28.imar planları ve jeolojik sorunlar

Transkript

28.imar planları ve jeolojik sorunlar
ADANA KENT SORUNLARI SEMPOZYUMU / 28 – 2008
BU BİR TMMOB YAYINIDIR
TMMOB, bu makaledeki ifadelerden, fikirlerden, toplantıda çıkan sonuçlardan ve basım hatalarından sorumlu değildir.
İMAR PLANLARI VE JEOLOJİK SORUNLAR
Doç. Dr. Sedat TÜRKMEN
Ç. Ü. Mühendislik Mimarlık Fak. Jeoloji Mühendisliği Bölümü
325
326
İMAR PLANLARI VE JEOLOJİK SORUNLAR
ÖZET
Yerleşim alanlarının planlanmasında karşılaşılan jeolojik sorunlar hiyerarşik planlama
aşamasında ihmal edilen jeolojik çalışmalardan veya göz ardı edilen jeolojik özelliklerden
kaynaklanmaktadır. İmar planlarına esas olmak üzere yapılan jeolojik çalışmalarla, ayrıntılı
olarak inceleme ve değerlendirme yapıldığında başta deprem olmak üzere doğal afetler, afet
olmaktan çıkıp sağlıklı çağdaş bir kent oluşturmak mümkün olmaktadır.
Son yıllarda ülkemizde meydana gelen deprem, sel, heyelan ve diğer doğal afetlerin yerleşim
alanlarının yanlış seçiminden kaynaklandığı birçok somut verilerle anlaşılmıştır. Bilimsel
çalışmalar özellikle deprem sırasında hasarın önemli ölçüde zeminden kaynaklandığını
göstermektedir. Buna yapı kalitesinin ve diğer ihmallerinde eklenmesi ile orta büyüklükte bir
depremde dahi yıkım ve can kaybı oluşmaktadır.
Adana’nın imara açılan bazı bölgeleri için yapılan imar planlarına esas jeolojik çalışmalarda
ve İller Bankasının raporlarında jeolojik özellikleri bakımından yerleşime kapatılan veya
yerleşim açısından risk taşıdığı belirtilen alanlar konut alanı olarak imar planlarına dâhil
edilmiş ve bunların yapılaşmasından sonra birçok kitle hareketi (heyelanlar) sonucu sorunlar
ortaya çıkmıştır.
Kuzey Adana’da özellikle Seyhan Baraj gölü yamaçlarında yer alan ayrışma ürünü olarak kil
içeren kil taşı–kumtaşı birimlerinin heyelan potansiyeli taşıması, söz konusu alanların
topografik eğimine de bağlı olarak stabilite (duraysızlık) sorunları yaratmış ve maddi hasarlar
ortaya çıkmıştır. 100. Yıl Mahallesi batısı, Süleyman Demirel Bulvarının göle bakan
yamaçları bu bakımdan halen sorunlu olan alanlardır.
Deprem açısından alüvyon zeminler en riskli ve hasarın en fazla olduğu zeminlerdir. Zemin
sıvılaşması yer altı su seviyesinin yüksek olduğu kumlu, siltli alanlarda meydana gelmektedir.
Sıvılaşma alanlarında deprem sırasında taşıma gücü sıfır olmakta, yapılar ya zemine
gömülmekte ya da devrilmektedir.
Erzincan, Dinar, Adana – Ceyhan, Marmara ve Afyon depremlerinde yıkılmaların büyük bir
kısmı sıvılaşmaya bağlı olarak meydana gelmiştir. Güney Adana ve eski Adana olarak
bilinen yerleşim yerleri deprem için büyük risk taşıyan alanlardır. Bu alanlar yerleşim için
kısıtlanması gerekirken, yapılan imar tadilatları ile yoğunlukları arttırılmakta ve daha yüksek
yapılara izin verilmektedir. Güney Yıldızı, Toki alanları ve kent merkezindeki yüksek iş
merkezleri somut örneklerdir.
Tarım alanlarının amaç dışı kullanımı doğal zenginliğimiz olan Çukurova’nın verimli
topraklarını yok etmekte, geriye dönülmez zararlar vermektedir. Devlet Su İşlerinin 1. sınıf
tarım toprağı olduğu için, borulu sulama gibi pahalı yatırımlar yaptığı bu alanlar belediye
meclisinin bir kararı ile yapılaşmaya açılmakta ve tarım alanları yok edilmektedir.
