndaki değişiklikler olacaktır.
Aşağıda genel olarak İcra ve İflas Kanunu’ndaki yaptırımların amacına ve diğer hukuk
sistemlerindeki benzer düzenlemelere değinilecektir. Ancak çalışmanın temel perspektifi
“cezaî hükümler”deki değişiklikler ve bunların ortaya çıkardığı sonuçlar olacaktır.
Zwangsvollstreckungsrecht, Köln-Berlin-München 2003, s.2; Amonn, Kurt, Grundriss des Schuldbetreibungsund Konkursrecht, Bern 1988, s.18.
3
Cebrî icra hukukunun gelişim evresinin günümüze ulaşan ve insanî değerleri içine alan son şekline kolay
ulaşılmamıştır. Bu gün kaynaklarına ulaşılabilen ve gelişimini takip edebildiğimiz Roma Hukuku’nda cebrî icra
hukukundaki gelişme aşamaları şu şekilde olmuştur: XII Levha Kanunu’ndan önce borçluya karşı uygulanan
cebir tamamen alacaklıya bırakılmış durumdadır. Bu devirde “majistra”nın (devlet organı) herhangi bir
müdahalesi yoktur, zor kullanma tamamen alacaklının elindedir. XII Levha Kanunu’ndan sonra da borçlunun
şahsı üzerindeki şiddet kullanımı kalkmamış; ancak bu icra şekli artık majistranın müdahalesiyle yapılmaktadır.
Bu devirde de borçlunun öldürülmesi veya köle olarak satılması mümkündür. Hatta birden fazla alacaklı varsa,
borçlunun öldürülmesinden sonra, borçlunun cesedi alacaklılar arasında paylaşılmaktaydı. Daha sonra bu sert
yöntemler Lex Poetelia Kanunu ile kısmen hafifletilmiş; artık borçlunun öldürülmesi ve satılması ortadan
kaldırılmıştır. Bu devirde ise, borçlu alacaklının gözetimi altında hapsedilmekteydi. Hapse rağmen borç ödenmez
ise, bu usul borçlunun “şerefizlik” damgasını yemesiyle sona eriyordu. Son imparatorluk devrinde ise, bu günkü
sisteme yaklaşılmış ve borçlunun belirli malları üzerinde icra usulüne geçilmiştir. Bu icradan sonra borçlunun
kalan malları varsa, bunlar borçluya bırakılıyordu (Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz.: Rado, Türkân, Roma
Hukukunda Cebrî İcra Usullerinin İnkişafı, İÜHFM 1944/1-2, s.229 vd.). Bizim icra ve iflâs hukuku
sistemimizde de ilk dönemlerde borçlunun borcunu ödememesi durumunda hapisle cezalandırılması
öngörülmüştür. 1330 (1914) tarihli “İcra Kanunu Muvakkati”ne göre, borcunu ödemeyen borçlu hapis ile
cezalandırılmakta idi. (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz : Ansay, s.10 dn.28; Uyar, Talih, İcra ve İflas
Hukukumuzun Tarihçesi, AD 1972/1, s.72 vd.). Ancak borçlunun borcunu ödememesinden dolayı hapsedilmesi
uygulamasına 24.4.1929 tarih ve 1424 sayılı kanunun kabulüyle son verilmiştir (Bkz.: Umar, s.137 vd.; Uyar,
s.74).
4
Berkin, Necmeddin M. Adalet Hukukumuz Bakımından Medenî Suçlar, İBD 1950/8, s.446; Rado, s.239;
Postacıoğlu, s.739.
5
Berkin, Medenî Suçlar, s.446.
B ) İCRA VE İFLÂS KANUNU’NDA DÜZENLENEN CEZAÎ HÜKÜMLERE
(m.331–354) GENEL BAKIŞ
İcra ve İflâs Kanunu’nun onaltıncı babında cezaî hükümler düzenlenmiştir. Bu bap
“Cezaî Hükümler” üst başlığını taşımaktadır (m.331–354).
Kanunumuzun onaltıncı babında yer alan cezaî hükümlerde, 5237 sayılı TCK’nun
yürürlüğe girmesiyle yakın zamanlı olarak, İcra ve İflas Kanunu ile 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu arasında uyumun sağlanması için önemli değişiklikler yapılmıştır6. Böylece
kanunumuzun cezaî hükümler içeren bu babında değişik yaptırımlar ortaya çıkmıştır.
31.05.2005 tarihinde kabul edilen ve 01.06.2005 tarihinde Resmî Gazetenin mükerrer
sayısında yayınlanarak yürürlüğe giren, 5358 sayılı Kanunla İcra ve İflâs Kanunu’nda yapılan
değişiklikleri dikkate alarak, İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan cezaî hükümlerde yapılan
değişikliklere genel olarak bakıldığında şu tespitler yapılabilir:
1) 331.maddede “Alacaklısını zarara uğratmak kasdiyle mevcudunu eksilten
borçluların cezası” düzenlenmiştir. Bu maddenin birinci fıkrasında ve dördüncü fıkrasında
yer alan hapis cezası değişmemiştir (1.fıkradaki 6 aydan üç yıla; 4.fıkradaki iki yıldan dört
yıla kadar hapis cezası). Buna karşılık maddenin 1. ve 4.fıkrasında yer alan bir milyar liradan
yüz milyar liraya kadar ağır para cezası değiştirilmiş ve bin güne kadar adlî para cezası
getirilmiştir.
2) “Aczine kendi fiiliyle sebebiyet veren veya vaziyetinin fenalığını bilerek
ağırlaştıran borçlunun cezası” 332.maddede düzenlenmiştir. 5358 sayılı Kanun ile İcra ve
İflas Kanunu’nda yapılan değişiklikle bu maddenin birinci fıkrasında yer alan on beş günden
altı aya kadar olan hafif hapis cezası, yine aynı sürelerle olmak üzere hapis cezasına
dönüştürülmüştür. Zira 5237 sayılı TCK sisteminde artık “hafif hapis” cezasına yer
verilmemiştir. Dolayısıyla İcra ve İflâs Kanunu’nda düzenlenen suçlar da TCK’ya uyumlu
hale getirilmiştir.
3) Kanunumuzun 333.maddesinde “İflâs ve konkordato işlerinde hususî menfaat
temin edenlerin cezası”na yer verilmiştir. Daha önce bu maddenin birinci fıkrasında yer alan
ceza altı aydan üç seneye kadar hapis iken, değişiklikle cezanın üst sınırı iki sene hapis
Üstündağ, Saim, İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 2004, (8.Bası İstanbul 2004 Kitabına 5358 Sayılı Kanun
Hükümleri göz önünde tutulmak suretiyle hazırlanmış olan ek, s.1); Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.693;
Duygulu, İsmail, Genel Olarak İcra-İflas Suçları, LHD Kasım 2005/3, s.3962. Nitekim bu durum, İcra ve İflas
Kanunu’ndaki cezaî hükümleri değiştiren 5358 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde de açıkça şu şekilde ifade
edilmiştir: “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleri bakımından özel ceza kanunları ile ceza içeren
kanunlarda gerekli değişikliklerin yapılması zorunlu bulunmaktadır. … Bu çerçevede 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanunu’nun ceza içeren hükümlerinin yeni Türk Ceza Kanunu çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi
gerekmektedir.” Önen, Ergun/Kiraz, T. Özgür/Kayan, Erkan, İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara
2006, s.557.
6
cezasına indirilmiş, alt sınır aynı kalmıştır. Maddenin ikinci fıkrası anlam olarak aynı
kalmakla birlikte, bazı kelime değişiklikleri yapılmıştır. Maddenin üçüncü fıkrasında aynı suç
nedeniyle iflâs bürosu ve idaresi üyesi için cezanın yarı oranında artırılacağı ifade edilmiştir.
Eski düzenlemede ise, cezanın beş seneyi geçmemek üzere iki kat oranında artırılacağı yer
almakta idi.
4) İcra ve İflâs Kanunu’nun 333/a maddesinde ise, “Ticari işletmede yöneticinin
sorumluluğu” düzenlenmiştir. Bu maddede yer alan hapis cezası aynen korunmuştur. Bu
ceza, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıdır. Buna karşılık maddenin birinci fıkrasında yer
alan dört milyar liradan dört yüz milyar liraya kadar olan ağır para cezası, beş bin güne kadar
adlî para cezasına çevrilmiştir. Aynı şekilde maddenin ikinci fıkrasında yer alan iki milyar
liradan iki yüz milyar liraya kadar ağır para cezası, iki bin güne kadar adlî para cezası olarak
değiştirilmiştir. Yapılan bu değişiklikle maddede yer alan yaptırım, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun yaptırım sistemine uyarlanmıştır7.
5) Kanunumuzun 334.maddesinde “Konkordatoda veya sermaye şirketleri ile
kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılmasında yetkili kimseleri hataya
düşüren ya da konkordato veya uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma koşullarına
uymayan borçlunun cezası”na yer verilmiştir. Bu kişilerin cezası altı aydan bir yıla kadar
hafif hapis cezası iken, değişiklikle birlikte süre aynı kalmış; ancak buradaki ceza 5237 sayılı
TCK ile uyumlu hale getirilerek hafif hapis cezası olmaktan çıkmış, hapis cezası olarak
düzenlenmiştir.
6) İcra ve İflâs Kanunu’nda değişiklik yapan ve 30.07.2003 tarihinde 4949 sayılı
Kanun (m.92) ile yürürlüğe giren 334/a maddesi, 5358 sayılı Kanun (m.23) ile 01.06.2005
tarihinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun sistemine uymaması sebebiyle yürürlükten
kaldırılmıştır8. Bu madde konkordato komiserinin sorumluluğunu düzenlemekte idi.
7) İcra ve İflas Kanununun 335.maddesinde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Bu
madde “Kiracının cezalandırılacağı halleri” düzenlemekte ve TCK’ya atıf yapmaktadır.
Ancak 5358 sayılı Kanun ile değişiklik yapılırken bu maddede yer alan ve 765 sayılı TCK’ya
atıf yapan madde numarasının değiştirilmesi unutulmuştur. İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan
atıf 765 sayılı TCK’ya yapılmış olan atıf idi ve 765 sayılı TCK’nın 276.maddesine atıf
yapıyordu. İİK’da 5358 sayılı Kanun ile değişiklik yapılırken bu atfın 5237 sayılı TCK’da yer
Adalet Komisyonu Raporu (Pekcanıtez , Hakan /Akkan, Mine/Yeşilova, Bilgehan/Erişir, Evrim, İcra ve
İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara 2005, s.295 dn.258).
8
Buna İcra ve İflas Kanununu değiştiren 5358 sayılı Kanunun gerekçesinde şu şekilde işaret edilmiştir:
“Maddeyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu sistemine uymayan ve kaldırılması durumunda uygulamada bir boşluk
doğmayacak olan İcra ve İflas Kanunu’nun … 334/a … madde(si) yürürlükten kaldırılmıştır.”
(Önen/Kiraz/Kayan, s.560).
7
alan m.289’a yapılması gerekirdi. Zira İcra ve İflâs Kanunu’nda değişiklik yapılmasının
gerekçesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile İcra ve İflâs Kanunu’nu uyumlu hale getirmekti.
Her ne kadar 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanun’un “yollamalar” kenar başlığını taşıyan 3.maddesinde “Mevzuatta, (yürürlükten
kaldırılan) Türk Ceza Kanunu’na yapılan yollamalar, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bu
hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır” hükmü yer aldığı için, İcra ve
İflas Kanunu’nun ilgili maddelerinde yer alan ve yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza
Kanunu’na yapılan yollamalardaki madde numaralarının yerine 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun ilgili maddelerinin anlaşılması gerekirse de, 5358 sayılı Kanunun amacı9 olan
yeni TCK’ya uyum çerçevesinde yapılan madde atıflarının da düzeltilmesi yararlı olurdu 10.
8) Kanunun 336.maddesinde “Müflisin mallarını vermeyenler hakkındaki cezalar”
yer almaktadır. Bu maddede değişiklikten önce hafif para cezası öngörülmüş iken,
değişiklikle bu ceza doksan güne kadar adlî para cezasına çevrilmiştir.
9) İcra ve İflâs Kanunu’nda değişiklik yapan ve 30.07.2003 tarihinde 4949 sayılı
Kanun (m.93) ile yürürlüğe giren 336/a maddesi, 5358 sayılı Kanun (m.23) ile 01.06.2005
tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır11. 4949 sayılı Kanun ile böyle bir düzenleme getirilmesinin
sebebi, bu maddede yer alan cezaların teciline ve/veya paraya çevrilmesine engel olmaktı.
Zira buna paralel bir hüküm 765 sayılı TCK 276.maddede yer almakta, ancak bu hükme göre
verilen cezalar tecil edilebilmekte ve/veya paraya çevrilebilmekteydi 12. Ancak 5237 sayılı
5358 sayılı Kanunun genel gerekçesinde “5237 sayılı Türk Ceza Kanununun genel hükümleri bakımından özel
ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda gerekli değişikliklerin yapılması zorunlu bulunmaktadır. … 2004 sayılı
İcra ve İflas Kanununun ceza içeren hükümlerinin yeni Türk Ceza Kanunu çerçevesinde yeniden
değerlendirilmesi gerekmektedir. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda yukarıda açıklanan nedenlerle gerekli
değişiklikleri yapmak amacıyla bu Kanun teklifi hazırlanmıştır.” (Önen/Kiraz/Kayan, s.557) denilmek suretiyle
bu kanunun amacı ifade edilmiştir. Benzer ifadelere yer yer madde gerekçelerinde de rastlanılmaktadır.
10
Nitekim benzer bir durum İcra ve İflas Kanunu m.342’de yer almaktadır. Bu maddede 765 sayılı Türk Ceza
Kanununa yapılan madde atfı düzeltilerek, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa göre yeniden düzenlenmiştir. Buna
ilişkin maddenin gerekçesinde de açıkça bu duruma işaret edilmiştir. “Maddeyle İcra ve İflas Kanunun 342 nci
maddesinde 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yapılan atıf, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa göre yeniden
düzenlenmiştir.” [(Hükümet Gerekçesi, m.11) Pekcanıtez/Akkan/Yeşilova/Erişir, s.303, dn.270]. Zira 5358
sayılı Kanunun temel amacı yeni 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa uyumun sağlanması idi. İşte bu uyumun
sağlanması bakımından da 335.maddedeki atfın düzeltilmesi uygun olacaktır.
