Uludağ Zirvesi - Uludağ Ekonomi Zirvesi
Transkript
Uludağ Zirvesi - Uludağ Ekonomi Zirvesi
Ekonomi Zirvesi HAZİRAN 2013 Uludağ ULUDAĞ EKONOMİ ZİRVESİ ARZUHAN DOĞAN YALÇINDAĞ ALİ BABACAN BÜLENT ECZACIBAŞI FIRSATLAR ÜLKESİ NOURIEL ROUBINI AHMET ÇALIK 000_CAPITAL_ULUDAG_KAPAK.indd 1 MUHTAR KENT MEHMET ŞİMŞEK “Türkiye Fırsatlar Penceresi” ana temalı Uludağ Ekonomi Zirvesi 2013’ün, konuşma ve panellerinin tam metni… TURGAY DURAK 24.05.2013 23:58 editör l içindekiler Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş Trump Towers, Kule 2, Kat: 21-24 34387 Şişli, İSTANBUL Tel 0 212 410 32 28 Faks 0 212 410 32 27 [email protected] İcra Kurulu Başkanı Mehmet Y. Yılmaz Yayın Direktörü (Sorumlu) M. Rauf Ateş Yayın Yönetmeni Sedef Seçkin Büyük Yazı işleri Müdürü Ebru Fırat Yazı İşleri Müd. Yrd. Şeyma Öncel Bayıksel Görsel Yönetmen Murat Öksüz Editörler Nilüfer Gözütok Ünal, Elçin Cirik, Yasemin Erdoğan, Aslı Sözbilir Haber Merkezi Özlem Aydın Ayvacı, Hande Yavuz, Ayçe Aksakal, Berrin Haberveren Fotoğraflar Gökhan Çelebi, Hüseyin Öngen Marka Müdürü Gökçe Aykaç Ankara Temsilcisi Erdal İpekeşen Tel: 0 312 207 00 95 Yönetim Genel Yayın Koordinatörü Yeşim Denizel Projeler Direktörü (Tüzel Kişi Temsilcisi) Ferit Özkaşıkçı Satış Direktörü Orhan Taşkın Finans Direktörü Didem Kurucu Üretim Direktörü Servet Kavasoğlu Reklam Grup Başkanı Viki Habif Grup Başkan Yardımcısı Nil Ertan Aydemir Özel Ekler Satış Müdürü Selçuk Ergenç Kurumsal İletişim Direktörü Neslihan Sadıkoğlu Teknik Müdür Nusret Kırımlıoğlu Tel: 0 212 336 53 60-(3 hat) Faks: 0 212 336 53 90 Rezervasyon Tel: 0 212 336 53 00-57-59 Faks: 0 212 336 53 92-93 Ankara Reklam Tel: 0 312 207 00 72 - 73 Hedef Sayfalar Tel: 0 212 336 53 70 Faks: 0 212 336 53 91 Trump Towers, Kule 2, Kat: 21-24 34387 Şişli, İSTANBUL Baskı APA Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş Hadımköy İstanbul Asfaltı, Ömerli Köyü Çatalca-İSTANBUL Tel: 0 212 798 28 41 Dağıtım Yaysat A.Ş. Tel: 0 212 622 22 22 Yayın Türü Yerel, süreli, 3 aylık Capital Dergisi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Capital Dergisi’nin isim ve yayın hakkı Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş’ye aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. DB Okur Hizmetleri hattı Tel: 0212 478 03 00 [email protected] DB Abone Hizmetleri hattı Tel: 0212 478 03 00 Faks: 0212 410 35 12-13 [email protected] Pazar hariç her gün saat 08.00-20.00 arasında hizmet verilmektedir. 003_ULUDAG_EDITOR.indd 1 ZİRVEYE MÜTHİŞ KATILIM Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin ikinci yılını tamamladık. Bu yıl dev zirvenin katılımcı sayısı geçen yıla oranla oldukça fazlaydı. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek başta olmak üzere konuşmacı olarak 50’yi aşkın işadamı ve CEO zirveye katkı sağladı. Bunun yanında 1.000’i aşkın konuk da oturumları ve konuşmaları izlemek üzere 2 günlük maratonda bizimle bir aradaydı. Peki bu kadar çok ismi bir araya getiren sır neydi? Şu bir gerçek ki Türk iş dünyasının bir araya gelme ve birlikte “tablonun geneline” bakma fırsatı, Türkiye’de düşünüldüğü kadar fazla değil. Bu yılki etkinlikte pek çok dikkat çekici durum vardı. Ancak en önemlilerinden bir tanesi, her sunum arasında otelin lobisinde 2’li 3’lü gruplar halinde dev şirketlerin kaptan köşkünde oturan önemli isimlerin bir araya gelip iş konuşmasıydı. Bu da gösteriyor ki Uludağ Ekonomi Zirvesi önemli bir ihtiyacı karşılıyor. Türkiye’de bu türden etkinliklere ihtiyaç oldukça fazla. Bu yıl ayrıca pek çok ismi de otellerin ve oturum salonunun doluluk durumu nedeniyle üzüntüyle geri çevirmek durumunda kaldık. Bu yılki talep inanılmaz bir seviyedeydi. Bu dergimizi de bizimle birlikte olamayanlar için hazırladık. Umarız zirvede hissettiğimiz aynı heyecanı sizlere de aktarabiliriz. Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin 2014 yılına yönelik hazırlıklara başladık. Çok sayıda önemli konuşmacı şimdiden Zirve’ye katılmayı kabul etti. Sizlerden de konuşmacı ve konu önerilerinizi bekliyoruz. Sponsorluk konusunda talebiniz olursa lütfen bizimle temasa geçin. İyi okumalar dileriz. 4 BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN “UZUN VADELİ İSTİKRARA ODAKLANDIK” 12 BURSA VALİSİ ŞAHABETTİN HARPUT 13 HASAN RAHVALI “TÜRKIYE CAZIBE MERKEZI” 14 MUHTAR KENT 35 YILLIK MÜTHIŞ DERS 20 MALİYE BAKANI’NIN İYİLEŞME AJANDASI 26 NOURIEL ROUBINI “DÜNYADA FAZLA SAYIDA FIRSAT VAR” 30 DEĞİŞİM YENİ TÜRKİYE YENI FIRSATLAR 36 SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK SOSYAL BÜYÜME 42 GELECEK DÖNEM YENI NESIL LİDERLER 48 BANKACILIK BANKACILIKTA YENİ DÖNEM FIRSATLARI 54 PERAKENDE SINIR ÖTESI PERAKENDECİLER 60 TEKNOLOJİ TEKNOLOJİ EKONOMİYİ NASIL DÖNÜŞTÜRECEK? CAPITAL 3 24.05.2013 23:24 Makro ekonomi Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin gelecek stratejisinin bir çerçevesini çizdi. Değişen dünyada Türkiye’nin yerini, Ortadoğu’da alacağı rolü, 2023 hedefine giden yolda yapılması gerekenleri anlattı. Bütün bu çerçevede ise hep “uzun vadeli istikrara odaklandıklarını” sık sık dile getirdi. Popülist değil geleceği planlayan bir vizyonla hareket ettiklerini, gerçekçi hedefler oluşturduklarını ve bunların da hayal olmadığını anlattı. İşte bu çarpıcı konuşma… 4 “Uzun vadeli istikrara odaklandık” CAPITAL ULU_ALIBABACAN.indd 1 24.05.2013 22:59 GÜÇ DOĞUYA KAYIYOR Dünyanın son 5-6 yılı kolay olmadı. Zor dönemlerden geçtik. Özellikle teknolojinin getirdiği yeni imkanlar nedeniyle dünyanın her yerinde, çok ciddi bir sosyal dönüşüm yaşanıyor. Uydu, TV yayınlarının çok hızlı bir şekilde dünyaya yayılması, internet üzerinden haberciliğin artık dünyada şeklinin tamamen değişmesi, Twitter, Facebook gibi ortamlarda her bir bireyin küçük bir yayın organı gibi bilgi aktarması, işin şeklini çok değiştirdi ve değiştirmeye devam edecek. Artık bireyler, sadece yapılan yayını almıyor, cebinde bir telefonu olan herkes, küçük bir medya organı haline geldi. İnsanların kanaatleri, söylemek istedikleri, duymak istedikleri var. Bunları çok etkin bir şekilde yapıyorlar. Hele hele Türkiye’de, bu tür ortamların kullanılma oranı nüfusumuza göre çok yüksek. Nüfusumuzun genç oluşu, teknolojiye açık oluşu ve kültürümüz, sosyal medya ortamında da Türkiye’yi oldukça güçlü ve hareketli bir toplum haline getiriyor. Bütün bu trendlerin yanında kuşkusuz sürdürülebilirlik, kalıcılık dünya ekonomisinin bundan sonraki seyriyle çok alakalı. Şu anda özellikle bu son krizin de tetiklediği dünyadaki ekonomik güç dengesinin, hızla batıdan doğuya doğru kaydığını görüyoruz. Yeni dünyada artık Asya, Afrika çok önemli olacak. Kuşkusuz Avrupa, Japonya ve ABD’nin dünya ekonomisindeki payı, önemli olmaya devam edecek. Ama göreceli güç, hızla kaymakta şu anda. BÜYÜK İTİBAR SORUNU Biliyorsunuz krizin ilk safhası, finans sektörüyle başladı. Ama bu kriz, çok hızlı bir şekilde devletlerin kredibilitesinin aşınmaya başladığı bir süreç haline geldi. Bir ülkede finans sektörü sıkıntı yaşadığında, o ülkenin hükümeti, merkez bankası kendi imzasını o finans kuruluşunun yanına atarak sarsıntıyı önemli ölçüde absorbe edebilir. Ama o devlet imzasının gücü, itibarı şu an maalesef kriz öncesindeki gibi değil. Pek çok ülkede, özellikle Avrupa’da hükümetler, “Bu benim imzamdır. Ben şunu yapıyorum” dediğinde artık eskisi gibi itibar görmüyor. Finans sistemi açısından da bu son derece büyük bir risk. Finans sisteminin özüne baktığımızda devletlere olan güvene dayanıyor. Bugün ABD’de, merkez bankası bir fon kurmuş durumda. Bankalara, “Elindeki batık alacağı sen ver, ben sonra bakarım” diyor. Elinde batık alacaklardan oluşan bir havuz olan bir merkez bankası var. Fredy Mac ve Fanny Mae, bunlar artık devletleştirilmiş durumda. Yani devlet, sarsıntı yaşandıklarında, “Ben artık bunların sorumluluklarını alıyorum, korkmayın” dedi. Ama işte o korkmayın diyen devletin borcu, milli gelirin yüzde 110’unu geçmiş durumda. Belki kısa bir sürede ekonomiyi canlandırmak adına bir miktar bütçe açıklarına izin verilmesi, özellikle Amerika gibi bir ekonomi için normal olabilir. Ama bu yüksek borç sorununun, ne zaman ve nasıl normal bir trende gireceğinin artık planının da ortaya konulması gerekir. Fakat siyasi sistemin kilitlenişi, yönetimle kongre arasındaki uyumsuzluk, bu konuda bir uzlaşmayı bugüne kadar getirebilmiş değil. Bu yapı, Amerikan ekonomisinin önünün açılmasındaki belki en büyük engel şu anda. DÜNYADAKİ EKONOMİK GÜÇ DENGESİNİN, HIZLA BATIDAN DOĞUYA DOĞRU KAYDIĞINI GÖRÜYORUZ. YENİ DÜNYADA ARTIK ASYA, AFRİKA ÇOK ÖNEMLİ OLACAK. KUŞKUSUZ AB, ABD VE JAPONYA’NIN DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ PAYI ÖNEMLİ AMA GÜÇ HIZLA KAYIYOR. ÖNEMLİ DÜZENLEMELER YENİ KANUNLAR Son 1 yıllık döneme baktığımız zaman çok önemli düzenlemeler yaptık. Yepyeni bir Türk Ticaret Kanunu’nu çıkardık. Borçlar Kanunu’nu, Muhakeme Usulleri Kanunu’nu ve en son Sermaye Piyasası Kanunu’nu yeniden yazdık. Toplam 3 bin maddelik yasal düzenlemeler bunlar. Bunun yanında finans mahkemeleri kuruyoruz. İstanbul Tahkim Merkezi ile ilgili yasamızı meclise gönderdik. TASARRUFA DİKKAT Yine önümüzdeki dönemde enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, enerji verimliliği önemli bir konu. Petrol ve doğalgaz ithalatımız çok ve bu bizim makro dengelerimizi sürekli belli bir miktarda kırılganlaştırıyor. Kamu ve özel kesimde israfı azaltmalıyız. Tasarruf oranlarımızı mutlaka artırmalıyız. Türkiye, dünyada tasarruf oranları en düşük olduğu birkaç ülkeden biri durumunda. NELER YAPILMALI? Sanayide yüksek katma değerli üretim yapısına mutlaka geçmeliyiz. AR-GE’ye daha fazla kaynak aktarmalıyız. İnovasyon ve yenilikçilik kültürünün yerleşmesi için daha büyük bir çaba içerisinde olmalıyız. İhracatta pazar çeşitliliğinin mutlaka artması ve finansmana ulaşımın kolaylaşması gerekiyor. Yatırım ortamının iyileşmesi için çabalarımız sürmeli. İşgücü piyasamızda hala katılıklar var. Dikkat etmezsek bir sürü sonra Avrupa’nın düştüğü tuzaklara düşebiliriz. Bunlarla ilgili hazırlıklarımız var. CAPITAL ULU_ALIBABACAN.indd 2 5 24.05.2013 22:59 Makro ekonomi Ali Babacan, “Avrupa’nın pek çok ülkesinde bütçe açığı var. Ama bana göre, Avrupa’daki en büyük problem, siyasi liderlik açığıdır” diyor. “SİYASETİN ALANINI GENİŞLETMELİYİZ” SOSYAL RESTORASYON Türkiye olarak çok önemli bir ekonomik, siyasi transformasyon sürecinden geçiyoruz. Aynı zamanda bir sosyal transformasyonu da Türkiye’de sağlamamız gerekiyor. Buna bazıları sosyal restorasyon da diyor. Çözüm süreci, Türkiye için tarihi öneme sahip. Burada yapılacaklar çok çok açık. Biz hep ülkemizde kardeşliği, milli birliği savunduk. Ülkemizde ortak değerler, ortak idealler etrafında tüm toplumumuzu, tüm nüfusumuzu kucaklamayı hep savunduk. NELER İSTİYORUZ? Türkiye vatandaşı olan herkes, evrensel standartlarda haklarını yaşasın, özgürlükler noktasında dünyanın en ileri uygulamalarına kavuşsun istiyoruz. Hukukun üstünlüğü prensibini yaşatmak için bütün gücümüzle çalışmalıyız. Birinci sınıf bir demokrasi istiyoruz. Bunları bugün sağlamaya çalışmazsak 2023 Türkiye’si hayal olacak. TREND SÜRMELİ Son 10 yılda milli gelirimizi üçe katladık, milli gelire olan borcumuzu yarı yarıya azalttık. 2023’e kadar bu trendin devam etmesini istiyoruz. Şu anki milli gelirimizin 2,5 katı bir milli gelir hayal ediyoruz. Bunun da gerçekçi bir hedef olduğunu düşünüyoruz. Ama bütün bu söylediklerimizi gerçekleştirmemiz şartıyla. Artık herkes mücadelesini fikirlerle yapacak. Siyaset önemli bir mücadele alanı olacak. Siyasetin alanını çok genişletmemiz gerekiyor. 6 LİDERLİK AÇIĞI TEHLİKESİ Öte yandan Avrupa’ya bakıyoruz. 27 ülkenin üyesi olduğu bir birlik, 17 ülkenin üyesi olduğu tek para birimi ve koalisyon hükümetleri, azınlık hükümetleri… Hükümetlerle meclisler arası uyumsuzluklar... Popülist ve günün getirisine bakan politikacılar… Avrupa’da pek çok ülkede bütçe açıkları var, ama bana göre şu anda Avrupa’daki en büyük problem, siyasi liderlik açığı. Gerçekten vizyon sahibi, ülkenin geleceğini düşünen politikacı sayısı, şu an Avrupa’da çok az. Öyle şeyler söyleniyor, öyle şeyler yapılıyor ki gerçekten hayrete düşüyoruz. Söylediğin şey, belki önümüzdeki haftayı, ayı, yılı kurtarıyor ama geleceğe zarar veriyor. Bunu dikkate alan lider sayısı çok az. İşte böyle bir tabloya baktığımız zaman ekonominin en önemli unsuru olan güven unsuru, pek çok ülkede sağlanamıyor. Sayın Kent, iş dünyasında güvenin öneminden bahsetti. Güven her şeyin esası. Siyasette de hiçbir fark yok. Güven ortamını oluşturduğunuzda her şey kolaylaşıyor. Bugün bakıyorsunuz pek çok merkez bankası trilyonlarca dolar, Euro, yeni karşılıksız basmış durumda. Aman bankalar batmasın, aman sisteme zarar gelmesin diye. Hani biraz ekonomiye can suyu olsun diye büyük bütçe açıkları veriliyor, devlet gelirlerinden çok daha fazla harcama yapılıyor. Fakat bunlar, pek çok ülkede işe yaramış değil. Çünkü atılan adımların yanında öyle şeyler söyleniyor ki siyasi tablo öyle karışık ki o kadar çapraz mesajlar veriliyor ki ülke içinde güveni oluşturamıyorlar. BÜYÜME SIKINTISI Vatandaşlar gelecekten korktuğu zaman para harcamak konusunda tereddütlü davranıyor, şirketler yatırım kararlarını erteliyor, finans sektörü kredi konusunda tutuk davranıyor. Son birkaç yıldır Avrupa merkez bankalarının yaptığı likidite operasyonlarına bakın, çok enteresandır. Piyasaya sürülen likidin yarısı, ertesi akşam geri geliyor. Bankalar birbirine güvenmediği için paraya ihtiyacı olan merkez bankasından çekiyor, parası olan gidiyor merkez bankasına park ediyor. Bankalar piyasaya güvenmeyince büyüme bir türlü gerçekleştirilemiyor. Geçen yıl Avrupa’daki 17 ülkenin toplamında ekonomi küçüldü. Bu seneki projeksiyonlarda biraz büyüme bekleniyordu, son tahminlerde yine küçülme var. Öte yandan bakıyoruz gelişmekte olan ülkelerin bazılarında da problemler var. Mesela BRIC ülkelerinden Hindistan’daki ciddi kamu açıkları ve altyapıyla ilgili kısıtlar büyüme rakamlarını aşağı çekiyor. Brezilya’da artık büyüme durmuş durumda. Çin’in kendi özel yapısı var. Rusya’nın, petrol fiyatları 100 doların üzerinde olduğu sürece ekonomisi rayında gidiyor. CAPITAL ULU_ALIBABACAN.indd 3 24.05.2013 22:59 Ben Kasım 2002’den beri G20’de ülkemizi temsil ettim. Orada tabii bütün büyük ekonomilerden olan dostlarımızla sık sık sohbet ediyoruz ve bir bakıma birbirimize tavsiyelerde bulunuyoruz. Bunları da yayınlıyoruz. Bu dokümanlara, bizim özellikle yazılmasını istediğimiz en önemli konulardan biri, artık gelişmiş ülkelerin de bir an önce güvenilir, orta vadeli programlarını ortaya koymalarıydı. Diyeceksiniz ki zaten yok mudur? Maalesef yok. Pek çok ülke göç konusunda ciddi bir fobi içinde. Bugün ABD nüfusu artıyorsa göçle artıyor. Eğer 20 yıl önce göçü engelleseydi nüfusu geri sayıyordu. Yeni gelen dinamik nüfusla gelişmiş ülkelerde kalkınma, büyüme sağlanıyor. Obama yeni bir göç yasası üzerinde çalışıyor. Sayın Obama’nın güzel fikirleri var. Bu göç reformu konusunda ne kadar başarılı olabilecek. Bence başarılı olabildiği ölçüde Amerika’yı başarıya götürecek. buna üye olduğunda bu bir küresel barış projesi haline gelecek. Hala AB diyorsak ki bugünlerde Türkiye’de çıkıp bunu açık yüreklilikle söylemek o kadar kolay değil, çünkü AB üzerinden de Türkiye’de iç siyasette tartışmalarımız bazen enteresan boyutlara ulaşabiliyor. Mutlaka o vizyonumuzu kaybetmememiz lazım. Çünkü Türkiye’nin AB üyeliği sadece Türkiye için değil, AB için değil çok geniş bir coğrafya için çok önemli bir projedir. AVRUPA’NIN KORKULARI POPÜLİST POLİTİKALAR İşte Avrupa’nın içine kapalı bu tutumu, yine popülist siyaset nedeniyle. Problemler yaşandığında suçu dışarıda aramak çok kolay. Biz bu problemi yaşıyoruz çünkü ülkemizde yabancı işçiler var, bu işçiler işinizi elinizden alıyor. Tipik kısa vadeli, popülist, kapalı Avrupalı politikacı söylemi. Veya DOĞUDAKİ BÜYÜK DÖNÜŞÜM Bugün ABD’nin bu yılki bütçe hedefinin ne olacağı hala belli değil. Nisan ayına geliyoruz, nasıl bir maliye politikası uygulayacağını bilmiyoruz. Çünkü henüz üzerinde uzlaştıkları bir çerçeve yok. İnsanların her gün gazetelerde mali uçurum diye haber okuduğu bir ülkede, Bugün Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da çok önemli bir dönüşüm süreci başladı. Bu dönüşüm sürecinin en önemli nedeni olarak Türkiye gösteriliyor. Nüfusunun önemli bir çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede, eğer demokrasi iyi işleyebiliyorsa, eğer temel hak ve özgürlükler konusunda çok daha ileri AB BIZIM IÇIN ÖNEMLI. AB ÖNEMLI BIR BARIŞ PROJESI. AMA UNUTULMAMASI LAZIM KI BU BIRLIK, ORTAK EKONOMIK ÇIKARLAR ÜZERINE INŞA EDILDI. ORTAK EKONOMIK ÇIKAR ZEMINI ZAYIFLAYINCA SIYASI BIRLIĞIN GELECEĞI DE TARTIŞILIR HALE GELIYOR. siz diyorsunuz ki, “Hadi büyüyelim canlandıralım.” Herkes korkuyor, bu uçurumdan, “Biz de aşağı düşer miyiz” diye. Son G20 toplantısında da söyledim açıkça: Bu bütçe açığı yüzde 6 mı, 7 mi oldu. Siz bunu 6 aydır, 1 yıldır tartışacağınıza, yüzde 6,5 deyin, ya bir şey deyin, bu tartışmalar bitsin, biraz insanların güveni olsun. Dolayısıyla güven unsuru çok önemli. Hele Avrupa’da yapısal reformlar çok ciddi problem. Gerçekleştirilemiyor. Rekabet gücü Avrupa’da hızla geri düşüyor. Yeni nesilde o heyecan, girişimcilik ruhu eskisi kadar maalesef yüksek değil. Özellikle Avrupa’da her ülkenin bir bakıma kompartıman kompartıman oluşu ve pek çok ülkede farklı kültürlere, farklı insanlara olan farklı tutum, Avrupa’nın rekabetçiliğini çok kötü vuruyor. Yaşlı nüfus artıyor. ithal ürünler geliyor ülkemizi şöyle yapıyor, böyle yapıyor. Korumacılık, kendini içe kapatma. Bu birbirini besleyen bir sürece gidiyor. İçlerine kapandıkça sıkıntı büyüyor, verim düşüyor, üretkenlik düşüyor. AB bizim için önemli. AB önemli bir barış projesi. Ama unutulmaması lazım ki bu birlik, ortak ekonomik çıkarlar üzerine inşa edildi. Ortak ekonomik çıkar zemini zayıflayınca siyasi birliğin geleceği de tartışılır hale geliyor. Halbuki AB, ortak değerler etrafında oluşmuş. Avrupalı dostlarımıza bunları hep hatırlatıyoruz. Temel hak ve özgürlükler, iyi işleyen bir demokrasi, hukukun üstünlüğü, bunlar 27 ülkede de benimsenen, uygulanan değerler. Bir bakıma bu evrensel değerlerin bu krize kurban edilmemesi gerekiyor. AB bir barış projesi, fakat biz inanıyoruz ki Türkiye’de bir gün uygulamalar yapılabiliyorsa ve bu ülke ekonomik olarak da örnek gösteriliyorsa pek çok ülkede gençler soruyor: “Ya bu ülkenin yaptığını biz niye yapmıyoruz.” Tunus, Libya, Mısır, Yemen, hatta Suriye’de bütün bu dönüşümün, çabanın, zor geçişlerin arkasında bir bakıma bu aynı değerlerin arayışı var. Biz kuvvetle inanıyoruz ki Türkiye’nin kendi içinde daha kuvvetli yaşattığı bu evrensel değerler, ileride pek çok ülke tarafından benimsenip uygulanabilir. İşte o noktaya geldiğimizde şöyle bir Balkanlar’dan tutun Körfez’e kadar Körfez’den alın Cezayir’e, Fas’a kadar olan coğrafyada, artık hudutlar anlamını yitirmeye başlayacak. Çünkü serbest ticaret diyoruz, vizeleri kaldıralım diyoruz. İnsanlar, ülkeden ülkeye rahatça gidebilsin istiyoruz. Ürünler ülkeden ülkeye serbestçe hareket CAPITAL ULU_ALIBABACAN.indd 4 7 24.05.2013 23:00 Makro ekonomi BÖLGEDEKİ EKONOMİK DÖNÜŞÜME DESTEK VERİYORUZ. MISIR’A 2 MİLYAR DOLARLIK KREDİ İMKANI AÇTIK. TUNUS’A 500, LİBYA’YA 200, YEMEN’E 100, KIRGIZİSTAN’A 106 MİLYON DOLARLIK DESTEK SAĞLADIK. ŞU ANDA BAĞIŞ YAPAN BİR ÜLKE KONUMUNDAYIZ. edebilsin istiyoruz. Enerji, finansman rahatça ülkeden ülkeye akabilsin istiyoruz. Bunu gerçekleştirdiğimizde herkesin kazanacağı çok geniş bir coğrafya oluşacak dünyada. Biz kuvvetle inanıyoruz ki bu gerçekçi bir hedeftir. SURİYE’DE DE ISRARLIYIZ Şu anda Kuzey Afrika, Ortadoğu iç ticaretin dünyada en düşük olduğu bölge. Güney Amerika’ya, Güneydoğu Asya’ya, Sahraaltı Afrika’ya bakın, ülkeler arası ticaret çok daha fazladır. Bu kadar birbirlerine yakın, ortak geçmişe ve kültüre sahip ülkelerin, birbirinden bu kadar uzak olması sürdürülebilir değil. Yeter ki o suni bölünmeleri, kompartıman haline gelmiş ülkeleri birbirine daha açabilelim. Bölge için vizyonumuzun gerçekçi, ama aynı zamanda çok çaba istediğini düşünüyoruz. 3 yıl yerimizde dimdik durduk. İsrail Başbakanı Netanyahu geldi, bizim 3 yıl önce söylediğimiz şartları yerine getirdi ve şimdi yeni bir dönem adım adım başlayacak. Biz ümit ediyoruz ki bundan sonraki dönemde İsrail çözümlerin bir parçası olsun. Aynı ısrarımız ve dik duruşumuz Suriye için de gerçekçi olacak. Bu rejim er ya da geç gidecek. Baskıyla, zulümle, kendi vatandaşını öldürerek bir rejimin meşrutiyetini devam ettirmesi mümkün değil. Tabii bu bölge, bizim tarihi, kültürel bağlarımızın güçlü olduğu bir bölge. Bunun ötesiyle de çok yakından ilgilenmeye başladık. Bu bölgedeki ekonomik dönüşüme biz destek veriyoruz. Bakın sadece Mısır’a, 2 milyar dolarlık kredi imkanı açtık. Tunus’a 500, Libya’ya 200, Yemen’e 100, Kırgızistan’a 8 CAPITAL ULU_ALIBABACAN.indd 5 24.05.2013 23:00 masters ozel bankacilik 2013 YUZME_205x275.pdf C M Y CM MY CY CMY K 1 10.05.2013 16:27 Makro ekonomi 106 milyon dolarlık destek sağladık. Afrika son derece önemli bir bölge. Burada geçen yıl itibarıyla büyükelçilik sayımız 34’e çıktı. Şu anda yükselen ve bağış yapan bir ülke durumundayız. Geçen yıl 1,3 milyar dolar dışarıya nakit hibe bağışımız oldu. TÜRKİYE’NİN VİZYONU Türkiye, işte bu vizyonuyla hükümet, iş dünyası ve sivil toplumla el ele vererek büyük başarılar elde etti. Son 3 yılda dahi Türkiye, hızlı büyüyen, istihdamını artıran, borcunun milli gelire oranını düşüren bir ülke oldu. Son 3 yılda Türkiye’de 4,7 milyon kişilik istihdam arttı. Son 1 yılda oluşan istihdamın yarısı kadınlardan oluşuyor. 2009’da başlattığımız kadınların ilk işe girerken 3-4 yıl gibi bir süre sigorta primini Hazine’nin ödemesiyle 100 binlerce kadınımız çalışmaya başladı. Bütün bunlar tarihi trendler. Biz hep uzun vadeye baktık, hep uzun vadeli istikrara odaklandık. 2012 yılında çok enteresan bir politika uyguladık. 2010-2011’de Türkiye çok hızlı büyüdü. Baktık ki büyümede iç tüketim ağırlıklı bir kompozisyon var. İç tüketim de bankadan kredi çekerek yapılan harcamadan oluşuyor. 2012’de özellikle tüketici kredileri üzerinde kredi hacmi artışında makro ihtiyati tedbirlerle kısıtlamalara gittik. Yani bankaların kredi hacmindeki artışı sınırladık. Bunlar hep uzun vadeli baktığımızdan. Bugünü kurtarmak istersek çok kolay. Muslukları açarsınız. Halkımız da geleceğe güveniyor. Ülkede istikrar var. Büyüme hızını çok farklı bir noktaya getirebilirsiniz. Ama o ilerideki istikrarınıza çok ciddi zarar verebilir. Biz 2012’de özellikle dış talepten gelen bir büyüme yarattık, iç talebin katkısı olmadı. Bizim cari açığımız, 2011’in sonunda yüzde 10’a çıkmıştı. 1 yılda 4 puan düşerek yüzde 6’ya indi. Yine enflasyonda son 44 yılın en düşük rakamına ulaştık. 2013’te yüzde 4’lük bir büyüme bekliyoruz. Bu büyümenin iç ve dış taleple dengeli bir şekilde olması için planlarımızı yaptık. BİZİM MODELİMİZ Şu çok önemli: Önce üreteceğiz, sonra tüketeceğiz. Yunanistan son 10 yıldır ürettiğinden fazla tüketiyor. Kıbrıs Rum kesiminde tablo aynı. Bunu sonsuza kadar sürdüremezsiniz. Yatırım, ihracat yapacaksınız, değer üreteceksiniz, ondan sonra bu değer kadar refah seviyesini artıracaksınız. Kısa vadeli suni refah artışları, daha sonraki dönemlerde ülkeleri gelip vuruyor. Tamamen borçlanmaya dayanan bir iç tüketim suni bir refahtır. Daha henüz hak edilmeyen bir refahtır. Biz diyoruz ki önce bir hak edelim, sonra o refah seviyesine ulaşalım. İşte bu nedenle 2013 daha sağlam bir zeminde, daha geleceğe güvenle bakan, Avrupa’nın pek çok ülkesinin gıpta ile baktığı yüzde 4 gibi bir oranla büyüyeceğiz. Uzun vadeye bakmak aynı zamanda nesiller arası adaleti de getiriyor. Bugün tüketirseniz çocuklarınız, torunlarınız bunu ödeyecek. Bundan sonraki dönemde mutlaka dışarıya daha fazla ağırlık vermemiz gerekiyor. İhracat, ihracat, ihracat… Üretim, yatırım, yüksek katma değerli üretim, bunu dünyaya satmak, değer üretmek ve ürettiğimiz değer kadar refahı artırmak. Modelin mutlaka bu olması gerekiyor. SON 3 YILDA 4,7 MİLYON KİŞİLİK İSTİHDAM YARATTIK. SON 1 YILDA OLUŞAN İSTİHDAMIN YARISI KADINLARDAN OLUŞUYOR. YÜZBİNLERCE KADINIMIZ ÇALIŞMAYA BAŞLADI. BÜTÜN BUNLAR TARİHİ TRENDLER. “SİVİL TOPLUM AYAĞINI GÜÇLENDİRMELİYİZ” SÖZLERİMİZİ TUTTUK Sayın Muhtar Kent bir söz söyledi: “Marka bir sözdür. İyi bir marka, tutulmuş bir sözdür.” Bu, çok önemli. Türkiye, artık kendi bölgesinde, hatta dünyada yükselen bir marka olduysa bunda Türkiye’nin tuttuğu sözlerin çok önemli bir payı var. Özellikle son 10 yılda Türkiye’nin ortaya koyduğu reform programı, AB süreciyle, ekonomik dönüşüm programıyla ortaya koyduğu performans, yapacağız dediklerimizi yapmamız, söz verip tutmamız, Türkiye’yi çok farklı bir noktaya getirdi. ALTIN ÜÇGEN OLUŞTU Bugün hükümet, iş dünyası ve sivil toplum olarak altın üçgen de önemli ölçüde oluştu. Ama samimi bir değerlendirme yapmak gerekirse üçgenimizdeki sivil toplum ayağını biraz daha güçlendirmeliyiz. O noktada gerçekten gönüllü olan, gerçekten derdi ve amacı olan insanlarımızın daha çok bir araya gelip çalışması gerekiyor. Asıl kıymetlisi, herkesin kendi cebinden ve emeğinden bir şey kattığı, ‘Bu benimdir’ dediği sivil oluşumlardır. Bunların önümüzdeki dönemde Türkiye’de daha etkin olması gerektiğini düşünüyorum. Bu sivil toplum ayağını da güçlendirdiğimizde Türkiye’nin geleceğe çok daha güçlü bir şekilde yürüyeceğine inanıyorum. 