Sosyal Güvence Dergisi 5. Sayı - Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği

Transkript

Sosyal Güvence Dergisi 5. Sayı - Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal GÜVENCE Dergisi
Yıl: 4 - Sayı: 5
Sahibi
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Adına
Mehmet Turgay EROL
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Varol DUR
Yayın Türü : Ulusal Süreli Yayın
Yayının Aralığı : 4 Aylık
Dili : Türkçe ve İngilizce
Basım Yeri : Rehber Ofset (0 312) 324 00 41 - 324 00 71
Basım Tarihi : Mayıs 2014
ISSN : 2146-5649
Sosyal Güvence Dergisi. -Ankara : Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği, 2013
c. : tbl., şkl., 24 cm.
ISSN 2146-5649
Sosyal Güvenlik - Dergiler - Türkiye
Sosyal Güvenlik - Hukuk ve Mevzuat - Türkiye
362.05
İletişim Bilgileri
Veznedar Sokak No: 11/A Harbiye, Dikmen-Çankaya/ANKARA
e-posta: [email protected]
EDİTÖR
Varol DUR
YAYIN KURULU
Özlem GÖÇMEZ
Kadir GÜRSOY
Şükran KAVLAK
M. Taha SÖKÜCÜ
Sosyal GÜVENCE Dergisi
Tüm hakları saklıdır. Bu Dergi’nin tamamı ya da Dergi’de yer alan bilimsel
çalışmaların bir kısmı ya da tamamı 5846 sayılı Yasa’nın hükümlerine
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu’nun izni olmaksızın
elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz,
yayınlanamaz.
İÇİNDEKİLER
İlkokul Öncesi Yaşta Çocuğu Olan ve Hizmet Akdine Tabi Çalışan Ebeveynlere Yönelik
Bir Esnek Çalışma Modeli ve Bazı Teşvik Mekanizmaları
Flexible Working Model And Some Incentive Mechanisms Proposal For Parents Who
Work With Service Contract And Have Children In Pre – Primary Age
Ömer Ayhan AÇMAZ
5
Dünyanın En Yaşlı İkinci Ülkesi Almanya’da Riester Emeklilik Sistemi İle Zorunlu
Emeklilik Sigortası Arasındaki İlişkinin Analizi
Analysis of The Relationship Between Riester Pension System and Statutory Pension
Insurance In Germany Which Is The Second Eldest Country In The World
Yunus DUMAN
49
İş Kazalarının Ekonomik Analizi ve Bazı Sektörler Bazında Değerlendirilmesi
Economic Analysis of Work Accidents and The Assasment In Some Sectors
Halil İbrahim DURDU
67
Türkiye İçin Alternatif Sağlık Finansman Önerisi: İki Sütunlu Sistem
Alternative Health Financing Proposition For Turkey: Two Pillared System
Mehmet Cihan ERUMUT
93
Are All Health Inequalities Really Unjust?
Sağlık Sisteminde Görülen Tüm Eşitsizlikler Gerçekten Adaletsiz midir?
Kadir GÜRSOY
127
Atipik İstihdam Şekillerinin Sosyal Güvenlik Sistemi Kapsamında Değerlendirilmesi
Evaluation Of Atypical Employment Forms In The Scope Social Security System
Hasan Basri ŞİMŞEK
137
Ek Karşılık Primi: Uygulama ve Çözüm Önerisi
Ramazan YAŞAR
175
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
4
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE
TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA
MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
FLEXIBLE WORKING MODEL AND SOME INCENTIVE
MECHANISMS PROPOSAL FOR PARENTS WHO WORK WITH
SERVICE CONTRACT AND HAVE CHILDREN IN PRE-PRIMARY AGE
Ömer Ayhan AÇMAZ*
Özet
İstihdam bir devlete mali açıdan ekonomik girdiler sağlayan ana
mekanizmalardan birisidir. Devlet istihdamdaki kişilerden prim ve vergi alır ve
karşılığında kanunlarla tanımlanmış hizmetler sunar. İstihdamda, sosyal güvenlik
sisteminden aylık almak suretiyle ayrılanlar hariç, bulunmayan nüfus ekonomik
açıdan bağımlı nüfus olarak adlandırılır. Ekonomik olarak bağımlı nüfus oranı ne
kadar fazla olursa kendilerine finansal anlamda bakan istihdamdaki kişiler üzerindeki maddi külfet o kadar artmasına ve devlet açısından da sosyal yardım sistemine ayrılan mali kaynakların artmasına sebep olmaktadır. İlkokul öncesi çocuk
bakımı konusu özellikle çalışan kadınların istihdamda kalma ve çalışmayan kadınların ise istihdamda bulunma tercihlerini etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Ülkemizde kadın istihdamı düşük seviyededir ve araştırmalar bunun en önemli
nedenlerinden birinin kadınların, çocuk bakımını da kapsayan ev işleriyle meşgul
olmaları dolayısıyla istihdamda bulunmaması veya istihdamdan ayrılmaları olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Yapılan bu çalışma ile çocuklu çalışan ebeveynlere
yönelik bir esnek çalışma modeli önerisi getirilerek hem çocuk bakımını belirli bir
dönemden sonra sadece kadınların sorumluluğunda olmaktan çıkarmak hem de
çocuk bakımının kadın istihdamının önünde kalıcı bir engel teşkil eden bir sorun
olmasını önlemek amaçlanmıştır.
Anahtar kelimeler: Çalışan Ebeveynler, Kısmi Süreli Çalışma, Kadın İstihdamı,
Prim ve Vergi Teşvikleri
Abstract
Employment is one of the main mechanisms that provide economic inputs to
a state in fiscal terms. State receive premium and tax from people in employment
and in return offers services defined in laws. Population not in employment is
called economically dependent population, except those separated by receiving
pension from social security system. The more economically dependent population ratio, the greater financial burden on their financially carers and in terms of
state leads to an increase in the financial resources allocated to the social assis* Sosyal Güvenlik Uzmanı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Aktüerya ve Fon Yönetimi Daire Başkanlığı,
Ziyabey Cad. No:6 Ankara. e-posta: [email protected], tel: 0312 207 87 01.
5
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
tance system. The topic “child care in pre – primary priod” is the one of the most
important factor which effects women emplyees’ preference whether “to remain
employment” and non – worker women’s preference “whether in employment
or not”. Women employmet level is low in our country and researches clearly
show that because of women are engaged in house works included child care they
aren’t in employment or leave employment and this is one of the most important reason of women’s low employmet problem. With this study it is introduced
a flexible working model proposal towards working parents and it is aimed that
both to remove child care only under the responsibility of women after the certain
priod and to prevent child care’s effect which is permanent obstacle on women
employment.
Key words: Working Parents, Part Time Working, Women Employment, Premium and Tax Incentines
1. Giriş
Kadınların geçmiş yıllara nazaran istihdamda daha yoğun bir şekilde
bulunmaları istihdam ve ekonomi anlamında olumlu sonuçlar doğursa
da demografik açıdan yaşlanan nüfus sorununu beraberinde getirmiştir. Bunun nedeni özellikle çalışan kadınların daha az sayıda veya hiç
çocuk yapmama eğiliminde olmalarıdır. Nüfusun yaşlanması zincirleme bir reaksiyon gibi genç nüfusun azalmasıyla istihdamın yeteri kadar
beslenememesi, yaşlı nüfusa yapılan daha fazla sağlık harcaması gibi
birçok sorunu doğurmuştur. Bu tarz sorunlara maruz kalan birçok ülke,
özellikle gelişmiş ülkeler, çocuk sahibi olan çalışanlara yönelik esnek
çalışma modelleri geliştirip uygulamak, yine bu durumdaki çalışanlara yönelik vergi, prim ve gelir teşvikleri sağlamak, doğum yapan kadın
çalışanların ücretli izin sürelerini artırmak gibi düzenlemeler yaparak
hem çalışan kadınları çocuk sahibi olduktan sonra istihdamda tutarak
ekonomiye olumlu katkılar sağlamaya hem de doğurganlığı artırmaya
çalışmaktadırlar.
Ülkemiz henüz yaşlı nüfus sorunuyla karşılaşmış olmasa da hızla
yaşlanan bir nüfus yapısına sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
verilerine göre 2000 yılında 65 ve üzerinde yaştaki nüfusun toplam
nüfusa oranı % 5,69 iken bu oran sadece 12 yıl içinde yaklaşık 2
puan artarak 2012 yılında % 7,51’e yükselmiştir. Yine TÜİK tarafından yapılan nüfus projeksiyonlarına göre 65 ve üzerinde yaştaki nüfusun toplam nüfusa oranının 2023 yılında % 10,24’e, 2050 yılında
% 20,84’e ve 2075 yılında ise % 27,67’ye çıkacağı tahmin edilmektedir. European Community Statistical Office (EUROSTAT – Avrupa
Topluluğu İstatistik Ofisi) verilerine göre 2012 yılında 28 Avrupa
6
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
ülkesinde 65 ve üzerinde yaştaki nüfusun toplam nüfusa oranının
ortalama % 17,84 olduğunu görüyoruz. Bahsi geçen resmi kurum ve
kuruluşların verilerine bakıldığında ülkemizdeki yaşlı nüfus oranının
günümüzde yaşlanmış nüfus yapısına sahip olduğu kabul edilen Avrupa ülkelerindeki orana hiç de uzak olmayan bir gelecekte yaklaşacağı öngörülmektedir.
Ülkemiz açısından dikkat çekici diğer bir istatistik yine TÜİK tarafından açıklanan işgücüne dahil olmayanların işgücüne dahil olmama
nedenlerine göre dağılımlarıdır. Bahsedilen istatistikte işgücüne dahil
olmama nedenleri, iş arayıp çalışmaya hazır olanlardan iş bulma ümidi olmayanlar ve iş bulamama konusundaki diğer nedenler, mevsimlik çalışanlar, eğitim ve öğretim nedeniyle işgücüne dahil olmayanlar,
emeklilik, çalışamaz halde olma ve kadınlar için ev işleriyle meşgul olmaları nedeniyle işgücünde bulunmama olarak tanımlanmıştır. Buna
göre 2000 yılında çalışma çağında olup (15 – 64 yaşlar arası) ev işleriyle meşgul olan kadınların yine çalışma çağında olup işgücüne dahil
olmayan toplam nüfusa oranı % 53,34 iken aynı oran 2012 yılında %
43,79’a gerilemiştir. Ev işleriyle meşgul olmaları nedeniyle işgücünde
bulunmayan kadınlar çocuklarına bakmak ve ev işleriyle meşgul olmak
için hiç istihdamda bulunmamış kişiler ile istihdamda iken çocuk sahibi
olduktan sonra istihdamdan çekilen kişilerden oluşmaktadır. Söz konusu oranda azalma trendi olmasına rağmen 2012’deki % 43,79’luk oran
hala çok yüksek seviyededir.
Özellikle son yıllarda ülkemizdeki doğurganlığın azalmasıyla hızla
yaşlanan nüfus ve kadın istihdamı sorunları yoğun bir şekilde tartışılmaya başlanmış, henüz yasalaşmasa da devletin ileri gelen kişi, kurum
ve kuruluşları tarafından belirli sayıda çocuk sahibi olan ailelere nakdi para yardımı, kadın sigortalıların ücretli doğum izninin artırılması,
kadın sigortalıların ücretli doğum izni sonrası işe dönüş garantisi verilmesi, doğum yapan kadınlara yönelik esnek çalışma modellerinin
geliştirilmesine ve uygulanmasına yönelik yoğun çalışmalardan söz
edilmektedir. Bunların yanında 5763 sayılı Kanun gibi kadın istihdamını
artırmaya yönelik bazı teşvikler yasalaşmıştır (bahsi geçen kanun 18 yaşından büyük 29 yaşından küçük olanlar erkekler ile 18 yaşından büyük
kadınların istihdamına yönelik teşvikler içermektedir). İstihdama, dolayısıyla ekonomiye doğrudan ya da dolaylı olarak katkı sağlayacak olan
bu tarz uygulamaları çeşitlendirerek zenginleştirme amacı ile bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Çalışmada ilkokul yaşının altında çocuk ya da
çocukları olan ve ebeveynlerin her ikisinin de hizmet akdi ile (4/a’lı olarak) çalışması durumunda çocuk ya da çocukları ilkokul çağına gelene
7
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
kadar kendilerine uygulanacak bir esnek çalışma modeli önerilmiştir.
Söz konusu esnek çalışma modeli kısmi çalışma esasına dayanmaktadır.
Modele göre sadece ilkokul yaşının altında çocuk ya da çocukları olan
4/a’lı kadın sigortalıya yönelik bir esnek çalışma prensibi önerilmemiş
olup söz konusu prensip ebeveynlerin her ikisinin yani okul yaşının altında çocuk ya da çocukları olan hem 4/a’lı anne sigortalılar hem de
4/a’lı baba sigortalıların kısmi süreli istihdamına yönelik olarak kurgulanmıştır. Buna göre 4447 sayılı İş Kanunun 46’ncı maddesindeki “Bu
Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63
üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu
ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmi dört saat
dinlenme (hafta tatili) verilir” hükmüne dayanarak hizmet akdine tabi
sigortalı olan erkek ve kadın eşlerin ilkokul yaşının altında çocuk veya
çocuklarına bakmak için haftalık resmi bir günlük (yirmi dört saatlik)
izinlerini ayrı günlerde kullanacakları varsayılmıştır. Bu karma senek
çalışma modelinin diğer bir önemli varsayımı ise haftanın kalan beş iş
gününün iki iş günü erkek sigortalı (baba) ilkokul yaşının altında çocuk
veya çocuklarına bakacak ve haftada altı gün yerine dört gün çalışacak,
geriye kalan üç iş gününde kadın sigortalı (anne) ilkokul yaşının altında
çocuk veya çocuklarına bakacak altı gün yerine üç gün çalışacak olmasıdır. Böylece ilkokul yaşının altındaki çocuk ya da çocuklar haftanın her
günü 4/a sigortalısı anne veya babalarının yanında olacak ve çalışan
ebeveynlerden herhangi biri çocuğuna bakmak için kalıcı olarak veya
uzun süreli istihdamdan ayrılmak zorunda kalmayacaktır.
Önerilen esnek çalışma modeli çalışma hayatının aktörleri olan sigortalı, işveren ve devleti doğrudan ilgilendiren bir modeldir. Önerilen
uygulamanın hayata geçmesi için özellikle çalışan kadınlar arasında gerileme trendi içinde olan doğum oranlarını artırmak isteyen devletin bu
tarz esnek çalışma modellerine izin veren yasal çerçevenin oluşturulması
ve sigortalıların esnek çalışma modellerinden kaynaklanacak prim gün
kayıplarını telafi edecek bir teşvik mekanizması geliştirmesi gerektiği düşünülmektedir. Esnek çalışma modeline tabi çalışan sigortalılardan ötürü prim gün kaybı telafisi teşvikinin yanı sıra devletin karşılaşacağı diğer
bir mali sorun vergi kaybıdır. İşverenler önerilen esnek çalışma modeline
göre istihdam edecekleri sigortalı kadın eşin haftada 6 yerine 3 gün ve
erkek eşin ise 4 gün çalışacak olmasından dolayı bu modele göre çalıştırdığı sigortalılar için eksik gün çalışmalarına tekabül ücret ve primleri
ödemek istemeyecek, çalıştırdıkları kısmi süreler üzerinden ilgili ödemeleri yapma eğiliminde olacaklardır. Bahsedilen sigortalılar açısından
prim gün ve devlet açısından vergi kaybı da bu minvalde oluşacaktır. Bu
konuda işverenlere düşen görev bu modele tabi çalışacak sigortalıları iş-
8
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
lerinden çıkarmayarak kendilerine, yanlarında çalıştırdıkları tam zamanlı
sigortalılar gibi, iş güvencesi sağlamak olacaktır. Sistemin diğer bir aktörü olan sigortalıların önerilen modele göre karşılaşacakları problem,
çocukları ilkokul çağına gelene kadar kısmı süreli çalışma tercihlerinden
dolayı uğrayacakları gelir kaybıdır. Her ne kadar bu çalışmanın önerileri
arasında bulunmasa da bahsi geçen modele tabi istihdam edilen sigortalıların uğrayacakları gelir kaybının devlet tarafından sağlanacak bir teşvik
ile kısmen veya tamamen karşılanmasına yönelik bir uygulamanın çeşitli
senaryolara göre maliyet hesaplamaları yapılarak uygulama bölümünde
sunulmuştur. Önerilen esnek çalışma modeli çerçevesindeki prim, vergi
ve olası gelir teşviklerinin anne sigortalının resmi doğum izninin bitiminden hemen sonra başlayacağı ve çocuk ya da çocukları ilkokul çağına gelene kadar beş yıl boyunca devam edeceği öngörülmüştür.
Çalışmada önerilen modele sigortalılar açısından katılımın zorunluluk
değil gönüllülük esasına dayanması öngörülmüştür. Bunun nedeni, ilkokul yaşının altında çocuk ya da çocukları olan 4/a’lı sigortalıların çocuk
ya da çocuklarının bakımının kendi aile fertleri veya ekonomik külfetine
katlanmak suretiyle bakıcı veya kreşler tarafından sağlanmasını isteyerek
herhangi bir esnek çalışma modeline dahil olmamayı tercih edebilecek
olmalarıdır. Bu çalışmanın asıl hedef kitlesi karı – koca hizmet akdine tabi
çalışan, ilkokul yaşının altında çocuk ya da çocukları bulunan fakat çocuk
ya da çocuklarına ilkokul yaşına kadar kendi aile ferleri, bakıcı veya kreşler tarafından bakım hizmeti sağlayamayacak durumda olan sigortalı eşlerdir. Bu tarz durumları göz önünde bulundurarak bahsedilen teşviklerin
çeşitli varsayımlar çerçevesinde maliyet hesapları yapılarak çalışmanın
uygulama bölümünde tartışmaya açılmıştır.
Çalışmanın giriş bölümünü takip “Tanımlar” bölümünde çalışmada
sıkça kullanılan teknik terimlerin daha iyi anlaşılabilmesi için kısa tanımlarına yer verilmiştir. Tanımlar bölümünden sonra gelen “ Ülkemizdeki ve Bazı Ülkelerdeki Durum” bölümünde ilkokul çağının altındaki
bir yaşta çocuğa sahip çalışan ebeveynlere yönelik prim, vergi ve/veya
gelir desteği sağlayan bazı ülkeler incelenmiş, ülkemizdeki durum değerlendirilmiştir. Çalışmanın “Uygulama” bölümünde bazı varsayımlar
altında önerilen esnek çalışma modelinin sistemin aktörlerine maliyetleri hesaplanmış ve söz konusu hesaplamaların nasıl yapıldığına ilişkin
formülasyonlara yer verilmiştir.
2. Tanımlar
Bu bölümde sunulan istihdam ve doğum parametrelerine ilişkin tanımlar TÜİK’in ilgili veri tabanlarındaki meta veri bilgi sistemlerinden
9
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
bire bir alınmıştır. Orta vadeli Program tanımı Maliye Bakanlığı bünyesindeki Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü web sitesinden temin
edilmiş, diğer tanımlar ise ilgili kanunlarından alınmıştır.
2.1. Kurumsal Olmayan Çalışma Çağındaki Nüfus
Üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane) huzurevi, özel nitelikteki hastane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında
kalan 15 ve üzeri yaştaki nüfustur.
2.2. İşgücü ve İstihdam
İşgücü istihdam edilen ve işsizlerin oluşturduğu tüm nüfusu kapsar.
İşbaşında olanlar ve işbaşında olmayanlar grubuna dahil olan kurumsal
olmayan çalışma çağındaki tüm nüfus istihdam edilen nüfustur.
• İşbaşında olanlar: Yevmiyeli, ücretli, maaşlı, kendi hesabına, işveren ya da ücretsiz aile işçisi olarak referans dönemi içinde en
az bir saat bir iktisadi faaliyette bulunan kişilerdir.
• İşbaşında olmayanlar: İşi ile bağlantısı devam ettiği halde, referans haftası içinde çeşitli nedenlerle işinin başında olmayan kendi hesabına çalışanlar ve işverenler istihdamda kabul edilmektedir.
Ücretli ve maaşlı çalışan ve çeşitli nedenlerle referans döneminde
işlerinin başında bulunmayan fertler; ancak 3 ay içinde işlerinin başına
geri döneceklerse veya işten uzak kaldıkları süre zarfında maaş veya
ücretlerinin en az % 50 ve daha fazlasını almaya devam ediyorlarsa istihdamda kabul edilmektedir. Bununla birlikte, referans haftası içinde
«1 saat» bile çalışmamış olan ücretsiz aile işçileri ve yevmiyeliler istihdamda kabul edilmemektedir.
Üretici kooperatifi üyeleri, bir iş ya da meslekte bilgi veya beceri
kazanmak amacıyla belirli bir menfaat (ayni ya da nakdi gelir, sosyal güvence, yol parası, cep harçlığı vb.) karşılığında çalışan çıraklar ve stajyer
öğrenciler de istihdam halinde olanlar kapsamına dahil edilmektedirler.
2.3. İşgücüne ve İstihdama Katılım Oranları
İstihdam oranı istihdamın, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus içindeki oranını, işgücüne katılım oranı ise işgücünün kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus içindeki oranıdır ifade eder.
10
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
2.4. İşsiz ve İşsizlik Oranı
İşsiz referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kâr karşılığı,
yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiç bir işte çalışmamış ve böyle
bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak için son üç ay içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı
yapabilecek durumda olan tüm kişiler işsiz nüfusa dahildirler. Ayrıca, üç
ay içinde başlayabileceği bir iş bulmuş ya da kendi işini kurmuş ancak
işe başlamak ya da işbaşı yapmak için çeşitli eksikliklerini tamamlamak
amacıyla bekleyenler de işsiz nüfus kapsamındadırlar İşsizlik oranı ise
işsiz nüfusun işgücü içindeki oranıdır.
2.5. Toplam ve Kaba Doğurganlık Hızları
Toplam doğurganlık hızı bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunda (15 – 49 yaş arası) doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eder.
Kaba doğurganlık hızı ise bir bölgedeki doğurganlık hızını ölçen ve yıllık
doğun sayının toplam nüfusa oranının binde olarak ifade edilmiş şeklidir.
2.6. Orta Vadeli Program
5018 sayılı Kanunun 16’ncı maddesi uyarınca, çok yıllı bütçe hazırlık
süreci Bakanlar Kurulunun en geç Eylül ayının ilk haftası sonuna kadar
makro politikaları, ilkeleri, hedef ve gösterge niteliğindeki temel ekonomik büyüklükleri de kapsayacak şekilde Kalkınma Bakanlığınca hazırlanan orta vadeli programı kabul etmesiyle başlamaktadır.
Orta Vadeli Program, bütçe sürecini başlatarak stratejik amaçlar temelinde kamu politikaları ve uygulamalarını şekillendirecek ve kaynak
tahsisini bu çerçevede yönlendiren aynı zamanda, kamu ve özel kesim
için öngörülebilirliği artıracak bir yol haritası niteliğinde olan, sosyal ve
ekonomik alanda sağlanan gelişmelerin daha sağlam bir zeminde sürdürülmesi suretiyle güven ve istikrara katkıda bulunmaktadır.
Çeşitli alanlarda birbirleriyle tutarlı bir amaç, politika ve öncelikler
seti sunan Orta Vadeli Program, makro politikaların yanı sıra, temel gelişme eksenlerini ve ana sektörleri kapsamaktadır.
Bakanlık ve kurum bütçelerinin hazırlanmasında, idari ve yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinde, kurumların karar alma ve uygulama süreçlerinde Programın amaç ve öncelikleri esas alınacaktır.
Dinamik bir yapı arz eden ve üç yıllık perspektife sahip olan Program, yıllık uygulamaların sonuçları ve genel şartlardaki değişmeler dikkate alınarak, her yıl yenilenmektedir. Bu kapsamda, Program uygula-
11
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
maları ile Programı etkileyebilecek dışsal gelişmeler etkili bir şekilde
izlenecek ve değerlendirilecektir. Programda yer alan amaç ve öncelikler bakımından uygulamanın izlenmesi, değerlendirilmesi ve Bakanlar
Kuruluna bilgi sunulmasından Kalkınma Bakanlığı sorumludur.
2.7. Kısmi Süreli ve Tam Süreli İş Sözleşmesi
4857 sayılı İş Kanununun 13’üncü maddesinde kısmi süreli iş sözleşmesi, “işçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi
durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir
neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin kısmi süreli olmasından dolayı
tam süreli emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamamaktadır. Kısmi
süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam
süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenmektedir.
Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte tam süreli çalıştırılan işçidir.
İşyerinde böyle bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen tam süreli iş sözleşmesiyle
çalıştırılan işçi esas alınmaktadır.
2.7. Hizmet Akdi ve 4/a Sigortalısı
818 sayılı Borçlar Kanununun 313’üncü maddesinde hizmet akdi,
işçinin belirli ya da belirsiz bir zamanda gördüğü hizmet karşılığında
işverenin kendisine ücret vermeyi taahhüt ettiği bir mukavele olarak
tanımlanır. 4/a sigortalısı ise 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine
göre bu mukaveleyle bir ya da birden fazla işveren tarafından çalıştırılan kişidir.
3. Ülkemizdeki ve Bazı Diğer Ülkelerdeki Durum
Özellikle okul yaşının altında çocuk sahibi olan ebeveynlerin her
ikisinin de çalıştığı durumlarda çocuk bakımı dünyanın hemen her ülkesinde çalışan kadının istihdamının devamlılığı açısından tartışılan bir
konu haline gelmiştir. Çocuklu kadınların istihdamını artırıcı önlemler
çerçevesinde birçok ülke teşvik mekanizmaları oluşturmuştur. Bu mekanizmalar ülkeden ülkeye çok büyük farklılıklar göstermektedir. Bazı
ülkelerde ilgili mekanizmalar ağırlıklı olarak devlet eliyle yönetilirken,
bazılarında özel sektör tarafından yönetilmekte olup karma sistemi
benimsemiş ülkeler de bulunmaktadır. Doğum yapan kadın çalışan ve
eşlerine sağlanan başlıca yardım ve teşvik mekanizmaları ücretli ve ücretsiz yasal doğum izni, esnek çalışma modellerine göre istihdam hakkı,
12
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
çocuklar belirli yaşlara gelene kadar bakım ve parasal destek hizmetleri
(vergi ve prim indirimleri, nakdi yardımlar gibi) olarak sayılabilir. Aşağıda bazı ülkelerdeki sözü geçen yardım ve teşvik mekanizmalarına ilişkin
bilgiler sunulmuştur.
3.1. Fransa
Fransa’da çocuk bakımıyla ilgili politikalar çalışan kadınlar arasında
doğurganlığın artırılması, istihdam yaratma ve sosyal içerme gibi konularla yakından bağlantılıdır. Ülkede bu konuda sağlanan yardım ve
teşvikler dünyadaki diğer uygulamalarla kıyaslandığında en cömert
sistemlerden biri olarak göze çarpmaktadır. Ülkede uzun yıllardır uygulanan devlet tarafından mali açıdan desteklenen çocuk bakımı yardımları ve yine çocukların okul öncesi döneminde sağlanan yardımlar
mevcuttur. Zorunlu olmamasına rağmen 3 – 6 yaşındaki çocukların hemen hepsinin, 3 yaş altı çocukların ise % 20,9’unun yararlandığı devlete
ait okul öncesi eğitim – öğretim merkezleri mevcuttur. Bu uygulama
çocukları okul dönemine hazırlama amacı güden kamu eğitim sisteminin bir parçası olup haftada dört gün hizmet veren, sadece Çarşamba
günleri ve resmi tatillerde kapalı olan yani tam gün esasına dayanan bir
uygulamadır. Bunların dışında okul öncesi çocuklara yönelik iki uygulama daha bulunmaktadır. Bunların ilki merkez temelli bakım hizmeti veren kuruluşlardır. Ülkede işyeri veya şirket kreşlerinin sayısının kısıtlı olmasından dolayı, (2002’da 11.359) çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın
herkesin yararlanabileceği fakat özellikle düşük ve orta düzeyde gelire
sahip olan çalışan ebeveynlere yönelik bu merkezlerin sayısı işyeri veya
şirket kreşlerine nazaran çok daha fazladır (2006’da yaklaşık 265.000).
Okul öncesi eğitim – öğretim kuruluşlarının kapalı olduğu resmi tatil ve
Çarşamba günlerinde çalışmak zorunda olan sigortalıların çocuklarına
yönelik nöbetçi kreşler de ülkede hizmet vermektedir. Çocuk bakımı ile
ilgili diğer uygulama çalışma saatleri klasik mesai saatleri dışında olan
okul öncesi yaşta çocuğu bulunan sigortalılara yöneliktir. Bu hizmet
ülkede faaliyet gösteren “Anne ve Çocuk Koruma Ajansı” tarafından
lisanslandırılan bakıcılar tarafından ilgili sigortalıların evlerinde ücret
karşılığı sunulur. 2005 yılında bahsedilen ajans tarafından lisanslandırılan yaklaşık 288.000 bakıcı 6 yaş altındaki yaklaşık 752.000 çocuğa
evde bakım hizmeti sunmuştur. Bu bakım hizmetini kullanan aileler
devlet tarafından maddi anlamda sübvanse edilmelerine karşın evde
bakım hizmeti kullanım oranı ilgili yılda % 2’nin altında gerçekleşmiştir
(Catherine H, Naomi C, 2010, 204 - 206).
Fransa’da devlet tarafından sunulan bakım ücretlerinin tamamı gelir
testine dayanan belirli ücretlere tabi olup devlet söz konusu ücretlerin
13
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
bir kısmını finanse etmektedir. Fransız devletinin çocuk bakımı için ailelere sunduğu nakdi yardımlar iki ana başlıkta toplanabilir. Bunlardan
ilki hamileliğin yedinci ayında ödenen 863 Euro (2007) tutarındaki tek
seferlik nakdi yardım ile çocuğun doğumundan üç yaşına gelene kadar
geçen süre içinde aylık ödenen 172 Euro’luk (2007) nakdi yardımlardır.
Bu ödemeler “temel doğum yardımları” olarak adlandırılır. Temel doğum
yardımları gelir testine dayalı olarak yapılmasına rağmen 2007 yılında
yeni doğan çocukların %80’inin ailesi bu yardımlardan yararlanmıştır.
Devlet tarafından çocuk bakımı için ailelere sağlanan diğer bir nakdi yardım “tamamlayıcı çocuk bakım yardımıdır”. Tamamlayıcı çocuk bakım
yardımı çerçevesinde sigortalılara iki tür yardım sağlanmaktadır. Bunlardan ilki düz oranlı çocuk bakım yardımıdır ve bu yardım çerçevesinde iki
ya da daha fazla okul öncesi yaşta çocuğu bulunan, çocuk bakım iznini
kullanmak üzere işinden ayrılan veya yarı zamanlı çalışma esasına göre
iş hayatına devam eden anne veya baba sigortalılara nakdi yardım sağlanır. 2004 yılından bu yana okul yaşının altında tek çocuklu sigortalılara
da analık iznin bitiminden sonra altı aylık düz oranlı nakdi yardım sağlanmaktadır. Sağlanan yardım asgari ücretin yarısına tekabül etmektedir
(2006 yılında yaklaşık aylık 530 Euro). 2006 yılında yapılan yeni bir düzenleme ile doğurganlığı artırmak amacıyla üçüncü çocuğun doğumundan sonra bir yıl süreyle 750 Euro’luk düz oranlı ödeme yapılmaktadır.
Tamamlayıcı çocuk bakımı çerçevesinde sağlanan diğer bir nakdi yardım
mekanizması gelir testine dayanan, altı yaş altında çocuğu bulunup evde
bakım hizmetini tercih eden düşük ve orta gelirli çalışan sigortalı anne ve
babaya yöneliktir. Düşük ve orta gelirli çalışan ailelerin çocuklarına evde
bakım hizmetini tercih etmelerinden ötürü mali destek sağlanması amacı güden bu nakdi yardım teşviki ailenin gelirine balı olarak ayda 160 ile
370 Euro arasında değişmektedir (2006). Evde bakım hizmeti için sağlanan nakdi yardımlardan 2006 yılı sonunda 2 milyon 255 bin sigortalı aile
yararlanmıştır. Söz konusu yardımlar her ne kadar düşük ve orta gelirli
çalışan ailelere yönelik olsa da yüksek gelirli olup evde bakım hizmeti
alan sigortalıların ilgili hizmeti almak için ödedikleri ücretten sonra gelir
düzeyleri belirli limitlerin altına düşerse, ilgili sigortalılar bu nakdi yardım mekanizmasından yararlanabilmektedir. Ülkede kullanımı en yaygın
olan merkez temelli kreş bakım hizmetinin hane halkı açısından maliyeti
vergiler ve devletin sağladığı nakit yardımlar çıktıktan sonra ortalama gelire sahip olan bir Fransız hane halkı için net gelirinin % 11,3’üne tekabül
etmektedir (2006). Söz konunu oran % 12,6’lık OECD ortalamasının altındadır. Sonuç olarak 2006 yılında devletin vergilerle finanse ettiği çocuk bakımı teşvik mekanizmalarıyla 3 milyondan fazla ebeveynlerin her
ikisinin de çalıştığı veya iş aradığı ailenin çocuk bakımıyla ilgili her türlü
14
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
masraflarının yarısından fazlası karşılanmıştır. Sağlanan yardımlar 2006
yılında aile başına aylık ortalama 750 Euro’yu bulmuştur (Catherine H,
Naomi C, 2010, 208 - 210).
Doğum yapan kadınlara 16 hafta eşine ise 2 hafta ücretli izin verilmektedir. Ülkedeki çocuk bakım izni uygulaması iki ve daha fazla çocuklu sigortalı anne veya babaya yöneliktir. İki çocuk sahibi olan sigortalı
anne veya baba doğum öncesi dört yılın iki yılını, üç ve daha fazla çocuğu olan sigortalılar için son çocuğun doğduğu tarihten önceki beş yılın
iki yılını çalışarak geçirmek üzere 29,5 haftası ücretli, 126,5 haftası herhangi bir ücret ödemesi yapılmaksızın çocuk bakım izni verilebilmektedir. Söz konusu iznin tamamı anne sigortalı tarafından kullanılabileceği
gibi baba sigortalı ile ortak da kullanılabilmektedir (EUROSTAT Population and Social Conditions Data Base).
Fransa’da devlet, çalışanlarına çocuklarının bakımı için hizmet sunan işverenle de çeşitli teşvikler uygulamaktadır. Bunların başında
bünyesinde kreş bulunduran işletme sahiplerine yönelik teşvikler yer
almaktadır. Söz konusu teşvik kapsamında işletme kreşlerinin operasyonel maliyetlerine maddi destek sağlanmaktadır. Bu konudaki diğer
bir teşvik mekanizması bünyesinde kreş olmayan işletmelerin kreş açmaları durumunda açılan kreşin operasyonel maliyetlerinin % 55’inin
üç ila beş yıl boyunca karşılanmasını sağlamaktadır. Devlet tarafından
bu durumdaki işletmelere vergi indirimi de sağlanmaktadır (Catherine
H, Naomi C, 2010, 210 - 212).
Görüldüğü gibi Fransa’da devlet çocuk bakımı konusunda oldukça
aktif bir rol oynamaktadır. Çocuk bakımı konusunda sağlanan bunca
teşvikin sonuçlarına baktığımızda ülkedeki doğurganlık hızı Avrupa’nın
ikinci en fazla doğurganlık hızıdır (kadın başına iki çocuk). Çocuklu kadınlar arasında istihdam oranı % 65,9’dur (2008) ve bu oran Avrupa
Birliği ortalamasından 3,5 puan daha yüksektir. Ülkede evli veya partneriyle birlikte yaşayan çalışan kadınların % 36’sı kısmi süreli çalışma
esasına göre istihdam edilmektedir. Devlet yarı zamanlı ve esnek saatlerde çalışma modellerini yürürlüğe koyan yasalar çıkarmış, bu sayede
kadınlar istihdamdan ayrılmadan çocuklarıyla ilgilenme fırsatına sahip
olmuşlardır.
3.2. Macaristan
Geçiş sürecinin başlarında (1990 yılında sosyalist sistemin çöküp
yeni sisteme geçiş dönemi) Macaristan’da oldukça gelişmiş bir çocuk
bakım hizmetleri sistemi mevcuttu ve sistem çerçevesinde temel üç bakım hizmeti sunuluyordu. Bu hizmetler;
15
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
• 0 – 3 yaş grubundaki çocuklar için bakım hizmeti sunan günlük
çocuk bakım merkezleri,
• 3 – 6 yaş grubundaki okul öncesi çocuklar için anaokulları,
• 6 – 14 yaş gurubundaki ilköğretim çağındaki çocuklar için okul
sonrası bakım hizmeti veren kuruluşlar,
tarafından verilmekteydi. Sözü geçen hizmetleri sunan kuruluşlar
günümüzde de var olmakla birlikte 1990’larda kuruluşlara olan talepler ile günümüzdeki talepler oldukça farklıdır. 0 – 3 yaş grubundaki çocukların bakıldığı merkezlere olan talepler günümüzde oldukça azalmış
olup bunun yanında anaokulu ve ilköğretim öğrencilerine yönelik okul
sonrası bakım hizmeti veren kuruluşlara olan talep 1990’lara nazaran
oldukça artmıştır (Catherine H, Naomi C, 2010, 241 - 242).
Günlük çocuk bakım hizmeti sunan merkezlerin sayısı 2006 yılında
1990 yılındakinin yaklaşık yarı seviyesine düşerek 543’e gerilemiştir. Ülkedeki doğurganlık hızının 1980’li yıllardan sonra hızlı düşüş trendi günlük bakım hizmeti sunan merkezlerine olan talebi azaltmıştır. 1990’da
üç ve altındaki yaşlarda bulunan çocukların söz konusu merkezlerde
bakım oranı % 13,7 iken ilgili oran 2006 yılında % 6,5’e düşmüştür. Çocuk bakım merkezlerine olan ilginin düşmesindeki diğer bir neden uzun
çocuk bakımı izni süreleridir. Söz konusu süre 156 hafta olup bunun
79,6 haftası ücretli, 76,4 haftası ise ücretsizdir. Kadın sigortalıların doğum izin süresi toplamda 24 hafta olup, bunun 16,8 haftası ücretli 7,2
haftası ise ücretsizdir. Çocuk sahibi olan babaya bir hafta ücretli doğum
izin verilmektedir. Bu 543 merkezin 511 tanesi yerel yönetimler, kalan
merkezler ise özel sektör ve kar amacı gütmeyen organizasyonlar tarafından yönetilmektedir. Günümüzde bu merkezlerde bakım hizmetinin
maliyeti merkezi yönetim, yerel yönetimler ve aileler tarafından karma
bir şekilde karşılanmaktadır. Ortalama maliyetlerin % 55 ila % 65’i yerel
yönetimler tarafından karşılanmakta iken merkezi yönetimin payı % 25
ila % 30 oranları arasındadır. 0 – 3 yaş altı çocuk sahibi olan ve bu merkezlerde çocuk bakım hizmeti alan ailelerin maliyetlere katılım oranı %
10 ila % 15 oranında değişmektedir. Sayısı azalan bu merkezlerin mevcut talebe yeteri kadar hizmet verememesinden dolayı özellikle yasal
izinlerinden sonra işlerine geri dönmek isteyen kadın sigortalılara bir
mağduriyet oluşturmuştur. Bu mağduriyeti fark eden devlet 2003 yılında alternatif bir çözüm yolu üreterek “aile çocuk bakım hizmet merkezleri” adı verilen kuruluşların açılmasını sağlamıştır. Bu kuruluşlar 20
haftalık – 14 yaş grubu çocuklara hizmet vermekle birlikte, sistemi kullanan profil incelendiğinde 3 ve altındaki yaşta çocuk sahibi olan ailelerin büyük bir çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir. Söz konusu mer-
16
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
kezlerde sunulan hizmetler yaklaşık üçte bir oranında devlet tarafından
vergilerle finanse edilmekle birlikte, kalan masraflar aileler tarafından
karşılanmaktadır ve yerel yönetimler tarafından herhangi bir parasal
destek olmadıkça 2006 yılı itibariyle aileler tarafından karşılanan miktar asgari ücretin üçte ikisine tekabül etmektedir (Catherine H, Naomi
C, 2010, 243 - 244).
Macaristan okul öncesi eğitim konusunda güçlü bir tarihsel geleneğe
sahiptir. 1828 yılında orta Avrupa’da kurulan ilk anaokulu bu ülkede yer
almaktadır. Avrupa’nın diğer bölgelerindeki gelişmelere paralel olarak
1993 yılında anaokullarıyla sağlanan okul öncesi eğitim hizmetleri kamu
eğitim sisteminin bir parçası olarak kabul edilerek bu durum kanunlarla
güvence altına alınmıştır. Üç yaşından itibaren çocukları bakım için kabul
eden anaokulları çocuklar ilköğretim çağına (ülkede ilköğretim 6 yaşında başlar) gelene kadar hizmet vermektedir. Üç ve dört yaşında çocuğu
bulunan aileler anaokulu hizmetlerinden gönüllü olarak faydalanmakta
olup, çocukları beş yaşına geldiğinde anaokullarından hizmet almak ilgili
aileler için zorunlu kılınmıştır. Bir başka ifadeyle ülkede okulöncesi bir yıllık eğitim zorunludur. Bu anaokulları büyük bir çoğunlukla yerel yönetimler tarafından işletilmekte olup (% 88) özel sektöre, kiliselere ve kar amacı gütmeyen kuruluşlara ait anaokulları da mevcuttur. Anaokulları günlük
çocuk bakım hizmeti veren merkezlere nazaran geçiş döneminden çok
az etkilenmiştir. 2007 yılı verilerine göre ülkede faaliyet gösteren 4.524
anaokulu bulunmaktadır ve bu sayı 1990’dakinden sadece % 4 oranında
daha azdır. Ülkede anaokulları saat 07.30’da mesaiye başlayıp 17.30’da
paydos yapmaktadır bu mesai saatleri özellikle çalışan ebeveynlere kolaylık sağlanması açısından düzenlenmiştir. Anaokulları yaz döneminde
dört haftalık bir tatile girmektedir, bu durum çalışan ebeveynler için sorun teşkil etmekte ve sorunun çözümü kendileri tarafından sağlanmaktadır. Anaokullarında sunulan hizmetlerin maliyeti büyük bir çoğunlukla
merkezi yönetim tarafından vergilerle finanse edilmektedir (% 50 - %
60). Yerel yönetimler maliyetlere yerel vergiler vasıtasıyla katkı sağlamakta, aileler ise maliyetlerin küçük bir kısmını kendileri ödemektedirler
(2007’de çocuk başı aylık 20 – 40 Euro). Düşük gelir grubundaki ailelerin
anaokulu masraflarının tamamı merkezi ve yerel yönetimler tarafından
karşılanmaktadır. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda anaokulları % 91,7 oranında kamu kaynaklarıyla finanse edilirken ailelere düşen finansman oranı sadece % 6,2’dir.
Macaristan’da ilköğretime devam eden çocukların özellikle normal
mesai saatleri dışında çalışan ebeveynlerine yönelik okul sonrası bakım
hizmetleri mevcuttur. Söz konusu hizmet çocuğun devam ettiği okulda
17
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
verilmekte olup, normal ders saatinin sona erdiği 17.30’dan sonra başlamaktadır. Bu uygulama çerçevesinde çocukların ödevlerini hazırlamalarına ve sosyal aktivitelere dönük eğitim ve öğretim hizmetleri verilmektedir. Ülkede okul sonrası bakım hizmetlerine katılım oranı 1990’da % 37
iken ilgili oran 2006 yılında % 42’ye yükselmiştir. Veliler bu hizmetlere
karşılık sadece yemek parasını ödemekle yükümlüdür ve söz konusu
maliyet aylık yaklaşık 30 Euro (2006) tutarındadır. Okullar ilgili uygulama çerçevesinde yaz okulu hizmetleri de sunmaktadırlar. Özel yaz okulu
organizasyonlarıyla karşılaştırıldığında veliler açısından devlet okullarının
yaz okulu maliyeti 20 Euro, özel yaz okullarının maliyeti ise 40 ila 60 Euro
arasındadır (2006) (Catherine H, Naomi C, 2010, 245 - 247).
Birçok Avrupa ülkesinden daha cömert çocuk bakım sistemine sahip olan Macaristan’da 2012 yılı kadınların işgücüne katılım oranı %
58,7 olarak gerçekleşmiştir. Öte yandan Avrupa’daki kadınların işgücüne katılım oranı 2012 yılında ortalama % 62,7 olarak gerçekleşirken
aynı oran OECD ülkelerinde % 64,6 seviyesindedir. OECD 2007 Macaristan raporunda uzun ücretli çocuk bakım izinlerinin ve buna bağlı nakdi yardımların devlet tarafından tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini
belirtmiştir. Çocuk bakımı için de olsa kadınlara yönelik ücretli uzun
çocuk bakım hizmetleri ve/veya cömert nakdi yardımlar doğurganlığı
artırmakla beraber kadınların istihdamda yer almalarının önünde bir
engel teşkil ettiği aşikardır. Devlet tarafından maddi anlamda uzun süre
desteklenen kadınlar istihdama tekrar dönme konusunda çok istekli
davranmamaktadır.