11
İcra ve İflas Kanunu 336/a maddesi yürürlükten kaldırılmasına rağmen, 309/g maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan, “Konkordato tasfiye memurları rehinli alacaklıya, aynı zamanda 336/a maddesinde öngörülen cezayı da
hatırlatarak, bu süre içinde paraya çevirme işlemini gerçekleştirmediği takdirde rehinli malı kendilerine teslim
etmesini, haklı bir sebep olmaksızın teslim etmezse rüçhan hakkından mahrum kalacağını ihtar eder.” hükmünün
değiştirilmesi unutulmuştur.
12
Nitekim bu durum hükümet gerekçesinde de yer almaktadır: “Mevcut uygulamada, yedieminliği suiistimal
suçundan verilen cezaların tecil edildiği ve/veya paraya çevrildiği görülmektedir. Bu durum cezanın
caydırıcılığını ortadan kaldırmakta ve yedieminliği suiistimal fiillerinin artmasına yol açmaktadır. Yapılan
değişiklikle, Türk Ceza Kanunu’nun (765 sayılı eski TCK) 276 ncı maddesine paralel olarak İcra ve İflâs
Kanununa ilâve edilen bu maddeyle, anılan fiillerden dolayı verilecek hürriyeti bağlayıcı cezanın, Kanun
Tasarıyla değiştirilen 352/b maddesi gereğince tecil edilememesine, para cezasına ve tedbire çevrilememesine
ilişkin hükmün uygulanması amaçlanmıştır” (Hükümet gerekçesi için bkz.: Kuru, Baki/Arslan,
9
TCK ile bu maddenin pratik bir önemi kalmamış ve bu nedenle yürürlükten kaldırılmıştır.
Zira TCK’nın “Özel kanunlarla ilişki” başlığını taşıyan 5.maddesi; “Bu Kanunun genel
hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da
uygulanır” hükmünü getirmiştir. Bu hüküm karşısında İİK 336/a ve 352/b maddelerinin bir
anlamı kalmayacağı için yürürlükten kaldırılmıştır. 336/a maddesinde yer alan hükme paralel
bir düzenlemeye 5237 sayılı TCK’nun 289.maddesinde yer verildiği için yürürlükten
kaldırılmıştır13.
10) 337.maddede “Yükümlülüklerin yerine getirilmemesi” düzenlenmiştir. Daha
önce maddede yer alan on günden bir aya kadar hafif hapis cezası, 5358 sayılı Kanun ile on
gün disiplin hapsi olarak değiştirilmiştir. Ancak bu hükmün Anayasaya aykırı olduğu
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulmuş, Anayasa Mahkemesi 28.2.2008 tarihinde
337.maddenin birinci fıkrasını Anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir14.
11) 337/a maddesinde “Ticareti terk edenlerin cezası” değişiklikten önce, üç aydan
bir seneye kadar hafif hapis cezası iken, yapılan değişiklikle bu ceza, TCK’ndaki sisteme
uygun olarak aynı süreyle hapis cezasına dönüştürülmüştür.
12) Kanunun 338.maddesinde “Hakikate muhalif beyanda bulunanların cezası”
düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişinin daha
önce bir aydan altı aya kadar hafif hapis olan cezası, değişiklikle üç aydan bir yıla kadar hapis
cezası olarak düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin ikinci fıkrasında ise, hakkında aciz
vesikası alınmış borçlunun, asgari ücretin üstünde bir geçim sürmesi halinde ve elinde aciz
vesikası olan alacaklının müracaatı üzerine sabit olursa asgari ücretin üstünde kalan
gelirlerinden, icra mahkemesince, borçlunun, tespit edilen kısmı icra dairesine yatırması
yükümlülüğünün getirilebileceği öngörülmüştür. Şayet borçlu buna aykırı hareket ederse bir
yıla kadar tazyik hapsine karar verilecektir. Değişiklikten önce bu ceza bir aydan bir yıla
kadar hafif hapis cezasıydı.
Kanun koyucu 5358 sayılı Kanun’un 9.maddesiyle İcra ve İflâs Kanunu’nun
338.maddesini değiştirirken, yanlışlıkla icra mahkemesi yerine icra tetkik mercii15 ifadesini
Ramazan/Yılmaz, Ejder, En Son Değişikliklere Göre Notlu-Gerekçeli İcra ve İflâs Kanunu ile Nizamnamesi ve
Yönetmeliği, Ankara 2004, s.279 dn.11).
13
Buna İcra ve İflas Kanununu değiştiren 5358 sayılı Kanunun gerekçesinde şu şekilde işaret edilmiştir:
“Maddeyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu sistemine uymayan ve kaldırılması durumunda uygulamada bir boşluk
doğmayacak olan İcra ve İflas Kanununun … 334/a … madde(si) yürürlükten kaldırılmıştır.” 5358 sayılı Kanun
m.21. (Önen/Kiraz/Kayan, s.560).
14
RG 16.04.2008, S.26849. Bu konuya aşağıda ayrıca değerlendirilecektir. Bkz. Aşağıda H başlığı.
15
Bilindiği üzere icra mahkemesinin eski adı icra tetkik mercii idi. 5092 sayılı Kanun ile İcra ve İflas
Kanununda değişiklik yapılmış ve “Bu Kanunda yer alan ‘icra tetkik mercii’, ‘tetkik mercii’ ve ‘mercii’ ibareleri
‘icra mahkemesi’ … olarak değiştirilmiştir…” şeklinde bir hüküm getirilmiştir (5092 sayılı Kanun geçici m.6).
kullanmıştır. Devamında da yine aynı şekilde icra mahkemesi yerine mercii kavramını
kullanmıştır. Kanun koyucu burada yapılan değişikliği dikkate almadan sehven böyle bir hata
yapmıştır. Kanaatimizce yapılacak ilk kanun değişikliğiyle bu yanlışlığın düzeltilmesi yararlı
olacaktır.
13) Kanunumuzun 339.maddesinde “Beyandan sonra mal ve kazançta olan
tezayüdü bildirmeyen borçlunun cezası”na yer verilmiştir. Değişiklikten önce bu suçun
niteliğine göre, beş günden bir aya kadar veya on beş günden altı aya kadar hafif hapis cezası
öngörülmekte idi, değişiklikten sonra ise, yine eylemin niteliğine göre on gün veya bir aya
kadar disiplin hapsi öngörülmüştür.
14) 340.maddede “Borçlunun ödeme şartını ihlâli halinde ceza” düzenlemesi yer
almaktadır. Bu maddedeki ceza daha önce bir aydan üç aya kadar hafif hapis cezası idi,
değişiklikten sonra ise, üç aya kadar tazyik hapsi olarak öngörülmüştür.
15) “Çocuk teslimi emrine muhalefetin cezası” İcra ve İflâs Kanunu m.341’de, daha
önce iki aydan altı aya kadar hafif hapis cezası olarak düzenlenmişken, değişiklikle altı aya
kadar tazyik hapsine çevrilmiştir.
16) Kanunun 342.maddesinde “İcra dairesince teslim edilen taşınmaz veya gemiye
tekrar girenlerin cezası” bakımından TCK’na atıf yapılmıştır. 01.06.2005 tarihi itibariyle
5237 sayılı TCK yürürlüğe girdiği için, İcra ve İflâs Kanununu değiştiren 5358 sayılı Kanun,
söz konusu maddedeki TCK’ya yapılan madde atfını yeni TCK maddesi olarak düzeltmiştir.
17) 343.maddede “30 (Bir işin yapılmasına veya yapılmamasına dair olan ilâmlar)
ve 31 (İrtifak haklariyle gemi üzerindeki intifa haklarına mütedair ilâmlar) nci
maddeler hükmüne muhalefet edenlerin cezası” yer almaktadır. Önceki düzenlemede bir
aydan üç aya kadar hafif hapis cezası öngörülmüşken, değişiklikle üç aya kadar tazyik hapsi
getirilmiştir.
18) “Nafakaya ilişkin kararlara uymayanların cezası” 344.maddede yer almaktadır.
Kanunun söz konusu maddesinde yapılan değişiklikle, on günden üç aya kadar hafif hapis
olan ceza, tazyik hapsi olarak düzenlenmiştir.
19) Kanunumuzun 345.maddesinde “Hükmî şahısların muamelelerinde kimlerin
ceza göreceği” düzenlenmiş ve bu maddede herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.
20) İcra ve İflâs Kanunu m.345/a’da “Sermaye şirketlerinin iflâsını istemek
mecburiyetinde olanların cezası”na yer verilmiştir. Daha önce on günden üç aya kadar hafif
hapis veya 1000 liradan 10.000 liraya kadar hafif para cezası öngörülmüşken, değişiklikle bu,
on günden üç aya kadar hapis cezası olarak değiştirilmiştir.
21) “Artırmadan çekilme”nin cezasını düzenleyen m.345/b’de, değişiklikten önce bir
aydan altı aya kadar hafif hapis ve ikimilyon liradan beşmilyon liraya kadar ağır para cezası
öngörülmüş iken, değişiklikle bu ceza bir yıla kadar hapis cezası ve bin güne kadar adlî para
cezası olarak değiştirilmiştir.
22) Yapılan bu değişiklikler çerçevesinde Kanunumuzun 346, 347 348 ve 353.
maddelerinde de gerekli değişiklikler yapılmış; ayrıca 354.maddesine bir fıkra eklenmiştir.
23) Bunun dışında İcra ve İflâs Kanunu’nun 352/a ve 352/b maddesi yürürlükten
kaldırılmıştır (5358 s.K. m.23). Zira m.352/a’da “Ceza kararnamesi” düzenlenmişti. Ceza
kararnamesiyle ancak hafif hapis veya ağır para cezası olan suçların failleri hakkında duruşma
yapılmaksızın karar verilebiliyordu. Nitekim bu husus ceza kararnamesini düzenleyen
m.352/a’da ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 386. maddesinde
belirtilmiştir. İcra ve İflâs Kanunu’nda 5358 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle artık hafif
hapis ve ağır para cezası yaptırımları kaldırılmıştır. Aynı zamanda 5237 sayılı TCK’da da
artık hafif hapis ve ağır para cezası yaptırımları yer almamaktadır; buna paralel olarak 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da ceza kararnamesi ile ilgili hükümlere yer
verilmemiştir. Bu anlamda bir zorunluluk olarak m.352/a yürürlükten kaldırılmıştır.
24) Yine m.352/b de, kanun koyucunun 5237 sayılı Türk Ceza Kanununu kabul
ederken yaptığı bir tercih sonucu zorunlu olarak yürürlükten kaldırılmıştır. Zira 01.06.2005
tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun “Özel kanunlarla ilişki” başlığını taşıyan
5.maddesi, “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren
kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” hükmüne yer vermiştir. Kanun koyucu bu
değişiklikle, özel kanunlar bakımından mevcut olan farklı uygulamaları kaldırmayı amaçlamış
ve böyle bir hüküm getirmiştir. Buna karşılık mülga Ceza Kanunu’nda bu hükme karşılık
gelen madde, “Bu kanundaki hükümler, hususî ceza kanunlarının buna muhalif olmayan
mevaddı hakkında da tatbik olunur” (765 sayılı TCK m.10) şeklindeydi. Bundan da
anlaşılacağı üzere, özel kanunlar ile TCK’nın çatışması durumunda özel kanunlar
uygulanıyordu ve bu çerçevede İİK m.352/b’nin icra suç ve cezaları bakımından önemli bir
yeri vardı. Ancak TCK’nın ve söz konusu hükmün değişmesiyle m.352/b’nin bir anlamı
kalmadığı için yürürlükten kaldırılmıştır.
25) Yukarıda belirtmiş olduğumuz konular cüzî icraya ilişkindir. Bunun yanında
Kanunumuzda küllî icra (iflâs) bakımından da bazı yaptırımlar düzenlenmiştir. 310.maddede
taksiratlı iflâs hali, 311.maddede ise hileli iflâs hali düzenlenmiştir. Ancak bu maddelerde
hangi hallerin taksiratlı (m.310) ve hileli iflâs (m.311) olduğu belirtilmiş; bunlara verilecek
cezalar bakımından TCK’ya atıf yapılmıştır. Ancak biz burada sadece Kanunumuzdaki cezaî
hükümleri (m.331–354) incelediğimiz için, taksiratlı iflâs (m.310) ve hileli iflâs (m.311) ile
ilgili düzenlemeler incelememizin dışında kalmaktadır.
C) MUKAYESELİ HUKUKTAKİ BENZER DÜZENLEMELERE GENEL
BAKIŞ
Diğer hukuk sistemlerinde de benzer düzenlemelere rastlanmaktadır. İsviçre Federal
İcra ve İflas Kanununun 91.maddesi, “borçlu ve üçüncü kişinin yükümlülüğünü” düzenlemiş,
bu yükümlülüğe uyulmaması durumunda hem borçlu hem de yükümlülüğe uymayan üçüncü
kişi için cezaî sonuçların doğacağı belirtilmiştir (SchKG Art. 91, IV)16. Bu konudaki cezaî
düzenlemeler ise ceza kanununda yapılmıştır17. İsviçre Ceza Kanunu’nun 323.maddesinin
kenar başlığı, “Borçlunun takip ve iflâs usulünde itaatsizliği” şeklindedir. Bu maddede
91.maddedeki düzenleme esas alınarak, borçlunun belirlenen yükümlülüklerine uymaması
halinde para cezasıyla18 cezalandırılacağı belirtilmiştir. 324.maddede ise, üçüncü kişilerin
takip usulündeki itaatsizliği düzenlenmiştir.
İsviçre Ceza Kanununun 163.maddesine göre, borçlu alacaklılarının zararına olarak
malvarlığı değerlerini azaltırsa, özellikle kaçırmak veya gizlemek suretiyle, değiştirilen
alacakları ikrar ederse, borçlu hakkında aciz belgesi düzenlenir veya iflâs açılırsa beş yıla
kadar hürriyeti bağlayıcı ceza veya para cezasına çarptırılacaktır. Üçüncü kişilerin aynı
eylemleri yapması durumunda ise üç yıla kadar hapis veya para cezası öngörülmüştür.
