vakanüvis 7. sayı

Transkript

vakanüvis 7. sayı
Vakanüvis
ODTÜ GV Özel Lisesi Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü Gazetesi
SAYI: 7
Ocak 2015
MENEMEN OLAYI
“Kongreye hanım öğretmenleri çağırdığınız için teşekkür ederim. Ama onları neden
ayrı sıralara oturttunuz? Sizin
kendinize mi güveniniz yok
yoksa Türk kadınının iffetine mi?”
Ulusal Mücadele Döneminde
tek yenilgimiz olan KütahyaEskişehir Savaşı devam ederken,
Ankara’dan
top
sesleri
duyulduğu sırada, 16-21 Temmuz 1921’de yapılan Maarif
Kongresinde Mustafa KEMAL’in
toplantıyı organize eden vekillere söylediği bu söz, ATA’mızın
kadınlarımıza
verdiği
önemi çok güzel açıklamaktadır.
23 Aralık 1930 tarihinde Nakşibendi şeyhi esrarkeş Mehmet ve 5 arkadaşının yolu İzmir’in Menemen ilçesine düşer. Esrardan kafaları iyice bulanmış bu altı kişi Müftü Camisi’ne
girip mimberin kapısı olan yeşil örtüyü yerinden söker ve biraz sonra dışarı çıkarlar. Halk bunların çıkardığı gürültüden rahatsız olur, camilerine karşı esrarkeşler tarafından bir saldırı, bir
terbiyesizlik yapılmıştır, halk kızgındır. Esrarkeşler halkı tehdit ederler. Derviş Mehmet yeşil
bayrağın altında mehdiliğini ilan eder ve Müslüman olanlar bu bayrağın altından geçsin, İzmir’den
70 bin kişilik bir mehdi ordusunun Menemen’e gelmekte olduğu yalanını söyler. Öğlene kadar
yeşil bayrağın altından geçen geçer, geçmeyen kılıçtan geçer. İnsanları tehdit eder. Bu tehdit o kadar
etkilidir ki bir Musevi esnaf dahi bu bayrağın altından geçerek göstericilerle birlikte hareket eder.
Durumdan haberdar edilen Menemen’deki askeri birlik, yedek subay Kubilay
komutasındaki bir manga askeri bölgeye sevkeder. Kubilay süngü tak emri verir ve asilerin
elebaşları ile konuşmaya gider. “Ne istiyorsunuz?” diye sorar. “Biz şeriat istiyoruz”. derler.
Kubilay, dağılmalarını söylediğinde Mehmet elindeki tüfeği ateşleyip Kubilay’ı bacağından vurur.
Bunun üzerine askerler tüfeklerini doldurur ve Mehmet’e uzaktan ateş ederler. Ancak
askerlerin tüfeklerindeki mermiler tatbikat mermisi olduğu için kurusıkıdır ve esrarkeşe bir sey
olmaz. İyice galeyana gelen çapulcu başı, “Ben mehdiyim, bana kurşun işlemiyor.” diye
bağırır. Bunu gören göstericiler de galeyana gelerek Nakşibendi esrarkeşi desteklemeye başlarlar.
Derviş Mehmet ve arkadaşları yerde sürünerek kaçmaya çalışan Kubilay’ı yakalar ve sahte
mehdi paslı bağ bıçağı ile Kubilay’ın boğazını keser. Kesik başı taşıdığı sancağa bağlamak için
ip bulunur ve kesik baş mızrağa bağlanır. Sonrasında civar illerden gelen askerler isyanı bastırır.
Haberler Mustafa Kemal’e ulaştığı zaman çok sinirlenir. Sahte mehdinin ve
arkadaşlarının ayaklanması bir yana halkın da bu çapulculara destek vermesi onu çok
üzmüştür. Hükümet meydanında bir subayı din adına gırtlaklayabiliyorlar ve binlerce
Menemenliden hiçkimse çıkıp karşı koymuyor mu? Yunan işgali sırasında bu hainler neredeydi ?
