indir - Anadolu İş Sağlığı ve Güvenliği

Transkript

indir - Anadolu İş Sağlığı ve Güvenliği
 İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ PROGRAMI
MESLEK HASTALIKLARI PROF. DR. M. SARPER ERDOĞAN
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ
Meslek Hastalıkları Meslek hastalıkları 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasamızda mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık olarak tanımlanmıştır. Kişinin çalışması sırasında karşılaştığı etkenlerden kaynaklanan ve bu nedenle belirli meslekler ve çalışma alanlarında toplumun geneline göre daha sık rastlanan hastalıklardır. Meslek hastalıklarının daha ayrıntılı bir tanımı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda ve Çalışma Gücü ve 11.10.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nde verilmiştir. Buna göre meslek hastalığı; sigortalının çalıştığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık sakatlık veya ruhi arıza halleri meslek hastalığıdır. Sigortalının çalıştığı işten dolayı meslek hastalığına tutulduğunun resmi kayıtlara girebilmesi için; a) Sosyal Güvenlik Kurumunca yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından usûlüne uygun olarak düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesi, b) Kurumca gerekli görüldüğü hallerde, işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbî sonuçlarını ortaya koyan denetim raporları ve gerekli diğer belgelerin incelenmesi, sonucuSGK Sağlık Kurulu tarafından tespit edilmesi zorunludur. Hangi hastalıkların meslek hastalığı sayılacağı Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’ne ekli olarak çıkarılan Meslek Hastalıkları Listesi’nde ilan edilmiştir. Meslek Hastalıkları Listesi’ni konusunun uzmanı öğretim üyeleri ve bürokratlardan oluşan SGK Yüksek Sağlık Kurulu yapar. Meslek Hastalıkları Listesi 5 başlıklıdır: A‐ Kimyasal maddelerle oluşan hastalıklar B‐ Mesleki cilt hastalıkları C‐ Mesleki akciğer hastalıkları D‐Biyolojik etkenlerle oluşan hastalıklar E‐Fiziksel etkenlerle oluşan hastalıklar Listede hastalıklar ve belirtileri, hastalık tehlikesi olan başlıca işler ve yükümlülük süresi kavramlarına yer verilmiştir. Konulacajk tanıların bu hususlarla çatışmaması gerekir. Örneğin, yükümlülük süresi, işten ayrılma tarihinden sonra en çok ne zamana kadar Meslek Hastalığı nedeni ile başvuru yapılabileceğini belirtmektedir. Bu süre içinde başvuru yapılırsa çalışan kişi meslek hastalığı için yapılacak SGK yardımlarından yararlanabilir. Meslek Hastalıklarında SGK yardımları, Sağlık yardımı, Geçici iş göremezlikte günlük ödenek, Sürekli iş göremezlikte gelir bağlanması, Protez takılması, bakımı, onarımı, yenilemesi, Yurt dışına tedavi için gönderme, Cenaze masraflarının ödenmesi, Çeyiz yardımı ve Ölüm durumunda hak sahiplerine gelir bağlanması olarak başlıklandırılabilir. Meslek Hastalıkları listesi dışında kalan hastalıklar meslek hastalığı sayılmaz. Ancak liste dışında kalan hastalıklar da şayet hastalığın iş ile ilişkisi olduğu kanıtlanırsa SGK Yüksek Sağlık Kurulu Kararı ile Meslek Hastalığı sayılabilir. Bugün için yürürlükten kalkmış olan 506 sayılı SSK Yasasına göre, yalnızca SSK’ya bağlı sigortalı işçiler için Meslek Hastalığı ve İş Kazası uygulaması yapılmaktaydı. Ancak 2006 yılında çıkarılan 5510 sayılı yasa ile bu hak bütün çalışanlara verilmiştir. MESLEK HASTALIKLARININ SAPTANMASININ ÖNEMİ • Ülkemizde meslek hastalıklarının tanısı konusunda sıkıntı yaşanmakta, bu hastalıklar iyi bilinmediği için çoğu kez atlanmakta ve tedavisi mümkün olan hastalıklar bile yıllarca yanlış tanılarla izlenebilmekte, çok daha ağır hastalık tabloları ile kişiler karşımıza çıkabilmektedir. Bu durum tazminatları ve sağlık harcamalarını arttırır yükselir •
Hastalıkların tedavisi için yapılan harcamalar sigorta kurumunun kaza sigortası yerine hastalık sigortası tarafından veya doğrudan çalışanların kendi ceplerinden karşılanır. •
Bir hastanın yakalanması işyerinde sağlık riskinin varlığını kanıtlar ve o işyerinde çalışan çok sayıda işçinin korunabilmesi için önlem alınmasını sağlar.Meslek hastalıkları saptanmadığı sürece işyerlerinde çalışanları hasta eden sorunların farkına varılamaz ve bu sorunlara dönük önlemler alınmayacağı için mevcut koşullar çalışanları hasta etmeye devam eder. •
Çalışanlar meslek hastalığına yakalanmaları nedeniyle kendilerinde ortaya çıkan işgücü kayıpları nedeniyle sigorta kurumları tarafından tazmin edilemezler. •
Konulamayan tanılar ve yapılamayan incelemeler nedeniyle ülke çalışan sağlığı ve güvenliği konusunda çok değerli bilgi birikimi ve veri tabanından yoksun kalır. Dünyadaki genel kabule göre, yılda her bin işçiden 4‐12 sinin meslekhastalığına yakalanma olasılığı vardır.Tablo 2’de ülkemizdeki sigortalı sayıları görülmektedir (Tablo 2). Ancak meslek hastalığı tanısı alma şansı olan aktif çalışanların sayısı bu rakamın altında olup 10 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Tablo 2: Üç Yıllık Dönemde Türkiye’de Sigortalı Sayıları 2009 2010 2011 Aktif Sigortalı 15.096.728 16.196.304 17.374.631 Zorunlu 13.088.553 14.161.165 15.453.320 Çırak 321.649 349.581 298.180 Yurt dışı topluluk 35.930 25.778 32.867 Tarım 4/a(SSK) 178.541 152.802 124.911 Tarım 4/b (BAĞ‐KUR) 1.014.948 1.101.131 1.121.777 Muhtar 15.200 14.348 12.559 İsteğe Bağlı & Kısmi Süreli Çalışanlar 441.907 391.499 331.017 Bu veriden kalkarak yapılacak bir hesapla; 2011 yılı verlerine göre ülkemizde 80‐90 bin civarında çalışana meslek hastalığı tanısı konulmuş olması gerekiyordu. Oysa 2011 yılı SGK istatistiklerine baktığımızda bu sayının 697’de kaldığını görüyoruz (Tablo 3). Bu durum ülkemizdeki çalışma koşullarının dünya ortalamasından çok daha iyi olması anlamına gelmeyip, maalesef meslek hastalığı tanısı koymadaki yetersizliğimizi yansıtmaktadır. Tablo 3: Aktif Sigortalıların Meslek Hastalıkları Vakalarının Yaş Gruplarına Ve Cinsiyete Göre
Dağılımı, 2010-2011
2010
Age Groups
Erkek
-14
15-17
18-24
25-29
30-34
2011
Kadın
Toplam
Erkek
Kadın
Toplam
2
0
2
11
0
11
0
0
0
0
0
0
22
5
27
36
2
38
55
1
56
88
3
91
87
4
91
104
4
108
104
2
106
105
1
106
87
2
89
124
0
124
78
4
82
83
0
83
27
1
28
45
0
45
20
0
20
15
0
15
12
0
12
19
0
19
65+
20
0
20
57
0
57
Toplam
514
19
533
687
10
697
35-39
40-44
45-49
50-54
55-59
60-64
Meslek hastalığı tanısı koyma konusunda Meslek Hastalıkları Hastaneleri, Devlet Üniversiteleri Tıp Fakülteleri ve Devlet Eğitim ve Araştırma Hastaneleri yetkilidir. Sigortalının çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranlarının tespitinde esas alınacak sağlık kurulu raporlarını düzenlemek yetkisi bu sağlık kurumlarına verilmiştir. Meslek Hastalıkları Hastaneleri ülkemizde 3 adet olup 1978 yılında ilk olarak Ankara ve İstanbul illerinde kurulmuş, yalnızca göğüs hastalıklarına bakan Zonguldak Meslek Hastalıkları Hastanesi daha sonra açılmıştır. Hastaneler tanı koyma, tazminat işlemlerine esas olmak üzere maluliyet belirleme, sigortalılık işlemlerine hak kazanma kararının verilmesi gibi gibi konularda hizmet yürütürler. Ayrıca koruyucu sağlık hizmetleri, gezici sağlık hizmetleri ve meslek hastalıkları alanında eğitim hizmetleri verirler. Meslek Hastalıkları Hastaneleri, meslek hastalığı tanısı koymak için gereksinim duyulan toksikoloji laboratuarı, iş hijyenilaboratuarı ve solunum fonksiyonları değerlendirme laboratuvarı gibi üniteleri bünyesinde barındırmaktadır. Bu hastaneler diğer SSK hastaneleriyle birlikte 2005 yılında Sağlık Bakanlığına devredilmişledir. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı kestirimlere göre dünyada her yıl ortalama 11.000.000 yeni meslek hastalığı vakası meydana gelmekte ve bunların 700.000’i hayatını kaybetmektedir. Dünyada meslek hastalıklarına bağlı ölümlerin başında %32 ile mesleki kanserler ilk sırada yer almakta, kardiyo‐vasküler hastalıklar % 23 ile onun ardından gelmektedir. Türkiye’de beklenenin ancak %1’i düzeyinde kalan meslek hastalığı istatistiklerimizi temel alırsak en çok meslek hastalığının, sırasıyla 221 ve 137 olgu ile maden çıkarımı ve inşaatla ilgili işlerde çalışan sanatkârlar ve madencilik, inşaat, imalat ve ulaştırma sektörlerindeki nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlar arasında görüldüğünü söyleyebiliriz (Tablo 4). Tabii ki tesbit edilen meslek hastalıkları olgu kümesinin genellenebilir nitelikte olmadığını, geneli temsil edemeyeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. SGK istatistiklerinin kendisi de maalesef ülkemizde çalışanların tümüne genellenebilir nitelikte değildir, zira çalışanların tümünü kapsamamaktadır. Sigortasız, aile işçisi olarak ya da kaçak çalışan kişiler SGK istatistikleri kapsamında değildir. Ayrıca SGK istatistiklerinde işkolu ve hastalıklara göre meslek hastalıkları sınıflamaması yapılmamaktadır. Tablo 4: Aktif Sigortalıların İş Kazası Ve Meslek Hastalığı Vakalarının Meslek Gruplarına Göre
Dağılımı, 2011
2011
İş Kazası
Meslek Hastalığı
Meslek kodları ve meslekler
Erkek Kadın Toplam Erkek Kadın Toplam
Kanun yapıcılar, üst düzey yöneticiler ve
874
144
1.018
10
0
10
müdürler
Kanun yapıcılar ve üst düzey yöneticiler
148
10
158
10
0
10
Şirket müdürleri 1
573
125
698
0
0
0
İşletmeciler ve sorumlu müdürler 2
153
9
162
0
0
0
Profesyonel meslek mensupları
171
42
213
1
0
1
Fizik, matematik ve mühendislik bilimleri ile ilgili
profesyonel meslek mensupları
109
9
118
1
0
1
31
20
51
0
0
0
5
5
10
0
0
0
26
8
34
0
0
0
Yardımcı profesyonel meslek mensupları
415
44
459
2
0
2
Fizik ve mühendislik bilimleri ile ilgili yardımcı
profesyonel meslek mensupları
314
12
326
1
0
1
29
9
38
1
0
1
1
0
1
0
0
0
71
23
94
0
0
0
94
75
520
445
0
0
0
0
0
0
56
19
75
0
0
0
1.345
324
1.669
1
0
1
Kişisel hizmetler ve koruma hizmetleri veren
elemanlar
1.113
260
1.373
1
0
1
Modeller, satış elemanları ve tanıtım elemanları
232
64
296
0
0
0
423
150
573
1
0
1
Pazara yönelik nitelikli tarım, hayvancılık, avcılık,
420
ormancılık ve su ürünleri çalışanları
150
570
1
0
1
Yaşam bilimleri ve sağlık ile ilgili profesyonel
meslek mensupları
Eğitim bilimleri ile ilgili profesyonel meslek
mensupları
Diğer profesyonel meslek mensupları
Yaşam bilimleri ve sağlık ile ilgili yardımcı
profesyonel mes. mensupları
Eğitim bilimleri ile ilgili yardımcı profesyonel
meslek mensupları
Diğer yardımcı profesyonel meslek mensupları
Büro ve müşteri hizmetlerinde çalışan elemanlar 426
Büro elemanları
370
Müşteri hizmetlerinde çalışan elemanlar
Hizmet ve satış elemanları
Nitelikli tarım, hayvancılık, avcılık,ormancılık ve
su
Kendi geçimine yönelik tarım, hayvancılık, avcılık,
3
ormancılık ve su ürünleri çalışanları
Sanatkârlar ve ilgili işlerde çalışanlar
0
3
307
Maden çıkarımı ve inşaatla ilgili işlerde çalışan
sanatkârlar
13.666
101
13.767
221
0
221
Metal işleme ve makine ile ilgili işlerde çalışan
sanatkârlar
9.843
112
9.955
68
0
68
Hassas işlerde, el sanatları ve basım ile ilgili
işlerde çalışanlar
816
155
971
4
1
5
Diğer sanatkârlar ve ilgili işlerde çalışanlar
2.676
734
3.410
11
2
13.754
800
14.554
35
3
38
Sabit tesis operatörleri
3.280
126
3.406
13
1
14
Makine operatörleri ve montajcıları
8.305
654
8.959
20
2
22
Sürücüler ve hareketli makinelerin operatörleri
2.169
20
2.189
2
0
2
20.650
1.468 22.118
333
4
337
Satış ve hizmetler ile ilgili nitelik gerektirmeyen
işlerde çalışanlar
3.019
540
3.559
3
1
4
Tarım, hayvancılık, avcılık, ormancılık ve su
ürünleri sektörlerindeki nitelik gerektirmeyen
işlerde çalışanlar
109
1
110
0
0
0
Madencilik, inşaat, imalat ve ulaştırma
sektörlerindeki nitelik gerektirmeyen işlerde
çalışanlar
11.747
575
12.322
136
1
137
Başka yerde belirtilmeyen veya bilinmeyen
5.775
352
6.127
194
2
196
0
0
0
0
0
687
10
697
Toplam
0
304
Silahlı (askeri) kuvvetler (özellikle belirtilmeyen) 0
0
1.102 28.103
Nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanlar
3
27.001
Tesis ve makine operatörleri ve montajcıları
0
65.059
4.168 69.227
13
İşe Giriş Muayeneleri Meslek hastalıkları iş kazaları gibi gerekli önlemler alındığı takdirde tümüyle önlenebilir hastalıklardır. Alınacak önlemlerin başında çalışanlar daha işbaşı yapmadan önce kişinin işi ve çalışacağı alan dikkate alınarak yapılacak ayrıntılı işe giriş muayeneleri gelmektedir. Örneğin, yüksekte çalışacak kişiler için yapılacak bir işe giriş muayenesinde yüksekte yapılan işlerde çalışacak kapasitesi olmayan kişiler saptanmalıdır. Buna göre, kadınlar, 18 yaş altındakiler, bedensel engelliler, hipertansiyon‐hipotansiyon, kalp ritim bozukluğu, kalp yetmezliği, enfarktüs gibi dolaşım sistemi hastalığı olanlar, kronik böbrek hastalığı olanlar, şeker hastaları, nörolojik hastalığı olanlar, psikiyatri hastaları, baş ve boyun travması geçirenler, ilaç, alkol ve uyuşturucu alışkanlığı olanlar, görme kusuru olanlar ve vertigobelirtisi olanlar işe başlatılmamalıdır. İşe giriş muayenesinde kişilerin anamnezleri alınmalı, özgeçmiş vesoygeçmişlerindeyapacaklarımişle uyumlu olmayan özellikler tesbit edilmelidir. Fizik muayenedebaş‐vücut denge işlevi ve kişiningörme ve işitme işlevi ayrıntılı olarak değerlendirilmelidir. Laboratuar muayenelerinde EKG, biyokimyasal tetkikler, odyometri testi yapılmalı ve akciğer grafisi çekilmelidir. Gürültülü iş kolları olarak tanımlanan madencilik, taş ocakları, taş işleme, demir‐ metal sanayi, kerestecilik‐marangozluk, tekstil‐deri sanayi, yapı işleri, kağıt sanayi‐matbaacılık sektörlerinde işe alınacak kişilerin işe giriş muayeneleri gürültülü işlerde çalışması sakıncalı olanları saptamaya yönelik olmalıdır. Gürültülü işlerde çalışması sakıncalı olan kişiler, işitme kaybı, vestibuler baş dönmesi, iç kulak sağırlığı belirtileri, iç kulağın dolaşım bozukluğuna bağlı hastalıkları olan, otoskleroz operasyonu geçiren, dış kulakta tedaviye dirençli egzaması, orta kulak akıntısı, akut enfeksiyonu, kulak koruyucusu takmaya engel kulak çevresi alerjik cilt reaksiyonu olan kişilerdir. Onların gürültülü işlerde çalıştırılmak yerine sağlık durumlarına uygun yerlerde işe yerleştirilmeleri gerekir. Bu bağlamda gürültülü işyerlerinde yapılacak işe giriş muayeneleri, çalışmaya aday kişilerin öz geçmiş ve soy geçmişlerini içeren anamnezlerinin alınması, ayrıntılı Kulak Burun Boğaz muayenesini içeren fizik muayene yapılması ve rutin laboratuar testlerine ek olarakodyometrik test uygulanması biçiminde yürütülmelidir. Bir başka örnek de tozlu işlerde çalışanların işe giriş muayeneleridir. Tozlu işkolları olarak tanımlanan madencilik, taş ocakları, bina, duvar, set, baraj, yol, tünel, metro inşaatı ve yıkım işleri gibi inşaat işleri, seramik‐porselen üretimi, metal, cam, çimento, dokuma‐tekstil, kağıt, lastik sanayi, termik santral ve döküm işlerinde işe giriş muayeneleri ayrıntılı solunum ve dolaşım sistemi muayenelerini içermelidir. Kalp yetmezliği, hipertansiyon gibi dolaşım sistemi hastalığı, solunum sistemi hastalığı olanlar, solunum fonksiyon bozuklukları olanlar, göğüs kafesi deformitesi olanlar ve bronşit, astım, amfizem, plörit, pnömokonyoz ve tüberküloz gibi kronik akciğer hastalıkları olanlar ve aşırı şişman kişiler tozlu işlerde