164.maddede, borçlunun alacaklılarını zarara sokmak amacıyla malvarlığına zarar
veren, onların değerini azaltan, kullanılmaz hale getiren borçlu hakkında (iflâs açılmışsa veya
aciz belgesi düzenlenmişse) beş yıla kadar hapis veya para cezası; üçüncü kişilerin aynı
duruma sebebiyet vermesi durumunda ise üç yıla kadar hapis veya para cezası öngörülmüştür.
Borçlunun kötü yönetim sebebiyle malî durumunu kötüleştirmesi, aşırı borçlanmaya
veya bilinçli olarak kendi aczine sebebiyet vermesi, (iflâs açılmışsa veya aciz belgesi
düzenlenmişse) halinde beş yıla kadar hapis veya para cezası ile cezalandırılacağı
165.maddede düzenlenmiştir.
İsviçre Federal İcra ve İflas Kanununun 91.maddesi genel olarak, borçlunun haciz sırasında hazır bulunması
veya temsilci bulundurması gerektiğini, borcuna yetecek miktarda mal, alacak ve haklarını bildirmek zorunda
olduğunu, borçlu, mazeretsiz olarak haciz sırasında bulunmaması durumunda polis zoruyla getirileceğini,
borçlunun icra memurunun isteği üzerine kapalı yerleri açması gerektiğini; borçlunun malını elinde bulunduran
üçüncü kişinin de bunları bildirmesi gerektiğini, resmi dairelerin de bilgi verme yükümlülüğü olduğunu, takibi
yapan memurun, ilgililere yükümlülüklerini ve bunların cezaî sonuçlarını açıkça bildirmesi gerektiğini
düzenlemiştir.
17
Jaeger, Carl/Walder, Hans Ulrich/Kull, Thomas M./Kottmann, Martin, Bundesgesetz über
Schuldbetreibung und Konkurs Band I, Zürich 1997, s.438.
18
Ancak buradaki para cezası (Buse) yapılan fiil sebebiyle kamuya yararlı bir kurum veya hazineye bir meblağın
ödenmesi şeklindedir. Bir başka anlatımla “Buse” ile “Geldstrafe” farklıdır.
16
166.madde, borçlunun yasal olarak tutması ve saklanması gereken defterlerin
tutulmaması veya bilançosunun tahrif edilmiş olması durumunda (iflâs açılmışsa veya aciz
belgesi düzenlenmişse) üç yıla kadar hapis cezası veya para cezası öngörmüştür.
İsviçre Ceza Kanunu 167.maddesinde, ödeme güçlüğünde olduğunu bilen borçlunun,
bazı alacaklıları aleyhine diğer alacaklıları kayıracak şekilde hareket etmiş ve amaçlanan
işlemler gerçekleşmiş, özellikle vadesi gelmiş borçlar ödenememiş olması halinde (iflâs
açılmışsa veya aciz belgesi düzenlenmişse) üç yıla kadar hapis cezası veya para cezası
öngörmüştür.
168.madde, alacaklı veya onun temsilcisine bir avantaj sağlanması, özellikle onun
oyunun belirli bir doğrultuda alınması amacıyla yapılması durumunda bunu yapan kişi üç yıla
kadar hapis cezası veya para cezası öngörmüştür.
Haczedilen veya iflâs masasına giren bir mal üzerinde tasarrufta bulunan veya onlara
zarar verenler (iflâs açılmışsa veya aciz belgesi düzenlenmişse) üç yıla kadar hapis cezası
veya para cezası ile cezalandırılacaktır (m.169)
170.madde, borçlu özellikle yanlış defter ve bilançolarla alacaklılarını veya görevlileri
yanlış yönlendirmiş ve bununla konkordatoyu etkilemişse veya üçüncü bir kişi borçlunun
lehine olarak aynı fiilleri işlemişse üç yıla kadar hapis cezası veya para cezası öngörmüştür.
İsviçre Ceza Kanunu 172 bis’de, belirtilen hapis cezalarının para cezasıyla
birleştirilebileceğini belirtmektedir.
Eylem sadece değeri düşük bir mala karşı işlenmiş veya meydana gelen zarar az ise
talep üzerine para cezasına hükmedilir (172 ter).
Alman Medeni Usul Kanununda hem borçlu hem de borçlunun borçlusu olan üçüncü
kişiler bakımından bilgi verme zorunluluğu getirilmiştir (ZPO m.836, 840).
Borçlu 807.maddede belirtilen hallerde mal beyanında bulunmak zorundadır. Borçlu
kendisine verilen sürede mal beyanında bulunmamış veya sebepsiz olarak bunu reddetmişse,
mahkeme borçluyu mal beyanında bulunmaya zorlamak için tutuklanmasına karar verir (ZPO
m.901). Borçlu mahkemeye çağrıldığı halde gelmemiş veya gelmiş ama sebepsiz mal
beyanında bulunmayı reddetmişse hapis uygulanacaktır.19 Borçlunun tutuklanması onun
sağlığını tehlikeye sokacaksa, bu durum devam ettiği müddetçe tutuklanmayacaktır (ZPO
m.906). Borçlu mal beyanında bulunursa serbest bırakılır ve alacaklıya bu konuda bilgi verilir
(ZPO m.902). Bu nedenle küçük alacaklarda dahi hapis cezasının uygulanmasında Anayasaya
aykırılık şüphesi söz konusu değildir.20 Tutuklama süresi altı ayı geçemez, altı aylık süre
19
20
Brox/Walker, s.647.
Jauernig, Othmar, Zwangsvollstreckungs- und Insolvenzrecht, München 1999, s.136.
dolduğunda borçlu resen serbest bırakılır (ZPO m.913). Hapis cezasının verilmesinden sonra
üç yıl geçmişse artık hapis cezası uygulanamaz (ZPO m.909).21
Borçlu bir şeyin yapılmasına ilişkin ilâmların icrasında zorlayıcı para cezası
(Zwangsgeld) veya zorlayıcı hapis cezasıyla (Zwangshaft) söz konusu davranışı yapmaya
zorlanabilir. Buradaki hapis, bir düzenin ihlali sebebiyle uygulanan hukukî sonuç olarak
görülemez, aksine borçluyu söz konusu şeyi yapmaya zorlayan bir zorlama tedbiridir. Hakim
fikre göre, zorlama tedbiri olarak ilk önce hapis cezasının uygulanabilmesi için, zorlayıcı para
cezasının yeterli bir tedbir olmayacağının görülmesi gerekir22.
Borçlu bir şeyin yapılmaması veya bir şeye katlanılması konusunda ilâmı, yapılan icra
takibine rağmen, yerine getirmiyorsa, mahkeme alacaklının talebi üzerine para cezasına veya
altı aya kadar hafif hapis cezasına mahkûm edilir, hapsin süresi iki yılı geçemez (ZPO m.890).
Söz konusu hapis, borçlunun mahkeme kararını yerine getirmemesini cezalandırmayı
amaçlamaktadır. Öncelikle para cezası uygulanır, bunun yetersiz olacağı, sonuçsuz kalacağı
görülürse hapis cezası uygulanabilir. Bunun dışında ilk olarak hapis cezasının uygulanması
ölçülülük ilkesine aykırı olacaktır23. 1975 yılında bu maddede değişiklik yapılmıştır.
Değişiklikten önce 890.maddede ceza hukuku anlamında gerçek bir cezanın (echte
Krimalstrafe) olup olmadığı tartışmalıydı, yapılan değişiklikten sonra hakim fikre göre,
890.maddedeki ceza sadece bir zorlama tedbiri değil, ceza hukuku anlamında bir
yaptırımdır.24
Özellikle bir şeyin yapılmamasına ilişkin icra takiplerinde borçlu kendiliğinden bunu
yerine getirirse takip amacına ulaşacaktır. Buna uyulmazsa pratik olarak bunun icrası
mümkün olmayacaktır. Alacaklı için de etkin bir hukukî korunma sağlanamayacaktır. Çünkü
bir şeyin yapılmamasına ilişkin ilâm yerine getirilmediğine öngörülen para cezası devlet
hazinesine kalır, borçlunun hapsedilmesi ise, alacaklı için sadece maddî olmayan bir tatmin
sağlayacaktır.25
21
Jauernig, s.135, 136.
Jauernig, s.126.
23
Schönke/Baur/Stürner, s.508; Jauernig, s.128.
24
Arens/Lüke, s.449; Rosenberg/Gaul/Schilken, s.767, 768; Schönke/Baur/Stürner, s.509; Jauernig, s.128;
Brox/Walker, s.620.
25
Jauernig, s.129, 130.
22
D) İCRA VE İFLÂS KANUNU’NDA YER ALAN CEZAÎ HÜKÜMLERİN
AMACI
İcra ve İflâs Kanunu’nun en önemli amaçlarından birisi, alacaklıların alacağına
kavuşması için gerekli düzenlemeleri yapmak ve böylece toplumsal düzenin korunmasını
sağlamaktır. Bu çerçevede düşünüldüğünde ve günümüzün modern hukuk anlayışında
borçlunun
borcunu
ödememesinden
dolayı
cezalandırılması
sisteminin
terkedilmiş
olmasından dolayı, İcra ve İflâs Kanunu’nda cezaî yaptırımların öngörülmesi ne anlam ifade
etmektedir?
Bu soru karşısında Kanunda yer alan yaptırımların hangi hallerde öngörüldüğüne
dikkat edilirse şunlar söylenebilir:
Öncelikle hemen şunu belirtmek mümkündür, buradaki yaptırımların amacı, borcun
yerine geçmek üzere borçlunun şahsına yaptırım uygulanması değil, kötü niyetli borçluların
bu tarz davranışlarının önüne geçilmesi, böylelikle takibin sağlıklı işlemesine yardımcı
olunması26 ve takip alacaklısının alacağını kolaylıkla alabilmesinin sağlanmasıdır.27
Dolayısıyla borçlu, takip sürecinin gereklerini yerine getiriyorsa, kötü niyetli davranışlarla
alacaklılarını zarara sokmuyorsa, takip sürecini aksatacak şekilde davranmıyorsa, borcunu
ödemediği için veya yeterli malı bulunmadığı için cezalandırılmayacaktır28. Kanun koyucu
İcra ve İflas Kanunu’nu yaparken hedef edindiği amaçlara, diğer tedbir ve müeyyideler
yanında cezaî müeyyidelere başvurarak da ulaşmak istemiştir29.
Kanun koyucu, kanunda öngörülen bazı yükümlülüklerin yerine getirilmemesi
durumunda, bu yükümlülüğü yerine getirmeyen bakımından yaptırım öngörmüştür. Örneğin
m.76’da, süresi içinde mal beyanında bulunmayan borçlunun hapisle tazyik edileceği
öngörülmüştür. Bu maddede yer alan yaptırımın amacının borçluyu cezalandırmak değil,
borçlunun mal beyanında bulunmasını sağlamak30, borçluyu yükümlülüğünü yerine getirmeye
zorlamak ve böylece kurala uyulmaması halinde doğması olası zararların önlenmesini31
sağlamak olduğu görülmektedir. Borçlunun mal beyanında bulunması zorunluluğu, aksi halde
tazyik hapsinin uygulanması takibe konulan talebin icrasına yardımcı olmaktadır32. Çünkü
borçlu çoğu zaman kendiliğinden bu mallarını bildirmeye yanaşmayabilecek, mallarını
Postacıoğlu, s.7; Berkin, s.478; Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.44.
Belgesay, Mustafa Reşit, Borçlunun Mallarını Beyan Mecburiyeti-Suç Unsuru, İÜHFM 1958/1-2, s.495.
28
Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.221.
29
Alacakaptan, Uğur, İcra ve İflas Kanunu Değişiklik Tasarısının Cezaî Hükümleri, İcra ve İflas Kanunu
Değişiklik Tasarısı Hakkında Seminer, 13 Aralık 1962-17 Ocak 1963, s.171.
30
Postacıoğlu, s.7; Kuru/Arslan/Yılmaz, Ders Kitabı, s.227.
31
Deliduman, Seyithan, Borç Ödemeden Aciz Belgesinin Cezaî Sonuçları, İBD 2000/3, s.774.
32
Yıldırım/Deren-Yıldırım, s.5.
26
27
mümkün olduğunca gizlemek isteyebilecektir. İşte kanun koyucu alacaklılar için bu konuda
gerekli bilgilerin sağlanması için borçluya mal beyanında bulunma yükümlülüğü getirmiştir.33
Bunun gibi yükümlülüklerin öngörüldüğü durumlarda kanunun amacı, yükümlülüğün yerine
getirilmesi olduğu için, zamanında bu yükümlülük yerine getirilmemiş olsa dahi, sonradan
yerine getirildiğinde yaptırımın ortadan kalkacağı ve borçlunun tahliye edileceği açıkça
düzenlenmiştir (bkz.: m.340, m.341, m.343).
Bunun yanı sıra, kanun koyucunun bazı durumlarda, kişinin iyi niyetli, dürüst
davranmasını sağlamaya yönelik hükümler getirdiği görülmektedir. Bir başka ifade ile bu
hükümler borçlunun ve üçüncü kişilerin kötü niyetli davranışlarını34, içerdiği ceza tehdidiyle
muvazaalı temlikleri ve bunların sonucunda malvarlığının eksilmiş gösterilmesini önlemeyi 35
hedeflemektedir. Özellikle borçlunun alacaklılarını zarara sokma kastıyla yapmış olduğu
hareketlerin önlenmesi amaçlanmaktadır. İcra ve İflâs Kanunu m.331 buna tam olarak iyi bir
örnek oluşturmaktadır. Nitekim söz konusu maddenin başlığı da “Alacaklısını zarara sokmak
kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası” şeklindedir. Sözünü ettiğimiz madde,
getirmiş olduğu cezaî yaptırımla bu tür muvazaalı işlemleri ve sonucu itibariyle de mal
varlığının eksiltilmiş gösterilmesini önlemeyi amaçlamıştır36. Kanundaki cezaî hükümlerin en
önemli amacının kötü niyetle mücadele olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim
1929 tarihli kanunda cezaî hükümler başlıklı onbeşinci bapta dört madde halinde düzenleme
yapılmıştı. 1929 tarihli 1424 sayılı İcra ve İflas Kanunu birçok yönden başarısız olduğundan
ve ayrıca kötü niyetli borçlularla yeterli mücadele olanakları sunmadığından, bu gün de
yürürlükte olan 1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu kabul edilmiştir. Bu kanunu
diğerinden ayıran önemli farklılıklardan birisi de kötü niyetli borçlularla mücadele için
kanundaki cezaî hükümlerin tekrar düzenlenmiş, ağırlaştırılmış olması37 ve dört olan madde
sayısının yirmi dörde çıkarılması38, aynı zamanda mevcut suçlara verilen cezalarda da bir artış
olmasıdır39. Sonraki yıllarda yapılan kanun değişiklikleriyle yine kötü niyetli borçlularla
Arens/Lüke, s.452.