3.3. Şili
Şili çocuk bakım sistemini yürürlüğe koyduğu yeni uygulamalar vasıtasıyla güçlendirmeye çalışan bir ülke olmakla birlikte sağlanan ilerleme hala bu konudaki talebi karşılamaktan uzak bir görüntü çizmektedir.
Çocuk bakımı ve kadın istihdamına yönelik birçok olumlu düzenlemeye
karşın bakım hizmetleri bütün vatandaşlara eşit bir yararlanma imkanı
sunmamakta, kadın istihdam oranı ise diğer Latin Amerika ülkeleriyle
kıyaslandığında düşük kalmaktadır. 2008 yılında Şili’de çalışmakta veya
iş arayan kadınların oranı sadece % 40’tır. Ülkede 2006 yılında yapılan
bir araştırmaya göre son yıllarda kadınların işgücüne katılım oranlarında bir atış görülmekte fakat bu artışın nerdeyse tamamının evli veya
bekar çocuksuz kadınlar tarafından sağlandığı belirtilmiştir. Aynı araştırmada 30 – 39 yaş aralığındaki kadınların üçte birinin çocuğunu bırakacağı bir yer (kreş, bakım merkezi veya kendi yakınları gibi) bulamamasından dolayı işgücünde olmayı tercih etmedikleri vurgulanmıştır.
Sadece en üst gelir grubundaki (en zengin % 20) hane halkına mensup
18
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
kadınlar çocuk bakımında karşılaştıkları sorunların önemli sorunlar olarak nitelendirmemişlerdir (Catherine H, Naomi C, 2010, 173 - 174).
Ülkede bakım hizmetleri Milli Eğitim Bakanlığı ve “Ulusal Anaokulları Kurulu” gibi bazı kuruluşlar tarafından organize edilmektedir. Bu
hususta 0 – 2 yaş grubu çocuklar için günlük bakım ve 3 – 6 yaş grubundaki çocuklar için anaokulu hizmetleri sunulmaktadır. Sunulan bu
hizmetler dört farklı yapı ile halka ulaştırılmaktadır. Bunlar;
• Ulusal Anaokulları Kurulu bünyesindeki ücretsiz kamu çocuk bakım enstitüleri,
• Özel sektör tarafından işletilen ücretli çocuk bakım merkezleri ve
anaokulları,
• Şili İş Kanunu gereği 20 ve daha fazla sayıda kadın işçi çalıştıran
işyerleri tarafından işyeri bünyesinde açılması zorunlu olan işyeri
kreşleri,
• Çocuk bakım hizmetlerinden hiç veya yeteri kadar yararlanamayan çalışan kadınların çocuklarına hizmet veren kamu/özel işbirliğiyle kurulan ve işletilen anaokulları,
şeklinde sıralanabilir. Bu yollarla sunulan bakım ve okul öncesi eğitim hizmetlerinin herhangi birini kullanım oranı 1990 yılında % 15,9
iken, aynı oran 2006 yılında % 36,9’a yükselmiştir. Fakat özel olarak 0 –
2 yaş grubundaki çocukların bakım hizmetlerine katılma oranı dikkate
alındığında bu oranın sadece % 4 seviyelerinde bulunduğu görülmüştür. Bu oran 2 – 3 yaş grubundaki çocuklar için % 18, 3 – 4 yaş grubundakiler için % 25,9, 4 – 5 yaş grubundakiler için % 51,3 ve 5 – 6 yaş
grubundakiler için % 92,6 olarak gerçekleşmiştir. Bu konudaki diğer bir
istatistik ise çocuk bakım ve okulöncesi eğitim hizmetlerinden en fakir
% 20’lik gelir düzeyinde bulunan hanehalkı çocuklarının sadece % 20’si
bu hizmetlerden yararlanırken, en zengin % 20 gelir düzeyindeki hanehalkı çocuklarının yarısından fazlası bu hizmetlerden yararlanmaktadır.
Şili devleti bu olumsuzlukları gidermek için oldukça yoğun çaba sarf
ederek somut adımlar atmaktadır. Özellikle Şilinin fakir bölgelerinde
birçok yeni ücretsiz kamu çocuk bakım enstitüleri açılmış sayı 2005 yılında 14.400 iken 2008 yılında 64.000 ve 2009 yılında ise 84.000’e çıkmıştır. Özellikle 2 – 4 yaş grubu çocuklara hizmet sunan anaokullarının
sayısı 2005 yılında 84.000 iken bu sayı 2009 yılında 127.000’e ulaşmıştır
(Catherine H, Naomi C, 2010, 173 - 174).
Şili’de kadın sigortalılara 18 hafta ücretli analık izni verilirken, erkek
sigortalılar için doğum izni sadece üç gün olarak uygulanmaktadır. Ül-
19
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
kede yasalarla belirlenmiş ücretli veya ücretsiz çocuk bakım izni bulunmamaktadır.
3.4. Türkiye
Türkiye’de okul öncesi eğitim isteğe bağlılık esasına göre şekillenmiştir. Usul ve esaslarının Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlendiği
sistemde okulöncesi eğitim kurumları, 37 – 66 aylık ( 3 – 5,5 yaş) çocukların eğitimi amacıyla hizmet veren anaokulları, örgün ve yaygın eğitim
kurumları bünyesinde açılan 48 – 66 aylık (4 – 5,5 yaş) çocuklara eğitim
hizmeti veren anasınıfları ve 37 – 66 aylık çocuklara okul öncesi eğitimle
ilgili program uygulayan mesleki ve teknik öğretim kurumları bünyesinde
açılan sınıflarından oluşur. Söz konusu eğitim kuruluşları il milli eğitim
müdürlüklerinin teklifi ile valiliklerce açılmaktadır. İlgili eğitim kurumları
ücrete tabidir. Söz konusu eğitim kurumlarındaki eğitim gören çocukların beslenme, temizlik ve sağlık giderleri ile kurumların genel temizlik ve
diğer hizmetleri için ebeveynlerden talep edilecek ücret eğitimin tam,
yarım gün veya ikili olması, çevrenin ekonomik durumu ve eğitim kurumlarının sunduğu hizmetler dikkate alınarak, okulun bulunduğu il/ilçe
milli eğitim müdürünün başkanlığında; okul öncesi eğitimden sorumlu
millî eğitim müdür yardımcısı veya şube müdürü, anaokulu ve bünyesinde ana sınıfı bulunan her derece ve türden birer okul müdürü ve bölüm
şefi ile anaokulu, ana sınıfı ve uygulama sınıfı öğretmenleri arasından seçilecek birer temsilci varsa bu işte görevli memur veya döner sermaye
saymanı ile velilerin kendi aralarından seçecekleri iki temsilciden oluşan
bir komisyon tarafından belirlenir. Türkiye’de özel okulöncesi eğitim kuruluşları da mevcuttur söz konusu kuruluşlar Milli Eğitim Bakanlığınca
belirlenen usul ve esaslara dayanarak açılır ve hizmet verirler.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çıkarılan “Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılacak Çocuk Bakım Evleri Hakkında Yönetmelik” gereği
devlet memurlarının çalıştığı kurumun bağlı veya ilgili olduğu bakanın
onayı alınmak suretiyle kurumca istihdam edilen memurların 0 - 6 yaş
grubuna giren en az 50 çocuğu için kurumun idari ve mali işlerle ilgili
birimine bağlı olarak ilgili kurumun bünyesinde çocuk bakım evlerinin
açılabileceği hükmü gereği birçok kurum ve kuruluş bünyesinde çocuk
bakım evleri açmıştır. Çocuk bakım evleri valiliklerce açılan okul öncesi
eğitim kurumları gibi ücrete tabidir ve söz konusu ücretlerin belirlenme
esasları da aynıdır.
Ekonomik güçlük içinde bulunan, anne ve babası ölü olup bir yakını
tarafından bakılan, anne veya babası ölü olup diğer ebeveyni çalışan,
çalışmak zorunda olan ve boşanmış, SHÇEK kadın misafirhanesinde bu-
20
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
lunan ve cezaevinde bulunan kadın mahkûmların çocukları “Özel Kreş
ve Gündüz Bakımevleri Yönetmeliğinin” 27. maddesi gereği özel kreş
ve gündüz bakım evlerinden ücretsiz yararlanmaktadırlar. Söz konusu
durumlarda bulunan çocuklar için bahsi geçen kurum ve kuruluşlar ikiden az çocuk olmamak koşuluyla % 5 oranında kontenjan ayırmakla
yükümlü tutulmuşlardır.
Milli Eğitim Bakanlığı milli eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de
2012/2013 öğretim yılında 23.556’sı resmi, 3.641’i özel toplam 27.197
okul öncesi eğitim programına 1.077.933 öğrenci katılmıştır. Bunların 953.209’u resmi, 124.724’ü özel okul öncesi eğitim kurum ve kuruluşlarına devam etmişlerdir. Aynı dönemdeki resmi anaokulu sayısı
1.884, özel anaokulu sayısı ise 1.403’tür. Toplam 3.287 anaokulunda
275.777 öğrenciye hizmet verilmiştir. Bu öğrencilerin 219.536’sı resmi,
56.241’i ise özel anaokullarından hizmet almışlardır. Anasınıflarının dağılımı incelendiğinde; ülkede 21.521’i resmi, 628’i özel toplam 22.179
ana sınıfı mevcuttur. Anasınıflarına devam eden öğrencilerin sayısı ise
725.816’sı resmi, 24.527’si özel anasınıfı öğrencisi toplam 750.343 kişidir (2012/2013 Milli Eğitim İstatistikleri, 50).
Ülkedeki brüt okullaşma oranları Milli Eğitim Bakanlığının verilerine göre yine 2012/2013 eğitim dönemi için sırasıyla 3 – 5, 4 – 5 ve
5 yaş için % 30,93, % 44,04 ve % 55,35’dir. Aynı yaş grupları için net
okullaşma oranları sırasıyla % 26,63, % 37,36 ve % 39,72’dir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan Milli Eğitim İstatistikleri kitabındaki
tanımlamaya göre brüt okullaşma oranı İlgili öğrenim türündeki tüm
öğrencilerin, ait olduğu öğrenim türündeki teorik yaş grubunda bulunan toplam nüfusa bölünmesi ile elde edilir. Net okullaşma oranı ise
İlgili öğrenim türündeki teorik yaş grubunda bulunan öğrencilerin, ait
olduğu öğrenim türündeki teorik yaş grubunda bulunan toplam nüfusa
bölünmesi ile elde edilir (2012/2013 Milli Eğitim İstatistikleri, 1).
Türkiye’de doğum yapan sigortalı kadınlara veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan eşine sağladığı bir takım imkanlar mevcuttur. Bunlardan
ilki emzirme ödeneğidir. Belirli şartlar altında sigortalı kadına veya sigortalı olmayan karısının doğum yapması nedeniyle sigortalı erkeğe, 5510
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri
kapsamındaki sigortalılardan; kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alan kadına ya da gelir veya aylık alan erkeğin sigortalı olmayan eşine,
her çocuk için yaşaması şartıyla doğum tarihinde geçerli olan ve Sosyal
Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunca belirlenip ilgili bakanlık makamınca onaylanan tarife üzerinden emzirme ödeneği verilmektedir. Emzirme
ödeneği her canlı doğan çocuk için bir defaya mahsus verilmekte olup
21
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
2013 yılında yaklaşık 95 TL tutarında belirlenmiştir. Doğum yapan kadın
sigortalılara tekil gebeliklerde doğum öncesi 8 ve doğum sonrası 8 olmak üzere toplam 16 hafa ücretli doğum izni verilmektedir. Çoğul gebeliklerde ise doğumdan önceki izin sürelerine 2 hafta eklenmesi suretiyle
toplam doğum izni 18 haftadır. Ancak beklenen doğum tarihinden sekiz
hafta öncesine kadar sağlık durumunun çalışmaya uygun olduğunu tabip raporuyla belgeleyen kadın çalışan, isteği halinde doğumdan önceki
üç haftaya kadar kurumunda çalışabilir. Erkek sigortalılardan, eşlerinin
doğum yapmaları halinde, 4857 sayılı İş Kanununa tabi çalışanlar için üç
gün, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre çalışanlara ise istekleri halinde on güne kadar ücretli izin verilebilmektedir. 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tabi çalışan doğum yapan memura verilen doğum
sonrası analık izni süresinin bitiminden; eşi doğum yapan memura ise,
doğum tarihinden itibaren istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız
izin verilir. 4857 sayılı İş Kanununa tabi çalışanlar için doğum nedeniyle
ücretsiz izin düzenlemesi bulunmamaktadır. Ayrıca 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi çalışan sigortalıların çalışmayan eşine 2.134 sabit
katsayıyla memur maaş katsayısının çarpımı kadar aile yardımı ödeneği
(2013’te yaklaşık 164 TL) ve her bir çocuk için 250 sabit katsayıyla memur
maaş katsayısının çarpımı kadar çocuk yardımı ödeneği (2013’te yaklaşık
19 TL) ödenmektedir. Çocuk yardımı ödeneği 0 – 6 yaş grubundaki çocuklar için iki katı (yaklaşık 38 TL) tutarında ödenmektedir.
4. Uygulama
Çalışmanın bu bölümünde 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin
1’inci fıkrasının (a) bendine tabi çalışan (4/a’lı sigortalılar) eşlerden her
birine, çocuk sahibi olmaları durumunda, uygulanabilecek esnek çalışma model önerisinin devlet açısından prim ve vergi maliyeti, çalışanlar
açısından ise gelir kaybı maliyeti belirli varsayımlar altında formülize
edilerek hesaplanmıştır. Çalışmanın giriş bölümünde bahsedilen resmi
izinlerden sonra haftanın kalan beş iş gününün iki iş günü erkek sigortalı okul yaşının altında çocuk veya çocuklarına bakacak ve haftada altı
gün yerine dört gün çalışacak, geriye kalan üç iş gününde kadın sigortalı
okul yaşının altında çocuk veya çocuklarına bakacak altı gün yerine üç
gün çalışacak varsayımı doğrultusunda erkek sigortalılar açısından oluşacak 2/7 ve kadın sigortalılar açısından oluşacak 3/7 oranındaki prim
gün, vergi ve gelir kaybı oranları sabit kabul edilerek projeksiyon dönemi boyunca (2013 – 2023) kullanılmıştır.
Yıl sonu kadın sigortalı sayısı projeksiyon ve sisteme yeni giren veya
tekrar tescili yapılan kadın sigortalı sayısı projeksiyon sonuç tabloları çalışmanın eklerinde verilecektir. 4/a’lı olarak çalışan ve okul yaşının altın-
22
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
da çocuk veya çocukları olan eşlere yönelik esnek çalışma modeli önerimizin devlet açısından prim ve vergi maliyetleri ile çalışan açısından gelir
kaybı maliyetlerine ilişkin sonuç tabloları bu bölümde yer alacaktır.
Yapılan hesaplamalar genel olarak aşağıda maddeler halinde sıralanan varsayımlar altında yapılmıştır.
• Eşler arasında 3 yaş fark vardır (erkekler eşlerinden 3 yaş büyüktür).
• Doğumlar yıl ortasında gerçekleşecektir.
• Sigortalılardan ölenler, malul olanlar, yaşlılık aylığına girenler, işsiz kalanlar ve işten kendi isteğiyle ayrılanlar yıl ortasında sayılan
durumlara geçeceklerdir.
• Sisteme yeni giren veya tekrar tescili yapılan sigortalılar sayılan
durumlara yıl ortasında geçeceklerdir.
• t yılındaki sigortalı sayısı t yılının sonundaki sigortalı sayısını ifade etmektedir.
• Sigortalıların doğum tarihleri gün ve ay açısından sabit ve 12’nci
ayın 31’idir.
• Asgari ücret TÜFE kadar artacaktır.
• TÜFE 2014 – 2016 yılları için OVP’den alınmış olup 2014’te %5,3,
2015 ve 2016’da % 5’olarak gerçekleşecektir. Maliyet projeksiyonunun kalan yılları için TÜFE en güncel OVP’nin son yılı (2016)
öngörüsü kadar olacaktır.
• Vergilere ilişkin maliyet hesaplamalarında gelir vergisi oranı %
15, damga vergisi oranı ise % 0,759 alınmıştır.
• Yıl içi ölen kadın sigortalıların tahmini için TRH 2010 mortalite
tablosu kullanılmıştır.
• Hesaplamalar yapılırken baz yıl olarak 2013 yıl sonu alınmıştır.
4.1. Yıl Sonu Kadın Sigortalı Sayısı Projeksiyon Formülleri
Yılsonu kadın sigortalı projeksiyonu yapılırken TÜİK’in yapmış olduğu yaş gruplarına göre nüfus projeksiyonu ile yine TÜİK tarafından
üretilen kadın yaş gruplarına göre istihdam oranları ve kadın kayıt dışı
çalışma oranlarına ilişkin verilerden yararlanılmıştır. Hesaplamalar yapılırken TÜİK’in örnekleme hatası ve yine TÜİK ile SGK’nın istihdam tanımlamalarından kaynaklanan farklılıkların yol açtığı istihdamdaki kişi
sayılarının SGK ve TÜİK resmi verileri açısından farklılık göstermesinden dolayı düzeltme katsayıları kullanılmıştır. Düzeltme katsayıları TÜİK
23
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
ile SGK’nın açıkladığı yaş grupları itibariyle kayıtlı istihdam sayıları arasındaki yüzde farkların 2008 ile 2012 yılları arası 5 yıllık ortalamasından
elde edilmiştir. Buna göre k = 15-19, 20-24, …, 45-49 yaş grupları ve
t = 2014, 2015, …, 2023 olmak üzere t yılında k yaş grubundaki kadın
sigortalı sayısı (KSStk) aşağıdaki formül ile tahmin edilmiştir.
KSStk =KNtk x KİOtk x (1 – KKDİOtk ) x (1 + Dk)
Burada KNtk t yılında k yaş grubundaki kurumsal olmayan kadın nüfusu, KİOtk t yılında k yaş grubundaki kadın istihdam oranını, KKDİOtk t
yılında k yaş grubundaki kadın kayıt dışı istihdam oranını ve Dk terimi
ise TÜİK ve SGK’nın yayınladığı kayıtlı istihdam verilerini uyumlaştıran
düzeltme oranını ifade etmektedir. İlgili düzeltme oranı daha önce belirtildiğini gibi TÜİK ile SGK’nın açıkladığı yaş grupları itibariyle kayıtlı
istihdam sayıları arasındaki yüzde farkların 2008 ile 2012 yılları arası 5
yıllık ortalamasından elde edilmiştir
Yaş gruplarına göre kadın sigortalıların tahmini yapılırken kullanılan
yaş gruplarına göre kadın istihdam oranlarının projeksiyon dönemi boyunca (2014 – 2023) 15 – 19 yaş grubu hariç her yıl her yaş grubunda 1
puan artacağı, yaş gruplarına göre kadın kayıt dışı istihdam oranlarının
ise projeksiyon dönemi boyunca her yıl her yaş grubunda 1 puan azalacağı varsayılmıştır. İlgili azalış ve artış trendlerine geçmiş yılların verileri
kullanılarak ve günümüzdeki kadın istihdamını arttırıcı düzenlemelere
göre karar verilmiştir.
Yaş gruplarına göre elde edilen kadın sigortalı tahminleri tekil yaşlara çevrilirken SGK istatistik yıllıklarından elde edilen 2008 – 2012 dönemindeki tekil yaşlara göre kadın sigortalı ortalama dağılımları kullanılmıştır. Bu yöntemle elde edilen t yılında i yaşındaki kadın sigortalı sayısı
KSSti terimi ile ifade edilmiştir (i = 15, 16, …, 49).
4.2. Sisteme Yeni Giren veya Tekrar Tescili Yapılan Kadın Sigortalı
Sayısı Projeksiyon Formülleri
Projeksiyon dönemi boyunca her yıl sisteme yeni giren veya tekrar
tescili yapılan kadın sigortalıların tahmini için aşağıdaki formülden yararlanılmıştır.
t = 2014, 2015, …, 2023
i = 15, 16, …,49
olmak üzere;
YGKSSti = KSSti – [BYKSS2013,ti + it,k]
24
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
Burada YGKSSti terimi t yılında i yaşında sisteme yeni giren kadın
sigortalı sayısını, KSSti terimi sistemdeki t yılında i yaşındaki toplam kadın sigortalı sayısını, BYKSS2013,ti terimi baz yılda sigortalı olup t yılına
kadar sigortalılığı aralıksız devam eden ve t yılında i yaşında olan kadın
sigortalı sayısını ve YGKSSt,ki terimi ise k yılında sisteme yeni giren sigortalılardan t yılına kadar sigortalılığı aralıksız devam eden ve t yılında i
yaşında olan kadın sigortalı sayısını ifade etmektedir.
4.3. Sistemden Çıkış Oranlarını Hesaplama Formülleri
Hesaplamalarda baz yıl olarak seçilen 2013 yıl sonundaki kadın sigortalı sayısının projeksiyon dönemi boyunca nasıl değişeceğini ön görebilmek için sistemden emekli olmak, malul olmak, sürekli iş göremezlik durumuna girmek, ölmek, işsiz kalmak veya kendi isteğiyle işine son
vermek suretiyle çıkan sigortalıları da tahmin etmek gereklidir. Sistemden yukarıda sayılan nedenlerle çıkan sigortalıları tahmin etmek için
tanımlanan sistemden çıkış oranının formülasyonu aşağıdaki gibidir.
t = 2009, 2010, 2011, 2012 ve x = 15, 16, …, 49 olmak üzere
ÇOtx = (ÖKSStx + EOKSStx + MOKSStx +SİGDGKSStx +İKKSStx) / KSSt-1x
Burada ÇOtx t yılında x yaşında sistemden çıkan kadın sigortalı sayısını,
EOKSStx t yılında x yaşında sistemden emekli olmak suretiyle çıkan kadın
sigortalı sayısını, MOKSStx t yılında x yaşında sistemden malul olmak suretiyle çıkan kadın sigortalı sayısını, SİGDGKSStx t yılında x yaşında sistemden
sürekli iş göremezlik durumuna girmek suretiyle çıkan kadın sigortalı sayısını, İKKSStx t yılında x yaşında sistemden işsiz kalmak veya kendi isteğiyle
ayrılmak suretiyle çıkan kadın sigortalı sayısını ve KSSt-1x ise t -1 yılının sonunda x yaşında sistemdeki toplam kadın sigortalı sayısını ifade etmektedir. Yukarıdaki formülasyon yardımıyla her yaş için elde edilen 2009, 2010,
2011 ve 2012 yıllarına ilişkin kadın sigortalı çıkış oranlarının ortalaması alınarak bulunan ortalama çıkış oranları projeksiyon dönemi boyunca 2013
yıl sonu kadın sigortalılar için kullanılmıştır. Sisteme t (t = 2014, 2015, …,
2023) yılında ilk kez giren sigortalılar için kullanılan çıkış oranlarında emeklilik suretiyle sistemden çıkışlar dahil edilmemiştir. Bunun nedeni, 2014
– 2023 yıllarında ilk kez giren kadın sigortalıların emeklilik yaşının 58 ile
65 yaşları arasında olmasıdır. 2013 yılsonunda stoktaki kadın sigortalıların
çıkış oranlarında emeklilik etkeninin olmasının nedeni ise bu sigortalıların
emeklilik açısından daha erken yaşlara tabi olabilmeleridir.
Sistemden işsiz kalmak veya kendi isteğiyle çıkan kadın sigortalı sayıları tahmin edilirken SGK istatistik yıllıklarında yer alan yıl içinde aylık prim ödeme gün sayısının aylık ödenebilecek maksimum prim gün
25
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
sayısına (30 gün) bölünmesi suretiyle elde edilen oranın 1 sayısından
çıkarılması ile elde edilen oran kullanılmıştır. 2010 yılında kadın sigortalılar ayda ortalama 26,8, 2011 yılında 27,4 ve 2012 yılında ise 26,7
gün prim tahakkuk ettirmişlerdir. 2010, 2011 ve 2012 yıllarında kadın
sigortalıların tahakkuk ettirdikleri aylık ortalama prim ödeme gün sayılarının ortalaması 26,97’dir. Elde edilen bu ortalamanın aylık ödenebilecek maksimum prim gün sayısı olan 30’a bölünmesi ile elde edilen
oranın 1’den çıkarılması suretiyle elde edilen oran (%10,1) projeksiyon
dönemi boyunca kadın sigortalıların işsiz kalma veya kendi istekleriyle sistemden ayrılma oranı olarak kullanılmıştır. Yıl içinde yaşlara göre
emekli olan, malul kalan ve sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıların verisi SGK bilgi işlem sisteminden alınmıştır. Erkek sigortalılar
için çıkış oranları hesabı kadınlar için hesaplanan çıkış oranları hesabı
ile aynı mantıkla yapılmıştır. Yıl içinde ölen kadın sigortalılar ise TRH
2010 mortalite tablosu vasıtasıyla elde edilmiştir.
4.4. Prim Maliyet Projeksiyonu ve Formülleri
Çalışmada maliyet analizi iki grupta yapılmıştır. Öncelikle baz yıldaki
(2013 yıl sonu) 4/a’lı sigortalılara ilişkin maliyet projeksiyonu yapılmıştır. Maliyet hesaplamaları yapılırken daha önce bahsedilen sistemden
çıkış durumlarının hepsi (ölüm, emeklilik, işsiz kalma vb.) göz önüne
alınmıştır. Daha sonra projeksiyon dönemi boyunca sisteme yeni giren
4/a’lı sigortalılara ilişkin maliyet projeksiyonu yapılmıştır. Bu sigortalılara ilişkin maliyet hesaplamaları yapılırken de emeklilik durumu hariç
diğer bütün sistemden çıkış durumları dikkate alınmıştır. Buna göre t =
2014, 2015, …, 2023 ve i = 16, 17, …, 49 olmak üzere kadın sigortalılara
ilişkin prim maliyeti aşağıdaki formülle hesaplanır.
BYKSPMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x
TKikadın
x AÜt x PO x KSPGKO
Burada BYKSPMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki
kadınların t yılındaki prim maliyetini, ÇSt,i(1,5) baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki kadınların sahip olduğu 1,5 yaşındaki çocuk
sayısını (diğer ÇSt,i terimleri benzer şekilde tanımlanabilir), TKikadın i yaşındaki 4/a’lı kadın sigortalının ücret terfi katsayını, AÜt asgari ücretin
t yılındaki bürüt tutarını, PO işçi ve işverenlere ait toplam prim oranını
ve KSPGKO ise 4/a’lı bir kadın sigortalının prim gün kaybı oranını ifade
etmektedir. Erkek sigortalılara ilişkin prim maliyeti ise aşağıdaki formülle hesaplanır.
26
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
TKi
BYESPMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x
erkek
x AÜt x PO x ESPGKO
Burada BYESPMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki
erkeklerin t yılındaki prim maliyetini, TKierkek i yaşındaki 4/a’lı erkek sigortalının ücret terfi katsayını ve ESPGKO ise 4/a’lı bir erkek sigortalının
prim gün kaybı oranını ifade etmektedir. Formülasyondaki diğer terimlerin tanımı kadın sigortalılar için prim maliyet hesaplama formülünde
kullanılan terimlerin tanımı ile aynıdır.
BYKSPMti ve BYESPMti formülasyonlarının her ikisinde de bulunan
terfi katsayıları (TKikadın ve TKierkek) SGK bilgi işlem sisteminden alınan yaş
ve cinsiyete göre prime esas kazançların ait oldukları yılın asgari ücretine bölünmesi suretiyle elde edilen katsayıları ifade etmektedir. Yaş
ve cinsiyete göre sigortalılar için kullanılan terfi katsayıları 2007 – 2012
yıllarında yaş ve cinsiyete göre elde edilen terfi katsayılarının aritmetik
ortalaması alınmak suretiyle türetilmiştir. Formülasyonlardaki TKikadın x
AÜt ve TKierkek x AÜt çarpım terimleri kadın ve erkek sigortalıların prime
esas kazançlarını ifade etmektedir.
Prim maliyet formülasyonlarındaki t = 2014, 2015, …, 2023, i = 16,
17, …, 49 ve k = 1,5 – 2,5 – 3,5 – 4,5 – 5,5 olmak üzere ÇSt,i(k) terimlerinin formülasyonları aşağıdaki gibi kurgulanmıştır.
BHKESti, i+3 t yılında birlikte hayatta kalan i yaşındaki kadın eş ve i + 3
yaşındaki erkek eş sayısını, t = 2013 ,2014, …, 2023 ve i = 15, 16, …, 49
olmak üzere;
BHKESt+1i+1, i+4 = KSSti x pi,i+1kadın x pi+3,i+4erkek + ½ x [KSSti - KSSti x pi,i+1kadın
x pi+3,i+4erkek]
gibi ifade edilir. Burada KSSti terimi sistemdeki t yılında i yaşındaki
toplam kadın sigortalı sayısını, pi,i+1kadın i yaşındaki bir kadın sigortalının i
+ 1 yaşına geldiğinde istihdamda olma olasılığını ve pi+3,i+4erkek i + 3 yaşındaki bir erkek sigortalının i + 4 yaşında istihdamda olma olasılığını ifade
eder ve pi,i+1kadın = (1 – qikadın) x (1 - ÇOikadın) formülü ile hesaplanır. qikadın i
yaşındaki bir kadın sigortalının yıl içinde ölme olasılığını ve ÇOikadın ise i
yaşındaki kadın sigortalının yıl içinde emekli olmak, malul kalmak, sürekli iş göremezlik durumuna geçmek, işsiz kalmak veya kendi isteğiyle
işine son vermek suretiyle sistemden çıkma oranını ifade etmektedir.
pi+3,i+4erkek = (1 – qi+3erkek) x (1 – ÇOi+3erkek) formülü ile hesaplanır ve formülasyondaki terimler kadın sigortalıların istihdamda olma olasılığının formülasyonundaki terimler ile benzer şekilde tanımlanabilir. BHKESt+1i+1,
27
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
formülünün sağ tarafındaki ½ x [KSSti - KSSti x pi,i+1kadın x pi+3,i+4erkek] ifadesi, sigortalılardan ölenler, malul olanlar, yaşlılık aylığına girenler, işsiz
kalanlar ve işten kendi isteğiyle ayrılanlar yıl ortasında sayılan durumlara geçeceklerdir, genel varsayımımızdan dolayı eklenmiştir. Bütün bu
formülasyon kurgusu dikkate alındığında k = 0, 1, 2, 3, 4, i = 15, 16, …,49
ve t = 2013, 2014, …,2023 olmak üzere;
i+4
ÇSt+1,i+1(k) = BHKESt+1i+1, i+4 x ABÇSti(k) x (1 – qk)
formülüyle hesaplanır. Burada ABÇSti(k) t yılında i yaşındaki her bir
kadın sigortalının sahip olduğu k yaşındaki çocuk sayısını, qk k yaşındaki çocuğun yıl içinde ölme olasılığını belirtir ve qk = (qkerkek + qkkadın ) / 2
formülüyle hesaplanır. ABÇSti(k) hesaplanırken öncelikle TÜİK’in 2023
yılına kadar yayınlamış olduğu kaba doğum hızı projeksiyonu ve nüfus
projeksiyonundan yararlanılmıştır. Bu iki parametre kullanılarak 2013 2023 yıları arası yeni doğan çocuk sayısı projeksiyonu yapılmıştır. Yeni
doğan çocuk sayısı projeksiyonu t = 2013, 2014, …, 2023 olmak üzere
aşağıdaki formül vasıtasıyla yapılmıştır.
YDÇSt = NÜFUSt x KDHt
Burada YDÇSt t yılında doğan çocuk sayısını, NÜFUSt t yılındaki Türkiye nüfusunu ve KDHt ise t yılında Türkiye’deki kaba doğum hızını ifade
etmektedir. Yeni dığan çocuklar sayıları, yaş guruplarına göre kadınlara
dağıtılırken TÜİK’in yayınlamış olduğu 2007 – 2012 yıllarında kadınların
yaş gruplarına göre doğurduğu çocuk sayıları kullanılarak yaş gruplarına göre doğum oranları i = 15 – 19, 20 – 24, …, 45 – 49, t = 2007, 2008,
…, 2012 olmak üzere
DOti = DÇSti / TDSt formülüyle elde edilmiştir.
i
Burada DOt t yılında i yaş gurubundaki kadınların doğurduğu çocuk sayısının yine t yılında doğan çocuk sayınına oranını, DÇSti t yılında i yaş
gurubundaki kadınların doğurduğu çocuk sayısını ve TDSt ise t yılında
15 - 49 yaş aralığındaki bütün kadınların doğurduğu toplam çocuk sayısını ifade etmektedir. Altı yıla (2007 – 2012) ilişkin yaş gruplarına göre
doğum oranlarının incelenmiş ve inceleme döneminin en son yılı olan
2012 yılına ilişkin yaş gruplarına göre doğum oranlarının projeksiyon
dönemi boyunca sabit kabul edilmesi uygun görülerek ilgili terimin notasyonu DOi olarak belirlenmiştir. Yaş guruplarına göre doğum oranları tekil yaşlara göre doğum oranlarına dönüştürülürken her bir yaşa
ait doğum oranının dahil olduğu yaş gurubuna ait doğum oranına eşit
olduğu varsayılmıştır. Yeni doğan çocuk sayısı projeksiyonu ve yaşlara
göre doğum oranları kullanılarak projeksiyon dönemi boyunca 15 –
49 aralığındaki her yaştan kadın başına doğan çocuk sayıları t = 2013,
2014, …, 2023 ve i = 15, 16, …, 49 olmak üzere;
28
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
ABÇSti(k) = (DOi x YDÇSt) / KNti
formülü ile elde edilmiştir. Burada KNti t yılında i yaşındaki toplam
kadın nüfusunu ifade etmektedir. Diğer terimler daha önce tanımlandığı gibidir.
Buraya kadar bahsedilen formülasyonlar baz yılda sigortalı bulunan
4/a’lı sigortalılara ilişkin prim maliyet projeksiyonuna ilişkindir. Baz yıldan sonra sisteme giren sigortalılara ilişkin prim maliyet projeksiyon
formülasyonları benzer şekilde kurgulanabilir.
4/a’lı kadın sigortalıların hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli
olduğu, boşanma durumunun yaşanmadığı ve bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre çalışma hayatına devam edecekleri varsayımları ile oluşacak
prim maliyeleri projeksiyon dönemi boyunca Tablo 1’de verilmiştir.
Tablo 1. Prim Maliyeti Projeksiyon Sonuçları
Yıl
Prim Maliyeti
(Milyon TL)
Devlet Katkısı Hariç
İşsizlik sigortası Fonu
Prim Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam
Prim Maliyeti
(Milyon TL)
2014
1.313
134
1.447
2015
1.579
161
1.739
2016
1.866
190
2.056
2017
2.179
222
2.401
2018
2.451
249
2.700
2019
2.733
278
3.011
2020
3.031
308
3.339
2021
3.346
340
3.686
2022
3.668
373
4.041
2023
4.000
407
4.407
4.5. Vergi Maliyet Projeksiyonu ve Formülleri
Çalışmada önerilen esnek çalışma modelinin bir diğer maliyet unsuru vergidir. Önerilen esnek çalışma modeli kapsamında çalışan sigortalılar gelir kaybına uğrayacaklar dolayısıyla ilgili sigortalıların ücretleri
azaldıkça ödeyecekleri vergi miktarı da azalacaklardır. Olası uygulama
sonrası projeksiyon dönemi boyunca oluşacak vergi maliyeti aşağıdaki
formül yardımıyla hesaplanmıştır. Hesaplamalar prim maliyet hesaplamalarında oluğu gibi baz yıldaki sigortalılar ile baz yıldan sonra sisteme
yeni giren veya tekrar tescili yapılan sigortalılar için ayrı ayrı yapılmıştır.
29
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
TKi
BYKSVMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x
kadın
x AÜt x VO x KSPGKO
Burada BYKSVMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki
kadınların t yılındaki vergi maliyetini, VO sigortalının vergi oranını ifade etmekte olup, hesaplamalarda bu oran prime esas kazançtan işçi
sigorta prim tutarı çıktıktan sonra kalan tutarın % 15’i olarak sabit kabul edilmiştir. Danga vergisi oranı olarak mevcut uygulamadaki % 0,759
oranı kullanılmıştır. Formüldeki diğer terimlerin tanımı prim maliyet
formülündeki terimlerle bire bir aynıdır. Erkek sigortalılara ilişkin prim
maliyeti ise aşağıdaki formülle hesaplanır.
TKi
BYESVMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x
erkek
x AÜt x VO x ESPGKO
Burada BYKSVMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki
kadınların t yılındaki vergi maliyetini gösterir. Diğer terimlerin tanımı
kadın sigortalılar için vergi maliyet formülündeki terimlerin tanımıyla
aynıdır. Baz yıldan sonra sisteme giren sigortalılar için vergi maliyeti
hesaplama formülleri benzer şekilde kurgulanabilir.
Prim maliyet hesaplamalarında olduğu gibi 4/a’lı kadın sigortalıların
hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli olduğu, boşanma durumunun yaşanmadığı ve bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin
bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre çalışma hayatına
devam edecekleri varsayımları ile oluşacak vergi maliyeleri projeksiyon
dönemi boyunca Tablo 2’de verilmiştir.
Tablo 2. Vergi Maliyeti Projeksiyon sonuçları
Yıl
Gelir Vergisi
Maliyeti
(Milyon TL)
Damga Vergisi Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam
Vergi Maliyeti
(Milyon TL)
2014
568
34
601
2015
682
41
723
2016
806
48
854
2017
942
56
998
2018
1.059
63
1.122
2019
1.181
70
1.251
2020
1.310
78
1.388
30
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
2021
1.446
86
1.532
2022
2023
1.585
94
1.680
1.729
103
1.832
4.6. Sigortalıların Gelir Kaybı Projeksiyonu ve Formülleri
Bu bölümde öncelikle önerilen esnek çalışma modeline tabi çalışan
okul yaşının altında çocuk veya çocukları olan sigortalı çiftlerin uğrayacakları gelir kayıpları bireysel bazda 2013 parametreleriyle hesaplanmıştır. Daha sonra sistemden yararlan tüm sigortalıların uğrayacağı
gelir kaybı hesaplanmıştır. Bu hesaplamanın yapılmasının nedeni, okul
yaşının altında çocuk veya çocukları olan ve bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline tabi istihdam edilen sigortalı çiftlere yönelik uygulanabilecek olası gelir desteği teşvikinin maliyetinin hesaplanmasıdır.
2013 yılının ikinci yarısında asgari ücret 1.021,5 TL olarak belirlenmiştir. Vergi ve prim yükümlülükleri çıktıktan sonra asgari geçim indirimi eklenmiş hali ile ele geçen net tutar 803,68 TL’dir. Eşlerin her ikisinin
de asgari ücretten ve bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline
göre istihdam edildiği varsayımıyla erkek sigortalı aylık 203,1 TL, kadın
sigortalı aylık 308,5 TL ve toplamda ise bu hane aylık 511,7 TL gelir kaybına uğrayacaktır. Sigortalıların 2013 yılı ikinci altı ayına ilişkin ortalama
prime esas kazançları yaklaşık 1.710 TL’dir. Vergi ve prim yükümlülükleri çıktıktan sonra asgari geçim indirimi eklenmiş hali ile ele geçen net
tutar yaklaşık 1222 TL’dir. Eşlerin her ikisinin de ortalama prime esas
kazançtan ve bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edildiği varsayımıyla erkek sigortalı aylık yaklaşık 340 TL, kadın
sigortalı aylık 517 yaklaşık TL ve toplamda ise bu hane aylık yaklaşık 857
TL gelir kaybına uğrayacaktır.
Önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edilenlere yönelik
olası gelir teşviki maliyetleri baz yılda sigortalı bulunanlar için aşağıda
gösterildiği gibidir.
BYKSGTMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)]
x [TKikadın
x AÜt x (1-İPO) - TKikadın x AÜt x (1-İPO) x 0,15] x KSPGKO
Burada BYKSGTMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki kadınlara yönelik t yılındaki gelir teşviki maliyetini ve İPO ise işçi
prim oranını belirtmektedir. Diğer terimlerin tanımlamaları daha önce
yapılan tanımlamalarla aynıdır. Erkek sigortalılara yönelik gelir teşviki
maliyet formülü aşağıdaki gibidir.
31
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
BYESGTMti = [ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x [TKi-
erkek
x AÜt x (1-İPO) - TKierkek x AÜt x (1-İPO) x 0,15] x ESPGKO
Prim maliyet hesaplamalarında olduğu gibi 4/a’lı kadın sigortalıların
hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli olduğu, boşanma durumunun yaşanmadığı ve bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin
bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre çalışma hayatına
devam edecekleri varsayımları ile oluşacak gelir teşvik maliyeleri projeksiyon dönemi boyunca Tablo 3’te verilmiştir.
Tablo 3. Sigortalılara Kendi Prime Esas Kazançları Üzerinden Verilecek Gelir Teşvikleri
Yıl
Sigortalıların Gelir Kaybı
(Milyon TL)
2014
3.182
2015
3.826
2016
4.522
2017
5.282
2018
5.940
2019
6.622
2020
7.345
2021
8.108
2022
8.890
2023
9.694
Söz konusu gelir teşvikinin gerçek prime esas kazançlar üzerinden
değil de asgari ücret üzerinden yapılacağını varsayarsak oluşacak teşvik
maliyeti yine 4/a’lı kadın sigortalıların hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli olduğu, boşanma durumunun yaşanmadığı ve bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin bu çalışmada önerilen esnek
çalışma modeline göre çalışma hayatına devam edecekleri varsayımları
ile oluşacak gelir teşvik maliyeleri projeksiyon dönemi boyunca Tablo
4’te verilmiştir.
32
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
Tablo 4. Sigortalılara Asgari Prime Esas Kazançları Üzerinden Verilecek Gelir Teşvikleri
Yıl
Sigortalıların Gelir Kaybı
(Milyon TL)
2014
1.848
2015
2.210
2016
2.600
2017
3.025
2018
3.391
2019
3.770
2020
4.171
2021
4.596
2022
5.031
2023
5.480
4.7. Alt Bölüm Özet Sonuçları
Çalışmanın bu bölümüne kadar elde edilen maliyet tabloları aşağıda yer almaktadır. Buna göre, önerilen teşvik uygulamasına çalışanların
uğrayacağı gelir kaybının devlet tarafından giderilmesi hususunun dahil
edilmemesi durumunda kamunun karşılaşacağı prim ve vergi maliyetleri Tablo 5’te gösterilmiştir.
Tablo 5
Yıl
SGK Prim Maliyeti
(Milyon TL)
İşsizlik Sigortası
Prim Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam Vergi
Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam Maliyet
(Milyon TL)
2014
1.313
134
601
2.048
2015
1.579
161
723
2.462
2016
1.866
190
854
2.910
2017
2.179
222
998
3.399
2018
2.451
249
1.122
3.823
2019
2.733
278
1.251
4.262
2020
3.031
308
1.388
4.727
2021
3.346
340
1.532
5.218
2022
3.668
373
1.680
5.721
2023
4.000
407
1.832
6.239
33
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Önerilen teşvik uygulamasından yararlanacak sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden devlet tarafından sağlanacak olası bir gelir
desteği varsayımıyla oluşacak kamu maliyeti Tablo 6’da gösterilmiştir.
Tablo 6
Yıl
Toplam Prim
Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam Vergi
Maliyeti
(Milyon TL)
Sigortalılara Kendi
PEK’leri Üzerinden
Sağlanacak Gelir Desteği
(Milyon TL)
Toplam Maliyet
(Milyon TL)
2014
1.447
601
3.182
5.230
2015
1.739
723
3.826
6.288
2016
2.056
854
4.522
7.432
2017
2.401
998
5.282
8.681
2018
2.700
1.122
5.940
9.762
2019
3.011
1.251
6.622
10.884
2020
3.339
1.388
7.345
12.072
2021
3.686
1.532
8.108
13.327
2022
4.041
1.680
8.890
14.611
2023
4.407
1.832
9.694
15.933
Teşvik uygulamasından yararlanacak sigortalılara kendi prime esas
kazançları üzerinden değil de asgari prime esas kazanç üzerinden devlet tarafından sağlanacak olası bir gelir desteği varsayımıyla oluşacak
kamu maliyeti Tablo 7’de gösterilmiştir.