çalışması sakıncalı olan kişilerdir. Bu durumda, tozlu işlerde çalışanların işe giriş muayeneleri yine özellik taşıyan özgeçmiş, soy geçmiş bulgularının saptanmasını sağlayacak ayrıntılı anamnez alımı ile başlar. Fizik muayene, solunum sistemi ve dolaşım sistemi muayenesini içermelidir. Ek laboratuar muayenesi olarak solunum fonksiyon testleri yapılmalı ve 35x35 cm’lik direk akciğer grafisiçekilmelidir. Aralıklı kontrol muayeneleri (periyodik muayeneler) İşe alınan kişiler çalışmaya başladıktan sonra sağlık durumlarının kontrol edilmesi için aralıklı olarak muayene edilmelidir. Burada amaç, hem çalışanın hala işe uygun olup olmadığının belirlenmesi, hem de sağlığı bozulmuşsa şayet bunun erkenden tesbit edilip kişinin erken tanı olanaklarından yararlandırılmasıdır. İşe Giriş Muayenelerinde olduğu gibi periyodik muayeneler de kişinin yaptığı iş dikkate alınarak yürütülmelidir. Yüksekte çalışacak kişilerin periyodik muayeneleriyılda bir kez yapılırken, gürültülü işlerde ve tozlu işlerde 1 ila 3 yıl içinde yapılmalıdır. Tüm iş kollarında “özelliği olan kişiler” olarak tanımlanan gebe ve emzikli kadınlar, 18 yaşından küçükler, 2 yaşından küçük çocuğu olan anneler, meslek hastalığı veya şüphesi tanısı alanlar, kronik hastalığı olanlar, malul ve özürlüler, alkolikler, ilaç ve uyuşturucu bağımlılığı olanlar ve birden fazla iş kazası geçirmiş olanların özel olarak sağlık ve güvenlik yönünden takibi gerekir. Sağlık Eğitimi: Sağlık eğitimi meslek hastalıklarının önlenmesinde işe giriş muayeneleri ve periyodik muayeneler kadar etkili bir yöntemdir. Erişkin eğitimine uygun tekniklerle verilecek sağlık eğitimi ile çalışanların meslek hastalıkları hakkındaki bilgi ve görgüsünü arttırmak ve çalışanlar arasında güvenlik kültürünü yerleştirmek mümkündür. Mevzuatımız 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasasının ilgili maddelerine dayanılarak
hazırlanmış olan ÇALIŞANLARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ EĞİTİMLERİNİN USUL VE ESASLARI
HAKKINDA YÖNETMELİK ile işverenlere, eğitim programlarının hazırlanması ve uygulanması, eğitimler için uygun yer, araç ve gereçlerin temin edilmesini, çalışanların bu programlara katılması ve program sonunda katılanlar için katılım belgesi düzenlenmesi görevini vermiştir. İşverenler, fiilen çalışmaya başlamadan önce, çalışanın yapacağı iş ve işyerine özgü riskler ile korunma tedbirlerini içeren konularda öncelikli olarak eğitilmesi ile yükümlüdür. Yönetmelik hükümlerine göre, eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni riskler de dikkate alınarak çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde yılda en az bir defa, tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde iki yılda en az bir defa ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde üç yılda en az bir defa olacak biçimde düzenlenir. Eğitimler, çalışanların işe girişlerinde ve işin devamı süresince belirlenen periyotlar içinde; az tehlikeli işyerleri için en az sekiz saat, tehlikeli işyerleri için en az on iki saat, çok tehlikeli işyerleri için en az on altı saat olarak düzenlenir.
Çalışanlar, uygulamaya konulan eğitim programları çerçevesinde iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine katılır, eğitimlerde edindiği bilgileri yaptığı iş ve işlemlerde uygular ve bu konudaki talimatlara uymak zorundadırlar. Meslek Hastalıkları ile ilgili konular “sağlık konuları” genel başlığı altında a) Meslek hastalıklarının sebepleri, b) Hastalıktan korunma prensipleri ve korunma tekniklerinin uygulanması, c) Biyolojik ve psikososyal risk etmenleri, ç) İlkyardım başlıklıderslerde anlatılmaktadır. Meslek Hastalıkları Listesi Ülkemizde meslek hastalığı tanısına esas teşkil eden meslek hastalıkları listesi uygulaması dünyada pek çok ülkede kullanılmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 1925 yılında Meslek Hastalıkları Sözleşmesi No.18’de üç meslek hastalığından oluşan ilk “ILO Meslek Hastalıkları Listesi”ni yayımlamıştır. Yıllar içinde meslek hastalığı listelerini sürekli güncelleyen ILO 2002 yılında 70 adet meslek hastalığı içeren 194 sayılı Meslek Hastalıkları Listesi Tavsiye Kararını yayımlamıştır. Liste uygulaması, sürekli güncellendiği takdirde tanı ve tazminat işlemlerini hızlandırarak çalışanlar açısından avantaj oluşturacak bir uygulama gibi görünmesine karşın, güncellemenin yapılamadığı yerlerde hekimlerin elini kolunu bağlayan bir özellik oluşturmaktadır. Zira liste uygulamasının uygulandığı ülkelerde hekimin, çalışan kişinin işyerindeki koşullar nedeniyle hastalandığı yönünde kanaat oluşturması meslek hastalığı tanısı konması için yeterli değildir. Çalışan kişide, Listede mevcut olan hastalıklardan biri veya birkaçının, yine listede belirtilen koşullarda ortaya çıkmış olması gerekmektedir. Oysa çalışma yaşamı ve buna bağlı olarak işyeri ortamları son derece dinamiktir. Geçen zamanla birlikte üretim biçimleri, üretim araçları ve üretim ilişkileri sürekli dönüşüme uğrar. Yeterli hızda güncellenmeyen bir Liste bu dönüşümün gerisinde kalacak ve hastalanmış işçiler için bir dezavantaj oluşturacaktır. Ayrıca ILO’nun öncülük ettiği mevcut literatürde iş ve hastalık ilişkisi için üç farklı düzlem tanımlanmıştır. Sınırları belli olmayan, muğlaklıklar içeren bu kategorilere hastalıkları yerleştirmek bir başka ciddi güçlük oluşturmaktadır: 1. Meslek Hastalıkları, genellikle tek bir etkenle oluşan, özgün ve kuvvetli bir mesleki ilişkinin ortaya konması ile tanısı konan hastalıklardır. 2. İşle İlgili Hastalıklar, pek çok etkenin bir arada görüldüğü, çalışma ortamının rol oynayabildiği, birlikte farklı risklerin de yer aldığı, karmaşık etyolojiye sahip hastalıklardır. Dünya Sağlık Örgütü’nün işle ilgili hastalık tanımı ise şu şekildedir: Yalnızca bilinen ve kabul edilen meslek hastalıkları değil, fakat oluşmasında ve gelişmesinde çalışma ortamı ve çalışma şeklinin, diğer sebepler arasında önemli bir faktör olduğu hastalıklardır. İşle ilgili hastalıklarda temel etken işyeri dışındadır. İşe girmeden önce var olan veya çalışırken tetiklenen bir hastalık söz konusudur. İşe giriş muayenesinin yapılamaması veya muayeneye özen gösterilmemesi nedeniyle kişide mevcut olan hastalık şiddetlenebilir. İşle ilgili hastalıklar; kalp hastalıkları, kronik obstrüktif akciğer hastalıkları, kas iskelet sistemi hastalıkları gibi hastalıklardır. Bazı mesleklerde çalışıyor olmak bu hastalıklar için risklidir. 