Arslan, Ramazan, İcra ve İflas Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler ve Yenilikler, ABD 1989/1, s.137; Berkin,
s.10; Postacıoğlu, s.7; Umar, s.145; Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.693; Ercan, s.8; Uyar, Talih, İcra ve
İflas Hukukunda Suç Sayılan Fiiller (İcra-İflas Suçları), Manisa 1987, s.3.
35
Postacıoğlu, s.746.
36
Postacıoğlu, s.746.
37
Uyar, s.75.
38
Umar, s.145; Alacakaptan, s.171.
39
Alacakaptan, s.171.
33
34
mücadele amacıyla değişiklikler yapılmış40 ve kanundaki suçların sayısı giderek artmış41 ya da
kanundaki mevcut düzenlemeler yeniden kaleme alınmıştır42.
Yine m.332’de benzer bir durumla karşılaşmaktayız. Burada da borçlunun dürüst
davranmaması ve alacaklılarını zarara sokması nedeniyle cezalandırılması söz konusu
olmakta ya da borçlu dürüst davranmamakta, ama bu defa bütün alacaklılarını değil, bazı
alacaklılarını zarara uğratmaktadır. Alacaklılarından bazılarının reyini (oyunu) alabilmek için
(örneğin konkordatoda) onlara, diğerlerine nazaran özel bir menfaat sağlarsa, borçlunun
cezalandırılması gündeme gelecektir (m.333). Genel olarak bu düzenlemelerin amacının da,
borçluyu dürüst davranmaya yönlendirmek ve alacaklıları arasında farklı muameleler
yapmasına engel olmak düşüncesinin bir ürünü olduğu söylenebilir.
Cezaî hükümler aynı zamanda takip sürecinin daha sağlıklı bir şekilde işlemesini
sağlamaya43, cebrî icrayı etkili kılmaya44 ve dolayısıyla devletin kendiliğinden hak almayı
yasaklaması sebebiyle kendisi için bir görev olarak karşısına çıkan hakkın yerine getirilmesini
etkin bir şekilde sağlamasına45 yöneliktir. Nitekim amaç sürecin sağlıklı işlemesi olduğu için,
mahkemece yaptırıma karar verilmiş, hatta söz konusu yaptırım uygulanmaya başlanmış olsa
dahi, borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu
meblağı öderse, bu yaptırımın ortadan kalkacağı, o kişinin serbest bırakılacağı düzenlenmiştir.
Örneğin, ödeme şartının ihlali halinde uygulanacak cezayı düzenleyen m.340 icra sürecinin
sağlıklı işlemesini amaçlamaktadır. Burada özellikle 111.madde hükümleri çerçevesinde
alacaklının muvafakatine dahi ihtiyaç duyulmayan halde Kanun bir taraftan borçluyu
korumaya yönelik hüküm getirmiş46, diğer taraftan da alacaklının bundan zarar görmemesi
için, yani icra takibinin sürüncemede kalmasına ve borçlunun kötü niyetli davranışlarına
karşılık bir cezaî yaptırım öngörmüştür. Ancak cezanın uygulanmaya başlanmasından sonra
borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı
öderse tahliye edilecek; ödemelerini tekrar aksatması durumunda tekrar tazyik hapsine karar
verilecektir (m.340). Bu düzenlemede kanun koyucunun icra takip sürecinin sağlıklı
Yılmaz, Ejder, İcra ve İflas Kanunumuz Yine Değişti (Değişikliklere İlişkin Bazı Düşünceler), ABD 1989/1,
s.106; Arslan, Değişiklikler, s.137, 156; Yılmaz, Ejder, Cumhuriyetimizin Yetmişbeş Yılında Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nda ve İcra ve İflas Kanunu’nda Ortaya Çıkan Gelişmeler, TBBD 1998/3, s.881.
41
Yılmaz, Ejder, Borçlunun Sözleşmeden Doğan Yükümlülüğünü Yerine Getirememesine İlişkin Anayasa
Hükmü ve İcra ve İflas Suçları, Prof. Dr.Ergun Önen’e Armağan, M.Ü. Hukuk Fakültesi, İstanbul 2003, s.497.
42
Yılmaz, Gelişmeler, s.881.
43
Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.693.
44
Üstündağ, Saim, İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 2004, 427; Ercan, s.8; Uyar, İcra-İflas Suçları, s.6;
Uysal, Mehmet, Yeni Yasaların Işığında İcra ve İflas Suçları ile Yargılama Yöntemine Farklı Bir Bakış, İBD
2006/3, s.1013.
45
Ercan, s.24.
46
Yılmaz, Değişiklikler, s.116; Aşık, İbrahim, İcra Sözleşmeleri, Ankara 2006, s.91.
40
işlemesini amaçladığı görülmekte, buna engel bir durum çıktığında ceza verilmekte, ancak
engel kaldırılınca ceza da ortadan kalkmaktadır.
Aynı amaca yönelik olarak 341.maddeyi de zikretmek mümkündür. Bu maddede de
sürecin sağlıklı işlemesine engel olan kişi cezalandırılmaktadır. Çocuk teslimi hakkındaki
ilâmın veya ara kararın gereğini yerine getirmeyen veya yerine getirilmesini engelleyen
kişinin altı aya kadar tazyik hapsine karar verileceği, ancak hapsin tatbikine başlandıktan
sonra ilâmın veya ara kararın gereği yerine getirilirse, kişinin tahliye edileceği düzenlenmiştir
(m.341). Bu noktada kanun koyucunun cezaî hükümleri getirirken bir diğer amacının,
ilâmların, ilâmda belirtilen şartlara uygun şekilde yerine getirilmesini sağlamak olduğunu
söylemek mümkündür47. Bu bağlamda, İcra ve İflas Kanunun 343 ve 344.maddelerinin örnek
olarak gösterilmesi mümkündür.
Kanunumuzun onaltıncı babındaki cezaî hükümler incelenirken ikili bir ayrım yapmak
gerekir. Öncelikle Kanun’da düzenlenen yaptırımlar birbiriyle aynı değildir. Bazıları ceza
hukuku anlamında suç niteliğinde iken; diğer bir grup ise, ceza hukuku anlamında suç teşkil
etmemekle birlikte, kanun koyucu bunlar için de ceza hukukundaki yaptırımlara benzer bazı
yaptırımlar öngörmüştür. Ancak bütün cezaî hükümler bakımından esas olarak, kanunda
öngörülen durumun meydana gelmesine engel olunması amaçlanmıştır. Söz konusu
yaptırımlarda, borçlunun, takip hukuku bakımından belirli bir davranışa zorlanması amacı ön
plandadır.
İcra ve İflâs Kanunu’nda yer alan yaptırımlar, cebrî icranın amacına ulaşması için
öngörülmüştür. Cüzî icrada borçluya, külli icrada ise, müflise ve üçüncü kişilere yüklenmiş
sorumlulukların ihlali halinde yaptırım öngörülmüştür48. Böylelikle bu kişiler kanunda
öngörülen şekilde davranmaya, sorumluluklarını yerine getirmeye zorlanmaktadır.
E) İCRA VE İFLÂS KANUNU’NDA YER ALAN YAPTIRIM ÇEŞİTLERİ
I.
Hapis cezası
Hapis cezası Türk Ceza Kanunu’na göre, suç karşılığında uygulanan bir yaptırımdır
(TCK m.45, I).
Hapis cezası öngören icra- iflâs suçlarının birçoğunun seçenek yaptırımlardan birisine
çevrilmesi mümkündür. Seçenek yaptırıma çevrilmese bile bu kez belirlenen ceza erteleme
kapsamına girecektir49. Bunu aşağıda inceleyeceğiz. Eğer adlî para cezası seçenek yaptırım
Postacıoğlu, s.750.
Yıldırım, M. Kamil, Hileli İflâs Suçları, İstanbul 2000, s.1.
49
Uysal, s.1022.
47
48
olarak öngörülmüş ve mahkeme hapis cezasına hükmetmişse, bu ceza artık adlî para cezasına
çevrilemeyecektir (TCK m.50, II).
II.
Adlî Para Cezası
Adlî para cezası, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da
tanımlanmıştır. Buna göre, “Adlî para cezası, Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinin
birinci fıkrasında belirtilen usule göre tayin olunacak bir miktar paranın Devlet Hazinesine
ödenmesinden ibarettir” (Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.106, I).
Adlî para cezası TCK’ye göre, suç karşılığında uygulanan malvarlığına ilişkin bir
cezadır (m.45, I).
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun sisteminde, gün olarak para cezasının belirlenmesi
kabul edilmiş ve aynı sistem İcra ve İflâs Kanunu’ndaki hükümlerde de dikkate alınmıştır.
Adlî para cezasının ne olduğu ve nasıl uygulanacağı TCK m.52 de ifade edilmiştir. Buna göre,
“Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde yedi yüz
otuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir
edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet
Hazinesine ödenmesinden ibarettir.” (TCK m.52, I).
“En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının
miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsî halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.”
(TCK m.52, II).
Hâkim adlî para cezasını belirlerken esas alınan tam gün sayısını ve bir gün karşılığı
olarak takdir edilen miktarı ayrı ayrı gösterir (TCK m.52, III).
Adlî para cezasına yargılama sonunda mahkeme tarafından hapis cezası gibi
hükmedilir. Adlî para cezası İnfaz Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir, adlî sicile geçer
ve tekerrüre esas alınır50.
Adlî para cezası iki şekilde karşımıza çıkabilir. Kanun hükmünde ya sadece adlî para
cezası öngörülmüştür, ya da hapis cezasının yanında seçenek olarak adlî para cezası
öngörülmüş olabilir. Eğer adlî para cezası seçenek yaptırım olarak öngörülmüş ve mahkeme
hapis cezasına hükmetmişse, bu ceza artık adlî para cezasına çevrilemeyecektir (TCK m.50,
II).
Adlî para cezası ödenmezse hapis cezasına dönüştürülür ve adlî para cezasından
çevrilen hapsin infazı ertelenemez ve koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz (5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun m.106, IX).
50
Centel, Nur/Zafer, Hamide/Çakmut, Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2006, s.564.
III.
Disiplin Hapsi
Disiplin hapsi TCK sistemine göre, suç karşılığında uygulanan bir yaptırım değildir.
Zira TCK m.45’te suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak cezalar, hapis ve adlî para
cezası olarak belirtilmiş, disiplin hapsi bunlar arasında sayılmamıştır. Kanunda belirtilen
cezalar ise, tek tek gösterilmiştir. Cezada kanunîlik ilkesinin (nullum crimen sine lege nullum
poena sine lege) (TCK m.2) 51 sonucu olarak Kanunda belirtilen ceza türlerinin dışında bir
ceza türünün ihdas edilmesi mümkün değildir52. TCK anlamında bir suçun yaptırımı
olmadığından ceza hukuku kurumlarının disiplin hapsi için uygulanması mümkün
olmayacaktır. Bir başka deyişle, disiplin hapsi TCK m.5 hükmünün kapsamı dışında
kalmaktadır.
Diğer taraftan disiplin hapsi aynı zamanda 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’na göre
kabahat de değildir. Çünkü söz konusu Kanun’un 16.maddesinin birinci fıkrasında
“Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idarî yaptırımlar, idarî para cezası ve idarî
tedbirlerden ibarettir” şeklinde bir tespit yapılmıştır. Kabahatler için disiplin hapsi
uygulanması söz konusu olmadığına göre disiplin hapsi kabahat olarak da nitelendirilemez.
Disiplin hapsinin tanımı, ne TCK da ne de İcra ve İflas Kanunu’nda vardır.
Disiplin hapsi, genel hatlarıyla CMK’nın 2.maddesinin birinci fıkrasının l bendinde
tanımlanmıştır. Buna göre, “Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım
altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme
uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan,
ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi, ifade eder”.
Ayrıca CMK m.60’ta tanıklıktan ve yeminden sebepsiz çekinen kişi için disiplin
hapsi öngörülmüştür. Bunun yanında yine CMK m.203, III’te duruşmanın düzenini bozan
kişinin hâkim tarafından dışarıya çıkarılmasının emredilmesi üzerine, dışarıya çıkarılan
kişinin direnç göstermesi veya karışıklıklara neden olması durumunda dört güne kadar
disiplin hapsine konulabileceği öngörülmüştür. Burada öngörülen disiplin hapsinin amacı,
tanıklığa veya yemine zorlamaktır53.
“Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi” başlığı altındaki TCK’nun 2. maddesi açıkça suçta ve cezada kanunilik
ilkesini düzenlemiştir. Bu madde (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve
güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik
tedbirine hükmolunamaz. (2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz. (3) Kanunların suç ve
ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak
biçimde geniş yorumlanamaz”, şeklindedir.
52
Centel/Zafer/Çakmut, s.557.
53
Centel, Nur/Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2006, s.237.
51
Disiplin hapsi para ya da seçenek yaptırımlardan birisine çevrilemez. Disiplin
hapsi iki yıldan daha az süreli olmasına rağmen (İİK m.339, I) TCK m.51 hükmü
çerçevesinde ertelenemez. Disiplin hapsinin yukarı sınırı üç ayı aşmamasına (İİK m.339, I)
rağmen TCK m.75 hükmüne göre ön ödeme hükümleri uygulanamaz. Aynı zamanda şartlı
salıverme hükümlerinin uygulanması da mümkün değildir. Disiplin hapsinin uygulanacağı
durumlarda, kanun tarafından belirlenen süre kadar, kişi özgürlüğünden yoksun kalarak
cezasını çekmiş olacaktır. Disiplin hapsi adlî sicil kayıtlarına geçirilmez (CMK m.2).