327
1. GİRİŞ
Adana Akdeniz bölgesinde nüfus ve alan bakımından Türkiye’nin 5. büyük kenti olmanın
yanında topografik ve jeolojik özellikleri bakımından da çok önemli bir yapıya sahiptir.
Kentin ortasından geçen Seyhan nehri ve kentin etrafında yoğunlaştığı Seyhan baraj gölü,
ayrıca kente önemli bir özellik kazandırmaktadır.
Verimli tarım toprakları ve coğrafik olarak Çukurova olarak adlandırılan bölge kentin tarım
nüfusunun, zamanla sanayinin de gelişmesi ile kent nüfusunun artması ve köy ile kent
yaşamının iç içe olmasını sonuçlandırmıştır. Bu durum verimli tarım topraklarının kontrolsüz
bir şekilde iskâna açılmasına neden olmuştur. Son 25 yıldır özellikle 1985 sonrası
yapılaşmanın arttığı dönem itibariyle kent her yönde genişlemiş, ancak yeni imar planlamaları
bu genişlemeyi karşılayacak düzeyde olamamış, çağdaş planlamalar yapılamamış veya
uygulanamamıştır. Bunun sonucunda sürekli imar tadilatları gündeme gelmiştir.
1985 yılında, 3194 sayılı İmar yasasının yürürlüğe girmesinden sonra belediyelere imar planı
yapma yetkisi verilmesi, esas itibariyle yerel yönetimlerin çağdaş kent anlayışı ile plan
yapmalarının yerini rant anlayışının öne çıktığı ve sürekli arsa rantı yaratan bir sistemin
oluşmasına neden olmuştur.
Çağdaş kent planlamasında jeolojik yapı birinci derecede dikkate alınması gereken unsurdur.
Yapı ile ilgili her mühendislik projesinde mutlaka jeolojik çalışmalar ve kriterler bir altlık
olarak baz alınır. Kent planlaması da yapılaşmaya yönelik bir proje olarak düşünüldüğünde
mutlaka jeolojik uygunluk gözetilerek yapılması gereken, jeolojik olarak sınırlamalar getiren,
güvenliği ön plana alarak doğal zenginlikleri gözeten hiyerarşik bir süreçtir. 1992 Erzincan,
1995 Dinar, 1998 Adana – Ceyhan depremleri jeolojinin yerleşim alanlarında ne kadar önemli
olduğunu göstermesine rağmen, gerek yasal mevzuatlarda gerekse kenti planlayan yerel
yönetimlerde bu husus dikkate alınmamıştır.
Ülkemizi sarsan 1999 Marmara depremi ile tam bir yıkım karşımıza çıkmıştır. Bu anlamda
Marmara depremi bir milat olmuştur. Kent planlaması, jeolojik araştırmalar ve yapı
kalitesinin kontrolü konusu Marmara depreminden sonra toplumun gündeminde öne çıkmıştır.
Ancak yasal düzenlemeler konusunda bu kadar büyük kayıplara rağmen halen yeterli bir
düzenleme yapılamamıştır. Bu düzenlemelerin yapılamamasının nedenleri incelendiğinde
uygulanan neo-liberal politikaların ülkemizdeki yansımaları sonucu kentlerde arazi rantının
ön plana çıkması ve yöneticilerin bu rant karşısında zayıf kalmaları gösterilebilir.
Adana en fazla imar tadilatları yapılan kentlerden biridir. Bu anlamda bu tadilatların sorunlar
yaratıp yaratmadığı da veya nelere yol açtığı günümüzde tartışma konusu olan esas konudur.
1.1. ADANA KENT ALANININ JEOLOJİSİ
Adana kent merkezi ve yakın çevresinde, Adana baseni olarak adlandırılan Senozoyik
birimlerin en üst seviyeleri yüzeylenmektedir. Bölgenin jeolojisi, kuzeyde Tersiyer birimleri
güneye doğru güncel kaliçi ve alüvyon örtü ile temsil edilir. Temel kaya niteliğindeki
sedimanter birimler üzerine Pliyo - Kuvaterner yaşlı Taraça-kaliçi birimleri ile Alüvyon
birimleri gelir (Şekil 1). Yaşlıdan gence doğru Jeolojik birimler şöyle sıralanır.