Namuslarını şereflerini koruyan bir ordunun subayına reva görülen bu mudur? Bu olayı
yapanlar kadar destekleyen Menemenliler de bu olaydan sorumludur ve cezalarını çekmelidirler der.
Akabinde 150 civarında kişi yargılanır. İçlerinden 37’si idama mahkum edilir ve
yaşları ufak olan dışındakiler Menemen’in ortasında asılır. Asılanlar arasında Derviş Mehmet’e
ipi veren ve gösterilere katılarak taşkınlıklar yapan dükkan sahibi Musevi vatandaş da vardır.
KULÜP ÖĞRENCİLERİ
GÜNDEMİ MEŞGUL EDEN ÖRGÜT: IŞİD
Amerika’nın Irak’ı işgalinden sonra ülkenin parçalanması, dini ve etnik açıdan birçok bölünmelere yol açtı. Ülkede düzenin
bir türlü sağlanamaması birçok örgütün ortaya çıkmasına neden oldu. Bu boşluktan faydalanan örgütlerden biri de IŞİD’dir. Kendisini Irak-Şam İslam Devleti olarak tanımlayan bu örgüt, en son Suriye’de yaşanan karışıklıklarla kendisine önemli ölçüde taraftar
toplamıştır. Din adı altında son derece vahşi bir politika izlemektedir. Bu tip örgütlere sempati duyan diğer ülkelerdeki teröristler
için çekim merkezi haline gelmiştir. Tahminen 10-15 bin civarında silahlı militana sahip olduğu sanılan IŞİD, hem Irak’ta hem de
Suriye’de önemli yerleri işgal etmiştir.
Örgütün ilk çıkış noktası, Irak eski başbakanı Nuri El-Maliki’nin Sünni mezhebindekileri dışlayıp, Şiileri benimseme
politikasıdır. Irak’taki Sünnilerin içinden doğup, eski Irak ordusundaki (Saddam’ın önderliğindeki) askerlerin de onları desteklemesiyle, askeri olarak iyi bir güç kazanmışlardır. Uzmanlara göre ABD’nin, askerlerini Irak’tan çekmesi, IŞİD’in
yükselmesinde önemli ortam oluşturmuştur. Suriye’deki Nusayri (yanlış olarak Arap Alevisi diye nitelendirilir) kökenli Beşar Esad hükümetini devirmek üzere işbirliği yapan batılı ve bazı Arap ülkeleri, (Suudi Arabistan, Katar) IŞİD’i amaçları doğrultusunda kullanmıştır. Onlara silah ve parasal destek sağlamışlardır. Bu yardımlar örgütü daha da kuvvetlendirmiştir.
Şu an örgüt kontrol edilemez bir güce ulaşmıştır. Irak’ta ve Suriye’de önemli petrol üretim noktalarını da ele geçirmiş, bu sayede finansal olarak da gücünü artırmıştır. Elde ettiği bu güç ile ABD ve Batılıların çıkarlarına ters olan girişimlerde bulunmuştur. Bu
girişimlerden en dikkati çekeni Kuzey Irak, Kürdistan bölgesine saldırılarıdır. Yaptıkları katliamlar ve vahşi infazlar karşısında dünya
kamuoyunda tepki oluşmuştur. Bu yaşananları önlemek adına Batılılar, öncelikle kendi çıkarlarına zarar verdiği için, IŞİD’e karşı
mücadeleye başlamışlardır. Kendi yarattıkları canavara karşı savaştadırlar. Bu sürecin hasarını ise masum insanlar, kadınlar ve
çocuklar yaşamaktadır. Katliamı IŞİD yapıyor görünse de asıl suç onu yaratanlardadır.