Mal beyanında bulunduktan sonra mal veya kazancında meydana gelen kazancı
bildirmeyen borçlu, borcun ödenmesi veya şikâyet eden alacaklının şikâyetinden vazgeçmesi
durumunda disiplin hapsi yaptırımıyla karşılaşmayacaktır. Çünkü bu durumda dava ve
disiplin cezası düşecektir (m.354, I).
İcra mahkemesinin verdiği disiplin hapsine ilişkin karar, kesinleştiği tarihten itibaren
iki yıl geçtikten sonra yerine getirilemez (m.354, II). Burada öngörülen süre ceza zamanaşımı
süresidir.
Kanaatimizce, disiplin hapsi, hukuk düzeninin veya işleyişinin sağlıklı bir
şekilde yürümesini sağlamaya yönelik olarak düzenlenmiştir54. Bu açıklamalar
çerçevesinde bakıldığında disiplin hapsinin bir tedbir olduğu görülmektedir. İcra ve İflâs
Kanunu’nda 5358 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenleme bir niteleme değişikliği sonucunu
doğurmuştur. Daha önce İcra ve İflâs Kanunu’nda suç olarak öngörülen, bazı eylemlere
uygulanacak yaptırımlar disiplin hapsine çevrilerek tedbir niteliğine dönüştürülmüştür.
Nitekim disiplin hapsi öngören CMK 60.maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında da
disiplin hapsinin tedbir olduğu açıkça ifade edilmiştir (CMK 60, II, III).
IV.
Tazyik Hapsi
Tazyik hapsinin tanımı, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, İcra ve İflas
Kanunu ve Kabahatler Hakkındaki Kanununda yapılmamıştır. Kanundaki düzenlemelerden
tazyik hapsinin, hukuk düzeninin veya işleyişinin sağlıklı bir şekilde yürümesini
sağlamaya yönelik olarak kişiyi belirli bir davranışa zorlamak, “tazyik etmek” amacıyla
getirildiğini söylemek mümkündür (bkz.: m.76, m.338/2, m.340, m.341, m.343, m.344/1;
ayrıca 6183 sayılı Kanun m.60).
Tazyik hapsi, TCK sistemine göre suç için uygulanan bir yaptırım değildir. TCK
anlamında bir suçun yaptırımı olmadığından ceza hukuku kurumlarının tazyik hapsi için
Uysal, disiplin hapsinin, “bir yükümlülüğün yerine getirilmemesinin yaptırımı olarak yasalarda yer aldığı”nı
belirtmektedir (Uysal, s.1024). Ancak kanaatimizce disiplin hapsi, TCK anlamında bir suçun yaptırımı değildir
(TCK m.2, 45).
54
uygulanması mümkün olmayacaktır. Bir başka deyişle tazyik hapsi TCK m.5 hükmünün
kapsamı dışında kalmaktadır. Zira TCK m.45’te suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak
cezalar, hapis ve adlî para cezası olarak belirtilmiş, tazyik hapsi bunlar arasında sayılmamıştır.
Tazyik hapsi aynı zamanda 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’na göre kabahat de
değildir. Çünkü söz konusu Kanunun 16.maddesinin birinci fıkrasında “Kabahatler
karşılığında uygulanacak olan idarî yaptırımlar, idarî para cezası ve idarî tedbirlerden
ibarettir.” şeklinde bir belirleme yapılmıştır. Kabahatler için tazyik hapsi uygulanması söz
konusu olmadığına göre tazyik hapsi kabahat olarak da nitelendirilemez.
Tazyik hapsi tedbir niteliğindedir55. Burada sözü edilen, ceza çeşidi olan hapis
değildir, söz konusu olan hukuk düzeninin veya işleyişinin sağlıklı bir şekilde yürümesini
sağlamaya yönelik olarak kişiyi tazyik etmek, zorlamaktır56. Tazyik hapsi (zorlama hapsi)
CMK’da düzenlenmemiştir. Yürürlükten kaldırılan CMUK m.63’te zorlama hapsi yer
almaktaydı. Buna göre, “Kanunî bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yemin etmekten
çekinen tanık bundan doğan masraflara ve 46 ncı madde gereğince para cezasına
mahkûm olur. Bundan başka tanıklığa veya yemine zorlamak için; dinleneceği dava
hakkında hüküm verilinceye kadar ve her halde 6 ayı geçmemek üzere tanık
hapsolunabilir.” Bu maddenin karşılığı 5271 sayılı CMK’nın 60.maddesinde yer almaktadır.
Ancak yeni düzenlemede tazyik hapsi değil, disiplin hapsine yer verilmiştir. Bu madde,
“Yasal bir sebep olmaksızın tanıklıktan veya yeminden çekinen tanık hakkında, bundan
doğan giderlere hükmedilmekle beraber, yemininin veya tanıklığının gerçekleştirilmesi
için dava hakkında hüküm verilinceye kadar ve her hâlde üç ayı geçmemek üzere
disiplin hapsi verilebilir. Kişi, tanıklığa ilişkin yükümlülüğüne uygun davranması
halinde, derhâl serbest bırakılır.” şeklindedir. CMK 60.madde “tazyik hapsini” kaldırmış
bunun yerine “disiplin hapsi”ne yer vermiştir. Bu nedenle tazyik hapsi, yeni düzenlemelerde
bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar çerçevesinde bakıldığında tazyik hapsinin bir tedbir niteliğinde
olduğu görülmektedir. İcra ve İflâs Kanunu’nda 5358 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenleme
Kuru, Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, İstanbul 2004, s.351; Kunter, Nurullah, Ceza Muhakemesi
Hukuku, İstanbul 1989, s.697 vd.; Feyzioğlu, Metin, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tanıklık, Ankara 1996,
s.306; Aşık, İcra Sözleşmeleri, s.198-199; Uysal, s.1028 Erkut, R.Serdar, Mal Beyanında (Bildiriminde)
Bulunmama Hakkında Ceza Davası, AD 1989/5, s.93 Çolak, Haluk, Açıklamalı-Karşılaştırmalı-Gerekçeliİçtihatlı İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, Ankara 2005, s.159. Nitekim Yurtcan da zorlama hapsini, “Ceza
Yargılaması Önlemleri”ne ilişkin bölümde incelemiştir (Yurtcan, Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, İstanbul
1994, s.299). Ayrıca Yargıtay 8.CD bir kararında, tazyik hapsi için “..son hüküm niteliğinde bulunmayan, tedbir
niteliğinde olan ve temyiz niteliği bulunmayan..” (8.CD. 25.11.1993, 10485-11958 Ek sayılı kararı: Uysal,
s.1028) ifadesini kullanarak tazyik hapsinin tedbir niteliğinde bir yaptırım olduğunu belirtmiştir.
56
Kunter, s.697 vd.; Feyzioğlu, Tanıklık, s.306.
55
bir niteleme değişikliği sonucunu doğurmuştur57. Daha önce İcra ve İflâs Kanunu’nda suç
olarak öngörülen, bazı eylemlere uygulanacak yaptırımlar58 tazyik hapsine çevrilerek tedbir
niteliğine dönüştürülmüştür. Nitekim değişikliği yapan 5358 sayılı Kanun’un madde
gerekçelerinde de buna işaret edilmiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun 338.maddesini değiştiren
5358 sayılı Kanununun 7.maddesinin gerekçesinde niteleme değişikliğine işaret edilmektedir.
Söz konusu maddenin gerekçesinde şu ifadelere yer verilmiştir: “Maddeyle İcra ve
İflas Kanununun 338 inci maddesinde değişiklik yapılmıştır. Birinci fıkrada yapılan
değişiklikle fiil kabahat olmaktan çıkarılıp suç haline dönüştürülmüştür ve karşılığında
öngörülen hapis cezasının miktarı da artırılmıştır. Bu düzenlemeyle malvarlığına ilişkin olarak
gerçeğe aykırı beyanda bulunma ceza hukuku yaptırımını gerektiren bir fiil olarak mütalaa
edilmiştir. Maddenin ikinci ve üçüncü fıkraları birleştirilerek düzenlenen yeni ikinci fıkradaki
yükümlülüğün yerine getirilmemesi karşılığında ise, yerine getirilmesini sağlamak amacına
yönelik olarak, tazyik hapsi öngörülmüştür”59. Bu madde gerekçesinde işaret edildiği üzere
birinci fıkrada yapılan değişiklikle söz konusu yaptırım ceza hukuku anlamında bir suç için
öngörülen cezaî yaptırıma dönüştürülmüştür. Yani üç aydan bir yıla kadar hapis cezası
getirilmiştir. Ancak Kanunun gerekçesinde ikinci fıkra için aynı ifadeler kullanılmamıştır.
Zira ikinci fıkrada öngörülen tazyik hapsi ceza hukuku anlamında bir suçun karşılığında
uygulanan yaptırım (müeyyide) değil, hukuk düzeninin veya işleyişinin sağlıklı bir şekilde
yürümesini sağlamaya yönelik olarak kişiyi tazyik etmek, zorlamak amacına yönelik bir
tedbirdir.
Benzer değişiklikler yapılan maddelerin gerekçelerinden de bunun desteklenmesi
mümkündür. İcra ve İflas Kanununun 340.maddesinde değişiklik yapan 5358 sayılı Kanunun
9.maddesinin gerekçesinde “… Maddeyle İcra ve İflâs Kanununun 111.maddesinde
düzenlenen borcu ödeme şartını makul bir neden olmaksızın ihlal eden borçluya verilecek
ceza tazyik hapsine dönüştürülmüştür…”60 ifadesi kullanılmıştır61.
Aşık, İcra Sözleşmeleri, s.199.
5358 sayılı Kanun ile İcra ve İflas Kanunu’nda değişiklik yapılmadan önce 338.maddenin ikinci fıkrasında
borçlu için bir aydan bir seneye kadar hafif hapis cezası öngörülmüşken, yapılan değişiklikle bu yaptırım bir yıla
kadar tazyik hapsine çevrilmiştir. Daha önce m.340’ta öngörülen “bir aydan üç aya kadar hafif hapis cezası, üç
aya kadar tazyik hapsine çevrilmiştir. Aynı şekilde m.341’de öngörülen iki aydan altı aya kadar hafif hapis
cezası, altı aya kadar tazyik hapsine çevrilmiştir. Yine benzer şekilde m.343’te bir aydan üç aya kadar hafif hapis
cezası öngörülmüşken, değişiklikle bu yaptırım üç aya kadar tazyik hapsine çevrilmiştir. Son olarak m.344’te
daha önce eylemi gerçekleştiren kişi için on günden üç aya kadar hafif hapis cezası öngörülmüşken, değişiklikle
yaptırım üç aya kadar tazyik hapsi olmuştur.
59
Önen/Kiraz/Kayan, s.558.
60
Önen/Kiraz/Kayan, s.559.
61
Benzer ifadeler diğer maddelerle yeni getirilen tazyik hapsi yaptırımları için de madde gerekçelerinde
kullanılmıştır. Örneğin 5358 sayılı Kanun m.10 “… Maddede (341.madde) düzenlenen çocuk teslimi kararına
muhalefetin cezası hapis cezasından tazyik hapsine dönüştürülmüştür…” m.12 “… Maddede (343.madde) yer
57
58
Ayrıca TCK m.45’te cezaların hapis ve adlî para cezası olduğu belirtilmiştir; yani
tazyik hapsi TCK anlamında ceza niteliğinde bir yaptırım (müeyyide) olarak öngörülmemiştir
Bu nedenle, tazyik hapsi tedbir niteliğindedir. Nitekim az önce sözünü ettiğimiz yürürlükten
kaldırılan CMUK m.63’te yer alan zorlama hapsinin karşılığı CMK m.60’ta disiplin hapsi
olarak düzenlenmiştir. Eski düzenlemede disiplin hapsi, bir tedbir olarak nitelendirilmiştir
(CMUK m.63, III).
Kanundaki bu düzenlemenin tedbir olmasının özellikleri, geçici olması,
kanunda yazılı olması, en son çare yol, yöntem olması bu tedbire gerek kalmadığında
tedbirin kaldırılmasıdır. Zira tedbirin özelliklerinden birisi de geçici olması, ona gerek
kalmadığında kaldırılmasıdır62. Nitekim buna paralel olarak, İcra ve İflâs Kanunundaki
düzenlemelerde de benzer hükümler getirilmiştir. Kanunun 338.maddesinin ikinci fıkrasında
öngörülen bir yıla kadar tazyik hapsine karar verildikten sonra, hapsin tatbikine başlanmış
olsa bile borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu
meblağı öderse tahliye edilir (m.338, II). Yine m.340’ta borcun ödenmesi durumunda kişinin
tahliye edileceği belirtilmektedir. 341, 343 ve 344.maddelere göre, hapsin tatbikine
başlandıktan sonra ilâmın veya kararın gereği yerine getirilirse kişi tahliye edilir. Nitekim icra
mahkemesi de tazyik hapsine karar verirken, “kanunda öngörülen yükümlülük yerine
getirilinceye kadar” kaydıyla karar verir63. Ceza hukuku anlamında adlî bir ceza söz konusu
olduğunda, bu cezanın kaldırılması mümkün değildir; cezaya karşı kanun yoluna gidilmesi
mümkün olabilecektir64. Ancak İcra ve İflas Kanunu’nun onaltıncı babında düzenlenen ve
ceza hukuku anlamında suç teşkil eden fiiller bakımından da cezanın düşmesi mümkündür.
Zira 354.madde hükmüne göre, kanunun onaltıncı babında yazılı suçlardan takibi şikâyete
bağlı olanların müştekisi feragat eder veya borcun ifa edildiği sabit olursa dava ve bütün
sonuçlarıyla ceza düşer. Hatta temyiz üzerine Yargıtayca kararın onanmasından sonra borç
tüm ferileriyle ödenirse ek bir kararla düşme kararı verilecektir65. Takip hukuku bakımından
böyle bir düzenleme yapılması olağandır. Çünkü bu yaptırımların amacı, borçluyu yerine
getirmekten kaçındığı bazı fiilleri ifa etmeye zorlamaktır66.
alan hapis cezası tazyik hapsine dönüştürülmüştür.” m.13 “… Maddede (344.madde) yer alan hapis cezası
tazyik hapsine dönüştürülmüştür.” (Madde gerekçeleri için bkz.: Önen/Kiraz/Kayan, s.559).