328
Handere formasyonu; Kent merkezi kuzeyinde Seyhan baraj gölü çevresinde yüzeylenen
beyazımsı, sarımsı, yeşilimsi, gri ve siyah renklerde olan Handere Formasyonu kil taşı–marn
–silt taşı, fosilli oolitik kireçtaşı, alçıtaşı (jips) ve kumtaşı – konglomera gibi birimlerden
oluşmuştur. Birim Adana kent merkezinin kuzeyinde Seyhan baraj gölü kıyısında yüzeylenir.
Kumtaşının egemen olduğu Kuzgun formasyonu ile geçişli bir dokanağa sahip olup üzeri
taraça ve alüvyon örtü ile kaplıdır. Handere formasyonu Üst Miyosen – Pliyosen yaşındadır
(Yetiş ve Demirkol, 1986), Formasyon en iyi İmamoğluna bağlı Handeresi köyü ve civarında
izlendiği için Handere formasyonu olarak adlandırılmıştır (Shimitd, 1961). Birim üzerinde
yörede yaygın olarak yüzeyleyen Pliyo-Kuvaterner yaşlı taraça ve kaliçi birimleri yer alır.
Taraça-Kaliçi; . Taraça, Adana ve çevresinde Seyhan nehrinin getirdiği eski alüvyonlardan
oluşan kalın çakıl taşı düzeyleri şeklindedir. Yer yer çakıl taşı içerisinde kaliçi oluşumu
izlenir. Çakıl taşı karbonat çimento ile tutturulmuş olup, Adana güneyinde alüvyon ve
kolovial birikinti altında devam eder (Şekil 1). Nehir taraçaları (konglomera) 50 metre
kalınlığa kadar yükselir.
Tarsus, Çakıt, Ceyhan ve Seyhan nehirleri fazla miktarda malzeme biriktirerek geniş alanlara
yayılan taraça yığınları oluşturmuştur. Taraçaların çoğu karbonat çimentoludur. Kaliçileşme
konglomeralar içerisinde yaygın olarak gelişmiştir. Bu nedenle Yetiş, 1986 tarafından Taraçakaliçi birimi olarak tanımlanmıştır. Adana kent içinde kuzeyde geniş bir alanda yüzeyleyen
Taraçalar güneye doğru banklar şeklinde alüvyonun altında kalmış ve güneye gidildikçe
kademeli şekilde daha derin seviyelerde güncel alüvyonla örtülmüştür. Kentin güneyinde
alüvyon altında 30 -35 m derinliklerde izlenen taraça konglomeraları yer yer 20 -30 kalınlığa
ulaşmaktadır.
Kaliçi; Akdeniz bölgesinde yaygın olarak bulunan kaliçi, çoğunlukla kırıntılı Handere
Formasyonu üzerinde kimyasal yolla oluşmuştur (CaCO3). Topografyaya paralel 2 – 4 m
kalınlıkta beyaz, bej renkli ve yüzeyi sert taşlaşmıştır.
Adana Bölgesinde, geniş yayılım sunan kaliçi, kurak mevsimlerde yeraltı sularının
buharlaşması ve terleme yoluyla CaCO3’ca zengin tuzların topografyanın yüzeyinde veya
yüzeye yakın kısımlarında birikmesi sonucu oluşurlar. Kaliş Mersin’in kuzeyinde, Adana’nın
kuzey ve kuzeydoğusunda, Misis dağlarının eteklerinde büyük bir saha kaplar.
Alüvyon; Ovanın büyük bir bölümünde Seyhan nehrinin getirdiği alüvyon birikintileri Adana
kent merkezi ve güneye doğru geniş bir alanda yüzeylenir. Çakıl, kum, silt ve kilden oluşan
alüvyonun kalınlığı değişken olup, yer yer 30m yi aşmaktadır.
Seyhan nehrinin getirdiği menderesli nehir birikintileri, taşkın ovası niteliğindedir. Alüvyon
merceksi ve geçişli bir yapıda değişik boyuttaki çökellerin birikintisi şeklindedir. (Şekil 1.