10 CAPITAL ULU_ALIBABACAN.indd 6 24.05.2013 23:00 Şirketinize verimlilik katan teknolojiler Vodafone’da. Vodafone’un Makineler Arası İletişim’deki 20 yıllık global tecrübesi şirketinizin hizmetinde. Bu teknolojiyle, makinelerinize takılan küçük birer SIM kart sayesinde, şirketinizin veri merkeziyle makineler arasında iletişim kuruluyor. İşinize özel geliştirilen teknolojiler sayesinde şirketiniz daha verimli, daha kârlı ve güçlü oluyor. Şirketiniz Makineler Arası İletişim Teknolojisi ile fark yaratıyor. vodafone.com.tr/m2m 0 850 250 0 542’yi arayın, işyerinize gelelim. Vodafone Group, 20 yıldır Makineler Arası İletişim alanında hizmet vermektedir. Bursa Valisi Şahabettin Harput Bursa’nın büyük gücü G üçlünün haklı sayıldığı günümüz dünyasında ülkemizin sadece bölgesel anlamda değil, küresel anlamda da büyük bir güç haline gelebilmesinin olmazsa olmaz koşullarından biri ekonomik olarak güçlü olmaktır. Ülkemizin her türlü maddi, manevi ve doğal kaynaklarının yanında iyi yetişmiş nitelikli insan gücü ve genç nüfusu bizim için önemli bir potansiyeldir. Bu potansiyelin doğru bir şekilde değerlendirilmesi, bizi hedeflediğimiz noktalara emin adımlarla taşıyacaktır. Burada herkes tarih önündeki onurlu yerini alacaktır. Özellikle Cumhuriyet’imizin kuruluşunun 100’üncü yıl dönümüne rastlayan 2023 hedeflerini hepimiz biliyoruz. Bu hedeflere ulaşma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Siyasi, ekonomik istikrar ve güven bunun en önemli altyapısıdır. Batı dünyasının 2008 ekonomik krizinden büyük yaralar almasına karşın ülkemizin dünyanın en hızlı büyüyen ülkeleri arasında yer alması, 2023 hedefleri için halkımıza çok büyük güven ve cesaret vermiştir. ÖNEMLİ EKONOMİK YAPI Şimdi size biraz da Bursa’dan bahsetmek istiyorum. Bursa, sahip olduğu toplam 2 milyon 688 binlik genel nüfusuyla ülkemizin dördüncü büyük ili. Yine 2012 yılı için Ekonomi Bakanlığı verilerine göre Türkiye genelinde ihracatta, ARGE ve patent proje üretiminde İstanbul’dan sonra ikinci il konumunda. Türkiye’de ilk organize sanayi bölgesinin kurulduğu yer olan Bursa’da, bünyelerinde 1.371 tesis ve 136 bin çalışanı bulunan 13 faal organize sanayi bölgesi, 43 bin şirket ve 78 binin üzerinde KOBİ bulunmaktadır. Bütün bunlar Bursa’nın gücünü göstermesi bakımından önemli veriler. Ayrıca 8 adet yeni OSB ıslah çalışmaları da sona ermek üzeredir. Bursa, başta otomotiv ve tekstil olmak üzere makine imalat ve yan sanayi ve gıda sanayi için Türkiye’de önemli bir merkez. Türkiye, toplam sentetik üretiminin yüzde 75’ini, otomobil üretiminin yüzde 66’sını, kamyonet üretiminin yüzde 48’ini, toplam araç ihracatının yüzde 53’ünü Bursa’da gerçekleşiyor. Ayrıca mobilya, mermer, madencilik ve su sektöründe de Bursa’nın Türkiye ölçeğinde önemli bir yeri vardır. YÜKSELEN SEKTÖRLER Bursa, son yıllarda sanayide kat ettiği başarıların yanı sıra yeni bazı sektörleri özellikle gündemine aldı. Bunlardan özellikle sanayide katma değeri yüksek ürünlere dönük çalışmalar içinde savunma ve uçak sanayine Bursa olarak büyük ağırlık verdik. Bu alanda Savunma Sanayi Müsteşarlığı’yla valilik arasında oluşturulan işbirliği sonucu ortak proje çalışmalarına başladık. Yine bilişim ve enerji sektörüne büyük ağırlık verdik. Bursa’da bir yazılım vadisi kurulması çalışmaları valiliğimiz tarafından başlatıldı. Yine sanayimiz için çok büyük önem taşıyan lojistik köyü kurulması çalışmaları da aralıksız devam ediyor. Son birkaç yılda Bursa’da en hızlı büyüyen sektör, turizm oldu. Bursa, tarımda da bir markadır. Toplam yüzölçümü 1 milyon 88 bin hektar olan Bursa’nın yüzde 30,9’unun tarım arazisi olması ve bölgede Türkiye’nin en modern tarım faaliyetlerinin yapılması sadece Bursa açısından değil, ülkemiz açısından da büyük bir gurur kaynağıdır. İstanbul’un dev projelerle dünya başkenti olma yolunda hızla ilerlemesi, her geçen gün Bursa’yı da İstanbul ve Türkiye için önemli hale getiriyor. Bursa’nın sanayi potansiyeli yanında tarımdaki büyük zenginliği, termal zenginliği ve Uludağ’ın İstanbul’un vazgeçilmezleri arasında olduğunu biliyoruz. Önümüzdeki dönemde artık İstanbul ve Bursa’nın birlikte düşünülmesi kaçınılmaz olacak. 12 CAPITAL ULU_HASANRAHVANLI-VALI.indd 1 24.05.2013 22:33 Görüş Türkiye cazibe merkezi 2 023 için hedefleri olan bir ülkeyiz. Bugün Türkiye, Batı Avrupa, Rusya, Ortadoğu, Afrika ve Asya’nın merkezinde büyük bir çekim gücü ve cazibe merkezi konumunda. Biz ortak hedefler ve değerler söz konusu olduğunda hemen tek yumruk olabiliyoruz. Devlet adamımızla, iş çevreleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla aynı hedefe kilitlenme konusunda bir başarımız var. Ben şahsen Türkiye’nin 2023 hedeflerini kısa sürede yakalayacağını düşünüyorum. Devletimizin ve iş dünyasının bu hedefe kilitlenmiş olmasında, insanımızın yapısal özelliğinin gelişmiş toplumlardan daha farklı olmasının ana temel unsur olduğuna inanıyorum. Türkiye, 2023 hedeflerine dev adımlarla ilerlerken bugüne kadar yapılan başarılı çalışmaların yanında hemen arifesinde olduğumuz çok önemli birkaç tane proje var. 150 milyon yolcu kapasiteli İstanbul’un 3’üncü havaalanı projesi bunlardan ilki. Kanal İstanbul, 3’üncü köprü, İstanbul – İzmir otoyolu, hızlı tren de önemli projeler arasında... DÜNYA FİNANS MERKEZİ Dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi olma hedefimize katkı sağlayacak bir diğer proje de İstanbul Finans Merkezi projesidir. Böylesine büyük bir projede yer almaktan ötürü grubum adına büyük onur duyuyorum. Yüklenici olarak bize tanınan süreden 250 gün önce projeyi tamamlayarak üzerimize düşen görevi yapmış olacağız. Geçen mart ayında, Fransa’da gayrimenkul fuarına katıldık. Orada standımızı İslam Kalkınma Bankası CEO’su ziyaret etti. Körfez’de birikmiş olan sermayenin, İstanbul EMEKLİLİĞİ ANLATACAĞIZ Ağaoğlu Şirketler Grubu CEO’su Hasan Rahvalı Finans Merkezi’nin yapımını dahi beklemeden Türkiye’ye nasıl aktarılabileceği konusunda görüşlerini paylaştılar. Bu bize moral verdi. Hemen dönüşümüzde Londra Finans Merkezi Başkanı projemizi ziyaret edip çalışmaları bizzat sahada gördü. Sonraki aşamada burada yer almak isteyen Londra’daki uluslararası finansal oyuncuların isteklerini ilettiler. Bu da bize büyük moral verdi. Hemen ardından ABD’den resmi bir heyeti ağırladık. Onların da düşünceleri aynıydı. Çünkü, 10’uncu ekonomi olma hedefi, finanssız olmayacaktır. Bizim kısa vadede bölgesel, orta ve uzun vadede global bir finans merkezi olma hedefimizin çok kısa sürede gerçekleşeceğine dair inancımız tam. Gelecek dönem için Türkiye ekonomisi açısından çok önemli iki başlığı özetlemek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bireysel emeklilik sistemi projesi. Ülkemizin tasarrufa ihtiyacı var. Biz grup olarak sigorta ya da finans sektörü içinde değiliz. Ancak, bunun bir milli konu olduğunu düşünüyoruz. Sosyal sorumluluk kapsamında bunu destekliyoruz. Bir proje yaptık. Avrupa’da yaşayan 3 milyon Türk vatandaşına ulaşarak bunu anlatacağız. Onların sıfır değerle Avrupa’da tuttukları tasarruflarını sosyal sorumluluk kapsamında Türkiye’ye çekmek için gerekenleri yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Son olarak önümüzdeki günlerde yabancıya gayrimenkul satışının büyük önem kazanacağını göreceğiz. Bugüne kadar sadece şirket olarak 400 milyon dolarlık bir kaynak arzımız oldu. Sadece bu hafta ilave 150 milyon dolarlık tek kişiye satışın ön anlaşmasını yaptık. Ben 2’nci Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin Türkiye’nin 2023 hedeflerine büyük katkı yapacağına inanıyorum. Bu geleneğin her yıl artan bir iştahla devam edeceğine olan inancım da tamdır. Yalnız Uludağ’da çok geniş salonlara ihtiyacımız var. Biz de burada aynı zamanda turizm yatırımcısıyız. Bizim asıl isteğimiz Orman Bakanlığı’ndan. Çünkü Orman Bakanlığı’nın şu anda askıda olan planının doğayı da koruyarak revize edilmesi ve günün şartlarına uygun olarak uygulanması gerekiyor. Bu sayede Uludağ’da çok büyük salonlarda uluslararası toplantıları yapma fırsatına kavuşmuş olacağız. CAPITAL ULU_HASANRAHVANLI-VALI.indd 2 13 24.05.2013 22:33 Liderlik 2013’te Coca-Cola’nın CEO’su ve dünya başkanı olarak 5’inci yılını dolduracak. Coca-Cola ile başlayan ve onunla devam eden 35 yıllık kariyerine pek çok insan, ülke ve pozisyon sığdırdı. Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “Benim Hikayem” başlıklı sunumuyla büyümenin aritmetiğini anlatan Kent, kariyer basamaklarını tırmanırken aldığı dersleri de paylaştı. Kullandığı iş modelini, gözlemlerini, etkilendiği değişimi anlattı. İşte Muhtar Kent ve onun 35 yıllık kariyerinden çıkardığı dersler… Muhtar Kent 35 YILLIK müthiş ders A slında aylardır bunun hayalini kuruyorduk. Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde Muhtar Kent’i ağırlama fikri, bizi oldukça heyecanlandırıyordu. Bu heyecanımız gerçek oldu ve Muhtar Kent, zirvenin önemli konuşmacıları arasında yer aldı. Katılımcıları ve izleyenleri oldukça etkileyen bir konuşma yaptı. “Burada size, benim hikayemi anlatacağım. 35 yıllık kariyerime nasıl başladım? Nerelerden geçtim? Buraya nasıl geldim? Bu şekilde sunumum inşallah daha çok ilginizi çeker” diyerek konuşmasına başlayan Coca-Cola’nın CEO’su ve dünya başkanı Muhtar Kent, kariyer basamaklarını tırmanırken öğrendiklerini Uludağ Ekonomi Zirvesi’ne katılan iş dünyasının değerli temsilcileriyle paylaştı. Bu önemli sunumun detaylarını ise şimdi de siz Capital okurlarına aktarıyoruz: 14 CAPITAL ULU_MUHTARKENT.indd 1 24.05.2013 22:39 s UMUT SİNYALLERİ “Dünya çok hızlı değişiyor. Dünyada okullaşma oranı, yüzde 55’ten yüzde 75’lere tırmandı. 25 yıldır dünya önemli bir barış içinde. Evet, bir sürü yerde çatışmalar oluyor. Ama gerçekten silahlı çatışma, son 25 yılda yüzde 35 azalmış vaziyette. Bebek ölümleri dünyada yüzde 40 düştü. Ayrımcılık dünyada azalıyor, hoşgörü her gün önemli ölçüde artıyor. Kadınların ekonomiye katkısı da her geçen gün yükseliyor. Bu, bence en önemli fırsatlardan bir tanesi. Tarım verimi, muazzam şekilde artıyor. Amerika’da bir arkadaşımın çiftliğinde bir gün geçirdim. 850 bin dolarlık bir araçla yaklaşık 45 km boyunda, 25 km eninde bir arazideki mısırları kestik ve arkadan takip eden kamyonlara yükledik. Kabininin içinde müzik çalan bir araçla hiç dokunmadan 175 milyarı özel, geri kalanı da işle ilgili. Yani her dakika 208 milyon e-posta. Sosyal medya muazzam şekilde gelişiyor. Facebook neredeyse 1 milyarı geçmiş vaziyette. Sadece Coca-Cola’nın Facebook’ta 60 milyon üyesi var. Türkiye Facebook’ta en büyük ülkelerden biri. Twitter aynı şekilde. Online alışveriş pazarı büyüyor. 2012 Aralık verisine göre Amerika’da e-ticaret hacmi, 300 milyar dolara ulaştı. Yani dünyadaki 30’uncu büyük ekonomi olarak kabul edilebilir. Tayland’ın GSMH’si ile aşağı yukarı aynı. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Son 10 yılda, geçmiş 20 yıldan da hızlı gelişen, büyüyen bir dünya, aynı zamanda küçülen bu dünya. Dünyaca tanınan bir markaya sahip, bunun dışında milyar doları aşan 16 tane markası olan, 207 ülkede binden fazla fabrikasında 770 bin çalışanı olan, dünyadaki en büyük tüketici ağına sahip “KARIYERIME, 1979 YILINDA ATLANTA’DA BAŞLADIM. İLK 10 AYIMI KAMYONLARDA GEÇIRDIM. HER SABAH 4’TE KALKTIM, KAMYONLARI YÜKLEDIM VE MARKETLERE, IRILI UFAKLI SATIŞ NOKTALARINA COCA-COLA SATTIM. BUGÜN BILE HALA PIYASAYI DOLAŞMAKTAN BÜYÜK ZEVK ALIYORUM. BU HAFTA RIYAT VE ABU DABI’DEYDIM. YINE KAMYONLARI DOLAŞTIM, SATIŞ NOKTALARINI GEZDIM. HER HAFTA GITTIĞIM YERDE BUNU YAPARIM.” yaptık bu işi. Yani böyle bir dünyada yaşıyoruz. Şehirleşme hızlanıyor. Çevre duyarlılığı muazzam artıyor. Eskiden Bursa’ya geldiğimde muazzam bir hava kirliliği vardı. Bugün hava gayet güzel, açık, bütün şehir gayet güzel şekilde gözüküyordu, ona da çok sevindim. MUAZZAM GELİŞME İletişim artıyor dünyada. İletişim önemli, çünkü ilk e-postanın 1970’lerde yollandığını düşünürsek 2012 yılı itibariyla gezegende 3,4 milyon e-posta hesabı bulunuyor. Yaklaşık her gün 300 milyar e-posta atılıyor. Bunların bir sistemin başında olup büyümemin matematiğini irdeleyeceğim. Ama önce kendi kariyerimdeki yolculuğumdan bahsedeceğim. Sonra büyüme aritmetiğini ve arkasından Coca-Cola’daki büyüme stratejisini irdeleyeceğim. Çünkü büyüme, öyle bir şey ki oksijen gibi yükseldikçe hava azalıyor, zorlaşıyor. Başarıyı elde etmek zor ama başarıyı tekrarlamak çok daha zor. Dünya şampiyonasında kaç tane 4 kez üst üste altın madalya kazanmış sporcu var? Bir tane, o da Jean-Claude Killy. Onun için başarıyı tekrarlama çok daha zor. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE İNOVASYON 3W VE TAAHHÜTLER Sürdürebilirlik, gezegen konusunda sizin karakterinizi tüketicinizin üzerindeki karakterle örtüştüren en önemli noktalardan biri. Biz buna 3W diyoruz: Su (water), yaşam kalitesinin yükselmesine destek (wellness), kadınlara şirket içinde ve dışında ekonomik olanaklar sağlanması (women). Ve bunlarla ilgili de bazı taahhütlerimiz var. Su konusunda, 2020 yılında gezegenden aldığımız her litreyi geri vermek; kadınlar konusunda, şirketin dışında 5 milyon kadına ekonomik olanak sağlamak gibi. 21. Asrın, kadınlar asrı olduğuna inanıyorum. Türkiye’de pek çok sürdürülebilirlik programlarımız, ortaklarımız var. İstanbul Ticaret Odası belediyeler gibi. Aynı zamanda Hayat Artı Vakfı gibi birçok vakıfla çalışıyoruz. İNOVASYON İÇERİDE DEĞİL İnovasyon daimi değişim içinde. Dünyadaki yaratıcı ve akıllı insanların çoğu, şirketinizin dışında olan bir dünyada yaşıyor. İnovasyon içeride değil. Bize göre, Coca-Cola’da AR-GE kesinlikle inovasyonu yaratmıyor. İnovasyon bizim müşterilerle olan ilişkilerimizde, bizim diğer paydaşlarımızla olan ilişkilerimizde ve şirketimizin dışındaki bazı modellerde gelişiyor. İlk defa dünyada bitkiden şişe ürettik. Bu şişenin yüzde 30-40’lık bölümü bitkiden üretiliyor. Bu inovasyon bizim içimizde gelişmedi. Hindistan’da bizim de desteklediğimiz bir üniversitedeki kuluçka modelinde geliştirildi. Şimdi bunu dünyada her tarafa yayıyoruz. Bunun gibi birçok başka örnek de var. CAPITAL ULU_MUHTARKENT.indd 2 15 24.05.2013 22:39 Liderlik “BAZI IŞ TOPLANTILARINDA FINANS MÜDÜRÜMÜ BANKAYA YOLLARIM. BIR ÇANTANIN IÇINE NAKIT KOYAR GETIRIR, MASAYA DÖKERIM. BUNU HEPIMIZIN GÖRMESI LAZIM. KIMSE PARA TAŞIMIYOR. BÜTÜN YÖNETICILERIME DE PARA TAŞIMALARINI ÖNERIYORUM. KIMSE NAKIT TAŞIMADIĞI IÇIN NAKDE OLAN SAYGI DA DÜNYADA GIT GIDE AZALIYOR. BENCE DÜNYANIN IÇINDE BULUNDUĞU KRIZIN ANA SEBEPLERINDEN BIRI DE BU.” HER ŞEYİN BAŞLADIĞI NOKTA Kariyerime, 1979’da Atlanta’da başladım. İlk 10 ayımı kamyonlarda geçirdim. Her sabah 4’te kalktım, kamyonları yükledim ve marketlere, irili ufaklı satış noktalarına Coca-Cola sattım. Böyle başladım kariyerime. Amerika’ya 1978’in sonunda gittim. Cebimde İngiltere’deki bir üniversitenin diploması vardı, bir de Amerika’da doğduğuma dair bir doğum sertifikası. 1,5-2 ay sonra bir gazete ilanı gördüm ve iş hayatıma Coca-Cola’da başladım. Benim için çok önemli bir 9 aydır. O 9 ayı hiçbir zaman unutmadım. Çünkü iş, paranın el değiştirdiği yer, o satışların olduğu nokta. Her şey oradan başlıyor. O şişe veya diğer 500 markaya ait 3 bin mamul satıldığı vakit, herkes oradan bir şeyler kazanmış oluyor. Kamyonu yapan şirket, taşıyan, satış noktası, ortaklarınız… Dünyada 300 tane şişeleyici ortağımız var, oradan koptuğunuz anda her şeyden koparsınız. Onun için hala bugün bile büyük zevk alıyorum piyasayı dolaşmaktan. Bu hafta Riyad ve Abu Dabi’deydim. Yine kamyonları dolaştım, yine satış noktalarını gezdim. Her hafta gittiğim yerde bunu yaparım. Çünkü paranın, o 1 doların, o 60-70 sentin el değiştirdiği yer kadar değerli bir yer yoktur bizim işimizde. Coca-Cola’nın vasıtaları, 20 milyon satış noktasını her hafta ziyaret eder ki UPS, DHL, Fedex gibi şirketlerden daha fazla araca sahibiz. Aynı zamanda da bunlar hibrit araçlardır. MARKA VE SÖZ 12 aylık dönemin sonunda reklam müdürü olarak Roma’ya tayin oldum. Orada ilk defa markanın bir söz olduğunu öğrendim. İyi bir markanın ise tutulmuş bir söz olduğunu öğrendim. 16 CAPITAL ULU_MUHTARKENT.indd 3 24.05.2013 22:39 Ve bir markanın ne kadar önemli bir şey olduğunu, ilk defa reklam müdürlüğüm sırasında İtalya’da öğrendim. Yaklaşık 2 yıl geçirdim orada. 1981 yılında Hollanda’ya yeni bir iş kurmak için atandım. O sıralarda Türkiye, Coca-Cola bünyesinde sorunlu bir işti. Çok ufak bir yeri vardı. İlk 50’ye bile giremiyordu. Şirketin içinde hemen hemen hiç Türk de yoktu. Hollanda ofisine gittiğimde, tek yabancı bendim. Hollandaca da konuşmuyorum. Hollanda’ya ilk gittiğimde ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Yenilikçiliğin, girişimciliğin ne kadar önemli olduğunu da öğrendim. İlk defa Avrupa boyutunda 4 ayrı patronum vardı, 4 ayrı genel müdüre rapor veriyordum. Yeni bir iş kuruyorduk. Bu iş, bütün seyahat piyasasına Coca-Cola ve meyve suları gibi benzer mamullerimizi yeni bir ambalajda sunma işiydi. Ve etkilenmenin, ilişkilerin hakikaten ne kadar önemli olduğunu da orada öğrendim. İLİŞKİ YÖNETİMİ 1985’te Türkiye’ye genel müdür olarak atandım. O zamanlar Coca-Cola’nın Türkiye’deki genel merkezi, İzmir’deydi. İlk Türk genel müdür de ben oldum. Coca-Cola, Türkiye’deki operasyonuna 1963-1964’te başlamış. 20 yıllık süre zarfında da iş başında hep yabancı genel müdürler olmuş. Çok sorunlu bir işti. Vergi sistemlerinden, yeteri kadar ölçek olmamasından, kısıtlayıcı bir ekonomi olmasından dolayı satılan her şişeden zarar ediyorduk. O zamanlar döviz olmadığı için Manisa’da bir salça fabrikamız vardı. Salça üretip, salça satıp karşılığında döviz üretiyorduk. Coca-Cola ve benzeri içecekler için gereken ne varsa onları ithal ediyorduk, bu şekilde işimizi yönetiyorduk. Ama bunların hepsi 85-86 yılında değişti. Hepimizin bildiği gibi Türkiye’nin önü açılmaya başladı. Türkiye’nin kıpırdanma yıllarıydı. Türkiye, 4 yılda yaklaşık 450 milyon şişeden 1,5 milyar şişelik bir pazar haline geldi ve buradaki iş büyümeye başladı. Genel merkezi İstanbul’a taşıdım. Çünkü bütün reklam şirketleri ve ticaret İstanbul’daydı. Türkiye’de bulunduğum yıllarda, ilk defa devletle olan ilişkilerin, hem milli seviyede hem de yerel yönetimlerle olan ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Uzlaşmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Bazı ortaklarımızla anlaşamıyorduk, onun iş için başarı için ne kadar önemli olduğunu vurguladım. RİSK VE ISRAR 1989 yılında Doğu Avrupa’dan sorumlu olarak Viyana’ya atandım. Orada 30 ayda, 22 fabrika kurduk. Çünkü Berlin Duvarı’nın çökmesinin hemen akabindeki yıllarda Doğu Avrupa’da müthiş bir açılım vardı. Hızlı hareket etmenin, risk almanın, risk olmayan yerde başarının olmadığı inancıyla ısrarcı olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Çok kültürlü olmanın, yani birçok kültürden gelen insanların sentezinden çıkan bir kararın, her zaman daha doğru bir karar olduğunu bir kere daha gördüm. Kariyerim için o yıllar, dönüm yılları oldu. Çok inişli çıkışlı, ama önemli bir bilgi birikimi edindim. 1997 yılında Türkiye’ye geri döndüm ve Efes İçecek Grubu’nun başkanı oldum. Türkiye’de 5,5-6 yıl çalıştım. O zamanlar Türkiye, çok daha büyük BU MODELİ KULLANMAYI SEVİYORUM BÜYÜK DÜŞÜNMEK (BOLD) Büyük düşünmek çok önemli. Hedeflerini her zaman yüksek seçmek de öyle. En iyi olmayı hedeflemekten korkmamak lazım. Bunu da Türkiye’nin 2023 programında da görebiliyoruz ne mutlu ki. ESNEK OL (AGILE) Esnek olmak, yani değişmekten korkmamak da çok önemli. Doğmalardan vazgeçebilmek, doğru olanı, siz eğer doğru olduğunu düşünmüyorsanız da evet diyebilmek. SEVGİ (LOVE) Yapılan işi sevmek, yaptığınız işe karşı büyük sevginizin olması, yani kendinizi geliştirmeyi de aşk olarak bilmek ki bu çok önemli bence. Edison’un güzel bir lafı var: “Hiçbir gün çalışmadım, hepsi beni için eğlenceydi.” Bu da bunun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. SORUMLULUK AL (ACCOUNTABLE) Sorumluluk hiçbir zaman verilmiyor insana, hep almasını bilmeniz lazım. Ben hep kendimi bu şekilde eğittim. ŞİMDİ (NOW) Kültür çok önemli. Şimdi ise hızın önemini anlatıyor. Yarına hiçbir zaman işinizi bırakmamanız lazım. CESUR OL (COURAGE) Cesur olmalıyız. Yanlıştan korkmamalıyız. ATILGAN OL (ENERGY) Son olarak her zaman enerjik olmak da önemli. Hatta biraz fazla da enerjik olmak önemli. CAPITAL 17 ULU_MUHTARKENT.indd 4 24.05.2013 22:39 Liderlik BAŞARI İÇİN NELER ÖNEMLİ? *İşe en alttan başlamak her zaman çok önemli. *Öğrenmeyi, hep soru sormayı sevdim. *Hiçbir zaman yalnız yemek yemem. Çünkü yemek birileriyle bir şeyler konuşmak için bir fırsattır. *Kendi çantamı hep kendim taşımayı severim. Yani başarılı olmak için alçakgönüllü olmak çok önemli. *Zamanı iyi yönetmek önemli. Çünkü dünyadaki en az olan kaynak zaman. *Hep dikiz aynasına bakmaktansa cama, ileriye doğru bakmak çok önemli. *Ve insanın kendisine zaman ayırması da çok önemli. bir atılım içindeydi. Bu atılımdan da faydalanarak bir Türk şirketinin, nasıl Türkiye’nin dışına açıldığına tanık oldum. Bunun içinde olmak da benim için hem enteresan hem de etkileyici bir deneyimdi. Nakdin ne kadar önemli olduğunu, burada kendim vurguladım ve anladım. Yerelden beynelmilele geçişlerde, neler gerektiğini bir kez daha anladım. Vizyonun önemini anladım. Orada Adriyatik’ten Çin’e uzanan bir bölgeyi kapsama vizyonu ortaya koyduk. Vizyonun her zaman basit ve herkes tarafından anlaşılır olması çok önemli. Yönetimin, takımın ne kadar önemli olduğunu ve paydaşların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım. Ve daha sonra 2005’te Coca-Cola şirketine tekrar döndüm ve Asya sorumlusu olarak Hong Kong’a atandım. Orada da dünyadaki dengelerin nasıl değişeceğini bir kez 18 CAPITAL ULU_MUHTARKENT.indd 5 24.05.2013 22:40 daha gördüm. Artık Asya’nın dünyada çok daha fazla söz sahibi olacağını, Çin’in bilhassa içindeki değişikliği gördüm. Çin’de de yaklaşık 12 fabrika açtık. Gerçekten hızlı geçen bir zamandı. VE DÜNYA DEVİ 2008’de genel merkeze döndüm. CEO ve başkan olarak atandım. Tabii bu zaman zarfında her şey bu kadar basit olmadı. Bir kariyerin insan hayatında bir çizgi olarak yukarı çıkmadığını, kendim çok iyi şekilde gördüm. Gençlerle konuşurken de hep bunu vurguluyorum. Hiçbir zaman kariyer bir regresyon çizgisi gibi sürekli yukarı doğru çıkmaz. İnişler ve çıkışlar olur. Önemli olan belli bir dönemde çıkıyor olmak. Ve inişleri de çıkışlar kadar iyi yönetmek lazım. Benim hayatım da hep öyle oldu. Her halka açık, büyük şirketin CEO’su yabancıydı. Bu resim daha da kuvvetlenerek artacak, buna inanıyorum. Birçok Amerikan şirketine, Türk yöneticilerin geleceğini, geldiğini görüyoruz. Daha da önemli yerlere geldiklerini inşallah görebiliriz. Western Union’un CEO’luğuna geçen yıl Hikmet Ersek atandı. Yalnız büyük şirketlerin yönetimi değil, girişimcilik de çok önemli. Amerika’da bugün yine sözü çok edilen Hamdi Ulukaya diye bir girişimcimiz var. Doğu kökenli genç, üniversiteyi bitirmeden Amerika’ya gelerek Chobani diye bir şirket yarattı. 