11. OLAĞAN GENEL KURUL ÇALIŞMA RAPORU - Sosyal-İş

Transkript

11. OLAĞAN GENEL KURUL ÇALIŞMA RAPORU - Sosyal-İş
11. OLAĞAN
GENEL KURUL
ÇALIŞMA RAPORU
20-21 Aralık 2003
Ankara
GENEL YÖNETİM KURULU
GENEL BAŞKAN
: ÖZCAN KESGEÇ
GENEL SEKRETER
: TAMER ATIŞ
YÖNETİM KURULU ÜYESİ
: ALİ CANCI
YÖNETİM KURULU ÜYESİ
: METİN EBETÜRK
YÖNETİM KURULU ÜYESİ
: HÜSEYİN ÖZCAN (METİN BAPİR)
GENEL DENETİM KURULU
BAŞKAN
: MUAMMER ÖZKAN
YAZMAN
: ERSİN ATLI
ÜYE
: ALİ ÜNAL
GENEL DİSİPLİN KURULU
BAŞKAN
: AYFER KANTAŞ
YAZMAN
: MUZAFFER BOZER
ÜYE
: K.MÜCAHİT İZKUT
DİSK-SOSYAL-İŞ SENDİKASI
11. OLAĞAN GENEL KURUL
GÜNDEMİ
1. GÜN : 20 ARALIK 2003 SAAT 10.00
1) Yoklama ve Açılış
2) Genel Kurul Başkanlık Kurulu (Divan) Oluşturulması ve Saygı Duruşu
3) Genel Başkanın Açış Konuşması
4) Konukların Genel Kurula Sunuluşu ve Konuşmaları
5) Komisyonların Oluşturulması
a) Hesap Tetkik Komisyonu
b) Tahmini Bütçe Komisyonu
c) Tüzük Değişikliği Komisyonu
d) Genel Kurul Kararları Komisyonu
6) Genel Yönetim, Genel Denetim, Genel Disiplin kurulu Raporlarının Görüşülmesi
7) Hesap Tetkik Komisyonu Raporunun Görüşülmesi
8) Kurulların Aklanması (İBRA)
9) Sendika Zorunlu Organlarına ve DİSK Delegeliğine Aday Olacakların Başvurularının
Başlaması
10) Tüzük Değişikliği Komisyonu Raporunun Görüşülmesi
11) Tahmini Bütçe Komisyonu Raporunun Görüşülmesi
12) Genel Kurul Kararları Komisyonu Raporunun Görüşülmesi
13) Genel Yönetim Kuruluna Verilecek Yetkilerin Karara Bağlanması
14) Sendika Zorunlu Organlarına ve DİSK Delegeliğine Adaylıkların Kesinleştirilmesi
2. GÜN 21 ARALIK 2003 SAAT 10.00
15) Seçimler
a) Genel Yönetim Kurulunun 5 Asıl (Genel Başkan, Genel Sekreter ve 3 üye) ve 5
Yedek Üyesinin Seçimi
b) Genel Denetim Kurulunun 3 Asıl ve 3 Yedek Üyesinin Seçimi
c) Genel Disiplin Kurulunun 3 Asıl ve 3 Yedek Üyesinin Seçimi
d) Üst Kurul Delegelerinin Seçimi
16) Kapanış
YER : NEVA PALAS
Esat Caddesi No : 32 Küçükesat - Ankara
SUNUŞ
10 ARALIK 1966. Sendikamızın kuruluş tarihi. SOSYAL-İŞ’in kuruluşunun 37. yılı
hepimize kutlu olsun. Sendikamızın kurucularını, bugüne kadar tüm organlarında görev
alanları, sevgi ve saygı ile anıyoruz.
11. Genel Kurulumuz, 37. kuruluş yılına rastlıyor. Genel Kurul sayımızın onbirden çok
olması gerekiyordu. 17 veya 18. Olağan Genel Kurulumuzu yapıyor olmalıydık. 12 Eylül
1980 askeri darbesinin, sendikamızın eylemliliğini 13 yıl fiilen yasaklaması bunun nedenini
oluşturuyor. Ve yalnız Sendikamız değil, Ülkemiz de 12 Eylül 1980’in olumsuzluklarını
çekiyor. Henüz 12 Eylül’ü yenebilmiş değiliz. Ama, mutlaka yeneceğiz.
2002-2003 yılı içinde iki arkadaşımızı kaybettik. Genel Yönetim Kurulu üyemiz Metin Bapir
ile, Genel Yönetim Kurulu eski üyemiz K. Mücahit İzkut, aramızdan ayrıldılar. Metin
Bapir’in Sosyal-İş’teki hizmeti kuruluşu ile yaşıt. Sendikamızın en eski ve sürekli çalışanı
konumunda idi, Mücahit İzkut’da 1974 yılından beri. Saygı ile anıyoruz.
Raporumuzun birinci bölümünde kimi başat konularda, önemli açıklamalar getiren görüşlere
yer veriyoruz. İşçi sınıfı dostlarından, dostlarımız Prof. Dr. Alpaslan Işıklı ve Prof. Dr. Sinan
Sönmez “Küresel Saldırı Karşısında Ulusal Devlet ve Sendikalar” ve “Enflasyonla Mücadele
Programında Kamu Maliyesinin İşlevi ve Yapısı 2002-2003” başlıklı makaleleri ile, bugün
olan biten ile geleceği, daha iyi kavramamıza ışık tutuyorlar. Kendilerine teşekkürü borç
biliyoruz.
İkinci bölümde, daire çalışmalarımız ile Genel Denetim Kurulu raporu yer alıyor. Genel
Disiplin Kurulumuza bu dönem hiçbir görev düşmemiş olmasından son derece kıvançlıyız.
Çalışma raporumuzu bilgi ve değerlendirmelerinize sunarken, üyelerimizden, işyeri sendika
temsilcilerimizden, tüm organlarda görev almış yöneticilerimize kadar tüm arkadaşlarımıza
teşekkür ediyoruz.
Bu Genel Kurulumuzun da, DİSK’imizin ve Sendikamızın, sınıf ve kitle sendikal örgütlülüğü
savaşımındaki sürece önemli katkı sağlayacağı inancı ile saygılar sunuyoruz.
SOSYAL-İŞ
GENEL YÖNETİM KURULU
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
-
10. Olağan Genel Kurul Kararları
-
1. BÖLÜM : ÖNCELİKLİ SORUNLARIMIZIN BAZILARINA İLİŞKİN
DEĞERLENDİRMELER
-
Küresel Saldırı Karşısında Ulusal Devlet ve Sendikalar
(Prof. Dr. Alpaslan Işıklı)
-
Enflasyonla Mücadele Programında Kamu Maliyesinin İşlevi ve Yapısı
2002-2003
(Prof. Dr. Sinan Sönmez)
-
Çalışma Yaşamımızın Temel Sorunları
(Özcan Kesgeç)
-
2. BÖLÜM : SENDİKAL ÇALIŞMALARIMIZ
-
Eşgüdüm Dairesi Çalışmalarımız
-
Hukuk Dairesi Çalışmalarımız
-
Örgütlenme Dairesi Çalışmalarımız
-
Toplu Sözleşme Dairesi Çalışmalarımız
-
Eğitim ve Basın-Yayın Çalışmalarımız
-
Mali İşler Dairesi Çalışmalarımız
-
Genel Denetim Kurulu Raporu
-
Genel Disiplin Kurulu Raporu
Çalışma raporlarına başlarken bir önceki dönem Genel Kurul Kararlarını anımsama
geleneğimize bu dönem de devam ediyoruz. Ancak görüldüğü gibi bir önceki dönem
Genel Kurul’umuz, 8. ve 9. Genel Kurul kararlarını aradan 7 yıl geçmiş olmasına
karşın, güncelliğini koruduğu inancıyla 10. Genel Kurul kararları arasına almıştır. 11.
Genel Kurulumuza ışık tutacağı inancıyla bu kararların bir kez daha anımsanmasını
yararlı buluyoruz.
SOSYAL-İŞ SENDİKASI
10. Olağan Genel Kurul Kararları (29 - 30 Nisan 2000)
Sosyal-İş Sendikası 10. Olağan Genel Kurulu;
1) 8. ve 9. Olağan Genel Kurullarımızca alınmış bulunan (aşağıda yer verilen) kararların
tümünün, bugün ülkemizin gündeminde halen uğrunda savaşım verilmesi gerekli konular
olmasını üzüntü ile saptayarak; bu kararların tümünün 10. Genel Kurul Kararları olarak
genel kurulumuzca bir kez daha kabul edilerek sendikamızın tüm üye ve organlarını bu
alandaki savaşımı sürdürmekle bir kez daha görevli kılar.
2) Konfederasyonumuz aşağıda yinelediğimiz 4. madde (n) fıkrası gereklerinin yetirilmesi
konusunda sendikamızın tüm üye ve organlarını görevli kılar. Konfederasyonumuzun bu
tüzük gereğini yerine getirmesi konusunda sendikamızın azami katkıyı sağlamasını ve
titizlikle izlenmesini görev olarak verir.
DİSK TÜZÜĞÜ MADDE : 4 (n fıkrası);
Konfederasyonun amaç ve ilkeleriyle bu maddede sayılan görev ve yetkileri konularında
siyasi partileri yönlendirmek, Konfederasyonun önerilerini benimseyen veya uygulamayı
kabul eden diğer partilere göre Konfederasyonun görüşlerine, amaç ve ilkelerine daha yakın
ve işçi ve işçi sınıfı ile emekçi halkın çıkarlarını korumada daha yararlı politikaları savunan,
uygulayan partiler ile organik bağ kurmamak kaydıyla ilişkileri geliştirmek, bu partilerin ülke
yönetimi ve yerel yönetimlerde iktidara gelerek programlarını uygulayabilmeleri için çaba
harcamak, gerektiğinde politikaları ve uygulamaları Konfederasyon amaç, ilke ve
görevleriyle uyuşmayan partilere karşı tavır almak, karşı kampanyalar örgütlemek.
8. Olağan Genel Kurul Kararları (25 - 26 Haziran 1994)
Genel Kurulumuz ;
Bundan önceki bütün genel kurullarında alınmış olan kararlardan kalkarak , SOSYAL-İŞ’in
kuruluşundan bugüne değin geçen 27 yılı aşkın süre içinde , ekonomik - demokratik mücadele
alanındaki yerini belirleyen sendikal anlayışına , mücadeleci tutum ve geleneğine sahip
çıktığını , anatüzüğünde belirtilen amaç ve ilkelerin yaşama geçirilmesi yönünden üzerine
düşen görev ve sorumluluğun bilinciyle davranmış olduğunu saptar.
12 Eylül rejiminin ve sonuçlarının tümüyle tasfiye edilmesi ve bu bağlamda , 1982
anayasasının bütünüyle değiştirilip , demokratik ve özgürlükçü içerikte yeni bir Anayasanın
yapılması gerek ve zorunluluğunu önemle vurgulayan ve demokrasi mücadelesinin başına
alan genel kurulumuz, bu yöndeki mücadele , girişim ve çalışmalara Sosyal-İş’in bütün
gücüyle katılacağına olan kararlılığını belirtir.
Öncelikleri yinelemeksizin aşağıdaki güncel konu ve hedefler için mücadele etmeyi karar
altına alır. Bunların gerçekleşmesi yolunda tüm organ , birim ve üyelerini tüzüğünün
öngördüğü esaslar çerçevesinde görevli kıldığını açıklar.
1 - KAMU ÇALIŞANLARININ (MEMURLARIN) SENDİKALAŞMASI ÜZERİNE
Bugün ülkemizde kamu çalışanlarının -yaygın ve bilinen söyleyişle memurlarınsendikalaşması olgusu , yıllardır bilinçli olarak engellenmiş , saptırılmış ve biriktirilmiş bir
sorunlar yumağı durumundadır.
Saptırılan konunun başında “memur” tanımı yer almaktadır.
Yalın ve basit bir anlatımla “memur” , kamu gücünü devlet adına doğrudan kullanan ile bu
kullanıma doğrudan yardımcı olanların , diğer bir deyişle onlar olmazsa kamu gücünün
kullanımında olanaksızlıklar ortaya çıkacağı yadsınamayacak olan çalışanların adı ve
hukuksal statüsüdür.
Devlet var olduğu sürece , sayısı Devletin niteliğine göre azalacak veya çoğalacak oranda
“memur” da var olacak demektir.
Başka Avrupa olmak üzere demokrasi ile yönetilen tüm ülkelerde ve konu ile ilgili
uluslararası tüm platformlarda , “memur” denilince anlaşılan tanım ve kapsam böyledir.
Ülkemizde ise bugüne kadar “memur” olarak tanımlanıp , bu hukuksal statü içine sokulan
kamu çalışanlarının durumu , 1961 Anayasasına ve hatta 1982 Anayasasına bile aykırı olarak
bilinen biçimde sürdürülegelmiştir.
Bu anlayışın sonucu olarak , Ülkemizde idare hukukunun evrensel ilkelerine ve buna bağlı
olarak gelişmiş olan uluslararası normlara da aykırı ve zıt bir “memur” tanımı
oluşturulmuştur.
Bu nedenle , Türkiye’de bu konuya ilişkin olarak yaşanan kaosa son vermek için öncelikle
yapılması gereken iş “memur” u bu tanıma uygun kapsam içine almak olmalıdır. Memuru bu
çerçevede tanımlama zorunluluğu vardır.
Aksi durumda , aynı işi yapan iki insanın kamu kesiminde işçi ve memur olarak yanyana
çalıştığı , aynı görevi gören insanların özel sektörde işçi statüsünde , kamuda ise memur
statüsünde kabul edildikleri ve yıllarca işçi statüsünde çalışanların bir gecede memur veya
bunun aksinin oluverme garabetlerinin yaşandığı hak , hukuk , adalet ve de mantık
kurallarıyla bağdaşmayan bu yapı varlığını sürdürecektir.
Bugün Türkiye’de işçi - memur ayırımı olarak bilinen sorun , ne fiziki ne de hukuki hiçbir
ciddi ölçüte sığmayacak denli yozlaştırılmış durumdadır.
Memur tanımı içinde düşünülemeyecek çalışanlara memur denilmek suretiyle , kategorinin
kapsamını genişletmeyi amaçlayan uygulamanın , kamu çalışanlarını sendikasızlaştırmanın
yöntemi olarak yapıldığını bilmeyen yoktur.
Kol ve kafa emeği arasındaki farkın azaldığı ve giderek yok olmaya mahkum olduğu dikkate
alınacak olursa , çalışanların örgütlenmesini engellemek ya da sendikal hakları farklı
kullandırmak amacı ile başvurulan bu yol ve yöntemin çıkmaz bir yol olduğunu görmemek
için kör olmak gerekir.
Diğer bir saptırma da Avrupa Ülkelerinde memurların ayrı sendikalılaştığı ve ayrı sendika
yasaları bulunduğu savıdır.
Burada dikkat edilmesi ve önemle altının çizilmesi gereken nokta şudur : Memurların ayrı
örgütlenmesi , yani işçilerle birlikte aynı sendikalarda örgütlenmemesi başka bir şeydir ;
memurların YASA ZORU ile ayrı sendikalılaşma zorunda bırakılmaları ayrı bir şeydir.
Olmaması gereken , memurların YASA ZORU ile , ayrı sendikalarda örgütlenmek zorunda
bırakılmalarıdır. Böyle bir zorlama olmaksızın memurlar -ki memur tanımını yukarıda
belirttiğimiz kapsamda anlamak gerekir- kendi özgür istençleri ile ayrı sendikalar
oluşturuyorlarsa buna kimsenin diyeceği olamaz.
Avrupa’da ülkelerin bir kısmında sendikalar yasası mevcut olmadığı gibi , çoğunda
sendikalara ilişkin yasalar genel çerçevededir.
Bugün Almanya’da Ülkemizde memur denilenlerin yüzde doksanı işçi sendikaları ile aynı
örgütlülük içindedir.
Türkiye’nin yeni onaylayıp kabul ettiği ve anayasaya göre yasa hükmünde olup , anayasaya
aykırılığı dahi ileri sürülemeyecek olan 87 sayılı UÇÖ sözleşmesi ve özellikle de bu
sözleşmenin 3. maddesi uyarınca , MEMURLARA YASA ZORU ile ayrı sendikalarda
örgütlenmelerinin dayatılma olanağı yoktur.
Öte yandan bugün yaşadığımız somut durumda kendilerine memur denilen kamu
çalışanlarının sendikal işçi örgütlenmeleriyle bir ve birlikte olmaları , bu alanda verilen
mücadelenin mesafe alması , ivme kazanması açısından da son derece önemlidir.
Böylece , yıllardır farklı statü biçiminde bilinçli olarak sürdürülegelen yapay bölünme
ortadan kalkacak , sınıfın sendikal hareketi ve mücadelesi nitelik ve nicelik yönünden güç
kazanacaktır.
Türkiye işçi sınıfının yarım asra yaklaşan sendikal hareketi ; bu mücadele deneyimi ve
birikimiyle , örgütlülüğüyle , kadrolarıyla ve maddi olanaklarıyla Türkiye’de kurumsallaşmış
önemli bir güçtür. Bu kazanıma sahip çıkıp , katkıda bulunmak yeni ve ayrı oluşumların
yapılanmasına gitmekten çok daha doğru bir yol olarak yeğlenmelidir.
Bu konuda bir diğer saptırma da , memurların toplu sözleşme ve grev haklarının hiçbir
ülkede işçilerle aynı olmadığının savlanmasıdır.
Bunu ileri sürenler , tüm dünyada işçilerin toplu sözleşme ve grev yapma haklarını
kullanırken sanki aynı yol , usul ve koşullara uydukları izlenimini özellikle yaratmaktadır.
Türkiye’deki barajlar , grev yasakları , toplu sözleşme prosedürü gereğince uyulması zorunlu
kurallar , bir işyerinde yalnızca bir sendikanın toplu sözleşme yapabilmesi , %49’un %51’e
boğdurulması v.s. gibi çoğaltılabilecek örnekler acaba hangi ülkelerde vardır veya aynen
geçerlidir.
Bunları söyleyenler aslında , memurların toplu sözleşme ve grev haklarını tümden yok
sayanlar ve buna bağlı imişcesine de memurların ayrı sendikalılaşması gerektiğini
savunanlardır.
Çalışanların toplu sözleşme hakkını yok sayan hiçbir uluslararası metin ve demokratik ülke
yoktur. ILO bazı çalışanlar için özellikle de polis ve ordu mensupları için ülkelerin grev
yasağı koyabileceğini kabullenmiştir ki bu çok özel bir istisnadır.
Memurların toplu sözleşme yapma biçim ve yöntemlerinin kimi ülkelerde işçilerden farklı
biçimde işliyor olması bu hakkı ortadan kaldırmadığı gibi , bu nedenle memurlara yasa zoru
ile ayrı sendikalılaşmanın dayatılmasını gerekli ve haklı kılmaz.
87 sayılı sözleşmenin 3. maddesi ÇALIŞANLARIN -yalnız işçilerin değil- özgürce istedikleri
sendikaları kurma ve üye olma haklarını güvence altına almıştır.
Bir kez daha yineleyelim ki demokrasi ile yönetilen ülkelerde memur tanımı ve kapsamı
kesinlikle bizdeki tanım ve kapsam değildir.
Ayrıca , bugün yürürlükte bulunan 2822 sayılı Toplu-İş Sözleşmesi , Grev ve Lokavt Yasası ;
29 ve 30. maddeleri ile çok geniş bir işçiler ve çalışanlar gurubu için grev yasağı getirmiş
bulunmaktadır. Grev yasağı içinde bulunan işçiler ile bulunmayan işçiler aynı sendikada
örgütlü durumdadırlar.
Sonuç olarak yukarıdan beri açıklanan nedenlerle
GENEL KURULUMUZ ;
1- Ülkemizde “memur” tanımının kamu gücünü doğrudan kullanan ve onlara doğrudan
yardımcı olanlar biçimine sokulmasını ,
2- Tüm çalışanların , ister işçi ister memur olsunlar , kendi özgür istençleri ile aynı
sendikalarda örgütlenmelerini , memurlara YASA zoru ile ayrı sendika zorunluluğunun
dayatılamayacağını, bunun 87 sayılı ILO sözleşmesine aykırı olduğunu ,
3- Öncelikli olarak ; 2821 ve 2822 sayılı yasalarda yer alan sendikal hak ve özgürlüklere ve
ILO sözleşmelerine aykırı antidemokratik düzenlemelerin derhal kaldırılmasını ve ivedi
olarak yine bu yasalarda yer alan “işçi” sözcüklerinin “çalışanlar” olarak değiştirilerek ,
tüm çalışanların aynı sendikalarda örgütlenebilmelerinin , toplu sözleşme ve grev haklarını
kullanabilmelerinin yasal çerçevesine kavuşturulması zorunluluğunu saptar ve talep eder.
2- ÖZELLEŞTİRMEYE İLİŞKİN OLARAK
SENDİKAMIZ SOSYAL-İŞ ; Sömürüsüz, baskısız, adil, eşitlikçi bir dünya ülküsünün
sahibidir.
Böyle bir dünyanın yaratılması için, bugünden, hemen, şimdi yapılması gerekenler
olduğundan hareketle konumunu belirler.
Ülkemiz için de tavrı böyledir.
Özelleştirme girişimlerine de bu açıdan bakmakta, somut yaklaşımlarını da bu şekliyle
belirlemektedir.
GENEL KURULUMUZ ; kamunun, kamu iktisadi girişimlerinin tümü ile ortadan
kaldırılmasını , kamunun ekonomik işletmecilikten tümü ile dışlanmasını öngören görüş ve
uygulamaları içeren ÖZELLEŞTİRME’ye ideolojik olarak karşıdır. Zira bu tür özelleştirme
girişim ve anlayışı özel olarak ekonomik değil , genel olarak ideolojik bir işlemdir.
Öyle ki bu özelleştirmenin , serbest piyasa ile de ilgisi bulunmaz. Bir başka ifade ile
ekonomide kamu varlığı , serbest piyasayı da dışlayan bir olgu değildir.
Gelişen ve değişen ülke ve dünya koşullarında , kimi ekonomik alanlarda kamu işletmeciliğine
gerek kalmamış olabileceği , kamunun bu alanlardan çekilmesi veya bu alanlara yatırım
yapmamasının daha verimli ve rasyonel olabileceği yaklaşımı ile ; bugün ülkemizde yapılmak
istenen ve yukarıda değinilen özelleştirme girişimi aynı şeyler değildir. Bu alandaki farklılığı
net ve anlaşılır biçimde görmek ve göstermek bizim görevimizdir. “Sosyal Devlet” olmayı da
özünde ortadan kaldırmayı amaçlayan bu ideolojik özelleştirme saldırısının bu boyutunu ;
sosyal güvenliği bile özelleştirmeye yönelen anlayışı çok açık ortaya koymaktadır.
Şu iyice bilinmelidir. Kamu açıkları , borçlar v.s. bugüne kadarki kötü yönetimlerin sonucu
oluşmamış olsalar dahi , bunların giderilmesinin yolu , satma değil , vergi gelirlerini
artırmaktadır. Vergilendirmeyi yaptırmayanlar , vergilendirmayi yapma durumunda
bulunanların dayandığı toplum güçleridir. İşte bu da ülkemizde özelleştirmenin ideolojik
boyutunu ortaya koymaktadır.
Bugünkü Avrupa Birliğinin kuruluş sözleşmesi olan Roma Antlaşmasının 222. maddesi
“Topluluk üyelerinin mülkiyet yapısı kendi bilecekleri bir iştir. Avrupa Topluluğu ,
üyelerindeki mülkiyet yapısına karışmaz.” demektedir. Bu , Dünya Bankasının “Türkiye
Avrupa Topluluğuna girmek istiyorsa öncelikle KİT’leri tasfiye ekmek zorundadır.” sözlerinin
gerçeği yansıtmadığının kanıtıdır.
Özelleştirmenin bir diğer yüzü de demokrasiden uzaklaşmadır. Arjantin ve Meksika’yı örnek
verenler de bunu bilmektedirler.
Bunların ışığında GENEL KURULUMUZ ; özelleştirme girişimlerine , yukarıda değinilen
ideolojik boyutu hep göz önünde bulundurularak , tek tek işletmeleri bu yapısallık içinde
değerlendirip tavır almayı ve çözüm üretmeyi olması gereken tutum ve davranış olarak saptar
ve kamuoyuna açıklar.
3- İŞSİZLER , EMEKLİLER , KADIN VE GENÇ İŞÇİLER İLE GÖÇMEN İŞÇİLER
ÜZERİNE
Ülkemizde bugün geçerli bulunan yasalar , emekli olan veya işsiz kalan sendikalı işçilerin ,
emekli oldukları ve işsiz kaldıkları durumlarda sendikalılıklarını sona erdirmektedir
2821 sayılı yasanın 25. maddesinin son fıkrası emekli olan işçinin sendikadaki görevini bile
sona erdirmektedir.
Hemen her şeyde , Avrupa’dan örnekler vererek söze başlayan kimi çevreler böylesi bir
durumun Avrupa’da olmadığını bilmektedirler.
GENEL KURULUMUZ ;
Öncelikle emekli olan işçilerin ve işsiz kalanların sendika üyeliğinin devamını engelleyen
düzenlemelerin kaldırılması için mücadele edilmesi gerektiğine işaret eder.
Diğer yandan da işsizlerin ve emeklilerin özgün örgütlenmeleri ve örgütleriyle dayanışma
içinde olmayı görevi sayar.
GENEL KURULUMUZ ;
Kadın işçilerin sendikal etkinliklere daha yoğun biçimde katılmalarının önemine dikkat
çekerek, buna olanak sağlanması ve özendirilmesi yönünden , başta Genel Yönetim Kurulu
olmak üzere SOSYAL-İŞ’in tüm organ , birim ve üyelerini görevli saydığını belirtir.
4- SENDİKAL BİRLİK ÜZERİNE
- SENDİKAMIZ SOSYAL - İŞ ; işçi sınıfı ve emekçilerin her alandaki örgütlülüklerinin
bölünmezliğini savunur. Bu alandaki ayrımcılığı ilericilik değil, gericilik olarak sayar.
- SOSYAL-İŞ aynı anlayışla, çalışanların sendikal hareketteki bölünmüşlüğünü ortadan
kaldırmayı görev bilir.
İşkolundaki, ülkede ve dünyada, sendikaların tek örgütlülüğe ulaşmalarını diğer bir deyişle
her işkolunda tek sendika, ülke düzeyinde tek konfederasyonda ve uluslararası düzeyde tek bir
üst örgütte birliğin sağlanması gerekliliğini kendisi için amaç edinmiştir.
Bunun için de, sendikal birliği sendikal hareketin evrensel gereklerini yerine getirme ve
demokrasi dışında, hiçbir ön koşula bağlamaz.
Tüm bunların ışığında GENEL KURULUMUZ ;
- Birliğin, salt yönetimlerin pazarlığı ile gerçekleşemeyeceğini saptar.
- Çalışanların sendika kurma ve sendika seçme özgürlükleri önündeki tüm engeller, antidemokratik yasal düzenlemeler kaldırılıp, çalışanların özgür istençleri ile tek örgütlülüğü
sağlamaları yolu birliği oluşturacak yoldur. Bu nedenle SOSYAL-İŞ’ in bu yöndeki
mücadelesinin, birlik için de mücadele anlamına geldiğine bir kez daha dikkatleri çeker.
- Bu uğurda mücadele etmeyenlerin , güç ve işbirliğinden kaçınanların , ne kadar birlik sözü
ederlerse etsinler , birlikten yana olmadıklarını anlatmaya ve ısrarla birliği savunmaya
kararlılığını bir kez daha belirler. Genel Kurulumuz ;
- Yasa zoru ile “tekliği” birlik olarak görmediğini yineleyerek açıklar.
5 - SENDİKAL BAĞIMSIZLIK ÜZERİNE
Sendikalar ile siyasal partilerin , organik ilişki içinde bulunmaları dahil , ilişkilerin önündeki
tüm kısıtlama ve yasakların kaldırılmasını savunan Genel Kurulumuz ;
Ülkemizin ve sendikal hareketimizin bugünkü verili durumunda , sendikaların , devlet ,
hükümet ve sermaye sınıfı örgütleri karşısında vazgeçilemez olan örgütsel ve ideolojik
bağımsızlığını , siyasal partiler karşısında da özenle korumayı , gerektiğinde emek-sermaye
cepheleşmesinde emekten yana atılan adımlara destek vermeyi temel amaç ve ilke saydığını
bir kez daha vurgular.
6- ILO (UÇO) SÖZLEŞMELERİ
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) nun çalışma yaşamına ilişkin konularda uyulması gerekli
ASGARİ norm ve ölçüleri saptamış olduğuna dikkat çeken Genel Kurulumuz , bu çerçevede
bile olsa ve çok geciktirilmiş olmasına karşın TBMM’nce onaylanan ILO sözleşmelerinin , iç
hukuk kuralları olarak bir an önce uygulanması gerektiğine işaret eder.
İç mevzuatın bu kurallara uyarlanması için , ayrıca yeni yasa düzenlemelerinin mutlak
yapılması gerektiğini ileri sürerek onaylayan ILO sözleşmelerinin yürürlüğe konulmayıp ,
yıllarca bekletilmesi sonucuna varan tutum ve yaklaşımları kabul edilemez olarak niteler ve
bir yandan ; sendikal hak ve özgürlükleri ve bütünüyle çalışma yaşamını , asgari ILO
ölçülerine kavuşturmak yönünde mücadele ederken , öte yandan , Meclisce onaylanmış ILO
sözleşmelerinin hemen yaşama geçirilmesi için ulusal ve uluslararası platformlarda her türlü
çalışma ve girişimi yapmaya Genel Yönetim Kurulunu görevli kılar.
7- DEMOKRASİ VE DEMOKRATİKLEŞME ÜZERİNE
Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla toplum yaşamında geçerlik kazanması ve
demokratikleşme yönünde verilen mücadelenin güncelliğini koruduğunu ve daha da yakıcı
önemde bir sorun olarak aşılması gerektiğini saptayan Genel Kurulumuz ; yaşadığımız
dünyada düşünceyi suç sayan anlayış ve davranışları çağdışı olarak nitelediğini , görüş ve
düşüncelerini açıklamaktan ya da yayınlamaktan dolayı kişinin kovuşturmaya uğramasını ve
hapse mahkum edilmesini bir insanlık ayıbı saydığını , açıkça belirtir.
Bu ayıbı paylaşmak istemeyen tüm demokratik kişi ve kuruluşları , bu tür çağdışı
uygulamalara son verilmesi için birlikte etkin mücadele vermeye çağırır , içinde
bulunduğumuz ve yaşadığımız koşullarda “herkese demokrasi , hemen şimdi demokrasi”
şiarının daha da bir anlam ve önem taşıdığına dikkat çeken SOSYAL-İŞ 8. Olağan Genel
Kurulu ; düşünce özgürlüğünün , düşünceyi açıklama ve örgütlenme özgürlüğü ile
somutlanacağını , bu içerikten yoksun bir düşüncenin özgür sayılamayacağı yönündeki
görüşünü yineleyerek teyit eder. Özellikle düşünce suçları için hemen bir genel af çıkarılması
zorunluluğunu belirterek çağrıda bulunur.
8- LAİKLİK ÜZERİNE
Laikliğin en temel öğesinin , ülke yönetiminin dinsel kurallara dayandırılamayacağı ,
egemenliğin tüm kaynağının halkın özgür istencinde olduğunu bir kez daha vurgulayan Genel
Kurulumuz ;
- Devletin dinde taraf olmaması gerektiğini ,
- Dinsel Kurumların Devlet Kurumları olmaktan çıkartılmasını ,
- Laik Devletin hiçbir din için ve hiçbir din adına din adamı yetiştiremeyeceği kuralından
hareketle İmam-Hatip Liselerinin genel eğitim ve öğretim kurumları haline dönüştürülmesi
gerektiğini ;
Şeriatçı akımların , siyasal dini örgütlenmelerin tırmanmasına olanak sağlayan , destek veren
12 Eylül yasalarının bu bağlamda da ortadan kaldırılması gerektiğini belirler.
SOSYAL-İŞ SENDİKASI
9. Olağan Genel Kurul Kararları (28 - 29 Haziran 1997)
Sosyal-İş Sendikası 9. Olağan Genel Kurulu ;
1) 8. Olağan Genel Kurulunca alınmış bulunan kararların tümünün , bugün ülkemiz
gündeminde , uğrunda savaşım verilmesi gereken konular olma durumunu hala korumakta
olmasını , üzüntü ile saptayarak ; sendikamızın tüm üye ve organlarını bu alandaki savaşımı
sürdürmekle ,
2) Emeği en yüce değer sayan , insanı yaşamın ve yaşamın her alanının olduğu gibi
ekonominin de merkezi gören , baskısız ve sömürüsüz bir dünyanın oluşmasını amaç edinen ,
barışı geri dönülemez biçimde kurup yetiştirme idealini temel alan , her türlü ayrımcılığı
reddeden , ırk , cins , inanç ve düşünce farklılıklarına göre insanı farklı muameleye tabi kılma
anlayışını yok etmeyi esas alan , insanın çevresiyle ve kendisi ile uyum içinde yaşamasını
savunan ve bu en genel çizgileriyle “SOL” olan dünya görüşü , bir emek örgütü olarak
sendikamızın yıllardır savunageldiği anlayıştır. Bir sendika için esasen aksi de düşünülemez.
Sol , birlikle kazanır. Dağınık oldukça kaybeder. Bu tarihsel sürecin doğruladığı bir
saptamadır.
İşte bu gerçekliğin , toplumumuzda somutlanması için , sendika olmanın görev ve sınırları
içinde ve bunun bilinciyle birlik için güçbirliğinin oluşması için her alanda mücadele
edilmesinde sendika organlarını , görevli kılar.
1. BÖLÜM
ÖNCELİKLİ SORUNLARIMIZIN
BAZILARINA İLİŞKİN
DEĞERLENDİRMELER
KÜRESEL SALDIRI KARŞISINDA ULUSAL DEVLET VE
SENDİKALAR
Prof.Dr. Alpaslan IŞIKLI
A.Ü.S.B.F.
Çal.Ek. ve End.İlişk.AD.Bşk.
İçinde yaşadığımız zaman diliminde hiçbir toplumsal sorun düşünülemez ki kendisini giderek
yoğun bir biçimde çerçeveleyen küreselleşme olgusundan bağımsız bir biçimde ele alınıp
incelenebilsin. Ancak, küreselleşme günümüzün bir gerçekliği olmakla birlikte, onun insanlık
tarihinin daha önceki dönemlerinde de ortaya atılmış bir özlem, hatta bir gerçeklik olduğunu
söyleyebiliriz.
Bir bakıma, bütün dinler, insanlığın ve yeryüzünün sorunlarına mevcut siyasal sınırları
tanımayan bir bütünlük içinde çözüm aradıkları için -paradoksal olarak gerçekte bazı derin
ayrılıkların nedeni olmalarına karşın- bir tür küreselleşme öğretisini yaymaya çalışmışlardır.
Bu yöndeki arayışlar, Sanayi Devrimi sonrası dönemde de sürmüştür. Ütopyacı düşünürler bu
konuda ilk akla gelen örneklerdir. Bunların pek çoğu, hayal ettikleri yeryüzü cennetinin
gerçekleşmesini, ideal bir dünya devletinin kurulmasına bağlı görmüşlerdir. 19. Yüzyılın önde
gelen düşünürlerinden Proudhon'un modelinde de, Rousseau'nun sosyal mukavele
düşüncesinden esinlenen bir özgürlük fikrinin temel oluşturduğu ve "atölyenin hükümetin
yerini aldığı" birimlerden örülü bir dünya devletleri federasyonu öngörülmekteydi. Keza,
Marx'ın öngördüğü "proletarya enternasyonalizmi"nin ırk,dil,din... gibi sınırlar tanımayan bir
evrenselleşme amacına yönelik olduğunda kuşku yoktur.
Bambaşka bir dünya görüşünü ele alalım: Marks da belli anlamda bir küreselleşme
öngörmüştür. Onun kavramsallaştırdığı proletarya enternasyonalizmi de evrensel ölçekli bir
küreselleşme temelinde biçimlenmiş bir dünya demektir.
Öte yanda, Hitler’i de küreselleşmeci saymamız gerekir. Ünlü komedyen Charlie Chaplin’in,
onu karikatürize ederken küre şeklindeki bir balonla oynarken temsil etmesinin başka ne
anlamı olabilir?
Acaba Mustafa Kemal Atatürk’ün küreselleşme konusundaki yerini nasıl belirleyebiliriz?
Atatürk’ün tutuşturduğu kurtuluş alevi, Anadolu bozkırlarıyla sınırlı bir amaca yönelmiş
değildi. O, sömürgeciliğin ve emperyalizmin yeryüzünden ebediyen silineceği bir dünyanın
kurulmasına katkı sağlamak amacıyla yola çıkmıştı. O, başından beri bilincinde olduğu bu
durumu, 9 Temmuz 1922’de yaptığı bir konuşmasında şöyle açıklamaktadır:
“Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha
az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye âzîm ve mühim bir gayret sarfediyor. Çünkü
müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın dâvasıdır.” 1
Bütün bunlardan sonra, bugüne dek yeryüzünün sahne olduğu belli başlı düşünce akımlarının
ve inanç sistemlerinin hemen hepsi gibi Kemalizm’in de küreselleşmeci olduğu sonucuna
varabiliriz. Ancak, bunların her birini diğerinden ve diğerlerinden ayıran derin farklar
bulunduğunu görmek zorunda olduğumuzu da unutmamamız gerekir. Bu farklılığı yaratan, ne
türde, ne nitelikte bir küreselleşme sağlanmak istendiğidir.
İmparatorluk çağına dönüş
Yukarıda değindiğimiz küreselleşmeci eğilimlerin her birinin kendisine
yapılanması öngördüğü ve bu iktidarın belirlediği bir egemenlik kavramına
bir dünya amaçladıkları bellidir. Günümüzün küreselleşmecilerinin ne
egemenliği altında bir küreselleşmeden yana oldukları her zaman açıkça
değildir.
özgü bir iktidar
göre biçimlenmiş
tür bir iktidarın
ortaya konulmuş
Çoğu yerde, küreselleşmek için uluslararası pazara açılmak ve bu pazarın yasalarına kayıtsız
şartsız teslim olmak gerektiğini ileri sürerler. Onlara göre, Adam Smith’in 19 yüzyıl
başlarında söylediği gibi, uluslararası pazarın da bireysel kararların bileşkesinden ibaret olan
ünlü “görünmeyen el”den başka yöneticisi yoktur. Üstelik iddia etmektedirler ki ezen-ezilen,
sömüren-sömürülen çelişkisinden söz etmek modası geçmiş bir şarkıyı terennüm etmekten
farksızdır; artık, uluslar arasında kendi deyimleriyle bir “karşılıklı bağımlılık” dönemi
başlamıştır ve emperyalizm dönemi sona ermiştir. Bu iddialar karşısında İncil’deki ünlü sözü
anımsamamak elde değil: “Şeytanın en büyük kurnazlığı kendisinin olmadığına bizi
inandırmasıdır”.
Gerçekte ise Adam Smith’in sözünü ettiği gibi bir serbest rekabet düzeni, yalnızca bazı ders
kitaplarında yer almış; gerçek yaşamda hiç bir zaman gerçeklik kazanmamıştır. Gerçekte tüm
pazarlar gibi uluslararası pazarın da sahibi vardır. Uluslararası pazar, tüm pazarlar gibi, bir
görünmeyen elin değil; giderek görünen, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası odaklarda
somutlaşan uluslararası boyutlu tekellerin egemenliği altındadır. Yeryüzünde bir “dev
1 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, 1989, 4.baskı, cilt:2, s.44.
şirketler ve cüce devletler” dönemi başlamış bulunuyor. 2 Sayıları beşyüze varan çok uluslu
şirket, dünya ticaretinin %70’ini elinde tutmaktadır.
Küreselleşmeye koşut olarak etkinlik alanları genişleyen uluslarüstü iktisadi güç odakları, tek
kutuplulaşan dünyada rakipsiz kalan süper gücün ve onun başında yer aldığı G7 halkasının
siyasal üstünlüklerinin ve iktidarlarının asıl dayanağını oluşturmakta ve bu iktidarın hizmet
ettiği temel çıkarı temsil etmektedirler.
Bugüne dek açıklanmış olan görüşler içinde, günümüzde giderek belirginleşmekte olan
küreselleşme gerçeğinin gerçek yüzünü ortaya koyan bir örneğe, ünlü İngiliz yazarı Bernard
Shaw’un yazdıkları içinde rastlamaktayız.
Bernard Shaw, Fabian Cemiyeti'nin bir üyesi olarak bu yüzyılın başında yayınladığı
Fabiancılık ve İmparatorluk isimli kitapçığında bugünün küreselleşme olgusuna şaşılacak
ölçüde benzeyen ve dolaylı bir sonuç olarak bu olgunun gerçek yüzünü teşhir eden görüşler
ortaya koymuştur. Shaw'a göre, "bir ulusun kendi topraklarında, dünyanın geri kalan kısmının
çıkarlarını nazara almaksızın dilediğini yapma hakkına sahip olması fikri, artık geçerliliğini
yitirmiştir". Çünkü Shaw, dünyanın, insanlığın ortak malı olarak görülmesi ve dünya
kaynaklarının etkin bir biçimde kullanımının, tüm diğer “dar ulusal çıkarlara” göre öncelik
taşıması görüşündeydi. Dolayısıyla, ideal çözüm bir Dünya Federasyonunun kurulması
olabilirdi. Ancak bu gelişimin çok uzağında bulunulduğunu kabul eden Shaw, "mevcutlar
içindeki en sorumlu İmparatorluk Federasyonunun(Imperial Federation) onun yerini alması"nı
savunmaktaydı. 3
Bu çok samimi anlatım çerçevesinde savunulan, elbette ki emperyalizmin egemenliği altında
tam bağımsızlık ilkesinin silinip gitmesinden, bir başka deyişle, çok sayıda bağımsız ve
demokratik rejimler yerine tek ve evrensel bir imparatorluk rejiminin kurulmasından başka
bir şey değildir.
Günümüzde, küreselleştiği söylenen dünyayı bekleyenin de bundan ibaret olduğu her gün
biraz daha iyi anlaşılıyor. Uluslararası ekonomik ilişkilerde gerçekleştirilen yeniden
yapılanma süreci, güçlüyü daha güçlü yapan eğilime hız katmıştır. Bu yolla, görülmemiş
ölçüde yoğunlaşarak uluslararasılaşan sermaye, bunalımın yükünü kendi dışına yansıtma
olanağını artırmıştır.
Uluslararası sermaye, hiç bir kamusal denetimin boyutlarına sığmayan bir güce erişmiştir.
General Motors’un cirosu, Danimarka’nın; Ford’unki Güney Afrika’nın; Toyota’nınki
Norveç’in gayri safi yurtiçi hasılasını aşmıştır. 4
Sermayenin uluslararası boyutta böylesine büyük bir güç haline gelmesi, ulusal iktidarların
önemini ortadan kaldıran ve giderek ulus devleti tarihe gömmeye yönelik sonuçlar
doğurmaktadır.
Temel nitelikteki mali, ekonomik ve dolayısıyla sosyal konulardaki kararların, IMF, Dünya
Bankası gibi uluslararası sermayenin çıkarlarının aracı konumundaki kurumlar tarafından
2 Ignaciot Ramonet, “Firmes géantes Etats nains”, Le Monde diplomatique, juin 1998, s.1.
3 Bernard Shaw, Fabianism and the Empire, bkz:G.D.H. COLE, A History of Socialist Thougt, Volume III, Part
I, Londra, Macmillan, 1963, s.190-191.
4
Ignacio Ramonet, Géopolitique du chaos, age, s.61-62.
alınması ve yürütülmesi doğrultusundaki yeniden yapılanma süreci, Türkiye ile sınırlı
değildir.
Ottowa Üniversitesi profesörlerinden Michel Chossudovsky, bu sürecin, ülkelerin kamusal
yönetim kurumları ve mekanizmaları üzerinde doğurduğu sonuçları şöyle anlatıyor:
“...bu ülkeler vergi ve para politikaları üzerindeki tüm denetimlerini kaybediyorlar. Merkez
bankaları ve maliye bakanlıkları ‘yeniden yapılanmış’, çoğu devlet kurumları lağvedilmiş,
ekonomik vesayet kurulmuştur. Böylece, sivil topluma hesap vermek zorunda olmayan bir tür
‘paralel yönetim’ uluslararası örgütlerce oluşturulmuştur.” 5
Ulusal devletin tahribinin veya zayıflamasının beraberinde getirdiği ve daha da önemli olan
bir diğer sonuç, demokrasinin rafa kaldırılmasıdır. Yalnızca işçi-işveren ilişkileri
çerçevesindeki demokrasi, yani endüstriyel demokrasi değil, bir bütün olarak demokrasinin
kendisi tehdit altındadır. Unutmamak gerekir ki demokrasi, yeni liberalizmin fikir babaları
olan Von Hayek ve Friedman açısından, hiç bir zaman temel nitelikte bir değer ifade
etmemiştir ve onlar, Pinochet’nin Şili’sine daima hayranlık duymuşlardır. 6
Yeni Dünya Düzeninde küreselleşen iktidar odakları tarafından temsil edilen ayrıcalıklıların
dar çıkarlarının yansıması olan öncelikler ile demokrasi ilkeleri arasındaki çelişkinin aşılması
olanaksızdır. 7 Bu nedenledir ki ulusal devlet ortadan kaldırılırken onun yerine konulmak
istenen, uluslararası düzeyde bir demokrasi değil uluslararası totalitarizmdir, bir başka deyişle
yeni dünya imparatorluğudur. Bu yöndeki gözlemler ve teşhisler giderek yaygınlaşmaktadır.
Amerikan asıllı iktisatçı Susan George, bir “Dünya Bankası İmparatorluğu”ndan söz eder
olmuştur. 8 Fransız düşünür Alain Minc ise, yeni bir Orta Çağ’a dönüşten söz etmektedir. 9
Mevcut koşullarda, ulus devletin ortadan kaldırılması, tek tek uluslar bünyesinde
gerçekleştirilmiş bulunan demokratik kazanımların korumasız kalmaları sonucunu
doğurmaktadır. Çünkü, ulus devletin ortadan kalkması, şu veya bu ölçüde demokratik olan
rejimlerin kabuklarının kırılmasını, dolayısıyla ezilmelerinin kolaylaşmasını sağlamaktadır.
Böylece, totalitarizmin yeni bir türünün doğmakta olduğunu söylemenin isabeti giderek
açıklık kazanmaktadır.
“Örgütlü herhangi bir muhalefete yer tanımayan, kişilerin haklarını devletin yüce menfaatine
tabi kılan, ve bu devlet bünyesinde, yönetimi ele geçirilmiş bulunan toplumun tüm
etkinliklerinin siyasal iktidar tarafından hükümranlık hakları kullanılarak yönetilen tek partili
rejimlere ‘totaliter rejim’ denilmekteydi.
Küreselleşme dogmalarına ve tek yönlü düşünceye dayalı olan bu yeni totalitarizm, başka hiç
bir iktisat politikasını kabul etmemekte, yurttaşların sosyal haklarını rekabetçi mantığa feda
etmekte ve toplumun tüm yönetimini finans piyasalarına terk etmektedir.” 10
5
Michel Chossudovsky, “Comment éviter la mondialisation de la pauvreté”, Le Monde diplomatique,
Eylül 1991, s.4.
6
Bkz: Perry Anderson, “Histoire et leçons du néo- libéralisme”, L’Autre Davos, age, s.21.
7
Bkz: A.. Işıklı, Küreselleşme ve Demokratikleşme, 2. Baskı, Tüze y., Ankara, 1996.
8 Susan George and Fabrizio Sabelli, Faith and Credit, The World Bank’s Secular Empire, Penguin Books,
Londra,1994.
9 Herbert Kitschelt, The Transformation of European Social Democracy, Cambridge University Press,
Cambridge, 1994, s.33; Anthony Giddens, The Third Way, Cambridge, 1998, s. 138.
10
Ignacio Ramonet, “Régimes globataires”, Le Monde diplomatique, Ocak 1997, s.1.
Her şeyin piyasaya terk edilmesi, piyasaya egemen olanların tüm toplumsal yaşama egemen
olmaları sonucunu doğurmakta; sonuçta, mali, ekonomik ve medyatik gücü elinde bulunduran
bir avuç azınlığın tüm dünyayı yönetmesi gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Küreselleşmenin yeni bir tür imparatorluk demek olduğuna dair görüşler, yalnızca bu oluşuma
eleştirel bir gözle bakanlar tarafından ileri sürülmüyor. Küreselleşmenin yandaşları arasında
da kurulmakta olan küresel yapılanmanın düpedüz bir imparatorluk olduğuna dair görüşler
eksik değil.
Amerikadaki ünlü ve etkin kuruluşlardan biri olan, Carnegie Endowment vakfının kıdemli
araştırmacılarından Robert Kagan’ın da yeni bir imparatorluğun kurulmakta olduğundan
kuşkusu yok. Ancak, ona göre, tepesinde Amerika’nın yer aldığı bu yapılanma bir “alicenap
imparatorluk”tur ve “aslına bakarsanız Amerika’nın alicenap hegemonyası dünya nüfusunun
büyük çoğunluğunun çıkarınadır”. Bu şekilde biçimlenen yeni dünya düzeninde, demokrasi
tamamen gündem dışına itilmiştir ve sorun, hangi imparatorluğun daha iyi olacağı
tartışmasına indirgenmiş bulunmaktadır. Kagan, hangi imparatorluğun daha iyi olduğunu
şöyle açıklamaktadır:
“ABD’nin hataları ne olursa olsun başka bir güç onun yerini aldığı takdirde dünya yeni
durumu daha sevimsiz bulacaktır. Amerika zaman zaman küstah ya da bencil olabilir, gücünü
kullanmada aç gözlülüğe kaçabilir. Ancak, kusura bakılmasın ama kiminle
karşılaştırıldığında? Amerika’nın gücü Fransa’da olsaydı Fransızlar’ın daha az zorba , bencil
ve hata yapmaya az meyilli olduklarına inanan çıkar mı? (...) Eğer dünyada tek bir süper güç
kalacaksa bu gücün ABD olması herkesin yararınadır.” 11
Amerika’nın ulusal güvenlik danışmanlarından ve yakın tarihinin önde gelen isimlerinden
Brzezinski de, 1997 tarihli kitabında, bugünün dünyasını benzer çizgilerle tanımlamaktadır.
Ona göre, “rakibinin çöküşü, Amerika Birleşik Devletleri’ni eşsiz bir konuma soktu. Birbiri
ardına hem ilk hem de tek küresel güç haline geldi. Amerika’nın küresel üstünlüğü bazı
bakımlardan, daha sınırlı bölgesel etkinlik alanlarına
rağmen eski imparatorlukları
andırmaktadır. Bu imparatorluklar güçlerini vasallar, tâbiler, protektoralar ve sömürgeler
hiyerarşisine dayandırmışlardı; bunların dışında kalanlara da genellikle barbar gözüyle
bakılırdı.” 12
Günümüzde hüküm sürmekte olan küreselleşme fikrinin anlamı, "uluslararası pazar güçlerine
kayıtsız şartsız teslimiyet" olarak özetlenebilir. Bu nedenledir ki küreselleşme sonucunda
ulusal devletlerin iktidar alanları daralırken, onun yerine -iddia edilenin tersine- halkın değil
uluslararası sermayenin egemenliği yoğunluk ve genişlik kazanmaktadır. Dolayısıyla,
yalnızca ulusal devlet olgusunun son bulduğu bir dönem başlatılmış olmamakta; aynı
zamanda, demokrasi de sözde kalmaya mahkum edilmektedir. Bir başka deyişle, "egemenlik
kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesi yerine "egemenlik kayıtsız şartsız uluslararası
sermayenindir" ilkesi egemen kılınmak istenmektedir.
Günümüzde, küreselleşmenin bir düşünce veya özlem olmanın ötesinde elle tutulur bir
gerçeklik haline gelebilmesinin başlıca nedeni, teknolojinin gelişimi sonucunda dünyanın
küçülmesidir. Ayrıca, görmek zorundayız ki küreselleşme, 70'li yıllardan bu yana süregelen
bir bunalımın içinde yuvarlanmakta olan uluslararası sermayenin bu bunalımdan kurtulmak
için başvurduğu yollardan biridir.
11 Robert Kagan, “Alicenap İmparatorluk”, Foreign Policy (Türkiye baskısı- İstanbul Üniversitesi yayını),
Yaz 1998, s.24, 26.
12 Zbigniev Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Sabah kitapları, s.13.
Uluslararası sermaye, küreselleşme doğrultusundaki çabalarını, hedefine ulaştırabilmek için,
öncelikle, emekçi kitleleri korumasız ve savunmasız bir konuma sürüklemeyi
amaçlamaktadır. Bunun için saldırılarının başlıca iki hedefe yöneldiğini görmekteyiz: sosyal
devlet ve sendikacılık...
Küreselleşmenin ideolojisi
Değişik küreselleşmeci akımları birbirinden ayıran bir diğer temel fark da hangi ideolojik
temelde biçimlendikleri sorusunun yanıtına göre açıklık kazanabilir.
Marx’dan Hitler’e kadar, küresel bir amaç taşıdıklarına işaret ettiğimiz akımlarınher birinin
temsilcileri, düşünce ve eylemlerini belli ve belirgin bir ideolojik temel üzerinde
biçimlendirmişlerdir.
Günümüz küreselleşmecileri ise “ideolojilerin sonu” sloganını kendilerine bayrak
yapmışlardır. Oysa, çok bağnaz ve dogmatik bir ideolojik tavır içindedirler. Onların bu
tavırları karşısında, “Şeytanın en büyük kurnazlığı, kendisinin olmadığına bizi
inandırmasıdır” sözünü anımsamamak mümkün değildir.
Günümüzdeki küreselleşmeci akımın temelinde yatan ideoloji, neoliberalizmdir.
Neoliberalizm, “yeni özgürlükçülük” anlamına geldiği halde, gerçekte ne yenidir; ne de
özgürlükçüdür.
Neoliberalizm yeni değildir. Bir asrı aşkın bir süre boyunca denenmiş ve acılı sonuçları, tekrar
tekrar görülmüş olan 19.yüzyıl liberalizminin, bir başka deyişle vahşi kapitalizmin yeniden
diriltilmesinden başka bir şey değildir. Şu farkla ki 19.yüzyıl liberalizmi, sosyal devlet
olgusuyla henüz tanışmamış olan Batı dünyasında uygulama alanı bulmuştu; neoliberalizm ise
sosyal devletin nimetlerini tatmış olan ve yine Batı dünyası merkezli bir oluşum niteliğiyle ve
küresel ölçekte uygulama alanı kazanmak iddiasıyla varlık kazanmaktadır.
Liberalizmin acılı sonuçları, 1929-30 bunalımıyla ve dünya savaşlarıyla doruğa ulaşmıştı.
