Hikmet 5 - HIKMET Dergisi

Transkript

Hikmet 5 - HIKMET Dergisi
9
MAKEDONYA VE CĠVAR BÖLGELERDE
BALKAN TÜRKÇESĠ
PROF. DR. VĠCTOR A. FRIEDMAN*
Türkçenin Balkan dilleri üzerindeki etkisi hakkındaki
araĢtırmalar, Balkan dil bilimi alanıyla ilgili en öncelikli konulardan
biridir (Miklosich 1884) ve Türkçenin Balkan dilleri üzerindeki etkisi
hakkında pek çok çalıĢma olmasına karĢın (bkz. Hazai ve Kappler
1999, Jas‘ar-Nasteva 2001), aksi yöndeki etki üzerine yapılan
çalıĢmalar daha azdır (Tietze 1957, Jašar-Nasteva 1957, Kakuk 1972,
Ibrahimi 1982, Jusuf 1987, Teodosijeviç 1985, 1987, 1988, Johanson
1992, Matras 1990, 1996). Balkan Türkçesi lehçelerinin anlatımı
(özellikle Bulgaristan‘dan; Erimer 1970, Gülensoy 1981, Hasan 1987,)
genelde böylesi bir temas olgusunu ele almamıĢtır. Bu makalede,
uygun olan civar bölgelere atıflarla birlikte Makedonya
Cumhuriyeti‘nin Türkçe lehçeleri Batı Rumeli Türkçesinin parçası
olarak (Németh 1956; bundan sonra BRT) tasnif edilerek, temas edilen
diller açısından ele alınmaktadır (BRT‘nin kapsamlı bir kaynakçası
için bkz. Hazai 1978: 115-22, Tryjarski 1976, 1990 aynı zamanda
Asım 1976, Doerfer 1959, Eren 1968, Gülensoy 1993, Hafız 1976,
Jas‘ar-Nasteva 1971/72, Jusuf 1987, Pokrovskaja 1964, 1974, 1979,
Schmaus 1968).
NATO‘nun 1999 yılında Kosova‘yı bombalamasından önce,
eski Yugoslavya Türklerinin beĢte dördü Makedonya‘da yaĢıyordu.
(1994 sayımına göre Cumhuriyet‘in %4‘öne karĢılık gelen 79.019
kiĢi). Bu rakam Ģimdi muhtemelen daha fazladır. Burada Güneydoğu
Makedonya‘nın 65 köyünde konuĢulan Yörük lehçelerini (Nedkov
1986) konunun dıĢında bırakacağım. Bu lehçeler standart, Türkçe‘ye
çok yakındır ve bir bakıma Yörüklerin daha geç bir tarihte gelmiĢ
olmalarından, dağ köylerinde bir ölçüde kendilerini soyutlamıĢ
* A. B. D. Chikago Üniversitesi Slav Dilleri ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi
10
olmalarından ve dıĢarıdan kimseyle evlenmemelerinden dolayı
lehçeleri standart Türkçe‘den ciddi bir farklılık göstermez (Jas‘arNasteva 1986, Manevic´ 1953-54). Yörük geleneği Makedonya‘daki
diğer Türk dili konuĢanların MüslümanlaĢmıĢ ve dolayısıyla
TürkleĢmiĢ bir nüfus olduğunu ve bunun BRT‘nin temas noktalarıyla
iliĢkilendirilebileceğini kabul eder (Palikruševa 1986).
Osmanlı dönemi boyunca Türkçe kentlerin, özellikle Pazar
yerlerinin, idarenin ve aynı zamanda bazı köylerin de diliydi. Türkçe
yirminci yüzyıla kadar kentli halk arasındaki itibarını muhafaza etti.
Hatta bugün bile Makedonya‘da ve Kosova‘da böyledir. Türkçe
özellikle Batı Makedonya‘da canlılığını sürdürmektedir ve onu hakim
dil olmaktan çıkarıp hükmedilen dil yapan sosyo-linguistik değiĢime
karĢın, Balkan Türkçesinin iliĢki alanı ortaya çıkmıĢtır.
KarmaĢık sosyo-linguistik durum, kimin Türkçe lehçesinin
Balkan Türkçesi olarak ele alınması gerektiği problemini ortaya koyar.
1994 Makedonya sayımında ana dilleri yanında 22.000‘den fazla
kiĢinin Türkçe bildiğinin belirtilmesi, Makedon dili ve Ġngilizceden
sonra Türkçeyi en yaygın dil yapmaktadır. Kosova ve
Makedonya‘daki Arnavutların ve Romların çoğunluğu Müslümandır
ve bir çok kiĢi Türkçe konuĢur. Aroman ve Megleno-romen dili
konuĢan Makedonya Müslümanlarının hemen hemen tamamı
Türkiye‘ye göç etmiĢtir, ancak Hıristiyan Ulahlar Türklerin sayıca çok
olduğu bölgelerde (Güneybatı ve Güneydoğu Makedonya‘da) yoğun
olarak bulunmaktadırlar. Eski kent ailelerinden gelenler genelde
dinleri yada etnik kökenleri ne olursa olsun Türkçe konuĢurlar. Türk
olamayanların konuĢtuğu Ģekliyle Balkan Türkçesi hiç kuĢku yok ki
bölgesel Türkçe‘yi etkilemiĢtir (krĢ. Hazai 1963).
Németh‘in (1956) Balkan Türkçesini Batı ve Doğu Rumeli
lehçeleri olarak ayrıldığı klâsik gruplandırılması, kabaca doğu ve batı
Bulgar lehçelerini ayıran çizgiye karĢılık gelmektedir (Hazai 1961).
Bundan dolayı (Yörük köyleri hariç) bütün Makedonya‘da, Kosova ve
Arnavutluk dahil olmak üzere BR Türkçesi kullanılmaktadır.
AĢağıdaki sıralamada Németh‘in sekiz temel Batı Rumeli
Lehçesi özelliği, Doerfer (1959) tarafından özetlendiği haliyle yer
almakta ve ek olarak baĢka çalıĢmalarda öne sürülmüĢ iki özellik daha
ifade edilmektedir (Németh 1961: 22, Schmaus 1968, Ġbrahimi 1982):
1. Kelime sonunda yer alan ı,u,ü > i olur: kutu, subaşı, köprü >
kuti, subaşi, küpri
2. –mişli geçmiĢ zaman eki hiç değiĢikliğe uğramaz: almiş,
olmiş, ülmiş
11
3. Ekin ilk ünlüden sonraki ünlülerde ve kapalı son hecedeki i >
ı olur: evimin > evımın
4. Birçok kelimede ö > o ve ü > u olur: böyle, üç > boyle uç
5. Pes sesli uyumu olan son eklerde (e/a), iki Ģekilden biri
genelleĢtirilir: yemişlar, alırse
6. YaklaĢık kırk kadar kelimede ö - > ü olur: küpri
7. osmanlıcada ki g harfi muhafaza edilmiĢtir: agaç
8. –yor‘dan ziyade tedrici –y kullanılır: yapay alaysın. (Németh
tedrici –y‘nin –yor‘dan geliĢtiğini düĢünmektedir, ancak
Doerfer bunun eski Osmanlıcanın muhafaza edilmesiyle
açıklanabileceği görüĢündedir).
9. /k/ ve /g/ harflerinin karĢısındaki harfler muhtemel bir
dokuzuncu özellik olarak palatal (damaksı sessiz)
affricatelere (f, v, s, z gibi sızıcı sesi çıkaran bir harfle
baĢlayan ve biten kelime, ç.n.) yada duraklara dönüĢür: iki
gece > ik‘i g’eg’e (Makedonya) yada içi cece (Kosova).
10. Özellikle kelime baĢındaki /h/ ünsüzü düĢer hoca > oca.
Aynı Ģekilde bu ses özelliği kelime ortasında ve sonunda da
görülür: daha > daa, tahta > tata, sabah > saba.
Németh tasnifini takip eden değiĢiklikler, Goce Delçev‘i
(Nevrekop) Doğu ile Batı arasında bir geçiĢ olarak tanımlayan Hazai
(1964) tarafından öne sürülmüĢtür. Mollova (1970) ünlü harfler
arasındaki /g/‘nin muhafazasının (agaç > aaç, a-ç), izini bir hat
üzerinde sürer. Bu hat, Tuna üstündeki Dolni Cibar‘dan Samokov‘a
kadar uzanan, önce güneybatı yönünde Blagoevgrad‘ın (Cuma-ı Bâlâ)
kuzeyine ve Koçani‘nin güneyine, neredeyse ġtip‘e doğru ilerleyen,
sonra da güneybatıya dönerek RadoviĢ‘in güneyine ve tekrar
güneybatıya ilerleyerek Prespa Gölü‘ne doğru hareket eden bir hattır.
Ne var ki, Hazai ve Mollova, baĢka BR Türkçesi lehçeleri
üzerine çalıĢmalar kaleme alırken, Jašar-Nasteva (1970), Katona
(1969), Kakuk (1972), Jusuf (1987) gibi araĢtırmacılar henüz ortaya
çıkmamıĢtı. Jusuf (1987: 14-16) beĢ Kosova grubu ayrımını yapar;
Prizren-Mamus, PriĢtina-Janjevo, Mitrovica-Vucitrn, Peç, GnjilaneNovodobro-Dobrićane (bkz. Hafız 1985, Hasan 1987), Tryjarski
(1976, 1990). Balkan Türkçesi lehçelerinin gözden geçirilmiĢ bir
değerlendirmesine gerek olduğunu dile getirir ve farklı zamanlarda
farklı araĢtırmaların yapılmıĢ olmasının ek bir problem olarak ortaya
çıktığını ileri sürer. Diğer araĢtırmalar PriĢtina Üniversitesi‘nde
yapılmıĢ ve basılmamıĢ tezlerden oluĢmaktadır. Çevren (Kosova),
Sesler, Sevinç (Makedonya) gibi dergiler lehçeler için malzeme ve
12
tarifler içerir. Üsküp gazetesi Birlik ara sıra Üsküp, Gostivar yada
Prizren lehçelerinde mizahî yazılar yayımlar.
Németh‘in (1961) ve onun kullandığı birkaç çalıĢmanın dıĢında
Arnavutluk Türk lehçeleri hakkında hemen hiç malzeme yoktur.
Németh‘in zikrettiği kentlere - Tirane, Kruje (Akçahisar), Korçe,
Elbasan, LeĢ, Pogradec (Ġstarova) ve ĠĢkodra ek olarak Durrës,
Saranda, Fier ve Elbasan‘da da Türkler yaĢamaktadır (krĢ. Németh
1961: 9). Ancak bu azınlıkların resmi bir statüsü olmadığı için
lehçeleri hakkında hiçbir araĢtırma yoktur. Arnavutçadaki Türk
fonolojisine ve az miktardaki mevcut veriye dayanarak bu lehçeler
BRT grubuna girmektedir.
Muhtemel temas olgusuyla yapılabilecek dört genelleme
mevcuttur: Ünlü harfin kaynaması, tiz ünlü harfin kaynaması, öncül
geniĢ seslinin düĢmesi yada kaynaması, palatal (damaksı) harflerin
damaksıl hale gelmesi ve /h/‘nin düĢmesi.
Németh‘in belirlediği ilk özellik olan bütün son tiz ünlülerin
/i/‘ye dönüĢmesi hali, Makedonya dilinde /ü/ harfinin olmaması, buna
karĢın /u/ ve /ı/ ünlüsüne en yakın ünlü olan ―schwa‖nın yalın tekil
bitiĢlerden hariç tutulması durumuyla iliĢkilendirilebilir. Arnavutça‘da
/ü/ ünlüsüne benzer sesler yokken, yapısı gereği /ü/, /u/‘ya vurgulu
schwa harfi de belirtisiz isim sonlarında yer alamazlar. Bunun
istisnası, nazal seslilerden oluĢan Geg kelimelerine karĢılık gelen
birkaç Tosk tek hecelisidir. Bu nedenle Kuzeydoğu Anadolu‘da
görülen türden bir eğilim güçlenmiĢ olabilir (aĢağıya bakınız).
Konuyla ilgili bir olgu da, i/ı zıtlığının (Németh‘in ikinci
maddesi) Ģartlı olarak dengelenmesidir. Kakuk (1972), Katona (1969)
ve Jašar-Nasteva (1969), Németh‘in tanımının, Batı Makedonya‘daki
duruma tam olarak karĢılık gelmediğini ifade ederler. Kakuk (1972)
kök ilk ünlüsü ve son ünlüsü için uygun olan beĢ muhtemel tiz dar
ünlü örneği tasvir eder: tiz art damak dar, orta-dar, öncül orta-dar hem
kapalı hem de kapalı-kısa ve tiz öncül dar, örneğin gelır/çarır ~
geler/çarer ~ gele·r/çare·r ~ gelër/çarër ~ gelir/çarir. Balkan
dillerinin hiçbirinin, Epir‘de, Tesalya‘da ve doğu Makedonya‘da
konuĢulan güney Ulah lehçesi dıĢında, fonolojik envanterinde tiz art
damak dar ünlü yoktur. Arnavut, kuzey Ulah, ve çoğunluk Makedonya
ve Güney Sırbistan lehçelerinin hepsinde, farklılıklar göstermekle
birlikte, bir çeĢit bulunur. Üsküp‘teki Makedonlar ve Türklerde,
schwa‘dan daha tiz ve daha art damakta, [i,-]‘ye yaklaĢan bir ünlü
vardır. Korça Tosk Arnavut lehçesindeki vurgulu ―schwa‖da pes,
öncül, açık ve [ä]‘ya yaklĢan bir uygulama vardır. Dahası, orta-batı ve
güneybatı uçlarında konuĢulan Makedon lehçelerinde ve Debar bölgesi
13
Makedoncasında, (ama bizzat Debar bölgesi değil), ―schwa‖ yoktur
(Friedman 1993b). Katona‘ya (1969) göre tiz, art damak, dar ünlü,
bazı BRT lehçelerinde yoktur, ancak Kakuk‘da (1972) bunun tam aksi
bir veri bulunmaktadır. Her Ģekilde, /ö/ gibi, Türkçe /ı/, sistematik
olarak, temas halinde bulunduğu diğer Balkan dilleriyle karĢı karĢıya
kırılgan bir konumda bulunmaktadır. Kuzeydoğu Anadolu‘da da
durum böyledir (aĢağıya bakınız).
/ö/‘nün ve bazen de /ü/‘nün düĢmesi, Balkan dillerinin
hiçbirinde (Arnavutluk‘un Kuzey Geg lehçeleri hariç) /ö/ harfinin
olmaması ve sadece Arnavutça ve ondan etkilenen birkaç baĢka dilin
lehçelerinde /ü/ ünlüsünün olması gerçeği ile iliĢkilendirilebilir. Farklı
Balkan lehçelerinde bu seslerin nasıl ortadan kalktığına dair dikkate
değer farklı Ģekiller vardır: Örneğin Üsküp‘te öyle, şöyle > ü¯le, şü¯le,
Ohrid ve Resende oyle, şule, Prizren‘de dört > dert, Ohrid, Üsküp ve
Gostivar‘da dort, (Ago 1987, Kakuk 1972, Hazai 1959/60, Katona
1969, Jašar-Nasteva 1970, Jusuf 1987). Jašar-Nasteva (1969), Gostivar
Türkçe ses sisteminin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili noktayı açıkça
ortaya koyar. Ibrahimi‘nin (1982) gözlemlerine göre Makedonya
Müslümanlarında sadece /u/ ünlüsü varken, Türkçe konuĢan
Arnavutlar /ü/ ünlüsünü kullanmaktadırlar.
/h/ ünsüzünün düĢmesi olayı ise yerel Slav ve Arnavut
lehçelerinde görülür. Özellikle kelime baĢında ve ünlüler arasında,
örneğin Batı Rumeli Türkçesinde boca > oca, Makedon dilinde hodi
(gidiyor) > odi, Arnavutçadaki buti (baykuş) > uti; BR Türkçesi‘ndeki
daha > daa, Makedonca snaha (gelin) > snaa. Ancak bu
dillerdekinden farklı olarak BRT‘nde /h/ sonda ve ünsüzlerden önce
/f/‘ye dönüĢmez. Örneğin Makedonca beh (Ben... idim) > bef, tahta >
tafta, Arnavutça şoh (görüyorum) > şof, ancak BR Türkçesinde sabah
> saba, tahta > ta¯ta. Németh (1956: 21) /h/‘nin düĢmesinin, Türkçe
konuĢulan bir bölgenin bir kısmında ortaya çıkan son derece karmaĢık
bir olgu olduğuna dikkat çeker. Ancak bu olgu, özellikle temas
dillerinin /h/ harfini ses sistemlerinden çıkardıkları Makedonya ve
Kosova‘da BR Türkçesinin karakteristik özelliğidir (Kowalski 1926,
Boretzky 1975: 153-4, 164-6, Zekeriya 1971: 36,56, Eren 1968).
Ön damak ünlülerinden önceki /k/ ve /g/‘nin palatal hale
gelmesi ve özellikle yerel BRT Türkçesi ve Slav ve Arnavut
lehçelerindeki söyleyiĢ/telâffuz benzerliği, muhtemelen temas halinde
olduğu dillerden etkilendi. Ön damak usülünden önceki palatal ve
damaksıl arasındaki zıtlığın en büyük ölçüde dengelendiği nokta, tam
olarak aynı dengelenmenin Slavca ve Arnavutçada meydana çıktığı
görülür. Meselâ Kosova ve Prilep dahası, BR Türkçesi lehçelerindeki
14
palatalların niteliği Türkçe dıĢındaki temas dillerinkiyle aynıdır. Ön
damak ünlülerinden önceki damaksılların otomatik olarak palatal hale
gelmesi, standart Türkçenin özelliklerindendir.
Ancak palatal hale gelmiĢ damaksılların palato-velar‘a (k’,g’),
palatal affricatelere (ç/c, dz,) veya palatal duraklara (t, d) geçiĢi, aynı
zamanda Kuzeydoğu Anadolu Türkçesinin de bir özelliği olarak,
Balkan Yarımadasındaki (Németh 1961) BR Türkçesinin karakteristik
özelliğidir. Hafız (1985), Ibrahimi (1982), Jašar Nasteva (1969) ve
Jusuf (1987), hepsi bunu BRT‘nin kendisine özgü bir özelliği olarak
tanımlar (krĢ. Asım 1976, Kakuk 1972, Katona 1969, Zajaczkowski
1968).
Ön damak geniĢ ünlülerin düĢmesi, tiz ünlülerin (özellikle tiz
art damak dar) dengelenmesi ve ön damak ünlülerinden önceki
damaksılların palatal hale gelmesi (aynı zamanda ünlü uyumundaki
özellikler) hepsi Kuzeydoğu Anadolu‘da görülmektedir (Brendemoen
1984, 1989, 1992, 1996; Boeschoeten 1991; aynı zamanda krĢ.
Johanson 1978/79, 1992: 227). Bu, paralel bir geliĢme yada BR
Türkçesi için Kuzeydoğu Anadolu kökeninden dolayı ortak bir yenilik
mirasına karĢılık, her biri kendi temas ortamlarında birbirine yaklaĢma
meselesini ortaya koymaktadır. Németh (1961) BR Türkçesi
lehçelerinin Kuzeydoğu Anadolu kökenli olma ihtimalini öne sürer.
BR Türkçesi lehçelerinin Yörük geleneği ile iç içe geçmiĢ ĠslâmlaĢmıĢ
nüfus tarafından konuĢulması, paralel geliĢimin benzerlikler için bir
açıklama olabileceği fikrini ortaya koyar.
BR Türkçesindeki tartıĢmasız bir temas olgusu da, uygun
temas dillerinin ve lehçelerinin tümünde görülen /s/ (ts) sesidir.
Yalnızca yabancı kelimelerde değil, aynı zamanda son eklerde de yer
alır. lonats ‗bardak‘, tsapo ‗keçi‘, dayitsa ‗teyze‘, < dayı, okuydžitsa (=
okuyucu) ‗birini düğüne davet eden kadın‘ (Jašar-Nasteva 1970)./g, v,
z/ harflerinin seslendiriliĢi, örneğin yüz için yüs (Jusuf 1987: 73) hem
Makedon hem de yerel Arnavut dilinde (Sırpçada değil)
bulunmaktadır.
Ġbraihimi‘ye (1982) göre ön damak bir ünlüden sonra gelen
açık bir /l/‘nin velar hale getirilmesi, bir durak ya da ünsüz harften
önce geliyorsa, örneğin bülbül yerine [bü¬bü¬]‘deki gibi, Müslüman
Makedon Türkçesiyle bağlantılıdır (örneğin [bü¬bü¬]‘deki gibi). Bu,
Makedon Türkçesi [bü¬bül] ve Kosova Türkçesine, [bülbül], karĢıt bir
durumdur. Makedon ve Arnavut dillerinde, açık /l/ ile velar /l/ arasında
ses bakımından bir zıtlık olmasına karĢın, bu zıtlığın Makedoncada son
derece az bir iĢlevi vardır ve çoğunlukla iki ses tamamlayıcı bir düzen
içindedir. (Yalnızca /l/ nadiren bir sessizden, geri sesliden önce veya
15
kelime sonunda yer alır). Arnavutçada, ne var ki, iki ses her ortamda
birbirine zıttır. Makedonya‘daki BR Türkçesinde ise eğilim /l/ harfinin
Türkçenin yayılma kurallarından ziyade Makedoncaya uygun olması
yönündedir. Buna karĢın Arnavutçanın hakim temas dili olduğu
Kosova‘da ise durum böyle değildir.
Jašar-Nasteva (1969) ve Jusuf (1988: 67-68) tarafından
aktarılan bir diğer olgu, temasın bir sonucu olarak, ikililerin düĢmesi
(elli > eli) ve ilk harf kümesinin (spanak ve ıspanak gibi) gözardı
edilmesidir.
Morfofonolojide, sesli uyumunun yokluğu temasın yol açtığı
bir olgu olabilir, ancak kanıtlar muğlâktır. Temas dillerinde ünlü
uyumunun yokluğu belirli bir ekin genelleĢtirilmesini veya öncül/geri
uyumunun, dudaksı olmayan uyumunun bozulmasını etkilemiĢ
olabilir. Öte yandan bu özelliklerin bazıları yenilik getiren lehçelerle
temas olmamasından muhafaza edilmiĢ çok eski kelimeler olabilir.
Tekrar söylemek gerekirse, Kuzeydoğu Anadolu ile olan benzerlik,
paralel arkaizm, geliĢimde paralellik veya günümüzdeki bağlantı
meselesini gündeme getirmektedir (Johanson 1978/79, 1992: 223,
Brendemoen 1992, Boeschoeten 1991).
Kelime değiĢimleri için hitapta kullanılan -o soneki, örneğin
babo ya da abo gibi (Bayram 1985), ödünç alınmıĢ bir ek olarak ele
alınabilir. Ancak örnekler belirli birkaç sözlük maddesiyle sınırlıdır ve
ödünç alınmıĢ ifadeler olarak ele alınabilir. Tedrici -y eki bir temas
olgusu olmadığı gibi, BR Türkçesi lehçelerinin tamamının
karakteristik bir özelliği de değildir (Jašar-Nasteva 1970, Kakuk 1972,
Mollova 1962).
Türevsel morfoloji birkaç ödünç alma durumu göstermektedir:
Özellikle diĢil isimlerin Slav belirleyicileri (-ka, -itsa) ve küçültme
ekleri (-çe); örneğin baldıska (baldız), dayitsa (dayı) (Jašar-Nasteva
(1970), küçültme eki insançe (Kakuk 1972), Memetçe (Mollova
1968:119). Arnavutça‘nın bu morfolojiye bir katkısı yok gibi
görünmektedir. Belki de bu tür belirleyiciler daha incelikli olduğundan
(-ë, -e diĢil belirleyicileri), fonolojik olarak yabancı olduğundan (-th
küçültme eki), ya da bizzat Slavcadan (-kë/-ka küçültme eki) alınmıĢ
olduğundan böyledir.
Türkçe dıĢındaki Balkan dillerindeki en verimli üç Türkçe son
ek mutatis mutandis, -ci, -li, ve -lik (Friedman 1996) aynı zamanda,
BR Türkçesinde, temasın ilk sonucu olarak standart Türkçede
olduğundan daha verimlidir: Örneğin akşamlık Sırpçada akşamluk
buna karĢın standart Türkçede akşam yemeği, devletçi‘ye karĢılık
16
devlet adamı (krĢ. Teodosijevič 1985, 1987, 1988, aynı zamanda
Mollova 1968: 118).
Morfosentatik bakımından BRT‘nin en dikkat çekici temas
kökü özellikleri, yönelme/kalma durumu karıĢması, iĢaret zamiri ile
isimler arasındaki sayı uyumu ve tamlayan-tamlanan halinin tersine
çevrilmesidir.
Makedon ve Arnavut dillerinde, ‗bir yöne doğru hareket‘ ve
‗konum‘ ifadelerinin anlamı, aynı edatlara yüklenmiĢtir. Örneğin
Makdeonca živee/odi vo Skopje, Arnavutça banon/shkon në Shkup
‗Üsküp‘te yaĢıyor‘/‘Üsküp‘e gidiyor‘. Sırpça yönelme ve kalma
durumu örnekleri de karıĢıktır. Kakuk (1972) ara sıra kalma durumu
örnekleri aktarmıĢ olsa da, genellikle Örnek 1‘de görüleceği gibi,
BRT‘de genelleĢtirilen durum kalma durumundaki için geçerlidir:
(1) Üsçüp‘te cidam (=Üsküb‘e gidelim) (Jusuf 1987: 89).
Temas dillerinde, uygun edatların asıl anlamları lokatifti ve bu
durum Türkçe lokatifteki örneğin son ekinin aynı fonoloji CV yapısına
sahip olduğu gerçeğiyle birleĢtirildi. Bu arada, ona karĢılık gelen
edatlar, genelleme için, durumun seçimine katkıda bulunmuĢ olabilir.
Makedonya ve Kosova‘daki Türk okulları için hazırlanmıĢ
okul kitaplarındaki BRT‘de ortaya konmuĢ, ancak henüz açıkça
tanınmamıĢ bir olgu da, bu çocuklar yerine bunlar çocuklar
örneğindeki gibi, tamlayan konumundaki çoğul isimlere konulan çoğul
son eklerin kullanımıdır (Yusuf 1971: 47). Tıpkı tamlayanın da, ismin
de çoğul biçiminin morfolojik belirleyenlerin taĢıdığı, aynı anlamdaki
Makedonca ovie deca, Arnavutça këta fëmijë modelinde olduğu gibi.
Makedonya ve Kosova‘daki Türk çocuklarına bu birleĢtirmenin
―yanlıĢ‖ olduğunun söylenmesi, bu yanlıĢın yapıldığını gösteriyor.