Adana Kenti Jeoloji Haritası )
329
Şekil 1. Adana Kenti Jeoloji Haritası
Tektonik: İnceleme alanını oluşturan alüvyon düzlüğünde herhangi bir tektonik deformasyon
yer almamaktadır. Alüvyon altında yer alan Tersiyer birimleri ise alpin orojenezinin etkisinde
kalmış ve kısmen eğimli bir yapı kazanmışlardır. Aktif tektonik kuşak bölge içerisinde
Karataş-Yumurtalık fay zonu ile deprem üretmeye devam etmektedir. Ayrıca Kozan fayı
İmamoğlu yakınından, Adana kuzeyinden geçerek Tarsus civarından denize ulaşmaktadır.
Ecemiş fay zonu ise bölgeye yakın bir alanda Pozantı –Gülek –Mersin civarında yer
almaktadır (şekil 2).
330
Şekil 2 Adana ve çevresinde meydana gelen 3 ve üzerindeki deprem odakları ve ilişkili
Fay hatları (Üşümezsoy ve Aysal, 2001)
1.2. HİDROJEOLOJİ
Adana havzasında su veren formasyonlar; Miyosen yaşlı Karaisalı kireçtaşı, Kumtaşının
egemen olduğu Kuzgun formasyonu, ince kırıntılıların egemen olduğu Handere
formasyonunun çakıllı seviyeleri ve esas olarak yaygın şekilde alüvyon birimlerdir. Adana il
merkezi içerisinde taraça konglomeraları ve alüvyonun kumlu ve çakıllı seviyeleri çok iyi
akiferdir. Ovanın güneyine doğru alüvyon kalınlaşır su veren tabakalar kil bantları ile ayrılan
farklı seviyelerde ve farklı kalınlıklardaki kumlu ve çakıllı birimler olarak izlenir. Yer yer
alüvyon içerisinde de basınçlı farklı akifer seviyelerine rastlanılır.
1.3. DEPREMSELLİK
Deprem riski açısından çok hassas bir konumda bulunan inceleme alanı 6.3 büyüklüğündeki
1998 Ceyhan depremini yaşamıştır. Ayrıca Karataş - Yumurtalık ve Kozan tektonik açıdan
aktif bir bölgeyi oluşturmaktadır. Bölgede birçok fay mevcut olup, kayıtlara göre Adana ve
civarında tarihi zamanlarda oluşmuş büyük depremlerden bahsedilir. Adana ve çevresi yakın
tarihlerde, uzağında ve civarında olan birçok depremlerden etkilenmiş ve hasar görmüştür.
1998 depreminde birçok ev yıkılmış ve birçok ölüm olayı gerçekleşmiştir. Yumurtalık fay
zonu ve Misis Andırın fay zonları tamamen inceleme alanını kuşatan çok yakın aktif deprem
kaynaklarıdır. Bakanlar Kurulunun 18 Nisan 1996 tarih ve 96/8109 sayılı kararıyla yürürlüğe
331
giren Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Türkiye Deprem Bölgeleri haritasına göre kentin bir
kısmı 2. derece bir kısmı da 3. derece deprem bölgesi kuşağında yer almaktadır (Şekil 3) Bu
durum fay hatları dikkate alınarak olasılık hesapları ile belirlenmiştir. Gerçekte zemin
özellikleri deprem etkilerini farklı yansıtmaktadır. Bu durum, meydana gelen 27 Haziran 1998
Adana–Ceyhan, 1999 Marmara ve daha sonra oluşan Afyon depremlerinde açıkça
görülmüştür. Bu nedenle alüvyon, kaliçi, konglomera ve kumtaşı – kil taşı birimleri için
farklı deprem parametreleri kullanılması yapı hesaplamalarında daha güvenilir sonuçlar
verecektir.
Şekil. 3 Deprem Bölgelerine göre olası maksimum yer ivmesi değerleri (DAD,1996)
332
2. JEOLOJİK SORUNLAR
Adana kenti için en önemli sorun doğal afet olarak adlandırılan depremdir. 27 Haziran 1998
Adana - Ceyhan depremi 6.3 büyüklüğünde gerçekleşmiş ve 145 kişi hayatını kaybetmiştir.