Sosyal devlet, bu duruma çözüm olmak üzere ve adeta bir cankurtaran simidi gibi işlev
görmek üzere Batı ve Kuzey Avrupa toplumlarında geçerlik kazanmıştı.
Şimdi ise 70’li yıllardan bu yana hüküm süren yeni bir bunalım karşısında, sosyal devletin
tahribi, en önce akla gelmekte ve sanki geçerli bir çözümmüşçesine gündeme getirilmiş
bulunmaktadır.
Oysa, bunalımın nedeni sosyal devlet değildir. Bunalımın asıl nedeni, refahın ve
demokratikleşmenin ayrıcalıklı bir coğrafya ile sınırlı kalmış olması, daha somut bir ifadeyle
sosyal devletin evrenselliğinin sağlanamamış olmasıdır. Evrenselleşemeyen sosyal devletin,
anavatanında da sonu gelmiş; İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, sosyal refah devleti
uygulamalarının göz kamaştırıcı örneklerine sahne olmuş bulunan ülkelerde, 1980’lere doğru
sosyal devlet ile demokrasi arasındaki konsensusun çatırdadığına tanık olunmuştur.
Neoliberalizm, yıkımla ve felaketle sonuçlanmış bir tecrübenin tekrarından ibaret olmasına
karşın, sanki görülmemiş bir yenilikmişçesine sunulabilmekte; bu konuda estirilen “değişim
rüzgârları”na direnenler, “dinozor” durumuna düşmek tehlikesiyle karşı karşıya
kalmaktadırlar.
Neoliberalizmin ülkemizdeki çığırtkanlarına soracak olursanız, Kemalizm de Kemalist
ideolojinin temel unsurlarını oluşturan devletçilik ve halkçılık ilkeleri de eskimiştir;
dolayısıyla terk edilmeleri kaçınılmazdır. Ne var ki onların bu eskimiş dedikleri değerlerin
yerine koymak istedikleri şeyler, çok daha eskinin hortlatılmasından başka bir şey değildir.
Örneğin, Kemalizm, neoliberalizmden kronolojik olarak daha eski olmadığı gibi, yeryüzünün
liberalizmin pençesinde en bunalımlı dönemlerini yaşadığı bir zaman diliminde Türkiye’nin
yakın tarihinin ekonomik ve sosyal alandaki en başarılı atılımlarına damgasını vurmuştur.
Küreselleşme özgürlükçü müdür?
Buna rağmen, Genellikle iddia edilen ve oldukça yaygın kabul gören anlayış, liberal düzenin,
demokrasinin ve özgürlükçülüğün bir önkoşulu olduğu doğrultusundadır. Kısacası, liberalizm
eşittir demokrasi gibi bir denklem, gerçekle hiç bir ilgisi olmamasına karşın
sürdürülebilmiştir.
Oysa, sunuşumuzun başlangıçlarında, küreselleşmenin yeni bir imparatorluk çağının
başlaması anlamına geldiğini bizatihi küreselleşme yanlılarının itiraflarına dayanarak ortaya
koymuş bulunuyoruz. Bunlara ek olarak, belirtmek gerekir ki küreselleşmenin ideolojisi olan
neoliberalizm, sözcük olarak ifade ettiği anlamın aksine, yeni olmadığı gibi özgürlükçü de
değildir.
Öncelikle bilinmelidir ki liberallerin ve neoliberallerin, ekonomik sosyal yaşamdan devlet
çekildiği ve kamusal hizmetler sınırlandığı ölçüde serbest rekabet düzeninin oluşacağı ve
işlerlik kazanacağı yolundaki varsayımları, geçerli bir kuramsal temelden yoksun olduğu gibi,
asırlardır yaşanmış bulunan tarihsel gerçekler çerçevesinde de doğrulanmış değildir. Serbest
rekabet, ancak bazı ders kitaplarında yer almış; gerçek yaşamda gerçeklik kazanmamıştır.
Gerçek yaşamda, devlet müdahalesinden ve, kamu kesiminin yönlendiriciliğinden
soyutlanmış bir rekabet düzeninin doğal ve kaçınılmaz sonucunun hızlı bir tekelleşme olduğu,
kimsenin görmezlikten gelemeyeceği bir tarihsel gerçeklik olarak belirmiştir. Ekonomik
yaşamda sermayenin belli ellerde yoğunlaşması sonucunu veren tekelleşmenin, demokrasiye
temel oluşturmanın çok uzağında, demokrasiyi çarpıtıcı ve çoğu kez kâğıt üzerinde kalmasına
yol açan sonuçları, değişik dönemlerde, değişik toplumlarda yaşanan deneyimlerin ortak
yanını oluşturmuştur.
Kaldı ki liberalizmin içerdiği özgürlük kavramının, demokrasinin özünü oluşturan özgürlük
özlemiyle örtüşmediğinin; tam tersine, çoğu hallerde çeliştiğinin bilinmesi gerekir.
Unutmamak gerekir ki sendika özgürlüğünü yasaklamak üzere 19. Yüzyılda yürürlüğe
sokulmuş olan tüm yasalar gibi Fransa’da 1791’de yürürlüğe sokulan Chapelier yasasının ve
İngiltere’de 1799’da yürürlüğe sokulmuş olan Corresponding Societies Act ile 1800’de
yürürlüğe sokulmuş olan Combination Act’ın gerekçesi, liberal görüş üzerinde temellenmiş
bulunuyordu. Bu yasaların gerekçelerinde, sendika hakkının özgürlükleri sınırladığı, bireysel
özgürlük önceliğiyle çelişmeyen tek sözleşme biçiminin bireysel hizmet akdi olduğu
savunulmaktaydı.
1970 Sonrasında patlak veren ekonomik krizin sonuçları, neo-liberalizmin doğuşunun
gerekçesi olarak kullanıldılar. Gerçekte, neo-liberalizm ile liberalizm arasında özde bir fark
yoktur; fark, ortaya çıktıkları tarihsel dönemlerde var olan koşulların aynı olmamasından
kaynaklanmaktadır.
Liberalizm, başka pek çok şeyin yanı sıra kamu kesiminin büyümesine karşıydı ve devletin,
asgari ölçülerde jandarma ve tahsildar fonksiyonlarıyla sınırlı kalmasında ısrarlıydı;
dolayısıyla muhafazakârdı.
Oysa, neo-liberalizm, devletin özellikle Batılı sanayileşmiş toplumlarda sosyal devlet
niteliğini kazanmış olduğu ve dolayısıyla, ekonomik ve sosyal yaşamda ağırlıklı bir yer
kazanmış bulunduğu bir dönemde ortaya çıktı. Doğası gereği bu yöndeki birikimlere ve
kazanımlara karşı çıkması, taşıdığı misyonun öncelikli bir gereği olarak belirdi. Dolayısıyla,
bu anlamda muhafazakâr değil; karşı-devrimci bir nitelik sergiledi.
Neo-liberalizmin baş temsilcisi, 1976 yılı Nobel iktisat ödülü sahibi Amerikalı iktisatçı
Milton Friedman, ekonomik ve sosyal yaşamda devletin rolünün sınırlanması ve kamu
kesiminin ağırlığının azaltılması görüşüne haklılık kazandıracak yönde ikinci bir
“görünmeyen el”in varlığından söz etmektedir. Friedman’a göre, “Politikada, Adam Smith’in
görünmeyen eli ile karşıt doğrultuda işleyen bir görünmeyen el... vardır. Yalnızca genel çıkarı
sağlamak için çaba sarfeden bireyler, sağlamak istemedikleri bir özel çıkarı sağlamak
doğrultusunda yönlendirilirler.” 13 Dolayısıyla, neo-liberallere göre, kamu kesimini
daraltmaktan ve özel çıkar önceliğini sınırsız kılmaktan başka çıkar yol yoktur. Özel çıkara
öncelik tanımakta bir sakınca yoktur, çünkü, Adam Smith’in görünmeyen eli, nasıl olursa
olsun, özel çıkarı kamusal yarara kanalize etmektedir; buna karşılık, kamusal çıkar
önceliğinde ısrar etmek boşunadır; çünkü, nasıl olursa olsun, Friedman’ın görünmeyen eli,
kamusal çıkarı özel çıkara kanalize etmektedir.
Neo-liberallerin görüşleri “daha az devlet, daha çok özel teşebbüs” 14 sloganıyla özetlenir.
Neo- liberalizmin bizdeki temsilcilerinin, bunun yerine “daha az devlet, daha çok halk”
sloganını tercih ettikleri görülmektedir. Bu sloganlarla ortaya konulmak istenen, özel
teşebbüse dayalı ekonominin demokrasiyle özdeş olduğu veya onun kaçınılmaz önkoşulu
olduğu yolundaki geleneksel liberal görüştür.
Esasen, özel teşebbüsü “hür teşebbüs” olarak nitelendirirken anlatılmak istenen de budur.
Nitekim, neo-liberal akımın önde gelen isimlerinden Hayek’in “Esarete Giden Yol” 15 adını
taşıyan kitabında ileri sürülen tez de budur. İddiaya göre, kamu kesiminin genişlemesi,
kaçınılmaz olarak kollektivist diktaya yol açacaktır.
Gerçekte, bu tür düşünceler, 19. Yüzyıl liberalleri tarafından henüz dev uluslararası tekellerin
doğmamış olduğu bir tarihsel dönemde ortaya atıldıklarında doğruluklarının tartışılması çok
daha zordu. Buna karşılık, günümüzde uluslararası tekellerin dünyasında, devletin
alternatifinin, halk olduğunu veya halkın denetimindeki ekonomik girişimler olduğunu
söylemek, çok daha az inandırıcı görünmektedir.
Kaldı ki devletin mutlaka ve kaçınılmaz olarak demokrasiyle çelişen bir unsur olduğunu
söylemek de mümkün değildir. Bu noktada, Friedmanizmi, liberal anarşist olarak
sınıflandıranların pek de dayanaksız olmadıklarını düşünmek gerekir.
Gerçekte, devlet, demokrasi için bir güvence de olabilir. Bunun için gerekli olan, kamu
kesimin sınırlandırılması veya devletin ortadan kaldırılması değil; demokratikleştirilmesidir.
Özelleştirmenin demokratikleşme getireceği yolundaki kampanyaların bir diğer yönü de,
ekonomide özel mülkiyetin ve serbest rekabetin egemen kılınması halinde, ekonomik
kararların tüketicilerin "özgür" tercihlerine dayalı olarak verileceği, dolayısıyla siyasal
demokrasiye temel olacak bir ekonomik demokrasinin kurulacağı varsayımına dayanmaktadır.
13
14
15
Milton and Rose Friedman, Free to Choose, Pelican Books . 1980, p. 340.
Bkz: Bir Başka İktisat (Derleyen: A. Işıklı), İkinci Baskı, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1987, s. 24.
F.A. Hayek, The Road to Serfdom, Routledge and Kegan, Londra, 1976.
Friedman’ın kitabına “seçme özgürlüğü” adını koymasının ardında yatan neden de bu olsa
gerek.
Oysa,bu anlamda bir serbest rekabet piyasası gerçek hayatta değil, yalnızca bazı ders
kitaplarında mevcuttur ve piyasada kararlar, insanların "özgür" bir biçimde tezahür eden
istençlerinin çok uzağında, parasal güce sahip olanların yönlendirmesine göre belirlenir.
Örneğin, bir toplumda çoğunluğun süt gereksinimi olmasına karşın, süt gereksinimi olanlar
satınalma gücünden yoksunlarsa, yeterli süt üretimi olmaz. Buna karşılık, gerekli satınalma
gücüne sahip olan bira tüketicileri azınlıkta da olsalar, bunlardan kaynaklanan talebi
karşılamak üzere bira fabrikası kurulabilir. Bu şekilde alınan yatırım kararlarının, çoğunluğun
demokratik tercihlerinin ürünü olduğunu, dolayısıyla bu yolla ekonomik demokrasinin
sağlandığını söylemek, elbette ki yanlıştır.
Neo-liberallerin demokrasi ve özgürlük yanlısı olarak görünme konusundaki bu titizliklerine
karşın, önerdikleri ekonomik modellerin, tüm dünyada, demokrasinin belli ölçüde
sınırlanması ve çoğu zaman, Latin Amerika’da görüldüğü üzere askeri diktatörlüklerin
kurulması pahasına uygulanabilirlik kazandığı, gizlenmesi mümkün olmayan bir gerçekliktir.
Esasen, zaman zaman, neo-liberalizmin temsilcilerinin bizatihi kendilerinin, demokrasi dışı
çözümlerin savunuculuğunu yapmaktan geri kalmadıkları da görülmektedir. Başta Milton
Friedman olmak üzere, neo-liberalizmin önde gelen savunucuları, siyasal özgürlüklerin
ekonomik büyüme için bir ayak bağı olduğu, buna karşılık, "diktatörlüklerin ekonomide
büyük patlamaları hayata geçirebildiği" görüşünde olduklarını gizlemiyorlar. 16
Küreselleme ve sosyal devlet arasındaki çelişki
Batılı sanayileşmiş ülkeler, içine düştükleri bunalımı aşmak ve emekçi kitlelerden yükselen
talepleri savuşturmak amacıyla 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde sosyal devlet kurumlarını
hayata geçirmişler ve bundan bekledikleri yararları önemli ölçüde sağlamışlardır. Kuşkusuz,
Batılı egemenlerin sosyal devletin hayata geçmesi yolunda tavizler vermelerinde komünizmin
emekçi kitlelere yönelik vaatlerinin cazibesinden duyulan kaygı da önemli bir rol oynamıştır.
Sosyal devletin doğuşu, liberal görüşe duyulan güvenin temellerinin sarsılması sonucunda
mümkün olabilmiştir. Liberal görüşe karşı, iktisadi doktrinler yelpazesinin çok değişik
dilimlerinden 19. yüzyıl boyunca da çok önemli eleştiriler yöneltilmiş; ancak, bunların
etkileri vakitsiz öten horoz örneğine benzer sonuçlara varmıştı. Liberal düşünceye karşı
eleştirilerin ciddiye alınmaları ve etkili olabilmeleri için pek çok bunalımın ardından 2. Dünya
Savaşı felaketinin de yaşanması gerekmiştir. Sonuçta, vakitli öten horoz rolü İngiliz iktisatçısı
Keynes’e düşmüştür. Keynesçi kuram, sosyal devlete yeşil ışık yakacak biçimde yorumlanmış
ve bu yönde belirleyici etkiler doğurmuştur.
Bu arada, Keynes öncesi Keynesçileri de unutmamak gerekir. Amerikan devlet adamı
Roosevelt bunlardan biridir ve uyguladığı New Deal politikası ile Keynesçi kurama uygun,
devletin müdahaleci ve düzenleyici rolüne ağırlık veren bir iktisat politikası sergilemiştir.
Atatürk’ün ekonomik ve sosyal politikasını, sanayileşme öncesi bir toplumda uygulama alanı
kazanmış olması dolayısıyla, sanayileşmiş ülkelerde ortaya çıkmış olan sosyalist akımlarla
tıpatıp benzerlik içinde görmek olanağı yoktur. Ancak, şurası tartışılmaz bir gerçektir ki
Atatürk, 19. Yüzyıl liberalizminin Avrupa’yı ne denli felaketlere sürüklediğini çok iyi
16
Bu konuda Business Week'te yayınlanan yazılardan alıntılar için bkz: "Demokrasi ile ekonomi arasında
kara kedi mi var?", Milliyet,3.6.1993
görmüş; bu nedenle, izlenmesine öncülük ettiği yolun liberalizmden farklı olduğunun altını
ısrarla çizmiştir. Bu nedenledir ki konuşmalarında, “bizi yutmak isteyen kapitalizme ve bizi
mahvetmek isteyen emperyalizme” karşıt bir doğrultuya işaret ederek “emeğiyle geçinen
zavallı bir halk” olmanın gerektirdiği bir yapılanmayı hedeflediğini ortaya koymuştur.
Hepsinden önemlisi, altı ok halinde belirlediği hedefler arasına halkçılık, devletçilik ve
devrimcilik ilkelerini koymak suretiyle, ekonomik ve sosyal felsefesinin özünü hiç bir
tereddüde yer bırakmayacak bir biçimde özetlemiştir. Böylelikle belirlediği yol, liberalizm ile
taban tabana zıttır ve devlet müdahaleciliğinin ve düzenleyiciliğinin önemini Keynes’ten çok
önce kavrayıp, hayata geçirmek suretiyle ileri görüşlülüğünü bu alanda da kanıtlamıştır.
Evrensel düzeyde Keynesçiliği tahtından indirmiş; “devleti küçültmek” doğrultusunda
çığlıklar atarak kamu girişimciliğine ve sosyal devlete karşı bir savaş başlatmış bulunan
küreselleşmeciler, bu konuda da öncelikle Kemalizm ile Cumhuriyet ile hesaplaşmak
ihtiyacını duyuyorlar. Küreselleşmenin kaçınılmaz uzantısını oluşturan özelleştirme
çabalarından tutunuz, parasız eğitime karşı sürdürülen kampanyalara kadar, küreselleşmenin
ayrılmaz sonuçlarını oluşturan her ters adım, ister istemez Kemalizm’in kazanımlarını tahribe
yönelmiş oluyor; dolayısıyla, temelinde Kemalizm ruhunun yattığı engellere çarpması
kaçınılmaz oluyor.
Böylece, küreselleşmenin demokrasinin yanı sıra sosyal devleti de hedefleyen saldırıları,
Kemalizm ile ve onun ayrılmaz bütünleyicisi olan Türkiye Cumhuriyeti ile zorunlu bir
hesaplaşmayı gündeme getiren ayrı bir unsur oluşturuyor.
Bu nedenledir ki ülkemizde 1994’te 5 Nisan kararlarını alarak neoliberal saldırıya yeni bir
dönemeç kazandırmış olanlar adına, “son sosyalist devleti yıktık” açıklamasının yapılmış
olması, çok da anlamsız değildir.
Sömürünün Uluslararasılaşması
70’li yıllarda baş gösteren ekonomik bunalımın üstesinden gelme iddiasıyla dayatılan yeni
liberal yeniden yapılanma modelleri, bunalıma çözüm getirememiş; üstelik bunalımın
temelinde yatan uluslararası gelir adaletsizliğini büsbütün artırmıştır.
Bugün yeryüzünde daha önceki sömürge dönemlerinin hepsini geride bırakacak ölçüde
Güney'den Kuzey'e doğru bir kaynak akımı başlatılmıştır. 17 “Böylece 1982-1990 yılları
arasında sekiz yılda, yoksullardan zenginlere doğru, yalnızca borç servisleri yoluyla, 2. Dünya
Savaşı sonrası dönemde Amerika'nın Avrupa'ya yaptığı Marshall yardımlarının sekiz katı
tutarında bir gelir transfer edilmiştir. Yoksul borçlu ülkelerdeki ortalama bir yurttaş, alacaklı
bir OECD ülkesindeki ortalama yurttaştan 55 defa daha yoksul olduğundan [bu süreç] taştan
kan çıkarmaya benzemekte"dir. 18
1960’ta, dünya nüfusunun en zengin ülkelerde yaşayan yüzde 20’sinin zenginliği en yoksul
ülkelerde yaşayan yüzde 20’sinin 30 katı iken, 1995’te 82 katı olmuştur. 19 Birleşmiş Milletler
verilerine göre, dünya nüfusunun en zengin yüzde 20’si dünya gelirinin yüzde 82’sini alırken,
en yoksul yüzde 20’si yalnızca yüzde 1,4’ünü almaktadır. 1996’da, 358 adet dolar
milyarderinin servetlerinin toplamı, yeryüzü nüfusunun en yoksul yüzde 45’inin yıllık
17
Susan George, The Debt Boomerang,Pluto Press, Londra,1990, s.XVII.
Aynı eser, s.XV-XVI.
19
I. Ramonet, Le Monde diplomatique, Kasım, 1998.
18
gelirlerinin toplamına eşittir. 20 Bir başka hesaplamaya göre, dünyanın en zengin 200 kişisinin
serveti, iki milyar insanın gelirlerinin toplamından daha fazladır. 21
Sorunun önemi, uluslararasılaşmış ve her türlü kamusal denetimin dışına çıkmış olan
sermayenin, vergi sorumluluğundan kurtulmanın yolunu da bulmuş olmasıyla büsbütün
artmıştır. Oysa, Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya zenginliğinin yarısını elinde
bulunduran 400 milyarderin yüzde 4 oranında vergilendirilmesi mümkün olsa, yeryüzündeki
yoksulluk ve sağlık sorunu kökünden çözülmüş olabilecektir. 22
Bütün bunların anlamı, sömürgeciliğin değişik kılıklara bürünmüş olarak ve fakat eskisini
aratmayacak boyutlarda kabarmış olmasıdır.
Bir başka açıdan bakıldığında, kapitalizmin temel çelişkisinin veya sömürü ilişkisinin
ekseninde derin bir kayma meydana geldiğini söyleyebiliriz. Uluslararası düzeydeki gelir
adaletsizliği, her bir ulusun kendi bünyesinde mevcut olan gelir adaletsizliğini kat kat
gerilerde bırakan boyutlara ulaşmıştır.
Yeryüzünün yoksulları ile zenginleri arasındaki uçurum, işyeri, işletme, işkolu ve hatta ulusal
düzeydeki işçi ve işveren arasındaki dengesizliği gölgede bırakacak bir önem ve belirleyicilik
kazanmıştır.
Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki tek kutuplulaşmış olan dünyada Doğu-Batı çelişkisi de
ortadan kalkmış bulunuyor. Böyle olunca, geride kalan ve asıl önem taşıyan çelişki, bilinen
ve tarihsel olarak tümüne öngelmiş bulunan çelişkidir. Bu çelişki, emperyalizm ile mazlum
milletler arasındaki çelişkiyi de içeren bir çelişkidir. Bu çelişki, küreselleşmiş olan sermaye
ile yeryüzünün emekçi çoğunluğu arasındaki çelişkidir.
Kumarhane Kapitalizmi
Yeni Dünya Düzeninde sermayenin uğradığı değişiklik, yalnızca tekelleşmekten ve dev
boyutlara erişmekten ibaret kalmamıştır. Sermaye, bu nicel değişiminin yanı sıra çok derin bir
nitel değişikliğe de uğramıştır.
Hiç bir kamusal ve demokratik denetimin ulaşamayacağı büyüklüğe ulaşan sermaye,
zincirlerini koparmış bir canavara dönüşmüş, kârdan başka bir öncelik tanımama ayrıcalığını
elde etmenin sarhoşluğuyla, yeryüzünde, o borsadan bu borsaya atlayarak, kol gezmektedir.
Böylece üretmeyen, iş alanları yaratmayan, ama sınırsız kâr elde etme olanağına kavuşmuş
bulunan bir sermaye türü ortaya çıkmıştır. Faiz, repo, borsa oyunları, döviz ticareti gibi
değişik kılıklarda ortaya çıkan faaliyetlerin ürünü olan bu sermaye türünün ortak özelliği
spekülatif olmasıdır.
Keynes’in yıllar öncesinden işaret etmiş olduğu ve “casino capitalism” (kumarhane
kapitalizmi) olarak isimlendirdiği bu durum, günümüzün reddedilmez ve belirleyici bir
gerçekliği haline gelmiş bulunuyor.
Kumarhane kapitalizminin temel özelliği, spekülâtif kazançların giderek ağırlıklı bir yer
kazanmasıdır ve bugün de görünen bundan başkası değildir. Yeryüzünde her gün 2000 milyar
dolar para el değiştirmekte, bu miktarın ancak yüzde 5’i reel mal ve hizmet alışverişi için
20
Rapport du PNUD(UNDP-Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Raporu), 1996, s.2.
Jay Mazur, “Labor’s New Internationalism”, Foreign Affairs, cilt:79, no:1,s.80.
22
L’Autre Davos, l’Harmattan, Paris, 1999, s.97.
21
yapılmaktadır; geri kalan tümü spekülatif harcamalara gitmektedir.23 Dünya’daki tüm
ekonomik faaliyetin dörtte birinden fazlası 200 tane işletmenin elinde bulunmaktadır. Ancak,
bu 200 işletme, dünya faal nüfusunun yalnızca yüzde 0,75’ine iş olanağı sunmaktadır. 24
Ülkemiz, bu evrensel ölçekli dönüşümün dışında değildir. İstanbul Sanayi Odasının her yıl
yenilediği anket araştırmasının sonuçlarına göre, İstanbul’daki en büyük 500 firmanın toplam
gelirleri içinde “sınai faaliyet dışı kazançların” (yani, spekülatif kazançların) payı, yüzde 90’a
yaklaşmıştır.
Spekülâtif kazançların diğer kazanç türlerini ezip geçen bir büyüme göstermesi, sınai sermaye
kesiminden de bazı feryatların yükselmesine yol açacak boyutlara varmıştır. Nitekim, bu
kesimin önde gelen temsilcilerinden Halit Narin’in, 28 Kasım 1998 tarihinde gazetelerde yer
alan açıklamasında, 6 en büyük bankanın 6 aylık kârlarının toplamının, 100 en büyük şirketin
yıllık kazançlarının toplamından daha büyük olduğunu ifade ettiğini görmüş bulunuyoruz.
Kaynağı üretim olmayan bu tür kazançlar nereden karşılanmaktadır? Bu sorunun yanıtını
görmek için 2000 yılı bütçesine kabaca bir göz atmak yeterlidir.
2000 yılı bütçe rakamlarına göre, yıllık gider toplamının yüzde 45’i faiz ödemelerine
ayrılmıştır. Vergi gelirlerinin neredeyse tamamına yakını faiz ödemelerine gitmektedir. Bütün
bu gerçeklere karşın, gene de “kara delik” olarak nitelendirenler, bütçeden yalnızca yüzde
6’lık bir pay alan sosyal güvenlik kurumları olmaktadır.
Spekülatif kazançların böylesine büyük bir pay oluşturması, geleneksel bölüşüm tablosundan
ciddi biçimde ayrılan bir durum ortaya çıkarmıştır. Günümüzdeki sömürü ilişkisi üzerindeki
etkileri bakımından, 19.yüzyıldan miras kalan toplu pazarlık, grev gibi mekanizmalar
büsbütün yetersizleşmektedir. Artık, yaratılan değerden en büyük ve kayda değer payı alanlar
genellikle toplu pazarlık masasında yer almamaktadırlar. Onlar, çoğu zaman ülke içinde de
değillerdir. Çünkü, yaratılan değerden en büyük payı alanlar, işçi istihdam eden işveren
konumundaki sermayedarlar değildir. Kumarhane kapitalizmi koşullarında aslan payını
alanlar, spekülatif kazanç sahipleri olmaktadır ve onları, geleneksel mücadele yöntemleriyle,
gelirin yeniden dağılımı sürecine dahil etmek olanağı yoktur.
Kumarhane kapitalizminin doğuşunun en önce ve en belirgin bir biçimde kendisini gösteren
bir diğer sonucu da işsizliktir. Üretmeden, istihdam yaratmadan kazanmanın yollarını bulan
sermaye, kanını emdiği canlıların ortasında kanatlarını boşluğa geren bir yaratık gibi
büyürken, etrafındaki işsizleşen ve yoksullaşan kitlelerin sayısını hızla büyütmektedir.
Bu durum, yalnızca acımasız krizlere sahne olan Latin Amerika veya Uzak Doğu ülkelerini
değil, metropol ülkelerini de kapsayan bir yaygınlık kazanmıştır. İşsizlerin sayısı, OECD
ülkelerinde 40 milyonu aşmıştır. OECD ülkelerinde, 1970-1996 yılları arasında, nüfus artışı
hemen hemen sıfır düzeyindeyken işsizlerin sayısı üç kat artmıştır.
ABD’de işletmeler, rekabet koşullarını düzeltmek gerekçesiyle, çalıştırdıkları işçi sayısında
büyük ölçekli kısıntılara gitmektedirler. Hiç işçi çıkarmamakla ün yapmış olan IBM, bir
çırpıda 40 000 işçinin işine son vermiştir. Fransa’da 1996’da her ay işine son verilenlerin
sayısı 35 000’i aşmıştır. 25 Bazı ayrıcalıklı çalışanlar için ömür boyu istihdam garantisi
sağlayan Japon işletmecilik modeli, tarihe malolmuştur.
23
L’Autre Davos,age, s.96.
I. Ramonet, Géopolitique..., age, s.61.
25
I. Ramonet, Géopolitique..., age, s.63.
24
19. Yüzyıl kapitalizmi, geniş yığınları proleterleştirmiş; emeğinden başka satacak şeyleri
olmayanların oluşturduğu bir işçi sınıfının doğuşuna ortam hazırlamıştı. Öyle görünüyor ki
yeni bir binyılın eşiğinde boy vermekte olan kumarhane kapitalizmi, insanlara, emeklerini
dahi satmak olanağı tanımayan bir dünya sunmaktadır.
Yeni Dünya Düzeninde Sendikacılık
Halkımızın bir sözü vardır: “Et kokarsa tuz var; tuz kokarsa ne var?” denilir.
19. Yüzyılın büyük düşünürleri, sendikaları, yalnızca kapitalizmin ortaya çıkardığı sorunların
çözümü için değil; kapitalizmin son bulması için de gerekli ve kaçınılmaz ilk adımlar olarak
görmekteydiler. 26 Yeni Dünya Düzeni koşullarında, sendikaları bu görevlerini yapamayacak
konuma indirgemek yönünde bazı nedenler ortaya çıkmış görünüyor.
Yeni Liberal iktidarlar, uyguladıkları yapısal uyum politikalarıyla işsizliği görülmemiş
ölçülerde artırırlarken, sendikaları baskı altında tutmak ve zayıflatmak konusunda da etkin bir
silaha kavuşmuşlardır. Yeni liberal politikaların uygulandığı her yerde sendikalı işçi kitlesi,
sendikasız düşük ücretle çalışmak veya sendikalı kalmakta direnerek işsiz kalmak arasında bir
tercihe zorlanmıştır. Bu çaresizlik ortamı sayesindedir ki Reagen, hava trafik kontrollerinin
grevini, Demir Leydi de Arthur Scargill’in önderliğindeki madencilerin genel grevini
başarısızlığa uğratarak sosyal devlet karşıtı politikalarının yolunu açmışlardır.
Sendikalı işçi kitlesi üzerindeki ekonomik baskılar, ülkelerin koşullarına göre değişen başka
bazı yöntemlerle eşlenmiştir. Latin Amerika’da örnekleri görülen diktatörlük rejimlerine
özgü uygulamalar ve cinayetler, bu yöntemlere dahildir. Bizde bu durumun örnekleri 12 Eylül
uygulamalarında doruğa ulaşmıştır. Ayrıca, 12 Eylül öncesinde DİSK Genel Başkanı Kemal
Türkler’in, daha yakın tarihlerde Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer’in öldürülmeleri ve 1
Mayıs 1977 katliamı gibi olaylar, sendikalar üzerindeki baskıcı uygulamaları bütünlemiştir.
Sovyet sisteminin çökmesinin ve dünyanın tek kutuplulaşması olarak ifade edilen koşulların
da egemen sınıfların sendikalar karşısında izledikleri politika üzerinde yansımaları olmuştur.
Kabul etmek gerekir ki geçmişte Bolşevik devrimini Dünyaya ve özellikle de Batıya ihraç
etme yönündeki çabalar, Batılı ülkelerin kapitalistlerini ve onların güdümündeki iktidarları
derinden etkilemiştir. Batılı egemenler, kapılarını çalan devrim tehlikesinden kurtulabilmek
için işçilerinden yükselen talepler karşısında daha tavizkâr olmak yolunu seçmişler; böylece,
sosyal devletin doğuşu karşısında daha az engel oluşturan bir tutum izlemek zorunda
kalmışlardır.
Sendikacılık da bu çerçeve içinde yerleşiklik kazanabilmiştir. Üstelik, en belirgin örnekleri
Amerikan sendikacılığının yakın tarihinde bolca görüldüğü üzere, sendikalar çoğu zaman
uluslararası düzeyde Batılı egemenlerin anti-komünist mücadelelerinin bir aracı olarak işlev
görmüşlerdir. Dolayısıyla, Sovyetlerin çökmesinin Batılı egemenlerin sendikalara ihtiyacının
ve hoşgörüsünün sınırlarını daraltan sonuçlar doğurmuş olması doğaldır. Bu durumu,
Türkiye’nin NATO’nun ileri karakolu olarak taşıdığı önemin ortadan kalkmasına
benzetebiliriz.
26
“[Sendikalarda] gerçekte söz konusu olan; görünüşte söz konusu olandan -yani, ücretin belirlenmesindenibaret olsaydı ve sermaye ile emek arasındaki mevcut ilişkiler ebedi olsaydı, bu birleşmeler gerçeklerin
zorunluluğu karşısında başarısızlığa uğrardı. Fakat onlar işçi sınıfının birleşmesine ve sınıf çatışmalarıyla birlikte
eski toplumun tümüyle yıkılmasının hazırlanmasına hizmet ederler.” Karl Marks, Travail salarié et capital
(1891), Pekin, 1982, s.82.
Bütün bu nedenlerin sonucu olarak, İsveç, Danimarka gibi bir kaç ülke hariç tutulacak olursa,
sendikalaşma oranındaki düşüşün genel bir eğilim olduğunu söyleyebiliriz. Sendikalaşma
oranının (sendikalı işçi sayısının toplam işçi sayısına oranı olarak) 1980-1994 yıllarında
Avustralya’da yüzde 48’den yüzde 35’e, Fransa’da yüzde 18’den yüzde 9’a, Hollanda’da
yüzde 35’den yüzde 26’ya, İngiltere’de yüzde 50’den yüzde 34’e, ABD’de yüzde 22’den
yüzde 16’ya düştüğü görülmektedir. 27
Ülkemizde de, Çalışma Bakanlığı verilerine göre, sendikalı işçi sayısının sigortalı işçi sayısına
oranı 1980’den günümüze gelinceye kadar, genelde yüzde 50 civarındayken yüzde 16’ya
kadar düşmüştür. Bu oran, kamu kesiminde yüzde 80’den fazlayken yüzde 60’ın altına, özel
kesimde ise yüzde 30’a yakınken yüzde 6 civarına düşmüştür. 28
Sendikacılık, uluslararası düzeyde, Yeni Dünya Düzenine başlıca üç ayrı eğilim halinde
kümelenmiş olarak girmişti. 29
Bunlardan birincisi DSF(Dünya Sendikalar Federasyonu- WFTU) tarafından temsil
edilmekteydi. Esas olarak Sovyet sendikalarıyla Sovyetlere bağlı ülkelerin sendikalarının ve
Batı’nın komünistlerin denetimi altında bulunan bazı büyük sendika merkezlerinin katılımıyla
oluşan DSF, Sovyetlerin çöküşüyle ve Doğu Blokunda ilk örneği Polonya’da ortaya çıkan,
Dayanışma Hareketi türünden oluşumların etkisiyle neredeyse silinme noktasına varacak
ölçüde zayıfladı.
Öte yandan, DSF bünyesinde yer alan ve önemli ölçüde komünistlerin denetimi altında
bulunan İtalya’nın büyük sendika merkezlerinden CGIL, DSF’yi 1973’te toplanan 9.
Kongresinde terk etmişti. Fransa’nın en büyük sendika merkezi olan komünist ağırlıklı CGT
de DSF’den ayrılmış ve 16 Mart 1999’da ASK (Avrupa İşçi Sendikaları KonfederasyonuETUC) üyesi olmuştur. CGT, UHİSK(Uluslar arası Hür İşçi Sendikaları KonfederasyonuICFTU) üyeliği için de başvurmuş; ancak, bu başvurusu henüz karara bağlanmamıştır.
Bu gelişmelerin sonucunda zayıflayan DSF’nin 25-28 Mart’ta Yeni Delhi’de yapılan
Kongresi, bazı Hintli, Arap, Latin Amerikalı, Rus sendikalardan oluşan bir yapıya sahip
olduğunu göstermektedir.
Diğer merkezi oluşturan ve başlangıçta Hıristiyan sendikaları bünyesinde toplayan DEK
(Dünya Emek Konfederasyonu-WCL,CMT) 30 bünyesindeki laikleşme eğilimi, 1960’lı
yıllarda başlamıştı. Hıristiyan sendikacılığın varlık nedeni kazanmasında, komünizmin
yayılması karşısında Hıristiyanlıktan yararlanma eğilimlerinin ağır bastığı bilinmektedir.
Dolayısıyla, Yeni Dünya Düzeni koşullarında, “yeşil kuşak” teorisi gibi, Hıristiyan
sendikacılık akımının da önemli bir varlık nedenini yitirdiği düşünülebilir.
Bu iki merkezin zayıflamakta olmasına karşın, UHİSK (Uluslararası Hür İşçi Sendikaları
Konfederasyonu-ICFTU) göreli olarak gelişen veya en azından varlığını koruyan bir merkez
niteliğindedir.
27
OCDE(OECD), Perspectives de l’Emploi, Juillet 1997, Paris, 1997. S.78.
’97-’99 petrol-iş, s.713.
29
Bkz. A. Işıklı, “Uluslararası Sendikal Örgütler”, Cahit Talas’a Armağan, MB Vakfı Yayınları:9,
Ankara, 1990, s:293-310.
28
30
Bu örgütün adı, daha önceki çalışmalarımda DİK(Dünya İş Konfederasyonu) olarak tercüme edilmişti.
Ülkemizden Türk-İş, 1960’dan bu yana UHİSK üyesidir. Türk-İş 1988’de ASK’a da üye
olmuştur. DİSK ise 1985’te UHİSK ile birlikte ASK üyeliğine de kabul edilmiştir. 1997’de
KESK ve Hak-İş, hem UHİSK’na ve ASK’a üye olmuşlardır. Hak-İş’in üyeliği, tüzüğüne
laiklik ilkesini koyma taahhüdünde bulunması sonucunda mümkün olabilmiştir.
UHİSK’nun, 3-7 Nisan 2000 tarihinde toplanan kongresinde “küreselleşme ve dayanışma”
teması ağırlıklı bir yer tutmuştur ve, “sosyal adaletin küreselleşmesi” söyleminin vurgulandığı
bir platform olarak işlev görmüştür.
Genel olarak sendikacılık hareketinde görülen bu değişmelere ek olarak, Yeni Dünya Düzeni
koşullarında yeni bazı arayışların varlığından da söz edilebilir. Bu çerçevede “korporatist
işlevsellikten bağımsız toplumsal güce” doğru “yeni enternasyonalizm” eğilimlerinin
varlığına işaret edilebilir. 31 Ancak, bütün bu gelişmelerin, Yeni Dünya Düzeninin emek ve
demokrasi karşıtı yönde dönen çarklarını etkileyecek güce eriştiklerini söylemenin uzağında
bulunduğumuz da bir gerçektir.
Dünyanın kaderinin belirlenmesinde Batı sendikacılık hareketinin önemi yadsınamaz. Ne var
ki Batı sendikacılık hareketi, tarih boyunca bir sapmadan bir başka sapmanın çıkmazına
yuvarlanarak zaman geçirdikten sonra, şimdi de Blaireci “yeni sol”un veya Avrupa merkezli
bir başka eğilimin yörüngesine girmekten başka bir şey yapabilecek güce sahip
görünmemektedir.
Bu nedenledir ki çoğu zaman, Batılı sendikaların yoksul ülkelerin emekçilerinin sorunlarına
olan ilgileri, kendi Batı merkezli çıkarlarının gözetilmesi amacının üstüne çıkamamaktadır.
Örneğin, başka ülkelerdeki düşük ücretlere veya çocuk işçi istihdamına karşı çıkmaları, rakip
ülke mamullerinin fiyatlarının artması yüzünden kendi ülkelerindeki üretimin daralmasını ve
işsizliğin artmasını veya kendi ülkelerindeki sermayenin ucuz emek peşine düşerek kaçmasını
önlemek gibi amaçlarla sınırlı kalmaktadır. Buna karşılık, kendi dışlarındaki ülkelere
dayatılan ve işsizliğin de her türlü sömürünün de gerçek kaynağını oluşturan yeni liberal
politikalara karşı aynı duyarlılığı ve tepkiyi gösterdiklerini görmek mümkün olamamaktadır.
Oysa, meselenin özü, Batı sendikacılığında, Dünya emekçileriyle içtenlikli ve etkin bir
dayanışma kurma yolunda yeterli bilincin oluşmasıyla derinden bağlantılıdır. Unutmamak
gerekir ki 1970’li yıllardan bu yana süregelen bunalımın temelinde de ve dolayısıyla Batı’da
sosyal devlet ile demokrasi arasındaki konsensusun çökmesinde de belirleyici olan gerçek,
yoksulluk ve adaletsizlik içinde yüzen bir dünyada, Batı toplumlarını birer refah adacığı
olarak yaşatmanın olanaksızlığıdır
SONUÇ ve ÖNERİLER
1. Yılların çileli birikimleriyle oluşturulmuş bulunan kamu mallarını satarak hiçbir soruna
çözüm bulunamaz. Bu yolda ısrar edilmesi, sorunları çok daha ağırlaştıracaktır.
Özelleştirmelerin şiddetle ve kesinlikle karşısındayız. Özellikle, sağlık, eğitim ve
sosyal güvenlik alanlarında değişik isimler altında gerçekleştirilen özelleştirmelerin
söz konusu alanlarda tam bir çöküş anlamına geldiğinin bilincindeyiz.
2. Yalnızca, özelleştirmelere karşı çıkarak özelleştirme yönündeki gidişi durduramayız.
Kamunun daha demokratik ve daha sosyal adaletçi bir yapılanmanın ana unsuru
olmasını sağlamak da emekçilerin ve en başta da örgütlü emekçilerin görevi olmalıdır.
31
Metin Özuğurlu, “Sendikacılık Hareketinin Krizi ve Yeni Gelişmeler”, SBF Dergisi (basılmakta).
3. İşçiler ve sendikalar tüm emekçi kesimlerin yararına olan amaçlar doğrultusunda
mücadele ettiklerini, herkese anlatmalıdırlar. Sendikasız emekçiler, özelleştirmenin
sendikalıların ayrıcalığına son vermek için gerekli olduğu yolundaki propagandaların
tutsağı olmaktan kurtarılmalıdırlar.
4. Her şey önce yozlaştırılmakta, sonra da bu yozluk, halk yararına atılımları ve
birikimleri tahrip yolundaki politikalara dayanak yapılmaktadır. Özelleştirme, pek çok
kesime bu yolla kabul ettirilebilmiştir. Bankaları ve ekonomiyi siyasetten arındırma
iddiasının, son zamanlarda yoğunlukla tekrarlanması da benzer bir durum
oluşturmaktadır. Bizler, uluslar arası sömürücü çevrelerin emrindeki siyasete
karşıyız; ancak, emekten ve halktan yana bir siyasetin oluşumu yönündeki siyasal
sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmekte sonuna kadar kararlıyız. Tüm
ekonomik kararların halktan yana bir siyasetin ürünü olması yolundaki
kararlığımızdan vazgeçemeyiz.
5. Halkımız, yararlanmadığı bir dış borcun yükü altında ezdirilmektedir. Borçtan kimler
yararlandıysa onlar ödemelidir. Borçların ödenmesini de kalkınmayı da karşılayacak
kaynak vardır. Bunun için ona buna el açmaya ve bu yüzden ulusal çıkarlarımızdan
tavizler vermeye gerek yoktur. Halkın alın terinin ve göz nurunun ürünü olan, ancak
dar bir ayrıcalıklı kesimin istifadesinde bulunan değerlerin servet vergisi yoluyla halk
için vergilendirilmesi, er geç, reddedilmesi mümkün olmayan bir zaruret olarak
ülkemiz gündemine gelecektir.
6. Türkiye, uluslararası sermayenin at oynattığı bir kumarhane olmaktan kurtarılmalıdır.
22 Şubatta görüldü ki uluslararası sömürücüler, birer yıl ara ile dayattıkları sözde
kurtarma reçeteleri sayesinde bir çırpıda ülke zenginliğinin %40’nı çarpıp
götürmüşlerdir. Bu ülke bizimdir. Bizim işgücümüzün karşısına aşılmaz vize
duvarları dikmiş olanlar, ellerini kollarını sallayarak ülkemize sermaye sokup,
kat kat fazlasını geri çekmek ayrıcalığına sahip olmamalıdırlar. Döviz ve sermaye
kontrolü doğal ve kaçınılmaz bir görevdir.
7. Avrupa Birliği’ne girmek hayaliyle, Sevr tahrikçiliğine alet olamayız. Ülkemizde
demokrasiye de, insan haklarına da gerçeklik kazandıracak olan, öncelikle biziz.
Demokrasiyi ve insan haklarını her zaman, her yerde tahrip etmiş olanlar, uluslar arası
sömürgeciler ve onların hizmetinde olanlardır. Demokrasi ve insan hakları, onların
sayesinde değil; onlara rağmen, korunacak ve geliştirilecektir.
8. Avrupa, anlaşmalarla taahhüt ettiği serbest dolaşım hakkımızı tanımazken, biz Gümrük
Birliğine girmekle tek taraflı olarak tüm kozlarımızdan ve avantajlarımızdan vazgeçmiş
bulunuyoruz. Gümrük Birliği anlaşmasını iptal etmek ve Gümrük Birliğinden derhal
çıkmak zorundayız.
9. Dış ilişkilerimizi Avrupa Birliği kapısına kilitleyemeyiz. Başta komşularımız olmak
üzere, tüm ülkelerle, çıkarlarımızla çelişen tüm bağlardan kurtulmuş olarak özgürce ve
barış ve dostluk temelinde ilişkiler kurmalıyız.
10. Emekçi halkın birliğine hiçbir şey gölge düşürmemelidir. Halkı birbirine düşman
yapmayı amaçlayan ve esas çelişkiyi örtüleyen bir takım yapay çelişkilerin
oluşturulmasına hizmet eden, her türden ırkçı tahriklere ve din sömürüsüne inançla ve
kararlılıkla karşı çıkmalıyız.
ENFLASYONLA MÜCADELE PROGRAMINDA
MALİYESİNİN İŞLEVİ VE YAPISI (2000-2003)
KAMU
Prof. Dr. Sinan Sönmez ∗
I. Giriş
Enflasyonla mücadele programı Aralık 1999 tarihinde IMF ile imzalanmış olan 17. Stand-by
anlaşmasına uygun olarak 2000 yılı başında uygulamaya konulmuştur. On ay sonra, Kasım
2000 tarihinde likidite krizi patlak vermiş ve Türkiye morataryum (dış borçları ödeyememe
durumu) ilanından IMF’ den almış olduğu finansal destek veya yeni kredi ile kurtulmuştur.
Programda bir değişiklik yapılmaksızın, IMF kredisiyle krizin geçiştirilmesi sonucunda Şubat
2001’de derin bir finansal kriz belirmiş ve TL önemli oranda devalüe edilmiştir. Kriz
karşısında hükümet, programı sürdürmekte kararlı olduğunu açıklarken, “kur çipası”ndan
vazgeçerek “dalgalı kur” rejimine geçmiştir.IMF’den yeniden ve kapsamlı bir finansal destek
talep eden koalisyon hükümeti, Kemal Derviş’in hükümet üyesi olmasıyla birlikte yeni
programı oluşturma sürecine girmişir. Önceleri “ulusal program” olarak adlandırılan yeni
önlemler paketi, daha sonra Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) başlığı altında kabul
edilmiştir. GEGP esas olarak, bir önceki programın derin kriz dikkate alınarak gözden
geçirilmiş ve daha da katılaştırılmış halidir. GEGP sürecini sağlamlaştırma doğrultusunda,
IMF ile Ocak 2002 tarihinde 18. stand-by anlaşması imzalanmıştır. IMF programlarının
uygulanması paralelinde bu kurumdan finansal destek veya kredi sağlanmıştır. IMF giderek
sayısı artan “gözden geçirme” lere bağlı olarak kredi dilimlerini açmaya başlamıştır. Kısacası,
∗
Prof.Dr., Atılım Üniv., İktisat Bölümü
Ankara Üniv., SBF (e) öğretim üyesi
IMF Türkiye ekonomisi ve hükümet(ler) üzerindeki baskısını ve denetimini giderek artırmış,
hükümetler IMF’ye stand-by anlaşmalarında verilen taahhütlerin yerine getirileceği
taahhüdünü, bu kuruma yönelik niyet mektupları ile vermiştir. Nitekim taahhütler yerine
getirildiği ölçüde veya denetim sonuçlarına bağlı olarak IMF peyderpey kredi vermeye
başlamıştır. Finansal krizin reel sektör başta olmak üzere tüm ekonomiyi ve sosyal yaşamı
tahrip ettiği bilinmektedir. Krizin etkisi siyasal alanda da ortaya çıkmış ve Kasım 2003
seçimleri sonucunda AKP Meclis’te, seçim sisteminin garabetinden yararlanarak, mutlak
çoğunluğu elde etmiştir. İslamcı bir siyasi partinin kurduğu hükümetler de IMF programını
uygulamayı sürdürmüş ve sürdürmektedir. İlginç olan nokta da İslamcı ideolojiyle yeni-liberal
programın tam anlamıyla bağdaştırılması, herhangi bir sürtüşmenin ortaya çıkmamasıdır.
Enflasyonla mücadele için gerekli olduğu ileri sürülen IMF patentli programın uygulaması
sürecinde, bu bağlamda krizi izleyen dönemde kamu maliyesinin ve/veya devlet bütçesinin
yapısındaki değişiklikler ne olmuştur? Kamu maliyesinin/bütçenin programdaki işlevi nasıl
yorumlanabilir? Bu bildiri/makalede esas olarak bu soruların yanıtlarını arayacağız. Bu
bağlamda kaçınılmaz olarak 17. Stand-by anlaşmasına başvuracağız.
II. 17. Stand-by Anlaşması
Kamu maliyesinin işlevini belirleyebilmek için yeni stand-by anlaşmasının dayandığı
9.12.1999 tarihli Niyet Mektubu’nda açıklanan “enflasyonla mücadele programı”nın
(dezenflasyon programı) içerdiği ilkeler ve düzenlemelerin incelenmesi gereklidir. Kuşkusuz
kamu maliyesi ve/veya bütçeye ilişkin düzenlemelerin, diğerlerinden tamamen soyutlanması
hem anlamlı olmaz, hem de böyle bir ayrımın yapılması güçtür. Bununla birlikte IMF
güdümlü yeni programın önemli bir ayağını oluşturması ve düzenlemeye tabi tutulan diğer
alanlarla yakın bağlantılar içinde bulunması nedeniyle kamu maliyesine verilen işlevleri ve
yapılacak düzenlemelerden kamu maliyesinin etkileşimini mercek altına almak anlamlı
gözükmektedir.
♦Resmi belgelerde programın dayandığı üç temel öğe veya ilke; “kamu kesimi temel
fazlasının mümkün olduğunca yüksek tutulması, yapısal reformlar ve tutarlı gelir politikaları
ile desteklenmiş sıkı döviz kuru taahhütleridir”(Hazine Müsteşarlığı, 2000) . Bir başka
deyişle uygulanacak modelde; (a) daraltıcı bütçe/maliye politikası, (b) belirtilen bütçe/maliye
politikası ile uyumlu para/kur politikaları, (c) kamu çalışanlarının maaş ve ücretlerinin
öngörülen enflasyona göre, özel sektörde ise fiyat ve ücretlerin piyasa koşullarınca
belirlenmesini öngören gelirler politikası, (d) ekonomiyi bir bütün olarak “serbest” piyasa
koşullarına, bu bağlamda yabancı sermayeye açacak olan özelleştirme, deregülasyon ve
serbestleşme uygulamasının hızlandırılmasını ve kapsamının genişletilmesini içeren “yapısal
reformlar” başlıca politika araçlarıdır. Nominal kur çipasına dayalı dezenflasyon programının
vazgeçilmez performans kriterleri arasında yer alan ve kamu kesimi genel dengesi ve bütçe
politikası açısından ciddi kısıtlamalar getiren “kamu kesimi temel fazlası”nın ne anlama
geldiğini ve kapsamını açıklamak gerekiyor. Söz konusu fazla merkezi konsolide bütçeyi,
bütçe dışı fonları (BDF), yerel yönetimleri, finans sektörü dışında faaliyet gösteren kamu
teşebbüslerini, Merkez Bankası’nı ve kamu bankalarının görev zararlarını kapsamaktadır.
Uygulanacak programda konsolide kamu kesimi sektörü temel fazlasının için özelleştirme
gelirleri hariç üçer aylık performans kriterlerinin, özelleştirme gelirlerini de içeren yıllık ayrı
bir performans kriterinin belirlenmesi, söz konusu kavramın önemini ortaya koymaktadır. Bu
bağlamda performans kriteri oluşturacak temel fazlaya ilişkin konsolide kamu kesimi ise
konsolide bütçeyi, sekiz KİT’i, İşsizlik Sigortası Fonu’nu ve üç sosyal güvenlik kuruluşunu
kapsamaktadır. Konsolide bütçenin yanısıra ilgili kurum ve/veya kuruluşların bütçelerinde
faiz ödemeleri dışındaki kalemlerin fazla vermesi ve bu fazlanın performans kriteri olarak
belirlenmesi söz konusudur. Performans kriteri programın öngörüldüğü biçimde işlediğine
ilişkin en önemli gösterge olup, IMF’ nin açmayı taahhüt ettiği kredi dilimlerinin serbest
bırakılmasında belirleyici olmaktadır. Eğer öngörülen hedefe ulaşılmazsa, yani performans
kriterine uyulmazsa, programın devamı IMF İcra Direktörler Kurulu’ un onayını
gerektirmektedir. Bu kurul, eğer sapma çok küçük ise ve hükümet, programı tekrar rayına
oturtmak için iyileştirici önlemler alabileceğini kanıtlarsa bu tür bir onayı vermektedir.
Kısacası performans kriterleri arasında önde gelen konsolide kamu kesimi temel fazlası, IMF
güdümlü programın devamı ve IMF’ nin yeni kredi dilimlerinin açılmasını onaylaması için
yaşamsal bir öneme sahiptir. Dolayısıyla kamu maliyesinin, bu bağlamda maliye/bütçe
politikasının öngörüldüğü biçimde uygulanmasına, IMF güdümlü programım sürdürülmesi
yönünden anahtar rolü verilmektedir.
♦Yukarıda belirtilen temel politikaların yürütülmesinde kamu maliyesi, bu bağlamda
konsolide bütçenin yaşamsal bir işleve sahip olduğu saptanmaktadır. Kamu kesimi temel
fazlasının elde edilmesinde konsolide bütçenin en önemli role sahip olması söz konusudur.