Aidiyet bildiren izafet yapısı içindeki tamlayan ile tamlananın yer
değiĢtirmesi, standart Türkçeye uymamakla birlikte, Hint-Avrupa
temas dillerini model almasıyla açıklanabilir. Familiasi adamën
(Katona 1969: 165), babasi Alinin (Ibrahimi 1982) (adamın familiasi,
Alinin babası). Arnavutça familje i njeriut, babai i Aliut, Makedonca
familijata na čovekot, tatko mu na Ali (Makedon ve Bulgar dilleri aynı
zamanda tamlanan-tamlayan sıralamasına da olanak sağlamaktadır ki
bu Slavcada pek rastlanılmayan bir durumdur: na Ali Tatkomu).
Ses bilgisi morfolojisine göre temas olgusu, isim-fiiller söz
konusu olduğunda belirsiz formları ortadan kaldırma eğilimi gösterir
ve bitiĢtirmeden analitikliğe doğru bir hareket sergiler. Her iki eğilim
de BRT yapılarında açıkça kopyalanmıĢ olan Hint-Avrupa balkan
dillerinin bir karakterisliğidir. Bu eğilimler, mastar yerine dilek-istek
kipini veya Ģart kipini kullanarak, soru yada olumsuzluk eklerinin
17
yerine kelime yada ifadeler kullanarak, ve çekilmiĢ fiil formları ve
bağlaçlarla sıfat-fiil yapılarını yer değiĢtirerek gerçekleĢtirilir.
Matras (1990, 1996) Makedon BRT‘deki dilek kipinin mastar
cümleciği ile yer değiĢtirmesinin kökeni ve önemini inceler. Bu,
genelde BRT‘de gerçekliği tasdik edilmiĢ bir olgudur (Mollova 1968,
JaĢar-Nasteva 1970, Eckmann 1962, Kakuk 1960, 1972, Németh 1965:
97,109). Aynı zamanda Batı Rumeli Türkçesi ve Gagavoz dilinde de
görülür.(Mollova 1962,Guzev 1962, Mollov ve Mollova
1966,Gajdarz‘i 1973, Pokrovskaja 1964: 210, 1979). Dolaylı emir
kipinin ve amaç cümleciklerinin ifade edilmesi için dilek-istek kipi
veya üçüncü tekil emir kipinin kullanılması baĢka türk dillerinde ve
lehçelerinde de karĢımıza çıkıyor ( Kakuk 1960, Mollov ve Mollova
1966). Ancak Balkan Türkçesinde çok daha yaygın ve çok daha sık
olarak kullanılması Türkçe dıĢı Balkan dillerinin etkisini göstermesi
bakımından önemlidir. Yaygın Türkçe kullanımı, da ve të
kelimecikleri kullanan ve her biri kendi dillerinde dilek, istek
durumlarında görev yapabilen Makedonca ve Arnavutçadaki ikincil
cümleciklerinden kopyalanmıĢ görünmektedir. (bkz. Friedman 1985).
Gereklilik ifadesi taĢıyan aĢağıdaki örenkler tipik olarak BRT
kullanımını yansıtıyor ve beraberlerinde Makedonca ve Arnavutça
karĢılıkları da verilmiĢtir.
(2) Lâzım gideyim (zekeriya 1978:.38) Treba da odam/duhet të
shkoj
(3) O köylerde lazım büyük agitatsiya yapılsın (Jasˇar-Nasteva
1957: 149) vo tie sela treba da se napravi golema agitatsija/të këta
fshatra duhet të bëhet agjitecion i madh
4 ve 5 numarali örnekler dilek kipine örnek verirken, 6. örnek
çeĢitli fiil çekimlerinin arkasından gelen Ģart kipini gösterir. Bu
çekimli fiiller standart Türkçede mastar cümleciği alırken, Makedon
ve Arnavut dillerinde da/të cümleciği alır.
(4) Çocok celdi ekmek alsın (Jusuf 1987: 132) ‘Çocuk ekmek
almaya geldi’
(5) Başlayacam çelşam (Zekeriya 1976:.7) ‘Çalışmaya
başlayacağım’
(6) Başladi yalan söylesa (Kakuk 1972: 246) ‘Yalan söylemeye
başladı’
7 ve 8. örnekler Slavca Ģablonları temsil eder. 7 numaralı örnekte
Türkçe soru-ihtimal ifadesi, standart Türkçedeki karĢılığyla, yani
Slavca ―mümkün mü‖ anlamındaki može li modeline dayanan olur mu
cümlesiyle yer değiĢtirmiĢtir. Örnek 8‘de ise da-(dilek kipi) eki ve
olumsuzluk ekiyle birlikte oluĢturulan Makedonca gelecek zaman
18
olumsuzu, BR Türkçesinde ona karĢılık gelen bir yapı tarafından
aynen kullanılmıĢtır.
(7) Olor mi sizde celam (Yusuf 1977: 67) = Size
gelebilirmiyiz/Može li kaj vas da dojdeme‘
(8) Yoktur bizimle gelesin (Zekeriya 1976: 67) = Bizimle
gelmeyeceksin / Nema so nas da odiĢ‘
Br Türkçesinde çeĢitli bağlaçların ödünç alınması ve
kopyalanması edat yapılarının azalması ya da bertaraf edilmesi
sonucunu doğurur. ĠliĢkilendiren veya düzenleyen bağlaçların söz
dizimsel olarak kopyalanması, aynı zamanda Matras (1996)
Tarafından da TartıĢılan bir konudur. (ayrıca bkz. Johanson 1975).
Özellikle ‗ne‘ kelimesinin Makedoncadaki Ģto kelimesini model
alarak, bir bağlayıcı olarak kullanımı dikkat çekiçidir. Örnek 9 ve
10‘da bu durum gösterilmektedir.
(9) Çocoklar yemiĢlar pogacay em oumay ne cetırdım (Yusuf
1987: 108). Çocuklar getirdiğim poğaçayı ve elmayı yemiĢler.
(10) Cetır o çitabi ne verdım sana (Sana verdiğim kıtabi getir)
(Yusuf 1977: 65).
Ne zaman ifadesinin Makedonca koga ve Arnavutçada kur
kelimelerinden olduğu gibi , hem bir bağlaç hem de soru ifadesi
biçiminde kullanımı, sıfat-fiil yapılarını ortadan kaldırmaya yarar
(Kakuk 1972, Németh 1965: 110, Mollov ve Mollova 1966),
(11) Ne zaman giitk sinemaya (Zekeriye 1976: 10-2) ‗Ne
zaman ki sinemaya gittik.‘
Özellikle niçin kelimesi, soru ifadesi olarak kullanıldığı gibi,
günlük Makedoncada zoşto/zaşto, Arnavutçada pse taklit edilerel,
‗çümkü‘ anlamında da kullanılmakatadır.
(12) SıkılmıĢ, niçin padiĢadan bir ay mektup yok imiĢ (Kakuk
1972:261) ‗PadiĢahtan bir ay boyunca mektup alamadığı için
endiĢelenmiĢ.‘
Teklit yoluyla kullanım örneklerine ek olarak, Arnavutçadaki
se (ki, için) ve Slavcadaki a (ve /fakat) gibi ödünç alınmıĢ bağlaçların
kullanımına birkaç örnek verelim (karĢ. Matras 1996):
(13) Bu cece celemem se çok var isım (Yusuf 1977: 67) Bu
gece gelemem çünkü çok iĢim var‘
(14) Bu adamın kerisi ülmiĢ a çocugi ufak kalmiĢ ‗Bu adamın
karısı ölmüĢ ve küçük çocuğu kalmıĢ‘
Johanson (1975 ve Maras (1996) burada aynen alınarak
kullanılan yapıların hakiki bir bypotaxis (adılların bağlaçlarla olan
iliĢkisi) temsil edip etmeyeceği sorusunu ve ödünç alınmıĢ bağlaçları
kullanmak için anlatım motivasyonları meselesini ortaya atarlar. Bu
19
örneklere BR Türkçesi kelime türetme sistemindeki baĢitleĢtirmeleri
temsil etmektedr ki bu, mastar halindeki fiillere oluĢturulmuĢ yapılar
lehine,
sıfat-fiil
formlarının
dıĢarıda
bırakılmasıyla
gerçekleĢtirilmektedir ve teas halinde olduğu balkan diline onu daha
da yaklaĢtırmaktadır. BR Türkçesi kelime sıralamsı da aynı zamanda
temastan etkilenmiĢtir. Günlük standart Türkçe büyük ölçüde kelime
sıralamasında yazı dilinde olduğundan daha fazla çeĢitliliğe imkan
tanırken BR Türkçesi standart Türkçede belirlenmiĢ olan kelime
sırasını belirlememiĢtir. Bu da (belirlenmiĢ kelime sırası konusunda
ciddi bir özgürlük sunan) Hint-Avrupa temas dillerinin etkisiyle
olmuĢtur. Örneğin standart Türkçe açısından Erol’dur iyi öğrenci dil
bilgisi bakımından yanlıĢlık yoktur. (Zekeriya 1976: 7). BelirlenmemiĢ
Br Türkçesinde bu cümlenin Ġnglizce karĢılığı ‗Erol is a good student‘
olacaktır (Makedonca Erol e dobar uçnik). Oysa standart Türkçede bu
ifade daha ziyade, ‗Ġyi öğrenci olan Erol‘dur‘ anlamına gelmektedir.
Bu nedenle Br Türkçesinde fiil , standart Türkçede olduğundan daha
fazla cümlenin baĢında ya da baĢka bazı kesin olmayan konumlarda
bulunur (Yusuf 1988: 132, YaĢar Nasteva 1970, Katona 1969, ayrıca
Doğu Rumeli Türkçesi için Mollov ve Mollova 1966 ve Gagavuz dili
için Doerfer 1959, Pokrovskaya 1979). AĢağıdaki örnekler Slav ve
Arnavutça dili etkisi altındaki BRT‘nin tipik kelime sıralamasını
gösterir (BaĢka örnekler için bkz.Teodosijeviç‘):
(15) Babasi Ali‘nin her gün gider pazara alsın alma. (Ġbrahim
1982:53) ‗Ali‘nin babası her gün pazara elma almaya gider‘
(16) Açan idin Ohri‘de (Zekeriya ve Bugariç 1976:.14)
‗ohri‘de neredeydin
(17) Oynadılar çoceklar bütün gün sokakta (Yusuf 1987: 132)
BRT kelime hazinesi temas dillerinden çok yoğun bir biçimde
etkilenmiĢtir(YaĢar-Nasteva 1957,1970). Sosyo-lingüstik durum göz
önüne alındığında bu durum normaldir. Bulgaristan‘da hükumet daha
da ileri giderek, yerel Türk lehçelerindeki Bulgarca kelimelerin
sayısını artırmak için ‗yasak‘ Türkçe kelimeler ve onların ‗dogru‘
Bulgarca karĢılıklarını yayımlamıĢtır. (bkz. Rudin ve Eminow 1993).
1980‘li yıllarda azınlıklarla ilgili dil politikaları genel olarak
komĢularına göre daha iyi durumda olan Makedonya, sınırları
dahilindeki Türkçe ve Arnavutça yer isimlerinin yazılı basında
kullanımına müdahale etmiĢ, örneğin Türkçe ve Arnevutça Manastır’a
karĢılık Makedonca Bitola’da ısrar etmiĢtir (Freidman 1993a).
Makedonya‘nın BR Türkçesi lehçelerinde her temas durumuna
açık olmayan ve çevrelerine oranla daha kendine özgü olan kelime
olguları mevcuttur. Yeni kelimeler türetme konusunda BR Türkçesi
20
yazılı basını bazen kraldan çok kralcı olabilmektedir. Yeni türetilmiĢ
bir kelime Türkiye‘de itibar görmezken, BR Türkçesi yazılı basınında
yer bulabilmektedir. Standart Türkçede Arapçadan alınan şey
kelimesine karĢılık BR Türkçesinde nen kelimesinin kullanılması gibi
(Teodosijeviç‘ 1987: 187). Belli bir konuya özgü gündelik BR
Türkçesinin kelime hazinesi ile ilgili bir özelliği, temas dili tarafında
ödünç alınan ve daha sonra değiĢtirilen kelimelerin tekrar ödünç
alınmasıdır. Bu nedenle Makedon ve Arnavut dillerinin ―Türkçülüğü‖
BRT‘de, yeniden ödünç alındığında, temas unsurları olur:
(18) piper = biber (Zekeriya 1976:.17,krĢ. Caferoğlu 1959:
250).
(19) demirliya = demirli (Bayram 1987)
BRT‘nin özellikleri, dil temasındaki etkileri, iĢleyiĢi ve
ideolojisi bakımından biçok ilgi çekiçi soru ortaya koyar. Fonolojik
açıdan en dikkate değer olgu, temas dillerinde temsil edilmeyen sessiz
ve seslilerin dıĢarıda brakılmasıdır. Örneğin /ö/ ve /h/, tiz geri dar/i,/‘nin daha merkezi bir noktaya, ya da değiĢtirilmiĢ bir konuma gitmesi
ve dental affricate olanh .c.‘nin ortaya çıkıĢı. Ön damak ünlülerinden
önce velar harflerin palatal hale getirilmesi ve palatal affricate lerle
kaynaĢması, aynı zamanda temas dillerindeki süreçle paralellikler
gösterir. Tıpkı ikililerin bertaraf edilmesi ve /l/‘nin ele alınıĢı gibi
sessel süreçlerde olduğu gibi BR Türkçesi lehçelerinin fonolojik
envanteri, temas halinde oldukları Türkçe dıĢı lehçelerinkine oldukça
benzer.
Morfonoloji açısından, sesli uyumu sistemindeki karıĢıklık,
muhtemelen eski kelimelerin yanında, aynı zamanda temas edilen
dildeki sesli uyumu noksanlığını da yansıtır (genellikle lokatif
yönünde olmak üzere). Datif ve lokatif karıĢıklığın, Türkçe kelime
türetme Ģeffaflığının temasa açık olmadığı iddiasına karĢı ilginç bir
örnek olmasına rağmen (krĢ. Johanson 1992: 231), Br Türkçesindeki
kelime değiĢimleri etkilenmeden kalmıĢtır. Ne var ki kelime ve türeve
iliĢkin olarak ele alınabilecek olan bu durum ve hitap ifadesi, bütün
olarak BR Türkçesi kelime değiĢim sisteminin ciddi biçimde direnç
gösterdiğini kanıtlıyor ( Çekimli fiil cümleciğinin çekimsiz cümlecikle
yer değiĢtirmesi de kelime değiĢimini etkilemektedir. Ancak Ģimdiye
kadar sadece kelime değiĢiminden söz dizimine doğru bazı bilgi
türlerini nakletmek için bir değiĢim meydana geldi). Canlı varlıklar
için kullanılan diĢil belirleyicilerin ödünç alınması örneğinde olduğu
gibi, temas dillerinin farklılık gösterdiği yerlerde yada küçültme
belirleyicileri örneğinde olduğu gibi, özellikle dikkat çekici yerlerde,
türetme sisteminin kesinlikle etkilendiği bir gerçektir. Temas edilen
21
dillerde verimli olan doğal eklerin, ödünç alındıktan sonra
verimliliklerinin abartılmıĢ olması da dikkat çeken bir durumdur.
Standart Türkçe ve Balkan dillerinin en çarpıcı farklılıklarının
göründüğü söz dizimi sahası, BR Türkçesinin güçlü uyum sağlama
eğilimini göstermektedir. Ġsim cümlelerinde, datif ile lokatif iĢlevlerini
karıĢtırma, tamlayan uyumunun Ģablonunu kopyalama ve tamlanantamlayan kelime sırasını kullanma eğilimi vardır. Fiil cümlesinde ise
eğilim, çekimli (dilek/istek yada Ģart) formlarla mastarları ve analitik
bağlaçlarla sıfat fiilleri değiĢtirme yönündedir. Soru ve olumsuzluk
forumunun yerini bile bazen Slav modellere dayalı kelimeler
alabilmektedir. Cümledeki kelime düzenine bakıldığında BR
Türkçesinde kuvvetli bir temasın etkileri görülmektedir.
Fonolojik sistemi etkilemiĢ olan yabancı kelimeler ve kopyalama
yoluyla kullanım (cakque) dıĢında, kelime hazinesi ele alındığında,
Ģimdi standartlaĢma merkezlerinin uzağında ve etki altında olan, ama
bir zamanlar hakim dil olan BR Türkçesinin durumuna özgü olgular
mevcuttur. Yabancı bir kelimeyi ödünç alan bir dilden, o kelimenin
ödünç alındığı Ģekliyle yeniden ödünç alınması olgusu, hakimiyet
iliĢkilerinde bir değiĢimi yansıtır. Benzer Ģekilde eskiden gündelik
hayattan devlet idaresine kadar her alanda her çeĢit Slavca ifadenin
kaynağı Türkçe iken, Ģimdi durum tam tersine dönmüĢtür. Slavca (ve
sayısal üstünlüğün olduğu bölgelerde Arnavutça) BR Türkçesine pek
çok ödünç kelime veren bir kaynak iĢlevi görmektedir.
Bu durum, Arnavut etkisi karĢısında Slavca meselesini ve BR
Türkçesinin
sosyo-lingüistik
konumu
meselesini
gündeme
getirmektedir.
Özellikle Batı Makedonya‘da Arnavutça ile Makedonca arasında
amansız bir rekabet sürmektedir ki, bu yüzyılın baĢında biri kendini
çoktan ispat etmiĢtir (Selišçev 1931: 11-12). Pek çok durumda
dillerden herhangi biri temas olgusunun kaynağı olabilmekte ve asıl
kökü birine atfedilmesi ısrar edilmekte, ideolojik renkler
olabilmektedir.
Dahası Türkçenin baĢka dilleri konuĢanlar tarafından sık sık
benimsendiği gerçeği, BR Türkçesinin yeni bir kelime hazinesi
edinmiĢ bir Balkan dili olarak değerlendirilebileceği yönündeki sorunu
gündeme getirmektedir.
22
ÖZET
Türkçenin Balkan dilleri üzerindeki etkisi hakkındaki araĢtırmalar,
Balkan dil bilimi alanıyla ilgili en öncelikli konulardan biridir (Miklosich
1884) ve Türkçenin Balkan dilleri üzerindeki etkisi hakkında pek çok
çalıĢma olmasına karĢın (bkz. Hazai ve Kappler 1999, Jas‘ar-Nasteva 2001),
aksi yöndeki etki üzerine yapılan çalıĢmalar daha azdır (Tietze 1957, JašarNasteva 1957, Kakuk 1972, Ibrahimi 1982, Jusuf 1987, Teodosijeviç 1985,
1987, 1988, Johanson 1992, Matras 1990, 1996). Balkan Türkçesi
lehçelerinin anlatımı (özellikle Bulgaristan‘dan; Erimer 1970, Gülensoy
1981, Hasan 1987,) genelde böylesi bir temas olgusunu ele almamıĢtır. Bu
makalede, uygun olan civar bölgelere atıflarla birlikte Makedonya
Cumhuriyeti‘nin Türkçe lehçeleri Batı Rumeli Türkçesinin parçası olarak
(Németh 1956; bundan sonra BRT) tasnif edilerek, temas edilen diller
açısından ele alınmaktadır (BRT‘nin kapsamlı bir kaynakçası için bkz. Hazai
1978: 115-22, Tryjarski 1976, 1990 aynı zamanda Asım 1976, Doerfer 1959,
Eren 1968, Gülensoy 1993, Hafız 1976, Jas‘ar-Nasteva 1971/72, Jusuf 1987,
Pokrovskaja 1964, 1974, 1979, Schmaus 1968).
ABSTRACT
The researches related to the effects of the Turkish language on the
other Balkan languages are the prior topics in the field of the Studies
of the Balkan Languages. On the other hand, researches about the
effects of the contrary are few. In general, there is no link mentioned
in the Studies of the Turkish Dialect in the Balkans. In this article, the
Turkish Dialect in the Republic of Macedonia together with (also
pointing on) the other dialects in its neighborhood are considered, and
ranged as parts of the West Rumelian Turkish.
23
KAYNAKLAR
Ago, A. 1987, Ġsveç‘te çalıĢmakta olan Makedonya‘nın Resne Bölgesinden
Türk ĠĢçi Ailerinin KonuĢma Dilindeki DeğiĢmeler. BeĢinci Milletler
Arası Türkoloji Kongresi: Tebliğler 1. Türk Dili, cilt 2. Ġstanbul:
Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. 7-15.
Akan Ellis, B. 2000. ―Shadow Geneologies: Memory and Identity among
Urban Muslims in Macedonia‖ Ph. D. Dissertation. The American
University.
Asım, M. 1976 ―Prizren civarında MamuĢa Köyünde Düğün Türküleri, I.
Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C. I. 1-7. Ankara:
Ankara Üniversitesi.
Bayram, I. 1985. Sırp-Hırvat ve Arnavut Dillerinin Kosova Türk Ağızlarına
Etkisi (Interview with Prof. Dr. Nimetullah Hafız). Birlik II/5. 15.
Bernštejn, S. B. 1968 ―Les languages turkes de la Péninsule des Balkans et
l‘union des langues balkaniques‖, Actes du Premier congrés
international des études balkaniques et sud-est européens, C. VI. 73-79.
Sofia: BAN.
Birlik, Tri-Weekly Turkish-language newspaper published in Skopje.
References have the following format: date. month. year: page.
Boeschoten, H. 1991. Aspects of Language Variation. in: Turkish Linguistics
Today, ed. by Hendrik Boeschoten and Ludo Verhoeven. Leiden: Brill.
150-76.
Boretzky, N. 1975, 1976. Der Türkische Einfluss auf das Albanische. I-II.
Wiesbaden: Harrassowitz.
Brendemoen, B. 1984. A note on the retraction of labial front vowels in the
Turkish dialect of Trabzon. Riepmočála: Esays in honor of Knut
Bergsland. Oslo: Novus Forlag. 13-24.
—, 1989. Trabzon Çepni Ağzı ve Tepegöz hikâyesinin bir Çepni varyanı.
Trabzon Kültür Sanat Yıllığı 1988-89. 13-22.
—, 1996, Phonological Aspects of Greek-Turkish Language Contact in
Trabzon. Conference on Turkish in Contact, Netherland Institute for
Advanced Study (NIAS), Wassenaar, 5-6 February, 1996.
—, 1992. Some Remarks on the Vowel Harmony in a Religious dialect Text
from Trabzon. In: Altaic Religious Beliefs and Practises, ed. by G.
Bethlenfalvy. Budapest: Hungarian Academy of Sciences. 41-57.
Bugariç, Recep. 1976. Dilimizi Öğrenelim: Sınıf IV. Skopje: Prosvetno Delo.
—, 1978. Dilbilgisi: Sınıf VII. Skopje: Prosvetno Delo.
Caferoğlu, A. 1959. ―Die anatolische und rumelische dialekte‖, Philologiae
Turcicae Fundamenta, I. 239-260. Wiessbaden: Harrassowitz.
—, 1964. ―Anadolu ve Rumeli Ağızları Ünlü DeğiĢmeleri‖, Türk Dili ve
AraĢtırmaları Yıllığı Belleten, 1-33.
24
Doerfer, G. 1959 ―Das gagausische‖, Philologiae Turciae Fundamenta ,
I.260-71. Wiesbaden: Harrassowitz.
Eckmann, J. 1962 ―Kumanova (Makedonya) Türk ağzı‖ , Németh armağanı
111-144 Ankara.
Eren, ı. 1968. ―Manastır Türklerinin Bazı Hıdrelez Adetleri‖ , Türk kültürü,
6. 557-559.
Erimer, K. 1970 ‗Anadoluve Rumeli Ağızları Üzerinde Bir Bibliyografya
Denemesi‘ , Türk Dili AraĢtırmaları Yıllığı Belleten, 211-236.
Friedman, V. A. 1982. Balkanology and Turcology: West Rumelian Turkish
in Yugoslavia as Reflected in Prescriptive Grammar. Studies in Slavic
and General Linguistics, C. 2, Amsterdam: Rodopi. 1-77.
––, 1985. Balkan Romany Modality and Other Balkan Languages. Folia
Slavica, 7,3. 381-389.
––, 1986. Turkish Influence in Modern Macedonian: The Current Situation
and Its General Background. Festschrift für Wolfgang Gesemann,
Band 3, Beiträge yur Slavischen Sprachwissenshaft und
Kulturgeschichte. (Slavische Sprachen und Literaturen Band 8), ed. by
Helmut Schaller. München: Hieronymus. 85-108.
––, 1993a. Language Policy and Language Behavior in Macedonia:
Background and Current Events, Language Contact, Language
Conflict, ed. by Eran Fraenkel and Christina Kramer. Peter Lang: New
York. 73-99.
––, 1993b. Macedonian. The Slavonic Languages. ed. by B. Comrie and G.
Corbett. London: Routledge. 249-305.
––, 1996. the Turkish Lexical Element in the Languages of the Republic of
Macedonia from the Ottoman Period to Independence. Zeitschrift für
Balkanologie. C. 32.
Gadžieva, N. Z. 1973. Osnovny puti razvitija sintaksičeskoj struktury
tjurkskix jazykov. Moscow: Nauka.
Gajdarži, G.A. 1973 Gaguzskij sintaksis. KiĢinau: ġtiinta.
Gülensoy, T. 1981 Anadolu ve Rumeli Ağızları Bibliyografyası. (Milli
Folklor AraĢtırma Dergisi Yayınları, No: 33). Ankara: Kültür
Bakanlığı.
––, 1993. Rumeli Ağızlarının Ses Bilgisi Üzerine Bir Deneme. Kayseri:
Erciyes Üniversitesi.
Guzev, V.G. 1962 ―opisanie tureckogo govora sela Krepća tyrgovištenskogo
okruga v Bolgarii‖, Balkansko Ezikoznanie 5, 2. 57-85.
Hafız, N. 1985. kosova Türk Ağızlarında ―k>ç‖ ve ―g>c‖ Ünsüz
DeğiĢmeleri. BeĢinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi: Tebliğler1.
Türk Dili, cilt 1. Ġstanbul: Ġstanbul Üniverstesi Edebiyat Fakultesi 12729.
Hafız, T. 1976 ―Prizen‘de Türk Halk Türküleri ve Kaynakları‖, Türk
Folkloru AraĢtırmaları Yıllığı, 116-140
25
Hasan, H. 1987. Yugoslavya‘da Türk Halk Edebiyatı Üzerine Yapılan
Derleme Çeviri ve AraĢtırmalar Üzerinde Bir Bibliyografya. Türk Dili
AraĢtırmalar Yıllığı Belletten.(1984). 315-38
Hazai, G. 1959/60 ―Beitraege zur Kenntnisder türkischen Mundarten
Mazedoniens‖, Rocznik orientalistyczny, 23, 2. 83-100.
––, 1961 ―Contributions á l‘historie d‘une limite dialectale dans les
Balkans‖, Orbis, 10. 15-19.