Pelin ERDİL
Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü
2
ABD VE TERÖRİZM
ABD öncelikle Latin Amerika ülkelerinde kendi çıkarlarına uymayan yönetimleri ve
halkları, darbeler, ayaklanmalar, kendi ülkesinde ve yandaş ülkelerde eğittiği paralı askerler
(teröristler)
aracılığıyla
yıkmaya,
yandaş
haline
getirmeye
çalışmaktadır.
Bolivya’da 1947-1952 yılları arasında binlerce kişinin ölümü ve 1967 Che’nin öldürülmesi , El Salvador’da 1979 yılındaki ölüm mangaları, Nikaragua’da 1975-1989 yılları arasında gerçekleşen terör eylemleri ve 16 Nisan 1961 yılında, eğittiği 1.500 Kübalı karşı devrimciyi Küba’nın güneyine çıkarması, gerçekleşen olaylardan sadece birkaçıdır.
Bizim coğrafyamızda ise son yıllarda güç kazanan El Kaide ve IŞİD gibi örgütler, ABD
tarafından eğit-donat sistemiyle beslenip büyütülen ve yakın zamana kadar Suriye devlet başkanı
Esad’a karşı savaşan terör örgütleridir . Beslediği bu canavarlar ABD’nin kontrolünden çıkınca,
bu sefer eski düşmanlarıyla işbirliği yaparak bunlara karşı savaşmaya başlamışlardır. ABD’nin
uluslararası terörizme verdiği desteği 25 Eylül 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nda yaptığı konuşmada Arjantin Devlet Başkanı Cristina Fernandez gayet açık bir şekilde ifade etmiştir. “Terörizm canavarını yarattınız ve bu canavar şu an kontrolden çıktı.”
Zeynep YILDIZ
NAZİLERIN ÖLÜM MELEĞİ
Josef Mengele Nazi kampında yaptığı ölümcül deneylerle tanınır.
Adolf Hitler’in en değer verdiği insanlardan biridir, çünkü Nazi Almanyası
için mavi gözlü, sarı saçlı saf bir ırk yaratmak ister. Elindeki binlerce denekle
genetik araştırmalar yapan, onları ölüme kadar götüren tıbbi deneylerden
dolayı doktor olmasının etkisiyle ‘Ölüm Meleği’ ismi verilmiştir. Josef
Mengele’nin yaptığı bazı deneyler:
GÖZ RENGİ DEĞİŞTİRME
Saf Alman ırkını yaratmak için uygulanacak testlerin kobaylığını, toplama kamplarındaki esirler üzerinde yapan Mengele, Cermen soyundan gelen
ari ırktan doğan çocukların gözlerinin başka bir renk olması durumunda, bunları mavi yapabilmek için deneyler yapıyor ve bunların sonucunda elde ettiği
sıvıları esirlerin göz bebeklerine şırınga ile enjekte ediyordu. Bu birçok
insanın kör olmasına ve ölmesine yol açmıştır.
SİYAM İKİZLERİ
Mengele, neler olacağını görmek için kendi siyam ikizlerini yaratarak, ayrı ikizleri dikiş yoluyla ve damarlarıyla birleştirmiştir.
İkizler ameliyat sonucunda kangren olmuş ve ölmüşlerdir.
KAN TRANSFERİ
İkizlerden birinin kanını çekip diğerine aktarıyor ve böylelikle nelerin değişeceğini görmek istiyor. Fakat ölüm meleği bu deneyle de ikizlerden çok fazla kan çektiği için birçok ikizin ölümüne neden oluyor.
BAKTERİ
Mengele çocuklara vücutlarının nasıl tepki gösterdiğini görmek için ölümcül bakteri enjekte ediyordu.
HAMİLELİK
Mengele, çocuk yaşta sayılabilecek kızları erkek kardeşlerinden hamile bırakarak böyle bir ilişkiden doğan çocuğun nasıl olabileceğine dair deneyler yapıyordu. Böylelikle kamptaki kızlardan çoğu ensest ilişkiden hamile bırakılmışlardı.