62
Yurtcan, s.296.
63
Kuru, s.351; Kuru/Arslan/Yılmaz, Ders Kitabı, s.227; Erkut, s.93.
64
Feyzioğlu, Tanıklık, s.297.
65
Bıkmaz, Raif, Mal Beyanında Bulunmama Suçu, AD 2003/17, s.161; Tuna, Yalçın, İcra Takibi Suçları (1),
AD 1957/10, s.915.
66
Üstündağ, s.426 Tuna, Yalçın, İcra Takibi Suçları, AD 1957/9, s.797;
“Tazyik hapsi”nin ceza hukuku anlamında suç olarak düzenlenmiş bir fiilin
yaptırımı olmadığını, bunun tedbir niteliğinde olduğunu ortaya koymuş olduk. Bunun sonucu
olarak benzer bir düzenleme olan disiplin hapsi için CMK m.2/l’de yer verilen sonuçların
tazyik hapsi için de geçerli olması gerekir67. Dolayısıyla tazyik hapsi TCK m.50’ye göre para
ya da diğer seçenek yaptırımlara çevrilemez. Verilen tazyik hapsinin süresi üç ay olsa da ön
ödeme hükümleri uygulanmaz, tekerrüre esas alınmaz, şartla salıverilme hükümleri
uygulanmaz. İcra ve İflâs Kanununda öngörülen hiçbir tazyik hapsinin süresi iki yıl ve daha
fazla olmamasına rağmen TCK m.51 e göre ertelenemez. Tazyik hapsi adlî sicil kayıtlarına
geçirilmez.
İcra mahkemesinin verdiği tazyik hapsine ilişkin karar, kesinleştiği tarihten itibaren
iki yıl geçtikten sonra yerine getirilemez (m.354). Burada öngörülen süre ceza zamanaşımı
süresidir.
F) İCRA YAPTIRIMLARINDA YARGILAMA
İcra ve İflas Kanunu’nun onaltıncı babında cezaî hükümlerin yanında yargılamayla
ilgili hükümlere de yer verilmiştir. İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan usule ilişkin hükümler,
CMK’na göre özel düzenleme niteliğinde olduğundan, düzenleme varsa İcra ve İflâs
Kanunu’ndaki usul hükümleri uygulanır. Ancak İcra ve İflâs Kanunu’nda hüküm olmayan
hallerde CMK’ndaki usul hükümleri, bu düzenlemelerin bünyesine aykırı düşmemek şartıyla
uygulama alanı bulacaktır (Örneğin gelmeyen şahitlerle ilgili ve borçlunun gıyabında verilen
karara karşı eski hale getirme talebi hakkında 349.maddenin yedinci fıkrasında CMK’ya atıf
yapılmıştır).
İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan disiplin ve tazyik hapsine icra mahkemesi karar
verir (m.346, I). Maddenin birinci fıkrasındaki ifade, sadece disiplin ve tazyik hapsi
bakımından icra mahkemesinin görevli olduğu, diğer yaptırımlar, hapis ve adlî para cezası,
bakımından ise, icra mahkemesinin görevli olmadığı yönünde tereddüt uyandırabilecek
nitelikte olsa bile, üçüncü fıkra bu tereddüdü ortadan kaldırmaktadır. Üçüncü fıkraya göre,
“Bu bapta yer alan suçlarla ilgili davalara, icra mahkemesinde bakılır.”. Bu hükümde genel
bir ifade kullanılması sebebiyle onaltıncı bapta yer alan bütün yaptırımlar bakımından icra
Uysal, s.1030; Uzel, Yelda, İcra Takiplerinde Borcun Taksitle Ödenmesi, MİHDER 2007/3, s.742; Uyar,
Talih, 4949 Sayılı, 17.7.2003 Tarihli; 5092 Sayılı, 12.2.2004 Tarihli; 5311 Sayılı, 2.3.2005 Tarihli ve 5358
Sayılı, 31.5.2005 Tarihli “İcra Ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”ların Getirdiği
Yenilikler, www.talihuyar.com; Çolak, s.160; Uyar, Talih, 5358 Sayılı ve 31.5.2005 Tarihli “İcra Ve İflas
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Getirdiği Yenilikler, www.talihuyar.com.
67
mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmaktadır (m.346, I, III). İcra mahkemesinde bakılan
davalar diğer mahkemelerdeki davalarla birleştirilemez (m.346, II).
İcra ve İflas Kanunu’nda şikâyet süresi fiilin öğrenilmesinden itibaren üç ay, ancak
her halükârda fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl (m.347) olarak düzenlenmiştir. Ancak
5237 sayılı TCK 5.maddesi karşısında burada ikili bir ayrım yaparak inceleme yapılması
gerekir. Zira yukarıda da belirttiğimiz üzere disiplin hapsi ve tazyik hapsi ceza hukuku
anlamında bir suçun yaptırımı olarak düzenlenmediği için TCK’nın genel hükümlerinin bu
yaptırımlar için uygulanması mümkün değildir. Buna karşılık onaltıncı bapta düzenlenen
cezaî hükümlerden hapis ve adlî para cezası, ceza hukuku anlamında bir suçun yaptırımı
olarak düzenlendiğinden TCK’nın genel hükümlerine tabi olacaklardır. Zira TCK’nun özel
kanunlarla ilişki başlığını taşıyan 5.maddesi: “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza
kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.” hükmüne yer vermiştir.
Buna göre, yukarıda ifade edildiği üzere disiplin hapsi ve tazyik hapsi ceza hukuku anlamında
bir suçun yaptırımı olarak düzenlenmediği için TCK m.5’e göre, TCK’nın genel hükümlerinin
uygulanması söz konusu olmayacak, İİK m.347’de öngörülen üç ay ve bir yıllık şikâyet
süresi, disiplin hapsi ve tazyik hapsi için uygulanacaktır. Ancak hapis ve adlî para cezası TCK
anlamında bir suçun yaptırımı olduğu için, TCK’nın genel hükümlerine tabi olacaktır. Bu
çerçevede değerlendirildiğinde, TCK’nın genel hükümleri arasında yer alan 73.maddenin
İİK’nda düzenlenen hapis ve adlî para cezaları için de uygulanması gerekecektir. Çünkü TCK
5.maddesi hiçbir istisna getirmeksizin özel kanunlardaki suçlar için de genel hükümlerin
uygulanacağını belirtmektedir. Ancak 5358 sayılı Kanun ile İcra ve İflâs Kanunu’nda
değişiklik yapılırken şikâyete ilişkin bu maddenin TCK’ya uyumlu hale getirilmesi gerekirdi.
347.maddedeki sürelerin sadece tazyik ve disiplin hapsi için uygulanacağı belirtilebilirdi.
TCK’nın genel hükümleri içinde yer alan 73.maddesine göre, soruşturulması ve
kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette
bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Buna göre, onaltıncı bapta yer
alan ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suçlar (hapis ve adlî para cezaları) için şikâyet
süresi altı aydır. Bir görüşe göre, İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan usul kuralları yeni
CMK’nın sistemine uymasa bile yürürlüktedir68. Bu görüşe göre şikâyet süresi olarak da İİK
347.madde hükmü uygulanacaktır. Kanaatimizce burada TCK’nın genel hükümleri içinde
düzenleme olup olmaması bakımından bir ayrım yapmak gerekir. TCK’nın genel hükümleri
içinde düzenleme varsa bu düzenleme usul kuralı da olsa TCK 5.madde gereğince özel ceza
68
Uysal, s.1040.
kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanacaktır. Zira 5.maddede
böyle bir ayrım yapılmamıştır. Yani bu kanunun “genel hükümleri” ifadesi kullanılmış, maddî
hukuk kuralı veya usul kuralı şeklinde bir ayrım yapılmamıştır. Şikâyet süresi de TCK’nın
genel hükümleri içinde düzenlendiği için bu hüküm İİK’ndaki takibi şikâyete bağlı suçlar için
de geçerli olacaktır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, ihbar ve şikâyet Cumhuriyet savcısına veya
kolluk makamlarına yapılır (CMK m.158, I). Ancak İcra ve İflas Kanunu’na göre, bu
kanundaki cezaî hükümler bakımından şikâyet icra mahkemesine yapılır (m.349).
Duruşmalarda Cumhuriyet Savcısı bulunmayacaktır.
Kanun yetkili mahkemeyi göstermiştir. Buna göre, yetkili icra mahkemesi, icra
takibinin yapıldığı yerdeki mahkemedir (m.348). Kanun koyucu, icra mahkemesinin görevine
giren yaptırımlar bakımından fiilin takibin yapıldığı yerde işlendiğini varsaymıştır. 69 Yetkili
mahkeme, takipteki yetki kurallarına göre icra dairesinin yetkisine bağlanmıştır. İcra ve İflas
Kanunu da yetki kuralları konusunda HUMK’na atıf yapmıştır. İcra dairesinin yetkisi ise
kamu düzenine ilişkin olmadığı gibi kesin de değildir70. Bunun sonucu olarak alacaklı yetkisiz
icra dairesinde takibi başlatmış, borçlu süresi içinde (ödeme emrine itiraz süresi) yetki
itirazında bulunmamışsa, icra dairesi yetkili hale gelecektir. Yani sonradan icra dairesinin
yetkisine itiraz edilmesi mümkün olmayacaktır. İcra mahkemesinin yetkisi de takibin
yapıldığı yer icra dairesinin yetkisine göre belirlendiği için, takip yetkisiz icra dairesinde
başlatılmış ve bu icra dairesi takibi yürütmüş olsa bile, icra mahkemesinin yetkisine itiraz
edilemeyecektir71. Zira süresi içinde icra dairesinin yetkisine itiraz edilmediği için icra dairesi,
dolaylı olarak da icra mahkemesi yetkili hale gelmiştir.
Ceza yargılamasından farklı olarak şikâyet doğrudan icra mahkemesine
yapılacaktır (m.349, I). Şikâyeti alan icra mahkemesi duruşma için bir gün tayin eder ve bunu
karşı tarafa bildirir (m.349, I). Şikâyet eden belirlenen zamanda gelmez ve vekil de
göndermezse şikâyet hakkı düşer (m.349, VI).
İcra mahkemesinin tazyik hapsine veya disiplin hapsine ilişkin kararlarına karşı
öngörülen yasa yolu itirazdır. İlgili, icra mahkemesinin kararı kendisine tebliğ veya tefhim
edildikten sonra yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunan ağır ceza mahkemesine itiraz
edebilir. Ağır ceza mahkemesinin verdiği karar ise kesindir (m.353, I; CMK m.271, IV). Ağır
ceza mahkemesi itirazı yerinde görürse, dosyayı karar veren mahkemeye göndermesi söz
Uyar, Talih, İcra Suçlarında Yargılama Usulü, İBD 1987/4-5-6, s.536.
Kuru/Arslan/Yılmaz, Ders Kitabı, s.114; Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.146.
71
Erkut, s.90.
69
70
konusu olmayacak, artık itiraz konusu hakkında bizzat kendisi karar verecektir (CMK m.271,
II).
İcra mahkemesinin hapis ve adlî para cezasına ilişkin vermiş olduğu kararlara karşı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanacaktır (m.353, II).
G) CEZANIN DÜŞMESİ
Takibi şikâyete bağlı suçlarda, şikâyet edenin şikâyetinden vazgeçmesi ya da
borcun ödenmesi halinde dava ve bütün sonuçlarıyla birlikte ceza düşer (m.354, I).
Cezaların düşmesi konusunda m.338, m.339, m.340, m.341, m.343, m.344’teki
yaptırımlar bakımından ayrıca üzerinde durulması gerekir. Bu maddelere göre, genel olarak
belirtmek gerekirse, hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu, borcun tamamını veya o
tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse veya ilâmın ya da ara
kararın gereği yerine getirilirse tahliye edilir.
Tazyik hapsi bakımından da aynı durum geçerlidir. Ancak borçlu, ödemeleri tekrar
keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir (338, II ve m.340). Ancak hakikate
muhalif beyanda bulunma durumunda tazyik hapsinin süresi bir yılı geçemez” (m.338, II).
Borçlunun ödeme şartını ihlali durumunda ise tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez”
(m.340).
Söz konusu maddelerde öngörülen ve kanunun yasakladığı eylem ortadan
kaldırıldığı için, tahliye edilecektir, tekrar ödemeyi aksatırsa (kanunun yasakladığı eylem
tekrar işlenirse) tekrar tazyik hapsi uygulanacaktır. Ancak bir borçtan dolayı tazyik hapsi için
üst sınır (bir yıl ve üç ay) öngörülmüştür. Acaba bu süreyi her bir eylem için ayrı ayrı mı
değerlendirmek gerekecek, yoksa değişik zamanlarda uygulanan tazyik hapsinin süresi üst
sınıra ulaşmışsa, aynı eylem sonradan gerçekleştiğinde artık tazyik hapsi uygulanamayacak
mıdır? Somutlaştırırsak; alacaklı ile borçlunun, borcun 10 taksitte ödenmesi konusunda
karşılıklı uzlaşmaya vardıklarını ve icra takibinin durmuş olduğunu varsayalım. Borçlu
üçüncü taksidi ödemeyince alacaklının şikâyetiyle tazyik hapsi uygulanmaya başlandı ve
borçlu bir aylık tazyik hapsinden sonra o güne kadar ödemesi gereken borcu ödedi ve tahliye
edildi. Aynı zamanda alacaklıyla da tekrar anlaşarak kalan taksitlerin ödenmesi konusunda
uzlaştı, yani icra takibi durmaya devam etti. Bu eylem tekrarlandığında iki ay daha tazyik
hapsi uygulanırsa ve borçlu yine o güne kadar ödemesi gereken miktarı öderse tahliye
edilecektir. Ancak bu durumda sonradan ödeme yapılmazsa acaba tazyik hapsi yine
uygulanabilecek midir? Çünkü toplamda uygulanan tazyik hapsi süresi üç ayı doldurmuştur.
Kanunda da sürenin üç aydan fazla olamayacağı öngörülmüştür (m.340).
Kanaatimizce burada sürenin üst sınırını hesaplarken her bir eylem için bu süreyi
ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Yani taksitlerden birisi ödenmeyince sonradan bu ödense
bile sonradan meydana gelen eylem için ayrıca üç aylık tazyik hapsi süresi
uygulanabilmelidir. Her bir eylemi, fiili ceza hukuku bakımından bağımsız, ayrı ayrı
değerlendirmek gerekir. Bir fiilin devamı niteliğinde olarak görmek mümkün değildir.