––, 1963. rumeli Ağızları Tarihinin Ġki Kaynağı Üzerine. Türk Dili
AraĢtırmaları Yıllığı Belleten (Türk Dil Kurumu Yayınları 234) 117120.
––, 1964. ―Mes enquetes sur les parlers turcs des Balkans‖,
Communications et rapports du Premier congres ınternatıonal de
dıalectologıe generale, C. II. 85-90. Louvain: Centre ınternatıonal de
Dialectologie generale de l‘Universite catholıque de Louvain.
––, 1978 Kurze Einführung in das Studium der Türkischen Sprache.
Wiesbaden: Harrassowitz.
Hazai, M. And G. Kappler. 1999. Der Einflus des Türkischen in
Sudosteuropa., Handbuch der Südosteuropa-Linguistik, ed. By Uwe
Hinrichs. Wiesbaden: Harrassowitz. 649-75.
Ibrahimi, S. 1982. Ndikimi i gjuhes shqipe në rrafshin fonologjik të
turqishtes së folur në maqedoni dhe Kosovë. Studime filologjikë 36
(19), 2. 51-61.
Jašar Nasteva, O. 1957 ―Vlijanieto na makedonskiot jazik vrz albanskite I
turskite govori vo Makedonija‖, Makedonski jazik, 7, 2. 147-64.
–– 1969 ―Za nekoi fonoloski izmeni vo govorot na turskoto naselenie vo
Gostivarsko‖, Godisen zbornik na Filozofskiot fakultet na
Univerzitetot vo Skopje, 21. 339-44.
––, 1970 ―Turskiot govor vo gostivarskiot kraj‖, Zbornik za Gostivar, 269306. Gostivar: Sobranie na Opstinata Gostivar.
––, 1971/2 ―Bilingualitaet bei der tuerkischen Bevölkerung in der Gegend
von Gostivar und dadurch bedingte phonologische Veraenderungen in
ihrem Dialekt‖, Zeitschrift für Balkanologie, 8. 54-83.
––, 1986. ― Prilog kon prouçuvanjeto na Jurucite od Radoviško‖,
Etnogenezata na Jurucite i nivnoto naseluvanje na Balkanot, ed. by
Krum Tomovski et al. Skopje MANU. 125-146.
––, 1992. Soziolinguistische aspekte des makedonischen und der anderen
sprachen in der Republik Makedonien. Welt der Slaven 37 (NS 16) 1/2
. 188-210.
––, 2001. Turskite leksicki elementi vo makedonskiot jazik. Skopje:
Institut za makedonski jazik.
Johanson, L. 1978/79 (=1981). The indifference stage of Turkish suffix
vocalism. Türk Dili AraĢtırmaları yYıllığı Belleten. 151-56. (rep. 1991;
Linguistische beitraege zur Gesamturkologie. Budapest: Akadémiai
Kiadó. 71-76).
26
––,
1975. Some remarks on Turkish ―hypotaxis‖. Ural-Altaische
Jahrbücher 47. 104-18. (rep. 1991. Linguistische beitraege zur
Gesamtturkologie. Budapest: Akadémiai Kadiò).
––, 1992. Strukturelle Faktoren in Türkischen Sprachkontakten.
(Sitzungsberichte die wissenschaftlichen Gesellschaft an der Johann
Wolfgang Goethe-Universitaet Frankfurt am Main Band XXXIX, Nr.
5). 163-299. Stuttgart: Farnz Steiner Verlag.
Jusuf, S. 1987. Prizrenski Turski Govor. Prishtina: Jedinstvo.
Kakuk, S. 1960 ―Constructions hypotactiques dans le dialecte turc de la
Bulgarie occidentale‖, Acta Orientalia Hungarica, 11. 249-57.
––, 1972 ― LE Turc de la Macédoine de l‘Ouest‖, Türk Dili AraĢtırmaları
Yıllığı Belletenö 57-194ç
Kowalski, T. 1926 ― Osmanische-Türkische Volkslieer aus Mazedonien‖,
Wiener Zeitschrift fur die Kunde des Morgenlandes, 33. 166-231.
Manevic‘ , T. 1953/54 ―Prilog prucuvanju govora Juruka u Makedoniji‖,
Južnoslovenski filolog, 20. 333-41.
Matras, Y. 1990. On the Emergence of Finite Subordination in Balkan
Turkish. Proceedings of the Fifth International Conference on Turkish
Linguistics, SOAS, 17-19 August, 1990.
––, 1996. Layers of Convergent Syntax in Macedonian Turkish.
Conference on Turkish in Contact, Netherlands Institute for Advanced
Study (NIAS), Wassenaar, 5-6 February, 1996.
Miklosich, F. 1884. Die Türkschen Elemente in den südost und
ostoeuropaischen Sprachen in Denkschriften der K-Ak.d. wiss in Wien,
phil. – Hist. k1. 34, 35, 38.
Mollov, R and M. Mollova 1966 ―Parles turcs des rhodopes de 1‘Ouest au
point de vue slavistique‖, Balkansko Ez‘koznanie, 11,1.121-36.
Mollova, M.1962 ―Le future dans un parler turc de Bulgarie‖, Balkansko
ezikoznanie, 5, 2. 87-97
––, 1968 ―Parler turc de florina‖, Balkansko ezikoznanie, 13, 1.95-127.
––, 1970 ―Coincidenses des zones linguistiques bulgares et torques dans
les Balkans‖ , Actes du 10 congrés international des linguistes (28
aout-2 septembre, 1967), 217-221. Bucharest: Romanian Acdemyof
Sciences.
Nedkov, V. 1986. Juruckite naselbi I naselenie vo istocna Makedonija.,
Etnogenezata na Jurucite i nivnoto naselenuvanje na Balkanot, ed. by
Krum Tomovski et al. Skopje: MANU. 75-88.
Neméth, J.1956 Zur Einteilung der tuerkischen Mundarten Bulgariens. Sofia:
BAN.
––, Traces of the Turkish Language in Albania‖, Acta Orientalia
Hungarica, 13. 9-29.
––, 1965 Die Tuerken von Vidin. Budapest: Akadémiai Kiadó.
Nova Makedonija. Daily Macedonian-language newspaper published in
Skopje. References have the following format: date, month, year:page.
27
Palikruseva, G. 1986. ―Etnografskite osobensti na makedonskite Juruci. in:
Etnogenezata na Jurucite i Nivnoto naselenuvanje na Balkanot, ed. by
Krum Tomovski et al. Skopje: MANU. 69-74.
Pokrovskaja, L. A. 1964. Grammatika gagauzskogo jazyka. Moscow: Nauka.
––, 1974. Otraženie foneticeskix i garamatisticeskix sxoždenij balkanskix
jazykov v tureckix i gagauzskix dialektax. Doklady i soobvcvenija
sovetskix delegatov III Meždunarodnyj sezd po izuceniju stran JugoVostocnoj Evropy. Moscow: Nauka.
––,
1979 ― Nekotorye osobennosti sintaksisa gagauzskogo jazyka i
balkansko-tureckih govorov‖, Problemy syntaksisa jazykov balkanskogo
araela, 199-225. Leningrad: Nauka.
Rudin, C. and A. Eminow. 1993. ―Bulgarian Nationalism and Turkish
language in Bulgaria.‖ Language Contact-Language Conflict, ed. By
Eran Freankel and Christina Kramer. New York: Peter Lang.43-47.
Schaller, H. 1975. Die Balkansprachen. Heidelberg: Harrassowitz.
Schmaus, A.1968 ―Türkische k‘~ g‘, ç ~ c in den Balkansprachen‖
,Slavistische Srudien zum VI internazionalen Slavistenkongress in
Prag, 170-82. Munich: Trofenik.
Seliscvev, A. M. 1931. Slavjanskoe Naselenie v Albanii. Sofia: Makedonski
naucen institut.
Teodosijevic, M.1985.Yugoslavya‘da KonuĢulan Türkçenin SadeleĢtirilmesi
ve EĢ Anlamlı Kelimelerin YanlıĢ Kullanılmasıç Birinci Milletler
Arası Türkoloji Kongresiġ TebliĢler 1. Türk Dili, Cilt 1. Ġstanbul:
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. 261-65.
––, 1987. Yugoslavya Türklerinin Basın Dili Üzerine Lengüistik Bir
AraĢtırma. Türk Dili AraĢtırmaları Yıllığı, Belleten (1984). 167-213.
––, 1988. Jezik Ģtampe Turkse narodnosti u Jugoslavii (List ―Tan‖). Prilozi
za orientalnu filogiyu 37 (1987). 91-118
Tietze, Andreas 1957 ―Slavishe Lehnwörter in der Türkishen Volkssprache‖,
Oriens 10. 1-47
Tryjarski, Edward. 1976. Some Problems of Research on the Rumelian
dialects. Studi Preottomanı e Orromanı. Naples: Ġnstituto Universitario
Orientale. 219-24
Tryjarski, Edward. 1990. Balkan dialects. Hanbuch der Türkischen
Sprachwissenschaft, ed. By Gy. Hazai. Wiesbaden: Harrassowitz. 414453.
Yusuf, Süreyya. 1971. Dilimiz: Sınıf V Skopje: Prosvetno Delo.
Zekeriya, Necati. 1971 Yaprak: Sınıf II Skopje: Prosvetno Delo.
––, 1976. Dilimizi Sevelim: Sınıf III Skopje: Prosvetno Delo.
––, 1978 Dilbilgisi: Sınıf IV Skopje: Prosvetno Delo.
28
Zekeriya, Necati and Recep Bugariç. 1976. Dilbilgisi: Sınıf VIII Skopje:
Prosvetno Delo.
MORPHOSYNTAX OF TURKISH FUNCTIONAL
MORPHEMES
/-k/, /-r/ and /-Ġ/
Oktay AHMED, PhD*
Introduction
The structure of Turkish words is:
root(+suffix1(++suffix2(+suffix3(+...))))
Roots are self-expressive, so many times they are sufficient for
themselves. Suffixes often are needed, but they are not necessary.
Suffixes can narrow, broaden or change the semantics of the root.
That‘s the main reason why morphology is very important linguistic
branch for Turkish.
In Turkish, ―morpheme‖ is a smallest piece of a word that can
carry its own meaing or that can narrow, broaden or change the
meaning of the root.
Turkish morphemes can be:
1. expressive morphemes (i.e. roots);
2. functional morphemes (i.e. suffixes).
Semanticaly it is very interesting to notice that some functional
Turkish morphemes can have more than one behaviour on syntactic
axis. This means that some functional morphemes have various
functions on various syntactic context, even these functional
morphemes have the same fonetic structure.
This article is about various syntactic behaviours of three
functional morphemes, i.e. of /-k/, /-r/ and /-Ġ/.
1. Syntactic behaviours of /-k/
*
PhD in Linguistics. Department of Turkish Language and Literature, Faculty
of Philology, University of “St. Cyril and Methodius” - Skopje, Macedonia. Email: <[email protected]>. Web: <www.oktayahmed.com>.
29
The morphosyntax of the /-k/ functional morpheme is very
interesting, as it has wide area of uses. Below are the syntactic
behaviours of /-k/:
1.1. /-k/ as denominative suffix for nominalization. This is
not frequent use of this morpheme. Newly derived noun expresses
similarity. Not all mainstream Turkish linguists wrote about it. Even
Ergin mentioned (Ergin, 177), Korkmaz in her masterpiece did not
treated it (Korkmaz: 2003). For example:
bebek <bebe+k !{Nr+dNsN}
kabuk <kab+(u)k !{Nr+(AUX)dNsN}
topuk <top+(u)k !{Nr+(AUX)dNsN}
When vowel in final position, the /-k/ appends directly to it,
while in other situation, an auxiliary close vowel enters before the
suffix.
1.2. /-k/ as denominative suffix for verbalization. The use of
this morpheme is very narrow and today could be seen only in few
examples. Korkmaz claims that it comes from the Old Turkish, has the
meaning of ―becoming‖-―formation‖, and forms intransitive verbs
(Korkmaz, 115):
acık- <aç+(ı)k- !{Nr+(AUX)dNsV-}
birik- <bir+(i)k !{Nr+(AUX)dNsV-}
gecik- <geç+(i)k- !{Nr+(AUX)dNsV-}
gözük- <göz+(ü)k !{Nr+(AUX)dNsV-}
The auxiliary close vowel is placed between the final
consonant of the noon and the /-k/.
1.3. /-k/ as deverbal suffix for nominalization. In contrary to
previous two situations, this morpheme have very frequent use in
contemporary standart Turkish. When it comes to transitive or
intransitive verbs, forms nouns and adjectives (Korkmaz, 84; Ergin,
188):
adak <ada-k !{Vr-dVsN}
bulaĢık <bu+la-Ģ-(ı)k !{Nr+dNsV-dVsV(recip)-(AUX)dVsN}
çürük <çürü-k !{Vr-dVsN}
düĢük <düĢ-(ü)k !{Vr-(AUX)dVsN}
30
elek <ele-k !{Vr-dVsN}
yanık <yan-(ı)k !{Vr-(AUX)dVsN}
The auxiliary close vowel is placed only between the two
touching consonants, i.e. the final consonant of the noun and the /-k/.
1.4. /-k/ as deverbal suffix for verbalization. Today this
morpheme is dead. Indeed, in Old Turkish was rarely used, too (Ergin,
215; Korkmaz, 127), such as in:
duruk <dur-(u)k- !{Vr-(AUX)dVsV-}
sürük <sür-(ü)k- !{Vr-(AUX)dVsV-}
1.5. /-k/ as personal suffix. This functional morpheme also can
be used as a personal suffix, 1st plural. As a personal suffix of ―kparadigm‖, its inflection is to temporal suffix of past definite and
modal suffix of conditional-desiderative:
aldık <al-dı-k !{Vr-PASTd-1PLpers}
bulsak <bul-sa-k !{Vr-CON/DES-1PLpers}
geldik <gel-di-k !{Vr-PASTd-1PLpers}
okuduk <oku-du-k !{Vr-PASTd-1PLpers}
versek <ver-se-k !{Vr-CON/DES-1PLpers}
yazsak <yaz-sa-k !{Vr-CON/DES-1PLpers}
2. Syntactic behaviours of /-r/
This functional morpheme gives various syntactic functions to
the word, depending from the syntactic context. These are the
functions that /-r/ can take on:
2.1. /-r/ as denominative suffix for verbalization. This is
rarely used form of denominative suffixes for verbalization. Mainly
it‘s used with single syllable onomatopoéia roots (Korkmaz, 120).
Ergin wrotes a little bit more about this moprheme (Ergin, 183). In
contemporary standard Turkish there are just limited examples for /-r/
with this behaviour, such as:
aksır- <ak+sı+r- !{Nr+dNsN+dNsV-}
belir- <beli+r- !{Nr+dNsV-}
delir- <deli+r- !{Nr+dNsV-}
öksür- <ök+sü+r !{Nr+dNsN+dNsV-}
31
üfür- <üf+(ü)r !{ !{Nr+(AUX)dNsV-}
2.2. /-r/ as deverbal suffix for verbalization. This is very
frequent usage of the /-r/ with this characteristics. It is causative suffix
(Korkmaz, 131). While Ergin says that it‘s not (Ergin, 183), Korkmaz
claims that it‘s very functional and often used (Korkmaz, 131). Only
few examples can be enough to illustrate this behaviour of /-r/:
batır- <bat-(ı)r- !{Vr-(AUX)dVsVcaus-}
doğur- <doğ-(u)r- !{Vr-(AUX)dVsVcaus-}
geçir- <geç-(i)r- !{Vr-(AUX)dVsVcaus-}
piĢir- <piĢ-(i)r- !{Vr-(AUX)dVsVcaus-}
uçurtma <uç-(u)r-t-ma !{Vr-(AUX)dVsVcaus-dVsVdbl caus-dVsN}
2.3. /-r/ as suffix for aorist. When talking about /-r/, the very first
function who is recalled is that of aorist. Of course, this is the most and
very frequent usage of /-r/:
ağlarız <ağ+la-r-ız !{Nr+dNsV-AOR-1PLpers}
alırsın <al-(ı)r-sın !{Vr-(AUX)AOR-2SGpers}
baĢarırım <baĢ+ar-(ı)r-ım !{Nr+dNsV-(AUX)AOR-1SGpers}
gelir <gel-(i)r-[ø] !{Vr-(AUX)AOR-[3SGpers]}
verirler <ver-(i)r-ler !{Vr-(AUX)AOR-3PLpers}
yatarsınız <yat-(a)r-sınız !{Vr-(AUX)AOR-2PLpers}
2.4. /-r/ as suffix for participle. Participles are differently
named in western sources (compare Aygen: 2002; Güngördü-Engdahl:
1998; Heusinger: 1996). The usage of /-r/ as participle is very limited
today. Mostly expresses, if we can say so, aorist form of participles.
This means that this is, in fact, the aorist form given above, but if in
syntactic axis it comes before and describes in various ways the nouns,
than its morphosyntactic function is to build participle forms. For
example:
giderler (<gider paralar) <git-(e)r+ler !{Vr-(AUX)PART+PL}
görür (göz) <gör-(ü)r !{Vr-(AUX)PART}
olur (Ģey) <ol-(u)r !{Vr-(AUX)PART}
32
severlerim (<(beni) sever insanlarım) <sev-(e)r+ler+im
!{Vr-(AUX)PART+PL+1SGposs}
yazar (adam) <yaz-(a)r !{Vr-(AUX)PART}
In these examples, even participle morpheme is in final
position, ―giderler‖, ―severler‖ and ―yazar‖ today are stereotyped as
nouns. That‘s because the nouns which came after the participle form
are dropped. On the other hand, participles belongs to the noun class.
2.5. /r/ as suffix for gerund. This is complex function of /-r/.
When it is used before the particle ―gibi‖, so this complex form comes
before a verb and acts like adverb, then we can talk about the function
of gerund. This compound form is as follows:
[/-r/ + gibi] = gerund
Examples:
Sema sınavda bilir gibi davrandı.
Necati gözlüksüz de görür gibi oldu.
Sanki çok okur gibi biliyor.
NeĢe arkadaĢına sever gibi yapıldı.
Bedri aniden rüya görür gibi oldu.
The ―gibi‖ is particle, but they belong to nouns class. Under this
circumstances, the /-r/ is a participle. But, when this participle and
particle ―gibi‖ are used as a compound form before the verb, then it is
a gerund.
3. Syntactic behaviours of /-Ġ/
Another, perhaps the most interesting functional morpheme
which have various behaviours and functions on syntactic axis, is the
close vowel morpheme /-Ġ/. Morphologicaly the same form,
semanticaly has different meanings, depending from the syntactic
context. Here are the various usages of this morpheme:
3.1. /-Ġ/ as denominative suffix for verbalization. As a non
frequent morpheme, there are only few stereotyped examples. It was
widely used in Old Turkish. Forms transitive and intransitive verbs
(Korkmaz, 114).
Here are few examples:
ağrı- <ağır+ı- !{Nr+dNsV-}
kaĢı- <kaĢ+ı- !{Nr+dNsV-}
33
taĢı- <taĢ+ı- !{Nr+dNsV-}
uzun <uz+u-n !{Nr+dNsV-dVsN}
3.2. /-Ġ/ as deverbal suffix for nominalization. Ergin is
absolutely right when it claims that this functional morpheme is
relatively new in Western Turkish (Ergin, 192). I evidented just few
examples in Old Turkish texts, indeed. Today, this is very frequent
usage of the morpheme /-Ġ/. Its flexion mainly is to single syllable
verbs (Korkmaz, 82). There are a lot of examples used in everyday
life:
kazı <kaz-ı !{Vr-dVsN}
korkular <kork-u+lar !{Vr-dVsN+PL}
koĢucu <koĢ-u+cu !{Vr-dVsN+dNsN}
ölünün <öl-ü+(n)ün !{Vr-dVsN+(FUS)GEN}
yazısının <yaz-ı+(s)ı+(n)ın !{Vr-dVsN+(FUS)3SGposs+(FUS)GEN}
3.3. /-Ġ/ as deverbal suffix for verbalization. Its flexion is to
single syllable verbs (Korkmaz, 127). Today is not frequent in use and
there are only few evidented examples:
kazı- <kaz-ı- !{Vr-dVsV-}
sürü- <sür-ü- !{Vr-dVsV-}
3.4. /-Ġ/ as accusative. When the non-derivative, but
inflectional /-Ġ/ is appended to nouns and when this noun looks
forward in syntactic axis for verb, then it is a case morpheme, i.e.
accusative. Accusative is a case of nouns in sentences which are under
direct influence of transitive verbs (Banguoğlu, 327). It is well treated
in Grönbech (Grönbech, 123-141) and all other later Turkish and other
linguists. From late works, Aydın, with his Chomsky-like approach,
treats accusative in one of his articles (Aydın: 1997).
Here are few examples of accusative function of /-Ġ/:
gözlerimizi <göz+ler+(i)miz+i !{Nr+PL+(AUX)1PLposs+ACC}
okulu <oku-l+u !{Vr-dVsN+ACC}
34
saçları <saç+lar+ı !{Nr+PL+ACC}
sevgiyi <sev-gi+(y)i !{Vr-dVsN+(FUS)ACC}
yerçekimini <yer[#]çek-(i)m+i+(n)i
!{Nr[#]Vr-(AUX)dVsN+3SGposs+(FUS)ACC}
3.5. /-Ġ/ as possessive sufix. The characteristics of this function
of the morpheme /-Ġ/ is that it is inflected to a noun, but before the case
suffixes, and always needs an another noun or noun group before
itself. The main differing point of this morpheme from the previous
given accusative case, is this: semantical orientation of case suffixes is
―forward‖, while of this is ―back‖ in syntactic axis. To clarify: case
suffixes needs verb, forward in syntactic axis, while possesive suffixes
needs noun element, back in syntactic axis. In this position, /-Ġ/ is a
possessive suffix, 3rd singular. Just a few examples:
baĢı <baĢ+ı !{Nr+3SGposs}
çantasını <çanta+(s)ı+(n)ı !{Nr+(FUS)3SGposs+(FUS)ACC}
kitapları <kitap+lar+ı !{N+PL+3SGposs}
sevincini <sev-(i)n-ç+i+(n)i
!{Vr-(AUX)dVsV(passv)-dVsN+3SGposs+(FUS)ACC}
yaĢını <yaĢ+ı+(n)ı !{Nr+3SGposs+(FUS)ACC}
Among two vowels, i.e. the final vowel of a noun and the
vowel of possessive suffix, 3rd singular, always is used the fusion
consonant ―s‖. This is the only distinctive sign when we do not have
another or enough other words in syntactic axis. Compare these
examples:
3rd singular, possessive suffix
koĢusu
<koĢ-u+(s)u
!{Vr-dVsN+(FUS)3SGposs}
ĢiĢesi
<ĢiĢe+(s)i
!{Nr+(FUS)3SGposs}
Ütüsü
<ütü+(s)ü
!{Nr+(FUS)3SGposs}
Accusative, case suffix
koĢuyu
<koĢ-u+(y)u
!{Vr-dVsN+(FUS)ACC}
ĢiĢeyi
<ĢiĢe+(y)i
!{Nr+(FUS)ACC}
ütüyü
<ütü+(y)ü
!{Nr+(FUS)ACC}
35
Concluding Remarks
Morphology is impossible to be totally independent from the
syntax or syntactix axis. In contrary, more often the syntactic context
determines the behaviours and, as such, the functions of the functional
morphemes.
Many Turkish functional morphemes have more than one
functions, but just few of them have at least five different functions.
In this short article, I tried briefly to give a synthetical cut of
functional morphemes /-k/, /-r/ and /-Ġ/, with all of their five different
functions. Sometimes these functions are determined by intra-causes
(morphologic axis) and sometimes by inter-causes (inter-lexic
dependence on syntactic axis).
Türkçe‟de /-k/, /-r/ ve /-Ġ/ Görevli Morfemlerin Morfosentaksı
(Özet)
Morfolojiyi sentaks veya sentaktik eksenden tamamen
bağımsız tutmak imkânsızdır. Tam aksine, çok sık olarak sentaktik
bağlam, görevli morfemlerin davranıĢını ve görevlerini belirler.
Türkçe‘de birçok görevli morfemin birden fazla görevi
olmasına rağmen, sadece birkaçının en azından beĢ tane farklı görevi
vardır.
Bu kısa makalede /k/, /-r/ ve /-Ġ/ görevli morfemlerin, tüm beĢ
farklı görevleriyle beraber, sentaktik kesitini kısaca vermeye çalıĢtım.
Bazen bu görevler iç etkenlerle (morfolojik eksende), bazen de dıĢ
etkenlerle (sentaktik eksende sözcükler arası bağımlılıkla)
belirlenmiĢtir.
36
ABBREVIATIONS
: previous form is verb
+
: previous form is noun
<
: beginning of 1st level of analysis, morphological level
!
: beginning of 2nd level of analysis, morphosyntactic level
{}
: morphosyntactic analysis is placed among these signs
[#]
: uniting sign in compound forms
ACC : accusative case
AOR : aorist
AUX : auxiliary vowel
: causative
caus
CON/DES
: conditional-desiderative
dbl caus : double causative
dNsN : denominative suffix for nominalization
dNsV : denominative suffix for verbalization
dVsN : deverbal suffix for nominalization
dVsV : deverbal suffix for verbalization
FUS : fusion consonant
GEN : genitive case
N
: noun
Nr
: noun root
PART : participle
PASTd : part definite
: personal suffix
pers
PL
: plural
: possessive suffix
poss
: reciprocive
recip
SG
: singular
Vr
: verb root
37
38
REFERENCES
Aydın, Özgür (1997), ―Türkçe‘de Belirtme Durumu Ekinin Öğretimi
Üzerine Bir Gözlem‖, Türk Dili, 52: 5-17.
Aygen, Gulsat (2002), ―Are There ―Non-Restrictive‖ Prerelatives in
Turkish?, Harvard Working Papers in Linguistics, Harvard
University.
Banguoğlu, Tahsin (1990), Türkçenin Grameri, Ankara: TDK
Yayınları.
Ediskun, Haydar (1992), Türk Dilbilgisi, Istanbul: Remzi Kitabevi.
Ergin, Muharrem (2002), Türk Dil Bilgisi, Istanbul: Bayrak.
Grönbech, K. (1995), Türkçenin Yapısı, Çeviren: Mehmet Akalın,
Ankara: TDK Yayınları.
Güngördü, Zelal; Engdahl, Elisabet (1998), ―A Relational Approach to
Relativisation in Turkish‖, Proceedings of Joint
Conference on Formal Grammar, Head-Driven Phrase
Structure
Grammar,
and
Categorial
Grammar,
Saardbrücken (Germany).
Heusinger, Klaus von (1996), ―Turkish Relative Participles - A
Reanalysis in Categorial Grammar‖, Fachgruppe
Sprachwissenschaft, Universität Konstanz.