Bütçeden yapılacak faiz ödemelerinin aksatılmaksızın yerine getirilmesi sürdürebilir iç
borçlanmanın sağlanması için olmazsa olmaz koşul olarak ortaya konulduğu için, geri kalan
kalemlerde reel anlamda harcamaların daraltılması gerekli olmuştur. Yalnızca yatırım ve cari
harcamaların personel ödemeleri değil, transfer harcamaları içinde yer alan diğer kalemlerin
de genelde olumsuz yönde etkilenmeleri kaçılmaz hale gelmektedir. Daraltıcı maliye/bütçe
politikaları bu temelden yükselmekte, bütçenin temel işlevi faiz ödemelerinin yerine
getirilmesi olmaktadır. Faiz dışı fazla hedefi gelirler politikasının kamu ayağını belirlemekte,
beklenen enflasyona göre ücret/maaş artışları, reel ücretlerin olumsuz etkilenmesine yol
açmaktadır. Enflasyon belirleme tekniklerinin güvenilirliği tartışmasına girmeksizin önemli
gördüğümüz bir noktaya değinmek gerekiyor; rantın bizzat uygulanan politikalar tarafından
beslendiği ve büyük boyutlara ulaştığı bir ekonomide, özellikle düşük hatta orta-alt gelir
grubunun tüketim harcamalarına konu olan mal kalemlerinde fiyat artışlarının yüksek
olmaması, ağırlıklandırılmış ortalama fiyat artış rasyosunun çok da anlamlı olmadığını işaret
etmektedir. Kaldı ki, gelir bölüşümündeki eşitsizliklerin ulaştığı boyut, kısmi bir rahatlama
sağlasa da tedrici bir düzenlemeyi gerekli kılarken, resmi çevrelerce “refah payı” olarak
adlandırılan düzenleme,çalışan kesimleri ikna etmemekle birlikte propaganda amacıyla
kullanılmıştır. Yapısal reformlar olarak nitelendirilen düzenlemelerin kapsamı ve özellikleri
dikkate alındığında bir bütün olarak söz konusu reformların serbestleşme, deregülasyon ve
özelleştirmeyi öngördüğü saptanmaktadır. Bu durumda reform, bir bütün olarak Türkiye
ekonomisinin, sorgulanmaksızın küresel düzene bir biçimde eklemlenmesi politikalarını
içermektedir. Bu tür düzenlemelerle kamu ekonomisinin güçsüzleştirilmesi, sosyal kazanımlar
ile sosyal devletin tasfiyesi, kamu yönetiminin zayıflatılması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda
kamu maliyesi, bu bağlamda bütçenin yapısını etkilenmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Bu
noktada özelleştirme hedefi ve politikaları üzerinde kısaca durmak gereklidir. Niyet
Mektubu’nda ifade edildiği biçimiyle, “Yapısal reformlara mali ayarlamayı sürdürebilir
kılmak, etkinliği artırmak ve artan özelleştirme gelirleri sayesinde kamu borcunun
azaltılmasını kolaylaştırmak için ihtiyaç vardır”. Bir yandan sosyal devlet bağlamında yerine
getirilmesi gerekli görevlerden kaynaklanan harcamaların hızlı biçimde kısılmasına yer
verilirken, aynı zamanda ticarileştirme ve özelleştirmenin kamu hizmet üretimi ve sunumuna
taşınması anlam yüklüdür. Bu politikaların göstergesi olarak konsolide bütçe başlangıç
ödeneklerinde eğitim, sağlık, kültür hizmetlerini kapsayan sosyal ihtiyaç kalemlerinin payının
1992-2000 kesitinde % 26.1’den % 12.3’e, kollektif üretim altyapısını oluşturan ekonomik
hizmetlere ayrılan payın da aynı zaman kesitinde %17’den % 6.2’ye düşürüldüğü
gözlenmektedir
♦17. Stand-by anlaşması ile uygulamaya konulan nominal kur çipasına dayalı dezenflasyon
programı kamu maliyesi yönünden kamu iç borçlanmasını sınırlandırma, borçlanmanın
vadesini uzatma ve faizleri aşağı çekmeyi hedeflemiştir. Programın bu açıdan önemli bir
özelliği de dış finansmanın, bu bağlamda dış borçlanmanın iç borçlanmayı ikame etmesi
tasarımıdır. Aslında dış finansman ve/veya borçlanma dezenflasyon programında olmazsa
olmaz koşul veya değişkendir. Şöyle ki, Merkez Bankası net iç varlıklar kaleminin
sınırlandırılması, piyasa fonlamasının net dış varlıklara bağlanması söz konusudur. Böylece
piyasanın likidite ihtiyacının karşılanması için net uluslararası rezervlerin artırılması gerekli
kılınmıştır. Rezervler Merkez Bankası’nın stokladığı altın ve döviz miktarından brüt
uluslararası yükümlülüklerin çıkartılmasıyla elde edilmektedir. Emisyonu olanaklı kılan
parasal taban genişlemesi ise rezervlerin artışına bağlıdır. Net rezerv artışı Hazine ve
bankaların Merkez Bankası’na döviz satışı ile olanaklı kılınmaktadır. Kısacası IMF modelinin
çalışabilmesi için Hazine’nin ve bankaların dış finansal piyasalardan borçlanabilmeleri,
yabancı sermaye girişi ve döviz kazandıran özelleştirmelerin yapılması gerekli olmaktadır.
Dikkate alınması gerekli diğer koşullar arasında cari açığın finanse edilebilir düzeyde
seyretmesi, bütçe/kamu açıklarının kapatılması veya minimum düzeye çekilmesi ve
bankacılık sisteminin döviz/TL cinsinden likit kalması, yani yükümlülüklerini aksatmaksızın
yerine getirmesi bulunmaktadır.
♦Dezenflasyon programı 2000-2002 döneminde enflasyonu giderek düşürmeye kilitlenmiştir.
Programa göre 2000 yılı sonunda TEFE artış hızı %20’ye TÜFE’ ninki ise %25’e
düşürülecek, 2001 yılı sonunda TEFE ve TÜFE artış hızları sırasıyla %10 ve %12 olacak,
2002 yılı sonunda ise ilgili oranlar sırasıyla %5 ve %7’ye çekilecektir. Program kamu kesimi
temel dengesinin 2000 yılında - GSMH’ nin %1.5’ine eşit olacağı öngörülen deprem
harcamaları hariç- GSMH’ nin %3.7’si kadar fazla vermesini hedeflemektedir. 1999 yılında
kamu kesimi temel dengesinin GSMH’ ye göre %1.9 açık verdiği dikkate alınırsa, GSMH’
nin %5.6’sına karşılık gelen bir yeniden yapılanmanın öngörüldüğü ortaya çıkmaktadır. 2000
yılı konsolide bütçesi de dezenflasyon programının hedefleri doğrultusunda hazırlanmıştır;
46.7 katrilyon TL’ye ulaşan bütçe başlangıç ödeneklerinin %21.2’si personele, %5’i yatırıma
ayrılırken, faiz ödemelerinin payı %45.3 olarak saptanmıştır. Faiz ödemelerinin vergi
gelirlerine ve bütçe gelirlerine oranı ise sırasıyla %88.1 ve %64.9 olarak belirlenmiştir. Bütçe
gelirlerinin toplam giderleri karşılama oranı %69.8, vergi gelirlerininki ise %51.4 olarak
öngörülmüş, toplam bütçenin %30.2’sine karşılık gelen 14.1 katrilyon TL tutarında bütçe
açığı hesaplanmış, ancak toplam bütçe ödeneklerinin %54.7’sine ulaşan faiz hariç giderlerden
7 katrilyon TL’ye ulaşan, bir başka deyişle bu tür giderlerin %27.4’üne ulaşan bir tasarruf
fazlası hedeflenmiştir. Faiz dışındaki harcama kalemlerinden, özellikle reel harcama
kalemlerinden yapılacak tasarrufun iç borç faiz ödemelerinde kullanılması söz konusudur.
Dolayısıyla konsolide bütçenin finansman ihtiyacı 14 katrilyon TL dolayında belirlenmiştir.
Devlet tahvili ve hazine bonosu (DİBS: Devlet İç Borçlanma Senetleri) ihracına dayalı kamu
iç borçlanmasında vadenin uzatılması ve faizlerin düşürülmesi perspektifinde toplam DİBS
stokunda kısa vadeli bono payının Aralık 1999 ile Aralık 2000 yılı aralığında %14.1’den
%5.6’ya çekildiği,buna karşın uzun vadeli tahvil ihracına ağırlık verildiği gözlenmektedir.
Borçlanma sürecinde Hazine bileşik faizinin Kasım 2000 krizine dek hızla düştüğü ve
ortalama oranın %37.9’a eşitlendiği, yıllık ortalama enflasyon oranı (TÜFE) dikkate
alındığında yıllık net getirinin - %10.9’a gerilediği saptanmaktadır. Ancak düşük kur
politikasına paralel olarak DİBS’ lerin dolar bazındaki getirisi, 1999 yılına göre yarı yarıya
azalmış olmasına karşın, gene de yüksek bir oran olan %11 düzeyini yakalamıştır. 2000
yılında 13.5 katrilyon TL tutarında net borçlanmaya gidilmiş ve iç borç stoku 36.4 katrilyon
TL’ye ulaşmıştır. Nakit dışı borcun oranı %19.2’ye ulaşmakta olup, sabit faizli borcun oranı
%56, değişken faizli borcunki %36, döviz ve dövize endeksli borcun oranı ise %8’dir.
III. Programın Kaçınılmaz Sonucu: Finansal Krizler
22 Kasım 2000 tarihinde beliren döviz/likidite krizi bizzat uygulanan modelden
kaynaklanmıştır. Düşük döviz kuru temelinde uygulanan politika demeti, cari açıktaki
patlama ile dış ödemeler dengesinde somutlaşan istikrarsızlık ve çalkantı, hızla finansal
piyasalara yayılmıştır. Dış finansal serbestleşme ile faiz ve döviz kurunu politika araçları
olarak kullanma olanağını yitiren Merkez Bankası’nın pasif konuma itilmesi, 17. stand-by
anlaşması ile net iç varlıkların dar bir bir bant içine sıkıştırılmasıyla tamama erdirilmiştir. Bu
olgu bankaların likit olmaması ile birlikte ele alındığında krizin tetiklenmesi kaçınılmaz
olmuştur. Ancak likidite darlığını bankaların zaman içinde oluşan hastalıklı ve kırılgan
yapılarını dikkate alarak çözümlemek gerekmektedir. Ticari bankalar gerçek bankacılık
faaliyetlerinden uzaklaşıp DIBS ticaretine odaklandıkları, yetersiz sermaye tabanına sahip
oldukları, kredi riskini ölçme ve değerlendirmede gerçekçi olmadıkları, ortaklarına ve bağlı
şirketlere aşırı kredi kullandırdıkları, aşırı derecede vade uyumsuzluğuna sahip oldukları ve
kısa vadeli dış borçlanmanın yol açtığı aşırı (net) döviz açık pozisyonuna sahip oldukları
ölçüde kırılgan bir yapıya sahip olmuşlardır. Sorunlu olan bankalar portföylerindeki DİBS’
leri Merkez Bankası’na, daha sonra geri almak üzere satarak likidite sağlamalarının
sınırlandırılmış olması nedeniyle, çok yüksek faiz üzerinden repoya yönelmişler, Merkez
Bankası ise stand-by anlaşması gereği bankalara açtığı kredi ve açık piyasa işlemleri (APİ)
hacmini genişletememiştir. Bir bütün olarak ele alındığında IMF patentli dezenflasyon
programı dış finansman ve/veya borçlanmaya dayandığı ölçüde kırılganlığı bizzat bünyesinde
taşımaktadır. Eylül 2000’den itibaren yaklaşan krizin sinyalleri dış piyasalar kadar iç
piyasalardan da alınmaya başlanmıştır. Dış piyasalardan borçlanma faizine uygulanan risk
primi artmaya başlamıştır. İç piyasalarda ise, Ağustos ayından itibaren bankaların üç aylık
tasarruf mevduatına uyguladıkları faiz, İnterbank gecelik faizi (TL) ve DİBS yıllık bileşik
faizi tırmanışa geçmeye başlamıştır. Bu ortamda likidite krizi, tümüyle yabancı ve yerli
aktörlerin sıcak sermaye hareketlerinden oluşan; borsadan yurtdışına çıkışlar, yenilenmeyen
kısa vadeli dış krediler, borç senetlerinin dolara çevrilmesi ve diğer yerli varlıkların dolara ve
yurtdışına yönelmelerinden ve on gün içinde net dış varlıklarda ve Merkez Bankası
rezervlerindeki erimeden kaynaklanmıştır
♦Kasım’da patlak veren krizin aşılması doğrultusunda Merkez Bankası IMF’ nin onayı ile
bankalara API ile TL cinsinden likidite sağlamış, bir başka deyişle bankalarla repo yapmış,
böylelikle belirli bir süre için net iç varlıklarını artırarak emisyona gitmiştir. Bankalar TL
cinsinden likiditeyi kullanarak Merkez Bankası’ndan döviz satın almışlar, sonuçta Banka’nın
büyük ölçüde borçlanma yoluyla elde ettiği rezervleri önemli ölçüde erimiştir (17 Kasım-1
Aralık tarihleri arasında brüt döviz rezervlerindeki azalma 5.5 milyar dolara ulaşmıştır).
Faizlerdeki yükselme ve rezervlerin kullanılmasının yanısıra IMF’ nin açtığı kredi krizin
geçiştirilmesinde etkin olmuştur. IMF’ nin “Ek Rezerv İmkanı” kapsamında kısa vadeli ve %
7 gibi yüksek faiz üzerinden 7 450 milyon dolar tutarında desteğin yanısıra, stand-by
çerçevesinde 1 670 milyon dolar tutarında kredi dilimini açmayı kabul etmiştir. Dünya
bankası ise Ülke Yardım Stratejisi kapsamında 1 028 milyon dolar (778 milyon dolarlık kısmı
kamu bankalarının özelleştirilmesi temel koşuluna dayalı Mali Sektör Kredisi, 250 milyon
dolarlık kısmı Özelleştirmeye Sosyal Destek Programı çerçevesinde verilen kredidir), kamu
bankalarının yeniden yapılandırılmasına Destek Kredisi olarak da 500 milyon dolar tutarında
kaynağı BDDK’ ya tahsis etmeyi kabul etmiştir. Kriz sürecinde açıklanan 62 maddelik ek
Niyet Mektubu’nda mevcut maliye/bütçe, para/kur ve gelirler politikalarının kararlılıkla
sürdürüleceği vurgulanmıştır. İlginç olan bir husus da bankalardaki mevduat garanti
sisteminin sürdürüleceğinin ve yabancı bankaların Türkiye’deki ticari bankalara açtıkları
kredilerin hükümetin güvencesinde olduğunun açıklanmasıdır. Niyet Mektubu’nun çarpıcı bir
özelliği de “yapısal reformlar” bağlamında
verilmesidir.
çok ayrıntılı bir özelleştirme takvimine yer
♦Aralık 2000’de yapılan düzenlemelerden 19-22 Şubat 2001 tarihinde beliren ve etkileri
zaman içinde derinlik kazanan ve yayılan ana finansal krize uzanan kesitte, 17. Stand-by
anlaşması ile alınan önlemlerin ve iktisat politikası araçlarının daha da güçlendirilerek
uygulanmasına devam edilmiştir. Bu bağlamda enflasyonu aşağı çekmek doğrultusunda kamu
kesimi ve konsolide bütçe temel fazlasının elde edilmesi için daraltıcı maliye/bütçe
politikaları, sıkı döviz taahhüdüne dayalı para politikası, buna uygun gelirler politikası
sürdürülmüş, özeleştirmelere hız kazandırmak için yeni düzenlemeler yapılmıştır. 2001 yılı
için GSMH artışı % 4.5, GSMH deflatörü % 18, yıl sonu itibariyle TEFE % 10, TÜFE % 12,
yıllık ortalama dolar kuru 715 bin TL, cari işlemlerin GSMH’ ye oranı % 3.1 olarak
belirlenmiştir. Yaklaşık 48.4 katrilyon TL olarak belirlenen konsolide bütçede faiz dışı fazla
11.4 katrilyon TL, bütçe açığı da 5.2 katrilyon TL olarak öngörülmüştür. Bir başka deyişle
bütçenin GSMH’ ye oranı % 31.5’e çekilmiş, faiz dışı giderlerin GSMH’ ye oranı % 20.7
olarak saptanmıştır. Faiz dışı fazla 2000 yılı gerçekleşme tahminlerine göre artırılarak % 7.5, .
faiz ödemelerinin GSMH’ ye oranı % 10.9, personel giderleri ve yatırımların payları ise
sırasıyla % 7.8 ve % 2.3 olarak belirlenmiştir. Sosyal güvenlik kurumlarına yapılacak
ödemelerin payı % 2.8 ile yaklaşık olarak sabit tutulmuştur. 2001 yılı bütçesi maliye/bütçe
politikalarının daraltıcı yönünü açıkça sergilemektedir; faiz ödemeleri bir başka “çipa”
olmakta, faiz dışı fazlanın yüksek tutulmasına bağlı olarak reel harcamalar düşük düzeyde
tutulmaktadır. Finansman yönünden özelleştirmeler ve vergiler ile toplam 43.1 katrilyon TL
tutarında gelire ulaşılacağı, açığın 4.8 katrilyon liralık kısmının net iç borçlanma, 0.4
katrilyonluk kısmının da net dış borçlanmayla finanse edileceği kurgusu yapılmıştır.
İç borçlanmanın azaltılması ve borç faizlerinin yaptığı mali baskının hafifletilmesi stratejisi,
faiz hadlerinin aşağı çekilmesi ve dış finansmana ağırlık verilmesi tasarımına dayanmaktadır.
Oysa Kasım krizinin yol açtığı dengesizlik tüm hesapların yeniden gözden geçirilmesini
gerektirmekteydi. Dengesizlik ve belirsizlik ortamında hükümet, IMF ve Dünya Bankası’ndan
takvime bağlı olarak elde edeceği dış finansmana dayanarak, mevcut dezenflasyon programını
uygulamaya devam etmiş, 2001 yılına ilişkin makro göstergeler ve bütçe hedefleri gerçekçi
olmayan biçimde belirlenmiştir. Böylece Kasım 2000’de ortaya çıkan öncü krizin amorti
edilmesi ve dengelerin yeniden kurulması sürecinde, Kasım ayında tavan yapan faizlerin
yeniden % 30'lar düzeyine çekilmesinin ve/veya bu düzeyin uzun süre korunabilmesinin çok
güç, hatta olanaksız olduğu, finansal krize bağlı olarak bilançoları bozulan bankaların
dışarıdan borçlanmalarının giderek güçleştiği, enflasyonda belirli bir düşmenin yaşanmış
olmasına karşın saptanan hedeflerin aşılmış bulunduğu, bankaların kamu kağıtlarına
yönelmeleri için devlet borçlanmasına uygulanan faiz hadlerinin yukarı çekilmesinin
kaçınılmaz olduğu ve böylelikle enflasyonist baskının artacağı, dış finansmanın giderek
zorlaştığı, krize rağmen döviz kuru üzerindeki baskının TL’deki aşırı değerlenmeyi
sürdürdüğü, piyasanın fonlanmasında Merkez Bankası’nın pasif konumunun sürdürülmesinin
ve borçlanma yoluyla uluslararası rezervlerin artırılmasının, kısa vadeli sermaye
hareketlerinin hiçbir biçimde denetlenmediği bir ortamda yüksek riziko arz ettiği, TMSF’ ye
transfer edilen özel bankaların zararlarının giderek arttığı ve finansman ihtiyaçlarının büyük
boyutlara ulaştığı dikkate alınmamıştır. Nitekim Kasım ayında geçiştirilen öncü kriz, 19 Şubat
2001 tarihindeki siyasi kriz ve/veya gerginlik ile daha şiddetli olarak ana kriz şeklinde ortaya
çıkmıştır. Siyasi gerginlik olgunlaşmış bulunan finansal krizin bahanesi veya ateşleyicisi
olmuştur. Siyasal gerginlik finansal çöküşün tarihini yalnızca öne almıştır.
IV. GEPG: Temizlik Harekatı mı?
Şubat 2001 kriziyle birlikte, 2001 yılı için yapılan makroekonomik ve konsolide bütçeye
ilişkin rakamsal öngörüler ve hedefler de facto ortadan kalkmıştır. Kur çipasının terkedilerek
dalgalı kur uygulamasına geçilmesi, dezenflasyon programının terk edilmesine yol açmamış,
programın daha da güçlendirilmesi yolunda yeni düzenlemeler yapılmaya başlanmıştır.
Güçlendirilmiş haliyle yeni program 14 Nisan ve 15 Mayıs tarihlerinde iki aşamada
açıklanmıştır. Önceleri “Ulusal Program”, daha sonra ise “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”
(GEGP) olarak tanımlanan yeni dezenflasyon ve yapısal uyarlanma programında, amacın,
“…bir daha geri dönülmeyecek şekilde kamu yönetiminin ve ekonominin yeniden
yapılandırılmasına yönelik altyapıyı oluşturmak” olduğu belirtilmiştir.
♦GEPG’ nin içeriğinin ayrıntılarıyla açıklanması ve değerlendirmesine girmeyerek,
konumuz açısından önemli gördüğümüz değişkenler üzerinde duracağız. GEPG’ de GSMH’
nin 2001’de % 3 oranında küçüldükten sonra 2002’de % 5, 2003’de ise % 6 büyüyeceği
öngörülmektedir.TÜFE artışı hızının yıl sonu itibariyle 2001’de % 52.5, 2002’de % 20,
2003’de % 15 olacağı öngörülmüştür. TEFE’ deki artış oranı ise ilgili yıllar için sırasıyla %
57.6, % 16.6 ve % 12.4’tür.Konsolide bütçeden net faiz ödemelerinin GSMH’ ye oranının
2001-2003 kesitinde yıllara göre sırasıyla % 20.1, % 19.1 ve % 16.1 olacağı, faiz dışı
denge/GSMH rasyosunun 2001 için % 5.1, 2002 ve 2003’ de ise % 5.6’ya eşitleneceği
öngörülmektedir (rasyo kamu kesimi için ilgili yıllarda sırasıyla % 5.5, % 6.5 ve % 6.5 olarak
öngörülmüştür). Bütçe açığı aynı zaman diliminde azalarak % 15’ten önce % 13.6’ya, daha
sonra ise % 10.5’eşit hale gelecektir. Konsolide kamu kesimi dengesinin de paralel bir
gelişme göstererek 2000 yılında % 5.5, kalan iki yılda ise % 6.5’e eşitleneceği
öngörülmektedir. Bu “olumlu” gelişmeler kamu kesimi borçlanma gereğini azaltacaktır.
GSMH’ ye göre finansman ihtiyacı 2001 yılında % 17.1, 2002’de % 9.7 ve 2003’te % 6.9
olacaktır. GEPG tasarımında mali istikrarsızlık ve kırılganlığın giderilmesi, faiz dışı kamu
harcamalarının olabildiğince azaltılması ve adeta maliye politikasının tasfiyesi düşüncesine
dayanmaktadır.
♦Borçlanmanın ve borç faiz ödemelerinin konsolide bütçe üzerindeki baskısını, maliekonomik dengeleri nasıl sarstığını ve krizin etkilerini somut olarak ortaya koyabilmek için
2001 yılı konsolide bütçesinin yetersizliği nedeniyle çıkarılan 30.6 katrilyon TL tutarındaki ek
bütçe ödeneklerinin gider kalemleri arasındaki dağılımını ele almak gerekmektedir. Personel
ve yatırım harcamalarının payı 1.2 kat artarken faiz ödemelerinin payı 2.5 kat artmış, 30.6
katrilyon tutarındaki ek ödeneğin 24.6 katrilyon TL tutarındaki kısmı faiz ödemelerine
ayrılmıştır. Bir başka deyişle ek bütçenin % 8.5’i personel giderlerine, % 0.9’u yatırımlara, %
2.5’i sosyal güvenlik kurumlarına, % 1.3’ü görev zararı karşılığı olarak Halk Bankası ve
Ziraat Bankası’na, % 0.5’i KİT’lere, % 0.2’si tarımsal desteklemeye ayrılmıştır. Buna karşın
faiz ödemelerine ayrılan pay % 80.3’e ulaşmaktadır. Nitekim mali yıl sonu itibariyle faiz
ödemelerinin konsolide bütçe giderlerine oranı % 51.1’e tırmanarak, 2000 yılında % 43.9 olan
oranının yedi puan üzerine çıkmıştır. Faiz ödemelerinin konsolide bütçe gelirlerine oranı %
79.3’e tırmanarak, bir önceki yıla ilişkin % 60.6’lık oranı hızla geride bırakmış, daha dramatik
bir gelişme ise faiz ödemelerinin vergi gelirlerinin % 103.3’üne ulaşmasıyla ortaya çıkmıştır.
Böylelikle ilk kez konsolide bütçe kapsamında toplanan tüm vergi gelirleri faiz ödemelerine
yetmemiştir. Bu olumsuz gelişmeler faiz ödemelerinin GSMH’ ye oranının hızla
yükselmesiyle somutlaşmıştır. İlgili rasyo % 22.9 (iç borç faizi: % 20.9) olarak
gerçekleşmiştir. Bir başka deyişle GSMH’ nin beşte birinden fazlası faiz ödemesinde
kullanılmıştır. Bir bütün olarak ele alındığında 2001 yılı bütçesi gerçekleşmeleri bütçe
giderlerinin GSMH’ ye oranının % 43.5’e tırmandığını, faiz ödemeleri haricinde oranın %
20.9’a indiğini, reel harcama oranının ise yalnızca % 13.7 olduğunu göstermektedir. Buna
karşın faiz dışı fazla % 6. 7’ye ulaşmış, böylece GEGP’ de öngörülen oranın 1.2 puan
üzerinde gerçekleşmiştir. Buna karşın bütçe açığının bir önceki yıla göre 1.5 kat artarak
GSMH’ nin % 16.2’sine eşitlendiği görülmektedir.
2000 yılı sonunda 36.4 katrilyon TL olan iç borç stoku, 2001 sonunda 122.2 katrilyon TL’ye
sıçramıştır. 209.6 katrilyon TL tutarında borçlanma yapılırken, 164.4 katrilyon TL’ye ulaşan
iç borç servisi yerine getirilmiş ve 85.7 katrilyon TL dolayında net borçlanma sağlanmıştır.
Bu rakamların anlamını ortaya koyabilmek için iç borç döviz/faiz yapısının, nakit dışı borcun
ele alınması ve 15-17 Haziran tarihlerinde yapılan takas işlemine değinilmesi gerekmektedir.
Öncelikle belirtilmesi gerekli husus iç borç takasının ne anlama geldiğidir. Hazine vadesi
2001 ve 2002 yıllarında dolan TL cinsinden DİBS’ lerin, dövize endeksli ve TL cinsinden
değişken faizli yeni senetlerle değiştirilmesine yönelik takas ihaleleri düzenlemiştir. Sonradan
yapılan TAP satışları da dahil olmak üzere takas işlemi sonunda net bazda 6.2 katrilyon TL
değerli senedin, 3 ve 5 yıl vadeli dövize endeksli, 3.1 katrilyon TL tutarında senedin 1 ve 2 yıl
vadeli TL cinsinden değişken faizli tahvillerle değiştirilmesi gerçekleştirilmiştir. Üç yıllık
dövize endeksli tahviller iki grupta değerlendirilmiş ve getiri oranları % 14.9 ve % 14.5 olarak
saptanmıştır. Oysa ki uluslararası piyasalarda LIBOR oranı % 3.8’dir. 2001 yıl vadeli ve
düşük faizli TL cinsinden senetlerin takas edildiği yeni tahvillerin değişken faize sahip
olmaları getirinin kaçınılmaz olarak artmasını sağlamıştır. Takas işlemiyle özel bankaların
döviz pozisyonu açıklarının kapatılması, düşük faizli tahvillerden kaynaklanan zararlarının
karşılanması, gelecek aylarda ortaya çıkabilecek kur rizikosunun Hazine tarafından
üstlenilmesi amaçlanmıştır. Takas işlemi öncesinde döviz kuru 1 160 000 TL/$ olarak
sabitlenmişken, takası izleyen bir hafta içinde kur 100 000 TL artmış, böylece Hazine
bankacılık kesimine bir haftada kur farkından doğan 534 trilyon TL tutarında kaynak
aktarmıştır. 2001 yılı ek bütçesinden kamu yatırımlarına, KİT’lere ve tarımsal desteklemeye
toplam 508 trilyon TL tutarında ödenek ayrılmış olduğu anımsanırsa, özel bankalara yalnızca
bir haftada aktarılan kaynağın boyutu ortaya çıkmaktadır. Kur farklarının konsolide bütçede
yer almaması nedeniyle de faiz ödemeleri kalemi gerçeği yansıtmamaktadır. Takas işlemiyle
birlikte özel bankaların Mart 2001 sonunda 6.2 milyar dolara ulaşan döviz açık
pozisyonlarının 5.3 milyar dolarlık kısmı kapatılmıştır İkinci husus kriz sürecinde reel
borçlanma faizlerinin artması ve kamu bankaları ile TSMF’ ye transfer edilen bankalara
yapılan kaynak transferi nedeniyle borçlanmanın ve borç stokunun artış göstermesidir. Kamu
bankalarının görev zararları ve sermaye desteğine mahsuben 16 Mayıs tarihinden itibaren
ihraç edilen borç senetlerinin tutarı 29.9 katrilyon TL’ye ulaşmıştır. TMSF’ da yer alan
bankaların rehabilite edilmesi için ise 19.7 katrilyon TL tutarında senet ihraç edilmiştir.
Dolayısıyla toplam ihraç edilen ve takas edilen senet tutarı 49.6 katrilyon TL’ye ulaşmıştır, bu
tutarın 8.5 katrilyon TL’lik kısmı döviz cinsinden veya dövize endeksli senetlerdir. 2001 yılı
sonu itibariyle 122.2 katrilyon TL’ye ulaşan toplam borç stokunda nakit dışı borcun 63.8
katrilyon TL’ye (% 52) ulaştığı saptanmaktadır. Nakit dışı borcun bu denli yüksek olmasının
nedeni, yukarıda belirtildiği gibi kamu bankalarına ve TMSF’ deki bankalara tahvil
ihracından kaynaklanmaktadır. TL cinsinden ihraç edilen senetlerin (% 41) tümünün değişken
faizli olduğu, döviz cinsinden senetlerin önemli bir paya sahip bulunduğu (% 10), dövize
endeksli senetlerin payının ise % 2’ye eşit olduğu saptanmaktadır. Nakit borçlanma da dikkate
alınırsa toplam iç borç stokunda değişken faizli borç tutarının % 49.9’luk paya sahip olduğu
gözlenmektedir. Buna karşın sabit faizli borcun payı yalnızca % 14.5’dir. Döviz cinsinden
borcun payı % 16, dövize endeksli borcunki ise % 19.6’dır. İç borç stokunun döviz/faiz yapısı
maliyeti yüksek bir borçlanmanın gerçekleştirildiğini sergilemektedir.
Tablo 1. Konsolide Bütçeye İlişkin Oranlar
(yüzde)
1978
1989
1999
2000
2001
2002*
2002**
Bütçe Gideri/GSMH
20.4
16.9
35.9
37.9
43.5
35.0
42.2
40.8
Reel Harcamalar/Bütçe Gideri
65.7
60.0
36.2
34.4
30.5
36.2
32.9
25.6
Vergi Geliri/GSMH
15.0
11.1
18.9
21.0
22.2
21.2
21.8
24.2
Faiz Hariç Bütçe/GSMH
19.9
13.3
22.2
20.9
21.9
20.2
23.3
22.4
Vergi Geliri/Bütçe Gideri
73.4
65.7
52.7
56.7
49.5
58.9
51.6
59.4
Bütçe Geliri/Bütçe Gideri
92.5
80.7
67.4
71.6
64.5
72.5
66.1
69.6
1.5
8.2
11.7
10.6
15.9
9.8
14.3
12.4
0.5
4.9
13.7
16.3
22.9
15.6
19.0
18.5
- 1.0
- 3.3
2.0
4.4
7.0
5.8
4.7
6.0
Toplam Faiz/Bütçe Gideri
2.1
21.3
38.2
43.8
51.1
43.5
44.9
45.2
Toplam Faiz/Bütçe Geliri
2.6
26.3
56.6
61.1
79.3
60.1
67.9
65.0
3.0
32.3
72.4
77.1
103.3
73.9
87.1
76.2
Personel Harcamaları/Bütçe Gideri
35.3
33.0
26.6
21.4
18.9
22.3
20.1
20.4
Yatırım Harcamaları/Bütçe Gideri
20.4
13.3
5.5
5.2
5.2
5.8
6.0
5.2
Bütçe Açığı/GSMH
Toplam Faiz /GSMH
Faiz Hariç Bütçe Dengesi/GSMH
Toplam Faiz/Vergi Geliri
*
Hedefler
** Gerçekleşme
*** Oranlar, “faiz hariç giderler” de öngörülen 1 281 trilyon TL tutarındaki kesintiler dikkate alınarak,
yıl sonunda ulaşılması hedeflenen GSMH temelinde hesaplanmıştır.
Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı verileri kullanılarak oranlar hesaplanmıştır.
Tablo 1 ’deki veriler 2001 yılı sonunda, vergi gelirlerinin faiz ödemesine yetmediğini, faize
yönelen kaynağın GSMH’ nin %23’üne eşitlendiğini, bütçe açığının ise bir önceki yıla göre
%50 arttığını göstermektedir. Buna karşın faiz hariç bütçe dengesinde öngörülen hedefin
önüne geçildiğini, bir başka deyişle faiz dışı harcamaların olabildiğince kısıldığını, buna
karşın net iç borçlanmanın katlanarak arttığını işaret etmektedir. Gerek net iç
borçlanma/GSMH rasyosu, gerekse net iç borçlanma/iç borç stoku rasyosu borçlanmadaki
hızlanmayı açıkça ortaya koymaktadır. Konsolide bütçede faiz dışı fazlaya dayalı
“sürdürülebilir borçlanma” stratejisi, borçlanmanın artmasına, borca ilişkin rasyoların
olumsuz seyrine neden olmuştur.
♦18 Ocak 2002 tarihli Niyet Mektubu ile somutlaşan üç yıl süreli 18. stand-by anlaşmasında
borcun döndürülebilmesinin ana ilkeleri arasında kamu kesimi temel fazlası, bu bağlamda
konsolide bütçe faiz dışı fazlaya öncelik tanındığı gözlenmektedir. Yeni stand-by 2001
kriziyle yaralanan bir öncekinin konsolide edilmiş hali olarak yorumlanmalıdır. 2002 yılı
bütçesinde ise dezenflasyon programının ruhuna ve ilkelerine göre hazırlanmıştır. 98 katrilyon
TL’ye ulaşan konsolide bütçede faiz ödemelerine %43.6’lık bir pay ayrılmıştır. Faiz
ödemelerinin vergi gelirlerine oranı ise %73.9 olarak belirlenmiştir. Faiz ödemelerinin ön
planda olduğu bütçede diğer harcama kalemlerine ayrılan paylar kaçınılmaz olarak çok sınırlı
2003***
tutulmuştur : yatırıma %5.8, personele %22.3 oranında paylar ayrılmıştır. Bütçe açığı %27.6
olarak öngörülürken, 15.9 katrilyon TL olarak belirlenen faiz dışı fazlanın, bütçenin
%16.2’sına eşitlendiği gözlenmektedir. Yıl sonundaki bütçe gerçekleşmeleri faizin bütçe
büyüklüğü üzerindeki baskısını gözler önüne sermektedir ; bütçe için öngörülen rasyolar
aşılmış bulunmaktadır. Faiz ödemelerinin bütçe harcamalarına oranında %21.3’lük bir sapma
ortaya çıkmıştır.Bütçede öngörülen 42.8 katrilyon TL tutarında faiz ödeneği yıl sonunda 51.9
katrilyon TL olarak bağlanmıştır. Faiz ödemelerinin vergi gelirlerine oranı %73.9 olarak
öngörülmüşken, %87’ye, bütçe açığı %33.8’e ulaşmış, son kalemde %44.3’lük bir sapma
belirmiştir. Buna karşın personel harcamalarındaki sapma %5.9 ile sınırlı kalmıştır.
Yatırımlarda artış yönünde %20.1’lik bir sapma görülmektedir ancak nihai olarak yatırım
harcamalarının bütçenin yalnızca %6.0’sına eşit olduğu dikkate alınırsa, söz konusu artışın
önemsenemez bir düzeyde kaldığı görülecektir. Sosyal güvenlik amaçlı transferlerin
öngörüleni %41.3 oranında aştığı gözlenmektedir ancak, faiz ödemelerine yapılan ödemelerin
sosyal güvenlik amaçlı ödemelerden 4.6 kat daha fazla olduğu da mutlaka dikkate alınmalıdır.
Kısa vadeli ve yüksek faiz üzerinden yapılan borçlanmanın da etkisiyle Aralık 2002 sonunda
iç borç stokunun 149.9 katrilyon TL’ye ulaştığı saptanmaktadır.
♦17. stand-by anlaşması ile uygulamaya konulan dezenflasyon programı bağlamında kamusal
iç borcun dış borçla ikamesi benimsenmiş, atıl rezerv birikimini sağlamak için parasal ve
alternatif maliyeti yüksek dış borçlanmaya başvurulmuş ve dış finansman/borçlanma
yurtdışına sermaye çıkışını finanse etmekte kullanılmıştır. Şubat 2001 tarihinde beliren kriz,
IMF denetimini ve bu kurumdan alınan dış borcu hızla artırmıştır. IMF’ den 2000 yılından
itibaren, yeniden gözden geçirmelerin ışığı altında sağlamayı taahhüt ettiği toplam 31.9
milyar dolar tutarındaki ek kolaylığın (kredinin) 2002 yılı sonu itibariyle 28.1 milyar dolarlık
bölümü kullanılmıştır. Kalan 3.7 milyar dolarlık kredinin 4. Gözden Geçirme ile birlikte 1.6
milyar doların serbest bırakılmasının ardından izleyen gözden geçirmelerin olumlu
sonuçlanmasıyla birlikte 2003 ve 2004’te 1.1’er milyar dolarlık dilimlerin serbest bırakılması
söz konusu olacaktır Burada önemli olan bir nokta da Hazine’nin IMF’ den sağladığı
kaynakların 11.9 milyar dolarlık kısmının iç borçlanmanın finansmanında kullanılmış
bulunmasıdır. Kriz ile birlikte hızlanan dış borçlanmanın etkisiyle Aralık 2003 sonunda
konsolide bütçe dış borç stoku 56.8 milyar dolara ulaşmıştır.
V. AKP Hükümetinin Tasarımı ve Uygulaması
♦AKP hükümetinin ekonomik ve siyasal programının dayandığı temel belgeler 16 Kasım
2003 tarihli Acil Eylem Planı ile 58. Hükümet Programı (58.HP) ve 59. Hükümet Programıdır
(59. HP). 59. HP’ de bu üç belge arasında “organik bir devamlılık ve hükümet etme mantığı
açısından süreklilik” olduğu belirtilmektedir. İlgili belgelerde yer alan tüm ekonomik,
yönetsel ve siyasal tasarımlar arasında yakın bağlantılar olmasına karşın, konumuz açısından
salt kamu maliyesine ilişkin olanları ele alacağız.
♦ AEP ile hükümet programları ve IMF’ nin gerçekleştirdiği Gözden Geçirme’ ler öncesinde
yazılmış bulunan niyet mektuplarında sürekli öne çıkarılan husus bütçe ve kamu kesimi temel
fazlasıdır (faiz dışı fazla). Bu bağlamda maliye politikasının temel önceliğinin mali disiplini
sağlayarak borç stokunu sürdürebilir düzeye indirmek ve makro istikrarı koruyacak faiz dışı
fazlaya ulaşmak olduğu vurgulanmaktadır. AEP’ de “kapsamlı vergi reformu” doğrultusunda,
58. Hükümetin ilk bir ay içinde Mali Milat’ı kaldıracağı, ilk üç ay içinde de “vergi barışı
projesi”ni, yani vergi affını gerçekleştireceği belirtilmiştir. AEP ve hükümet programlarında
öne çıkan bir düzenleme de “Kamu Mali Yönetimi” alanında yapılacak düzenlemelerdir.
Bütçe birliğinin sağlanması ve kuruluşlara bütçe uygulamalarında daha fazla esneklik ve
saydamlık vaatleriyle planlanan Muhasebe-i Umumiye Kanunundaki değişiklikler ve
Sayıştay’ın denetim yetkisinin Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve üst kurullar dahil olmak üzere
tüm kamu kurum ve kuruluşlarını kapsayacak şekilde genişletilmesi ve kamuda saydamlığın
sağlanmasıdır. Bu saptamaların ardından özlü biçimde öngörülen ve gerçekleştirilen bu
tasarımları ele alalım.
(a) 1994 yılından itibaren faiz dışı fazla hedefi bütçe/maliye politikasında yer almakla birlikte,
17. stand-by anlaşması faiz dışı fazla bütçe/maliye politikasında kilit rol üstlenmeye
başlamıştır. Öncelikle konsolide bütçede, daha geniş kapsamıyla tüm kamu kesiminde faiz
dışı fazlaya öncelik verilmesinin amacı iç borcun döndürülmesinin sağlanmasıdır. Bir başka
deyişle bütçede ve bir bütün olarak kamu kesiminde, faiz dışındaki tüm diğer harcamaların
kısılması sonucunda elde edilecek tasarrufun borç ödemesinde kullanılması hedeflenmektedir.
Bu amaç doğrultusunda başta personel, yatırım ve sosyal harcamalar olmak üzere diğer
harcama kalemlerinde kısıntıya gidilmesi ve önceliğin faiz ödemelerine verilmesi söz
konusudur. Bunun anlamı, olabildiğince az yatırım, düşük maaş-ücret ödemeleri ve
sosyal/kamusal alanının tasfiyesidir. Bir bütün olarak sözde “yapısal reformlar” ile birlikte ele
alındığında söz konusu strateji kamu hizmetlerinin nicel ve nitel açıdan erozyona
uğratılmasına, kamu hizmet alanının ticarileşmeye açılarak piyasaya terk edilmesine, çalışan
kesimlerin ve emeklilerin yoksulluk sınırına çekilmesine yol açmıştır ve bu süreç bütün
hızıyla devam etmektedir. Daha önce verdiğimiz ve aşağıda yer alan rakamsal veriler
Türkiye’de faiz dışı fazlanın ne derece katı biçimde uygulandığını gözler önüne sermektedir.
2003 yılı konsolide bütçesi esas olarak borcun çevrilmesi, bu bağlamda faiz ödemelerinin
aksatılmaksızın yerine getirilmesine odaklandığı ölçüde, tartışmasız öncelik faiz dışı fazlaya
verilmiştir. Ocak ayının ilk haftasında açıklanan 6.2 katrilyon liralık kaynak paketinin 2.5
katrilyon liralık bölümü harcamalardan tasarrufa bağlanmış, 3 Mart’ta açıklanan ek istikrar
önlemlerinde ise harcamalarda 9.8 katrilyon liralık azaltma, kamu gelirlerinde ise 5.9
katrilyon liralık bir artırma öngörülmüştür. Konsolide bütçenin yapısını ve bütçeye hakim
“felsefe”yi, ortaya koyabilmek açısından AKP hükümetinin yukarıda vurgulanan
yönelimlerini dikkate almak anlamlı gözükmektedir. Ayrıca 146.9 katrilyon lira olarak
öngörülen 2003 yılı bütçe ödeneklerin Bütçe Kanununa konulan bir hükümle 1 katrilyon
lirası yatırım ve 281 trilyon lirası faiz dışındaki transfer ödeneklerinden olmak üzere toplam
1.281 katrilyon liralık ödeneğin iptali söz konusu edilmiştir. Böylece yatırım harcamaları
bütçenin %5.2’sine çekilmektedir. Faiz baskısı karşısında reel harcamalar bütçedeki
öngörülen harcamaların yalnızca dörtte birine eşit olmakta, personel harcamaları ise yerinde
saymaktadır. Faiz dışı fazlanın GSMH’ ye oranı konsolide bütçe temelinde %6, tüm kamu
kesimi için %6.5 gibi yüksek oranlarda tutulmuşken, 3 Mart tarihinde açıklanan “yeni”
istikrar önlemlerinin gelir artırıcı yönünün GSMH üzerinde %1.67, harcamalardan tasarrufun
ise %2.76 oranında bir etki yaratacağı, kısaca GSMH’ nin %4.4’üne eşdeğer etki sayesinde
faiz dışı fazlanın artırılabileceği, böylelikle 2002 yılında faiz dışı fazladaki negatif sapmanın
(IMF kriterine göre 2002’de konsolide bütçede oluşturulan faiz dışı fazla GSMH’ nin
%2.4’üne eşit olmuştur) giderilebileceği Hükümet/Hazine tarafından vurgulanmıştır.
Ocak-Eylül 2003 dönemine ilişkin dokuz aylık bütçe uygulamasına göre faiz ödemelerinin
toplam giderlere oranı %45.8’e ulaşırken, personel giderleri %21.8’e, faiz hariç transferler
%25.3’e, yatırımlar ise ancak %3.1’e ulaşmıştır. Vergi gelirleri toplam harcamaların
%59.6’sını karşılayabilirken, bu tür gelirlerin %77.4’ü faiz ödemelerine yönelmiştir. Yıl
sonunda hedeflenen faiz dışı fazlanın %76’sına Eylül ayı sonunda ulaşılırken, bütçe açığının
bütçe büyüklüğüne oranı %29.2 olmuştur. İlk dokuz aylık bütçe sonuçları, 18. Niyet Mektubu
ve her gözden geçirme öncesi IMF’ ye yönelik ek niyet mektuplarında belirtildiği
hükümetlerin taahhüt etmiş olduğu politikalar doğrultusunda uygulamalara devam edildiğini
işaret etmektedir. Bu bağlamda 2003 yılı konsolide bütçesinin faiz ödemelerine ve faiz dışı
fazla yaratmaya öncelik tanıdığı, çalışanların düşük gelir düzeyini sürdürmekte ısrarcı olduğu,
kamu hizmeti alanını hızla erozyona uğratarak ticarileşmeye açtığı yalın bir gerçek olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada önemli bir saptama yapmak gerekiyor: Net iç borç ödemek
için konsolide bütçede faiz giderleri/GSMH oranının faiz dışı fazla/GSMH oranına eşit olması
gerekmektedir. Bir başka deyişle bütçe açığının giderilmesi gerekli koşuldur. Oysa ki, 2003
yılı öncesinde olduğu gibi, bu yılın ilk dokuz aylık sonuçları bu eşitliğin çok gerisinde
bulunulduğunu işaret etmektedir. Yıl sonu itibariyle 40.8katrilyon liralık bir bütçe açığının
öngörüldüğü de dikkate alındığında, yukarıda belirtilen eşitliğin zaten de facto ortadan
kalkmış olduğu saptanmaktadır. Kaldı ki, temelde konsolide bütçeden sağlanacak GSMH’ nin
%6.5’ine endeksli faiz dışı fazlanın çok ciddi ekonomik ve sosyal sorunlara yol açtığı
yadsınamaz bir gerçektir. Yukarıda belirtilen eşitlik sağlanamadığı ölçüde iç borçlanma ve
borç stoku hızla artmakta, faiz ödemeleri için Hazine yeniden borçlanmaya başvurmaktadır.
Tabloya dış borçlanma da eklendiğinde ekonominin ne denli bir yükümlülük altına girdiği
tüm boyutlarıyla gözler önüne serilmektedir. 1999 yılı sonunda konsolide bütçe kapsamındaki
dış borç stoku 34.6 milyar dolara ve iç borç stoku da 42.4 milyar dolara (22.9 katrilyon TL)
eşitken, Eylül 2003 sonunda aynı kategorideki borçlar sırasıyla 61.3 milyar dolara ve 129.8
milyar dolara (178.7 katrilyon TL) ulaşmıştır. Dört yıla yakın süredir gerçekleştirilen dış borç
servisine karşın konsolide bütçe dış borç stoku 26.7 milyar dolar, iç borç stoku da 87.4 milyar
dolar artmıştır. Kısacası konsolide bütçe toplam borç stoku Eylül 2003 sonu itibariyle 191.1
milyar dolara ulaşmaktadır.
(b) Mevcut hükümet “spekülatif yönlü büyüme”ye dönük finansal birikim modelinden
sapmamakta, finansmanı borçlanma ile sağlamaya çalışmaktadır. Bunun en önemli
göstergelerinden bir tanesi 58. Hükümetin büyük bir hızla 4369 sayılı yasayı bertaraf ederek
finansal rantların vergilendirilmesini ve ekonominin kayıt altına alınmasını engellemiş
olmasıdır. Diğer önemli bir gösterge de gene aynı hızla çıkarılan vergi affıdır. Gerek AEP’ da
gerekse hükümet programlarında “kapsamlı bir vergi reformu”ndan söz edilmekte ve
reformun çıkış noktasının “vergide adalet ve ödeme gücü ilkeleri” olacağı söylemine yer
verilmektedir. Ancak sözde reformun dayaklarını Mali Milat’ın kaldırılması ve vergi affı
oluşturmuştur! Böylelikle hükümet bir yönüyle kendisine destek olan küçük ve orta çapta
işletmeleri kapsayan Anadolu sermayesinin önemli bir bölümüne, kayıtdışılığı
özendirerek,destek vermiştir. Diğer yönden ise büyük sermayenin önemli bir bölümüne,
finansal rantlara dokunmadığı ölçüde önemli avantajlar sağlamış, böylelikle ekonomi alanı
dışındaki uygulamalarına destek arayışına yönelmiştir.
(c) Kamu Mali Yönetimi kapsamında bütçe birliğinin sağlanması ve kuruluşlara bütçe
uygulamalarında daha fazla esneklik ve saydamlık sağlanacağı ileri sürülmektedir. Bu
bağlamda Muhasebe-i Umumiye Kanununda değişiklik ve Sayıştay’ın denetim yetkisinin
Cumhurbaşkanlığı, TBMM ve üst kurullar dahil olmak üzere tüm kamu kurum ve
kuruluşlarını kapsayacak biçimde genişletileceği vurgulanmaktadır. Ancak bu tasarım,
kamunun saydamlaşması ve yönetişim ilke ve uygulamaları çerçevesinde Sayıştay’ın
uluslararası denetime tabi tutulması anlamına gelmektedir. Böylece Hazine Müsteşarlığı’nın
Maliye Bakanlığı’ndan koparılması ile kamu mali yönetiminde gerçekleştirilen çok başlılık ve
uluslararası kuruluşlara bağımlı bürokrat yetiştirme girişimi, oluşturulan üst kurullar ile ileri
bir aşamaya getirildikten sonra, Sayıştay ve Maliye Bakanlığı’nın da kapsama alınmasıyla
birlikte son aşamaya ulaşılmış olacaktır. Böylece klasik bürokratik yapılar, uluslararası
kuruluşların denetimine tabi tutulduğu ölçüde dönüşüme uğrayacak, uluslararası kuruluşların
denetimi altında biçimlenen yeni seçkin bir bürokrat kategorisi oluşacak ve yönetişim
felsefesine uygun olarak devletin denetim erki uluslararası kuruluşların güdümüne
sokulacaktır.
♦2004 yılı bütçesindeki büyüklüklerin 18. stand-by anlaşmasına, bu bağlamda dezenflasyon
programına uygun biçimde hazırlanmış olması sürpriz değildir. Bütçede ön planda tutulan
ilkeler mali disiplin, bağlantılı olarak faiz dışı fazla/GSMH oranının konsolide bütçede %5.5,
tüm kamu kesiminde ise %6.5 olması ve yapısal reformlardır. Dolayısıyla bütçe borcun
döndürülmesine odaklanmış ve biçimlenmiştir. Hedeflenen faizdışı fazlaya ulaşmak için
öngörülen GSMH’ nin %2’sine karşılık gelen 8.4 katrilyon TL tutarında ek önlemin gerekli
olduğu belirlenmiştir. Toplam 160.9 katrilyon lira dolayındaki giderlerin 66.2 katrilyon lirası
faiz ödemelerinden kaynaklanmaktadır. Faiz ödemelerinin toplam giderlere oranı %41.1
olarak belirlenmiştir. Buna karşın reel harcamaların payı %32.8’dir. Bağlı olarak personel
giderleri %22, yatırım harcamaları ise yalnızca %4.7 olarak öngörülmüştür. Vergi gelirleri
toplam giderlerin yalnızca %61.6’sını karşılayabilirken, faiz ödemelerinin %67.6’sına denk
düşmektedir. Kaçınılmaz olarak da toplam bütçenin %28.8’ine eşit bir bütçe açığı ortaya
çıkmaktadır. Burada yukarıda sorduğumuz soruyu tekrarlayalım: yeni bütçede bu denli
yüksek tutulan faiz dışı fazla dikkate alınınca borç yükünün reel olarak aşağı çekilebilmesi
olanaklı mıdır? Yanıtımız hayır olacaktır çünkü ciddi bir bütçe açığı söz konusudur ve faiz
dışı fazla tutarı ile faiz ödemeleri arasında 45 katrilyon liranın üzerinde negatif bir sapmanın
olduğu saptanmaktadır. Bu durumda borç servisini yerine getirmek için yeni borçlanmalara
başvurulması kaçınılmaz olacaktır.
VI. Sonuç Yerine: Kısa Bir Bilanço
Neo-liberal politikaların son halkalarını 17. Stand-by anlaşması, GEGP ve 18. Stand-by
anlaşması kapsamında öngörülen ve gerçekleştirilen uygulamalar oluşturmaktadır. Seksenli
yılların başlarında yürürlüğe konulan, özellikle de 1983 Sonbaharında iktidara gelen ANAP
döneminde yoğunluğu artırılan ve kapsamı genişletilen neo-liberal politikalar, izleyen
hükümetler tarafından sürdürülmüştür. İç ve dış finansal serbestleşme ekseninde uygulanan
iktisat politikaları rant ekonomisinin giderek gelişmesine yol açmış ve gelir bölüşümünü hızla
bozmuştur. Kamu maliyesi, bu bağlamda konsolide bütçe finansal birikimin aracı olmuş ve
yeni birikim rejiminin maliyetini üstlenmiştir. Özünde kamu maliyesi/devlet bütçesi, söz
konusu maliyeti birikim rejiminin faturasını emekçiler başta olmak üzere küçük üreticiler ve
emeklilere, bir başka deyişle kent ve kırsal kesim yoksullarına ödetmiştir. Bütçeden kamu
hizmet alanına aktarılan kaynakların giderek kısılmasına bağlı olarak, kamu hizmetinin gerek
nicel, gerekse nitel olarak erozyona uğratılması sonucunda özellikle sağlık ve eğitim gibi
temel hizmetlerin aksaması ve ticarileştirilmesi neo-liberal politikalardan zarar gören kitlenin
genişlemesine yol açmıştır.