3. Çalışanları Etkileyen Hastalıklar, işle ilgili bir ilinti olmamasına karşın mesleki zararlı etkenlerle ortaya çıkışı artan hastalıklardır. Oysa İşe Giriş Muayenesi ile sağlam ve sağlıklı olduğu saptanarak işe başlamış bir kişi işyeri koşulları nedeniyle hasta olmuşsa, bu hastalığın meslek hastalığı olduğunun kabulü daha az karmaşık ve daha insancıl bir uygulama olacaktır. Ancak, iş dünyasında çalışanlara ödenecek tazminatlar ile kar oranları ters orantılıdır ve bir meslek hastalığının kabulü, işveren için önemli bir gider olması nedeniyle çok ciddi dirençlerle karşılaşmaktadır. Hali hazırda meslek hastalığı tanısının konması için gerek şart çalışma ortamı ile hastalık arasında etken‐maruziyet ilişkisinin olması ve tanısı konan hastalığın söz konusu meslek çalışanlarında toplum ortalamasına göre daha fazla görülmesidir. Maruziyet ve hastalık ilişkisinin ortaya konabilmesi için; işyeri maruziyetleri ve klinik ve patolojik tanılar arasındaki ilişkinin literatür destekli olarak ortaya konması gerekmektedir. Uluslararası meslek hastalıkları listesine bir hastalığın eklenmesi için tanımlayıcı kriterler şunlardır: Maruz kalma ve etkilenim ilişkisinin güçlü ve bilimsel olarak ispatlanmış olması, Hastalığın belli işlerde veya çalışma alanlarında ortaya çıkması, Maruz kalan işçi sayısı ile riskin şiddeti arasındaki ilişkinin kuvvetli olması, Hastalığın birçok ülkenin ulusal meslek hastalığı listesinde yer alması. Yukarıda sayılan kriterler ışığında bir Meslek Hastalıkları Listesi’nin güncellenmesi için sürekliliği sağlanmış bir bilimsel üretim gereklidir. Ülkemiz gibi bu üretimin yeterince yapılamadığı yerlerde Meslek Hastalıkları Listesi’nin güncellenmesini sağlamak zordur. Tıbbın diğer alanlarında dünyanın gelişmiş ülkelerine eş ilerleme yaşanırken meslek hastalıkları konusunda neden bu kadar geri kalındığının çok etraflıca ve cesaretle analizinin yapılması gerekir. ILO Meslek Hastalıkları Listesi üye ülkelerin meslek hastalıkları politikası geliştirme ile ilgili en önemli dokümandır ve bu listede meslek hastalıkları üç kategoride toplanmıştır: 1. Risk etmenleri ile meydana gelen meslek hastalıkları (fiziksel, kimyasal ve biyolojik), 2. Hedef organ ve sistemlerin meslek hastalıkları ( solunum, deri, kas ve iskelet), 3. Mesleki kanserler. Meslek hastalıkları ayrıca neden olan etmenlere göre sınıflandırılabilir: 1. Kimyasal kaynaklı meslek hastalıkları 1.1. Ağır metaller 1.2. Çözücüler 1.3. Gazlar 2. Fiziksel kaynaklı meslek hastalıkları 2.1. Gürültü ve titreşim 2.2. Yüksek ve alçak basınçta çalışma 2.3. Soğuk ve sıcakta çalışma 2.4. Tozlar 2.5. Radyasyon 3. Biyolojik kaynaklı meslek hastalıkları 3.1. Bakteri kaynaklı olanlar 3.2. Virus kaynaklı olanlar 3.3. Biyoteknoloji kaynaklı olanlar. 4. Psikolojik kaynaklı olan meslek hastalıkları 5. Ergonomiye özensizlikten kaynaklanan meslek hastalıkları. Meslek Hastalıklarının Tıbbi ve Yasal Tanı Koyma Süreci Meslek hastalığı tanısı koyma konusunda yetkilendirilmiş kurumlar, Meslek Hastalıkları Hastaneleri, kamu üniversite hastaneleri ve eğitim ve araştırma hastaneleridir. Buralarda meslek hastalığı şüphesi ile başvuran kişide meslek hastalığı olup olmadığının anlaşılması için izlenecek yol aşağıdaki gibidir: • Hastalığa neden olabilecek maruziyetin tanımlanması, • Özel maruziyetle ilişkili olduğu bilinen klinik bulguların incelenmesi, • Hastalığın olası bir nedeni olarak meslek dışı faktörlerin hariç tutulması, • Meslek hastalığının varlığı veya yokluğu hakkındaki oluşturulan kanaat, • İşyerinde önleyici tedbirler için öneriler oluşturulması, • Meslek hastalıklarının yetkili makamlara bildirilmesi. Bu bağlamda işle ilgili hastalıklar ve çalışanları etkileyen hastalıklar kategorileri meslek hastalığı kategorisinin dışındadır ve tazminat alma hakları yoktur. Bu hastalıkların tesbitinin önleyici ve kontrol tedbirleri üzerinde önemli bir etkisi olabileceğine inanılmaktadır. Meslek hastalığı tanı sürecinde kullanılan laboratuar testleri 5 grupta toplanabilir: 1. Genel sağlık değerlendirmesi: kan sayımı, akciğer grafisi, EKG, tam idrar analizi. 2. Maruziyete ait nonspesifik testler: ortalama korpuskülervolum, ortalama korpusküler hemoglobin konsantrasyonu, eozinofil, karaciğer enzimleri, solunum fonksiyon testi. 3. Maruz kalınan ajan veya metabolitlerine ait testler: toluenmaruziyetinde idrarda hippürik asit, inorganik kurşun zehirlenmesinde kanda kurşun analizi yapılması gibi. 4. Genetik veya alerji testleri: kronik obstrüktif akciğer hastalıklarında serum alfa 1 antitripsin eksikliği, hemolitik kimyasallara duyarlıkta glukoz 6 fosfat dehidrogenaz eksikliği, organik madde hipersensitivitelerindeIgE, IgG bakılması gibi. 5. Kromozomal değişiklikler: Bazı fiziksel ve kimyasal ajan maruziyetlerikromozomal değişiklikler yapabilmektedir. Herhangi bir nedenle işyerinde hastalanan işçideki hastalığın meslek hastalığı olduğu yönünde bir kuşku oluşursa izlenecek yöntem aşağıdaki gibi olmalıdır: İşyeri hekimi hastalık şüphesi olan çalışanı ilk gören kişi ise onu Meslek Hastalıkları Hastanesine sevketmek üzere işverene yönlendirir. İşveren 72 saat içinde işçi ile ilgili meslek hastalığı bildirimi yapmak zorundadır (Şekil ). Hasta çalışanı ilk gören ve meslek hastalığından kuşkulanan kişi aile hekimi ise hasta Meslek Hastalıkları Hastanesine sevk edilir. Buradan da yine 72 saat içinde bildirim yapması için işveren haberdar edilir. Bir başka seçenekte işçinin kendisi Meslek Hastalıkları Hastanesine başvurabilir. Aynı şekilde Hastane 72 saat içinde bildirim yapması için işvereni haberdar eder. Şekil: 4. Meslek Hastalığı Kuşkusunda Sevk Zinciri 1
İşyeri Hekimi
İşyeri yönetimi
M H Hastanesi
Bildirim
2
İşyeri Hekimi
Aile Hekimi
Hastaneye sevk
M H Hastanesi
İşyeri yönetimi
Bildirim
3
Hastaneden sevk veya
k di i
M H Hastanesi
İşyeri yönetimi
Bildirim
Toz Hastalıkları Toz, çeşitli büyüklükteki katı tanelerdir. Büyüklükleri 300µ’a kadar ulaşır. Tozlar çeşitli organik ve anorganik maddelerde aşınma, parçalanma, öğütme, yanma sonucu oluşur. Kimyasal özelliklerine göre organik ve inorganik olmak üzere ikiye ayrılırlar. Organik tozlar, bitkisel (pamuktozu, tahta tozu, un tozu gibi) veya hayvansal (tüy, saç vb.) kökenli olabilecekleri gibi sentetik bileşenlerden de kaynaklanabilirler. (DDT, trinitrotoluen vb.). İnorganik tozlar, metalik tozlar (demir, bakır, çinko tozu vb.), metalik olmayan tozlar (kükürt, kömür tozu), kimyasal bileşiklerin tozları (çinko oksit, manganez oksit vb.) ve doğal bileşiklerin tozları (mineraller, killer, maden cevherleri vb.) olarak sınıflanabilirler. Maden işletmeleri, taş ocakları ve bunları işleyen çimento ve kireç sanayi, porselen ve seramik sanayi, cam sanayi gibi alanlarda kazma, patlatma, kırma, aşındırma, parçalama, öğütme, delme gibi işler sırasında oluşurlar. Tozlar solunum yolları ile vücuda alınırlar. İnhale edilen toz parçacıkları aerodinamik çaplarına göre farklı şekillerde solunum yollarına girerler. Bronşlardaki parçacıklar yutkunma ya da öksürük ile ağız mukozasına geri dönerken çözünür nitelikte olmayan parçacıklar alveollere geçtiklerinde aynı bölgede aylarca ya da yıllarca kalabilir. Alveollerde tutulan parçacıkların elimine edilmesinde temel görev makrofajlar tarafından yerine getirilmektedir. Parçacığı alan makrofajlarinflamatuvar hücrelerini çeken bir mediyatör salınımı yapmaktadır. Maruz kalma durumu yıllara yayılırsa, bronkoalveolareliminasyon kapasitesi başa çıkmada yetersiz kalarak periferik ve santral solunum yolu sistemlerinde kronik enflamasyon gelişimine yol açabilir. Derin solunum yolları enflamasyonuna bronşit adı verilmektedir. Toza karşı reaksiyon olarak kronik bronşitin gelişmesi bazen yıllar bazen onyıllarca sürer. Bu durumda klinik belirtiler öksürük ve balgam üretimi olmakla beraber ilerleyen evrelerde tabloya solunum sıkıntısı eklenebilir. Sigara öksürüğünde olduğu gibi öksürük ve balgam üretimi gibi semptomlar hasta kişiler tarafından dahi hastalık işareti olarak algılanmaz. Hastada performans düşüklüğü ile genellikle ilişkilendirilen ilk belirti başlangıç evresinde yalnızca fiziksel aktivite esnasında görülen solunum sıkıntısı ya da obstrüktifventilasyon bozukluğunun tanısıdır. Kronik bronşit çok yaygın bir hastalık türüdür. Eşlik eden faktörler arasında sadece toz bulunan işyerlerinde maruz kalma durumu değil, aynı zamanda başta toplumun sigara içme alışkanlığı olmak üzere, solunum yollarının sıklıkla tekrarlayan viralenfeksiyonları, genel hava kirliliği ve belli başlı predispozan faktörler de bulunmaktadır. Tozlardan oluşan hastalıkların genel adı "Pnömokonyoz" dur. Pnömokonyozlar, neden olan toza göre isimlendirilirler. Meslek gruplarına bağlı olarak en sık, silikoz, asbestoz, berilyoz, bissinoz gibi hastalıklar meydana gelmektedir. Pnömokonyozun meslek hastalığı sayılabilmesi için, sigortalının, havasında pnömokonyoz yapacak yoğunluk ve nitelikte toz bulunan yer altı ve yer üstü işlerinde toplam olarak en az üç yıl çalışmış olması gerekir. Yüksek sağlık Kurulunun onayı sağlanmak koşuluyla 3 yıllık süre indirilebilir. Silikoz: Silis oksitle meydana gelen akciğer fibrozisidir. Yaygın ve tehlikeli bir toz hastalığıdır. Kuartz taşlarından elde edilen tüm maden cevherlerinde silikoz tehlikesi vardır. Altın, bakır, kurşun, çinko, demir, antrasit maden kömürü ve adi maden kömürü madenciliğinde çalışan işçilerde silikoz gelişebilir. Dökümcülük, tünel, taş ocakçılığı, kumtaşı öğütme, beton kırma, granit oymacılığı ve porselen ya da seramik çanak çömlek gibi işlerinde çalışanlar silikoz riskiyle karşı karşıyadırlar. Silikoz, akciğerlerin solunabilen kristalize silikaya aşırı maruz kalınması sonucu, akciğerlerde yaptığı sakatlayıcı ve geri dönüşü olmayan ve bazen da öldürücü olan bir akciğer hastalığıdır. Kristalin silika tozunun (kristobalit ve tridimitdahil) etkileri; solunum yolunagiren tozun içindeki serbest silika düzeyi, maruziyet dozu ve şekli, ayrıcakişinin durumu ile belirlenir. Akciğerin alveoler bölgesinde SiO2 partiküllerialveolarmakrofajlarla temasa geçer. Partiküller fagosite edilir ve sonrafagosite edilen SiO2 makrofajların yıkımına neden olur. Makrofajlardan salınan partiküller tekrar fagosite edilir ve hücre hasarı döngüsünü tekrarlar. Silica, yeryüzü kabuğunun en çok görülen ikinci minerali ve kum, kaya ve diğer mineral ve maden cevherlerinin de başlıca unsurudur. Kristalize silikanin mikroskobik parçacıklarını içeren tozlara aşırı korumasız kalmak akciğerlerde havadan solunum yoluyla alınan oksijen alım yeteneğini düşüren bir skar dokusuna neden olabilir. Deniz kenarlarında bulunan tipik kum, silikoz tehlikesi tehdidi göstermez. Silikozluhastalarda semptom üçlüsü‐ nefes darlığı, öksürük ve balgam çıkarmadır. Nadir olgularda ciddi ilerlemiş silikoz,restriktifventilasyon bozuklukları nedeniyle nefes darlığı ve kronik korpulmonaleye neden olabilir. Kuvars tozu akciğerinin tanısı uygun iş öyküsüvarlığında radyografi temelinde konur. Hastalığın tedavisi olmamasına karşın gerekli koruyucu önlemlerin alınması halinde, yüzde yüz korunulabilen bir hastalıktır. Silikozise ek olarak, kristal silika parçacıklarının solunması, bronşit ve tuberküloz gibi hastalıklara yol açabilir. Bazı çalışmalar sonucunda, akciğer kanseriyle ilişkili olduğu da ortaya çıkarılmıştır. Asbestoz: Asbest liflerinin solunması ile meydana gelen meydana gelen bronkopulmonerfibrozistir. Asbest maruziyeti asbestli tekstil endüstrisi (lifler, kumaşlar, ipler), asbestli çimento endüstrisi(saç, boru), inşaat malzemeleri endüstrisi (asbest çimento ürünlerininişlenmesi), kimya endüstrisi (boya dolgusu, dolgu materyalleri, sentetikreçine kompresyon kalıp materyalleri, termoplastikler, kauçuk ürünleri),izolasyon endüstrisi (ısı, ses ve yangın izolasyonu), kağıt endüstrisi (asbestkağıdı, karton), fren, debriyaj, balata üretimi, gemi yapımı ve vagon yapımı gibi işlerde yaşanır. Ülkemizde asbest üretimi ve kullanılması, “Bazı Tehlikeli Maddelerin,Müstahzarların ve Eşyaların Üretimine, Piyasaya Arzına ve Kullanımına İlişkinKısıtlamalar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 31.12.2010tarihinde yürürlüğe girmesiyle yalnızca yıkım, tamirat ve bakım sırasında olanaklıdır. Asbest lifi < 3 µm çapında, > 5 µm uzunluğunda ise veuzunluk çap oranı >5:1 ise tehlikeli kabul edilir.Toz vücuda hava (solunum)yollarıyla alınır. Tozun etkileri asbest içeriğine (krizotil, krozidolit, amozit, antofilit, aktinolit,tremolit), solunum yoluna giren tozun dozu ve sürekliliğine ve kişisel duyarlılığabağlıdır. 400 µm uzunluğa kadar olan lifler havayoluna doğrudan girmeeğilimindedir. Asbest solumanın akut ve subakut etkileri yoktur. Asbestozsemptomları genellikle anatomik değişikliklerin yaygınlığınabağlıdır. Komplikasyonlar semptomları daha ciddi hale getirebilir. İlksemptomlarrestriktif fonksiyonel bozukluğa bağlı olanlardır. Asbestozlu hastalarda semptom üçlüsü ‐ nefes darlığı, öksürük ve balgamçıkarma pulmonerfibrozun yaygınlığı ve kronik bronşitin ciddiyeti ilebelirlenir. Aynı şey krepitasyonlar gibi dinleme bulguları için de geçerlidir.Asbestoz tanısı uygun iş öyküsü varlığında radyografi temelinde konur. Ekolarak, hastalığın ileri dönemlerinde en ciddi fibrotik akciğer alanlarındaküçülme görülebilir Asbeste bağlı akciğer fibroziu genellikle yavaş ilerler.Çoğu asbestoz olgusunda kişiler asbest lifi içeren toza yıllarca maruzkalmıştır. Bununla birlikte, bir yıldan az maruziyetle bile asbestoz gelişmesiolanaklıdır. Genellikle asbestlifi içeren tozlardan kaynaklanan bronş karsinomu ve mezotelyoma olgularıiçin latent periyod 10 yıldan fazladır. Mezotelyomalar düşük doz ve kısamaruziyetler sonrasında da gelişebilir. Berilyoz: Berilyum tozlarının solunması ile meydana gelen yaygın bronko‐pnömokonyozdur. Bissinoz: Pamuk lifleri, yaprak, keten ve kenevir tozlarının solunması ile meydana gelen belli zamanlarda kendini gösteren astım nöbetleri ile karakterize olan fibrozistir. Siderozis demir tozu maruziyeti, antrakozis ise kömür tozu maruziyeti ile ortaya çıkan pnömokonyozlardır. Ağır metal maruziyetine bağlı hastalıklar Doğada bulunan partiküllerin % 0.01‐3'ünü sağlık yönünden çok toksik etkiler gösteren ağır metaller meydana getirir. Bunların sağlık yönünden önemi insan dokularında birikme özelliği göstermelerinden ve muhtemel sinerjik etkilerinden kaynaklanmaktadır. Havadan solunum yolu ile alınan partiküllere ek olarak, yenilen yiyecekler, içilen su aracılığı ile de önemli miktarda metalik partiküler maddeler vücuda alınmaktadır. Atmosfer kirliliğinin bir bölümünü oluşturan metaller; fosil yakıtların yanması, endüstriyel işlemler, metal içerikli ürünlerin insineratörlerde yakılması sonucunda ortama yayılırlar. İnsan sağlığını geniş çapta olumsuz yönde etkileyen metaller arasında atmosferde yaygın olarak bulunan; kurşun, kadmiyum, nikel ve civa önem taşımaktadır. Diğer metallerin bir kısmı insan yaşamında temel yönden önem taşırken, diğer bir kısmının konsantrasyonu ise insan sağlığını tehdit edecek boyutta değildir. Belirli limitlerin dışında bulunabilecek her türlü metal, insan sağlığı üzerinde toksik etki gösterir. Kurşun: Mavimsi veya gümüş grisi renginde yumuşak bir metaldir. Kurşunun tetraetil veya tetrametil gibi organik komponentlerinin yakıt katkı maddesi olarak kullanılmaları nedeniyle kirletici parametre olarak önem gösterirler. Tetraetil kurşun ve tetrametil kurşunun her ikisi de renksiz sıvı olup, kaynama noktaları sırası ile 110°C ve 200°C dir. Uçuculuklarının diğer petrol komponentlerinden daha fazla olması nedeni ile ilave edildiği yakıtın da uçuculuğunu artırırlar. Kurşunun farklı enzim sistemleri ile etkileşim göstermesi nedeniyle birçok organ veya sistem, kurşun birikimi için odak noktalarını oluştururlar. Kandaki kurşun konsantrasyonunun 0.2μg/ml limitini aşması durumunda olumsuz sağlık etkileri gözlenir. Kan kurşun konsantrasyonu; 0.2μg/ml limitini aşması ile kan sentezinin inhibisyonu, 0.3‐0.8 μg/ml limitlerinde duyu ve motor sinir iletişim hızında azalma, 1.2 μg/ml limitinin aşılmasından sonra ise yetişkinlerde geri dönüşü mümkün olmayan beyin