Koç, Nurettin (1990), Yeni Dilbilgisi, Istanbul: Inkılâp Kitabevi.
Korkmaz, Prof. Dr. Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil
Bilgisi), Ankara: TDK Yayınları.
39
Metal desteksiz Porselen-IPS Empress 2
Prof.Dr. Erol Sabanov*
Giris
DiĢlerin düzgün anatomik ve morfolojik dizilimi, doğal
görüntüsü ve diĢlerin güzel rengi, sağlıklı bir gülümsemenin ortak
özellikleridir. Sağlıklı bir gülümseme çekicidir ve yine sağlıklı bir
vucudun dıĢarıdan görülen bir iĢaretidir.
YetiĢkin bireylerin %92`si çekici bir gülümsemenin sosyal
hayatları için önemli olduğunu düĢünmektedirler. %85‖i ise kötü bir
gülümsemenin kiĢileri itici kıldığını savunmaktadır. Ġnsanların sadece
%50‖si kendi gülümsemesindem memnun olduğunu, diĢ hekimlerinin
%92`si ise diĢ tedavisi için baĢvuran hastaların estetiğe yönelik hizmet
istediklerini vurgulamaktadır.
Yukarıda bahsedilen nedenlerden dolayı dental endüstri
hastaların estetik ihtiyaçlarını karĢılayacak malzeme üretimi için çok
sayıda araĢtırma yapmaktadır. Bu malzemeler diĢin bir organ olarak
tüm fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçlarını karĢılamak zorundadır.
Bu doğrultuda Ivoclar firması 10 yıl önce estetik diĢhekimliği
için metal desteksiz olan IPS Empress sistemini geliĢtirdi. Bu malzeme
ile diĢlerin en doğal görüntüsünü elde etmek mümkün olmuĢtu fakat
küprü tarzı protetik tedavilere olanak vermiyordu.
Mevcut sistem üzerine araĢtırmalarını sürdüren firma birkaç yıl önce
IPS Empress 2 sistemini geliĢtirdi.
IPS Emprss 2 bastırlmıĢ metal desteksiz porselen olup çiğneme
esnasında oluĢan tüm basınçlara dayanıklılık göstermektedir. Aynı
zamanda son derece estetik olup diĢin en dogal görüntüsünü taklit
etmektedir.
____________________________
*Kiril ve Metodiy Üniv. DiĢ Hek.Fak. Öğretim Üyesi
Protetik DiĢ Tedavisi Uzmanı
40
IPS Empress 2`nin yapısı
IPS Empress 2 kimyasal formülü SiO2-Li2O olan lityum
disilikat cam porselen ve doğal diĢin yapısında bulunan fluoroapatitten
oluĢmaktadır. Lityum disilikat karıĢımda ana komponenttir ve oranı
fluoroapatitten %60 daha fazladır.
IPS Empress 2`nin özellikleri
IPS Empress 2 IPS Empress‖ten 3 kat daha güçlüdür ve sertliği
350-450 Mpa dır. Bu sertliği lityum disilikat, optik özellikler olan
geçirgenlik (saydamlık) ve kameleon efektini ise kristal yapıda olan
fluoroapatit vermektedir.
Protetik olarak restore edilen diĢlerin agızdaki diğer diĢlere
estetik olarak adapte olmasını kameleon efekti sağlamaktadır.
Kullanım endikasyonları
1. Ön bölgede tek diĢ kronları
2. Arka bölgede tek diĢ kronları
3. Ġkinci küçükazı diĢinin son taĢıyıcı olması Ģartiyle üç üyeli
köprüler
4. Ġnley- Onley
5. Vestibuler fasetler (Veneers)
IPS Empress 2`nin avantajları
1. Tam köprü yapımı için yeterli sertlik
2. Mikroskop altında incelendığinde mikroporozitesi olmayan
kristel ağ sayesinde çatlamaya dayanıklı
3. Ağızdaki diğer materyallerle kullanımına olanak sağlayan
kimyasal reaksiyonlara dayanıklı yapısı
4. DiĢ minesine yakın abrazyon özelliği
5. yüksek geçirgenlik ve kamelaon efekti
6. Marjinal diĢetini zedelemeyen ideal kenar uyumu
7. Mükemmel estetik
8. Konvansiyonel biçimde simante edilebilme özelliği
41
Klinik ĠĢlenmesi
Protetik diĢ restorasyonlarında stabilite sürekilik ve estetiğin
sağlanmasında basamaklı kesimin çok büyük önemi var. Bunun için
diĢ kesimi, demarkasyon çizgisi denilen bir preparasyon basamağı ile
yapılmalı ve bu basamağın IPS Empress 2 için shampher Ģeklinde
olması tercih edilmektedir. Shoulder tipi basamakta daha fazla sert diĢ
dokusu kesildiğinden ve uyumlama sırasında mikroboĢlukların çok
olabilmesinden dolayı tercih edilmemelidir.
KesilmemiĢ diĢ dokusu ile basamak arasındaki açı 140º
basamak derinliği ise 1-1.5 mm olmalıdır. Sınırı ise gingival sulkusun
1.5 mm içinde ve diĢin anatomik-morfolojik yapısını takip etmek
zorundadır.
DiĢin yüzeylerinde geçiĢi sırasında sivri kenar ve köĢe, ölü
açılar ve basamaklar olmamalıdır.
IPS Empess 2 ile iĢlenmiĢ tek diĢ krononda preparasyon
Sert diĢ dokularından alınması gereken minimal miktarlar Ģunlardır:
1. Basamak bölgesinde 1 mm
2. DiĢin orta üçlüsünde 1.5 mm
3. Ġnsizal kenarda 2 mm
42
Vestibuler faset (Veneers) yapımı için preparasyon
1. Vestibul tarafta minimum 0.6 mm sert dokuda kesim yapmak
2. Okluzal ve Ġnsizal bölgede 1-1.5 mm kesim
3. Preparasyon sınırını marjinal gingiva çizgisinde sonlandırmak
Daha yüksek çiğneme kuvveti gelen bölgelerde IPS Empress 2nın
dayanıklı olabilmesi için diĢ dokularında daha fazla kesim yapılabilir.
Ġnley ve Onley için preparasyon
1. Fissür boyunca 1.5 mm derinlikte preparasyon
2. Okluzal ve aproksimal yüzeyler arasındakĢ açı dik olmalı
3. Onleydeki preparasyonda diĢlerin tuberlerine yer acılması
amaciyle okluzal yüzeylerde 2 mm doku kaldırılır.
43
Köprü TaĢıyıcıları için preparasyon ilkeleri
Tek diĢ kronlarındaki preparasyon kuralları geçerlidir. IPS
Empress 2 den sağlıklı bir köprü elde etmek için bazı ölçümlerin
yapılması gerekmektedir. Bu ölçğmler için periodontal sond kullanılır.
Bu Ģekildeki bir protetik çalıĢma için klinik kronların belli bir
yüksekliği olmalı ve anterior bölgede iki diĢ arasındaki temas yüzeyi
bukkal taraftan ölçüldüğünde 4 mm olmak zorunda (foto).
Ölçü alım metodu
Standard ölçü kaĢıkları ile konvansiyonel ölçü metodları
kullanılmaktadır. Ġki fazlı ölçü sistemi kullanılması tavsiye
edilmektedir.
44
Laboratuar iĢlemleri
IPS Empress 2 sistemi değiĢik renk ve tonlarda üretilir ve Ģu
ürünlerden oluĢur:
1. DeğiĢik renklerde porselen bloklar
2. Dental.servikal.insizal. ve saydam tonlarda porselen boyalar
3. Parlatmak için porselen renkler
4. Uygulama için özel kitleler
5. IPS 500 veya 600 fırın
6. Ġnveks sıvı
7. Renkleri sürmek için fırca seti
8. Renk seçimi için anahtar
IPS Empress 2 de iki çalıĢma metodu var:
1. Katman Ģeklinde uygulama metodu
2. Boyama metodu
BitmiĢ kron veya köprülerin simantasyonu
BitmiĢ olan iĢler hasta ağzında denenir ve eğer bir sorun yoksa
simantasyon aĢamasına geçilir. Ġki tür simantasyon metodu
kullanılabilir: konvansiyonel veya adheziv metod.
Metodun seçimini hekim veya ikisinden birinin uygulanması
için mevcut olan Ģartlar brirler.
45
Özet
Modern diĢhekimliği ve dental endüstri, protetik restorasyonların diğer doğal
diĢlere en mükemmel estetik uyumu sağlayacak malzemelarin bulunmasını
hedeflemektedir. Metal desteksiz porselen bunun bir göstergesidir.
IPS Empress 2 aynı zamanda estetik diĢhekimliği sistemi olarak da
bilinmektedir. Metal desteksiz köprü yapımında kullanılabilmesi ise estetik
diĢhekimliği için çok büyük bir adımdır.
Yapımındaki basitlik ise geniĢ hasta kitlelerine ulaĢmasını sağlamaktadır.
Abstract
Modern dentistry and dental industry aim to produce highly estetic materials
that will allow prosthetic restorations to immitate natural teeth. Non-metal
ceramic is a proof of this development.
IPS Empress 2 is also known as a system of estetis dentistry. Availability in
making bridge restorations without metal support is a big step for dentistry.
Simple working abilities make this material to be widely used among
patients.
46
Kaynaklar
1. Signature Ġnternational, 4,1. 1999.
2. Sornsen J.A., IPS Empress crown system. Three year clinical
trial results. J Calif Dent Assoc 1998.26(2).130-136.
3. Saverance Gç Introducing a lithium disilicate restorative, anceramic alternative. Signature 1998.5(3).1-3.
4. Studer S., Scharer P., Seven year clinical results of IPS
Empress inlays and onlay. J Dent Res.7 Abstract.
47
DĠN EĞĠTĠMĠ FELSEFESĠNĠN PSĠKOSOSYAL
OLGUSU
Dr.Numan YUSUF ARUÇ*
Ġnsan, yaratılıĢı özel, kendisine mahsus ayrıntılar taĢıyan, mizac
ve karakter içeren ve de kendisini bütün varlıklardan ayıran sıfatlarla
bezenmiĢ psikososyal bir varlıktır. Varlığı hayatı kapsayan bütün
maddi ve manevi boyutları içermekte, yaratılıĢ biçimi varlığın bütün
Ģekillerini kendinde meczetmiĢ ve kainatta hakim olan fıtrata uygun
fıtrat üzerine yaratılmıĢtır.
Ġnsan mahza et, kan ve kemikten oluĢan bir varlık değildir.
Varlığı çok derin boyutlar, manevi ve ruhi alemler taĢıyan kosmik bir
varlıktır. Varlıksal boyutunu sadece maddeten gördüğümüz maddi
boyutu oluĢturmamaktadır. Ġnsanın maddi aleminin ötesinde çok daha
girift, karmaĢık, duyu organlarla keĢfedilmeyen ve akılla çözülemiyen,
akıl alanının ötesini oluĢturan bir alemi daha vardır, o da ruhi alemdir.
Ġnsanın bu boyutu insanın manasını oluĢturmakta, insana değer ve
kıymet vermektedir. Ġnsanın keĢfedilmeyen özelliğinin kaynağı iĢte
burda yatmaktadır ki, insan her zaman bütün bilimsel, dini ve ilmi
araĢtırmaların gündeminden düĢmeyerek öncelikli ve özel araĢtırma
kapsam alanını oluĢturmaktadır.
Doğu ve batıda yani bütün yeryüzündeki bilim adamları, azıcık
araĢtırmaya meyilli olanların ve de yapılan araĢtırmalar konusunda
birazcık fikir sahibi olmak isteyenlerin en çok merak ettikleri husus ve
alan insanın psikososyal alemidir. Ġnsan ulvi ve sufli, hem düĢünen
hem de hisseden bir yaratık olarak aynı zamanda amel yapan, tutum
sergileyen ve de tavır koyan, his, akıl, irade ve de vicdan sahibidir.
Ġnsan psikolojisiyle ilgilenen herkes onda ayrı cinsten ve hatta
birbirine zıt özelliklerin görüldüğünü farketmiĢtir. Bunların bazısı alt,
sufli ve hayvanidir. Diğerleri yüksek, ulvi ve insani duygulardır.
Psikolojisi hangi yönden tetkik edilirse edilsin bazı cihetlerden
hayvan, bazılarından da melek gibidir. Ġnsanı hayvan omalktan
kurtaran ve meleklerden üstün kılan Allah‘ın hiçbir yaratığa
vermediği, kaynağı ruh olan ve aynızamanda psikolojik alemin mihenk
taĢı, ölçüsü ve de değer mizanı olan akıldır.
*MANU-Makedonya Bilimler ve Sanatlar Akademisi-Ġlmi AraĢtırmacı
48
Akıl insanın ruhi yeteneklerinden biridir. Ruh anlaĢılmadan akıl
anlaĢılmaz, akıl çalıĢmadan da ruh keĢfedilemez, bilinemez. ĠĢte
bilimle din, akıl ve ruh boyutunda, kavram ve nosyonunda
buluĢmaktadır. Ne din sadece ruhla ilgilenmekle hedefine varmıĢ ve de
fonksiyonunu tamamlamıĢ olamaz, ne de bilim sadece akılla ve aklı
keĢfetmekle gayesine ulaĢmıĢ ve de fonksiyonunu tamamlamıĢtır. Ruh
kabul edilmeden, anlaĢılmadan akıl anlaĢılmaz ve de akıl
kabuledilmeden, çalıĢtırılmadan ruh kavranmaz.
Yukarıda zikrettiğimiz hususlar ıĢığında din eğitiminin
felsefesini, felsefi dokrinler karĢısında dini düĢünceyi içermekten
ziyade sosyal psikoloji ıĢığında dini düĢünceyi ve yaĢayıĢı açıklamak
olarak ortaya koymak daha yerindedir. Çünkü bütün dini inanç ve
davranıĢların temelinde insanın ruhi cephesinin özellikleri çok önemli
yer tutmaktadır. Din insanın üzerinde inanç ve ibadet olarak bir takım
vazifeler yükler ki, temel hedef insan ve sosyal tabiat üzerinde insanın
psikososyal alemini denge ve fıtrata uygun belli bir nizamda tutmaktır.
YetiĢkin insanlardaki ruhi davranıĢların bilinmesi yanında
yetiĢmekte olan insanların çeĢitli yaĢ dönemlerindeki ruh ve beden
tezahürlerinin bilinmesi de Ģarttır. Din eğitiminin temel hedefi,
yetiĢmekte olan nesillere ruh ve beden geliĢimini dikkate almak,
onların duygu, zihin ve hayacanını korumaktır. Ġnsanı çocukluktan
olgunluğa kadar bedeni geliĢmeler yanında ihmal edilemiyecek bir
alan da ruh sağlığını korumaktır.1
Din eğitimi, ruhu ve karakteri oluĢturuyor, ferde ve millete bütün
değerleri kazandırmaktadır. Bir milletin bütün yaĢayıĢ ve düĢünüĢüne
ait değerleri nesilden nesile aktararak nesiller arasındaki bağı
kuvvetleĢtirmektedir, nesiller arasında devamlılığı ve de anlayıĢ
yakınlığını ve ahengini korumakta, milli Ģuurun devamını ve
geliĢmesini sağlamaktadır.
Din fert açısından, insanın iç dinamizmine yardımcı olmakta, her
canlı gibi yaĢam mücadelesi veren insanoğlu, bu mücadelesinde en
büyük desteği din eğitiminden kazanmaktadır. Zamanımızdaki çok
karmaĢık sosyal, ekonomik ve kültürel ortamın içinde ruh ve beden
sağlığını koruyarak, baĢarılı ve mutlu olmak için de din eğitimine
muhtaçtır. Ġnsandaki dayanma gücünü pekiĢtirmek, iyimserliği, ümit
ve ideali sağlamlaĢtırmak, günümüzdeki Ģartlar daha çok
1
Halis AYHAN, Din Eğitimi ve Öğretimi, Ġstanbul, 1997, s. 20.
49
hissedilmektedir. Çünkü can sıkıntısı, kötümserlik, ümitsizlik, kendine
güvensizlik, geçimsizlik almıĢ baĢını gidiyor. Bu gibi olumsuzluklar
herkesde hakimdir, insanlar çok çetin ve sıkıntılı içtimai ve iktisadi
olayların içinde baĢarılı olmanın yolunu aramaktadır.
ĠĢta inanan insan her durumda dengeli, baĢarılı ve ümitli olmanın
iç huzurunu duyar, ruhundaki temel ihtiyacına cevap vermektedir.
Ġnanma arzusunu tatmin ederek iĢe baĢlayarak bütün kabiliyetlerini
sağlıklı bir Ģekilde geliĢtirir. Allah inancı olmasa her Ģey fıtri yapısını
bozar ve sıkıntıların en büyük kaynağı olur. Çünkü cismani ve maddi
meselelerde yalnız ferdi çıkarlar, Ģehevi arzular, dünyevi ihtiraslar
hakim olacağından fertlerin ruh sağlığı hızla bozulur. Böylece içtimai
adalet ve huzuru sağlamak ve tesisetmek ancak hayal olur ve
mümkünattan uzak kalmıĢolur.
Din Eğitimi insana Allah inancını öğreterek hayatının değerini ve
üstünlüğünü anlatıyor. Ġnsanın sıradan bir varlık olmadığını, yemek,
içmek ve çoğalmak suretiyle yaĢayan ve zamanı gelince ölen, yok olan
bir varlık olmadığını öğreterek, hayatına dünyada ve ebedi alemde bir
anlam kazandırmak istiyor.
Ferde hayatını düzene koymak için bazı ilkeler kazandırır. Maddi
ve manevi, eĢya ve olayları Allah‘ın iradesine uygun yorumlayarak
kendisini sıkıntıya koymayarak mutluluğunu tesisetmeye çalıĢır. Akıllı
ve inanan kiĢi, eĢya ve olaylar karĢısında olduğu gibi bütün düĢünce,
sezgi ve hayal alanlarında da değiĢen ve geliĢen her türlü Ģartlar
altında da, fizik ve fizik ötesi alemin anlaĢılmaz konusunda da,
Ģartların gereğine göre düĢünen ve davranıĢlarını isabetle ayarlayan bir
kimsedir. Fert hayatında huzur ve uyum içinde olan, iman ve aklını
kullanan kimse sosyal hayatta da uyumludur.
Din iyi ve doğru olan hedefler gösterir.Toplumun moral ve
ahlaki değerlerini sağlayarak, uyumlu, ahenkli ve nazik bir topluluk
oluĢturur. Toplumun hamuruna iyilik mayası ancak din eğitimi ile
gerçekleĢir. Akıllıca yapılan din eğitimi, toplumda iyilikleri, sosyal
adaleti ve dayanıĢmayı desteklediği gibi, hertürlü kötülüklerin, fuhuĢ,
içki ve kumar alıĢkınlıklarının azalmasına da yardımcı olur. Bu alanda
bütün insanlar, özellikle yetiĢmekte olan gençler ençok dini moral
desteğine muhtaçtır.
Ġnsan hayatının hem psikolojik, hem de din bakımından en
önemli kavramı sevgidir. Buradan hareketle kardeĢlik duygusunu,
insan sevgisin, hayvan ve tabiat sevgisini gelĢtirmek için büyük bir
çalıĢma sahası teĢkil etmektedir. Ana baba ile çocuklar, daha geniĢ
olarak dünyadaki fertler arasındaki iliĢkilerde sevginin praktik
bakımdan sağlanması çok büyük mana ve değeri vardır. Bu duygunun
50
geliĢtirilmesi, istenildiği derceğe ve ölçüye çıkarılması ancak dinin
öğrettiği Allah sevgisine bağlıdır.
Din eğitimi insanlardaki ruhi sıkıntıları gidermekle ve insanın
cemiyetle bütünleĢmesini sağlayarak kendi psikjososyal temelini
sağlayarak gayesine ulaĢmıĢ olacaktır. HeĢeyden önce ana gayesinin
ruh sağlığını geliĢtirmek ve de kiĢinin sosyalleĢtirmesini sağlamaktır.
Cemiyetin kabulettiği veya aldığı değer hükümleri, yetiĢmekte
olan çocuklara kazandırmak okul eğitiminin baĢlıca hedefidir. Fert,
içinde yaĢadığı cemiyetin değerlerini ne ölçüde benimserse o ölçüde
uyumlu ve huzurlu olur. KiĢinin yaĢadığı çevre ve toplum ile ters
düĢmeyen, inandığı değerleri ve inançları olamlıdır.2
Toplumun değer hükümlerinin en iyi öğretileceği ve yaĢanacağı
yer okuldur. Okulda bu Ģekilde bir öğretimle yetiĢen çocuk zamanla
bunu benimseyerek kendini değerlerle aynileĢtirerek samimi bir
Ģekilde cemiyetine bağlanır, kendi milletinin hizmetine severek verir,
iyi bir vatandaĢ olur. Topluma hizmeti hakka hizmet olarak kavrayarak
kendine en büyük ideal haline getirir.3
Buna göre okulların öğretim seviyesi ne olursa olsun milli ve
manevi değerlerin temellerini teĢkil eden dinin yeterince öğretilmesi
zorunludur. Ancak bunun eğitim ilke ve usullerine uygun birĢekilde
psikoloji ve pedagoji ilimlerinin gösterdiği doğrultuda olması ilmi bir
zarurettir.
Okullarda din eğitimi çocukların milli ve manevi değerlere bağlı
olarak yetiĢmelerini temin etmenin yanında okulların amacına
ulaĢmasına da yardımcı olur.4
ĠĢte genel eğitim felsefesi ile din eğitiminin felsefi olgusu milli,
ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve
geliĢtiren nesiller yetiĢtirmede ve bunları davranıĢ haline getiren fertler
oluĢturmakta birleĢmektedir. Özellikle ortak hedef ve gayeleri, beden
zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı Ģekilde
geliĢmiĢ bir kiĢiliğe ve karaktere sahip kiĢiler geliĢtirmektir.
2
Atalay YÖRÜKOĞLU, Çocuk Ruh Sağlığ, Ankara,
1980, s. 5.
3
Amiran Kutkan BĠLGĠSEVEN, Sosyolojik Açıdan
Eğitim Yolu ile Kalkınmanın Esasaları, Ġstanbul,
1972, s. 118.
4
Beyza BĠLGĠN, Türkiye’de Din Eğitimi, Ankara,
1980, s. 53-54.
51
ÖZET
Ġnsan hayatının hem psikolojik, hem de din bakımından en
önemli kavramı sevgidir. Buradan hareketle kardeĢlik duygusunu,
insan sevgisin, hayvan ve tabiat sevgisini gelĢtirmek için büyük bir
çalıĢma sahası teĢkil etmektedir. Ana baba ile çocuklar, daha geniĢ
olarak dünyadaki fertler arasındaki iliĢkilerde sevginin praktik
bakımdan sağlanması çok büyük mana ve değeri vardır. Bu duygunun
geliĢtirilmesi, istenildiği derceğe ve ölçüye çıkarılması ancak dinin
öğrettiği Allah sevgisine bağlıdır.
Din eğitimi insanlardaki ruhi sıkıntıları gidermekle ve insanın
cemiyetle bütünleĢmesini sağlayarak kendi psikjososyal temelini
sağlayarak gayesine ulaĢmıĢ olacaktır. HeĢeyden önce ana gayesinin
ruh sağlığını geliĢtirmek ve de kiĢinin sosyalleĢtirmesini sağlamaktır.
ABSTACT
Love is the most important notion of human life, both from
psychological and religious aspect. In order to develop the fellowship
among human beings, animals love, and the love for the nature, love
appears to be a wide field of study. To enable the practice of love
between the parents and their children, or between the individuals in
the world is really valuable and meaningful. To develop this feeling
and bring it to the wanted degree can only be possible by the love felt
for the God. The education of religion sweeps away the psychological
problems of the individual by enabling him to unify with the society,
and establishing his spiritual basis enables him reach its aim. Above
all, it helps the individual socialize and improve his psychological and
spiritual health.
52
KAYNAKÇA
AYHAN, Halis, Din Eğitimi ve Öğretimi, Ġstanbul, 1997.
BĠLGĠSEVEN, Amiran Kutkan Sosyolojik Açıdan Eğitim Yolu ile
Kalkınmanın Esasaları, Ġstanbul, 1972.
BĠLGĠN, Beyza Türkiye’de Din Eğitimi, Ankara, 1980.
YÖRÜKOĞLU, Atalay Çocuk Ruh Sağlığ, Ankara, 1980.
53
OSMANLI DÖNEMĠNDE BALKANLARDA YAġIYAN
MĠLLETLERĠN
OYUN VE FOLKLORĠK HALK OYUNU GELĠġĠMĠ
Mr. Aziz ġen*
Bir halk oyununun doğuĢu , uzun bir zaman süresi içinde
izlendiği takdirde , kendi kavramında birkaç bölümden oluĢtuğunu
görebiliyoruz. Balkanlar coğrafyasında ,Türkü ile veya türküsüz
süslenmiĢ halk oyunu , kendi otantikliğini korumak için mücadele
vermiĢ , bu mücadeleyi bugün de sürdürmektedir.
Bu araĢtırmada , oyunun yalnız estetik değerine değil , onun
taĢıdığı eğitici ve tarihi yönünü ile bir milletin medeniyetini sürdüren
bir kategorisi olarak görmek için ele alıyoruz.
YaĢadığımız zamanın ne olduğunu sorarsak?, T.S.Eliot‘un
‗‘ġimdilik çoğu geçmiĢ ve biraz gelecek ‗‘ anlamındadır , ifadesiyle
cevap vermeyi uygun buldum.
Estetik fenomeninin direniĢi , halk oyunu , türküsüyle ,
musikisiyle ve giyimiyle donatılmıĢsa bir milletin kimliğini , onurunu ,
yaĢam tarzını , neĢesini, özgürlüğünü , üzüntüsünü gösterirken , diğer
yandan bir milletin kültürel geliĢimi sırasında bir yol arkadaĢı gibi
yoldaĢlık yapmaktadır. Bazı bilim adamları , bir milletin dili , dini ,
mezhebi , adaleti , geleneği , milli musikisi , oyunları ve kıyafetleri
yoksa , o millet kendini dünya coğrafyasında yok olmuĢ milletlerin
kaderini paylaĢmasının kaçınılmaz olduğunu ifade etmiĢlerdir.
Estetik kriterinin ayarlanması faktörü gibi
, bugün bile , daha fazla kaçınılmaz bir gerçeğe damga vurmaktadır.