5 yılda 1 milyar dolar satışı aşmış durumda. Şirketin değeri en azından 2,5 milyar dolar, yüzde 30 büyüyor ve dediğim gibi batmış bir süt şirketi 250 bin dolar borç alarak satın aldı. İnşallah bunun gibi daha çok örnekler olur. Gerçekten büyüme önemli. Başarı gezegene daha iyi davranmaktan geçiyor. Yani muhakkak suretle artık yaptığınız ürünlerin kalitesi, sadece başarınızın garantisi değil artık şirketinizin karakteri. İletişim dünyasında çok önemli bir yeri var. Sizden nasıl bahsediliyor? O 300 milyon e-postada, sizin hakkınızda neler söylendiği çok önemli. Eskiden iyi bir ürün yapardınız, iyi bir reklam yapardınız, iyi bir dağıtım sisteminiz vardı, başarının formülü buydu. Şimdi artık öyle değil. Artık tüketicilerimizin üzerinde, müşterilerinizin üzerinde, pozitif etki yaratarak onların sizin hakkınızda iyi, pozitif konuşmasını sağlamanız lazım. Bu, daha zor bir iş. Artık beyaz ve siyah değil, birçok grisi olan bir dünyadayız. Biz de vizyonumuzu 6P dediğimiz “GÜVEN VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÇOK ÖNEMLİ. BAŞARI, GEZEGENE DAHA İYİ DAVRANMAKTAN GEÇİYOR. ARTIK ÜRETTİĞİNİZ ÜRÜNLERİN KALİTESİ, SADECE BAŞARINIZIN GARANTİSİ DEĞİL, ŞİRKETİNİZİN KARAKTERİ. DÜNYADA HER GÜN ATILAN 300 MİLYAR ELEKTRONİK POSTADA, SİZİN HAKKINIZDA NELER SÖYLENDİĞİ ÇOK ÖNEMLİ. ARTIK TÜKETİCİLERİNİZİN ÜZERİNDE POZİTİF ETKİ YARATARAK SİZİN HAKKINIZDA POZİTİF VE İYİ KONUŞULMASINI SAĞLAMANIZ LAZIM.” Amerikan şirketinde olduğu gibi burada da CEO’yu yönetim kurulu atıyor tabii. İlişkilerin de ne kadar önemli olduğunu anladım. Benden evvelki Güney Afrikalı CEO’nun bana verdiği destek de çok önemliydi. Dünyada her şey çok küçüldüğü için artık büyük şirketlerde kişinin nereden geldiği değil, ne yaptığı ve ne yapacağı önemli. Avrupa’da bu tam böyle değil ama bilhassa Amerika’da böyle. Geçen hafta New York’ta Catalyst organizasyonu kadın girişimciler konusunda 3 şirkete ödül verdi. Ödülü alanlardan biri olan Alcoa’nın CEO Klaus Kleinfeld Alman’dı. Coca-Cola CEO’su olarak ben Türk’tüm ve Unilever’in CEO’su Hollandalı. Yani iki Amerikalı çok başarılı, sevdiğim bir kişi. Daha da başarılı olacak. Oldukça da yakın ilişkilerimiz var, destekliyorum da kendisini. Hakikaten vizyonu olan biri. Bir de illa da üniversiteyi bitirmek şart değil. Eğitim çok önemli, aile eğitimi çok önemli, karakter çok önemli. Bakın İsviçre’de şirketlerin başında olan kişilerin yüzde 50’si üniversiteyi bitirmemiştir. Daha sonra akşam kurslarından diploma alıyorlar. Hepsi 2-3 yıllık meslek okullarına gidiyor. Almanya’da da bu böyle. Avrupa’nın en başarılı iki ekonomisi bunlar. BÜYÜMENİN ARİTMETİĞİ Şimdi büyümenin aritmetiğine geçelim. Güven çok önemli, sürdürülebilir insan kaynakları, ürün portföyümüz, üretkenliğimiz, verimliliğimiz, gezegenimiz, kârlılığımız ve ortaklarımız üzerine kurduk. Yaklaşık 2 yıl önce bu vizyonu ortaya koyduk. Dedik ki 10 yıl içinde 100 milyar dolarlık dünya ciromuzu, 200 milyar dolara çıkarmak istiyoruz. Bu vizyonu ortaya koyarken Coca-Cola 125 yıllık bir şirketti. Demek ki 125 yılda yaptığımızı 10 yılda tekrarlayabileceğimiz bir vizyon yarattık. Bu, bütün ortaklarımızı, müşterilerimizi, çalışanlarımızı, sivil toplum örgütlerini, hükümetleri, kâr amaçlı kuruluşları, kâr gütmeyen kuruluşları da içine alan bir vizyon. Bazı yerlerde sadece kâr için işten, daha fazla amaçlı işe yönelik bir dünyaya doğru kayıyor her şey. “ CAPITAL 19 ULU_MUHTARKENT.indd 6 24.05.2013 22:40 Ekonomi Maliye Bakanı’nın İYİLEŞME AJANDASI Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin 2013 ekonomik görünümüyle ilgili oldukça iyimser. Onu bu kadar iyimser kılan ise işsizlikten cari açığa, borçluluk oranından rekabet seviyesine kadar Türkiye’nin son 10 yılda kat ettiği yol. Türkiye’nin geçmiş ve gelecek ajandasını Uludağ Ekonomi Zirvesi katılımcılarıyla paylaşan Şimşek, Türkiye’nin 2023 yolunda daha fazla başarıya imza atacağının altını çiziyor. Tüm bunları başaran bir Türkiye’nin ise “uçup gideceğine” vurgu yapıyor. sıralara çıkacağını, katma değerli ürün üretiminde daha iyi bir performans göstereceğini düşünen Şimşek, 2023 planlarına da bu anlamda hazır olduklarının sinyallerini veriyor. Ancak bu alanlar da dahil iyileştirilmesi gereken konular olduğuna da dikkat çekiyor. İşte kendi ağzından Bakan’ın yeni dönem iyileşme ajandası: TÜRKİYE UÇAR GİDER M ehmet Şimşek, bulunduğu konum itibarıyla Türkiye’nin son dönemde gerçekleştirdiği pek çok projede söz sahibi isimlerden... Maliye Bakanı’nın Türkiye’ye bakış açısı ve gelecekle ilgili sözleri, bu nedenle çok önemli. Şimşek, Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde cari açıktan çözüm sürecine, Türkiye’nin borçluluk durumundan işsizlikte kat ettiği mesafeye kadar onlarca konuda katılımcıları bilgilendirdi. Pek çok alanda iyileşme olduğuna dikkat çeken Şimşek’in 2013 için beklentileri de oldukça yüksek. Önümüzdeki dönemde büyümenin hız kazanacağını, Türkiye’nin rekabet liginde daha üst “Sözlerime ilk önce çözüm süreciyle başlamak istiyorum. Ekonomi konuştuğumuz bir ortamda, belki alakalı gözükmeyecek ancak çözüm süreci Türkiye’nin geleceği için son derece önemli bir konu. Şu an bu sürecin başındayız. Çözüm sürecinin Türkiye’ye çok büyük katkısı olacak. Bu süreci hepimizin sahiplenmesi gerekiyor. Herkesin düşüncesi, bu sorun çözülürse doğuya ve güneydoğuya daha çok yatırım gideceği yönünde. Bu kısım elbette ki doğru. Ama olaya çok daha geniş bir çerçeveden bakmak lazım. Aslında çözüm süreci başarılı olursa ki ben başarılı olacağına inanıyorum, o zaman Türkiye çok farklı bir ülke olacak. Her şeyden önce 40-50 yıldır verimsiz 20 CAPITAL ULU_MEHMETSIMSEK.indd 1 24.05.2013 22:35 bir şekilde kullandığımız kaynakları, bu ülkenin beşeri sermayesinin, yani insanının, eğitimine, sağlığına, altyapısına, AR-GE’sine aktarabileceğiz. Bu kaynakları istihdama, üretime, yatırımın, ihracatın desteklenmesine kullandığımızı şöyle bir düşünün... Türkiye uçar gider. Yani en basit rakamlarla 300-400 milyar dolardan söz ediyoruz. İkinci olarak, tabii ki bölgesel kalkınmışlık farklılıklarımız var. Aslında Türkiye’nin doğusu da batısıyla bir yakınlaşma, bir ara kapatma dönemine girmiş durumda. Yani bölgesel kalkınmışlık farklarının azaltıldığı bir süreçten geçiyoruz. Ancak bu konuda güçlü desteklere rağmen çok başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Bugün siz Hakkari’de bir yatırım yaparsanız, devlet 100 liralık yatırıma, 116 liralık destek veriyor. Ama Hakkari’de yatırım yok. Niye? Çünkü bir yerde yatırım yapmak için öncelikli koşul, o bölgede huzur, güven, istikrar olması. Çözüm süreciyle birlikte bu bölgelere çok ciddi bir yatırım akışı olacak. Bu bölgelerin kalkınması demek, aslında Türkiye’nin yeni bir uçuşa geçmesi demek. Çünkü “ÇÖZÜM SÜRECININ Bu da Türkiye’yi apayrı bir kulvara oturtacak. Başarıyı beraberinde TÜRKIYE’YE ÇOK BÜYÜK getirecek. Eğer Türkiye, kendi çok KATKISI OLACAK. HER önemli karmaşık bir sorununu ileri ŞEYDEN ÖNCE 40-50 YILDIR demokrasi içinde, temel hak ve VERIMSIZ KULLANDIĞIMIZ özgürlükleri artırarak çözebilirse, bu Türkiye’nin hem küresel hem de KAYNAKLARI, BU ÜLKENIN bölgesel durumunu güçlendirecektir. BEŞERI SERMAYESININ, Hatta birçok ülke ve bölge için ilham YANI INSANININ kaynağı olacaktır. Bir anlamda rol model EĞITIMINE, SAĞLIĞINA, olacak. ALTYAPISINA, AR-GE’SINE ENERJİDE DIŞA BAĞIMLIYIZ AKTARABILECEĞIZ. En önemli yapısal sorunlarımızdan TÜRKIYE UÇAR GIDER. EN bir diğeri de enerjide dışa bağımlılık. BASIT RAKAMLARLA 300Enerji, rekabet gücünü belirleyen önemli bir faktör. Bugün Türkiye de 400 MILYAR DOLARDAN birçok ürün kârlı ve rekabetçi bir SÖZ EDIYORUZ.” bu bölgelerin batıyla arayı kapatması, Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle arayı kapatması anlamına geliyor. Üçüncü olarak bu soruna birçok hükümet odaklanmak zorunda kaldı, zaman ayırmak zorunda kaldılar. 80’li yılların ikinci yarısını 90’lı yılları bir düşünün. Şimdi bizim pozitif enerjimizi hükümetler olarak Türkiye’nin yapısal reform gündemine harcamamız lazım. şekilde, üretilemiyorsa bunun kısmi nedeni enerji maliyetlerinin yüksek olmasıdır. Enerji deyince hepimizin aklına 60 milyar dolarlık ithalat geliyor. Az bir para değil. Dışarıya çok ciddi bir kaynak transferi söz konusu. Bu nedenle enerjide dışa bağımlılığı azaltmamız lazım. Uzun bir süredir bu yönde çok ciddi bir çaba var. Doğalgazın yüzde 98’ini, petrolün yüzde 92’sini, genel olarak enerjinin yüzde 72’sini ithal MEHMET ŞİMŞEK’İN 2013 PROJEKSİYONU GÜÇLÜ BÜYÜME Türkiye’nin 2013 görünümüne baktığınız zaman, daha güçlü büyüme bekliyoruz. Cari açıkta biraz artış olacak, kamu borçları hızla azalacak devam edecek, enflasyon düşük kalacak, işsizlik azalmaya devam edecek. Öncü göstergeler de büyümenin hızlandığını gösteriyor. Reel sektör tüketici güven endeksi yükseliyor, faiz oranları düştü, çünkü enflasyon düştü, kredi faiz oranları düşüyor. En önemlisi bankalar güçlü, bankaların şu anda sermaye yeterlilik oranı Basel 2’nin iki katından fazla. 3,5 MİLYON KİŞİYE İŞ BULDUK Krizden bu yana 3,5 milyon vatandaşımıza iş bulmuşuz. Son 1 yılda 1 milyon vatandaşımıza iş bulduk. Kredi hacmi tekrar artmaya devam ediyor. Biz gelirleri de artırdık. Geliri artırırken gelir dağılımını da adaletli hale getirdik. Geçen yıl OECD de, “Gelir dağılımını düzelten 2 ülke var, bir tanesi Türkiye” diye açıklama yaptı. Hane halkımız son yıllarda çok borçlandı, ama hane halkının borcunun milli gelire oranı yüzde 20, Avrupa Birliği ortalaması ise yüzde 66. Dolayısıyla büyük bir risk var söylemlerine kanmamak gerek. Yine zaman zaman şirketlerin çok borçlandığından bahsediliyor. Durum öyle değil. Bizim şirketlerin toplam borçlarının milli gelire oranı yüzde 37 yine ortalarda bir yerdeyiz. ŞEHİRLER YENİDEN KURULACAK Büyümeyi destekleyen başka faktörler de var. Bizim şu anda 7 milyon konutu, kentsel dönüşüme tabi tutmak gibi bir sürecimiz var. Yani şehirler yeniden kurulacak. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bütçeye 1 milyar liraya yakın kentsel dönüşümü desteklemeye yönelik kaynak ayrıldı. Bu 1 milyarı alıp faiz ya da kira sübvansiyonu için kullandığınızda 20 milyar liralık iş yaparsınız. Bu rakamlar ilk yıl için konuşuluyor. Belki gelecek yıl bu rakamı artırabiliriz. Dolayısıyla uygulamaya bağlı 700 milyar dolarlık bir kentsel dönüşüm projesi söz konusu belki de... CAPITAL ULU_MEHMETSIMSEK.indd 2 21 24.05.2013 22:36 Ekonomi ediyoruz. Bizim hükümetimizin çözümü şu: Biz artık yerli ve yenilenebilir kaynaklara odaklandık. Yerli derken; çok büyük kömür rezervlerimiz var, bunları şimdi harekete geçiriyoruz. Yenilenebilir enerjinin içine de hidroelektrik santrallerini, rüzgarı, ileride de güneşi koyuyoruz. Şu anda enerjimizin yüzde 38’i yenilenebilir. Yatırımların devreye girmesiyle birlikte bu oran neredeyse yüzde 47’ye çıkacak. Yani Türkiye önümüzdeki 7 yıl içinde enerjisinin yarısını yenilenebilir kaynaklardan sağlayacak. Bir de yerlilik oranını artırınca zaten sorun önemli ölçüde çözülebilir. Nükleer kapasite oluşturuyoruz. Bugün bizim 4.500-5.000 megavatlık günlük nükleer santralimiz olsa doğalgaz ithalat faturamız net olarak 3 milyar dolar aşağı iner. Bu konuda da çaba var. “7 MILYON KONUTU, KENTSEL DÖNÜŞÜME TABI TUTMAK GIBI BIR HEDEFIMIZ VAR. 1 MILYAR LIRAYA YAKIN KAYNAK KENTSEL DÖNÜŞÜM IÇIN AYRILDI. BUNU ALIP FAIZ YA DA KIRA SÜBVANSIYONU IÇIN KULLANDIĞINIZDA 20 MILYAR LIRALIK IŞ YAPARSINIZ. DOLAYISIYLA UYGULAMAYA BAĞLI 700 MILYAR DOLARLIK BIR PROJE SÖZ KONUSU.” KATMA DEĞER ZİNCİRİNDE AŞAĞIDAYIZ İkinci yapısal sorun alanı, katma değer zincirinde Türkiye’yi yükseklere çıkarmak. Bunu söylemek kolay, yapmak daha zor. Bunu yapmak için sadece devletin değil, özel sektörün de işin içinde olması lazım. Bu yönde de Türkiye önemli bir çaba içinde: Şu anki resme bakarsanız Türkiye deki üretimin ve ihracatın yaklaşık 3’te 1’i yüksek ve orta yüksek teknolojili ürünlerden oluşuyor. 3’te 2’lik kısmı maalesef orta düşük ve düşük katma değerli teknolojik ürünler. Bizim bu yapıyı tersine çevirmemiz lazım. İşte bunu çevirmek için AR-GE anlamında büyük bir çaba var. AR-GE harcamalarının milli gelire oranını neredeyse ikiye katladık. Milli gelir, bu dönemde dolar cinsinde 3,5 kat arttı. Amacımız 2023 yılında AR-GE harcamalarının milli gelire oranını yüzde 3’e çıkarmak. Bunu başarabilirsek katma değer zincirinde yukarı çıkabiliriz. Türkiye bu alanda da mesafe kat ediyor. 2012 yılında endüstriyel tasarım başvurularında Türkiye Avrupa’da, Almanya ve Fransa’dan sonra 3’üncü sırada yer alıyor. Ve çok hızlı bir artış söz konusu. Bu önemli. Marka başvurularında Türkiye yine Avrupa’da ilk sırada. 10 yıl önce markalaşma konusunda hassasiyet neredeyse yoktu. Ama bugün marka tescilinde Türkiye Avrupa’da ilk sıralara kadar 4 BAŞLIKTA BAKAN’IN HEDEFİNDE NE VAR? ÖZELLEŞTİRME Özelleştirme yapıyoruz. Rakam ortada... 80’li yılların ortasından 2003’e kadar 8,2 milyar dolar, son 10 yılda 37,9 milyar dolar özelleştirme gerçekleştirildi. Bizim özelleştirme hedefimiz 4 milyar dolardı. Hazineye 6 milyar dolar para verdik, yani hedefin 2 milyar dolar üzerindeyiz. Şu anda ihalesi bitmiş, onay aşamasında, sözleşme aşamasında olan neredeyse 12,5 milyar dolarlık özelleştirme var elimizde. Bunun içinde otoyol ve köprüler hariç. Dolayısıyla özelleştirme konusunda çok iyi bir performans söz konusu. YURTDIŞI PAZAR Biz AB krizinden az etkilenmek için Ortadoğu ve Afrika’ya yöneldik. İyi ki de yönelmişiz, yönelmeseydik işimiz çok zordu. Bakın 2002’de Afrika ve Ortadoğu’nun ihracatımızdaki payı yüzde 12’ydi. Şimdi yüzde 32’ye ulaştı. Avrupa Birliği’nde düşen ihracat, Ortadoğu ve Afrika sayesinde dengelendi. Eskiden bizim 1 milyar dolar üzerinde ihraç ettiğimiz 9 ürünümüz vardı, şimdi 30 ürünümüz mevcut. Eskiden 1 milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız 8 pazarımız vardı, şu anda34 tane pazarımız var. Yani ihracatı her anlamda çeşitlendirdik. BORÇLULUK Avrupa Birliği tanımlı kamu borç stokunu yüzde 74’ten yüzde 36’ya düşürdük. Hedefimiz önümüzdeki 3 yıl içinde yüzde 30’a indirmek. Maastricht Kriterleri’ni 2004’ten bu yana yakalamış durumdayız. Devletimiz net dış borç olarak yabancı ülkelerden alacaklı hale geldi. Yani bizim kamu olarak dünyaya bir borcumuz yok. Hatta onlardan 17,5 milyar dolarlık alacağımız var. Eskiden vergi gelirlerinin yüzde 86’sı faize gidiyordu, şimdi biz bunu yüzde 16-17’lere kadar indirdik. Şimdi vergi gelirlerinin yüzde 83-84’ü hizmete gidiyor. REKABET Küresel rekabet gücünü Dünya Ekonomik Formu yapıyor. Biz bu ligde 2005 yılında 117 ülke arasında 71’inci sıradaydık. Yani küresel rekabet liginde rekabet gücü en yüksek 50’nin içinde değildik. Rekabet gücü düşük yüzde 50’nin içindeydik. Şimdi geçen yıl 140 ülke arasında 43’üncü sıraya yükseldik ve küresel rekabet liginde rekabet gücü yüksekler arasına girdik. Burada da hedef ilk 20 ama dikkat edin Çin hariç diğer BRIC ülkelerine göre daha iyi konumdayız. Birçok Avrupa ülkesinden de daha iyiyiz. Daha kat edeceğimiz mesafe var. 22 CAPITAL ULU_MEHMETSIMSEK.indd 3 24.05.2013 22:36 çıkmış durumda. Bin 800, bin 900 patentten 11 bin, 12 bin patente çıktık. Bu hızla giderse biz yıllık 50 bin patent sayısını da buluruz. Yeter ki bu konuda çalışmaya devam edelim. Türkiye’nin marka değeri de yükseliyor. Uluslararası marka ölçüm anketlerine bakarsanız Türkiye, marka değeri olarak 19’uncu sıraya yükselmiş durumda ve her yıl marka değerini en hızlı artıran ülkelerden bir tanesi. KAYIT DIŞI ÇÖZÜLMELİ Türkiye’nin bir diğer yapısal sorunu kayıt dışı. Türkiye, kayıt dışılıkla mücadelede son 10 yılda mesafe kat etti. TÜİK verilerine göre 2002 yılında kayıt dışı istihdam oranı yüzde 52. 2012 de ise bu oran yüzde 38’lere kadar indi. Bu çok ciddi bir düşüş. Avusturya Johannes Kepler Üniversitesi’nden Prof. Friedrich Schneider’in 38 ülkeyi kapsayan çalışmasına göre Türkiye’de kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün milli gelire oranı yüzde 27,52. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 19,2. 2003 yılında aynı çalışmanın sonucunda bu oran Türkiye’de yüzde 32’di. Şimdi bizim amacımız, bu oranı yüzde 20’nin altına çekmek. Önümüzdeki yıllarda bunu başaracağız. Bunu başarırsak, vergi oranlarıyla oynamadan, yeni bir vergi getirmeden Türkiye’nin eğitimine 45-50 milyar daha kaynak aktarabileceğiz. Bunun yanında kayıt dışının önüne geçmek için birçok çalışma yaptık. Kurumlar Vergisi Kanunu’nu yeniledik, transfer fiyatlaması üzerine çalışmalar yaptık, Türk Ticaret Kanunu’nu, Borçlar Kanunu’nu çıkardık. Şimdi Patent Kanunu üzerinde çalışıyoruz, Gelir Vergisi Kanunu’nu da yeniden yazıyoruz. Yani amacımız vergi mevzuatını basitleştirmek, güçlendirmek, vergi güvenlik müesseselerini güçlendirmek, vergi denetim kapasitemizi insan olarak, teknoloji olarak artırmak. Buna ilaveten ortaya güçlü bir irade koyarak vergiyi tabana yaymamız lazım. Bu anlamda en önemlisi gelir vergisi reformudur. Bu alanda çalışmalarımızı bitirdik. Birtakım hususlar konusunda ilave çalışmalar yapmamız istendi. O ince detayları da bitirmek üzereyiz. VERGİ TABANA YAYILACAK Bizim vergiyi ne indirme ne de yükseltmek gibi bir gündemimiz yok. Yani bu reformla vergiler ne inecek ne yükselecek. Ama vergi, tabana yayılacak ve gelir vergileri artacak. Nasıl olacak? İlk olarak beyanname kapsamını genişletiyoruz. İkinci olarak istisna ve imtiyazları kaldırıyoruz. Ayrıca mevzuatımızı basitleştiriyoruz. Bunun yanında hedefimiz sermaye piyasalarını derinleştirmek. Öncelikle biz yeni bir sermaye piyasası kanunu çıkardık. Dünyanın en iyi uygulamalarını baz aldık. Borsa İstanbul’u yeniden yapılandırdık. İleride halka arz oranlarını ciddi bir şekilde artıracağız. Daha önemlisi kurumsal fonların artması için önemli bir çabaya girdik. Tasarrufları da teşvik ediyoruz. Tasarruflar artarken sermaye piyasası fonları da artacak, piyasa derinleşecek. Şu anda bireysel emeklilikte büyük bir başarı yakaladık. Bu yeni programla birlikte yaklaşık 250 bin kişiye yakın yeni katılımcı oldu, sayı 3,3 milyona ulaştı. Varlıklar ise 22 milyar lirayı aştı. Bence önümüzdeki 10 yıllık süreçte bu CAPITAL 23 ULU_MEHMETSIMSEK.indd 4 24.05.2013 22:36 Ekonomi Mehmet Şimşek, “2012’nin sonuna kadar 16 bin 500 km’lik otoban ve bölünmüş yol yaptık. Bunu 2023’e kadar 36 bin km’ye çıkarmayı planlıyoruz” diye konuşuyor. anlamda tasarruflar 8 kat daha artacak. Bunun yanında uzun vadeli tasarruflara ilave vergi teşviki getiriyoruz. Bize mecliste bunun geçmişte denendiği ancak başarılı olamadığı söylendi. Yaptık ve çok açık bir şekilde başarıyı da yakaladık. Çünkü şu anda tasarruf mevduatının vadesi hızla artıyor. Özellikle 6 ay ve sonrasına çok ciddi bir eğilim var. Eskiden tasarrufların yüzde 80’inden fazlası 3 aylık vadedeydi. Bunun nedeni ise ülkemizin 30-40 yıl çift haneli enflasyonla, çift haneli faizle yaşamasıydı. Yani bizim bilinç altımızda eski dönem var. Alışkanlıklar kolay terk edilmiyor. O nedenle biz bu teşvikleri veriyoruz. ki gelin, Türkiye’de fon yönetin, vergi anlamında çok ciddi destekler var’ diyoruz. Bunu yapmamızın en büyük nedeni kaynak ihtiyacı. Aynı zamanda piyasaları derinleştirmemiz lazım. Girişimcileri de destekliyoruz. Dünyanın en cömert tekliflerini girişimcilere veriyoruz. SUKUK diye bir şey yoktu. Eskiden bu konuyu konuşmak neredeyse suçtu. Ben ilk kez hazinede sorumlu ekonomi bakanı olduğumda bu konuyu gündeme getirdim. Bu konuyu gündeme alırsanız Anayasa Mahkemesi kapatma davasının bir parçası haline getirir dediler, vazgeçtik. Neyse nihayet Türkiye de bu sektörde çalışıyor. KÜRESEL FONLARA TEŞVİK Türkiye’de yatırımların önünü tıkayan bir diğer konu altyapıydı. Biz bu Küresel fonlara da teşvikler getirdik. Geçtiğimiz hafta içinde Londra’daydım. Çok büyük fonların temsilcileriyle görüştüm. Bir kısmı bazı fon yöneticilerini Londra’dan İstanbul’a taşıyacak. Çünkü tamamen vergisiz bir operasyon ortamı hazırlıyoruz. ‘Yeter ALTYAPIDA BAŞARI konuda da çalıştık. Yatırımcı Batman’a bundan 10 yıl önce yatırım yapmaya çekiniyordu. Çünkü havaalanı, demir yolu ya da doğru düzgün yol yoktu. Bunun yanında bu bölgelerde çalıştıracak eleman yok, malı ürettin diyelim pazara ulaştırmak çok güç... Ama bugün öyle değil. Bugün her ilimizde üniversite var, teknik okullar artmış durumda, altyapı var. Türkiye’de 2002 yılında otoyol ve bölünmüş yolların toplamı 6 bin kilometreydi. Ana arterler bağlanmamış durumdaydı. 2012’nin sonunda biz 16 bin 500 kilometrelik otoban ve bölünmüş yol yaptık. Biz bunu 2023’te 36 bin kilometreye çıkaracağız. Memleketin her tarafı çok şeritli yollarla bağlanacak. Bunun getirdiği tasarruf inanılmaz düzeyde. Birçok ülke bu yatırımları yapamıyor. Şu anda dünyanın altyapı yatırım ihtiyacı 71 trilyon dolar. Yapılması gereken yatırımla yapılan yatırımı karşılaştırdığınız zaman gelişmekte olan ülkeler hariç diğer bölgelerin çoğu olması gerekenin çok altında. Türkiye bu yönde büyük bir atılım içinde. Demir yollarında da aynı şekilde çalışmalar sürüyor. Geçen yıl biz 5 milyar lirayı demir yollarına aktardık. Ve bu artarak devam edecek. Çünkü bizim 2023’e kadar 45 milyar dolarlık yatırım programımız var. Demir yolu demek rekabet gücü demek. Bu kadar basit. “TÜRKIYE’NIN DOĞUSU DA BATISIYLA BIR YAKINLAŞMA, BIR ARA KAPATMA DÖNEMINE GIRDI. DOĞUNUN KALKINMASI DEMEK, TÜRKIYE’NIN YENI BIR UÇUŞA GEÇMESI DEMEK.” 24 CAPITAL ULU_MEHMETSIMSEK.indd 5 24.05.2013 22:36 49 imaj 2013 20,5x27,5 cm .pdf C M Y CM MY CY CMY K 1 24.05.2013 13:42 Makro ekonomi Kriz kahini Nouriel Roubini’ye göre, global ekonomide bugün çok fazla sayıda fırsat ve olumlu yönde risk var. Ancak meydan okumalarla ve zorluklarla olumsuz yönde riskler de yok değil. Türkiye’de de sosyal fırsatlar ona göre fazla. Ayrıca Türkiye’nin uyguladığı ekonomik politikaları da doğru buluyor. Roubini, gelişmiş ülkelerdeki sıkıntıların ise bir süre daha devam edeceğini düşünüyor. Kırılganlıkların korunduğunu da anlatan Roubini, bu ortamda gelişmiş ülkelerin potansiyel büyümeye ulaşması için net ihracatın artırılması gerektiğini düşünüyor. “DÜNYADA FAZLA sayıda fırsat var” D ünyaca ünlü ekonomist Nouriel Roubini, Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “Büyüme Başlıyor mu?” başlıklı bir konuşma yaptı. Roubini, konuşmasında dünya ekonomisinin gidişatına ve Türkiye ekonomisinin geleceğine dair çarpıcı tespitler de yaptı. Kriz kahinine göre 2008’deki krizin ardından bugün de sıkıntılar sürüyor. Gelişmiş ülkelerdeki sıkıntıların bir süre daha süreceğine dikkat çeken Roubini, “Gelişmiş ülkelerin çoğu, şu anda kırılganlıklarını koruyor. Bu gelişmiş ülkelerin çoğunda, ekonomik büyüme çok zayıf göründüğünden şimdi mali kemer sıkma politikalarına başvuruluyor” diye konuşuyor. Ona göre kemer sıkma politikaları ise artan vergiler ve azalan hükümet harcamaları demek. “Ortaya daha büyük oranda negatif mali çarpanlı ekonomik büyüme çıkıyor ve ekonomik faaliyetler işte bu yüzden kırılgan oluyor” diye konuşan Roubini şöyle diyor: “Gelişmiş ülkelerin, potansiyel büyüme oranlarını yakalamaları için kendi net ihracatlarını artırması gerekiyor. Net ihracatın artırılabilmesi için para biriminizin değerini düşürmeniz gerekir ve para biriminizin değerini düşürmek için de daha esnek parasal politikalar ve daha fazla kantitatif rahatlatma planları uygulamanız gerekir. Bu yüzden bütün gelişmiş 26 CAPITAL ULU_NORIELROUBINI.indd 1 24.05.2013 22:43 ülkeler, şu anda birbirleriyle bir tür kantitatif rahatlatma savaşına girmiş durumda.” Ekonomist Nouriel Roubini’nin Uludağ Ekonomi Zirvesi’ndeki konuşmasının detayları ise şöyle: Sıkıntılar sürüyor “Türkiye, büyük bir ülke. Çok muazzam bir ekonomisi var ve sosyal fırsatlar çok fazla. Ayrıca doğru bir ekonomi politika da izliyor. Bu yüzden önce global ekonomiden, ardından Avrupa’dan ve nihayetinde özel olarak Türkiye’den bahsedeceğim. Zorlu meydan okumalara rağmen dünyada görülen başarı hikayelerine değineceğim. Eğer günümüzdeki global ekonomiyi karakterize etmem gerekirse diyebilirim ki ortalıkta çok fazla sayıda fırsat ve olumlu yönde riskler var. Ancak meydan okumalar ve zorluklarla olumsuz yönde riskler de yok değil. Bugün Türkiye gibi yükselen ülkelerde, son derece pozitif gelişmeler olurken gelişmiş ekonomilerde ise bir dizi sorunla yüzleşiliyor. Global ekonominin bu yılki rotası hakkında bir tür tahminde bulunmam gerekirse global ekonominin ortalama yüzde 3 civarında büyüyeceğini söyleyebilirim. Ancak bu rakamın tutturulmasında bu yıl yaklaşık yüzde 5 oranında büyüyecek olan gelişmekte olan ülkelerin katkısı kayda değer. Zira gelişmiş ülkelerin büyüme oranları yüzde 1 civarında kalacak. ABD’de büyümenin yüzde 1’in üzerinde gerçekleşmesi beklenirken süregelen resesyon yüzünden AB ülkelerinin çoğunda ve İngiltere’de, hatta Japonya’da bile bu oranın altında kalınacak gibi görünüyor. Ancak burada asıl önemli olan, ekonomik sıkıntıların inatçı seyrini sürdürüyor olması. Birkaç istisna dışında gelişmekte olan ülkeler, güçlü büyümelerini sürdürürken gelişmiş ekonomilerdeki sorunlar bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Risk iştahı artıyor Son birkaç yıldır finansal piyasalarda neler olup bittiğine bir bakacak olursak… Finans piyasalarının oldukça çalkantılı bir dönemden geçtiğini, riskten uzak durmanın tavan yaptığını ve riskli aktiflerin portföylerden boşaltıldığını görürüz. Son 6-9 aya baktığımızda ise piyasaların çoğunda bir parça düzelme yaşandığını, riskten kaçınmanın azaldığını yani risk iştahının arttığını, aktif fiyatlarının yükseldiğini, ABD-AB ve gelişmekte olan piyasalarda faaliyetlerin canlandığını, kredi marjlarının (spread) daraldığını, emtia fiyatlarının yükseldiğini, paranın gelişmekte olan ülkelere ve tahvil piyasalarına akış hızının arttığını görüyoruz. Yani son birkaç ayın finansal piyasalar için gayet iyi geçtiğini söyleyebiliriz. Kendinize dönüp piyasada güven ortamının tekrar kurulmasının GLOBAL EKONOMİDE KIRILGANLIK SÜRÜYOR KEMER SIKMA Kanada ve Avustralya gibi artan emtia fiyatlarından faydalanan istisnai ülkeler de yok değil. Ama gelişmiş ülkelerin çoğu, şu anda kırılganlıklarını koruyor. Bu gelişmiş ülkelerin çoğunda, ekonomik büyüme çok zayıf göründüğünden şimdi mali kemer sıkma politikalarına başvuruluyor. Ancak mali kemer sıkma politikası, her ne kadar Yunanistan gibi ülkelerde bir borç krizi yaşanmasının engellenmesinde vazgeçilmez olsa da kısa vadede vergilerin artırılmasının ve hükümet harcamalarının azaltılmasının ekonomik büyüme üzerinde negatif bir etkisi olur. Çünkü bu şekilde toplam talebi düşürmüş ve harcanabilir geliri de azaltmış olursunuz. YAYGINLAŞIYOR Başlangıçta sadece AB’nin çevre ülkeleri ve İngiltere için uygun görülen mali kemer sıkma politikalarının, artık AB’nin çekirdeğine ve hatta ABD’ye kadar yaygınlaştırıldığı gözlemleniyor. IMF’nin mali kemer sıkma politikalarının ülkeler arasında koordineli ve senkron bir şekilde yürütülmesini tavsiye etmesine rağmen sonuçta artan vergiler ve azalan hükümet harcamaları yüzünden ekonomik büyüme kırılganlığını koruyor. Ortaya daha büyük oranda negatif mali çarpanlı ekonomik büyüme çıkıyor ve ekonomik faaliyetler işte bu yüzden kırılgan oluyor. Düşük ekonomik büyüme oranlarının yaşandığı ve mali kemer sıkma politikalarının uygulandığı dünyamızda günü kurtaran ise parasal politikalara başvurulmasının giderek kolaylaşması ve mali daralmanın zorlaşmasıdır. CAPITAL ULU_NORIELROUBINI.indd 2 27 24.05.2013 22:43 Makro ekonomi ardındaki sebepleri sorarsanız, size birkaç tane sayabilirim. Her şeyden önce global ekonomideki kuyruk risklerinin toplamının (tail risk) azaldığını görüyoruz. Geçen yılın bahar veya yaz aylarına dönüp baktığınızda finansal piyasaları endişelendiren 4 mesele vardı. Korkutan endişeler Avrupa’dan korkuluyordu, hatta Avrupa’da bir kalp krizi geçirilmesinden endişeleniliyordu. İtalya ve İspanya’nın sermaye piyasalarına erişip erişemeyeceklerinden korkuluyordu. Bugün Avrupa Merkez Bankası tarafından alınan önlemler sayesinde bu riskler son derece azaldı. İkinci sorun, geçen yılın bu dönemlerinde ABD ekonomisinin mali uçurumun (fiscal cliff ) eşiğine gelmesinden kaynaklanıyordu. Ardından bu sorun da çözüldüğü için ABD ekonomisindeki riskler azaldı. Üçüncü neden olarak geçen yıl insanlar, yılın ilk yarısında büyüme hızı yüzde 6’ya düşen Çin ekonomisinin yavaşlamasından ve sert iniş yapmasından da korkuyordu. Ancak Çin ekonomisinin aldığı önlemler sayesinde burada da sorun kalmadı. Son neden de bir yıl önce petrol fiyatlarında görülen keskin yükselişti. Çünkü İsrail ile İran arasındaki nükleer silah görüşmelerinde bir uzlaşmaya varılamıyordu. Ancak ABD’nin başarılı çabaları sayesinde İsrail sakinleştirildi ve petrol fiyatlarının düşmesiyle bu sorun da ortadan kalkmış oldu. Bu yüzden global ekonomide bir yıl önce hakim olan 4 adet kuyruk riskinin artık çok azaldığını söyleyebiliriz. Umutlu bekleyiş İkinci olarak finansal piyasalara pozitif yönde etki yapan başka bir şey daha vardı. Geçen yıl boyunca Avrupa bölgesinde ekonomik büyüme vasat bir görüntü veriyordu ve hatta son çeyrekte negatif seviyelerdeydi. Bunlara rağmen artık herkesin “Olan oldu bir kez geçmişe sünger çekelim ve “İSTANBUL’DA DOĞMAMA RAĞMEN BU ÜLKENIN VATANDAŞI OLMAMAM, KENDIMI BU OLAĞANÜSTÜ ÜLKENIN BIR YURTTAŞI OLARAK GÖRMEMI ENGELLEMIYOR.” geleceğe bakalım. ABD’de, Japonya’da ve İngiltere’de iyiye giden ekonomileri örnek alalım ve nasıl olsa artık serbest düşüşte değiliz” demeye başlayarak iyimser bir havaya bürünmesi olumlu etki yaptı. 