Özellikle 2000 yılı başlarından günümüze uzanan zaman diliminde iktisat ve sosyal alandaki
uygulamaların ve alınan sonuçların olumlu olduğunu söylemek olanaksızdır. Çünkü; (a) 2000
yılı başında uygulamaya konulan IMF programı, önce Kasım 2000, akabinde Şubat 2001
krizine yol açmıştır. (b) Şubat 2001’de patlak veren finansal kriz aşırı değerli TL’nin önemli
oranda devalüe edilmesine yol açarken, kriz hızla reel sektöre yayılmış ve sonuçta 2001
yılında ekonomi %9.4 oranında küçülmüştür. (c) Krizin finansmanı için IMF’ den toplamı 31
milyar dolara ulaşan dış kredi sağlanmış, böylece dış borç stoku artmıştır. Paralel olarak iç
borç stokunda sıçrama kaydedilmiştir. (d) Kriz reel sektörde ciddi bir tahribata yol açmıştır:
kapanan ve üretimini kısan işletmelerin yanısıra bankacılık sektöründeki yeniden yapılanma
politikaları belirleyici olmuştur. Böylece bir taraftan işini kaybedenler, diğer yandan iş
piyasasına çıkan genç işgücünün iş bulamaması işsizliğin çığ gibi artmasına yol açmıştır. Reel
ücretlerdeki düşmenin yanısıra, kayıtdışı istihdamın hızla genişlemesi sonucunda asgari
ücretin altında çalışanların sayısı artmıştır. Sonuçta güvencesiz, düşük ücretle çalışan ve
yoksulluğa mahkum edilen milyonlarca kişi çarpıcı bir gelişme olarak gözler önüne
serilmektedir. (e) GEGP ve 18. Stand-by anlaşması temelinde yapılan düzenlemeler
sonucunda reel faizlerin aşağıya çekildiği, enflasyon hızının düşürüldüğü ve pozitif büyüme
hızına ulaşılmış olduğu bir gerçektir. Ancak böylesine katı biçimde uygulanan politikaların
sonucunda söz konusu sonuçlara ulaşmanın yadsınacak bir tarafı yoktur. Madalyonun diğer
tarafında ise stok birikimine dayalı bir büyüme, 9-10 katrilyon TL tutarında sürekli olarak
likit tutulan ve kısa vadeli olarak değerlendirilen, spekülatif plasmana hazır bir para kütlesi
saatli bir bomba gibi sistemin içinde durmaktadır. Finansal sermaye birikimi rejimine dayalı
spekülatif büyüme modeli terk edilmediği sürece ekonominin kırılganlığı sürecektir ve yeni
krizlere açık olacaktır. (f) Halen resmi otoritelerin temel sorunu ve amacı borcun
döndürülmesidir. Kamu maliyesi/devlet bütçesi de bu doğrultuda biçimlendirilmektedir.
Krizden çıkış veya tedavi bütçeleri olarak nitelendirilen 2002, 2003 ve hazırlanmış olan 2004
yılı bütçesinin herşeyden önce faiz ödemelerine ve yüksek faiz dışı fazlaya öncelik verdiği
bilinmektedir. Bu bağlamda gerek geçmiş hükümetlerin, gerekse İslamcı ideolojiyle neoliberal yaklaşımın sentezini gerçekleştiren AKP hükümetinin üretim sorununun ötesinde
sosyal boyutu tamamıyla bir kenara bıraktığı yalın bir gerçektir. Bu açıdan anlamlı bir örnek
vermek ilginç olacaktır. Krizden çıkmaya çalışan Arjantin’de 2003 yılının ilk sekiz ayında
%5.5 oranında büyüme hızı yakalanmıştır. 25 Mayıs tarihinde başkanlık koltuğuna oturan
Nestor Kirchner, IMF’nin felakete yol açan reçetelerinin uygulanmasının söz konusu
olmayacağını vurgulayarak, IMF’ nin önerdiği %4.5 oranındaki faiz dışı fazlayı reddetmiş ve
%2.5’lik bir oranı önermiştir. Sonuçta %3’ün üzerine çıkılmaması konusunda anlaşılmıştır.
Bu örneği vermemizdeki amaç, IMF’ nin tüm dayatmalarını kabul etmenin çözüm yolu
olmadığını vurgulamaktır.
Mevcut hükümetin IMF programına harfiyen uyduğu, bu bağlamda “reformlar” başlığı altında
ekonomide ulusal olan tüm öğeleri tasfiye etmeye çalıştığı, bu ortamda da sahip olduğu
ideolojiyi egemen kılma çabasına girdiği ve bu doğrultuda sosyal, siyasal ve idari alanlarda
hızlı adımlar attığını özellikle vurgulamak istiyoruz. IMF programı ekonomik ve sosyal
dokuyu tahrip ettiği gibi, Türkiye’yi siyasal yönden bir açmaza sürüklemiştir. Sonuçta mevcut
hükümet IMF programının “hediyesi”dir! Ancak IMF programının alternatifi vardır. Bu
alternatifin ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlarıyla hızla hazırlanması ve savunulması
gereklidir.
30 Ekim 2003
ÇALIŞMA YAŞAMIMIZIN TEMEL SORUNLARI
Özcan KESGEÇ
Genel Başkan
Ülkemiz çalışma yaşamı pek çok sorunla iç içe bulunmaktadır. İstihdam, sağlık, sosyal
güvenlik, sendikal hak ve özgürlükler önündeki engeller, iş yasası bu sorunlardan ilk akla
gelen başat alanlardır. Biz burada bunlardan sendikal yasalar ile iş yasasını alabildiğince
ayrıntılı ele alacağız. Bir bütünün ayrılmaz parçaları olarak gördüğümüz, 2821 sayılı
Sendikalar Yasası, 2822 sayılı Toplu-İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası ile 4857 sayılı
(yeni!) İş Yasasına ilişkin değerlendirmelerimizi sunacağız. 12 Eylül’ün doğrudan
düzenlediği 2821 ve 2822 sayılı yasalar ile, “12 Eylül ideolojisinin” devamı olan 4857 sayılı
yasaları uygulamadaki yönleri ile de bir kez daha gözler önüne sereceğiz.
1) 2821 SAYILI SENDİKALAR YASASI
İş akdi ile çalışan, İŞVEREN ve VEKİLİ konumunda –iş yasasına göre işçi olmalarına
karşın- olmayanların sendikal örgütlenmesini düzenleyen bu 12 Eylül Yasası için, aslında
ÖRGÜTSÜZLEŞTİRME-SENDİKASIZLAŞTIRMA yasası demek hiç de abartılı
olmamaktadır. Başka kanıtlar aramaya gerek olmaksızın, 1980-2003 yılları arasındaki
sendikal örgütlülükteki büyük DÜŞÜŞ yukarıdaki savın doğruluğu için yeterli kanıt
olmaktadır.
Bu yasa ile;
-
Sendika üyeliği, Bakanlıkça düzenlenen bir “giriş belgesi” ile olanaklıdır. Bu belgede
bulunan -zorunlu- işyeri no’su, işçi sigorta sicil no’su gibi bilgiler, S.S.K. dışında istihdam
edilen işçi sayısının 5 milyon olduğunun “resmi” olarak açıklandığı ülkemizde, “sigortasız
işçilerin” sendika üyeliğini yasaklamış olmaktadır.
-
Üyeliğin Noter’den yapılması şartı; işçinin mesai saatleri içinde Noter’e gitmek için izin
alma zorunluluğu ve Noter parası ile birlikte dikkate alındığında üye olmayı son derece
zorlaştırmaktadır. Keza istifa için de aynı koşullar geçerlidir.
-
Sendikaların organlarını ve iç işleyişlerini kendi özgür iradeleri ile belirleme yerine,
bunların yasa ile “NORM” biçiminde belirlenmiş olması, sendikal çalışmanın ve
örgütlenmenin önünde ciddi engeller oluşturmakta, UÇÖ-Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO) normlarına da aykırı bulunmaktadır. Bu durum konfederasyonumuzun üye
bulunduğu Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) nun 16-17 Ekim 2003 tarihli
Yönetim Kurulu toplantısında da ele alınarak “Türkiye’deki kısıtlamalar, sendikalaşmanın
önündeki engeller, sendikalaşma ve toplu pazarlık düzeni ile ilgili yasalar (2821 ve 2822)
Türkiye’nin UÇÖ sözleşmeleri ve Birleşmiş Milletlerin Sosyal ve Ekonomik Haklar Paktı
ile aldığı yükümlülüklerle çelişkili halde olduğu” saptaması yapılmıştır.
-
2821’de bulunan, daha sonra yapılan değişiklik ile kaldırılan, 625 sayılı Özel Öğretim
Kurumlarına tabi, okul, kurs v.b. yerlerde çalışan ÖĞRETMENLERE ilişkin sendikaya
üye olma yasağı hala devam etmektedir. 12 Eylül yönetimince, sendikalar yasasının yanı
sıra 625 sayılı yasanın 32. maddesine de konan bu yasak, özel yasadaki bu düzenleme
devam ettiğinden sürmektedir. Kamu kurumlarında çalışan öğretmenler sendika üyesi
olabiliyorken, sayıları yüzbinlerle ifade edilen “İŞÇİ ÖĞRETMENLERE” sendika üyesi
olmak yasaktır. Bu konuda 1993’den buyana çalmadığımız kapı kalmamıştır.
2) 2822 SAYILI TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ GREV ve LOKAVT YASASI
Ülkemizde bir sendikanın toplu-iş sözleşmesi yapabilmesi için; kurulu bulunduğu
işkolunda çalışan işçilerin %10’unu üye yapmış olma zorunluluğu 2822 sayılı yasanın
temel düzenlemesidir. Bu düzenlemeyi getirenler, bunun güçlü sendikacılık yaratacağını,
12 Eylül öncesi var olduğunu iddia ettikleri sendika enflasyonunu önleyeceğini ileri
sürmüşlerdir. Aslında bunların bahane olduğu çok kısa sürede görülmüştür. Bugün
sendikaların üye sayısı 1980 öncesinin çok çok gerisinde olduğu gibi, sendikalar daha da
güçsüzdür. Bu düzenlemenin temel amacı siyasal iktidarlara bağımlı sendikalar
oluşturmak idi. Zira hangi sendikanın % 10 barajını aştığına Bakanlık karar verecekti.
İstatistik komedisinin bugünkü durumunu ne bilmeyen ne de gülmeyen kalmıştır. Siyasal
iktidar uygulamasına örnek oluşturması bakımından İŞKOLUMUZDAKİ 1994’den
buyana tablo, örnek olarak aşağıda verilmektedir.
RESMİ GAZETEDE İLEN EDİLEN
Yıl/Ay
İşçi Sayısı Sosyal-İş
KOOP-İş
Tez Koop-İş
1994/Ocak
360.697
38.401
38.534
44.082
(10.64)
(10.68)
(12.12)
44.269
38.877
44.210
(12.44)
(10.92)
(12.42)
44.334
32.583
45.086
(12.52)
(11.01)
(12.73)
44.542
39.357
45.373
(12.33)
(10.39)
(12.56)
26.985
39.443
47.111
(7.37)
(10.77)
(12.86)
27.595
41.260
48.421
(7.14)
(10.67)
(12.53)
28.913
41.449
49.489
(7.38)
(10.58)
(12.64)
1994/Temmuz
1995/Ocak
1995/Temmuz
1996/Ocak
1996/Temmuz
1997/Ocak
355.785
353.711
361.223
366.293
386.391
391.559
1998/Ocak
415.769
417.409
Ank.6. iş Mah. 05.03.1999 gün 1995/745 E. 1999/62 K. Kesinleşti
Ank.8. iş Mah. 22.12.1998 gün 1995/2648 E. 1998/1459 K. Kesinleşti.
Ank.1.İş Mah. 25.12.1997 gün 1997/1412 Esas 1997/2647 Kararı ile Sosyalİş üye sayısı ve yüzdesi 39.500 - %10.08
Yargıtay 9.H.D. 1998/3048 E. 1998/2718 K. ONAMA
39.500(10.08)*
1997/Temmuz
Açıklama
29.012
41.689
51.298
(6.97)
(10.02)
(12.33)
41.883
42.031
53.023
Ankara 2.İş Mah. 16.07.1998 gün 1998/454 E. 1998/1137 Karar
(10.03)
(10.06)
(12.70)
sayılı kararı ile kesinleşti.
Yıl/Ay
İşçi Sayısı Sosyal-İş
KOOP-İş
Tez Koop-İş
Açıklama
1998/Temmuz
421.054
42.435
42.236
54.619
Ank.8.İ. Mah.31.12.1998 gün 1998/292 D.İş Esas 1998/10.D.İş K.
(10.07)
(10.03)
(12.97)
İşkolundaki işçi sayısı 421.054 sosyal-iş üye sayısı 42.402-%10.07
42.402(10.07)*
1999/Ocak
1999/Temmuz
2000/Ocak
2000/Temmuz
423.105
421.943
430.708
432.837
Yargıtay 9.H. 25.02.1999 gün 1999/3232 E. 1999/3569 K.Onama
42.698 *
42.424
56.391
Ank.6.İş Mah. 11.10.1999 gün 1999/46 E. 1999/1574 K.
(10.09)
(10.02)
(13.32)
Sosyal-İş’in üye sayısı ve oranı 42.809 (10.1) Temyizsiz kesinleşme.
42.916
42.799
60.307
(10.17)
(10.14)
(14.29)
43.239
43.364 *
62.211
(10.03)
(10.06)
(14.44)
38.852
29.403
49.732
Ank.8.İş Mah. 16.10.2001 gün 2000/822 Esas 2001/1199 Karar
(8.97)
(6.78)
(11.48)
Sosyal-İş 43.391 - % 10.02 / Koop-İş 45.385 - %10.18
43.391 *
45.385 *
(10.02)
(10.18)
Koop-İş açısından Ankara 5.İş Mah. 20.12.2000 gün 2000/297 E. 2000/1195
Karar (43.285 - % 10.04)
Yargıtay 17.01.2002 2001/20731 Esas 2002/326 Karar ONAMA
2001/Ocak
Ankara 8. İş Mah. Tedbir kararı uyarıca OCAK/2000 İSTATİSTİĞİ AYNEN YAYINLANDI.
2001/Temmuz
Ankara 8. İş Mah. Tedbir kararı uyarıca OCAK/2000 İSTATİSTİĞİ AYNEN YAYINLANDI.
2002/Ocak
Ankara 8. İş Mah. Tedbir kararı uyarıca OCAK/2000 İSTATİSTİĞİ AYNEN YAYINLANDI.
2002/Temmuz
Ankara 8. İş Mah. Tedbir kararı uyarıca OCAK/2000 İSTATİSTİĞİ AYNEN YAYINLANDI.
2003/Ocak
436.794
2003/Temmuz
478.936
43.914
46.157
62.377
(10.05)
(10.06)
(14.28)
44.850
44.657
63.658
(9.36)
(9.32)
(13.29)
Diğer yandan %10 barajı aslında doğrudan sendika kurma hakkı ile ilgilidir. Toplu-iş
sözleşmesi yapma ile ilgili gibi görünmesine karşın sendika kurma hakkını olanaksız
kılmaktadır. Bir sendika önce kurulacak, etkinliklerde bulunacak, toplu-iş sözleşmesi
yapacak ve üye sayısını bu çabaları ile artıracaktır. Siz örneğin, 200 bin işçinin çalıştığı
bir işkolunda bir sendikaya daha başlangıçta “20 bin üye ile kurulursan toplu-iş
sözleşmesi yapma hakkın olur” derseniz, kurulma demiş olursunuz. Anayasa
Mahkemesince iptal edilen, 15-16 Haziran direnişine sahne olan 274 sayılı yasada
yapılmak istenilen değişikliğin aynısını 2822 sayılı yasaya koymak gibi. Bu düzenleme
UÇÖ’nün 87 ve 98 sayılı sözleşmelerine aykırı olup, Türk Hükümetleri de her yıl bunu
kaldıracaklarını UÇÖ’ne resmen bildirmektedirler. Ne yazık ki bugüne kadar değişen bir
şey olmamıştır.
-
Toplu-iş sözleşmesi yapmak için işkolu işçi sayısının %10’unu sağlamak yetmemektedir.
Ayrıca işyeri veya işletmede de %51 çoğunluğa ulaşmak zorunluluktur.
-
Çoğunluk tespiti ve yetki kesinleşmesinde YASANIN ÖNGÖRDÜĞÜ sürelerin hiçbir
GEÇERLİLİĞİ ve ANLAMI yoktur. Yetki sorunu YILLARCA sürmektedir. İtiraz
halinde REFERANDUM uygulamasından ve bunun yargı denetiminde kesin sonuç verici
biçimde yasalaştırılmasından başka çıkar yol yoktur.
-
GREV hakkı, hak olmaktan çıkarılmıştır. Grev uygulamasının önündeki engeller
kaldırılmalıdır.
-
Yüksek Hakem Kurulu’nda, toplu-iş sözleşmesi –grev yasağı nedeni ile- bağıtlamada
uyuşmazlık nedeni tarafı olan işçi sendikası ve/veya O’nun üyesi bulunduğu
Konfederasyonun temsilcisi bulunmalıdır.
-
Toplu-iş sözleşmesinden yararlanmada, dayanışma aidatı, üye aidatı ile eşit düzeyde
olmalıdır. Sendikaya üye olmak istemeyenlerin bu özgürlüğü, sendika üyelerinin
mücadele azmini kırma hakkına dönüştürülemez.
-
Grev yasağı, can ve mal kurtarma işleri ile, acil sağlık hizmetlerinde, cenaze ve tekfin
işlerinde, mezarlıklarda, sınırlı olmalıdır.
3) 4857 SAYILI İŞ YASASI
İşverenlerin uzun yıllardır ısrarla istedikleri 1475 sayılı iş yasasının ortadan kaldırılması
talepleri 2003 yılı içinde gerçekleşmiştir. Bu, iş yasalarının ‘işçiyi koruma’ temel
anlayışının ortadan kaldırılmasının adıdır. 4857 sayılı yeni (!) iş yasasının madde madde
getirip, götürdüklerine girmeyeceğiz. Çok yazıldı ve konuşuldu. Yazılıp konuşulmasına da
devam edilecek. İşin özünde yukarıdaki anlayışın olduğunu bir kez daha yineleyelim.
ŞİMDİ SIRA KIDEM TAZMİNATLARIMIZA GELMİŞTİR. HAZIRLIKLI OLALIM.
Bize göre, işçi sınıfımızın sendikal hareketi 4857 sayılı yasa serüveninde ne yazık ki
sınıfta kalmıştır. Serüveninde diyoruz. Çünkü bu macera, sendikal hareketimizin en temel
hakkı olan ‘işgüvencesi’ istemindeki, ister oyun ister aldatılmışlık deyin, serüveni ile
baştan kaybedileceği belli şekilde gerçekleşmiştir.
10 Ağustos 2002 günü, sendikamız adına Genel Başkanımız Özcan KESGEÇ, Birleşik
Metal-İş adına Genel Başkan Ziya YILMAZ, Oleyis adına Genel Başkan Enver
ÖKTEM’in yaptıkları ortak basın açıklamasını, önemli bir belge olması bakımından aynen
aşağıya alıyoruz.
İŞ GÜVENCESİ YASASI ÇIKMIŞ GİBİ YAPILMIŞTIR.
MECLİS SERMAYENİN BÜTÜN İSTEKLERİNİ GERÇEKLEŞTİRMİŞTİR.
KONFEDERASYON BAŞKANLARI İŞVERENLERİN KURTARILDIĞINI
GİZLEMEKTEDİR.
Milyonlarca işçinin uzun yıllardan beri öncelikli talebi olan, AB uyum yasaları çerçevesi
içinde yer alan İş Güvencesi yasa tasarısıyla ilgili yaşanan son gelişmeler
düşündürücüdür. Yıllardır işçi ve emekçilerin işsizliğe ve yoksulluğa mahkum olmasının
ortak sorumluları, bu kesimlere şirin görünebilmek için ellerinden geleni yapmışlar, bir
taraftan tasarıyı desteklediklerini ve yasayı çıkaracaklarını vurgulayan konuşmalar
yaparken diğer taraftan fiili olarak iş güvencesi yasasını ertelemişlerdir.
Altını bir kez daha çiziyoruz. Yasa çıkmış gibi yapılmıştır. Sözü edilen tarihte, yani 15
Mart’ta yürürlüğe girmesi ise iş yasası değişikliklerinin yapılması şartına bağlanmıştır. İş
yasası değişiklikleri yapıldıktan sonra iş güvencesi yasasının eş zamanlı olarak yürürlüğe
gireceği Başbakan Sayın Bülent Ecevit tarafından bizzat açıklanmış, yeni Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Arseven’de TBMM’nde yaptığı konuşmada bu noktayı çok
açık ve net bir biçimde ortaya koymuş ve zabıtlara geçirilmiştir. Açıktır ki, iş yasasındaki
değişiklikler gerçekleşmediğinde, iş güvencesi yasasının yürürlüğü tekrar ertelenecektir.
Dolayısıyla, sermaye çevrelerinin istekleri Meclis tarafından karşılanmıştır. Ortada bir
uzlaşma değil, bir teslimiyet söz konusudur. Meclisi oluşturan Partiler, işçilerin oyunu
alabilmek için şov yapmışlar ama esas olarak sermayenin isteklerini yerine getirmişlerdir.
Birbirimizi kandırmayalım! Ortada iş güvencesi yasası yoktur! Dolayısıyla işçiler
açısından bir kazanım söz konusu değildir. Ortada bir uzlaşma yoktur! Sermayenin bütün
istedikleri Meclis tarafından gerçekleştirilmiştir.
Sermaye, iş güvencesinin iş yasası değişiklikleriyle birlikte ele alınmasını istemiştir.
Bunun nedeni açıktır. Hazırlanan iş yasası değişiklikleriyle birlikte iş güvencesinin hiçbir
anlamı kalmamaktadır. Çünkü iş yasasında yapılması planlanan değişiklikler; çalışma
yaşamını tümüyle esnekleştirmeye, kuralsız çalışmayı hakim kılmaya, taşeronlaşmanın
asıl işin kendisi haline getirilmesine ve hepsinden önemlisi işçilerin başta kıdem tazminatı
olmak üzere kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Sermaye, son olarak yürürlüğün geciktirilmesini istemiştir. Çünkü arada kalan süre içinde
işyerlerindeki sendikal örgütlenmeyi bitirmeyi planlamaktadır. Dolayısıyla daha kolay
değil, daha zor bir döneme girilmiştir. Herkes hazır olmalıdır!
Bütün bu gerçekler apaçık ortada iken, Konfederasyon Başkanlarının açıklamaları üzücü
ve düşündürücüdür. “Meclisi sıkıntıdan kurtardık” diyerek işverenlerin kurtarıldığı
gizlenmeye çalışılmaktadır. Bu ortaklığın yakın gelecekteki sonuçlarını ibretle ve
dikkatle izlemek, işçi sınıfı ve emekçilerin görevi olmak zorundadır. İş yasasındaki
değişiklikleri 12 eylül yasalarının değiştirilmesi olarak sunmak, bu değişiklikleri
“demokratik ve çağdaş” değişiklikler olarak göstermek mümkün değildir. Çünkü 1475
sayılı yasanın kökeni 1967’de çıkarılmış olan 931 sayılı İş Yasasıdır ve 12 Eylül’le
uzaktan yakına ilişkisi yoktur.
Parlamentodaki siyasi partilere gelince! İşçi sınıfının kağıt üzerinde kalan hiçbir
düzenlemeyle kandırılamayacağını seçimlerde açık bir biçimde göreceklerdir. İşçilerin
boş sözlerle, boş yasalara karnı toktur. Somut bir düzenleme getirmeyenler cevabını
sandıkta alacaklardır.
Başta sendikalı işçiler olmak üzere tüm işçi sınıfını uyarmayı görev sayarak, bu
açıklamayı yapmak zorunda kaldık. İşçilerin geleceğiyle oynayanlara, oy avcılığına
soyunanlara ve yakın bir gelecekte yüz binleri sokağa bırakacaklarını açıklayanlara karşı
birliğimizi güçlendirmek zorundayız.
Özcan KESGEÇ
Genel Başkan
Ziya YILMAZ
Genel Başkan
Enver ÖKTEM
Genel Başkan
***
15 Mart 2003’de yürürlüğe girmesi kabul edilen iş güvencesi yasası ile, iş yasası
değişikliği ve ikisinin de EŞZAMANLI yürürlüğe girmesi PEŞİNEN kabul edilmiştir. Bu
peşin kabulden sonraki süreçte ise Konfederasyonumuzun tek başına kimi çabaları ise
istenilen sonucu almaya yetmemiştir.
Yeni iş yasasının TBMM’nde görüşülmesi sırasında, C.H.P. Grubunun ve işçi kökenli
Milletvekillerinin mücadelesini belirtmemek haksızlık olacaktır. Bu konu ile ilgili olarak,
C.H.P. Grubuna gönderdiğimiz yazı ve yanıtı aşağıdadır.
Sayın Prof. Dr. Oğuz OYAN
TBMM CHP Grup Başkan Vekili
Ankara
A.K.P. iktidarınca T.B.M.M.’ne sevkedilen ve 1475 sayılı yasanın yerine ikame edilmek
istenen “yeni iş yasası tasarısı” çağdışı, işçilerin kazanılmış haklarını yok eden,
dayanakları Roma hukuku ve Mecelle’de bulunan köleci anlayışa sahip bir tasarı idi.
Tasarının T.B.M.M’nde görüşülmesi sırasında; tasarının bu biçimi ile yasalaşmaması
konusunda, başta siz olmak üzere, C.H.P. meclis grubu ve sendikacı kökenli milletvekili
arkadaşlarımızın gösterdiği, tutarlı ve doyurucu çaba ve katkılara sendikamız genel
yönetim kurulu olarak, en içten teşekkürlerimizi sunmayı bir görev biliyoruz.
Bu hissiyatımızın C.H.P. grubuna iletilmesine aracılığınızı diler, siz ve tüm C.H.P.
grubuna sevgi ve saygılar sunarız.
Özcan KESGEÇ
Tamer ATIŞ
Genel Başkan
Genel Sekreter
***
Sayın Özcan KESGEÇ
Sosyal-İş Sendikası Genel Başkanı
İşçi hakları aleyhine çok sayıda düzenleme getiren İş Kanunu Tasarısının
görüşülmesinin engellenmesi konusunda yaptığımız muhalefet anlayışımıza dönük
takdirlerinize teşekkür eder, dayanışmamızın devamı dileğiyle selam ve saygılar
sunarım.
Prof. Dr. Oğuz OYAN
***
Şimdi öncelikli hedefimiz, 4857 sayılı iş yasasının OLUMSUZLUKLARINI toplu-iş
sözleşmeleri ile ortadan kaldırmak olmalıdır. 4857 sayılı yasayı değiştirme hedefimizi asla
gözden ırak tutmadan.
2. BÖLÜM
SENDİKAL ÇALIŞMALARIMIZ
EŞGÜDÜM DAİRESİ ÇALIŞMALARI
Genel olarak ülkemizdeki örgütlenme yasakları, baraj, noter engelleri ; özel olarak Çalışma
Bakanlığının sendikamız üzerinde uyguladığı “operasyonlara” karşın örgütleniyoruz, inadına
örgütleneceğiz. Barajları da yıkacağız, Noter şartlarını da kaldıracağız. 30 Nisan 2000
tarihinde göreve seçilen Genel Yönetim Kurulumuz, bundan önce göreve gelen bütün
yönetimlerimiz gibi, önüne ilk koyduğu bu hedefle çalışmalarına başladı.
Sendikamızın, katıldığı günden itibaren izlediği Konfederal disiplin anlayışı ile Yönetim
Kurulumuz ilk iş olarak, 30 Haziran’da yapılması kararlaştırılmış olan DİSK Genel
Kurulu’nun “.... bağlı sendikalarımızın bazılarının genel kurulları ile ilgili olarak ortaya çıkan
gecikme durumu ve diğer netleşmemiş hususlar dikkate alınarak DİSK Tüzüğü gereklerini
yerine getirme sorumluluğu ile en önemlisi Konfederasyon Genel Kurulumuzun birlik ve
bütünlüğünün tam olarak sağlanması ...” gerekçeleri ile normal tarihine ertelenmesinin uygun
olacağının DİSK’e bildirilmesi kararını almış ve bildirmiştir. DİSK Genel Kurulu da 30
Temmuz 2000 tarihinde yapılmıştır.
Konfederasyonumuz Genel Kurul hazırlık çalışmalarına sendikamız aktif katılım sağlamıştır.
Sendikamızca üzerinde önemle durulan “DİSK Genel Merkezi’nin Ankara’ya taşınması”
konusunda ne yazık ki diğer sendikaların görüşlerinin değişmesi sağlanamamıştır. Ancak
inanıyoruz ki, her zamankinden çok özellikle bu dönem DİSK Yönetim Kurulu’nun çeşitli
konulardaki çalışmalarının ağırlıkla Ankara’da yapılmış olması, bu önerimizin haklılığının
önemli bir göstergesi olmuştur.
Temmuz 2000 tarihli DİSK Genel Kurulu’na giderken, Sendikamız Genel Başkanı Özcan
Kesgeç’in DİSK Genel Başkanlığına aday olmasının bir gereksinim olduğu tespitini yapan
Genel Yönetim Kurulu’muz ve DİSK Delegasyonumuz, bu yönde elinden gelen çabayı
harcamış, adaylıktan çekilmeyi saygı ile karşılamış ancak, onaylamamıştır. Bugün de DİSK’e
sahip çıkma görevi ile karşı karşıya bulunulmaktadır.
Sendikamız Genel Sekreterinin DİSK Yönetim Kurulunda görev almış olması, bize göre
Konfederasyonumuzun politikalarının belirlenmesinde bir etken olmuş ancak bu durum
yukarıdaki görüşlerimizin devam etmesini de ortadan kaldırmamıştır.
Çalışma Raporumuzun, Sendikamız Genel Sekreterliğine bağlı Eşgüdüm Dairesine ilişkin bu
bölümünde, konfederal düzeydeki yukarıdaki konulara girmeyi başat görevlerimizden
saydık.
Eşgüdüm Dairemiz, Nisan 2000 tarihli Genel Kurulumuzdan buyana sendikamıza gelen 2154
adet, sendikamızdan gönderilen 2167 adet evrak üzerinde işlem yapmıştır. Tüm yazışmalar
bilgisayar ortamında gerçekleştirilmiştir.
Kısıtlı olanaklarımız nedeniyle gecikmiş de olsa bu dönem sendikamızın Internet Sitesi
oluşturulmuştur. Henüz başlangıç aşamasında olan sitemizin geliştirilmesi çalışmaları, devam
etmektedir.
Sendikamızın tüm çalışmalarında, her zaman olduğu gibi, özel yaşamlarına göstermedikleri
özveriyi sendika için göstermeyi adeta görev edinmiş tüm yönetici, personel, temsilci ve üye
arkadaşlarımızdan çalışma dönemi içinde esirgediğimiz bir küçük teşekküre bu raporun
sayfalarında yer vermeyi borç biliyoruz.
Yaşasalardı, yaşamları boyunca sendikamız için her gün bir parçasını verdikleri canlarını,
özveriyle yine sendika için vereceklerine inandığımız mücadele arkadaşlarımız Genel
Yönetim Kurulu üyesi Metin Bapir ile eski Genel Yönetim Kurulu üyelerimizden K. Mücahit
İzkut’u saygı ve sevgi ile anıyor, mücadeleye devam ettiğimizi bilmelerini istiyoruz.
HUKUK DAİRESİ ÇALIŞMALARI
Mayıs 2000 – Aralık 2003 tarihleri arasını kapsayan bu dönemde, hukuk dairesi çalışmalarını
şu ana başlıklar altında toplayabiliriz. 1) Dairece, sendikamızın çeşitli dairelerinin
çalışmalarına hukuksal görüş bildirme, 2) Yetki davaları, 3) İstatistik davaları, 4)
Üyelerimizle ilgili açılan çeşitli alacak ve sendikal tazminat davaları, 5) Sendikamızın çeşitli
alacak davaları, 6) İŞE İADE DAVALARI, 7) Diğer davalar.
1) HUKUKSAL GÖRÜŞ BİLDİRME
Sendikamızın özellikle toplu-iş sözleşmesi, örgütlenme ve mali dairemize, çeşitli çalışmalara
ilişkin hukuksal görüş bildirme çalışmalarıdır. Bunlar, çeşitli yasalara ve tasarılara ilişkin
olarak sendikamız görüşlerini belirleme, sözleşme taslaklarını oluşturmaya katkı sağlama,
çeşitli yargı kararlarını derleme ve bilgilendirme çalışmaları gibi çalışmalardan oluşmaktadır.
2) YETKİ DAVALARI
-
Merkezi İstanbul’da bulunan MESAM Türk Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği için
alınan işletme çoğunluk tespitine işverenin itirazı üzerine dava İstanbul 3. İş
Mahkemesinin 2003/487 E. nolu dosyasında görülmektedir.
-
İstanbul Ecza Koop. İşyeri ile ilgili işletme çoğunluk tespitine işverence itiraz edilmiş
durumdadır. Dava İstanbul 5. İş Mahkemesinde 2003/112 E.no ile görülmektedir.
-
Türk Amerikan Derneği yetki tespitine işveren itiraz etmiş olup, dava Ankara 9. İş
Mahkemesinde 2003/1744 Esas nolu dosyada görülmektedir.
-
Mersin’de kurulu AREL GIDA Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti. işletme yetkisine işverence
itiraz edilmiş olup, Adana 1. İş Mahkemesinin 6.2.2003 gün ve 2002/792 Esas, 2003/251
Karar sayılı kararı ile itiraz reddedilmiş ve Yargıtay’ca da onanmıştır.
-
METRO GROSMARKET’ler için Bakanlıkça sendikamıza verilen çoğunluk tespitine,
Tez Koop-İş tarafından hiç yoktan, sırf işçileri cezalandırmak için itiraz edilmiş
bulunmaktadır. Ankara 10. İş Mahkemesinde 2003/1216 Esasında kayıtlı bulunan davanın
ilk duruşması 26.6.2003 günü yapılmıştır. Tez Koop-İş Ankara İş Mahkemesi’nde açtığı
itiraz davasında, bu kez görevsizlik itirazında bulunmuş ve sırf işçileri cezalandırmak
amaçlı itiraz ettiğini kanıtlamıştır. Tez Koop-İş işçi düşmanlığına devam etmektedir.
Ankara 10. İş Mahkemesinin görevsizlik kararı -süre uzamasın diye- tarafımızdan temyiz
edilmemiş olup İstanbul Bakırköy 5. İş Mahkemesi 23 Aralık 2003 tarihinde ilk
duruşmayı yapacaktır.
-
Mimarlar Odası Ankara Şubesi işyeri ile ilgili lehimize tespite işverence itiraz edilmiş,
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 29.4.2003 gün 2003/6917-7351 Esas ve Karar sayılı ilamı ile,
işyerinin işletme olduğu gerekçesi ile yetkiyi iptal etmiştir.
-
TEB (Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti) ve bağlı işyerleri ile ilgili işletme çoğunluk
tespitimize, işveren işletme olmadığı gerekçesi ile itiraz etmiştir. Ankara 3. İş
Mahkemesinin -8.7.2003 gün 2003/12039-12886 Esas ve Karar sayılı Yargıtay ilamı ile
de onanan- kararı ile işveren itirazı reddedilmiş ve yetkimiz kesinleşmiştir.
-
İnşaat Mühendisleri Odası için aldığımız yetkiye, işverenin yaptığı itiraz Ankara 8. İş
Mahkemesinin 16.10.2001 gün ve 2001/1129-1200 Esas ve Karar sayılı kararı ile
reddedilmiş ve yetkimiz kesinleşmiştir.
-
Şehir Plancıları Odası ve bağlı şubeleri için, Bakanlıkça işveren vekilinin de hesaba dahil
edilerek olumsuz tespiti vermesine ilişkin olarak sendikamızca dava açılmış ve
kazanılmıştır. Bakanlığın temyizi üzerine dava Yargıtay’a gitmiştir.
-
Eskişehir Ecza Kooperatifi işyerinde aldığımız GREV kararının iptaline ilişkin işverence
açılan dava, Eskişehir İş Mahkemesince 2000/348 Esasında görülen dosyada reddedilmiş
ve kesinleşmiştir.
3) İŞKOLU İSTATİSTİK DAVALARI
-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca sendikamıza yönelik olarak 1994 den bu yana
sık sık yapılan operasyonlardan birisi de 2000/Temmuz istatistiğinde yapılarak,
Sendikamız %10 barajının altına düşürülmüştür. Buna ilişkin olarak açılan davada;Ankara
1. İş Mahkemesi 20.12.2000 gün ve 2000/1089-1680 sayılı kararı ile sendikamızın üye
sayısının 43.391 oranında %10.02 olduğuna karar vermiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
29.3.2001 gün ve 2001/5101-5091 Esas ve Karar sayılı ilamı ile aynı konuda 8. İş
Mahkemesinde mevcut dava ile birleştirilmesi gerekçesi ile Kararı bozmuştur. 8. İş
Mahkemesi 5.6.2001 gün ve 2000/822 Esas sayılı kararı ile istatistiğin sendikamız lehine
İHTİYATİ TEDBİR yolu ile durdurulmasını kararlaştırmış, 16.10.2001 gün 2000/822
Esas, 2001/1189 sayılı kararı ile davayı sendikamız lehine sonuçlandırmış, Yargıtay 9.
Hukuk Dairesinin 17.1.2002 gün ve 2001/20731 Esas, 2002/326 Karar sayılı ilamı ile de
ONANARAK kesinleşmiştir.
-
2003/Temmuz istatistiğinde de sendikamız %9.36 ile barajın altına düşürülmüştür. Buna
ilişkin açılan dava Ankara 10. İş Mahkemesinin 2003/1646 Esasında görülmekte olup, 6
Ekim 2003 tarihli duruşmada Mahkeme sendikamız lehine, 2003 Temmuz 17 No’lu işkolu
istatistiklerinin ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasına karar vermiştir. Dava dosyası halen
bilirkişi incelemesindedir.
4) ÜYELERİMİZLE İLGİLİ ALACAK ve SENDİKAL TAZMİNAT DAVALARI
-
Beğendik işyerinde çalışan ve sendikamıza üye olan aşağıdaki üyelerimizin iş akdi
fesihleri sonucu ödenmeyen alacakları ile ilgili davalar sonuçlandırılmış ve Ankara 29.
İcra Dairesindeki dosyalarından tahsil edilerek, kendilerine ödenmiştir.
OKAY ŞİMŞEK
2002/7931
1.486.000.000 TL
FERHAT TEMİZ
2002/7932
1.993.000.000 TL
METİN KIZILIRMAK
2002/7933
2.671.000.000 TL
ÖMER DOĞAN
2002/7934
1.362.000.000 TL
MAHİR AKKAYA
2002/7935
2.331.000.000 TL
ŞÜKRÜ SARAY
2002/7936
1.942.000.000 TL
-
İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezinde çalışan üyelerimiz Zühtü KAYALI, Bayram
KOÇ, Nurer ALTUN adına açılan Ankara 12. İş Mahkemesinin 2001/532-533-534
Esasındaki sendikal tazminat davaları, üyelerimizin istemi üzerine müracaata
bırakılmıştır.
-
Eskişehir Ecza Koop. işyeri Baştemsilcimiz Celalettin ŞAHİNÖZ’ün, boşta geçen süreler,
ihbar ve kıdem tazminatlarına ilişkin olarak açılan davalar 6.5.2003 gün 2002/520 E.
2003/280 K. ile tümü ile sonuçlanmış ve tüm alacakları tahsil edilmiştir.
-
Mahkemece işe iade kararı verilmesine karşın işe başlatılmayan İşyeri Sendika
Temsilcimiz Celalettin Şahinöz’ün Temsilcilik süresi sonuna kadar tüm ücret ve diğer
haklarının tahsili için açılan ikinci dava Eskişehir İş Mahkemesinin 2002/520 E. nolu
dosyasında görülmüş ve lehimize sonuçlanmıştır.
-
P.T.T. Biriktirme Yardımlaşma Sandığı işyeri üyelerimizden Bekir MERAKLI için
Ankara 11. İş Mahkemesinde açılan dava 21.12.2000 gün ve 2000/227 Esas 896 Karar
sayılı kararı ile lehte sonuçlandırılmış ve Yargıtayca da onanarak kesinleşmiştir.
-
P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı Antalya Şubesi işçilerinden üyemiz
A.Muharrem DOĞAN için Ankara 2. İş Mahkemesinde açılan dava 2.4.2002 gün ve
2001/305 Esas 2002/150 Karar nolu karar ile sonuçlandırılmış ve tüm alacaklar tahsil
edilmiştir.
-
P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı Antalya Şubesi işçilerinden üyemiz Gültekin
GÖKYER için Ankara 2. İş Mahkemesinde açılan dava 2.4.2002 gün ve 2001/306 Esas
2002/151 Karar nolu karar ile sonuçlandırılmış ve tüm alacaklar tahsil edilmiştir.
-
Aynı işyerinde Bican KUBİLAY ile ilgili dava da Ankara 10. İş Mahkemesinin 11.6.2001
gün 2001/399-4772 Esas ve Karar sayı ile sonuçlandırılmıştır.
-
Güçsüzler Yurdu işyeri üyelerimizden Nur KOLUKISA adına Ankara 1.İş Mahkemesinde
açılan dava 10.7.2001 gün 2000/628 Esas ve 2001/422 Karar sayılı hüküm ile
sonuçlandırılarak, alacaklar tahsil edilmiştir.
-
İçel Eczacılar Kooperatifi işyeri üyelerimizden 14’ü için açılan davalar 18.12.2000 gün ve
2000/324’den-615’e Esas ve Karar noları ile kazanılarak sonuçlandırılmıştır. Davaların bir
kısmı ise 8.2.2001 günü sonuca ulaşmıştır.
A.OSMAN BAYRAK
2002/602 K.
3.453.124.678 TL
ENGİN AYHAN
2002/603 K.
2.591.021.992 TL
ERGÜN KURT
2002/604 K.
4.193.967.461 TL
HAKAN BAYDURAK
2002/605 K.
4.979.570.412 TL
KORAY ÖNDER
2002/606 K.
9.885.101.318 TL
MAHMUT ÇOBANOĞLU
2002/607 K.
3.845.523.325 TL
M. FATİH ÖNER
2002/608 K. 17.921.698.775 TL
M. SERKAN PATÇI
2002/609 K.
3.178.021.520 TL
BÜLENT ÇELİK
2002/610 K.
4.786.274.965 TL
RIDVAN YARDAK
2002/611 K.
4.737.712.980 TL
CÜNEYT YÜKSEKDAĞ
2002/612 K.
3.133.014.016 TL
SERDAR ŞENER
2002/613 K.
3.417.441.913 TL
YÜKSEL SOYDAN
2002/614 K.
2.029.811.008 TL
BEKİR ŞAN
2002/615 K.
8.468.638.048 TL
-
P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı işyerinde çalışan üyelerimiz Kazım
ÖZYÜREK ve Fatma KAYMAKÇI için açılan davalar Ankara 7. İş Mahkemesinin
12.12.2000 gün ve 2000/1841-2031 Esas ve Karar, 2000/1840-2030 Esas ve Karar sayılı
kararları ile sonuçlandırılmıştır.
-
Aynı işyerinden Ahmet SEVİNÇ ile ilgili dava ise Ankara 3. İş Mahkemesinin 4.7.2000
gün ve 2000/366-504 Esas ve Karar sayılı hükmü ile sonuçlandırılmıştır.
-
Mersin’de kurulu Arel Gıda işyerinde işten çıkartılan üyelerimize ilişkin alacak davalarına
ve tazminata ilişkin olarak Uğur BAŞAR adına açılan PİLOT dava Adana İş
Mahkemesinin 18.4.2003 gün ve 2002/729 Esas, 2003/233 Karar sayılı hükmü ile
kazanılmış, karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26.6.2003 gün 2003/10759-11998 Esas ve
Karar sayılı ilamı ile de onanarak kesinleşmiştir.
-
AYEK (Anadolu Yakası Eczacıları Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi) işyerinde
çalışan üyelerimizle ilgili hukuksal mücadelemiz ayrı bir konuma ve öneme sahiptir.
Anılan işyeri battım gerekçesi ile kapatılmaya çalışılmış, tüm işçiler işten çıkartılmış, 3
aya yakın birikmiş ücretler, ihbar ve kıdem tazminatı dahil hiçbir haklar ödenmemiş ve
yönetim -işverenler- ortadan kaybolmuştur. Hemen hemen herkesin, HİÇBİRŞEY
alamazsınız noktasında birleştiği bir durum ortaya çıkmıştır. Sendikamız, değerli avukat
arkadaşımız Vedat BARANOĞLU -katkı ve çabası çok büyüktür- ve üyelerimizin azimli
uğraşı sonucu ALACAKLARIMIZIN TAHSİLİ SÜRECİNE GİRİLMİŞTİR.
İlk davalar 1999’da açılmaya başlandı. İlk duruşma tarihi 2000 Şubat ayı idi. Bir kısım
davalar Temmuz 2000’de açıldı. Toplam açılan dava sayısı 160 oldu. Davalar İstanbul
için rekor sayılabilecek bir sürede bitirildi. Kazanılan davalar için konulan icralara
itirazlar kaldırıldı. Alacaklarımızın birinci sıraya konulabilmesi için İFLAS davası açıldı
ve kazanılarak iflas masası oluşturuldu. Kooperatif ortaklarının yükümlülükleri
(Kooperatife olan borçları) tahsil edildi.
Özcesi, özverili büyük bir uğraş verildi. 107 üyemiz için faizleri ile birlikte 1 Trilyon 190
Milyar Lira masaya tescil ettirildi. 107 üyemizin TOPLAM ANA PARA ALACAĞI 315
MİLYAR LİRA idi. 7 Mayıs 2003 günü 342.716.900.000 TL İCRA’dan alındı. 16.5.2003
günü İSTANBUL ŞUBEMİZDE ÜYELERİMİZE 274.257.100.000 TL Genel Başkan,
Genel Sekreter ve Yönetim Kurulu Üyelerinin de katılımıyla İstanbul Şube binamızda
elden dağıtıldı. BAKİYE alacaklarımız için çalışmalarımız devam etmekte olup,
sendikamızca konu titizlikle izlenmektedir.
-
İnşaat Mühendisleri Odası ve bağlı işyerlerinde eksik uygulanan Toplu-İş Sözleşmesinden
doğan ücret ve sosyal yardım alacaklarının tahsili için sendikamıza yetki veren Celal
Uyar, Zühtü Kayalı, Emel Özgüler ve Şener İlhan adına açılan alacak davalarının ilk
duruşmaları 4 Kasım 2003 ve 2 Aralık 2003 tarihlerinde yapılmış olup, dava devam
etmektedir.
5) SENDİKAMIZIN ÇEŞİTLİ ALACAK DAVALARI
-
İçel Eczacılar Kooperatifi işyerinden alacağımız aidatlar için açtığımız dava Adana İş
Mahkemesi 2000/323 Esas no’lu dosyada görülmüş, 4.2.2003’de işverenin borcu ödemeyi
kabul etmesi üzerine, alacaklarımız tahsil edilmiştir.
-
P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı işvereninin, üye olmayanlara toplu-iş
sözleşmesi uygulaması üzerine dayanışma aidatı davası açılmıştır. Ankara 8. İş
Mahkemesi 30.5.2002 gün ve 2000/610 Esas, 2002/510 Karar sayı ile alacağımıza
hükmetmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 9. H.D. 30.1.2003 gün 2002/12874 E, 2003/1028
K. sayılı ilamı ile ve OYÇOKLUĞU ile (8/2) <dayanışma aidatı için işçinin yazılı
başvurusu olmadığı gerekçesi> ile mahkeme kararını bozmuştur. Mahkemenin bozma
kararına uyması üzerine, konu tarafımızdan temyiz edilmiştir, Yargıtay itirazımızı
reddetmiştir.
-
AYEK işyerinden aidat alacaklarımıza ilişkin dava İstanbul 8. İş Mahkemesinin 6.3.2002
gün ve 2000/1345 E., 2002/92 K. sayılı kararı ile kazanılmış, iflas masasından diğer üye
alacakları ile birlikte bir kısmı tahsil edilmiş olup, bakiyesi izlenmektedir.
-
Türk Amerikan Derneği işyeri için açılmış bulunan dayanışma aidatı davası ise Ankara 8.
İş Mahkemesinin 2001/612 Esasında devam etmektedir.
6) İŞE İADE DAVALARI
-
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi işyeri temsilcimiz Hatice AYRANCI, Ankara 6.
İş Mahkemesinin 27.12.2001 gün 2001/1365-1179 Esas ve Karar sayılı kararı ile İŞE
İADE edilmiştir.
-
Es-Koop işyeri baştemsilcimiz Celalettin ŞAHİNÖZ Eskişehir İş Mahkemesinin
25.1.2001 gün 2000/238 Esas, 2001/527 Karar sayılı kararı ile işe iade edilmiştir.
-
AYEK işyeri baştemsilcisi ve temsilcilerimiz Salim OYNAK, Özcan TETİK, Necati
GÜMRÜKÇÜ İstanbul 1. İş Mahkemesinin 20.6.2000 günlü 2000/134-135-136/492-493494 Esas ve Karar sayılı kararlarıyla İŞE İADE edilmişlerdir.
-
P.T.T. Biriktirme ve Yardımlaşma Sandığı işyeri temsilcimiz Salih ŞAHİN Ankara 2. İş
Mahkemesinin 13.7.2000 gün 1999/2492 Esas ve 2000/430 Karar sayılı kararı ile İŞE
İADE edilmiştir.
-
Belde A.Ş. işyeri temsilcimiz Gıyas Melih YETKİN Ankara 5. İş Mahkemesinin
26.12.2001 gün 2001/943-1586 Esas ve Karar sayılı kararı ile İŞE İADE edilmiştir.
-
Es-Koop Antalya Şubesi işyeri temsilcimiz Ramazan SAĞLAM, Eskişehir İş
Mahkemesinin 03.10.2002 gün 2000/437 Esas, 2002/802 Karar sayılı kararı ile İŞE İADE
edilmiştir.
-
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi işyeri sendika temsilcimiz Celal
UYAR Ankara 12. İş Mahkemesinin 14.03.2002 2001/78 Esas ve 2002/1637 Karar sayılı
kararı ile İŞE İADE edilmiştir.
-
Adına alacak davası açtığımız İMO çalışanı Emel Özgüler’in İş Kanunu ve Toplu-İş
Sözleşmesine aykırı olarak işten çıkarılması üzerine iş güvencesi hükümleri uyarınca işe
iade davası açılmıştır.
-
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası’ndan İş Güvencesi Yasası’na (eski yasa) aykırı
biçimde işten çıkarılan üyemiz Elif Özlem Öndoğan adına açtığımız işe iade davası
Ankara 6. İş Mahkemesince işe iade kararı verilmiştir. Dava dosyası hala Yargıtaydadır.
7) DİĞER DAVALAR
-
İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi Yöneticileri için 2821 sayılı yasaya
muhalefeten suç duyurusunda bulunulmuştur. Basın Hz. 2001/2059 Esasında takipsizlik
kararı verilen dosya için yaptığımız itiraz Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 8.3.2002
gün 2002/213 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
-
ES-KOOP Yönetim Kurulu Üyeleri ve Genel Müdürü için 2821 sayılı yasaya
muhalefetten yaptığımız suç duyurusu üzerine, anılanlar için dava açılmış, dava Eskişehir
Asliye Ceza Mahkemesinin beraat kararı ile sonuçlanmıştır.
-
Kaybedilen bir davadan dolayı, ücreti vekalet için sendikamıza haciz koyduran ESKOOP’un haczi; Eskişehir İcra Tetkik Hakimliğinin 10.10.2002 gün ve 2002/1158-1349
Esas ve Karar sayılı kararı ile “Üyenin ücreti vekaletinden sendikanın sorumlu
tutulamayacağı” gerekçesi ile kaldırılmıştır.
-
DMO işyeri üyelerimizden Yusuf ŞEN’e Disiplin Kurulunca verilen 2 yevmiye cezasının
iptali için açtığımız dava Ankara 8. İş Mahkemesinin 23.1.2001 gün ve 200/897 Esas,
2001/25 Karar sayı ile reddedilmiştir. Karar Yargıtay’ca da onanmıştır.
-
Münfesih olmuş İzmir Şubemizin Genel Kurulunu yapmadığı gerekçesi ile kapatılması
için Çalışma Bakanlığınca açılan –garip- dava halen (bu raporun baskıya verildiği tarihte)
Ankara 5. İş Mahkemesinin 2001/2044 Esas sayılı dosyasında sürmektedir.
ÖRGÜTLENME DAİRESİ ÇALIŞMALARI
1)ÇALIŞMA ve SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞININ İSTATİSTİKLERİ
2821 sayılı Sendikalar Yasası gereğince Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı her Ocak ve
Temmuz ayının 17’sinde Resmi Gazete’de yayımlamak zorunda olduğu sözümona
istatistiklerde, Türkiye’de işkolları itibariyle sigortalı işçi sayıları ile sendikalı işçi sayılarını
ilan eder. İstatistiklerin ilk kez yayımlandığı Şubat/1984 tarihinden buyana yayımlanan 40
adet istatistiğin hiçbirinde ilan edilen işçi sayıları ile sendikalı işçi sayıları doğruları
yansıtmamıştır. Çünkü, çalıştırdıkları işçileri Bakanlığa bildirmeyen işverenlerin sayısı,
bildiren işverenlerden çok daha fazladır.
Şubat/1984’de toplam 2.317.016 olarak ilan edilen sigortalı işçinin 1.247.744’ünün yani
%53.85’inin sendikalı olduğu ilan edilmiştir. Temmuz/2003’de ise Türkiye’de toplam
4.781.958 SSK’lı işçi bulunduğu ve bunun %57,54’ünün yani 2.751.670’inin sendikalı olduğu
ilan edilmiştir. Oysa, aynı Bakanlığa bağlı kurum olan SSK ise, Türkiye’de 2002 itibariyle
5.223.283 sigortalı işçi bulunduğunu açıklamaktadır. 2001 yılı için sigortalı işçi sayısı
Çalışma Bakanlığına göre 4.562.454 ; SSK’ya göre ise 4.886.881 dir. Bu durum, Çalışma
Bakanlığı istatistiklerinin ne denli gayriciddi olduğunu ortaya koymaktadır.
Devletin Çalışma Bakanlığı bugün ülkemizde 3 Milyona yakın sendikalı işçinin bulunduğunu
Resmi Gazetede ilan ederken hiç çekinmemektedir. Bugüne kadar yönetime gelen tüm siyasi
iktidarların bu konuda benzer tavırlar içinde olabilmesinin temel nedeni, sistemin siyasi
iktidarlarca kendi tercihleri doğrultusunda kullanılmasına en uygun bir sistem olmasıdır. 12
Eylül Anayasa’sı karşısındaki tutumlara benzer bir şekilde, 12 Eylül Cuntasının her yasasına
“karşı” olmakla birlikte değiştirilmesi yönünde hiçbir iktidarın samimi girişimlerine
rastlanmamıştır. İlk bakışta, sadece Türkiye’deki işçi sayıları ile bunlardan kaçının sendikalı
olduğunun istatistiksel bir açıklaması gibi görünen bu uygulamanın asıl amacının, 1983
yılında var olan sendikalar dışında başka hiçbir sendikaya yaşam hakkı tanımamak
olduğu,bugün dahi kamuoyunun gözünden kaçırılmak istenen bir konudur.
Ülkemizde sınırsız “serbestlikle” kurulacak bir sendikanın en temel amaçlarından olan Toplu
Sözleşme yapma yetkisi, bu istatistik oyununda %10 barajının aşılmasına bağlanmıştır.