Folklor tarihçesi , kültür değerlerini bir milli kültür zenginliği gibi
kabul etmesi durumunda , o zaman halk oyunu , türküsü , müziği ve
giyimi kuĢkusuz en önemli bir değeri gibi tanınmıĢtır.ĠĢte böyle bir
önemli kültür mirası Balkanlara , Osmanlı Türkleri tarafından
geliĢtirilmiĢtir. Bu alanda görüĢ ayrılığına düĢen bilim adamları
,yapılan bilimsel toplantılarda çeĢit branĢlardan uzmanlar : eleĢtirmen ,
müzikolog , kronolog , etnolog , folklorcu ve diğer dallardan bilim
adamlar bu kültürün baĢlangıcı , geliĢmesi ile otantik yaĢamında ,
türkünün , oyunun , müziğin ve giyimin var oluĢunun unutulmaması
doğrultusunda vedikleri mücadeleden kaynaklanmaktadır.
___________________________________________
* Üsküp ‗‘Kliment Ohridski ‗‘ Pedagoji Fakültesi Öğretim Üyesi
54
Türk oyunu , müziği , türküsü , ve kıyafeti , çok uzun zaman
süresi içinde yüksek sanat değerine ulaĢan ve ‗‘Oryantal‘‘ (ġark)
sözcüğüyle tanınması , Balkanlarda yaĢayan milletlerin kültürüne etki
edip özdeĢleĢmiĢtir. Onları birbirinden ayırmaya kalkanlar , kendi
kültürlerine gericilik yapısı kazandırmıĢ olacaklar kanısındayım.
Dünya folklorunda önemli bir yer alan ve her dilde karĢılığı
bulunan ‗‘Oyun‘‘ un , Osmanlı Devleti coğrafyasında yaĢayan
milletlere kendi dillerinde, adetlerinde, müzüklerinde, kıyafetlerinde
ile okullarda ve halk Ģenliklerinde kültür özelliği taĢıyan oyuna
özgürlük tanınmıĢtır.
Esas olarak Türk diyarından getirilen folklor , müzik ve
kıyafet ,Osmanlı döneminden günümüze kadar Türk folkloru ve Türk
dili etkisinin hala sürmekte olduğunu görmekteyiz. Bu etkinin zorunlu
değil , aslında ‗‘Oryantal‘‘ oyunu , müziği ve giyiminin güzelliğinden
kaynaklandığını ifade edebiliriz.
‗‘Oyun‘‘ kelimesini , çocuk oyunundan tabla oyununa , halk
oyunlarından kelime oyunlarına kadar daha birçok kavramlar çerçevesi
içinde incelemek mümkündür.
I. Uluslararası Türk folklor seminerinde ; Metin And‘ın
sunduğu bildirisinde, KaĢgarlı Mahmut‘un ünlü Divan‘i Lügat‘it
Türk‘te ‗‘Oyun‘‘ sözcüğüne değinmiĢtir.
Müzik eĢliğinde yapılan ritmik ve düzenli gösteriler , genel
olarak : ‗‘Halk Oyunu‘‘ gibi tanınmaktadır.
OYUNUN
TARĠHÇESĠ
Ġnsanoğlunun yaĢam biçimini incelediğimizde , fırsat
buldukça oynadığı görülecektir.ġimdi oynanılan oyunlar , ilk insanlar
tarafından oynandığına dair belgeler bulunmaktadır.‘‘ ġenlik , insan
topluluklarında antropolojik bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.
Ġnsanlar hem yaĢam içindedirler hem de yaĢamla kendileri arasında bir
mesafe koyarlar. Günlük yaĢamlarını düzenleyip çalıĢırlar , sırası
gelince de bayram yaparlar‘‘ . (MARQUARD) 1.
BeĢ yüz yıldan fazla süren Osmanlı dönemi , yalnız savaĢ ve
savaĢ hazırlıklarıyla geçmediği bilinen bir gerçektir. Osmanlı‘nın bir
devlet olması , hiç kuĢkusuz devlete ait tüm özellikleri geliĢtirmeye de
özen gösterdiği bilinmektedir. .Bu geliĢme yalnız ekonomi ile sınırlı
kalmamıĢtır. Eğitim , kültür , sağlık , din , oyun ve Ģenlik gibi türlerin
55
de geliĢmesine önem vermiĢlerdir. Bu da Ģenlik ile oyunların birbiriyle
özdeĢleĢmesine ve topluluklar tarafından yaĢanmasına yol açmıĢtır.
Çocuk ve halk oyunlarının baĢlangıç tarihleriyle ilgili ayrıntılı
araĢtırmaların yapılmadığını , ancak bu iki oyun biçiminin topluluklara
ve yörelere göre farklı olduğu görülmektedir.
Mısır ve Ġran baĢta olmak üzere , Girit Uygarlığı , Roma ve
Orta Çağ Avrupa‘sında çocukların tahtadan yapılan haç ve kılıç
oyunları oynamıĢlar. Pieter Bürgel‘in 1560 yılında yaptığı ünlü ‗‘
Çocuk Oyunları‘‘ tablosunda görülen 80 oyundan fazlasının
günümüzde birçok ülkede hala oynandığı görülmektedir.
Balkanlar‘da meydana gelen tarihi olayların hiç kuĢkusuz,
halk oyununu etkilemiĢtir. Balkan ülkelerinin tarih boyunca, Thraklar,
Ġlirler, Pelagonyalılar, Dorlar, Vandallar, Vikingler, Gotlar, Romalılar,
Hun, Avar, Tatar, Bulgar, Oğuz, Peçenek ve Kuman Türkleri ‗nin
kültürel etkileri altında kaldıkları bilinmektedir.
XIII.Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu‘dan Selçuklu
ve Osmanlı Türkleri‘nin yerleĢmesiyle ve 541 yıllık Osmanlı
idaresinde bu etkiler daha büyük boyutlara ulaĢmıĢtır.Balkan ve Eski
Yugoslavya bölgesinde , çeĢit ırk ve milletlerden , bir çok din ve
mezhepten insana rastlamak mümkün olduğu bilinmektedir. Ancak,
XIV. Yüzyılın baĢlangıcından itibaren adıgeçen bölgelerin nüfusunun
büyük bir kısmını Türkler oluĢturuyormuĢ.
ARAġTIRMA CERYANI
Türk olduğumdan dolayı, folklorumuza gereğinden fazla önem
verdiğim düĢünüldüğü takdirde , o zaman konuyla ilgili kısa bir
açıklama yapmayı uygun buluyorum : Balkan kültüründe , oyununda ,
müziğinde , türküsünde ve giyiminde ‗‘Oryantal‘‘ etkileri çekmiĢ
olduğumuz takdirde , Balkan kültürünün ne hale geleceğini
düĢünebiliriz. Halk oyununun ve ona bağlı müziğinin ile giyiminin
zenginliği ve geniĢliğinden dolayı , bu konuda araĢtırmaların
yapılmasını zorlaĢtırmaktadır.
Balkanlar coğrafyasında bu konuda pek çok araĢtırmaların
yapılmadığı bilinmektedir. Özellikle bu konuda Türk asıllı bilim
adamlarının araĢtırma yapmaları eski komunist sistem tarafından
yapılan engellemelerden de kaynaklandığı bilinmektedir.
56
XIV.Yüzyılın sonlarından bu yana , Ġran ,Avusturya , Ġtalya ,
Fransa ,Ġngiliz, Rus‘ların bir sözle bütün Batı Avrupa‘lılar Osmanlı
devletini siyasi ,iktisadi, kültürel ve askeri abluka içine alarak yıkmaya
çalıĢmıĢtır. Bu süreç 300 yıl devam etmiĢtir.
Üsküp Türk Dili Ve Edebiyatı Kürsüsü‘nde Öğretim Üyesi
Prof.Dr.Hamdi Hasan Hoca ile bir sonbahar gününde , Gostivar
yakınlarındaki dağ gezisinde ,Osmanlı döneminde ve eski Yugoslavya
eğitim plan ve proğramlarında çocuk ve halk oyunlarına verilen önemi
ele aldık . Gezi sırasında konu üzerinde uzun uzun yaptığımız
tartıĢmadan sonra , araĢtırma konusu meydana çıktı.
1. Osmanlı Devleti döneminde , Ġlköğretim I‘ci ve II‘ci sınıf
Sırp okullarındaki öğrencilere ait türkü , oyun ve tekerlemeler kitabı.
Öğretmen , Yovan Çiriç , Belgrad 1901 y, basılma izni Osmanlı
Eğitim Bakanlığı tarafından Ġstanbul-88.numaralı belge Rebi-ul evvel
1319 ve 23 haziran 1317 yılında basılmıĢtır. Kitapta , öğretmen
Osmanlı dönemindeki Sırp okullarında ne tür tekerleme , oyun ve
türkülerin kullanıldığını anlatmaktadır. Aynı zamanda , Osmanlı
devleti‘nin vermiĢ olduğu özgürlük sayesinde , Sırp Okul plan ve
proğramlarında kendi örf , adet ve geleneklerinin korunması ve
geliĢtirilmesine ne denli önem verildiği görülmektedir.
2. Lubitsa ile Danitsa S. Yankoviç : Melodiye Narodnih Ġgara
( Halk Oyunları Melodisi) , Belgrad 1937 y. Bu kitap Ġngiltere‘nin
BaĢkenti Londra‘da 1936 yılında yapılan ‗‘Folklor Festivali‘‘ nin
değerlendirmelerinden oluĢmaktadır.Festivale katılan,
Türkiye ,
Bulgaristan , Romanya , Yugoslavya , Yunanistan , Persiya , Hindistan
, Bali , Çin , Japonya , Java v.d. devletlerden katılımcılar oyuna
verdikleri önem ile ilgili bildiriler yer almaktadır.
ĠNCELEME
AraĢtırma konumuz olan , oyunlar , türküler ve
tekerlemelerden hiçbiri Türkçe değildir. Bunların tümü sırpça‘dır.(Sırp
dili eski Yugoslavya dahilinde bulunan Sırbistan Cumhuriyeti‘ndeki
Sırp milletinin dilidir). AraĢtırma ve inceleme konumuz Sırp
ilköğretim okullarına ait I‘ci ve II‘ci sınıflar için öğretmen Yovan
Çiriç tarafından yazılan kitaptır.
_____________________________________________
1)Deniz
Ünver‗‘Beden
Eğitiminde
Oyun
Ve
Folklorik
Çocuk
Oyunları‗‘Ankara.2003
2)Doç.Dr.Melahat Hamza‗‘Makedon Dram Eserlerinde Türk Ġzleri Ve
Türkler‘‘Ankara. 1998 .
57
Bu yazıda , konu ile ilgili yaptığım çalıĢmayı daha geniĢ
aktarmak için olanağına sahip olmadığımızdan dolayı , konuyla ilgili
kısa noktalar üzere açıklama yapmayı uygun gördüm. Kitabın
,Osmanlı Devleti Eğitim Bakanlığı tarafından basılmasına izin
verildiğini , kitabın içeriği konusunda yaptığım inceleme sonucu ,
Osmanlı Devleti‘nin Türk olmayan milletlere son derece adeletli
davrandığını ve herkesin eğitim , kültür ve sosyo – ekonomik yönden
geliĢmeleri konusunda her türlü özgürlüğü ve desteği sağladığını
görüyoruz.
Ancak , buna rağmen Osmanlı Devleti‘nin çöküĢünden sonra ,
Türk ve ‗‘Oryantal‘‘ etkiden kurtulmak için ellerinden geleni
yapmıĢlar ve bu süreç bugün dahi tüm hızıyla devam etmekte
olduğunu görüyoruz.
Yukarıda adıgeçen esere verdiğim önemin ana sebebi , bu
eserin Osmanlı Devleti sınırları içinde yaĢayan milletlerin kendi ana
dillerinde eğitim görmesi ve kendi kendi kültürlerini geliĢtirmede
sahip oldukları özgürlükleri gün yüzüne çıkarmaktır. Bir de Osmanlı
Devleti‘nin, Balkan coğrafyasındaki milletlere ilköğretim okullarında
küçük çocukların anadilinde eğitim alıp geliĢmeleri konusundaki
verilen özgürlüğü ile Komünist döneminde ilköğretim okullarında
yapılan eğitimi kıyaslayıp gerçek durumu ortaya çıkararak bir çok
soruya cevap verileceği kanısındayım.
Yukarıda adıgeçen kitabın basılması için Osmanlı Devleti
Eğitim Bakanlığı‘nın izin belgesi Ġstanbul.1903 y. No:88, Rebi-ulevvel.1319-23 Nisan1317 tasdıklanmasından sonra , Yovan Çiriç
tarafından 1903 yılında Belgrad bası Ģirketinde gerçekleĢmiĢtir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi kitapta yer alan oyun , türkü ve
tekerlemelerden de görüldüğü gibi , Osmanlı Devleti döneminde tüm
milletlerin eğitim , kültür ve diğer alanlarda sahip oldukları özgürlük
açıkça görülmektedir.
Osmanlı döneminde Türk olmayan milletlere verilen
özgürlükler ve eski Yugoslavya dönemindeki komünist rejimin
tanıdığı özgürlükler kıyaslandığı takdirde , hiç kuĢkusuz Osmanlı
dönemindeki özgürlükler milletlerin geliĢmesinde daha faydalı olduğu
kanısına varıyoruz.
1935 yılında Ġngiltere‘nin BaĢkenti Londra‘da düzenlenen
Uluslararası ‗‘Folklor Festivali‘‘ne katılan Sırbistan , Bosna ,
Bulgaristan , Yunanistan ,Romanya , Japonya , Çin , Hindistan v.d.
temsilciler Halk oyunları ve bu oyunların geliĢmesi üzerine bildiriler
sunmuĢlardır. Adıgeçen festivale katılan eski Yugoslavya folklor
uzmanları Lubitsa ile Danitsa S.Yankoviç kardeĢler ‗‘Halk Oyunları‘‘
58
baĢlığı altında 1939 yılında yayınladıkları kitabın içeriğini oluĢturan
bilgi ve açıklamalardan özetler sunmayı uygun gördüm :
Makedonya‘da
yaĢayan müslümanlar ( Türkler
adlandırılmadan) ele alınırken , Türk düğün adetleri ve oyunlarına
önem verildiğini , yazarın ifadesine göre Türk düğün adetlerinde
bügüne kadar değiĢme yapılmadığı görülmektedir.
Kitapta yer alan açıklamalarda , gelin alma haftasında yapılan
adetler ayrıntılı ele alındığını , Erkekler ayrı odada oyun oynar , türkü
söyleyip zevk yapar.BaĢka bir odada ise kadınlar var. Kadınların
bazıları divanlar üstünde oturur , bazıları ise halılar üstünde eski Türk
kadın oyunlarını oynadıkları ifade ediliyor. Oynayan kadınlar arasında
, Türk oyununu iyi oynayanların bulunduğu ifade ediliyor.Oyunu
oynayan kadın , ılımlı ve çok sakin kalça hareketleriyle kollara kadar,
eller omuzlar yüksekliğinde , dirsekler beline yapıĢtırılmıĢ Ģekilde
oyuna özel bir güzellik kazandırdığı ifade ediliyor.
Türk kadınının tek baĢına değil , grup halinde
oynuyormuĢ.Grup içinde tek baĢına oynayanlar ise oyun güzelliğini
bozmamak için grubun hareketleriyle uyum sağlıyormuĢ. Eskiden
Türk kadınlarının el ele tutulmadan oynadıkları , Ģimdi ise küçük
parmaklardan tutulduklarını , kollar yükseğe , eller omuzlar
yüksekliğinde dirsekler bele yaklaĢık ılımlı bir Ģekilde hep beraber
oynadıklarını ifade ediyorlar.
Oyun hareketleri sırasında , Türk kadınlarının yüksek
derecede duygusal ve ritim zenginliği ile donanmıĢ olduklarını
göstermekteymiĢler.Gelin evinde oynanılan oyunların küçükler ya da
kadın çalgıcılar tarafından (iki dayre – iki keman eĢliğinde)
eğlendirildikleri vurgulanmaktadır.
Bulgaristan , Festivalde türkü ve oyunları aracılığıyla milli
propaganda çalıĢmaları yaptıkları ifade ediliyor.
Bulgar temsilciler devletleri tarafından kendilerinin milli
propagandalarını yapmaları doğrultusunda ayrılan hazineden de
faydalanarak , sempozyumda sundukları bildiri ve oyunlarında diğer
milletlerin oyunlarını benimseyip Bulgar oyunları olarak gösterdikleri
ifade edilmektedir.
Bulgar oyuncular, Profesör Çanev‘in gözetimi altında Bulgar
Çiçeği ile Rus beĢik grubu ve Çanev grubu oyunlarını sundukları ,
Bayan Kaçarovaya ise bu festivalde , Lazarnitsa , Reçanitsa ve
Katanka
adında Sırp oyunlarını oynatıp Bulgar oyunu olarak
gösterdiği vurgulanmaktadır. Bunun dıĢında , Makedonya
59
Cumhuriyeti‘nde oynanan ‗‘LeĢoçka‘‘ oyununu da Bulgar oyunu
olarak göstermekten geri kalmadığı ifade ediliyor.
Romanya , Londra Folklor Festival‘ine ‗‘KaluĢ‘‘ oyun
grubuyla katıldığını , Festivalde sergiledikleri yüksek performans
sayesinde en yüksek ödüle layık görüldükleri ifade ediliyor. Festivalde
Rumenlere ait oyunların sergilendiğini , Profesör Romus Viya ise
Romen folkloru ile ilgili gerçekçi açıklamalarda bulunduğu da ifade
edilmektedir.
Yunanistan , bu festivale en kabarık sayıda oyuncu grubuyla
katıdığı , tıpkı Bulgarlar gibi turizm propagandası yapıp , ülkelerinin
oyun zenginliğini göstermek amacıyla ‗‘Evzonlar‘‘ı oynattıkları ifade
ediliyor.
Türkiye , festival il ilgili bayan M.Magazinoviç ‗‘Politika‘‘
Gazetesi‘nde 14.IX.1936 tarihinde , M.K.Atatürk‘ün bu konuda
yapmıĢ olduğu reformlardan bahsedip , Türk oyunlarına verdiği
önemden ile baĢka toplulukların etkisi görülen oyunlarda arınma
yapıldığını , orta , lise ayarında okullarda , müzik okullarında ve
konservatuvarlarda daha kaliteli derslerin yapılması için uzman
kiĢilerin tain edildiği ifade edilmektedir.
Atatürk , Yeni Türkiye Cumhuriyeti‘nde halk oyunlarına ,
müziğine , türkülere ve halk kıyafetlerine özel önem göstererek ,
bunları diğer toplulukların etkilerinden arındırıp , Türk özelliklerine
sahip olmalarını sağlamıĢtır.
60
ÖZET
Ġki kaynak üzerinde yaptığım araĢtırma ve inceleme
neticelerine dayanarak , Osmanlı döneminde Türk olmayan
topluluklara eğitim , kültür ve diğer alanlarda sağlanan özgürlükler , ne
50.yıldan fazla süren komünist iktidarında ne de bugün demokratik bir
dönemde bu özgürlüklere rastlayabiliyoruz. 50.yıl komünist iktidarı
döneminde okullarda öğretilen oyun , türkü v.d. komünist ideolojisiyle
donatılmıĢ olduğunu biliyoruz.
Londra Festivali‘nin ikinci bölümünde , Balkanlarda yaĢayan
topluluklar temsilcilerinin ‗‘Oryental‘‘ etkisinden en çabuk zamanda
kurtulma yollarını aradıklarını , fakat buna rağmen bugün dahi Balkan
topluluklarının‘‘Oryental‘‘ etkisinden kurtulmayı değil , günden güne
daha fazla bu etinin altında kaldıkları görülmektedir.
ABSTACT
According to the information taken by two different researches, the
education given in the Ottoman Empire where cultural and other ethnic
properties were developed was quite democratic, that can not be seen
nowadays. Moreover, in this more democratic lifestyle we realize that
this was not present in the fifty long years‘ communist system that we
had lived in at all. Nevertheless, the oriental effects have been saved,
and are being used more and more despite of the opposite point of
views.
61
KAYNAKLAR
Yovan Çiriç , Osmanlı Döneminde Sırp Okullarında I‘ci ve II‘ci
Sınıflar Ġçin Öğrenci Türküleri Oyunları ve Tekerlemeleri . Belgrad .
1903.y.
Melahat Hamza , Makedonya Dram Eserlerinde Türk Ġzleri Ve
Türküler , T.C.Kültür Bakanlığı , Türk tarih kurumu Basımevi ,
Ankara .1988.y.
Branko KarakaĢ , Antologiya Na Makedonski Narodni Pesni .DEGA
ve NĠP‘ Makedoniya‘‘ Üsküp , 1995 .y.
Lubitsa S. Yankoviç ve Danitsa S.Yankoviç KardeĢler III‘cü yazı
‗‘Halk Oyunları‘‘ Belgrad .1939 .y.
Deniz Ünver ‗‘ Beden Eğitimi Oyun ve Folklorik Çocuk oyunları ,
Ankara.2003 .y.
Corce Karaklayiç,‗‘Yugoslovenske Narodne Ġgre‘‘Belgrad,1953 Y.
Mariyo Kinel ‗‘Hırvatske Starogradske Pjesme‘‘ Zagreb, 1985 y.
Jivko Firov ‗‘ Makedonska Muzika Ġ Folklor ‗‘ Skopye, 1959 y.
62
MAKEDONYA CUMHURĠYETĠNDE ĠLKÖĞRETĠM 5. 6. 7. VE
8. SINIF COĞRAFYA DERSĠ ÖĞRETĠM PROGRAMLARI
Mr. Mübeccel AHMED
Coğrafya, temelde bir yer bilimi olmakla birlikte araĢtırma
merkezinde insan yani toplum vardır. Onun için coğrafya topluma
dönük bütün konularda söz sahibidir. Çevresinin merakı içinde olan
insan, bunu ancak coğrafyayla tatmin edebilir.
Aydın insan Dünya‘yı algılama içindedir. Bunu en çok eğitim
yoluyla kazanacağı genel coğrafya kültürü ile mümkündür.
Coğrafya öğretimi, bir ülkedeki gençlerin ülkesini tanımasını,
savunmasını, sevilmesini sağladığı için Makedonya‘da da diğer
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ilköğretimden baĢlayarak öğrencilere
köklü bir coğrafya eğitimi verilmektedir.
Ġlköğretimin I. sınıfından IV. sınıfına kadar Doğayı ve
Toplumu Tanıyalım dersiyle baĢlayarak V. sınıfta Coğrafya dersi yer
alarak, VIII. sınıfa kadar coğrafya konularının öğretimi yapılmaktadır..
Makedonya‘da coğrafya öğretiminin temel amacı öğrencilere
doğal, toplumsal ve ekonomik çevrelerini tanıtmak ve çevreyle sağlıklı
uyum kurma gücünü kazandırmaktır.
Ġlköğretimde
coğrafya
öğretiminin
amaçları
Ģu
Ģekilde
sıralanabilir :
1. Evren, GüneĢ Sistemi ve Dünya‘nın özelliklerini tanıtmak.
2. Dünya‘nın taĢküre, havaküre, suküre ve canlılar küresi (biyosfer)
kavramlarını kavratmak.
3. Doğal coğrafi ortamın insan ve toplum ile iliĢkisini, insan hayatı
üzerindeki etkisini ve yeryüzünde meydana gelen doğal olayların
özelliklerini kavratmak.
4. Ülkemizin fiziki, beĢeri ve ekonomik özelliklerini tanıtmak ve yurt
sevgisini geliĢtirmek.
5. KomĢu ve uzak bölge ve ülkelerin fiziki, beĢeri ve ekonomik
özelliklerini tanıtarak uluslararası birlik ve beraberlik duygusunu
geliĢtirmek.
6. Öğrencilerin kazanmıĢ olduğu bilgi ve becerilerin hayatta
uygulanmasını sağlamak.
63
7. Öğrenciye coğrafi bilgi ve becerileri (haritayı, atlası kullanmak,
coğrafya ders ve yardımcı kitapları ve diğer kaynaklardan
faydalanmayı) kazandırmak.1
Ġlköğretimde Coğrafya Dersi Öğretim Progamlarının Tarihsel
GeliĢimi, DeğiĢiklikleri ve Düzenlenmesi
Ġkinci Dünya SavaĢından sonra Sosyalist Federal Cumhuriyeti
Yugoslavya içerisinde olan Makedonya Cumhuriyetinde coğrafya
öğretimi, ilköğretimin üçüncü sınıfından baĢlayarak okul
programlarında Coğrafya dersi ile yer almıĢtır.2
1953 yılında ilköğretim programlarında yeni düzenlemeler yapılarak
Coğrafya dersi üçüncü ve dördüncü sınıflardan kaldırılarak yerine
coğrafya konularını da içeren Doğayı ve Toplumu Tanıyalım dersi
okutulmaya baĢlamıĢtır. 3
1958 yılında dördüncü ve beĢinci sınıflarda Toplumu Tanıyalım
dersine ağırlık verilmesiyle ilköğretim programında Coğrafyanın
haftalık ders saati azaltılmıĢtır.
1958 yılına kadar ilköğretim programlarının ilke ve dayanakları iyi
hazırlanmamıĢ, reform yapılmasına ihtiyaç duyulmuĢtur.4
Ġlköğretim programlarında Coğrafya dersi 1972 yılından itibaren yeni
değiĢikliklere uğramıĢ, Coğrafya öğretim programlarında 1980, 1984,
1988 ve 1992 yıllarında değiĢiklik ve düzenlemeler yapılmıĢtır.
Pedagoji Konseyi‘nin 28.05.1992 tarihli kararıyla 1992 yılı coğrafya
öğretim programlarının uygulanmasına Makedonya Cumhuriyeti
Eğitim Bakanlığı tarafından izin verilmiĢtir. Bu program, 1988 yılı
coğrafya öğretim programlarının amaç ve görevleri ile 5. 6. 7. ve 8.
sınıf coğrafya konularında yapılan değiĢiklikleri kapsamaktadır.
5. sınıf coğrafya öğretim programında yer alan konularda ilk defa 23
yıl sonra yapılmıĢ olan değiĢiklikler; Dünya‘mız nüfusu ve ırk grupları
üniteleri programa eklenmiĢtir.
____________________________
1
Ġlköğretim – Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları,
Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp.
2
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları,
Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp.
3 Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları,
Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp.
4
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları,
Cumhuriyeti Eğitimi GeliĢtĢrme Kurumu, Üsküp.
1972. Makedonya
1952. Makedonya
1953. Makedonya
1960. Makedonya
64
6. sınıf coğrafya öğretim programında değiĢiklik yapılırken program
içeriğinden bazı konular çıkarılmıĢtır :
- Enerji kaynakları ve maden zenginliği (1 ders saati).
- Avrupa‘da akarsu ve göllerin ekonomik önemi (1 ders saati).
- Sovyetler Birliği (5 ders saati) ünitesi programdan alınmıĢ yerine
Doğu Avrupa (3 ders saati) ünitesini kapsayan konular konmuĢtur.