28 CAPITAL ULU_NORIELROUBINI.indd 3 24.05.2013 22:43 GELİŞMİŞ LİDERLERİN RAHATLAMA SAVAŞI NET İHRACAT ARTIRILMALI Gelişmiş ekonomilerin çoğunda, yurtiçi talep de oldukça zayıf. Bu yüzden gelişmiş ülkelerin vasat değil, ama potansiyel büyüme oranlarını yakalamaları için kendi net ihracatlarını artırması gerekiyor. Ancak net ihracatın artırılabilmesi için para biriminizin değerini düşürmeniz gerekir ve para biriminizin değerini düşürmek için de daha esnek parasal politikalar ve daha fazla kantitatif rahatlatma planları uygulamanız gerekir. Bu yüzden bütün gelişmiş ülkeler, şu anda birbirleriyle bir tür kantitatif rahatlatma savaşına girmiş durumda. Ancak kantitatif rahatlatma savaşları, aslında ulusal para birimi savaşlarını temsil eder. SIFIR TOPLAMLI OYUN Yurtiçi talep düşük olduğundan, dış ticaret dengenizi düzeltmek için ihracatınızı artıracak şekilde ulusal para biriminizin değerini düşürdüğünüzde bu bir savaş anlamına gelir. Ülkeler arası ticaret, sıfır toplamlı bir oyundur. Çünkü benim ulusal para birimimin değeri düşükse bir başka ülkeninki yüksek olmak zorundadır. Eğer benim dış ticaret dengem düzelecekse başkalarınınki bozulacak demektir. Ay veya Mars gibi diğer gezegenlerle ticaret yapmadığımıza göre dünyadaki bütün ülkelerin ticaret dengelerinin toplamı sıfırdır. Ayrıca gerek ulusal para birimleri gerekse dış ticaret dengeleri birer sıfır toplamlı oyundur. “GELIŞMIŞ EKONOMILERIN HALEN ÇOK KIRILGAN OLDUĞUNA VE SON BIRKAÇ YILDIR ÇOĞUNUN VASAT DENILEBILECEK SEVIYELERDE BÜYÜDÜĞÜNE DIKKAT ETMEK GEREK. BUNUN SEBEBI ISE YAŞANAN RESESYONUN TIPIK BIR RESESYON OLMAMASI…” İnsanlar artık, “Evet, geçen yıl çok vasat geçti, ama ekonomi bu yıl ivmelenecek” diye düşünmeye başladı. Finansal piyasalara destek olan üçüncü faktör ise yığınsal miktarda likidite enjeksiyonuydu. ABD merkez bankası FED, üçüncü kantitatif rahatlatma paketini yürürlüğe koydu. Japon Merkez Bankası, kantitatif rahatlatma planlarını uygulamaya başladı. İngiltere Merkez Bankası, kantitatif rahatlatma ile kolay kredi paketlerini uyguladı. İsviçre Merkez Bankası, Frank’ın değer kazanmasını önlemek için piyasalara sınırlı miktarda müdahalede bulundu ve Avrupa Merkez Bankası da geçen yaza kadar hedeflerinin gerisinde kalmasına rağmen düşmesi beklenen enflasyonla birlikte faiz oranlarını büyük bir ihtimalle indirecek. Tasarruf dönemi Artan bu devasa likidite, ABD’deki, Avrupa’daki ve gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik faaliyetlere, kredi enstrümanlarına gidecek, emtia fiyatlarını artıracak, aktif enflasyonuna sebep olacak ve aktif fiyatları arttıkça da insanlar daha çok tüketmeye ve yatırım yapmaya meyilli olacak. Sonuçta verimli bir ekonomik faaliyetler döngüsü oluşacak. Bunlar şimdiye kadar gerçekleşen pozitif yöndeki gelişmeler, ancak bilhassa gelişmiş ekonomilerin halen çok kırılgan olduğuna ve son birkaç yıldır çoğunun vasat denilebilecek seviyelerde büyüdüğüne dikkat etmek gerekiyor. Bunun sebebi ise son yaşanan resesyonun tipik bir resesyon olmaması. Bu resesyon, finansal kriz yüzünden patlamıştı. Bu finansal kriz de özel kurumlar, konut sektörü, finansal kurumlar ve şirketlerde aşırı miktarda borç kaldıraçların kullanılmasına neden olmuştu. Ancak şimdi bu krize karşı verilen tepkinin, yani yığınsal mali canlandırma paketlerinin sonucu olarak kamu borçluluklarında, bütçe açıklarında sert bir yükseliş yaşanıyor ve şimdi bu sorunun çözülmesi için hem özel hem de kamu sektöründe daha az harcama yapılması ve daha çok tasarruf edilmesi gerekiyor. Bunun ekonomik anlamı da önümüzdeki yıllarda, hatta 10 yıl boyunca bu açıkları kademeli olarak kapatmak için daha düşük büyüme oranları demek. İşte bu yüzden Amerika, Avrupa, İngiltere ve Japonya’da ekonomik faaliyetler ve büyüme çok yavaş gidiyor. CAPITAL 29 ULU_NORIELROUBINI.indd 4 24.05.2013 22:43 Değişim YENİ TÜRKİYE Yeni Fırsatlar Krizin ardından tüm dünyada yeni bir küresel yapılanma arayışı var. Geleneksel kurumlar bile kendilerini değiştirmek, yapılanmak için çalışıyor. Dünya Ticaret Örgütü’nden IMF’ye kadar bunun örneklerini görmek mümkün. Batıdan doğuya açılan fırsat penceresi ise özellikle Türkiye için önemli avantajlar sunuyor. En önemlisi, tüm bu gelişmelerin Türkiye’nin iç dinamiklerinde önemli değişimler yaratacağı görüşü hakim. Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “Yeni Türkiye Yeni Fırsatlar” panelinde yer alan konuşmacılar da bu yönde mesajlar veriyor. Her biri, kendi penceresinden gördüğü yeni Türkiye’nin profilini ise şöyle aktarıyor... 30 CAPITAL ULU_YENIFIRSATLAR.indd 1 24.05.2013 22:49 MUHARREM YILMAZ/ TÜSİAD BAŞKANI “BATI YENİDEN YAPILANIYOR” “Aşağı yukarı yarısı dış ticarete dayalı bir ekonomisi olan ülkemizde, bir durum analizi yapmak için önce dünyaya bakmamız lazım. 2008’den bu yana devam eden küresel krizi iyi okumak gerekli. Aslında mevcut küresel krizi, 20 yıllık küreselleşme sürecinin geciktirilmiş sorunları ortaya çıkardı. Bu, sadece finansal bir kriz değil. Dünya, globalleşme sürecinin gerektirdiği yapıları kuramadığı için bu durumda. Bu krizden çıkabilmemiz için önümüzdeki dönemde yeni bir iktisadi düzeni, yeni bir küresel yönetişim modelini konuşuyor olmamız lazım. Klasik büyüme anlayışıyla insanların mutluluğunu, refahını sağlamak hatta sürdürmek pek mümkün değil. Yeni dönemde davranışsal iktisat teorilerine daha fazla önem vermemiz, anlamamız, dikkat etmemiz gerekli. Bankacılık birliği, ortak mali kural gibi Avrupa Birliği üzerinden konuştuğumuz reformların dünyaya yayılması önemli. Bunun ipuçlarını da görüyoruz. Esasen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması (TTIP) bunun bir örneği. AB İŞİNDE HIZLANMAK GEREK Batı dünyası yeniden yapılanıyor. Avrupa Birliği ve Amerika birlikte yaklaşık 30 trilyon dolarlık bir ekonomi oluşturuyor. Buna Kanada, Meksika gibi ülkeleri de ilave ettiğinizde dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 50’sinden söz ediyorsunuz demektir. Burada bizim açımızdan regülasyonlar ve standartlar çok önemli. Sadece yüzde 3’lük verginin kalkmasının yaratacağı ticaret hacmi önemli değil. Bu pazarlara, onların standartlarında değilseniz, onların kurallarına uymuyorsanız çok zor girersiniz. İşte bu noktada Türkiye’nin çok dikkatli olması lazım. Biz AB’yi önemsiyoruz. Bu nedenle bu konuya ağırlık veriyoruz. Bu anlamda ilk dış gezimizi Dublin’e gerçekleştirdik. Orada Sayın Dışişleri Bakanı ve Avrupa Birliği dış ilişkilerini yürüten bakanlarla görüştük. Hepsi Türkiye’den etkileniyor. Türkiye’nin dışarıda bırakılamayacak önemde olduğunun farkındalar. O zaman ben diyorum ki bu konuda kafamızı karıştırmayalım. Bence çözüm, onlarla yeni bir anlaşma arayışına girmek değil. AB işinde hızlanmak. ABD ÖNEMLİ Tüm bu durumlar nedeniyle sadece bölgesel politikalar başlığıyla sınırlı kalmayacak bir müzakere sürecinin açılma ihtimali var. Biz bunu orada kuvvetle talep ettik ve bu talebin karşılık bulduğunu düşünüyorum. Bunu sadece AB üzerinden değil ABD üzerinden de yönetmemiz gerekli. Bizim için bundan sonra ikinci etap ABD ziyareti olacak, orada bu konunun üzerine dikkat çekmeye çalışacağız. Bununla ilgili de bir çalışma da başlattık zaten. TÜSİAD sponsorluğunda Brookings Institute ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Sayın Kemal Kirişci’nin atanmasıyla bir Türkiye masası açıldı. Burada transatlantik Anlaşması konusunda çalışmalar yapılıyor. Yani Türkiye’nin Transatlantik Anlaşması çerçevesinde entegrasyonunun nasıl sağlanabileceği araştırılıyor.” AHMET ÇALIK/ ÇALIK HOLDİNG YKB. “ZOR ŞARTLARDA BAŞLADIK” “Bizler, 1980’lerin başından beri iş hayatının içinde olan insanlarız. O dönemlerde iki yılda bir ancak yurtdışına çıkılabiliyorduk. Belli miktarda dövizden fazlasını yanımızda götürmemiz mümkün değildi. Ekonominin yüzde 80’inin devlete, yüzde 20’sinin özel sektöre ait ve her şeyin kapalı olduğu bir ülkede iş hayatına başladık. 90’lara geldiğimizde Sovyetler Birliği dağıldı. Dünyada çok önemli gelişmeler oldu. 2001 yılında Türkiye büyük bir kriz yaşadı. 150 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklük içinde bankalarımız 50 milyar dolarlık batak verdi. Türkiye hem devlet olarak hem özel sektör olarak bütün bu süreçlerde taahhütlerine, borçlarına hep sadık kaldı. 2002 ile 2013 arasında birçok alanda büyük değişimler yaşadık. 2002 yılına baktığımızda, nüfusumuzun yüzde 60’a yakını kırsalda, yüzde 40’ı şehirlerde yaşıyordu. Bugün nüfusumuzun yüzde 80’e yakını şehirlerde yüzde 20’si kırsalda yaşıyor. Ekonomimizin yüzde 60’a yakını CAPITAL ULU_YENIFIRSATLAR.indd 2 31 24.05.2013 22:50 Değişim devlette, yüzde 40’ı özeldeydi. Bugün yüzde 80’i özelde, yüzde 20’si devlette. Geçmişte 76 tane üniversitemiz varken bugün 170 tane üniversitemiz var. BÜYÜK DEĞİŞİMLER YOLDA 2023’e baktığımızda, bizler global pazarda iş yapan şirketler olarak şunu görüyoruz: Ülkeler de iyi idare edilmedikleri zaman şirketler gibi fakirleşiyor ve geriye gidiyor. Onun için ülkelerin iyi yönetilmesi önemli. Sizi yönetenler önünüzü tıkarsa siz özel sektör olarak ne kadar girişimci olursanız olun, önünüzün açılması mümkün değil. Bu bakımdan geçtiğimiz 10 yıl, Türkiye’de çok başarılı geçti. Bunun neticelerini hepimiz görüyoruz. Türkiye üç kat büyüdü ve hiç durmadı. Dünyada yaşanan iki büyük krizden tüm dünya ülkeleri etkilendi, fakat bizim ekonomimiz yavaşladı, süratlendi ancak hiç geriye düşmedi. 2023 vizyonunu Türkiye bugünden belirlemiş durumda. 2002 yılında 26’ncı ekonomiyken bugün 16’ncı ekonomiyiz. 2023’te de ilk 10 ekonomi arasına gireceğimize şahsen benim inancım tam. Tabii burada siyasete, iş dünyasına, sivil toplum kuruluşlarına, bürokratlarımıza çok iş düşüyor. Kalkınma için sadece sizin hedef koymanız, stratejileri belirlemeniz yetmiyor. O kalkınmayı, o hedefleri gerçekleştirmek için yüzlerce faktör bir araya gelmeli. Siz siyaseten hedeflerinizi koysanız da bu hedefleri gerçekleştirecek girişimcileriniz, firmalarınız, insan kaynağınız, yöneticileriniz, altyapınız yoksa bunu yapamazsınız. Fakat geçtiğimiz 10 yılda Türkiye’de büyük bir değişim yaşandı ve bu yapıların hepsi oturdu. 2023 HEDEFİ GERÇEKÇİ Bugün dünyanın en önemli şirketi olan Coca-Cola’nın başında bir Türk var. İlk 500’e giren dünyanın büyük şirketleri içinde de Türk yöneticiler mevcut. Bu bakımdan önümüzdeki yüzyıl büyük değişimleri yaşadığımız bir dönem olacak. Son dönemde internet hayatımıza çok hızlı girdi. Enerji sektöründe büyük değişimler oluyor. Bugün kaya gazı ABD’de gaz fiyatlarını dörtte bire düşürdü. Avrupa’da birçok ülke, 400 yıl kendilerine yetecek kaya gazıyla enerji ihtiyacını karşılayacak buluşlar yaptı. Bizim ülkemizin de avantajları var. Hidrokarbonların yani petrol ve gazın yüzde 70’i bizim komşularımızda. Önümüzde müthiş bir imkan var. Elektrikli otomobil geliyor, güneş enerjisi, yenilenebilir enerjilere yatırım arttı. Dünyadaki yenilikleri ve değişiklikleri en iyi yapacak girişimciler, yöneticiler, bilim adamları bizde mevcut. Bu bakımdan 2023 hedefinin çok gerçekçi olduğunu düşünüyorum. ARZUHAN DOĞAN YALÇINDAĞ / DOĞAN TV HOLDİNG YKB. “FRANSA VE KORE’Yİ GEÇMELİYİZ” BİZİMLE ÇALIŞAN KAZANACAK Biz Arnavutluk’ta, 6 yıl önce bir banka satın aldık. Pazar payımız yüzde 8’di. 17 tane Avrupalı ve çok büyük banka vardı. Şu an pazar payımız yüzde 21’e yükseldi. En büyük Avrupalı banka yüzde 49 pazar payına sahipti, onun payı yüzde 26’lara geriledi. Zannediyoruz iki yıl içinde Arnavutluk’un en büyük pazar payına sahip bankası olacağız. Telekom alanında da Türkmenistan’da 100’den fazla yatırıma imza attık. Geçtiğimiz günlerde Özbekistan’ın en büyük elektrik santralini devreye aldık. Şu an Irak’ta 5 bin megavat elektrik var. Önümüzdeki günlerde 2 bin megavatı devreye sokuyoruz. Japonya’dan, Almanya’dan, Amerika’dan, Avrupa’dan birçok şirket artık bizimle işbirliği yaparsa üçüncü ülkelerde ekipmanlarını satabiliyor. Önümüzdeki süreç tamamen bizden yana. Bizimle işbirliği yapan gelişmiş ülkeler de daha çok kazanacak. Biz İstanbul’a 5 saat uçuş mesafesini iş alanımız olarak belirledik. Vizyonumuz olarak da Türkiye’nin 2023’te ilk 10 ekonomi arasına girmesi önümüze kondu. Bizim de hedefimiz stratejik sektörlerimizde yani enerji, madencilik ve inşaattaki firmalarımızla dünyada ilk 10 içine girmek. Bölgemizde de şirketlerimizle ilk 3’e girmek ana stratejimiz.” “Türkiye 2023 hedefini koydu: ‘İlk 10 ekonomi arasına gireceğim. Kişi başına gelirim 25 bin dolar olacak ve 500 milyar dolarlık bir ihracat rakamına ulaşacağım’ dedi. Aslında bu hedefe, hem ekonomik açıdan hem de değişen tüketici ihtiyaçları açısından bakabiliriz. Ekonomik perspektiften baktığımızda birinci kural, makro ekonomik ve istikrar. Türkiye, son derece başarılı bir 10 yıl geçirdi. Ekonomik transformasyonunu tamamladı. Yüksek büyüme hızları yakaladı. Eğer bu parlak performansımız devam ederse şimdi rakibimiz olan İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkeleri geride bırakmamamız için hiçbir neden yok. Görünüş de bu parlak performansın devam edeceğine işaret ediyor. Ancak 10’uncu ekonomi olmak için Fransa, Kore gibi ekonomileri de geride bırakmamız gerekiyor. Ülkeler belirli bir refah düzeyine ulaştıktan sonra büyüme hızları geriliyor. Bugün Almanya ekonomisi için yüzde 2 büyümeyi başarılı bir büyüme olarak görüyoruz. Diğer gelişmiş, refah düzeyi yüksek ülkelerde de durum böyle. Dolayısıyla bize de yüksek büyüme hızlarını yakalayabilmemiz için yeni bir 32 CAPITAL ULU_YENIFIRSATLAR.indd 3 24.05.2013 22:50 strateji ve yeni bir vizyon gerekecek. OLGUNLAŞMIŞ MEYVELERİ TOPLADIK Aslında şimdiye kadar yaptıklarımızla meyveli bir ağacın alt dallarındaki olgunlaşmış meyveleri topladık. Şimdi üst dallardaki meyveleri toplamamız lazım. Bunun için de aslında bir merdivene ihtiyacımız olacak. O merdiveni çıkacak, o meyveleri toplayacak ve o meyveleri sepetlere yerleştirecek insanlar gerekli. Burada merdiveni teknoloji, meyveleri toplayacak insanları da organizasyonlar olarak düşünebiliriz. Böyle düşündüğümüzde önümüzdeki dönemde teknolojinin, bilim üretiminin Türkiye için çok önemli olacağını düşünüyorum. Demografik yapımız bize çok fazla fırsat sunuyor. Genç nüfusumuza doğru eğitimi verirsek, anaokulundan itibaren teknoloji geliştirebilen, sadece kullanabilen değil, yeni buluşlar da üretebilen bir toplum oluşturabilirsek bu hedefimizi çok kolay yakalayabileceğimize inanıyorum. Dolayısıyla olmazsa olmazlardan bir tanesini teknoloji ve eğitim diye koyuyorum. 500 milyar dolarlık ihracat hedefini yakalamak için de öncelikle rekabet gücümüzü artırmalıyız. Yeni ihracat pazarları bulmalıyız. Ürün yapımızı değiştirmeliyiz, ucuzlatmalıyız. Türkiye burada da müthiş bir gayret içinde ve doğru yolda ilerliyor. BEKLENTİLER DEĞİŞİYOR Toplumsal dönüşüm ve tüketici dinamiklerine baktığımızda ise Türkiye toplumsal bir değişimden geçiyor. Daha demokratik, daha refah bir toplum olma yolunda ilerliyor. Dolayısıyla toplumdaki beklentiler de değişiyor. Orta sınıf zenginleşiyor, temel ihtiyaçların dışında hobiye, sanata, eğlenceye daha fazla vakit ve kaynak ayırabilir hale geliyor. Bu sadece Türkiye’de değil dünyanın tümünde böyle. Belki gelişmiş ülkelerdeki büyüme hızları yavaşlıyor ama gelişmekte olan ülkelerde hala hızlı büyüme oranları var. Bu da milyonlarca yeni insanın orta sınıf dediğimiz kitleye katılacağını gösteriyor. Bu, dünyada da tüketici trendlerinin değişeceğini, temel ihtiyaçların dışında daha kişisel, daha hobiye yönelik ihtiyaçların çıkacağını gösteriyor. Tabii bu tüketiciler aynı zamanda hızlı tüketen, daha fazla irdeleyen, daha kişisel ihtiyaçları olan bir tüketici toplumu. Dolayısıyla biz de Türk şirketleri olarak buraya yönelmeli, onlara göre nasıl katma değeri daha yüksek ürünler üretebiliriz ona bakmalıyız. HANGİ ALANLAR PARLAYACAK? 2050 yılında dünya nüfusu 90 milyara ulaşacak. Enerji burada çok önemli bir sektör olacak, çünkü doğal kaynaklar gittikçe daha önemli bir noktaya gelecek. Dolayısıyla hem enerjideki verimliliği nasıl kullanabiliriz hem bu verimli enerjiyi üretebilmek için teknolojiyi nasıl yaratabiliriz soruları önümüzde olacak. Bu konulara eğilen iş dünyasının başarılı olacağını düşünüyorum. Bugün Almanya, hem enerjisinin hepsini kendi üretmek hem de bu enerjinin yüzde 90’ını yeşil enerjiden elde etmek gibi bir hedefe sahip. Bu müthiş bir hedef ve şimdi bu hedefte ilerliyorlar. Almanya açısından bu hedefteki en büyük kazançlardan biri rüzgar ve güneş enerjisini üretebilecek teknolojiyi de kendisinin üretiyor olması. İşte Türkiye de bu noktaya gelirse hiçbir şey önünde duramaz. Bulunduğu coğrafya da Türkiye için büyük bir avantaj. Türkiye’nin çevresindeki ülkelerde ciddi doğal kaynak var ve komşularımız gelişmekte olan ülkeler. Türkiye hem onlara nazaran, özellikle AB sürecinde yıllardır geliştirdiği kurumsal bağlarla çok kurumsal bir yapıya geldi. Bizim iş becerimiz ve iş bilgimiz gerçekten gelişmiş ülkeler seviyesinde. Ayrıca çok girişimci bir ruha sahibiz ve bütün bunların üstünde de birçok batılı ve Asya ülkesinin sahip olmadığı Ortadoğu, Kuzey Afrika ve bütün o Türk Cumhuriyetleri dediğimiz coğrafyalarla ciddi bir kültürel alışverişimiz var. Bütün bunlar bizim için muazzam avantajlar.” ARZUHAN DOĞAN YALÇINDAĞ / DOĞAN TV HOLDİNG YKB. MEDYA SEKTÖRÜ DEĞİŞİYOR DİJİTAL DEVRİM Gelişen teknoloji medya sektörünü kökünden değiştiriyor. Aslında Kuzey Amerika, dijital devrimi çok hızlı ve çok kuvvetli yaşadı. Hatta bu dalga orada New York Times, Washington Post gibi devleri de sarstı. ABD’de yazılı basın, dijital devrimi nasıl bir ekonomik platforma oturtacağını, bunun ekonomik dönüşümünün nasıl yapılacağını bilemedi. Bu nedenle zorlu bir 10 yıl yaşadılar. Yine de Pure Research Center’ın yeni yayınlanan raporu, bin 400 gazetenin 600 tanesinin mobil ödeme sistemleriyle abonelik kaydettiğini gösteriyor. Yani aslında yazılı basının dijital dönüşümde bir ekonomik model oluşturduğunu ve burada bir başarı kazandığını söylüyor. CESUR DAVRANMAK GEREK Biz de Türkiye’de bu anlamda şanslıyız çünkü tüm bu deneyimleri yakından izleyerek dönüşümümüzü gerçekleştiriyoruz. Aslında her dönüşüm kendi içinde fırsatlar ve tehditleri de getiriyor. Türkiye’nin henüz internetle tanıştığı 90’lı yıllarda, kardeşim Hanzade’nin vizyonuyla biz Hepsiburada’yı kurduk. O gün bu, son derece küçük bir işti ve kimileri interneti bir tehdit olarak görüyordu. Ancak e-ticaret Amerika’da 300 milyar dolarlık bir sektör haline geldi. Türkiye’de de kredi kartlarından yapılan harcamanın yüzde 10’u e-ticaretten yapılıyor. Hepsiburada da Türkiye’nin en büyük e-ticaret kuruluşu. Dolayısıyla aslında cesur davranırsanız, zamanında önlemler alırsanız bazen tehditleri fırsata da çevirebiliyorsunuz. CAPITAL 33 ULU_YENIFIRSATLAR.indd 4 24.05.2013 22:50 Değişim BÜLENT ECZACIBAŞI/ ECZACIBAŞI TOPLULUĞU YKB. “KESKİN REKABETE DİKKAT” “Türkiye, ihracatını son yıllarda etkileyici bir performansla artırdı. Bizim analiz etmemiz gereken, bu artışın hangi etkenlerle ortaya çıkmış olduğu ve bu etkenlerin bundan sonra varmak istediğimiz noktaya bizi götürüp götüremeyeceğidir. Türkiye’nin ihracatında son 10 yılda yapısal bir değişiklik oldu. Geçmişte ihracatta daha çok tekstil, tarıma dayalı ürünler, gıda sanayi ürünleri ağırlıklıydı. Bugün ise günümüzün standart teknolojilerini kullanan otomotiv, elektronik, makine sanayi gibi sektörlerin ağırlığının arttığını görüyoruz. Bu sektörlerde şöyle bir sorun var: Günün standart teknolojilerini kullanan bu sektörlerde dünya pazarlarında rekabet, fiyat üzerinden ve düşük maliyet temelinde yapılıyor. Böyle olunca çeşitli yöntemlerle fiyat düşüren üreticiler karşısında ihracatçılarımız zor duruma düşebiliyor ve pazar payları ellerinden alınabiliyor. Yüksek katma değer yaratan, yüksek teknolojili sektörlerde olmadığımız sürece Türkiye, belki dünya ticaretindeki payını koruyabiliyor. Fakat daha ileri sıralara atlayabilmek imkânını yakalayamıyor. PAZARLAR DEĞİŞTİ Bu sorunlar daha çok rekabetin yoğunlaştığı dönemlerde ortaya çıkıyor. Örneğin son yaşanan krizi takip eden dönemde gelişmiş ekonomilerde gelir kayıpları yaşandı ve ABD, Batı Avrupa gibi pazarlarda ihracatçılarımız keskin rekabetle karşılaştı. İhracatlarını yeni hedef pazarlara yönlendirdiler. Bunlar da ihracatçılarımızın uzun süredir ihmal etmiş oldukları Rusya, Ukrayna, Doğu Avrupa, Yakın Doğu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi pazarlardı. Bu değişim, Türkiye’ye yarar getirdi. Türkiye’nin ihracatı arttı ve Türkiye coğrafi konumunu çok iyi kullanmış oldu. Ancak Türkiye yüksek teknolojili sektörlerde varlığını artırmak imkânına sahip olamadı. Son dönemlere kadar yürürlükte olan teşvik sistemi de bunu destekliyordu. Türkiye’nin temelde yerini korumasına belki destek veriyordu ama konumunu iyileştirmesine olanak tanımıyordu. İhracatta yeni ortaya konan teşviklerle ekonomimizde yeni bir aşamanın kaydedileceğini ve olumlu gelişmelerin sağlanacağını düşünüyorum. ÜRETİM MERKEZLERİ ÇEŞİTLENİYOR İhracat stratejilerinde başka bir değişim daha izliyoruz. Kuruluşlar, artık genelde ihracatta rekabet çabasında olmuyor. Hedef aldıkları pazarlarda, o pazarların koşullarına uygun rekabet gücü geliştirme çabasında oluyorlar. Bu da o pazarlarda sattıkları ürünlerin optimum maliyet ve kalite yapısına ek olarak marka gücü, rekabet gücü gibi konuları da düşünmeleri anlamına geliyor. Verilen ve tutulan sözler artık yabancı pazarlarda Türk ihracatçıları için önemli olmaya başlıyor. Bunun dışında ihracatçılarımız üretim yerlerini, üretim merkezlerini de çeşitlendirme yoluna gidiyor. Tek merkezden üretim yerine hedef aldıkları pazarlarda üretim yapmaya yöneliyorlar ve böylece üretim kalitesinin yanı sıra servis kalitesinden de rekabet gücünde BÜLENT ECZACIBAŞI/ ECZACIBAŞI HOLDİNG YKB. TÜRKİYE İNOVASYONDA GERİDE BAŞARI İÇİN TEK ORTAK NOKTA Avrupa Birliği üye ülkeleri ve üyeliğe aday ülkeler arasında inovasyon kapasitesi açısından Türkiye maalesef son sıralarda yer alıyor. İnovasyon konusunda başarılı ülkelerin örneklerine baktığınızda her yerde geçerli evrensel çözümler, hazır reçeteler ne yazık ki göremiyorsunuz. Çeşitli ülkeler farklı politikaların akıllıca karışımlarını yaratarak inovasyonda başarı sağlıyor. Fakat bu alanda başarı sağlamış ülkelerde bir ortak noktadan söz edilebilir: İnovasyonda başarı sağlayan ülkelerin hepsinde politik istek, kararlılık ve iş dünyasında sahiplenme var. Bu unsurlar mutlaka bir araya geliyor. SANATÇILARLA ÇALIŞIYORLAR Dünyada büyük şirketlerin ve yöneticilik eğitimi veren okulların giderek artan oranda sanatçılarla, şairlerle atölye çalışmaları yaptıkları görülüyor. Amerika, 21’inci yüzyılda Amerika’nın üstünlüğünü sürdürmesinin tek çaresini inovasyonda görüyor. Avrupa, geleceğimiz inovasyona bağlıdır diyor. Çin’in 5 yıllık planlarının merkezindi inovasyon bulunuyor. Çin’de 400 tane tasarım okulu var. Her yıl binlerce genç tasarımcı ekonomiye katılıyor. YARATICI YÖNETİCİ DÖNEMİ Artık geçmiş devirlerin “idareci yönetici” yetiştiren eğitim kurumları yetersiz kalıyor. “Yaratıcı, tasarımcı yöneticiler” yetiştiren eğitim kurumları öne çıkıyor. Daniel Pink önemli bir yazar, diyor ki: “Çok yakın bir gelecekte artık MBA derecesi önemini kaybedecek onun yerini Master Of Fine Arts (MFA) alacak.” Çünkü artık tüketiciler, dünyanın her yerinde çok kolay ve hızlı üretilebilen tekdüze ürünlerde estetik arıyor, bir anlam arıyor, güzellik arıyor ve iş yaşamının yöneticileri de buna göre teşkilatlanmak zorundalar. 34 CAPITAL ULU_YENIFIRSATLAR.indd 5 24.05.2013 22:50 yararlanma çabası içinde oluyorlar. Bu tabii ki kuruluşlarımız açısından tek merkezden ihracatın önemini kaybetmesi anlamına geliyor ama ülkelerin makro dengeleri açısından tek merkezden ihracat hâlâ önemini koruyor. YENİ BİR LİGE GİRİYORUZ Türkiye artık farklı bir lige geçmek için çaba gösteriyor. İlk 10 ekonomi içine girmek istiyoruz. Bu gruptaki oyuncular çok farklı olacak. Bu gruptaki oyuncuların kimler olacağı da aşağı yukarı bugünden belli. Bu oyuncuların bazı özelliklerine baktığımız zaman kendi eksikliklerimizi çok açıkça görebiliyoruz. Örneğin yüksek öğrenimde okullaşma oranının yüzde 40 olduğu ülkemiz, oranı yüzde 90’larda olan ülkelerle nasıl rekabet edecek? Üçlü patent tescilleri yılda 5-6-7 düzeyinde olan ülkemiz bu sayının yüzlerde, binlerde hatta 10 binlerde olduğu ülkelerle nasıl rekabet edecek? Bu değişimi gerçekleştirebilmek kuşkusuz kolay değil. Zor fakat zorunlu bir değişimden söz ediyoruz. Tüm ülkeyi, tüm toplumu kapsayan, kucaklayan bir atılımla Türkiye’nin bunu gerçekleştirebileceğine inanıyorum. Türkiye’nin büyüme modeli, ihracata ama düşük katma değerli ürünlerin ihracatına ve iç talebe dayalı büyüme modeli. Bu strateji, Türkiye’yi gelişmiş ekonomiler arasında 16’ncı sıraya kadar yükseltti. Bugüne kadar başarılı oldu ama bunu sürdürmek ve daha yukarılara taşımak aslında zor bir görev. Bizim de karşımızda böyle bir zorluk var. İNOVASYONDA 69’UNCU SIRADAYIZ Türkiye, inovasyon sıralamasına baktığımız zaman 69’uncu sırada yer alıyor. Bu kapasitemizi yükselttiğimiz MICHAEL PIEPER/ FRANKE YKB. “FRANKE’NİN YATIRIM İÇİN BAKTIĞI 9 KRİTER” Biz Franke olarak bir yere yatırım yaptığımız zaman 9 kritere dikkat ediyoruz. Bunları ve Türkiye’de bu kriterlerin durumunu şöyle sıralamak mümkün: 1. MAKRO EKONOMİK İSTİKRAR: Türkiye, özellikle son yıllarda bu konuda oldukça başarılı. Bizim için enflasyon ve döviz oranının sabit olması çok önemli. İşsizlik oranı da Türkiye’de son birkaç yıldır düşüş trendinde. Ancak bunun daha da azalması gerekli. Kamu borcunun azaltılması ise bana göre Türkiye’nin önündeki en büyük meydan okumalardan biri. Çünkü hem büyümek hem de finansal borcu düşük tutmak zor bir iş. 2. YATIRIMCILARA TEŞVİK: Bu konuda birkaç örnek vereceğim. İskoçya’da büyük bir tesis yaptık. Hükümet bu yatırımda bize yüzde 20’lik direkt katkı sağladı. İnsanların eğitilmesi için de destek verdiler. Türkiye’de de uluslararası yatırımı geliştirmek adına bu türden çalışmalar yapılıyor bildiğim kadarıyla. 