Tablo 7
Yıl
Toplam Prim
Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam Vergi
Maliyeti
(Milyon TL)
Sigortalılara Asgari PEK
Üzerinden Sağlanacak
Gelir Desteği
(Milyon TL)
Toplam Maliyet
(Milyon TL)
2014
1.447
601
1.848
3.896
2015
1.739
723
2.210
4.673
2016
2.056
854
2.600
5.510
2017
2.401
998
3.025
6.424
2018
2.700
1.122
3.391
7.213
2019
3.011
1.251
3.770
8.031
2020
3.339
1.388
4.171
8.898
2021
3.686
1.532
4.596
9.814
2022
4.041
1.680
5.031
10.752
2023
4.407
1.832
5.480
11.719
34
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
4.8. Başka Varsayımlar Altında Prim, Vergi ve Gelir Teşviki Maliyet
Hesap Sonuçları
Bu bölüme kadar yapılmış prim, vergi ve gelir teşviki maliyet hesaplamalarının 4/a’lı kadın sigortalıların hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli olduğu, boşanma durumunun söz konusu olmadığı ve
bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edilecekleri varsayımına
dayandırmıştık. Bu varsayımda sayılan durumların hepsinin birlikte gerçekleşmesi elbette mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, 4/a’li bir kadın sigortalının 4/b’ye tabi çalışan (Bağ-Kurlu) veya 4/c’ye tabi çalışan
(Kamu görevlisi) eşi olabilir. Bunun dışında aynı kadın sigortalı eşinden
boşanmış olabilir veya okul öncesi yaşta çocuk veya çocukları bulunan
4/a’lı sigortalı çiftler ilgili çocuk ya da çocuklarını kendi ebeveynlerine
baktırmak, bu iş için bakıcı tutmak veya kreş seçeneğini değerlendirmek suretiyle bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edilmek istemeyebilir. Karşılaşılan diğer bir durum ise çalışan
kadınlardaki doğurganlığın çalışmayan kadınlara göre daha düşük oluşudur. Bu bölümde, sayılan sebeplerden ötürü ve belirli varsayımlar altında önerilen esnek çalışma modeline dahil olmayabilecek sigortalılar
göz ardı edildikten önerilen sistemden yararlanabilecek sigortalılara
yönelik prim, vergi ve gelir teşviklerinin maliyetleri hesaplanarak özet
tablolar halinde sunulmuştur. Kullanılan ek varsayımlar aşağıda maddeler halinde sunulmuştur.
• 2012 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi veri tabanından
Türkiye’de il ve ilçe merkezlerinde ikamet eden 15 – 19 yaş grubundaki kadınların % 6’sının, 20 – 24 yaş grubundaki kadınların
% 38’inin, 25 – 29 yaş grubundaki kadınların % 72’sinin, 30 – 34
yaş grubundaki kadınların % 83’ünün, 35 – 39 yaş grubundaki kadınların % 84’ünün, 40 – 44 yaş grubundaki kadınların % 84’ünün
ve 45 – 49 yaş grubundaki kadınların ise % 83’ünün evli olduğu
bilgisi elde edilmiştir. Sayılan yaş gruplarındaki evlilik oranlarının
projeksiyon dönemi boyunca sabit kalacağı varsayılmıştır.
• Bu çalışmada öngörülen teşviklerin sadece eşlerden her ikisinin
de 4/a’lı sigortalılara yönelik olmasından dolayı evli olan 4/a’lı
sigortalı kadınların % 90’ının eşlerinin yine 4/a’lı sigortalı olduğu
varsayılmıştır.
• Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 2008
yılında yapılan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre kentlerde 6 yaş altı çocuğu olup çalışan kadınların çocuklarına % 3,8
35
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
oranında ablaları, % 0,4 oranında ağabeyleri, % 16,1 oranında
çalışan kadının annesi, % 16,8 oranında çalışan kadın sigortalının kocasının annesi, % 3,3 oranında diğer akrabaları, % 8,3 oranında para karşılığı bakıcılar ve % 10,1 oranında da okul öncesi
eğitim kurum ve kuruluşları tarafından bakım hizmeti sunulduğu
sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bilgilere dayanarak çalışmada öngö
rülen teşviklerden yararlanma oranının, çalışan kadının annesi,
çalışan kadının eşinin annesi, abla, ağabey ve kurumsal bakım
oranları çıktıktan sonra geriye kalan % 52,8 olduğu varsayılarak
bu oran projeksiyon dönemi boyunca sabit kalacaktır.
• Hesaplamalarda kullanılan kaba doğum hızları 2012 yılı için iller
bazında kadın sigortalı sayısına göre ağırlıklandırılmıştır. Buna
göre, ağırlıklandırılmış kaba doğum hızı TÜİK’in 2012 yılı için
açıklamış olduğu Türkiye geneli kaba doğum hızından % 6,75
daha azdır. Elde edilen bu oran hesaplamalara yansıtılmış olup,
söz konusu oranın projeksiyon dönemi boyunca sabit kalacağı
varsayılmıştır.
• Gora Mboup ve Tulshi Saha tarafından Demografi ve Sağlık Araştırma yayınları çerçevesinde yapılan çalışmaya göre Türkiye’de
çalışan kadınlardaki toplam doğurganlık hızı ülke genelindeki
doğurganlık hızından % 15,18 oranında daha az olduğu tespit
edilmiştir. Elde edilen bu oran hesaplamalara yansıtılmış olup,
söz konusu oranın projeksiyon dönemi boyunca sabit kalacağı
varsayılmıştır.
Sayılan varsayımlar altında yeniden yapılan hesaplamalara göre,
önerilen teşvik uygulamasına çalışanların uğrayacağı gelir kaybının devlet tarafından giderilmemesi durumunda kamunun karşılaşacağı prim
ve vergi maliyetleri Tablo 8’de gösterilmiştir.
36
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
Tablo 8.
Yıl
SGK Prim
Maliyeti
(Milyon TL)
İşsizlik Sigortası
Prim Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam Vergi
Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam Maliyet
(Milyon TL)
2014
345
35
158
538
2015
418
43
191
652
2016
499
51
228
778
2017
588
60
269
917
2018
664
68
304
1.036
2019
744
76
341
1.160
2020
828
84
379
1.292
2021
919
93
421
1.433
2022
1.011
103
463
1.577
2023
1.106
112
506
1.725
Önerilen teşvik uygulamasından yararlanacak sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden devlet tarafından sağlanacak olası bir gelir
desteği varsayımıyla oluşacak kamu maliyeti Tablo 9’da gösterilmiştir.
Tablo 9
Yıl
Toplam Prim
Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam Vergi
Maliyeti
(Milyon TL)
Sigortalılara Kendi
PEK’leri Üzerinden
Sağlanacak Gelir Desteği
(Milyon TL)
Toplam Maliyet
(Milyon TL)
2014
380
158
835
1.373
2015
461
191
1.013
1.666
2016
550
228
1.209
1.987
2017
648
269
1.425
2.342
2018
732
304
1.610
2.647
2019
819
341
1.802
2.962
2020
913
379
2.008
3.299
2021
1.012
421
2.227
3.660
2022
1.114
463
2.450
4.027
2023
1.218
506
2.680
4.404
Teşvik uygulamasından yararlanacak sigortalılara kendi prime esas
kazançları üzerinden değil de asgari prime esas kazanç üzerinden dev-
37
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
let tarafından sağlanacak olası bir gelir desteği varsayımıyla oluşacak
kamu maliyeti Tablo 10’da gösterilmiştir.
Tablo 10
Yıl
Toplam Prim
Maliyeti
(Milyon TL)
Toplam Vergi
Maliyeti
(Milyon TL)
Sigortalılara Asgari PEK
Üzerinden Sağlanacak
Gelir Desteği
(Milyon TL)
Toplam Maliyet
(Milyon TL)
2014
380
158
468
1.006
2015
461
191
567
1.219
2016
550
228
675
1.453
2017
648
269
793
1.710
2018
732
304
895
1.931
2019
819
341
1.000
2.160
2020
913
379
1.112
2.404
2021
1.012
421
1.233
2.666
2022
1.114
463
1.355
2.932
2023
1.218
506
1.480
3.205
5. Sonuç ve Öneriler
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları 2008 yılı anketinde çalışan kadınların iş bırakma nedenlerine göre yüzde dağılım sonuçları yer almaktadır. Bu sonuçlara göre çalışan kadınların % 11’i gebelik veya çocuk bakımı yüzünden iş hayatlarına son verdiklerini belirtmişlerdir. Aynı ankete
göre araştırmanın yapıldığı tarihten 12 ay öncesine kadar çalışmayan kadınların % 31’i istihdamda bulunmama nedenlerini çocuk bakımı olarak
beyan etmişlerdir. Bu sonuçlar ülkemizde çocuk sahibi olan kadınların
oldukça yüksek oranda ya istihdamdan ayrılmayı ya da istihdamda olmamayı tercih ettiğini göstermektedir. 2000 yılında kadınların işgücüne
katılma oranı ülkemizde % 26,6 iken 2012 yılında söz konusu oran sadece
yaklaşık 3 puanlık artışla % 29,5 seviyesine ulaşabilmiştir. Kadınların işgücüne katılma oranında 12 yıllık süreçte gelinen noktanın yeterli seviyede
olmadığı aşikardır. Aynı oran OECD ülkelerinde % 65 seviyelerindedir.
Ülkemizde çocuk bakımının kadın istihdamı açısından olumsuz etkilerini rakamlarla çok açık bir şekilde görmekteyiz. Çocuk bakımının
sadece kadınların görevi olmaktan çıkarılması ve bu konuda eşlerin her
ikisinin de sorumluluk sahibi olması gerekliliğini göz önünde bulundurmak suretiyle önerilen çalışma modelinin ana prensipleri özetlenerek
38
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
aşağıda maddeler halinde sunulmuştur.
• Önerilen çalışma modeli sadece 4/a’lı sigortalı eşlere yöneliktir.
• Modelde, doğum yapan 4/a sigortalısı kadının yasal doğum izninin bitiminden başlayıp çocuk ya da çocuklarının ilkokul çağına
gelene kadar hem kendisinin hem de yine 4/a sigortalısı olan eşinin kısmi süreli istihdamı önerilmektedir.
• Kısmi süreli çalışan 4/a sigortalısı eşlerin haftalık çalışma ve İş
Kanunda belirtilmiş haftalık 24 saatlik kesintisiz dinlenme süreleri birbirine çakışmayacak şekilde düzenlenecektir. Böylece ilkokul öncesi yaşta bulunan çocuk veya çocuklar haftanın her günü
anne veya babalarının yanında bulunacaktır.
• Önerilen çalışma modelinin asıl hedef kitlesi eşlerin her ikisinin de
4/a sigortalısı olduğu ve ilkokul öncesi yaşta çocuk veya çocukları
sahip fakat çocuklarının bakımı için kreş, bakıcı, aile fertlerinin çocuklara bakması gibi imkanlardan yararlanamayan veya çocuklarına işlerinden ayrılmadan kendileri bakmak isteyen kişilerdir.
• Önerilen modele göre istihdam edilen 4/a sigortalısı eşlerin haftalık çalışma takvimi, 4447 sayılı İş Kanunun 46’ncı maddesindeki
“Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden
önce 63 üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en
az yirmi dört saat dinlenme (hafta tatili) verilir” hükmüne dayanarak 4/a sigortalısı erkek ve kadın eşlerin ilkokul yaşının altında çocuk veya çocuklarına bakmak için haftalık resmi bir günlük
(yirmi dört saatlik) izinlerini ayrı günlerde kullanmaları, haftanın
kalan beş iş gününün iki iş günü erkek eşin çocuklarına bakması
ve haftada altı gün yerine dört gün çalışması, geriye kalan üç iş
gününde kadın eşin çocuklarına bakması altı gün yerine üç gün
çalışacak olması esasına göre şekillenecektir.
• Önerilen modele göre istihdam edilme tamamen gönüllülük esasına dayanacaktır.
• İlkokul öncesi yaşta bulunan çocuklarına bakma amacıyla önerilen esnek çalışma modeline göre (kısmi süreli çalışma) istihdam
edilecek sigortalıların eksik kalan sigorta prim günleri tam zamanlı çalışılmış gibi değerlendirilecektir.
• Söz konusu uygulama SGK’ya prim kaybı, Maliye Bakanlığına vergi kaybı ve uygulamadan yararlanacak sigortalılara da geçici gelir
kaybı olarak yansıyacaktır.
39
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
• İşverenlere, önerilen çalışma modeline göre çalışmak isteyen
sigortalıları istihdam etme veya istihdamda tutma zorunluluğu
getirecek yasal düzenlemeler yapılacaktır.
Kısmi süreli çalışma modelinin ana prensiplerinden de anlaşılacağı
gibi model çalışma hayatının aktörleri olan işçi, işveren ve devlete bazı
yükümlülükler getirmektedir. Bu tarz çalışma modellerinin hayata geçirilmesi için çalışma hayatının bütün aktörleri sorumluluk almak zorundadır. Söz konusu aktörlerden birinin bile bu çalışmada önerilen modeli
benimsememesi durumunda ilgili çalışma modelinin hayata geçirilmesi
mümkün değildir.
Eşlerin her ikisinin asgari prime esas kazanç üzerinden ve önerilen
esnek çalışma modeline göre istihdam edilmesi durumunda söz konusu hanenin gelir kaybı 2013 yılı ikinci altı aylık dönem parametrelerine
göre aylık yaklaşık 512 TL olacaktır (ortalama prime esas kazançlar üzerinden sigortalıların uğrayacağı gelir kaybı aynı dönem için 857 TL’dir).
4/a sigortalısı eşler söz konusu gelir kaybına çocukları ilkokul çağına gelene kadar geçici olarak maruz kalacaklarıdır. Bu süreçte 4/a sigortalısı
eşlerin kazanımı çocuklarının ilkokul çağına gelene kadar herhangi bir
çocuk bakım mekanizmasına ihtiyaç duymadan yanlarında bulunacak
olmasıdır. Diğer bir kazanım ise 4/a sigortalısı kadının çocuğuna bakmak için geçici veya sürekli olarak istihdamdan ayrılmasına gerek kalmamasıdır.
Çalışmanın uygulama bölümündeki 4.4, 4.5 ve 4.6 nolu alt bölümlerinde elde edilen maliyet sonuçlarına bu bölümde değinilmeyecek, sadece
söz konusu maliyetlerin 2014, 2015 ve 2016 yılları için OVP’de öngörülmüş
merkezi yönetim bütçelerine oranları tartışılacaktır. Bunun sebebi, söz konusu hesaplamaların 4/a sigortalısı bütün kadınların yine 4/a sigortalısı erkeklerle evli olduğu ve hepsinin önerilen çalışma modeline göre istihdam
edileceği varsayımıyla oluşabilecek maksimum maliyeti yansıtmasıdır. Söz
konusu maksimum maliyetler ilgili bölümde tablolar halinde sunulmuştur.
Bunun yerine yine uygulama bölümündeki alt bölümünde 4.8’de sıralanan
gerçek hayata daha uygun varsayımlar altında yapılan hesaplama sonuçları yorumlanacaktır. Buna göre, 2014 yılında önerilen kısmi esaslı çalışma
modelinin, bu modele göre istihdam edilen sigortalılara devlet tarafından
herhangi bir gelir desteği sağlanmayacağı varsayımıyla, maliyeti 345 milyonu SGK prim maliyeti, 35 milyonu işsizlik sigortası prim maliyeti ve 158
milyonu gelir ile damga vergisi maliyeti olmak üzere toplam 538 milyon TL
olacağı tahmin edilmektedir. Söz konusu maliyete ilişkin 2015 ve 2016 yılı
tahminleri sırasıyla 652 ve 778 milyon TL’dir. Kısmi süreli çalışma modeline
göre istihdam edilen ve eşlerin her ikisinin de 4/a sigortalısı olduğu ha-
40
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
nelere sigortalıların kısmi çalışmalarından ötürü uğradıkları gelir kaybının
devlet tarafından telafi edilmesi durumunda karşılaşılacak maliyete ilişkin
2014 yılı tahmini 1 milyar 373 milyon TL’dir. Bu tutarın 345 milyon TL’si
SGK’ya prim maliyeti, 35 milyon TL’si işsizlik sigortası fonu maliyeti ve 158
milyon TL’si Maliye Bakanlığına vergi kaybı maliyeti karşılığı olarak verilecek ve kalan 835 milyon TL ise uygulamadan faydalanan sigortalılara gelir
desteği olarak yansıtılacaktır. Aynı maliyetin 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin
tahminleri sırasıyla 1 milyar 666 milyon ve 1 milyar 987 milyon TL’dir. Söz
konusu sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden değil de asgari
prime esas kazanç üzerinden gelir desteği sağlanması durumunda uygulamanın 2014 yılı maliyetinin 1 milyar 6 milyon TL olacağı tahmin edilmektedir. SGK, işsizlik sigortası fonu ve Maliye Bakanlığına uygulamadan kaynaklanan mali kayıplarına istinaden gönderilecek tutarlar aynıdır. 2015 ve
2016 yıllarına ilişkin maliyet tahminleri sırasıyla 1 milyar 219 milyon ve 1
milyar 453 milyon TL’dir. Projeksiyon döneminin diğer yıllarına ait maliyet
tahminleri uygulama bölümünde yer almaktadır. Söz konusu maliyetlerin
2014 - 2016 yılları için OVP merkezi yönetim bütçe tahminlerine oranı Tablo 11’de yer almaktadır.
Tablo 11. Önerilen Çalışma Modelinin Alt Bölüm 4.8’deki Varsayımlar Altındaki Maliyetleri ve Bu Maliyetlerin Merkezi Yönetim Bütçesine
Oranları
OVP Merkezi Bütçe
Tahmini
(Milyar TL)
2014
2015
2016
Sigortalılara
Gelir Desteği
Sağlanmadığı
Durum
Sigortalılara
Kendi PEK’leri
Üzerinden
Gelir Desteği
Sağlandığı
Durum
Sigortalılara
Asgari PEK
Üzerinden
Gelir Desteği
Sağlandığı
Durum
436,3
465,7
496,7
Önerilen
Uygulamanın
Maliyeti
(Milyar TL)
Önerilen Uygulama
Maliyetinin
Merkezi Yönetim
Bütçesine Oranı (%)
2014
2015
2016
2014
2015
2016
0,5
0,7
0,8
0,12%
0,14%
0,16%
1,4
1,7
2,0
0,31%
0,36%
0,40%
1,0
1,2
1,5
0,23%
0,26%
0,29%
41
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
OVP’de ön görülen 2014 yılı merkezi yönetim bütçe tahminine oranı, önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edilen 4/a sigortalısı
eşlere herhangi bir gelir desteği sağlanmadığı varsayımıyla % 0,12’dir.
Bahsi geçen sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden gelir
desteği sağlanması durumunda 2014 yılında oluşacak maliyetin merkezi bütçeye oranı % 0,31 olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Sigortalılara asgari prime esas kazanç üzerinden gelir desteği sağlanması
durumunda ise söz konusu oranın % 0,23 seviyesinde gerçekleşeceği
beklenmektedir.
Sistemdeki 4/a sigortalısı kadınların hepsinin evli, eşlerinin yine 4/a
sigortalısı olması ve söz konusu sigortalıların hepsinin önerilen çalışma
modelinden faydalanmaları durumunda 2014, 2015 ve 2016 yılları için
tahmin edilen maliyetlerin OVP merkezi yönetim bütçesi tahminlerine
oranı Tablo 12’de gösterilmiştir.
Tablo 12. Önerilen Çalışma Modelinin Alt Bölüm 4.4, 4.5 ve 4.6’daki
Varsayımlar Altındaki Maliyetleri ve Bu Maliyetlerin Merkezi Yönetim
Bütçesine Oranları
Önerilen Uygulamanın
Maliyeti (Milyar TL)
Önerilen Uygulama Maliyetinin
Merkezi Yönetim Bütçesine
Oranı (%)
2014
2015
2016
2014
2015
2016
Sigortalılara
Gelir Desteği
Sağlanmadığı
Durum
2,0
2,5
2,9
0,47%
0,53%
0,59%
Sigortalılara
Kendi PEK’leri
Üzerinden
Gelir Desteği
Sağlandığı
Durum
5,2
6,3
7,4
1,20%
1,35%
1,50%
Sigortalılara
Asgari PEK
Üzerinden
Gelir Desteği
Sağlandığı
Durum
3,9
4,7
5,5
0,89%
1,00%
1,11%
İlkokul öncesi yaşta çocuğu bulunan 4/a’lı sigortalılara yönelik kısmi süreli çalışma modelinin maliyetleri bazı alt uygulamalar vasıtasıyla
aşağı çekilebilir. Örneğin çocuk ya da çocuklarına bakmak için kısmi sü-
42
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
reli çalışan sigortalılara çalıştıkları günlerde fazla mesai yaptırmak veya
yaptıkları işin niteliğine uygun olmak suretiyle çalışmadıkları günlerde
evlerinden birtakım işlerini yürütmek vasıtasıyla yeni çalışma tanımları
atanabilir. Bu sayede sigortalıların kısmi çalışmalarından ötürü uğrayacakları gelir kaybı, dolayısıyla devletin uğrayacağı prim, vergi ve olası
bir gelir desteği kaybı azalacak veya sıfıra inecektir. Diğer yandan önerilen çalışma modelinin özellikle kadın istihdamında sağlayacağı olası
artışlar kamu finansman dengesine fazladan vergi ve prim geliri olarak
yansıyacaktır. Örneğin 2013 yılı istihdam ve ekonomi parametrelerine
göre 4/a kadın sigortalı sayısında sağlanacak 1 puanlık artışın, bütün
sigortalıların asgari prime esas kazanç üzerinden bildirildiği ve söz
konusu sigortalıların işverenlerinin 5510 sayılı Kanunun 81’inci maddesinde bahsedilen 5 puanlık işveren prim indiriminden yararlandığı
varsayımıyla, 54 milyonu vergi ve 128 milyonu SGK ve işsizlik sigortası
fonu geliri olmak üzere kamu maliyesine toplam yıllık fazladan 182 milyon TL gelir getirici etkisi bulunmaktadır. Söz konusu olumlu mali etki
boyutu yine 2013 parametreleri göz önünde bulundurularak sigortalıların ortalama prime esas kazanç üzerinden bildirildiği varsayımıyla 91
milyonu vergi 218 milyonu SGK ve işsizlik sigortası fonu geliri olmak
üzere toplam 309 milyon olacaktır. Önerilen çalışma modelinin özellikle kadın sigortalıların çocuk bakımı yüzünden işlerinden ayrılma veya
istihdamda bulunmama tercihlerini tersine çevirecek bir etkiye sahip
olabileceği ve bu sigortalıların çalışma hayatında uzun yıllar kalacağı
düşünülürse kamunun elde edeceği vergi ve prim gelir miktarları uzun
vadede çok daha fazla olacaktır ve bu durum modelin olası maliyetlerini daha aşağı çekecektir.
Çalışmada önerilen model çocukları kreş çağına gelene kadar sigortalılara sürekli kullanabilecekleri bir çalışma mekanizması sunarken,
çocukları kreş çağından ilkokul çağına gelene kadar sigortalılara çocuk
bakımı ve istihdamlarını bir arada yürütülebilmeleri için ara bir çözüm
ortaya koymaktadır. Özellikle çalışan kadınların işyerlerinin içinde veya
yakınında devlet tarafından desteklenen veya bir fiil işletilen, ücretsiz
veya kişilerin gelirlerine göre makul bir şekilde ücretlendirilen kreş, bakımevi ve okul öncesi eğitim merkezleri gibi kuruluşların sayılarını ihtiyacı olan tüm vatandaşların yararlanabileceği şekilde artırmak dikkat
çektiğimiz sorunun belki de tek kalıcı çözümüdür. Böylesi kuruluşların
yaygınlaşmasıyla önerilen çalışma modeline göre sigortalıların istihdam edilme süreleri azalacak ve bunun akabinde modelin olası maliyetleri de düşecektir.
43
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
KAYNAKÇA
Catherine H, Naomi C, Workplace Solition for Childcare, ILO Publications, ISBN
978-92-2-122035-0, Geneva, 2010.
EUROSTAT Population and Social Conditions Data Base (Ulaşım tarihi Kasım 2013).
http://www.bumko.gov.tr/TR,42/orta-vadeli-program.html (Ulaşım Tarihi Aralık
2013).
Milli Eğitim Bakanlığı 2012/2013 Milli Eğitim İstatistikleri, Resmi İstatistik Programı
Yayını, ISSN 1300 – 0993, Ankara, 2013.
OECD Employment Data Base (Ulaşım tarihi Kasım 2013).
OECD Family Data Base (Ulaşım tarihi Kasım 2013).
TÜİK Veri Tabanları (Adrese dayalı Nüfus Kayıt Sistemi, Evlenme İstatistikleri, Doğum İstatistikleri, İstihdam ve Ücret İstatistikleri, İşgücü İstatistikleri) (Ulaşım
tarihi Kasım 2013).
TÜİK Nüfus, Demografi, İstihdam, İşsizlik ve Ücret Metaveri Tanımlamaları (Ulaşım
Tarihi Aralık 2013).
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2008, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri
Enstitüsü, Yayın No: NEE-HÜ.09.01, Ankara, 2009.
44
1.210
2.813
10.234
20.948
51.098
69.447
84.519
99.984
131.516
148.558
155.043
146.105
141.516
134.984
132.919
129.158
16
17
18
19
20
21
22
45
23
24
25
26
27
28
29
30
134.258
138.167
140.313
147.103
151.874
164.116
157.252
139.212
105.835
89.465
72.505
53.348
21.870
10.685
2.937
1.263
139.333
143.390
145.617
152.664
157.615
173.545
166.286
147.211
111.915
94.605
75.330
55.427
22.722
11.101
3.052
1.313
144.844
149.061
151.376
158.702
163.848
184.553
176.834
156.548
119.014
100.606
76.494
56.284
23.073
11.273
3.099
1.333
151.818
156.239
158.665
166.343
171.738
194.665
186.522
165.125
125.534
106.118
77.187
56.793
23.282
11.375
3.127
1.345
159.703
164.353
166.906
174.983
180.657
204.530
195.975
173.494
131.897
111.496
77.756
57.212
23.454
11.459
3.150
1.355
167.363
172.236
174.911
183.375
189.322
215.460
206.448
182.765
138.945
117.454
78.833
58.005
23.779
11.618
3.194
1.374
175.298
180.402
183.204
192.070
198.299
225.914
216.464
191.632
145.686
123.153
80.306
59.088
24.223
11.835
3.253
1.399
184.718
190.096
193.049
202.391
208.955
231.664
221.974
196.510
149.395
126.288
83.409
61.371
25.159
12.292
3.379
1.453
193.156
198.781
201.868
211.637
218.500
236.113
226.237
200.284
152.263
128.713
86.817
63.879
26.187
12.794
3.517
1.513
2014 kadın 2015 kadın 2016 kadın 2017 kadın 2018 kadın 2019 kadın 2020 kadın 2021 kadın 2022 kadın 2023 kadın
sigortalı
sigortalı
sigortalı
sigortalı
sigortalı
sigortalı
sigortalı
sigortalı
sigortalı
sigortalı
sayısı
sayısı
sayısı
sayısı
sayısı
sayısı
sayısı
sayısı
sayısı
sayısı
15
Yaş
EK 1: Kadın sigortalı sayısı projeksiyonu
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
128.395
133.163
127.662
119.379
114.434
113.764
103.666
98.546
102.530
95.483
94.445
87.105
80.647
70.180
58.993
43.012
45.837
43.073
36.129
28.416
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
46
42
43
44
45
46
47
48
49
50
29.398
37.378
44.562
47.422
44.499
62.103
73.879
84.898
91.696
99.423
104.726
112.456
108.085
113.702
124.777
117.576
122.657
131.168
136.819
131.920
32.280
41.043
48.931
52.072
48.863
65.590
78.028
89.665
96.845
105.006
114.500
122.951
118.172
124.313
136.421
119.962
125.146
133.829
139.595
134.597
36.337
46.201
55.081
58.616
55.003
69.616
82.818
95.169
102.790
111.452
120.448
129.339
124.312
130.771
143.509
124.651
130.037
139.060
145.052
139.858
40.377
51.337
61.204
65.132
61.118
73.417
87.339
100.365
108.401
117.536
125.377
134.631
129.398
136.122
149.381
130.084
135.705
145.121
151.374
145.954
44.133
56.113
66.898
71.191
66.804
77.749
92.492
106.286
114.797
124.471
129.785
139.365
133.948
140.909
154.634
135.378
141.228
151.027
157.535
151.894
46.647
59.309
70.708
75.246
70.609
84.980
101.094
116.171
125.474
136.047
133.008
142.825
137.275
144.408
158.474
140.186
146.243
156.390
163.129
157.288
49.440
62.860
74.942
79.752
74.837
92.544
110.093
126.512
136.642
148.157
135.336
145.325
139.677
146.935
161.247
144.957
151.221
161.714
168.682
162.642
52.654
66.947
79.814
84.936
79.702
97.062
115.468
132.688
143.313
155.390
140.314
150.670
144.814
152.340
167.178
150.172
156.661
167.531
174.749
168.492
55.689
70.806
84.415
89.832
84.296
100.711
119.809
137.677
148.702
161.233
146.077
156.859
150.763
158.597
174.045
156.887
163.666
175.022
182.563
176.026
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Yeni giren
kadın
sigortalı
2014
1.769
7.807
12.116
33.020
25.348
24.587
28.540
47.001
37.390
29.473
15.056
15.870
13.290
16.842
14.863
17.339
Yaş
15
16
17
18
19
20
21
22
47
23
24
25
26
27
28
29
30
15.876
14.828
16.876
13.153
15.814
12.552
30.619
39.066
49.362
29.881
27.055
26.584
34.523
12.673
8.157
1.850
Yeni giren
kadın
sigortalı
2015
13.971
15.188
17.310
13.436
16.190
10.139
32.236
41.185
52.102
31.517
29.446
27.386
35.772
13.120
8.462
1.916
Yeni giren
kadın
sigortalı
2016
14.672
16.006
18.216
14.199
17.070
7.900
35.125
44.545
55.975
33.997
32.908
26.682
35.863
13.097
8.531
1.919
Yeni giren
kadın
sigortalı
2017
15.817
17.885
20.218
16.063
19.110
5.898
35.758
45.842
58.174
35.125
37.374
26.605
36.057
13.152
8.590
1.929
Yeni giren
kadın
sigortalı
2018
15.490
19.321
21.783
17.437
20.660
5.732
36.918
47.587
60.682
36.534
42.130
26.716
36.288
13.232
8.649
1.941
Yeni giren
kadın
sigortalı
2019
13.800
19.689
22.261
17.679
21.037
5.531
39.353
50.539
64.236
38.749
47.576
27.417
36.926
13.481
8.787
1.976
Yeni giren
kadın
sigortalı
2020
12.272
20.542
23.234
18.431
21.946
4.686
40.396
52.225
66.770
40.136
52.307
28.177
37.718
13.783
8.965
2.019
Yeni giren
kadın
sigortalı
2021
EK 2: Sisteme yeni giren veya tekrar tescili yapılan kadın sigortalı sayıları projeksiyonu
10.993
22.624
25.477
20.463
24.200
5.948
37.145
49.766
65.589
38.723
54.118
30.306
39.602
14.524
9.368
2.121
Yeni giren
kadın
sigortalı
2022
10.063
22.352
25.315
20.008
23.871
10.326
36.642
49.645
66.030
38.775
53.755
31.663
41.269
15.141
9.758
2.211
Yeni giren
kadın
sigortalı
2023
İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK
BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ
22.067
12.444
8.927
11.167
14.806
7.597
11.023
19.350
8.965
13.896
10.460
11.107
8.081
7.857
1.655
14.570
10.343
5.586
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
48
41
42
43
44
45
46
47
48
3.908
8.223
14.581
0
5.576
5.599
8.872
8.036
13.792
12.741
24.028
15.045
11.574
22.028
10.356
7.977
11.539
21.471
4.766
11.187
16.156
0
5.354
5.765
9.367
8.678
11.066
13.599
25.956
16.116
12.292
30.849
9.797
7.318
10.916
21.080
6.021
12.905
19.783
2.353
5.408
6.001
10.179
9.470
8.736
10.125
23.283
12.723
8.291
35.792
12.250
9.818
13.653
24.132
5.445
13.003
20.712
4.600
4.501
5.451
9.776
9.247
9.479
9.313
23.059
12.008
7.274
37.449
13.288
10.787
14.812
25.727
4.612
12.597
21.089
6.457
4.580
5.464
10.571
10.170
11.986
8.966
23.224
11.750
6.782
37.820
13.491
10.865
15.039
26.412
2.507
10.810
19.714
6.176
6.478
8.586
14.693
14.561
19.601
7.937
22.596
10.772
5.561
36.903
13.337
10.575
14.867
26.670
2.515
11.135
20.650
3.192
6.077
8.675
15.338
15.293
28.816
7.154
22.103
10.028
4.637
35.357
13.603
10.735
15.165
27.377
2.598
11.838
21.470
1.020
2.461
4.562
11.403
11.069
33.956
9.881
25.287
12.894
7.549
37.001
14.346
11.393
15.994
28.635
1.991
11.317
21.804
1.498
978
3.201
10.354
9.923
35.324
10.841
26.860
13.986
8.478
39.183
16.175
13.172
18.034
31.192
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE
ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER
EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI
ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
ANALYSIS OF THE RELATIONSHIP BETWEEN RIESTER PENSION
SYSTEM AND STATUTORY PENSION INSURANCE IN GERMANY
WHICH IS THE SECOND ELDEST COUNTRY IN THE WORLD
Yunus DUMAN*1
Özet
Demografik projeksiyonların analizi tabanında Alman emeklilik sigortasına ilişkin veriler incelendiğinde, aktüeryal denge açısından olumsuz özellikler taşıdığı
görülmektedir. Günümüzde 82 milyonun üzerinde olan Almanya’nın nüfusu 2050
yılında 62 milyona düşecektir. Ayrıca, 40 yıl sonra Almanya toplumunun üçte biri
67 yaşın üstünde, yani emeklilik yaşının üstünde, her yedi kişiden biri ise 80 yaşın
üzerindekilerden oluşacaktır. Sağlık teknolojilerinin gelişmesi ve hayat standartlarının yükselmesi, doğuşta yaşam beklentisinin artmasına yol açmıştır. Sonuç olarak, ortalama insan ömrü uzamaktadır. Aynı zamanda düşük doğurganlık oranları
sebebiyle nüfus hızla yaşlanmaktadır. Bu durumun sosyal güvenlik bilimi açısından
sonuçlarından birisi ise, insanların daha uzun süreler boyunca emekli aylığı almasıdır. Demografik kaygılar ve yaşlı yoksulluğu olgusu sebebiyle sosyal güvenlik sisteminde reformlar yapılmıştır. Bu reformların sonucu olarak, Almanya’da Riester
emeklilik sistemi ve mesleki emeklilik planları ortaya çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: Riester Emeklilik Sistemi, Yaşlı Yoksulluğu, Doğuşta Yaşam
Beklentisi.
Abstract
Scrutinizing the data of the German Pension Insurance, in the base of analysis
of the demographic projections, seem to have negative characteristics in terms of
actuarial balance. Germany has a population which is over 82 million currently,
but it will be reduced to 62 million in 2050. Furthermore, after 40 years in Germany, one third of the population will be over the pensionable age (67 age) and
one of every seven people will be over 80. The development of health care services and rise of life standards have led to increase life expectancy at birth. As a
result of this, average human lifetime is augmenting. At the same time, due to
low fertility rates, the population is aging rapidly. One of the consequences of this
fact in terms of the science of social security is that people are getting retirement
pensions for longer periods. Reforms have been made because of demographic
concerns and danger of old age poverty. As a result of these reforms, Riester pension system and occupational pension schemes have emerged in Germany.
Key Words: Riester Pension System, Old Age Poverty, Life Expectancy at Birth.
* Sosyal Güvenlik Uzmanı, Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Sigortalı Emeklilik Daire Başkanlığı
49
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
1. GİRİŞ
Geleneksel sosyal güvenlik sistemlerinin dağıtım esası ilkelerine
göre çalışması, yaşlı nüfusun artmasıyla birlikte finansman sorunlarını da beraberinde getirmiş, sosyal güvenlik harcamalarının milli gelire
oranı ve buna paralel olarak da bütçe içindeki payı giderek artmıştır.
Demografik yapıdaki değişimin yanı sıra, artan işsizlik, işgücü yapısındaki farklılaşma, erken yaşlarda emeklilik, kayıt dışı istihdam ve toplanamayan primler, sosyal güvenlik alanında yaşanan sorunları körükleyen faktörler arasında yer almıştır (KORKMAZ, 2007, s.153). Gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde, sosyal güvenlik harcamalarındaki artış milli
bütçeler açısından tehdit edici boyutlara ulaşmış olup, sosyal güvenlik sistemlerinin yeniden düzenlenmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu
açıdan bakıldığında, emeklilik sistemlerinin özelleştirilmesi, devletin
emeklilik sigortası alanından basit bir geri çekilmesi olarak algılanmamalıdır. Aksine, bu durum devletin düzenleyici işlevini arttırmakta ve
yasal emeklilik politikası daha da önem kazanmaktadır.
Her on yılda bir dünyada yaşam beklentisi 2-3 yıl yükselmektedir
(TUNCAY, 2012,s:84). Ülkemizin de içinde bulunduğu OECD ekonomilerinin karşılaştığı en önemli yapısal değişimlerden biri yaşlı nüfus ve
yavaşlayan nüfus artışı konusudur. OECD ülkelerindeki yaşlanan nüfus
arkasındaki dinamikler incelendiğinde, 2050-2060 yıllarında 65 yaşındaki insanların toplam nüfus içerisindeki oranının artacağı, toplam nüfus içerisinde çalışma yaşında olanların oranının azalacağı görülmektedir. Bu durum, yaşlıların yetersiz emeklilik geliri elde etmelerine sebep
olacağı gibi aynı zamanda vergi verenler üzerindeki ağır yükü de artıracaktır. Bu sebeplerden dolayı birçok OECD ülkesinde, hükümet vergi
muafiyetleri ve sübvansiyonlar yoluyla özel emeklilik planlarına olan
talebi artırma yoluna gitmiştir.
Alman emeklilik sigortası, yaklaşık 120 yıl önce imparatorluk döneminin başbakanı Otto von Bismarck tarafından tasarlanan dünyanın ilk
resmi emeklilik sistemidir. Diğer Avrupa ülke mevzuatlarının kendilerine model aldığı Alman Sosyal Sigortalar Sistemi, 1880–1890 tarihler
arasında yürürlüğe konulan yasalarla oluşturulmuştur. Alman sosyal
güvenlik sistemi üç aşamada ve üç yasayla oluşturulmuştur. Bu bağlamda, ücreti belirli bir miktarın altında kalan sanayi işçilerini kapsamına alan temel kanunlar; 1883 tarihli “hastalık sigortası”, 1884 tarihli
“iş kazaları sigortası” ve 1889 tarihli “yaşlılık ve maluliyet sigortası”dır
(ŞENOCAK, 2009, s.419).
1957’de kurulan dağıtım sistemi esasına dayanan Alman emeklilik
sigortası, nüfusun büyük çoğunluğu için, bireylerin yaşam standardını
50
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE
ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
koruyacak şekilde yaşlılık gelirinin büyük bir bölümünü sağlamaktaydı.
Ayrıca 1990’ların sonuna kadar emeklilik hükümlerinin farklı biçimleri
ile arasında hiçbir resmi ilişki bulunmayan yaşlılık sigortası sistemi vardı. Ancak, demografik baskılar Alman sosyal güvenlik sistemini olumsuz
etkilemiş ve sistem, sigortalılara yaşlılıkta yaşam standartlarını koruyacak emekli aylığı ödeyemeyecek duruma gelmiştir. Ülkede yaşlanma
oranları, hem gelecekte çalışacak nüfusun sayısının azalarak yaşlılık aylığı alacak nüfusun artması sebebiyle emekli aylıklarının düşürülmesini
zorunlu hale getirmiştir hem de insanların emekli olduktan sonra uzun
yıllar boyunca düşük yaşlılık aylığı alacak olmalarına sebep olmuştur.
Dünyadaki birçok ülke tarafından örnek alınan Alman emeklilik sistemi, nüfusun yaşlanması ve doğurganlık oranının düşmesi gibi göstergeler sebebiyle baskı altına girerek parlak yapısından uzaklaşmaya başlamış ve bu durum 1992’de başlayan ve 2001 ve 2004 yıllarında zirveye
ulaşan reform sürecine sebep olmuştur. Özellikle 2001 yılı bu süreçte
bir milat olmuş ve Alman emeklilik sistemi tek sütunlu yapısından uzaklaşmıştır. Kamu emeklilik sigortasına ilave olarak mesleki emeklilik ve
özel emeklilik sistemi getirilmiştir. Böylece Alman emeklilik sigortası üç
sütunlu bir yapıya dönüşmüştür. Birinci sütunda kamu emeklilik sistemi, ikinci sütunda mesleki emeklilik sigortası ve üçüncü sütunda bireysel emeklilik sistemi (Riester-Rente) yer almaktadır.
2011 yılı itibariyle 81,5 milyon nüfusa sahip Almanya’ da 65 yaş ve
üstü kişilerin toplam nüfusa oranı %20,6’ dır ve bu oran ile Japonya’dan
sonra dünyanın en yaşlı ülkesidir (Germany Demographics Profile 2011,
www.indexmnundi.com/germanydemographics_profile.html.
Avrupa’da yaşlı nüfusa doğru giden demografik dönüşüm sürecinden hiç şüphesiz en çok etkilenen ülke Almanya’dır. Demografik Dönüşüm Kuramı’ nın son aşamasında olan ülkede doğum ve ölüm oranları
son derece düşük düzeydedir. 2009 yılında Almanya’da 665 bin çocuk
dünyaya gelmiş olup, bu rakam şimdiye kadar kaydedilen en düşük sayıdır. 2010 yılında biraz yükselmiştir ancak 1950’li yılların yarısı seviyesindedir. Almanya’daki doğum sayısının düşüklüğü, özellikle doğumların nüfusa oranı konusunda diğer ülkelerle bir kıyaslama yapıldığında
iyice kendini belli etmektedir. Almanya’da her 1000 kişiye 8 doğum düşerken, Fransa’da bu sayı 13, ABD’de 14, Hindistan’da ise 23’tür1.
Bu çalışmada, öncelikle zorunlu emeklilik sigortasının mevcut durumu üzerinde durulacaktır. Daha sonra Riester emeklilik sisteminin
(Riester-Rente) temel bileşenlerine kısaca değinilerek kamu emeklilik
sigortası ile arasındaki ilişki incelenecektir.
1
Statistisches Bundesamt, Statistisches Jahrbuch 2011, http://www.destatis.de/B8DD86071A51-4FC6-BFB2-CC226A516F9C/FinalDownload/DownloadId
51
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
2. ALMAN EMEKLİLİK SİGORTASINA GENEL BAKIŞ
Almanya’da sosyal güvenlik yasalarının büyük bir kısmı “Sosyal Güvenlik Kitabı”( Sozialgesetzbuch (SGB) ) adı altında düzenlenmiştir. Her
alanı tanımlamak için roma rakamları kullanılmış olup, sosyal güvenliğe
ilişkin her alan bir roma rakamı ile anılmaktadır. SGB I Genel Hükümler
(Allgemeiner Teil), SGB II İş Arayanlar için Temel Güvenlik (Grundsicherung für Arbeitssuchende), SGB III İstihdamın Teşviki (Arbeitsförderung), SGB IV Sosyal Sigortalar için Ortak Hükümler (Gemeinsame
Vorschriften für Sozialversicherung), SGB V Yasal Hastalık Sigortası
(Gesetzliche Krankernversicherung), SGB VI Yasal Emeklilik Sigortası
(Gesetzliche Rentenversicherung), SGB VII Yasal Kaza Sigortası (Gesetzliche Unfallversicherung), SGB VIII Çocuk ve Gençlik Yardımı (Kinder ınd
Jungendhilfe), SGB IX Rehabilitasyon ve Ağır Özürlülerin Çalışma Yaşamına Katılımları ( Rehabilitation und Teilhabe Behinderter Menschen),
SGB X Sosyal İdare (Verwaltungsverfahren), SGB XI Bakım Sigortası (Soziale Pflegeversicherung), SGB XII Sosyal Yardım (SozialHilfe) başlığını
taşımaktadır.(HEKİMLER, 2006, s.161).
Alman emeklilik sigortasının merkezini klasik Bismarck ilkesi ile
uyumlu, dağıtım esasına (pay as you go) göre çalışan sosyal sigortalar
oluşturmaktadır. Kuşaklar arası sözleşmesine (Generationenvertrag)
göre, çalışan genç kuşaklar ödedikleri primler ile yaşlanan kuşağın aylıklarını ödemektedirler. Bunları ödeyen genç kuşak, kendileri yaşlandığında da genç kuşağın kendi aylıklarını ödemesini beklemektedirler.