hasarları meydana geldiği belirlenmiştir. Havadaki kurşun konsantrasyonu ile kandaki kurşun konsantrasyonu arasında doğrusal bir ilişki vardır. Kurşunun havadaki 1 μg /m3 konsantrasyorıunun kanda 0.01‐0.02 μg/ml likkonsantrasyonu oluşturduğu tesbit edilmiştir. İnsanlarda temel kan kurşun konsantrasyonunun 0.04‐0.06 μg/ml, kentsel alanlarda yaşayanlarda ise 0.1μg/ml olduğu belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü, sağlık üzerine olumsuz etkilerin gözlenmediği 0.1 μg/ml kan kurşun konsantrasyon limitinin aşılmaması amacı ile; kent havasındaki kurşun konsantrasyonunun 0.5‐1 μg/m3 olarak hedeflenmesini önermektedir. Kurşun maruziyeti, macun ya da katılaştırılmış termoplastiklerdeki kurşun içeren boyalı parlatıcı, cam ve seramik kullanımı, kurşun içeren pigmentli işlem macunları ve baskıları ya da termoplastikolarak kullanılan kurşun içeren boyaların kullanımı, kurşun içeren lehim ile lehimleme, kurşun cevherlerinin ve konsantra kurşun bloklarının eritilmesi, kurşun içeren atığın ve ikincil ham maddenin geri dönüşüm için eritilmesi, kurşun içeren parçacıkların (mavi toz), kül ya da diğer tozlu malzemelerintaşıyıcıya yüklenmesi ve boşaltılması, kurşunun rafine edilmesi, kurşun kaplama kullanımı, kurşun kristal karışımlarının hazırlanması ve yüklenmesi, kurşun içeren boyaların ya da diğer kurşun içeren ürünlerin püskürtülmesi, boya, akü ve plastik nesnelerinüretiminde toz halinde kurşun bileşiklerinin kullanımı, kurşun içeren metal parçaların ya da kaplamaların kaynaklanması ya da oksijen kaynağı ile kesilmesi, kurşun içeren malzemelerle çatı örtme, boyama cam, kalaylama, kurşun içeren eskimiş cihazların sökülmesi, kurşun içeren serbest işlenmiş çeliğin üretimi ve işlenmesi ve kurşun içeren patlayıcıların kullanılmasıve bu malzemelerin kullanıldığı yerlerin temizlenmesi gibi işler sırasında yaşanır. Kurşun esas olarak toz ya da duman biçiminde solunum yolu ve gastrointestinalyolla alınır.Kurşunun özellikle hemoglobin sentezi ve eritropoez, düz kas sistemi, periferikve santral sinir sistemi ve vasküler sistem üzerinde etkileri bulunmaktadır. Akut etkileri nadiren gözlenir. Kronik kurşun maruziyeti nedeniyle hafif anemi, eritrositlerdebazofilik noktalanma, solgun deri ve mukozalar, genel bitkinlik, anoreksia,başağrıları, zayıflık, bazen uzuvlarda ve eklemlerde ağrılar, gastrointestinalbozukluklar, konstipasyon gibi semptomlar gelişir. Kadmiyum: Kadmiyum (Cd) gümüş beyazı renginde bir metaldir. Havada hızla kadmiyum oksite dönüşür. Kadmiyum sülfat, kadmiyum nitrat, kadmiyum klorür gibi inorganik tuzları suda çözünür. Havadaki kadmiyum fumekonsantrasyonu 1 mg/m3 limitini aşması durumunda, solunumdaki akut etkileri gözlemek mümkündür. Kadmiyumun vücuttan atılımının az olması ve birikim yapması nedeni ile sağlık üzerine olumsuz etkileri zaman doğrultusunda gözlenir. Uzun süreli maruziyetten en fazla etkilenecek organ böbreklerdir. Yapılan araştırmalarda; böbrekte biriken kadmiyum konsantrasyonunun (yaş ağırlık üzerinden) 200 mg/kg'a ulaşması durumunda, böbrek fonksiyonlarında bozulma olduğu tespit edilmiştir. Böbrekte oluşan hasarın tekrar geriye dönüşü mümkün değildir. Akciğer ve prostat kanserlerinin oluşumunda kadmiyumun etkisi kesin olarak belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü insan sağlığının korunması için havadaki kadmiyum konsantrasyonunun; kırsal alanlarda 1‐5 ng/m3, zirai faaliyetlerin bulunmadığı kentsel ve endüstriyel bölgelerde 10‐20 ng/m3.ü aşılmamasını tavsiye etmektedir. Kadmiyum maruziyeti, kadmiyum veya kadmiyum alaşımlarının işlenmesi, kadmiyum kaplı objeleri kesme ve kaynak yapma, nikel kadmiyum akümülatörlerinin üretimi, çözünebilir kadmiyumbileşikleri, kadmiyum pigmentleri vekadmiyum içeren stabilizatörlerin kullanımı,kadmiyum içerençöp ve hurdaların yakılması, kadmiyum içeren kaplamaların çıkarılması ve kaynak kullanılarak kadmiyum içeren metalparçalarının kesilmesi,kadmiyumun elektrolitik üretimi, kadmiyum ve kadmiyum bileşiklerinin üretimindeki yıkım işleri, plastik ve boyalara renk vermek için kadmiyum içeren pigmentlerinkullanımı, kadmiyum içeren emaye, seramik boya ve cila üretimi ve işlenmesi, çözünebilir kadmiyum bileşiklerinin film, cam, kauçuk ve kuyumculuktakullanımı, kadmiyum içeren materyalin mekanik olarak işlenmesi sırasında yaşanır. Kadmiyum esas olarak toz ve duman halinde solunum ve gastrointestinalsistemden alınır. Bazı inorganik bileşikleri ayrıca deri yoluylada vücuda alınabilir. Vücuda alınan kadmiyumun büyük bir kısmı dokularakaraciğer aracılığıyla yayılır. Vücut tarafından alınan kadmiyumunçoğu feçesle atılır ve idrar ve feçes yoluyla atılımı çok yavaştır. Akut etkileri olan burun, boğaz, larinks ve bronş mukozmembranlarınıniritasyonu, kadmiyumbuhar veya dumanlarının inhalasyonundan saatler sonra gelişir ve öksürük, dispne, yutma zorluğu, göğüs ağrıları, bazen akciğer ödemi ve böbrek hasarı oluşabilir.Kronik intoksikasyon kendini özellikle akciğer inflamasyonu ve proteinüri ile birlikte böbrek tübüler hasarı ile gösterir, her ikidurum da maruziyetin yoğunluğu ve kişisel duyarlılığa bağlıdır. Ayrıca,anemi, karaciğer hasarı ve kemik mineralizasyon bozuklukları gelişebilir. Nikel: Nikel gümüşümsü beyaz renkli sert bir metaldir. Nikel bileşikleri pratik olarak suda çözünmez. Suda çözünebilir tuzları; klorür, sülfat ve nitrattır. Nikel biyolojik sistemlerde adenosintrifosfat, aminoasit, peptit, protein ve deoksiribonükleik asitle kompleks oluştururlar. Havadaki nikel bileşiklerinin solunması sonucunda, solunum savunma sistemi ile ilgili olarak; solunum borusu irritasyonu, tahribatı, immunolojik değişim, alveolermakrofaj hücre sayısında artış, silia aktivitesi ve immünite baskısında azalma gibi anormal fonksiyonlar meydana gelir. Deri absorbsiyonu sonucunda allerjik deri hastalıkları ortaya çıkar. Havada bulunan nikele uzun süreli maruziyetin insan sağlığına etkileri hakkında güvenilir kanıtlar tespit edilememişse de; nikel işinde çalışanlarda astım gibi olumsuz sağlık etkilerinin yanı sıra, burun ve gırtlak kanserlerine neden olduğu kanıtlanmıştır. Kanserojen etkisi nedeni ile güvenilirlik limitinin belirtilmesi mümkün değildir. Nikel maruziyeti,nikel ve nikel bileşikleri elde etmek için nikel cevherlerinin hazırlanması ve işlenmesi, toz formundaki nikel ve nikel bileşiklerinin üretimi ve işlenmesi, nikel içeren akümülatör, mıknatıs ve spirallerin üretimi, nikel ve nikel bileşiklerinin üretildiği yıkım işleri,elektrokaplamada, 65°C’den daha yüksek sıcaklıklarda, elle kontroledilen, açık, pnömatik nikel banyoları, alaşım üretiminde nikelin eriyik demire eklendiği çelik üretimi vedökümhaneler, nikel içeren özel çeliklerin hazırlanması sırasında yaşanır. Nikel ve nikel bileşikleri temel olarak toz, duman veya aerosoller şeklinde hava yoluyla, deri yoluyla ve gastrointestinalsistem yoluyla alınır. İnhalasyon sonrası hava yolları ve burun mukozasındalokalkarsinojenik etkiler oluşur. Akut ve subakut dönemde, nikel karbonilin toksikkonsantrasyonları özellikle havayolları ve akciğerlerdehasara ve bazen pulmoner ödeme neden olur. Kronik evrede özellikle trinikeldisülfit ve nikel oksit gibiinorganik nikel bileşiklerinin inhalasyonu burun boşlukları, sinüsler veakciğerlerde nadiren kanser olgularına neden olur. Solventmaruziyetine bağlı meslek hastalıkları Endüstride hemen her sektörde solvent kullanılır. Solvent etkilenmesi açısından boya, vernik, cila imalatı, uygulanması, uzaklaştırılması, metal parlatma, mürekkep, toner kullanılan baskı işleri, astarlama, kaplama işleri, kuru temizleme yoğun solvent kullanılan işlerdir. Ancak solventler endüstride çok daha geniş bir kullanım alanına sahiptir; metal eşya üretiminde boyama öncesi, kaynak işlemi öncesi yağ gidermede, makine bakımında parça yıkamada, plastik eşya üretiminde hemen her aşamada, yapıştırıcı kullanılan hemen tüm işlerde, böcek öldürücü imalatında, kimyasal madde imalatında hatta kozmetik üretiminde solventlerkullanılır.Solventlerin malzeme güvenlik formları elde edilerek içerdikleri kimyasallar ve sağlık etkileri incelenmelidir. Solventler insan vücuduna üç yolla giriş yaparlar: 1. Solunum yoluyla: Çoğu solvent oda sıcaklığında hızla buharlaşabilir özelliktedir. Solvent buharı, zerrecikleri ve solventle kirlenmiş tozlar akciğerler aracılığıyla kolayca kana karışmaya aracılık ederler. En önemli etkilenme yoludur. 