3. İNOVASYONUN DESTEKLENMESİ: Kaliteli ürün, verimli üretim için AR-GE ve inovasyon çalışmalarının özel hükümet programlarıyla desteklenmesi gerekli. İsviçre’de mesela bir inovasyon projesi finansal olarak hükümet fonu tarafından karşılanabiliyor. 4. KATMA DEĞERLİ ÜRÜN: Türkiye’nin katma değerli ürün ve hizmetlerini artırması gerekiyor. Bu sayede yüksek teknolojili ürünlerin ihracatçısı olabilir. Şu anda düşük teknolojili, hammadde ürünlerini ihraç ediyor ki bunlar çok kolaylıkla ithal de edilebilir. zaman çok açıktır ki ülkelerin büyüklük sıralamasında da Türkiye’nin yeri yükselecektir ve hiç kuşkusuz global markalar, global şirketler yaratmanın çaresi de yolu da inovasyondan geçiyor. Zaman zaman Türkiye’nin BRIC ülkeleri arasına katılması gerektiğini ifade ediyoruz. Hatta BRIC’in BRICT şeklinde değiştirilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu haklı bir düşünce mi, haklı bir istek mi? Buna çeşitli açılardan bakılabilir. Bir bakış açısı da global markalar olabilir. Bildiğiniz gibi 500 global marka listesi yayınlanıyor. Bunun içindeki markaları incelediğimiz zaman BRICT’in B’si olan Brezilya’nın 9 tane ilk 500 içinde markası olduğunu görüyoruz. Rusya’nın 8, Hindistan’ın 6, Çin’in 25 tane, Kore’nin 14 tane, Türkiye’nin ise bu listede hiç markası yok. Bu, özlediğimiz noktalara varmamız için izlememiz gereken stratejiler hakkında sanıyorum bize bir ipucu veriyor.” 5. ÜNİVERSİTE-SEKTÖR İŞBİRLİĞİ: Üniversite ve endüstri işbirliğinin geliştirilmesi ortak yaratıcı fikirler çıkarmak açısından önemli. 6. ULAŞIM VE LOJİSTİK GELİŞİMİ: Türkiye uluslararası ticaret açısından eşsiz bir konuma sahip. Bu avantajdan daha fazla yararlanmak için ulaşım imkanlarının düzeltilmesi faydalı olacaktır. Limanlara, gemicilik hatlarına, demiryollarına, havayollarına yatırım yapılmalı ve geliştirilmeli. 7. DÜŞÜK ENERJİ MALİYETİ: Türkiye şu anda sanayide dünyada en pahalı enerjiyi kullanan ülkelerden biri. Bu rekabeti olumsuz etkiliyor. 8. ÇALIŞMA KOŞULLARI: Türkiye, genç nüfusunu iyi çalışma koşullarıyla korumalı. Mavi yakalı işçilerin eğitimine ağırlık verilmeli. Bunu şirketler de yapmalı. Örneğin biz İsviçre’de merkezde mavi yakalı işçilerimiz için bir okula sahibiz. 9. KAYIT DIŞI EKONOMİ: Kayıt dışı Türkiye’de hala devam eden bir konu. Bu da haksız rekabeti ortaya çıkarıyor. Bunun da gelecekte iyileştirileceğini ümit ediyoruz. CAPITAL 35 ULU_YENIFIRSATLAR.indd 6 24.05.2013 22:50 Sürdürülebilirlik SOSYAL BÜYÜME Aslında şirketlerin iki temel amacı var: Büyümek ve kâr etmek. Şimdi bu amaçlara bir yenisi daha eklendi: Sürdürülebilir büyüme ve kâr. Bütün bunları yaparken de şirketlerin sosyal olması gerekiyor. Yeni dönemin gerçekleri bunu gerektiriyor. Peki sürdürülebilir büyümenin ve sosyal bir şirketin temelinde neler yatıyor? Türkiye’nin büyük grupları bu konulara nasıl bakıyor? İşte yanıtlar… 36 CAPITAL ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 1 24.05.2013 23:04 SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA NEDİR? Eczacıbaşı Topluluğu CEO’su Erdal Karamercan, sürdürülebilir kalkınmanın herkes tarafından farklı algılandığına dikkat çekiyor. Peki sürdürülebilir kalkınma nedir? Bu sorunun yanıtını Karamercan, yaptığı konuşmada şöyle verdi: “Sürdürülebilir kalkınma kavramı herkes tarafından farklı anlaşılıyor. Kimi bunu şirketin sürdürülebilir cirosunun artması gibi anlıyor. Halbuki sürdürülebilir kalkınma, çok farklı bir kavram. 7 milyar nüfusu olan dünyamızın, 2050’de 9 milyara ulaşacağı öngörülüyor. Şu an bugün tanıdığımız canlı türlerinin, bu yüzyıl sonunda yarısının olmayacağını biliyoruz. Bu şekilde tüketmeye ve üretmeye devam edersek 2050 yılına gelindiğinde dünyanın 4-6 derece ısınacağını biliyoruz. 1-1,5 derecelik ısı değişimlerinde dünyada neler yaşandığını görüyoruz. Böyle giderse 2050’de 2,3 adet dünya lazım bize. Bu gerçeklerin üzerine iş modelleri üretemezsek konuştuğumuz ekonomik büyüklüklerin, tahminlerin bir anlamı kalmıyor. Sürdürülebilir kalkınmanın kısaca tanımı şu: İnsan yaşamının ve iş dünyasının gereksinimleriyle doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında denge kurmak. Yoksa sürdürülebilir kalkınma, şirketlerin sürdürülebilir bir şekilde büyümesi değil. Ben biraz daha insani açıdan bakmaya çalışayım. Burada hepimizin ailesi var. Bazılarımızın torunu var. Benim bir tane var, çok sevimli. Ona bakınca büyük bir suçluluk duygusu hissediyorum. Çünkü onun yaşayacağı dünyanın tükendiğini görüyorum. Hatta kendi çocuklarıma bıraktığım dünyanın da yaşam için elverişli olmadığının farkındayım ve hayatlarının zorluklarla geçeceğini görüyorum. Çocuğumuza bıraktığımız maddi mirasın önemi yok. Bunları kullanabileceği bir dünya bırakmak esas. Şimdi dönelim gerçeğe. Erdal Karamercan Ne yapmak lazım? Burada 3 paydaş var. Biri yasa koyucu, ikincisi iş dünyası, üçüncüsü tüketiciler. Hepimizin bir arada çözüm üretmemiz gerekli. Tabii ki iş dünyası burada başı çekebilir. Bunun bir görev olarak değil, kendi işlerimizin sürdürülebilmesi, kârlı bir biçimde büyüyebilmek için bir iş modeli olarak benimsenmesi gerekiyor. Bunu yapmayan kuruluşların uzun vadede yaşamlarını sürdürebilmesi de mümkün değil. Kyoto Protokolü, 1997’de imzalandı. Amerika imzalamadı. O günden beri yapılan anlaşmaların hiçbirine uyulamadı. Karbon salımı artıyor. Bunu dengelemek için yapılan çalışmalar, istenilen hızda yürüyemiyor. Gelişmiş ülkelerde devlet adamlarının görevde kalma süresi 7-8 yıl arasında değişiyor. CEO’ların görevde kalma süresi de 6-8 yıl arasında seyrediyor. Herkes önündeki 3-4 yılı düşünerek iş yapmak durumunda kalıyor. Böyle de bakınca tabii ki sıkıntı büyük.” “Ana hedefimiz, paydaşlarımıza daha fazla değer yaratmak, hisse senedi fiyatımızı daha fazla yükseltmek. Hisse değerini nasıl artırırız diye bakarsak sürdürülebilirlik çok önem kazanıyor. Bizim sürdürülebilirlikten birinci anladığımız, ticari faaliyetlerdir. Yani kârlılık içinde büyümektir. İkincisi çevreye duyarlılık, üçüncüsü ise sosyal sorumluluklarımızdır. Bu üçünü doğru bir şekilde yaptığımız takdirde Sabancı Holding hissedarlarına daha fazla değer yaratırız diye düşünüyoruz. Hem kârlılığı hem büyümeyi başarmak durumundayız. Bunu nasıl yapabiliriz? Hangisi öncelikli? Performans göstergelerimizde bu iki konuya da çok önem veriyoruz. 2006’dan bugüne grubun net kârı yıllık yüzde 21 arttı. Bu, hakikaten başarılı bir gidiş. Özsermaye kârlılığımızı da yüzde 15’in üstünde gerçekleştirme hedefimiz var. Bunun yanında ikinci olarak büyüme geliyor. Büyümede, cirodaki büyümenin yanında kârlılıktaki büyüme de çok önemli. Sabancı Holding’de 6 iş kolumuz var. Portföyümüz içinde bankanın payı yüzde 50. Enerjide yüzde 10’luk pay hedefliyoruz. Enerjisa ikinci önemli iş kolumuz. Portföyümüz içinde bugünkü değeri yüzde 14 civarında. Ama önümüzdeki dönemde hedefimiz yüzde 20-25’e çıkmak. Yine çimento konusunda aktifiz, yüzde 20 payımız var. Türkiye’nin en büyük çimento DEĞER YARATMANIN YENİ YOLU Sabancı Holding CEO’su Zafer Kurtul, değer yaratmanın ve hisse senedi fiyatlarını yükseltmenin yolunun sürdürülebilirlikten geçtiğini düşünüyor. Kurtul, bunu etkileyen unsurları ise şöyle aktarıyor: Zafer Kurtul CAPITAL ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 2 37 24.05.2013 23:04 Sürdürülebilirlik AHMET KIRMAN / ŞİŞECAM GENEL MÜDÜRÜ SOSYAL ŞİRKET NE DEMEK? ALTI TEMEL KURAL 5 yılı aşkın katılımcıyla yapılan araştırmalarda, kurumsal yeniden tasarım için bir şirkette 6 temel ilke belirlenmiş. Birincisi, şirketin amacı, özel çıkarlarını kamu yararı için kullanmalı. İkincisi, yatırımcılar için adil kâr ayırmalı, ancak diğer paydaşların meşru çıkarlarını feda etmemeli. Üçüncüsü, gelecek nesil ihtiyaçlarını gözeterek mevcut neslin ihtiyaçlarını karşılamak için sürdürülebilir bir şekilde faaliyet göstermek. Dördüncüsü, şirketler servetlerini bu servetlerin yaratılmasında katkısı olan herkese eşit dağıtmalı. Beşincisi, şirketler, katılımcı, etik, şeffaf, hesap verici şekilde yönetilmeli. Son olarak kişilerin kendilerini yönetme haklarını ve evrensel insan haklarını ihlal etmemeli. SOSYAL ŞİRKET 6 temel kuralla şirket olabilirsiniz. Bunların içerisinde de sosyal şirket olabilme var. Artık hayır işi yapmak, yardımda bulunmak gibi konular sosyal bir şirket olmak için yeterli değil. Ben sosyal şirketi şöyle tanımlıyorum: İnsan sağlığı, enerji kaynaklarının kullanımı, çevre toplum refahı gibi değerleri, ekonomik amaç ve önceliklerin yanı sıra faaliyetiyle bütünleştiren ve gerektiğinde ekonomik önceliklerinin önüne koyan şirket. Sosyal şirket konusunda sanayi şirketlerine döndüğünüz zaman, hiç şüphesiz ki çevre, enerji kullanımı, doğal kaynaklar gibi konularda çok farklı esaslar benimsemeli. pazar payına sahibiz. Bunun yanında sigortada genel sigorta ve emeklilik sigortasında 2 şirketimiz var. Burada büyüme bekliyoruz. Beşinci alanımız perakende. Teknosa kârlı ve hızlı büyüyor. Teknolojide yüzde 14, teknoloji marketleri içinde ise yüzde 50’ye yakın payı var. Bunun yanında da diğer sanayi şirketlerimiz var. Sanayi şirketlerimizin bir tanesi çok özel. Kordsa dünyanın 9 ülkesinde faaliyet gösteriyor. Kârlılık içinde büyümek özellikle önemli. Bunu başarmak için çok önemli birkaç faktör var. Birincisi inovasyon. İnovasyonun olabilmesi için tabii organizasyonel iklimin bunu desteklemesi lazım. İkincisi insan kaynakları. İK’ya çok yatırım yapmak lazım. Üçüncü olarak teknoloji geliyor. En ileri teknolojiyi çok iyi kullanabilmek şart. Bunlar sayesinde kârlılık içinde büyümeyi gerçekleştirebileceğimizi düşünüyoruz.” “EN ÖNEMLİ BİLEŞEN ENERJİ” Şişecam Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Kırman, Türkiye’nin sürdürülebilir büyümesi için enerjinin çok önemli olduğuna dikkat çeken konuşmasında şunları söyledi: “Türkiye’nin 60 milyar doları aşan enerji kökenli ithalatı var. Enerjide dışa bağlılığımızı daha farklı noktalara getirmek ve ciddi bir enerji planlaması yapmak zorundayız. Dolayısıyla sürdürülebilir büyümenin en önemli bileşeni, kesinlikle enerji. Dolayısıyla ülkemizde, enerji politikalarını daha belirgin ve yaratıcı bir şekilde devreye almamız gerekli. Şişecam da bugün az enerjiyle çok üretim yapmaya, maliyetini düşürmeye, kârlılığını artırmaya, ama bunları yaparken de sürdürülebilir sosyal sorumluluğunu da yerine getirmeye çalışıyor. Bugün Şişecam, yurtdışıyla beraber 1 milyar kilovat/saate yakın elektrik tüketiyor. Bizim açımızdan da çok ciddi bir enerji planlaması ve stratejisi oluşturmamız gerekiyor. Bu memleketin Ahmet Kırman taşını toprağını mamule çevirip 900 milyon dolarlık satış yapıyoruz. Hedefimiz daha yukarılara çıkmak. Hiç şüphesiz ki daha az ithalat kökenli enerjiyle üretim yapsak çok daha farklı olacağı açık. Biz sürdürülebilirliğe iki açıdan yaklaşıyoruz. Bunların birincisi, kendi tükettiğimiz enerjiyi azaltmak. İkincisi ise ürettiğimiz ürünlerle enerji tüketimini düşürmek. Bütün fabrikalarımızda çok yüksek derecelerde atık ısımız var. Atık ısıdan elektrik üretimine geçtik. Fabrikalarımızın kendi elektrik ihtiyaçlarının en azından yüzde 60-70’ini karşılamasını planlıyoruz. Enerjiyi daha iyi kullanan ekipmanlarla çalışıyoruz. Bütün tesisatlarımızı değiştiriyoruz. Yeni fırın tasarımları yapıyoruz. Fırınlardaki izolasyonları farklılaştırıyoruz. Buna bağlı birtakım uygulamalarla enerji tüketimimizi aşağıya çekiyoruz. Diğer taraftan ise tasarrufa imkan veren cam üretme çabasındayız. Daha hafif cam ambalajlar yapmaya çalışıyoruz. Tehlike yaratmayacak atıkları, atık projelerimizi hayata geçirmeye çalışıyoruz. Araçlar açısından atermik cam uygulamalarını hayata geçiriyoruz. Geçen yıl 115 bin ton camı geri topladık. Aslında rakam etkileyici ama Avrupa ile kıyaslarsanız hiçbir şey değil. Bizde geri dönüşüm oranı, bütün çabalarımıza rağmen yüzde 37 CAPITAL ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 3 24.05.2013 23:04 15 düzeyinde. Avrupa’da yüzde 75-85 civarında. Bu geri dönüşüm, 45 bin aracı trafikten çekmişsiniz etkisi yaratıyor. Yine enerji camlarındaki uygulamalar bizim hesabımıza göre 2,5-3 milyar dolar civarında tasarruf anlamına geliyor. Dolayısıyla AR-GE temelli olmak üzere bütün bunları geliştirmemiz gerekli.” “SOSYAL ŞİRKETE DÖNÜŞMEYE ÇALIŞIYORUZ” Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker, sosyal bir şirkete dönüşmeye çalıştıklarını söylüyor. Bunun nedenlerini ise şöyle anlatıyor: “Biraz daha gerilere gidelim. 100 yıl önce Londra Belediye Başkanı’nın en büyük problemini bilen var mı? O günkü ulaşım koşullarını da düşünürseniz Londra’da büyük bir trafik problemi vardı. Ama at arabalarıyla ilgili. En büyük sıkıntı, yeteri kadar saman bulamamak ve sokaktaki at pisliklerini yok edebilmek, temizleyebilmekti. Belediye başkanı, bir araştırma yaptırıyor. Araştırma sonucunda 1900’lü yıllara gelindiğinde Londra’da hiçbir şey hareket edemeyeceği, trafiğin kitleneceği ortaya çıkıyor. ‘Pislikten geçilmez olacak sokaklarda yürüyemeyeceksiniz’ deniyor. Bugünkü Londra’nın durumu nedir? Arabalarla kitlendi ama at arabaları yok. Hayat değişiyor. Değişerek sürdürülebilirlik, bence daha doğru bir kavram. Değişmemiz gerekiyor. 15 yıl önce Sabri Bey’in ilk hastalığının teşhis edildiği günlerde, Sabri Bey’den sonra ne olur diye soruluyordu. Muhtar Kent’in de dediği gibi başarı, geldiğiniz nokta değil, sürdürülebilir olmasıdır. Evet, Sabri Bey şirketi çok güzel bir yere getirdi. Ama bunun kalıcı olması, süründürülebilir olması ve gelişim göstermesi, Murat Bey’in bayrağı devralmasıyla devam etti diye düşünüyorum. Sabri Bey’in dönemiyle Murat Bey’in dönemindeki yönetim modelinde çok büyük farklılıklar var. Sabri Bey’de merkeze odaklı bir yapı, merkezi kararlarla idare edilen bir şirket yapısı söz konusuydu. Murat Bey’in döneminde ise dönüşen bir yapı, kurumsallaşan ve hızla değişen bir şirket var. Yönetim kurularının etkinlikleri arttı. Yönlendirme komitesiyle geleceğe doğru şirketlere ipuçları vermeye başladık. Birçok şirket gibi uzun ve orta vadeli stratejik planlar oluşturuyoruz. Organizasyon yapısını sadeleştiriyoruz. Bunun haricinde sürdürülebilirlik adına yaptığımız çok önemli faaliyetler var. Sosyal şirkete dönüşmeye çalışıyoruz. Ali Ülker Dünkü modelimizde başarının devam etmesi mümkün değildi. Yeni bir modeli adapte etmemiz gerekiyordu. Sosyal şirketten ne anlamalıyız? Birkaç kavram kullanıyoruz. Bunlardan biri de TÜYO. Bunun açılımı, ‘tüketiciye yakın ol’dur. Çok geniş bir tüketici kitlemiz var. Artı gıda işindeyiz. Kadınlar ağırlıklı kitleyi oluşturuyor. 36 bin çalışanımız içinde kadınların sayısı 7 bin 200. Halihazırda hala istenen ve arzulanan noktada değil. Üst düzey genel müdür sayımız 5. Kadınların yönetim kurulundaki temsili artıyor. Bununla ilgili Sabancı Üniversitesi ile de çalışmalarımız devam ediyor.” ALİ ÜLKER/ YILDIZ HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI DIŞARI AÇILIRKEN İKİ KRİTİK KONU EĞİTİM Türkiye’nin en önemli sorunu, eğitimin artırılması. Eğitim kurumlarında geçirilen sürelerden bahsetmiyorum. Gençlerin buralardan aldıklarını kastediyorum. Okul hayatında gençler, iş dünyasına yakın olmalı. Geleceğe kendilerini okul yıllarında hazırlamalılar. Bunun için şirket olarak da bazı kampanyalar yapıyoruz. İlkokul öğrencilerine fabrika gezdiriyoruz. Bir iş kültürü görsünler diye. Üniversitede fikir üretsinler diye işler yapıyoruz ve ayrıca stajyer seçimleri yapmak için destek alıp daha sonra onları şirket içinde istihdam ediyoruz. İNOVASYON Diğer önemli bir konu ise inovasyon. Türk insanın emeğini gücünü dışarı gönderiyoruz ve burada geliştirdiğimiz AR-GE’yi ihraç ederek yapıyoruz ve bundan ücret almıyoruz. Aslında bunun doğru olmadığına inanıyoruz. Bunun ile ilgili olarak Northstar şirketini kurduk. Bu yılki bütçesi 64 milyon TL. Yeni buluşlarla, yeni ürünlerle yurtdışındaki üretimimize destek vermeyi düşünüyoruz. CAPITAL 39 ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 4 24.05.2013 23:04 Sürdürülebilirlik ERDAL KARAMERCAN/ ECZACIBAŞI TOPLULUĞU CEO’SU KOÇ HOLDİNG’İN SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME STRATEJİSİ “AB İÇİNDE YENİ OLANAKLAR ARAMALIYIZ” Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Durak, sürdürülebilir büyümenin şirketlerin ticari ömürlerini sürdürmek için yaptığı çalışmalarla doğru orantılı olduğunu söylüyor. Koç Holding’in bu anlamda geçmişten günümüze izlediği stratejiyi ise şöyle anlatıyor: “Şirketler ticari olarak ömürlerini sürdürmek, bunu nesilden nesle aktarmak zorunda. Bunun için de kârlılık ve büyümek olmazsa olmaz faktörler arasında yer alıyor. Bunu sürdürülebilir kılmak da önemli. Ben Koç Holding’in bu anlamda geçmişten gelen stratejisini özetlemek istiyorum. Ben Koç Holding’de 1976’da çalışmaya başladım. 1978’de şirkette mavi bir kitap yayınlanmıştı. Sonra nedense adı değişti, beyaz kitap oldu. 80’li yıllarda ise stratejik planlama süreci başlatıldı. Bu kapsamda Koç Holding’de 4’lü komite diye bilinen, yatırım onayı alınan bir sistem oluşturuldu. 2000’li yıllara gelindiğindeyse artık online finansla raporlama sistemleri devreye girdi. Bu dönemde bazı danışman şirketlerden görüşler alındı. Bu sayede ileriye dönük bakış açısının ne olacağı anlaşılmaya çalışıldı. Önceleri yabancı gurular gelirdi, daha sonra yerli uzmanlar devreye girdi. Artık her yıl 5 yıllık stratejik plan üzerinden geçiyorduk. Son 2-3 yılda gördük ki insanlar inorganik büyüme üzerine stratejilerini inşa ediyor. Büyüme hedeflerinin içine inorganik satın alma fırsatlarını dahil ediyorlar. Bunun üzerine 10 yıllık trendlere bakılması gerektiği anlaşıldı. O trendlere göre hangi yeni iş dalının şirketin iş alanıyla ilgili bir fırsat oluşturabileceği üzerinde duruldu. Bu plan içinde fırsatlar kadar risklerin de ne olacağı araştırılıyordu. Bu da şirketlerin B veya C planlarının olması anlamına geliyordu. Yani yatırım negatif olursa ne yaparızın cevabının da planın içinde yer alması esastı. Günümüz kaynaklarını düşünürsek yılda 1 milyar dolar ciro yapan bir şirkettin, yıllık 60-70 milyon dolar yatırımın üzerine AB İLE ABD’NİN FARKI Dünyada son 2 yıldır oyunun kuralları değişiyor. Amerika’da kaya gazının bulunarak enerjiye kazandırılması önemli bir gelişmeydi. Amerika, tüketiminin yüzde 10’unu kaya gazından elde edebiliyor. 2030’a kadar bu yüzde 20’ye çıkacak. Amerika’da enerji hızlı bir şekilde bağımsız hale geliyor. Elindeki kömürü ihraç ediyor. Bunun da yüzde 50’si Çin’e değil AB’ye gidiyor. Çünkü AB’nin enerji kaynakları kısıtlı, ucuz enerjiye ihtiyacı var. Bütün konuştuklarımızın tersine AB şu anda kömüre doğru geçiyor. ABD, büyük bir hızla verimliliğini ve rekabetçiliğini, istihdamını artırıyor. AB ise rekabetçi değil, ne yaptığını bilmiyor. BİZ NE YAPMALIYIZ? Bize bu tablodan ne çıkar, bakmak lazım. Enerji, cari açığın en büyüğü. Enerjide yüksek bir artış beklemiyorum. Kaya gazı, 100-150 yıllık bir potansiyel taşıyor. Bu, Türkiye için iyi bir haber. Diğer konu ise Amerika’nın Ortadoğu petrolüne bağımlılığı gittikçe azalıyor ve ihtiyacı kalmayacak. Dolayısıyla Amerika’nın buradaki varlığını ve gücünü halkına izah etmesi çok zor. Bu boşluğu da Türkiye doldurabilir. Bugün Netanyahu’nun Obama kanalıyla bizden özür dilemesinin altında yatan temel nedenlerin altında bu var. Diğer bir iyi haber de kaya gazı Türkiye’de de var. Türkiye’nin lehine olan faktörler bunlar. Turgay Durak çıkması çok zor. Buradan hareketle piyasa sınırsız kaynağımız olsaydı ne yapardık sorusunun yanıtını aramaya yöneldi. Bizim, grup olarak yaptığımız işin niteliği icabı ithalata bağımlı olan bir enerji sektörümüz var. Onun dışında kalan bütün sanayi sektörlerinde, toplam cironun yüzde 50’sinden fazlasını yurtdışındaki fabrikalardan veya ihracattan elde etme hedefimiz mevcut. Şu anda tüm şirketlerimiz de bunu yerine getiriyor. AR-GE’ye ve inovasyona da kaynakların verimli kullanılması anlamında büyük önem veriyoruz. Ayrıca değişen, gelişen ve sürekli gençleşip farklılaşan bir tüketiciyle karşı karşıya olduğumuzun farkındayız. Onların yeni dünyasına nasıl cevap verebileceğimizin yanıtlarını arıyoruz. Bazı iş kollarımızda bu kitlenin anlık kararlarına uygun ürünler, hizmetler yaratıyoruz. Daha uzun vadeli yatırım gerektiren ürünler de sattığımız için, bu ürünlerin de yeni kitleyle nasıl bağdaştırılacağı üzerine kafa yoruyoruz. Bizim gibi büyük gruplarda yeni işlerin hacminin belirli bir büyüklüğün üzerinde olması lazım. Bu sayede bu yeni işler hem sermayedarlara cazip gelir hem de bu işlere odaklanmanın sonucunda kârlılık elde edilebilir. Bu nedenle büyük gruplarda proje önerileri sıkı bir elekten geçiriliyor. Bazı fırsatlar da kaçırılmış oluyor. Biz bunu dengeleyebilmek için Koç Üniversitesi ve Koç Holding olarak Inventram adında bir şirket kurduk. Pek çok patent ve buluş önerisi topladık. Buradaki amacımız çok yaygın ve uzman bir teknik kadronun süzgecinden geçirilen önerileri ticarileştirerek, bu fikirleri getiren kişilerin ilk harcamalarını karşılamak. En azından bu kitlenin bir patent yaratmalarını sağlayacak bir ortam oluşturmaya çalışıyoruz.” 40 CAPITAL ULU_SURDURULEBİLİRSOSYALBUYUME.indd 5 24.05.2013 23:05 Değişen koşullarda, sizinle birlikte... Sektörünüz ne olursa olsun, iş dünyasının hızlı dinamikleri içinde, öne geçmek için ihtiyacınız olan her şey Atos’ta. Bulut bilişimden iş çözümlerine, dış kaynak hizmetlerinden sistem entegrasyonuna, değer zincirinin tüm noktalarında işinizi anlayan Atos, teknoloji çözümleri ile firmanızı ileriye taşıyor. Firmanız için gelecek bugün atos.net’te başlıyor. Your business technologists. Powering progress Gelecek dönem YENİ GİRİŞİMLER Yeni Nesil LİDERLER Türkiye, tüm ekonomik aktörleriyle 2023 hedefine kitlenmiş durumda. Bu tabloda sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra yeni nesil girişimci şirket ve liderlerin nasıl bir rota izleyeceği de merak konusu. Hedefe giden yolda her aktörün aksiyon planı ise farklı. Yeni pazarlara odaklanmak için kolları sıvayanlar da var, katma değeri yüksek üretim için çalışmaya başlayanlar da... Bunun yanında yeni nesil liderlerin çoğunun gündeminde şirketlerinin değerini yükseltmenin yeni yollarını keşfetmek var. 42 CAPITAL ULU_YENINESILLIDER.indd 1 24.05.2013 23:10 koskoca bir coğrafya var. Burayla ilişki kuralım dedik ve böyle başladık. Rızanur Meral AMAÇ YENİ PAZARLAR BULMAK TUSKON, iş dünyasının son dönemde en fazla konuşulan sivil toplum kuruluşlarından. 20 yıllık örgüt, 7 coğrafi federasyon ve 192 dernekten oluşuyor. Bu 192 dernek ise Türkiye’nin hemen hemen tüm illerinde ve birçok ilçesinde operasyonlarını sürdürüyor. Bu oluşumun en büyük hedefi ise Türkiye’yi yeni pazarlarla tanıştırmak. TUSKON Başkanı Rızanur Meral, bu hedefi nasıl oluşturduklarını ve bu konuda neler yaptıklarını şöyle anlatıyor: “Biz ilk önce kendimize hedef belirleyerek işe başladık. Sonuçta hedefsiz bir kurum olamaz. Arkadaşlarla bir araya geldik. Türkiye’nin ihtiyacı ne? Türkiye artık üretiyor. Fakat yeni pazar ihtiyacı var. İç pazardaki basınç giderek artıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin ihtiyacını, dışarıya açılmak ve ürünlerini dış pazarlara satmak olarak belirledik ve bunu birinci hedefimiz haline getirdik. Bundan sonra yoğun çalışmalar başladı. İlk toplantımızı yapalım, ses getiren ve faydalı bir şey olsun dedik. Yurtdışından işadamlarını getirelim, Türkiye’deki işadamlarının masasına oturtalım ve onların mal satmasına yardımcı olalım istedik. Nereden başlayalım diye düşündük. Afrika’da karar kıldık. Bizi tanımayan, bizim tanımadığımız, haritada 30 milyon kilometrekarelik UÇUŞ OLMAZSA İHRACAT OLMAZ Kurulduktan 3–4 ay sonra 31 Afrika ülkesinden 500 iş insanını Türkiye’ye getirdik. Sonra da onları Türkiye’nin değişik illerine gönderdik. Gördük ki Türk insanını tanımaktan çok memnun kaldılar. Dediler ki “Biz Türk iş insanı bilmiyorduk. Bundan sonra yüzde 2–5 pahalı da olsanız sizden alırız.” O ilk toplantıda birçok orta ölçekli, henüz ihracat bile yapmamış işletmeyi Afrikalılarla buluşturduk. Bu yeterli değil diye düşündük. Değişik coğrafyalara gitmek lazım. İnsanları bir de oralara götürmeliyiz. Biz TUSKON olarak şuna inanıyoruz. Takım çalışması olmadan başarı oluşmuyor. Tek adam çalışmalarıyla hiçbir yere gidilmiyor. Dışişleri Bakanlığı bize çok destek oldu. İnsanlar gelecekler ama gelemiyorlar. Neden gelemiyorlar? Vize alamıyorlar. 54 Afrika ülkesinde topu topu 12 tane elçilik var. Biz de büyükelçimize talepte bulunduk. “Hızla Dışişleri Bakanlığımıza taleplerinizi iletin” dediler. Biz de yaptık. Sonra bir şey daha öğrendik. İnsanlar gelecekler ama uçak bulamıyorlar. İnanın gelen bakanların ve işadamlarının bir kısmını Fransızlar buraya gelmeleri için Paris aktarmasında bırakmadı. Biz orada şunu gördük: Direkt uçuş olmazsa ihracat olmaz. THY’den talepte bulunduk. Üst yöneticiler de çok duyarlılık gösterdi ve hemen yeni seferler başladı. ODAKLI ÇALIŞMANIN SONUCU Peki Afrika’da nereden nereye gelindi? Biz birçok coğrafyada çalışıyoruz ama Afrika ölçülebilir bir durumda, çünkü bizden başka çalışan yoktu. Halen de çok yoğun çalışan yok. 2005’te Afrika’ya 3,6 milyar dolar ihracatımız, 6 milyar dolar da ithalatımız vardı. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 60’tı. Bu toplantıları yaptıktan 3 yıl sonra 2008 yılında ihracatımız 9 milyar dolara çıktı. Yüzde 251 arttı. İthalatımız da 7,8 milyar dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 117 oldu. 2012’de ne olmuş? 13,4 milyar dolar mal satmışız, 6 milyar dolar mal almışız. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 377 artışla yüzde 200’leri geçmiş. Burada şunu görüyoruz: Hedeflenmiş, odaklanmış olunca çok güzel çalışılıyor. “KADINLARA ÖNEM VERDİK” Biz bir şeye daha önem verdik. Kadınları iş hayatına sokmamız gerekiyor. İlk defa Rus İş Kadınları Federasyonu’ndan 55 Rus iş kadınını Türkiye’ye getirdik. 300 iş kadını Türkiye’nin her yerinden iş insanlarıyla toplantılarda bir araya geldi. Çok etkili görüşmeler oldu. Mümessillikler alındı. Ardından Türk iş kadınları Moskova’ya gitti. Arkadan 25 iş kadınımız Brezilya’ya gitti. Çok güzel bağlantılar kurdular. 2 hafta evvel de Washington’daydık. Orada bazı think-thank kuruluşlarıyla, medya kuruluşlarıyla bir araya geldik. “Türkiye’de kadın” konulu paneller de yaptılar. Yönetim kurulumuzdaki 8 kadın üyemizle yönetiminde en fazla iş kadını olan iş insanları organizasyonuyuz. ŞİRKETLERİ DÜNYAYA TAŞIYORUZ Türkiye’deki birçok yatırımcıyı yurtdışına çıkarmanın, Türkiye’ye yapılacak en büyük iyiliklerden biri olduğunu düşünüyorum. Çünkü ülkemizde artık ölçek ekonomisi çok büyüdü. Yıllardır geleneksel yöntemlerle işini yapan insanlar artık risk alan, inovasyon yapan, gelişen, büyüyen, entegrasyona giren firmalarla rekabet edemiyor. Bir birikimleri var, makine parkları var, üretim yapıyorlar ama para kazanamıyorlar. Biz ‘Gelin sizi dünyaya taşıyalım’ diyoruz. Değişik yerlere gidiyoruz. Bu şirketler gittikleri yerde hayat buluyor, tekrar yeşeriyorlar. Yıllar önce Denizli’ye gitmiştik. Çok güzel suni bir orman gördük. Birkaç yıl sonra gittik, baktık orman büyümemiş. “Niye büyümüyor” diye sorduk. “Başkanım bir yere kadar büyüdüler sonra durdular. Çünkü kökler birbirine girdi, gıda alamıyorlar. Dallar birbirini kapattı, güneş alamıyorlar. O yüzden CAPITAL ULU_YENINESILLIDER.indd 2 43 24.05.2013 23:10 Gelecek dönem büyümüyorlar” dediler. “Böyle kalırsa ne olacak” diye sordum. “İçlerinden güçlü olanlar diğerlerinin sahasına girecek, güçsüzler kuruyacak” dediler. “Peki hepsinin büyümesinin yolu var mı” diye sordum. “Var, seyreltmek” dediler. Köküyle beraber söküyorsun, başka bir yere dikiyorsun. O ağaç yeni gittiği yerde büyüyüp serpiliyor, geriye kalanlar da burada büyüyüp serpiliyor. Biz de bu örneği aynen iş hayatına uyguluyoruz şu anda.” Murat Özyeğin FİNANSA DÖNÜŞÜN ÖYKÜSÜ Fiba Holding, Finansbank’ı sattıktan sonra elinde sadece yurtdışındaki bankaları kaldı. Holdingin NBG’ye verdiği sözün süresi tamamlandıktan sonra Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin’in öncülüğünde, yeniden küçük ölçekli bir banka satın alındı ve şirket, Fibabanka olarak piyasaya yeniden giriş yaptı. Fiba Holding Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özyeğin, bankacılık sektörüne geri dönüşlerini ve bu yeni girişimdeki hedeflerini şöyle anlatıyor: “Aslında Finansbank’ın satışıyla bankacılıktan hem çıktık hem çıkmadık. Rusya, Romanya, Ukrayna, Hollanda ve İsviçre’deki bankalarımızı korumuştuk. Bunları zaten yüzde 80 oranında Türkiye’den ihraç ettiğimiz yöneticilerimizle yönetiyorduk. Yurtdışında bankacılıktan kopmayarak bankacılıktaki trend, teknoloji ve ürün gamlarını yakinen takip etme şansımız oldu. Müşterilerimizden de tam anlamıyla kopmamıştık. Ayrıca Fiba Faktoring ve Girişim Faktoring’deki faaliyetlerimiz nedeniyle küçük ve orta ölçekli işletmelerle de bağlantımız vardı. Yine de bankacılığa tekrar girerken önemli bir analiz yaptık. Neyi yapmayacağımızı çok iyi biliyorduk. Sonuçta artık Finansbank’ın ilk yıllarında yaşanan atılım dönemi sona ermişti. Büyüklerin çok büyük olduğu, ölçek ekonomisinin çok etkin olduğu, bazı ürün gamlarında dev bankalarla yarışmanın çok zor olduğu bir ortamda olduğumuzu biliyorduk. YENİ KREDİ KARTININ ANLAMI YOK Mesela bu saatten sonra Türkiye’de yeni bir kredi kartı markasını sıfırdan yaratmaya kalkışmak maceraperestlikten öte bir şey olamaz. Çünkü çok büyük bir ölçek söz konusu. O yüzden biz de büyük bankalardan biriyle anlaşıp onların kartını kendi bankamızda satacağız. Aynı şekilde büyük bankaların ATM network’üyle yarışmak da çok güç. Biz özellikle kurumsal bankacılık, ticari bankacılık, KOBİ bankacılığı gibi ölçek ekonomisinin daha az önemli olduğu tarafta iddiamızı ortaya koyacağız. Bu yıl 40 şube daha açıyoruz. Hızlı ve iyi gidiyoruz. Bankamızı yeniden satmak gibi bir plan da şu anda gündemimizde yok. Tam tersi yönde planlar yapıyoruz. MEHMET BÜYÜKEKŞİ / TİM BAŞKANI “YENİ NESİL GENÇLERE İHTİYAÇ VAR” YARATICI ZEKA DÖNEMİ Bizim gençlere çok önem vermemiz gerekiyor. Yahoo, 17 yaşındaki bir lise öğrencisinin kurmuş olduğu şirketi 50 milyon dolara satın aldı. Yani inovasyon ve tasarım konusuna “İlköğretimden başlanır mı” diye düşünmemiz lazım. Yenilikçiliğe çok büyük destek vermemiz gerekli. Eskiden gençlerin IQ’suna bakılıyordu. Sonra EQ (duygusal zeka) öne çıktı. Şimdi CQ’ya (yaratıcı zeka) bakılmaya başlandı. Önemli olan şey, yeni nesil liderler yetiştirmek. Önceden sadece dışa dönük liderler iş yapıyordu. Şimdi hem dışa dönük hem içe dönük liderler 21’inci yüzyılda ön planda. Türkiye’nin de ihracatında bu tarz yeni nesil yetişen gençlere ihtiyacımız var. Biz onlarla beraber bu yola çıkmak istiyoruz. HANGİ SEKTÖRLER ÖN PLANDA 2023 stratejisinde en çok ihracat yapmayı taahhüt eden sektör, 100 milyar dolarla makine sektörü. Ardından ikinci olarak 75 milyar dolarla otomotiv sektörü, daha sonra 52 milyar dolarla geleneksek sektörümüz olan hazır giyim, 50 milyar dolarla elektrik-elektronik, 50 milyar dolarla kimya, yine 50 milyar dolarla da demir ve demir dışı metal sektörü geliyor. Bu da bize şunu gösteriyor: Biz eğer biz inovasyon konusuna yeteri kadar destek vermezsek, özellikle yeni nesil ihracatta hedeflediğimiz yerlere gelemeyiz. Eğer 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşırsak, 2 trilyon dolar GSYİH’de yüzde 25’lik bir hedefe ulaşacağız demektir. Şu anda ihracatımızın GSYİH’deki yeri yüzde 17. Bu yüzde 17’yi yüzde 25’e çıkarmak demek, yüzde 8 daha pay almak demek. 44 CAPITAL ULU_YENINESILLIDER.indd 3 24.05.2013 23:10 Türkiye’de bir ilki yapıp 15 üst yöneticimize banka hissesi satacağız. Tam olarak ne kadar satacağımızı şu aralar belirliyoruz. Dolayısıyla kendi içinizden yeni girişimciler yaratacağız. Bu, aslında bizim tüm grup şirketlerimizdeki temel stratejilerimizden biri. Neredeyse hepsinde yöneticilerimizle ortağız. Bunu bankamıza da taşımız olacağız. “DUYGUSAL DEĞİLİZ” Bizim yöneticilerimizi hissedar yapmak, yöneticilerimize işin sahibiymiş gibi hissettirmek stratejilerimizden biri. Desantralize yapımız var, yani holding yapısı altında sadece toplam 15-16 kişi çalışıyor. Biz şirketlerimize illaki birbirinizden alışveriş yapın da demiyoruz. Bir mal veya servis alıyorlarsa birbirlerinden almalarını da şart koşmuyoruz. Sektörlerdeki bazı dinamikleri çok yakından takip ediyoruz. Çıkmamızın doğru olacağına inandığımız alanlar olursa çok duygusal davranmıyoruz. Bir sektörden çıkma konusunu, başka bir yatırımımızı taçlandırma olarak görüyoruz. Genelde bu konu yavaş yavaş oturuyor. Aslında yurtdışında, şirketler satıldıkça “belli bir dönem tamamlandı” olarak görülüp tebrik ediliyor. Biz de ise genelde bir şey aldığınızda tebrik olur. Bence her ikisi de çok önemli.” “DEĞER YARATMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ” TİM, 55 bin üyesi ile Türk iş dünyasının önemli kuruluşlarından biri. Türkiye’nin 10 yıl önce 36 milyar dolar olan ihracatını geçen yıl 152,5 milyar dolara çıkarmasında TİM’in payı büyük. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, 2023 ile ilgili de bu anlamda önemli projeleri Mehmet Büyükekşi olduğunu söylüyor ve planlarını ve hedeflerini şöyle anlatıyor: “Türkiye 2023’te 500 milyar dolar ihracat hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak için Türkiye’nin yeni teknolojilere yönelmesi ve katma değeri yüksek ürünler üretmesi gerekli. Bunu başarmamızda yardımcı olacak birçok yeni sektör var. Bunların başında savunma sanayi, uzay ve havacılık sanayi, hastane ekipmanları sektörü geliyor. Enerjiyle ilgili Türkiye’nin zaten en az 150–160 milyar dolarlık bir yatırımı olacak. Şu anda özellikle yenilenebilir enerjiyle ilgili her ürünü ithal ediyoruz. Bunların üretimi çok önemli. Geçtiğimiz yıllarda, ‘Ne kadar çok üretirsek bizim için o kadar iyi’ diye düşünüyorduk. Halbuki 21’inci yüzyılın başında, ne kadar çok üretiriz değil, ne kadar çok değer yaratabiliriz konusu gündeme geldi. Bu değer yaratmanın altında ise inovasyon, AR-GE, tasarım ve marka olmak üzere 4 konu var. TİM de bu konularda gelişimi kendine görev edindi. Bu konularda ihracatçı birliklerimize görev verdik. Geçen yıl ihracatçı birliklerimiz 17 farklı dalda tasarım yarışması yaptı. 7 dalda ARGE tasarım yarışmaları yapıldı. Daha sonra bunların hepsini aralık ayında bir çatı altında topladık. Türkiye İnovasyon Konferansı’nı gerçekleştirdik. Bu konferansta, yaptığımız AR-GE ve tasarım yarışmalarına yaklaşık 10 bin civarında katılım oldu. Hepsinin ilk 10’larını bir çatı altında topladık ve hem dünyadan hem Türkiye’den üniversiteleri davet ettik. Ayrıca Türkiye’deki 169 üniversiteye yazı yazdık. Tasarım ve AR-GE dalında çalışma yapan, en başarılı 5’er öğrencilerini uçak bilet paralarını vererek 3 günlüğüne İstanbul’a davet ettik. Bunları her yıl yapacağız. YÜKTE HAFİF MAL İHRACATI Bizim yükte hafif pahada ağır mallar ihraç etmemiz gerekli. Geçen yılki ihracatımız yaklaşık 90 milyon ton, ihracatımızın kilosu 1,5 dolara geliyor. Hepimizin cebinde, 1.000-1.500 dolarlık akıllı telefonlar var. Türkiye’nin 1 tonluk ihracatının bedeli 1.500 dolar. Yani hepimiz cebimizde neredeyse 1 ton ihracatımıza bedel cep telefonu taşıyoruz ve bunları da ithal ediyoruz. Bu konuda çok dikkatli düşünmek lazım. Türkiye’de teknoloji ağırlıklı üretim için çalışma yapan çok önemli şirketler var. Vestel önemli bir çalışma yapıyor mesela. Biz de bu şirketlere destek veriyoruz. Geçen hafta gazetede bir haber vardı. Firmalarımızdan biri ODTÜ’nün teknoparkında ABD’ye chip ihracatı gerçekleştirmiş. Bir başka firmamız da minyatür kızılötesi kamera geliştirmiş. Bunlar önemli gelişmeler. Bizim de inovasyon konferansımıza özellikle teknoparkları, üniversiteleri davet etmemiz, yenilikçilik projelerine “ESKIDEN GENÇLERIN IQ’SUNA BAKILIYORDU. SONRA DUYGUSAL ZEKA (EQ) ÖNE ÇIKTI. ŞIMDI YARATICI ZEKAYA (CQ) BAKILMAYA BAŞLANDI. BU NEDENLE YENILIKÇILIĞE ÇOK BÜYÜK DESTEK VERMEMIZ LAZIM.” Mehmet Büyükekşi CAPITAL 45 ULU_YENINESILLIDER.indd 4 24.05.2013 23:10 Gelecek dönem önem vermemiz gerekli. Eğer bunlara gereken önemi verebilirsek, gereken sıçramayı yapabilirsek, Türkiye bu konuda gerçekten çok büyük hedeflere doğru ilerliyor. İNSAN KAYNAĞI ÖNEMLİ Bizim özellikle insan kaynağına çok önemli yatırım yapmamız gerekiyor. Şu anda bir projemiz var. 50 tane dezavantajlı ilköğretim okulunda TİM İnovasyon Atölyesi kuruyoruz. Buradaki hedefimiz, her yıl 1.200 çocuğu yetiştirmek. Şu anda 2023’e 10 yıl var ve o zamana kadar 12 bin çocuğu yetiştirmeyi amaçlıyoruz. Yaklaşık 700–1.000 öğrencisi olan okullarda, okulun inovasyonla ilgili en üst düzey çocuklarını seçip, onları eğitip, Türkiye’nin ihracatına ve üretimine önemli katkı sağlamak istiyoruz. Bu atölyelerin 20’si açıldı, 30 tanesi de eylül ayına kadar açılacak. Başarılı olursak, önümüzdeki yıl 50 tane daha açıp toplam 100 taneye çıkaracağız ve bu şekilde 24 bin çocuğu eğitip takip edeceğiz.” YENİ NESİL YATIRIM KURALLARI TAV, Türkiye’de özelleştirme süreciyle birlikte doğmuş, büyümüş ve başarıya ulaşmış bir şirket. Şirketin tam 6 kez satışı gerçekleşmiş durumda. En son şirketin yüzde 38 hissesi 874 milyon dolar karşılığında Aéroports de Paris Grubu’na satıldı. Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, TAV’ı 6 kez satmış olmalarına rağmen hala içinde olduklarını söylüyor. Böylesi bir değeri yaratmanın sırrını ve yeni nesil yatırım kurallarını ise şöyle anlatıyor: “Bence Türkiye’nin en büyük sorunu lokal kalmak. Oysa Türkiye artık tamamen uluslararası firmalar oluşturmak ve insanlar yetiştirmek zorunda. Bu nedenle bence yeni nesil yatırımcı ve liderde olması gereken en önemli özellik uluslararası bir bakış açısına sahip olmak. Yani bu liderler, ne üretiyorsa üretsinler işin başında iç pazara değil, dış pazara göre üretmeyi anayasasına koymalı. Eğer bunu şirketinizin anayasasına en başta koymazsanız, yıllarca ‘En iyi elma bizde, en iyi armut bizde’ diye bağırıp durursunuz. Ancak satamazsınız. Çünkü ürünün en iyi olması önemli değil, müşterinin ve alıcının ürünü nasıl istediği önemli. Müşterinin istediğine göre üreteceksiniz. Şirketinizi de ona göre yapılandıracaksınız. Şirketinizi uluslararası standartlara göre “İLK SATIŞIMIZI, PARAYA IHTIYACIMIZ OLDUĞU GÜN YAPTIK. BUNDAN BAŞKA PARA BULMA YOLU BILMIYORUM. SONUÇTA SERMAYE ARTIRABILMEK IÇIN BIR ŞEYLERI SATMAK GEREKTIĞINE INANIYORUM.” Hamdi Akın HAMDİ AKIN/ AKFEN HOLDİNG YKB. “ÖZELLEŞTİRMELERLE İLGİLENMİYORUZ” SÜREKLİ KAYBEDİYORUZ Özelleştirmelerdeki ilk oyunculardanız. Bu konuda biz devrimizi tamamladık gibi görünüyor. Çünkü son satılan varlıklardan bir şey alamadık. Sürekli kaybediyoruz. Onun için özelleştirmelere fazla da girmemeye çalışıyoruz. Sonuçta varlıklar pahalandı. Doğrusu devlet çok ciddi gelir elde etmeye başladı. Güzel fiyatlara satıyorlar. Arada bir ucuza gitti diye iptaller de oluyor ama bence fiyatlar genelde oldukça yüksek ve alıcılar da kuvvetli. Yani eskisi gibi değil. Onun için özelleştirmelerden şirketimiz için çok fazla umudum yok. DEVLETİN MALI BİTMEZ Sonuçta satılan varlıklara baktığınız zaman bundan sonra pek bir şey de kalmadı. Şüphesiz devletin elinde mal bitmez, aynı zamanda istenirse üretilir de... İstanbul’da yapılacak birtakım özelleştirmeler de var önümüzdeki dönemde. Gaz veya su gibi. Ama fiyatlar benim düşündüğümün bir hayli üzerinde. Ben bu alanda çok iddialı olduğumuzu söyleyemem. Belki yeni varlık geliştirmek daha doğru. Ya da piyasada devletin dışındaki satıcılardan satın alma yapmak da doğru olabilir. Onun için yeni bir varlık alma planında devletten çok başka alanlara yönelmeyi tercih ediyorum. DOĞU HAREKETLENECEK Ama Türkiye’de iş bitmez. Türkiye’de sürekli yeni bir yer açılıyor. Mesela bugün barış sürecinin uygulamaya girmesiyle birlikte doğuda çok ciddi hareketlenme olacaktır. Ama bunun ne kadar zaman alacağını hep beraber yaşayıp göreceğiz. Bilhassa o bölge çok ciddi bir tarım bölgesi. Dünyanın en büyük çiftliklerinden biri olan Ceylanpınar orada. Sulama sorunları da artık hemen hemen halledildi. Çünkü GAP bitti sayılır. Dolayısıyla o bölgede ciddi bir tarım potansiyeli olduğunu ve başka yeni sanayilerin ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. 46 CAPITAL ULU_YENINESILLIDER.indd 5 24.05.2013 23:10 Hè@D3G3 /27;7H7 G/H279 6g^VIjg^ob:kZci!WjnÖa!Ig`h^nVhZi!Z`dcdb^kZ^ãYcnVhÖcÖcZccZba^^h^baZg^c^c]ZgnÖa W^gVgVnV\ZaY^æ^!Wj\cckZ\ZaZXZæ^chigViZ_^aZg^c^ãZ`^aaZcY^gZXZ`cZba^VYÖbaVgÖcViÖaYÖæÖ JajYVæ:`dcdb^O^gkZh^¾c^hiaZcZgZ`VYÖcÖo^gkZnZnVoYÖ# =^obZiaZg^b^o! >cYddgkZ6jiYddg6`i^k^iZaZg yoZaâ^g`Zi:i`^ca^`aZg^ Bdi^kVhndcIdeaVciÖaVgÖ NÖaYcbEgd_ZvVaÖãbVaVgÖ yoZa@dchZeiEgd_ZaZg ;jVg!HiVcYkZ9^oVncvVaÖãbVaVgÖ =dhi!=dhiZh:`^eIZb^c^ www.ariaevent.net DiZa$@dcV`aVbV JaVãÖbkZIgVch[Zg K^oZ=^obZiaZg^ HZhkZ>ãÖ`9oZcaZbZaZg^ Njgiå^kZNjgi9ÖãÖDiZaGZoZgkVhndcaVgÖ Njgi^^kZNjgi9ÖãÖJV`7^aZiaZg^ Njgiå^kZNjgi9ÖãÖGZci68VgGZoZgkVhndcaVgÖ yapılandırdığınız zaman bütün bu alım ve satımlar çok kolay oluyor. Başarılı olmanın sırrı biraz da burada. “ŞİRKET SİZİN DEĞİL” Başlangıçta şirketi kurgularken de mutlaka kurumsallığa doğru gidecek bir yapı oluşturmak gerekli. Bir kere en başında bu şirketin sizin olmadığını kabul edeceksiniz. O şirketin en büyük çalışanı, en önemli profesyonelisiniz ama şirketin ilânihaye hisselerini elinde tutacak adam değilsiniz. Şirketin sahibi değil büyük ortağı gibi hareket etmeniz lazım. Şirketin hisselerinin bir gün sizin elinizden başkasına gidebileceğini öngörüyor olmanız ve bunu hazmedebilecek yapıda olmanız gerekli. Eğer bunu hazmedemezseniz zaten yerinizde çakılıp kalıyorsunuz. Halbuki böyle düşündüğünüz zaman şirketin hisselerinin kimin elinde olduğu hiç de önemli olmuyor. Şirketi yönetenler ve şirketin çalışanları daha önemli oluyor. “KURGUYU BAŞTAN YAPTIK” Biz daha başlangıçta şirketimizi bu şekilde kurguladık. İlk satışımızı da ilk paraya ihtiyacımız olduğu gün yaptık. Çünkü ben bundan başka para bulma yolu bilmiyorum. Sonuçta sermaye artırabilmek için bir şeyleri satmak gerektiğine inanıyorum. Sermaye birkaç yolla birikiyor. Ya miras yoluyla ya alıp satarak ya da çalacaksınız. Başka bir yolu yok bunun... Böyle olunca, sermaye biriktirebilmek için herkes zaten bir şey satıyor. Mağazanızda örneğin ayakkabı satıyorsunuz. Sermaye zaten bu şekilde ürüyor. Bunun biraz daha büyüğü ayakkabıyı toptan satmak. Ondan sonra ayakkabı satışı tatmin etmeyebilir, şirketlerden ufak bir hisse satılabilir. Sonra şirketin tamamı satılabilir. Sonra elde edilen parayla bir mal almak mümkün olur. Sermaye özetle böyle büyüyor. Dünyada da böyle büyüyor zaten. Dolayısıyla bizim şirket alıp satma kültürünü içimize iyi sindirmemiz lazım. Bilhassa Anadolu’daki işadamları için bu gerekli. İstanbullu işadamları bunu zaten yapıyor. Yani kesinlikle ‘Küçük Hamdi Akın olsun benim olsun’ dememek lazım. Ayrıca şirketle duygusal bağlantı da kurmamak lazım. “TAV’DAN ÇIKAR MIYIZ?” TAV’dan tam olarak çıkar mıyız, çıkmaz mıyız konusunda birkaç kritik nokta var: Bazı varlıkların tamamından çıkılabilir. Bazı varlıkların da tamamında kalmak zorunda kalabilirsiniz. Çünkü sizin tecrübeniz, birikiminiz nedeniyle alıcı tarafından içeride kalmanız istenebilir. Ama bu belli bir süre için geçerli olur genellikle. Dünya piyasasında da bu vardır. Mesela Hüsnü Özyeğin de bankasını sattığında 2-3 yıl yönetim kurulu başkanı koltuğunda oturmuştu. Yüzde 10 da hissedardı. Bunu alıcı talep etmişti. Bu çok doğaldır. İlla ki şirketin tamamını satacağım diye ısrarcı da olmamak lazım. TAV gibi bir varlık bizim için her zaman prestijdir. Şu anda belli zorunluluklarımız var tabii ki ama zaman içinde bitecekler. Bu süre bittiğinde serbestiz. İstediğimiz gibi çıkabiliriz de fazla hisse de alabiliriz. Belki biz tekrar çoğunluk durumuna da geçebiliriz. Şöyle bir durum da var. Biz zaten şu anda yönetim hisselerine sahibiz. Şu anda yüzde 18 hissemiz var TAV’da. Ama o hisseyle yönetim kurulunda 4 kişiye sahibiz. Fransızlar ise 3 kişiyle temsil ediliyor. Dolayısıyla bağımsız üyelerin de katkısıyla her türlü kararı alabiliyoruz.” “BANKAMIZI SATMAK GIBI BIR PLAN ŞU ANDA GÜNDEMIMIZDE YOK. TAM TERSI YÖNDE PLANLAR YAPIYORUZ.” Murat Özyeğin CAPITAL 47 ULU_YENINESILLIDER.indd 6 24.05.2013 23:10 Bankacılık Bankacılıkta YENİ DÖNEM FIRSATLARI Bankacılıkta gündemin ana başlıkları belli... Kârlılık, maliyet yönetimi, yeni müşteri kitlesi, değişen teknolojinin getirdiği yenilikler ve insan kaynağı eğitimi bunlardan sadece birkaçı. Tüm bu konuları ve daha fazlasını Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde tartışan 4 büyük bankanın genel müdürü, yeni dönem bankacılıktaki fırsatları da masaya yatırdı. Hepsinin ajandasının ilk sırasında operasyonel maliyetler, sürdürülebilir büyüme ve yeni kuşağa yönelik katma değerli ürün ve hizmet sunmak var. Sektörün önde gelen bankalarının yeni dönem fırsatlarına odaklanmış olması da dikkat çekici... 48 CAPITAL ULU_BANKACILIK.indd 1 24.05.2013 23:07 ERGUN ÖZEN/ GARANTİ BANKASI GENEL MÜDÜRÜ SERMAYE BİRİKİMİ ARTTI “Son yıllarda Türkiye ekonomisinin kaydettiği hızlı büyümeyi, düşük faiz ortamını, öngörülebilirliğin artmasını ve kriz tecrübesini Türk bankacılık sektörü olarak biz çok iyi kullandık. Yapısal olarak bizim aktiflerimizin vadesi pasiflerimizden çok daha uzun. Düşen faiz ortamı bu nedenle bizim için oldukça iyi. Bütün bunların sonucunda çok iyi kârlar ettik. En önemlisi çok iyi bir sermaye birikimimiz oldu. Türk bankacılık sektöründe bugün 180 milyar TL özkaynak birikmiş durumda. Sermaye yeterlilik oranımız yüzde 18’lerde. Bütün bunlar çok olumlu gelişmeler. Son zamanlarda ise kâr marjlarımız da ciddi daralma yaşandı. En önemlisi Merkez Bankası sektör için geleceğe yönelik bir kredi büyüme politikası oluşturdu. Bu bağlamda Merkez Bankası, cari açıkla ilişkili olduğunu düşündüğü net kredi kullanımı/GSYİH oranını her yıl için yüzde 7,5’te sabit tutacağını açıkladı. Bu yüzde 7,5’lik oranda ilerlediğimiz zaman 2032 yılına geldiğimizde büyüme yüzde 10’lara kadar düşüyor. Türkiye ekonomisinin gelişmekte olan bir dönemece giriyor. Bu nedenle mevcut yüzde 15, 2032 yılına doğru yüzde 10 büyüme hala çok muazzam bir büyümedir. Bankacılık sektörünün bu konuda endişelenecek bir tarafı olmadığını düşünüyorum. Bu olumlu süreçler olumlu meyvelerini de geçtiğimiz yıllarda verdi. Geçen yıl Fitch’ten yatırım yapılabilir notu aldık, S&P notumuzu artırdı. Tüm bunlar, bankacılık sektöründe çok uzun vadeli fonlamalara ulaşabilme fırsatı doğuracak. Maliyetlerin de makul seviyelere gelmesine neden olacaktır. Bunların hepsi olduğu zaman likitlerimizi çok daha iyi yöneteceğiz. Bankacılık sektörü olarak bu fonları ne yapacağımıza gelince... Faiz riskimizi bu sayede daha iyi yöneteceğiz. Çünkü uzun vadeli pasifler yaratabileceğiz. Bunların sonucu olarak da müşterilerimize, reel sektöre, bireylere bu fonları kullandırabileceğiz. Bu da reel sektörün likitte durumunu iyileştirecek. Bilançoda daha kuvvetli olacaklar. Sorunlu kredi oranı da azalacak. FIRSATLAR NELER? Bankacılık sektörü olarak yetersiz kaldığımız bir alan var, o da küçük şube modeli. Küçük metrekarelerde, daha az operasyonel giderlerin olduğu, daha az kira ödediğimiz, daha az elemanlı sisteme geçmemiz lazım. Bugün küçük bir banka şubesinde ortalama 3-4 tane gişe vardır. Büyüklerde 7-8’e kadar çıkar bu sayı. Ne yapıyor bu arkadaşlar? Ben Garanti’den örnek vereyim size: Normal bir günde 100-150 tane fiş Sektörümüzün önünde çok önemli fırsatlar var. Finansal istikrar farkındalığı Merkez Bankası tarafından gündemimize BDDK ile birlikte sokuldu. Bunun yanında büyümede iç ve dış talebin dengeli olması ve sürdürülebilir olması Türk bankacılık sektörünün kırılganlığını azaltıyor. Yeni ve istikrarlı büyüme fırsatları önümüze çıkıyor. Bu, geçmişte yaşamadığımız bir durumdu. KÜÇÜK ŞUBE MODELİNİ BECEREMİYORUZ ERGUN ÖZEN/ GARANTİ BANKASI GM. KANALLAR DEĞİŞİYOR YÜKSEK MARJLAR YOK Türk bankacılık sektöründe hala operasyonel giderlerin aktiflere oranı 2’nin üzerinde. Bu yüksek bir rakam. Maliyet gelir rasyosu en iyi bankada bile 45-50 arasında. Bunu 40’lara çekebilmemiz lazım. Yani genel büyümeyi iyi yönetmemiz şart. Çünkü artık eskisi gibi yüksek marjlar yok. DİJİTAL İVME Dijital bankacılık gelecekte çok önem kazanacak. Artık hepimiz biliyoruz 35 milyon internet kullanıcısı var. Bunların hepsi Facebook üyesi. 