Almanya’da emeklilik için olağan yaş sınırı 1947 öncesi doğumlular için
65’tir. Ancak bu yaş sınırı 1947 ile 1964 arasında doğanlar için Demografik
Gelişmeye Uyarlama ve Yasal Emeklilik Sigortasının Finansman Temelini
Güçlendirme Yasası (Gesetz zur Anpassung der Regelaltersgrenze an die
Demografische Entwicklung und zur Starkung der Finanzierungsgrundlagen der Gesetzlichen Rentenversicherung) çerçevesinde 2012 yılından
2029 yılına kadar kademeli olarak 65’ten 67’ye yükseltilmiş ve 1964 sonrası doğumlular için 67 olarak uygulanmaktadır. Ayrıca, şu anda 65 yaşında olan ve yaş itibariyle olağan emeklilik sınırını dolduran ve 5 yıllık prim
ödeyen sigortalılar yaşlılık aylığına hak kazanmaktadır(Almanya Çalışma
ve Sosyal İşler Federal Bakanlığı, 2011, s.95) .
Bu genel uygulamaların yanında,
- 63 yaşını dolduran ve 35 yıl hizmeti olan,
- 60 yaşını dolduran, 35 yıl hizmeti olan ve malul sayılan ya da “iş
göremez” veya “mesleğini icra edemez” durumda olan,
52
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE
ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
- 60 yaşını dolduran, 15 yıl hizmeti olan ayrıca son 10 yıl içinde 8
yıl prim ödemiş ve son 1,5 yıl içinde 52 hafta “işsiz” kalmış olan,
- 60 yaşını dolduran, 15 yıl hizmeti olan ve 40 yaşını
doldurduktan sonra 10 yıldan fazla prim ödemiş olan kadın
sigortalılar yaşlılık aylığına hak kazanırlar (Avrupa Birliği’nde
Sosyal Güvenlik, 2012, s.46).
Bununla beraber, bazı istisnalar dışında emekli aylıkları hak kazanılan tarihten daha erken de bağlanabilmektedir. Emekli aylığının alındığı sürelerin uzaması emeklilik sigortalarına ek yük getirdiği için erken
bağlanan aylıklardan kesinti yapılması yoluna gidilmiştir. Buna göre, 65
yaşını doldurmadan bağlanan emekli aylığından her ay için yüzde 0,3
oranında kesinti yapılmaktadır. Yaşlılık aylığının bağlanması beş yıl (60
ay) öne çekilirse aylıktan yapılan kesinti yüzde 18 olmaktadır(Almanya
Çalışma ve Sosyal İşler Federal Bakanlığı, 2011, s.95).
Dünyanın en cömert sistemlerinden birisi olan Alman emeklilik sigortasında, geçmişte çalışanların çoğu neredeyse bütün emeklilik gelirini bu sistemden almaktaydı. Alman yasal emeklilik sigortasının sosyal
bütçe içerisindeki en büyük öğelerden birisi olması hiç şaşırtıcı değildir.
Günümüzde emeklilik sigortası harcamalarının OECD ülkeleri ortalaması GSYİH’nın yüzde 7,8’ine eşit iken Almanya’da bu rakam yüzde 11,3
olarak gerçekleşmiştir.(OECD, 2013, s.256)
1957 yılında kurulan dağıtım sistemi esasına dayanan Alman emeklilik sigortası, nüfusun büyük çoğunluğu için, bireylerin yaşam standardını
koruyacak şekilde yaşlılık gelirinin büyük bir bölümünü sağlamaktaydı.
Ayrıca 1990’ların sonuna kadar emeklilik hükümlerinin farklı biçimleri
ile arasında hiçbir resmi ilişki bulunmamaktaydı. Demografik baskılar Alman sosyal güvenlik sistemini olumsuz etkilemiş ve sistem, sigortalılara
yaşlılıkta yaşam standartlarını koruyacak emekli aylığı ödeyemeyecek
duruma gelmiştir. Geçmiş dönem Alman hükümetleri bu duruma seyirci
kalmamış ve 2001 yılında sosyal güvenlik sisteminin yeniden inşasına yönelik çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmalar kapsamında Alman emeklilik
sigortasına hem parametrik hem de yapısal reformlar yapılmıştır.
Öncelikle parametrik reformları inceleyecek olursak, 2001 yılında
oldukça karmaşık bir aylık bağlama formülü getirilmiştir. Emeklilik kazanımlarını azaltmaya yönelik getirilen bu sistem ile aylık bağlama hesabına “Duyarlılık Faktörü” dahil edilmiştir.
Ancak 2001 yılında yapılan düzenlemelerin prim oranları ve emekli
aylığı seviyesine ilişkin geleceğe yönelik hedefleri karşılamada yeterli
53
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
olmayacağı anlaşılmıştır. Bu sebeple, 2002 Kasım ayında “Alman Sosyal Sigorta Sistemleri Finansmanın Sürdürülebilirliği Komisyonu”, diğer
adıyla Rürup komisyonu2 kurulmuştur.
Rürup komisyonu 2003 yılında 2001 yılından çok farklı bir durum
ile karşılaşmıştır. Beklenmedik yüksek işsizlik oranları ve Alman ekonomisine ait son derece düşük büyüme rakamları, emeklilik sisteminin
daha kısa vadede krize gireceğini göstererek, yeni bir reform için acele
edilmesi gerektiği hissi uyandırmış ve 2004 yılında reform zincirine yeni
bir halka eklenmiştir.
Bu tarihte yapılan düzenlemelerden en önemlilerinden birisi, sistem bağımlılık oranı ile emekli aylıklarını endeksleyen aylık hesaplama
formülünde değişiklik yapmaktır. Riester formülü, yeni bir faktör ile genişletilmiştir. ”Sürdürülebilirlik Faktörü (Nachhaltigkeitsfaktor)” adı verilen bu parametre emeklilerle prim ödeyenlerin sayısı olan bağımlılık
oranını yansıtmaktadır. Bağımlılık oranı, emeklilik sigortası finansmanının en önemli uzun dönem belirleyicilerinden biridir. 2004 yılındaki
düzenlemeler ile aylık bağlama formülünün son hali (SUPAN ve WILKE,
2004 s.26):
PVt
= hesaplanacak yeni ve güncel emekli aylığı değeri
PVt-1 = cari emekli aylığı düzeyi
AGIt-2 = t-2 yılında kazanılan ortalama brüt ücret (t=cari yıl)
AGIt-3 = t-3 yılında kazanılan ortalama brüt ücret
δt-2
= t-2 yılında ek yaşlılık sigortası programına (bireys.emekl.)
yatırılan tutar
δt-3 = t-3 yılında ek yaşlılık sigortası programına (bireys.emekl.)
yatırılan tutar
τt-2
= t-2 yılındaki emeklilik sigortası prim oranı
τt-3
= t-3 yılında emeklilik sigortası prim oranı
PQt
sayısı
(α)
2
= emekli aylığı alanlar / prim ödeyenlerin sayısı + işsizlerin
= ağırlık faktörü
Komisyon başkanının adı Bert Rürup olduğu için.
54
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE
ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
Sürdürülebilirlik faktörü iç parantez ile gösterilmiş olup, “Duyarlılık
Faktörü” ile yer değiştirmiştir. Sürdürülebilirlik Faktörü:
Sürdürülebilirlik faktörü, sadece yaşam beklentisindeki gelişimi dikkate almaz; bütün demografik gelişimleri (göç ve özellikle doğum oranlarındaki değişiklikler) dikkate almaktadır. Emeklilerin oranı, ortalama
yaşam beklentisindeki artış, küçülen işgücü vb. sebeplerle artarsa aylık
bağlama oranı ve sonuç olarak emekli aylığı seviyesi de düşecektir.
Günümüzde Almanya’da emekli aylıkları brüt ücretin yaklaşık %
50’sine eşitken, ilerleyen yıllarda Almanya’da emekli aylığı seviyelerinde önemli ölçüde azalma meydana gelecektir.
Grafik 1: Sürdürülebilirlik Faktörünün Emekli Aylığı Seviyesine
Etkisi
Kaynak: SUPAN ve WILKE, s.29
Reform yapıcılar (α)=0.25’ te sabitlemişlerdir. Böylece 2030’a kadar
% 22 olması gereken prim oranı hedefi tutturulabilecek olup, emekli
aylıkları brüt kazancın % 40’ının biraz üzerinde olacaktır (HOLZMANN
ve PALMER, s.49).
Gelecekte emekli aylığı miktarlarının düşecek olması bireyleri yaşlılıkta çalışırken sahip oldukları yaşam standartlarına emeklilik hayatında
sahip olamama korkusu ile baş başa bırakmıştır. Almanya’daki demografik dönüşüme ve emeklilik sigortasına yönelik veriler incelendiğinde,
yaşlılık yoksulluğu olgusunun yaklaşmakta olduğu ve gelecekte emek-
55
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
lilerin yaşam standartlarının düşeceği anlaşılmaktadır. Bütün bunlara
kayıtsız kalmayan Alman hükümetleri parametrik reformların yanında
emeklilik sistemini kökten değiştirecek yapısal reformlara da imza atmıştır. Bu bağlamda emekli aylıklarından yapılacak kesintinin bireyleri
olumsuz etkilememsi için Riester emeklilik sistemi geliştirilmiştir.
Almanya’ da bu sisteme ihtiyaç duyulmasının başlıca sebeplerinden
birisi ise, yaklaşmakta olan yaşlılık yoksulluğu olgusudur. Emeklilerin
sadece % 2,5’ i salt zorunlu emeklilik sigortasından aldığı maaşın emeklilikte kendisine yeterli olabileceğini düşünmektedir(GASCHE, 2009,
s.14).
11 Mayıs 2011 tarihinde Almanya’da yeni bir emeklilik hareketi
parlamentoda onaylanmıştır. Çalışma Bakanı Walter Riester’e ithafen
“Riester Reformu” olarak adlandırılan reform, emeklilik sisteminde yapılan çok büyük bir değişikliktir. Yaşlılık sigortasındaki monolitik Alman
sistemini, gerçek bir çok basamaklı sisteme dönüştürmektedir. Reformun en önemli yönü ise, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir,
sigorta primleri ile finanse edilen dağıtım sisteminin (Pay as you go sistemi) prim ödeyenlere teşvik ve sübvansiyonların sağlandığı emeklilik
sistemiyle kısmen de olsa yer değiştirmesidir.
Yaşlı nüfus sorununun etkileri sadece bireyler üzerinde görülmemektedir. Maaşları ödeyen devletin bütçesi üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Kamu harcamalarında önemli artışlara neden
olan nüfus yaşlanması, temel olarak nüfus içerisinde yaş gruplarının
dağılımdan kaynaklanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bazı
Avrupa ülkelerinde yüksek oranlarda doğum oranı gerçekleşmiştir. Doğum sayısındaki bu ani ve büyük artışa “Baby Boom” adı verilmiştir.
Baby-Boom kuşağının 2020’li yıllardan sonra emekliye ayrılacak olması,
emekli maaşı alan kesimin büyümesine, dolayısı ile emekli ödeneklerinin payının büyümesine sebep olmaktadır. Ayrıca, bu süreç prim ödeyerek sosyal güvenlik sistemine katkıda bulunan çalışan nüfusun da
azalmasına neden olmaktadır.
Nüfus yaşlanması, kamu maliyesi içinde kendisini kamu harcamalarının dağıldığı kalemleri etkileyerek göstermektedir. Demografik yapının değişmesiyle birlikte emeklilik ve sağlık harcamaları artacaktır.
56
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE
ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
Grafik 2: Almanya’da Emeklilik Sigortası Harcamaları Projeksiyonu
(2000-2050), (GSMH’nin Yüzdesi )
Kaynak: CEU, 2001, s.13
Grafik 2’de görüldüğü üzere Almanya’da emeklilik sigortasına yapılan harcamalar 50 yıl içerisinde 4 puan artacaktır. GSMH’ nın yaklaşık %
16’sının emeklilik sigortasına ayrılması hem ülke ekonomisinin kalkınma hızını düşürecek hem de sosyal güvenlik sistemini mali açıdan baskı
altına alacaktır.
Grafik 2 incelendiğinde; emeklilik sigortasına yönelik kamu harcamalarının 2020 yılından sonra sıçrama yaptığı görülmektedir. Bunun
sebebi ise “Baby-Boom” kuşağının bu yıllarda kitlesel olarak emekliye ayrılacak olmasıdır. Söz konusu süreçte, emekli maaşı alan kesimin
büyümesine paralel olarak emekli ödeneklerinin payı artacaktır. Bu
durum ise devletin emekli aylıklarında kesintiye gitmesini ve emeklilik
sigortasında bireysel inisiyatifi öne çıkaran reformların yapılmasını zorunlu hale getirmiştir.
3. ALMANYA’DAKİ BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ VE ZORUNLU
EMEKLİLİK SİGORTASI İLE İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ
Yaşam beklentisinin artması ve doğum oranlarının sürekli olarak
düşmesi, emeklilerle prim ödeyenler arasındaki mevcut oranı değiştirmektedir. Gelecekte daha az prim ödeyenler daha fazla emekliyi
finanse etmek zorunda kalacaktır. 2001 yılında, yaşlı nüfusun büyümesinin emeklilerle prim ödeyenlere etkisinin bertaraf edilmesi için
mevcut emeklilik sisteminde değişikliler yapılması gerektiği anlaşılmış
ve emekli aylığının ortalama net gelire oranının azaltılarak emekli aylığı seviyelerinin düşürülmesi gündeme gelmiştir. Geçmiş dönem Alman
hükümetleri bu duruma seyirci kalmamış ve 2001 yılında sosyal güven-
57
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
lik sisteminin yeniden inşasına yönelik çalışmalara başlamıştır. Bu paralelde ise istihdam piyasasında aktif olarak görev alındığı sürece, özel bir
emeklilik sigortasına, bir banka tasarruf planına (Banksparplan) veya
fonuna yapılan ödemeler için devlet tarafından doğrudan destek alınması ve vergi avantajının sağlanması esasına dayanan “Riester Emeklilik Sistemi” 11 Mayıs 2001 tarihinde parlamentoda onaylanarak 1 Ocak
2002 tarihinde yürürlüğe koyulmuştur.(HEKİMLER, 2011, s.227)
Riester Emeklilik Sistemi, gönüllülük esasına dayanan, devlet tarafından vergi iadeleri ve doğrudan ödenek yoluyla teşvik edilen ve gelecekte emekli aylıklarının seviyesinin düşecek olması sebebiyle ortaya
çıkacak gelir kayıplarını telafi etmesi amaçlanan özel bir emeklilik sistemidir.
Diğer taraftan, Riester Emeklilik Sistemi ile şu anda çalışan neslin sosyal güvenlik primlerini artırmadan, emeklilikte yeterli harcanabilir gelirin
sağlanması amaçlanmıştır (CORNEO, KEESE, SCHRÖDER, 2009, s.321).
Almanya’da 2001 yılındaki emeklilik reformu ile bireysel emeklilik
sistemine devlet sübvansiyonları eklemlenmiştir. Doküman analizleri
ve görüşmeler tabanında, politika yapıcılarının Riester sistemi hakkında ikiye bölündüğü görülmüştür. Bazıları Riester sistemini kamu emeklilik sisteminin yerine görürken bazılar onun tamamlayıcısı olduğunu
düşünmüştür. Ancak, Riester sistemi mevcut yapısı ile kamu emeklilik
sistemini destekleyen tamamlayıcı bir emeklilik sistemi şeklinde düzenlenmiştir.
Riester emeklilik modelinin kapsamında olan kişiler Alman Gelir
Vergisi Kanunu’nun (Einkommenssteuergesetz) 79. Maddesi ile tanımlanmış olup, emekli aylığı düzeyindeki azalmadan etkilenecek olan bütün vatandaşların Riester teşviklerinden yararlanabileceği öngörülmektedir. Yasal emeklilik sigortası kapsamındaki tüm çalışan ve memurların
sisteme dahil edilmesi kapsamın çok geniş tutulduğunun göstergesidir.
Buradaki en önemli hususlardan bir tanesi Riester emeklilik sistemine
katılımın gönüllülük esasına dayanması ve vatandaşlık şartına yer verilmemesidir.
Riester teşviklerinden yararlanamayacak olanlar yine Alman Gelir
Vergisi Kanunun 79. Maddesinde belirtilmiştir. Özetler sıralamak gerekirse; zorunlu emeklilik sigortası altında isteğe bağlı sigortalı olanlar, zorunlu emeklilik sigortası kapsamında sigortalanma zorunluluğu
bulunmayan bağımsız çalışanlar, faaliyet küçüklüğü nedeniyle sigorta
yükümlülüğünden muaf olan bağımsız çalışanlar, zorunlu emeklilik sigortası kapsamında zorunlu sigortadan muaf olup, mesleki emeklilik
58
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE
ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
kapsamında zorunlu sigortalı olanlar (mimar, eczane sahibi, doktor,
vb.) Riester modelinin kapsamı dışında bırakılmışlardır.
Riester emeklilik sisteminin temelini oluşturan iki ana bileşen bulunmaktadır. Devlet teşvikleri, primlerin ödenmesi ve bunlara ilişkin
mevzuat birinci elemandır. İkinci eleman ise emeklilik sözleşmelerinin
sertifikasyonu işlemidir.
Riester sisteminde, sözleşme sahibinin korunması çok önemli olduğu için devlet, sistemin işleyişini ve yatırım ürünlerini denetlemekle yükümlüdür. Katı ve takip edilebilen asgari gereklilikler devlet tarafından
şart koşulmuş olup, “Riester” adını taşıyan herhangi bir yatırım ürününün sertifikasyon kriterlerini yerine getirmesi gerekmektedir (KISSLING, 2011, s.4).
Riester teşvikleri kapsamında olan finansal ürünler ise;
- Bireysel Emeklilik Sözleşmeleri,
- Banka Tasarruf Planları(Banksparplane)
- Yatırım Fonları.
Bireysel emeklilik sözleşmeleri sadece 2002 yılında yürürlüğe giren
Emeklilik Sözleşmeleri Sertifikasyon Yasasındaki (AltersZertifierungGesetz) şartları yerine getirmeleri durumunda devlet teşviklerine hak kazanabileceklerdir. Emeklilik sözleşmelerinin söz konusu şartları yerine
getirip getirmediklerini kontrol etmek için Federal Finansal Denetleme
Kurumu (Bundesanstalt für Finanzdiensleistungsaufsicht (BaFin)) görevli kılınmıştır.
3.1 Prim Ödeme Aşaması
Riester emeklilik sistemi ile getirilen yeniliklerden yararlanabilecek
olanların kapsamı oldukça geniş tutulmuşken, sisteme dahil olan herkesin doğrudan teşviklerden yararlanması mümkün değildir.
Alman Gelir Vergisi Kanunun 86. Maddesine göre teşviklerden yararlanmak isteyen birey, bir önceki yılın brüt ücret tutarının sabit bir
yüzdesini sisteme prim olarak ödemek zorundadır. Bu prim oranı için
2002 yılından 2008 yılına kadar kademeli geçiş süreci öngörülmüştür.
Buna göre teşviklerden yararlanmak isteyen sigortalı, 2008 yılı ve sonrasında cari yıldan bir önceki yılın brüt ücret tutarının % 4’ünü Riester
poliçesine yatırmak zorundadır. Ancak, sisteme ödenecek primlere de
bir üst sınır getirilmiştir. Buna göre, sisteme yıllık en fazla 2100 Avro
ödenebilmektedir.
59
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
3.2 Vergi Teşvikleri
Riester emeklilik sistemi ile getirilen teşviklerden birincisi vergi indirimi metodudur. Alman Gelir Vergisi Kanunu’nun 10a maddesi ile yasal çerçevesi çizilen sistemde, sözleşme sahiplerine ödedikleri primleri
masraf göstermek yoluyla vergi indiriminden yararlanabilme imkânı
sağlanmıştır.
Vergi indirimlerinde de bir üst sınır ve 2002 yılından 2008 yılına kadar kademeli geçiş bulunmaktadır. Buna göre 2008 yılından sonra en
fazla 2100 Avro vergi indirimine tabi tutulmaktadır.
3.3 Riester Emeklilik Sistemi ile Sağlanan ödenekler
3.3.1 Temel Ödenek (Grundzulage)
Alman Gelir Vergisi Kanunu’nun 84. maddesi ile düzenlenen bu
ödenek türünden sisteme katkı yapan her sözleşme sahibi yararlanabilmektedir. Temel ödenek yıllık olarak verilmektedir. Bu teşvik için de
2002 yılından 2008 yılına kadar kademeli geçiş öngörülmüş olup, sisteme prim ödeyen her bireye 2008 yılından sonra yıllık 154 Avro ödenmektedir.
3.3.2 Çocuk Ödeneği (Kinderzulage)
Gelir Vergisi Kanunu’nun 85. maddesi ile düzenlenen bu ödenek türü
incelendiğinde ise çocuklu ailelere daha yüksek tutarlarda teşvik sağlandığı görülmektedir. Çocuk ödeneği de yıllık olarak ve her çocuk başına
ödenmektedir. Aynı kademeli geçiş bu ödenek türünde de bulunmakta
olup, 2008 ve sonrasında her çocuk için 185 Avro ödenmektedir.
3.4 Konut Riester (Wohn Riester)
Konut Riester (Wohn Riester) uygulaması ile Riester sözleşmeleri
kapsamındaki birikimlerle konut alınabilmekte, konut inşa ettirilebilmekte ve bu birikimler konut kredisi ödemelerine dönüştürülebilmektedir.
Riester sözleşmesi sahibi kişiye, kendisine ait bir ev satın alma veya
yaptırma imkânı getiren Konuta Bağlı Emekli Aylığı Yasası (Eigenheimrentengesetz) 7.4.2008 tarihinde Federal Konsey’ de (Bundesrat) onaylanmıştır.
60
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE
ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
3.5 Riester Modelinin Zorunlu Emeklilik Sigortası İle İlişkisinin İncelenmesi
Riester reformu 2001 yılında yürürlüğe girdiğinde, potansiyel sözleşme sağlayıcılar arasında büyük bir coşku yayılmıştı ve 26,5 milyon
insanın ¾ ‘nün Riester sübvansiyonlarına hak kazanacağı düşünülmekteydi. Fakat reformun yürürlüğe girmesinden sonraki ilk yıllarda, sisteme katılım oranları yüksek beklentileri karşılamaktan uzaktır. 2003 yılı
sonunda % 70-75 olması beklenen Riester sözleşmesi alım oranı % 10
civarındadır (Die Märkte für Altersvorsorge in Deutschland. Eine Analyse bis 2020 s.76)
Federal Anayasa Mahkemesi, 6.3.2004 tarihinde, emeklilerin vergilendirilmesi konusunun diğer kanunlara uyumsuz olduğuna karar vermiştir. Emeklilik gelirlerinin vergilendirilmesine ilişkin 5.7.2004 tarihli
Emeklilik Gelir Yasası (Altersienkünftgesetz), vergilendirme konusundaki yasalardaki boşluğu doldurmak için çıkarılmıştır.
1.1.2005 tarihinde yürürlüğe giren yasanın temel amacı, Almanya’daki çeşitli emeklilik planlarındaki vergilendirmeyi uyumlaştırmaktır.
Aynı zamanda, Emeklilik Sözleşmeleri Sertifikasyon Yasası’nın serbestleştirilmesine yönelik bazı değişiklikler içermektedir. Yasa, sertifikalı
emeklilik planlarını genişletici ve Riester teşviklerine olan talebi canlandırıcı hükümler içermektedir. (BERNER, 2006, s.512)
Tablo 1:Yıllar İtibariyle Riester Emeklilik Sistemine Dahil Olan Kişi
Sayısı
Yıl
Sözleşme Sayısı
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013/Eylül
1.400.000
3.047.000
3.486.000
3.660.500
4.796.000
6.468.000
8.355.000
9.185.000
9.794.000
10.380.000
10.882.000
10.956.000
10.882.000
Banka Tasarruf
Sözleşmeleri
Veri Yok
149.500
197.440
213.000
260.000
351.000
480.000
554.000
633.000
703.000
750.000
781.000
796.000
Yatırım Fonu
Sözleşmeleri
Veri Yok
174.000
241.000
316.000
574.000
1.231.000
1.922.000
2.386.000
2.629.000
2.815.000
2.953.000
2.989.000
3.003.000
Konut
Rister
22.000
197.000
491.000
724.000
953.000
1.110.000
Toplam
1.400.000
3.370.000
3.970.440
4.189.500
5.630.900
8.050.000
10.757.000
12.147.000
13.253.000
14.389.000
15.309.000
15.679.000
15.791.000
Kaynak:http://www.bmas.de/SharedDocs/Downloads/DE/Thema-Rente/riesterrente-III-Quartal 2013.pdf?__blob=publicationFile
Mevcut sisteme entegre edilen Riester emekliliğin başarısını ölçmek için bu konudaki verilerin incelenmesi gerekmektedir. Tablo 1
61
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
analiz edildiği zaman, Riester sözleşmelerinin satın alınma rakamlarının
giderek arttığı aşikârdır.
2005’te yürürlüğe giren Emeklilik Gelir Yasası’nın ve 2008 uygulamaya konulan Konut Riester uygulamasının, Riester sözleşmelerinin
alım oranlarında büyük oranlarda artışa sebep olduğu görülecektir.
Ancak, kanımızca Riester emeklilik sistemine olan talebin artmasının en önemli sebebi, Almanya’da bütün yaş gruplarında, sosyal güvenlik bilincinin geniş bir şekilde yaygınlaştırılmış olmasıdır. Uygun gruptaki nüfusun büyük bir bölümü, gelecekte yasal emeklilik sigortasından
kendisine ödenecek emekli aylığının, tek başına hayat standartlarını
korumaya yeterli olmayacağını anlamış bulunmaktadır.
Zorunlu emeklilik sigortası ve Riester Emeklilik Sisteminin birleşmesi kapsamında yapılan incelemelerde, Riester sisteminin yasal emeklilik
sigortasına alternatif değil, onun tamamlayıcısı olduğu görülmektedir.
Riester modeli özellikle düşük gelirler üzerinde oldukça etkilidir.
Sistemin temel ödenek ve çocuk ödeneği gibi sübvansiyonlarla desteklenmesi bireylerin modele olan güvenini ve talebini oldukça yukarı
çekmektedir.
Sistemin daha iyi anlaşılması için konuya bir örnekle yaklaşacak olursak; yılık brüt geliri 25.000 Avro olan iki çocuklu bir çiftin sisteme yaptığı
katkıda devlet teşviklerini oranı % 68’dir. Oldukça yüksek ve cazip olan bu
oran gelir seviyesi düştükçe daha yukarılara çıkmaktadır. Yılık brüt geliri
5.000 Avro olan iki çocuklu bir çiftin sisteme yaptığı katkıda devlet teşviklerinin oranı % 92’lere çıkmaktadır(Die Riester Rente, 2011, s.26).
Grafik 3: Doğum Gruplarına Göre Emeklilik Gelirlerinin Bileşimi
Kaynak: SUPAN ve WILKE s.22
62
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE
ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
Başarılı satın alma oranları göz önüne alındığında, emeklilik gelirlerinin gelecekteki durumu şu andaki monolitik yapısından oldukça farklı
olacaktır. Grafik 3 sigortalıların brüt ücretlerinin % 4’ünü Riester sözleşmelerine yatırdığı varsayımı altında, doğum gruplarının emekli oldukları yılda emeklilik gelirlerinin yapısını göstermektedir. Grafik 3’e göre,
Riester sözleşmelerinin tam olarak satın alındığı durumda bile, dağıtım
sistemine dayalı Alman zorunlu emeklilik sigortası, yaşlılık aylıklarında
dominant sütun olacaktır. Riester sisteminden sağlanan aylık, toplam
emeklilik gelirinin yaklaşık % 35’ini oluşturacaktır.
4. SONUÇ
Nüfus yaşlanması sorunu ve yaşlı yoksulluğu tehlikesi gibi sebeplerle sosyal güvenliğin finansmanı konusunda krize gireceğini anlayan
Batı Avrupa ülkelerinde, reform arayışları hızlanmış ve özellikle 1990’lı
yılların sonundan itibaren köklü değişikliklere gidilmiştir. Bu bağlamda,
emeklilik sisteminin sürdürülebilirliği için emeklilik yaşının artırılması,
primlerde ve aylıklarda değişiklikler yapılması ve emeklilik sigortasını
finansal piyasalarla ilişkilendirerek emeklilik gelir kaynaklarını çeşitlendirilmesi gibi konularda düzenlemeler yapılmaktadır.
Dünyada mevcut emeklilik sistemlerinin büyük bir çoğunluğu dağıtım esasına dayalıdır ve dağıtım sistemi artan yaşlı nüfus tehlikesine
karşı korumasızdır. Demografik yapıdaki değişim, Alman politika üreticileri açısından belirleyici konuma gelmiştir. Doğuşta yaşam beklentisinin artması ve doğum artış hızının yavaşlaması gibi nüfus yaşlanmasına
yönelik göstergeler, emeklilik sisteminin yeniden tasarlanmasında belirleyici rol oynamışlardır. Diğer taraftan, emeklilik ödemelerinin devlet
bütçesi içerisindeki büyüklüğünün giderek artması emeklilik sisteminin
çok sütunlu yapıya dönüştürülmesini zorunlu hale getirmiştir.
Demografik dönüşümün son evresinde yer alması ve nüfusun
yaşlanmasına yönelik bütün verilerdee en uçlarda olması sebebiyle,
Almanya’da mevcut durum ile emeklilik sigortasının sürdürülemeyeceği anlaşılmıştır. Bu sebeplerle çeşitli reformlar yapan Almanya, gelecekte devlet eliyle ödeyeceği aylıklarda kesintiye gitmiş ve bu kesintilerin
bireyleri olumsuz etkilememesi amacıyla yeni emeklilik modelleri üzerinde çalışmıştır. Aylıklarda yapılan bu kesintileri telafi etmek için de
devlet destekli Riester emeklilik sistemini ve mesleki emeklilik sistemini geliştirmiştir.
Riester modelinden en çok fayda sağlayan kesim orta ve düşük gelirli hane halkları olmakla birlikte, sistem, yapısı itibariyle ülke nüfusunu
63
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
büyük oranlarda kapsayabilmektedir. Yıllar itibariyle devlet teşvikleri
kademeli olarak yükseltilmiş, vergi indirimi konusunda düzenlemeler
yapılmış ve Konut Riester uygulaması getirilerek, bireylerin sisteme
olan ilgisi ve motivasyonu artırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca çocuk ödeneği miktarının artırılması ile çocuk sahibi olunması teşvik edilmiştir. Bu
uygulama da yaşlı ve azalan nüfus tehlikesine karşı alınan önlemlerden
birisidir.
Düşük gelir grubundaki insanların devlet teşviklerinden daha yüksek oranlarda yararlanabilmesi, yaşlılık yoksulluğu ile mücadelede çok
önemli bir etkendir. Ayrıca, yıllar itibariyle Riester emeklilik sistemine
dahil olan kişi sayısı incelendiğinde sisteme katılım oranının her geçen
gün arttığı görülmektedir. Bu durum ise, Riester emeklilik sisteminin,
kurgulanma amacı doğrultusunda çalıştığını ve vatandaşlar tarafından
benimsendiğini göstermektedir.
64
DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE
ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ
KAYNAKÇA
ALMANYA ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER FEDERAL BAKANLIĞI, Özetle Sosyal Güvenlik,
2011, Berlin.
Altersvermögensgezets, Bundesgesetzblatt, Teil I G 5702, Ausgegeben zu Bonn am
29. Juni 2001
BERNER, Frank, “ Riester Pension in Germany: Do they substitute or supplement
public pensions? Positions in the debate on the new public policy on private
pensions”, German Policy Studies Volume Three, Number 3, Fakultat für Soziologie, Universtat Bielefeld, 2006
CEU (Council of the European Union) The Contribution of Public Finances to
Growth and Employment : Improving Quality and Sustainability, 2001
CORNEO G., KEESE M., SCHRÖDER C., “The Riester Scheme and Private Savings:
An Empirical Analysis Based on the German SOEP”, Schmollers Jahrbuch 129
(2009), Berlin.
Die Riester-Rente, Vorsorgen mit staatlichen Zulagen, Versicherungen klipp und
klar, Dezember 2010.
DUMAN Yunus, Alman RIESTER Emeklilik Sistemi ve Türkiye’ de Uygulanabilirliğinin Değerlendirilmesi, (Yayınlanmamış Uzmanlık Yeterlilik Tezi), Ankara,
Sosyal Güvenlik Kurumu, 2012.
Einkommensteuergezets in der Fassung der Bekannmachung vom 8 Oktober 2009
(BGBI I.S.3862)
GASCHE. Dr Martin, “Riester pension: The key avoiding poverty in old age”,
https://www.allianz.com/staticresources/en/images/juli08_e_spezialthema_
riesterrente.pdf
Gesamtverband der Deutschen Versicherungswirtschaft,: Die Märkte für Altersvorsorge in Deutschland. Eine Analyse bis 2020, Berlin, 2004.
Gesetz zur Anpassung der Regelaltersgrenze an die Demografische Entwicklung
und zur Starkung der Finanzierungsgrundlagen der Gesetzlichen Rentenversicherung, Bundesgesetzblatt Jahrang 2007, Teil I Nr.16, Ausgegeben zu Bonn
am 30 April 2007
HEKİMLER, Alpay, ”Alman Riester Emeklilik Sisteminin Temel Bileşenleri ve
Türkiye’de Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme”, Prof. Dr. Tankut CENTEL’ e Armağan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2011, İstanbul.
HEKİMLER, Alpay. “Sosyal Politika Boyutunda Federal Almanya’da Esnek Çalışma
Modelleri”, TİSK Yayınları, Yayın no:206, Ocak 2006,
HOLZMANN R, and PALMER, E, Pension Reform, Issues and Prospects for NonFinancial Defined Contribution (NDC) Schemes, The World Bank, Washington DC,
KISSLING. Sandra, Lessons learnt from German Riester pension scheme and their
possible application in India, Discussion Papers on Social Protection, Deutsche
Gesellschaft für Internationale Zusammenarbeit (GIZ) GmbH, February 2011
65
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
KORKMAZ, Esfender. ‘Sosyal Güvenlikte Yeni Yaklaşım: Bireysel Emeklilik’, İstanbul
Ticaret Odası, Yayın No: 2006-21, 2007.
OECD (2013), Pensions at a Glance 2013: OECD and G20 Indicators, OECD Publishing
SGK, Avrupa Birliği’nde Sosyal Güvenlik, Yayın No:46, Eylül, 2012, Ankara.
SUPAN, Axel Börsch and WILKE, Christiana, Reforming the German Public Pension
System, Paper Prepared for the 2004 General Assembly of the Japan Pension
Research Council, 9-10 September, 2004, Tokyo, Japan.
ŞENOCAK, Hasan, “Sosyal Güvenlik Sistemini Oluşturan Bileşenlerin Tarihi Süreç
Işığında Değerlendirilmesi”, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, ÇEEİ Bölümü
TUNCAY, Can, Geciken Yaşlılık ve Zorunlu Emeklilik Üzerine, Sosyal Güvenlik Dergisi, Cilt:2 Sayı:2, 2012.
66
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER
BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
ECONOMIC ANALYSIS OF WORK ACCIDENTS AND THE
ASSASMENT IN SOME SECTORS
Halil İbrahim DURDU*
Özet
Sanayileşme süreci ile artan makineleşme ve teknolojik gelişmeler çalışanların
maruz kaldıkları riskleri arttırmıştır. İş çeşitliliği ve çalışan sayısının artması, çalışma hayatını daha karmaşık hale getirmiştir. Bütün bu gelişmelerin sonucunda, iş
kazaları sayısal olarak artmış ve daha geniş alanları etkiler hale gelmiştir. İş kazaları sonucu oluşan maddi ve manevi zararlar hem kaza geçiren kişileri etkilemekte
hem de ülke ekonomisinde önemli bir yük oluşturmaktadır. İş kazalarını ölçmek,
etkilerini azaltmak ve nedenlerini belirleyip önleyebilmek amacıyla çeşitli kuruluşlar ulusal ve uluslararası düzeyde çalışmalar yürütmektedir. Devletler de iş sağlığı
ve güvenliği konusunda çeşitli düzenlemeler yapmakta ve denetim mekanizmaları
ile kazaları kontrol altına almaya çalışmaktadır. Kaza sonucunda devlet tarafından
sigortalıya yapılan yardımlar, iş kazalarının doğrudan maliyetini oluşturmaktadır.
Devlet bütçesinden karşılanan bu yardımlar, kaynakların bir kısmının iş kazaları
yoluyla israf olmasına yol açmaktadır. Bu çalışmada iş kazalarının genel görünümü
anlatılmış ayrıca iş sağlığı ve güvenliğindeki gelişmeler değerlendirilmiştir. Devlet
eliyle karşılanan yardımlar analiz edilerek yıllık bazda ekonomik yük hesaplanmış ve
iş kazalarının gelecek 10 yıldaki seyri farklı senaryolar düzeyinde oluşturulan projeksiyonlar yardımıyla bulunmuştur. Çalışmada kömür madenciliği, metal sanayi
ve inşaat sektörleri incelenmiş olup risk düzeyi yüksek olan bu sektörlerin iş kazası
sayısındaki değişimin oluşturacağı ekonomik etki analiz edilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: İş Kazası, Ekonomik Analiz, İş Sağlığı ve Güvenliği, Kömür
Madenciliği, Metal Sanayi, İnşaat
Abstract
With the influence of increasing mechanization and technological developments within the process of industrialization, risks exposed by employees have
been ascended. Work life has become more complicated because of the increase
in the variety of work and the number of employees. As a result of all these issues,
work accident has increased quantitatively and started to affect a wider mass of
people. The financial and moral damage due to work accident has not only affected victims but also impaired national economy. In order to evaluate, decrease
the effects and determine the reasons for preventing work accident, a variety
of institutions have operated at both national and international level. Countries
have also made regulations on work health and safety and tried to keep work accidents under control by inspection mechanisms. Financial assistances made by
1
Sosyal Güvenlik Uzman Yardımcısı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Strateji Geliştirme Başkanlığı,
[email protected]
67
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
national authorities to insured people have constituted the direct cost of work accident. These financial assistances from national budget have caused wastages by
the way of work accidents. Within this study, the general characteristics of work
accidents have been analyzed and developments in work health and safety have
been considered. Moreover, financial assistances provided by the national authority have been analyzed annually and its economic burden has been calculated,
the positioning of work accidents within the upcoming decade has also been set
forth thanks to different scenarios and projections.In the study, the sectors with
high risk factors, namely coal mining, metal industry and instruction have been
analyzed and the economic effects of the change in the number of work accident
have been examined.
Key Words: Work Accident, Economic Analysis, Work Health and Safety, Coal
Mining, Metal Industry, Construction.
1. GİRİŞ
İş kazaları genel olarak insan faktörünün işyeri ortamı ve üretim
araçları ile ilişkisinden doğar. Tarihin her döneminde etkin bir olgu olan
iş kazaları, küreselleşmedeki ve sanayileşmedeki artan yoğunlukla birlikte geniş alanlarda kendisini göstermiş ve ekonomideki verdiği zararlar bakımından önemini her zaman korumuştur.
İş kazalarının nedenlerini bulup önlemek için çeşitli kurum ve kuruluşlar araştırmalar yapmakta ve iş kazalarıyla mücadele etme yollarını
aramaktadır. Devletler bu konuda ulusal mevzuatlarında düzenlemeler
yapmakta, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi uluslararası örgütler
de global çapta konuyla ilgili çalışmalar yürütmektedir.
Ülkemizde iş kazaları özellikle madencilik ve inşaat sektörü gibi risk
düzeyi yüksek sektörlerde neden olduğu zararlar ve etkilediği alan bakımından önemli bir aktör olma durumunu sürdürmektedir.
Anayasamız ve diğer mevzuat kaynaklarında çalışma hayatını düzenleyen hükümler mevcuttur. Bu hükümler çalışan, işveren ve devlete
bu konuda çeşitli sorumluluklar yüklemiştir.
İş kazaları genel anlamda kaza geçiren kişi ve ailesini etkilediği gibi
ülke ekonomisine de önemli boyutlara ulaşan zararlar vermektedir.
Kazaların sebep olduğu maliyet kavramı çeşitli kaynaklarda farklı yaklaşımlarla değerlendirilmiş olup maliyetin ekonomik boyutu, doğrudan maliyeti oluşturmaktadır. Çalışmamızda da maliyet yönlü bir analiz yapılmıştır.
Kaza sonucunda sigortalıya yapılan yardımlar ekonomideki gelir
gider dengesini olumsuz etkilemektedir. Sosyal devlet ilkesinin gereği
68
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
olarak, sigortalıya çeşitli haklar verilmekte ve kaza sonucunda yardım
alması sağlanmaktadır.
İş kazalarının genel olarak incelenip ekonomik analizinin yapılmaya
çalışıldığı bu çalışmada, iş kazaları veriler ışığında değerlendirilerek çeşitli sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır.
Çalışmamızda iş kazası sayısındaki değişimin iş kazalarının doğrudan
maliyetini oluşturan geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik
geliri ile ölüm gelirinde meydana getirdiği değişim üç sektör bazında
farklı senaryolar düzeyinde değerlendirilerek maliyet analizi somut verilerle temellendirilmiştir.
Bu çalışmada ekonomik analizi yapılan sektörler kömür madenciliği,
metal sanayi ve inşaat sektörü olup sektörler bazında iş kazası değerleri ve iş kazası sonucu sağlanan yardımların maliyeti hesaplanıp 20122023 yılları için 3 farklı senaryoya göre değerlendirilmiştir.
2. İŞ KAZASI TANIMI
İş kazalarının genel tanımına bakacak olursak, iş kazası esas itibariyle
sigortalıların yaptığı işle ilgili olarak, işin yapılması sırasında meydana gelen
olayı ifade etmektedir. ILO iş kazasını “belirli bir zarar veya yaralanmaya yol
açan, önceden planlanmamış beklenmedik bir olay” şeklinde tanımlamıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise iş kazasını “Belirli bir zarara veya yaralanmaya neden olan, beklenmeyen ve önceden planlanamayan, üretimin
bir süre durmasına yol açan olaydır.” şeklinde tanımlamıştır1.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda, iş
kazası geniş bir şekilde tanımlanmış olup Kanunun ilgili maddesinde,
beş farklı durumda meydana gelen olayların tümü iş kazası kapsamında
değerlendirilmiştir2.
Sigortalının geçirdiği her kaza iş kazası kapsamında değerlendirilmez. Bir olayın iş kazası olarak kabul görmesi için meydana gelen olayla
sigortalının uğradığı zarar arasında nedensellik ilişkisinin olması gerekmektedir. Uygun neden-sonuç ilişkisi olarak ifade edebileceğimiz illiyet
bağı, belli şartlara dayanmaktadır. İlliyet bağının belirlenmesinde genellikle “işverenin otoritesi altında bulunma” ölçütüne başvurulmakla
birlikte illiyet bağının varlığı her olayın öznel koşulları altında değerlendirilir3.
1
2
3
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, 3.İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı,
İnşaat Sektöründe Kazalar ve Güvenlik Tedbirleri, 2011, Çanakkale, s.113.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, (Madde 13) http://www.resmigazete.gov.
tr/eskiler/2006/06/20060616.htm
KARAKAŞ İsa, İş Kazası ve Meslek Hastalığı İhtilafları ve Çözüm Yolları, Yaklaşım Yayıncılık,
69
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
3.İŞ KAZASI HALİNDE SAĞLANAN YARDIMLAR
5510 sayılı Kanunda iş kazası sigortasından sağlanan yardımlar, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi, sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması, iş kazası veya
meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanması, gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi
ve iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesidir.
4. İŞ KAZALARININ MALİYETİ
İş kazalarının sebep olduğu çeşitli maliyetler vardır. Değişik kaynaklarda iş kazalarının maliyetine farklı açılardan yaklaşılmış ve bu kaynaklarda kendine özgü bir anlayışla maliyet kavramı anlatılmıştır.
Konuyla ilgili araştırmaların ortaya koyduğu önemli bir sonuç, iş kazalarının önlemek için alınacak tedbirlerin maliyetinin iş kazaları ortaya
çıktıktan sonra ortaya çıkan maliyetten daha az olduğu gerçeğidir.
İş kazaları maliyeti birçok kaynakta doğrudan ve dolaylı maliyet olarak ele alınmış olup bazı kaynaklar ise bu iki maliyet türüne bir de dışsal maliyeti eklemiştir. Doğrudan maliyetler, hesaplanması kolay olan,
belirli bir parasal değerle ifade edilebilen, iş kazaları sonucu ortaya çıkan zararların tazmin edilmesi ve kaza sonrasında yapılan tedavilerden
dolayı yapılan parasal ödemeleri içeren maliyetlerdir. Parasal olarak
ölçülebildiğinden ve kapsamı belli olduğundan hesaplanması kolaydır.