Nitekim bu, ceza hukukunda içtima konusu içinde değerlendirilmektedir. Bu bakımından
zincirleme suç, fikrî içtima, gerçek içtima (TCK m.42, 43, 44) hükümleri getirilmiştir. Bu
nedenle de her bir taahhüt, anlaşma bir fiil, bir eylemdir. Sonradan yapılan taahhüt veya
anlaşma da ayrı bir fiil, eylemdir. Diğer taraftan kişinin ilk taahhüdün ihlali neticesinde tazyik
hapsine tabi olması, yeni eylemler için tazyik hapsinin uygulanamaması halinde sonraki
taahhütlerini niye ödesin veya ödememesi halinde, hiçbir şey yapılamama durumuyla karşı
karşıya kalınacaktır. Bu durum ise, kanun koyucunun “tazyik hapsi”ni getirme amacını (ratio
legis) ortadan kaldıracaktır. Hiçbir şekilde kanun koyucunun amacının bu durum olmayacağı
da açıktır. Bu anlamda Yargıtay’ın taahhüdü ihlalde ilk ihlal ile suçun oluşacağı, sonraki
ihlallerin ayrı bir suç oluşturmayacağı yönündeki görüşünün72 doğru olmadığı kanaatindeyiz.
Aksi durumda bunun suiistimal edilmesi ve süre dolduktan sonra da borcun ödenmemesi
tehlikesiyle karşılaşılabilir. Yani yaptırım caydırıcılığını kaybedecektir.
H) İCRA VE İFLAS KANUNU’NDAKİ CEZAİ HÜKÜMLERİN ANAYASAYA
AYKIRILIĞI SORUNU
Bu başlık altında Anayasa Mahkemesi’nin 337.maddenin birinci fıkrasını iptal eden
kararına değinilecektir. Diğer hükümlerin Anayasaya aykırılığı sorununa ilişkin olarak daha
önce yaptığımız bir çalışmada73 ayrıntılı durulduğu için, bu hususlar ayrıca irdelenmeyecek,
sadece çalışmamızdan sonra Anayasa Mahkemesi kararına konu olan hüküm bakımından
değerlendirmeler yapılacaktır.
Anayasa Mahkemesi İcra ve İflas Kanunu’nun 337.maddesinin birinci fıkrasını
Anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir74. Aynı hükmün “… icra takibinin dayanağı olan
işlemlerin bir borç ilişkisinden kaynaklandığı ve temelinde bir sözleşme olduğu, sözleşmenin
“Taahhüdü ihlal suçu ilk ihlalde oluşacağından sonraki ihlaller ayrı bir suç oluşturmayacağından, şikâyetin
üçüncü takside yönelik bulunması gözetilerek, şikâyetçiden 1. ve 2.taksidin ödenip ödenmediği sorulup
sonucuna göre karar verilmelidir” (Yargıtay 8.CD 01.071998, 9238/10221: YKD 1998/11, s.1723).
73
İcra ve İflas Kanununda yer alan cezaî hükümlerin Anayasa ve özellikle Anayasanın 38.maddesinin sekizinci
fıkrası karşısındaki durumu ve Anayasaya aykırı olup olmadığı ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararı
açısından bkz.: Aşık, İbrahim, “İcra ve İflas Kanununda Yer Alan Cezaî Hükümler (m.331-354) ve
Anayasa’nın 38.Maddesinin Sekizinci Fıkrası”, e-akademi Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet
Dergisi, Şubat 2007, Sayı:60.
74
28.02.2008 T., 2006/71 E., 2008/69 K. (16.04.2008 tarihli 26849 sayılı Resmi Gazete
http://rega.basbakanlik.gov.tr).
72
yerine getirilememe sebebiyle Yasa’da özgürlüğü bağlayıcı ceza öngörüldüğü, bunun ise,
Anayasa’nın 38.maddesinin sekizinci fıkrasına aykırılık oluşturduğu…” gerekçesiyle Anayasa
Mahkemesine başvurulmuş, Mahkeme, “… Bu suçun konusu, cebrî icra işlemlerinin
yürütülmesi sırasında borçluya yasa ile getirilen bir yükümlülüktür. … İtiraz konusu kuralda
düzenlenen suç konusu eylem, Anayasa’nın 38.maddesinin sekizinci fıkrasında sözü edilen,
doğrudan sözleşmeden (doğan) yükümlülüğün yerine getirilmemesi olmayıp, kanunla
getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün yerine getirilmemesidir. Bununla
korunmak istenen hukukî yarar, yasa hükmüne uymak suretiyle cebrî icranın etkin bir şekilde
yürütülerek kamu otoritesinin sağlanmasıdır. Bu nedenle, kural Anayasa’nın 38.maddesinin
sekizinci fıkrasına aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.”75 gerekçesiyle bu hükmün
Anayasa’nın 38.maddesinin sekizinci fıkrasına aykırı olmadığına karar vermiştir.
Daha sonra yine görülmekte olan davalar sebebiyle, İcra ve İflas Kanunu’nun bazı
hükümlerinin ve bu arada 337.maddenin birinci fıkrasının da Anayasaya aykırı olduğu
iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuştur. Ancak bu defa 337.maddenin Anayasaya
aykırılık iddialarından birisi, “…mal beyanında bulunmama eylemi nedeniyle borçlu
hakkında ayrı ayrı veya aynı anda birlikte tazyik ve disiplin hapsi olmak üzere iki defa aynı
veya farklı zamanlarda özgürlüğü kısıtlayıcı ceza uygulanabileceği, böylece tek bir eylem için
iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı cezanın öngörülmüş olduğu”76 şeklindedir.
Anayasa Mahkemesi yaptığı inceleme sonunda, “İcra ve İflas Kanunu’nun 337.
maddesinin birinci fıkrasında ve 76. maddesinde borçlunun özgürlüğü bağlayıcı ceza ile
cezalandırılmasını gerektiren eylem, mal beyanında bulunmama eylemidir. Yukarıda
belirtildiği gibi hukuk devleti ve ceza hukuku ilkeleri gereği kişi aynı eylem nedeniyle birden
fazla yargılanmaz ve cezalandırılmaz. İtiraz konusu kural uyarınca, müddeti içinde mazereti
olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı olarak mal beyanında bulunmayan kimse
disiplin hapsi cezası ile cezalandırılmasının yanı sıra, İcra ve İflas Kanunu’nun 76. maddesine
göre
de
mal
beyanında
bulunmama
eylemi
nedeniyle
tazyik
hapsi
cezası
ile
cezalandırılabilecektir. Böyle bir olasılığın varlığı İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinde
öngörülen disiplin hapsi cezasını, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2.
Anayasa Mahkemesi’nin 21.11.2002 gün, E:2001/415, K:2002/166 sayılı Kararı için bkz.: 28. 02. 2003 tarih
25034 sayılı Resmi Gazete (http://rega.basbakanlik.gov.tr).
76
28.02.2008 T., 2006/71 E., 2008/69 K. (16.04.2008 tarihli 26849 sayılı Resmi Gazete
http://rega.basbakanlik.gov.tr).
75
maddesine aykırı hale getirmektedir.”77 gerekçeleriyle 337.maddenin birinci fıkrasını iptal
etmiştir.
Aynı maddeyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin yapmış olduğu iki incelemede
Anayasaya aykırılık iddialarının gerekçeleri farklıdır. İlkinde özellikle Anayasa’nın
38.maddesinin sekizinci fıkrası bakımından inceleme yapılmış ve reddedilmiştir. Buna
karşılık ikincisinde ceza hukukunun temel ilkelerinden birisi olan, kişinin, aynı eylemden
dolayı iki kez yargılanamaması ve cezalandırılamaması ilkesinin ihlali sonucunu
doğurabilecek bir durum tespit edilmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi hükmü hukuk
devleti ilkesine aykırı bularak iptal etmiştir.
I)
5237
SAYILI
TÜRK
CEZA
KANUNU’NUN
İCRA
VE
İFLAS
KANUNU’NDAKİ CEZAÎ HÜKÜMLERE ETKİSİ
Cezaî yaptırımların amaçlarından birisi de bazı eylemlerin önlenmesidir78. Yani kanun
koyucu, henüz eylem gerçekleşmeden onun önlenmesi amacıyla düzenleme yapar. İşte, icra
yaptırımlarının amacının da öncelikle, eylemin önlenmesi olması gerektiğini düşünüyoruz.
Önleme amacının gerçekleşmesi için de bu yaptırımların malî olmaktan çok kişinin
hürriyetinden alıkonulması şeklinde bir “tehdit” içeriyor olmasının bizi amaca daha da
yaklaştıracağı kanaatindeyiz. Zira borçluya malî bir yaptırım öngörülmesi bazen onun
cezalandırılması değil, belki bir nevi ödüllendirilmesi anlamına gelecektir. Çünkü, özellikle
en çok karşılaşılan takip olarak para alacaklarında ve iflâs tasfiyelerinde, borçlunun zaten
haczedilebilen bütün mal varlığı haczedilip (veya iflâs tasfiyesinde iflâs masasına girip)
satılmıştır. Bu aşamadan sonra, en azından yakın gelecekte, borçluya karşı malî olarak
herhangi bir yaptırım uygulanmasının pratik olarak bir önemi yoktur. Çünkü borçlunun zaten
haczedilebilecek hiçbir malı kalmamıştır.
Ayrıca İcra ve İflas Kanunu’nda öngörülen yaptırımların seçenek yaptırımlara
çevrilememesi ve ertelenememesi gerekir. Yukarıda ifade ettiğimiz üzere icra yaptırımlarının
etkinliğini sağlamak bakımından bu zorunludur.
Bu çerçevede yapılan değişiklikler sonrasında ikili bir ayrım yaparak cezaî hükümleri
değerlendirmek gerekir. Yukarıda incelendiği üzere, disiplin hapsi ve tazyik hapsi TCK’nın
genel hükümlerine tabi olmayan tedbir niteliğindedir. Bu iki yaptırımın ertelenmesi söz
28.02.2008 T., 2006/71 E., 2008/69 K. (16.04.2008 tarihli 26849 sayılı Resmi Gazete
http://rega.basbakanlik.gov.tr).
78
Nitekim cezaların önleme amacına Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde de işaret edilmiştir. Buna göre,
“Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi,
77
toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel
esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir”.
konusu olmayacaktır. Çünkü TCK’da sadece belirli ağırlıktaki hapis cezalarının ertelenmesi
öngörülmüştür (TCK m.51). Disiplin ve tazyik hapsi TCK anlamında suç karşılığı uygulanan
bir hapis cezası olmadığından ertelenmesi söz konusu olmayacaktır. Burada asıl olarak hapis
cezası ve adlî para cezası üzerinde durmak istiyoruz.
İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiş olan hapis cezalarından kısa süreli hapis
cezalarının TCK m.50’ye göre seçenek yaptırımlara çevrilmesi mümkündür (TCK m.50,I).
Kısa süreli hapis cezası TCK da tanımlanmıştır. Buna göre, hükmedilen bir yıl ve daha az
süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır (TCK m.49, II). Bu hüküm ile kısa süreli hapis
cezalarının seçenek yaptırımlara çevrilmesi konusunda hâkime takdir yetkisi verilmiştir. Zira
TCK 50.maddenin birinci fıkrasında “çevrilebilir” ifadesi kullanılmıştır. Buna karşılık aynı
maddenin üçüncü fıkrası, “Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla,
mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını
doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha
az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir” şeklindedir.
Bu hükümde düzenlenen hallerde ise, hâkimin takdir yetkisi bulunmamaktadır. Kanun koyucu
“çevrilir” ibaresini kullanarak, hâkime takdir hakkı vermemiş ve yapmak zorunluluğu
getirmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan kısa süreli hapis cezaları şunlardır: 331.maddenin
birinci fıkrasında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası, 332.maddede on beş günden altı aya
kadar, 333/a da altı aydan iki yıla kadar, 334.madde altı aydan bir yıla kadar, 337/a da üç
aydan bir yıla kadar, 338.maddenin birinci fıkrasında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası
öngörülmüştür. Mahkeme bu durumlarda bir yıl veya daha az hapse hükmederse kısa süreli
hapisten söz edilecektir. Çünkü TCK m.49 ikinci fıkra kısa süreli hapsi tanımlarken Kanunda
öngörülen hapsi değil, mahkemece hükmedilen hapsi esas almıştır. Saymış olduğumuz bu
hapis cezalarının seçenek yaptırımlara çevrilmesi mümkündür (TCK m.50, I).
332.maddede on beş günden altı aya kadar, 345/a maddesinde on günden üç aya kadar
hapis cezası öngörüldüğü için yine burada da mahkeme otuz gün veya daha az bir süre
mahkûmiyet kararı verirse ve bu kişi daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemişse
cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi mümkündür (TCK m.50, III).
Bunun yanında hapis cezası öngörülen hallerde verilen ceza seçenek yaptırımlara
çevrilmemişse, çoğunlukla cezaların ertelenmesi mümkün olacaktır79. Çünkü Ceza Kanunu’na
göre, işlediği suçtan dolayı iki yıl ve daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin
79
Uyar, İİK Değişiklikler; Uyar, Yenilikler.
cezası ertelenebilir (TCK m.51, I). Buna göre, m.331, IV; m.332; m.333, I; m.333/a; m.334;
m.338, I; m.345/a; m.345/b’de düzenlenen hapis cezalarının ertelenmesi mümkün hale
gelmiştir.
Belirtilen bu sebeplerle 5358 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra, disiplin ve
tazyik hapsi dışındaki bazı cezalar bakımından, hükmolunan cezaların ertelenebilmesi,
hürriyeti bağlayıcı cezaların para cezası ve tedbirlere çevrilebilmesi mümkün olabilecektir 80.
J) SONUÇ
İcra ve İflas Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, yeni yaptırım türleri ortaya çıkmıştır.
İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan hafif hapis cezaları, TCK’ya uyumu sağlamak amacıyla
kaldırılmıştır. Değişiklik yapılırken bütün yaptırımlar tazyik ve disiplin hapsine çevrilmemiş,
bazı suçlar için hapis cezası ve/veya adlî para cezası öngörülmüş ya da mevcut hapis cezaları
korunmuştur.