YALNIZ BIRAKMA
İkizlerden birinin, diğeri olmadan ne kadar yaşayabileceğini merak eden Mengele onları dayanabildikleri süre boyunca ayrı
yerlere kilitliyordu.
İKİZ SAPKINLIĞI
İkizlerin her bir ayrıntısını incelemek isteyen Mengele adeta ikizlerle yaptığı deneylerden büyüleniyordu. Onları ameliyat masalarında kalplerine direk kloroform enjekte ederek öldürüyor ya da bazı organlarını vücudundan ayırıyordu.
Ece H. DOĞAN
Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü
3
BARBAROSSA HAREKATI
II. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın 22 Haziran 1941 tarihinde Sovyetler
Birliği’ni işgal için başlattığı dünya tarihinin en büyük kara harekatıdır. Hitler Ağustos
1939’da Sovyetler ile imzaladığı saldırmazlık anlaşmasını bozup 3 milyon üzerinde
asker ile kuzeyden güneye 2000 millik bir cephe açıp günde 65 kilometre ilerler. Kuzey,
merkez ve güneyden ilerleyen birlikler Leningrad, Moskova ve Kiev’e doğru ilerler.
Ruslar’ın doğu cephesinde 3 milyon kadar askeri bulunmaktaydı ve
Almanların iki katı uçak ve tanka sahiptiler. Sovyet uçaklarının büyük bir kısmı
operasyonun ilk gününde yok edildi.
Almanların birinci amacı; Sovyet ordusunun içerlere doğru çekilmesine fırsat
tanımadan savaşı hemen bitirip Moskova’yı ele geçirdikten sonra, Uralların
arkasındaki sanayi bölgelerini hava harekatı ile yok etmekti. Stalin ise tam olarak
Almanların istediğini yapıp Almanlara karşı durması imkansız olan ordunun geri
çekilmesine izin vermeyip Sovyetlerin milyonlarca asker ve sivilini kaybetmesine
neden oldu.
Alman birlikleri Moskova’ya olan mesafenin üçte ikisini kat ettikten sonra
Hitler büyük bir hata yaparak Moskova ya doğru olan ilerlemeyi durdurup zırhlı
birlikleri güneydeki ve kuzeydeki birliklere yardım için gönderdi. Bu cephelerin kazanılmasından sonra altı hafta bekleyen Moskova saldırısı tekrar başladı, iki hafta
içinde yolun büyük bir kısmını bitirip 650 bin esir aldılar. Kışın bastırması ile asfaltsız Sovyet yolları Alman tanklarının ilerlemesini
yavaşlattı ve soğuğun bastırması ile de 5 Aralık 1941’de Alman birlikleri Moskova’ya 30 km kala durmak zorunda kaldılar. Almanların durmasından birkaç gün sonra, Sibirya’dan gelen birliklerle desteklenen Sovyet birlikleri karşı saldırıya geçtiler. Bu durum, geride
herhangi bir savunma hattı oluşturmayan ve soğuktan dolayı donan toprakta savunma yapması artık imkansız hale gelen Almanlar
için sonun başlangıcı oldu.