Dolaylı maliyetler ise belirli bir parasal değeri ifade etmekten öte meydana gelen kaza nedeniyle oluşan maliyetlerin artmasına neden olan
dolaylı unsurlardır. Bu yüzden hesaplanması zor ve sonuçları soyuttur4.
5. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONUSUNDAKİ GENEL GÖRÜNÜM
Sanayileşmenin çalışma hayatına getirdiği yenilikler işçileri, işletmeleri, sektörleri çeşitli açılardan etkilemektedir. Çalışma koşullarındaki
eksiklik ve olumsuzluklardan kaynaklanan iş kazaları, iş sağlığı ve iş güvenliği kavramlarının daha sık gündeme gelmesine neden olmaktadır5 .
İş Sağlığı ve İş Güvenliği kendi içinde “İşçi Sağlığı” ve “İş Güvenliği” ola4
5
Ankara, 2006, s.30.
BÜTÜNER Okan/ UZUN Derya, “İş Kazalarının Maliyetleri ve Hesaplamaları Üzerine Bir Araştırma”, MYO-OS 2010- Ulusal Meslek Yüksekokulları Öğrenci Sempozyumu, 21-22 Ekim, Düzce, s.19-20 http://www.duzce.edu.tr/kmyo/kmyo/myos/pdf/MYO_OS_6017.pdf Erişim tarihi
18.12.2012
T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Tersanecilik Sektörü ile İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından Tuzla Tersaneler Bölgesinin İncelenmesi ve Değerlendirilmesi Hakkında Araştırma ve İnceleme Raporu, Rapor Tarihi: 26.11.2008 Sayısı: 2008/1, s.256.
70
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
rak incelendiği gibi geniş anlamda “İş Güvenliği” olarak genişletilerek, her
iki kavramı da kapsayacak şekilde kullanıldığı görülmüştür. Bununla birlikte
“İş Güvenliği” kavramı, iş yerinde mevcut olan teknik sorunları kapsarken,
“İş Sağlığı” kavramı çalışma ortamındaki mevcut sağlık koşullarının nasıl ve
ne şekilde sağlandığı ve sağlanması gerektiği üzerinde durur6.
İş sağlığı ve güvenliği konusundaki önlemlerin yeterli ve etkin bir
biçimde alınmasına yönelik olarak devlet, sivil toplum kuruluşları, işverenler ve çalışanların birlikte çalışması gerekmektedir. İş sağlığı ve güvenliğinin tarihsel gelişimi içinde bu kesimlere birbirinden farklı fakat
birbirini tamamlar görevler düşmektedir. Bu konuda alınması gereken
önlemler, çalışanların korunması yanında üretimin güvenliğini de koruma işlevi görür. Alınacak tedbirler ile iş kazalarının önüne geçileceğinden dolayı işletme güvenliği de sağlanmış olacaktır7.
İş sağlığı ve güvenliğine yapısal olarak bakıldığında kavramın, sadece
çalışanların işyeri ortamlarına yönelik bir ihtiyaçtan doğmadığı, toplumun bir bütün olarak sosyal refahını sağlamak amacıyla ortaya çıkıp tüm
kesimleri gözeten ve koruyan bir yapıya sahip olduğu ortaya çıkar.
İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğini sağlayarak artan iş kazalarıyla
mücadele edebilmek ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi amacıyla 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30 Haziran
2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun, mevzuattaki dağınıklığın
giderilmesi, kapsamın genişletilmesi ve konunun bütüncül bir yapıya
kavuşturulması amacıyla çalışma hayatında yeni bir dönem başlatmıştır. Kanun, iş sağlığı ve güvenliği uygulamasında risk değerlendirmesini
önceleyen proaktif bir yaklaşım göstermektedir8.
6. EKONOMİK ANALİZ
6.1 Yöntem
Bu bölümde iş kazalarının en yoğun görüldüğü üç sektör olan madencilik, metal ve inşaat sektörünün ülkemizdeki genel görünümü ele
alınacaktır. İş kazalarının neden bu sektörlerde yoğunlaştığı incelenip
bunun nedenleri açıklanmaya çalışılacaktır.
Bu çalışmada ekonomik analiz yapılırken sektör tanımlamaları belirli
6
7
8
KELEŞ Rüstem, “İş Sağlığı ve Güvenliği Kavramı ve Kavramla İlgili Perspektifler”, İş Sağlığı ve
Güvenliği Dergisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Kasım-Aralık 2004, Sayı:22, Yıl:4, s.16.
T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, a.g.r., 2008, s.258
İNCİROĞLU Lütfi, Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberi, “Yeni İş Sağlığı Ve Güvenliği Yasası ne
getiriyor?” Makale Tarihi:3 Ekim 2012, http://sgkrehberi.com/makale/116/, Erişim tarihi:
25/12/2012
71
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
kıstaslar altında yapılmıştır. Genel değerler için Kurum İstatistik Yıllıkları
ve Kurum verilerinden yararlanılmış olup sektör tanımları da İstatistik
Yıllıklarında olduğu haliyle tanımlanmıştır.
2007 ve öncesinde faaliyet grupları, İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları
Sigortaları Prim Tarife’sinde gösterildiği şekliyle tanımlanmış olup toplamda 43 tane iş kolu mevcuttu. 2007 ve öncesi veriler bu tablo esas
alınacaktır. Sektör analizleri yapılırken madencilik sektörü için “Kömür
Madenciliği” iş kolu, metal sektörü için “Metaller Müteallik Esas Endüstriler” ve “Metalden Mamul Eşya Sanayi (Makine ve Münakale Cihazları
Hariç)” iş kolu, inşaat sektörü içinse “İnşaat” iş kolu esas alınacaktır.
2008 ve sonrasında ise faaliyet grupları farklılaşmıştır. Faaliyet grupları sınıflandırmasında “Avrupa Topluluğunda Ekonomik Faaliyetlerin
İstatistiki Sınıflaması “(NACE) olarak bilinen iktisadi faaliyet kolu sınıflandırması esas alınır. 2008 ve sonrasındaki verilerle analiz yapılırken
madencilik sektörü için “Kömür ve Linyit Çıkarılması” iş kolu, metal sektörü için “Ana Metal Sanayi” ve “Fabrikasyon Metal Ürünleri (Makine
Teçhizat Hariç)” iş kolu, inşaat sektörü içinse “Bina İnşaatı”, “ Bina Dışı
Yapıların İnşaatı” ve “Özel İnşaat Faaliyetleri” iş kolları esas alınmıştır.
Yıllar itibari ile sektörel analiz yapabilmek için böyle bir yol izlenmiş
olup 2008 öncesi ve sonrası verilerde bu şekilde bir standart yakalanmak istenmiştir.
6.2 SEKTÖRLER
6.2.1 Madencilik Sektörü
Madencilik sektörünün zengin ve gelişmiş ülkelerde millî gelirdeki payı % 10 gibi yüksek bir orandır. Ülkemizde ise bu oran % 1,4 gibi
son derece düşük bir düzeydedir. Gelişme yolunda olan ulusal sanayimizin hammadde girdileri bakımından, madencilik sektörüne bağımlılığı önemli düzeydedir. Madencilik sektörü, tarım sektörü ile birlikte
ekonominin iki temel hammadde üreticisinden biri durumundadır. Bu
niteliği nedeniyle sektör, ekonomiye hem doğrudan, hem de imalat
sektörü gibi alanlara girdi sağlayarak dolaylı olarak katkı sağlamaktadır.
Sektörün gelişmesinin ekonomik göstergeler üzerinde yaratacağı etki
önemli düzeydedir9.
9
T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Kamuoyunu derinden etkileyen ölümlere
ve yaralanmalara neden olan maden kazalarının önlenebilmesi için gerekli olan düzenleme,
araştırma ve gelişme programları ihtiyaçlarının belirlenebilmesi ve ilgili bakanlıkların, madencilik kurum ve kuruluşlarının, üniversitelerin, sendikaların ve madencilik sektörünün bilgi ve
birikimi ile uygulamalarının değerlendirilmesini teminen; Türkiye’de madencilik sektöründe
yürütülen faaliyetlerin iş sağlığı ve güvenliği açısından araştırılması, incelenmesi ve değerlen-
72
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Madencilik sektörü sahip olduğu tehlikeli çalışma koşulları ile barındırdığı risklerin doğal bir sonucu olarak en fazla yaralanma, ölüm ve maddi kayıplara neden olan sektörlerin arasındadır. Özellikle kömür madenciliği iş kazası oranının yoğunlaştığı alanların başında gelir. Madenlerde
çalışan kişi sayısı dünyadaki toplam çalışan sayısının % 1’i olmasına rağmen ciddi iş kazalarının % 8’i madencilik sektöründe olmaktadır10.
6.2.2 Metal Sektörü
Metal sektörü, yapısı gereği, oldukça yaygın bir alt sektörler grubunu içinde barındırmaktadır ve bu yönüyle ülkemizin motor sektörü
olma özelliğindedir. Sektörde yoğun bir rekabet vardır ve çalışma hayatında esnek çalışma biçimleri yaygın olarak kullanılmaktadır.
Metal sektörü yapısı gereği ve içerdiği riskler nedeniyle bilgi, deneyim, uzmanlık gerektiren ve sürekli denetim yapılması gereken tehlikeli
sektörlerin başında gelir.
Günlük hayatın önemli ihtiyaçlarını karşılayan ve beyaz eşyadan
otomobile, iş makinelerinden ağır sanayiye kadar birçok kullanım alanı
olan metal sanayi çok işlevli bir yapıya sahiptir. Sektörde makineleşme
düzeyi yüksektir ve kullanılan araç-gereçler yanlış kullanımlarda insan
hayatı için tehlike arz eder yapıdadır. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin
gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almaması, işveren ve çalışanların bilinçsiz davranışları ve kayıt dışı istihdam gibi faktörler sektördeki
çalışma ortamını tehdit edip iş kazası yoğunluğunu arttırır.
6.2.3 İnşaat Sektörü
İnşaat sektörü, kapsadığı alt sektörler ve yarattığı istihdamın büyüklüğü bakımından çok önemli bir konumdadır. Sektörün yarattığı istihdam incelendiğinde, vasıfsız işçilerin istihdamının yoğun olduğu görülür. Bu yönüyle inşaat sektörü, işsizliğin artmasını önleyen büyük bir
sektördür11.
Ülkemiz gelişen, buna bağlı olarak ihtiyaçları artan bir ülke durumundadır. Diğer ülkelerde olduğu gibi, gelişimin ana eksenini kaçınılmaz olarak inşaat sektörü oluşturmaktadır. Barajlar, enerji üretim tesisleri, yollar, havaalanları, kentsel mekânlar, fabrikalar, hastaneler ve
diğer tüm yaşamsal mekânlar ile o mekânları yaşanılır hale getiren tüm
dirilmesi konulu araştırma ve inceleme raporu, Rapor Tarihi: 08.06.2011 Sayı: 2011/3, s.3.
10 TANIR F. ,“Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliğine Bakış”, Maden İşletmelerinde İş Sağlığı ve
Güvenliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2009, Adana, s.7-8.
11 OFLUOĞLU Gökhan, DOĞRU Tarık, “Türkiye’de İnşaat İş Kolundaki İş Kazalarının Ekonomik
Boyutları”, KAMU-İŞ İş Hukuku ve İktisat Dergisi, 2011, Cilt:11, Sayı:4, s.185-186.
73
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
altyapının ilk adımı inşaatla atılmaktadır. Sektöre girdi sağlayan ve faaliyetlerini bu sektördeki gelişmelere bağlı olarak devam ettiren diğer
sektörlerin katkısı da dikkate alındığında inşaat sektörünün Gayri Safi
Milli Hasıla (GSMH) içindeki payının yaklaşık yüzde 30 seviyesinde olduğu görülmektedir. Sektör, GSMH içindeki payının yanında kendisine
bağlı 200’den fazla alt sektörün ürettiği mal ve hizmete talep yaratan
bir konumda olup, bu yaygın etki inşaat sektörünün “ekonominin lokomotifi” olma vasfının en önemli göstergelerindendir12.
İnşaat sektörü, iş kazası riski yüksek, iş kazası görülme oranı fazla ve
özellikle ölümlü iş kazası sayısı diğer sektörlerin üzerinde olan bir sektördür. Bu durumun nedenleri arasında, sektördeki işlerin çeşitliliği ve
bu işlerin tehlike düzeylerinin yüksek olması ile çalışma koşullarındaki
yoğun risk düzeyi önemli bir yer tutar.
Nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılanmasındaki güçlük ve bu işgücünün istihdamda sayısal olarak az olması, yapı işlerinde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uyulmaması, işyerlerinde standart dışı ve yanlış donanımlı kişisel koruyucu malzemelerin varlığı ile iş güvenliği ve sağlığı
uzman kadrosunun yeterli olmaması da iş kazalarına ortam hazırlayan
faktörlerdendir.
6.3 İŞ KAZALARI VE İNCELENEN SEKTÖRLERLE İLGİLİ VERİLER
Bu bölümde iş kazaları, iş kazaları sonucu sağlanan yardımlar ve sigortalı değerleri sayısal veriler ışığında genel olarak değerlendirilecektir. İş kazası, iş kazası sonucu ölüm, sigortalı sayıları ile sürekli ve geçici
iş göremezlik süreleri ve hak sahiplerine bağlanan ölüm gelirleri gibi
değerlerin yıllara göre analizi yapılacaktır.
İş kazalarının sayısı yıllar itibari ile azalıp çoğalan bir yapıya sahiptir.
Tablo 1’de 2002-2011 yılları arasında meydana gelen iş kazaları, iş kazaları sonucu ölüm ve ilgili yıllardaki sigortalı sayıları verilmiştir.
12 Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES), Genel Ekonomik Veriler İnşaat Sektörü
Sorunları ve Çözüm Önerileri, Mayıs 2011, s.3.
74
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Tablo 1 2002-2011 yılları arasında iş kazası, iş kazası sonucu ölüm
ve sigortalı sayıları
YILLAR
SİGORTALI SAYISI
İŞ KAZASI SAYISI
ÖLÜM SAYILARI
2002
5.223.283
72.344
872
2003
5.615.238
76.668
810
2004
6.181.251
83.830
841
2005
6.918.605
73.923
1.072
2006
7.818.642
79.027
1.592
2007
8.505.390
80.602
1.043
2008
8.802.989
72.963
865
2009
9.030.202
64.316
1.171
2010
10.030.810
62.903
1.444
2011
11.030.939
69.227
1.700
Madencilik, metal sanayi ve inşaat sektörü iş kazaları bakımından
göze çarpan bir yoğunluğa sahiptir. Bu yoğunluk karşılaştırmalı olarak 3
faaliyet kolunda 2002-2011 yılları arası meydana gelen iş kazası sayılarını gösteren Tablo 2’de görülmektedir.
Tablo 2 2002-2011 arası seçilmiş sektörler ile ve bütün sektörlerdeki
iş kazaları sayısı
SEKTÖR
KÖMÜR
METAL İNŞAAT
SEKTÖR
GENEL
AĞIRLIĞI
MADENCİLİĞİ SANAYİ SEKTÖRÜ TOPLAMLARI TOPLAM
(%)
2002
6.587
12.640
7.982
27.209
72.344
37,61
2003
5.647
14.135
8.198
27.980
76.668
36,50
2004
5.481
17.220
8.106
30.807
83.830
36,75
2005
6.011
15.247
6.480
27.738
73.923
37,52
2006
6.722
16.545
7.143
30.410
79.027
38,48
2007
6.293
17.147
7.615
31.055
80.602
38,53
2008
5.728
11.000
5.574
22.302
72.963
30,57
2009
8.193
12.133
6.877
27.203
64.316
42,30
2010
8.150
11.539
6.437
26.126
62.903
41,53
2011
9.217
12.540
7.749
29.506
69.227
42,62
TOPLAM
68.029
140.146
72.161
280.336
735.803
38,10
Üç sektörün arasında metal sanayi iş kazası yoğunluğunun en yüksek olduğu sektördür. Dikkat edilmesi gereken nokta iş kazalarının ortalama % 30’u ile % 43’ünün bu faaliyet gruplarında meydana geldiği
75
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
gerçeğidir. Tablo 3’de 2002-2011 yılları arasında ilgili sektörlerde meydana gelen iş kazaları sonucu ölüm sayıları verilmiştir.
Tablo 3 2002-2011 arası seçilmiş sektörler ile bütün sektörlerde
meydana gelen iş kazaları sonucu ölüm değerleri
KÖMÜR
METAL
SEKTÖR
GENEL
İNŞAAT
MADENCİLİĞİ SANAYİ
TOPLAMLARI TOPLAM
2002
39
27
319
385
872
SEKTÖR
AĞIRLIĞI
(%)
44,15
2003
53
34
274
361
810
44,57
2004
38
53
263
354
841
42,09
2005
77
42
290
409
1.072
38,15
2006
35
50
397
482
1.592
30,27
2007
38
60
359
457
1.043
43,82
2008
30
53
297
380
865
43,93
2009
3
13
156
172
1.171
14,69
2010
86
67
475
628
1.444
43,49
2011
55
90
570
715
1.700
42,06
TOPLAM
454
489
3.400
4.343
11.410
38,06
Ölümlerin çoğu inşaat sektöründedir. Sektördeki kazaların ölümcül nitelikte olması bunun başlıca sebebidir. İlgili sektörlerde meydana gelen ölümlü iş kazalarının ise yaklaşık % 79’u inşaat sektöründe
olmuştur. Tablo 2 ve 3’ü birlikte değerlendirirsek kömür madenciliği
sektöründe meydana gelen her 10.000 iş kazasından 67’si, metal sanayi sektöründe 35’i, inşaat sektöründe ise 471’i ölümle sonuçlandığını
görürüz. İnşaat sektöründeki kazalar kömür madenciliği sektöründen 7
kat, metal sanayi sektöründen ise 13 kat daha ölümcüldür.
6.3.1 Geçici İş Göremezlik Verileri
İş kazaları sonucu sağlanan haklardan biri geçici iş göremezlik ödeneğidir. Geçici iş göremezlik ödeneği, iş kazası veya meslek hastalığı
dolayısıyla işinde geçici bir süre çalışamayacağı hekim raporu ile saptanan sigortalıya çalışmadığı günler için Kurum tarafından yapılan parasal
yardımdır.
Genel olarak her yıl 70.000-80.000 arasında geçici iş göremezlik
vakası görülmektedir. Geçici iş göremezlik vakaları erkek sigortalılarda
yoğunlaşmıştır.
76
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Toplam geçici iş göremezlik süresinin % 97’si ayakta tedavi, % 3’ü ise
yatarak tedavi sürelerine aittir. Buradan geçici iş göremezlik vakalarının
hafif çaplı iş kazaları sonucunda meydana geldiği sonucu çıkarılabilir.
Tablo 4’de 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörlerin gün sayısı ve
maliyet toplamları vardır. Tablo 4 ve sonraki tablolarda yer alan sayısal
değerler Kurumumuz Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğünden temin
edilmiştir.
Tablo 4 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörler geçici iş göremezlik
gün sayısı ile maliyet değerleri
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
METAL SANAYİ
İNŞAAT
GÜN
TOPLAMI
MALİYET
TOPLAMI
GÜN
TOPLAMI
MALİYET
TOPLAMI
GÜN
TOPLAMI
MALİYET
TOPLAMI
2003
109.362
2.009.405
329.936
4.067.928
227.197
3.193.480
2004
124.647
2.725.002
359.349
5.649.622
223.279
3.685.268
2005
113.398
2.891.654
336.322
5.918.811
181.307
3.135.490
2006
132.085
3.167.733
353.216
6.892.173
226.120
4.204.488
2007
129.406
3.515.155
384.218
8.371.522
250.109
4.797.819
2008
118.526
4.249.711
217.464
7.711.829
121.723
4.818.567
2009
155.313
4.757.939
253.129
6.602.700
215.449
5.015.381
2010
123.858
4.195.549
202.462
5.333.551
160.662
3.672.419
2011
147.755
5.321.397
277.865
8.329.936
275.197
6.960.170
2012
111.543
4.305.512
198.397
6.409.561
198.176
5.452.443
TOPLAM
1.265.893
37.139.057
2.912.358
65.287.633
2.079.219
44.935.525
2003-2012 yılları arasında toplam 16.406.556 gün geçici iş göremezlik meydana gelmiştir. Seçilmiş sektörlerin gün toplamı 6.257.470
gündür. Aynı yıllar arasında geçici iş göremezlik sonucu ödenen miktar
toplam 344.617.201 TL olup bunun 147.362.215 TL’si 3 sektöre aittir.
Sigortalılar geçici iş göremezlik ödeneği aldığı zaman zarfında çalışamayacağından dolayı bu günlerde bir prim kaybı oluşur. Prim kaybı
hesaplanırken sigortalılara ödenen geçici iş göremezlik ödeneği, sigortalının yatarak ve ayaktan tedavi süreleri dikkate alınarak günlük prime
esas kazancı üzerinden hesaplanmıştır.
Tablo 5’de seçilmiş sektörlerde oluşan prim kayıpları 2003-2012 yılları bazında verilmiştir.
77
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Tablo 5 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörlerin prim kayıpları
dağılımı
SEKTÖRLER
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
PRİM KAYBI
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
METAL SANAYİ
1.117.382
2.262.321
İNŞAAT
1.784.982
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
1.514.310
METAL SANAYİ
3.134.150
İNŞAAT
2.060.905
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
1.607.678
METAL SANAYİ
3.285.456
İNŞAAT
1.755.624
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
1.760.437
METAL SANAYİ
3.827.882
İNŞAAT
2.353.402
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
1.956.058
METAL SANAYİ
4.650.973
İNŞAAT
2.682.873
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
2.360.341
METAL SANAYİ
4.287.802
İNŞAAT
2.695.838
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
2.644.018
METAL SANAYİ
3.673.006
İNŞAAT
2.808.723
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
2.332.179
METAL SANAYİ
2.958.892
İNŞAAT
2.049.613
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
2.953.741
METAL SANAYİ
4.625.334
İNŞAAT
3.894.892
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
2.388.663
METAL SANAYİ
3.559.336
İNŞAAT
3.046.794
GENEL TOPLAM
82.033.606
10 yıllık süre zarfında oluşan toplam prim kaybının % 43’ü seçilmiş
sektörlere aittir.
78
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
6.3.2 Sürekli İş Göremezlik Verileri
Sürekli iş göremezlik, sigortalının iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 10 azalması haline denir. Sigortalı meslekte kazanma gücünü tamamen (% 100 oranında) kaybetmişse “sürekli ve tam iş göremezlik hali”, % 10-% 100 arası kaybetmişse
“sürekli ve kısmi iş göremezlik hali” söz konusu olur. Bu durumdaki sigortalılara bağlanacak gelire sürekli iş göremezlik geliri denir.
Sigortalılar sürekli iş göremezlik geliri aldığı zaman zarfında çalışamayacağından dolayı bu günlerde bir prim kaybı oluşur. Prim kaybı hesaplanırken sigortalıların yıllık prime esas kazançlarından aylık prime
esas kazanç bulunmuş ve sürekli iş göremezlik durumuna düşmeseydi,
sürekli iş göremezlik geliri almaya başladığı aydan yılın sonuna kadar
çalışacağı varsayılarak prim kaybı hesaplanmıştır.
Tablo 6’da seçilmiş sektörlerde oluşan prim kayıpları 2003-2012 yılları bazında verilmiştir.
79
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Tablo 6 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörlerin prim kayıpları
dağılımı
SEKTÖRLER
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
PRİM KAYBI
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
416.088
METAL SANAYİ
297.224
İNŞAAT
493.707
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
444.620
METAL SANAYİ
494.899
İNŞAAT
675.606
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
645.457
METAL SANAYİ
556.306
İNŞAAT
729.739
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
520.188
METAL SANAYİ
564.606
İNŞAAT
851.228
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
459.598
METAL SANAYİ
569.719
İNŞAAT
821.695
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
307.617
METAL SANAYİ
522.199
İNŞAAT
629.277
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
103.417
METAL SANAYİ
202.549
İNŞAAT
260.119
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
35.155
METAL SANAYİ
90.162
İNŞAAT
64.597
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
32.142
METAL SANAYİ
34.847
İNŞAAT
15.600
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
9.208
METAL SANAYİ
15.483
İNŞAAT
3.057
GENEL TOPLAM
10.866.111
10 yıllık süre bazında toplam prim kaybının % 27’si seçilmiş sektörlere aittir.
80
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
6.3.3 Ölüm Geliri Verileri
İş kazası sonucu hayatını kaybeden sigortalıların hak sahiplerine
gelir bağlanması, iş kazası sigortasından sağlanan yardımlardan biridir.
Gelirin kimlere hangi oranlarda dağıtılacağı, bağlanacak gelirin miktarı
ve hesaplanma yöntemi 5510 sayılı Kanunda anlatılmaktadır.
Ölüm gelirinde, sürekli iş göremezlik gelirinde olduğu gibi aylık
bağlandığından maliyet hesabı, aylık miktar üzerinden değil gelirin yıl
içinde bağlandığı aydan yıl sonuna kadar devam edeceği düşüncesiyle
hesaplanmış ve hesaplamalarda yılın 7. ayında yapılan gelir artış oranları da dikkate alınarak yıllık maliyet bulunmuştur. Bulunan maliyetler
o sene içindeki maliyetlerdir. 2003-2012 arası maliyetler bu yöntemle
yıllık bazda hesaplanarak ölüm gelirinin o sene içindeki ekonomik yükünün bulunması amaçlanmıştır.
Tablo 7’de seçilmiş sektörlerde ölüm gelirinin 2003-2012 yılları arası
aylık toplamı ve yıllık nominal maliyeti yer almaktadır.
81
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Tablo 7 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörlerin aylık ve nominal
maliyet dağılımı
SAYI
AYLIK
TOPLAMI
YILLIK NOMİNAL
MALİYET
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
74
20.590
102.718
METAL SANAYİ
51
21.217
122.349
İNŞAAT
432
127.191
762.700
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
84
29.183
150.359
SEKTÖRLER
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
METAL SANAYİ
85
30.040
194.149
İNŞAAT
455
145.239
971.659
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
74
30.451
260.469
METAL SANAYİ
91
35.697
198.260
İNŞAAT
640
161.250
919.029
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
60
18.719
130.945
METAL SANAYİ
95
29.903
188.517
İNŞAAT
769
173.908
1.089.525
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
61
15.518
99.021
METAL SANAYİ
117
32.860
157.413
İNŞAAT
638
137.384
897.032
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
9
4.083
45.745
METAL SANAYİ
38
11.106
76.265
İNŞAAT
271
62.054
441.909
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
4
809
2.806
METAL SANAYİ
20
13.065
85.841
İNŞAAT
38
6.873
55.812
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
17
5.485
36.392
METAL SANAYİ
24
7.066
32.726
İNŞAAT
11
8.431
68.747
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
0
0
0
METAL SANAYİ
23
10.758
74.667
İNŞAAT
10
5.191
35.890
KÖMÜR MADENCİLİĞİ
0
0
0
METAL SANAYİ
2
1.759
21.317
İNŞAAT
GENEL TOPLAM
0
0
0
4.193
1.145.830
7.222.262
82
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Tablodan yıllık nominal maliyetin aylık toplamından fazla olduğu görülür. Bu artışta hem maaş alınan ayların toplam değeri hem de değerin
Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) rakamı ile güncellenmesinin etkisi vardır. Son yıllarda değerlerin düşmesi, ölüm gelirinin bağlanma sürecinin
uzaması nedeniyledir.
7. SEKTÖR PROJEKSİYONLARI
Bu bölümde incelenen üç sektör bazında projeksiyon yöntemi ile
maliyet analizi yapılacaktır. Kömür madenciliği, metal sanayi ve inşaat
sektörleri için 2003-2011 yılları verileri kullanılarak sektörlerin toplam
iş kazası içindeki sayısı bulunmuştur. Sektör bazındaki kazalar ile o sektörde görülen toplam geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik ve ölüm
geliri sayıları karşılaştırılmış ve geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik ve ölüm gelirinin iş kazası sayısına göre ağırlıklı ortalaması elde edilmiştir. İş kazası sayıları için kullanılan yıl aralığı 2003-2011’dir. Bulunan
ortalamalar, 2012-2023 yılları arası için sektörlerin sabit oranları olarak
kabul edilmiştir.
2003-2011 yılları arası bulunan geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik ve ölüm geliri yıllık maliyet toplamları yıllık TÜFE oranları ile
2011 sonuna taşınarak ilgili maliyet değerlerinin 2011 Aralık ayı değeri
bulunmuştur. Bulunan değerler, üç bölüm için de vaka sayısına bölünerek ağırlıklı ortalama yöntemi ile vaka başına ortalama maliyet hesaplanmıştır. Son 9 senenin ağırlıklı ortalama maliyet toplamının vaka
sayısına bölünmesi ile bulunan değerler sektör bazında geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri ve ölüm geliri için 2012 yılı
başı ortalama maliyeti olarak kabul edilmiştir.
2012 yılı toplam maliyeti, 2003-2011 aralığındaki maliyetlerin ortalama değeri olan ve 2012 yılı başı ortalama maliyeti kabul edilen değerlerin, 2012 yılı TÜFE Rakamı ile güncellenmesi ile elde edilmiştir. Toplam prim kaybı 2012 değeri de aynı yöntemle hesaplanmıştır. 2012 yılı
için bulunan maliyet değeri, 2013-2023 yıllarında Ekonomik Kalkınma
ve İşbirliği Örgütü (OECD)’nün 2013-2100 yılları aralığındaki değer artışları projeksiyonundaki değerler kullanılarak yıldan yıla güncellenmiş
ve 2012-2023 maliyet ve prim kaybı toplamları elde edilmiştir. Senelik
maliyet ve prim kaybı artışı hesaplanırken ilgili projeksiyonda, geçici iş
göremezlik ödeneği için ücret artış değeri, sürekli iş göremezlik ve ölüm
değeri için ise TÜFE değerleri kullanılmıştır.
3 farklı senaryoda göre iş kazası sayısı bulunurken “Türkiye’deki İş
Kazalarının Yapay Sinir Ağları ile 2025 Yılına Kadar Tahmini” çalışmasından yararlanılmıştır. İlgili çalışmada, Yapay Sinir Ağları yöntemi kulla-
83
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
nılarak Türkiye geneli için iş kazası tahmin modelleri geliştirilmiştir. Bu
modeller yardımıyla Türkiye’nin 2025 yılına kadar olan iş kazası sayısı
üç farklı senaryo ile tahmin edilmiştir.
Model geliştirilirken sigortalı, işyeri, iş kazası, ölü ve iş göremezlik
sayıları model parametreleri olarak kullanılmış ve bu parametrelere ait
1970-2010 yılları arasındaki verilerden yararlanılmıştır13.
Üç farklı senaryoya göre üç sektör bazında oluşturulan projeksiyonda mevcut durum, iyimser ve kötümser durum değerleri hesaplanmış
ve 2012-2023 yılları arası toplam maliyet ve prim kaybı üç yaklaşıma
göre ayrı ayrı bulunmuştur.
13 CEYLAN Hüseyin, AVAN Murat, Türkiye’deki İş Kazalarının Yapay Sinir Ağları ile 2025 Yılına Kadar Tahmini, International Journal of Engineering Research and Development, January 2012,
Vol.4, No.1, s.46.
84
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
7.1 Senaryo 1 (İyimser Durum)
85
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
7.2 Senaryo 2 (Mevcut Durum)
86
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
7.3 Senaryo 3 (Kötümser Durum)
87
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
8. SONUÇ
3 farklı duruma göre incelediğimiz senaryolardaki maliyet ve prim
kayıplarını değerlendirdiğimizde;
Kötümser durumda iyimser duruma göre 160.780.713 TL, mevcut
duruma göre 40.074.452 TL maliyet artışı vardır. Kötümser durumda
iyimser duruma göre 84.640.440 TL prim kaybı artışı, mevcut duruma
göre 21.096.555 TL prim kaybı artışı vardır.
İYİMSER DURUM
Maliyet: 353.131.967 TL
Prim Kaybı: 185.900.695 TL
MEVCUT DURUM
Maliyet: 473.838.228 TL
Prim Kaybı: 249.444.580 TL
KÖTÜMSER DURUM
Maliyet: 513.912.680 TL
Prim Kaybı: 270.541.135 TL
İş kazalarının ekonomik analizin yapıldığı ve iş kazası sıklığı yüksek
olan 3 sektörün maliyetinin incelendiği bu çalışmada, 2012-2023 yılı
aralığında iş kazaları projeksiyonu yapılmış olup ilgili sektörlerde iş
kazası sayısında değişimin geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri ve ölüm gelirine etkisi bulunmaya çalışılmıştır. Mevcut,
iyimser ve kötümser senaryoya göre ilgili sektörlerde oluşan maliyet
değerlendirilmiştir.
Yapay Sinir Ağları yöntemindeki iş kazası sayıları değişkenine göre
2012-2023 yılları arası yapılan projeksiyona göre iyimser tahmin ülkemize hem büyük bir maliyet artışı sağlamakta hem de prim kaybını
azaltarak gelir gider dengeleri açısından artı değer yaratmaktadır.
İlgili sektörlerdeki iş kazalarını azaltmak ve böylece projeksiyondaki
iyimser duruma gelip değer kazancı sağlamak için sektörel bazda yapılması gerekenleri kısaca özetlersek;
Kömür Madenciliği Sektöründe;
• Sektörde meydana gelen iş kazalarının ortak özellikleri arasında;
risk değerlendirilmesinin yapılmaması, alt işveren-taşeron uygulamaları, grizu riskine karşı önlemlerin yetersiz olması, kamu
birimleri denetiminin eksikliği, çalışanlarda kişisel koruyucu donanımın eksik olması gibi faktörler vardır.
88
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
• Yeraltı kömür ocaklarında emniyetin sağlanmasında gelişmiş
teknolojilerin olumlu etkileri vardır. Mekanizasyonun olduğu
ocaklarda iş kazalarındaki sıklık ve şiddet oranlarının önemli ölçüde azaldığı gözlenmiştir. Metan gazı kaynaklı kazaların kesin
çözümü ise metan drenajı yapmaktır. İlk olarak İngiltere’de uygulanan metan drenajı güvenlik ve ekonomik yarar sağladığı için
daha sonra tüm dünyada uygulanır hale gelmiştir.
• Risk düzeyi yüksek yeraltı madenciliğinde belli nitelikteki işlerin
sertifika sahibi kişilerce yapılmasına dair bağlayıcı bir düzenleme
olmaması da önemli bir eksikliktir. Bu konuda kararlı adımlar atılması gerekmektedir.
• Maden ocaklarının kuruluş aşamasından itibaren taşıması gereken şartlar vardır. Denetimlerin sıklaştırılıp bu şartları sağlamayan ocaklarda üretime izin verilmemesi gerekmektedir.
• Ocaklarda uygun gaz ölçüm cihazlarının bulunmaması ve gaz ölçümlerinin gereken sıklıkta yapılmaması çalışan sağlığını tehdit
eden diğer faktörlerdir.
• Sektörde eğitimli işgücü eksikliği ile yönetim, denetim ve eğitim
alanında eksiklikler mevcut olup bu konunun taraflarının bu konulara yoğunlaşması gerekir.
• Sektördeki kazalar genel olarak, alt yapı ve teknoloji ile ilgili önlenebilir sorunlardan kaynaklanmakta olup denetim ve yaptırımların tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Kazalar sonucu yaşanan kayıplar ile birlikte ekonomik boyut da incelenmeli ve konu
ile ilgili yapılan çalışmalar da dikkate alınarak kayıpların önlenmesi
için bir madencilik sektörü stratejisi belirlenmesi gereklidir.
Metal Sektöründe;
• Sektördeki küçük ve orta ölçekli işletmelerin iş sağlığı ve güvenliği
tedbirlerini almaması, işveren ve çalışanların bilinçsiz davranışları
ve kayıt dışı istihdamın yoğunluğu iş kazası sayısını arttırır. Ayrıca
koruyucusuz makine imali ve kullanımı da iş kazası oluşumuna yol
açmaktadır. İş donanımının kullanımı ve bakımının yapılması ve çalışanların makineler konusunda eğitimine önem verilmesi gerekir.
• Sektörde elle taşımanın yoğun olduğu işlerde kas ve iskelet sistemi hastalıklarına sıkça rastlanır. Bu sorunu çözmek için taşıma
işleminin mekanik sistemler vasıtasıyla yapılması, elle taşımacılık
yapılıyorsa da uygun biçimde yapılması gerekir.
89
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
• Sektördeki işletmelerde kayıt dışı istihdamın kayıt altına alınması, iş kazalarına davetiye çıkaran taşeronluk sisteminin azaltılması, sendikalaşma uygulamasının yaygın hale getirilmesi,
işyerlerinde risk analizinin yapılması ve yüksek risk düzeyindeki
işyerlerinin sürekli denetim ve kontrol ile risk seviyelerinin azaltılması gerekir.
• Çalışanlara iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin işe başlamadan ve
periyodik aralıklarla verilmesi, kişisel koruyucu donanım kullanımına önem verilmesi ve bu donanımın gereken standartlarda
olması sektörde iş kazalarıyla mücadele etmeyi sağlar.
İnşaat Sektöründe;
• Sektördeki üç ölümcül kazadan biri taşıma araçları ile çalışırken
meydana gelmektedir. Araçların neden olduğu kazaların azaltılması sektördeki iş kazalarının önüne geçmek için önemli bir
avantaj sağlar. Ayrıca elle taşımanın neden olduğu rahatsızlıklarla mücadele edilmeli ve mekanik sisteme geçilmelidir.
• Sektörde meydana gelen iş kazalarında kafatası yaralanması
önemli bir yer tutar. Bu tür yaralanmalarından korunmak için
sektörde zorunlu olan baret kullanımını arttırmak ve baretin
doğru kullanılmasını sağlamak gerekir.
• Sektörde mevcut vasıfsız işçiler, önemli bir sorun kaynağıdır.
Denetimlerin sıklaştırılması ve zor koşullarda çalışmak zorunda
bırakılan bu işçilerin yeterli iş güvenliği şartlarına sahip olması
sağlanmalıdır. İnşaat ve yapı malzemelerinin denetiminde de
önemli eksiklikler vardır. İlgili kamu yönetimlerinin kontrolleri
sıklaştırması ve gördüğü eksikliklere yatırım uygulaması kazaların azaltılmasında önemli rol oynar.
• Taşeronlaşma ve kayıt dışı işletmelerin önüne geçilmesi işçilerin sigortasız çalışmalarının engellenmesini sağlamak yolunda
önemli bir aşama sağlar.
• Nitelikli iş gücü sayısındaki eksiklik, yapı işlerinde iş sağlığı ve
güvenliği mevzuatına uyulmaması, işyerlerinde yanlış donanımlı
kişisel koruyucu malzemelerin kullanılması ve iş güvenliği ve sağlığı uzman kadrosunun yeterli olmaması sektörde üzerine düşülmesi gereken başlıca diğer sorunlardır. Konunun taraflarının birlikte hareket etmeli ve ekonomide önemli bir yeri olan sektörün
iş güvenliği standartları olması gereken seviyeye gelmelidir.
90
İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
KAYNAKÇA
KİTAP VE DERGİLER
BÜTÜNER Okan/ UZUN Derya, “İş Kazalarının Maliyetleri ve Hesaplamaları Üzerine Bir Araştırma”, MYO-OS 2010- Ulusal Meslek Yüksekokulları Öğrenci Sempozyumu, 21-22 Ekim, Düzce.
CEYLAN Hüseyin/ AVAN Murat, Türkiye’deki İş Kazalarının Yapay Sinir Ağları ile
2025 Yılına Kadar Tahmini, International Journal of Engineering Research and
Development, International Journal of Engineering Research and Development, January 2012, Vol.4, No.1
KARAKAŞ İsa, İş Kazası ve Meslek Hastalığı İhtilafları ve Çözüm Yolları, Yaklaşım
Yayıncılık.
KELEŞ Rüstem, “İş Sağlığı ve Güvenliği Kavramı ve Kavramla İlgili Perspektifler”,
İş Sağlığı ve Güvenliği Dergisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sayı:22,
Yıl:4, Kasım-Aralık 2004.
OFLUOĞLU Gökhan, DOĞRU Tarık, “Türkiye’de İnşaat İş Kolundaki İş Kazalarının
Ekonomik Boyutları”, KAMU-İŞ İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:11, Sayı:4, 2011.
T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Kamuoyunu derinden etkileyen
ölümlere ve yaralanmalara neden olan maden kazalarının önlenebilmesi
için gerekli olan düzenleme, araştırma ve gelişme programları ihtiyaçlarının
belirlenebilmesi ve ilgili bakanlıkların, madencilik kurum ve kuruluşlarının,
üniversitelerin, sendikaların ve madencilik sektörünün bilgi ve birikimi ile
uygulamalarının değerlendirilmesini teminen; Türkiye’de madencilik sektöründe yürütülen faaliyetlerin iş sağlığı ve güvenliği açısından araştırılması,
incelenmesi ve değerlendirilmesi konulu araştırma ve inceleme raporu, Rapor Tarihi: 08.06.2011 Sayı: 2011/3.
T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Tersanecilik Sektörü ile İş Sağlığı
ve Güvenliği Açısından Tuzla Tersaneler Bölgesinin İncelenmesi ve Değerlendirilmesi Hakkında Araştırma ve İnceleme Raporu, Rapor Tarihi: 26.11.2008
Sayısı: 2008/1.
TANIR F., 2009; “Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliğine Bakış”, Maden İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Adana.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, 3. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, Ekim 2011, Çanakkale.
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES), Genel Ekonomik Veriler İnşaat Sektörü Sorunları ve Çözüm Önerileri, Mayıs 2011.
WEB KAYNAKLARI
İNCİROĞLU Lütfi, Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberi, “Yeni İş Sağlığı Ve Güvenliği
Yasası ne getiriyor?” 3 Ekim 2012, http://sgkrehberi.com/makale/116/, Erişim
tarihi: 25.12.2012
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/06/20060616.htm
91
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
92
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ:
İKİ SÜTUNLU SİSTEM
ALTERNATIVE HEALTH FINANCING PROPOSITION FOR TURKEY:
TWO PILLARED SYSTEM
Mehmet Cihan ERUMUT*
Özet
Sağlık finansmanı, sağlık sistemlerinin etkili bir biçimde işleyebilmesi için en
temel unsurlardan birisidir. Günümüzde, tüm dünya genelinde artan sağlık maliyetleri nedeniyle sağlık finansman sistemleri büyük sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.
Sağlık sistemlerinin finansmanı, kamusal nitelikli finansman yöntemleri ve özel
nitelikli finansman yöntemleri aracılığıyla finanse edilmektedir. Kamusal nitelikli finansman yöntemleri vergileme yöntemi ve sosyal sağlık sigortası yöntemidir.
Özel nitelikli finansman yöntemleri ise, cepten ödemeler, özel sağlık sigortacılığı
ve tıbbi tasarruf hesapları yöntemleridir.
Bu çalışmanın amacı, mevcut sağlık finansman yöntemleri çerçevesinde belli
başlı ülke uygulamalarını incelemek, Türkiye’deki mevcut sağlık finansman sistemini ve bu sistemin sorunlarını analiz etmek, yapılan değerlendirmeler sonucunda
Türkiye için uygun yapıda bir sağlık finansman modeli önerisinde bulunmaktır.
Bu çalışmanın sonucunda, Türkiye’de var olan kayıt dışı istihdam, işsizlik, işgücüne katılım oranının düşüklüğü, ekonomik krizler sonucu oluşan istikrarsız büyüme, çeşitli kurumsal ve yönetsel sorunlar nedeniyle sağlık prim gelirlerinin sağlık
giderlerini karşılama konusunda yetersiz kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Özellikle
belli bir yaş ve üstü yaş grubu aralığında artış gösteren sağlık giderlerine karşın
mevcut uygulamada prim oranlarının yaş düzeyine bağlı olarak artmaması sonucunda sağlık finansman yapısı olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu sonuçlar ışığında, Türkiye için, iki sütun içeren ve birinci sütunda tıbbi tasarruf hesabı modelinin
ve diğer sütunda genel sağlık sigortası modelinin yer aldığı bir finansman modeli
önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sağlık Sistemi, Sağlık Finansmanı, Sağlık Finansman Yöntemleri, Tıbbi Tasarruf Hesabı Modeli, Sosyal Sağlık Sigortacılığı Modeli.
Abstract
Health financing is one of the main components contributing to the operation
of the health systems effectively. At the present day, health financing systems face
major problems because of increasing health costs all around the world.
* Sosyal Güvenlik Uzmanı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Strateji Geliştirme Başkanlığı, merumut2@
sgk.gov.tr, 0312 2078453
93
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Health systems are financed by public financing systems and private financing
systems. Public financing systems are general taxation system and social health
insurance system. Private financing systems are out of pocket payment system,
private health insurance system and medical saving account system.