Örneğin bizim işkolumuzda yeni kurulan bir sendikanın herhangi bir işyerinde toplu sözleşme
yapabilmesi için, üye olduğu sendikasından TİS beklentisi olmayan 48.000 işçiyi önce üye
yaptıktan sonra yetki için başvuruda bulunması zorunludur. Bugün bu sayının altında nüfusa
sahip vilayetlerimiz bulunmaktadır ve bunun adına, bizim ülkemizde “örgütlenme özgürlüğü”
denilmektedir.Böyle bir sistem ancak ve ancak, mevcut sendikal örgütler içinde sermayenin
tercihleri doğrultusundaki kimilerinden başkasına yaşam hakkı tanımamak adına 12 Eylül
cuntası gibi bir zorbalıkla konulabilir ve korunabilir.
Sistemin bu genel engellemeleri dışında, siyasi iradeye tanıdığı görevi kötüye kullanma
olanakları ise özel olarak bazı sendikalar üzerinde çok çirkin boyutlara taşınabilmektedir.
Sendikaların kuruluşundan, toplu sözleşme bağıtlanmasına kadar her aşamada sendikalara
sayısız yaptırımlar içeren bu sistem, görevini kötüye kullanan siyasi iradeye karşı hiçbir
yaptırım öngörmemektedir. Cesaret de bundan kaynaklanmaktadır.
Yeniden faaliyete başladığımız 1991’den buyana hem sistemle mücadele etmekte, hem de
sistemi yıkmaya çalışmaktayız. Ne (sağ) siyasi iktidarların bizi yok etme çabalarından
vazgeçecekleri, ne de bizim geri durmayacağımız ortadadır. 1994 yılında başlayan %10 barajı
serüvenine son dönemlerde yeni “operasyonlar” eklenmektedir (Bu terim Bakanlık
bürokratlarınca kullanılmaktadır). 2000 Ocak istatistiklerinde dönemin Çalışma Bakanının
talimatı ile yapıldığı bakanlık bürokratlarınca söylenen bir “operasyon” ile %10’un altına
indirildiğimiz barajı, yine yargı yolu ile aştık. Durmak bilmediler, Temmuz 2003
istatistiklerinde %9,36 gibi ilginç bir yüzde ile tekrar barajın altına indirildik. Aynı istatistikte
bizimle beraber barajın altına indirilen işkolumuzdaki bir başka sendikanın üye sayısı hukuk
dışı, saçma-sapan bir gerekçe ile düzeltildi. Bunun üzerine Bakanlık nezdinde yaptığımız
girişimlerde ortaya yeni bir SKANDALI daha çıkarttık.
Temmuz/2003 istatistikleri ile ilgili olarak Bakanlık Bilgi İşlem Dairesince kendilerini
savunmak adına önümüze konan bir “Resmi Tablo” da 1996 Ocak istatistik döneminde
sendikamızın 8420 üyesinin yok edildiği ortaya çıktı. Bu konuda gerek doğrudan Bakan’a,
gerek Bakanlığa yaptığımız başvurulara hiçbir yanıt verilebilmiş değildir.
Bu bölüme başlarken sözkonusu istatistiklere ilişkin <sözümona> tabirini kullanmamız
boşuna değildir. Bugüne kadar (20 yıldır) yayınlanan bütün istatistiklerde, işkolu işçi sayısının
belirlenmesinde esas alınması gereken işyerlerinin ONBİNDE BİRİNDE DAHİ YASAYA
UYGUN ŞEKİLDE İŞKOLU TESPİTİ YAPILMIŞ DEĞİLDİR. Örneğin bizim (17 nolu
ticaret,büro,eğitim) işkolumuz incelendiğinde binlerce lokanta,kargo v.b.gibi başka
işkollarından işyerlerinin bu işkolunda sayıldığı görülecektir. Bu yanıyla İşkolu İstatistikleri
YASAYA AYKIRI OLUP, <SÖZÜMONA İSTATİSTİK> tir.
2) TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ PROSEDÜRÜ BAŞLATILAN İŞYERLERİ
10. Çalışma Raporunda belirtilenlerden sonraki dönem içinde aşağıdaki işyerleri için yetki
prosedürü başlatılmıştır.
İşyeri
Başvuru
Tarihi
Bakanlığın
Tespit
Tarihi
-
TEB-Türk Eczacıları Birliği
06.03.2000
03.04.2000
-
İZYAY-İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayıncılık
12.04.2000
05.06.2000
Tanıtım Hiz.San.A.Ş.
-
TEB Yardımlaşma Sandığı
25.05.2000
03.07.2000
-
İzmir Diş Hekimleri Odası
22.06.2000
28.07.2000
-
SHÇEK-Sosyal Himetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 22.06.2000
Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerleri
05.09.2000
-
İstanbul Ecza Koop.
30.06.2000
28.09.2000
-
GÜDAŞ Gıda Ür. Dağıtım San.Tic.A.Ş.
28.09.2000
20.10.2000
-
Ünibel Bilgi Teknolojileri San.Tic.A.Ş.
20.12.2000
03.04.2001
-
DMO-Devlet Malzeme Ofisi Gen.Müd.ve bağlı işyerleri
20.12.2000
29.01.2001
-
Uydukent Yapı Koop. Birliği
31.01.2001
20.04.2001
-
Ankara Tabip Odası
08.02.2001
21.03.2001
-
İzmir Tabip Odası
14.03.2001
07.05.2001
-
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası ve bağlı işyerleri
14.05.2001
12.07.2001
-
SHÇEK-Sosyal Himetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 04.06.2001
Genel Müdürlüğü ve bağlı işyerleri
12.11.2001
-
Ankara Eczacı Odası
04.06.2001
13.06.2001
-
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası ve bağlı işyerleri
06.07.2001
06.08.2001
-
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi
06.09.2001
26.09.2001
-
Çanakkale ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkındırma
06.09.2001
Kooperatifler Birliği
26.09.2001
-
Çankaya Belde Gıda Kül.Sos.Sanat Etkin.San.ve Tic. 06.09.2001
A.Ş.
02.10.2001
-
Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı İkt.İşletmesi
02.01.2002
16.01.2002
-
Türk Amerikan Derneği
11.01.2002
07.02.2002
-
TEB-Türk Eczacıları Birliği
05.03.2002
14.03.2002
-
İzmir Tabip Odası
05.03.2002
14.03.2002
-
SHÇEK Şeyh Zayed Çocuk Koruma Vakfı
28.03.2002
06.08.2002
-
AREL Gıda Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti.
28.05.2002
04.07.2002
-
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
03.06.2002
21.06.2002
-
Halk İşletme Tic. İnş. ve San. A.Ş.
25.06.2002
15.08.2002
-
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi
17.09.2002
24.09.2002
-
DMO-Devlet Malzeme Ofisi Gen. Müd.ve bağlı işyerleri
05.11.2002
18.11.2002
-
DİSK Genel-İş Sendikası
28.11.2002
20.01.2003
-
İstanbul Ecza Koop.
28.11.2002
14.01.2003
-
Ünibel Bilgi Teknolojileri San.Tic.A.Ş.
06.01.2003
14.01.2003
-
Atılım Üniversitesi Özel Eğ.Hiz.A.Ş.
09.01.2003
26.02.2003
-
Atılım Üniversitesi AZN İktisadi İşletmesi
09.01.2003
26.02.2003
-
Uydukent Yapı Koop. Birliği
05.03.2003
24.03.2003
-
Ankara Tabip Odası
05.03.2003
25.03.2003
-
Mesam Türk Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği
28.03.2003
08.07.2003
-
Metro Grosmarketler Ltd.Şti.
30.04.2003
07.05.2003
-
TMMOB Şehir Plancıları Odası
07.04.2003
04.08.2003
-
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
14.05.2003
14.07.2003
-
Türk Amerikan Derneği
11.06.2003
08.07.2003
Yetki başvurusunda bulunduğumuz bu işyerlerinden;
-
TEB Türk Eczacıları Birliği işyerinde 2. Dönem yetkisine işverenlikçe itiraz edilmiş, TEB
Yönetim Kurulu’nca yönetilen TEB Yardımlaşma Sandığının işletme dışı olduğu iddia
edilmişse de bu iddia Yargıtay’ca da reddedilmiştir.
-
GÜDAŞ Gıda Üretim Dağıtım San. Tic. A.Ş. işyeri ile ilgili olarak 1989’larda yapılmış
bir işkolu tespit kararı ile karşılaşıldığından işkolu yönünden reddedilmiştir.
-
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası ve bağlı işyerleri ile ilgili yetki tespitinin Bakanlıkça
işverenliğe gönderilmesinden sonra, bu örgüt ve yöneticilerine hiç yakışmayan bir tutumla
karşılaşılmıştır. Genel Merkez’de çalışan üyelerimiz işten çıkarılmış, bunun üzerine işten
sendikal nedenle çıkarılan üyelerimizin işe geri alınmaları, Sendikamızca, toplu sözleşme
görüşmelerinin ilk uyuşmazlık nedeni sayılarak grev kararı alınmak zorunda kalınmıştır.
Konfederal düzeyde kardeş örgüt saydığımız bu kurumun sırf yöneticilerinin hataları
sonucu daha fazla zarar görmemesi adına grev, yetkinin devamını sağlayacak düzeyde
sembolik tutulmuştur. Oda’nın genel kurulunca göreve getirilen yeni yönetimin, işten
atılan üyelerimizi işe geri almaları sonucu TİS görüşmeleri başlamış ve anlaşmaya
varılarak grev sona erdirilmiştir.
-
AREL Gıda Turizm San. ve Tic. İth. İhr. Ltd. Şti. işyerinde çalışan işçilerin sendikamızda
örgütlenmesini öğrenen işveren üyelerimizi işten atmış, ancak yetki başvurusunu daha
önce yaptığımız için yetki verilmiştir. Yetkiye işverence itiraz edilmişse de Mahkemece
reddedilmiş ve karar Yargıtay’ca da onanmıştır. Üyelerimiz için açılan sendikal tazminat
davaları sürmektedir.
-
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi işyeri için son dönem yetki tespitine göreve yeni
gelen son yönetim itiraz etmiş, itiraz Mahkemece reddedilmiş ancak Yargıtay’ca işletme
yetkisi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
-
Türk Amerikan Derneği işyeri yetkimize işverence yapılan çoğunluk itirazı yargılaması
sürmektedir.
-
TMMOB Şehir Plancıları Odası ile ilgili yetki talebimize Bakanlıkça verilen olumsuz
yanıta karşı açtığımız itiraz davasında Ankara 12. İş Mahkemesince haklılığımız yönünde
karar verilmiş olup, Bakanlıkça yapılan temyiz itirazı nedeniyle dava Yargıtaydadır.
-
Metro Grosmarket’lerde başlattığımız örgütlenme ve yetki prosedürü başlangıcında Tez
Koop-İş Sendikası’nın sendikamıza yönelttiği karalamalara verdiğimiz yanıtlara burada
yorumsuz olarak yer vermeyi yararlı bulmaktayız.
METRO GROSMARKET İŞÇİSİ ARKADAŞ
Değerli Metro işçisi arkadaşlar,
Bizim uğraşımız yıllardır toplu-iş sözleşmesinden yoksun kalan sizleri ve işletmeyi
toplu-iş sözleşmesine kavuşturmak, sendikal örgütlülüğü yükseltmektedir.
Metroda eskiden beri çalışan arkadaşlarımızın çok iyi bildiği, yeni arkadaşlarımızın da
bilmesinde yarar gördüğümüz sözde “sendika” ile ilgili aşağıdaki açıklamaları yapmak
zorunda kaldık. Zira <HERKESİ KENDİLERİ GİBİ BİLENLER> <ÇAMUR AT İZİ
KALSIN> ı yaşam ölçüsü sayanlar, suskunluğumuzu istismara yöneliyorlar.
Sendikamızın Metro Grosmarketlerde örgütlenmesi sonrasında Tez Koop-İş
Sendikasının kamuoyunu ve kendi üyelerini yanıltıcı, yanlış, yalan beyanları sendikamızca
ciddiye alınacak düzeyde olmayıp, ne kamuoyu, ne basın, ne de kendi üyelerince ciddiye
alınmaktadır. Ciddiye alınmak için sendikamızca verilecek yanıta bel bağlanmakta ya da
konfederasyonumuz ile ilişkilerimiz hedeflenmekte ve bu doğrultuda kendi konfederasyonları
Türk-İş dahi araç olarak kullanılmaktadır. Son olarak 1 Nisan 2003 günü Türk-İş binası içinde
yapılan basın toplantısına haber bülteninde yer veren Kanal A televizyon kanalının görüntülü
haberinde ve 2 Nisan 2003 tarihli Evrensel Gazetesinde yayımlanan, gerek Türk-İş
Başkanının gerekse Tez Koop-İş Başkanının açıklamalarında yer alan ifadeler doğrudan
yalandır.
Metro Grosmarketlerin ilki DİSK ve bağlı sendikalarının 12 Eylül cuntasınca kapalı
tutulduğu 1990 yılında İstanbul’da açılmış, “örgütlenme kültürünün gelişkin olduğu Alman
işverence” çağrılan Tez Koop-İş Sendikasına üye yapılan “sendikalı işçiler” ile bir yetkili
sendika ortaya çıkmıştır. Yeni açılan mağazaların OTOMATİKMAN sendikanın yetki
kapsamına girmesiyle Bakırköy, Kadıköy, Ankara, Bursa, İzmir ve Adana olmak üzere 6
mağazayı kapsayan ÜÇÜNCÜ ve EN SON Toplu-İş Sözleşmesi 03.10.1997 tarihinde
imzalanmış olup, bu sözleşmelerde bugünkü Genel Başkan Sadık Özben’in de imzası vardır.
İmzaladıkları çeşitli sözleşmelerde “Yasa gereği kapsam dışı kalanlarla”, “Dört ve iki
yıllık Yüksekokul mezunları kapsam dışıdır”, “.... gibi sözleşme ile çalıştırdığı veya
çalıştıracağı personel kapsam dışıdır”, “kapsam dışı kalacak personele verilecek haklar bu
toplu-iş sözleşmesi ile sağlanan hakların toplamından az olamaz”, “Kapsam dışı ve süreli
hizmet sözleşmesi, ferdi iş sözleşmesi ile çalışan personel kapsam dışıdır”, “mevsim veya
kampanya işçileri Toplu-İş Sözleşmesinden faydalanamaz”, “belirli süreli hizmet akdi ile
çalışanlar kapsam dışıdır” gibi tanımlamalar ile sendikalaşma ve toplu-iş sözleşmesi
haklarını kullanmak için sendikaya üye olmuş işçileri, bir çırpıda işverenle tokalaşarak Toplu
sözleşme dışına ve bu yolla sendika dışına atmayı ilke edinmiş bu sendika, aynı anlayışını
Metro Grosmarketlerde de sürdürmüştür;
“İşletme Müdürü, İşletme Müdürü Sekreteri, Satış Müdürü, Departman Müdürü,
Daha önce ‘şef’ statüsünde olan Departman Müdür Yardımcıları, Personel Servisi
Elemanları, Hesap Ön Kontrol Elemanları, Ana Vezne Elemanları, Bilgi İşlem elemanları,
Güvenlik Şefi, Bakım Onarım Şefi, Müşteri İlişkileri Elemanları, Telefon Santral
Elemanları, Kantin Şefi, Aşçıbaşı bu sözleşmenin kapsamı dışındadırlar. Güvenlik
Elemanları 01.07.1995 tarihinden itibaren kapsam içine alınmışlardır (bu tarihte 2495
sayılı kanun yoktu. Sosyal-İş). Ancak güvenlik elemanları SENDİKA KURULLARINDA
GÖREV ALAMAZLAR ve GREVE KATILAMAZLAR.” gibi hükümlerle çalışanların
yarısını Toplu sözleşme dışına atarak, üyeliğin devamını anlamsızlaştırıp sendikadan da
uzaklaştırmışlar, mevcut yasaların bile dokunmadığı, sendikal görev ve GREV haklarını,
işverenlerle anlaşarak işçilerin elinden fiilen almışlar, daha doğrusu alındığı zannettirilerek
işçileri kandırmışlardır. Toplu-iş sözleşmelerinde yukarıdaki “kapsam dışı” düzenlemeleri
yapan bu sendikanın yöneticileri, sol kamuoyu önünde utanmadan “kapsam dışı”
uygulamasına karşı imişcesine sözler de edebilmişlerdir.
Böylelikle gerek Metro Grosmarketlerde gerekse diğer işyerlerinde bu yolla sendika
dışına atılmış olan ve işyerinde belli bir etkileme gücü ve birikimi, saygınlığı olan, sevilen,
okumuş-mürekkep yalamış bu işçilerden Sendika içi yarışlarda da kurtulmuş olmaktadırlar.
Asıl vahim olan ; Tez Koop’a göre bu işçiler “işveren” dir. Yıllardır bir sendika eliyle
zorla işveren kategorisine sokulup, toplu sözleşme ve sendika dışına atılan bu işçilerin şimdi
Sendikamızı yeğlemiş olmaları, işveren yeğlemesi sayılacaksa, bu, Tez Koop-İş anlayışına
çok uygun bir anlayıştır.
Altında Tez Koop-İş Başkanının imzasının bulunduğu, yakında yapılacak Genel
Kurulları öncesinde Genel Sekreterleri tarafından bize bizzat getirilen ve Genel Başkan için
bize göre pek de lehte olmayan bazı protokol ve konuşma metinleri dikkatlice incelendiğinde,
esasında kendilerinin, işverenin anlayışına uygun bir sendika olma çabası içinde oldukları hiç
gözden kaçmamaktadır.
Türk-İş binasında yaptıkları basın toplantısında “işveren anlayışına uygun sendika”
olmanın ne demek olduğunu, bizzat kendi üyelerince kendilerine yönelik olarak atılan “satılık
sendika istemiyoruz” sloganlarından da kavrayamıyorlarsa, Metro Grosmarket TİS
görüşmelerinin hangi tatil yörelerinde, hangi lüx otellerde, ne tür pazarlıklarla, ne gibi
hediyeler alınarak yapıldığını anımsamaları yararlı olacaktır.
Örgütlü oldukları bazı işyerlerinin patronlarıyla çeşitli iş ilişkilerine girmenin çok
sıradan işlerden olduğu bu sendika ne yazık ki, örneğin Migros Şok Marketlerin temizlik işini
taşeron olarak alan Genel Başkanlar, Migrosların taşıma işini alan Genel Sekreterler
üretmiştir. Bu günlerde çeşitli açıklamalarında sözü edilen sözümona “1999 yıllarında
sendikal nedenle işten atılan 1000’e yakın üyeleri” için bu Genel Başkanlar ve Genel
Sekreterlerin neden “sendikal tazminat davası” açmadıkları çok açıktır.
Sendikalarından zorla, tehditle istifa ettirilerek Sosyal-İş’e üye yapılan işçiler kimlerdir.
Zorla istifa ettirilerek Sosyal-İş’e üye yapılan hangi işçinin istifanamesi ellerinde mevcuttur.
Hangisi için Savcılığa başvurulmuştur? Bütün bunları ortaya koymadan yapılan karalamaların
tek bir açıklaması vardır. Bu “çamur at, izi kalsın” dan da öte ahlaksızlık boyutlarındadır.
Üç dönem toplu-iş sözleşmesinin ardından, işyerindeki yetkiyi kaybetmede kendisini
hiç sorgulamayan bu anlayış, şimdi bizi “işverenin anlayışına uygun bir sendika” olarak
tanımlamaktadır. Üyelerinin sorunlarını otomobilleriyle mağaza otoparklarında dairesel
patinajlar çekerek çözmeye çalışan, işverenlere verilen “işten çıkarılacak işçi listeleri” ile
genel kurul hesapları yapan, kimi eğlence harcamalarını işverenlere ödeten, işçinin işinin
devamını çeşitli yandaşlıklara bağlayan “sendika yöneticilerinin” bu sonuçta hiç mi payı
yoktur? Eğitim tesisi adı altında bina satın alımlarında ortaya çıkan astronomik yolsuzlukların
hiç mi payı yoktur?
Siz örgütlenmenin önündeki tüm engellerin hem teknisyenliğini yapacaksınız, hem de
karşıymışcasına söylemlerle işçi sınıfını kandırmaya çalışacaksınız ve kendi dışınızdaki
sendikaların 12 Eylül Barajlarının altında ezilmesi amacıyla, mahkemelere verdiğiniz
dilekçelerinizde “%10 Barajı güçlü sendikacılık içindir” diyeceksiniz ve hiçbir işçinin de bu
sahtekarlığınızı görmeyeceğini sanacaksınız. Çeşitli toplantılarda “ödünç işçiliği” yani
köleliği savunacaksınız ama işçilerin bütün bunları görmediklerini, duymadıklarını
sanacaksınız.
Daha pek çok örnekleme yapabileceğimiz bu olumsuzlukları ortaya dökmenin, işçiye
bugün için sendikal bir yarar sağlamayacağının bilinciyle şimdilik bu kadarı ile yetiniyoruz.
Bugün gelinen noktada, sendikalılığın bittiği kendi genel başkanlarının ağzından da
belirtilen ve 1997 den sonra TİS yapılamamış olan bu işyerlerinde bir sendika Toplu
Sözleşme yetkisi alacak düzeyin çok üstünde üyeye sahiptir. Hangi sendika ile olursa olsun
bir işyerinde TİS yapılabilir olması, ülkemiz çalışanlarının örgütlülük düzeyleri dikkate
alındığında önemli bir sonuçtur.
İŞÇİ SINIFINA GÜVENMELİYİZ. TEZ KOOP’A ÖNERİMİZ ŞUDUR ;
Gelin bu işyerlerinin sendikalı ve toplu sözleşmeli olmasının önüne kişisel çıkarlarınız
için engel çıkarmayın. Bu işyerlerindeki işçiler, sizin deyiminizle “işveren” olan ve bu
nedenle de sendikanın dışına attığınız şeflerin de desteği ile sendikal örgütlülüğü
sağlamışlardır. Önemli olan işyerine örgütlenmenin girmesidir. BU ÖRGÜTLENME BU
İŞYERLERİNDE İŞÇİNİN İRADESİNİ YANSITACAK BİR TOPLU SÖZLEŞME İLE
SONUÇLANACAKTIR. Bu amaç doğrultusunda 13 Mart 2003 tarihinde Ç.S.G.B.’na 2822
sayılı yasa uyarınca YETKİ İÇİN BAŞVURDUK. TOPLU SÖZLEŞMEYİ ÜYELERLE
BİRLİKTE HAZIRLAMANIN VE BİRLİKTE YÜRÜTMENİN ÇALIŞMASI İÇİNDEYİZ.
.......... KERVANIMIZ YÜRÜYECEKTİR. Siz isteseniz de istemesenizde, bizim işverene
hiçbir diyet borcumuzun olmadığını ve hiçbir zaman olamayacağını, yapacağımız Toplu
Sözleşmede göreceksiniz. Toplu Sözleşmeyi satacak olmamızdan başka atacağınız çamur
olamayacağına göre, artık ellerinizi yıkasanız da işçiye zarar vermeyi bir durdursanız.
Gelin bu işçiler için iyi bir iş yapın, toplu sözleşmeyi geciktirmeyin. BİZ SÖZ
VERİYORUZ; NE ZAMAN İSTERSENİZ, NEREDE İSTERSENİZ, İSTERSENİZ HAKİM
GÖZETİMİNDE REFERANDUMA HAZIRIZ.
DAHA NE İSTERSİNİZ ?.....
07.04.2003
GENEL YÖNETİM KURULU
***
Tarih
Sayı
02.05.2003
Ör.D.204/20-238
Tez Koop-İş Sendikası
Genel Başkanlığına
Ankara
Metro Grosmarket işyerlerindeki örgütlenmemize karşı başlattığınız -adeta sendikal
rekabet kokan- karşı kampanyanızda sendikamıza yönelttiğiniz çeşitli karalamalarınıza karşın,
işçilerin sendikamızı tercih ettiklerini size dahi kanıtlamak amacıyla her zaman, her yerde dile
getirdiğimiz, ancak sendikanız yöneticilerince sürekli inkar edilen REFERANDUM
ÖNERİMİZ, karşımızdakilerin ciddi ve samimi olduğuna inandığımız sürece geçerlidir.
Ancak, gecikmeli de olsa, bir taraftan referandum önerimizi sözümona yararlı
gördüğünüzü bildirip, diğer taraftan akıl almaz ölçüde yalanlar içeren karşı propagandanızı
BU BİLDİRİMDEN SONRA DA SÜRDÜRMEYE DEVAM ETMENİZ, aslında
referandumu istemeyip, engelleme çabası içinde olduğunuz kuşkusunu yaratmaktadır.
TÜM BU TUTUM VE DAVRANIŞLARINIZA RAĞMEN BİZ HER ZAMAN
REFERANDUMA HAZIRIZ.
Metro Grosmarket işçisinin zarar görmemesi için, Toplu-İş Sözleşmesi yetki
prosedürünün sonunda sendikamıza verilecek yetki tespiti karşısında göstereceğiniz tavır, bu
konuda belirleyici olacaktır.
Bilgilerinize rica ederiz. Saygılarımızla,
Tamer ATIŞ
Genel Başkan V.
Metin EBETÜRK
Gen.Yön.Kur.Üyesi
***
Tarih
Sayı
Tez Koop-İş Sendikası
Genel Başkanlığına
Ankara
İlgi : a) 07.04.2003 tarihli bildirimiz.
b) 28.04.2003 tarih, 19.1/1018 sayılı yazınız.
c) 02.05.2003 tarih Ör.D.204/20-238 sayılı yazımız.
d) Üyelerimize gönderdiğiniz mektup.
15.07.2003
Ör.D.204/20-368
İlgi (b) yazınızda da kabul ettiğiniz üzere İLK REFERANDUM ÇAĞRISI 07.04.2003
tarihinde (sözlü olarak 11.03.2003) sendikamızca yapılmıştır.
Zamanında yanıt vermediğiniz bu çağrımıza YETKİMİZE YAPTIĞINIZ İTİRAZ ile
yanıt vermiş ve esasen Metro Grosmarket işçileri yararına ve örgütlenme adına da doğru bir iş
yapmamış bulunmaktasınız.
Buna karşın, sendikamızın yetkisine yaptığınız itirazın çekilmesi yönünde üyelerimizin
sendikanıza gönderdiği ve referandum niteliğindeki mektuplarına verdiğiniz yazılı
yanıtınızda, bir çağrıcı edasıyla referandumdan söz etmektesiniz.
Referandumu görüşmek üzere her iki sendikanın Genel Başkanları ile Genel
Sekreterlerinin katılacağı bir toplantının sizce de uygunsa 17 TEMMUZ 2003 günü saat
14.00’de sendikamız Genel Merkez’inde yapılmasını öneriyoruz.
Bu nedenle sendikanız Genel Başkanı ile Genel Sekreterini yukarıda anılan gün ve
saatte sendikamıza davet ediyoruz.
Toplantıya gelip, gelmeyeceğiniz ya da yer, gün ve saatine ilişkin varsa önerinizi yazılı
olarak (fax ile) bildirmenizi rica ederiz.
En iyi dileklerimizle.
Özcan KESGEÇ
Genel Başkan
Tamer ATIŞ
Genel Sekreter
***
Tarih
Sayı
17.07.2003
Ör.D.204/5-379
Metro Grosmarket
İşyeri Sendika Temsilciliklerine
(Genelge)
Sendikamızın Toplu-İş Sözleşmesi yapma yetki belgesine Tez Koop-İş Sendikasının
açtığı itiraz davasının duruşması daha önce de bildirdiğimiz gibi 16 Eylül 2003 tarihine
atılmıştı. Davanın bu duruşmada sonuçlanma olasılığı bulunmadığı gibi en az 7-8 aylık bir
sürenin geçmesi muhtemeldir.
%1-2 üye sayısı ile yapılan bu itiraz sizleri cezalandırmaktan başka hiçbir işe
yaramayacağı gibi önümüzdeki süreçte Toplu Sözleşmenin gecikmesinden dolayı
karşılaşılacak mağduriyetinizin tek sorumlusunun da Tez Koop-İş olacağı konusundaki
görüşlerimizi daha önce de duyurmuştuk.
Ancak sorumlunun Tez Koop-İş olmasının sizlerin mağduriyetine çözüm
getirmeyeceğinin bilincinde olan sendikamız, sorunun kesin çözümünü sağlamak ve Metro
Grosmarket çalışanlarının iradesini bir kez daha göstermelerine fırsat sağlamak için Tez
Koop-İş Sendikasını (Ek:1) yazı ile REFERANDUM’u görüşmeye çağırmış ve 17 Temmuz
2003 (bugün) gerçekleşen görüşmede kendilerine en kısa zamanda (mümkünse 2-3 gün
içinde) referandum yapılması önerisinde bulunulmuş, referandum sonucunda Sosyal-İş’in
çıkması halinde derhal itirazlarını çekmeleri istenmiştir.
Tez Koop-İş Sendikası yetkilileri referandumun koşullarını yetkili kurullarında
belirleyip tarafımıza yazılı olarak bildireceklerini beyan etmişlerdir.
Bu durumda büyük olasılıkla önümüzdeki 10-15 gün içinde işyerlerinde referandum
yapılacaktır. Yapılacak referandum sonucunda;
1) Siz Metro çalışanlarının çoğunluğunun üye olarak tercihini gösterdiği Sosyal-İş’in,
bu oylamada da gösterilmesi durumunda zaten çoğunluk üyeye sahip olunması ve bu nedenle
Çalışma Bakanlığınca yetki verilmiş bulunması nedeniyle sorun hemen çözümlenmiş olacak
ve büyük olasılıkla Eylül ayı sonlarında Toplu-İş Sözleşmesini görüşmek üzere Metro
Grosmarket işverenliğine çağrı yapılabilecektir.
2) Üyelerimizden gelen sorular üzerine Tez Koop-İş Sendikasının tercih edilmesi
durumunda prosedürü de anlatma gereksinimi doğmuştur. Bu durumda yetki süreci ne yazık
ki çok uzayabilecektir. Şöyle ki;
Ne yazık ki yasalarımızda referandum yoktur. Biz yetki sürecinin hızlanması, sizlerin
daha fazla mağdur olmamanız için Tez Koop-İş Sendikasına referandum önermiş
bulunmaktayız ve bu durum Çalışma Bakanlığını ilgilendirmediğinden, Tez Koop-İş’in yetki
alması için yeterli olmamaktadır. Bizim hiçbir engellememizin söz konusu olmayacağı bu
süreçte bile Tez Koop-İş’in yetki alabilmesi, işçilerin çoğunluğunun üye olmasına bağlıdır.
İşçilerin çoğunluğunun üye olmasının ardından yetki için Bakanlığa başvurması ve
sendikamızın bugüne kadar yetki için yaşadığı sürecin aynen yaşanması olasılığı büyüktür.
Bu bilgilerin sizlere ve sizler aracılığıyla üyelerimize ve hatta tüm çalışanlara
ulaştırılması, sendikal anlayışımız gereği bizim için bir görevdir.
Bilgilerinizi rica eder başarılar dileriz.
En iyi dileklerimizle.
Tamer ATIŞ
Genel Sekreter
***
Metin EBETÜRK
Gen.Yön.Kur.Üyesi
Tarih
Sayı
19.07.2003
Ör.D.204/5-381
Metro Grosmarket
İşyeri Sendika Temsilciliklerine
(Genelge)
2821 sayılı Sendikalar Yasası gereğince her yıl Ocak ve Temmuz aylarında yayımlanan
“işkollarındaki işçi sayıları ve sendikaların üye sayılarına (%10 barajı) ilişkin istatistik” 17
Temmuz tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
DİSK ve bağlı sendikalar olarak yeniden faaliyete başladığımız 1991 yılından buyana
kaldırılması için mücadele ettiğimiz %10 barajı konusunda sizlerin şimdilik kısaca da olsa
bilgilendirilmesinde yarar görmekteyiz;
Ne yazık ki Ülkemizde, dünyanın hiçbir ülkesinde bulunmayan %10 işkolu barajı
sistemi, DİSK ve bağlı sendikalarının hiçbir zaman hayat bulmaması amacıyla Türk-İş
Konfederasyonu ve 12 Eylül yönetiminin işbirliği ile 12 Eylül darbesinin arkasından 1983
yılında yasalaştırılmıştır.
Bu sisteme göre, bir işkolunda kurulu bir sendikanın toplu sözleşme yapabilmesi için
işkolundaki işçi sayısının en az %10’unu kendisine üye yapmış olması gerekmektedir. Bu,
örneğin bizim işkolumuzda bugün itibariyle Bakanlığın ilan ettiği 47.893’dür.
Bu durum bir sendikanın özgürce kurulup, toplu sözleşme yapmasının önündeki
antidemokratik bir engeldir. Güya sendikaların güçlenmesi için getirilmiş bu engel TÜRK-İŞ
tarafından halen savunulmaktadır. Ancak rakamlar ortada olup, 1980 yılındaki sendikalı işçi
sayısı (yaklaşık 2,5 Milyon) günümüzde bu sistem sayesinde 600 binlere düşmüştür.
Sendikamız ve bağlı bulunduğumuz DİSK olarak %10 barajı antidemokratik ve her
zaman siyasal iktidarların etkisine doğrudan açık ve istemedikleri sendikayı barajın altına
indirmeye yarayan sistem olması nedeniyle, değiştirilmesi için mücadelemiz devam
etmektedir. Biz sendikaların özgürce kurulup, özgürce toplu sözleşme yapabilmesini savunan
bir sendikal anlayışın sahibi olarak, bu mücadelemizi sürdürürken, ne yazık ki işçilerin bu
haklarını sözümona kullanmak üzere kurulu TÜRK-İŞ ve bağlı sendikaları ile bunların
yöneticileri, örgütlenmenin önündeki bu ve başkaca bir çok antidemokratik engeli
savunagelmektedirler.
Biz, işçilerin en kötü de olsa bir sendikaya üye olabilmelerini savunurken, ne yazık ki
kimi “sendikacılar (!)” onbinde 64 gibi komik bir oran ile %10 barajının altına düşürülmüş
olan bir sendikayı “kapanmış bir sendika” olarak gösterme YALANINI, namuslarını ortaya
koyarak söyleyebilmekte, hatta bunu kutlamak için üyelerini halay çekmeye
yönlendirebilmektedirler.
ATTIKLARI YALAN DOĞRU BİLE OLSA, bir sendikanın kapanmasına sevinmek, ne
tür bir sendikal anlayışa sahip olunduğunun göstergesidir. Bu anlayış 12 Eylülcülerin anlayışı
ile tıpatıptır.
Biz bir taraftan bu antidemokratik yasaların değiştirilmesi mücadelesini verirken, elbette
ki bu yasalara göre hareket etme zorunluluğumuzun bilinci ile 1994 yılından buyana
BARAJLARI AŞMAKTAYIZ. Her 6 ayda bir aştığımız barajlar konusunda 12 Eylülcülerin
ortağı TÜRK-İŞ’e bağlı TEZ KOOP-İŞ Sendikasının itirazlarını da her dönem mahkemelerde
aşarak bu günlere gelmiş bulunmaktayız. Bu dönemde de aşacağımızdan hiç kuşkunuz
olmasın. Mücadelemizde bunun örnekleri çoktur. 1994-96 arasını bırakarak daha sonraki
yargı kararları;
1) 1997 Ocak istatistiği ; Ankara 1. İş Mahkemesinin 97/1412 E. 2647 sayılı kararı
2) 1998 Ocak istatistiği ; Ankara 2. İş Mahkemesinin 1998/454 E. 1137 sayılı kararı,
3) 1998 Temmuz istatistiği ; Ankara 8. İş Mahkemesinin 1998/292 E. 10 sayılı kararı,
4) 1999 Ocak istatistiği ; Ankara 6. İş Mahkemesinin 1999/16 E. 1574 sayılı kararı,
5) 2000 Temmuz istatistiği ; Ankara 1. İş Mahkemesinin 2000/1089 E. 1680 sayılı
kararlarının tümü Yüce Yargıtay’ca da onaylanarak Tez Koop-İş suratında patlayan
tokatlardır.
Değerli arkadaşlar, TEZ KOOP-İŞ yukarıdaki yalanlarına bir yenisini daha eklemekte,
SOSYAL-İŞ’in bir daha yetki alamayacağı, Metro Grosmarketlerde toplu sözleşme
yapamayacağı yalanını yayarak işçileri yanıltmaya çalışmaktadır.
Öncelikle belirtelim ki 2822 sayılı Toplu-İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 12
maddesinin 3. fıkrasında “YETKİ BELGESİ ALMAK ÜZERE MÜRAACAT EDEN VEYA
YETKİ BELGESİ ALAN İŞÇİ SENDİKASININ YETKİSİNİ DAVA SONRA
YAYIMLANACAK İSTATİSTİKLER ETKİLEMEZ.” hükmü yer almaktadır. Bu hükme
göre; yetki alınmış işyerlerini bir tarafa bırakın, yetki için başvuru yapılmış işyerleri bile
sonraki istatistikten etkilenmemektedir. Bu istatistikten 17 Temmuz 2003 – 17 Ocak 2004
arasında varsa yetki başvurusunda bulunulacak işyerleri etkilenebilir. Kaldı ki bugüne kadar
ki davalarda aldığımız “yürütmeyi durdurma” kararı bu kez de alınabilecek ve önümüzdeki 6
aylık bu dönemde bile bir sorun yaşanmayacaktır.
TEZ KOOP-İŞ yöneticileri, yukarıdaki yasa hükmünü bilmiyorlar ise zaten sözümüz
yoktur. Bildiklerine göre, ne yapmaya çalıştıkları çok açıktır.
Bu konuda ilginizi çekecek bir noktayı daha saptamak istiyoruz; Daha önce
bildirdiğimiz üzere Tez Koop-İş’i Referanduma çağırdığımız ve bu konuda bir toplantı
yaptığımızı biliyorsunuz. Bu toplantı 17 Temmuz günü saat 14.00-16.00 arasında yapılmış
olup, söz konusu TEMMUZ istatistikleri aynı gün sabah yayımlanmış ve Tez Koop-İş, barajın
altında olduğumuzu bilerek bizimle referandumu görüşmüştür. Bunun nedeni çok açıktır,
SOSYAL-İŞ DİMDİK AYAKTADIR.
Şimdi Tez Koop-İş’in yapacağı iki şey vardır:
1) REFERANDUMDAN KAÇMAK (çünkü şayet Sosyal-İş kapanmış ve yetkisi
düşmüş ise referanduma ihtiyaçları kalmamıştır ve buyursunlar bakalım yetki alabiliyorlarsa
alsınlar)
2) SÖYLEDİKELRİ YALANLARI YALAMAK (çünkü referandumu kabul
ettiklerinde yalanlarını kabul etmiş olacaklardır)
Bu durumda şu soruyu sormanın tam zamanıdır : Yalancının mumu ne zamana kadar
yanar?
Biz inanıyoruz ki Tez Koop-İş YALANLARINI YALAYACAK ve REFERANDUMA
MECBUR KALACAKTIR.
Sizlerin büyük ölçüde bildiğiniz bu konuda sendikal hayata ya da çalışma hayatına yeni
girmiş arkadaşlarımızın da bilgilendirilmesini, yakın tarihte yapılacak Referanduma hazır
olunmasını rica ederiz.
En iyi dileklerimizle.
Tamer ATIŞ
Genel Sekreter
Metin EBETÜRK
Gen.Yön.Kur.Üyesi
***
Tarih
Sayı
28.07.2003
Ör.D.204/20-394
Tez-Koop-İş Sendikası
Genel Başkanlığına
Ankara
İlgi : 23.07.2003 tarih, 19.1/1980 sayılı yazınıza ek
açıklama
“Genel Yönetim Kurulu” imzalı
İlgi yazınız eki “Genel Yönetim Kurulu” değerlendirmenize ( ! ) ilişkin olarak Genel
Yönetim Kurulumuz yanıtıdır.
Bugüne kadar olduğu gibi, bu açıklamanız da gerçek dışı, samimiyetten uzak,
dürüstlükten yoksun bir belgedir.
Sözlü görüşmeleri çarpıtmanız bir yana, yazılı belgelere karşın gerçek dışı ifadeleri
kullanmada gösterdiğiniz “cesaret”e şaşmamak elde değil.
Metro Grosmarketlerdeki örgütlenmemizin başından buyana yaptığımız açıklamalara
ek olarak son kez, bu açıklamanıza ilişkin aşağıdaki görüşlerimizin tarafınızca da
bilinmesinde yarar görmekteyiz.
1) Açıklamanızda ; referandum sürecinin 28 Nisan 2003 tarihli “duyurunuz” ile
başladığını belirtmektesiniz. Bir kere böyle bir duyurunuz yoktur. Sizin duyuru dediğiniz,
sendikamızca Metro işçilerine hitaben yayınladığımız 7 Nisan 2003 tarihli bildirimiz üzerine
aradan 21 gün geçtikten sonra nihayet sendikamıza hitaben gönderdiğiniz 28.04.2003 tarih ve
19.1/1018 sayılı yazınızdır ve bu yazınızın birinci paragrafında aynen ; “ Genel
Başkanlığınızca yayınlanan 07.04.2003 tarihli ve <METRO GROSMARKET İşçisi
Arkadaş> başlıklı bildirinizin son paragrafında METRO GROSMARKET
işyerlerindeki sorunu çözmek için <Biz söz veriyoruz, ne zaman isterseniz, nerede
isterseniz, isterseniz hakim gözetiminde referanduma hazırız> çağrısını yapmaktasınız”
diyerek referanduma ilk çağrının 07.04.2003 tarihinde Sosyal-İş tarafından yapıldığını beyan
ettikten sonra, şimdiki açıklamanızda çağrıyı kendinize aitmiş gibi göstermeye çalışmanızın
DÜRÜSTLÜKLE İLGİSİ YOKTUR. Esasen referanduma ilk çağrımızın sözlü olarak, Genel
Sekreterimiz tarafından bizzat eski genel sekreterinizin ve şimdiki genel sekreterinizin de
aralarında bulunduğu baskın ekibinizin yüzlerine karşı 11, 13 ve 15 Mart günlerinde
yapıldığını da çok iyi bilmektesiniz. Bu gerçekleri ancak kendi beyinlerinizde
değiştirebilirsiniz.
2) Açıklamanızda ; “Görüşme tarihinin (referandum konusunda), işkolu istatistiğinin
açıklandığı ve Sosyal-İş Sendikasının barajın altında kaldığının anlaşıldığı gün olarak tespit
edilmesi de anlamlıdır” demektesiniz. DOĞRUSU PES, siz bir taraftan açıklamanızda
toplantıya davet yazımızın 15.07.2003 tarihli olduğunu yazabileceksiniz (4’üncü bölüm),
diğer taraftan hemen alt satırda yukarıdaki dikkatsiz cümleye yer verebileceksiniz.
ÇARPITMA YETENEĞİNİZE DİYECEK YOK. Öncelikle belirtelim ki, sizi 17 Temmuzda
toplanmak üzere çağırdığımız yazıyı tekrar incelerseniz “Toplantıya gelip gelmeyeceğiniz
yada yer, gün ve saatine ilişkin varsa önerinizi yazılı olarak bildirmenizi” rica etmiştik ve siz
de toplantıya geleceğinizi bildirmiştiniz. Sizin bu iddianıza göre, bizim 17 Temmuz’da
barajın altına düşürüleceğimizi 3 gün öncesinden biliyor olduğumuz anlamı çıkmaktadır ki
buna ancak gülünür. Ayrıca, 17 Temmuz sabaha karşı yayınlanan söz konusu istatistikler
hakkında anılan toplantıda yaptığımız sohbeti unutmuş olabileceğinizi düşünmüyoruz.
3) Açıklamanızda ; sandıklarda görev alacaklara ilişkin söyledikleriniz de, ne yazık ki
bizim söylediklerimizin hiçbirini yansıtmamaktadır.
4) Açıklamanızda ; “Kaldı ki toplantıda, Sosyal-İş Sendikası Genel Sekreterinin
<referandum Tez-Koop-İş’den yana çıkarsa, yetki almanız için ne kadar bekleyeceğiz>
sözleri, karşı tarafın samimiyetsiz ve başka hesaplar peşinde olduğunu da çok açık
göstermiştir” demektesiniz. Demek ki siz, bu söz yüzünden referandumdan kaçtınız. Şunu
hemen belirtelim ki, Genel Sekreterimizin söyledikleri sadece bundan ibaret değildir. Size
ayrıca ; “Gerek Tez-Koop-İş, gerekse Sosyal-İş olarak bizler, referandumun Metro
Grosmarket işçilerinin toplu sözleşmesiz kalmasına neden olacak bir araç haline
dönüşmesine
izin
vermemeliyiz.
Yasalarımızda
referandum
prosedürü
bulunmadığından sonuç nasıl çıkarsa çıksın, olası her iki halde de öncelikle Tez-Koopİş’in açtığı itiraz davasını geri çekmek zorunluluğunun bulunduğunu, Çalışma
Bakanlığının Tez-Koop-İş’in kazanması halinde otomatik olarak yetki vermeyeceğini,
Sosyal-İş’in yetki prosedürü (mahkemede) devam ettiği sürece Tez-Koop-İş’in HİÇBİR
ZAMAN yetki alamayacağını, bu nedenle referandum Tez-Koop-İş’den yana sonuçlansa
bile YETKİ ALMASI İÇİN FİİLEN ÜYE ÇOĞUNLUĞUNU SAĞLAMASI
GEREKTİĞİ, şayet çoğunluğu sağlayamazsanız , bu referandumun işçileri toplu
sözleşmesiz bırakacak bir sonuç yaratacağı, buna her iki sendika olarak izin
vermememiz gerektiği” de söylenmiştir. Metro Grosmarket işçilerinin toplu sözleşmesiz
kalmasını istememek şayet sizce suç ise, Genel Sekreterimizin bu suçu işlemesine hiç kimse
engel olamaz. Genel Sekreterimizin bu sözlerini Yönetim Kurulunuza aktaran Sayın Genel
Başkan ile Genel Sekreteriniz, Genel Başkanınızın bu sözlere verdiği yanıtı da aktarmış
olmalıydılar. Toplantının başlarında önerdikleri ve derhal şiddetle reddettiğimiz
İŞVERENLE 3’LÜ PROTOKOL için ; “İşte ben, o yüzden işverenle 3’lü protokol
yapalım diyorum. 3’lü protokol yaparsak biz işçileri bir haftada üye yaparız” deme
gafletinde bulunan Genel Başkanınızın bu sözleri, bir sendika yöneticisi olarak utanç nedeni
olmalıdır.
5) Sosyal-İş’in referandum sonucunu tanımayacağı iddiasını ileri sürebilmek, ancak bu
anlayışlara yakışır. ELBETTE Kİ, ANCAK BU ANLAYIŞ SAHİPLERİ, BİR TARAFTAN
İŞVERENLE 3’LÜ PROTOKOL İMZALAMA GİBİ ÖNERİLERDE BULUNACAK VE
DİĞER TARAFTAN DA BİZİ
“işverenden yardım ve şefaat bekleyen” olmakla
suçlayacaklardır. Bizim asıl şaştığımız bu değildir. Bizim şaştığımız, suçlamalarındaki teknik
hatalardır. “Referandum sonucunun tanınmayacağı” iddiasının hukuki gerçeklerle ilgisi
yoktur. Çünkü,şayet Tez-Koop-İş mahkemeye yaptığı yetki itirazında kendisini gerçekten
haklı görüyorsa zaten davayı kazanıp yetkiyi alması gerekir, Sosyal-İş referandum sonucunu
tanısa ne olur, tanımasa ne olur ? BIRAKIN ARTIK BU BASİT UYDURMALARI.
6) Referandumun işyeri dışında olamayacağını söylediğimizden söz etmektesiniz. Tüm
dünyada işyerlerinde yapılması esas olan referanduma görüşmemizde “olabilir, düşünelim”
demenize karşın, “işverenin egemenlik alanı” tanımlaması gibi “dahiyane” bir bahane ile
karşı çıkarken, referandum sonucunda kazara Tez-Koop-İş çıkarsa, YASAL YETKİYİ
NASIL ALIRIZ KORKUSUYLA işyerinde çoğunluk sağlamayı “işverenle yapılacak 3’lü
protokol” ün yüksek himayelerine terketmekten MEDET UMMAKTASINIZ. Evet tekrar
ediyoruz , işverenle 3’lü protokol önerinizi şiddetle ve esefle reddediyoruz. Referandumun
yasal prosedürü bulunmaması nedeniyle işyeri dışında yapılması olanağının olmadığını tekrar
ediyoruz. Kaldı ki, işyeri dışında yapıldığında Tez-Koop-İş’i tercih edecek olan işçilerin,
işyeri içinde yapıldığında tercih etmeyeceğini
varsaymak, referandumdan kaçmanın
göstergelerinden biridir.
7) Tez-Koop-İş’in “ % 10 işkolu barajına her platformda karşı çıktığı ve bunu 12 Eylül
rejiminin baskıcı anlayışının ürünü olarak değerlendirdiği “ de kesinlikle doğru değildir. Bu
konuda elimizde çok belge vardır. Bunlar 1994 yılından buyana Tez-Koop-İş Yönetimlerinin
işkolu istatistik itirazlarında mahkemelere verdikleri dilekçelerdir. Bu dilekçelerde % 10
barajından övgü ile sözedilmekte, güçlü sendikacılığın % 10 barajı ile sağlanacağı ileri
sürülebilmektedir. Bu, içeride başka dışarıda başka davranma
biçimi, Türk-İş
Konfederasyonunun uluslararası (ILO) toplantılarında % 10’a karşı çıkıp, Türkiye içinde
savunmasının taklidinden başka bir şey değildir.
8) Gelelim Sosyal-İş’in % 10 barajının altında kalması nedeniyle Metro İşçisinin
geleceğine taraf olma konumunun bulunmadığı iddiasına. KUSURA BAKMAYIN AMA ,
İŞTE BU, BİR KOCAMAN YALANDIR. Sendikamızın % 9,36 , yani onbinde 64 ile barajın
altında bırakılmış olmasını, METRO İŞÇİSİ İLE HİÇBİR İLGİSİ OLMAMASINA KARŞIN,
İLGİLİYMİŞ GİBİ GÖSTERMEYE ÇALIŞARAK DÖKTÜĞÜNÜZ TİMSAH
GÖZYAŞLARI, DOĞRUSU BİZİ DE ÇOK DUYGULANDIRMIŞTIR (!) Neredeyse 2822
sayılı Toplu Sözleşme Yasasının 12. Maddesindeki “Yetki belgesi almak üzere müracaat
eden veya yetki belgesi alan işçi sendikasının yetkisini daha sonra yayımlanacak istatistikler
etkilemez “ hükmünü bilmediğinizi zannetmeye başlayacaktık Bu uydurmalara kim inanır ?
9) Açıklamanızda ; “Gelinen bu noktada, Sosyal-İş Sendikasının talebimize
samimiyetsiz yaklaşımı ve ehliyetsiz konumu , referandum talebimizi karşılamaktan uzaktır”
demektesiniz. Yukarıda anlattığımız gerçekler ve yasa hükümleri ışığında ; YİNE KUSURA
BAKMAYIN AMA, BUNUN ADINI KOYMAYI KAMUOYUNA BIRAKAMAYIZ ; BU ,
DÜPEDÜZ KIVRAKLIKTIR.
SONUÇ
- SÖZÜ UZATMADAN TEKRAR EDİYORUZ Kİ ; TÜM İŞYERLERİNDE
AYNI GÜN VE SAATTE SANDIK KOYARAK REFERANDUM YAPALIM.
- BU, İŞVERENİ İLGİLENDİREN BİR OLAY DEĞİLDİR, BİZ BİZE OLALIM.
- SANDIK BAŞINA, BİRER (yada ikişer) TEMSİLCİ KOYALIM.
- İŞÇİLER SOSYAL-İŞ DERLERSE, İŞÇİYİ CEZALANDIRMAKTAN
VAZGEÇİN VE MAHKEMEDE İTİRAZINIZI GERİ ÇEKİN.
- İŞÇİLER SİZİ TERCİH EDERSE BİZDEN NE İSTİYORSANIZ
KABULÜMÜZDÜR.
- EVET DEYİN SORUN BİTSİN
Özcan KESGEÇ
Genel Başkan
***
Tamer ATIŞ
Genel Sekreter
3) YÜRÜYÜŞ, MİTİNG v.b. ETKİNLİKLER
-
3 Aralık 1999
KESK’in düzenlediği “Sefalete Teslim Olmayacağız” yürüyüş ve mitingine Ankara
Şubemiz Yöneticileri katılarak destek verdiler.
-
9 Aralık 1999
Enerji Krizi ve Nükleer Enerji Karşıtı basın açıklamasına
Yöneticileri katıldılar.
-
Ankara Şubemiz
19 Ocak 2000
Oleyis Sendikamızın Hilton’daki TİS görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanıp grev
kararının ilan edilmesiyle ilgili eylemine sendikamız Ankara Şubesi Yöneticileri
katılarak destek verdiler.
-
19 Ocak 2000
DİSK’in başlattığı “sigorta bildirim hakkını kullan” kampanyasına ilişkin DİSK’in
Sesi özel sayısının dağıtılması etkinliğine sendikamız Ankara Şubesi Yöneticileri
katıldılar.
-
29 Ocak 2000
DİSK’in başlattığı “Sigortalı Çalış, Sendikalı Ol” kampanyası ile ilgili
Ankara/Ostim’de yapılan basın açıklamasına sendikamız Ankara Şube Yöneticileri
katıldılar.
-
13 Şubat 2000
Konfederasyonumuzun 33. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle “Örgütlü Emek Demokratik
Türkiye” kampanyasının açılışında Ankara YKM önündeki kitlesel basın açıklamasına
sendikamız Genel Merkez ve Ankara Şube Yönetici ve Temsilcileri katıldılar.
-
29 Mart 2000
KESK/BTS tarafından düzenlenen “Demiryollarının Özelleştirilmesi” karşıtı yürüyüşe
Ankara Şubemiz Yöneticileri katılarak destek verdiler.
-
6 Nisan 2000
Kocaeli Sendikalar Birliği’nin “Özelleştirmelere Karşı Emeğin Haklarını
Savunuyoruz” İzmit-Ankara yürüyüşünün Ankara Çiftlik’te karşılanmasına Ankara
Şubemiz Yöneticileri katıldılar.
-
11 Nisan 2000
PSAKD’nce düzenlenen Ümit Kaftancıoğlu’nu anma gecesine Sendikamız Ankara
Şube Başkanı ve Sekreteri katıldılar.
-
17 Nisan 2000
Dünya Bankası’nın Amerika’da devam eden toplantısını protesto etkinliklerine destek
amaçlı Ankara YKM önündeki basın açıklamasına Ankara Şubemiz Yöneticileri
katıldılar.
-
1 Mayıs 2000
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününde Sendikamız tüm
yönetici, üye ve personeli ile başta İstanbul ve Ankara olmak üzere kutlama
törenlerinin yapıldığı tüm alanlarda tüm gücüyle kutlamalara katılmıştır. Sendikamız
genel merkez yöneticileri İstanbul ve Ankara’daki kutlamalarda Düzenleme
Komitesi’nde yer almışlardır.