Mert SARIGÜL
KAHVE BAHANE
Gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül ahbap ister kahve bahane. Küçükken
evimize misafir geldiğinde gecelere kadar oturan büyüklerimizin uyumadan sohbetlerinin nasıl
devam ettirdiklerini hiç merak ettiniz mi? Sebebi hepimizin çok yakından tanıdığı ama tahmin
edemediği kahvedir. Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır’ın fethiyle beraber kahve Osmanlı’ya
taşınmış ve ilk kahvehane bugünkü İstanbul Tahtakale’de açılmıştır. O dönem Tahtakale’ nin
ticaret merkezi olması, ilk kahvehanenin burada açılmasında etkili olmuştur. Evliya Çelebi İstanbul’la ilgili izlenimlerini aktarırken şehirde 55 adet kahvehane olduğundan bahsetmiştir. İlerleyen
dönemlerde ise İstanbul’un her sokağında bir kahvehane bulunmak- tadır. Kahvehaneler
mahallelerin buluşma ve haberleşme merkezi olarak kullanılmıştır. Kahvehaneler Osmanlı
tebaası tarafından kabul edilmiş ve kısa sürede sayıları artmıştır. Daha sonraları
kahvehaneler aynı meslek, memleket veya mahalle kriterine göre açılmıştır. Dönem koşulları
incelendiğinde iletişim ve haberleşme zordur. Bu yüzden kahvehaneler insanların haberleştiği yerler
olmuştur. 17. ve 18. yüzyıllarda isyanların çıkış odakları olmuştur. Halkın örgütlenip kamuoyu
oluşturduğu mekanlar haline gelmiştir. Bu özelliğiyle de padişahları rahatsız etmiş ve
kahvehaneler birçok kez yasaklanmıştır. Kahvehanelerin fitne mekanı haline gelmesi ve afyon
tüketiminin artması kapatılmalarında etkili olmuştur. Örneğin Lale Devri’nin bitmesine sebep
olan Patrona Halil İsyanı Yeniçeri kahvehanesinde başlamıştır. 1807’de meydana gelen Kabakçı
Mustafa İsyanı’nda da, isyancıların arasında kahvehane işletmecileri de yer almıştır.
Yeniçeri Ocağı’nın kapanmasıyla beraber on binden fazla kahvehane yıktırılmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz bütün bu
nedenlerden dolayı kahvehaneler kapatılmaya ve baskı altına alınmaya çalışılmıştır, ancak pek başarılı olunamamıştır. Bu yasağa
rağmen açık olan kahvehaneleri görünce önemli İstanbul seyyahlarından olan MacFarlane,”Türkler kahvesiz yaşayamaz” sonucuna
varır. Padişahların sık sık değişmesi ve bundan dolayı ortaya çıkan otorite kaybı kahvehanelerin tekrar açılmasına neden olmuştur.
Bir dönemde yaşanan siyasi ve sosyal olaylar o dönemin edebi eserlerini de etkiler. Osmanlı’da ortaya çıkan kahve, verdiği
zevk ile birçok şaire ilham kaynağı olmuştur. Kahve ile ilgili Divan Edebiyatı’nda gazeller; Halk Edebiyatı’nda türküler ve maniler
yazılmıştır. Aynı zamanda kahve Türk kültürüne yerleşmiş ve atasözleri, deyimlerde yer almıştır. Örneğin “Fakiri bir kahve ile
savarsın, zengine ne ikram edersin” atasözü ile fakirin bir kahve ile gönlünün alınabileceği, dolayısıyla, fakirin kanaatkarlığı
vurgulanır. “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” diyerek toplumumuzun kanaatkarlığına ve sıcakkanlılığına değinilmiştir. Öyle ki bir
fincan kahve yıllar boyu bir insanın aklında yer edinebilmektedir. Böylece de insanlara ikramda bulunulması gerektiğini anlatmaktadır.
Türk kültürünü kısaca özetleyen deyimlerimizde de kahveye rastlanmaktadır. Örneğin kız istemeye gidildiğinde kızın sözlendiğini ifade etmek “Kahvesi içilmiş” deyimi kullanılmaktadır. “Bir acı kahvemizi iç.” cümlesinde kullanılan “acı kahve” şekersiz kahve
demek olup sitemkar bir üsluba yol açar.
Türk kültürü ile özdeşleşen kahve ve kahvehane kültürü Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Günümüzde de sosyal mekanlar haline gelen kahvehaneler,büyük şehirlerde gençlerin biraraya geldiği kafelere dönüşmüştür.