Bu deprem; alüvyon, yumuşak - suya doygun zeminlerde hasarın daha fazla olduğunu, buna
karşılık sağlam, jeolojik olarak taşlaşmış ana kaya niteliğindeki diğer birimlerde daha az hasar
oluştuğunu göstermiştir. Bilimsel olarak bilinen bu durum uzun yıllar hem plancılar hem de
devletin yetkili teknik kurumlarınca göz ardı edilmiş, Adana da olduğu gibi birçok büyük
kentte alüvyon ve ova olarak adlandırılan alanlara yapılaşma teşvik edilmiştir. Bu tip
zeminlerde en önemli olay sıvılaşmadır.
2.1. YERALTISUYU SORUNU
Adana kentinin büyük bir kısmı alüvyon zemin üzerindedir. Yeraltı suyu alüvyon zeminde
serbest akifer özelliğinde olup, doygun haldedir. Uzun yıllar içme suyu alüvyonda açılan
kuyular vasıtasıyla yeraltı suyundan sağlanmıştır. 2003 yılında Çatalan içme suyu projesiyle
Çatalan barajından su alınmaya başlamış ve Belediyeye ait yaklaşık 140 su kuyusu
durdurulmuştur. Yeraltından yılda 110 Milyon m3 su çekiminin durdurulması, yeraltı suyunda
yükselmelere neden olmuştur. Yağışlara bağlı olarak bu yükselim, daha önce kuyuların
yoğunlukta olduğu bölgeler başta olmak üzere su seviyesinin bir kaç metre yükselmesi ile
sonuçlanmıştır.
Yeraltı suyunun seviyesinin yükselmesi deprem açısından tehlikeyi ve riski arttırmanın
yanında inşaat kazılarında mühendislik sorunları yaratmış, daha önceki duruma göre yapılmış
derin bodrumlu yapılarda su sızmasına neden olmuştur. Özellikle Metro inşaatında büyük
sorun yaratan yeraltı suyu büyük maliyet artışları doğurmuştur.
2.2 ZEMİNLERDE SIVILAŞMA
Suya doygun ve çoğunlukla ince taneli kum ve silt boyutlu tanelerden oluşan zeminlerin,
tekrarlı yüklerin etkisi ile boşluk suyu basıncı (u) değerinin artması ve efektif gerilmenin sıfır
olması sonucu zeminin bir sıvı gibi davranması olarak tanımlanabilir. Sıvılaşma ilk defa 1964
Nigata (Japonya) depremi ile öne çıkmış ve daha sonra bir çok depremde gözlenmiştir.
Depremler sırasında sismik dalgalar (özellikle makaslama dalgaları) suya doygun granüler
zeminler içinde yayılırken birbirine göre ters yönde etkiyen kuvvet çiftleri (makaslama
kuvvetleri) yaratarak zemin tanelerinin yer değiştirmesine neden olurlar. Bu koşullar altında
kohezyonsuz zemin tanecikleri birbirlerine yakınlaşma eğilimi gösterirler ve bu davranış
sırasında tanelerin temas noktalarındaki gerilim, taneleri çevreleyen suya aktarılır. Ani ve çok
kısa süreli deprem hareketleri taneler arasındaki suyun kaçması (drene olması) için gereken
süreye olanak tanımamakta, dolayısıyla ortamdan uzaklaşamayan gözenek suyunun basıncını
aniden arttırmaktadır. Gözenek suyundaki bu ani artış, zemin tanelerini bir arada tutan temas
kuvvetlerini yok ederek taneleri birbirinden uzaklaştırır ve zemin dayanımını yitirir. Efektif
gerilimin de yitime uğradığı (σV’=0) bu koşullar altında zemin, deprem öncesinde gösterdiği
katı malzeme davranışı yerine, bir sıvı gibi davranarak, suyla birlikte yüzeye doğru hareket
eder ve yüzeye çıkmaya başlar. Zeminin sergilemiş olduğu bu davranış biçimi “sıvılaşma”
olarak tanımlanmaktadır (Şekil 4) (Ulusay, 2001).
333
Şekil 4. Sıvılaşma süreci sırasında zemin taneleri arasındaki temas kuvvetlerinin yitimi
(Ulusay, 2001).