The purpose of this study is to analyse several country practices as part of
existing health financing systems and also summarize existing health financing
system of Turkey. In the light of the analyses, the paper offers appropriate health
financing system for Turkey.
As a result of this study, it is concluded that problems like informal employment, unemployment, the low-level of labor participation rate, unstable growth
and administrative inefficiency cause deficient health financing structure. Contributions for health financing system are inadequate for covering health costs. As
a result of this evaluation, two pillar health financing system is offered for Turkish
health system. The first pillar is based on medical saving accounts system and the
second pillar is based on social health insurance system.
Keywords: Health System, Health Financing, Health Financing Systems, Medical Saving Accounts, Social Health Insurance System.
1. GİRİŞ
Bir toplumda gerekli ve yeterli düzeyde sağlık hizmetlerinin topluma sunulabilmesi için gereken kaynakların kamu ya da piyasa ekonomisi aracılığıyla sağlanması, sağlık finansmanını ifade etmektedir. Sağlık
finansmanının işlevleri sırasıyla gelir toplama işlevi, fon biriktirme işlevi
ve sağlık hizmetlerini satın alma işlevidir.
Özellikle son dönemlerde, dünya genelinde ortalama yaşam süresinin
yükselmesi, tıbbi teknoloji ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi, demografik dinamikler ve hastalıkların yapısında meydana gelen değişimler nedeniyle sağlık harcamalarında artış eğilimi baş göstermiş ve sağlık finansman sistemleri üzerinde baskı oluşmuştur. Bu çerçevede her ülke, sağlık
finansman sistemlerini yeniden değerlendirme ve sorgulama süreci içerisine girmiştir. Sağlık sistemlerinin tüm toplumlar açısından vazgeçilmez
yapıdaki sistemler olması ve topluma sunulan sağlık hizmetlerinin kalite
düzeyinin finansman yapısına bağlı olması nedeniyle sağlık finansmanı
ve sağlık finansman sistemleri akademik, politik, sivil toplum kuruluşları
gibi çevreler tarafından mercek altına alınmıştır.
Türkiye’de sağlık finansman sistemi, dünya genelinde sağlık finansman sistemlerinde meydana gelen değişimlerden ve kendi yapısal koşullarının yarattığı sorunlardan etkilenmektedir. Özellikle yukarıdaki
paragrafta sayılan nedenlerin sağlık maliyetlerini arttırmasının yanı
94
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
sıra, ekonomik yaşamda meydana gelen istikrarsız ekonomik büyüme,
kayıt dışı istihdamın yüksek boyutlarda oluşu, işsizlik ve işgücüne katılım oranının düşüklüğü gibi nedenlerden dolayı, Türkiye’de sağlık prim
gelirleri sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz kaldığı görülmektedir. Bununla birlikte yıllardan beri süregelen çeşitli kurumsal ve
yönetsel sorunlar da sağlık maliyetlerini arttırmakta ve sağlık sisteminin etkin ve verimli bir biçimde işlemesine engellemektedir.
Bu çalışmada sağlık finansman kavramı ele alınacak, sağlık finansman sistemleri üzerinde durulacak, Türkiye’de mevcut sağlık finansman sisteminin etkinliği tartışılacak, Singapur örneği incelenecek ve
son olarak, eldeki veriler ve sorunlar ışığında Türkiye için uygun bir sağlık finansman sistemi önerisi tartışılacaktır.
2. SAĞLIK FİNANSMANI
Geçmişte ve günümüzde birçok ülke açısından sağlık politikasının
temel hedefi, nüfusun bütünü için uzun ve sağlıklı bir yaşam olanağı sağlamak ve sunmaktır. Bu hedefe ulaşmak bakımından nüfusun
genelini tehdit eden hastalıkların önlenmesi için gerekli tedbirlerin
alınması ve topluma sunulan sağlık hizmetlerinin etkin ve yaygın bir
biçimde gerçekleştirilmesi, sağlık politikasının temel hedefi ile bağdaşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, topluma sunulan sağlık hizmetlerinin
kalite düzeyi, toplumdaki bireylerin uzun ve sağlıklı bir yaşama sahip
olabilmeleri bakımından oldukça önemlidir1. Uluslararası düzeyde tanımlanmış olan sağlıklı yaşam hakkının fiilen geçekleştirilebilmesi için
sağlık hizmetlerinin kaliteli bir biçimde ve toplumun tüm bireylerinin
yararlanabildiği ölçüde topluma sunulması gerekmektedir. Bu açıdan
bakıldığında sağlık hizmetleri, verimli, etkin ve tutarlı bir şekilde finanse edilmelidir. Günümüzde gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kadar tüm ülkelerde sağlık hizmetlerinin finansmanı konusu gittikçe
önemini arttırmaktadır2.
Sağlık finansmanı geniş kapsamlı bir kavramdır. Genel olarak, sağlık
sektöründeki mali kaynakların harekete geçirilmesi ve etkin bir biçimde
kullanılmasını içermektedir3. Bir ülkenin sağlık sistemini finanse etmesi için gerekli olan fonları elde etme, bu fonları arttırma ve en verimli
şekilde kullanma süreci, sağlık finansmanı sürecini ifade etmektedir.
1
2
3
NORMAND, Charles; WEBER, Axel; Social Health Insurance: A Guidebook For Planning, WHO
Press, 1994, s.10.
ÇELİKAY, Ferdi; Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı Açısından Genel Sağlık Sigortası
Sisteminin Etkinliği ve Geleceği (Yüksek Lisans Tezi), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Eskişehir, 2009, s.18.
İSTANBULLUĞLU, Hakan; GÜLEÇ, Mahir; OĞUR, Recai; “Sağlık Hizmetlerinin Finansman Yöntemleri”, Dirim Tıp Gazetesi, 85. Sayı, 2010, s.89.
95
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Gerekli düzeyde sağlık hizmetlerinin topluma sunulabilmesi için gerekli
mali kaynakların piyasa ya da kamu ekonomisi aracılığıyla sağlanması,
sağlık finansmanı olarak adlandırılmaktadır4. Bu süreç, birincil ve ikincil
kaynaklardan sağlanan gelirlerin toplanması, toplanan bu gelirlerin fon
olarak korunması ve fondaki gelirlerin sağlık hizmeti sunucularına tahsis edilmesi şeklinde gerçekleşmektedir5
Sağlık finansmanı, herhangi bir sağlık sisteminde bulunan kaynakların değişimi ya da aktarımı biçiminde de tanımlanabilmektedir. Bu
tanımlamaya göre, sağlık hizmeti sunucuları kişilere sağlık hizmetlerini
aktarırlar; kişiler veya üçüncü taraf kuruluşlar ise finansal kaynakları
sağlık hizmeti sunucularına aktarırlar. Bu süreç karşılıklı bir değişimi
içermektedir. Sağlık sistemleri, “üçüncü taraf” olarak isimlendirilen kişileri geliştirmiştir. İlk iki tarafı, hastalar ya da tüketiciler ve sağlık hizmeti sunucuları oluştururken; üçüncü tarafı, hastalanmanın finansal
risklerine güvence sağlayabilmek için oluşturulan ve özel kuruluş ya da
kamu kuruluşu olabilen kişiler oluşturmaktadır. Üçüncü taraftaki kişiler,
sağlık hizmetlerini finanse etmek için güvence altına aldıkları kişilerden
doğrudan ya da dolaylı olarak gelir toplamaktadırlar6. Toplanan kaynak
doğrudan ödedikleri hizmet bedelini geri ödemek için hastalara veya
sundukları hizmetin karşılığı olarak sağlık hizmeti sunucularına aktarılmaktadır7. Modern sağlık sistemlerinde sağlık finansmanı, hastaların
almış oldukları hizmetin karşılığı olarak kendi ceplerinden yapmış oldukları ödemelerle gerçekleşmemektedir. Üçüncü taraf ödeyiciler olarak adlandırılan özel ya da kamusal kuruluşlar, risk ve sigorta mantığına
dayalı olarak sağlık sistemi içerisinde yer almaktadırlar8.
3. SAĞLIK FİNANSMANININ İŞLEVLERİ
Sağlık finansmanının temel işlevleri gelir toplamak, fon biriktirmek
ya da fon havuzlaması yapmak ve sağlık hizmetlerini satın almaktır9.
4
5
6
7
8
9
ÇELİKAY, s.18.
MARCO, Mariano; Italy and Sweden: A Comperative Analysis of Financing and Health Sevices
Provision (Master’s Thesis), Department of Economics and Informatics, University West Trollhattan, Sweden, 2010, s.7.
MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; “Funding Health Care: An Introduction”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERAS, Josep; KUTZIN, Joe; Funding Health Care:Options For
Europe, Open University Press, Buckingham – Philadelphia, 2002, s.2-3.
YENİMAHALLELİ-YAŞAR, Gülbiye; Sağlığın Finansmanı ve Türkiye İçin Sağlık Finansman Modeli
Önerisi (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2007, s.4.
EVANS, Robert; “Financing Health Care: Taxation and the Alternatives”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERAS, Josep; KUTZIN, Joe; Funding Health Care: Options For
Europe, Open University Press, Buckingham-Philadelphia, 2002, s.31.
GOTTRET, Pablo; SCHIEBER, George; Health Fınancing Revisited, The World Bank, Washington, 2006, s.47.
96
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
Gelir toplama işlevi, elde edilen gelirleri kimin ödediği, yapılan
ödemelerin türü ve gelirleri kimin topladığı ile ilgilenmektedir10. Sağlık sisteminde var olan ve topluma sunulan sağlık hizmetlerinin hangi
kaynaklardan karşılanacağı, gelir toplama fonksiyonu ile belirlenmektedir. Elde edilen gelirler, hane halkından, iş sektöründen, firmalardan
ve diğer dış kaynaklardan toplanmaktadır11.
Fon biriktirme ya da fon havuzlaması işlevi, elde edilen gelirlerin
bir araya getirilmesi ve bu gelirlerin yönetimini belirtmektedir. Bu işlevin temel amacı, elde edilen ve bir fon altında toplanan gelirlerin,
meydana gelmesi muhtemel olan sağlık harcamalarına tahsis edilmesi
ve sağlıkla ilgili riskler sonucunda oluşan finansal riskin en alt düzeye
indirilmesi ve bu riskin fona ödeme yapmış kişiler tarafından paylaşılmasıdır12. Bir başka anlatımla fon biriktirme işlevi, sağlıkla ilgili olarak
toplanan gelirlerin oluşması ihtimal dâhilinde bulunan sağlık ile ilgili
risklere karşı biriktirilmesi sürecini ifade etmektedir13. Bu işlevin temel
mantığı, önceden ödeme yoluyla elde edilen gelirlerin beklenmedik
anlarda oluşacak olan sağlık harcamaları ile ilgili finansman risklerini
engellemektir14.
4. SAĞLIK FİNANSMAN SİSTEMLERİ
Sağlık finansman sistemleri ya da modelleri, kamusal nitelikli finansman modelleri ve özel nitelikli finansman modelleri olarak ikiye
ayrılmaktadır. Kamusal nitelikli finansman modelleri ise, sosyal sağlık
sigortacılığı modeli ve vergileme yoluyla finansman modeli olarak ikiye
ayrılırken; özel nitelikli finansman modeli özel sağlık sigortacılığı, tıbbi
tasarruf hesapları ve cepten ödemeler olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır15.
Günümüz sosyal devlet anlayışında sosyal faydanın göz ardı edilmesi ve vatandaşların en temel haklarından birisi olan sağlıklı yaşama
hakkından feragat etmesi mümkün değildir. Bu nedenle, kamu sektörü
sağlık sisteminin içerisinde aktif bir biçimde yer almakta, söz konusu
sistemi toplumsal tabana yayarak etkin bir biçimde kullanılmasını gerçekleştirmeye çalışmaktadır16.
10 MOSSIALOS ve DIXON, s.6.
11 GOTTRET ve SCHIEBER, s.47.
12 WORLD HEALTH ORGANISATION; The World Health Report: Health Systems Financing: The
Path To Universal Coverage, WHO Press, Geneva, 2010, s.4.
13 KUTZIN, Joseph; Health Financing Policy: A Guide For Decision-Makers, WHO Press, 2008, s.9.
14 MOSSIALOS ve DIXON, s.6.
15 YENİMAHALLELİ, s.15.
16 ÇELİKAY, s.24-25.
97
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sağlığın finansmanında ve tüm nüfusu sağlık bakımından sigorta
kapsamına almada uygulanan modellerden birisi, sosyal sağlık sigortası modelidir. İlke olarak bu model, nüfusun geneli açısından ve üyelik
bakımından zorunluluk esasına dayanmaktadır. İşçiler, işverenler, kendi
adına ve hesabına bağımsız çalışanlar ve hükümet, oluşturulan sağlık
sigortası fonuna belli oranlarda prim yatırmak suretiyle modelin işlemesine katkıda bulunmaktadırlar17. Sistemin özünü oluşturan sigorta
primleri, bireylerin hastalanma riskleri göz önüne alınarak ortak bir havuzda toplanmakta, dayanışma temelinde oluşturulan ortak bir fondan
sağlık problemiyle karşılaşan sigortalılara sunulacak sağlık hizmetinin
finansmanı sağlanmaktadır18.
Vergileme yoluyla finansman modelinde genel vergi gelirleri sağlık
finansmanının ana kaynağını oluşturmaktadır. Hükümetler, sağlık hizmetlerinin temel sunucuları olarak sistemde yer almaktadırlar19. Bu
finansman modelinde, önleme amaçlı ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin genel bütçe gelirleri ile karşılanıp toplumun her bireyine yeknesak
şekilde sunulacak ortamın oluşturulması öngörülmektedir. Vergileme
yoluyla finansman modelinin köklerini oluşturan gelişme, 1942 yılında
yayınlanan Beveridge Raporu’dur. 1946 yılında İngiltere’de yürürlüğe
giren Ulusal Sağlık Hizmetleri Yasası, Beveridge Raporu’ndan esinlenmiştir ve sağlık hizmetlerinin finansmanı vergileme temelinde belirleniştir20 İngiltere, 1948 yılında bu modeli uygulayan ilk Batı Avrupa
ülkesidir21. Günümüzde, 29 OECD üyesi ülkeden 13’ü ağırlıklı olarak
vergileme yoluyla finansman modelini uygulamayı tercih etmektedir22.191 WHO ülkeden 106’sı, bu modeli benimsemiştir23.
Özel nitelikli finansman modellerinde, sağlık hizmeti sunumunun
gerçekleşmesi aşamasında sağlık hizmeti sunucuları ile sağlık hizmeti
talebinde bulunanlar serbest piyasa koşullarında karşı karşıya gelerek
gerçekleşecek olan denge fiyatını benimsemektedirler. Bu durumda,
sağlık hizmeti talebinde bulunanlar, faydalanacakları sağlık hizmetlerinin doğuracağı maliyetleri doğrudan kendileri ödeyebilecekleri gibi
özel sağlık sigortası kuruluşları vasıtasıyla da yüklenebilmektedirler. Bu
17 CARRIN, Guy; JAMES, Chris; Reaching Universal Coverage Via Social Health Insurance: Key
Design Features In The Transition Period, WHO Press, Geneva, 2004, s.3.
18 ÇELİKAY, s.25.
19 JONSSON, Bengt; MUSGROVE, Philip; “Government Financing of Health Care”; Derleyen:
SCHIEBER, George J.; Innovations In Health Care Financing, The World Bank Publications,
Washington, 1997, s.46.
20 GOTTRET ve SCHIEBER, s.76.
21 YENİMAHALLELİ, s.41.
22 İSTANBULLUOĞLU ve diğerleri, s.92.
23 SAVEDOFF, William; Tax-Based Financing For Health Systems:Options And Experiences, WHO
Press, Geneva, 2004, s.2.
98
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
noktada karşımıza çıkan önemli husus, sağlık hizmetlerini talep eden
kişilerin bu hizmetlerden yararlanmaları sonucunda ortaya çıkacak
olan maliyetleri gerek kendileri gerekse de özel sigorta kuruluşları yoluyla karşılamaları durumundaki süreçte herhangi bir kamu müdahalesinin yer almamasıdır. Sağlık hizmetleri özel kişi ya da kuruluşların fon
aktarım mekanizmaları ile finanse edilmektedir24.
Kişilerin sunulmakta olan sağlık hizmetlerinden yararlanmaları suretiyle doğrudan kendi ceplerinden ödeyerek yaptıkları sağlık harcamalarına cepten ödemeler modeli adı verilmektedir. Bireyler, sağlık hizmetlerinden yararlanırken yaptıkları harcamaları daha sonra kamu ya da özel
bir takım kaynaklardan iade olarak tahsil etmemekte, hizmetin finansman yükünü kendileri taşımaktadır25. Cepten ödemeler yoluyla finansman modeli, hastalık riski için herhangi bir koruma sağlamamaktadır26.
Sağlık hizmetlerinin piyasa ekonomisi aracılığıyla finanse edilmesinin
bir diğer aracı, özel sağlık sigortası yoluyla finansman modelidir. Bu model,
cepten yapılan ödemelerin olumsuz özelliklerini bir ölçüde giderebilen nitelikleri bünyesinde barındırmaktadır. Sağlık hizmetlerini satın alanlar ile
sağlık hizmetlerini sunanlar arasında aracı rolünü üstlenen özel sağlık sigortası kuruluşları bulunmaktadır. Özel sağlık sigortası kuruluşları bireylerden
prim toplamakta, olası bir sağlık problemi çıkması durumunda ise bireyin
sağlık hizmeti sunucusundan aldığı hizmetin bedelini ödemektedirler. Bu
nedenle, özel sağlık sigortası kuruluşlarına, “üçüncü taraf ödeyici” adı verilmektedir27. Özel sağlık sigortası yoluyla finansman modelinde primler,
ödeme gücü ve kabiliyeti dikkate alınarak hesaplanmaktadır. Sağlık finansmanı, meydana gelmesi muhtemel sağlık ve hastalık riskleriyle bağlantılıdır. Primler, yıllık ya da aylık dönemler itibariyle toplanabilmektedir. Sağlık
hizmetlerinin sunumu, kazanç amacı güden kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu kuruluşlar, özel sektör mantığı içerisinde kazanç elde
etme amacı ile kurulmuş olan kuruluşlardır28.
Çalışmamız açısından önem taşıyan bir diğer özel nitelikli finansman modeli ise tıbbi tasarruf hesapları modelidir. Bizatihi çalışmamız
açısından taşıdığı önem dolayısıyla tıbbi tasarruf hesapları modeli ve
bu modeli uygulayan ülke konumunda yer alan Singapur, çalışmamızda
ağırlıklı olarak ele alınacaktır.
24 ÇELİKAY, s.19.
25 SEKHRI, Neelam; SAVEDOFF, William; “Reguulating Private Health Insurance To Serve The
Public Interest:Policy Issues For Developing Countries”, International Journal Of Health Planning and Management, 2006, Cilt:21, s.357.
26 İSTANBULLUOĞLU ve diğerleri, s.90.
27 ÇELİKAY, s.22.
28 THOMSON, Sarah; FOUBISTER, Thomas; MOSSIALOS, Elias; Financing Health Care In The European Union, Printed in the European Union, 2009 s.27-28.
99
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Tıbbi tasarruf hesapları yoluyla finansman modeli, sağlık sektörü
reformu tartışmaları ile birlikte gündeme gelmiş ve mevcut sağlık finansman sistemlerine alternatif olarak görülmüştür. Sağlık finansman
araçlarının düzenlenmesinde yenilik yaratan bir süreç olarak kabul
edilmektedir. Birçok ülke, tıbbi tasarruf hesaplarını kendi ulusal sağlık
finansmanı sistemine uyarlama noktasında büyük bir çaba içerisinde
yer almaktadırlar. Bununla birlikte, tıbbi tasarruf hesaplarının olumsuz
etkileri ve özellikleri ile ilgili tartışmalar ve eleştiriler de mevcuttur.
Tıbbi tasarruf hesapları, sağlık ya da tıbbi bakım harcamalarının finansmanına tahsis edilmiş kişisel tasarruf hesaplarıdır. Bireyler, hanehalkları ve firmaların gelecekte ortaya çıkabilecek sağlık risklerine karşı
gönüllü veya zorunlu bir biçimde, kendilerine ait banka hesaplarına önceden para yatırmaları ve bu parayı sadece sağlık harcamaları için kullanmaları esasına dayanmaktadır29 Uygulamaya konmasının arkasında belli
başlı nedenler yer almaktadır. Bunlardan ilki, gelecekte meydana gelmesi
beklenen sağlık ya da tıbbi bakım ile ilgili harcamaların maliyetini karşılamak amacıyla tasarrufları oluşturmak, belli bir seviyeye getirmek ve teşvik etmektir. İkinci neden ise, maliyetlerin kontrolünü sağlamak amacıyla
sağlık hizmeti talep edenleri ve tüketenleri kayıt altına almaktır. Üçüncü
bir neden ise, sağlık sistemleri için finansal kaynakların hareketliliğini
sağlamaktır. Tıbbi tasarruf hesapları, kişilerin yaşam döngüsü içerisinde
sahip oldukları tasarruf kapasitesi ile yakından ilgilidir. Tıbbi tasarruf hesapları, tek başına, yüksek maliyetli hastalıkları ya da kronik durumları
finanse etmek bakımından yeterli bir uygulama olarak görülmemektedir.
Daha çok, bu gibi durumlarda devlet kontrolü altında bulunan diğer sistemlere ilave bir yapı olarak düşünülmektedir30.
Tıbbi tasarruf hesapları, sağlık finansman seçeneklerini geliştirmektedir ve sağlık sistemine belli başlı faydalar sağlamaktadır. Ek kaynak
yaratılması bakımından olumlu bir etkiye sahiptir. Bu kaynaklar, mevcut
sağlık hizmetlerine tahsis edilmektedir ya da gelecekte belli başlı sağlık
hizmetlerinin finansmanında kullanılmaktadır. Tasarruf hesapları, bireylerin sağlığa ilişkin harcamalarına ihtiyatlı bir biçimde yaklaşmalarına ve gelecek dönemlerde oluşabilecek sağlık problemleri için güvence
oluşmasına neden olmaktadır. Tıbbi tasarruf hesapları, sağlığın finansmanında karşılaşılan temel problemlerden birisi olan üçüncü taraf ödeyici sınırlamasından sıyrılmak ve bu şekilde sağlık hizmetlerine erişimi
sağlamak amacıyla düzenlenmektedir. İdari maliyetleri azaltmak amacıyla kişileri ekonomik olan sağlık hizmetlerini seçmeye yönelterek ya
29 YENİMAHALLELİ, s.29.
30 HANVORAVONGCHAI, Piya; Medical Saving Acoounts: Lessons Learned From International
Experience, WHO Press, Discussion Paper No:52, 2002, s.1,2.
100
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
da daha iyi alternatifleri aramalarını sağlayarak, maliyetleri düşürmektedir31.
Diğer bir yönden bakıldığında, bazı düşük gelirli grupların elinde
sağlık hizmetlerine erişim bakımından yeterli derecede nakit bulunmamaktadır. Özellikle sağlık hizmetlerine erişimin iradi yönde gerçekleştiği durumlarda sahip olunan nakit düzeyi oldukça büyük bir önem
taşımaktadır. Bu nedenle, tıbbi tasarruf hesapları, bu kişilere yeterli düzeyde finansal esneklik sağlayarak yardımcı olabilmektedir. Aylık sabit
maliyetleri (sağlık sigortası primleri) azaltarak isteğe bağlı ve değişken
prim ödeme koşullarını geliştirmektedir. Daha az maliyetli sigorta yapısı sunarak kişilerin kendi başlarına karşılayamadıkları yüksek maliyetli sağlık risklerini karşılamalarına olanak sağlamaktadır32. Bu model,
sosyal sağlık sigortası ya da devlet tarafından kapsam altına alınmamış
sağlık hizmetlerinin finansmanında kişilere büyük bir esneklik sağlamaktadır (örneğin akupunktur). Bununla birlikte tıbbi tasarruf hesapları, sağlık sistemlerinde hesap verebilirlik mekanizmasını geliştirmektedir ve hasta-doktor ilişkisini güçlendirmektedir.
Tıbbi tasarruf hesapları yoluyla finansman uygulaması, yeni bir
sağlık finansman modeli olarak ilk kez 1984 yılında Singapur’da uygulanmaya başlamıştır33. Günümüzde sadece Singapur, Amerika Birleşik
Devletleri, Çin ve Güney Afrika’da uygulanan model, özel sağlık piyasasının doğasından kaynaklanan üçüncü taraf ödeyicilerin sorunlarına ve
yüksek idari maliyetlere çözüm getirmesi beklentileri ile ortaya çıkmıştır34. Örneğin Singapur’da tıbbi tasarruf hesapları uygulaması, üç temel
program çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bunlar; Medisave, Medishield ve Medifund uygulamalarıdır. ABD’de sağlık sigortası maliyetlerini
telafi etmede zorluk çeken bağımsız çalışanlar ile küçük çaplı iş sahibi kişiler için alternatif bir finansman modeli olarak tasarlanmıştır. Bu
model, çoğunlukla başka finansman yöntemleri ile desteklenmektedir.
ABD’de afet sigortası ile birlikte, Singapur’da gelir düzeyi düşük olan
kişiler için hükümet tarafından finanse edilen Medifund Uygulaması
ile birlikte uygulamaya konmuştur. Prim oranları devlet tarafından belirlenmekte veya kişilere bırakılmaktadır. Devlet vasıtasıyla belirlendi31 BUNCE, Victoria Craig; “Medical Savings Accounts: Progress And Problems Under HIPAA”,
Policy Analysis, 8 Ağustos 2011, No:411, s.3,4,5.
32 BUNCE, s.6.
33 BORDA, Marta; “Medical Savings Accounts – In Search of an Alternative Method of Health
Care Financing in European Countries, Business And Economic Horizons, Eylül 2011, 6(3),
s.57.
34 MAYNARD, Alan; DIXON, Anna; “Private Health Insurance And Medical Saving Accounts:Theory
And Practice”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERSA, Josep; KUTZIN, Joe,
Funding Health Care:Options For Europe, Open University Press, Buckingham-Philadelphia,
2002, s.121.
101
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
ği durumlarda genellikle sabit bir orana veya yaşa, gelire bağlı olarak
belirlenmektedir. Fonların yönetimi ya devlet tarafından (Singapur) yerine getirilmekte ve toplanan fonlar kamu borçlanma araçlarına aktarılmakta ya da ABD’de olduğu üzere özel sağlık sigortalarının bir kısmı
şeklinde bankalar tarafından idare edilmektedir35.
Tıbbi tasarruf hesapları modeliyle finansman belli başlı açılardan
olumlu yönlere sahiptir. İlk olarak, sağlık hizmeti talep edenleri gelecekte oluşabilme ihtimali olan ahlaki risklere karşı korumaktadır ve
sağlık hizmeti talep edenlere en uygun hizmet seçeneklerini sunmaktadır. İkinci olarak, sistemde oluşan uzun dönemi kapsayan tasarruflar kişilerin yaşamlarının gelecek dönemlerinde ortaya çıkacak sağlık
harcamaları için gerekli kaynağı yaratmaktadır. İlk iki özellikten de anlaşıldığı üzere tıbbi tasarruf hesaplarında gelecek yönelimi ve hedeflemesi önemli bir nitelik olarak model içerisinde yer almaktadır. Gelecek
dönemlere ilişkin finansal kaynak hareketliliğinin sağlanması önemli
bir durumdur. Bu durum, nüfusu hızlı bir biçimde yaşlanan bir ülkede
çalışan ve genç kesim üzerindeki yükü hafifletmektedir. Üçüncü özellik
ise sağlık harcamaları açısından kamu kesimi üzerindeki yükün hafiflemesidir. Böylece, devlet yoksul kişilerin sağlık durumuna ve sağlık harcamalarına daha yoğun bir biçimde odaklanacaktır. Dördüncü ve son
özellik ise, kişilerin sağlık hizmetlerini seçme noktasında seçim hakkına
sahip olmaları nedeniyle sağlık hizmeti sunucularının daha sorumlu
davranma noktasında özen göstermeleridir36.
Tıbbi tasarruf hesapları modeliyle finansmanın olumsuz ilk özelliği,
yeterli derecede tasarruf düzeyi bulunmayan kişiler açısından sistem
içerisinde sağlık harcamalarına erişme noktasında risk ortaya çıkmaktadır. İkinci olarak, elde tutulan tasarrufların bazı zamanlarda gerekli
olmayan sağlık hizmetlerinin tüketimine aktarılması da modelin sahip
olduğu olumsuz bir özelliktir. Bir diğer özelik ise, kronik bir hastalığa
sahip ve işsiz durumda bulunan kişiler için yeterli düzeyde kaynak oluşumu ile ilgili modelin yapısında çeşitli riskler oluşabilmektedir. Son
özellik ise, gönüllülük esasına dayanması halinde sağlıklı kişilerin tasarruf hesapları yoluyla finansman sürecine kendi istekleri ve tercihleri
doğrultusunda katılmamaları söz konusu olmakta ve sistemde istenilen
düzeyde kaynak oluşamamaktadır37.
Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda, Belçika, Yunanistan, Macaristan, Slovakya, Polonya, Lüksemburg gibi ülkeler sağlık sistemlerini
finanse ederken sosyal sağlık sigortacılığı modelini uygularken; İngilte35 YENİMAHALLELİ, s.29-30.
36 HANVORAVONGCHAI, s.3-4.
37 HANVORAVONGCHAI, s.3-4.
102
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
re, İsveç, Danimarka, İtalya, İspanya, İrlanda, Finlandiya gibi ülkelerse
sağlık sistemlerini vergileme yoluyla finanse etmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde hakim olan sağlık finansman modeli ise özel sağlık
sigortası yoluyla finansmandır.
5. SİNGAPUR MODELİ
1984 yılında gerçekleştirilen sağlık reformundan önce Singapur’da
sağlık hizmetleri büyük ölçüde kamu aracılığıyla topluma sunulmaktaydı ve sağlık hizmetlerinin finansmanı vergileme yoluyla sağlanmaktaydı.
Birçok endüstrileşmiş ülke gibi Singapur da 1970’li yıllarda sağlık maliyetlerinde meydana gelen yükseliş eğiliminden etkilenmiştir. Bu dönemde
Singapur Hükümeti, artan sağlık harcamalarının ve yükselen maliyetlerin ne şekilde finanse edileceği noktasında çözüm önerileri geliştirmeye
başlamıştır. Aynı zaman periyodunda, Singapur Hükümeti, hastanelerin
etkin olmayan bir biçimde faaliyet gösterdiğini saptamıştır. Kötü yönetimden kaynaklanan düşük seviyeli üretkenlik ve katı bürokratik kuralların varlığı, hastanelerde etkin olmayan yapının oluşmasına neden olmuştur. Bu sebeplerden dolayı, 1980’lerin başında Singapur Hükümeti, sağlık
hizmetlerinden yararlananların serbest seçme hakkını dikkate alan, kişisel sorumluluk ve güven ilkelerine göre yapılanmış, mümkün olduğunca
serbest rekabet prensibine göre işleyen ve ödeme gücü olmayan kişilere
devlet desteği sunabilecek bir sağlık modelini içeren sağlık reformunun
gerçekleşmesi yönünde önemli adımlar atmıştır. 1984 yılına gelindiğinde, Singapur’da bir önceki cümlede belirtilen ilkeleri içerisinde barındıran ve yeni bir sağlık finansman modelini oluşturan sağlık reformu gerçekleştirilmiştir. Bu sağlık reformu, hizmet talep edenlerin tercihlerini
dikkate alan, sağlık hizmetlerinin sağlandığı anda ödemenin doğrudan
gerçekleştiği ve hastalara iyi ve kaliteli hizmetin sunulduğu etkin bir yapıda örgütlenmiş hastanelerin ve kliniklerin var olduğu bir sağlık sistemini
gerçekleştirmeyi hedeflemiştir38. Reform süreci ile birlikte, daha öncen
sağlık sisteminin finansmanını sağlayan vergileme yoluyla finansman
modelinin, sağlık alanındaki kaynakların etkin bir biçimde kullanılmasını
engellediği yönündeki görüş noktasından hareketle yeni bir finansman
modeli olan tıbbi tasarruf hesapları modeli uygulamaya geçmiştir. Bu
modele geçilmesinin arkasında yer alan gerekçe ise reform öncesi var
olan sistemde kişilerin ihtiyaç duymadıkları halde sağlık kuruluşlarına
başvurup bu hizmetlerden yararlanmaları sonucu sağlık finansman sisteminde ortaya çıkan verimsiz yapıdır39.
38 HSIAO, William C. “Medical Savings Accounts: Lessons From Singapore”, Health Affairs, Summer 1995, s.261.
39 SCHREYOGG, Jonas; KIN, Lim Meng; “Health-Care Reforms In Singapore – Twenty Years Of
Medical Saving Accounts”, http://www.cesifo-group.de/portal/pls/portal/docs/1/1193588.
PDF, Erişim Tarihi: 13.02.2012, s.55.
103
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Singapur’da sağlık sisteminin finansmanı ağırlıklı olarak tıbbi tasarruf
hesapları modeli ile gerçekleşmektedir. Bu model temel olarak üç sütun
üzerine inşa edilmiştir. Bu yapılanmada üç tane fon oldukça önemli bir
konuma sahiptir. Her biri farklı amaçları gerçekleştirmektedir ve farklı
finansman mekanizmalarına sahiptir. Bu fonlar sırasıyla Medisave, Medishield ve Medifund uygulamalarıdır. Bu üç fon, aynı anda uygulamaya
dahil olmamışlardır. Tıbbi tasarruf hesapları modelinin benimsenmesi ile
birlikte oluşturulan ve sistemin yapısını şekillendiren fonlardır.
Medisave: Kişilerin sağlıkla ilgili harcamalarını karşılamaları amacıyla gelirlerinin bir kısmını zorunlu olarak tasarruf ettikleri tıbbi hesaptır.
Zorunlu niteliğe sahiptir ve kişisel sorumluluk, kişisel güven ilkelerine
dayalı olarak oluşturulmuş bir fon uygulamasıdır. Fonda toplanan tasarruflar sadece sağlık harcamalarını karşılamak amacıyla kullanılmaktadır. Risk paylaşımı ilkesine dayanmamaktadır ve kaynaklar ortak bir
fonda toplanmamaktadır. Kişisellik unsuru üzerine inşa edilmiştir. Kişiler sağlık hizmeti sunucularını seçme konusunda serbestiye sahiptirler
ve ödemeler hizmet esnasında gerçekleşmektedir40. Tıbbi tasarruf hesapları modelinin temel yapısı, Medisave Hesabıdır. Bu uygulamanın
arkasında yatan temel düşünce, mevcut finansman sistemlerinin sağlık
alanındaki kaynakların kullanımında etkinsizliğe yol açtığı düşüncesidir.
Bu durumun sebebi ise, sigortalı kişilerin sağlık hizmetlerinden sık sık
gerekmediği halde yararlanmalarıdır41.
Medisave, Nisan 1984 yılında yürürlüğe girmiştir. Katılımda zorunluluk esasına dayalı olarak işleyen fon, Merkezi Yardım Fonu (CPF) tarafından yönetilmektedir. CPF, 1955 yılında kurulmuştur, devlet tarafından yönetilmektedir ve Singapur’da sosyal güvenlik sistemini yöneten
temel kurumdur. Faal nüfusun yaptığı zorunlu primlerle sunmuş olduğu hizmetlerin finansmanını sağlamaktadır. Medisave Planı’nın dışında
CPF bünyesinde iki temel fon daha bulunmaktadır. Olağan Hesap (Ordinary Account) adı verilen ilk hesap, elde edilen tasarrufların eğitim,
sigorta ve diğer yatırımlar için kullanılan kısmıdır. Özel Hesap (Special
Account) ise, kişilerin ileriki yaşlarında emeklilikli ilgili bulunan finansal ürünlere yapacakları yatırımları yöneten hesaptır42. CPF bünyesinde
toplanan fonların 2011 yılı itibariyle % 16’lık kısmı işverenler tarafından
finanse edilmekteyken % 20’lik kısmı ise istihdam edilenler tarafından
finanse edilmektedir43.
40
41
42
43
HSIAO, s.262
SCHREYOGG ve KIN, s.55.
HANVORAVONGCHAI, s.6.
“Contribution Rates In 2011”, www.cpf.gov.sg., Erişim Tarihi: 13.02.2012.
104
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
Tablo 1: Singapur Merkezi Yardım Fonu (CPF) Katkı Oranları
Toplam Katkı
Özel Hesap
Medisave
Olağan Hesap
% 36
%6
%7
% 23
Kaynak: www.cpf.gov.sg
2011 yılı itibariyle CPF bünyesinde elde edilen toplam % 36 seviyesindeki tasarrufların % 6’sı Özel hesaba, % 7’si Medisave Planına ve %
23’ü ise Olağan Hesaba aittir.
Medisave Uygulamasında prim oranları % 7 ile % 9.5 arasında değişmektedir. Prim oranları, yaş gruplarına bağlı olarak değişmektedir
ve yaş arttıkça prim oranları da artmaktadır. Primler gelir vergisinden
muaftır ve elde edilen tasarruflar, CPF tarafından sermaye piyasalarında işletilmekte ve faiz getirisi elde edilmektedir. Primler, çalışanlar ve
işverenler tarafından eşit bir biçimde paylaşılmaktadır.
Tablo 2: Singapur Sağlık Sisteminde Medisave Uygulamasında Yaş
Durumuna Bağlı Olarak Değişen Katkı Oranları
YAŞ
KATKI ORANI
35 ve Altı
%7
35-45
%8
45-60
%9
60 ve Üstü
% 9.5
Kaynak: www.moh.gov.sg.
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere prim oranları yaş gruplarına
bağlı olarak değişmektedir. 35 ve altındaki yaş grubu % 7 oranında prim
öderken, 35-45 yaş arasındakiler % 8 oranında prim ödemektedirler.
45-60 yaş arasındakiler % 9 prim öderken, 60 yaş ve üstü ise % 9.5 oranında prim ödemektedirler.
105
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Tablo 3: Medisave Uygulamasında Kendi Adına ve Hesabına
Çalışanların Yaşa ve Net Ticari Kazanç Düzeyine Göre Yapmış Oldukları
Katkı Düzeyleri
Net Ticari
Kazanç
35 Yaş ve Altı
35-45 Yaş
Aralığı
45 Yaş ve Üstü
6000-12000 $
% 2.33
% 2.67
%3
12000-18000 $
% 2.33-% 7
% 2.67-% 8
% 3-% 9
18000 $ ve Üstü
%7
%8
%9
Kaynak: www.moh.gov.sg.
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların Medisave Planı’na katılımı net ticari kazanç düzeyine ve yaş
gruplarına bağlı olarak farklılaşmaktadır. Net ticari kazancı 6000-12000 $
arasında olanlardan 35 yaş ve altında yer alanlar gelirlerinin % 2.33’ünü,
35-45 yaş aralığında yer alanlar kazançlarının % 2.67’sini ve 45 yaş ve üstünde yer alanlar kazançlarının % 3’ünü Medisave Planı’na aktarmaktadırlar. Aynı uygulama diğer kazanç ve yaş gruplarına göre farklılaşmaktadır.
Medisave Hesabı, iki temel özeliğe sahiptir. Bunlardan ilki, Medisave Asgari Tutarı (MMS) olarak adlandırılan ve kişilerin 55 yaşına kadar
Medisave Hesaplarında bulundurmaları gereken asgari tutarı ifade etmektedir. Medisave Katkı Tavanı (MCC) ise, kişilerin herhangi bir zaman
noktasında Medisave Hesabına yapabilecekleri katkı tavanını ifade etmektedir. Eğer kişi, 55 yaşın altındaysa MCC üzerinde oluşan fazla tutar
CPF bünyesi altında bulunan Özel Hesaba transfer edilmektedir. Kişi 55
yaşın üstündeyse, MCC üzerinde oluşan fazla tutar Emeklilik Hesabına
transfer edilmektedir. 55 yaşına kadar, MMS 1 Temmuz 2011 itibariyle
36000 Singapur Doları seviyesindedir. MCC ise 1 Temmuz 2011 tarihi
itibariyle 41000 Singapur Doları seviyesindedir44.
Medisave Uygulamasında, kişinin ölümü halinde fonda biriken tutar
kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık harcamalarını finanse
etmek bakımından hak sahiplerine geçmektedir. Medisave aracılığıyla,
kişilerin hastane masrafları ve ciddi, kronik düzeyde olmayan ayakta
tedavi masrafları karşılanmaktadır45.
Medishield: Medishield Uygulaması, Singapur’da 1990 yılında uygulamaya konmuştur. Medisave Hesabı’nın pahalı maliyete sahip olan
hastalıkların finanse edilmesinde yetersiz kaldığı düşüncesinde hareketle oluşturulmuş bir tıbbi tasarruf hesabıdır. Büyük ve kronik hastalıklara
44 BORDA, s.58.
45 BORDA, s.58.
106
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
sağlanan sağlık hizmetleri bu program aracılığıyla finanse edilmektedir.
Pahalı hastane maliyetleri ve böbrek diyalizi ve kanser gibi yüksek maliyetlere sahip bulunan belli başlı ayakta tedavi masrafları, Medishield
Uygulaması ile finanse edilmektedir. Singapur Sağlık Bakanlığı ve CPF tarafından önerilmiş ve geliştirilmiş bir programdır. Hükümet, Medishield
Hesabı uygulamaya geçirildiğinde, Medisave Hesabı olanları Medishield
Hesabı’na dahil etmeyi teşvik etmiştir ve 75 yaşına kadar olan ve Medisave Hesabı kapsamında yer alan üyeler, eğer kendileri reddetmemişlerse Medishield Uygulaması’na dahil edilmişlerdir. Medishield Hesabı,
gönüllülük esası üzerine inşa edilmiştir. Risk paylaşımı ilkesi mevcuttur
ve primler yaş gruplarına göre farklılaşmaktadır. Yüksek yaş grupları için
yüksek düzeyde primler söz konusudur. Medishield Hesabı’na aktarılan
primlerin kaynağı Medisave Hesabı içerisinde yer alan fonlardır46.
Medishield Uygulaması ile birlikte Singapur’da uzun süren, yüksek
maliyetler içeren kronik hastalıkların tedavisi gerçekleştirilmektedir. Yüksek seviyelerdeki hastane masrafları ve uzun sürede oluşabilecek yüksek
risk taşıyan hastalıkların tedavisi, bu program bünyesinde finanse edilmektedir. Medisave Hesabının aksine, Medishield, risk paylaşımı esasına
göre inşa edilmiştir. Bu uygulamayla birlikte, Singapur’da toplum bireylerini tehdit eden yüksek risk düzeyine sahip hastalıkların pahalı maliyetleri, sistematik ve düzgün işleyen bir yapıda finanse edilmektedir.
Tablo 4: Medishield Uygulamasında Yaş Aralığına Göre Değişen
Prim Tutarları
YAŞ ARALIĞI
YILLIK PRİM TUTARI
1-30
31-40
41-50
51-60
61-65
66-70
71-73
74-75
76-78
79-80
81-83
84-85
33 $
54 $
114 $
225 $
332 $
372 $
390 $
462 $
524 $
615 $
1087 $
1123 $
Kaynak: www.moh.gov.sg.
46 HANVORAVONGCHAI, s.7.
107
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Yukarıdaki tablodan görüldüğü üzere Medishield Uygulamasında
oluşan yıllık prim tutarları, yaş aralığına göre, yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir. Yaş arttıkça Medishield Hesabına yatırılan prim
tutarlarında artış meydana gelmektedir. En düşük aralık olan 1-30 yaş
aralığında yıllık ödenen prim tutarı 33 $ düzeyinde iken, en yüksek yaş
aralığı olan 84-85 yaş aralığında yıllık ödenen prim tutarı 1123 $ düzeyindedir.
Medifund: Medifund Hesabı, toplumda yoksul durumda bulunan
ve sağlıkla ilgili harcamalarını gerçekleştirecek ekonomik güce sahip
olmayan kesimin sağlık harcamalarını finanse etmek için 1993 yılında
oluşturulan bir tıbbi tasarruf fonudur. Finansmanı devlet tarafından
karşılanmaktadır. Yoksul durumda bulunan ve yeterli ekonomik güçten
yoksun kişiler sağlık harcamalarıyla ilgili olarak Medifund’a müracaat
etmektedirler. 47 Başvurular, Hastane Medifund Komiteleri tarafından
değerlendirilmektedir ve böylece ekonomik açıdan zor durumda bulunan kişiler sağlık hizmetlerini talep etmeleri bakımından değerlendirilmektedirler.48
Medifund Uygulamasında önemli olan husus, belli başlı kişilerin
sağlık harcamalarını karşılama noktasında içerisinde bulunmuş oldukları ödeme gücü seviyelerinin düşük düzeyde oluşudur. Devlet, sağlık
maliyetlerini karşılayacak düzeyde olmayan kişilerin harcamalarını
Medifund aracılığıyla finanse etmektedir. Yeterli derecede gelir seviyesinden ve sağlık sistemine katlı yapabilme gücünden yoksun durumda
bulunan kişiler açısından oluşturulmuş bir uygulamadır. Kişilerin ekonomik durumlarını ve sağlık hizmetlerine ulaşımda adalet ilkesini göz
önüne alarak oluşturulmuş bir yapıdır.