Yeliz İlkem ŞAHİN- Sıtkı Safa TAFLAN
Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü
4
CHARLIE CHAPLIN
Hiç tartışmasız dünya sinema tarihinin en büyük isimlerinden biri olan Charlie Chaplin, kendi oluşturduğu modern palyaço tiplemesi olan “Şarlo” ile özdeşleşmiş bir sinema
yönetmenidir. Yönetmenliği kadar oyunculuğuyla da sinema dünyasına damgasını vuran
Chaplin, ayrıca yazarlıkda yapmıştır. Her ne kadar Charlie Chaplin’i ABD meşhur etmiş olsa
da, kendisi aslen İngiliz’dir. Londra’da dünyaya gelen Chaplin oldukça fakir bir ailenin çocuğu
olarak büyüdü ve 23 yaşında herkes gibi büyük hayallerle ABD’ye gitti. Chaplin’i herkesten
farklı kılansa, hayallerini gerçekleştirmiş olmasıdır. 1913 yılında genç bir delikanlı olarak
ABD’ye giden Charlie Chaplin, çok geçmeden 1914 yılında ilk filmine imza attı. Chaplin’in
1914’te çevirdiği “Making a Living” adlı filminin ardından çevirdiği 2. filminde, efsanevi Şarlo karakteri ortaya çıkmıştır. “KİD Auto Races in Venice” isimli 2. filminde oldukça
bol bir pantolon ve melon bir şapka takan Şarlo karakterine bürünen Charlie Chaplin, ayrıca bu karaktere yerinde asla durmayan bir baston da ekledi. Şarlo karakterinin palyaçoları andıran kocaman ayakkabıları da karakterin çok daha komik görünmesini sağlamıştı.
Dünya, sinema sanatı ile yeni tanışıyor ve beyaz perde üzerinde olan olayları büyük bir
tutkuyla takip ediyordu. Charlie Chaplin de insanların sinemaya gösterdiği bu büyük ilgiden
yararlanarak, takip eden yıllarda altmışın üzerinde filme imza atarak seyircilerin hafızalarına
kazındı. 1918 yılında ilk uzun metrajlı filmi olan A Dog’s Life ile dünya çapında eşine az
rastlanır bir üne kavuşan Chaplin, artık sinema dünyasının yaşayan efsanelerinden biri haline gelmiştir. Günümüz sinema sektöründe faaliyet gösteren en büyük yapım şirketlerinden biri olan United Artists firması da, Charlie Chaplin’in büyük katkısıyla kurulmuştur.
Ortağı olduğu United Artists firmasıyla devam eden yıllarda sinema dünyasının en önemli başyapıtları arasında gösterilen Sirk, Sahne Işıkları, Büyük Diktatör ve Altına Hücum gibi filmlere imzasını attı. Charlie Chaplin, tamamını kendi tasarladığı sahnelerde akıl almaz olayların üstesinden gelen ve akrobatik olmak istemese de akrobatik hareketlerle Şarlo karakterini başarıyla canlandırdı. Hareketli ve heyecanın bir an dahi eksik olmadığı sahnelerde çok başarılı olan Chaplin,
ayrıca duygusal sahnelerde dramatik duruşuyla seyircilerin kalbinde taht kurmayı da başarmıştır. Ayrıca Charlie Chaplin, California’da düzenlenen “En İyi Şarlo Taklidi” yarışmasına kimseye haber vermeden katılmış ve ilginç olarak ancak 3. olabilmiştir.
Efe COŞKUN
EIFFEL KULESİ
Eiffel Kulesi ya da ‘Tour Eiffel’, bu dev yapıt belki de insanoğlunun çıkardığı en büyük
mimari işlerden biri. 324 metre yüksekliğindeki kule, havanın açık olduğu günlerde şehrin neredeyse her yerini görür. Şu anki haliyle 9 asansörü ve 3 katı vardır. Kulenin en üst katında Gustave
Eiffel’in kızına özel yaptırdığı bir oda bulunmakta ve günümüzde orijinal haliyle korunmaktadır.