-
5 Haziran 2000
5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde CHP’nin Ankara Mamak Çöplüğü’nde düzenlediği
basın açıklamasına Sendikamız Ankara Şube Yöneticileri katıldılar.
-
10 Haziran 2000
KESK/Eğitim-Sen’in “Norm Kadro İstemiyoruz” adı altında düzenlediği basın
açıklamasına Sendikamız Ankara Şube Yöneticileri katıldılar.
-
15 Haziran 2000
15-16 Haziran’ın yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde DİSK Genel Başkanı V.
Karabay’ın Ankara Kızılay’da yaptığı basın açıklamasına Sendikamız Genel Merkez
ve Ankara Şube Yöneticileri ve üyeleri katıldılar.
FOTO (1)
-
24 Haziran 2000
Emek Platformu tarafından İstanbul’da düzenlenen “Ekonomik-Sosyal-Siyasal
Haklarımız için GÜCÜMÜZ BİRLİĞİMİZDİR” mitingine Sendikamız İstanbul
Şubesi katılmıştır.
-
29 Haziran 2000
KESK’e bağlı Tüm Sosyal-Sen ve SES Sendikalarının ilgili olarak düzenlediği basın
duyurusuna Sendikamız Ankara Şube Yöneticileri katıldılar.
-
02 Temmuz 2000
1993’te işlenen Sivas katliamının yıldönümü etkinliklerine Sendikamız Genel Merkez
ve Ankara Şube Yöneticileri ile üyelerimiz katılmışlardır.
-
06 Temmuz 2000
ÖDP tarafından Ankara Tandoğan’da düzenlenen “Herkese iş, insanca ücret ve onurlu
bir yaşam” mitingine Sendikamız Ankara Şube Yöneticileri katıldılar.
-
08 Temmuz 2000
KESK/SES tarafından düzenlenen “Sağlıkta Özelleştirmeye ve Sağlık Politikalarına
Hayır” mitingine Ankara Şubemiz destek verdi.
-
26 Ağustos 2000
Es-Koop işyerinde Grev Kararının ilan edilmesine ilişkin Toplu Sözleşme Daire
Başkanı Metin Ebetürk’ün Eskişehir’de işyeri önünde yaptığı basın açıklamasına
işyeri çalışanları ve Eskişehir’deki sendika ve demokratik kitle örgütleri katıldılar.
-
31 Ağustos 2000
IMF Türkiye Masası Şefi Cottarelli’nin şahsında IMF’yi protesto amacıyla Ankara’da
gerçekleştirilen basın açıklamasına Sendikamız Merkez ve Ankara Şubesi Yöneticileri
katıldılar.
-
12 Eylül 2000
“12 Eylül’ü Unutturmayacağız” basın açıklaması ve bildiri dağıtımına Genel Merkez
ve diğer illerdeki Şubelerimiz Yönetici ve üyeleri katıldılar.
-
19 Eylül 2000
Hükümetin uygulamakta olduğu politikaları protesto etmek ve destek istemek üzere
Cumhurbaşkanı Sn. Ahmet Necdet Sezer’e fax çekme eylemine İstanbul Şube
Yöneticilerimiz katılmışlardır.
-
21 Eylül 2000
Aynı etkinliklerin Ankara’daki devamı olan fax çekme eylemine Genel Merkez ve
Ankara Şubemiz katılmıştır.
-
07 Ekim 2000
Çeşitli Siyasi Partilerin Kadın Kollarınca düzenlenen
sendikamızdan kadın yönetici ve üyeler katıldılar.
-
Kadın
Yürüyüşüne
11 Kasım 2000
KESK’in düzenlediği 9-10 Kasım tarihli “Tasarrufumu İstiyorum” oturma eylemine
Merkez ve Ankara Şube Yöneticilerimiz destek ziyaretinde bulunmuşlar ve bugün
yapılan mitinge katılmışlardır.
-
01 Aralık 2000
Emek Platformunca alınan, ortak sorunlarımızın TBMM’ne iletilmesi etkinliğine
Sendikamız Genel Merkez ve Ankara Şubesi Yönetici ve üyeleri geniş bir katılım ile
destek vermişlerdir.
-
17 Aralık 2000
Emek Platformunca düzenlenen “Yoksulluk ve Yoksulluğa Hayır” basın açıklaması
etkinliklerine tüm şubelerimiz katılmışlardır.
-
31 Mart 2001
Emek Platformunun alternatif program taslağı (Emek Programı) nın dağıtımıyla ilgili
basın açıklamasına Sendikamız Genel Merkez ve Şube Yöneticileri ile üyeleri
katılmışlardır.
-
06 Nisan 2001
Genel-İş Sendikasının işçilerin birikmiş alacaklarının ödenmesi talebi ile ilgili olarak
Çankaya Belediyesi önünde düzenlediği eyleme Ankara Şubemizden yönetici ve
üyeler destek verdiler.
-
01 Mayıs 2001
Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere kutlamaların düzenlendiği tüm
bölgelerde Sendikamız tüm üye ve yöneticileri ile kutlamalara katılmıştır.
FOTO (2)
-
26 Mayıs 2001
KESK’in “Toplu Sözleşmeli, Grevli, Özgürlükçü ve Demokratik Bir Yasa İstiyoruz”
yürüyüşünün sonuçlanacağı Ankara’da Sendikamız üyeleri mitinge katılarak destek
vermişlerdir.
-
03 Haziran 2001
Emlak Bankası çalışanları ile ilgili olarak Bank-Sen tarafından Ankara’da düzenlenen
mitinge Ankara’daki üyelerimiz katılarak destek verdiler.
-
05-09 Kasım 2001
DİSK ve KESK’in ortaklaşa düzenlediği “İşsizliğe, Yoksulluğa, Yolsuzluğa, Savaşa
Karşı; Küresel Eşitlik, Adalet ve Barış İçin” isimli yürüyüşe Sendikamız Edirneİstanbul-Ankara güzergahında Genel Merkez, Şube Yöneticileri ve üyeleri ile katılarak
başarıyla tamamlamıştır. Yürüyüş sonunda Ankara’da düzenlenen mitinge sendikamız
geniş bir kitle ile katılmıştır.
-
01 Aralık 2001
Emek Platformu tarafından ülke çapında düzenlenen “İşsizliğe, Yoksulluğa,
Yolsuzluğa Hayır” mitinglerine tüm yönetici ve üyelerimiz katıldılar.
-
09 Şubat 2002
Bolu-Mengen-Gökçesu Beldesinde Dev Maden-Sen Sendikamızla örgütlendikleri için
işten atılan işçiler ile dayanışmak üzere düzenlenen “Sendikasızlaştırmaya, İşsizliğe ve
Yoksulluğa” karşı yapılacak mitinge Sendikamız Genel Merkez ve Şubelerimiz
Yöneticileri ile üyeleri katılmışlardır.
-
01 Mayıs 2002
Her yıl olduğu gibi tüm yönetici ve üyelerimiz bu yılki 1 Mayıs “İşçi Sınıfının Birlik,
Mücadele ve Dayanışma” günü kutlamalarına katılmış, Ankara ve İstanbul’da yapılan
mitinglerde sendikamız genel merkez yöneticileri Düzenleme Komitesinde yer
almışlardır.
-
15-16 Haziran 2002
15-16 Haziran olaylarını anmak amacıyla bu yıl Bolu Gökçesu direnişindeki Dev
Maden-Sen üyelerinin ziyaret edilmesi etkinliğine yönetici ve üyelerimiz katılarak
destek verdiler.
-
25 Haziran 2002
Asgari ücret ile ilgili olarak DİSK’in Ç.S.G.B. önünde düzenlediği basın açıklamasına
Genel Merkez ve Ankara Şube Yönetimi ve üyeler katıldılar.
-
02 Temmuz 2002
Sivas katliamının işlenişinin yıldönümünde düzenlenen anma töreni ve protesto
mitingine Sendikamız Yönetici ve üyeleri katıldılar.
-
01 Aralık 2002
DİSK, Türk-İş, Hak-İş, KESK, TMMOB ve TTB’nin ortaklaşa olarak düzenlediği
“Irak’ta Savaşa Hayır” mitingine Sendikamız İstanbul Şubesi Yönetici ve üyeleri
katıldılar.
-
22 Aralık 2002
Irak’ta Savaşa Hayır Platformu tarafından düzenlenen Savaşa Hayır mitingine (Abdi
İpekçi Parkı) Ankara Şubemiz katılarak destek verdi.
-
01 Mart 2003
DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin ortaklaşa düzenlediği “Irak’ta Savaşa Hayır”
mitingine Sendikamız geniş bir katılım ile destek vermiştir.
-
14 Mart 2003
İş Yasasının değiştirilmesine ilişkin, üç işçi konfederasyonunca ortaklaşa olarak tüm
illerde AKP binaları önünde yapılan kitlesel basın açıklamalarına Sendikamız Yönetici
ve üyeleri katıldılar.
-
20 Mart 2003
İş Güvencesi Yasasının protesto edilmesi amacıyla Cumhurbaşkanı’na fax
gönderilmesi eylemine Sendikamız üyeleri katıldılar.
-
01 Mayıs 2003
İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü bu yıl Bingöl’de yaşanan depremin
burukluğu ile birlikte kutlandı. Kutlamalara tüm illerde Sendikamız Yönetici ve
üyeleri katıldılar. İstanbul’da yapılan mitingde İstanbul Şube Başkanımız Düzenleme
Komitesinde yer almıştır.
FOTO (3)
-
13 Mayıs 2003
İş Yasası tasarısını protesto etmek ve TBMM’nde görüşmeleri izlemek üzere DİSK’in
düzenlediği etkinliğe Sendikamızdan DİSK’in belirlemesi doğrultusunda 5 işçi
katılmıştır.
-
14 Mayıs 2003
İş Yasası tasarısını protesto etmek üzere DİSK olarak tüm AKP binalarının önünde
yapılan basın açıklamalarına Sendikamız üyeleri katıldılar.
-
18-20 Haziran 2003
ETUC tarafından Yunanistan Selanik’te düzenlenen yürüyüş ve mitinge Genel-İş
Sendikası İşyeri Sendika Temsilcimiz Engin Sezgin katıldı.
-
02 Temmuz 2003
Sivas katliamını protesto mitingine Ankara Şubemiz katıldı.
-
13 Eylül 2003
10-14 Eylül tarihlerinde Meksika’nın Cancun kentinde toplanan Dünya Ticaret Örgütü
5. Bakanlar Konferansını protesto amacıyla DİSK, KESK, TMMOB ve TTB ile
birlikte süregelen basın açıklamalarına Sendikamız her yerde katılarak destek verdi.
-
20 Eylül 2003
KESK’in Güvenpark’ta düzenlediği TİS Masası oturma eylemine Ankara Şubemiz
olarak destek ziyaretinde bulunuldu.
-
21 Eylül 2003
KESK’in Güvenpark’ta devam eden bu eylemine bu kez DİSK Başkanı ile birlikte
Merkez ve Şube Yöneticileri destek ziyaretinde bulundular.
TOPLU SÖZLEŞME DAİRESİ ÇALIŞMALARI
Örgütlenme Dairesinin yürüttüğü yetki prosedürünün ardından yetkisi kesinleşen işyerlerinde
TİS görüşme ve imzalanma süreci başlamaktadır. Bu dönem TİS bağıtlanan işyerleri aşağıda
verilmiştir.
İŞYERİ
YÜRÜRLÜK SÜRESİ
İMZA TARİHİ
İz Yay
01.07.2000-30.06.2001
09.01.2001 (Y.H.K.)
Esbav
01.03.2001 – 28.02.2002
25.04.2001 (Y.H.K.)
Etam
01.11.2000 – 31.10.2001
25.04.2001 (Y.H.K.)
Es-Koop
01.07.2000 – 31.12.2001
Y.H.K.
Güç Vak
01.01.2001 – 31.12.2002
29.05.2001
TEB
01.07.2000 – 30.06.2002
28.08.2000 (2. Dönem)
Jeoloji Müh.Odası
01.09.2001 – 31.08.2002
11.02.2000 (1. Dönem)
01.09.2002 – 31.08.2003
11.11.2002 (2. Dönem)
01.07.2001 – 30.06.2003
30.07.2001 (2.Dönem)
01.07.2003 – 30.06.2003
18.08.2003 (3. Dönem)
01.07.2001 – 30.06.2004
15.10.2001 (1. Dönem)
01.07.2002 – 30.06.2004
24.07.2003 (2. Dönem)
Ankara Eczacı Odası
01.10.2001 – 30.09.2003
20.03.2002 (Y.H.K.) (2.Dönem)
Ank. Mimarlar Odası
01.01.2002 – 31.12.2002
09.04.2002 (4. Dönem)
ATO
İzmir Tabip Odası
DMO
01.03.2001 – 28.02.2003
13.09.2001 (2. Dönem)
01.03.2003 – 28.02.2005
12.08.2003 (3. Dönem )
İMO
01.01.2002 – 31.12.2003
03.10.2002
SHÇEK
01.10.2000 – 30.09.2001
25.05.2001 (1. Dönem)
01.10.2001 – 30.09.2003
08.05.2002 (2 Dönem)
Genel-İş
01.01.2003 – 31.12.2003
25.05.2003
T.A.D.
01.01.2000 – 28.02.2002
06.06.2000 (1. Dönem)
01.03.2002 – 31.08.2003
24.06.2002 (2. Dönem)
01.01.2000 – 31.12.2001
03.02.2000 (2. Dönem)
01.01.2002 – 31.12.2003
01.02.2002 (3. Dönem)
01.03.2002 – 30.06.2003
09.03.2002 (1. Dönem)
01.07.2003 – 30.06.2004
16.06.2003 (2. Dönem)
01.01.2000 – 31.12.2001
31.03.2000 (1. Dönem)
01.01.2002 – 31.12.2003
16.11.2001 (2. Dönem)
01.05.2000 – 30.04.2002
08.06.2000 (1. Dönem)
01.05.2002 – 30.04.2004
17.06.2002 (2. Dönem)
01.05.2001 – 30.04.2003
23.11.2001 (1. Dönem)
01.05.2003 – 30.04.2005
12.11.2003 (2. Dönem)
Çankaya Belde A.Ş.
UYDUKENT
S.S.Çanakkale Köy Koop.
Altın Portakal
ÜNİBEL
anlaşmaya varıldı.
Toplu-iş sözleşmelerimizin hazırlık, görüşme ve uygulanması süreçlerinde sendikamızca
hayata geçirilmeye çalışılan ilkelere ilişkin bir önceki çalışma raporunda yer verilen görüşleri
aşağıda yinelemekte yarar görmekteyiz.
“Toplu-iş sözleşmelerinde gerek hazırlık , gerekse işverenle görüşme aşamalarında üzerinde
en fazla özen gösterdiğimiz , ısrarcı olduğumuz hükümler , iş güvencesine ilişkin hükümlerdir.
Ücret almayı sürdürebilmenin temel dayanağı iş güvencesini , toplu-iş sözleşmelerimizin
olmazsa - olmaz koşulu olarak ısrarla izlemekteyiz , izlemeye devam edeceğiz.
Hemen her işyerinde işverenlerle yapılan toplu sözleşme görüşmelerinin daha başında
karşılaştığımız temel sorun “kapsam” sorunudur. Daha doğrusu kapsam dışılıktır. Kapsam
dışılığı ne sendikamız , ne de sendikamızın TİS görüşmelerinde bulunduğu işverenler
keşfetmiştir. Bu ne yazık ki geçmişte kimi sendikacıların ve sendikal anlayışların işverenlerle
birlikte Türkiye sendikal hareketine soktuğu bir virüstür. Sendikamız ; en doğal demokratik
hakkını kullanarak sendikalı olan ve sendikası eliyle toplu sözleşmeden yararlanma hakkını
kullanmak isteyen üyelerinin , toplu sözleşme kapsamı dışında bırakılmasına ısrarla karşı
çıkmaktadır. Üyemiz olsun olmasın işçileri , işyerindeki konumları ne olursa olsun kapsam
dışı kalmanın kendilerine güvence getirmeyeceği konusunda bilinçlendirebildiğimiz ölçüde ,
bu mücadelemizde başarıya ulaşabileceğimize inanıyoruz. Ve daha da önemlisi , kapsam
dışından arta kalanlarla sendikal mücadelemizin varabileceği düzeyi iyi kavrayabilen
sendikal kadroları yetiştirebildiğimiz ölçüde bu mücadeleyi kazanabileceğimize inanıyoruz.
Ancak doğaldır ki , bu bir mücadele sürecidir. Ne sendikamız , ne konfederasyonumuz bir
çırpıda bu sorunu yok edemez. Ülkemizde sendikal örgütlenmenin , toplu sözleşme yapmanın
önünde bulunan yasal engeller yanında , yasalarda bulunmadığı halde fiilen sendika
üyeliğinden uzaklaşılması ile sonuçlanan bu uygulamalara karşı hep birlikte karşı çıkılmalı ,
bir takım Sendikacıların , kapsam dışı uygulamasından beklentileri açığa çıkarılmalıdır.
Gerçekçilik ilkemiz gereği işyerinde karşılaşılabilecek tüm sorunların çözümünü toplu
sözleşmenin içinde aramalıyız.”
Bağıtlanan TİS’lerden bazılarına ilişkin aşağıda özet bilgiler verilmektedir.
DEVLET MALZEME OFİSİ (2. ve 3. Dönem)
İmzalanan 2. Dönem TİS’nde ücretlere birinci altı ayda %15, ikinci altı ayda %15 zam,
enflasyon %15’i aştığı takdirde aşan kısmın %80’i ücretlere ek olarak, üçüncü altı ayda %10
zam, enflasyon %10’u aştığı takdirde aşan kısmın %80’i ücretlere ek olarak, dördüncü altı
ayda %10 zam, enflasyon %10’u aştığı takdirde aşan kısmın %80’i ücretlere ek olarak
uygulanacaktır.
Sosyal yardım ve ödeneklerin ücretlere gelen zam oranında artırılması ile anlaşma
sağlanmıştır.
3. Dönem TİS hükümet ve işveren çevrelerince değiştirilmek istenen iş yasaları nedeniyle
anlaşma sağlanamamış, yasal sürecin dolması nedeniyle arabulucu belirlenmiş ancak,
arabulucu aşamasında da bir ilerleme sağlanamamıştır. Bunun üzerine GREV kararı alınarak
işyerinde ilan edilmiştir. Ancak hükümet ile Türk-İş ve Hak-İş arasında protokol imzalanması
üzerine Konfederasyonumuza ve Sendikamıza da yapacak bir şey kalmamıştır.
İmzalanan TİS’nde aylık 400.000.000 TL brütün altındaki ücretlerin 400.000.000 TL’ye
çekilmesi ile birinci altı ay %5, ikinci altı ay %9, üçüncü ve dördüncü altı aylarda %5
oranında zam yapılacaktır. Bu dönemlerde TÜFE’nin %5’i aşması halinde aşan kısmın %80’i
ücretlere yansıtılması, sosyal yardım ve ödeneklerde ise ücretlere gelen zam oranında zam
yapılması üzerinde anlaşma sağlanmıştır.
TMMOB MİMARLAR ODASI (3. Dönem)
09.04.2002 tarihinde imzalanan üçüncü dönem TİS’ni ücretlere %10 oranında artış ile sosyal
yardım ve ödeneklerde %30 artış sağlanmıştır.
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ MERKEZ HEYETİ (2. ve 3. Dönem)
TEB 2 dönem TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamamış arabulucu belirlenerek görüşmeler
arabulucu ile sürdürülmüş ancak, TİS yine tarafların uzlaşması ile 28.08.2002 tarihinde
imzalanmıştır.
Ücretlere birinci altı ay %17.8 + 5.000.000 TL/net artış, ikinci, üçüncü ve dördüncü altı
aylarda TÜFE + 2 puan iyileştirme artışı, sosyal yardımlarda %40 – 50 oranında artış
sağlanmıştır. İş güvencesi maddesinde yer alan işverenin TİS’ne aykırı iş akdi feshi karşısında
vereceği iş güvencesi tazminatı 1 ay arttırılarak 8 aya çıkarılmıştır.
3. dönem TİS görüşmelerine işverenliğin gelmemesi üzerine çıkan uyuşmazlık sonucunda
konu Resmi Arabulucuya gitmiş, bu aşamada da uzlaşma sağlanamaması üzerine grev kararı
alınmak zorunda kalınmış ve Grev kararı işyerinde 10.11.2003 günü asılarak ilan edilmiştir.
ANKARA TABİP ODASI (2. ve 3. Dönem)
30.07.2001 tarihinde imzalanan ATO 2. dönem TİS iki yıl sürelidir. Taban ücretler tekrar
gözden geçirilerek iyileştirilmiş, ücretlere birinci altı ay %5, ikinci altı ay %15 zam
uygulatılmış, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + 2 oranında zam yapılması sağlanarak
sosyal yardımlarda %60 artış sağlanmıştır.
18.08.2003 tarihinde imzalanan ATO 3. Dönem TİS’nde grup taban ücretlerinde iyileştirmeler
yapılarak sosyal yardım ve tazminatlar %40 - %60 oranında arttırılmış, ücret kalemine
işyerinde yılını dolduran işçilere her yıl için kıdem zammı eklenmiştir (Her yıl için 2.000.000
TL net). Ücretlere birinci altı ay için %15, ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylar için TÜFE +
1 zam alınmıştır.
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI ( 1. ve 2. Dönem)
11.02.2002’de imzalanan ilk TİS’nde İşyeri Kurulu hayata geçirilerek işten çıkarılma kurul
üyelerinin çoğunluk oyuna bağlanmış, TİS’e aykırı işten çıkarılma karşısında ek tazminatlar
belirlenmiştir. Ücretler %40 oranında artırılmış, yılda 3 ikramiye, kıdem zammı sağlanmış,
aile ve çocuk, evlenme, düğün, ölüm, yemek, ulaşım, yakacak, öğrenim, izin, bayram yardımı,
giyim yardımı, kira yardımı gibi sosyal yardım ve ödenekler sağlanmıştır.
11.11.2002’de imzalanan 2. dönem TİS ücretlere taban ücretlerin arttırılması ile birlikte %25
zam sağlanmış, sosyal yardımlar %30 oranında artırılmıştır.
İZMİR TABİP ODASI
24.07.2003 tarihinde imzalanan 2. dönem TİS’nde 1. dönem sağlanan sosyal haklar %40-60
oranında artırılmış ücret zammı yine TÜFE + İzmir Tabip Odası üyelerinin aidat artışı
ortalaması olarak kabul edilmiştir.
TÜRK AMERİKAN DERNEĞİ
06.06.2000 tarihinde imzalanan 1. dönem TİS’nde disiplin kurulu oluşturularak işten
çıkarılmada, kurul üyelerinin çoğunluk oyu ile karar alınması hükme bağlanmıştır. Disiplin
kurulu dışında iş akdi feshi kuralları belirlenerek, kural dışında iş akdi fesh edilen işçilere
kıdem ve ihbar tazminatları dışında 12 aylık ücret tutarında iş güvencesi tazminatı ödenmesi
hüküm altına alınmıştır.
İş Gruplandırması ve iş grubuna göre ücret belirlenerek ücretlerde köklü ve ciddi
iyileştirmeler sağlanmıştır.
Ücretlere ilk 8 ay için %5 zam yapılması üzerinde anlaşmaya varılmış, diğer 2., 3., 4. altı
aylık dilim zamları konusunda TÜFE + %2 iyileştirme olarak anlaşmaya varılmıştır.
Ayrıca kıdem zammı ve yılda iki ikramiye, kasa tazminatı, gece çalışanlar için gece tazminatı
ile sosyal yardım ve ödenekler de yeni kazanımlardır.
24.06.2002 tarihinde imzalanan 2. dönem TİS’nde İş Gruplandırmaları güncelleştirilerek grup
ücretleri %20 oranında artırılmıştır. Ücretlere; birinci altı ay için %10, ikinci ve üçüncü altı
aylar için TÜFE + %2 oranında iyileştirme sağlanmıştır. Sosyal yardım ve ödenekler %40-60
oranında artırılmıştır.
GENEL-İŞ SENDİKASI
25.05.2003 tarihinde imzalanan TİS ile iş güvencesi hükümleri getirilmiş, TİS’ne aykırı iş
akdi feshi karşısında ek tazminatlar belirlenmiştir. Ücret zammı %30 olarak belirlenmiştir.
Öğrenim, yemek, yol, yakacak, giyim yardımı gibi sosyal yardım ve ödenekler hükme
bağlanmış, yılda 4 aylık ücret tutarında ikramiye kazanılmıştır.
SOSYAL HİZMETLER ve ÇOCUK ESİRGEME KURUMU (1. ve 2. Dönem)
1. dönem TİS görüşmelerinde işveren sendikası uzlaşmaz bir tavır ile yaklaşmış, kamu
işyerleri sözleşmelerini gerekçe göstererek, üyelerimizin asgari ücret sınırında olan
ücretlerinin iyileştirilmesine yanaşmamıştır. Yasal süresi sonunda yasal arabulucuya gidilmiş
ancak ilerleme sağlanamadığından süresi sonunda TİS Y.H.K.’nca 25.05.2001 tarihinde
kararlaştırılmıştır.
Yıllık %10 oranında zam yapılmış, sosyal yardımlar ve ödeneklerde %10 artış
sağlanabilmiştir.
2. dönem TİS yasal süresi içinde 08.05.2002 tarihinde imzalanmıştır. İlave Tediye yanı sıra 1/
2 ikramiye kazanılmış, ücretlere birinci altı ay %15, ikinci altı ay %15, üçüncü altı ay %10,
dördüncü altı ay %10 oranında zam yapılması kararlaştırılmış, enflasyonun bu oranları aşması
halinde aşan kısmın %80’inin bir sonraki dönem ücretlere eklenmesi kararlaştırılmıştır.
TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
TİS görüşmeleri 17.08.2001 günü başlamış ancak, sendikal nedenle iş akdi feshedilen 6
üyemizin işe geri alınması isteğimizin işveren tarafından reddedilmesi üzerine görüşmeler
tıkanmış, arabulucu aşamasında da iş akdi feshedilen işçiler işe geri alınmadığı için gelişme
sağlanamamış, süresi içinde GREV KARARI alınmış ve başlatılmıştır. Mart 2002 ayında
İMO Genel Kurulu yapılmış, Genel Kurul sonucunda yeni yönetim belirlenmiş, yeni
yönetimle sıcak ilişkiler kurulmaya çalışılmış ancak, çok fazla gelişme sağlanamamıştır.
Görev devir teslimi sonrası mühendis çevresinden gelen zorlama ile iş akdi feshedilen işçiler
işe geri alınmış, bir süre sonra TİS görüşmeleri tekrar başlatılarak 11 aylık grevden sonra
03.10.2002 tarihinde TİS imzalanabilmiştir.
TİS ile işletme merkezinde bir İşyeri Kurulu oluşturulmuştur. Sendika üyesi işçinin iş akdinin
feshedilebilmesi, kurul üyelerinin ancak çoğunluğunun oyu ile sağlanabileceği hükme
bağlanmıştır.
Disiplin hükümleri dışında iş akdi feshi işverenin buyruğu dışına çıkarılmış, iş akdi feshi
usulleri belirlenerek usulsüz feshedilen işçiye kıdem ve ihbar tazminatı dışında bunlara ek
olarak 24 aylık ücret tutarında İş Güvencesi Tazminatı hükme bağlanmıştır.
Yıllık izin düzenlenmiş, kıdeme göre yıllık izin süreleri artırılmış, sosyal izinler arttırılmış,
işçinin talebi halinde 2 aya kadar ücretsiz izin kullanma hakkı sağlanmıştır.
İhbar süreleri yasal miktarların 2 kat üzerine çıkarılmıştır. İş Gruplandırması yapılarak grup
içerisinde ücret eşitliği sağlanmaya çalışılmıştır. Grup taban ücretleri ile artırılan ücretlere
ayrıca ilk altı ay %10, ikinci altı ay %20, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + %2
iyileştirme zammı yapılması hükme bağlanmıştır.
Yılda 1 ikramiye, kıdem zammı, evlenme yardımı, doğum, ölüm, yemek, ulaşım, öğrenim ve
izin yardımları gibi sosyal hak ve ödenekler de yeni kazanımlardır.
ÇANAKKALE KÖY-KOOP. (1. ve 2. Dönem)
31.03.2000 tarihinde imza altına alınan TİS’nde İşyeri Kurulu oluşturulmuştur Kurulda alınan
kararlar, oy çokluğu esasına bağlanmıştır.
İş güvencesi tazminatı olarak 9 aylık çıplak ücret belirlenmiştir. Taban ücret belirlenmiş, ücret
zammı olarak ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + 3 puan iyileştirme yapılmıştır.
Ayrıca kıdem zammı ve 2 aylık brüt ücret tutarında ikramiye, doğum, ölüm, yemek, hastalık,
gıda, yakacak, öğrenim, aile ve çocuk yardımı sosyal yardım ve ödenekler sağlanmıştır.
16.11.2001 tarihinde imzalanan TİS ile aylık grup taban ücretler değerlendirilerek iyileştirme
yapılmıştır.
Ücretlere ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylarda TÜFE + %5 iyileştirme yapılmış, sosyal
yardım ve ödeneklerde %40 – 70 oranında artış sağlanmıştır.
ÇANKAYA BELDE A.Ş. (2. ve 3. Dönem)
03.04.2003 tarihinde imzalanan 2. dönem TİS ile ücretlerde birici altı ay %22, ikinci, üçüncü
ve dördüncü altı aylarda TÜFE + 3 puan artış yapılmıştır. Sosyal yardım ve ödeneklerde %30
ila %45 artış sağlanmıştır.
01.02.2002 tarihinde imzalanan 3. Dönem TİS’nde taban ücretler tekrar değerlendirilerek
güncelleştirilmiş, ücret zamları birinci ve ikinci altı ay %10, üçüncü ve dördüncü altı aylarda
TÜFE + %2 iyileştirme zammı olarak hükme bağlanmıştır. Tazminatlar ve sosyal hak ve
ödenekler %60 oranında arttırılmıştır.
ÜNİBEL BİLGİ TEKNOLOJİLERİ SAN. TİC. A.Ş. (1. ve 2. Dönem)
23 Kasım 2001 tarihinde Y.H.K. tarafından kararlaştırılmış 1. dönem TİS’nin ücretle ilgili
maddesine göre birinci altı ay %15, ikinci, üçüncü ve dördüncü altı aylarda %10 zam
yapılması, 15 günlük ücret tutarında yılda 2 ikramiye çocuk, evlenme, doğum, ölüm, yemek,
yakacak, öğrenim ve bayram yardımları gibi sosyal yardım ve ödenekler hüküm altına
alınmıştır.
05.05.2003 tarihinde 2. dönem TİS görüşmeleri başlatılan Ünibel’de idari maddelerinde
anlaşma sağlanmış ancak parasal hükümlerde anlaşma sağlanamadığından uyuşmazlık
tutularak arabulucu belirlenmesine gidilmiştir.
Resmi arabulucu çalışmalarına başlayarak tarafları bir araya getirmiş ve ancak bu aşamada da
anlaşma sağlanamaması üzerine sendikamıza grev kararı almaktan başka seçenek
kalmamıştır. Grev kararının işverenliğe tebliğ tarihi olan 3.10.2003 tarihinden itibaren 60
günlük yasal süreç başlamıştır. Sürenin sonlarına yaklaşılmış olmasına karşın, işverenlikten
uyuşmazlığın çözümüne ilişkin bir yaklaşım olmadığından 13 Kasım 2003 tarihi itibariyle
grev uygulamasına başlanacağı işverenliğe bildirilmiştir.Grev uygulamasının işverene
bildirilmesi ile görüşmeler tekrar hız kazanmış ve son olarak 12 Kasım 2003 günü Genel
Sekreterimizin de bulunduğu son görüşmede, uyuşmazlığın temel nedeni olan işyerindeki
ücret adaletsizliğinde düzenleme yapılması konusunda uzlaşmaya varıldığından, TİS anlaşma
protokolü imza altına alınmıştır.
TİS görüşmeleri sırasında Sendikamızın, işyeri temsilcilerini yalnız bıraktığı iddialarına
ilişkin sadece aşağıdaki basın açıklamalarının bile yeterli yanıt oluşturacağını düşünmekteyiz.
BASINA VE KAMUOYUNA
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Ünibel A.Ş. (Özel Eğitim ve Bilgi Teknolojileri San. ve
Tic. A.Ş.) ile yürüttüğümüz toplu iş görüşmelerinin ikincisi de uyuşmazlıkla sonuçlanmış ve
grev aşamasına gelinmiştir.
Sosyal-İş Sendikası ile Ünibel A.Ş. arasında ikinci kez Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri
yapılmaktadır.
Sosyal-İş Sendikası’nın yetki almasını takiben, Mayıs 2001 yılında başlayan birinci Toplu İş
Sözleşmesi görüşmeleri, ücretler bölümüne gelindiğinde, işveren, ücretlerle ilgili herhangi bir
öneri getirmediği gibi görüşmelere de katılmamıştır. Görüşmeler uyuşmazlıkla sonuçlanmış
ve birinci Toplu İş Sözleşmesi Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanmıştır. Yüksek
Hakem Kurulunun bağıtladığı birinci Toplu İş Sözleşmesinin ücretle ilgili hükümleri
gerçekleşen enflasyonun çok altında kalmıştır. Çalışanların ücretleri bu süre içinde reel olarak
gerilemiştir.
Mayıs 2003 tarihinde başlayan ikinci Toplu İş Sözleşmesi görüşmesi yine uyuşmazlıkla
sonuçlandı. Hukuki süreç bugün itibariyle grev kararının bildirilmesi aşamasındadır.
Yapılan görüşmelerde 1’i “kapsam”, 1’i “yürürlük”, 1’i “idari”, 9’u “parasal” olan 12’si asıl,
2’si geçici olmak üzere toplam 14 madde üzerinde uyuşmazlığa düşülmüştür. Görüşmeler
ücretler bölümünde kilitlenmiştir.
Belediye yönetimi, Belediye çalışanları arasındaki ücret farklılığını kapatma hedefine
yaklaştıklarını, hiçbir işçiyi mağdur etmediklerini söylemektedir. Oysa, Ünibel A.Ş.’de ki
durum bunun aksini göstermektedir. Ünibel A.Ş.’de çalışanlar arasındaki ücret farklarını
azaltmak yerine, farkı artırmaya yönelik uygulamalarda bulunulmuştur.
Sosyal haklar, diğer şirketlerin yarısına dahi ulaşamamaktadır. Ücretlerin diğer şirketlerde
çalışanların aldığı ücretlerle farkının azaltılması bir yana, aynı şirket içinde, hatta aynı odada
aynı işi yapanlar arasındaki ücret farkı dahi düzeltilmek istenmemektedir. Çalışanların,
yaptığı işe göre gruplandırılması ve buna uygun ücretlendirilmesi yönündeki haklı
taleplerimiz reddedilmektedir.
İşveren, şirket bütçesinin sendika taleplerini karşılamaya müsait olmadığını, şirketin borç ve
faiz ödemek zorunda olduğunu, özellikle görev alanı ve adı değiştirilen belediye şirketi İzmir
Yayıncılık A.Ş.’den aktarılan çalışanların yükünü taşımakta zorluk çektiklerini, bu nedenle
enflasyonu aşan miktardaki hiçbir parasal yükü kaldıramayacaklarını ifade etmektedirler.
Oysa birinci sözleşmeden doğan haklar, hukuka aykırı olarak sendikasız şirket çalışanlarına
da ödenmiş ve sendikasız şirket çalışanlarının ücret artışları, sendikalı çalışanların iki katına
yakın oranda artırılmıştır. Bu uygulamalarla amaçlanan sendikal örgütlülüğün zayıflatılması
olduğunu düşünmekteyiz.
Bugün gelinen aşamanın sorumlusu işverene sesleniyoruz. Ücret adaleti istemek en doğal
hakkımızdır. Ücret adaletini sağlayacak öneri ile gelindiğinde çözüm çok kolaydır.
Ünibel çalışanları belediyenin dışa dönük yüzünü oluşturmaktadır. İzmir’linin günlük
yaşamında karşılaştığı sorunların çözümünde belediye ile halk arasında köprü işlevi gören ve
İzmir’linin bilgilenme ihtiyacını karşılayan Hemşehri İletişim Merkezi’nde, İzmir’in uygarlık
birikimini oluşturan yayınları halkımızın bilgisine sunan Kent Kitaplığı biriminde,
Büyükşehir Belediyesi ve bağlı şirketlerine bilgi işlem desteği ile belediye ve bağlı şirketlerin
web tasarım ve işletim sistemini yürüten birimde, halka bilgisayar kurs eğitimi veren Eğitim
Merkezi’nde, 2005 Üniversiade organizasyonunda, muhtarlara verilen bilgisayarlar için
program yazılımı, eğitim ve teknik destek veren Muhtarlık Destek Birimi’nde belediye
faaliyetlerinin yazılı ve görsel basın yoluyla İzmir’liye aktarılmasını sağlayan fotoğrafhane,
basın, prodüksiyon, grafik biriminde ve bu çalışmaların kotarılmasında tamamlayıcı olan
şoför, hizmetli, büro çalışanları, muhasebe elemanları ile nitelikli iş üreten çalışanların haklı
talepleri reddedilmektedir.
Bizler Ünibel çalışanları olarak, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tanıtımı ve hizmet kalitesi
bakımından yaptığımız işlerin işlevinin bilincindeyiz ve bunun gereğini çalışmalarımızla
ortaya koyuyoruz.
Bu işlevimizi yerine getirirken buradaki çalışma ve yaşam koşullarının sorumluluğumuzu
sekteye uğratmasına bugüne kadar izin vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Bu bilinçle
beraber, üretimden gelen gücümüzle haklı taleplerimizi kazanana kadar mücadelemizde
kararlıyız.
SOSYAL-İŞ SENDİKASI
İZMİR İL TEMSİLCİLİĞİ
***
ALTIN PORTAKAL KÜLTÜR ve SANAT VAKFI İKTİSADİ İŞLETMESİ
(1. ve 2. Dönem)
08.06.2000 tarihinde imzalanan TİS’nde disiplin kurulu oluşturulmuş, iş gruplandırması ve
taban ücretler oluşturularak aynı işi yapanların ücret farklılıkları yok edilmeye çalışılmış, bu
düzenlemelerden sonra ücretlere TÜFE oranında zam yapılmıştır.
Yemek, hastalık yardımları sosyal yardım olarak hüküm altına alınmıştır. 15’er günlük ücret
tutarında yılda 4 ikramiye elde edilmiştir.
17.06.2003 tarihinde imzalanan 2. dönem TİS ile iş gruplandırması ve taban ücretler
değerlendirilerek iyileştirilmiş, ücretlere birinci altı ay %12, ikinci altı ay %10, üçüncü ve
dördüncü altı aylarda %20 oranında zam yapılması kararlaştırılmıştır.
Sosyal yardım ve ödenekler ise %25 oranında artırılmış ve bunlara ulaşım, çocuk, evlenme,
doğum, ölüm, öğrenim, tabii afet yardımları gibi yeni kazanılan haklar eklenmiştir.
ESKİŞEHİR ECZACILARI ÜRETİM TEMİN DAĞITIM KOOPERATİFİ
06.06.2000 tarihinde işletme merkezinde başlayan TİS görüşmeleri uyuşmazlıkla
sonuçlanmıştır. Arabulucu aşamasında anlaşma sağlanmış ancak arabulucu tarafından
hazırlanan anlaşma tutanağı işverence imzalanmamıştır. Bunun sonucunda TİS YHK
tarafından karar altına alınmıştır.
ESBAV – ETAM – GÜÇVAK
Anadolu Üniversitesi Eğitim Sağlık ve Bilimsel Araştırma Vakfı, Anadolu Üniversitesi
Eğitim Araştırma Müşavirlik Hizmetleri Ltd. Şti. ve Anadolu Üniversitesi Güçlendirme Vakfı
işyerlerinde çalışan işçiler sendikal tercihlerini, sendikamızın Anadolu Üniversitesi işyerinde
yapılan ve birçok kazanımdan oluşan TİS’nden de etkilenerek Sosyal-İş’ten yana
kullanmışlardır. Bu işyerlerinde çalışanların çoğunluğunun Sosyal-İş’te örgütlendiklerini
belgeleyen “çoğunluk tespiti” gelmesinden sonra Tez Koop-İş Sendikasınca hepsine itiraz
edilmiş, bunun sonucu olarak işçilerin toplu-iş sözleşmesi hakkı yıllarca engellenmiştir. Tez
Koop-İş’in haksız itirazı yargıda 5 yıl sürerek işverenin ekmeğine yağ sürülmüştür. 5 yıllık
yargıdan sonra mahkeme Sosyal-İş Sendikasının haklı ve çoğunlukta olduğuna karar
vermiştir.
5 yıl sonra başlayan TİS görüşmelerinde, işyerleri tamamen boşalmış, neredeyse işçi
çalışmayan birer kurum haline dönüştürülmüştür. Onlarca işçi ya işten çıkartılmıştır ya da
ekonomik nedenlerden dolayı kendileri işten ayrılmıştır.
Tez Koop-İş Sendikasının yaptığı bu sendikal ahlakdışı ve haksız itiraz sonucu işyerlerinde
çalışan işçilerin kaderi değişmiştir. Bu durum Tez Koop-İş Sendikasının tarihine İŞÇİ
DÜŞMANI bir sendika olarak kara birer sayfa olarak eklenmiştir.
Yapılan TİS görüşmeleri sırasında idari hükümlerin bazılarında anlaşmaya varılmış onun
dışında idari maddelerin birçoğunda ve parasal maddelerin genelinde anlaşma sağlanamayan
bu işyerlerinde Toplu-İş Sözleşmeleri YHK’ nca bağıtlanmıştır.
METRO GROSMARKETLER
Yetki itirazı davasının devam ettiği Metro Grosmarketler’in 9 mağazasında toplam 1800 işçiyi
kapsayacak TİS taslak hazırlıkları devam etmektedir. İlk olarak TİS taslağına temel hazırlık
olarak bir anket formu hazırlanarak tüm üyelerimize gönderilmiş ve verilen yanıtların
değerlendirilmeleri yapılmıştır.
EĞİTİM ve BASIN-YAYIN ÇALIŞMALARIMIZ
Her dönem olduğu gibi bu dönem de sendikamızın yakasını bırakmayan istatistik
operasyonları örgütlenme, toplu sözleşme çalışmalarında olduğu gibi eğitim
çalışmalarımızı da önemli ölçüde aksatmıştır.
Bununla birlikte üyelerimiz ve temsilcilerimizle birlikte olduğumuz her dakikayı, eğitim
çalışması alanına çevirmeye çalıştık. Haberdar olduğumuz tüm panel, konferans, seminer
v.b. toplantılara sendikamız üye, temsilci ve yöneticilerimizin katılmalarını sağlamaya
çalıştık. Özellikle toplu sözleşme hazırlık aşamasındaki tüm çalışmalarımızı, birer eğitim
çalışması niteliğinde yapmaya çaba harcadık.
Ne yazık ki bu dönem, yayın organımız Sosyal-İş Gazetesi’ni çıkarma olanağı bulamadık.
Kısıtlı olanaklarımız ile hazırladığımız Web sitemizi de bundan böyle eğitim amaçlı
olarak değerlendirmeye çalışacağız.
Sendikamızın mevcut olanakları ile Eğitim ve Basın-Yayın Dairelerince gerçekleştirilen
ve katkı sunulan etkinlikler aşağıda verilmiştir.
-
13 Nisan 2000
ILO/IPEC desteği ile “DİSK’in Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Kapasitesini Artırma Projesi”
kapsamında İstanbul Genel Merkez binasında düzenlenen Konferansı Sendikamız İstanbul
Şubesi yöneticileri izlediler.
-
15-16 Nisan 2000
Petrol-İş Sendikasınca düzenlenen “Küreselleşme, Bölgeselleşme ve Emek” konulu eğitim
sempozyumu-seminerini İstanbul Şubemiz yöneticileri izlediler.
-
29 Nisan 2000
DİSK ve KESK tarafından ortaklaşa düzenlenen “Küresel Kadın Yürüyüşü” etkinlikleri
çerçevesinde Birleşik Metal-İş Genel Merkezinde düzenlenen paneli İstanbul Şubemiz
yöneticileri izlediler.
-
05 Temmuz 2000
Sendikamızın 1998 yılından itibaren örgütlü olduğu ve TİS bağıtlanmış bulunan İçel
Eczacılar Kooperatifi işyerinde sendikalı işçilere karşı başlatılan baskı ve işten
çıkarmalara ilişkin sınırlı açıklamaya aşağıda yer verilmiştir.
SOSYAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZİNDEN
ECZACI ÖRGÜTLERİ İLE DİSK İÇİNDE SINIRLI AÇIKLAMA
İÇEL ECZA KOOP’DA SENDİKALI İŞÇİ KIYIMI
İşveren işverendir. Kendini sosyal demokrat, solcu da zannetse işveren her yerde aynı.
Bunun tipik örnekleri bugünlerde sendikamızın örgütlü bulunduğu bazı Eczacı
Kooperatiflerinde yaşanıyor.
Kooperatif yöneticileri, Kooperatiflerde yaşanan tüm sıkıntıların kaynağını sendikada,
sendikalı işçilerde arıyorlar. Yıllardır yönetimsel, yapısal, sektörel açıdan konjonktürel
önlemleri alma yeteneğine sahip olmayan, ticareti eczanelerinin dışında tanımamış bazı
Koop. yöneticileri, IMF reçetelerine benzer sektör sanayicilerinin reçeteleri gereği
sendikalı işçileri tasfiye etmek istiyorlar.
İçel Ecza Koop’da çalışan işçilerin Haziran 1998’de başlayan sendikal örgütlenmeleri,
başında ve her zaman tehditle, kandırmacayla kırılmaya çalışıldı, bazen başarıldı. Burası
sosyal demokrat bir işveren, burada sendikaya ne gerek var denildi. Gidin özel ecza
depolarında örgütlenin denildi. Örgütlenmemiz sindirilemedi.
Bu hazımsızlık halen devam ediyor. İşyerinin ekonomik durumu nedeniyle TİS’ndeki ücret
zamlarından feragat eden sendikalı işçiler işten çıkarılıyor, sendikasız işçilere zam
yapılıyor.
Örgütlenmemizin başından buyana yaşanan tüm benzer olumsuzlukları anlatmayı şimdilik
erteliyoruz. Ama artık sabrımız taştı. Bugüne kadar, aynı sendikalar gibi birer sosyal
oluşum olarak kabul ettiğimiz bu kooperatiflerin sektörel zarar görmemesi için sürekli
kendimizde saklı tuttuğumuz olumsuzlukları artık açıklayacağız. Bunun sorumlusu biz
değiliz. Biz kooperatifin zarar görmemesi için elimizden geleni yaptık. Bizi greve
zorladılar, greve gitmedik. Kooperatifi batırmak istiyorlarsa bizi kullanmaya
çalışmasınlar kendi becerisizliklerini işçiye yüklemesinler.
İçel Ecza Koop’da bugün (05.07.2000) sendikalı 17 işçinin işine tazminatsız son verildi.
Örgütlerimiz arasında yaşanmaması gereken bu işlem bugün derhal durdurulmalıdır.
Aşağıda belirttiğimiz kendi örgütlerimizden konuya ilişkin duyarlık göstermeleri
dileğimizdir.
Bu nedenle bu açıklama yalnızca sözkonusu eczacı örgütleriyle, kendi sendikal
örgütlülüğümüz içinde sınırlı tutulmıştur. Kıyım durdurulmazsa konu bundan böyle
kamuya açılacaktır.
-
İçel Ecza Koop. yöneticilerini akla davet ediyoruz.
-
İşçilerin sendikal haklarına saygıya davet ediyoruz.
-
Sendikalı işçilerin işten çıkarılmasını durdurmaya davet ediyoruz.
***
-
05 Temmuz 2000
Sendikamız TİS Daire Başkanı M.Ebetürk’ün İçel Ecza Koop. işyerinde yaşananlara
ilişkin Basın açıklamasını aşağıda aynen yinelemekte yarar görüyoruz.
SOSYAL-İŞ SENDİKASI TOPLU-İŞ SÖZLEŞMESİ DAİRE BAŞKANI
METİN EBETÜRK’ÜN BASIN AÇIKLAMASI
İÇEL ECZA KOOP’TA NELER OLUYOR?
İçel Ecza Koop yöneticileri İçel Ecza Koop’da sendika örgütlenmesi olmadan önceki
işletme hatalarını, sendika geldi, ödenemeyecek ücret ve hakları talep etti ve bu koop. bu
hale geldi yaygarası ve aymazlığı ile hareket ediyor.
İşlerine geldiği gibi hareket etmeyi ve şekil değiştirmeyi iyi bilen koop. yöneticileri,
bakıyorsunuz çok iyi demokrat, bakıyorsunuz iştahı kabarmış sistem savunucusu haline
geliyor.
Toplu-iş sözleşmesi yapmak için sendikamızın Bakanlığa yetki başvurusundan sonra
sendika üyesi işçileri türlü vaatlerle ve tehditlerle sendikadan istifa ettirdiler.
Sosyal-İş Sendikasına Bakanlıkça toplu-iş sözleşmesi yetkisi verilmesi üzerine bir kısım
işçi tekrar sendikaya üye oldu. Günden güne çoğaldı ve toplu-iş sözleşmesi İçel Ecza
Koop’un içinde bulunduğu mali durum da gözönünde bulundurularak taraflarca
imzalandı.
Ancak İçel Ecza Koop yöneticileri işçilerin sendikalı olmasını bir türlü
hazmedemiyorlardı. Dedik ya işlerine geldiği gibi hareket etmeyi çok iyi biliyorlar
“geceleri kurt adam, gündüzleri ise insan” örneğinde olduğu gibi.
Hazmedemiyorlardı çünkü burada sendikaya ne gerek vardı ki işçiler problemim var dedi
de yardımcı olmaya çalışmadılar mı? Ancak şunu unutmuyorlardı; nasıl eczacılar bir
koop çatısı altında örgütlendi, bir araya geldilerse, işçiler de bir sendika çatısı altında bir
araya gelerek örgütlendiler.
Hazmedemeyecek ne var? Eczacıların bir koop çatısı altında örgütlenmeleri ne kadar
meşru ise işçilerin bir sendika çatısı altında örgütlenmesi de o kadar meşru.
Ayrıca İçel Ecza Koop’un mali krizinin Sosyal-İş Sendikası ve üyeleri olarak çalışan
işçiler farkındadır. Bu sebepten dolayı koop’un işçileri çok fedakarlık ve özveride
bulundular. Her zaman söyledik ve yine söylüyoruz. Koop’un içinde bulunduğu krize biz
sendika ve çalışanlar olarak ancak taraflarca imza altına alınmış olan toplu-iş sözleşmesi
çerçevesi altında çözüm bulabiliriz.
Ancak hem ödeme güçlüğü diyeceksin, kriz diyeceksin. Sendikadan anlayış ve işçiden
özveri isteyeceksin ama öbür taraftan işçileri tehdit ederek sendikadan istifa ettirerek,
işçinin ve örgütlü olduğu sendikanın altını oyacaksın “işte kurt adamlığa bir örnek”.
Sendikamızın üyeleri geçen hafta verilen öğlen yemeğini yiyemedikleri kısmını her zaman
olduğu gibi çöpe temizleyerek servis tabaklarını bırakmışlardır. 2 gün önce de işyerinden
bir grup işçinin işten çıkarılacağı da söylendiğine göre koop yöneticilerine sormak
istiyorum “işçiler işten çıkarılma tedirginliği içinde hangi iştahla yemek yiyebilirler”?
Dedik ya koop yöneticileri dedikleri yana dönmeyi ve davranmayı çok iyi biliyorlar.
İşçiler toplu eylem ve protesto yaparak yemekleri çöpe döktüler disiplinsiz davrandılar
uydurmacasıyla hepsini işten atıyoruz diyorlar.
Öyle bir disiplinsiz davranış var ise taraflarca imza altına alınmış bulunan TİS’nin 19/b-c
maddesi gereği disiplin kurulu görevi yapan işyeri kurulunu toplayıp kasti bir durum olup
olmadığı araştırılıp şayet var ise kasti davranışı olanlara kurulca ceza verilemez miydi?
Hayır tabi ki kendileri de biliyor ki bu davranış normal bir yemek sonrası davranıştır.
Herhangi kasti ve disiplinlik bir olay değildir. Yapılmak istenen sendikalı işçilere ve
sendikaya bir saldırı için bir bahanedir.
Çünkü 2 gün önce 19 işçi çıkarmak istediklerini sendikaya bildirmişler, toplantı
istemişlerdi. Sendikanın bildirdiği toplantı gününü kabul etmeyip, bu kez bu uydurma
gerekçe ile işçileri suçlu ilan ederek işten çıkarıyorlar.
Ama inanıyoruz ki koop yöneticileri bu antidemokratik davranışlarına imzalamış oldukları
TİS’ni dahi inkar eden davranışlarına rağmen yarın kürsülerde kendilerinden daha iyi
demokrat ve ilerici olmadığını beyan edeceklerdir.
Ama biz biliyoruz ki bunlar dün gece kurt, gündüz adamdı ama bugün hem gece hem
gündüz kurt adam oldular. İçel Koop’un bir avuç da kalmış gerçek demokrat olan
ortaklarını İçel Ecza Koop’a sahip çıkmaya çağırıyoruz.
***
-
06 Temmuz 2000
Bir gün önce kendi örgütlülüğümüz ve eczacı örgütleri ile sınırlı tutulan açıklamanın bir
benzeri, işçi kıyımının durdurulması için kamuoyuna yapılmıştır.
SOSYAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZİNDEN
BASIN AÇIKLAMASI
İÇEL ECZA KOOP’DA SENDİKALI İŞÇİ KIYIMI
İşveren işverendir. Kendini sosyal demokrat, solcu da zannetse işveren her yerde aynı.
Bunun tipik örnekleri bugünlerde sendikamızın örgütlü bulunduğu bazı Eczacı
Kooperatiflerinde yaşanıyor.
Kooperatif yöneticileri, Kooperatiflerde yaşanan tüm sıkıntıların kaynağını sendikada,
sendikalı işçilerde arıyorlar. Yıllardır yönetimsel, yapısal, sektörel açıdan konjonktürel
önlemleri alma yeteneğine sahip olmayan, ticareti eczanelerinin dışında tanımamış bazı
Koop. yöneticileri, IMF reçetelerine benzer sektör sanayicilerinin reçeteleri gereği
sendikalı işçileri tasfiye etmek istiyorlar.
İçel Ecza Koop’da çalışan işçilerin Haziran 1998’de başlayan sendikal örgütlenmeleri,
başında ve her zaman tehditle, kandırmacayla kırılmaya çalışıldı, bazen başarıldı. Burası
sosyal demokrat bir işveren, burada sendikaya ne gerek var denildi. Gidin özel ecza
depolarında örgütlenin denildi. Örgütlenmemiz sindirilemedi.