- Doğu Avrupa‘nın coğrafi durumu ve bölgesel ayrılıĢı;
-Bağımsız Ülkeler Topluluğu ; doğal özellikleri, nüfus ve ekonomik
özellikleri.
Programda yapılmıĢ olan bu değiĢiklikler 6. sınıf coğrafya öğretim
programının coğrafi öğretimi düzeyini daha uygun bir duruma
gelmesini sağlamıĢtır.
7. sınıf coğrafya öğretim programına Orta Asya, güneybatı Asya
ünitesine Türkiye konusu eklenmiĢ, Asya, Afrika, Kuzey ve Güney
Amerika‘da akarsular ve göllerin ekonomik önemi ve Orta
Amerika‘dan örnek ülke olarak verilmiĢ bulunan Küba programdan
alınmıĢtır.
Eski Sosyalist Federal Cumhuriyeti olan Yugoslavya‘nın dağılmasıyla
yeni devletler arasında 1991 yılında Makedonya Cumhuriyeti
bağımsızlığını ve egemenliğini ilân etmiĢtir.
Bu durum ilköğretim programlarına da yansımıĢtır. Öyle ki 1992
yılında, öğretim programlarında yapılan değiĢmeler arasında 8.sınıf
coğrafya öğretim programı içeriğindeki Yugoslavya Coğrafyası
konuları çıkarılmıĢ, yerine üç bölümde oluĢturulmuĢ Makedonya
Coğrafyası konuları yer almıĢtır:
1. Makedonya‘nın doğal-coğrafi özellikleri (20 yeni ders + 10 tekrar).
2. Makedonya‘da nüfus ve yerleĢme (7 + 4) ve
3. Makedonya‘nın ekonomik özellikleri.5
1992 yılına kadar Makedonya Pedagoji Kurumu tarafından Coğrafya
öğretim plan ve programları ve bunların uygulanmasına iliĢkin genel
değerlendirmeler yapılmamıĢtır. Fakat bu konuda Ģunları
söyleyebiliriz:
Genel olarak coğrafya öğretiminde konuların daha fazla ezbere
yönelik, problem çözme yöntemini kullanmadan konuların iĢlenmesi,
konuların analizi ve sentezi yapılmadan öğretildiği bilinmektedir.
Bunun nedeni coğrafya öğretim programlarındaki konuların haftalık
ders saatlerine göre fazla ve geniĢ olmasından kaynaklanmaktadır.
____________________________
5
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1992. Makedonya Eğitim
Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp.
65
Özellikle bu durum 5. ve 7. sınıf coğrafya öğretim programlarının
uygulanmasında görülmektedir. AĢağıda Tablo 1‘de haftalık ders
saatleri verilmiĢtir.
Tablo 1. Makedonya Cumhuriyetinde Ġlköğretimde Uygulanan
Coğrafya Dersi Öğretim Programlarının Sınıflara Göre Haftalık
Ders Saati Dağılımı
SINIF
5.SINIF
COĞRAFYA 1 SAAT
6.SINIF
2 SAAT
7.SINIF
2 SAAT
8.SINIF
2 SAAT
Coğrafya öğretimini olumsuz yönde etkileyen sadece coğrafya öğretim
programlarındaki içeriğin ağır ve yoğun olması, haftalık ders saati
değildir. BaĢka faktörlerin de etkisi vardır. Bunların arasında :
 6 ve 7. sınıf coğrafya kitaplarında sayılara ve istatistiksel bilgilere
çok yer verilmesi 7. sınıf kitapların içeriğinde (konularda) değiĢiklik
yapılarak önemli ve gerekli olmayana yer verilmemelidir. Programdaki
yeni düzenlemelere göre yeniden 5. sınıf coğrafya kitabının
hazırlanması gerekmektedir.
 Kitaplarda konuları açıklayıcı, yorumlayıcı, tamamlayıcı nitelikte
plan, harita, Ģekil, grafik, renkli fotoğrafların, kitap metininde ilgili
olan yerlerine konulmaması ve altlarında gerekli ve kısa açıklamaların
bulunmaması, öğrencilerde bilginin kalıcı olmasını sağlamaz.
 Coğrafya okuma kitapları, yardımcı kitaplar, iĢ defterleri ve
kitapların yeterli sayıda yayınlanmaması da öğretimi, öğretmeni ve
öğrenci baĢarısını etkiler.
 Coğrafya derslerinin uygulanması için gerekli ortamın –
dersliklerin, coğrafya odasının okullarda bulunmaması,
 Okullarda yetersiz sayıda coğrafya dersine ait araç ve gereçlerin
bulunmaması,
 Öğretim kadrosunu, öğretmenlerin pedagojik formasyon açısından
yetersizliği de coğrafya öğretimini olumsuz etkilemekte ve
öğrencilerin öğrenmesinde güçlük yaratmaktadır.
 Genel olarak eğitim kadrosunun, coğrafya öğretmenlerinin de
maddi durumu ve olanakları da öğretimi olumsuz etkilemektedir.
Coğrafya dersi öğretim programlarında geliĢmeye değil, değiĢikliğe
önem verildiği söylenebilir. Bu programlarda amaçlardan ziyade
konularda daha fazla değiĢikliğe gidilmiĢtir. Bu değiĢiklikler, bazı
konuların programa eklenmesi, bazı konuların programdan çekilmesi
Ģeklinde olmuĢtur.
66
Programların Düzenlenmesi
5. Sınıf Coğrafya Öğretim Programındaki içerik 7 ünite
altında toplanmıĢtır. Bazı konuların içerikten alınması ile konuların
mantıki bir düzenleme ile 3 ünitede düzenlemesi daha uygundur.
Bu üniteler :
1. Uzay ve gök cisimleri
2. Harita bilgisi
3. Dünya‘nın katmanları (litosfer, hidrosfer, atmosfer ve biyosfer)
5. sınıf programında bu düzenlemeler yapılırken Ģu konuların
çıkarılması uygun görülmektedir.
 Coğrayfaya giriĢ;
 GüneĢ Sistemi‘nin oluĢumu; Kant La Plas ve ġmit Hipotezi;
 Ay ve Ay‘ın safhaları
Zamanın hesaplanması (takvim) : gün, ay ve yıl. Zaman dilimleri.
Tarih değiĢtirme çizgisi.
 Atmosferin tanımı. Atmosferin kalınlığı.
 Hava sıcaklığının ölçülmesi. Ortalama günlük, aylık ve yıllık
sıcaklık. Atmosfer basıncının ölçülmesi.
 Bulutlar, Hava durumu ve Ġklim. BaĢlıca iklim tipleri.
Bu Ģekilde programdan birinci ve beĢinci ünite çıkarılmıĢtır. Birinci
ünite : Coğrafya‘ya giriĢ, beĢinci ünite ise : Zamanın hesaplanması,
(takvim).6
Yapılacak değiĢmelerle program, içerik açısından sadeleĢtirilmiĢ,eski
programdan ise harita bilgisi ünitesi içerisinde yer alan konular iki ders
saati yerine (4 + 4), 4 ders saati konuların iĢleniĢine ve 4 ders saati ile
uygulama derslerinde; haritayı okuma, alan gezileri yapılarak
öğrencilerin pusula ve harita ile yönleri bulma uygulamaları
öngörülmektedir.
Dünya‘nın katmanları (litosfer, hidrosfer, atmosfer ve hiyosfer) ünite
konuların iĢleniĢi 13 ders saatinde‖ 11 ders saati ile gerçekleĢmesi
daha önce görmüĢ olduğunuz bu üniteden çıkarılacak olan konular bu
olanağı sağlayacaktır.
Harita bilgisi ünitesinin gerçekleĢmesi için artan ders saatleri ile
öğrencilerde kartografya – harita bilgisi ve becerileri kazandırılmaya
ve alanda uygulama yapılmasıa mümkün olacaktır.
67
Uygulamalı derslerde elde edilen bilgi ve becerilerle öğrenciler orta
öğretime daha hazırlıklı ve alt yapısı oluĢturulmuĢ Ģekilde devam
edeceklerdir. Çünkü Ģu ana kadar yapılan incelemelerde, orta öğretim
gören öğrencilerin kartografya bilgisinin yetersiz olduğu ortaya
çıkmıĢtır.
5. sınıf coğrafya öğretim programındaki değiĢikliklerle, içerikteki
konularda önceki programa göre, ders konusu saatleri (22:15), 22‘ye
azaltılmıĢ, (27:10) uygulama ders saatleri ise 15 ders saatine
çıkarılacak. Bu Ģekilde ders konu saatlerinin 27‘den 22‘ye
indirilmesiyle, öğretim yılı içerisinde, haftada bir ders saati olmak
üzere konuların hepsinin iĢlenmesi sağlanacaktır.
6. Sınıf Coğrafya Öğretim Programında, toplam yıllık ders
saatlerinin %55‘i veya 41 ders saati konuların iĢleniĢine ayrılmıĢtır. Bu
da programdan, daha önce bahsettiğimiz gibi Avrupa bölge ve
ülkelerinin doğal coğrafi özelliklerini konulardan çıkarılarak
gerçekleĢebilecektir. Bu Ģekilde bölgelerin özellikleri yerine tüm
Avrupa ülkeleri coğrafyasına içerikte olay yer verilecektir. Ayrıca,
öngörülen daha 5 konuyu kapsayacak yeni bir ünitenin programa
girmesi olanaklı olacaktır.
6
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1992. Makedonya Eğitim
Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp.
1. Avrupa‘daki bölgelerin ekonomik özellikleri ve geliĢmesi.
2. Avrupa‘da ulaĢımın coğrafi önemi.
3. Kıtanın çevre sorunları.
4. Avrupa Birliği.
5. Avrupa Birliğinin Dünya‘daki yeri ve önemi.7
Bu konuların 6. sınıf programına girmesiyle Avrupa kıtası ile ilgili
edinilecek bilgilerin gerçekleĢmesini sağlayacaktır. Ders konularının
iĢleniĢi için 44 ders saati veya toplam ders saatinin (yıllık 72) %60‘ını
kapsayacak Ģekilde, öğrenciler için fazla yüklü olmayacaktır.
7. Sınıf Coğrafya Öğretim Programında, Avrupa kıtası hariç
tüm diğer kıtaların coğrafyası okutulmaktadır. Bunun için konuların
öğretimine ait programda planlaĢtırılmıĢ ders saatleri fazladır. Bu
programın da içeriğinden alınması gereken konular mevcuttur.
68
Programda önce kıtaların doğal coğrafi özellikleri daha sonra
bölgelerin doğal coğrafi özellikleri ve her bölgeden örnek ülke
seçilerek program içeriğinde verilmiĢtir.
Bu programda yapılması gereken değiĢiklikler arasında; iklimi
etkileyen faktörlerin daha önce 6. sınıf Avrupa coğrafyasında
görüldüğü için, burada sadece hatırlatılması gereklidir. Aynı Ģeklide
kıtaların iklim tipleri ve bitki örtüsü daha önce görüldüğü için (Avrupa
Coğrafyası) iklim ve bitki örtüsünün coğrafi dağılımı verilmesi
uygundur. Ġklim tiplerinden ise muson, ekvatoral ve tropikal iklim ve
bitki örtüsünün özellikleri verilmesi gerekmektedir.
6. sınıf coğrafya öğretim programı içeriğinde iklim tiplerinden; kutup,
subkutup (tundra) Atlas, ılıman karasal, karasal ve Akdeniz iklimi ve
bitki örtüsü özellikleri verilmiĢtir.
Kıtaların iklim ve bitki örtüsü konuları iĢlenirken, iklim ve
bitki örtüsünün dikey sıralanması konusunda Avrupa‘nın Alp
dağlarındakinden farklı özellikleri bahsetmek gerekmektedir.
Asya kıtasının coğrafyası, daha doğrusu bölgelerin coğrafyası
iĢlenirken Orta Asya‘ya değinmek gerekli görülmektedir. Afrika
coğrafyası konularından çıkarılması gereken konular; kıtanın,
bölgelerin ve ülkelerin coğrafi özellikleri verilirken aynı bilgilerin
tekrarlanmaması gerekir. Dünyadaki geliĢmeleri takip ederek en uygun
ülkelerin coğrafyası programa girmesi önemlidir.
Amerika coğrafyası konularında da değiĢiklikler yapılmaya
ihtiyaç duyulmaktadır. Programdan çıkarılması gereken konulardan
bazıları : Amerika‘nın keĢfedilmesi, iĢgal edilmesi gibi konular, çünkü
Tarih derslerinde de coğrafi keĢifleri, Amerika karasında eski
uygarlıklar konuları olarak okutulmaktadır.
Amerika kıtasının doğal coğrafi özelikleri 9 ders saati ile
okutulması bölgelerin ve örnek ülkelerin coğrafyası oluĢturulurken
aynı bilgilerin tekrarlanmaması sağlanacaktır.
7. sınıf programında yeni bir ünitenin eklenmesi de uygun
görülmektedir. Bu ünite Dünya‘nın KüreselleĢmesi ve Evrensel Dünya
ile adlandırılarak 4 ders saat ile iĢlenerek, 6. ve 7. sınıflarda Kıtalar
Coğrafyası görüldükten sonra Dünya‘ya genel bir bakıĢ oluĢturacaktır.
7. sınıf coğrafya öğretim program içeriğindeki konularda yapılması
gereken değiĢikliklerle, ders konularının iĢleniĢi ve ders tekrarı saatleri
arasındaki orantı 44:30 olarak, yıllık ders fonunun %60‘ı ders
konuların iĢleniĢine, 30 ders saati ise ders tekrarına verilmiĢtir. Mevcut
________________________________
7
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1992. Makedonya Eğitim
Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp.
69
programda ise ders konuların iĢleniĢine 55 ders saati verilmiĢtir. Bu
değiĢmelerle program içeriğinden 11 ders konusu veya %14 ile
hafifleĢtirilip programın uygulanması kolaylaĢtırılacaktır.
8. Sınıf Coğrafya Öğretim Programı, Makedonya
Cumhuriyetinin ilânından sonra 1992 yılında Makedonya Pedagoji
Kurumu tarafından getirilmiĢtir
Bu programda Makedonya Coğrafyası konularına yer
verilmiĢtir.8
Programın genel değerlendirilmesi yapılırken, çok fazla
değiĢikliğe uğramasına gerek duyulmamaktadır. Sadece rölyefin,
ikilimin, akarsuların, toprakların, bitki örtüsü ve hayvan toplulukların
ekonomik önemi konularının çıkarılması uygun görülmüĢtür. Ders
konularının iĢlenmesi ve tekrar için planlaĢtırılmıĢ (43:31) oranı ile
toplam ders saatlerinin %58‘i konuların iĢleniĢine ayrılmıĢtır.
AĢağıdaki Tablo 2‘de programların içeriğinden çıkarılan konular ile
ders konuları
ve ders tekrarı saatlerinin oranının değiĢtiğini
9
görebiliriz.
Tablo 2. Ders Konularının GerçekleĢmesine Ait Ders Saatlerinin
Yüzdeliği
Sınıf
BeĢinci
Altıncı
Yedinci
Sekizinci
9
Mevcut programda
ders konularının
gerçekleĢmesine
ait ders saatlerinin
yüzdeliği
Alternatif programda
ders konularının
gerçekleĢmesine ait
ders saatlerinin
yüzdeliği
%73 (27:10)
%55 (41:33)
%74 (55+19)
(%61 (45:29)
%60 (22:15)
%60 (44:30)
%60 (44:30)
%58 (43:31)
Ders konularının
gerçekleĢmesi
için ders
saatlerinin
azalması ve
arttırılması
yüzdeliklerle
hesaplanmıĢtır
-%13
+%5
-%14
-%3
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1995. Makedonya Eğitim
Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp.
70
Coğrafya öğretim programların içeriğindeki değiĢiklikler,
programın amaçlarına da yansımaktadır. Özellikle coğrafya
öğretiminin amaçları Ģu Ģekilde ifade edilebilir.
1.Amaç : Uzayın tanımı ve uzayda hüküm süren kanunları öğrencilere
kavratmak.
2.Amaç : Uzayda bir gökcisimi olarak yer alan Dünya‘nın özelliklerini
tanıtmak ve kavratmak.
3.Amaç : Dünya katmanlarının (litosfer, hidrosfer, atmosfer ve
biyosfer) temel özellikleri hakkında bilgi kazandırmak.
4.Amaç : Harita bilgisini; çeĢitli harita ve atlasları okuma ve
yorumlama yeteneğini geliĢtirilmek; harita kullanma becerisini
geliĢtirmek ve hayatta uygulanmasını öğretmek.
5. ve 6.Amaç : değiĢikliğe uğramamıĢtır.
7. ve 8. amaçların yerine Ģu amaç uygun görülmüĢtür : Coğrafya
öğretiminde devamlı güncel konuların dile getirilmesini, öğrencilerin
sürekli, Dünya‘dan ve ülkesinden coğrafi olayların takip etmesini
teĢvik etmek; öğrencinin kendi baĢına farklı coğrafi olayları öğrenmesi
ve takip etmesi ve kendisini coğrafya alanında yetiĢtirmesini
sağlamaktır.10
Genel olarak, ilköğretim coğrafya öğretim programlarındaki
değiĢmelerle, program içeriğindeki konuların azalması, programın ağır
olmaktan, uygun hale gelmesi (içerikten konuların %6 oranı ile
hafiflemesi) öğrencilerin daha kolay ve verimli bir Ģekilde, konuların
mantıki bir sıra ile kavramaları beklenmektedir.
Programlardaki değiĢmelere uygun ve kitap yazma ilkelerini
gözönünde bulundurarak coğrafya kitaplarının da hazırlanması
gerekmektedir.
Özellikle 5. sınıflara ait yeni kitabın hazırlanması gerekir. 6. sınıf
kitaplarında programa uygun bazı konuların çıkarılıp, bazılarının da
eklenmesi Ģeklinde yazılması gerekir. Aynı Ģekilde 7. sınıf kitapları da
düzenlenmelidir.
Hazırlanacak olan coğrafya kitaplarındaki konuların; problem
çözme yöntemiyle iĢlenebilmesine uygun, konuları tamamlayacak
Ģekilde; grafikler, renkli resimler, Ģekiller ve kitaplarda kullanılacak
kağıt ise kaliteli olmalıdır.
Programın uygulamada daha verimli olabilmesi ve amaçlara
ulaĢabilmesi için coğrafya yayınları konusunda; coğrafya okuma
kitapları, öğrenciler için iĢ defterleri, öğretmen kılavuzu vb.
10
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları, 1998. Makedonya Eğitim
Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp.
71
hazırlanması ve kullanılması, programın uygulamada daha kolay
gerçekleĢmesini sağlayacaktır. Öğrencilerde ise bilgilerin kalıcı,
becerilerin geliĢmesini, konuların ezbere dayalı değil, mantıksal
düĢünmeyi geliĢtirecek ve öğrencinin kendi baĢına çalıĢmasını
sağlayacak biçimde faydalı olacaktır.
72
ÖZET
Makedonya Cumhuriyetinde Ġlköğretim Coğrafya Dersi Öğretim
Programlarında geliĢmeye değil, değiĢikliğe önem verildiği söylenebilir. Bu
programlarda amaçlardan ziyade konularda daha fazla değiĢikliğe gidilmiĢtir.
Bu değiĢiklikler, bazı konuların programa eklenmesi, bazı konuların
programdan çıkarılması Ģeklinde olmuĢtur.
Ġçerik, coğrafya öğretim ilke ve yöntemlerine dayanarak düzenlenmediği
görülmektedir. 5. sınıf coğrafya öğretim programının içeriği düzenlenirken;
yakından uzağa, kolaydan zora, bilinenden bilinmeyene ve somuttan soyuta
ilkeleri gözönünde bulundurulmadan uzay ve gökcisimleri konuların baĢında
verilmiĢtir. Konuların soyut olması ve 5. sınıfta öğrencinin 11 yaĢ seviyesine
uygun seçilmemesi, özellikle uygulamada haftada 1 ders saati ile
gerçekleĢmesi, konuların öğretilmesini olumsuz Ģekilde etkilemektedir.
Avrupa Coğrafyası okutulurken, Avrupa‘nın farklı bölgelerinden örnek
ülkeler konulması gerekirken, tüm Avrupa ülkelerinin öğretimi programa
alınmıĢtır. Asya, Afrika, Amerika ve Avustralya (Okyanusya) Coğrafyası
konuları ilköğretim öğrencileri için ağır ve yoğun bir program sayılır,
kıtaların önce doğal coğrafi özellikleri daha sonra bölgelerin doğal coğrafi
özellikleri ve kıtalardan örnek ülkeler verilerek çoğu bilgilerin tekrarlanması
görülmektedir.Kıtaların iklimini etkileyen faktörler ve iklim tipleri gibi
tekrarlanan konuların çıkarılması ve düzenlenmesi gerekmektedir.
Makedonya Coğrafyasını içeren programda özellikle nüfus ve ekonomisi ile
ilgili konularda yeni istatistik bilgilere ve geliĢmelere yer verilmelidir.
Mevcut öğretim programlarında verilmiĢ olan açıklamalar bölümü çok
yetersizdir. Öğretmenlerin konuları iĢlerken, hangi yöntem ve araç gereçleri
kullanmaları gerektiği verilmemiĢtir. Hazırlanacak veya değiĢiklikler
yapılacak olan coğrafya öğretim programlarında, yıllık, ünite planları ve ders
planı hazırlıkları örneklerin programa girmesi, ünite değerlendirme
testlerinin de programlarda bulunması gerekmektedir.
73
ABSTRACT
There are some changes made in the course of geography for the
primary schools in Macedonia. A totally new curriculum is designed
where more importance is given to the changes rather than the
developments. This is made by adding some toppings and cutting
some others. In fact, its context does not depend on the principles and
methods of teaching geography. The book for the 5th grades is not
designed logically; from the closest to the furthest, from the easiest to
the difficult, familiar and meaningful to the unknown, and from the
concrete to the abstract. For instance, the topics related to astronomy
are given in the beginning, which is not suitable for their age (11).
And, they have just one lesson in a week.
On the other hand, while teaching European Geography, not all of the
countries should be given at once, but just samples. Moreover, the
topics related to Asia, Africa, America and Australia should not be
given in details, except their geographical features. The factors that
affect the climate should be cut. There are also some repetitions.
Furthermore, the geography of Macedonia, especially the population
and the economical issues should be written according to the latest
statistical information. Also, the section of extra information is not
sufficient, and the methods and materials needed are not shown to the
teachers together with the techniques used. As a result of all, it is
concluded that a new curriculum, yearly plan, unit plan and its lesson
plans should be enabled together with their evaluation tests and the
changes and corrections made.
74
KAYNAKÇA
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları,
Makedonya Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp.
Apostolov, Apostol, Zemyopis, Skopje,1954.
Apostolov, Apostol, Zemyopis, Skopje, 1958.
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları,
Makedonya Cumhuriyeti Eğitimi GeliĢtĢrme Kurumu, Üsküp.
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Plan ve Programları,
Makedonya Cumhuriyeti Pedagoji Konseyi, Üsküp.
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları,
Makedonya Cumhuriyeti Eğitimi GeliĢtirme Kurumu, Üsküp.
Ġlköğretim - Coğrafya Öğretim Plan ve Programları,
Makedonya Cumhuriyeti Eğitimi GeliĢtirme Kurumu, Üsküp.
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları,
Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp.
Coğrafya Öğretiminde Değerlendirme, Pedagoji Kurumu
Üsküp, 1992.
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları,
Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp.
Ġlköğretim - Coğrafya Dersi Öğretim Programları,
Makedonya Eğitim Bakanlığı - Pedagoji Kurumu, Üsküp.
1953.
1960.
1972.
1981.
1988.
1992.
Yay.
1995.
1998.
75
WILLIAM MONTGOMERY WATT‟IN TARĠHE
BAKIġI
Doç. Dr. Ali PAJAZĠTĠ
I.
Watt Kimdir?
MeĢhur bir islamolog ve müsteĢrik olan Ġskoçya Episcopal
Kilisesi rahibi William Montgomery Watt,5 14 Mart 1909 tarihinde
Ġskoçya‘nın kıyı Ģehirlerinden olan Fife yakınlarında Ceres‘te doğdu.6
Anglikan bir din adamı Andrew Watt ile Mary (Burns)‘ın oğlu ve tek
çoçuğudur. Annesi (Jean Macdonald) muteveffa profesör Robert
Donaldson‘un kızıdır.
Tahsil hayatına 1914‘te Lakhall Academy‘de baĢlayan Watt
buradan 1919 yılında mezun oldu. Daha sonra orta tahsilini George
Watson‘s College‘de (Edinburgh) tamamladı (1919-1927). 1927-1930
yılları arasında Edinburgh Üniversitesi‘nde eğitim aldı. 1930‘da klasik
edebiyat dalında yaptığı master‘in yanısıra Oxford Üniversitesi‘nde
―Literae Humaniores‖‘den de mezun oldu (1932). Müteakip yıl
Oxford‘ta ―Literatür Master‖ derecesini kazandı. Bir yıl sonra ise
edebiyat sahasında bir baĢka mastere baĢlayıp üç yıl sonra onu da
bitirdi.7
―Watt‘ın lisansüstü çalıĢmalarını sürdürürken, 1934‘den 1938
yılına kadar ahlak felsefesi sahasında Edinburgh Üniversitesi‘nde
‗Assistant Lecturer‘ olarak dersler verdi. 1936‘dan itibaren hayatında
dinin etkisi gittikçe ağırbasan ve bir din adamı olan babasının izinden

Güneydoğu Avrupa Üniversitesi (SEEU,
Kalkandelen) öğretim üyesi. Bu makale müellifin
Marmara Üniversitesi’nde 15 Aralık 2003 tarihinde
savunduğu doktora tezinden bir alıntı
mahiyetiĢndedir.
5
W. Mongomery Watt, “Körfez SavaĢı Sonrası
Müslümanlar ve Hristiyanlar”, Çev. ġinasi Gündüz,
Tezkire, sayı 11-12, s. 149 (çevirenin notu).
6
“Professor W. Montgomery Watt: The Last
Orientalist”, Trends, Cilt 7/5, Essex, s. 10.
7
Mustafa Alıcı, W. Montgomery Watt’da Vahiy ve
Nübüvvet Anlayışı, M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul 1995,
s. 10.