18 yaşından büyüklerin telefon penetrasyon oranı yüzde 100. Fatih Projesi’yle hayatımıza 15 milyon tablet daha girecek. Tüm bunlarla birlikte bizim için de kanallar değişiyor. KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜNLER Biz dijitale yatırım yapmış durumdayız sektör olarak. Artık kesintisiz hizmeti her bankadan alabiliyorsunuz. Bugün internette bir işleme başlayın, mobilde devam edin, şube de bitirin… Bu hizmeti veriyoruz. Ancak burada sadece işlem yapma kapasitesi sunuyoruz. İşlemlerden biraz daha katma değeri yüksek ürünlere geçmemiz lazım. Yani müşterilerin paralarını bu platformda yönetmek, onlara finansal danışmanlığı bu kanallar üzerinden vermemiz gerekecek. CAPITAL ULU_BANKACILIK.indd 2 49 24.05.2013 23:07 Bankacılık keser, işlem yapar, 6 saati de buna gider bu arkadaşların. Şubeye gelen müşteriler ise para çekmek, yatırmak ve kredi kartı borcu ödemek gibi işlemler yapıyor şubelerde. Halbuki biz ATM’lere yatırım yaptık. Ancak bu durumu henüz önleyemedik. Buralara daha fazla eğilip, eğitimler vermemiz lazım. Bu sayede fiziksel kanallarda maliyetleri aşağı çekmemiz mümkün.” HAKAN ATEŞ/ DENİZBANK GENEL MÜDÜRÜ SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME İÇİN YENİ İŞ MODELLERİ “Sürdürülebilir ve kârlı büyüme, kurumsal yönetişimle yakından ilgili. Özellikle bankacılık sektöründe bu durum daha fazla önemli. Avrupa’da derinleşen ve bir türlü içinden çıkılamayan bir kriz var. Krizin başına bakıyorsunuz, örneğin İzlanda’da da 15 milyar Euro’luk bir GSMH olmasına rağmen 80-90 milyar Euro’luk banka mevduatı toplanmış. Tüm bunlarla birlikte kriz büyüyor... İtalya, Portekiz, Yunanistan işin içine girdi. Bütün bunlar liderlik, yönetim ve kurumsal yönetişim konusunda önemli eksiklikler olduğunu gösteriyor. Bu çerçevede biz de sürdürülebilir ve kârlı büyüme için kurumsal yönetişime önem vermeliyiz. Aslında bunlar klişe laflar gibi geliyor. Ancak kurumsal yönetişimin ana kriterleri arasında eşitlik, sorumluluk, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi kavramlar var. Baktığımızda dünyada bankaların önemli miktarlarda paraları, bilançosunun dışında tuttuğunu ve bu nedenle bir kriz oluştuğunu görüyoruz. Bazı büyük bankaların yönetim kurulu üyeleri bile bu konulardan haberdar değil. TÜRKİYE’DE DENETİM SIKI Ülkemizde bu iş çok sıkı denetleniyor. Kurumsal yönetişim ilkeleri BDDK’nın da öngörüsüyle sermaye piyasası kuruluyla birlikte bütünüyle ana sözleşmenin içine konmuş durumda. Eşitlik diyoruz. Türkiye’de bir Libor manipülasyonunun nasıl bir yasal kovuşturmaya tabi tutulduğunu hep birlikte gördük. Buna da çok büyük bankaların adı karıştı. Azınlık hisselerinin hakları, Ticaret ve Sermaye Piyasası Kanunu ve BDDK’nın getirdiği özel yöntemlerle korunuyor. Şeffaflık konusunda ise İspanya’yı hatırlamakta fayda var. İspanya’daki Bankia, geçtiğimiz dönemde değeri 3,75 Euro’dan halka arz gerçekleştirdi. İki hafta içinde bu rakam 1,80 Euro’ya düştü. CEO işini kaybetti. Bugün ise 20 Eurocent’e düşmüş durumda. Halka satılan 3,75’lik bir değer buralara kadar düşüyor. Bu da şeffaflığın olmadığının bir örneği. Türkiye’de buna çok dikkat ediliyor. Biz bir iştirak edinebilmek için bile bir sürü izin almak zorundayız. Herhangi bir şekilde bilanço dışında bir yapı, bir fon, yatırım aracı oluşturma olasılığı yok. Sürdürülebilir büyüme için ilk önce sahiple yönetimi ayırmak gerek. Yönetimin günlük bütün kararları verip hissedarların onayına sunduğu bir yapı oluşturmak son derece doğru olur diye düşünüyorum. PINAR ABAY/ ING BANK GM. “DOĞRU TEKNOLOJİYE YATIRIM YAPMAK GEREK” YENİ NESİL BANKACILIK E-ticarette müthiş bir gelişme var. Bu pazarın büyümesi yüzde 50’nin üzerinde. Bütün bunların özeti şu: Artık bizim yeni nesil bir bankacılığa inanmamız gerekiyor. Türkiye’de bankacılık sektöründe 1,4 milyon aktif mobil müşteri var. Artış neredeyse 3 kattan fazla. Bütün bankalar bu alanda çok ciddi yatırım yapıyor. Türkiye’de dünyadan farklı bir durum var. Batı Avrupa’da örneğin insanlar ilk önce internet bankacılığı daha sonra mobil bankacılık kullanıyor. Türkiye’de ise yeni jenerasyonda internetten bile önce mobil bankacılık kullananlar var. NELER DEĞİŞECEK? Peki böyle bir dünyada neler değişecek. Bir kere yayılım hızı inanılmaz. Bir telefonun 50 milyon kişiye ulaşması yıllar alırken, bir oyun aplikasyonu 20 günde milyonlara kolayca ulaşabiliyor. Yani ürünler çok hızlı şekilde tüketiliyor. Bu ortamda çok çabuk başarılı olmak mümkün. Ancak çok da hızlı şekilde başarısız olabilirsiniz. Çok fazla alternatif var. Doğru teknolojiye yatırım yapmak önemli. PARA İŞİ YAPIYORUZ Biz para işi yapıyoruz... Dünyada 50 CAPITAL ULU_BANKACILIK.indd 3 24.05.2013 23:07 bir tane esnaf var sattığı malı geri isteyen; o da bankacılar. Biz parayı geri istiyoruz ki mudinin faizlerini ve diğer yükümlülüklerimizi yerine getirebilelim. Bunun için de iyi sermaye koymamız gerekiyor. Bugün itibarıyla 180 milyar TL bankacılık sermayesinin çok önemli bir bölümü 1’inci kuşak sermayedir. Yani dağıtılmamış kârlar ve hissedarın birinci elden koyduğu paralardır. Dünya bankacılığına 1’inci kuşak sermayeyi yüzde 4’e çıkarmak Basel 3’ün önemli bir hedefi. Kârların sermayeye eklenmesi suretiyle yüzde 15 civarında bir özvarlık getirisi sağlayan Türk bankacılığı, önümüzdeki 3-4 yılda şimdiki 1 trilyonluk TL’lik seviyesinden 2 trilyon TL’ye çıkacaktır. Aradaki 1 trilyonluk artış bile Kuzey Avrupa’daki 3-4 ülkenin bankacılık sistemleri toplamına eşit. Mevduat oranı pasifimizde yüzde 68 oranında. Bu da bizi destekleyen bir kaynak. Ayrıca sürdürülebilir büyümenin de en önemli nedeni. Risk yönetimi de bir diğer önemli konu. Sonuçta ihtiyaç bankacılığı mı yapacaksınız yoksa kumar bankacılığı mı bunu bir kere net şekilde belirlemeniz lazım. Türkiye’de kesin hatlarıyla bu ayrım yapılmış durumda. Biz Türkiye’de, portföy yönetim şirketimizi, borsada işlem gören şirketlerimizi ayrı oluşturmak zorundayız.” “40 YAŞ ALTINDAKI NÜFUSUN ORANI, ÖNÜMÜZDEKI 4-5 YILDA YÜZDE 5-6 ARTACAK. DAHA GENÇ BIR NÜFUS, FINANSAL SISTEMIN IÇINE GIRECEK VE BU KITLENIN DAVRANIŞLARI OLDUKÇA FARKLI.” Pınar Abay PINAR ABAY/ ING BANK GENEL MÜDÜRÜ MÜŞTERİ DENEYİMİNİ YÖNETMEK HAKAN ATEŞ/ DENİZBANK GM. FİNANSAL SÜPERMARKETLER ÇOĞALIYOR AMAÇ DAHA FAZLA SATIŞ Tüm ürünleri tek bir platform üzerinden sunmaya biz finansal süpermarket diyoruz. Amacımız daha fazla müşteriye ulaşmak ve o müşterilere daha fazla satış yapmak. Hatta mevcut müşteri tabanına çapraz satışı daha fazla yapmak. Kârlı büyümenin özü budur diye düşünüyorum. Bu durum ölçek ve benzeri avantajları da beraberinde getirecektir. “Türkiye’de pek çok trend değişiyor. Bu savı destekleyen çok önemli birkaç tane bulgu var. Bu bulgular, Türk bankacılık sektörünün önündeki 10 yıldaki hedeflerine ulaşmasında büyük katkı sağlayacak. Bunlardan bir tanesi GSMH’nin büyümesi. Bu büyümenin kaynağı ise geçmiş dönemden oldukça farklı. Bir önceki dönemde büyüme biraz da tüketim odaklıydı. Önümüzdeki dönemde ise büyümenin yatırımların sonucunda oluşacak katma değerlerden geleceğini görüyoruz. Büyümenin etkisiyle Türkiye’deki gelir artıyor. Orta gelirli hane halkı sayısı da artmaya başlıyor. Bu da bankacılık işlem hacmini olumlu yönde etkiliyor. Bankacılıkta çalışanların sayısı, bankacılıktaki katma değer de artırıyor. Türkiye’deki nüfusun yüzde 67’si 40 yaşın altında. Önümüzdeki 4-5 yılda bunun yüzde 5-6 artması bekleniyor. Dolayısıyla özellikle orta gelir grubundan ve daha genç bir nüfus finansal sistemin içine girecek. Aslında bu yeni gelecek olan kitlenin davranışları da oldukça farklı. Özellikle Y jenerasyonu çok değişik bir yapıya HER ÜRÜNE KOLAY ULAŞIM Portal yapısından söz ettiğimizde bir müşteri banka şubesine girdiğinde hemen her türlü ürüne ulaşabilmeli. Türkiye’de bankacılık zaten bu şekilde gelişti. Tepeden baktığınızda 12 banka zaten yüzde 95’in üzerinde pazar payına sahip. Bu alanda büyümek ancak bu tür portal bir yapıyla mümkün. PİRAMİT TERS ÇEVRİLMELİ Bu sayede maliyetlerinizi yine kontrol altına alabilirsiniz. Bir de her şeyin ötesinde sektörün piramidi ters çevirmeyi kabul etmesi gerek. Yani müşterimizi en tepeye yerleştirmemiz ve örgütümüzü oradan aşağıya doğru yönetmemiz gerektiğini düşünüyorum. CAPITAL 51 ULU_BANKACILIK.indd 4 24.05.2013 23:07 Bankacılık sahip. Türkiye’de mobil penetrasyon neredeyse yüzde 100’e yakın. Yeni satılan mobil cihazların yaklaşık yüzde 50’si akıllı cihazlardan oluşuyor. Yeni neslin sabah kalktığında düzenle yaptığı aktiviteler arasında yüz yıkamak, diş fırçalamak ve cep telefonuna bakmak var. Bizim bankamıza yeni işe giren jenerasyonda da büyük bir farklılık var. Çoğu, Twitter ve Facebook gibi yerlerde yazı yazdığından dolayı rapor yazamıyor mesela. Ben bu kesimle iletişime geçmek için kendim de Twitter’a girdim. Bu sayede yeni jenerasyonla daha iyi iletişim kuruyorum. Yeni dönemde e-mail bile demode olmuş durumda. Çalışanlara Twitter üzerinden soru sorduğumda daha çabuk yanıt alıyorum. Bizim bu davranış şeklini anlamamız lazım. ÖMER ARAS / FİNANSBANK YKB. İK YAPISI NASIL ŞEKİLLENECEK? ŞUBELER DEĞİŞECEK Böyle bir ortamda bizim fiziki yapımızda da değişimler olacak. Şahsen şubelerin öneminin azalacağını düşünmüyorum. Tüm bankacılar şubelere yatırım yapmayı sürdürüyoruz. Belki şube sayıları biraz daha azalabilir. Ancak şu kesin, şubeler bugünkü şekilleriyle kalmayacak. Şubelerin iş yapış şekilleri, operasyonel modelleri değişecek. Bugün gördüğünüz gişeciler başka roller üstlenecek. Şubenin içindeki reklamlarımız kişiye göre değişebilecek, daha kişiye özel hizmetler sunulacak. Şube çalışanlarının ise biraz daha farklı düşünmesi gerekli. Artık daha katma değeri yüksek çalışan olmak yolunda ilerlemeleliler. Bu nedenle bizim de eğitime destek vermemiz gerekecek. Artık insanlar 10 yıl sonra basit işlemler için banka şubesine gelmeyecek. Daha sofistike işler için gelecek, bu nedenle müşterinin ne dediğini anlayacak ve çözüm üretecek insanlara ihtiyacımız olacak.” “Bankacılığın değişimi ve bu değişimin insan kaynağı üzerindeki etkisi oldukça önemli bir konu. Özal öncesi dönemde kapalı bir ekonomide çok farklı bir bankacılık sistemi vardı. Cebinde 10 dolar olan bir kişinin hapse girdiği bir ülkede, bankacı profili ve yetkinlikleri çok farklıydı. Daha sonra Türk Koruma Kanunu’nun çıkması ve liberalleşmeyle başlayan yabancı bankaların Türkiye’ye gelmesiyle devam eden 90’lı yıllar geldi. Bu dönem regülatörlerin de işi tam takip edemediği bir dönemdi. Biraz irrasyonel bir bankacılık dönemi yaşadık. Farklı tipte çalışanlar ön plana çıktı. Türkiye o dönemde kurumsal bankacılık ve dış ticaretin finansmanıyla tanıştı. Birçok yabancı bankada yetişmiş kurumsal bankacılar ön plana çıkmaya başladı. Bir şekilde bankaların üst yönetiminde bu profilde arkadaşları gördük. Ancak o dönemde risk yönetimi anlayışı çok zayıftı. Spekülatif pozisyonlar oldukça yüksekti, kamu borcu oldukça yüksek ve açık pozisyonlarla yönetilen bir bankacılık sistemi vardı. BANKACILIKTA 3 DÖNEM YAŞANDI 2001 kriziyle 25’ten fazla bankayı kaybettik. Bundan sonra da Türkiye yepyeni bir döneme geçti. Türkiye’nin aslında 3 tane değişik ve önemli dönemi var. Kapalı ekonomi, açılan ekonomi ve 2001 yılından sonra yaşadığımız disiplin dönemi... Bu yeni dönemde mali ve para politikalarında disiplin sağlandı. Regülatörlerin sistemi daha iyi kontrol etmesi söz konusu oldu. Bankacıların da akıllarına başlarına topladığı ve gerçekten bankacılığa odaklandığı bir döneme girildi. Türkiye’de düşen enflasyonla bambaşka segmentlere girmeye başladık. Bireysel bankacılık dediğimiz bankacılık tipi 10 yıllık bir olay... Bunun insan kaynağı üzerine de yansımaları var. Şu anki genel müdür profiline bir bakın. Çoğu kurumsal bankacılıktan gelmiş durumda, bir kısmı açık pozisyondan iyi para kazanmış hazinecilerden oluşuyor, bir kısmı da yeni dönemde yükselişe geçen bireysel bankacılıktan geliyor. Bundan sonra da yeni jenerasyon bireysel bankacılıktan ve danışmanlık şirketlerinden gelecektir. 2 TRENDE DİKKAT Benim üzerinde durmak istediğim 2 trend var. Bunlardan bir tanesi kişiselleşme. Yani bireye uygun hizmet ve ürünün verilmesi. Standart üretim dönemi bitti dünyada. Şimdi yavaş yavaş bu sisteme geçiyoruz. Artık herkes kendisine özgü ürünü arzu ediyor. Kimse gazeteyi okumak istemiyor, kendi gazetesini kendi yaratıyor. Her yerden “BANKACILIK SEKTÖRÜ KÜÇÜK ŞUBE MODELINDE YETERSIZ KALIYOR. KÜÇÜK METREKARELERDE, DAHA AZ OPERASYONEL GIDERLERIN OLDUĞU, DAHA AZ KIRA ÖDEDIĞIMIZ, DAHA AZ ELEMAN ÇALIŞTIRDIĞIMIZ SISTEME GEÇMELIYIZ.” Ergun Özen 52 CAPITAL ULU_BANKACILIK.indd 5 24.05.2013 23:07 haber topluyor. Herkesin kendisine uygun ürün ve servis verebileceğimiz bir dönemdeyiz. Bunu yapabilmek için tabii ki müşterimizi iyi tanımamız lazım. Müşteriyi iyi tanımak için analitik yeteneklerin yüksek olması lazım. Teknoloji bize veriyi veriyor, bu veriyi iyi analiz edebilecek yetenekte ve yapıda kişilerin sistemlerin içine girmesi gerekli. İkinci trend ise kişiselleştirmenin ortaya çıkardığı birleşik ürün sunma kavramı. Yani finansal ve finansal olmayan ürünleri birlikte tüketiciye sunmaya başlayacağız. Bunun için de insan kaynağı çok önemli. Bana göre yaratıcı, analitik ve insan ilişkilerini ve insanı çok iyi anlayan kişiler başarılı olacak. Müşteriye adil davranma kavramını da oturtmamız lazım. Ona hak ettiğini hak ettiği şekilde vermek gerekli. Tüm bunlar için eğitimde de bir reform gerekli. Her fakültenin ayrı olduğu, birbiriyle hiçbir iletişimin olmadığı bir dönemden bunların birbirleriyle çok daha entegre olduğu bir döneme doğru gidiyoruz. Dünyada örneğin makine mühendisleri aynı zamanda psikoloji eğitimi de alıyor.” ÖMER ARAS / FİNANSBANK YKB. BANKACILIĞA HAKSIZLIK YAPILIYOR İTİBAR KAYBI Bankacılık sektörünün itibarı bence çok iyi durumda değil. Sektör çok iyi algılanmıyor, haksızlık da yapılıyor. İleriye dönük iletişim ve algıyı iyi yönetmek çok önemli. YÖNETİM ÖNEMLİ Yönetimin ve yöneticinin çok önemli olduğu anlaşılmaya başlandı. İyi yöneticiler zaten artık hak ettikleri noktalara geliyor, hak ettikleri paraları alıyorlar. Çünkü iyi yönetim ve kötü yönetim arasındaki farklılık bu piyasa koşullarında ortaya çıkıyor. Bunu da iyi hazmetmemiz lazım. ESKİYE DÖNÜŞ YOK Eski döneme dönüş olmayacak. Bu nedenle insan kaynağı iyi yönetmek gerekli. CV’de yazılı olmayan niteliklerin ön plana çıktığı bir döneme girdik. Çalışanın samimiyeti, kendiyle olan ilişkisi, içe dönük mü, dışa dönük mü gibi özellikler önem kazanıyor. Zaten organizasyonlarda sivrilen arkadaşlara bir bakın. CV’sinde yazılı olmayan özellikleriyle ön plana çıktıklarını görürsünüz. CAPITAL 53 ULU_BANKACILIK.indd 6 24.05.2013 23:07 Perakende Sınır Ötesi PERAKENDECİLER Artık sektör hemfikir. Türkiye’de perakendeciliğin geleceği, sınır ötesinde yatıyor. Türk perakendeciler de son yıllarda özellikle sınır ötesinde bir hareketlilik içinde. Mudo, LC Waikiki, Ramsey gibi yerli perakendeciler, özellikle gelişmekte olan ülkelerde atağa kalkmış durumda. LC Waikiki Yönetim Kurulu Başkanı Vahap Küçük, bu ülkelerde vakit kaybedilmeden Türk perakendecilerin oyun kurucu olması gerektiğini düşünüyor. 54 CAPITAL ULU_PARAKENDECİLER.indd 1 24.05.2013 23:13 MARKA YOLCULUĞUNUN NERESİNDEYİZ? LC Waikiki Yönetim Kurulu Başkanı Vahap Küçük, Türkiye’nin ve perakendecilerin marka olma yolculuğunun, 2000’lerle birlikte hız kazandığını ve 10 yıllık bir markalaşma serüveninin olduğunu düşünüyor. Bu tarihe kadar enflasyon, krizler gibi nedenlerle üretim odaklı ve kısa vadeli bir bakış açısının hakim olduğunu söyleyen Küçük, 2002 ile birlikte bu anlayışın değiştiğine dikkat çekiyor. Ona göre siyasi ve ekonomik istikrar, yatırım ortamının görece iyileşmesi ve AVM yatırımlarının artmasıyla sektör yeni bir bakış açısı kazandı. AVM’lere gelen yabancı markalar, iş dünyasının kimyasını da değiştirdi. Kendi evinde yabancı rekabetiyle karşı karşıya kalan yerli üreticiler ise dönüşmeye başladı. Vahap Küçük, işte bu ortamda kendilerinin yaşadığı değişimi şöyle anlatıyor: “Aslında biz de üretim kökenli bir firmayız, ama 2001’de artık perakende ve marka odaklı olacağız dedik. 2000’de 85 milyon dolar olan ciromuz, krizde 15 milyar dolara kadar indi. Bayilik sistemimizi iptal ettik ve kendi mağazalarımızı açmaya başladık. Neredeyse her hafta bir mağaza açıyorduk. Yıl 2002-2003. Rakiplerimiz ise krizde ne olacak diye bekliyordu. Ama biz bunu fırsat olarak gördük. Çünkü iyi lokasyonlarda, iyi fiyata yer buluyorduk. Şu anda hala da en kârlı mağazalarımız, o yıllarda açtığımız mağazalardır. Ortalama 2012 yılına kadar yüzde 40 büyüyerek bu duruma geldik. Bize hep ‘Niye yurtdışına açılmıyorsunuz? Türkiye’de lider konumundasınız, niye gitmiyorsunuz?’ diye soruyordu meslektaşlarımız. Biz de hep şunu diyorduk: ‘Evet gideceğiz, ama zamanı var.’ Bir defa yurtdışındaki markaları, Türkiye’de karşılayalım. Eğer biz Türkiye’de yurtdışındaki markalardan, tabir yerinde ise dayak yiyeceksek yurtdışına çıkıp zorlanmanın bir anlamı kaynağımız var. Deneyimimiz var. Kriz nedir, krizde nasıl tedbir alınır, nasıl yönetilir, bunları yaşayarak öğrenen iş insanlarıyız. Bundan dolayı önümüzde ciddi bir fırsat var. Ama zamanlama burada çok önemli. Gelişmekte olan ülkelere zamanında girmeyip orada oyun kurucu olmadığımız takdirde daha sonra nasıl Avrupa’da oyuna dahil olamıyorsak maalesef orada da oyuna dahil olmamız zor olur. Ben diyorum ki bu ülkelere gidip artık oyun kurucu olalım, oyunun başında olalım.” Vahap Küçük yok. Ayrıca yurtiçinde bir ölçeği, bir büyüklüğü yakalamamız lazımdı. Belli bir işletme sermayesi oluşturalım. Teknolojiyi, alt yapıyı kuralım; insan kaynağını oluşturalım, kurumsallaşalım ve ondan sonra yurtdışına çıkalım diye bir hedef koyduk. Bu da 2010 hedefiydi. Ama nereye, hangi bölgeye açılalım? Akla ilk Avrupa geliyor. Ama bir araştırdığımızda, Avrupa’nın artık doymuş bir pazar olduğunu gördük. Ekonomi küçülüyor, nüfus yaşlı, perakendede büyüme yerine küçülme var. O zaman dedik ki bizim 10 yıl önceki halimize benzeyen ülkeler hangileri? Yani gelişmekte olan ve henüz organize perakendenin gelişmediği ülkeler hangileri? Bunlar Afrika, Asya, Ortadoğu ve komşu Rusya, Kazakistan, Azerbaycan gibi ülkelerdi. Ve bugün itibarıyla 17 ülkede 50 mağazaya ulaştık. Ortalama her yıl 40-50 mağaza açma hedefimiz var. Bu mağazaların m2 ortalamaları 1.000-1.500 m2 arasında. Ve yatırımı da kendimiz yapıyoruz. Bu da çok önemli. Gittiğimiz yere nüfuz etmemiz gerekiyor. Kaynaklarımızı, enerjimizi boşa harcamamalıyız. Gittiğimiz ülkede belli bir ölçeği yakalayana kadar orada sabretmemiz, büyümemiz gerekiyor. Türkiye’nin önündeki bu fırsatı, iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye’de kısa vadede marka olma potansiyeli perakendede vardır. Bu işi, artık iyi biliyoruz. Bu işe uygun insan “DIŞARIDA DA BAŞARI HİKAYESİ OLMALIYIZ” Ramsey İcra Kurulu Başkanı Hüseyin Doğan, Türkiye’nin 2023 hedeflerindeki 500 milyar dolarlık ihracat hedefinde perakendecilere 53 milyar dolarlık bir pay düştüğüne dikkat çekiyor. Bunu da koleksiyonla tasarımı birleştirerek yapılabileceğini düşünüyor. Yurtiçinde başarı hikayesi olmuş markaların ise bunu sınır ötesine taşıyabileceğine inandığını anlatıyor. Doğan’ın düşünceleri şöyle: “Türkiye bildiğiniz gibi yaklaşık 20-25 yıldır bir üretim memleketi. Özellikle hazır giyim sektöründe, çok ciddi bir üretim kültürü, insan kaynağı oluştu. Bunu tasarımla koleksiyonla ve şimdide markayla bambaşka bir yere taşıyor. Tabii 53 milyar dolarlık ihracat Hüseyin Doğan CAPITAL ULU_PARAKENDECİLER.indd 2 55 24.05.2013 23:14 Perakende MEHMET NANE / TEKNOSA GENEL MÜDÜRÜ “BİZ NASIL BİR SEKTÖRÜZ?” ÇARKIN BAŞLANGIÇ NOKTASIYIZ 2012 rakamlarına baktığımızda, Türkiye’deki toplam perakende ticareti 280 milyar dolara ulaştı. Bu rakamı, yaklaşık 3,8 milyon kişi gerçekleştiriyor. Bunun yaklaşık 90 milyar dolarını organize perakende oluşturuyor. Bu pazarda da 70 bin kişiye direkt istihdam sağlanıyor. Perakende, önemli bir sektör. Bugüne kadar perakende, işe aldığımız bir nokta olarak geçiyordu. Perakende esasında, ekonomi çarkının başlangıç noktası. Ne demek istiyoruz? ARACILIK HİZMETİ VERİYORUZ Perakendenin olmadığı bir dünyayı düşünün, ürettiğiniz hizmet ve ürünleri nasıl satacaksınız? Biz aracılar olmasak bu ürün nasıl satılacak, alışveriş merkezleri, cadde mağazaları olmasa nasıl satılacak? İşte perakende, bu aracılık hizmetini veriyor. Ve bunu yaparken de ekonomi çarkının dönmesini sağlıyor. Yani biz bir satış yaptığımız vakit, dönüp sipariş veririz, sipariş verdiğimiz vakit üretim olur, üretim olduğunda istihdam olur, yatırım olur. İstihdam, yatırım olursa refah olur, refah olursa adalet olur, ülke kalkınır. İşte biz böyle bir sektördeyiz. EŞİT İŞ İMKANI SAĞLIYORUZ Son dönemde perakendenin önemi artmaya başladı. Sadece gelişmiş ülkelere değil, gelişmekte olan ülkelerde de çok arttı. Örneğin Amerika’daki istihdamın yüzde 12’sini perakende sektörü sağlıyor. Ülkemizde de bu rakam ciddi bir şekilde artıyor. Perakendenin farklı birtakım özellikleri de var. Kayıtlı ekonomiye geçişte ana aracılardan biriyiz. Eğitim imkanı, eşit iş imkanı sağlıyoruz. Kadınların en fazla istihdam edildiği sektörlerin başında geliyoruz. Gençlerimize, üniversite öğrencilerimize yarı zamanlı iş sağlayarak hem kendi ekonomilerine katkı hem de gelecekte onları iş dünyasına hazırlamak gibi birtakım sosyal görevlerimiz de var hedefine doğru yol alırken bugün itibarıyla bu rakamın 17 milyar dolar olduğunu ifade edelim. Demek ki bizim bu endüstriyi, gelecek 10 yılda da çok güçlü bir şekilde tutmak ve başarılı kılmak mecburiyetimiz var. Bu rakamı 53 milyar dolara taşımanın en önemli yolu, markalı ve katma değerli ekonomi dediğimiz, koleksiyon tasarımla bütünleştirdiğimiz bir yapıyı kullanmaktan geçer. Bugün gururla söyleyebiliyoruz ki hakikaten Türkiye’deki markalar, artık sadece kendi ülkelerini hedeflemiyor, sadece kendi ülkelerinde başarı hikayeleri oluşturmuyor. Ülkemizin dışında da çok önemli başarı hikayeleri oluşturdular ve stratejik olarak artık birçok markamız ülkemizin dışını hedefliyor. Bundan 10 yıl önce Türkiye markalarının dünyada sadece 45 tane mağazası vardı. Bugün itibarıyla 3 bin mağazamız var. 2023 hedefi için 20 bin mağazaya ulaşmamız gerekiyor. Bugün Türkiye’deki markalar, ülkelerinde başarısını ispat etmiş vaziyette. Dünyanın en önemli markaları bugün ülkemize gelebiliyor ve markalarımızla rekabet ediyorlar. Biz de Ramsey olarak sadece ülkemizde başarı hikayesi oluşturmanın yeterli olmadığını, ülkemizin dışında da bu başarıları gerçekleştirmemiz gerektiğini düşündük. Yıllardır da bunun için çalışıyoruz. Biz de öncelikli fırsat pazarları, hedef pazarlar haline getirdik. İstanbul’un merkezinden ya da Türkiye’nin merkezinden 2-3 saatlik uçak yolculuğuyla gidilecek olan bütün coğrafyayı hedef coğrafya olarak belirledik. Bu coğrafyada Türkiye ve Rusya çok önemli. Rusya çok büyük bir pazar, 300 milyonun üzerinde nüfusu var. Bu iki ülkede marka operasyonunu bizzat kendimiz yapalım, yaygınlaşalım istedik. Onun dışında Kafkasya, Ortadoğu, Afrika ve Doğu Avrupa öncelikli hedef pazarımız. Yaklaşık 19 ülkede 38 mağaza ve 55 satış noktasıyla faaliyette bulunuyoruz.” “SINIR ÖTESİ PERAKENDECİLERİ TÜRKİYE’YE GETİRDİK” Torunlar GYO Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun, AVM yatırımlarının sınır ötesi perakendecileri Türkiye’ye getirdiğine dikkat çekiyor. Oluşan rekabet ortamının yerli markalar için bir nevi ders olduğuna değinen Torun’un görüşleri şöyle: “Ben biraz gerilere gideceğim, perakendenin bu noktaya gelme hikayesine gelmeden önce. Bizim de çay ocağımız vardı. Çay ocağı, bakkallık, perakendenin ana çekirdeği sayılır. Babamızın çay ocağı varken kahve yoktu. Nohut kahve yapıyorlardı, bir de bugün herkesin içtiği, bir sürü kafenin kullandığı kahve, Halis kahve olarak geçiyordu. Çünkü bulunmuyordu, kara borsaydı. En havalı çay ocağı bizimkiydi. Yani o zaman yok satma olayının olduğu, perakendecilik Aziz Torun 56 CAPITAL ULU_PARAKENDECİLER.indd 3 24.05.2013 23:14 vardı. Hayat öyle başlıyordu. Sonra bakkallığa geçtik, bakkallık da aşağı yukarı öyleydi. Şeker yok, yağ yok, filtreli sigaralar yok. Yok olan şeyler tezgah altından verildiği için bakkal bile en itibarlı perakendeciydi. Müşteri değil, satıcı kraldı. Yani yok satılan dönem. Onun için ben perakendeyi evrelere ayırıyorum. İlk evre, 1960’dan 1980’e kadar yok satılan dönem. Belki de en keyifli satıcılık bu, yok satacaksın. O zaman mal kıymetli oluyor, satınca da adam bir de teşekkür ediyor. Sonra ikinci dönem, istersen al dönemi olan 1980-1990 arası dönem. Yani mal biraz var, ama yine satıcının pek müşteriye mutenası yok, almıyorsan arkadaki gelsin deniyor. Nasıl olsa birileri alıyor. Biz perakendeciliği o dönemlerde yaptık. Sonra alışveriş merkezine geçtiğimiz dönem, perakendecilerin bizim satmamız için bir şeyler yapmamız lazım galiba dediği zaman da biz alışveriş merkezi yatırımcısı olarak sektöre girdik. Perakendeciler, yok sattığı bir dönemden, istersen al döneminden şimdi bir şeyler yapmamız lazıma gelmişti. Zaten perakendeciliğin algısı AVM’lerle bir kere değişti. Kayıt dışının önüne geçilmiş oldu. Birçok insanın mağaza tasarımı, mağazacılık algısı değişti. Oradaki esnaflar bile dükkancılıktan mağazacılığa, tezgahtarlıktan satış sorumlusu, satış danışmanı kavramlarına geçti. AVM’ler olarak aslında sınır ötesindeki perakendecileri Türkiye’ye getirdik. Türkiye’deki perakendecileri AVM’ler bir anlamda rekabetle tanıştırdı. O rekabet esnasında belki Vahap Küçük’ün de söylediği gibi dayak yemeler oldu, ama dövüşe dövüşe rekabetin nasıl olabileceğini, nasıl uluslararası markalarla rekabet edileceğini, ölçek, insan kaynağı, üretim, kalite bakımından test etmiş oldular. O dönemdeki markalarla bu mücadelenin sonunda bugün uluslararası arenada birçok yabancı markayla başa baş, dişe diş mücadele eden markalar ortaya çıkmış oldu. AVM’lerin perakende sektörüne olan bu katkısı, gerçekten yadsınmaması gereken, altı çizilmesi gereken bir konu. Bugün her ne kadar AVM sayılarıyla ilgili bazı endişeler varsa da asıl perakendeyi uluslararası perakendeyle tanıştırdık. Bir dönem bizim markalar diyorlardı ki ‘Bize pozitif ayrımcılık yapın.’ Bugün artık o güvensizlik gitti, özgüven geldi. AVM’ler belki biraz hızlı açıldı, fazla açıldı ama perakendeciyi tahrik etti, teşvik etti. O, marka açıyor, bende açayım, dendi. Bu tahrik sonucunda, bazen kötü komşu ev sahibi yapar derler ya belki kötü AVM’ler de iş sahibi yaptı perakendeciyi.” “TÜRKİYE İLK 500’E MARKALAR SOKACAK” Ata Holding Yönetim Kurulu Başkanı Korhan Kurdoğlu, başarı için insan kaynağının önemine dikkat çekiyor. Kendi sektörlerinde de insanın önemli olduğuna ve markalarının arkasında büyük ve ciddi bir organizasyon yapısının olduğuna dikkat çeken Kurdoğlu, Çin operasyonuyla sınır ötesine çıktıklarını anlatıyor. İlk 500’e Türkiye’den markaların gireceğini düşündüğünü söyleyen Kurdoğlu’nun değerlendirmesi şöyle: “Ağabeyim Erhan Kurdoğlu, Korhan Kurdoğlu HÜSEYİN DOĞAN / RAMSEY İCRA KURULU BAŞKANI “LIVERPOOL’U SPONSORLUK ELÇİSİ OLARAK KULLANDIK” ONLAR ASILMADI BİZ ASILDIK Liverpool sponsorluğu, gerçekten çok heyecanlıydı bizim açımızdan. Başlangıçta Liverpool takımı dünyanın birçok ünlü markasıyla sponsorluk anlaşmaları yapmış ve tabii onların hepsi de dünyanın çok iyi bildiği sponsorlar, markalar. Tabii orada kendimizi sadece kulübe anlatmak yeterli değildi. Çok para kazanan futbolcuların da kabul etmesi şarttı. Dolayısıyla biz daha sponsorluk ücreti konuşmadan ilk önce koleksiyon hazırladık, yöneticilere bir sunum yaptık. Daha önceki başka büyük markalar, belki kendi özgüvenleri nedeniyle bu kadar asılmamıştı. İNOVATİF BİR ÜRÜNLE ÇIKTIK Biz çok iyi hazırlık yapmıştık, çok etkiledik. Daha sonra ürünlerimizle koleksiyonumuzu sunduk ve tüm futbolcuların beğenisine sunduk. Onlar denedi ve beğendiler. Zero Weight diye bir ürün geliştirdik, inovasyon yaptık. Gerçekten hafif ve rahat bir takım elbiseyi, şık duruşla geliştirebilme başarısını gösterdik. Şu anda çok etkili bir şekilde de satışını yapıyoruz. Dolayısıyla o ürünle yola çıktık ve onları etkiledik. SADECE TÜRKİYE’Yİ HEDEFLEMİYORUZ Niye Liverpool? Çünkü biz, sadece Türkiye iyi hedefleyen bir marka değiliz. Bugün Liverpool markasının Uzakdoğu’dan Endonezya’ya çok taraftarı var. Dolayısıyla bir anlamda Liverpool’u biz bir sponsorluk elçisi olarak kullandık. Ve hakikaten çok istifade ettik, çok başarılı bir sponsorluk oldu bizim açımızdan. Hatta bizim hedeflediğimiz pazarların dışından da çok ilgi ve enteresan teklifler alıyoruz. Bu bakımdan bu sponsorluğu başarılı bir operasyon, marka yolculuğunda da başarılı bir tuğla koymak olarak değerlendirdim. CAPITAL 57 ULU_PARAKENDECİLER.indd 4 24.05.2013 23:14 Perakende Amerika’da inşaat mühendisliği okudu. Babam da inşaat mühendisi, dayım da inşaat mühendisi. Dolayısıyla benim de seçeneğim inşaat mühendisliği okumak oldu. Biz orada okurken ağabeyimle beraber bugün temsil ettiğimiz bu markaları Türkiye’ye getirmek istedik. Bu, gerçekte onun vizyonudur, onun hayalidir. Ve şunu gördük ki o tarihlerde gençken hayal ettiğiniz şeylerin peşinde koşup bu hayalleri gerçekleştirmeye çalışmak başarıyı getiriyor. Biz grup olarak gıda işi, finans ve teknoloji işlerinde faaliyet gösteriyoruz. Öncelikle tüm sektörlerdeki ortak nokta şu ki başarılı olmanın, ileriye doğru gitmenin ana noktası insan. Gerçekten takım çalışması, dayanışma, öncelikle aile birlikteliği ve çalışanlara duyduğunuz güven verdiğiniz hedefleri başarmanızda, çok büyük bir katkı sağlıyor ve size yol gösteriyor. Köfte ekmek gibi görülüyor mesela bu Burger King’ler ve diğer markalar. Ama her markada olduğu gibi bu yapının arkasında da büyük bir organizasyon, eğitim ve büyük bir disiplin var. Bu disiplini ve doğru çalışmayı yaparak inandığımız hedefe grup olarak koştuk. Burger King markasıyla şu anda Çin’de operasyonlara başladık. Küresel yapıda bir Amerikalı markayı, Brezilyalı bir fonun sahipliğinde, bir Türk operatörü olarak Çinli yöneticilerle beraber yönetmeye ve bu başarıyı tekrar etmeye çalışıyoruz. Oradaki hedef de 5 yıl içinde 1.000 restorana çıkmak. Türkiye’nin ilerlemesinde ve 2023 vizyonunda yapılması gereken şeyin, Türkiye’nin dışına çıkmak olduğunu düşünüyorum. Şu aşamada ilk 500’de markamız yok ama o kıvama gelindiğini rahatlıkla görebiliyorum. Önümüzdeki 10 yıl içinde bu ilk 500’de Türkiye’den önemli markalar olacağını görebiliyorum, hissedebiliyorum.” “GELECEK YURTDIŞINDA” Türkiye’nin en önemli perakendecilerinden Mustafa Taviloğlu, orta öğrenimini Şişli Terakki Lisesi’nde, yüksek öğrenimini ise İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde tamamladı. 