Bu hazımsızlık halen devam ediyor. İşyerinin ekonomik durumu nedeniyle TİS’ndeki ücret
zamlarından feragat eden sendikalı işçiler işten çıkarılıyor, sendikasız işçilere zam
yapılıyor.
Örgütlenmemizin başından buyana yaşanan tüm benzer olumsuzlukları anlatmayı şimdilik
erteliyoruz. Ama artık sabrımız taştı. Bugüne kadar, aynı sendikalar gibi birer sosyal
oluşum olarak kabul ettiğimiz bu kooperatiflerin sektörel zarar görmemesi için sürekli
kendimizde saklı tuttuğumuz olumsuzlukları artık açıklayacağız. Bunun sorumlusu biz
değiliz. Biz kooperatifin zarar görmemesi için elimizden geleni yaptık. Bizi greve
zorladılar, greve gitmedik. Kooperatifi batırmak istiyorlarsa bizi kullanmaya
çalışmasınlar kendi becerisizliklerini işçiye yüklemesinler.
İçel Ecza Koop’da dün (05.07.2000) sendikalı 17 işçinin işine tazminatsız son verildi.
Örgütlerimiz arasında yaşanmaması gereken bu işlem bugün derhal durdurulmalıdır.
Aşağıda belirttiğimiz kendi örgütlerimizden konuya ilişkin duyarlık göstermeleri
dileğimizdir.
Bu nedenle bu açıklama dün (05.07.2000) yalnızca sözkonusu eczacı örgütleriyle, kendi
sendikal örgütlülüğümüz içinde sınırlı tutulmuştur. Kıyım durdurulmadı. Bu nedenle
açıklamalarımız bundan böyle kamuoyuna yönelik olmaktadır.
-
İçel Ecza Koop. yöneticilerini akla davet ediyoruz.
-
İşçilerin sendikal haklarına saygıya davet ediyoruz.
-
Sendikalı işçilerin işten çıkarılmasını durdurmaya davet ediyoruz.
***
-
07 Temmuz 2000
Merkezi Eskişehir’de kurulu bulunan Eskişehir Ecza Koop. işyerinde başlayan TİS
görüşmelerinin grev sürecine gidişinin nedenlerini açıklamak üzere yapılan Basın
Açıklaması’nı aşağıda bilginize sunuyoruz.
SOSYAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZİNDEN
BASIN AÇIKLAMASI
(ES-KOOP) ESKİŞEHİR ECZACILAR KOOPERATİFİ
YÖNETİMİ GREVE KOŞUYOR
Sendikamız ile Eskişehir Ecza Koop. yönetimi arasında 6 Haziran’da başlayan Toplu
Sözleşme görüşmeleri anlaşılmaz bir nedenle anlaşmazlıkla sonuçlandı ve greve kadar
gidebilecek prosedür başladı.
Sendikamızın da birçok maddede yaklaşım göstermesiyle, anlaşılmayacak pek fazla
madde kalmamasına karşın işveren Koop. Yönetimi “İŞÇİ ÇIKARMADAN SÖZLEŞME
İMZALAMAM” diyerek sendika ile diyalogu koparmıştır. Sendikamız buna karşın tüm iyi
niyetli yaklaşımını yine sürdürmüş ve tüm gerçeklikleri gözönüne alacağımızı bildirerek,
işi devam edecek işçiler ile çıkarılacak işçilerin TİS’nden eşit yararlanması halinde
maliyetin değişmeyeceğini, sadece kalan işçilerin fedakarlık etmek istediklerini
bildirdikleri aktarılmıştır.
Ne varki bu önerimize dahi kulaklar kapanmış, işçilere sendikadan istifa baskısı
yoğunlaşmıştır. Bizzat Koop. Başkanı işçileri odasına tek tek çağırıp baskı yapmaktadır.
Buna ilişkin sendikamıza 25 adet kendi el yazılarıyla yazılmış tutanaklar mevcut olup,
Cumhuriyet Savcılığı nezdinde gerekli girişimler yapılacaktır.
Örgütlenmemizin başından buyana yaklaşık bir yıllık sürede yaşadığımız benzer tüm
olumsuzlukları, bu işyerinin de sendikalar gibi birer sosyal oluşum olduğu düşüncesiyle
kamuya açıklamadık. Esasen Koop. yöneticileri bu tavrımızı da kullanmaya
çalışmaktadırlar. Eczacı Kooperatiflerinin sektör içindeki bilinen sıkıntıları yönetsel
eksiklikleri nedeniyle daha ağırlaşmaktadır. Sorunlarının kaynağını buralarda arama
yeteneğine sahip olmayan yöneticiler, tüm işverenler gibi suçu işçilerin sendikalaşmasına
yüklemekte, çözümü ise sendikadan kurtulmakta aramaktadırlar.
Şayet yukarıda söylediklerimizde haksız isek, çok daha vahim bir durum söz konusu
demektir. Bu işyerinde bırakın Grev yapmayı, grev sözünün edilmesi bile tüm kredi
olanaklarını ve tüm emtia temin umutlarını yok edecektir ve bu bilinmektedir.
BU BİLİNE BİLİNE GÖSTERİLEN TAVIR, GREVDEN MEDET UMMAKTIR.
***
-
05 Ağustos 2000
Beğendik Mağazalarında çalışan işçilere ulaşmak, onlara çalışma koşullarına ilişkin kimi
bilgiler vermek üzere başlattığımız mektup yazmaya aşağıdaki çağrı ile devam edilmiştir.
BEĞENDİK İŞÇİSİNE AÇIK ÇAĞRI
Arkadaşlar, Beğendik mağazalarında aylardır, yıllardır çalışıyorsunuz. Artık işyerinizi ve
işvereninizi yeterince tanımış olmalısınız. Ya da biraz etrafınıza bakıp, kafanızı kaldırıp
tanımaya çalışmalısınız.
Beğendiğin işleri çok iyi görünüyor. Daha da iyi olsun, bir diyeceğimiz yok. Ama bundan
sizlerin de biraz yararlanması gerekmez mi. Mağazalarda iğne atsan yere düşmüyor, her
yer pırıl pırıl temiz. Fiyatlar cazip, hizmet çok iyi.
Peki bütün bunlar nasıl ortaya çıkıyor, kim üretiyor bu hizmeti, hiç düşünüyor musunuz.
İşvereninize sorarsanız, müdürlerinize sorarsanız tüm marifet onlarınmış gibi anlatırlar.
Ama sizler biraz düşünürseniz her şeyi çok iyi anlarsınız. Beğendikte her yer pırıl pırıl ise,
bu sizin temizliğinizdir. Beğendikte fiyatlar ucuz ise bu sizin ucuzluğunuzdur. Yani sizin
ücretlerinizin azlığındandır. İşveren sizin ücretlerinizi müşterilerine vermektedir. Sizin
sırtınızdan ucuzluk imajı sağlamaktadır. Her 6 ayda bir yeni mağaza açılırken, gökten
zembille para gelmiyor. Sizin emeğinizden, sizin ücretinizden kestikleri ile yeni yeni
mağazalar açıyor. Siz buna dur demedikçe daha da açacaktır.
Arkadaşlar bütün bunlardan memnun iseniz, ücretlerinizden, çalışma koşullarınızdan
memnun iseniz, hepiniz sanki birer hırsızmışsınız gibi giriş ve çıkışlarda üstünüzün,
çantanızın aranmasından memnun iseniz, raflara dizdiğiniz ürünleri, müşterilere
sattığınız ürünleri satın almanızın yasak olmasından memnun iseniz, siz istemeseniz de
İstanbul’a, Antep’e, Nevşehir’e gönderilmekten memnun iseniz, Hane Ltd.’den Mega
Ltd.’e veya Atanur’dan Hane’ye sizin haberiniz bile olmadan işyeri değişikliği
yapıldığınızda bütün geçmiş haklarınızın kayıp olmasından memnun iseniz böyle
çalışmaya devam edersiniz ve şikayet etmeye de hakkınız olmaz.
Bu durumdan memnun değilseniz, birşeyler yapmak istiyorsanız ve neyi nasıl yapacağınızı
bilemiyorsanız, yapacağınız tek bir şey var; SENDİKALI OLMAK. Bütün çalışan işçi
arkadaşınızla önce DOST OLMAYI BAŞARIP, KAFA KAFAYA VERİP, SONRA DA KOL
KOLA GİRİP, SENDİKAYA GİTMENİZDİR TEK ÇÖZÜM.
YAŞASIN SENDİKA, YAŞASIN SOSYAL-İŞ, YAŞASIN DİSK
HAYDİ SENDİKAYA
***
-
14 Eylül 2000
Es-Koop. işyerlerinde işçilerin baskı ile istifa ettirilmesi ile ilgili basın açıklaması;
BASIN AÇIKLAMASI
ES-KOOP YÖNETİMİ SUÇ İŞLİYOR
DİSK-SOSYAL-İŞ SENDİKASI Genel Sekreteri Tamer ATIŞ’ın açıklaması.
ES-KOOP-Eskişehir Eczacılar Kooperatifi’nde örgütlenmemizin başından buyana,
işveren Koop. yönetimi, sendikalaşmaya karşı mücadele etmektedir. İlk bakışta “doğal
işveren refleksi” olarak algılanabilecek bu durum, Koop. yöneticilerinin kendilerini
sosyal demokrat olarak nitelemeleri karşısında vahimdir.
İşçilerin sendikadan uzaklaşmaları için bugüne kadar çeşitli yalan dolanlara
başvurmuşlar, Kooperatifin TEB’den (Türk Eczacıları Birliği) kredi alabilmesi için,
TEB’in sendikanın tasfiyesi koşulunu ileri sürdüğü gibi çirkin iftiralarda dahi
bulunmuşlar, işyerine Noter getirip, üyelerimizin bir kısmını işten atma tehditleriyle
Sendikadan istifa ettirmişler ve Noter masrafını Kooperatif kasasından karşılamışlardır.
Ekte sunduğumuz belge, bunun kanıtıdır. Konya Şubesi muhasebecisi Noter masraflarını
bizzat Kooperatifin Başkanı ile Genel Müdürün talimatları gereği kasadan ödediğini
beyan etmiştir.
Konu ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulacaktır.
***
-
30 Eylül 2000
Beğendik işçilerine ulaşma çabalarımız devam ediyor;
BEĞENDİK ÇALIŞANINA
MEKTUP (4)
ÖLÜM FERMANINIZ HAZIR
İSTERSENİZ İMZALAYIN
Arkadaşlar, işyerlerinizde yeni bir oyun planlanıyor. Önceki mektuplarımızda da
söylemiştik. Beğendik eski elemanlarından kurtulmak için her yolu deniyor. En son, bir
kısım sendikalı, bir kısım sendikasız 17 arkadaşınızı Ankara dışına gönderme bahanesiyle,
onların kendiliklerinden işten ayrılmalarını ve bu yolla ucuz kurtulmayı hesapladılar
(tazminat vermeden). Ama sendikalı olan arkadaşlarınıza tazminatlarını ödemek zorunda
kaldılar.
Şimdi ise yeni bir yönetmelik-sözleşme imzalatmaya çalışıyorlar. Hem okumanıza gerek
yok, imzalayın diyerek, hem de, sözleşme başka yerde, imza başka yerde. Boş kağıda imza
istiyorlar. İmzalattıkları sözleşmeyi size bile vermiyorlar, sizden ve herkesten gizliyorlar.
Bu sözleşme yasalara aykırı değilse, sizin ÖLÜM FERMANINIZ değilse, neden
gizliyorlar.
Arkadaşlar, işveren bu sözleşmeleri imzalatarak, sizi, istediği zaman istediği yere
gönderip, kabul etmeyeni tazminatsız işten çıkarmak istiyor. 1475 Sayılı İş Kanununun
16/II-e maddesindeki hakkınızı yok etmek istiyor. Bu sözleşmeyi imzaladığınız takdirde,
Türkiye’nin herhangi bir yerinde işverene ait bir işyerine gitmeyi kabul etmediğinizde
tazminatsız işten çıkarılmayı peşinen kabul etmiş olursunuz.
Bunları bilmediği için imzalamış olanlar için bir kurtuluş yolu var. Sözleşmenin yürürlük
tarihi 01 Ekim 2000 yazıldığı için, imzanızı Noter’den topluca dilekçe ile geri
çekebilirsiniz.
-
Üye olmayanlar haydi Sendikaya
-
Sendikalı olmazsanız buna benzer çok sorun yaşarsınız
-
Yaşasın Sendika
-
Yaşasın Sosyal-İş ve DİSK
***
-
25 Eylül 2000
BEĞENDİK ÇALIŞANINA
MEKTUP (5)
BEĞENDİK PERSONEL YÖNETMELİĞİ
YASALARA AYKIRI
1) Bir şirketin elemanlarının iş sözleşmeleri, başka bir şirketin personel yönetmeliğine
bağlı kılınamaz.
2) Bir şirket, başka bir şirketin elemanlarının kazanılmış haklarını üstlenemez.
Yönetmeliğe bu konuda konulan hükümler aldatmacadır. Örneğin Hane Ltd.Şti.’nden
Atanur Ltd.Şti.’ne geçirilen işçi işten çıkarılmış demektir. İhbar ve kıdem tazminatına
hak kazanır. Ancak, itiraz şerhi koymadan yeni işyerinde SSK işe giriş bildirgesini
imzalayan işçinin geçmiş hakları yanar. Yapılmaya çalışılan budur.
3) Hiçbir şirket, kendi elemanını rızası olmadan başka bir şirkette görevlendiremez.
Kanuna aykırıdır. Bir şirketin, başka bir şirkete geçici de olsa işçi tayin etmesinin
yasal olarak olanağı yoktur.
4) Yönetmeliğin 28’inci maddesinde “Şirket İçinden Eleman Transferi” başlığı altında
yine kandırmaca yapılmaktadır. Hem şirket içinden denilmekte, hem de “diğer
şirketlere” ibaresi bulunmaktadır.
5) Askerlik dönüşü işe alma maddesi (madde 31) yasaya aykırıdır. 1475 Sayılı İş
Yasasının 27’nci maddesi askerlik dönüşü işe müracaat için “terhisi izleyen 2 ay
içinde” süre tanınmıştır. Ayrıca askerden dönenlerin işe alınma önceliğinde kıdem
tazminatı almamış olmaları şartı, yasada yoktur.
6) 32. madde yasaya aykırıdır. Deneme süresi en fazla bir aydır. Bu süre “intibak,
işyerini tanıma v.s.” gerekçelerle uzatılamaz. Sadece toplu-iş sözleşmesi ile
uzatılabilir.
7) Yıllık izinlerin kullanılmasını düzenleyen 56. madde ile, izin süresine rastlayan hafta
tatili günleri ile SSK raporlu olunan günleri gaspedilmeye çalışılmaktadır. Yıllık izin
süresi içine rastlayan resmi tatil, bayram, hafta tatili ve SSK raporlu günleri izin
süresine eklenmelidir.
8) Yine aynı maddenin son fıkrası ile işveren bayanlara yasa ile tanınmış bulunan,
doğum öncesi ve sonrasında 6’şar hafta çalıştırılma yasağını sanki kendisi veriyormuş
gibi ifade etmektedir.
9) Sosyal yardımlar bölümünde, “ÖLÜM YARDIMI” adı altında, ölen işçinin çalışırken
hak ettiği tüm alacaklarının (ücret, kıdem tazminatı v.s.) ödenmesini sosyal yardım
olarak ifade etmekten bir utanç duymamaktadır.
Yine yasa gereği vermek zorunda olduğu iş elbisesini sosyal yardım olarak
nitelemekten hiç çekinmemektedir.
10) Genel Tatil ve Ulusal Bayram günleri yapılan çalışmaların da %150 fazlasıyla
ödenmesi gerekirken, eksik ödenmektedir.
***
-
19 Ocak 2001
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizin, Hükümet tarafından alınan önlemlerin ve
2001 yılına ilişkin beklentilerin değerlendirilmesi amacıyla, Konfederasyonumuzca
düzenlenen eğitim nitelikli toplantıya Örgütlenme Daire Başkanımız katılmıştır.
-
16 Haziran 2001
68’liler Birliği Vakfı tarafından düzenlenen “Ulusal Bağımsızlık” konulu konferans
İstanbul Şubemiz yöneticilerince izlenmiştir.
-
23-24 Haziran 2001
Petrol-İş Genel Merkezinde düzenlenen “GATS-Hizmet Ticareti Genel Anlaşması”
konulu eğitim sempozyumunu Sendikamız İstanbul Şube yöneticileri izlemişlerdir.
-
04 Eylül 2001
TMMOB’ne bağlı İnşaat Mühendisleri Odasında yaşanan sendikal kıyıma ilişkin
sendikamızın basın açıklaması aşağıda tekrarlanmıştır.
DİSK/Sosyal-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu Üyesi, TİS Daire Başkanı
Metin Ebetürk’ün TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezinin
yaptığı Sendikal nedenle işçi kıyımına ilişkin
BASIN AÇIKLAMASI
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi ve bağlı şubelerinde çalışan işçilerin
sendikamızda örgütlenmeleri üzerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na toplu
sözleşme yetkisi için başvurulmuş ve yetki alınmıştır.
Sendikamızın yetkili olduğunun, Bakanlıkça İMO Genel Merkezine ve sendikamıza
bildirilmesi üzerine İMO yönetimi toplu sözleşme görüşmelerine çağrılmıştır.
Ne var ki İMO Genel Merkez yönetimi bu çağrımızı alır almaz Genel Merkez çalışanı tüm
sendikalı işçileri işten atmıştır.
Üyesi bulunduğumuz Konfederasyonumuz DİSK ile birlikte demokrasi mücadelesi
vermekte olan TMMOB üyesi bir oda yönetiminin sadece sendikalı işçilere yönelik bu
tavrı anlaşılır değildir.
Üyelerimizin sendikadan istifa etmelerine yönelik ev telefonlarından aranarak yapılan
tehditler ile sonuç alamayan yönetim, tüm sendikalı işçileri işten atmak gibi klasik patron
tavrını göstermekte gecikmemiştir.
Yürürlükteki 1982 Anayasa’sı ve örgütlenmenin önündeki engellerle mücadeleyi sözde
yapan, gerçekte uygulamaları ile bu mücadelemizi engelleyen İMO’nun bugünkü Genel
Merkez yöneticilerinki gibi anlayışların açığa çıkarılması, vereceğimiz mücadelenin
sağlıklı sonuç almasında en temel faktörlerden birisidir.
Özü-sözü bir olmayanların birlikte mücadeleye verecekleri zararı önlemek görevimizdir.
Demokratik usulle yönetimin belirlendiği bir kurumda, yöneticilerinin her fırsatta
demokrasiye olan bağını yinelediği ve hatta her fırsatta solcu olduğunu, solcu olduğu için
de doğal olarak emek mücadelesine, emek hareketine destek olduğunu söyleyen bir
yönetimin bulunduğu işyerinde, sendikamızca direniş yapılacağı, grev kararı alınıp greve
gidileceği gerçeği bizi düşündürmekte, ancak; işten atılan arkadaşlarımızın geri alınması
için verilen 10 günlük süreye karşın sözümona demokrasiye inancı olan solcu
yöneticilerin hiç kaygı duymaması daha da düşündürücü olmaktadır.
Emek platformu içindeki iki bileşenin alt örgütlerinin sendikal örgütlenme nedeniyle karşı
karşıya gelmesi daha da düşündürücüdür.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve politik durumun nedenlerini, 12 Eylül’den bu
yana örgütlerin etkisizleştirilmesinde arayarak bu nedenle kaostan kurtulmanın tek
yolunun örgütlenmede olduğu, örgütlü toplumun yaratılarak ancak karanlıktan
kurtulabileceğimizi hep beraber meydanlarda gerçekten inanarak mı haykırdık.
Artık yeter. Yüzünüzdeki maskeleri indiriniz. Demokrasi mücadelenizi, emeğin
namusluluğunu kendi çıkarlarınız için, sistem savunuculuğunuz için kendinize sermaye
yapmayınız.
Aydınlığa giden yolda katkınız yoksa bari gölge etmeyiniz.
Değerli Arkadaşlar, Üyelerimiz, Basın Mensupları,
İşten çıkarılan üyelerimiz işlerinin başına dönme, işten çıkarılma işlemi yok sayılana
kadar uzlaşma sağlanma olanağı yoktur. Yasal hakkımız olan hizmet üretiminden gelen
gücümüzü yani GREV hakkımızı kullanmak için Toplu-İş Sözleşmesi prosedürü en hızlı
şekilde devam ettirilecek ve GREV ilan edilecektir. O güne kadar da işyeri önünde
bekleme, terketmeme yani direniş hakkımızı kullanacağız.
TMMOB’nin de bu yapılanlara sessiz kalmayacağına inanıyoruz.
Yaşasın Toplu-İş Sözleşmesi ve GREV hakkı
Yaşasın Sendikal Mücadelemiz
Yaşasın Emek Mücadelesine destek veren özü-sözü bir dostlarımız
Yaşasın DİSK Yaşasın Sosyal-İş
***
-
03 Ekim 2001
İzmir Büyükşehir Belediyesine ait ÜNİBEL A.Ş. işyerinde alınan grev kararına ilişkin
duyuru;
İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait ÜNİBEL A.Ş. işyerlerinde
DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikası GREV KARARI alıyor.
DİSK/Sosyal-İş Sendikası yetkilileri “İşverenin parasal ve iş güvencesine ilişkin
konularda HİÇBİR ÖNERİ getirmemesinin ve Resmi Arabulucu’nun da bunu
saptamasının GREV KARARI alınmasını zorunlu kıldığını” belirttiler.
Sendika yetkililerinin basın bürosu aracılığı ile yaptıkları açıklamada;
“İzmir Büyükşehir Belediyesi Hemşehri İletişim Merkezi (HİM), İzmir Büyükşehir
Belediyesi Yayıncılık A.Ş. (İZYAY) ve Bilgi Teknolojileri A.Ş. işyerlerinde çalışan ÜNİBEL
işçileri adına Toplu-İş Sözleşmesi yapma yetkisi alan SOSYAL-İŞ Sendikasının işveren
Genel Müdürlüğünü Mayıs ayında görüşme masasına çağırdığı, ancak sendikanın
önerdiği parasal maddeler ile iş güvencesine ilişkin konularda işverenin HİÇBİR ÖNERİ
getirmediği ...” belirtilerek “... bu nedenle yasa gereği Resmi Arabulucuya gidilmiş, bu
aşamada da işverenden hiçbir öneri gelmediği gibi “SENDİKA GREV KARARI ALSIN”
önerisinde bulunulduğu, bunun arabulucu raporunda da saptandığı” kaydedilmiştir.
Sendika yetkilileri “burada çalışan işçilerin 1 yıl önce İzmir Büyükşehir Belediyesine ait
İZYAY A.Ş.’ne bağlı olarak çalışırken de Sosyal-İş’e üye olduklarını, sendikanın yetki
alması üzerine tüm işçilerin Belediyeye bağlı diğer şirketlere dağıtıldığını, önemli bir
bölümünün ise ÜNİBEL A.Ş.’ne aktarıldığını ancak işçilerin işlerinin değişmediğini
sadece hukuken İŞVERENLERİNİN değiştiğini” belirtmişlerdir.
Sosyal-İş Basın Bürosunun görüşlerine başvurduğu SOSYAL-İŞ Genel Başkanı Özcan
KESGEÇ; “Grev Kararı almak zorunda bırakılmamızdan büyük üzüntü duydum. İşveren
tavrının sendikalaşmaya tepkiden oluştuğu söylentilerine inanmak istemiyorum. Zira
böyle bir tavrı İzmir Büyükşehir Belediyesine asla yakıştıramam. Grev uygulamasına
gerek kalmadan uyuşmazlığın çözüleceğine olan inancımı koruyorum.” Açıklamasını
yapmıştır.
Açıklamada Resmi Arabulucu raporunun 2 Ekim 2001 tarihinde tebellüğ edildiği, bu
durumda yasa gereği 11-18 Ekim 2001 tarihleri arasında GREV KARARI alınarak
işyerlerinde ilan edileceği kaydedilmiştir.
***
-
25 Ekim 2001
TMMOB – İnşaat Mühendisleri Odası ve bağlı işyerleri ile ilgili olarak alınacak grev
kararının nedenlerine ilişkin basın açıklaması;
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi ile Bağlı Şubeler ve
Temsilciliklerde DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikası GREV KARARI alıyor.
GREV’e İMO GENEL MERKEZİNİN 4 YÖNETİCİSİNİN SENDİKALAŞMA NEDENİ İLE
İŞÇİLERİN İŞ AKTİNİ FESHETMELERİ NEDEN OLUYOR!
İMO Genel Merkezi ve bağlı işyerlerinde çalışanların DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikasına üye
olmaları ve sendikanın toplu-iş sözleşmesi yetkisi alması üzerine; Genel Merkezin 4
yöneticisinin “şaibeli” bir kararla bazı işçilerin iş akitlerini feshi sonucu çıkan uyuşmazlık
üzerine İMO Genel Merkezi ve bağlı işyerlerinde GREV KARARI alınması durumuna
gelindi. Konu ile ilgili olarak DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikası yetkililerince aşağıdaki
açıklama yapılmıştır.
“İşverenin iş akdi feshedilen işçiler için -evrak sakladılar, sendika yetkisine itiraz
hakkımızı elimizden aldılar, ondan iş akitleri feshedildi- gibi bahaneleri devam ediyor.
Ancak; TMMOB İMO Yürütme Kurulu üyeleri ile Büro amirince düzenlenen çoğunluk
tespit belgesinin kendilerince zamanında alındığı ve bilindiğine ilişkin tutanak ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca gönderilen çoğunluk tespitinin iadeli taahhütlü posta
kartının fotokopisi bütün gerçeği ortaya çıkarıyor. İşten çıkarılan işçiler sendikalı
oldukları için sendikal çalışmaları yürüttükleri için atıldılar. İşte bu gerçekle sendika
tarafı olarak işverenden toplu-iş sözleşmesi görüşmelerinin sürdürülebilmesinin, öncelikle
iş akdi feshedilenlerin fesih işleminin yok sayılması, işlerinin başına dönmeleri ile
mümkün olacağını, İMO Genel Merkezinde yapılan ilk toplu-iş sözleşmesi görüşmesinde,
Bölge Çalışma Müdürlüğündeki toplantıda ve Resmi Arabulucu toplantısında yineledik.
İşveren yasadışı tavrından vazgeçmedi”
“Çalışanlara “Örgüt içinde örgüt olur mu?” diye soruyorlar ve böylece TMMOB İMO
bünyesinde yeni bir örgüte yani sendikaya, yani sendikal örgütlenmeye karşı çıkıyorlar.
Hatırlattık. İMO ülkemizdeki İnşaat Mühendislerinin mesleki haklarını savunan meslek
örgütüdür. Sendika ise hangi ad ve unvan altında çalışırsa çalışsın tüm çalışanların
ekonomik örgütüdür. İşte bu gerçeklerle örgütlenmeye karşı çıkmayla Anayasa’nın
çalışanlara tanıdığı örgütlenme hakkını gasp etme niyeti olanlara karşı mücadelemiz
sürecek. İşte bu sebeple TMMOB İMO Genel Merkezi, Şubeleri ve Temsilciliklerinde
GREV KARARI aldık. İMO Genel Merkezinde çalışırken sendikalı oldukları için iş akitleri
fesh edilen üyelerimizin işlerine geri döndürülmediği süre işveren tarafı ile anlaşmamız
mümkün değildir.”
Sendikaca Resmi Arabulucu raporunun 24.10.2001 tarihinde tebellüğ edildiği bu durumda
yasa gereği 05-12.11.2001 tarihleri arasında GREV KARARI alınarak işyerlerinde ilan
edileceği kaydedilmiştir.
***
-
21-23 Kasım 2001
Ulusal Sosyal Bilimler Derneği tarafından düzenlenen “Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi”
sendikamız merkez yöneticilerince izlenmiştir.
-
7-8 Ocak 2002
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen “Küreselleşme ve Türkiye
Tarımı” konulu sempozyum sendikamız genel merkez yöneticilerince izlenmiştir.
-
21-24 Ocak 2002
ETUC, DİSK, HAK-İŞ ve KESK’in ortaklaşa düzenlediği “Türkiye-AB MEDA – Sivil
Toplum, Sendikalar ve Demokrasi Projesi” çerçevesinde bugün uygulaması başlayan
eğitim programına sendikamızdan Metin Ebetürk ile Ecehan Balta katılmışlar, bundan
sonraki tüm seminerlere devam etmişlerdir. Program halen devam etmektedir.
FOTO (4)
-
09 Mart 2002
Dev Maden-Sen Sendikasının, TTB, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ve İsviçre
Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SDC) ile birlikte düzenlediği, Madencilik ve Çevre
Standartları konularını içeren toplantı (Çağdaş Sanatlar Merkezi-Ankara) sendikamızın
merkez ve Ankara Şube yöneticilerince izlenmiştir.
-
12-13 Mart 2002
Türkiye-AB MEDA Programı kapsamında DİSK tarafından düzenlenen seminere İstanbul
Şubemizden Ali Cancı ve Satılmış Kelel katıldılar.
-
22 Mayıs 2002
Ç.S.G.B.’nca “Bilim Kurulu”na hazırlatılan İş Kanunu Ön Tasarısı ile ilgili basın
açıklaması;
Ç.S.G.B.’nca “Bilim Kurulu” na hazırlatılan İş Kanunu Ön
Tasarısı ile ilgili olarak DİSK / SOSYAL-İŞ Genel Başkanı
Özcan Kesgeç aşağıdaki açıklamayı yapmıştır.
“Sendikamız Genel Yönetim Kurulu, hazırlanan İş Kanunu Ön Tasarısını esasa ilişkin
hiçbir değişiklik söz konusu edilmeksizin kabul edilip, edilemeyeceği yönünden özenle
incelemiş ancak, < ÖN TASARININ ESASA İLİŞKİN HİÇBİR DEĞİŞİKLİK SÖZ
KONUSU EDİLMEKSİZİN – YA HEP, YA HİÇ – BÜTÜN OLARAK AYNEN
KABULÜNÜN OLANAKLI VE UYGUN BULUNAMAYACAĞINA > karar vermiştir.
Sendikamızın bu kararına neden olan düzenlemeler ile ;
1) İşyerinin veya Bir Bölümünün Devri, mevcut 2822 sayılı yasadaki kazanılmış hakları
yok etmekte, sendika seçme özgürlüğünü ortadan kaldırmaktadır.
2) İş Sözleşmesinin Devri, işçilerin en hafif deyimle ALINIR – SATILIR olmalarına
hukuksal yapı oluşturmaktadır.
3) Ödünç İş İlişkisi, sendika üyeliğini yok etmekte, yetki ve grev prosedürünü KAOS’a
sürüklemektedir.
4) İş güvencesi olarak konuşulan “ Feshin geçerli sebebe dayandırılması” maddesi ile,
Tasarıda düzenlenen bazı yeni hükümler birlikte ele alındığında, 10 ve daha az işçi
çalıştıran işyerlerindeki mevcut iş güvencesi dahi yok edilmektedir.
5) Kıdem tazminatını düzenleyen madde, iş güvencesi ve fon’a ilişkin diğer kimi
düzenlemeler ile birlikte kıdem tazminatını yok etmektedir.
6) Mesleki faaliyet olarak ödünç iş ilişkisi adı altında düzenlenen madde ile İŞÇİYİ ALIP
– SATAN bir sektör oluşturulmakta olup, özellikle bu düzenleme ile esnekliği de çok
aşan bir mantığın hakim olduğu görülmektedir.
Sendikamız yukarıda sayılan düzenlemelerin yer almadığı bir tasarının önümüze
gelmesi halinde, diğer kimi düzenlemelerin teknik düzeyde tartışılmasının da yararlı olacağına
ilişkin düşüncelerini, DİSK Yönetim Kurulu ile Başkanlar Kuruluna da iletmiştir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Özcan KESGEÇ
YÖNETİM KURULU adına
***
-
28-29 Mayıs 2002
Yukarıda belirtilen Türkiye AB MEDA Programı çerçevesinde İstanbul’da yapılan
seminerin Ankara Dedeman Otel’de yapılan tekrarına Ankara Şubemizden Metin Ebetürk,
Muzaffer Bozer, Mehmet Ördek, Ayfer Kantaş ve Tülin Yıldırım katılmışlardır.
-
21 Ekim 2002
Konfederasyonumuzca “DİSK üyeleri arasında İnsan Hakları Duyarlılığının ve İnsan
Haklarına Saygının Geliştirilmesi için – Herkes için Bütün İnsan Hakları” konulu proje
çerçevesinde başlatılan eğitimlere sendikamızdan Satılmış Kelel, Gürcan Arpacı, Veysel
Yıldız (İstanbul); Yılmaz Ergen (Tekirdağ); Celal Uyar, Tülin Yıldırım, Çağdaş Karataş
(Ankara); İbrahim Acar (Kocaeli); Zahir Bulat (Bursa); Hesna Cıkcık, F.Funda Akbulut
(İzmir) katılmaktadırlar. Eğitimler 28 ay sürelidir.
-
28 Şubat 2003
Türkiye-AB MEDA Programı kapsamında İstanbul Nippon Otel’de düzenlenen “Avrupa
Birliğinin Genişleme ve Türkiye/AB İlişkileri ve Genişleme” konulu seminerine İstanbul
Şube yöneticileri katıldılar.
-
19 Şubat 2003
Atılım Üniversitesinde sendikalaşma nedeni ile işçi kıyımına ilişkin Sendikamız Genel
Başkanı Ö.Kesgeç tarafından yapılan basın açıklaması;
SOSYAL-İŞ GENEL BAŞKANI ÖZCAN KESGEÇ’İN
ATILIM ÜNİVERSİTESİ İŞÇİLERİNİN SENDİKALAŞMA NEDENİ İLE
İŞTEN ÇIKARILMALARINA İLİŞKİN
BASIN AÇIKLAMASI
DİSK/SOSYAL-İŞ Sendikasına üye oldukları için işçileri yasadışı olarak işten çıkartan
ATILIM ÜNİVERSİTESİ yöneticileri, işten çıkartılan işçilerin kendileri ile ilgili
olmadığını söyleyerek, gerçek dışı beyanlarla kamuoyunu yanıltmaktadırlar.
Üniversitenin mütevelli heyeti başkanı Yalçın Zaim’in avukatı Fatma Özgül Akın,
‘Üniversitede Sendika Düşmanlığı’ başlığı ile işçi kıyımını haber yapan EVRENSEL
gazetesine gönderdiği yanıtta işçilerin çalıştığı “ATILIM ÖZEL EĞİTİM HİZMETLERİ
A.Ş.” nin üniversite ile ilgisinin olmadığını belirtmektedir. Şirket adındaki ATILIM
sözcüğü raslantı olmayıp, BU İŞÇİLERİN ÇALIŞTIKLARI ŞİRKETLERİN SAHİPLERİ
İLE ÜNİVERSİTE YÖNETİCİLERİ AYNIDIR.
Olan biten tüm çıplaklığı ile şöyledir:
Demokrasi kelimesini dilinden düşürmeyen işveren, sendikalaşan işçileri kapının önüne
koyuvermiştir. Nitekim Atılım Üniversitesi içerisinde yer alan yukarıda da belirtildiği gibi
patronları üniversite sahipleri ile aynı olan Atılım Özel Eğitim Hizmetleri A.Ş. ve AZN
İktisadi İşletmesi çalışanlarının anayasal haklarını kullanarak 2821 sayılı yasa uyarınca
SOSYAL-İŞ Sendikasına üye olmaları üzerine sendikaca, 2822 sayılı yasa uyarınca topluiş sözleşmesi yetkisi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvurulmuş, bu
aşamada işçiler sendikalı oldukları için işten çıkartılmış, diğerleri de noter ücretleri
işverence ödenerek baskı ile sendikadan istifa ettirilmiştir. Bu işçilerin çalıştıkları
şirketlerin sahipleri üniversiteninkiyle aynıdır. Bilim yuvası olması gereken
üniversitelerde yasal hakkını kullanarak sendikalaşan işçilerin işten atılması, utanç
vericidir. Bu durum sendikamızca Çalışma Bakanlığı’na da şikayet edilmiştir.
Anayasal haklarını kullanan bu işçiler, işten atılmalarının yanısıra, kapıdan içeri
alınmayarak üniversitenin girişinde beklemek zorunda bırakılmıştır. Bu işçilere selam
veren işçiler dahi istifaya zorlanmış, işten çıkartılmakla tehdit edilmiştir. Bu türden
davranışlar, üniversite ruhuyla bağdaşmamaktadır. Üstelik, Atılım Üniversitesi’nde
işverenin hak hukuk tanımaz davranışları, sendikalı işçileri atmakla da sınırlı değildir.
İşçiler, kıdem yılları dolmasın diye, kampüs içindeki bir işyerinden diğerine gönderilerek
çalıştırılmaktadır. Bu işyerleri ile üniversitenin sahibi aynı kişilerdir ve amaç, işten
çıkartırken kıdem tazminatı ödememektir.
Asgari ücret ile çalıştırılan sendikalaşan işçiler, “ekonomik” bahaneler öne sürülerek
işten atılmıştır. Bu bahanenin ne kadar asılsız olduğu, işverenin süregiden
uygulamalarından açıkça belli olmaktadır. Birkaç gün önce, üniversite, temizlik işleri için
sözde taşeron bir şirketle anlaşma yapmıştır. Sözde taşeron şirkete ödenen para, işçilerin
üniversiteye önceki maliyetinden kat ve kat fazladır. Bellidir ki, sendikalaşan işçileri işten
atmak, işverenin, örgütsüzleştirme yönünde yaptığı bir saldırıdır. Baskıcı ve demokrasi
karşıtı kafalar tarafından yönetilen üniversitelerin bilimsel ve özgür düşünce ile de
bağdaşmayacağı açıktır.
Üniversite sahibinin ve bazı yöneticilerin estirdiği terör, bununla da sınırlı değildir.
Sendikasız olmalarına rağmen, işe geri alınmak için üniversite kapısında bekleyen
sendikalı işçilere selam veren personel, istifaya zorlanmakta, işten atılmakla tehdit
edilmektedir. “Sendikalı” olmayı “işyerine ihanet” sayan çağdışı zihniyetin, değil
üniversiteyi yönetmesi, üniversitenin kapısından içeri adımını bile atmaması gereklidir.
Üniversite çalışanları üstünde estirilen korku rüzgarları sonucunda patronların keyfi
uygulamaları iyice hak hukuk tanımaz hale gelmiştir. Örneğin, emekli olduktan sonra
Atılım Üniversitesi’nde çalışmaya başlayan öğretim elemanlarına zorla ücretsiz izin
dilekçeleri imzalatıldığı, bu öğretim elemanlarının bilfiil çalışmalarına rağmen, “ücretsiz
izinli” gösterilerek vergi kaçırıldığı üniversitede ve öğretim elemanlarınca
söylenmektedir. Ayrıca öğretim elemanlarından, istendiği zaman kullanılmak üzere
tarihsiz “istifa dilekçesi” toplandığı dillerden düşmemektedir.
Üniversitelerin, özgürlüklerin güvencesi olan demokratik kurumlar olması gerekirken,
Atılım Üniversitesi, çalışanlarının sesine kulak tıkayan, patronların ve birkaç yöneticinin
demokrasi karşıtı keyfi tutumunun hakim olduğu kurum haline dönüşmüştür.
Bu ‘dediğim dedikçi’ sağlıksız tutum, sadece çalışanların değil, öğrencilerin hayatıyla da
oynamaktadır. Örneğin Atılım Üniversitesi’nde öğrencilerin 500 dolar servis parası
vermesine rağmen, hala hurdaya çıkmış otobüsler kullanılmakta, onlarca kişinin ölümüyle
sonuçlanabilecek felaketler şans eseri atlatılmaktadır.
1980’li yılların sonlarında Bilkent Üniversitesi’nin yüzlerce sendikalı işçiyi kapının önüne
koymasıyla, Atılım Üniversitesi’nde süregiden baskıcı uygulamaların arasında hiçbir fark
yoktur. Üniversiteler, akademik ve idari personeliyle bir bütündür. Personelin ya da
üniversite öğrencilerinin sesine kulak tıkayan zihniyet, sadece insanların hayatlarıyla
oynamakla kalmamakta, insanları, görmeyen, duymayan, düşünmeyen, hareket etmeyen,
duyarsızlaşmış, nefes alan ölüler haline getirerek bir insanlık suçu işlemektedir.
Bu insanlık suçuna derhal bir son verilmelidir. Bizler, “kar”ın değil, “insan”ın merkeze
konduğu üniversiteler görmek istiyoruz. Bu nedenle, Atılım Üniversitesi’ndeki işçilerin
sendikalı olarak işe geri dönmesi, sadece birkaç işçinin sorunu değil, insan olup olmama
sorunudur.
Demokratikleşme yönünde atılacak adımlar, demokrasinin önkoşulu olan örgütlenme
hakkının kullanılmasıyla gelecektir. Toplumsal barış, demokrasi ve özgürlük, işyerlerinde
yer alacak demokratikleşmeden geçmektedir. Çalışmak ve insanca yaşayabilecek bir ücret
almak, vazgeçilmesi mümkün olmayan insan haklarıdır. Sosyal-İş Sendikası,
sendikasızlaştırma dalgasına karşı direnmeyi sürdürecek, sendika üyesi olmaları
nedeniyle işten atılan işçilerin örgütlenme ve çalışma haklarını kullanabilmeleri yönünde
mücadele vermeye devam edecektir. Bu arada 2 aya yaklaşan bir sürede Çalışma
Bakanlığı’nca yetki tespiti işleminin yapılmamış olması da 2821 sayılı yasa hakkında
düşünülmesini zorunlu kılmaktadır.
Basını ve kamuoyunu, örgütlü, demokratik ve aydınlık bir gelecek için, Atılım
Üniversitesi’nde onurla, özveriyle, yılmadan direnerek işe geri dönme mücadelesi yürüten
sendikalı işçileri desteklemeye çağırıyoruz.
***
-
12-13 Mayıs 2003
Türkiye-AB Sendikal Koordinasyon Kurulu tarafından Ankara’da düzenlenen “Esnek
Çalışma İlişkilerinde Yasallık Arayışları : İş Yasası Tasarısı ve AB Normları” konulu
sempozyumu Sendikamız Genel Yönetim Kurulu Üyeleri ile Ankara Şubemiz yöneticileri
ve temsilcilerimiz izlediler.
-
12 Haziran 2003
Metro Grosmarket İşyeri Sendika Temsilcileri Toplantısı; Çalışma Bakanlığınca TİS
yetkisi tespiti verilir verilmez her mağazada biri baştemsilci olmak üzere seçilen 3’er
temsilciden oluşan Metro Grosmarketler İşyeri Sendika Temsilcileri Kurulu toplantısı
düzenledik. Toplantıda aynı zamanda sendikamız üyesi olan Genel-İş Sendikası uzmanı
Engin Sezgin, sendika kavramı üzerine bilgiler verdi. Genel Başkanımız tarafından da
genel olarak örgütlenme sorunları ve toplu sözleşme sürecine ilişkin verilen bilgiler
sonrasında işyerlerine ilişkin sorunlar, çözüm önerileri ve yapılacak TİS’ne ilişkin
tartışmalar yapıldı.
FOTO (5)
-
23 Ağustos 2003
Konfederasyonumuzca Friedrich Ebert Vakfının katkılarıyla İstanbul Dedeman Otel’de
düzenlenen “Dünya Ticaret Örgütü’nün Cancun Planı ve Çalışanlar Üzerindeki Etkileri”
konulu konferansı sendikamız İstanbul Şube yöneticileri izlediler.
-
13-18 Ekim 2003
Türk Demokrasi Vakfı’nca düzenlenen “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Üye Olması ile
Karşılaşacağı Etkiler, Zorunluluklar ve Kazanımlar” konulu eğitim seminerine DİSK
adına sendikamızdan da Ankara Şube Sekreteri Tahsin Osan katılmıştır.
-
16-18 Ekim 2003
ETUC tarafından İtalya’nın Turin kentinde düzenlenen “İşçi Temsilcileri Forumu”na
Sendikamız Metro Grosmarket Güneşli Mağazası İşyeri Sendika Temsilcisi İlhan Dereli
katılmıştır. Toplantı sonrasında temsilcimizin gönderdiği rapora aşağıda yer vermeyi
yararlı buluyoruz.
Sevgili arkadaşlar;
16-18 Ekim 2003 tarihleri arasında İtalya’nın Torino Kentinde ILO (Uluslararası
Çalışma Örgütü) Eğitim Merkezinde düzenlenen “Worker Represantation systems in The
European Union And The Accession Countries” (Avrupa Topluluğunda ve Aday Ülkelerde
çalışanların temsil sistemleri) konulu seminere katılımım esnasında elde etmiş olduğum
bilgileri ve izlenimleri sizlerle paylaşmak isterim.
Bildiğiniz üzere DİSK’e bağlı olarak aşağıdaki arkadaşlar bu forum’a katıldık.
İlhan DERELİ - Sosyal-İş (İstanbul) (Metro Grosmarket–Mağazacılık–Şarküteri
Dpt.Md.)
Mümin KÖK - Tümka-İş (İzmit) (Procter&Gamble-Çocuk bezi üretimi-Prima-Vardiya
Amiri)
Cem GÜNDAY- Oleyis (Ankara) (Hilton Oteli-Servis-Bar çalışanı)
Şenay Erdoğan – Oleyis (Ankara) (Hilton Oteli-Servis-Kasa Şefi)
16 Ekim 2003 Perşembe günü Torino havaalanına Almanya’nın Münih havaalanından
aktarmalı olarak vardık. Uçakta bizlerle birlikte yaklaşık 80 kadar yolcu vardı. Sonradan
öğrendik ki bütün bu yolcular da bu seminere katılmak için dünyanın birçok ülkesinden
geliyorlardı.
Uçak havaalanına indiğinde organizasyon tarafından oluşturulmuş bir bekleme
noktasına geldik. Masada çalışanlar bizleri bir otobüse yönlendirdiler. Baktık ki uçaktaki tüm
yolcular bizlerle geliyorlar. O zaman anladık ki bütün bu yolcular bu foruma katılmak için
buradaydılar.
Bizler ve foruma katılacak diğer yolcularla birlikte otobüsle şehrin bir ucundan diğer
bir ucuna götürüldük. Yaklaşık yarım saat kadar bir sürede ILO Eğitim Merkezine vardık.
Hep birlikte Receptiondan odalarımızın anahtarlarını aldık ve giriş işlemleri başladı.
Bizler oraya vardığımızda saat 14.00 idi. Ve ikaz edildik. Forum’un 14.30’da başlayacağı ve
acele etmemiz gerektiği hususunda.
14.30’da forum başladı. Yaklaşık 200 kişiydik. Tercümanlar, konuşmacılar, temsilciler
v.s.... 12 farklı dilde anında tercüme vardı; Bulgarca, Chezk, Almanca, İngilizce, Fransızca,
Hungarian, İtalyanca, Polish, Romanian, Rusça, Slovakça, Türkçe. Bütün bu diller bize
verdikleri bir alıcıya bağlı kulaklıklardan istenilen kanala ayarlandığında dinlenebilmekteydi.
Ülkeler sırasıyla görüşlerini dile getirdiler ve bunun haricinde
Konuşmacılar;
* Slawomir ADAMCZYK-NSZZ Solidarnosc (Polonya NSZZ Konfederasyonu)
* Szilvia BORBELY-Hungarian NIC (Macaristan NIC Konfederasyonu)
* Therese DE LIEDKERKE-UNICE (Uluslararası İşadamları Derneği)
* Marino DIAZ-CCOO (İspanya CCOO Konfederasyonu)
* Ralf Peter HAYEN-DGB (Almanya DGB Konfederasyonu)(Tüm seminer boyunca Mr.
Ralf Peter ile oldukça yararlı olduğunu düşündüğüm birçok konularda kendisinden bilgi
alışverişi ypabilme imkanı bulabildim. Yaklaşık 5 saat kadar birlikte çeşitli zamanlarda
görüşmeler yaptık.)
* Kevin O’KELLY-Limeric Üniversitesi
* Costinel SIRBESCU-Romanian NIC
* François TREMAUD-ILO
* Fernando VASQUEZ-Avrupa Komisyonu
Gözlemciler;
Ben BOUKHATEM, Bruno CATTERO, Walter CERFEDA, Jean Claude LE
DAUARON, Claudio STANZANI, Simon COX
Forumda aşağıdaki ülkelerden birden fazla katılımcılar vardı;
Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Güney Kıbrıs, Çekoslavakya, Danimarka, Estonya,
Finlandiya, Fransa, Almanya, Macaristan, İtalya, Litvanya, Norveç, Polonya, Malta,
Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, İspanya, Türkiye, İngiltere.
Tüm bu konuşmaların yanı sıra bizlere çeşitli dökümantasyonlar verildi. Bunlar;
1) ILO DECLARATION ON FUNDAMENTAL PRINCIPLES AND RIGHTS AT WORK
(Uluslar arası Çalışma Örgütü, çalışma prensipleri ve yetkileri esasları bildirisi)
2) TRIPARTITE DECLARATION OF PRICIPLES MULTINATIONAL ENTERPRISES
concernig MUE’s and SOCIAL POLICY (üç bölümlü uluslararası yatırım prensipleri
ve bu yatırımların sosyal politikaları)
3) Avrupa’da işçi temsilci sistemleri... daha ayrıntılı bilgi.
4) What is the ETUC
5) Onur PRIORITTES (Önceliklerimiz)
6) Worker Represatation Systems in the Europian Union And The Accession Contries
(CD)
7) Internatıonal Labour Standarts; (Uluslararası çalışma standartları) (CD)
Forum esnasında kartvizit aldığım kişiler;
1) Ralf Peter HAYEN
Head of Unit dept.of Participation and Legal Affairs
Confederation of German Trade Unions
Executive Board
Henriette-Herz-Platz 2 10178 Berlin-Germany
Phone + 49 30 240 60 272
Fax
+ 49 30 240 60 670
E-Maıl [email protected]
2) Dipl. Eng. Liviu APOSTOIU
Metal Romania National Metal Workers federation
Affiliated:N.T.U.C.CARTEL ALFA I.M.F GENEVA
Vice President
SPLAIUL INDEPENDENTEI
202 A,et.3 Cam.14
C.P.77208,Sector 6
Bucureşti Romania
Phone/Fax + 40 21 311 35 75
E-Mail [email protected]
E-Mail [email protected]
Forumun kısaca amacı bizlere dağıtılmış olan kitapların başındaki tanıtım yazısında
özetlenmiştir. Kısaca tanıtım yazısı aşağıdaki gibidir.
Avrupa Topluluğunda ve Aday Ülkelerde çalışanların temsil sistemleri;
Bu yayın ETUCO ve INFOPOINT-CES tarafından koordine edilmiş ve Avrupa
komisyonu tarafından desteklenmiştir. Avrupa Birliğindeki 15 Ülkeyi ve aday 12 Ülkeyi
kapsamaktadır. İki bölüm içermektedir.
1) Eğitim bölümleri
2) Bilgilendirme bölümleri
Üç farklı hedef grubun ihtiyacı olacağı düşüncesiyle ETUCO ve INFORPOINT
müştereken bu ürünü eğitim kurslarında ve konferanslarında ihtiyaç olabileceği
düşüncesiyle bilgilendirme ve danışma amacıyla müştereken üretmişlerdir.
1) Avrupa Çalışma Konseyi üyeleri, ki onlar işçi temsilcilerinin farklı uygulama ve
deneyimlerinden ve farklı sistemlerinden detaylı bilgilerinden yoksun olmalarından
2) Aday ülkelerin sendika organizasyonları, ki onlar diğerlerinin sendikal yapısını
bilmeleri ve endüstriyel değişikliklerin ve yeniden yapılandırılmaların değişimlerini
etkileyebilmeleri
3) Avrupa Ülkelerindeki sendika organizasyonları, ki onlar aday ülkelerdeki
etmenlerden haberdar olmak, organizasyon bütünleşmesini sağlamak ve bu
organizasyonu yükseltmek.
Bizler burada her ülkedeki ana işçi bilgi ve danışma yapılarını inceledik. Bazı
durumlarda ana yapı, çalışma konseyleri veya komiteleri, bazı durumlarda ise bilgi ve
danışma sendika yetkilisinde ve/veya işçi temsilcisindeydi.
Farklı bilgilendirmeler ulusal yasalara dayandırılmaktadır. Muhakkak ki ilave
alışkanlıklar ve haklar toplu iş sözleşmesine de dayandırılmışlardır.
Örnekler;
Macaristan :
Sendika aidatları bu ülkede çalışanların maaşlarının %1’idir. Yasalarına göre
sendikaların çalışanları nasıl temsil edeceği belirtilmiştir. Bu ülkede 6 Konfederasyon
bulunmaktadır ve bunların üye oldukları 1 danışma konseyi mevcuttur.
İşyerinde çalışanların sayısı 50’den fazla ise sendika kurabiliyorlar.
Ülkenin 2 milyon çalışan var ve bunun 1 milyonu toplu sözleşme şartlarında
çalışmaktadır. Sendikanın işveren tarafından alınan yanlış bir kararı veto hakkı var. Bir
problem halinde greve gitmiyorlar, başka yollarla çözüm bulmaya çalışmaktadırlar.
Polonya :
Bugün için sendika aracılığı ile çalışanların hakları aranmaktadır. 20.000 sendikası
var. Çoğu çok küçük sendikalar. Bazıları sadece bir şirkette mevcut. Büyük sendika
konfederasyonları oluşturmaya çalışıyorlar.
İspanya :
İşletme komiteleri mevcut. İspanya’da 50 kişiden fazla çalışanlar sendika kurma hakları
var. Komiteler gayet iyi çalışıyor. Komiteler sendika temsilcileri tarafından
oluşturulmaktadır. 2 büyük konfederasyonları var. Komitelerin işletmelerle daha fazla
toplantı yapmaları sağlanmalıdır.
Almanya :
Bazı sendikalar konfederasyon üyesi değiller.
Romanya :
Yasalar sendika faaliyetlerini düzenlemektedirler. İşçi ücretleri 65-100E’dur.
İngiltere :
Yöneticide bir çalışan olarak sendikaya üye olabiliyor.
Forumda birçok ülkeden sendika temsilcileri söz aldı. Bahsetmiş oldukları ülkelerindeki
sorunların hepsini CD de bulabiliriz. Bu CD de ülkelerin “İşçi temsilci yapısı, Yasal temeller,
sendika kuruluş ölçüleri, sendika düzenlemeleri, sendikal koruma, sendika seçimleri, yetki
süreleri, personel bilgilendirilmeleri, delege çalışma süreleri, eğitim, uzmanlık, roller, veto
gücü vs...” gibi konularda bilgiler mevcuttur.
Bunun yanı sıra önemli bazı notlar (konuşmacıların üzerinde karar kıldığı ortak
düşünceleri) ise şöyle;
* Bir ülkede sendikal faaliyetlerin oluşum tarihlerindeki evrelerin incelenmesi çok
önemlidir.
* Konuların tartışılarak ele alınması önemlidir.