76
yürüyen Watt, St. Mary Bolton Kilisesi‘nde (Londra) papaz muavini
(curate) oldu (1936-1941). Kilise onu 1943‘te Küdüs‘e gönderip
1946‘ya kadar sürecek olan Anglikan Kilisesi Ġslam ĠĢleri
MüĢavirliği‘ne atadı. Böyle bir görev onun Ģark dünyasına olan ilgisini
artırdı.‖8
Küdüs‘ten kendi Alma Mater‘ine, yani Edinburgh
Üniversitesi‘ne döndü ve 1946‘dan 1947‘ye kadar Kadim Felsefe
dersleri verdi.9 1949 yılında Levi Della Ödülüne (Los Angeles- ABD)
layık görüldü. 1947-64 yılları arasında Arap Dili kürsüsünde okutman
olarak çalıĢtı. 1964‘te Arap ve Ġslam AraĢtırmaları Bölümü
BaĢkanlığına getirildi. Bu görevi 1979‘a, emekliliğe ayrılıncaya
kadar yürüttü. 1978-79‘da ABD‘nin Georgetown Üniversitesi‘nde
Arab Etüdleri çalıĢmaları yaptı.10
Watt, Türkiye‘nin ilmi çevrelerine yabancı olamayan bir bilim
adamıdır. ÇeĢitli bilimsel toplantılar sebebiyle birkaç kez ülkemizi
ziyaret etmiĢtir. 1976 yılının ilkbaharında yapılan I. Siret Kongresi ile
1985‘de Ġzmir‘de akdedilen I. Din Bilimleri Kongresi bunlar
arasındadır.
Ġngiliz Oryantalistleri derneğinin baĢkanlık görevini de bir
süre üstlenen ve dini entellektüellerin çok yakından tanıdğı W.
Montgomery Watt, Ġslam ve müslüman toplumlar, müslüman-hristiyan
iliĢkileri11 üzerine araĢtırmalar yapan, yirmi dokuz eser (kitap) ve çok
sayıda makale kaleme almıĢ bir bilim adamıdır. Eserlerinin birçoğu
Türkçeye çevrilmiĢtir.12
8
Alıcı, a.g.e.
lat. “onurlu anne”, üniversite, büyük okul (Милан
Vујаклија, Лексикон страних речи и израза,
Просвета, Београд, 1954, s. 30).
9
Trends, a.g.m.
10
Bkz. Who is Who 1992, An Annual Biographical
Dictionary, St. Martins Press, New York 1992.

11
Watt, ―Ultimate Vision and Ultimate Truth‖,
Ultimate Visions: Reflections on the Religions We
Choose, edited by Martin Forward, One World,
Oxford, England-USA 1995, s. 280.
12
Watt, Dinlerde Hakikat, çev. A. Vahap TaĢtan - Ali
KuĢat, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul 2002, çevirenlerin
önsözünden.
77
II. Watt‟ın Tarih AnlayıĢı
Tarih denen olgu her toplumun aynasıdır. Tarih bilgisi ise
insanı ve toplumu güçlü kılan bir unsurdur. Toplumlar, kaydettikleri
tarih olguları ile kendi ben-idraklerini güçlendirmeye çalıĢırlar. Her
toplumsal olgu tarihsel olgudur ve her tarihsel olgu da toplumsal bir
olgudur. Yani tarihsiz sosyoloji ve soyolojisiz tarih olamaz. Yalnız
sosyoloji, yalnız tarih düĢünülemez; insan olaylarının somut bilimi
ancak tarihsel sosyoloji ya da sosyolojik tarih olabilir. Tarih, birey ve
toplum sorunları bir arada, bir bütün halinde incelenir: tarih
sosyolojinin can damarıdır ve insan psikolojisi de ancak tarihle uyum
halindeki bir sosyolojiye dayanmalıdır.13 Le Bras‘a göre sosyolojinin
düĢebileceği en büyük hata, tarihi unutmaktır.14
Watt, sosyoloji bilimi için bu kadar önemli olan ve ―toplumun
zaman içinde aldığı yoldan baĢka bir Ģey olmayan‖15 tarih kavramını
iki anlamda kullanmaktadır:
1. Tarih olayların – insan amaçlarıyla ilgili olayların - akıĢına
atfedilir ve ―Tanrı tarihin sahibidir‖ veya ‖Ġnsanlık tarihinin olaylarını
Tanrı kontrol eder‖16 derken kastedilen mana budur. Ona göre Eski
Sovyetler Birliği‘nde Mihail Gorbaçov tarafından yapılan değiĢiklikler
ve reformlar da Tanrı‘nın teĢvikiyle gerçekleĢmiĢtir. Tanrı bizim
dünyamızda devamlı olarak yeni Ģeyler getiren ve belli bir dereceye
kadar insanlık tarihi üzerinde kontrol uygulayan bir varlıktır.17
2. Tarih yazımı, yani gerçekleĢen olayların akıĢının anlatımı.
Ona göre tarihçinin asıl görevi, içinde olayların akıĢı demek
olan son derece büyük ve karmaĢık çalkantıyı barındıran önemli
kalıpları açığa çıkarmaktır. 18
Tarihî düĢünceyi ifade eden herhangi bir görüĢ, anlaĢılabilir ve
kabul edilebilir olması için objektif detaylara uygun olmalıdır. ―Bütün
13
Doğan Ergun, Sosyoloji ve Tarih, Ġlke Kitabevi
Yayınları, Ankara 1995, s. 19-21.
14
Le Bras’dan naklen bkz. Ümit Meriç Yazan,
Cevdet Paşa’nın Toplum ve Devlet Görüşü, Ġstanbul
1992, s. 37.
15
Ali ġeriati, İslam Sosyolojisi, 5. Baskı, Çev. Kenan
Sökmen, BirleĢik Yayıncılık, Ġstanbul 1998, s. 113.
16
Watt, Religious Truth for Our Time, Oneworld,
Oxford, 1995, s. 97.
17
Watt, Religious Truth..., s. 100.
18
Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, Çev.
Turan Koç, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul 1991, s. 159.
78
önemli tarih görüĢ ve ifadeleri bunun daha ötesine gider ve olayları
seçerek, sınıflandırarak, bazılarına önem atfederek ‗modeller‘
oluĢturur. Sonuçta ulaĢılan modeller tam bir objektiflik iddiasında
bulunamaz‖.19 Yani, tarih yazmak sübjektif bir Ģeydir, çünkü tarihçinin
kararları onun değerlerine bağlıdır. Değerler çeĢitli ve muhtelif
olduğuna göre tek tarihten bahsedilemez. Olgulara dayanan tarihle
ilgili bir açıklamanın doğruluğunu içermez.20 ―ÇağdaĢ tarihçi,
kaynaklarındaki motif iddialarını genellikle dikkate almayacak ve bir
kiĢinin dıĢ davranıĢlarının bütünü hakkında elde ettiği bilgi ıĢığında
kendi kiĢisel motiflerini ileri sürecektir‖.21
Watt Batı‘nın tarih bilim anlayıĢı ölçülerine sadık kalmıĢtır.
Ona göre günümüzün tarihçisi, Hz. Muhammed‘in baĢlattığı hareketin
dini ve ideolojik yönlerini küçümsemeden ya da ihmal etmeden
iktisadi, toplumsal ve siyasî zemin hakkında birçok soru sormak ister.
Bu türlü etkenlerin, olayların akıĢını tamamıyla belirlediğini reddeden
kimselerin bile, onların önemini kabul etmesi gerekir.22
Tarih doğrusal bir çizgi izlemektedir. Olaylar arasında
kronolojik bir münasebet vardır. ĠlgisizmiĢ gibi görünen olayların bile
birlikte dikkate alınması lazım.23 Tarih olaylar ve kiĢiler zincirinden
teĢekkül eder.24
Yani zaman mutlak bir ilerleme kaydetmektedir ve bugün
keyfiyet olarak dünden daha iyidir. Belli ki düĢünürümüzde sosyal
tekamül (social evolution) nazariyesi derin bir etki bırakmıĢtır.
Böylece bir taraftan müslümanları tarihi idealleĢtirmekle suçlarken
kendisi de insanlık tarihinin modern dönemini idealleĢtirmektedir.
Kendisi çağdaĢ dünya bilimsel hareketinden, çağdaĢ düĢünceden,
medeni geliĢmeden, Batı‘da bilim ve teknolojideki ilerlemeden,
çağdaĢ durumdan bahsetmektedir.25 MüsteĢrike göre Ġslamın bazı
kuralları tarihseldir. Mesela bir yerde Ġslam Ģeriatındaki kısas hakkında
konuĢurken Ģöyle demektedir: ―Özel misillemenin, Kur‘an‘da
emredilmesine rağmen, bugün insan toplumu için bir ideal olarak
kabul edilemeyeceğinin temel nedeni, bunun baĢlıbaĢına ahlak dıĢı
olması değil, fakat ilkel bir toplum yapılanmasına ait olması ve onu
19
Watt, Dinlerde Hakikat, s. 132.
Watt, Religious Truth..., s. 20.
21
Watt, Hz. Muhammed Mekke’de, s. 5.
22
Watt, Hz. Muhammed Mekke’de, s. 1, 2.
23
Watt, Modern Dünyada..., s. 65.
24
Watt, Modern Dünyada..., s. 68.
25
Watt, Dinlerde Hakikat, s. 59; Watt, Günümüzde
İslam ve Hristiyanlık, s. 209, 212.
20
79
öngörmesidir.‖26 Watt bu tür
olduklarından‖ dolayı suçlar.27
cezalandırmaları
―anakronistik
A. Hristiyanlık ve Ġslam‟da Kutsal Tarih
W. M. Watt kutsal kitaplardaki tarihi seküler veya laik tarihten
ayırarak, kutsal tarih olarak adlandırmaktadır. Yani düĢünürün tarih
felesefesi konseptinde tarih ikiye arılır: kutsal tarih ve seküler tarih. O
Ġncil ve Kur‘an tarihini kutsal tarih diye adlandırır ve onu mitik ve
objektif olmayan bir tarih olarak nitelendirir.28 AĢkın bir anlamlılığa
sahip olan kutsal tarihin belirgin özelliği olayların akıĢında Tanrı‘nın
etkin olması ve O‘nun denetleyici bir güce sahip olmasıdır.
Eski Ahit‘e göre Ġsrail oğullarının kutsal tarihi Tanrı‘nın
Ġbrahim‘e kendi yurdunu bırakıp Filistin‘e gitmesi çağrısyla
baĢlamaktadır.
Yeni Ahit kutsal tarihi Tanrı‘nın inayet ve inisyatifi ile olan
Hz. Ġsa‘nın doğumu, vaazları, havarilere yaptığı çağrı ve akidesinin
belli baĢlı konularına, yahudi ve Romalı otoritelerle anlaĢmazlığına,
ihanete uğrayıĢına, yakalanıĢına, haça geriliĢine ve yeniden diriliĢine
merkezi yer verilir. Ayrıca birkaç ayrıntıya değinen ilk hristiyanların
bazı mektuplarını da ihtiva eder.
Ġslam‘da kabul edilen genel öğretiye göre de Allah geçmiĢte
çeĢitli kavimlere ve en son Araplar‘a ve tüm insanlığa Hz. Muhammed
de içlerinde olmak üzere bir dizi peygamber göndermiĢtir.
Müslümanlar için kutsal tarih bütünüyle Kur‘an-ı Kerim‘e dayanır.29
Bu anlayıĢa göre Kur‘an tarihi olaylar bilgisini nakleden, tarih
hakkındaki haberleri nakleden bir kitaptır. Müslüman bir adam için
26
Watt, İslami Hareketler ve Modernlik, s. 46.
Elizabeth Özdalga, “Modern Bir Haçlının
Kusurları: Montgomery Watt ve Ġslam’ı
Entellektüelizmle Fethetmenin Zorlukları”, Çev.
Yasin Aktay, Tezkire, 1997, Sayı 11-12, s. 25.
28
Watt, Dinlerde Hakikat, s. 132.
29
Watt’a göre, bunun yanında Ġslam’ın kutsal tarihi
içerisinde Kur’an’da yer almayan fakat bu ilahi
kitaptaki genel çerçevenin dıĢına çıkmayan bir sürü
olgusal malzeme mevuttur. (Watt, Islam and the
Integration..., s. 230).
27
80
Kur‘an ve insan tarih geleneği arasında bir çeliĢme olursa, kutsal
kitaptaki bilgilere itimat eder.30
Ġslam‘daki kutsal tarih konsepsiyonuna göre Tanrı‘nın tarihteki
faaliyetleriyle ilgili bilgiler ilahi vahiyden alınmıĢtır.31 ―Tanrı daha
önceki Peygamberleri çeĢitli vesilelerle kurtardığı gibi, aynı Ģekilde,
Hz. Muhammed ve ashabını da savaĢta (Bedir‘de olduğu gibi), zafer
bahĢederek, düĢmanlarından kurtarmıĢtır‖.32 Bu noktada göze çarpan
unsur tarihte olayların akıĢı kendiliğinden değil de Tanrı‘nın iradesi ile
gerçekleĢtiğidir. Yani Tanrı belli zamanlarda tarihe müdahale eder,
tarihi kurar ve yönlendirir.
B. Tanrı‟nın Tarihî Olayları Kontrolü
Kutsal tarih anlayıĢına göre, tarihi süreç içindeki olayların akıĢı
Tanrı tarafından kontrol edilir. Bu iddia büyük bir olgular yığınına
gömülmüĢ bir kalıba iĢaret eder. Bu olgu ve olaylar sadece Kur‘an‘da
ve Kitab‘ı Mukaddes‘te bulunan tarihi içermemekte, aynı zamanda
yahudi, hristiyan ve Ġslam topluluklarının ve bu toplulukların tek tek
üyelerinin daha sonraki tarihi tecrübelerini de içine almaktadır.33
Ġncil ve Kur‘an‘da,
olayların Tanrı tarafından kontrol
edilmesinin bir yolu Tanrı‘nın tabii olaylara doğrudan doğruya
müdahalesi Ģeklinde gerçekleĢir. Mutlak güce sahip olan Tanrı olayları
iki Ģekilde denetlemektedir:
a.
O, tıpkı Ġbrahim‘i, Musa‘yı ve Muhammed‘i
görevlendirdiği gibi, bazı kimselerin birtakım iĢ ve
tasarıları üstlenmeleri ―çağrısında bulunarak‖ bir
dizi olayı baĢlatabilir.
b.
SavaĢta çarpıĢıp zafer kazanmaları ve olumsuz
Ģartlar altında bile geçinebilmeleri için insanlara güç
verdiği gibi, bunu tersine olarak da Kendisine
inananların muhaliflerinin güven kaybetmelerine,
batıl inanç ve benzeri Ģeylerle oyalanmalarına sebep
olarak, zayıflamalarına yol açabilir.
Watt, Tanrı‘nın insanlara çağrısı veya inisyatifi olarak
nitelenen çeĢitli tecrübeleri ―iç sesler‖ olarak nitelemektedir. Fakat,
30
Watt, Islam and the Integration..., s. 271.
Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 159-161.
32
Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 161.
33
Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 54.
31
81
çağrıya kulak verip vermeme, sese uyup uymama konusunda karar
kiĢinin kendisine aittir ve özgürlüğü tepelenmez.34 Bahsettiğimiz iç
sesler Tanrı‘nın insanda tasarrufta bulunması olarak anlaĢılmalıdır.
Bunlara Tanrı tarafından insana doğuĢtan yerleĢtirilmiĢ ve onun mizaç
ve yapısını oluĢturan ―yönelim‖ ve ―radial enerji‖ tazyikinden
kaynaklanır. Hristiyanlıkta bu çağrıların çoğu Ruhulkudüs‘e atfedilir.
Önemle vurgulanması gereken bir nokta da bunlar insanın kendini
içinde bulduğu Ģartlara karĢı verilmiĢ uygun birer cevap niteliğindedir.
Tanrı‘nın Hz. Ġbrahim‘e, Hz. Musa‘ya ve Hz. Muhammed‘e yönelmiĢ
çağrısı bu peygamberlerin yaĢadıkları sosyal ortam ve Ģartlara bağlıdır.
Tarihi denetlemenin ikinci yolu Kıtab-ı Mukaddes‘te de,
Kur‘an‘da da Tanrı‘nın bireylere güç verdiği birçok iddia ile
desteklenir. Tanrı savaĢı kazandıracak miktarda insanlara güç hüner ve
beceri vermesi Mezmurlarda sık sık zikredilir (bkz: 18:39, 44:5 vs.)
Hz. Musa‘ya, Tanrı‘nın kavmini Mısır‘dan alıp arz-ı mev‘ud‘a
götürmek için gerekli olan güç verilmiĢ ve yüreği pekiĢtirilmiĢti. Yeni
Ahit‘te Ruhulkudüs‘e, Yunanca kelimenin çok az bir farklı çağrıĢımı
olsa da, Teselli edici, yani Güçlendirici denir ve Paul, Baba‘ya:
―Deruni adamdaki kendi Ruhu vasıtasıyla güç kuvvet bulmayı... siz
(Efesoslulara) bağıĢlasın diye dua eder (Efesoslulara 3:16). Kur‘an‘da,
Allah kendi nusratı ile istediğini güçlü kılar (Al-i Ġmran:13) ve
meleklere ―inananların kalplerini sağlamĢtırmalarını‖ emreder (elEnfal:12).35
Sonuç olarak Watt‘ın tarih felsefesinde deistik anlayıĢ‘a yer
yoktur, yani Tanrı bir tarafa çekilmiĢ ve olaylara pasif olarak bakan bir
Varlık değildir, o tarihî ve toplumsal olayları yönlendiren yapıcı
öznedir diyebiliriz. O Allah‘ın Ġslam‘ı galib kıldığı kanaatı taĢıyarak
bir Ġslam tarihi yazmaktadır.
C. Kustal Tarih – Laik Tarih
Watt‘ın tarih perspektifinde çok önemli bir yer tutan bu ikili
tipoloji Hegel felsefesi ile geliĢen tarih mantığının bir devamıdır
denebilir. D. F. Straus bu felesefenin altında bir ―Tanrısal Ġsa‖, ―Ġdeal
Ġsa‖ olduğunu kaydetmektedir. B. Bauer ise buna ―Fantom‖ der.
34
Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 162.
Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 163164.
35
82
Bauer‘e göre Hegel kutsal tarihi (historıa divina) ile gerçek olaylar
tarihi (historia res) bağdaĢtırmak istemiĢtir.36
Laik tarih siyasî, iktisadî, içtimaî, fikrî ve benzeri etkenler
olarak tanımladığımız kalıplarla ilgilenir. Diğer taraftan kutsal tarih,
olayların Ġlahi vechesi ile ilgili kalıplar üstünde durur. Yahudilik,
hristiyanlık ve Ġslam‘ın kutsal tarihleri bu toplulukların her birinin
kimliğini
belirlemede
yardımcı
olur
ve
kolay
kolay
vazgeçemeyecekleri bir Ģeydir. Laik tarih ise milli topluluğun
kimliğini belirler. Watt için kutsal tarih esas olarak tarihi süreçteki
Tanrı-insan ilĢkisi ile ilgilidir. Tarihi olayların akıĢında alternatif
mevcuttur ki bunlar kutsal tarih tarafından ortaya konmuĢ genel
tasavvura ait olacaktır. Bu durum laik tarih tarafından ortaya konmuĢ
tasavvurun bir tamamlayıcısıdır. Bununla beraber, ayrıntılar
konusunda bunlar birbirinden öyle uzaklaĢır ki, bu iki tarih, sanki aynı
olaylardan söz etmiyorlarmıĢ gibi görünür.37 Laik tarihin gayesi salt
maddi olgu ve olayları ortaya koymak için güvenilir sonuçlar elde
etmektir; fakat laik tarihçinin asıl iĢi bu olgulara yorum getirmesidir ve
bu da tarihini yazdığı toplumun değer sistemine dayanılarak yapılır.
Kutsal tarih anlayıĢında kutsal metinlerdeki olayların hepsi gerçektir.
Mesela Watt‘a göre Ġncil‘deki Bilge KiĢiler kıssası ile Kur‘an‘daki Hz.
Ġbrahim‘in Mekke‘ye geldiği Ģeklindeki açıklamanın hristiyan ve
müslüman toplulukları için ikonik bir doğruluğa sahiptir.
Seküler ile kutsal tarih arasındaki farkı Fukuyama‘nın tarihin
sonu ile dindar bir kiĢin tarihinin sonu (Kiyamet Günü) anlayıĢlarında
daha somut bir Ģekilde görülebilir.
D. Tarihî Sürecin Genel Yönü ve Tarihin Sonu
Ġbrahimî dinlerde tarihi sürecin genel gidiĢine Tanrı karar verip
kontrol ettiği iddiası hakimdir. Tanrı ayrıntılarına kadar elinde tutup
yönettiği sözkonusu süreç içerisinde insanoğluna bir dereceye kadar
özerklik tanımakla, bir deneme ve yanılma unsurunu devreye soktuğu
açıktır. Bu, biyolojik tekamüldeki çeĢitli yolları denemesine
benzemektedir. Topluluklar, iĢe yarayıp yaramadığını öğrenmek için
bazı yolları denemek zorundadır Watt‘a göre.
Tarih sahnesinde yatay ve dikey doğrultuda genel olarak bir
hareket sözkonusudur; bu hareket Tanrı‘nın ‗sınır Ģartlarının
36
Özlem Doğan, Tarih Felsefesi, Anahtar Kitaplar,
Ġstanbul 1994, s. 20’den Acar, a.g.e., s. 18.
37
Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 176.
83
koyucusu‘ olduğu, bireylere ve topluluklara bir yönelim yerleĢtirdiği
olgusuyla birleĢtirilmelidir. Burada vurgulanması gereken nokta tarihi
sürecin her yönünü Tanrı‘nın kararlaĢtırmıĢ olduğudur.
Hristiyanlıkta olduğu gibi Ġslam‘da da tarihi sürecin – yani
bildiğimiz dünyanın – sonunun geleceği itikati mevcuttur Bu
Apokalypsis veya Kıyamet Günü‘dür.
Tarihin kıyamet gününden hemen önceki dönemine de önem
verilmiĢtir (Kurtarıcı Mesih‘in geliĢi, Deccal‘ın kırk yıllık saltanatı ve
onun Hz. Ġsa ya da Mehdi tarafından mağlup ediliĢi).38 Kur‘an hesap
gününde hükmedecek olanın yalnız Allah olduğunu açıkça belirtir.
Hristiyanlıkta ise, Ġznik Amentüsü‘nde kabul edilen resmi öğretiye
göre hükmü geçecek olan Hz. Ġsa‘dır. Hesaba çekilmenin sonu,
insanların ebediyyen cennet ya da cehenneme gitmelerinin
belirlenmesi olarak tasavvur edilmektedir.39
38
39
Watt, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, s. 182.
Watt, a.g.e., s. 183.
84
III. Sonuç
William Montgomery Watt‘a göre tarih yüce bir varlık olan
Tanrı‘dan bağımsız bir olgu değil. Tanrı insanlık tarihi üzerinde
sürekli kontrol uygulayan bir varlıktır. Olaylar arasında kronolojik bir
münasebet vardır. ĠlgisizmiĢ gibi görünen olayların bile birlikte dikkate
alınması lazım.
DüĢünürün tarih felesefesi konseptinde tarih ikiye arılır: kutsal
tarih ve seküler tarih. O Ġncil ve Kur‘an tarihini kutsal tarih diye
adlandırır ve onu mitik ve objektif olmayan bir tarih olarak
nitelendirir.
Watt‘a göre zaman mutlak bir ilerleme kaydetmektedir ve
bugün keyfiyet olarak dünden daha iyidir. Belli ki düĢünürümüzde
sosyal tekamül (social evolution) nazariyesi derin bir etki bırakmıĢtır.
Ona göre tarih yazmak sübjektif bir Ģeydir, çünkü tarihçinin
kararları onun değerlerine bağlıdır. Değerler çeĢitli ve muhtelif
olduğuna göre tek tarihten bahsedilemez.
III. Conclusion
According to William Montgomery Watt history is not apart from
the Almighty God who is a power that constantly controls the history
of humankind. There is a chronological relationship between the
events. Therefore, even those happenings that don‘t seem to have any
relation should be considered altogether. According to the
philosophers concept of historical philosophy history is divided into
two:
1. The Holly History (the history of the Bible and Kur‘an, which he
interprets as mystic and subjective);
2. The Secular History.
According to Watt, ‗time‘ is carrying out a ‗development‘ and today is
in a better condition. It is obvious that the perspective of ‗social
evolution‘ has had a profound impact on the philosopher‘s point of
view. Writing the history, in his opinion, is a subjective issue, because
it depends on the writer‘s judgment and perspective. As a result we
cannot talk about one history as there are different kinds of values.
85
IV. Kaynakça
ALICI, Mustafa, W. Montgomery Watt’da Vahiy ve Nübüvvet Anlayışı,
M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, YayınlanmamıĢ Yüksek
Lisans Tezi, Ġstanbul 1995.
DOĞAN, Özlem, Tarih Felsefesi, Anahtar Kitaplar, Ġstanbul 1994.
ERGUN, Doğan, Sosyoloji ve Tarih, Ġlke Kitabevi Yayınları, Ankara
1995.
ÖZDALGA, Elizabeth, ―Modern Bir Haçlının Kusurları: Montgomery
Watt ve Ġslam‘ı Entellektüelizmle Fethetmenin Zorlukları‖,
Çev. Yasin Aktay, Tezkire, 1997, Sayı 11-12.
―Professor W. Montgomery Watt: The Last Orientalist‖, Trends, Cilt
7/5, Essex.
ġERIATI, Ali, İslam Sosyolojisi, 5. Baskı, Çev. Kenan Sökmen,
BirleĢik Yayıncılık, Ġstanbul 1998.
VУЈАКЛИЈА, Милан, Лексикон страних речи и израза, Просвета,
Београд, 1954.
WATT, W. Mongomery, Dinlerde Hakikat, çev. A. Vahap TaĢtan - Ali
KuĢat, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul 2002.
WATT, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, Ġz Yayıncılık, Çev. Turan
Koç, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul 1991.
WATT, Islam and the Integration of Society, Routledge & Kegan
Paul, London 1966.
WATT, ―Körfez SavaĢı Sonrası Müslümanlar ve Hristiyanlar‖, Çev.
ġinasi Gündüz, Tezkire, sayı 11-12.
WATT, Religious Truth for Our Time, Oneworld, Oxford, 1995.
WATT, ―Ultimate Vision and Ultimate Truth‖, Ultimate VisionsReflections on the Religions we Choose, ed. by Martin
Forward, One World Oxford, England-USA, 1995.
WATT, Günümüzde İslam ve Hristiyanlık, Çev. Turan Koç, Ġz
Yayıncılık, Ġstanbul, 1991.
Who is Who 1992, An Annual Biographical Dictionary, St. Martins
Press, New York 1992.