6. TÜRKİYE’DE GENEL SAĞLIK SİGORTASI SİSTEMİNİN ETKİNLİĞİ
Türkiye’de sağlık sistemi genel sağlık sigortası sistemi ile finanse
edilmektedir. Genel sağlık sigortası, kişilerin ekonomik durumuna bakılmaksızın gelecekte meydana gelebilecek olan hastalık riskine karşı
toplumu oluşturan tüm bireylerin sağlık hizmetlerinden yaygın ve etkin
bir şekilde yararlanmasını sağlayan bir modeldir49. Türkiye’de sağlık sisteminin finansman yapısının etkinliğine bakıldığında, sağlık finansmanını etkileyen birçok faktörün varlığı göze çarpmaktadır. GSS öncesinde
ve sonrasında, Türkiye’de sağlık sisteminin finansmanını etkileyen faktörler, ekonomide uzun süreler içerisinde ortaya çıkan bir dizi yapısal
47 HSIAO, s.262.
48 HANVORAVONGCHAI, s.7.
49 ORHANER, Emine; “Türkiye’de Sağlık Hizmetleri Finansmanı ve Genel Sağlık Sigortası”, Ticaret
ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 2006, Sayı:1, s.13.
108
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
problemlerin yansımasıdır. Sistemi etkileyen idari ve yapısal faktörler,
Türkiye’nin ekonomik değişkenleri ve işgücü piyasalarının yapısal özelliklerinden etkilenmektedir. GSS’nin etkinliğini irdelemek bakımından
ekonomik yaşama ve işgücü piyasalarına ilişkin belli başlı sorunların incelenmesi gerekmektedir.
Kayıt dışı istihdam olgusu: Kayıt dışı istihdam, çalışanların yeterli
düzeyde çalışma standartlarına sahip olmadan, asgari yaş ve ücret haddi, fazla mesai ücreti ve işyeri standartları gibi hususlardaki düzenleme
ve uygulamalara itibar edilmeden, sosyal güvenlik ve diğer fonlarla ilgili
yükümlülükler yerine getirilmeden çalıştırıldığı bir istihdam türüdür50.
Türkiye açısından bakıldığında, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve diğer araştırma sonuçlarında belirtildiği gibi her iki kişiden biri kayıt dışı
olarak çalışmaktadır51. Bu oran, kayıt dışı istihdamın büyüklüğü açısından önemli bir orandır.
Kayıt dışı istihdamın mali, idari, ekonomik ve sosyal sebepleri mevcuttur. Nüfus artışı, işsizlik, iç göçler ve kentleşme, çocuk işçiliği, yüksek
enflasyon, piyasalarda rekabet edebilme gücü, ücretlerin üzerindeki
mali ve sosyal yükümlülüklerin fazla olması, kayıt dışı istihdamın nedenleri arasında gösterilmektedir52. Bu nedenler, ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte kayıt dışı istihdamın oluşumunda ve gelişmesinde en önemli sırayı almakta ve başat bir rol oynamaktadırlar.
Tablo 5: Türkiye’de Kayıt Dışı İstihdam Oranı
Yıl
Toplam
İstihdam
Herhangi Bir Sosyal
Güvenlik Kuruluşuna
Kayıtlı Olmayanlar
Kayıt Dışılık Oranı
2009 (Eylül)
22.020.000
10.025.000
% 45.5
2010 (Eylül)
22.972.000
10.101.000
% 43.9
2011 (Eylül)
24.749.000
10.600.000
% 42.8
Kaynak: İşgücü İstatistikleri, Türkiye – 2005 ve Sonrasına İlişkin Sonuçlar, www.
tuik.gov.tr.
50 CANDAN, Mehmet, Kayıt Dışı İstihdam, Yabancı Kaçak İstihdamı ve Toplumumuz Üzerindeki
Sosyo-Ekonomik Etkileri (Uzmanlık Tezi), T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Kurumu
Genel Müdürlüğü, Ankara, 2007, s.15.
51 CANDAN, s.18.; TÜİK, “Hanehalkı İşgücü Araştırması 2011 Eylül Dönemi Sonuçları”, www.tuik.
gov.tr, Erişim Tarihi: 27.12.2011
52 CANDAN, s.27.
109
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Eylül 2009 itibariyle Türkiye’de toplam istihdam düzeyi 22.020.000
düzeyindeyken, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanların sayısı 10.025.000 düzeyindedir. Aynı dönem itibariyle kayıt
dışılık oranı % 45.5 seviyesindedir. Eylül 2010 döneminde ise toplam
istihdam düzeyi 22.972.000 seviyesindeyken herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanların sayısı 10.101.000 düzeyindedir.
Bu dönemde kayıt dışı istihdam oranı ise % 43.9 seviyesindedir. Son
olarak, Eylül 2011 itibariyle toplam istihdam düzeyi 24.749.000 seviyesindeyken, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanların
sayısı 10.600.000 düzeyindedir. 2011 itibariyle kayıt dışılık oranı ise %
42.8 olarak gerçekleşmiştir. Görüldüğü üzere, yaklaşık olarak istihdam
edilen her iki kişiden biri kayıt dışı olarak çalıştırılmaktadır.
Kayıt dışı istihdamın hacminin yüksek oluşu, sosyal güvenlik sistemini ve sağlık sistemini prim toplama esasına göre düzenleyen Türkiye
ve benzeri ülkelerde finansal kaynakların yeterli derecede toplanamamasına ve sağlık finansmanı ile ilgili olarak belirlenen en önemli ilkelerden birisi durumunda olan adalet ilkesinin zedelenmesine neden
olmaktadır. Primlerin adalet ilkesine uygun bir biçimde toplanamaması
ve yetersiz düzeyde toplanması, topluma sunulan sağlık hizmetlerinin
finansmanında önemli derecede sorunlar ortaya çıkarmaktadır.
İşgücüne katılım oranının düşüklüğü: Türkiye’de hızı düşmekle birlikte artmaya devam eden nüfus, çalışabilir nüfusu da her yıl arttırmaktadır. Nüfus artışının devam etmesi, 15 yaş ve üzerinde bulunan çalışabilir nüfusun toplam nüfustan daha hızlı bir biçimde artmasına yol
açmaktadır. Bu durum, bir toplum için önemli bir fırsattır; buna karşılık,
istihdamın büyüme hacminin de çalışabilir nüfusta meydana gelen artışı karşılayabilmesi gerekmektedir. Türkiye’de işsizlik olgusu nedeniyle,
çalışma çağına gelmiş nüfustaki artış hızı işgücüne yansımamaktadır.
İşgücüne katılım oranı 1950’li yıllardan bu yana gerilemektedir. İşgücüne katılım oranı, AB ve OECD ülkeleri arasında % 70’ler düzeyindedir.
Türkiye OECD ülkeleri arasında en düşük işgücüne katılım oranına sahip
ülkedir53.
53 YENİMAHALLELİ, s.229-230
110
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
Tablo 6: Türkiye’de Yıllar İtibariyle İşgücüne Katılım Oranları
TÜRKİYE
İşgücüne Katılım Oranı (%)
YIL
2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
54.2 54.1 53.9 52.8 51.1 51.2 51.0 51.0 51.8 52.9 53.9
Kaynak: Labour Force Participation Rate, Labour Force Statistics, www.oecd.org.
İşgücüne katılım oranı, OECD ülkelerinin ortalaması ele alındığında
2005 yılında % 72.4, 2006 yılında % 72.8, 2007 yılında % 73, 2008 yılında % 73.4, 2009 yılında % 73.3 ve 2010 yılında % 73.4 düzeyindedir.
Buna karşılık Türkiye’de ise işgücüne katılım oranı aynı yıllar itibariyle
sırasıyla % 51.2, % 51, % 51, % 51.8, % 52.9 ve % 53.9 olarak gerçekleşmiştir54. Türkiye’de işgücüne katılım oranının düşük olması, sağlık sistemini finanse etmek için gerekli olan primlerin yeterli düzeyde toplanamamasına neden olmaktadır. Primlerin yetersiz düzeyde olması ise,
sağlık sisteminin finansmanının etkinliğini olumsuz yönde etkilemekte
ve finansal sürdürülebilirliği tehdit etmektedir.
İşsizlikteki artış: Türkiye’de işsizlik sorunu, ithal ikameci sanayileşme stratejisinin benimsendiği dönemden bu döneme kadar artan öneme sahip ekonomik ve sosyal bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
Günümüzde mevcut bulunan işsizlik sorunu esas olarak, 2001 yılında
gerçekleşen ekonomik kriz sonucunda % 10 seviyesini aşmasıyla başlamıştır55.
Türkiye’de işsizlik sorunu önemli ölçüde tarım dışında kendini hissettirmektedir. Kendi hesabına ve ücretsiz aile işçiliğinin yaygın olduğu
tarım sektöründe işsizlik oranının düşük seviyelerde oluşması beklenen
bir sonuçtur. Tarım sektöründe aile üyeleri birkaç saat için dahi olsa
işletmenin çalışmasına katkıda bulunmakta, bu durum, doğal olarak bu
kişilerin istihdam içinde sayılmasını gerekli kılmaktadır56.
Tablo 7: Türkiye’de Yıllar İtibariyle İşsizlik Oranları
TÜRKİYE
YIL
İşsizlik Oranı (%)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
10.8
11.1
10.9
10.5
10.5
11.2
14.3
12.1
9.1
Kaynak: Unemployment of Labour Force, www.oecd-ilibrary.org.
54 OECD, “Labour Force Participation Rate”, Labour Force Statistics, www.oecd.org., Erişim Tarihi: 24.01.2012
55 YENİMAHALLELİ, s.240.
56 YENİMAHALLELİ, s.241.
111
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
2003 yılından itibaren Türkiye’de işsizlik oranı verileri incelendiğinde
işsizlik oranının ortalama olarak % 10 seviyelerine gerçekleştiği görülmektedir. İşsizlik oranının yüksek oluşu, Türkiye’de istihdam içerisinde
yer alması gerekenden daha az sayıda kişinin istihdam içerisinde yer almasına yol açan bir problemdir. Bu durumun doğal bir sonucu olarak sosyal güvenlik sistemi ve sağlık sistemi de bu durumdan etkilenmektedir.
Toplanması gereken prim gelirlerinden daha az seviyede bir prim geliri
sağlık sistemi içerisinde yer almaktadır ve bu durum, sağlık sisteminin
finansal açıdan sürdürülebilir bir yapıya ulaşmasını engellemektedir.
Aktif pasif sigortalı oranındaki düşüş: Sağlık sistemine finansman
noktasından hareketle bakıldığında, aktif pasif oranı oldukça büyük bir
önem arz etmektedir. Dağıtım esasına dayalı olarak yapılanmış bir sosyal güvenlik sisteminde sigortalıların sayısının sistemden aylık alanların
sayılarına oranının sistemin aktüeryal dengesi için en az dört olması gerekmektedir. Dört çalışandan elde edilen sigorta primleri ile bir emeklinin aylığı finanse edilmelidir57.
Türkiye’de sistem, aktif pasif oranı ideal olarak kabul edilen değer
olan “dört” değerinden oldukça uzaktadır ve bu nedenle sistem finansman bakımından önemli derecede sorunlar yaşamaktadır. 2010 Eylül
itibariyle aktif pasif oranı % 1.82 düzeyinde gerçekleşmişken 2011
Ağustos itibariyle aktif pasif oranı % 1.88 ve son olarak 2011 Eylül ayı
itibariyle aktif pasif oranı % 1.90 düzeyinde gerçekleşmiştir.58
Sistemde uzun dönemler boyunca ortaya çıkan aktif pasif dengesinin bozulması ve bu oranın ideal kabul edilen orandan sapması, sosyal
güvenlik ve sağlık sisteminin finansman yapısının sürdürülebilirliğini
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle sağlık sistemi finansal açıdan etkin bir biçimde işlememektedir.
Ekonomik krizler: 1990’lı yılların başlarından bugüne dek dünya
genelinde ortaya çıkan finansal krizlerin şiddeti artmış ve bu krizler
giderek yaygınlaşmıştır. Artan finansal ve ekonomik krizler, istihdamın
korumasızlığını arttırmış, bu durumun sonucunda işsizlik oranlarında
artışlar ortaya çıkmıştır. Bu süreç Türkiye ekonomisini de etkilemiş ve
Türkiye’de ekonomik krizler sıkça görülmeye başlamıştır59.
57 GÜMÜŞ, Erdal, “Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemi:Mevcut Durum, Sorunlar ve Öneriler”,
SETA Analiz, Ağustos 2010, www.setav.org., s.12.
58 SOSYAL GÜVENLİK KURUMU, Aylık İstatistik Bülteni, Eylül 2011, Aktüerya ve Fon Yönetimi
Daire Başkanlığı, s.5.
59 ÖZSUCA, Şerife, “Küreselleşme ve Sosyal Güvenlik Krizi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi,
Nisan-Haziran 2003, Cilt:58, No:2, s.142.
112
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
Türkiye, 1990-2001 dönemi arasında üç kriz yaşamıştır. Ortaya çıkan
bu krizler Türkiye’de ekonomik ve sosyal istikrarı olumsuz yönde etkilemişlerdir. Daha sonraki dönemde, 2002-2005 dönemi arasında reel
olarak ortalama % 7.8 oranında büyüyen ekonomi, 2006 yılından günümüze doğru gelindiğinde istikrarsız bir yapı sergilemiştir60
Tablo 8: Türkiye’de Yıllar İtibariyle Reel Büyüme Oranları
TÜRKİYE
YIL
Reel Büyüme Oranları (%)
2006
2007
2008
2009
2010
2011
6.9
4.7
0.7
- 4.8
9.0
7.4
Kaynak: Real Gross Domestic Product – Percentage Change Over Previous Period, www.oecd-ilibrary.org.
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere 2006 yılından 2011 yılına kadar geçen sürede istikrarsız bir yapıda bulunan reel büyüme oranları
göze çarpmaktadır. Ekonomik krizlerin ve istikrarsız büyümenin neden
olduğu işsizlik, kayıt dışılık, ekonomik istikrarsızlık gibi olgular, sosyal
güvenlik sisteminin ve dolayısıyla sağlık sisteminin finansal yapısını ve
prim gelirlerini olumsuz yönde etkilemiştir.
Tüm bu anlatılanlara ilaveten daha önceki dönemlerde emekliliğe
hak kazanma yaşının nispeten düşük tutulması, prim tahsilat oranının düşük olması ve prim tahsilat sorunlarına çözüm bulunamaması,
prim karşılığı olmayan ödemelerin sosyal güvenlik kuruluşları kaynaklarından karşılanması, kurumsal ve yönetsel sorunlar gibi nedenlerden
dolayı, sosyal güvenlik sistemi ve dolayısıyla sağlık finansman sistemi
olumsuz yönde etkilenmiştir61.
Yukarıdaki paragraflarda değinilen işgücü piyasalarına ilişkin sorunlar ve yaşanan ekonomik krizler sonucunda Türkiye’de sağlık sistemi
finansman bakımından ciddi yetersizlikler yaşamaktadır. Kayıt dışı istihdam, işsizlik, aktif pasif sigortalı oranındaki düşüş ve ekonomik krizler
sonucu sağlık sisteminin finansmanı olumsuz yönde etkilenmiştir. 2009
yılında prim gelirlerinin sağlık ödemelerini karşılama oranı % 68 düzeyindeyken, 2010 yılında bu oran % 74 seviyesindedir62. Prim gelirleri,
sağlık ödemelerini finanse etme noktasında yetersiz düzeyde gerçekleşmektedir.
60 YENİMAHALLELİ, s. 245.
61 GÜMÜŞ, s.16.
62 SOSYAL GÜVENLİK KURUMU, s.53., (Sağlık prim gelirleri % 12.5 olarak hesaplanmıştır).
113
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sağlık finansman sistemine yapılan harcamalar düzeyinde bakıldığında da belli başlı noktalarda etkin olmayan, giderleri arttıran ve verimsiz yapıdaki uygulamalar mevcuttur. Ayaktan teşhis ve tedavi hizmetlerinin verildiği birinci basamak sağlık hizmetlerine yönelik olarak
oluşturulmuş olan planlama ve hizmet sunumunun yetersizliği nedeniyle bu kuruluşlar verimli bir biçimde çalışmamaktadırlar. Bu durumun
doğal bir sonucu olarak yataklı tedavi hizmetlerinin maliyetleri olumsuz
yönde etkilenmektedir63. Koruyucu sağlık hizmetlerine verilen önemin
düşük düzeyde tutulması nedeniyle hem bu hizmetler topluma etkin
bir biçimde sunulamamaktadır, hem de ayakta ve yatarak tedavi hizmetlerinin maliyetleri yüksek seviyelere ulaşmaktadır. Bu durum, genel
olarak sağlık hizmetlerinin topluma sunulmasında ve sağlık hizmetlerinin finansmanı açısından bakıldığında etkin olmayan ve verimsiz bir
tablonun oluşmasına büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır.
Tablo 9: Türkiye’de Yıllar İtibariyle Hastane Fatura Bilgileri
YILLAR
MÜRACAAT SAYISI
(BİN ADET)
FATURA TUTARI (BİN TL)
AYAKTAN
YATARAK
AYAKTAN
YATARAK
2008
206.807
9.366
7.056.678
6.463.523
2009
234.821
7.961
7.763.182
6.337.802
2010
262.051
7.904
9.040.463
7.215.886
2011
(Mayıs)
127.217
3.819
4.514.970
3.576.669
Kaynak: SGK Aylık İstatistik Bülteni, Eylül 2011, s.43.
Yukarıdaki tabloya bakıldığında, ayakta tedavi hizmetlerine müracaat edenlerin sayısı ile yatarak tedavi hizmetlerine müracaat edenlerin
sayısında yıllar itibariyle önemli derecede farklılıklar olmasına karşın,
ayakta tedavi hizmetleri ile yatarak tedavi hizmetlerinin fatura tutarları birbirine oldukça yakındır. Yatarak tedavi hizmetlerine başvuranların
sayısı ayakta tedavi hizmetlerine başvuranların sayısına oranla oldukça
düşüktür buna karşın yatarak tedavi hizmetlerinin maliyeti yüksek seviyededir. Ayakta teşhis ve tedavi hizmetlerinin planlaması ve hizmet
sunumunun yetersizliği nedeniyle yatarak tedavi hizmetlerinin maliyeti
yüksek seviyelerde oluşmaktadır. Bu durum, sağlık harcamaları açısından etkin olmayan ve verimsiz bir durum yaratmakta ve sağlık finansman yapısında gider arttıran bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır.
63 DPT, “8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Sağlık Hizmetlerinde Özel Etkinlik İhtisas Komisyonu Raporu”, s, 127., http://ekutup.dpt.gov.tr/saglik. Erişim Tarihi: 27.02.2012.
114
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
7. TÜRKİYE İÇİN SAĞLIK FİNANSMAN MODELİ ÖNERİSİ
Bir önceki bölümde Türkiye’de işgücü piyasalarına ilişkin temel
sorunların ve yaşanan ekonomik krizlerin sosyal güvenlik sistemi ve
dolayısıyla sağlık sisteminin finansman yapısını olumsuz olarak etkilediğinden ve sağlık sistemi için toplanan gelirlerin sağlık ödemelerini
karşılama noktasında yetersiz düzeyde kaldığından söz edilmişti. Özellikle Türkiye’de sağlık finansman sistemi içerisinde elde edilen sağlık
prim gelirlerinin ve sağlık giderlerinin yaş bazında dağılımı yapıldığında, çeşitli yaş grupları itibariyle finansman yetersizliği açıkça ortaya
çıkmaktadır. Bu noktadan hareketle bu bölümde, 2010 yılı Aralık ayı
itibariyle 4/a sigortalılarının sağlık prim gelirlerinin ve sağlık giderlerin
yaş bazında dağılımı farklı yaş grupları itibariyle analiz edilecektir. Bu
döneme ilişkin yaş bazında oluşan gelir – gider dengesi, çalışmanın sonunda yer alan EK 1’de tablo halinde yer almaktadır.
Grafik 1: 2010 Aralık İtibariyle 4/a Sigortalılarının 0 – 75+ Yaş
Aralığında Sağlıkla İlgili Gelir – Gider Dengesi
0 - 75+ YAŞ ARALIĞINDA GELİR - GİDER DENGESİ
25.000.000
20.000.000
BİN TL
15.000.000
GELİR
10.000.000
GİDER
5.000.000
0
0 - 75+
YAŞ ARALIĞI
2010 Aralık dönemi itibariyle 4/a sigortalılarının yaş bazında sağlıkla ilgili prim gelirleri ve toplam sağlık giderleri gelir – gider dengesi
çerçevesinde analiz edildiğinde64 0 – 75+ yaş aralığında sağlıkla ilgili
toplanan prim geliri 16.950.060 Bin TL seviyesinde gerçekleştiği görülmekteyken, toplam sağlık giderinin 21.275.336 Bin TL seviyesinde
64 1- 4/a sigortalı verileri yaş bazında, SGK, Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğü, Elektronik Yayın
ve Bilgi Dağıtım Daire Başkanlığı’ndan temin edilmiştir. Sağlık harcaması (gider) verileri, sistemden yaş bazında kişi başına düşen sağlık harcamalarının elde edilmesi ve kişi başına düşen
sağlık harcamalarının yine sistemden elde edilen 4/a sigortalı kapsamıyla çarpılması yoluyla
elde edilmiştir. Yaş bazında sağlık prim gelirleri, 4/a kapsamındaki sigortalılar çerçevesinde
ele alınmıştır ve sistemden temin edilmiştir.
2- 4/b ve 4/c sigortalılarının prime esas kazanç verilerinin sağlıklı olmayışı nedeniyle bu sigortalılar analiz dışında bırakılmış ve 4/a sigortalılarının gelir – gider bazında analizi yapılmıştır.
3- Sağlık gelir – gider dengesinin yaş bazında analizi EK 1’de yer almaktadır.
115
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
gerçekleştiği görülmektedir.. 0 – 75+ yaş grubunda yer alan sigortalılar,
bir başka deyişle 4/a sigortalılarının tümü açısından bakıldığında prim
gelirleri sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz kalmaktadır.
Grafik 2: 2010 Aralık İtibariyle 4/a Sigortalılarının 0 – 20 Yaş
Aralığında Sağlıkla İlgili Gelir – Gider Dengesi
0 -20 YAŞ ARALIĞINDA GELİR - GİDER DENGESİ
4.000.000
3.000.000
GELİR
BİN TL 2.000.000
GİDER
1.000.000
0
0 - 20
YAŞ ARALIĞI
0 – 20 yaş aralığına bakıldığında ise, sağlıkla ilgili bu yaş grubunda
elde edilen prim gelirleri 392.586 Bin TL seviyesindeyken, sağlık gideri
3.605.495 Bin TL seviyesinde gerçekleşmiştir. Prim gelirleri açısından
bakıldığında, 18 yaşına kadar prim gelirlerinin toplamı “0” olarak gerçekleşmiştir. 18 yaşından itibaren kişilerin işgücü piyasalarında aktif
olarak çalışmaya başlamaları ile birlikte prim gelirleri artmaya başlamaktadır. 18 – 20 yaş aralığında gelir – gider dengesi negatif çıkmaktadır. Bu durumun sebebi ise, erkeklerin askerlik görevini ifa etmeleridir.
20 yaşından itibaren gelir – gider dengesi pozitif olarak gerçekleşmeye
başlamaktadır.
Grafik 3: 2010 Aralık İtibariyle 4/a Sigortalılarının 0 – 44 Yaş
Aralığında Sağlıkla İlgili Gelir – Gider Dengesi
0 - 44 YAŞ ARALIĞINDA GELİR - GİDER DENGESİ
15.000.000
10.000.000
GELİR
BİN TL
GİDER
5.000.000
0
0 - 44
YAŞ ARALIĞI
116
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
0 – 44 yaş aralığında ise, prim geliri 14.708.374 Bin TL düzeyinde
gerçekleşmişken, belirtilen yaş aralığında sağlık gideri 9.662.720 Bin TL
olarak gerçekleşmiştir. 0 – 44 yaş aralığında prim gelirleri sağlık ödemelerini yeterli derecede karşılamaktadır. Kişilerin belirtilen yaş aralığında
işgücü piyasalarında aktif olarak çalışıyor olmaları ve bağımlı nüfusun
çok yüksek oranda artış göstermemesi, sağlık giderlerinin yüksek düzeylerde gerçekleşmemesi nedeniyle prim gelirleri sağlık giderlerini
karşılayabilmektedir.
Grafik 4: 2010 Aralık İtibariyle 4/a Sigortalılarının 45 – 75+ Yaş
Aralığında Sağlıkla İlgili Gelir – Gider Dengesi
45 - 75+ YAŞ ARALIĞINDA GELİR - GİDER DENGESİ
12.000.000
10.000.000
8.000.000
BİN TL
GELİR
6.000.000
4.000.000
2.000.000
0
GİDER
45 - 75+
YAŞ ARALIĞI
45 – 75+ yaş aralığına bakıldığında ise, sağlık prim geliri 2.241.685
Bin TL seviyesinde gerçekleşmişken, sağlık gideri 11.612.615 Bin TL düzeyinde gerçekleşmiştir. Belirtilen yaş aralığında sağlık prim gelirinde
gözle görülür bir biçimde düşüş meydana gelmiştir. Özellikle 0 – 44 yaş
aralığı ile kıyaslandığında 45 – 75+ yaş aralığında yer alan kişilerden
işgücü piyasalarında aktif durumda bulunanların çeşitli sebeplerle (maluliyet, emeklilik, vb.) pasif duruma geçmeleri nedeniyle prim gelirleri
azalmıştır. Buna karşılık, bu yaş aralığında yaşlılık, malullük vb. sebeplerden dolayı sağlık gideri artmıştır. 45 – 75+ yaş aralığında gerçekleşen
sağlık giderinin tutarı, tüm 0 – 75+ yaş aralığındaki sigortalıların sağlık
giderinin % 55’i seviyesindedir. Belirtilen yaş aralığında sağlık gideri artmasına rağmen prim geliri düşmektedir. Gelir – gider dengesi negatif
yönde olacak şekilde oldukça yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir.
Sonuç olarak bakıldığında, 2010 Aralık dönemi itibariyle sağlık prim
geliri sağlık gideri dengesine bakıldığında toplamda prim gelirleri sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz kalmaktadır. Özellikle, 45
– 75+ yaş aralığında sağlık gideri önemli derecede artış göstermektedir
ve belirtilen yaş aralığında elde edilen sağlık prim geliri de oldukça dü-
117
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
şük düzeydedir. Bu yaş aralığındaki negatif yöndeki gelir – gider dengesinin büyüklüğü gözden kaçmamaktadır. 45 – 75+ yaş aralığında sağlık
gideri önemli derecede yükselmesine karşın, mevcut sistemde yaş düzeyindeki artışa bağlı olarak artan oranda prim uygulaması mevcut bulunmamaktadır. Bu durumun varlığı, prim gelirlerinin sağlık giderlerini
karşılaması noktasında yetersiz kalmasına neden olmaktadır.
Türkiye’de işgücü piyasalarından kaynaklanan sorunların ve ekonomik krizler nedeniyle oluşan istikrarsız ekonomik yapının varlığı, ayaktan tedavi hizmetlerine gerekmediği halde sıkça başvurulması ve ayaktan tedavi hizmetlerinin planlanmasında ve örgütlenmesinde oluşan
sorunlar nedeniyle yatarak tedavi hizmetlerinin maliyetinin yüksek seviyede olması ve mevcut sistemde özellikle 45 – 75+ yaş aralığında yaş
düzeyindeki artış dikkate alındığında, prim oranlarında artışı esas alan
düzenlemenin var olmaması nedenlerinden dolayı sağlık sisteminde
prim gelirleri sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz düzeyde
kalmaktadır. Yapılan değerlendirmeler ışığında, Türkiye için iki sütuna
dayalı bir sağlık finansman modeli önerilmektedir. Modelin ilk sütununda, tıbbi tasarruf hesapları yer almaktadır. Daha önceki bölümlerde
değinildiği üzere tıbbi tasarruf hesapları, kişilerin sağlıkla ilgili harcamalarını karşılamaları amacıyla gelirlerinin bir kısmını yaş düzeyindeki
ve gelirdeki artışa bağlı olarak artan oranda tasarruf ettikleri tıbbi hesaptır. Özellikle son yıllarda sağlık harcamalarında maliyet kontrolünü
sağlamak ve sağlıkla ilgili olarak kaynak hareketliliğini sağlamak amacıyla önerilen bir uygulamadır. Son dönemlerde sağlık harcamaları dünya genelinde önemli ölçülerde artış gösterdiği için gelecekte gerçekleşmesi ihtimal dahilinde bulunan sağlıkla ilgili risklere karşı geliştirilen bir
modeldir. Bu modelin Türkiye için önerilmesinin arkasında yatan ana
düşünce özellikle 45 – 75+ yaş aralığında yer alan kişilerin sağlık giderlerinin yüksek düzeyde oluşması ve yaşa bağlı olarak artış göstermesi, buna karşılık mevcut sağlık sisteminde yaş düzeyindeki artışa bağlı
olarak artan düzeyde prim oranlarının yer almamasıdır. Tıbbi tasarruf
hesabı modeliyle kişilerin uzun süreler gerektirmeyen, kronik yapıda
bulunmayan ayakta tedavi giderleri karşılanacaktır. Kişilerin tasarrufları
yaş düzeyindeki artışa bağlı olarak artacaktır; kişilerin yaşı arttıkça tıbbi
tasarruf hesapları için ödeyecekleri prim oranı da artacaktır. Bu uygulamanın sebebi, sağlık harcamalarının belli yaş grubunda yaşa bağlı olarak artmasıdır. Birinci sütunu oluşturan tıbbi tasarruf hesapları, herkes
için zorunlu yapıda olacaktır. Herkes, gelirlerinin bir kısmın kendilerinin
ve ailelerinde bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sağlık harcamalarını finanse etmek için zorunlu olarak tasarruf edeceklerdir. Bu model,
özelikle gerekmediği halde sık olarak sağlık kurumlarına müracaat edilmesinin engellenmesi açısından da önemlidir.
118
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
Tıbbi tasarruf hesapları modeliyle elde edilen tasarruflar, sağlık harcamaları dışındaki harcamalar için kullanılmayacaktır. Kişiler, gerçekleşen ve gelecekte gerçekleşme ihtimali bulunan ayakta tedavi masraflarını tıbbi tasarruf hesapları ile karşılayacaklardır. Sağlık harcamalarını
finanse etmek için yapılan tasarruflar, vergiden muaf durumda bulunacaktır. Kişinin ölümü halinde tıbbi tasarruf hesabında bulunan finansal
kaynak, bakmakla yükümlü olduğu kişilere aktarılacak; kişinin bakmakla yükümlü bulunduğu kimse mevcut bulunmuyorsa finansal kaynak
devlet hazinesine geçecektir.
Modelin ikinci sütununda ise GSS yer alacaktır. Model içerisinde
GSS, ciddi ve kronik düzeyde bulunan kanser, şeker, böbrek yetmezliği
ve benzer hastalıkların tedavi harcamalarını, yatarak gerçekleştirilen
tedavi harcamalarını, uzun süre gerektiren ve zaman alan rehabilitasyon hizmetlerini ve toplumda ödeme gücünden yoksun durumda bulunan kişilerin sağlık ödemelerini karşılayacaktır. Modelde önemli olan
nokta, ciddi ve kronik rahatsızlıkların ve yüksek maliyet içeren rahatsızlıkların tedavisi harcamalarının, ödeme gücünden yoksun durumda
bulunan kişilerin sağlıkla ilişkili harcamalarının GSS sistemi içerisinde
yer almasıdır. Daha önce de belirtildiği üzere kronik ve ciddi düzeyde
olmayan ayakta tedavi harcamaları birinci sütunu oluşturan tıbbi tasarruf hesapları modeli ile gerçekleştirilecektir.
Tıbbi tasarruf hesapları ve GSS modeli üzerinde inşa edilen iki sütunlu modelin Türkiye için önerilmesinin arkasında yatan gerekçe, özellikle
mevcut sistemin belli yaş aralığında (45 – 75+) artan sağlık harcamalarını finanse etmek bakımından yetersiz kalması, yaştaki artışa bağlı
olarak artan sağlık harcamalarına uygun yapıda olmayan bir finansman
modelini benimsemesidir. İki sütunlu bir finansman modeli, özellikle
sağlık harcamalarını finanse etme noktasında ciddi sıkıntılar yaşayan
Türkiye için maliyetlerin kontrolünü sağlaması, sağlık finansman sistemi için ilave kaynak yaratması, kaynak hareketliliğini yeterli düzeyde
sağlaması ve uzun vadede gerçekleşmesi beklenen sağlık problemlerine bağlı finansal riskler için kaynak yaratması bakımından önemli ve
gereklidir. Özellikle mevcut GSS uygulamasının her yaş grubundan ve
gelir düzeyinden aynı oranda prim alması, buna karşın Türkiye’de 45 –
75+ yaş aralığında sağlık giderlerinin önemli derecede artış göstermesi,
etkin ve verimli bir sağlık finansman sistemi için iki sütunlu ve yaş değişimini temel alan bir finansman modelini gerekli kılmaktadır.
119
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
8. SONUÇ
Türkiye’de sağlık sistemi, uzun yıllar boyunca çeşitli sosyal, ekonomik ve yönetsel problemlerin varlığı sonucu etkinlikten ve verimlilikten uzak bir yapı içerisinde bulunmaktadır. Kayıt dışı istihdamın yüksek
düzeyde oluşu, işgücüne katılım oranının düşüklüğü, işsizlik oranında
meydana gelen artışlar, aktif pasif sigortalı oranındaki düşüş, özellikle
1990’lardan günümüze kadar geçen sürede yaşanan ekonomik krizler
ve bu krizlerin sonucunda ortaya çıkan kırılgan ekonomik yapı, sağlık
sisteminin finansman yapısını olumsuz yönde etkilemiştir. Sistem sürekli olarak finansman açığı ile karşı karşıya kalmıştır. Tüm bu sayılanlara ilave olarak, önceki dönemlerde emekliliğe hak kazanma yaşının
nispeten düşük tutulması, prim tahsilat oranının düşük olması ve prim
tahsilatıyla ilgili sorunlara çözüm bulunamaması, prim karşılığı olmayan
ödemelerin sosyal güvenlik kuruluşlarının kaynaklarından karşılanması,
yönetsel ve kurumsal problemler, finansman sorunlarının büyümesine
katkıda bulunan diğer gelişmelerdir. Bu problemlerin doğal bir sonucu
olarak sağlık için toplanan gelirlerin sağlık ödemelerini karşılama oranı
yeterli ve sürdürülebilir bir düzeye ulaşamamıştır. Ortaya çıkan finansman açığı, her yıl devlet bütçesinden yapılan katkılarla denk duruma
gelmektedir.
Sağlık sisteminin yönetimi, planlaması ve örgütlenmesine bakıldığında belli başlı problemlerin varlığı göze çarpmaktadır. Ayaktan teşhis
ve tedavi hizmetlerinin gerçekleştiği birinci basamak sağlık hizmetlerine yönelik olarak oluşturulmuş olan planlama ve hizmet sunumunun
yetersizliği sebebiyle, bu kuruluşlar verimli bir biçimde çalışmamakta ve bu durumun sonucunda yataklı tedavi hizmetlerinin maliyetleri
olumsuz yönde etkilenmektedir. Koruyucu sağlık hizmetlerine verilen
önemin düşük düzeyde tutulması nedeniyle ayaktan ve yatarak gerçekleştirilen sağlık hizmetlerine yapılan harcama tutarları oldukça yüksek
seviyelere ulaşmıştır. Türkiye’de ayakta tedavi hizmetlerine müracaat
edenlerin sayısı yatarak tedavi hizmetlerine müracaat edenlerin sayısından oldukça fazla düzeyde olmasına karşın ayakta tedavi hizmetleri ile yatarak tedavi hizmetlerinin maliyetleri yaklaşık olarak birbiriyle
aynı seviyededir. Dolayısıyla, sağlık hizmetlerinin maliyetleri yüksek
seviyelere ulaşmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde tüm sağlık hizmetleri için harcanan tutarın % 15’i
sosyal güvenlik kuruluşları tarafından karşılanan ilaç tüketimini oluşturmaktadır. Türkiye’de ise 2010 verilerine göre SGK tarafından karşılanan
ilaç tüketiminin toplam sağlık giderlerine oranı yaklaşık olarak % 44
seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu oran, ilaç tüketiminin sosyal güvenlik
120
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
kuruluşları tarafından karşılaştırması yapıldığında, gelişmiş ülkelere kıyasla oldukça yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir.
Bir başka önemli husus ise, Türkiye’de 2010 yılı itibariyle yaş bazında 4/a sigortalılarına ilişkin sağlık prim gelirleri ve sağlık giderlerinin
dağılımı incelendiğinde, 0 – 75+ yaş grubunda sağlık prim gelirlerinin
sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz kaldığı görülmektedir.
Özellikle, 45 – 75+ yaş aralığında sağlık prim gelirleri ile sağlık giderlerinin dağılımına bakıldığında, sağlık giderleri önemli derecede artış
göstermiştir. Buna karşılık, sağlık prim gelirleri de düşük bir seviyede
gerçekleşmiştir. Sağlık giderlerinde 45 – 75+ yaş aralığında önemli derecede artış olmasına rağmen (2010 itibariyle toplam sağlık giderlerinin % 55’i), mevcut sağlık finansman sisteminde yaş düzeyindeki artışa
bağlı olarak artan oranlı olarak uygulanan prim uygulaması söz konusu
değildir. Belli bir yaş aralığında yaş düzeyinin artması ile birlikte artış
gösteren sağlık giderlerine karşılık sabit oranda prim alınması, sağlık
sisteminde gelirlerin sağlık giderlerini karşılamasında önemli derecede
sorunlar yaratmaktadır. Bu durum, finansman yapısına yeterli düzeyde
kaynağın girişini engellemektedir ve sağlık sisteminin finansman yapısının sürdürülebilirliğini olumsuz yönde etkilemektedir.
Sonuç itibariyle, Türkiye’de belli bir yaş aralığında sağlık ödemelerinin yaş düzeyine bağlı olarak önemli derecede artış göstermesi (45
-75+), buna karşılık sağlıkla ilgili elde edilen finansal kaynakların yetersiz düzeyde oluşu, Türkiye’nin işgücü piyasalarından, ekonomik yapısından ve çeşitli yönetsel ve kurumsal sorunlardan kaynaklanan faktörler
nedeniyle sağlık için elde edilen finansal kaynakların yetersiz düzeyde
oluşu, sağlık finansman sisteminde gelir – gider dengesinin bozulmasına neden olmuştur ve sistemin finansal yapısının sürdürülebilirliğini
olumsuz yönde tehdit etmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada Türkiye’de
sağlık sistemi için yeni bir finansman modeli önerisinde bulunulmaktadır. Model, iki sütundan oluşmaktadır. Birinci sütunda, kişilerin ciddi,
kronik düzeyde olmayan ve yüksek maliyet içermeyen ayakta gerçekleştirilen tedavi masrafları, tıbbi tasarruf hesapları modeli ile gerçekleştirilecektir. Bu modelde kişiler, kendilerinin ve bakmakla yükümlü bulundukları kişilerin sağlıkla ilgili giderlerini karşılamak amacıyla
gelirlerinin bir kısmını, yaş düzeyindeki artışa bağlı olarak artan prim
oranları yoluyla tasarruf edeceklerdir. Kişiler, tıbbi tasarruf hesaplarını,
sadece sağlık giderlerini karşılamak amacıyla kullanabileceklerdir. Model, zorunlu bir yapıda olacaktır ve gerçekleştirilen tasarruflar, vergiden
muaf tutulacaktır. Gelirin tasarruf edilecek kısmı, sağlık harcamalarının yaş düzeyine bağlı olarak artması nedeniyle yaşa bağlı olarak ar-
121
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
tan oranlarda olacaktır. Kişinin ölümü halinde, tıbbi tasarruf hesabında
biriken tutar varsa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, eğer bakmakla
yükümlü olduğu kişi ya da kişiler mevcut değilse devlet hazinesine geçecektir.
Modelin ikinci sütununu ise, GSS sistemi oluşturacaktır. Ciddi düzeyde bulunan, kronik hastalıkların (kanser, böbrek yetmezliği, fiziksel ve zihinsel engel) tedavisi, GSS sistemi içerisinde toplanan primler
yoluyla finanse edilecektir. Toplumda ödeme gücü bulunmayan, gelir
desteğinden yoksun bulunan kişilerin sağlıkla ilgili giderleri de, ikinci
sütun tarafından finanse edilecektir. Yatarak gerçekleştirilen tedaviler,
uzun dönem boyunca devam eden rehabilitasyon hizmetleri, ikinci sütun tarafından finanse edilecektir. Türkiye için iki sütun üzerine inşa
edilen bir finansman modelinin önerilmesinin sebebi, özellikle belli bir
yaş aralığında sağlık harcamalarının artması, bir başka deyişle yaş düzeyindeki artışla birlikte sağlık giderlerinin artmasına karşılık toplanan gelirlerin yetersiz kalması ve elde edilen finansal kaynakların sağlık ödemelerinin karşılama noktasında yetersiz düzeylerde kalmasıdır. Gerek
maliyet kontrolü sağlaması, gerek özellikle ayakta tedavi hizmetlerine
gerekmediği halde müracaat etmeyi önlemesi ve gerekse de uzun dönemde gerçekleşme ihtimali bulunan sağlıkla ilgili finansal risklere karşı
koruma ve tedbir sağlaması nedeniyle, tıbbi tasarruf hesapları modeli,
ciddi ve kronik düzeyde olmayan hastalıkların maliyetinin karşılanması ve sağlık finansman sistemleri içerisinde mevcut sistemlere yeni bir
alternatif olarak gösterilmesi nedeniyle modelin bir ayağı olarak önerilmektedir.
122
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
KAYNAKÇA
KİTAPLAR:
CANDAN, Mehmet, Kayıt Dışı İstihdam, Yabancı Kaçak İstihdamı ve Toplumumuz
Üzerindeki Sosyo-Ekonomik Etkileri (Uzmanlık Tezi), T.C. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı İş Kurumu Genel Müdürlüğü, Ankara, 2007.
CARRIN, Guy; JAMES, Chris; Reaching Universal Coverage Via Social Health Insurance:
Key Design Features In The Transition Period, WHO Press, Geneva, 2004.
ÇELİKAY, Ferdi; Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı Açısından Genel
Sağlık Sigortası Sisteminin Etkinliği ve Geleceği (Yüksek Lisans Tezi), Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir, 2009.
EVANS, Robert; “Financing Health Care: Taxation and the Alternatives”, Derleyen:
MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERAS, Josep; KUTZIN, Joe; Funding
Health Care: Options For Europe, Open University Press, BuckinghamPhiladelphia, 2002.
GOTTRET, Pablo; SCHIEBER, George; Health Fınancing Revisited, The World Bank,
Washington, 2006.
HANVORAVONGCHAI, Piya; Medical Saving Acoounts: Lessons Learned From
International Experience, WHO Press, Discussion Paper No:52, 2002.
JONSSON, Bengt; MUSGROVE, Philip; “Government Financing of Health Care”;
Derleyen:SCHIEBER, George J.; Innovations In Health Care Financing, The
World Bank Publications, Washington, 1997.
KUTZIN, Joseph; Health Financing Policy: A Guide For Decision-Makers, WHO
Press, 2008.
MARCO, Mariano; Italy and Sweden: A Comperative Analysis of Financing and
Health Services Provision (Master’s Thesis), Department of Economics and
Informatics, University West Trollhattan, Sweden, 2010.
MAYNARD, Alan; DIXON, Anna; “Private Health Insurance And Medical Saving
Accounts:Theory And Practice”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna;
FIGUERSA, Josep; KUTZIN, Joe, Funding Health Care:Options For Europe,
Open University Press, Buckingham-Philadelphia, 2002.
MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; “Funding Health Care: An Introduction”,
Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERAS, Josep; KUTZIN, Joe;
Funding Health Care: Options For Europe, Open University Press, BuckinghamPhiladelphia, 2002.
NORMAND, Charles; WEBER, Axel; Social Health Insurance: A Guidebook For
Planning, WHO Press, 1994.
SAVEDOFF, William; Tax-Based Financing For Health Systems:Options And
Experiences, WHO Press, Geneva, 2004.