* Şirketlerin çalışanlarına her dönem bilgi vermeleri gerekmektedir. İşveren tarafından
alınmış kararların uygulamaya geçmeden önce çalışanlara bilgi vermesi.
* Bilgilendirme ve danışma
* Verilmiş hakların muhafaza edilmesi
* Çalışanların bir sosyal kuruluşa üye olması sosyal bir olgudur.
Özetleyecek olursak;
Tüm Avrupa Birliği’nde ve aday ülkelerde mevcut olan sendika yapısı incelendikten
sonra ortaya her birinde sendikal faaliyetlerin farklı uygulamalarda ve yapıda olduğu ortaya
çıkmaktadır.
Güçlü bir Avrupa Sosyal modeli oluşturabilmek amacıyla ortak bir noktada
birleşilmeye çalışılmaktadır. Burada her ülkenin sosyal statüleri ayrı ayrı ele alınmıştır.
Ülkelerarası farklılıklar incelenmektedir.
Bizlerde bu forumda Sn. Numan KÖK tarafından bir konuşma ile ülkemizdeki sendika
temsilciliği ve sendikal yapıyı tanımladık. Kendisinde konuşma metni mevcuttur.
Birçok ülke temsilcileriyle görüşmeler yaptığımızda bizleri aralarında görmekten
mutluluk duyduklarını belirttiler. Türkiye’nin de böyle bir foruma katılmasından memnun
kaldıklarını belirttiler. Türkiye’deki sendikal yapılanmaları yakından takip ettiklerini ve bu
faaliyetlerin iyi noktalara gittiğini gördüklerini belirttiler.
Şahsım adına böyle yararlı bir forumda katılımcı olarak bulunduğum için bu konuda
emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.
İlhan DERELİ
Sosyal-İş
Metro Grosmarket İşyeri Sendika Temsilcisi
22/10/2003
MALİ İŞLER DAİRESİ ÇALIŞMALARIMIZ
(01.05.2000 – 31.10.2003)
Sendikamız Mali İşleri; Sendikalar Yasası ve bu Yasalar çerçevesinde çıkartılmış tüzük,
yönetmelik ve Sendikamız tüzük, bütçe ve Genel Kurul Kararları doğrultusunda
yürütülmüştür.
Son derece kısıtlı olan gelirlerimiz içinde giderlerde azami tasarrufa özen gösterilmiş, bir
önceki bütçede öngörülen profesyonel yönetici ve personel sayısının çok altında bir kadro ile
işler yürütülmüştür. Gelirlerin öngörülen hedeflere ulaşamamasının başlıca nedeni
raporumuzun idari bölümünde anlatıldığı gibi örgütlenme engellerinin Sendikamız üzerinde
yarattığı olumsuzluklardır.
Sendikamız yine bu dönem içerisinde 7 kez denetlenmiş olup Yönetim Kurulumuza verilen
raporlar bu kitap içerisinde bilgilerinize sunulmuştur.
01.05.2000 – 31.10.2003 tarihlerini kapsayan Gelir-Gider tabloları ve Bilanço düzenlenerek
ekteki açıklamalar bilgilerinize sunulmuştur.
1.04.2000-31.12.2000 Tarihli Kesin Mizan
Hesap Adı
Kasa
Bankalar
Avanslar
Ç.Alacaklar
Ç.Borçlar
Emanetler
Demirbaşlar
Sabit Değerler
Gelirler
Giderler
Yatırm Giderleri
Cari Yıl Gel-Gid.Hsp
Birikmiş Gider
Bilanço Devir Hesabı
Borç
47.863.282.532
74.960.560.188
7.810.847.578
154.388.000
5.147.058.796
11.833.044.860
5.473.553.499
30.862.385.000
57.628.632.949
65.876.023.889
2.000.000
43.980.381.180
8.123.690.936
Alacak
47.780.737.389
74.026.924.954
6.677.862.721
Bakiye Borç
82.545.143
933.635.234
1.289.754.055
154.388.000
8.288.034.796
17.386.672.443
Bakiye Alacak
156.769.198
3.140.976.000
5.553.627.583
5.473.553.499
30.862.385.000
57.628.632.949
65.876.023.889
2.000.000
43.980.381.180
8.123.690.936
82.050.960.266
359.715.849.407 359.715.849.407 90.902.333.047
82.050.960.266
90.902.333.047
01.04.2000-31.12.2000 GELİR – GİDER TABLOSU
Hesap İsmi
Giderler Toplamı
Gelirler Toplamı
Personel Ücretleri
5.353.860.389
Personel İkramiye
120.000.000
Personel Sosyal Yardım
1.308.000.000
Personel Yollukları
221.200.000
Gen.Mrk.Yönetici Ücretleri
14.488.724.739
Şube Yön..Ücreti
1.367.306.899
Gen.Mrk.Yön.Hiz.Öd.
6.240.706.039
Gen.Mrk.Yön.Sosyal Yardım
1.014.000.000
Gen.Mrk.Yurt içi Yolluğu
522.250.000
Konaklama
135.000.000
Ulaşım
818.350.000
Şube Yurt içi Yolluğu
101.250.000
İDARİ GİDERLER
GENEL MERKEZ
Kırtasiye
282.824.095
Haberleşme
2.727.855.588
Mahkeme
601.240.000
Noter
165.430.840
Gen.Mrk.Genel Kurulu
8.076.943.440
Gen.Mrk.İst.Şube,Ant.Şube Kiralar
3.829.000.000
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
548.525.000
Oto Tamir Bakım
596.291.071
Oto Akaryakıt
1.896.900.000
Ulaşım (Şehir içi)
Vergi
Malların Bakım-Onarım
İkram
Temsil
Eğitim Fonu
SSK
Arabulucu-YHK.-DİE
Disk Aidat
Trafik Cezaları
İşsizlik Sigortası
Oto Park Tem.vs.
Üst Kurul Gen.Kurulu
Özel İşlem Vergisi
Oto Vergi Kasko
Diğer
ANKARA ŞUBE
Kırtasiye
Haberleşme
Ankara Şube Ulaşım
Mal.Bakım-Onarım
İkram
Temsil
Diğer
İSTANBUL ŞUBE
Kırtasiye
Haberleşme
Mahkeme
Noter
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Tamir Bakım
Oto Akaryakıt
Ulaşım (şehir içi)
Mal.Bakım Onarım
İkram
Temsil
Oto Park Tem.vs.
Oto Vergi -Kasko
Dergi-Gazete
Diğer
ANTALYA ŞUBE
Kırtasiye
Haberleşme
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Akaryakıt
Ulaşım (Şehir içi)
İkram
Temsil
İZMİR ŞUBE
Kırtasiye
Haberleşme
Noter
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
123.900.000
10.929.402
187.582.000
309.852.500
920.960.000
20.000.000
2.569.583.502
287.800.000
1.905.500.000
141.000.000
124.446.428
343.200.000
1.524.250.000
65.000.000
1.579.750.000
120.931.705
17.240.000
20.200.000
89.150.000
2.500.000
3.800.000
2.670.000
3.600.000
18.300.000
198.550.000
358.200.000
5.028.000
75.402.000
125.575.000
580.600.000
37.100.000
19.565.000
34.100.000
64.175.000
500.000
18.260.000
66.250.000
112.650.000
16.350.000
207.665.000
195.000.000
68.936.998
10.000.000
17.500.000
9.000.000
11.690.000
5.605.000
371.495.000
29.295.000
810.000.000
30.765.000
Oto Akaryakıt
Ulaşım (Şehir içi)
İkram
Temsil
Diğer
ESKİŞEHİR
Kırtasiye
Haberleşme
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Ulaşım (Şehir içi)
Bakım Onarım
İkram
Temsil
Diğer
EĞİTİM GİDERLERİ
Eğitim (Kitap-Dergi-Gazete)
Film-Fot-Video-Baskı vs.
Disk Katılım
Temsilci ve Üye Yollukları
Aidat Geliri
Banka Faizi
Diğer Gelir
TOPLAM
Gelir-Gider Farkı
Toplam
595.000.000
118.500.000
147.625.000
50.000.000
29.400.000
3.250.000
112.050.000
88.173.000
6.800.000
300.000
92.600.000
17.500.000
5.250.000
117.700.000
24.365.250
50.000.000
6.750.000
65.752.323.885
65.752.323.885
56.739.508.683
552.169.420
336.954.846
57.628.632.949
8.123.690.936
65.752.323.885
31.12.2000 TARİHLİ BİLANÇO
AKTİF
PASİF
KASA HESABI
82.545.143 ÇEŞİTLİ BORÇLAR
BANKALAR
933.635.234 EMANETLER
AVANSLAR
1.132.984.857 BİLANÇO DEVİR HESABI
ÇEŞİTLİ ALACAKLAR
DEMİRBAŞLAR
3.140.976.000
5.553.627.583
82.050.960.266
154.388.000
5.473.553.499
SABİT DEĞERLER
30.862.385.000
CARİ YIL GEL-GİD.
52.106.072.116
90.745.563.849
90.745.563.849
31.12.2000 TARİHLİ BİLANÇO AÇIKLAMASI
KASA HESABI : 31.12.2000 tarihli nakit kasa mevcudu 82.545.143.-TL’dır.
BANKALAR : 31.12.2000 tarihli banka mevcudu
933.635.234,- TL’dır
-
T.C. Ziraat Bankası Vadesiz hesapta
-
T. Halk Bankası Necatibey Şubesi
933.630.811,- TL
4.423,- TL
AVANSLAR : 31.12.2000 tarihinde şubeler ve şahıslar üzerinde 1.132.984.587,-TL’dir.
ÇEŞİTLİ ALACAKLAR : 31.12.2000 tarihinde toplam
dağılımı şöyledir.
-Ank.Elkt.Kur.
360.000,- TL
- Esk. Elkt.Kur.
150.000,- TL
- Esk.Sular İd.
128.000,- TL
- İst.Şube Bürosu
2.500.000,- TL
- İpragaz
1.250.000,- TL
- İzmir Şube Kira Depoziti
154.388.000,- TL’nin
150.000.000,- TL
DEMİRBAŞLAR : 31.12.2000 tarihinde 5.473.533.499,-TL Genel Merkez ve Şubeler
kullanımındaki kıymetler oluşturmaktadır. Dağılımı şöyledir.
- Genel Merkez Demirbaşları
- Şubeler
5.009.746.299,-TL
463.807.200,-TL
- Antalya Şube
25.882.400,- TL
- İzmir Şube
19.459.000,- TL
- İstanbul Şube
407.361.800,- TL
- Eskişehir Şube
11.104.000,- TL
SABİT DEĞERLER : 31.12.2000 tarihinde Sabit Değerler ;
- Renault Laguna
13.427.069.375,- TL
- Renault Eur.19
6.501.633.375,- TL
- Renault Eur.19
6.501.633.375,- TL
- Renault Brodway
4.351.048.875,- TL
- Esk.Şube Bürosu
81.000.000,- TL
Olmak üzere binek otomobiller ve Eskişehir Şubemiz kullanımındaki bürodan oluşmaktadır.
ÇEŞİTLİ BORÇLAR : 31.12.2000 tarihinde görülen 3.140.976.000,- TL’dir.
Sendikamızın Bilgisayar için Anadolu Cetelem’e edinilen borçtur.
EMANETLER : 31.12.2000 tarihinde 5.553.627.583,- TL bakiye veren bu hesabımız
Ücretlerden yapılan yasal kesintilerden ödenecek SSK Primi, Ödenecek İşsizlik Sigortası,
Gelir Vergisi, Damga Vergisi, Tek Vakfı işçi alacakları ve Yönetici Hizmet ödeneklerinden
oluşmaktadır.
- Ödenecek Gelir Vergisi
347.038.514,- TL
- Ödenecek Damga Vergisi
73.444.672,- TL
- Ödenecek SSK Primi
266.877.118,- TL
- Ödenecek İşsizlik Sigortası
33.359.764,- TL
- Tek Vakfı İşçi Alacakları
644.000.000,- TL
- Yönetici Hizmet Ödenekleri
- Özcan Kesgeç
667.993.867,- TL
- Tamer Atış
1.156.971.216 ,- TL
- Metin Bapir
1.006.971.216,- TL
- Ali Cancı
1.356.971.216,- TL
01.01.2001-31.12.2001 Tarihli KESİN MİZAN
Hesap Adı
Borç
Alacak
Bakiye Borç
Kasa
65.785.819.093
65.508.260.815
277.558.278
Bankalar
83.529.526.264
79.959.253.516
3.570.272.748
Avanslar
9.924.254.055
8.129.657.368
1.794.596.687
Çeşitli Alacaklar
Çeşitli Borçlar
Emanetler
Demirbaşlar
154.388.000
154.388.000
2.470.401.750
64.977.389.750
62.506.988.000
16.567.604.557
20.290.274.981
3.722.670.424
5.483.553.499
5.483.553.499
Sabit Değerler
30.862.385.000
30.862.385.000
Gelirler
82.122.077.280
82.122.077.280
Giderler
77.231.448.826
77.231.448.826
2.000.000
2.000.000
52.104.072.116
52.104.072.116
Yatırım Giderleri
Cari Yıl Gel.Gid.Hes.
Bir.Gel.Hesabı
Bakiye Alacak
123.657.289
123.657.289
Bilanço Devir Hesabı
88.450.010.615
G.Dön.Öd.Ücr.Fark.İkra
60.556.500.000
Taşıt ve Demirbaş Karş.
TOPLAM
575.244.041.055
88.450.010.615
60.556.500.000
36.345.938.499
36.345.938.499
575.244.041.055
102.699.254.212 102.699.254.212
01.01.2001-31.12.2001 GELİR – GİDER TABLOSU
Hesap İsmi
Giderler Toplamı
Gelirler Toplamı
Personel Ücretleri
5.681.644.746
Personel İkramiye
408.192.090
Personel Sosyal Yardım (Yemek)
1.182.000.000
Personel Sosyal Yardım (Yol)
180.000.000
Personel Yollukları
284.800.000
Gen.Mrk.Yön.Ücretleri
22.735.876.635
Şube Yön.Ücreti
1.827.341.227
Yönetici Sosyal Yardım (Yemek)
1.800.000.000
Gen.Mrk.Yön.Yurt içi Yolluğu
882.350.000
Konaklama
677.750.000
Ulaşım
1.548.800.000
Şube Yurt içi Yolluğu
76.250.000
Ulaşım
38.600.000
Gen.Mrk.Yön.Yurt Dışı Yolluğu
367.250.000
İDARİ GİDERLER
GENEL MERKEZ
Kırtasiye
902.859.235
Haberleşme
4.301.912.500
Mahkeme
1.634.450.000
Noter
102.927.760
Kira
3.209.500.000
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
1.569.092.000
Oto Tamir Bakım
1.388.566.030
Oto Akaryakıt
Ulaşım (Şehir içi)
Vergi
Maların Bakım Onarımı
İkram
Temsil
Eğitim Fonu
SSK
Örgütlenme
Arabulucu-YHK.DİE
DİSK Aidat
Trafik Cezaları
İşsizlik Sigortası
Oto Park Tem.Vs.
Özel İşlem Vergisi
Oto Vergi- Kasko
Diğer
ANKARA ŞUBE
Kırtasiye
Noter
Ulaşım
İkram
Örgütlenme
Diğer
İSTANBUL ŞUBE
Kırtasiye
Haberleşme
Mahkeme
Noter
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Tamir Bakım
Oto Akaryakıt
Ulaşım (Şehir içi)
Malların Bakım Onarımı
İkram
Temsil
Oto Vergi-Kasko
Dergi Gazete
Diğer
ANTALYA ŞUBE
Haberleşme
Mahkeme
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Malların Bakım Onarımı
İZMİR ŞUBE
Kırtasiye
Haberleşme
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Akaryakıt
Ulaşım (Şehir içi)
İkram
Temsil
4.406.950.000
217.800.000
283.082.069
1.443.021.500
638.185.000
272.500.000
25.000.000
2.780.946.737
69.000.000
1.047.475.000
1.815.250.000
17.100.000
371.556.877
633.900.000
78.000.000
986.573.750
409.565.000
23.350.000
249.431.850
92.650.000
13.700.000
55.998.500
9.060.000
96.160.000
224.200.000
290.658.000
10.461.000
1.625.000.000
117.683.430
39.075.000
252.000.000
174.700.000
6.000.000
40.000.000
76.480.000
63.920.000
100.500.000
149.050.000
117.390.000
40.000.000
1.072.250.000
119.756.800
50.000.000
12.500.000
349.082.745
1.480.000.000
18.500.000
700.000.000
111.500.000
103.000.000
25.000.000
Diğer
ESKİŞEHİR ŞUBE
Kırtasiye
Haberleşme
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Vergi
İkram
Diğer
İZMİR TEMSİLCİLİĞİ
Haberleşme
Noter
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Akaryakıt
Ulaşım (Şehir içi)
İkram
EĞİTİM GİDERLERİ
Kitap-Dergi-Gazete
Film-Fot-Video-Baskı-vs.
DİSK Katılım
Aidat Geliri
Banka faizi
Diğer
Gelir-Gider Farkı
TOPLAM
5.000.000
9.700.000
236.300.000
221.606.855
21.470.000
78.000.000
3.500.000
145.965.870
74.117.500
14.763.120
100.000.000
113.000.000
15.000.000
1.226.400.000
11.500.000
750.000.000
81.379.549.191
24.528.089
718.000.000
82.122.077.280
82.122.077.280
4.890.628.454
82.122.077.280
31.12.2001 Tarihli Bilanço
AKTİF
PASİF
KASA HESABI
277.558.278 ÇEŞİTLİ BORÇLAR
BANKALAR
3.570.272.748 EMANETLER
AVANSLAR
1.794.596.687 TAŞIT ve DEMİRBAŞ KARŞI.
ÇEŞİTLİ ALACAKLAR
DEMİRBAŞLAR
62.506.988.000
3.722.670.424
36.345.938.499
154.388.000 BİRİKMİŞ GELİR
123.657.289
5.483.553.499
SABİT DEĞERLER
30.862.385.000
Gel.Dön.Öd.Ücr.İkra.Fa.
60.556.500.000
102.699.254.212
102.699.254.212
31.12.2001 TARİHLİ BİLANÇO AÇIKLAMASI
KASA HESABI : 31.12.2001 tarihli nakit kasa mevcudu 277.558.278,-TL’dir.
BANKALAR : 31.12.2001 tarihli banka mevcudu
-
T.C. Ziraat Bankası Vadesiz hesapta
3.570.272.748,-TL’dir dağılımı ;
3.570.268.325,-TL
-
T. Halk Bankası Necatibey Şubesi
4.423,-TL
AVANSLAR : 31.12.2001 tarihinde Avans olarak Ankara Şube, İstanbul Şube, Eskişehir
Şube, Antalya Şube, İzmir Temsilciliği’nde
1.4490.006.687,- TL., İş takip avansları olarak
şahıslar üzerinde 304.590.000,-TL bulunmaktadır.
ÇEŞİTLİ ALACAKLAR : 31.12.2001 tarihinde 154.388.000,- TL, dağılımı şöyledir.
- Ank.Elkt.Kur.
360.000,- TL
- Esk. Elkt.Kur.
150.000,- TL
- Esk.Sular İd.
128.000,- TL
- İst.Şube Bürosu
2.500.000,- TL
- İpragaz
1.250.000,- TL
- İzmir Şube Kira Depozite
150.000.000,- TL
DEMİRBAŞLAR : 31.12.2001 tarihinde
5.483.533.499,-TL Genel Merkez
ve Şubeler kullanımındaki kıymetler oluşturmaktadır. Dağılımı şöyledir.
- Genel Merkez Demirbaşları
5.009.746.299,- TL
- Şubeler
473.807.200,- TL
- Antalya Şube
35.882.400,- TL
- İzmir Şube
19.459.000,- TL
- İstanbul Şube
407.361.800,- TL
- Eskişehir Şube
11.104.000,- TL
SABİT DEĞERLER : 31.12.2001 tarihinde Sabit Değerler ;
- Renault Laguna
13.427.069.375,- TL
- Renault Eur.19
6.501.633.375,- TL
- Renault Eur.19
6.501.633.375,- TL
- Renault Brodway
4.351.048.875,- TL
- Esk.Şube Bürosu
81.000.000,- TL
Olmak üzere binek otomobiller ve Eskişehir Şubemiz kullanımındaki bürodan oluşmaktadır.
ÇEŞİTLİ BORÇLAR : 31.12.2001 tarihinde 62.506.988.000,- TL’dir. Dağılımı;
-Anadolu Cetelem 1.570.488.000,- TL
- Baker Döşeme
380.000.000,- TL
- Yönetici ücret farkları ve ikramiye olarak
60.556.500.000,-TL’dir.
EMANETLER : 31.12.2001 tarihinde 3.722.670.424,- TL bakiye veren bu hesabımız
Ücretlerden yapılan yasal kesintilerden ödenecek SSK Primi, Ödenecek İşsizlik Sigortası,
Gelir Vergisi, Damga Vergisi, ücret netleri ve Yönetici Hizmet ödeneklerinden oluşmaktadır.
Dağılımı;
- Ödenecek Ücret Netleri
1.311.520.000,-TL
- Ödenecek Gelir Vergisi
541.378.077,-TL
- Ödenecek Damga Vergisi
79.600.190,-TL
- Ödenecek SSK Primi
180.276.405,-TL
- Ödenecek İşsizlik Sigortası
20.988.237,-TL
- Yönetici Hizmet Ödenekleri
- Özcan Kesgeç
142.993.867,-TL
- Tamer Atış
131.971.216,-TL
- Metin Bapir
481.971.216,-TL
- Ali Cancı
831.971.216,-TL
TAŞIT VE DEMİRBAŞ KARŞILIĞI ;
Demirbaş ve sabit kıymet alımları için yapılan harcamaların gelecek dönemlere aktarılmasına
yönelik çalışan hesaptır. 31.12.2001 tarihli bakiyesi 36.345.938.499,- TL.dır.
01.01.2002-31.12.2002 Tarihli KESİN MİZAN
Hesap Adı
Borç
Alacak
Bakiye Borç
Kasa
123.674.829.941
123.428.322.479
246.507.462
Bankalar
606.619.317.879
574.350.379.708
32.268.938.171
Avanslar
15.517.096.687
12.702.158.462
2.814.938.225
Çeşitli Alacaklar
Çeşitli Borçlar
Emanetler
Demirbaşlar
Sabit Değerler
154.388.000
Bakiye Alacak
154.388.000
7.922.929.406
148.118.180.517
140.195.251.111
88.652.730.463
93.787.269.020
5.134.538.557
7.244.253.499
1.029.500.000
30.862.385.000
30.862.385.000
Gelirler
133.472.195.344
133.472.195.344
Giderler
107.191.095.854
107.191.095.854
Bir.Gel.Hesabı
6.214.753.499
28.126.982.190
G.Dön.Öd.Ücr.Fark.İkra
137.972.000.000
Taşıt ve Demirbaş Karş.
1.029.500.000
28.126.982.190
137.972.000.000
38.106.638.499
37.077.138.499
TOPLAM
1.260.312.722.073 1.260.312.722.073
210.533.910.357 210.533.910.357
01.01.2002-31.12.2002 GELİR – GİDER TABLOSU
Hesap İsmi
Personel Ücretleri
Personel Sosyal Yardım (yemek)
Personel Sosyal Yardım (yol)
Gen.Mrk.Yönetici Ücretleri
Şube Yön..Ücreti
Gen.Mrk.Yön.Sosyal Yardım
Gen.Mrk.Yurt içi Yolluğu
Konaklama
Ulaşım
Şube Yurt içi Yolluğu
Ulaşım
İDARİ GİDERLER
GENEL MERKEZ
Kırtasiye
Haberleşme
Mahkeme
Noter
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Tamir Bakım
Oto Akaryakıt
Giderler Toplamı
9.387.997.174
1.688.000.000
870.000.000
30.198.932.591
2.840.047.386
3.568.000.000
1.155.000.000
565.400.000
1.140.000.000
63.750.000
32.000.000
1.164.726.000
6.021.360.250
2.417.070.000
1.074.553.020
5.769.500.000
2.368.433.600
3.986.163.472
6.327.900.000
Gelirler Toplamı
Ulaşım (Şehir içi)
Vergi
Malların Bakım-Onarım
İkram
Temsil
Eğitim Fonu
SSK
Örgütlenme
Arabulucu-YHK.-DİE
Disk Aidat
Trafik Cezaları
İşsizlik Sigortası
Oto Park Tem.vs.
Özel İşlem Vergisi
Oto Vergi Kasko
Boya Badana
İcra
Diğer
Ankara Şube
Kırtasiye
Ulaşım
Temsil
Grev
Diğer
İstanbul Şube
Kırtasiye
Haberleşme
Mahkeme
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Tamir Bakım
Oto Akaryakıt
Ulaşım (şehir içi)
İkram
Temsil
Örgütlenme
Oto Park Tem.vs.
Oto Vergi -Kasko
Dergi-Gazete
Grev
Diğer
Antalya Şube
Kırtasiye
Haberleşme
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
İzmir Şube
İzmir Şube Genel Kurulu
İkram
Eskişehir Şube
Haberleşme
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Diğer
İZMİR TEMSİLCİLİĞİ
Kırtasiye
264.350.000
87.985.491
196.440.000
882.643.913
1.025.700.000
24.000.000
3.205.183.032
663.017.750
95.750.000
2.643.050.000
283.270.000
336.806.470
626.500.000
96.000.000
2.236.061.045
375.000.000
321.625.708
3.283.544.000
29.850.000
94.850.000
10.000.000
29.500.000
100.000.000
151.425.000
393.348.000
155.000.000
2.025.000.000
198.790.000
116.595.800
483.500.000
329.350.000
49.500.000
55.460.000
24.500.000
5.500.000
147.490.000
130.000.000
110.050.000
207.300.000
4.500.000
156.300.000
750.000.000
150.706.152
382.600.000
6.000.000
34.500.000
174.000.000
14.970.000
2.750.000
Haberleşme
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Ulaşım (şehir içi)
İkram
Eğitim (Dergi –Gazete)
EĞİTİM GİDERLERİ
Eğitim (Kitap-Dergi-Gazete)
Disk Katılım
Temsilci ve Üye Yollukları
Aidat Geliri
Banka Faizi
Diğer Gelir
Mal.Sat.Elde Edilen Gelir
Kira Geliri
TOPLAM
Gelir-Gider Farkı
Toplam
278.100.000
1.640.000.000
131.500.000
178.800.000
134.500.000
78.000.000
624.100.000
250.000.000
67.000.000
107.191.095.854
26.281.099.490
133.472.195.344
130.032.844.955
1.135.100.389
2.079.750.000
30.000.000
194.500.000
133.472.195.344
133.472.195.344
31.12.2002 Tarihli Bilanço
AKTİF
PASİF
KASA HESABI
246.507.462 ÇEŞİTLİ BORÇLAR
BANKALAR
32.268.938.171 EMANETLER
AVANSLAR
2.814.938.225 Taşıt ve Demirbaş karşılığı
ÇEŞİTLİ ALACAKLAR
DEMİRBAŞLAR
154.388.000 Birikmiş Gelir
140.195.251.111
5.134.538.557
37.077.138.499
28.126.982.190
6.214.753.499
SABİT DEĞERLER
30.862.385.000
Gel.Dön.Öd.Ücr.İkra.Fa.
137.972.000.000
210.533.910.357
210.533.910.357
31.12.2002 TARİHLİ BİLANÇO AÇIKLAMASI
KASA HESABI : 31.12.2002 tarihli nakit kasa mevcudu 246.507.462,-TL’dir.
BANKALAR : 31.12.2002 tarihinde bankalar mevcudu 32.268.938.171,- TL’dir dağılımı;
-
T.C. Ziraat Bankası Vadesiz hesapta
575.167.431,-TL
-
T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadesiz Hesapta
-
T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadeli Hesapta
7.640.770.740,-TL
24.053.000.000,-TL
AVANSLAR : 31.12.2002 tarihinde Avans olarak Şubelerde 2.379.938.225,- TL., İş takip
avansları olarak şahıslar üzerinde 435.000.000,- TL bulunmaktadır.
ÇEŞİTLİ ALACAKLAR : Bu hesapta görülen toplam 154.388.000,-TL’nin dağılımı
şöyledir.
- Ank.Elkt.Kur.
360.000,- TL
- Esk. Elkt.Kur.
150.000,- TL
- Esk.Sular İd.
128.000,- TL
- İst.Şube Bürosu
2.500.000,- TL
- İpragaz
1.250.000,- TL
- İzmir Şube Kira Depozite
150.000.000,- TL
DEMİRBAŞLAR : 31.12.2002 tarihinde 6.214.753.499,-TL Genel Merkez ve Şubeler
kullanımındaki kıymetler oluşturmaktadır. Dağılımı şöyledir.
- Genel Merkez Demirbaşları
5.740.946.299,- TL
473.807.200,- TL
- Şubeler
- Antalya Şube
35.882.400,- TL
- İzmir Şube
19.459.000,- TL
- İstanbul Şube
407.361.800,- TL
- Eskişehir Şube
11.104.000,- TL
SABİT DEĞERLER : 31.12.2002 tarihinde 30.862.385.000,-TL’dir dağılımı;
- Renault Laguna
13.427.069.375,- TL
- Renault Eur.19
6.501.633.375 ,-TL
- Renault Eur.19
6.501.633.375,- TL
- Renault Brodway
4.351.048.875,- TL
- Esk.Şube Bürosu
81.000.000,- TL
Olmak üzere binek otomobiller ve Eskişehir bürodan oluşmaktadır.
ÇEŞİTLİ BORÇLAR : 31.12.2002 tarihinde
140.195.251.111,- TL’dir dağılımı;
Mal ve Hizmet alımlarından doğan borçlarımızın bakiyesi 2.223.251.111,- TL
Yönetici Ücret Farkları
96.509.500.000,- TL
Yönetici İkramiye Alacakları
39.552.500.000,- TL
Personel İkramiye Alacakları
1.910.000.000,- TL
EMANETLER : 31.12.2002 tarihinde 5.134.538.557,- TL bakiye veren bu hesabımız
Ücretlerden yapılan yasal kesintilerden ödenecek SSK Primi, Ödenecek İşsizlik Sigortası,
Gelir Vergisi, Damga Vergisi, Çankaya Belde çalışanları ve PTT BYS çalışanı ve 2000
yılında tahakkuk ettirilip, bütçe olanakları çerçevesinde ödenecek olan Yönetici Hizmet
ödeneklerinden oluşmaktadır.
- Ödenecek Gelir Vergisi
614.888.003,-TL
- Ödenecek Damga Vergisi
22.815.781,-TL
- Ödenecek SSK Primi
212.265.443,-TL
- Ödenecek İşsizlik Sigortası
15.161.815,-TL
- Çankaya Belde Çalışanları ad.
105.000.00,-TL
- PTT BYS İşçi Alacağı
2.575.500.000,-TL
Yönetici hizmet ödenekleri
1.588.907.515,-TL
TAŞIT VE DEMİRBAŞ KARŞILIĞI ;
Demirbaş ve sabit kıymet alımları için yapılan harcamaların gelecek dönemlere aktarılmasına
yönelik çalışan hesaptır. 31.12.2002 tarihli bakiyesi 37.077.138.499,- TL.dır.
BİRİKMİŞ GELİR HESABI
01.01.2002-31.12.2002 Dönemi gelir artığı tutarı
28.126.982.190,- TL dır.
01.01.2003-31.10.2003 Tarihli MİZAN
Hesap Adı
Kasa Hesabı
Alınan Çekler
Bankalar
Gel.Dönem Gider Tah.
İş Avanslar
Borç
Alacak
426.619.254.455
426.514.510.519
9.000.000.000
9.000.000.000
4.477.973.680.647 4.417.359.075.000
182.972.000.000
Bakiye Borç
Bakiye Alacak
104.743.936
60.614.605.647
19.939.250.000 163.032.750.000
30.017.738.225
27.295.561.998
2.979.730.434
Personel Avansları
415.000.000
415.000.000
Verilen Dep.ve Teminat
189.388.000
189.388.000
Binalar
10.650.000.000
10.650.000.000
Taşıtlar
30.781.385.000
30.781.385.000
257.554.207
Demirbaşlar
8.371.803.499
16.811.400
Çeşitli Borçlar
9.469.463.803
13.641.232.076
4.171.768.273
274.943.750.515
281.303.550.515
6.359.800.000
23.049.250.000
187.149.500.000
164.100.250.000
Emanetler
Yön. ve Per. Borçlar
8.354.992.099
Ödenecek Vergi ve Fonlar
11.443.822.657
12.387.607.750
943.785.093
Öd. Sosyal Güvenlik
11.549.510.301
12.818.505.399
1.268.995.098
16.811.400
49.803.188.499
49.786.377.099
228.471.228.776
228.471.228.776
Sabit Kıymet Karşılığı
Gelirler Hesabı
Dönem Karı veya Zararı
Giderler Hesabı
TOPLAM
28.126.982.190
179.270.463.313
28.126.982.190
618.299.883 178.652.163.430
5.714.860.304.005 5.714.860.304.005 455.359.758.546 455.359.758.546
01.01.2003-31.10.2003 GELİR – GİDER TABLOSU
Hesap İsmi
Giderler Toplamı
Gelirler Toplamı
Gen. Mrk. Personel Giderleri
Brüt Ücret
16.132.109.840
Ücr.Bağ.Diğer Ödeme (İkramiye)
4.280.530.336
SSK İşveren Primi
4.395.575.651
İşsizlik Primi İşveren Primi
450.445.645
Sosyal Yardım (Yemek)
2.325.000.000
Sosyal Yardım (Ulaşım)
1.500.000.000
Kıdem Tazminatı
1.122.812.349
İst. Şube Personel Giderleri
Brüt Ücret
1.557.920.440
SSK İşveren Primi
527.320.823
İşsizlik Primi İşveren Primi
51.175.689
Sosyal Yardım (Yemek)
375.000.000
Sosyal Yardım (Ulaşım)
250.000.000
Gen. Mrk. Yönetici Giderleri
Brüt Ücret
36.321.145.041
Ücr.Bağ.Diğer Ödeme (İkramiye)
10.740.570.585
SSK İşveren Primi
1.618.978.025
İşsizlik Primi İşveren Primi
166.049.023
Sosyal Yardım (Yemek)
3.750.000.000
Gen.Mrk.Yön. Hizmet Ödeneği
10.364.752.485
Şube Yönetici Giderleri
Brüt Ücret
Ücr.Bağ.Diğer Ödeme (İkramiye)
SSK İşveren Primi
İşsizlik Primi İşveren Primi
Sosyal Yardım (Yemek)
Genel Mrk. Yön.Öd.Yolluklar
Yurt içi Yolluğu
Konaklama
Ulaşım
Şube Yönetici Yolluğu
Yurt içi Yolluğu
Konaklama
Ulaşım
İDARİ GİDERLER
GENEL MERKEZ
Kırtasiye
Haberleşme
Mahkeme
Noter
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Tamir Bakım
Oto Akaryakıt
Ulaşım (Şehir içi)
Vergi
Malların Bakım-Onarım
İkram
Temsil
Eğitim Fonu
Örgütlenme
Arabulucu-YHK.-DİE
Disk Aidat
Trafik Cezaları
Oto Park Tem.vs.
Özel İşlem Vergisi
Oto Vergi Kasko
Sabit Kıymet Giderleri
Diğer
Ankara Şube
Kırtasiye
Noter
Genel Kurul (Ank.Şb.)
Ulaşım
Dergi-Gazete-Film.vs.
İstanbul Şube
Kırtasiye
Haberleşme
Mahkeme
Noter
Genel Kurul (İst.Şb.)
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Tamir Bakım
Oto Akaryakıt
6.812.804.863
663.210.900
624.182.579
63.314.999
975.000.000
2.580.000.000
1.298.150.000
4.835.950.000
403.500.000
40.000.000
171.900.000
1.021.775.680
6.623.400.000
2.480.500.000
451.346.680
7.254.500.000
2.241.715.261
2.213.330.965
6.366.650.000
469.000.000
72.258.755
318.000.000
1.195.089.772
1.630.900.000
27.000.000
407.050.000
758.875.000
1.558.750.000
368.900.000
500.750.000
94.000.000
3.108.050.000
2.141.250.000
706.820.046
34.950.000
51.100.000
1.051.710.000
96.750.000
27.500.000
430.680.000
728.980.000
6.600.000
63.650.000
1.259.530.000
2.150.000.000
471.300.000
132.000.000
1.899.500.000
Ulaşım (şehir içi)
Malların Bakım Onarımı
İkram
Temsil
Örgütlenme
Oto Park Tem.vs.
Oto Vergi -Kasko
Dergi-Gazete
Sabit Kıymet Giderleri
Diğer
Antalya Şube
Haberleşme
Genel Kurul (Ant.Şb.)
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Örgütlenme
İzmir Temsilciliği
Kırtasiye
Haberleşme
Noter
Kira
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Oto Akaryakıt
Ulaşım
İkram
Temsil
Eskişehir Şube
Ist.Ayd.Tem.Su.Aidat
Ulaşım
Vergi
EĞİTİM GİDERLERİ
Kitap-Dergi-Gazete-İnternet
Seminer Konferans
Film.Fot.Video.Baskı.CD.vs.
DİSK KATILIM
DİSK-AR
1 Mayıs
Temsilci ve Üye Yollukları
GİDERLER TOPLAMI
GELİRLER
Aidat Geliri
Banka Faizi
Diğer Gelir (Bağış vs.)
Kira Geliri
Önceki Dönem Geliri
GELİRLER TOPLAMI
GELİR-GİDER FARKI
GENEL TOPLAM
590.750.000
47.200.000
350.500.000
80.240.000
448.860.000
38.500.000
234.450.000
139.750.000
15.800.000
78.476.000
501.210.998
215.050.000
990.000.000
49.125.000
270.000.000
17.500.000
72.100.000
182.150.000
1.800.000.000
135.000.000
967.600.000
200.000.000
347.500.000
75.000.000
190.770.000
5.500.000
75.730.000
1.038.150.000
1.535.500.000
215.040.000
500.000.000
600.000.000
1.833.150.000
178.652.163.430
156.130.343.841
12.744.955.635
31.258.947.110
210.000.000
28.126.982.190
228.471.228.776
49.819.065.346
228.471.228.776
228.471.228.776
01.01.2003 - 31.10.2003 Tarihli Bilanço
AKTİF
PASİF
KASA HESABI
104.743.936 SATICILARA BORÇLAR
BANKALAR
60.614.605.647 ALINAN EMANETLER
AVANSLAR
4.171.768.273
6.359.800.000
2.722.176.227 ÖDENECEK VERGİ
VER.DEP.ve TEMİNAT
BİNALAR
DEMİRBAŞLAR
189.388.000 ÖDENECEK SOSYAL GÜV.
1.268.995.098
10.650.000.000 SABİT KIYMET KARŞILIĞI
49.786.377.099
8.354.992.099 YÖNETİCİ ve.PER.BORÇLAR
TAŞITLAR.
30.781.385.000 BİRİKMİŞ GELİR
GEL.DÖN.ÖD.GİDERLER
943.785.093
164.100.250.000
49.819.065.346
163.032.750.000
276.450.040.909
276.450.040.909
31.10.2003 TARİHLİ BİLANÇO AÇIKLAMASI
KASA HESABI : 31.10.2002 tarihli nakit kasa mevcudu
104.743.936.-TL’dır.
BANKALAR : 31.10.2003 tarihinde bankalar hesabında 60.614.605.647,- TL ;
-
T.C. Ziraat Bankası Vadesiz hesapta
224.819.431,- TL
-
T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadesiz Hesapta
-
T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadeli Hesapta
32.147.000.000,- TL
-
T. Halk Bankası Necatibey Şubesi Vadeli Hesapta
26.310.000.000,- TL
1.932.786.216,- TL
AVANSLAR : 31.10.2003 tarihinde şubelerde ve şahıslar üzerinde iş avansı olarak
2.722.176.227,-TL’dir.
ÇEŞİTLİ ALACAKLAR : Bu hesapta görülen toplam 189.388.000,-TL’nin dağılımı
şöyledir.
- Ank.Elkt.Kur.
360.000,- TL
- Esk. Elkt.Kur.
150.000,- TL
- Esk.Sular İd.
128.000,- TL
- İst.Şube Bürosu
2.500.000,- TL
- İpragaz
1.250.000,- TL
- İzmir Şube Kira depozitosu
- Antalya Sular idaresi
150.000.000,- TL
35.000.000,- TL
DEMİRBAŞLAR : 31.10.2003 tarihinde 8.354.992.99,- TL Genel Merkez ve Şubeler
kullanımındaki kıymetler oluşturmaktadır. Dağılımı şöyledir.
- Genel Merkez Demirbaşları
7.882.196.299,- TL
- Şubeler
472.795.800,-TL
- Antalya Şube
30.175.000,- TL
- İzmir Şube
19.459.000,- TL
- İstanbul Şube
423.161.800,- TL
TAŞITLAR : 31.10.2003 tarihinde yer alan Taşıtlar ;
- Renault Laguna
13.427.069.375,- TL
- Renault Eur.19
6.501.633.375,- TL
- Renault Eur.19
6.501.633.375,- TL
- Renault Brodway
4.351.048.875,- TL
Olmak üzere binek otomobiller oluşmaktadır.
BİNALAR : 31.10.2003 tarihinde yer alan binalar hesabında,
- Esk.Şube Bürosu
10.650.000.000,-TL
ÖDENECEK VERGİ : 31.10.2003 tarihinde ödenen ücretlerden doğan ödenecek vergilerden
oluşmaktadır.
943.785.093,- TL dağılımı;
Gelir Vergisi
Damga Vergisi
909.865.471,- TL
33.899.062,- TL
ÖDENECEK SOSYAL GÜVENLİK : 31.10.2003 tarihinde ödenen ücretlerden doğan
ödenecek SSK Primleri ve İşsizlik Sigortası Primlerinden oluşmaktadır.1.268.995.098,- TL
dağılımı;
SSK İşçi
460.586.930,- TL
SSK İşveren
704.107.209,- TL
İşsizlik İşçi
32.899.062,- TL
İşsizlik İşveren
71.401.897,- TL
SATICILARA BORÇLAR : 31.10.2003 tarihinde görülen 4.171.768.273,- TL’dir.
Dağılımı;
Mal ve Hizmet alımlarından doğan borçlarımızdır
-
1.991.768.273,-TL’dir.
Ankara 30. İcra Müdürlüğüne
2.180.000.000,-TL vefat eden Genel Yönetim
Kurulu Üyesi Metin Bapir’in ikramiye alacağından düşülerek, borcuna istinaden
ödenecektir.
YÖNETİCİ ve PERSONELE BORÇLAR : 31.10.2003 tarihinde 164.100.250.000,- TL,
Bütçe gereği yöneticilere ödenmesi gereken ücretleri, ödenememiş yöneticiler daha düşük bir
ücret almışlardır. Sendika olanaklarının elvermesi durumunda ödenecek olan ücret
alacaklarıdır.
ALINAN EMANETLER : Bu hesapta bulunan 6.359.800.000,- TL
Adlarına dava açılan ES-KOOP, PTT BYS , AYEK çalışanı üyelerimizin alacaklarıdır.
TAŞIT , DEMİRBAŞ ve BİNA KARŞILIĞI ;
Demirbaş ve sabit kıymet alımları için yapılan harcamaların gelecek dönemlere aktarılmasına
yönelik çalışan hesaptır. 31.10.2003 tarihli bakiyesi 49.786.377.099,- TL.dır.
BİRİKMİŞ GELİR HESABI
01.01.2003-31.10.2003 Dönemi gelir artığı tutarı 49.819.065.346 TL dır.
GENEL DENETİM KURULU RAPORU
Sayın Delegeler
Kurulumuz 05 Kasım 2000 tarihinde yaptığı ilk denetimden buyana 15.11.2003 tarihine kadar
anatüzükte öngörülen periyotlar içerisinde
05.11.2000
12.05.2001
05.11.2001
12.05.2002
05.11.2002
05.04.2003 ve
15.11.2003 tarihleri arasında 7 denetim yapmış olup bu denetlemelerde gerek alınan
kararlarda ve gerekse yapılan harcamalarda tüzük ve yasalara uygun olarak gereken titizliğin
gösterildiği, tasarruf ilkeleri göz önünde bulundurularak her türlü fatura, makbuz ve diğer
belgeler usulüne uygun olarak kayıtlara geçirilmiş ve muhafaza altına alındığı görülmüştür.
Tüm Sendika Yöneticilerine huzurunuzda teşekkürü bir borç bilir, Genel Kurulumuz
tarafından aklanmasını dileriz.
Muammer ÖZKAN
Başkan
Ersin ATLI
Yazman
Ali ÜNAL
Üye
OLAĞAN DENETİM RAPORU
Tarih
Rapor No
05.11.2000
1
Kurulumuz 05.11.2000 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 )
toplanarak 01.05.2000 – 31.10.2000 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır.
YÖNETSEL DENETİM
1) 01.05.2000 – 31.10.2000 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulu tüzükte öngörülen
süreler içersinde 13 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve
Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür.
2) Denetime esas olan süreler içersinde 281 evrakın kayıtlara girdiği 344 evrakın kayıtlardan
geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek
muhafaza altına alındığı görülmüştür.
PARASAL DENETİM
29-30 Nisan 2000 tarihinde yapılan 10. Olağan Genel Kurul’dan sonra yasanın öngördüğü
biçimde Defter-i Kebir’in Ankara 34. Noterliğinin 24.04.2000 tarih 8979
yevmiye
numarası ile, Yevmiye Defterinin yine Ankara 34. Noterliğinin 24.04.2000 tarih 8980
yevmiye numarasıyla onaylatıldığı görülmüştür.
01.05.2000 – 31.10.2000 tarihleri arasında Gelirlerin 36.790.558.701 TL olduğu, Giderlerin
42.318.983.074 TL olduğu görülmüştür.
Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak alındığı, tüm belge ve faturaların usulüne
uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin üç Yönetim
Kurulu üyesi tarafından imzalandığı görülmüştür.
Denetimize esas olan altı ayın sonunda
Bankalar Hesabının 925.202.314 TL
Kasa Hesabının
305.683.806 TL
Olduğu tesbit edilmiştir.
Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz.
Muammer ÖZKAN
Başkan
Ersin ATLI
Yazman
Ali ÜNAL
Üye
OLAĞAN DENETİM RAPORU
Tarih
Rapor No
12.05.2001
2
Kurulumuz 12.05.2001 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 )
toplanarak 01.11.2000 – 30.04.2001 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır.
YÖNETSEL DENETİM
1) 01.11.2000 – 30.04.2001 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulu tüzükte öngörülen
süreler içersinde 7 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve
Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür.
2) Denetime esas olan süreler içersinde 339 evrakın kayıtlara girdiği 258 evrakın kayıtlardan
geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek
muhafaza altına alındığı görülmüştür.
PARASAL DENETİM
2000 yılı için kullanılacak muhasebe defterlerinin Yasanın öngördüğü biçimde Defter-i
Kebir’in Ankara 34. Noterliğinin 15.12.2000 tarih 33417 yevmiye numarası ile, Yevmiye
Defterinin yine Ankara 34. Noterliğinin 15.12.2000 tarih 334418 yevmiye numarasıyla
onaylatıldığı görülmüştür.
01.11.2000 – 30.04.2001 tarihleri arasında Gelirlerin 33.186.392.618 TL olduğu, Giderlerin
31.499.748.534 TL olduğu görülmüştür.
Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak alındığı, tüm belge ve faturaların usulüne
uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin üç Yönetim
Kurulu üyesi tarafından imzalandığı görülmüştür.
Yıl sonu itibariyle ( 31.12.2000 )
Kasa Hesabının
82.545.143 TL
Banka Hesabının 933.630.811 TL
Olduğu görülmüştür.
Denetimize esas olan altı ayın sonunda
Bankalar Hesabının 1.691.095.029 TL
Kasa Hesabının
52.240.854 TL
Olduğu tesbit edilmiştir.
Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz.
Muammer ÖZKAN
Başkan
Ersin ATLI
Yazman
Ali ÜNAL
Üye
OLAĞAN DENETİM RAPORU
Tarih
Rapor No
05.11.2001
3
Kurulumuz 05.11.2001 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 )
toplanarak 01.05.2001 – 31.10.2001 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır.
YÖNETSEL DENETİM
1) 01.05.2001 – 31.10.2001 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen
süreler içersinde 8 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve
Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür.
2) Denetime esas olan süreler içersinde 345 evrakın kayıtlara girdiği 335 evrakın kayıtlardan
geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek
muhafaza altına alındığı görülmüştür.
PARASAL DENETİM
Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne
uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel Başkan,
Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür.
Denetimize esas olan altı ayın sonunda
Bankalar Hesabının 2.697.847.945 TL
Kasa Hesabının
117.197.539 TL
Olduğu tesbit edilmiştir.
Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz.
Muammer ÖZKAN
Başkan
Ersin ATLI
Yazman
Ali ÜNAL
Üye
OLAĞAN DENETİM RAPORU
Tarih
Rapor No
12.05.2002
4
Kurulumuz 12.05.2002 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 )
toplanarak 01.11.2001 – 30.04.2002 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır.
YÖNETSEL DENETİM
1) 01.11.2001 – 30.04.2002 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen
süreler içersinde 10 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve
Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür.
2) Denetime esas olan süreler içersinde 282 evrakın kayıtlara girdiği 299 evrakın kayıtlardan
geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek
muhafaza altına alındığı görülmüştür.
PARASAL DENETİM
Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne
uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel Başkan,
Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür.
Denetimize esas olan altı ayın sonunda
Bankalar Hesabının 1.861.166.943 TL
Kasa Hesabının
648.618.385 TL
Olduğu tesbit edilmiştir.
Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz.
Muammer ÖZKAN
Başkan
Ersin ATLI
Yazman
Ali ÜNAL
Üye
OLAĞAN DENETİM RAPORU
Tarih
Rapor No
05.11.2002
5
Kurulumuz 12.05.2002 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 )
toplanarak 01.5.2002 – 31.10.2002 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır.
YÖNETSEL DENETİM
1) 01.05.2002 – 31.10.2002 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen
süreler içersinde 7 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve
Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür.
2) Denetime esas olan süreler içersinde 267 evrakın kayıtlara girdiği 268 evrakın kayıtlardan
geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek
muhafaza altına alındığı görülmüştür.
PARASAL DENETİM
Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne
uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel Başkan,
Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür.
Denetimize esas olan altı ayın sonunda
Bankalar Hesabının
1.059.379.369
Kasa Hesabının
21.900.951 TL
Olduğu tesbit edilmiştir.
Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz.
Muammer ÖZKAN
Başkan
Ersin ATLI
Yazman
Ali ÜNAL
Üye
OLAĞAN DENETİM RAPORU
Tarih
Rapor No
05.04.2003
6
Kurulumuz 05.04.2003 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 )
toplanarak 01.11.2002 – 31.03.2003 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır.
YÖNETSEL DENETİM
1) 01.11.2002 – 31.03.2003 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen
süreler içersinde 10 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve
Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür.
2) Denetime esas olan süreler içersinde 308 evrakın kayıtlara girdiği 253 evrakın kayıtlardan
geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek
muhafaza altına alındığı görülmüştür.
PARASAL DENETİM
Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne
uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel
Başkan,Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür.
Vadesiz Hesap
Ziraat Bankası Hesabının
Halk Bankası Hesabının
3.819.718.431 TL
950.405.975 TL
Vadeli Hesap
Repo Hesabının
26.456.000.000 TL
Kasa Hesabının
974.534.043 TL
Alınan Çekler
Nisan Vadeli
4.500.000.000 TL
Mayıs Vadeli
4.500.000.000 TL
Olduğu tesbit edilmiştir.
01.04.2000-31.12.2000 , 01.01.2001-31.12.2001 ve 01.01.2002-31.12.2002 tarihleri
Kesin mizan ve Bilanço görülmüş uygun olduğu tesbit edilmiştir. 31.03.2003 tarihli
Geçici mizan görülmüştür.
Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz.
Muammer ÖZKAN
Başkan
Ersin ATLI
Yazman
Ali ÜNAL
Üye
OLAĞAN DENETİM RAPORU
Tarih
Rapor No
15.11.2003
7
Kurulumuz 15.11.2003 tarihinde Sendika Genel Merkezinde ( Mithatpaşa Caddesi 54/4 )
toplanarak 01.04.2003 – 31.10.2003 tarihleri arasını kapsayan olağan denetimini yapmıştır.
YÖNETSEL DENETİM
1) 01.04.2003 – 31.10.2003 tarihleri arasında Genel Yönetim Kurulunun tüzükte öngörülen
süreler içersinde 15 toplantı yaptığı görülmüştür. Toplantılarda alınan kararların tüzük ve
Yasalara uygun olduğu ve kurul üyelerince imza altına alındığı görülmüştür.
2) Denetime esas olan süreler içersinde 326 evrakın kayıtlara girdiği 408 evrakın kayıtlardan
geçerek gönderildiği görülmüştür. Tüm evrakların dosya planı çerçevesinde işlem görerek
muhafaza altına alındığı görülmüştür.
PARASAL DENETİM
2003 yılı için kullanılacak muhasebe defterlerinin Yasanın öngördüğü biçimde Defter-i
Kebir’in Ankara 34. Noterliğinin 13.12.2002 tarih 34588 yevmiye numarası ile, Yevmiye
Defterinin yine Ankara 34. Noterliğinin 13.12.2002 tarih 34587 yevmiye numarasıyla tasdik
ettirildiği, tüm gelir ve giderlerin bu defterlere bilgisayarda işlendiği görülmüştür.
Harcamaların GYK kararlarına dayandırılarak yapıldığı, tüm belge ve faturaların usulüne
uygun olarak muhasebe fişlerine eklendiği, tahsil – tediye ve mahsup fişlerinin Genel
Başkan,Genel Sekreter ve Mali Daire Başkanı tarafından imzalandığı görülmüştür.
31.10.2003 tarihi itibariyle;
Kasa Hesabının
104.743.936 TL
Bankalar Hesabının 60.614.605.647 TL
Olduğu tespit edilmiştir.
01.04.2003-31.10.2003 tarihleri geçici mizan ve gelir-gider tablosu görülmüş olup uygun
olduğu tespit edilmiştir.
Tüm sendika yönetici ve personeline teşekkürlerimizi iletiriz.
Muammer ÖZKAN
Başkan
Ersin ATLI
Yazman
Ali ÜNAL
Üye
GENEL DİSİPLİN KURULU RAPORU
Değerli delegeler,
Bu çalışma döneminde sizlere Disiplin Kurulu Kararı olarak bir çalışma sunamamış olmaktan
son derece mutluyuz.
Kurulumuza, Genel Yönetim Kurulumuzca sevk edilmiş hiçbir disiplin olayı olmadığı gibi,
Şube Disiplin Kurullarımızdan da intikal etmiş bir karar olmamıştır.
Bu durumun devamı içten dileğimizdir.
Ayfer KANTAŞ
Başkan
Muzaffer BOZER
Yazman
Mücahit İZKUT
Üye

Benzer belgeler