2. Yutma yoluyla: Solvent bulaşmış ellerle yenilen yemek ya da doğrudan solvent bulaşmış yiyeceklerin tüketilmesi sindirim yoluyla maruziyete neden olur. 3. Deri yoluyla: Yağ çözen özellikleriyle derinin koruyucu etkisini azaltırlar. Deriden rahatlıkla emilir ve kana geçerler. Solventlerin birçoğu yanıcı, uçucu, kolay buharlaşıp ortama zehirli veya patlayıcı gaz karışımları verebilen özelliğe sahiptir. Bazı solventlerin uyuşturucu etkileri olabilir. Bu özellikleriyle iş kazaları oluşumuna doğrudan ya da dolaylı katkı sağlayabilirler. Özellikle halojen içeren solventler, yanmaları sonucunda dioksin ve furan gibi zehirli gazlar oluştururlar. Solventlerin etkileri yaşanan maruziyet süresi ve dozuna göre değişir. Kısa süreli maruziyetlerde görülen etkiler çoğunlukla geçicidir ve yoğun maruziyet gerektirir. Kısa süreli etkilenme temas eden deri alanında kuruma, çatlama, kızarma ve sıvı dolu kabarcıklar oluşması gibi cilt problemlerine, baş ağrısına, uyuklamaya, dikkat dağınıklığına, mide bulantısı ve rahatsızlık hissine yol açabilir. Etkiler hızlı başlar ve görece hızlı sonlanır. Etkilerin sonlanması maruziyetin kesilmesinden bazen sadece dakikalar sonra gerçekleşir. Ancak, yoğun etkilenmenin baygınlık ve hatta ölümle de sonuçlanabileceği unutulmamalıdır. Solunum yollarında kaşınma hissi kısa süreli etkilenme ile oluşur. Burun, gırtlak ve akciğerde yanma hissi ve öksürüğe yol açar. Çok yoğun bir etkilenme akciğer ödemine yol açabilir. Uzun süreli maruziyetlerde görece düşük yoğunlukta ve tekrarlayan maruziyet söz konusudur. Sağlık bozuklukları yavaş ilerler ancak ortaya çıktıklarında tedavileri ya zor ya da olanaksızdır. Insan yaşam kalitesini ileri düzeyde ve uzun süreli ya da hayat boyu bozan ve bazen yaşam süresini kısaltan sağlık bozukluklarıdır. Tekrarlayan, uzun süreli solventmaruziyeti, beyin ve sinir sisteminde, deride, karaciğerde, kan üretim sisteminde, böbreklerde, erkek ve kadın üreme sisteminde, hamile kadınlarda fetüste sağlık bozukluklarına yol açar. Solunum yollarında tekrarlayan tahriş bronş iltihabı oluşturarak kronik öksürük ve balgam yakınmalarına yol açar. Deride tekrarlayan maruziyet kronik deri iltihaplanmasına yol açar. Deri kuru, sert, kalın, çatlamış ve pullanmış görünümdedir. Birçok solvent merkezi sinir sistemini özellikle beyini etkiler. Etkilenmeye paralel biçimde, görülen belirtiler de ağırlaşır. Ayakların yerden kesilmesi hissi, alınganlık, sinirlilik, güçsüzlük, yorgunluk, sersemlik, uyku hali, dizoryentasyon, çırpınma ve baygınlık gelişir. Uzun süreli etkilenmeler düşüncelere yoğunlaşma güçlüğü ve kişilik değişiklikleri oluşturabilir. N‐hekzan, karbon disülfid ve metil n‐butil keton gibi bazı solventler duyu organları ve kasların sinirleri olan ‘uç sinirleri’ etkilerler. Bu etkilenme önce parmaklarda sonra ilerleyerek bacaklar ve kollarda yorgunluk, his kaybı, ağrı, hareket kaybına yol açar. Klorinliler başta olmak üzere bazı solventler karaciğer hasarına yol açabilirler. Çoğunlukla bulgu gözlenmez. Etilen glikolün de içinde bulunduğu birkaç solvent, dolaşımdaki kan hücrelerine zarar vererek ya da kan hücresi üretimini bozarak kan hücre sayısı ve işlevini olumsuz etkilerler. Kan hücresi sayısının ileri düzeyde düşmesiyle yorgunluk gözlenir ve enfeksiyonlara karşı direnç azalır. Yüksek dozda benzen maruziyeti kan hücreleri sayısında azalma ve lösemiye yol açar. Benzenin etkilenen işçilerde kansere yol açabilir. Vinilklorid insanda karaciğer kanserine neden olurken karbon tetraklorid, kloroform, 1,4‐dioksan, trikloretilen gibi bazı solventlerin hayvan deneylerinde pankreas, akciğer, böbrek, mesanede kanser oluşturabildiği kanıtlanmıştır. Gebelikte solvent etkilenmesi düşük doğum ağırlığına ve anne karnında ölüme yol açabilir. Tetrakloretilen, tolüen ve alifatik hidrokarbonların düşüklere neden olabilirler. Toluene, ksilene ve boya incelticiler gibi karışım halinde bulunan solventlere maruz kalan boyacılar ve ağaç işçilerinin eşlerinin gebeliğinde kendiliğinden düşük, düşük ağırlıklı bebek doğumu, doğumsal anomali riski yüksek bulunmuştur. Gazlar Gazlar sanayide her üretim aşamasında açığa çıkabilmekte ve çalışanların sağlığını olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Öldürücü kimyasal ajanlardan; sülfür levisit ve hardal deriyi ve gözleri yakıp kavurur, akciğerleri şoka uğratır, fosgen ve klorin gözleri tahriş ederler. Hidrojen siyanid ve saringibi gazlar sinir iletimini önleyerek titremeye sebep olur, solunum organları felciyle ölüme neden olurlar. Mustardlar fiziksel özelliklerinden dolayı soğuğa ve ısı değişiklerine dirençlidirler. Yakıcı ajanlara maruz kalınması ile belirtilerin ortaya çıkması arasında 2‐24 saat arasında değişen latentsüre aşılmıl olursa tedavi için geç kalınmış olabilir. Alınan doz çok yüksek ise maruz kalan kişi genellikle 48 saat içerisinde akciğer ödemi, bronş sekresyonlarının oluşturduğu tıkaçlara bağlı mekanik asfiksi veya bozulmuş immun yanıtın kolaylaştırdığı fırsatçı enfeksiyonlarla ölür. Yakıcı ajanlara karşı korunma tam koruyucu giysiler ile başarılabilir. Hardal gazı maruz kaldıktan birkaç saat geçinceye kadar deride herhangi bir hassasiyete veya semptoma sebep olmaz. Etkisiz hale getirme süresi 12 saat kadardır. Hava, atmosferi meydana getiren gazların karışımıdır. Saf hava, başta azot ve oksijen olmak üzere argon, karbondioksit, su buharı, neon, helyum, metan, kripton, hidrojen, azot monoksit, ksenon, ozon, amonyak ve azotdioksit gazlarının karışımından meydana gelmiştir. Bu gazların dağılımı ise % 78'i azot, hacim olarak %21'ni ve ağırlık olarak %23' ünü oluşturan oksijen ise oldukça reaktif bir gazdır. Diğer gazlar ise atmosfer hacminin %1'ini oluştururlar. Atmosferi oluşturan bu gazların, en kararsız olanları su buharı ve karbondioksittir. Atmosferdeki su buharı miktarı, denizler, göller, nehirler ve bitkilerden buharlaşma ile artar ve bulutlardan sis, çiğ, yağmur oluşumu ile de azalır. Su buharının bu değişkenliği, bu olaylarla birbirini öyle takip dengeler ki, su buharının atmosferdeki miktarı değişmez. Karbondioksit ise normalde çok küçük yer teşkil eden bir birleşendir. İnsan ve hayvanların teneffüsü ve bitkilerin fotosentez olayı ile atmosferdeki miktarı dengede tutulur. Atmosferdeki azot orman yangınları, şimşek gibi doğal atmosfer olayları ve yanma sonucu meydana gelir. Doğal olarak saf atmosfer az veya çok miktarda, büyük bölümü suni olan yabancı maddelerin üretimi ile kirletilir. Bunların başında petrol ürünleri ve endüstriyel kirleticiler gelmektedir. Özellikle son yıllarda, endüstriyel aktivitenin, şehirleşmenin ve nüfusun arması ile