Yeryüzünde sıvılaşma izleri, kum fışkırması, tek başına veya ard arda dizilmiş kum volkanları
ve fisürler (yarıklar) boyunca kum birikmeleri şeklinde görülürler (Şekil 5) ve değişik
boyutlara sahip olabilirler.
Şekil 5 Sıvılaşma ile ilgili kum konilerinin ve dayklarının oluşumu ve tipik kum konileri
(Ulusay, 2001).
Sıvılaşmanın en önemli üç parametresi; deprem büyüklüğü ve süresi, yeraltısu seviyesi
ve zemin tipidir. Kohezyonsuz zeminler sıvılaşmaya en duyarlı zeminleri oluştururlar.
Depremler esnasında zemin sıvılaşması ince ve orta kum ile düşük plastisiteli ince taneler
içeren kumlarda, zaman zaman da çakıllı zeminlerde oluştuğunu saptanmıştır (Day, 2003).
334
Adana kent merkezi alüvyonel akiferden oluşur. Yeraltısu seviyesi sığ olup, kalın kumlu
düzeyler sıvılaşma potansiyeli açısından risk taşımaktadır (Şekil 1).
2.2.1 SIVILAŞMANIN SORUNU VE ADANA
Yukarıdaki bilgiler ışığında Adana jeolojik özellikler bakımından kumlu alüvyonun eğemen
olduğu kohezyonsuz zeminlerden oluşmaktadır (Şekil 3). Özellikle Demiryolu hattının
güneyinde kalan geniş bir alan sıvılaşma açısından potansiyel alanlardır. Yapılan imar
değişikliklerinde jeolojik özellikler hiç dikkate alınmamış ve daha önce 5 katla sınırlı alanlar
15 – 20 kat a kadar müsaade edilmiş ve yapı yoğunlukları arttırılmıştır. Bu durum kentsel
dokunun bozulması, yeşil alanın azalması ve trafik sorunlarının yanında bir deprem
anında çok büyük hasarların olma riskini de arttırmıştır. Halen kent merkezinde iş
alanları olarak çok yüksek yapılara izin verilmekte, bu durum büyük can ve mal kayıplarının
olma olasılığını arttırmaktadır.
2.3. HEYALAN SORUNLARI
Kent planlamasında; tercih edilen kentin kuzeye sağlam zeminlere kaydırılması doğru olan bir
karardır. Ancak özellikle Seyhan baraj gölü çevresinde ve Yüzüncüyıl Mahallesi civarındaki
yamaçlarında yaygın olarak izlenen Handere formasyonunun kil taşı – marn birimleri, dik
yamaçlar oluşturmaktadır. Kil taşının ayrışması ile oluşan killer heyelana neden olan en tipik
malzemeyi oluşturur. Bu alanlar daha önce İller bankası tarafından yapılan imar Planlarına
Esas jeolojik araştırmalarda sakıncalı – heyelana duyarlı alanlar olarak belirlenmiştir.
Dolayısıyla yeşil alan olarak değerlendirilmesi gereken bu bölgeler yapılaşmaya açılmış ve
heyelan sorunları sık sık karşımıza çıkmıştır. Örnek olarak Yüzüncü yıl Mahallesi batısında
24 ev kayma nedeniyle boşaltılmış, Göl mahallesinde Süleyman Demirel Kuzeyinde
yamaçlarda birçok yapıda, Güç Birliği okullarında, Seyhan Uygulama Hastanesinde heyelan
sorunları yaşanmıştır. Halende bu sorunlar yaşanmaya devam etmektedir.
2.4. TARIM ALANLARININ İMARA AÇILMASI
Kentin her yönde genişlemesi tarım alanlarının amaç dışı kullanımına neden olmuş ve imara
açılmıştır. Özellikle Toplu konut alanlarının tarım alanlarına yapılması hem jeolojik açıdan
çok önemli sorunlara neden olacak hem de günümüzde stratejik öneme sahip gıda üretiminin
azalmasında önemli rol oynayacaktır. Bir cm kalınlığındaki toprak binlerce yılda meydana
gelmektedir. TOKİ tarafından yapılan Yüreğir’deki eski Sümerbank arazileri tarım alanları
olup, alüvyon zemindir. Aynı şekilde Sarıhuğlu mevkii (Şakirpaşa kuzeyi, Real güneyi) yine
alüvyon zemin olup tamamen narenciye tarımının yapıldığı alanlardır. Adana güneyindeki
Güney Yıldızı evleri de tamamen alüvyon zemin üzerinde olup, bu kesimde yeraltı su seviyesi
de çok sığdır. Bu durum bu binaların kaliteli yapılmış olsa dahi bu alanları cazip hale
getirmekte yerleşim deprem açısından tehlikeli ve riskli alanlarda yoğunlaşmaktadır.