1964 yılında arkadaşı Doğan Gürün ile birlikte Fitaş Pasajı’nda kiraladığı 12 m2’lik dükkanda hediyelik eşya ve plak Mustafa Taviloğlu satarak başladığı iş hayatında, ilk baskılı tişört, parça boya pantolonu yaparak, ilk billboard ve reklamda sponsorluk uygulamalarını gerçekleştirerek perakendecilikte pek çok ilke imza attı. Mudo Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Taviloğlu, Türkiye’deki perakendeciler için dışarıda fırsatlar olduğunu söylüyor ve görüşlerini şöyle aktarıyor: “Perakendecilerin geleceğini yurtdışında daha çok görüyorum. Yani grup olarak da arkadaşlarım da öyle VAHAP KÜÇÜK/LC WAIKIKI YÖNETİM KURULU BAŞKANI “MARKA PERAKENDEYLE SÜRDÜRÜLEBİLİR OLUR” SIKINTILAR DA OLDU Geldiğimiz yola baktığımızda, ciddi bir yol aldık. Tabii bu hızlı gidişin sıkıntıları olmadı değil, oldu. Zaman zaman nakit sıkıntısı oldu, zaman zaman yanlış yerlere mağaza açma sıkıntısı oldu, vergi sıkıntısı oldu. Marka, gerçekten uzun soluklu bir yatırım yapma hadisesi. Ben genelde bu marka yatırımını bir bambu ağacına benzetiyorum. Çünkü sabır isteyen bir şey. Bambu ağacı büyütmek de sabır istiyor. Bambu ağacı Çin’de yetişir. Çiftçi tohumu eker, ilk yıl gübresini, suyunu çapasını yapar, filiz vermez. Altıncı yılda, 50 günlük bir zamanda 26 metre bir filiz verir. SABIRLI OLAMIYORUZ Markalaşma da Çin’deki çiftçi gibi yatırım yapıp sabır isteyen bir hadise. Tez canlı bir millet olarak bu sabrı zaman zaman gösteremiyoruz. Bu kadar beklenir mi? İnşaat yapsak hemen dönüyor, turizme gitsem hemen dönüyor, enerjiye gitsem hemen dönüyor. 10 yıl markaya yatırım yapacağım, 10 yıl sonra meyvesini yiyeceğim diyerek zaman zaman odak noktamızı başka alanlara kaydırabiliyoruz. MAĞAZALAŞMA ÖNEMLİ Sınır ötesi perakendecilik ve markalaşma kulağa hoş geliyor. Burada üründen ziyade perakendenin altını özellikle çizmek istiyorum. Üründe marka olabiliyoruz. Eğer perakende yoksa markanın sürdürebilirliği maalesef olmayabiliyor. Son 4 yılda kaç marka zirveye çıktı ve yok olup gitti. Bugün Apple, her halde bunu ön gördü ki şuan da hızlı bir şekilde mağazalaşmaya gidiyor. Eğer müşteriye perakendeci olarak yakın değilsen üründe marka olabilirsin. Fakat bu sürdürülebilir olmak konusunda oldukça riskli görüyorum. O yüzden markanın perakendeyle yaşamasının sürdürülebilir olduğunu düşünüyorum. 58 CAPITAL ULU_PARAKENDECİLER.indd 5 24.05.2013 23:14 görüyor. Ben de buna çok inanıyorum. Kötü bir deneyim geçirdik, onu paylaşmadan geçemeyeceğim. Daha iş bitmiş değil ama Dubai’de, dünyanın en iyi ve büyük AVM’lerinden birinde çok güzel, müthiş bir mağaza açtık. 1.700 metrekare büyüklüğünde. Mağazanın açılışına gittiğimde bu işin olmayacağını anladım ama ses çıkarmadım. Koku almak benim çok önemli bir meziyetim. Oğluma yandık dedim. Çünkü yurtdışına çıktığınızda ortağınızı çok iyi seçeceksiniz. Para bizim işte çok önemli değil. Çünkü biz insanla her gün uğraşıyoruz, işi sahiplenmek çok önemli. Maalesef çok paralı bir arkadaşla işi götüremeyeceğimizi anladık. Ama vazgeçtik mi, hayır. Amcamın bir lafı vardı: ‘Para kaybetmek önemli, saat kaybetmek önemli, ama moral kaybettin mi her şeyi kaybedersin.’ Onun için hiç moral kaybetmemek lazım. Aksine bu deneyimden istifade edip hatamızı telafi edeceğiz. Artık kendi kedimizle çatışır olduk. Bizim en büyük sıkıntımız, kendimize vuruyoruz. Şimdi kendi mağazamız var, hemen yanında bir tane daha açıyoruz. Tabii ki burada yanlışlık olduğunu görüyoruz. Perakendede bu bizim sorunumuz. Türkiye’deki markaların, markalaşması süreci oturmuştur. 10 yıl önce ‘Türkiye markası olacağım. Yurtdışına açılma gibi bir düşüncemiz yok’ diyordum. Çünkü Türkiye’de marka olamazsanız, dünyada nasıl marka olacaksınız? Türkiye’nin bütün markalarıyla bir arada yaşamaya mecbur olduğunu, olacağını hissettik. Çünkü biri gelince, diğeri de geliyor. Devamlı seyahatlerde burası konuşuluyor. Akmerkez’de Zara ilk açıldığı günden beri yan yanayız. O da yaşıyor ben de yaşıyorum. Rakibi tanımak çok önemli. Bizim piyasada bazı vazgeçilmezler var ki fevkalade önemli. Muhakkak bakacaksınız rekabete, ama iyi gözle bakacaksınız. Bizim şimdi zamanımız geldi. Biz içeride daha uğraşırsak kendi kendimize çarptığımız gibi birbirimize de çarpacağız. Bunun bazı yerlerde dozu kaçmaya başladı. Bunu söylemeden geçemeyeceğim. Ama dışarıda da fevkalade fırsatlar var. Burada biz bu işi başarıyorsak orada da başarırız. İnanın öyle inancım var ki 2023’te dünyanın ilk 5 perakendecisi arasına Türkiye’den markalar girecek.” PERAKENDE SEKTÖRÜNÜN DEVLERI, SINIR ÖTESINDEKI STRATEJILERINI VE YURTDIŞINA NASIL AÇILACAĞININ SIRLARINI KONUKLARLA PAYLAŞTI. HER BIRINI ORTAK FIKRI ILK ÖNCE TÜRKIYE’DE MARKALAŞMAYI TAMAMLAMAK YÖNÜNDE… CAPITAL 59 ULU_PARAKENDECİLER.indd 6 24.05.2013 23:15 Teknoloji TEKNOLOJİ EKONOMİYİ Nasıl Dönüştürecek? Türkiye, 2023 hedeflerine doğru yol alırken teknolojik gelişmeler de önemli rol oynayacak. Bir yandan yeni iletişim teknolojileri tüketiciyi değiştirirken sektörler de dönüşecek. Özellikle mobil iletişim teknolojileri bu değişimde çok etkili olacak. Değişimin bir başka ayağında ise AR-GE çalışmaları ve bunların ortaya çıkardığı inovatif ürün ve hizmetler var. Türkiye’deki şirketlerin bu anlamda alması gereken çok yol olduğu da bir gerçek. Teknoloji ekonomiyi nasıl dönüştürecek? Mobil etkisi ne olacak? Türkiye bölgesinde bu anlamda bir güç olabilecek mi? İşte yanıtlar… 60 CAPITAL ULU_INOVASYON.indd 1 24.05.2013 23:01 MOBİL RÖNESANS Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkanı Serpil Timuray, mobil iletişimin tüketiciden perakendeciye herkesi dönüştüreceğine dikkat çekti. Timuray, mobil Rönesans dönemini şöyle anlattı: “Bugün bütün dünyada yeni bir gerçeklikten, mobil gerçeklikten bahsediliyor. Mobil iletişim teknolojileri, sesten veriye doğru çok önemli bir dönüşüm içerisinde. Bu değişim, bütün iş alanlarını etkileyen, önemli bir transformasyonu tetikliyor. Öyle ki bu transformasyona artık mobil Rönesans adı verilmeye başlandı. 2013’te mobil bağlantıda olacak olan makinelerin sayısı, dünya nüfusunu aşacak. 2020’de 50 milyar makine mobil bağlantıda çalışıyor olacak. Diğer taraftan işletmeler, işlerini giderek bulut bilişimle sağlıyor olacak. Mobil kullanım, özellikle para transferinde, para hareketinde çok hayatımızda olacak. Çünkü akıllı telefonlar, PC sayısını aştı. Dolayısıyla cep telefonları bilgisayarlaşıyor. Cep telefonları aynı zamanda cüzdanlaşıyor ve mobil cüzdan kavramı hayatımıza giriyor. Cep telefonumuzda, bütün kredi kartlarımız, bütün para transfer imkanlarımız mevcut olacak. 2016’da 250 milyon kişinin kullandığı ve yaklaşık 600 milyar dolarlık mobil ödeme işlemi hacminin oluşacağı düşünülüyor. Bu da bu büyümeyi tetikliyor. Ticaret giderek online hale geliyor. Online ticaret ise giderek cep telefonu üzerinden yapılacak. Amerika’da akıllı telefon kullanıcılarının yüzde 75’inin, alışverişe gitmeden önce ön araştırmasını cep telefonundan yaptığını ve mağazaya gittiğinde ise yine yüzde 70’inin cep telefonunu kullandığını görüyoruz. Yani perakende de m-ticaret kavramıyla tekrar dönüşüyor olacak. 1990’lı yıllarda bir e-ticaretten bahsediyorduk, önümüzdeki dönemde m-ticaretten bahsediyor olacağız. Sağlık, çok önemli bir sektör olarak öne çıkacak. Hasta takibi, artık cep telefonu üzerinden yapılacak. Yakın gelecekte 10 milyon hastanın, bu hizmetlerden faydalanacağı öngörülüyor. Mobil sağlığın, 20 milyar dolarlık bir hacme ulaşacağı tahmin ediliyor. Diyabet, kalp gibi kronik hastalıklara sahip hastaların, doktorlarıyla olan günlük rutin bilgilendirme süreci artık cep telefonu üzerinden yapılacak. Tarım, önemli bir diğer sektör. 9 milyar nüfustan bahsediliyor. Demek ki gıda ihtiyacımız, yüzde 70 artacak. Bir taraftan doğal kaynaklar giderek azalıyor. Dolayısıyla tarımda bir reform gerekli. O reformu sağlayacak husus da yine mobil hizmetlerden geçiyor. Mobil kullanımın tarımda, sadece 26 ülkede 140 milyar dolarlık bir katma değer yaratacağı hesaplanıyor. Bunlardan biri de Türkiye. Burada çiftçiye ihtiyacı olan bilgiyi anında ulaştırmak önemli. Özellikle hava durumu bilgilendirmesi öne çıkıyor. Çünkü tarlada çalışanlar, ani bir hava değişikliğinden haberdar olduğu zaman önlemini alabiliyor.” “DİĞER SEKTÖRLERE YÖNELİK İŞTAHIMIZ ARTIYOR” Serpil Timuray Avea Genel Müdürü Erkan Akdemir, iletişim teknolojilerinin sektörleri ve şirketleri çok değiştirdiğini düşünüyor. Akdemir, bu değişimi şöyle özetliyor: “Bugün sektör tanımları ve iş Erkan Akdemir yapma biçimleri mobil teknolojiyle, sosyal medyayla birlikte daha farklı bir yapıya doğru dönüşüyor. Hiçbir sektör bunun dışında kalmadı. Başta bunu biz öncelikle yaşıyoruz. Kendi içimizde verimlilik artırma, rekabetçilik katsayısını kuvvetlendirme noktasında. Özellikle sunduğumuz servislerin, çözümlerin daha yenisini, hızlısını içeride deneyip ortaya çıkarıyoruz. Bu teknolojileri, ne kadar fazla kullanıp verimli hale dönüştürebilirsek o kadar ülke ekonomisine katkıda bulunuyoruz. Onun dışında hakikaten sosyal medyanın, teknolojinin getirmiş olduğu ciddi manada bir dönüşüm var. İşte finans sektörünün, perakendecilerin konuştuğu konular, bunun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Hatta dün bankacıların katıldığı oturumda genel müdürlerimiz, bizim bütün konularımızı anlattı. Hatta bir espri yaptım. Gözünüzü kapatıp genel müdürleri dinlediğiniz zaman bunların bir bankanın müdürü olduğunu zannetmezsiniz. Hakikaten sosyal medya uzmanı gibiler. Bu, o alanın ne kadar hızlı dönüştüğünü gösteriyor. Ne kadar fazla teknolojinin mobil kullanıldığına işaret ediyor. Bizim tarafta da onların alanına doğru bir sarkma var. Bu da kaçınılmaz. Bizim de iştahımız, diğer sektörlere doğru artıyor. Biz eskiden kendimizi, GSM’ci diye tanıtırken zaman içerisinde teknoloji şirketi, zaman zaman da perakende şirketiyiz diyoruz. Belki önümüzdeki CAPITAL ULU_INOVASYON.indd 2 61 24.05.2013 23:01 Teknoloji TAHSİN YILMAZ/TÜRK TELEKOM GENEL MÜDÜRÜ “OYUNU FARKLI OYNAMALIYIZ” CİDDİ BÜYÜME YOK Türkiye, bölgesinde bir güç olabilir mi? Tabii ki olabilir, bu potansiyelimiz var. Ama özellikle 2023 hedeflerine doğru yürürken bunu gerçekleştirebilecek bir performans sergileyebiliyor muyuz? Bana göre hayır. Çünkü bilişimde, 2023 için 160 milyar dolarlık bir ciro hedefi konuldu. Geçen yıl itibarıyla bu cironun şu aşamada 40 milyar dolar olduğu açıklandı. Çok bir zaman kalmadı. Türk Telekom olarak biz, 2011’de gelir anlamında yüzde 3 büyüyebildik. Bir sonraki yıl yüzde 11 büyüdük. Bunun yüzde 5’lik kısmı inorganik büyümeden geldi. Geçen yıl yüzde 6,4 büyüyebildik. Diğer oyuncularda da tablo benzer. Enflasyonu dikkate aldığımızda reel olarak ciddi bir büyüme olmadığı görünüyor. DEVİR DEĞİŞTİ Kârlılığın da eridiğini görüyoruz. Operatör şirketlerin Türkiye’nin geleceğine yatırım yapması için belli seviyelerin altına düşmemesi lazım. Fakat Türkiye’nin GSMH’si, kişi başına düşen milli geliri arttıkça iletişimin buradan aldığı payda ciddi bir artış dönemde rakip olmayacağız ama bankalarla işbirliğinde finans tarafında kuvvetli bir aktör olacağız. Bu kaçınılmaz. Çünkü şu an enstrümanlarımız hazır. Regülasyonları bekliyoruz. Tabii bu sürecin getirisi ve götürüsünü birlikte tartışmak gerekiyor. Yani işin pozitif tarafları olduğu kadar bu teknolojiyi çok da abartmadan kullanmak lazım. Çünkü sosyalleşme aracının asosyalleşmeye itme riski de var. Burada farklılaşan ve değer katan aslında insandır. Buradaki teknolojilerin hepsi, bir araçtır. Onu göz ardı etmeden kullanmanın, ekonomiye kazandırmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Ülke anlamında bir kazanım için bunu muhakkak bir verimlilik artışına dönüştürmek gerekiyor. Bunu şirketler çok iyi başarıyor.” “DİJİTAL DÖNÜŞÜME KATKIDA BULUNACAĞIZ” Türk Telekom Genel Müdürü Tahsin Yılmaz, büyük bir dönüşümden geçildiğini dijital olmadığını görüyoruz. Şimdi internette ya da mobilde, data da bir büyüme var. Belli bir dönem sonunda o da doygunluğa ulaşacak, orada da belki operatörler arası değişim olacak. Artık devir değişti. Bölgesel güç olmaktan da bahsediyorsak oyunu çok farklı bir şekilde oynamamız lazım. Bu da artık büyük şirketlerin işbirliği yapabilme yeteneğinden geçiyor. MESAFE ALMALIYIZ Türkiye, iletişimde bir köprü, bu daha da yaygınlaşacak. Türkiye’nin son 10 yılda göstermiş olduğu performansla, bu siyasi ve ekonomik istikrarla, sağlıklı büyümeyle beraber, bizim gibi şirketlere de büyük işler düştüğünü düşünüyoruz. O nedenle de Türkiye’nin bölgesel güç olabilmesi adına bu inancımızı pekiştirecek sağlıklı ve realist adımlar atmak istiyoruz. Türkiye, genç bir ülke; teknolojiyi çok iyi kullanıyoruz. Genç bir nüfus var, fakat tüketim konusunda oldukça mahiriz. Üretim ya da AR-GE konusunda tabii ki herkes çalışıyor, biz de çalışıyoruz. O anlamda biraz mesafe almamız gerektiğini düşünüyorum nesilden, dijital bir ekonomiden bahsetmek gerektiğini söylüyor. Türk Telekom olarak da bu dönüşüme en çok katkıyı sağlayan kurum olmak istediklerini açıklıyor. Yılmaz’ın yaptığı değerlendirmenin detayları şöyle: “Teknoloji, çok geniş bir kavram. Büyük bir ekosistemi var. Dünya ölçeğinde bakmamız gerekiyor. Biz de Türkiye özelinde adımlarımızı atarken bu gerçeğin mutlaka farkında olmalıyız. Çünkü artık her şey çok hızlı değişiyor. Günümüzde iletişimi bir bütün olarak görmemiz lazım. Biz aslında bir şekilde Türkiye’de iletişim köprüsünü inşa ediyoruz, genişletmeye çalışıyoruz. Ve dijital oto yollar, otobanlar inşa ediyoruz. Hal böyle olunca, burada çok değerli şirket temsilcileri var, bunlar da bu dijital oto yolları bir şekilde kullanıyor. Biz sizler adına sizin bilgilerinizi taşıyoruz. Artık her şey iç içe geçmiş. Hal böyle olunca iletişim konusunda devamlı yatırım yapmak, inovasyon yapmak lazım. Dijital yaşamdan bahsedildi. İnsanlar, artık birden fazla cihaz kullanır oldu. Tahsin Yılmaz Cep telefonları, bilgisayarlar, tabletler, televizyon yakında beyaz eşyalar ya da başka cihazlar gündeme gelecek. Mobil olarak araçlarımız, onun içindeki cihazlar. Aslında artık tüketiciler, birden fazla cihaz kullanıyor ve bunların birbiriyle bağlı olması gerekiyor. Burada içeriklerin, servislerin, uygulamaların 365 gün 7/24 saat bütün bireysel ve kurumsal tüketiciler tarafından kullanılabiliyor olması gerekiyor. Sektörler yakınlaşıyor 62 CAPITAL ULU_INOVASYON.indd 3 24.05.2013 23:01 birbirine. Sonuç olarak biz aslında insanların, toplumların ve şirketlerin yaşamlarının dönüşümünde büyük bir katkı sağlıyoruz. İnsanlar, bize sadece bir telefon hizmeti veren sabit, mobil ya da internet hizmeti veren, bunun karşılığında ayda şu kadarlık fatura tahsil eden bir şirket olarak görüyor. Bu algı, tamamen yanlış. Aslında biz insanların, şirketlerin, kurumların iş yapış tarzlarını, yaşam tarzlarını değiştiriyoruz. Dolayısıyla artık yeni bir nesilden bahsediyoruz, dijital nesil. Yeni bir ekonomiden bahsediyoruz, dijital ekonomi. Ve yeni bir yaşan tarzından bahsediyoruz. Dolayısıyla Türk Telekom olarak dijital yaşam dönüşümünde en çok katkıyı sağlayan şirket ya da kurum olmak istiyoruz.” “İNOVASYONSUZ BÜYÜME OLMAZ” IBM Türkiye Genel Müdürü Isabel Gomez Cagigas, Türkiye’nin bilişimde bölgesel bir güç olabileceğini düşünüyor. Ama bunun bir bakış açısıyla mümkün olabileceğine inanıyor. Yöneticinin değerlendirmesi şöyle: “İnovasyonsuz bir büyümeye hiçbir zaman inanmadım. İnovasyon bir şeyleri farklı yapmanın yeni yöntemini bulmak demektir. İnovasyon hayal kurmaktır. Aslında bunları söylemek çok basit olsa da inovasyonu hayata geçirmek oldukça zor. Örneğin IBM, 100 yıllık bir inovasyon şirketi. 100 yıl boyunca sadece inovasyon yaparak bir yerde kalmak çok zordur. Biz bunu yaptık, çünkü bu bizim odağımızda var. Açıkçası bunu nasıl başardığımızla ilgili çok iyi bir ajandamız da var. Birincisi bir gün inovasyon yapıp ertesi gün bunu yapmaktan vazgeçemezsiniz. Biz de inovasyon her gün yapılan, düşünülen ve üstüne çalışılan bir şeydir. Bu aynı zamanda sürekli devam eden bir dönüşümdür. Bunu sörfe benzetebiliriz. İnovasyondaki tüm dalgaların üstünden geçmeniz gerekli. İnovasyoncu SERPİL TİMURAY/VODAFONE TÜRKİYE İCRA KURULU BAŞKANI “TÜRKİYE FIRSATTAN YETERİNCE YARARLANAMIYOR” Isabel Gomez Cagigas olabilirsiniz ya da inovasyonları takip eden, inovasyonların ardından teknoloji üretenlerden olabilirsiniz. Türk iş dünyası bence perakende, finans gibi ekonomik alanlarda çok iyi işlere sahip. Teknoloji yatırımlarında açıkçası Türkiye, biraz geride kalmış durumda. Gelişmekte olan ülkeler arasında orta sıralarda yer alıyor. Bu, aslında çok kötü bir durum da değil. Bundan Türkiye olarak avantaj sağlamamız gerekli. Teknolojiyi daha fazla işin içine sokarsak o zaman işimize daha fazla katma değer sağlar ve müşterilerimize de daha hızlı hizmet sunarız. Kimse inovasyonu tek başına yapamaz. Biz her yıl 6 milyar dolarlık bir tutarı araştırmaya ayırıyoruz. 6 binden fazla patente sahibiz. Bilişimde Türkiye bölgesel bir güç olabilir. Türkiye, 2023 ajandasına ulaşmak istiyorsa o zaman bir BT bakış açısına sahip olmalı. Biz bunu başarmak için Türkiye’de müşterilerimizle araştırma merkezleri kuruyoruz. İnovasyonu birlikte kuruyoruz. Bu da BT’nin bir parçası. Rakamlar Türkiye’nin BT yatırımlarında hala çok düşük seviyelerde olduğunu gösteriyor. Bence bunu yapmak için bir hedef konulmuş durumda, istek de var. Eğer birlikte olursak bence Türkiye, bölgesinde bir BT gücü olur. BT, derin bir dünya. İçinde yazılım, donanım, hizmetler, süreçler var. Bunların hepsi BT’nin bir parçası. Bu nedenle her şeyin bir FİYATLAMA SIKINTISI BT, çok geniş bir sektör. Dolayısıyla Türkiye’nin küresel anlamda daha rekabetçi olabilmesi için uzmanlık alanlarını öncelikle belirlemesi gerekiyor. Şimdi şöyle bir fırsat var: Batı ülkelerindeki şirketler, tasarruf etmek amacıyla BT hizmetlerini giderek outsource ediyor. Burada da doğu ülkelerine, gelişmekte olan ülkelere doğru bir kayış var. Şimdi Türkiye, bu fırsatı yeteri kadar değerlendiremiyor. Bunun en önemli nedeni de fiyatlamamız. Fiyatlarımızı Hindistan, Mısır gibi ülkelerin seviyesine indiremedik. Tabii burada ölçek ekonomisi çok önemli. BT hizmetlerinin, öncelikle Türkiye’de daha yaygın olarak kullanılması bize bu ölçeği sağlayacaktır. Ama gerçekçi olmak gerekirse bu çok kısa bir sürede olmayacaktır. İNOVASYON AVANTAJI İnovasyon konusunda çok avantajlı olduğumuzu düşünüyorum. Bizim inovotif şirketlerimiz var ve bu şirketler de özellikle uluslararası firmaları referanslarına eklerse avantajlı oluyor. Vodafone, Türkiye’de Oksijen AR-GE’yi satın aldı. Biz Vodafone olarak Oksijen AR-GE’nin kıymetini fark ettik. O dönemde 80 kişilik bir kadrosu vardı, bugün 300’e ulaştı ve küresel uzmanlık merkezi oldu. Özellikle lokasyon bazlı hizmetler konusunda uzmanlığı var. Özetle, inovasyon konusunda, kısa vadede gelişmeler olacağını düşünüyorum. Çünkü yetkinliklerimiz çok iyi. Burada çok uluslu firma olarak ve de tabii bölgesel firmalar olarak bu yetenekleri keşfedip dış pazarlara da plase etmemiz gerektiğini düşünüyorum. CAPITAL 63 ULU_INOVASYON.indd 4 24.05.2013 23:02 Teknoloji arada düşünülmesi lazım. Türkiye’de şirketlerin bunlara bir bütün olarak bakması lazım. Bunu başarabilirsek Türkiye’nin bir bölgesel güç olmaması için bir neden yok. Türkiye tabii ki dünyadaki en ucuz çipi üretmeyecek. Ancak BT sadece bundan ibaret değil. Çip üretmekten çok daha fazla bir şey. Bence BT çok derin ve büyük bir pazar. Bu pazarı hep birlikte büyütmemiz gerekli.” “AR-GE İNOVASYON İÇİN KULLANILMIYOR” Microsoft Türkiye Genel Müdürü Tamer Özmen, Türkiye’nin ilk 10 ülke arasına girmesi için teknolojik yatırımlarını artırması gerektiğini düşünüyor. Bunun için de kurumsal şirketlere, girişimcilere ve eğitime önemli bir rol düştüğünü anlatan Özmen, şunlara dikkat çekiyor: “Türkiye’nin iki önemli vizyonundan biri, ilk 10 ülke arasına girmek. Bu 10 ülkeyi yakalayabilmek için gideceğimiz oldukça uzun bir yol var. Çünkü bu 10 ülke, teknolojiyi çok iyi kullanıyor. Çok büyük teknolojik yatırımları var. Mesela Brezilya’daki BT’nin hacmi, Türkiye’nin 6 katı büyüklüğünde. Bu hedefe ulaşmada teknoloji olmazsa olmaz bir faktör. Bunu biraz daha açarsak inovasyon ve rekabet geliyor. ABD ve Japonya, nüfusa oranlı patent üretme alanında dünyanın en iyi iki ülkesi durumunda. Bunları Tayvan, İsrail ve Güney Kore izliyor. Türkiye, maalesef bu tabloda yok. Türkiye’nin bu tablonun içine girmesi lazım. İsrail modeli, gerçekten ilginç. Her ay 2-3 İsrail şirketi Amerika’daki büyük şirketler tarafından satın alınıyor. Bunlar inovasyon şirketleri. Bu şirketler, tıp, güvenlik, finans alanlarında çözümler geliştiriyor. Türkiye’de inovasyon anlamında 3 önemli konu var. Bunlardan biri, kurumsal şirketlerin inovasyona yatırımı. AR-GE’ye yapılan yatırımların artması gerekiyor. Fakat AR-GE şu anda şirketlerin kendi verimliliklerini ve üretimlerini artırmak için kullanılıyor. İnovasyon için kullanılmıyor. İkincisi, Türkiye’de inovasyonla ilgili çok fazla şirket alım satımı görmüyoruz. Mesela Türk Telekom’un alımları buna güzel örnek. Bunların artması gerekiyor. Yurtdışındaki inovasyonla ilgili şirketleri alıp içimize katmalıyız. Üçüncüsü, dünyanın ilk 10 ekonomisiyle rekabet edeceksek bizim de onlar kadar bu konuya para harcamamız gerekecek. Bu üç konu kurumsal şirketler tarafından Tamer Özmen yapılmalı. Bir diğer ayak, girişimcilik. Tekrar Twitter veya Facebook yaratmanın belki bir anlamı yok. Burada derinlere inmek gerekiyor. Yarattığınız şey, sizi bir şekilde farklılaştırabilecek mi? Girişimci şirketler bunu yapabilirse ve bizler de onları destekleyebilirsek girişimcilik Türkiye’de real bir ekonomi haline gelecektir. Bir diğer konu, eğitim. Eğitim olmayınca inovasyon hiçbir şekilde olmuyor. Bilim adamı yetiştirmemiz lazım. Yani inovasyon dediğimiz zaman kurumsal şirketlerin, girişimcilerin ve eğitimin bir arada olması lazım.” ERKAN AKDEMİR/AVEA GENEL MÜDÜRÜ “İNOVASYONCULARIN ELİNDEN TUTMALIYIZ” DESTEK ŞART Türkiye’nin bölgesel güç olması, sadece iletişimle olacak gibi gözükmüyor. Ülkenin ekonomik ve siyasi güç olması önümüzü açacak diye düşünüyorum. Yani öyle bir desteğe ihtiyacımız var, yoksa kendi başımıza Türkiye’nin yerel gücüyle bir noktaya gelebilmesi için bu tür destek çok önemli. Girişimcilik, inovasyon çok konuşuluyor. Türkiye’nin hakikaten bu anlamda çok önemli beyinleri de var. Türkiye’de bizimle birlikte çalışabilecek bir inovasyon ekibi kurabiliriz. Ama en büyük zorluk, bu şirketlerin sürdürülebilirlikleri… İŞBİRLİĞİ YAPMALIYIZ Bu şirketler ne kadar ayakta duracak? 2-3 yıl sonra bu şirketleri yerinde bulabilecek miyiz? Bunu nasıl aşabiliriz diye düşünürken kuluçka merkezini kurduk. Bu sistemde dedik ki bizim önümüzdeki dönemde odaklanacağımız alanlar şunlar. Bu alanlarda bizimle ortaklık yapmak isteyen şirketlere finans dışında destek verelim. İşbirliği yapıyoruz, test merkezimizi açıyoruz, ofis imkanı sağlıyoruz. 50’nin üzerinde başvuru aldık. Şu anda 5 şirket, 5 inovasyon diyebileceğimiz ürününü geliştirdi. O ürünlerin hepsini kullanıyoruz. Fakat daha da önemlisi, başka pazarlara bizim referanslarımızla gitme imkanı buldular. Bu, çok güzel bir örnek. Bu örneklerin daha büyük çaplı gerçekleştirilmesi ve bu konuda bizim gibi şirketlerin onların elinden tutması, ağabeylik yapmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. 64 CAPITAL ULU_INOVASYON.indd 5 24.05.2013 23:02 Grafik CAPITAL ULU_GRAFIK.indd 2 66 25.05.2013 00:07 ANA SPONSOR GOLD SPONSOR CO-SPONSORLAR Strateji Ortağı OTURUM SPONSORLARI İNOVASYON SPONSORU ETKİNLİK SPONSORLARI MEDYA ORTAKLARI Konaklama Sponsoru İçecek Sponsoru Sıradan oyuncular bilinen yolları takip eder. Yüksek performanslı oyuncular kendi yollarını çizer.