Kule açıldığında ise sadece 2 asansörü ve ulaşılabilir 1 katı bulunmaktaydı. Birçok insan Eiffel Kulesi’nin mimarının, Gustave Eiffel olduğunu düşünür ancak; proje
Gustave Eiffel’in şirketi tarafından Stephen Sauvestre’a çizdirilmiştir. Fransız İhtilali’nin
100. Yılı kutlamalarının giriş kapısı olarak 1887’de yapımına başlanmıştır. İnşaatı 1889’da
sona eren yapının maliyeti 7.739.401 Frank 31 Sent tutmuştur. Gustave Eiffel ise 6 milyon
Frank olacağını tahmin etmiştir. Birçok kişi Gustave Eiffel’in bu borcun altından kalkamayacağını düşündü; ancak Eiffel için bu hiç de zor olmadı. Kule’nin açılmasına 5 ay kala yapılan ziyaretlerde 1,9 milyon kişinin akınına uğramasıyla Gustave Eiffel borçlarının ¾ ‘ünü
kapatmıştı. İnşaatında 3000 işçi çalışmıştır ve o günün şartlarında bu tip boyuttaki inşaatlarda ölüm oranı gayet yüksekti ama Eiffel’in inşaatında kimsenin ölmemesi dikkat çekti.
100. yıl kutlamalarının sona ermesiyle insanlar kuleyi bir utanç kaynağı olarak
görmeye başladılar. Bazı sanatçılar ise kuleyi metal yığını, dev bir sokak lambasına benzettiler. Hatta sanatçılar ve halk, yıkılması için kampanyalar bile başlattılar. Eiffel, zaten 20
yıllık izinle yapılmıştı, yani normal şartlarda kulenin 1909’da sökülmesi gerekiyordu. Ancak
kulenin uzunluğu Atlas Okyanusu ötesi haberleşme olanağı sağladığından vazgeçildi. Hatta II. Dünya savaşında iletişim sağlamak için Adolf Hitler asansörlerin bozulması nedeniyle kuleye merdivenleri kullanarak çıkmıştır. Bu şaheser, kimi insanların hayatlarını değiştirdi, kimi zaman savaşlarda yer aldı, halen hayatın ve dünya tarihinin bir parçası olmaya ve Paris’in simgesi olmaya devam ediyor…
Akın KILIÇ
KULÜP GÜNLÜĞÜ
Biz, Atatürkçü Düşünce ve Tarih Kulübü olarak, Felsefe Kulübü ile birlikte 25.09.2014 tarihinde Ankara Kalesi’ne ve Rahmi Koç Müzesi’ne gezi
düzenledik. 23.10.2014 tarihinde Ütopya Bilim Sanat Merkezi’ne gittik. Hazırlık ve 9. sınıf öğrencileri 27.10.2014 Pazartesi günü ODTÜ Bilim ve Teknoloji
Müzesi’ni gezerek bilgilenmişlerdir. Atatürkçü ve Düşünce Kulübü tarafından hazırlanan Vakanüvis Gazetesi’nin yayınlanmasında
bizlere yardımcı olan kulüp rehber öğretmenimiz Elif ÖZEN’e, hazırlık ve 9. sınıflar Tarih Kulübü rehber öğretmeni Öykü Oben ŞUMNULU’ya ve Tarih
Zümre Başkanı Süleyman KEÇECİ’ye teşekkür ederiz.
EDİTÖR: Hezal Dilan SARI
KULÜP ÖĞRENCİLERİ: Mert SARIGÜL, Zeynep YILDIZ, İrem ADAM, Bilgehan ÜLGENER, Ece H. DOĞAN, Efe COŞKUN, Deniz Lizge ÖKSÜZ,
Selen ÇELİK, Yeşim KUMBARACI, Barış KORKMAZ, Ataberk KARAGÖZOĞLU

Benzer belgeler