Adana’nın batısında iki sulama kanalının arasındaki Real civarı dünyanın en iyi toprağına
sahip, narenciye için doğal drenaj sağlayan ve DSİ tarafından yeraltı sulama tesisi yapılmış 1.
sınıf ender değerli tarım alanıdır. Nazım imar planında tarım alanı olarak belirlenen bu alanlar
tüm bu değerler göz ardı edilerek imar planı değişikliği ile yapılaşmaya açılmıştır. Üstelik bu
335
değerleri koruması gereken en yetkili merciler kent içindeki tarım alanlarının iskâna
açılmasını onaylamışlar ve savunmuşlardır.
3. SONUÇLAR
Yerleşim alanlarının planlanmasında karşılaşılan jeolojik sorunlar hiyerarşik planlama
aşamasında ihmal edilen jeolojik çalışmalardan veya göz ardı edilen jeolojik özelliklerden
kaynaklanmaktadır. Adana kent alanında imar planına esas jeolojik çalışmaların yapılmaması
veya yapılan jeolojik araştırmaların dikkate alınmaması sonucu bugün jeoloji ile ilgili birçok
sorun yaşanmaktadır. Jeoloji kaynaklı sorunları iki gruba ayırmak mümkündür. Birincisi eski
yerleşim alanlarında yapılan imar değişiklikleri ikincisi ise yeni imara açılan alanlardaki
jeolojik sorunlar. Özellikle eski imar alanlarında jeolojik bir çalışma yapılmadan yoğunluk
artırımı ve bina kat yüksekliklerinin arttırılması deprem açısından büyük risklerin alınmasına
neden olmuştur. Ayrıca trafik sorunu, araç park alanı ve yeşil alanların azalması gibi diğer
kent sorunları da bu imar değişiklikleri ile ortaya çıkmıştır.
Zemin sıvılaşması deprem sırasında bina hasarlarında en önemli nedenlerdir. Alüvyon
zeminlerde yapılaşmanın artması kamu kurumlarının bu alanlara toplu konut ve bina
yapmaları bu alanların cazip hale gelmesine ve yapılaşmanın yoğunlaşmasına neden
olmaktadır. Bu durum olası bir depremde vahim sonuçlar doğuracaktır.
Ülkemizde uygulanan neo – liberal politikaların yansıması arazi rantını ön plana çıkartmıştır.
Rant üzerine kurulu bir yerel yönetim anlayışı, imar planı yapma yetkisi olan belediyelerin
bilimsel ve çağdaş kent planlaması yapmasını engelleyen önemli bir olgudur.
Tarım alanlarının yağmalanarak yapılaşmaya açılması, önce bu alanların imarsız yapılaşmaya
göz yumularak ardından da sözde imarlı hale getirme bahanesiyle yapılaşmaya açılmasıyla
sağlanmaktadır. Seyhan da DSİ kanalları arasında kalan, Real ve çevresini de içine alan tarım
alanları değişiklik yapılarak yapılaşmaya açılmıştır. Bu değişiklik tarım alanları için tam bir
cinayet olmuştur. Birinci sınıf sulanabilir, verimli tarım alanları, dünyanın en değerli
toprağına (Terrarosa, kırmızı Akdeniz Toprağı) ve doğal drenaja sahiptir. Ayrıca DSİ
tarafından borulu sulama tesisi inşa edilmiştir.
Seyhan baraj gölü yamaçlarında killi birimlerin egemen olduğu alanlar heyelan potansiyeline
sahip alanlardır. Bu alanlar yeşil alan veya orman alanı olarak değerlendirilmesi gerekirken
yapılaşmaya açılmış ve birçok heyelan sorunu ortaya çıkmıştır.