Yapılan
bu
değişikliklerin
temel
gerekçesi
5237
sayılı
TCK’na
uyumun
sağlanmasıdır81.
Yapılan değişikliklerle getirilen disiplin hapsi ve tazyik hapsi arasındaki farkı anlamak
mümkün olmamaktadır. Neden bazı eylemler için disiplin hapsi ve bazıları için tazyik hapsi,
öngörülmüştür? Bunlar arasındaki fark nedir? Madde gerekçelerinden de bir sonuç çıkarmak
mümkün olmamaktadır.
Bu değişiklikle icra suçları bakımından en önemli sonuç bazı suçların ertelenebilir ve
seçenek yaptırımlara çevrilebilir hale gelmesidir. Benzer bir durum 16.07.1965 tarihinde
Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4.maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle ortaya
çıkmış ve icra suçlarının amacı sağlamaktan uzaklaştırıldığı şeklinde eleştirilmişti82. Söz
konusu değişiklikle, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar yerine uygulanabilecek ceza ve
tedbirler belirtilmiş ve buna bağlı olarak İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenen kısa süreli
hürriyeti bağlayıcı cezalar bakımından da, başka ceza ve tedbirlerin, özellikle para cezasının
uygulanması mümkün hale getirilmişti83. Ancak bu değişikliğin İcra ve İflas Kanunu’ndaki
cezaî yaptırımlar bakımından sakıncası anlaşılmış ve 3222 sayılı Kanun ile İcra ve İflas
Kanunu 352.maddesinden sonra gelmek üzere 352/a maddesi eklenerek (Daha sonra 4949
sayılı Kanun ile 352. maddesinden sonra gelmek üzere 352/a maddesi eklenmiş ve mevcut
Üstündağ, Ek, s.3.
Üstündağ, Ek, s.1; Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.693.
82
Umar, s.170; Üstündağ, s.427; Umar, Bilge, İcra Soruşturmalarında Uygulanan Temel Sorunlar, İcra ve İflas
Kanunu Uygulamasında Güncel Sorunlar Sempozyumu İstanbul 1977, s.25, (Hazırlayan : Bilge Umar, Sunan:
Konuralp German).
83
Üstündağ, s.427; Umar, s.170.
80
81
352/a maddesinin numarası 352/b olarak değiştirilmiştir) bu sakınca ortadan kaldırılmıştır.
352/b maddesi ile icra suçlarından dolayı hükmolunan cezaların tecil edilemeyeceği, paraya
cezasına ve tedbire çevrilemeyeceği ve failleri hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 119.maddesi
hükmünün uygulanamayacağı esası getirilmişti. Bu maddenin getirilme gerekçesi de söz
konusu yaptırımların etkinliğinin sağlanması ve kötü niyetli borçlularla mücadele edilmesi idi.
Nitekim buna madde gerekçesinde de işaret edilmişti84.
Benzer bir durum borç için hapsin kaldırıldığı ilk dönemde de ortaya çıkmıştır. Yeni
kanun borçlu lehine bazı düzenlemeler getirince ve borç için hapsi kaldırınca borçlular borcu
için eskisi kadar ciddi davranmamaya başlamışlar, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu kabul
edilirken bu da dikkate alınarak kanunla cezaî hükümler getirilmiştir. Daha sonra kanunda
yapılan bir çok değişiklikte kötü niyetli borçlularla mücadele amacı ön plana çıkmıştır.
Örneğin 1965 yılında 538 sayılı Kanun değişikliğiyle borçluların kötü niyetli davranışlarını
önlemek amacıyla yeni düzenlemeler getirilmiştir85. Bu değişikliklerle cezaî hükümlerin
tanımını genişleten, cezaları ağırlaştıran ya da yeni suç tipleri öngören düzenlemeler
getirilmiştir86.
Bu tecrübeler yaşanmış olmasına rağmen şimdi yine aynı hataya düşülmüştür.
Yapılan değişiklikle en azından bazı yaptırımlar bakımından bunun yolunun açılmış
olması doğru olmamıştır. Bu değişiklik sonrası icra yaptırımlarının etkinliği azalacak ve kötü
niyetli borçluların bunu kötüye kullanması söz konusu olabilecektir.
Hapisten dönüştürülen adlî para cezası otuz günlük yasal süre içinde ödenmezse
Cumhuriyet savcılığınca mahkemeden tekrar hapse veya diğer bir seçenek yaptırıma
çevrilmesi için talepte bulunabilirse de burada alacaklı bakımından önemli olan adlî para
cezasının ödenip ödenmemesi değil, borcun ifa edilmiş olup olmamasıdır. Bir diğer yönüyle
adlî para cezası devlet hazinesine ödenir, bu açıdan alacaklı için bunun ödenmesinin de çok
bir önemi olmayacaktır.
Öngörülen cezaların borçlu bakımından caydırıcı olması gerekir. Borçlunun “parasını
öderim yapacağımı da yaparım” mantığıyla yaklaşabileceği bir ceza olmaması gerekir.
Cezaî müeyyidelerin etkili, önleyici ve caydırıcı olması önemlidir. Suçun ağırlığına
göre verilmeyen ve/veya infaz edilmeyen cezaların toplumsal düzende meydana gelen yarayı
“… Ceza hükümlerinin tesirli bir işlerliğe kavuşturulması ve kötü niyetli borçlularla daha iyi mücadele
edilebilmesi için … hapis cezalarının para cezasına çevrilmesi önlenmekte ve failler hakkında Türk Ceza
Kanununun 119 uncu maddesinin uygulanmayacağı hükme bağlanmaktadır” (Hükümet gerekçesi). Gerekçe için
bkz.: Kuru/Arslan/Yılmaz, s.289, dn.36.
85
Postacıoğlu, s.739-740.
86
Umar, s.159.
84
iyileştirmesi mümkün değildir87 ya da zaten infaz kabiliyeti olmayacak bir cezanın
verilmesinin pratik bir yararı yoktur.
Borçluya karşı hapis cezasının uygulanması caydırıcı bir tedbir olarak cebir
uygulanması, etkin bir cebrî icra için gerekli olan ve çoğu zaman vazgeçilemeyen bir durum
olmaktadır.88
“Alacakların Tahsili Hususunda Cebrî İcra ve Yargılama Aşamasında Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm
Yolları” Paneli 5-7 Temmuz 1991, Prof. Dr. Yaşar Karayalçın’ın konuşması, s.114.
88
Yıldırım/Deren-Yıldırım, s.5
87
KAYNAKÇA
Alacakaptan, Uğur,
İcra ve İflas Kanunu Değişiklik Tasarısının Cezaî Hükümleri,
İcra ve İflas Kanunu Değişiklik Tasarısı Hakkında Seminer, 13
Aralık 1962-17 Ocak 1963.
Amonn, Kurt,
Grundriss des Schuldbetreibungs- und Konkursrecht, Bern 1988.
Ansay, Sabri Şakir,
Hukuk İcra ve İflâs Usulleri, Ankara 1960.
Arens, Peter/
Zivilprozessrecht Erkenntnisverfahren Zwangsvollstreckung,
Lüke, Wolfgang,
München 1992.
Arslan, Ramazan,
Medenî Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı, Ankara 1989.
Arslan, Ramazan,
İcra ve İflas Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler ve Yenilikler,
ABD 1989/1 (Kısaltma: Değişiklikler).
Aşık, İbrahim,
İcra Sözleşmeleri, Ankara 2006 (Kısaltma: İcra Sözleşmeleri).
Aşık, İbrahim,
“İcra ve İflas Kanununda Yer Alan Cezaî Hükümler (m.331354) ve Anayasa’nın 38.Maddesinin Sekizinci Fıkrası”, eakademi Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet
Dergisi, Şubat 2007, Sayı:60.
Belgesay, Mustafa Reşit,
Borçlunun Mallarını Beyan Mecburiyeti-Suç Unsuru, İÜHFM
1958/1-2.
Berkin, Necmeddin M.,
Tatbikatçılara İcra Hukuku Rehberi, İstanbul 1980.
Berkin, Necmeddin M.
Adalet Hukukumuz Bakımından Medenî Suçlar (Kısaltma:
Medenî Suçlar), İBD 1950/8.
Bıkmaz, Raif,
Mal Beyanında Bulunmama Suçu, AD 2003/17.
Brox, Hans/
Zwangsvollstreckungsrecht, Köln-Berlin-München 2003.
Walker, Wolf D.,
Centel, Nur/
Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2006.
Zafer, Hamide/
Çakmut, Özlem,
Centel, Nur/
Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2006.
Zafer, Hamide
Çolak, Haluk
Açıklamalı-Karşılaştırmalı-Gerekçeli-İçtihatlı İcra-İflas Suçları
ve Yargılama Usulü, Ankara 2005.
Deliduman, Seyithan,
Borç Ödemeden Aciz Belgesinin Cezaî Sonuçları, İBD 2000/3.
Duygulu, İsmail,
Genel Olarak İcra-İflas Suçları, LHD Kasım 2005/3.
Erkut, R.Serdar,
Mal Beyanında (Bildiriminde) Bulunmama Hakkında Ceza
Davası, AD 1989/5.
Feyzioğlu, Metin,
Ceza Muhakemesi Hukukunda Tanıklık, Ankara 1996.
Geissler, Markus
Das
System
des
vollstreckungsinternen
Rechtsschutzes,
JuS1986/4.
Grunsky, Wolfgang,
Grundzüge des Zwangsvollstreckungs- und Konkursrechts,
Tübingen 1987.
Jauernig, Othmar,
Zwangsvollstreckungs- und Insolvenzrecht, München 1999.
Kunter, Nurullah,
Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 1989.
Kuru, Baki,
İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, İstanbul 2004.
Kuru, Baki/
İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2008
Arslan, Ramazan/
(Kısaltma: Ders Kitabı).
Yılmaz, Ejder
Kuru, Baki/
En Son Değişikliklere Göre Notlu-Gerekçeli İcra ve İflâs
Arslan, Ramazan/
Kanunu ile Nizamnamesi ve Yönetmeliği, Ankara 2004.
Yılmaz, Ejder
Pekcanıtez, Hakan,
İcra-İflâs Hukukunda Şikâyet, Ankara 1986.
Pekcanıtez, Hakan/
İcra ve İflâs Hukuku, Ankara 2008.
Atalay, Oğuz/
Sungurtekin Özkan, Meral/
Özekes, Muhammet,
Pekcanıtez, Hakan/
İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara 2005.
Akkan, Mine/
Yeşilova, Bilgehan/
Erişir, Evrim,
Postacıoğlu, İlhan E.,
İcra Hukuku Esasları, İstanbul 1982, s.4.
Rado, Türkân,
Roma Hukukunda Cebrî İcra Usullerinin İnkişafı, İÜHFM
1944/1-2.
Rosenberg, Leo/
Zwangsvollstreckungsrecht, München 1987.
Gaul, Friedhelm Hans/
Schilken, Eberhardt,
Schönke, Adolf/
Baur, Fritz/
Stürner, Rolf,
Zwangsvollstreckungsrecht, Heidelberg 2006.
Spühler, Karl/
Schuldbetreibungs- und Konkursrecht I, Zürich 1999.
B. Pfister, Susanne,
Tuna, Yalçın,
İcra Takibi Suçları, AD 1957/9.
Tuna, Yalçın,
İcra Takibi Suçları (1), AD 1957/10, (Kısaltma: 1).
Umar, Bilge,
İcra ve İflas Hukukunun Tarihi Gelişmesi ve Genel Teorisi,
İzmir 1973.
Uyar, Talih,
İcra ve İflas Hukukumuzun Tarihçesi, AD 1972/1.
Uyar, Talih,
İcra ve İflas Hukukunda Suç Sayılan Fiiller (İcra-İflas Suçları),
Manisa 1987, (Kısaltma: İcra-İflas Suçları).
Uyar, Talih,
4949 Sayılı, 17.7.2003 Tarihli; 5092 Sayılı, 12.2.2004 Tarihli;
5311 Sayılı, 2.3.2005 Tarihli ve 5358 Sayılı, 31.5.2005 Tarihli
“İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun”ların
Getirdiği
Yenilikler,
www.talihuyar.com
(Kısaltma: İİK Değişiklikler).
Uyar, Talih,
5358 Sayılı ve 31.5.2005 Tarihli “İcra Ve İflas Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un Getirdiği Yenilikler,
www.talihuyar.com (Kısaltma:Yenilikler).
Uyar, Talih,
İcra Suçlarında Yargılama Usulü, İBD 1987/4-5-6, (Kısaltma:
Yargılama Usulü).
Uysal, Mehmet,
Yeni Yasaların Işığında İcra ve İflas Suçları ile Yargılama
Yöntemine Farklı Bakış, İBD 2006/3.
Uzel, Yelda,
İcra Takiplerinde Borcun Taksitle Ödenmesi, MİHDER 2007/3,
s.742.
Üstündağ, Saim,
İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 2004.
Önen, Ergun/
İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat, Ankara 2006.
Kiraz, T. Özgür/
Kayan, Erkan,
Yıldırım, M. Kamil,
Hileli İflâs Suçları, İstanbul 2000.
Yıldırım, M.Kamil/
İcra Hukuku, İstanbul 2005.
Deren-Yıldırım, Nevhis,
Yılmaz, Ejder,
Borçlunun
Sözleşmeden
Doğan
Yükümlülüğünü
Yerine
Getirememesine İlişkin Anayasa Hükmü ve İcra ve İflas Suçları,
Prof. Dr. Ergun Önen’e Armağan, M.Ü. Hukuk Fakültesi,
İstanbul 2003.
Yılmaz, Ejder,
İcra ve İflas Kanunumuz Yine Değişti (Değişikliklere İlişkin
Bazı Düşünceler), ABD 1989/1, (Kısaltma: Değişiklikler).
Yılmaz, Ejder,
Cumhuriyetimizin
Yetmişbeş
Yılında
Hukuk
Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nda ve İcra ve İflas Kanunu’nda Ortaya
Çıkan Gelişmeler, TBBD 1998/3, (Kısaltma: Gelişmeler).
Yurtcan, Erdener,
Ceza Yargılaması Hukuku, İstanbul 1994.

Benzer belgeler