86
Üsküp‟lü ġair Avni Engüllü‟nün “Yarı Kalan Mısralar”
Adlı ġiir Kitabı – Değerlendirme*
Mr. Fadıl HOCA**
ġair-yazar, kültür adamı ve gazeteci olarak yakinen tanıdığımız
sayın Avni Engüllü‘nün ―Yarı Kalan Mısralar‖ adlı Ģiir kitabı 2004 yılı
sonunda Üskübün Delfına 3 Yayıncılık ve Grafik Etkinlikleri Ticareti
ġirketi yayınlarınca yayınlandı. Söz konusu olan Ģiir kitabı,
Makedonya Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı‘nın maddi katkıları
sayesinde yayınlanmıĢtır. Kitabın teknik olarak tasviri ve
değerlendirmesi ele alındığında, kitabın 5‘inci sayfasından 61‘inci
sayfasına kadar Ģiirler mevcut olması yanısıra, 63‘üncü sayfada Avni
Engüllü‘nün yaĢam öyküsünden kesintiler 65‘inci sayfadan 72‘ci
sayfaya kadar, Yrd. Doç. Dr. Zeki Gürel‘in yazdığı ―Kültür Adamı,
ġair-Yazar ve Gazeteci Avni Engüllü‘nün‖ genel Ģairliği hakkında adlı
değerlendirme yazısı ve 73 ilâ 74‘üncü sayfalararası içindekilerden
oluĢan bu Ģiir kitabı toplam 75 sayfadan ibaret olup, ön kapak sayfası
Cezayir‘de bilinmeyenlerle dolu bir Ģehrin uçaktan çekilmiĢ muazzam
ve son derece gizemli bir fotoğrafından oluĢmakla beraber, arka kapak
ise, Gökhan Salman‘ın 1998 yılında çizdiği, Ģairimizin yarım
portresiyle tamamlanmaktadır. ġiir kitabının eni 14 cm boyu ise 20 cm
olarak birinci hamur beyaz kâğıt üzerine basılmıĢtır.
Avni Engüllü‘nün ―Yarı Kalan Mısralar‖ Ģiir kitabının teknik
tasvirinin ardından, kitabın ikinci tasviri olarak muhteva bölümünün
aydınlatılmasıyla devam ediyoruz.
Kitabın muhteva kısmında ise birbirini tamalayan, ardısıra gelen, fikir
ve mana birliği oluĢturan, aynı doğrultuda dökülen, zincirleme
Ģeklinde birbirine bağlı olan ve iman ile inanç dolu gizemli ve ilham
yüklü olan toplam 57 Ģiire rastlıyoruz.
Avni Engüllü, sözü edilen Ģiir kitabını ―devam yada yeni bir
baĢlangıç‖ adlı Ģiiriyle baĢlayarak, aslında kendisinin 1993 yılında
―Yarı Kalan DüĢünceler‖ adı altında kısa nesirleini topladığı kitabının
yarıda kalan düĢüncelerini mısralarına dökerek, bir devamlılığı ve
süregenliği sergilemektedir. Nitekim, bu Ģiirinde; Yaradanın adıyla
*
Bu tebliğ, 17.02.2005 tarihinde yukarıda adı geçen Ģiir kitabının tanıtımı
esnasında okunan metindir.
** Üsküp Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Görevlisi
87
baĢlarken, kırklardan sonra yeni bir baĢlangıç olmalı diye
düĢündüğünü, sonrada düĢüncelerin önce geldiğini, sonra mısralara
döküldüklerini ve bu dökülen mısaların heybetli bir mısralar yumağı
ve Ģirin akan bir dizeler ırmağı oluĢturduğunu ifade ederek, kırk
Ģiirinden ibaret olan Ģiirler hazinesinin akibetini görmek ve takip
etmek niyetiyle Ģairimiz, okuyucuyu bu Ģiirler sofrasına davet ediyor.
Adeta, eĢdeğerde olan ve birer inci tanesi gibi dökülen bu Ģiirlerin
ardından gelen her Ģiirin mesaj ve mana dolu baĢlıklardan ibaret
olduğu göze çarpmaktadır. Bu bölümdeki Ģiirlerin tümü, maneviyat
dolu, ahlâk konulu ve muhtevalı ile tasavvufi akisleri ve inanç ile iman
dolu felsefi duygularını içinde barındıran Ģiirlerden ibaret olması
hasebiyle, bunların 40 rakamıyla sınırlandırılmasının bir tesadüf
olmadığı kanaatindeyiz. Aslında, bu 40 rakamının, Peygamber
Efendimiz olan Hz. Muhammed (SAV)‘e 40 yaĢında vahiy gelmesi
hadisesi ve hakikatı yanısıra, meĢhur 40 hadis-i Ģerif rakamlarına da
denk gelmesini, anlamlı bir mesaj ve bariz bir sembol olarak da
görmek mümkündür.
Avni Engüllü ―yarını tartan terazi‖ adlı 40‘ıncı Ģiirinde ahiret
hayatından bahsederken, yaĢanan hayatın yarının terazisi olduğunu
ifade ederek, adeta bir nefes ve bir çırpıda söylenmiĢ olan ve hayat
felsefesi ile dolu olan bu Ģiir yumağına son veriyor.
40‘ıncı Ģiirin ardından yeni bir Ģiir bölümüne geçmezden önce,
―bir düĢüncenin arada kalan mısraları‖ adlı Ģiiri ile adeta sivri ve
muntazam kalemine bir mola veriyormuĢ ve ek bir nefes alıyormuĢ
gibi bir intiba bırakıyor.
―Yarı Kalan Mısralar‖ adlı Ģiir kitabının ikinci bölümünde,
―yol‖ adı altında, insanoğlunun dünyaya geliĢinden tâ Sevgiliye
kavuĢana dek geçmesi gereken ince ve uzun bir yolu aydınlatmaya ve
tasvir etmeye çalıĢan ve farklı isimlerle adlandırılan 12 Ģiir mevcuttur.
ġairimizin, ―yol‖ adı altında, hayat tarzının farklı yollarını dile
getirmeye çalıĢtığı bu mısralarında, tasavvufi heyecan ve coĢkuyu
görebildiğimiz gibi tasavvufun derin ve manalı ile ûlvi mesajlarını da
sezmemek ve hissetmemek mümkün değildir.
―Yarı Kalan Mısralar‖ Ģiir kitabının son bölümünde,
olgunlaĢmaya götüren yollar, sonrası ve yeni birlikteliğe taĢıyan ayrılıĢ
olmak üzere, 3 Ģiir daha eklenmiĢtir. Bu Ģiirlerinde, olgunlaĢmıĢ bir
ferdin tespit ve tavsiyeleri yanısıra, kendimizi tanıma arzumuz
doğrultusunda sarfettiğimiz gayretleri ve ―Yarı Kalan Mısralar‖ adı
altındaki Ģiir kitabında yazılan mısraların aslında, anlaĢılacak
mısraların yarı kalmadıklarını ve bunların bir hicran ve ayrılıĢı değil,
bilâkis arzulanan yerde birbirimizi bulabilmek için vuslata ve
88
birlikteliğe doğru bir arayıĢ olacağını imâ ederek yeni bir Ģiir
buluĢmasına dek, Ģiir mısralarına son veriyor Avni Engüllü.
―Yarı Kalan Mısralar‖ Ģiir kitabının ikinci tasviri olan muhteva
değerlendirmesi ve tasviri yanısıra, üçüncü tasvir olarak, Avni
Engüllü‘nün bu Ģiir kitabında mevcut olan Ģiirlerinin poetikasından ve
sanat anlayıĢından da kısaca bahsetmeyi uygun görüyoruz.
Türk Ģiiri, Divan edebiyatından sonra, malûm bir bocalama
yaĢar.
Tanzimatçıların
Batı‘ya
yöneliĢlerindeki
bunalımın
neticesindeki köksüzleĢme. Karma karıĢık bir dil kullanan Servet-i
Fünûn ve Fecr-i Ati‘nin çığlıkları. Keskin bir dönüĢle, dili
özelleĢtirmeye çalıĢan Milli edebiyatçıların cıplaklığı. YavaĢ yavaĢ
Ģiirin tekrar kendini bulduğu Cumhuriyet Dönemi‘nin ruhi ıstırabı.
Ardından gelen, Tanzimat tarzı bir köksüzlüğü gaye edinen Garipçiler
hezeyanı. Böyle fırtınalı bir dönem sonrası, Türk siiri Ġkinci Yeni ile
kendini toparlamıĢ ve klâsik Ģiirimizin ulaĢmıĢ olduğu estetik zirveye
yönelmiĢtir. Bu konuda, elbetteki en büyük hizmeti Üsküp doğumlu
olan Yahya Kemal Beyatlı‘nın olmuĢtur. Makedonya Türk ġiirinde bu
estetik anlayıĢı ve Ģiir zevkini ile ifade tarzını yine Üsküp doğunlu
olan Necati Zekeriya‘nın Ģiirlerinde görmek mümkündür. Bu Ģiir
anlayıĢını, bu anlatım ve düĢünce tarzını sahiplenen ve milli ile manevi
değerleri Ģiirlerinde felsefi bir konu olarak ele alıp iĢleyen yine Üsküp
doğumlu olan üçüncü bir Ģair olarak Avni Engüllü‘yü görüyoruz. Bu
tezimizden hareketle, Avni Engüllü‘nün ―Yarı Kalan Mısralar‖ adlı
Ģiir kitabının edebi ve estetik açıdan yapılacak olan değerlendirilmesi,
bizi, Ģiirlerindeki temalarının baĢlangıçtan sonuna yada sonundan
baĢlangıca doğru bir yöneliĢin müzmin bekleyiĢine ve anlayıĢına
sevkettiği görülmektedir.
Avni Engüllü, mümin bir Ģair olarak tercihini hem kalben hem
de mantıken bu doğrultuda yapmıĢ bir Ģairdir. ġiirlerindeki mesele ve
mesaj olarak tanımlayabileceğimiz bir ruh ve manevi olgunluğu ile
doygunluğu ise kitabın metinsel bütünlüğünden sezilmektedir.
―Yarı Kalan Mısralar‖ adlı Ģiir kitabında kullanmıĢ olduğu
anlamlı ve akıcı bir Türkçe, Ģiirsel bir dil, titizlikle seçilmiĢ manalı ve
doyurucu kelimeler ve benzetmeler ile kendisine has ve uygun olan
üslup tarzı gibi estetik ve sanatsal hususiyetler yanısıra, ―Yarı Kalan
Mısralar‖ adlı Ģiir kitabının tüm Ģiirlerinde genel olarak metinsel bir
bütünlülük ve devamlılık arzetmektedir.
Bu Ģiirlerde mana ve biçim olarak tutarlı sözdiziminin
kullanımı ve mısralar seçiminde ile mısraların yapılarındaki titizlik,
mecazi ve mesajlı bir söyleyiĢi hakim kılma çabası gibi Ģiirlerinin
ahengini ve tonunu arttırabilmek için, gerektiğinde kafiyeyi de
89
kullanması konuları, öncelikli olarak Ģiirlerinin sanatsal anlayıĢı ve
poetikaları açısından göze çarpan en belirgin özellikleridir.
Avni Engüllü, ―Yarı Kalan Mısralar‖ında Ģiir akıĢını ile kendi
engin manevi ve zengin hayal dünyasını, içtenli, düzgün ve bariz bir
Ģekilde zamana yaymıĢ olmayı tercih ederek, bu Ģiir kitabının sanat
anlayıĢı ve poetikasına son veriyor ve baĢka bir Ģiir kitabının
tanıtımına dek vesselâm diyor.
90
LÜTFĠ SEYFULLAH VE „‟AY BALÇIĞI ġĠĠRLER „‟
KĠTABININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
Mr.Sami ĠSLAMOĞLU*
1926 yılında Üsküp‘ün Dükkancık mahallesinde doğan
Lütfi Seyfullah , çocukluğunu genellikle eski çarĢıda geçirmiĢtir.
Küçük yaĢlarda çarĢı esnafıyla , ustalarla , çıraklarla ve halk ile iç
içedir. Çocukluğunun çeĢit zanatçılar ve sanatçılar arasında geçmesi,
onun geleneksel Türk tiyatrosunu bu yıllarda tanımasına sebep olur.
Ramazan akĢamlar Faik Ağa‘nın Deve Hanında oynattığı Karagöz
oyunlarını seyreder. Zaman zaman perde arkasında bu oyunlarda
yardımcı olan Lütfi Seyfullah‘ın tiyatro merakı da o yıllarda baĢlar.
Küçük yaĢlardaki tiyatro sevgisinin etkisi ile aktörlüğü
meslek olarak seçmiĢtir.Ġkinci Dünya SavaĢı‘ndan sonra , kırk yıl
Üsküp Halklar Tiyatrosunda sanatçı (aktör) olarak yüzden fazla
oyunda çeĢitli tipleri canlandırdı.Bunlar arasında , V.ġekspir , J.B.
Molier , A. Çehov , Ġ. Andriç , B.NuĢiç , N. Hikmet , A. Nesin ,N.
Cumalı , F.H.Dağlarca , O.Kemal , N.Cumalı , A.Taner , P.Budak , M.
Selimoviç , Gogol , Dostoyevski , Ġbzen gibi dünya çapında ünlü
birçok yazarın sahneye konulan eserlerinde rol aldı.Tiyatro oyunları
dıĢında filmlerde oynadı , TV dizilerinde de görev aldı.
Lütfi Seyfullah , Makedonya dıĢında Anavatan Türkiye‘de
de birçok oyunda , film ve dizilerde oynadı. Denizin Kanı , Bir Adam
Yaratmak , Kanije Kalesi 4.Murat , Hacı Arif Bey, Minyeli Abdullah,
AliĢ Ġle Zeynep, Huzura Giden Yol , Kanıyan Bosna , KomĢular ve
benzeri film ve oyunlarda aldığı rolleriyle oradaki seyirci tarafından da
yakından tanınmaktadır.
Kırk yıllık sanat hayatında ülkemizde ve ülkemiz dıĢında
özellikle anavatan Türkiye‘de birçok ödüle layık görülen Lütfi
Seyfullah , aktörlüğün dıĢında , zaman zaman yazmak ihtiyacını duyar.
Önce tiyatro hakkında yazdıklarıyla okuyucuların karĢısına
çıkar. Daha sonra geçiken bir yazar olarak dergi ve gazetelerde kısa
oyunları , kısa hikayeleri ve Ģiirleri yayınlanır. Katıldığı yarıĢmalarda
hikaye ve Ģiir dalında ödüller kazanmıĢtır.
____________________________
* ÇağdaĢ Türk Edebiyatı Masteri – VrapçiĢte (Gostivar)
91
Ancak , biz bugün Lütfi Seyfullah‘ın tiyatrodan çok daha
önemli olan yönü, Ģairliği üzerinde durmaya çalıĢacağız. Bazen
sayfalar dolusu kitapla anlatmaya zorlandığımız duygu ve
düĢüncelerimizi birkaç mısralık bir Ģiirle ifade edebiliriz. ġiir, Ģair‘in
insanlarla kurduğu direkt bir iletiĢim aracı rölünü oynamaktadır.
‗‘Edebi eser yayımlandıktan sonra sanatçının olmaktan çıkar‘‘.
sözü edebi eserlere farklı bakıĢların , eserlerden farklı duyuĢların
olabileceği görüĢünü yansıtır bizlere .Lütfi Seyfullah‘ın okuduğum bu
Ģiir kitabı üstüne yazacaklarım , kitabın bende bıraktığı izlenim ve
bende uyandırdığı çağrıĢımlardır.Bu yazımda okuyucu ile Ģiiri
tanıĢtırmak ve duyduğum beğeniyi , coĢkuyu , güzelliği paylaĢmaktır.
Yıllarca dergi ve gazetelerde Ģiirlerini zevkle okuduğumuz
Ģairin bu son eseri hiç Ģüphesiz son yılların en güzel Ģiir kitaplarının
arasında yer alıyor .
Lütfi Seyfullah‘ın ‗‘Aynada Varsan Sahnede De Varsın‘‘
(1989 ) , ‗‘Küçüklere ġiirler ‗‘ ( 1992 ) adlı eserlerinden sonra
edebiyat dünyamıza armağan ettiği ‗‘Ay Balçığı ġiirler ‗‘ kitabı ,
Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasında 2003
yılında yayınlanmıĢtır. ‗‘Ses ‗‘ ve ‗‘Aynadan Sahneye ‗‘ iki
bölümden oluĢan kitapta 38 (ottuz sekiz ) Ģiir yer alıyor.
Eserin Ģiir gibi de güzel ve anlamlı bir kapağı var. Ön
kapağında ay , arka kapakta eser ile ilgili yapılan kısa değerlendirme
yer alıyor.
Kitap genel olarak değerlendirilirse , 5. ile 6. sayfasını
içindekiler oluĢturuyor. 7. ve 8. sayfasında Üsküp Kiril Ve Metodi
Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümünde iki
dönem okutmanlık yapmıĢ Türkiyeli Bilim adamı , Dr. Abdülkadir
Hayber‘in , Ģair Lütfi Seyfullah hakkında değerlendirmesi yer alıyor.
Kitabın 11. sayfasından 50. sayfasına kadar Ģiirleri var.
Kitabın muhteva kısmında yer alan Ģiirlerinde , Ģair Lütfi
Seyfullah , değiĢen sosyal Ģartların ve yaĢadığı geniĢ tecrübelerin
etkisiyle alıĢılmıĢ kalıpları kırıp, parçalayarak atıyor.Bize hayatı
yaĢadığını ,Ģiirlerinde hayatı yazdığını ifade etmektedir.ġair, önce dıĢ
dünyayı geniĢ farklı algılamaya baĢlamıĢtır. Bunun neticesinde yeni
yeni ifade imkanları , yeni bir söyleyiĢ ortaya çıkmıĢtır.
Bu kitapta yer alan Ģiirlerde anlatılan her Ģey , hayatın
içinden geçerken düĢülmüĢ dipnotlardır. Kadın – Erkek , YaĢlı – Genç
Pek
çok insanın
gündelik yaĢantılarından derlenen gerçek
yaĢamlarından , hayatın renklerini bulacaksınız.
92
YaĢaması Uzaklığın , Irmak Kadar Uzundur Kolların , Mezar
TaĢları, Ay Balçığı , Solgun Akan , Övgüsüzler gibi Ģiirlerinde
karĢılaĢılan tabiat , hayvan , ses , ıĢık gibi motifleri ile sınırsız ovalar
ve uçsuz bucaksız gökler sonsuzluk temini oluĢturduğunu görüyoruz.
SOLGUN AKAN
Ovalara kapadılar çiçekleri
Üstüne büyük göğü örttüler
Sonsuz bir yaratık yüzü
Kapağı kaldırıp
Çiçekleri seyreder ...
Ve ipiri gözlerinin içinden
Mor renkli
Kahkaha bulutları geçer ...
Büyür ovalar
Çoğalır çiçekler
Gökte dolaĢan savaĢ atları
Demir boyunlarını sallayarak
Çölde insanlara doğru yürürler ...
Eski bir akıncıdır Ģu çağdaĢ insan
Oturup kendisini özler ...
ġairin ilgimizi çeken baĢka bir Ģiiri , Mezar TaĢları‘dır ,bu
Ģiirde iki Ģey dikkatimizi çekti. ġairin mezara bakıĢında , o mezarın
ötesinde birer sembol gibi duran iki büyük değer vardır. Mezarlıkta
Ģair iki Ģeyin gömülü olduğunu görmektedir:
Biri kardeĢlik , diğeri insanlık . Kendisinin bu iki değerin yeniden
yeryüzüne çıkma beklentisini Ģiirinde Ģöyle dile getirmektedir :
93
MEZAR TAġLARI
YaslanmıĢ mezarın
Gökyüzü üzerine
Abideler bulut içinde
Bir uçak geçiyor vazodaki
Çiçeklerin arasında
Bir at
Doludizgin
Geçiyor mezar taĢları üstünden ...
Aç mezarını
Göster nerede eski gökyüzü
KardeĢliği vuran
Soysuzlara ...
Ben insanım
Yeryüzüne çıkmasını istiyorum
Çağlardan beri ...
Balkan Çocukları , Yersiz Oyun , Çiçek Ġçin Krallık, SavaĢa
KarĢı SavaĢ gibi ġiirlerinin konusunu savaĢ ve barıĢ
oluĢturmaktadır.Yakın tarihimizin en trajik hadiselerinden birini
oluĢturan savaĢları Ģairin bizzat yaĢamıĢ olması , onu bu gibi konuları
ele almasını teĢvik etmiĢtir.
Yakın geçmiĢte Balkanlarda yaĢanan zülum ve gözyaĢı
dolu günleri konu edilen Ģiirlerinde , bu büyük insanlık trajedisine bir
ağıt niteliğini taĢımaktadır. ġair ‗‘Balkan Çocukları‘‘ Ģiirinde savaĢ ve
savaĢtan duyduğu huzursuzluğu Ģöyle dile getirmektedir:
94
BALKAN
ÇOCUKLARI
Masalına dönüyor yağız atlar
Bize tabancaları kalıyor gerçeklerin
Kemaller ...
AbduĢlar ...
Mustafalar ...
Muradına erenler
Kapadılar kapılarını uzakların
Ben Balkan çocuğu
KardeĢliği , dostluğu seven
En ucunda uygarlığın
En büyük masalcıları yeryüz
Ululanan krallar
SavaĢ ve barıĢ
Ölmez iki masalı
Balkan Çocuklarının ...
Masalına dönüyor Ģehzadeler
Bize özgürlükleri kalıyor savaĢların ! ...
DeğiĢen sosyal Ģartlar içinde Balkan insanının yaĢadığı tüm
olumsuzluklara rağmen , Lütfi Seyfullah Ģiirlerinde saplantılardan ,
nefretten , karamsarlıktan uzak . Bazen kaygılı ama umudunu
yitirmiyor , derken geçmiĢteki güzelliklere , sevgilere özlem
duygularıyla doludur. ġair ‗‘Bıçaklama‘‘Ģiirinde duygularını Ģöyle
dile getirmektedir:
BIÇAKLAMA
Eskiyen sevinçleri çocuk
Kesip çıçekler yapıyor makasıyla
YapıĢtırıp annesinin güzelliğine
Kırmızı balonlu akĢamüstleri.
Diyor ki kuĢtur Ģu gülüĢ
Anamın dudağında
95
Bir kanat kesiyor o gülüĢten
Uçuruyor havada ...
Çocuk , unutmuĢ artık sesini
YapıĢtırıyor bembeyaz kağıtlara
Kesip kendi eskisinden ...
Bu kitapta okuyacaklarınız , hayatı dolu dolu yaĢamıĢ
birinin geriye dönüp baktığında , hafızasında takılıp kalmıĢ gerçek
hayat kesintileridir. Bu Ģiirler hayatın kıyısından küçük birer anı
olabilir. Çünkü bütün bunları bizlerin de var olduğu bir dünyada
bizlerle birlikte yaĢamıĢtır...
ġiirlerin
çoğunda
,
Ģairin
huzursuz
olduğu
hissedilmektedir.Bir devre hükmetmiĢ olanların yaptıkları Ģairi hayal
kırıklığına uğrattığını ‗‘Övgüsüzler‘‘ Ģiirinde görmekteyiz.
ÖVGÜSÜZLER
Büyüttüler beyaz atları
Ovalar için
Ovaları kapattılar
KoĢuya ...
ġimdi serseri nal sesleri
KarıĢtırıyor çiçek renklerini
Birbirine ...
Hangisi ölüm
Hangisi çiçek
Bilmiyorum neyi uzattım
Ellerine ...
Büyüttüler beni
Hazırlanayım diye
Kendime ...
Dünya kocaman bir kapı
Kapandı kendi üstüme .
96
Lütfi Seyfullah‘ın ‗‘Ay Balçığı ġiirler‘‘ kitabının ikinci
bölümünü oluĢturan ‗‘Aynadan Sahneye ‗‘ baĢlığı altındaki Ģiirlerin
muhtevası tiyatro ile ilgilidir. Kırk yıllık sanat hayatı boyunca ,
sahnede rol aldığı oyunlarda günlük yaĢamdan alınmıĢ örnekleri
oynarken bizleri yaĢamıĢ ve yaĢatmıĢtır. ġair ‗‘ Soytarı ‘‘ Ģiirinde
bunu Ģöyle dile getirmektedir :
SOYTARI
Gülün bana
Kızın ve sövgüler yağdırın
Ne kadar ilenciniz varsa içinizde
Hepsi üstüme olsun
Ben bir soytarıyım
Ben sizim.
ġair Lütfi Seyfullah , diliyle , duygu ve düĢünceleriyle
içimizden biri . Bizi duyar , bizi söylüyor , herhalde onu
baĢkalarından ayıran da bu . ġair ‗‘Ve Oyuncu‘‘Ģiirinde gökyüzüne ,
bulutlara , yağmura , dağlara , taĢlara , denizlere, insanlara ve
yeryüzündeki tüm varlıklara seslenerek bizden biri olduğunu Ģöyle
dile getirmektedir :
VE OYUNCU
Sözüm sizedir
ey gökyüzü
bulutlar ve yağan yağmurlar
yeryüzüne ;
‗‘ dağlara , taĢlara
ve cümle kara toprağa
denizlere ve dupduru göllere
kentlerden sayısız köylere
ve sayamadığım kadar çok
insanlarına ‗‘ :
Ben bir oyuncuyum
Ben hepinizim !
97
ġekilde , dilde ve anlatımda yapmacıktan uzak sade . En belirgin
özelliği , suniliğe düĢmeden ve zorlamadan günlük hayatın dilini
kullanarak yazıyor.
YaĢadığımız olayların olgun ve hassas bir yürekteki
yansımalarını bu Ģiir kitabında bulacaksınız. Yürekten gelen akıcı ve
yakıcı bir üslup ...Temiz bir Türkçe... arı bir dil . Hayatı kucaklayan
engin bir gönül ... sizi sarıverecek , Türkçe‘nin yeniden bahar
açtığını hissedeceksiniz.
Yıllardır , bahçesindeki hazineyi görmeyip uzak diyarlara
hazine aramaya giden ve aradığını bulamayan adamı oynuyoruz sözü
tam bizim için söylenmiĢ. Kendi hazinelerimizin üzerinde siyah bir
örtü atmıĢ bulunuyoruz. Aydınlarımızın binbir emekle ürettikleri
değerli eserlerini görmek istemiyoruz. Fakat bu topraklarda ,Türkçe
yazılı her eser , Makedonya‘daki Türklerin ve Türk varlığının tanığıdır
. Ancak , kendi bahçemizdeki hazinelerimize sahip çıkarak ,
Makedonya‘daki
Türk varlığını ebediyen yaĢatacağımıza
inanıyorum .
Sonuç olarak Ģöyle diyorum : Sözlerin olgununu , olgun
insanlar söyler . Tiyatro sanatçısı , yazar ve Ģair Lütfi Seyfullah bu
son eserinde olgun ve dolgun sözlerden oluĢan bir Ģiir kitabı daha
bizlere hediye ettiğinden dolayı
kendilerini kutlar , edebiyat
dünyamıza daha nice nice eserler kazandırması dilekleriyle ,
kendilerine önce sağlık daha sonra baĢarılı çalıĢmalarının devamını
dilerim.

Benzer belgeler