Çatalan barajından içme suyu alınması ile yer altı su kuyuları kapatılmış ve yer altı suyu
seviyesinde yer yer bir kaç metre yükselmeler ortaya çıkmıştır. Bu durum derin inşaat
kazılarında ve önceden yapılmış derin bodrumlu binalarda su problemi yaşanmasına neden
olmuştur.
Çağdaş anlamda bir yapılaşma ve kent oluşturmanın yolu bilimsel verilere dayalı, jeolojik
özellikler dikkate alınarak yapılan imar planları ile mümkündür. İmar planları gerçek anlamda
doğal alanları koruyan, jeolojik bakımdan sınırlamalar getiren, yeşil alanı ormanı, tarım alanı
ve diğer zenginlikleri gözeten alt ve üst yapısı ile sosyal ve kültürel bakımdan insanların
yaşamını kolaylaştıran planlardır.
336
4. YARARLANILAN KAYNAKLAR
Ateş, R. 2003 Adana Alüvyonel Akiferinin Hidrojeolojisi ve Nitrat Kirliliğinin İncelemesi.
Mersin Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans. Tezi Mersin
Day, R.W., 2002. Jeoteknik Deprem Mühendisliği El Kitabı. 600s, McGraw-Hill, New York,
USA.
Demirtaşlı, R. 1998, Adana- Ceyhan Depremi, Jeoloji Mühendisleri Odası Dergisi.
Kozlu, H., 1987, Misis–Andırın dolaylarının stratigrafisi ve yapısal evrimi, Türkiye 7. petrol
kongresi, 104-117.
Schmidt, G.C. (1961). Stratigraphic Nomenclature for the Adana Region Petroleum District
VII. Petroleum Administration Bull.,6.pp 47-63, Ankara.
Seed, H.B. and Idriss I.M. (1971). Simplifield procedure for evaluating soil liquefaction
potential. Journal of the Soil Mechanic and foundation Divisions, ASCE, Vol.107, No.SM9,
pp.1249-1274
Seed, H.B. and Idriss I.M. (1982). Ground Motions and Soil Liquefaction During
Earthquakes. Earthquake Engineering Research Instıtute, Berkeley, California, 134 pp.
Seed, H.B. and Idriss I.M.,and Arango, I. (1983). Evaluation of liquefaction potential
Using Field Performance Data. Journal of Geotechnical Engineering, ASCE, vol.109, no 3,
pp. 458-482..
Seed, R.B. (1991). Liquefaction Manual. Course Notes for ASCE 275:Geotechnical
Earthquake Engineering, Collage of Engineering, University of California, Berkeley.
Şenol, M., (1989). Adana-Balcalı/Çatalan Bölgesi Geç Tersiyer-Kuvaterner istifinin litopedolojik ve sedimantolojik incelemesi. Ç.Ü. Fen Bil. Ens., Toprak Anabilim Dalı, Doktora
Tezi, Adana.
Türkmen, S. 1996. Adana ve Dolayının Jeolojik Çevre Sorunları. IX. Mühendislik
Sempozyumu.Bildiri Kitabı sayfa 39 -43. Isparta.
Türkmen, S. 1998 Adana Kenti Mühendislik Jeolojisi İncelemesi. Kentleşme ve Jeoloji
Sempozyumu.Bildiri Kitabı, sayfa 125 -139. Avcılar/İstanbul.
Türkmen, S. 1998 Adana- Ceyhan Depremi Hasar Dağılımında Jeolojik Birimlerin Etkisi”,
1998 Adana-Ceyhan Depremi Sempozyumu, 17-18 Aralık,Adana.
Ulusay, R., Aydan, Ö., Kumsar, H., Sönmez, H. (2000). Engineering geological
characteristics of the 1998 Adana-Ceyhan earthquake with particular emphasis on the
liquefaction phenomenon and the role of soil behaviour. Bulletin Engineering Geology and
the Environment, 59(2), 99-118.
Ulusay, R., (2001). Uygulamalı Jeoteknik Bilgiler. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yayınları: 38, Ankara.
Yetiş, C. ve Demirkol, C. (1986). Adana Baseni Batı Kesiminin Detay Jeoloji Etüdü M.T.A.
Raporu. Rapor No:8037, 187 s. Ankara
337
338

Benzer belgeler