kirletici maddelerin kullanımı ve miktarıda hızla artmaktadır. Atmosfere dağılarak, onu kirleten kirleticiler katı, sıvı ve gaz halindedirler. Çeşitli kaynaklardan meydana gelen kirlilik maddeleri toz, is, sis, buhar, kül, duman vb. olarak havaya geçerler. Atmosferdeki bu kirleticiler, kirletici kaynaklardan atmosfere doğrudan verilen kirleticiler ve kirleticilerle atmosferik özellikler arasında kimyasal olaylar sonucu oluşan kirleticiler olmak üzere iki şekilde bulunurlar. Atmosfere kirletici kaynaklardan yayılan kirleticiler, kükürtdioksit, azot oksitler, karbon monoksit, hidrokarbonlar asılı vaziyette bulunan katı partüküllerdir. Bunlardan; Kükürt Bileşikleri: Petrol ve kömür gibi kükürt içeren maddelerin yakılması ve kükürt içeren bazı maddelerin işlenmesi sırasında kükürt gazı açığa çıkar. Bu kükürt bileşiklerinin solunması, bronşit ve astım gibi hastalıklara yol açabilir. Azot Oksitleri: Azot oksitleri daha çok enerji santrallerinden ve motorlu araçların egzoz borularından yayılır. Bir azot oksit olan nitrojen dioksit solunması kalp, akciğer ve karaciğer rahatsızlıklarına ve solunum yolu hastalıklarına yol açar. Karbon Oksitleri: Fosil yakıtların kullanılması ve orman yangınları gibi nedenlerle atmosfere büyük oranda karbondioksit gazı yayılır. Bunun yanında, oksijenle metanın tepkimeye girmesiyle oluşan karbonmonoksit gazı da bir kirleticidir. Karbon oksitleri baş dönmesi ve reflekslerde yavaşlamaya sebep olur. Havada yüksek oranda bulunmaları ölümlere neden olabilir. Hidrokarbonlar: Motorlu taşıtlarda kullanılan petrolün, tüm olarak yanmaması etilen ve benzen gibi hidrokarbonların çevreye salınmasına neden olur.Bu hidrokarbonlar, havadaki başka kimyasal maddelerle tepkimeye girdiğinde, gözlere ve solunum yollarına zararlı etkileri olur. Oldukça önemli ve yaygın olan fiziksel meslek hastalığı etkenleridir. Günümüz modern yaşamında gürültüden kaçmak adeta imkânsız hale gelmiştir.Gürültülü işyerleri pek çok endüstriyel dalda, özellikle madencilikte, demir vemetal endüstrilerinde, taş ve diğer ham madde üretiminde, ağaç işçiliğinde,tekstil ve deri, inşaat ve yapı işlerinde ve baskı ve kağıt endüstrilerindebulunur. Gürültü, arzu edilmeyen sestir. Gürültü, ruh ve sinir sistemi ile işitme duygusu üzerinde etki eder. Sesin şiddetinin birimi desibeldir. dB harfleri ile gösterilir. Sıfır (0) desibel duyma eşiğidir. Sıfır desibelin altındaki sesler duyulmaz. 75 desibelin üzerindeki sesler tehlikelidir. Şiddeti yüksek sese maruz kalanlarda,konsantrasyon, dikkat ve reaksiyon kapasitesi zayıflar. Yorgunluk, uyku bozuklukları, baş ağrısı, dolaşım sistemi bozuklukları gibi rahatsızlıklar görülür. Bu belirtiler gürültünün çeşitli faktörlerine bağlı olarak değişir. Örneğin yüksek frekanslı sesler düşük frekanslı seslere göre daha etkilidir. İşitme fonksiyonu üzerindeki etkileri ise; gürültüye maruz kalma süresi, gürültünün şiddeti, frekansı, kesintili olması, kişinin yaşı, bireysel hassasiyetleri, iç kulağın fonksiyon bakımından durumu, önceden geçirilen veya halen devam eden hastalıklar gibi faktörlere bağlıdır. Şiddetli gürültüye maruz kalan kişilerde önce geçici bir sağırlık meydana gelir. Maruziyet devam ederse işitme yitiği ilerler tablo tam sağırlığadönebilir. Sağırlık başlangıçta kulağın hassas olduğu 4000 Hertz(Hz) civarındaki yüksek frekanslı tonlara karşı olur ve daha sonra diğer frekanslarda da görülür. Gürültünün insan sağlığı için zararlı olduğu eşik değer 85 dB olarak kabul edilmiştir. İşitme hasarı günlük 85 dB(A) veya daha fazla gürültü düzeylerine maruzkalma nedeniyle oluşabilir. 85 ile 89 dB(A) günlük gürültü düzeyleri yalnızcauzun süreli maruziyetlerden sonra oluşabilirken, 90 dB(A) ve üzerindekidüzeylerde hasar riski belirgin olarak daha yüksektir. Günlük 85 dB(A)' dendaha az gürültü maruziyet düzeylerinin gürültü‐ilişkili işitme hasarı yaratmasıpek olanaklı değildir. Soğuk çalışma koşulları nedeniyle oluşan meslek hastalıkları Bir kişinin, düşük ısıya maruziyeti kısa olmadıkça, teknolojik olarak ‐25 C altında soğutulan mekânlarda çalıştığında soğuk stresine maruz kalmış olduğu varsayılabilir. Soğuk stresinin tamir işleri dahil soğuk odalarda, dondurma odalarında, dondurarak kurutma yapılan yerlerde ve düşük sıcaklıktaki araştırma kabinlerinde çalışma sırasında oluşması beklenir. Rüzgârın veya hava akımlarının vücut üzerinde soğutucu etkiyi arttırdığı işyerlerinde çalışanlar özellikle risk altındadır. Lokal soğumadan kaynaklanan deri ve muközmembranlarda dolaşım bozuklukları görülebilir. Maruz kalan deride soğuk yanığı, mukozanın akıntılı veya iltihabi reaksiyonları gözlenir. Genel etkileri doğrudan kardiyovasküler sistem, solunum sistemi ve metabolizma üzerinedir. Kişide anginapektoris, bronkospazm, titremeler, kasların titremesi veya sertleşmesi, vücut ısısının azalması, yorgunluk, solunum ve kalp aktivitesinin yavaşlaması ve zayıflaması, şok tehlikesi, daha ileri soğumada, kalpte ritm bozukluğu veya ventrikülerfibrilasyon, kan ve doku elektrolit dengesine olumsuz etkiler, bilinç kaybı görülebilir ve tablo ölüme kadar gidebilir. Sıcak çalışma koşulları nedeniyle oluşan meslek hastalıkları Sıcak çalışma koşulları altındaki işyerleri, dökümhaneler, haddehaneler, yüksek fırınlar, kazan daireleri, çimento vekireç fabrikaları, ekmek fabrikaları ve fırınları, termik santrallar, doğalgazçevrim santralları, ısıl işlem üniteleri ve benzeri işyerleri sıcak çalışmaşartlarının oluştuğu bölümlere sahip işyerleridir. Güneş altında açık havada yapılan çalışmalarda da aynı etkiler söz konusudur. İnsan termal konforu temelde ısı üretimi ve kaybı ile belirlenir.Isı kaybı konveksiyon, kondüksiyon, radyasyon ve terin buharlaşması yoluylameydana gelir. Isı kaybı periferal kan akışında artış ile ve terin buharlaşmasındaki artış ile artabilir. Konfor ve sağlık üzerine kötü etkiler genellikle ısı kaybı ve üretimi arasındakidengesizliğin etkisidir. Dengesizlik genellikle işyerindeki fiziksel güç ileısı üretimi ve işyerindeki havanın yüksek sıcaklığının kombinasyonundankaynaklanan ısı stresi nedeniyle ısı kaybı sağlayan mekanizmaların aşırıyüklenmesinden kaynaklanır. Termal dengesizlik vücut sıcaklığında insantolerans sınırlarına ulaşan veya aşan bir artışa neden olur. Bu sınırlarınaşılması durumunda sağlık üzerine ters etkiler beklenebilir. Ulaşılan vücutsıcaklığına ve sıcaklık yükselme hızına bağlı olarak ısı stresi çeşitli hastalıklaraneden olabilir. Kısa süreli veya nadiren sıcak koşullarda çalışan kişiler içinbile mesleki tıbbi korunma gereklidir.Eğer kişilerin aklimatizasyonu söz konusu değilse sıcak koşullarda yapılantüm işler kısa süreli ısı stresi içermektedir.Akut hastalık ısı toleransını azaltabilir. Bu nedenle, hekim ciddi bir şey bulmasadahi, akut olguların tıbbi muayenesi sırasında çalışanın sağlığı dikkate alınmalıdır. Yüksek ısı maruziyeti yaşayan kişilerde ısı şoku, ısı krampı, sıcak çarpmasımeyadana gelebilir. Ekranlı Araçlarla Çalışmada Görülebilen Meslek Hastalıkları Çalışanların normal işlerinin önemli bir parçası olarak sürekli görsel ekranünitesi kullanarak yaptığı işler ekranlı araçlarla çalışılan işyerleridir.Ekranlı araçla çalışmanın yoğunluğu ve süresine bağlı olarak, yetersizgörme yeteneğine sahip olan veya ergonomik olarak kötü tasarlanmış ekranlı araç olan işyerlerinde çalışan kişiler; baş ağrıları, gözlerde yanma ve sulanma,titrek görüş gibi semptomlar ve kötü çalışma pozisyonlarındankaynaklanan kas ve eklem rahatsızlıkları geliştirebilirler. 

Benzer belgeler