THOMSON, Sarah; FOUBISTER, Thomas; MOSSIALOS, Elias; Financing Health
Care In The European Union, Printed in the European Union, 2009.
ÜNSAL, Erdal, Mikro İktisat, İmaj Yayınları, Ankara, 2007.
WORLD HEALTH ORGANISATION; The World Health Report: Health Systems
123
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Financing: The Path To Universal Coverage, WHO Press, Geneva, 2010.
YENİMAHALLELİ-YAŞAR, Gülbiye; Sağlığın Finansmanı ve Türkiye İçin Sağlık
Finansman Modeli Önerisi (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 2007.
YILDIRIM, Hasan Hüseyin; YILDIRIM, Türkan; Avrupa Birliği Sağlık Politikaları ve
Türkiye, İmaj Yayınları, Ankara, 2011.
YILDIRIM, Savaş; Sağlık Hizmetlerinde Harcama ve Maliyet Analizi (Uzmanlık Tezi),
Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü, Ankara, 1994.
MAKALELER:
BORDA, Marta; “Medical Savings Accounts – In Search of an Alternative Method
of Health Care Financing in European Countries, Business And Economic
Horizons, Eylül 2011, 6(3).
BUNCE, Victoria Craig; “Medical Savings Accounts: Progress And Problems Under
HIPAA”, Policy Analysis, 8 Ağustos 2011, No:411.
HSIAO, William C. “Medical Savings Accounts: Lessons From Singapore”, Health
Affairs, Summer 1995.
İSTANBULLUOĞLU, Hakan; GÜLEÇ, Mahir; OĞUR, Recai; “Sağlık Hizmetlerinin
Finansman Yöntemleri”, Dirim Tıp Gazetesi, 2010, 85. Sayı.
ORHANER, Emine; “Türkiye’de Sağlık Hizmetleri Finansmanı ve Genel Sağlık
Sigortası”, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 2006, Sayı:1.
ÖZSUCA, Şerife, “Küreselleşme ve Sosyal Güvenlik Krizi”, Ankara Üniversitesi SBF
Dergisi, Nisan-Haziran 2003, Cilt:58, No:2.
SEKHRI, Neelam; SAVEDOFF, William; “Reguulating Private Health Insurance To
Serve The Public Interest:Policy Issues For Developing Countries”, International
Journal Of Health Planning and Management, 2006, Cilt:21.
DİĞER KAYNAKLAR:
“Contribution Rates In 2011”, www.cpf.gov.sg.
CANDAN, s.18.; TÜİK, “Hanehalkı İşgücü Araştırması 2011 Eylül Dönemi Sonuçları”,
www.tuik.gov.tr.
DPT, “8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Sağlık Hizmetlerinde Özel Etkinlik İhtisas
Komisyonu Raporu”, s, 127., http://ekutup.dpt.gov.tr/saglik .
GÜMÜŞ, Erdal, “Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemi:Mevcut Durum, Sorunlar ve
Öneriler”, SETA Analiz, Ağustos 2010, www.setav.org.
OECD, “Labour Force Participation Rate”, Labour Force Statistics, www.oecd.org.
SCHREYOGG, Jonas; KIN, Lim Meng; “Health-Care Reforms In Singapore – Twenty
Years Of Medical Saving Accounts”, http://www.cesifo-group.de/portal/pls/
portal/docs/1/1193588.PDF.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU, Aylık İstatistik Bülteni, Eylül 2011, Aktüerya ve Fon
Yönetimi Daire Başkanlığı.
124
TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM
EK 1: 2010 Aralık Dönemi İtibariyle 4/a Sigortalılarının Yaş Bazında
Sağlık Gelir – Gider Dengesi
YAŞ
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
SAĞLIK PRİM
GELİRİ TL
103.408.727
150.135.526
139.312.553
232.679.209
370.272.965
459.504.616
541.424.222
616.684.107
692.441.414
736.246.870
781.419.810
831.628.476
813.817.969
775.295.174
752.490.881
719.018.372
660.285.641
633.089.855
648.618.995
SAĞLIK GİDERLERİ
TL
376.213.586
309.309.302
235.394.975
191.349.970
168.395.017
161.861.024
157.845.162
148.634.730
136.878.082
140.272.947
130.696.554
124.598.838
124.327.858
125.413.551
126.011.346
136.637.071
158.849.354
171.826.781
157.498.657
155.371.881
168.109.091
178.278.887
206.964.992
224.429.770
238.521.305
246.148.711
258.828.708
261.418.286
271.572.568
304.803.741
291.896.719
276.087.772
269.985.600
260.448.781
241.911.329
240.187.722
269.509.177
125
YAŞ BAZLI DENGE
-376.213.586
-309.309.302
-235.394.975
-191.349.970
-168.395.017
-161.861.024
-157.845.162
-148.634.730
-136.878.082
-140.272.947
-130.696.554
-124.598.838
-124.327.858
-125.413.551
-126.011.346
-136.637.071
-158.849.354
-171.826.781
-54.089.931
-5.236.356
-28.796.538
54.400.322
163.307.974
235.074.847
302.902.917
370.535.395
433.612.706
474.828.584
509.847.242
526.824.735
521.921.250
499.207.402
482.505.280
458.569.591
418.374.312
392.902.133
379.109.818
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75+
TOPLAM
605.367.590
575.291.209
539.504.055
524.361.541
484.864.202
458.647.210
396.437.922
466.125.125
466.847.386
382.262.573
275.888.077
212.235.721
154.893.727
166.546.489
118.069.866
90.518.401
71.577.859
80.898.837
61.819.994
42.413.767
29.792.136
20.884.401
14.038.889
15.090.742
9.617.664
6.761.654
5.135.262
3.774.888
3.357.685
2.259.659
1.470.232
1.227.676
888.619
755.510
635.918
431.899
387.224
255.604
947.421
16.950.060.015
255.008.959
253.255.793
244.869.401
252.052.746
244.109.370
239.840.329
220.398.717
306.695.217
341.284.420
342.248.905
322.810.846
340.493.096
313.781.848
423.353.274
349.480.951
320.311.641
302.803.820
429.472.735
447.761.753
400.238.930
366.335.147
355.387.293
310.411.108
444.644.684
378.894.516
355.126.406
329.690.098
307.351.882
347.837.585
308.532.912
288.451.935
309.935.324
257.763.823
298.876.089
256.157.009
260.013.359
228.441.430
201.241.849
1.673.481.218
21.275.336.267
126
350.358.631
322.035.415
294.634.653
272.308.795
240.754.832
218.806.881
176.039.205
159.429.908
125.562.965
40.013.668
-46.922.770
-128.257.375
-158.888.122
-256.806.785
-231.411.085
-229.793.241
-231.225.961
-348.573.898
-385.941.760
-357.825.163
-336.543.011
-334.502.892
-296.372.220
-429.553.942
-369.276.853
-348.364.753
-324.554.836
-303.576.993
-344.479.900
-306.273.254
-286.981.703
-308.707.648
-256.875.203
-298.120.578
-255.521.091
-259.581.461
-228.054.206
-200.986.245
-1.672.533.797
4.325.276.253
ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST?
ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST?
SAĞLİK SİSTEMİNDE GÖRÜLEN TÜM EŞİTSİZLİKLER GERÇEKTEN
ADALETSİZ MİDİR?
Kadir GÜRSOY*
Abstract
It is well known that health outcomes are not allotted evenly among countries,
between regions in a country, and even among people living in the same neighborhood. For example, while a Japanese person enjoys living 83.1 years in 2009 on
average, life expectancy at birth for a Zambian person is only 47.9 years, pointing
out that there are notable disparities in the health of differing groups. Lifestyle factors, biological factors, and social gradients lead to most health inequalities. Health
inequalities are unjust and avoidable when they arise due to the unfair distribution
of the social gradients such as education, income, and social status. However, some
are not unjust and hence acceptable if they are derived completely from free choices fully informed adults make such as smoking, alcohol, risky hobbies. Therefore,
governments should provide equal and fair opportunity for health and improve
health status of the worst off, but they have to keep in mind that even with the best
policies, unequal but just health outcomes may still persist as a residual.
Keywords: Health inequality, justice in health, social gradients, unfairness.
Özet
Sağlık çıktılarının ülkeler arasında, aynı ülkedeki bölgeler arasında, hatta ve
hatta aynı komşuluk alanı içinde yaşayan insanlar arasında eşit paylaştırılmalığı
çok iyi bilinmektedir. Örnek vermek gerekirse, 2009 yılında Japon bir kişi ortalama
83,1 yıl yaşarken, Zambiyalı birisinin doğuşta hayatta kalma beklentisi 47,9 yıldır.
Bu da farklı gruplar için sağlık çıktılarındaki dikkat çeken farklılığa işaret etmektedir.
Yaşam tarzına ilişkin faktörler, biyolojik etkenler, sosyal belirleyiciler sağlıktaki eşitsizliğin önemli bir kısmına sebep olmaktadır. Sağlıkta görülen eşitsizlikler; eğitim,
gelir ve sosyal statü gibi sosyal belirleyicilerin adaletsiz dağılımından kaynaklanır
ise, hem adaletsiz hem de önlenebilirdir. Fakat, bazı eşitliksizler, bilinçli kişilerin
alkol tüketimi, sigara kullanımı, tehlikeli hobileri gibi özgür seçimleri sonucu ortaya
çıkıyorsa, adaletsiz olmasına ragmen kabul edilebilirdir. Bu yüzden, hükümetler en
kötü durumda olan kişilerin sağlık statülerini iyileştirmek ve bu gruba eşit fırsatlar sunmak zorundadır, ama en iyi politikalar da uygulansa eşit olmayan ama adil
sağlık çıktılarının yine de var olabileceğini göz önünde bulundurmalıdırlar.
Anahtar Kelimeler: Sağlıkta eşitsizlik, sağlıkta adalet, sosyal belirleyiciler, adaletsizlik.
1
Sosyal Güvenlik Uzmanı, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü İzleme ve Değerlendirme
Daire Başkanlığı, Ziyabey Cad. No: 6 Ankara, eposta:[email protected] Tel: 0 312 207 8647
127
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Introduction
It is well documented that good health is not evenly distributed among countries, between regions within the country, and even
among people living in the same region. For example, while a Japanese
person enjoys living 83.1 years in 2009 on average, life expectancy at
birth for a Zambian person is only 47.9 years (Figure 1) (WHO, 2011). In
the Unites States (U.S), life expectancy at birth ranges from 74.8 years
(Mississippi) and 81.5 (Hawaii)2. Moreover, in 2008, American women
lives 5 years longer compared to American men on average.3 All these
examples clearly address that there are marked disparities in the health
of different groups. Yet, are all inequalities in health unfair? and can we
eliminate all health inequalities? In order to answer these questions,
I will firstly describe what the health inequality is and outline the major determinants of health inequalities. Then I will debate whether all
health inequalities are unfair by pointing out the main characteristics
of the health inequalities. My view is that health inequalities are unfair when they arise from external environment and conditions mainly
outside the control of the individuals. However, I also argue that some
are not unfair since they are attributable to biological variations or free
choice. Finally, I will list the policy recommendations to reduce health
inequalities. I believe that we can only mitigate, but not eliminate the
effects of the social contingencies related with unequal health outcomes through government interventions. Consequently, whatever is
done, some inequalities will still persist as a residual.
Health inequality and its main determinants
Although the health of people have improved remarkably during
the last 150 years, health inequalities are still common throughout
the world and are seen even in the most developed countries. For
instance, in the U.S, Asian Americans enjoy a life expectancy of 87.3
years, and African Americans, 74.3 years, a gap of 13 years (Figure 2).
Asian American life expectancy ranges from 92.4 in Connecticut to
81.7 in Hawaii.
2
3
American Human Development Project. Measure of America 2010-2011
U.S. National Center for Health Statistics. National Vital Statistics Reports (NVSR)
128
ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST?
Figure 1: Life Expectancy at Birth, 2009
Source: WHO. World Health Statistics 2011
Figure 2: Life Expectancy at Birth in U.S for different Ethnic Groups
Source: American Human Development Project. Measure of America 20102011 www.mesureofamerica.org
Dahlgren and Whitehead (2007) define health inequalities as the
systematic differences in health status or in the distribution of health
determinants between different population groups. In addition, health
inequality is the generic term used to define differences, variations, and
disparities in the health achievements of individuals and groups (Kawachi et al, 2002). A straightforward example of health inequality is higher
incidence of a disease in group A as compared with group B of population P. If the disease is randomly or equally distributed among all groups of
population P, then there is no presence of health inequality in that population. In other words, health inequality is a descriptive term that needs
not to imply moral judgment. To further exemplify this point, imagine
129
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
individual X who dies at age 40 during a sky diving accident. His identical
twin, Y, who does not enjoy this hobby, lives at an age of 80. In this case,
the unequal life spans of A and B reflects a personal choice that would
not necessarily be attributed to moral concern. Besides such voluntarily
assumed risks, other examples of health inequality that we would not
normally consider unjust include pure chance such as a random genetic
mutation or life stage differences. Hence many forms of health inequalities are also undoubtedly inequitable (Kawachi et al, 2002).
Health inequalities show themselves in many ways. For instance, the
prevalence of cancer varies between different age groups, with older
people tending to be sicker than younger people due to natural ageing
process. Life expectancy also differs among countries and even regions
within the country. In addition, mortality and morbidity increase with
declining social position: the poorer, the higher mortality and morbidity;
the richer, the lower mortality and morbidity. Consequently; just to present some statistics, life expectancy at birth for men in one of the district
of Glasgow, Calton, is 54 years (28 years less than that of men in Lenzie, a
few kilometers away from Calton) and the prevalence of long-term disabilities among European men aged 80+ years is 58.8% among the lower
educated versus 40.2% among the higher educated.4
Figure 3: Life Expectancy at Birth in U.S States
Source: American Human Development Project. Measure of America 20102011 www.mesureofamerica.org
4
WHO. Key concepts on social determinants of health. http://www.who.int/social_determinants/final_report/key_concepts_en.pdf
130
ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST?
The causes of health inequalities are complex, and involve lifestyle
factors such as smoking, nutrition, and exercise; social gradients5- income, poverty, housing, and education; and biological factors. Whether
people are healthy or not, is determined by their circumstances and
environment. To a large extent, factors such as where individuals live,
environment, genetics, people’s income and education level, and their
relationships with friends and family all have considerable impacts on
health. Individuals are unlikely to be able to directly control many of the
determinants of health. These determinants include the above factors6:
• Income and social status - higher income and social status are
closely linked to better health. The greater the gap between the
richest and poorest, the greater the differences in health.
• Education – low education levels are tied to poor health, more
stress and lower self-confidence.
• Physical environment – safe water and clean air, healthy workplaces, safe houses, communities and roads all contribute to
good health. People in employment are healthier, particularly
those who have more control over their working conditions
• Social support networks – greater support from families, friends
and communities is associated with better health. Culture - customs and traditions, and the beliefs of the family and community all affect health.
• Genetics - inheritance plays a part in determining lifespan, healthiness and the likelihood of developing certain illnesses. Personal behavior and coping skills – balanced eating, keeping active,
smoking, drinking, and how we deal with life’s stresses and challenges all affect health.
• Health services - access and use of services that prevent and treat disease influences health
•Gender - Men and women suffer from different types of diseases
at different ages.
I believe that we can only eliminate the social gradients and change
some part of the lifestyle factors, but could not alter biological factors
to remedy health inequalities. Classifying the causes of health inequality will make us life easier when arguing whether all health inequalities are unfair or not.
5
6
Marmot M. 2004. The status syndrome: How social standing affects our health and longevity.
London. Bloomsbury Publishing Plc.
WHO. http://www.who.int/hia/evidence/doh/en/
131
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Figure 4: Determinants of Health
Source: Dahlgren and Whitehead, 1991
Characteristics of unfair health inequality
Whitehead (1991) stated that “Health inequalities that are avoidable, unnecessary and unfair are unjust.” But is it true to say that all
avoidable health inequalities arising from small differences in income
or educational level are unjust? I believe it is not the case. Just imagine
that there are two families, family X and Y, earning nearly the same
income. Family X purchases a comprehensive health insurance plan to
cover all his/her family’s health expenses and minimize the risk of financial bankruptcy. However, Y does not get that insurance and take
the risk. Then what if one of the family members of Y develops catastrophic illness and the limited insurance does not cover his expenses.
This is a kind of inequality in health and it can be avoidable. However,
can we say that it is unjust since it is avoidable? No we cannot, since it
is a kind of freedom of choice. It is that person’s preference whether to
purchase the insurance. If that family had purchased the comprehensive health insurance plan, they would not have faced that problem.
To further refute this argument, now imagine individual A who dies
at age 50 due to lung cancer since A has smoked two packs of cigarettes for 30 years. On the other hand, his identical twin, B, who does not
smoke anymore, lives to age 85. In this case, the unequal life spans of
A and B (the unequal life expectancies of smoker and a non-smoker)
132
ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST?
reflects a personal choice that would not necessarily evoke moral concern. Then lifestyle factors such as smoking, obesity, alcohol, sexual behaviors, skydiving, and health insurance depends on the choice of the
people, and health inequalities arising from those factors are avoidable yet not unjust. Therefore, my view is that some health inequalities
are voluntary and avoidable but not unjust. However, some theorists
view the same choices as avoidable since they arise out of constrained
and unfair circumstances such as low income, and less education level.
My second argument is that some health inequalities are unavoidable. While there exists avoidable inequalities such as inequalities
across countries, sexes or races as a result of social exclusion and other
unjust practices aimed at vulnerable groups, namely social gradients;
there are also unavoidable inequalities as well. For example, biologically, women in many countries exhibit an advantage in survival over
men at every stage of life. This is an inequality between men and women. But can we avoid this inequality? Absolutely we cannot. This health inequality rests upon biological factors.
In addition, some people such as coal miners, radiologists, truck drivers, policemen have more chance to come across with danger since
the nature of their job requires more risk. Think about a military man.
Since they are assigned to fight during the war, they are more probable to live less compared to other professions. Can we eliminate that
health inequality? I propose we cannot. It is possible to mitigate some
part of the risk by taking necessary measures. For example, military
man can wear bullet proof vest during the war. This can reduce the risk
of being killed, but it does not avoid the risk completely.
Therefore, for some health inequalities, it may be impossible or ethically or ideologically unacceptable to alter the health determinants
and so the health inequalities are unavoidable due to biological and
natural factors. However, the uneven distribution may be unnecessary
and avoidable as well as unjust and unfair, so that the resulting health
inequalities also lead to inequality in health because all are the outside
the control of the individual and they reflect an unfair distribution of
the underlying social determinants of health such as access to educational opportunities, income, safe jobs, and healthcare (Daniels et al,
2000; Woodward and Kawachi, 2000).
Policy recommendations and their goals
When some health inequalities are voluntary and unavoidable,
every government intervention to remedy the health inequalities can-
133
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
not end up with the desired outcome such as maintaining heath equality among groups. Therefore, policies must target the health inequalities originating from the social gradients. The ultimate goals of the
government policy must be to preserve the basic personal liberties,
promote the equality of opportunity and improve the health status of
the worst off. My recommendations to tackle with the health inequalities is to guarantee universal coverage for all citizens, invest more on
equal education, encourage people to start healthy diets, and assure safe and healthy working conditions through setting and enforcing
standards.
In order to reduce disparities among individuals, governments should do their best to improve the conditions in which people grow up,
work, and grow old holds the greatest promise for longer, healthier
lives. The social and economic disparities that breed ill health include
low levels of income and education, discrimination and residential segregation, social exclusion, dangerous neighborhoods without places to
exercise or buy healthy foods, substandard housing, and the chronic
stress that insecurity breeds. Besides, in order to minimize the health
risks that people face, especially to the “fatal four” of smoking, poor
diet, physical inactivity, and excess drinking -the true leading cause of
death in the U.S- governments should launch prevention programs and
counter-advertising as well as by creating neighborhood, school, and
work environments in which healthy choices are not just possible but
probable offers great promise.
Conclusion
Health inequalities are pervasive throughout the world even though there have been substantial improvements in the health status of
the people. We all encounter many disparities in health among countries, gender, race and etc. Lifestyle factors, biological factors, and social
gradients lead to most health inequalities. Health inequalities are unjust and avoidable when they stem from the unfair distribution of the
social gradients such as education, income, and social status. However,
some are not unjust and hence acceptable if they are derived completely from free choices fully informed adults make such as smoking,
alcohol, risky hobbies. Therefore, governments should provide equal
opportunity for health and improve health status of the worst off, but
we have to keep in mind that even with the best policies, unequal but
just health outcomes may still persist as a residual.
134
ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST?
REFERENCES
WHO. World Health Statistics 2011. Geneva, WHO, 2011. http://www.who.int/
whosis/whostat/2011/en/
Dahlgren G. and Whitehead M. 2007. Concepts and principles for tackling social
inequities in health: Levelling up Part 1. Studies on social and economic determinants of population health, No. 2. WHO
Kawachi I., Subramanian S., Almeida-Filho N. 2002. A glossory of health inequalities. Journal of Epidemiology and Community Health. 56:647-52
Dahlgren G. and Whitehead M. 1991. What can be done about inequalities in
Health. The Lancet. Volume 338, Issue 8774: 1059 -63.
Whitehead M.1991. The concept and principles of equity and health. Washington
DC: Pan American Health Organization (CID/HSP/PAHO).
Daniels N., Kennedy B., Kawachi I. 2000. Is inequality bad for our health? Boston:
Beacon Press.
Woodward A. and Kawachi I. 2000. Why reduce health inequalities? Journal of
Epidemiology and Community Health. No 54:923–9
135
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
136
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ
KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION OF ATYPICAL EMPLOYMENT FORMS IN THE
SCOPE SOCIAL SECURITY SYSTEM
Hasan Basri ŞİMŞEK*
Özet
Özellikle 1970’li yıllarla birlikte yaşanan ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmeler tüm dünyada çalışma hayatı üzerinde etkisini göstermiş ve tipik istihdam
biçimlerinin yerini giderek atipik/esnek istihdam biçimleri ve çalışma modelleri
almıştır. Esneklik ile çalışma günleri ve saatlerinin piyasadaki talep farklılıklarına
ve değişime göre ayarlanması, işletmelerin sürdürülebilirliği, verimliliğin ve istihdamın artması, çalışanların iş ve yaşam dengesinin kurulması amaçlanmaktadır.
Fakat esneklikuygulamalarının zaman içinde yaygınlık kazanıp atipik/esnek çalışma
biçimlerininyoğunlaşmasıyla birlikte, çalışanların çalışma koşullarına ilişkin kazanılmışhaklarında bir takım kayıplar yaşanmaya başlanmıştır. Bu noktada, esnek
çalışmabiçimleriyle istihdam edilen işgücü için birtakım güvencelerin sağlanması gereğiortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı; esnek çalışanların sosyal güvenlik
karşısındaki durumlarının ve sosyal güvenlik haklarından yararlanma koşullarının
irdelenmesidir. Çalışmanın uygulama bölümünde en yaygın ve bilinen esnek çalışma şekli olan kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar ile tam süreli iş sözleşmesiyle
çalışanlar hak kazanılan yaşlılık aylığı bakımından mukayese edilmiş ve kısmi süreli
çalışanları devlete ödenen prim bakımından asgari normlara çekmenin maliyeti
hesaplanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Atipik istihdam, kısmi süreli çalışma, esneklik, güvence
Abstract
Economic, social and technological development since the 1970s has influenced working life through out the world and typical forms of employment have
been replaced with a typical/flexible work-models. Flexibility aims to adjust working days and hours to conform with demand, to increase firms’ sustainability, to
increase efficiency of employment, and to establish a better work-life balancefor
employees. However, while the application of flexibility has extended and the
application of a typical works chedules have increased over time, these changes
have also had a negative effect on worker’s employment rights. Because of this,
the need to provide better security for flexibly employed workers has arisen.The
aim of this study is to analyse the conditions faced by flexible workers with in the
* Sosyal Güvenlik Uzmanı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Strateji Geliştirme Başkanlığı, hsimsek5@
sgk.gov.tr, 0312 207 8482
137
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
scope of social security and related rights. In the ‘Application’ section of the study,
part time employees (who make up the majority of the flexible work force) and
full time employees are compared in terms of the monthly pensions for which
they qualify, and the cost of upgrading part time employees to basic legal levels of
premiums paid to the state is calculated.
Key Words: Atypical employment, part-time working, flexibility, security
1. Giriş
Küreselleşme, artan rekabet ve hızlı teknolojik değişim, dünya ekonomisindegeniş kapsamlı bir yeniden yapılanmayla birlikte köklü değişiklilere yol açmaktadır. Bu değişim; emek süreci, çalışma ilişkileri ve
emekpiyasalarını da derinden etkilemekte ve dönüştürmektedir.Çeşitli
malların küçük ölçekli üretildiği, talebin üretimi yönlendirdiği, işletme
ve fabrika ölçeğinin küçüldüğü, istihdamın daha esnek ve güvencesiz
hale geldiği, çalışma ilişkilerinin çeşitlendiği, yerel ya da bireysel ücret pazarlığının ağırlık kazandığı, farklı işler yapan vasıflı ve heterojen
işgücünün bulunduğu post-fordist üretim tarzı günümüzde ağırlığını
artırmaktadır.Bu kapsamda, küresel rekabetin artması, bilgi teknolojilerinin değişimi gibi her geçen gün değişen ekonomik şartlara ve çalışma koşullarına uyum sağlama amacının yanı sıra, işletmelerin iç ve
dış rekabet gücünü artırmak ve kronik hale gelmeye başlayan işsizlik
sorunlarını çözmek amacıyla dünyanın birçok ülkesinde işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi öncelikli politika haline gelmiştir.
Dünya Ekonomik Forumunun Küresel Rekabet Endeksi 2006-7 verilerine göre Türkiye, dünyada işgücü piyasası esnekliği açısından 92 ncisırada yer almaktadır. OECD tarafından üye devletler arasında yapılan
analizlere göre de, iş mevzuatının katılığı açısından Türkiye, Portekiz ile
birlikte ilk iki sırayı paylaşmaktadır. Kayıt dışı istihdamın fazla olması ve
uygulamada yaygın olarak yasal sürenin üzerinde fazla çalışma yapılması, sosyal güvenlik mevzuatının esnek çalışanlara yönelik yeterli düzenlemelere sahip olmaması, bazı esnek çalışma biçimlerinin mevzuatta yer
almaması, mevzuatta yer alanların ise uygulamasının önünde kısıtlayıcı
bazı engellerin bulunması ve esnek çalışma uygulamalarına ilişkin olarak
yeterli veriye sahip olunmamasını ülkemizde esnek çalışmanın yaygınlaşmasının önündeki başlıca engeller olarak sıralamak mümkündür.
İşgücü piyasalarının esnekleştirilmesinin istihdam koşullarını değiştirerek çalışanlar açısından güvencesizlik sorununu beraberinde getirmesi, AB ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülkede “güvenceli esneklik”
yaklaşımının benimsenmesine yol açmıştır. Güvenceli esneklik yaklaşımı, işgücü piyasasında esneklik ve güvencenin bir arada sağlanabile-
138
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
ceğini öngörmektedir. Bir yandan, işgücü piyasasının esnekleştirilmesi
ile işletmelerin rekabet ortamına ve değişen koşullara uyum gücünün
artırılması hedeflenirken, diğer yandan işgücü piyasasında yer alanların
istihdam ve gelir güvencesinin sağlanması hedeflenmektedir. İşin korunmasını ve aynı işte kalabilme güvencesini ifade eden “iş güvencesi”
yerine, istihdamın korunması ve tek bir işverene bağlı olmadan çalışmanın sürdürülebilmesi güvencesini ifade eden “istihdam güvencesi”
önem kazanmaya başlamıştır. İstihdam güvencesinin sağlanmasında
aktif işgücü piyasası programları ile iş arayanların ve hatta çalışanların
istihdam edilebilirliğinin artırılması önem arz etmektedir. Gelir güvencesi ise, sosyal sigorta ve sosyal yardımlar yoluyla işsiz kalan kişilerin
gelir düzeyinin korunmasını amaçlamaktadır.
Ülkemizde esnek çalışma biçimleri yasal dayanağına 4857 sayılı İş
Kanunu ile kavuşmuştur. Buna paralel olarak 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda da esnek çalışanların sosyal güvenliğini sağlamaya yönelik birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Bununla
birlikte, esnek çalışanların sosyal güvenlik kapsamına girme oranlarının
standart çalışanlara oranla düşük olduğu görülmektedir. Mevcut durumda esnek çalışanlar sistemin sunduğu olanaklara, gelir, ödenek ve
aylıklara hak kazanabilmek için gerekli olan koşulları yerine getiremeyeceklerini öngörerek kayıt dışılığı tercih edebilmektedir.
Bu çalışmanın amacı; esnek çalışanların sosyal güvenlik karşısındaki
durumlarının ve sosyal güvenlik haklarından yararlanma koşullarının
irdelenmesidir.
2. Esneklik Kavramı
Oldukça geniş bir anlama sahip olan esneklik kavramını tek bir tanımla açıklayabilmek mümkün değildir. İktisat, fizik, ekonometri, tıp gibi birçok alanda değişik biçimlerde tanımlanmış olmasına rağmen, esneklik en
genel anlamıyla değişebilir ve uyarlanabilir anlamına gelmektedir.
Çalışmamızda esnekliğin çalışma hayatı ile ilgili olan kısmı ele alınacaktır. Çalışma hayatında esneklikten bahsedildiğinde ilk anlaşılması gereken
şey, değişikliklere cevap verebilme ve uyum sağlayabilme yeteneğidir.1
İşgücü açısından Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yaptığı tanıma
göre ise esneklik; belirli bir işgücü piyasasının ekonomik, sosyal ve teknolojik koşullara adapte olma kapasitesinin ne kadar katı veya ne kadar
esnek olduğunu gösterir. 2
1
2
RODGERS, Gerry, “Labour Market Flexibility and Decent Work”, United Nations Department
of SocialAffairs (DESA) WorkingPaper No: 47, Temmuz, 2007, s.3
ANDRÉS E. Marinakis; Wage Policy in High Inflation Countries the Role of Indexation in Latin
America Duringthe 1980s, Journal of EconomicStudies, 1997, s.357
139
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
İşgücü piyasasında hem işverenler, hem de işçiler için önem arz eden
esneklik kavramı, işverenler açısından, hızla değişen ekonomik, sosyal ve
teknolojik şartların oluşturduğu piyasa koşullarına göre çalışma şekillerini, koşullarını ve sürelerini istedikleri gibi belirleyebilme serbestisini,
işçiler açısından ise, çalışma koşullarını ve türlerini kendi ihtiyaçları doğrultusunda belirleyebilme serbestisini ifade etmektedir.
3. Güvenceli Esneklik
Esneklik (flexibility) ve güvence (security) kavramlarının bir araya getirilmesiyle oluşturulan güvenceli esneklik kavramı (flexicurity), küreselleşme
sonucu ortaya çıkan işgücü piyasasının esnekleştirilmesinin, sosyal güvence kavramına dayandırılmasını hedefleyen bir kavramdır. Bu yönüyle, güvenceli esneklik kavramının, esneklik kavramından türetildiğini söylemek
mümkündür. Güvenceli esneklik kavramı ilk kez, 1999 yılında Hollanda’da
kabul edilen “Flexicurity and Security Act’te kullanılmış ve daha sonra diğer ülkeler tarafından da benimsenmiş ve güncel istihdam stratejisinin temel kavramlarından birisi olarak İskandinav ülkelerinde geliştirilmiştir.3
Avrupa Komisyonu’nun, güvenceli esneklik stratejisine ilişkin olarak, “Ortak Güvenceli Esneklik İlkelerine Doğru: Esneklik ve Güvence
Yoluyla Daha Çok ve Daha İyi İstihdam” başlığıyla Haziran 2007’de yayınladığı bildiriye göre, güvenceli esnekliğin uygulanabilmesi için dört
temel koşul bulunmaktadır.4
Bunlardan ilki, çalışanlar ile işveren kesimi arasında, her iki kesimin
ihtiyaçları ve öncelikleri doğrultusunda ilişkilerini şekillendirebilmelerine
imkân sağlayacak ölçüde esneklik içeren iş sözleşmelerini yapabilecekleri
bir yasal ortamdır. İkinci koşul, işsizliği önlemeye yönelik tedbirleri içeren
ve işgücü hareketliliğini arttıracak olan aktif istihdam politikalarıdır. Bir
diğer koşul ise, çalışanların meslek hayatları boyunca, işsiz kaldıkları dönemlerde veya iş değiştirme süreçlerinde niteliksel beklentilere dair yaşanan hızlı değişime adapte olabilmelerini ve istihdam edilebilir düzeyde
kalabilmelerini sağlayacak yaşam boyu eğitim sistemidir. Güvenceli esnekliğin uygulanabilmesi için gerekli olan son koşul ise, işgücü piyasası
dışında kalınan dönemlerde, işgücü piyasasında hareketliliğin ve değişim
ihtiyacının karşılanabilmesi adına kişilere yeterli düzeyde gelir desteği
sağlayan modern bir sosyal güvenlik sisteminin varlığıdır.5
3
4
5
KUZGUN, İnci Kayhan; “Güvenceli Esneklik Kavramı ve Türkiye’de Güvenceli Esnekliğin Belirleyici Değişkenleri”, Sosyal Güvenlik Dergisi, C:2, S:2, s.35-48, 2012, s.36
VIEBROCK, Elke; CLASEN, Jochen; “Flexicurity and welfare reform: a review”, Socio- Economic
Review, No: 7, s.305–331, s.308
ÇAKIR, Özlem; “Avrupa Birliği’nde Güvenceli Esneklik ve Eğilimler”, Sosyoekonomi Dergisi,
C:2, S:10, s. 77-94, 2009, s.84
140
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
4. Kısmi Süreli (Part-Time) Çalışma
Kısmi süreli çalışma kavramı konusunda ülkeler arasında farklılıklar
bulunmakla ve birçok ülkede kısmi süreli çalışmanın yasal ve net bir tanımı yapılmamış olmakla birlikte, ILO’nun 1998 tarihli ve 175 sayılı Kısmi Süreli Çalışma Sözleşmesi’ne göre kısmi süreli çalışan işçi, “normal
çalışma saatleri, karşılaştırılabilir nitelikte olan tam gün işçiye oranla
daha az olan işçi” demektir.6
4857 sayılı İş Kanununun7 13 üncü maddesinde kısmi süreli çalışma,
“İşçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle
çalışan emsal işçiye8 göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinde9 ise, oran tespiti yoluyla “önemli ölçüde daha az” kriterine açıklık getirilmiştir. Söz
konusu Yönetmeliğin 6 ncı maddesi şu şekildedir: “İşyerinde tam süreli
iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmi süreli çalışmadır”. Dolayısıyla kanuni süreyle, yani
haftada 45 saat çalışılan bir işyerinde 30 saat ve altında olan çalışmalar
kısmi süreli çalışma kabul edilecektir.
Günümüzde en yaygın esnek çalışma modeli olan kısmi süreli çalışmanın işveren kesimi bakımından tercih edilmesinin başlıca gerekçesi, özellikle
hizmet sektörü ağırlıklı ekonomilerin gelişmesi ve depolanmaları mümkün
olmayan bu hizmetlerin tüketime bağlı olarak üretilmeleri gereğidir. Çalışanlar bakımından ise, bu çalışma modelinin başta kadınlar olmak üzere iş
ve aile yaşamını bağdaştıracak bir düzen oluşturulmasına imkan tanımasıdır. Ülkemizde genellikle ev hanımları, öğrenciler ve emekliler tarafından
tam süreli iş bulamama gerekçesiyle tercih edilen kısmi süreli çalışma, batı
ülkelerinde ise daha çok boş zaman talebiyle tercih edilmektedir.10
5. Türkiye’de Esnek Çalışanların Sosyal Güvenliği
5.1. Genel Olarak Esnek Çalışanların Sosyal Güvenliği
Ülkemizde sigortalı olmak kişi açısından yalnızca bir hak değil,
aynı zamanda bir yükümlülüktür. Sosyal Sigortaların kamu hukuku
özelliğinin bir sonucu olarak sigorta ilişkisi, yasaca kendiliğinden
TOKOL, Aysen; Endüstri İlişkileri ve Yeni Gelişmeler, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı,
Yayın No: 173, Bursa, 2001, s.154
7 10/06/2003 tarih ve 25134 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır
8 İşyerinde aynı veya benzeri işte belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçidir/ İK. Md.12
9 06/04/2004 tarih ve 25425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır
10 KOÇ, Muzaffer; GÖRÜCÜ, İbrahim; “4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre Kısmi Çalışma Uygulaması
ve Sonuçları”, Çalışma ve Toplum Dergisi, C:1, S:28, s.149-178, 2011, s.150
6
141
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
kurulmaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun11 (SSGSS) 92 nci maddesi uyarınca, kısa ve uzun vadeli sigorta kapsamındaki kişilerin sigortalı ve genel sağlık sigortalısı olması,
genel sağlık sigortası kapsamındaki kişilerin ise genel sağlık sigortalısı
olması zorunludur ve bu sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir. Kamu düzenine ilişkin olan bu
hüküm gereğince, sigortalının sosyal sigortalar mevzuatı çerçevesinde
işverenden herhangi bir hak talep etmeyeceğine ve işvereni ibra ettiğine dair feragatname düzenlemesinin bir geçerliliği yoktur.12
5510 sayılı Kanunun tanımları içerisinde atipik çalışanlara dair bir
ifade yer almamaktadır ve atipik çalışma biçimlerinin tümü kapsama da
alınmamıştır. 5510 sayılı Kanunda, yalnızca kısmi süreli çalışanlara, çağrı üzerine çalışanlara ve ev işlerinde 30 günden az süreyle çalışılanlara
ilişkin birtakım düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, 4857 sayılı İş Kanunu ile getirilen atipik çalışma biçimlerinin 5510 sayılı SSGSS
Kanununda yeterli ölçüde düzenlendiği söylenemez. Bununla birlikte,
sosyal güvenlik haklarından yararlanma bakımından Kanunda tam süreli çalışanlar ile atipik çalışanlar arasında bir ayrım da söz konusu değildir.13
5.2. Prim Ödeme Gün Sayıları
Yukarıda da belirtildiği üzere, sigortalılık statüsü bakımından tam
süreli çalışanlar ile esnek çalışanlar arasında ayrım söz konusu değildir.
Buna karşılık, kısmi süreli çalışanlar ile tam süreli çalışanlar ay içerisinde
eşit sürede çalışmadıkları için ay içindeki prim ödeme gün sayıları da
doğal olarak eşit olmayacaktır. 4857 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, “kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan
işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin kısmî
süreli olmasından dolayı tam süreli emsal işçiye göre farklı işleme tâbi
tutulamaz”. Bununla birlikte, ayrımı haklı kılan nedenlerin bulunması
halinde, tam süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar ile kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar arasında farklılıkların olması normal karşılanmalıdır.
5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesine göre, işveren ve sigortalı arasında kısmi süreli hizmet akdinin yazılı olarak yapılmış olması
kaydıyla, ay içerisinde günün bazı saatlerinde çalışan ve çalıştığı saat
11 16/06/2006 tarih ve 26200 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
12 TUNCAY, Can; EKMEKÇİ, Ömer; Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Beta Yayınları, İstanbul,
2012, s.130-131.
13 KÖLEOĞLU, Duygu; “Sosyal Güvenlik Sistemi Açısından Güvenceli Esneklik”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:14, S:1, s.73-110, 2012, s.93.
142
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
karşılığında ücret alan sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısı,
ay içindeki toplam çalışma saati süresinin 4857 sayılı İş Kanununa göre
belirlenen haftalık çalışma süresine göre hesaplanan günlük çalışma
saatine bölünmesi suretiyle bulunur. Bu şekildeki hesaplamada gün
kesirleri bir gün kabul edilir.
Örneğin; günde 3 saatten ayda 30 gün çalışan bir işçinin ay
içerisindeki toplam çalışma süresi 90 saat olacağından, işçinin prim
ödeme gün sayısı (3x30=90/7,5=12) 12 gün olacaktır. Ancak bu noktada iki koşulun varlığı gerekmektedir. Birincisi, kısmi süreli hizmet akdinin yazılı olarak yapılmış olması, ikincisi ise iş sözleşmesinin saat ücreti
karşılığı yapılması gerekliliğidir.
5.3. Sigorta Kollarından Yararlanma Şartları
5.3.1. Kısa Vadeli Sigorta Kolları Bakımından
Kısa vadeli sigorta kollarından yararlanma koşulları bakımından esnek çalışanlar ile tam zamanlı çalışanlar arasında bir farklılık bulunmamaktadır. Bununla birlikte, belirtilen prim ödeme gün sayılarına ulaşmak tam süreli çalışanlar bakımından bir sorun teşkil etmezken, kısmi
süreli çalışanların ise bu süreleri tamamlayamama riski söz konusudur.
Hastalık sigortasından yararlanma açısından bir kıyaslama yapılacak
olursa; günde 3, haftada 15 ve ayda 60 saat çalışan işçinin prim ödeme
gün sayısı, 60/7,5=8 gün olacaktır. Bu işçinin, hastalık sigortasından yararlanabilmek adına 90 günlük prim ödeme gün sayısına ulaşabilmesi
için, 90/8=11,25 ay çalışması gerekecektir. Aynı örnek üzerinden devam edecek olursak, kısmi süreli çalışan işçi, günde 3, haftada 12 ve
ayda 48 saat çalışırsa, prim ödeme gün sayısı, 48/7,5=6,4 (7) gün olacaktır. Bu durumda işçinin, hastalık sigortasından yararlanabilmek adına 90 günlük prim ödeme gün sayısına ulaşabilmesi için, 90/7=12,86 ay
çalışması gerekecektir. Dolayısıyla, haftada 12 saat çalışan kısmi süreli
işçi, Kanunda yer alan “iş göremezliğin başladığı tarihten önceki bir yıl
içinde en az 90 gün kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olma” koşulunu
yerine getiremeyeceği için, hastalık sigortasından yararlanamayacaktır.
5.3.2. Uzun Vadeli Sigorta Kolları Bakımından
5.3.2.1. Malullük Sigortası
5510 sayılı Kanunun 26 ncı maddesine göre bu sigorta kolundan yararlanma şartları; 25 inci maddeye göre malul sayılmak ve en az on
yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka bi-
143
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
rinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise
sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olmasıdır.
Malullük aylığının hesaplanmasını düzenleyen 27 nci maddeye göre
malullük aylığı; prim gün sayısı 9000 günden az olan sigortalılar için 9000
gün üzerinden, 9000 gün ve daha fazla olanlar için ise toplam prim ödeme
gün sayısı üzerinden hesaplanır. Fakat 4 üncü maddenin birinci fıkrasının
(a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için 9000 prim gün sayısı 7200
gün olarak uygulanır. Genel olarak prim ödeme gün sayısını tamamlama
konusunda dezavantajlı durumda olan esnek çalışanlar için malullük aylığında lehlerine bir durum ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki; malullük aylığı,
prim gün sayısı 9000 günden az olan sigortalılar için 9000 gün üzerinden
bağlandığı için, prim gün sayısı bakımından 1800 günü tamamlamış olan
esnek çalışanlar, malullük aylıklarını 9000 gün üzerinden almaktadırlar.
Ancak yine de, 1800 olan prim gün sayısını tamamlamak bakımından
esnek çalışanların tam süreli çalışanlara göre çok daha fazla çalışmak zorunda olduklarını hatırlatmakta fayda vardır. Tam süreli çalışan bir işçinin
1800 günü tamamlaması için 60 ay çalışması yeterli iken, örneğin kısmi
süreli iş sözleşmesi ile haftada 20 saat çalışan bir işçinin aynı prim ödeme
gün sayısını tamamlaması için gerekli olan süre 163 aydan daha fazladır.
(20x4=80 aylık çalışma, 80/7,5=10,66 (11), 1800/11=163,64)
5.3.2.2. Yaşlılık Sigortası
5510 sayılı Kanunun 28 inci maddesine göre yaşlılık sigortasından
sağlanan haklar; yaşlılık aylığı bağlanması ve toptan ödeme yapılmasıdır. Yine aynı madde uyarınca yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için ilk defa
bu Kanuna göre sigortalı sayılanlardan, kadın sigortalının 58, erkek sigortalının ise 60 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 9000 gün malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması gerekmektedir. Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı
sayılanlar için prim gün sayısı şartı malullük sigortasında olduğu gibi
burada da 7200 gün olarak uygulanır.
Bu sigorta kolunda da belirtilen prim ödeme gün sayılarını tamamlamak bakımından 5510 sayılı Kanun kapsamında 4/a’lı olarak çalışan
kısmi süreli sigortalılar, tam süreli çalışanlara göre dezavantajlı durumdadırlar. Yukarıda malullük sigortası kısmında verilen örnek üzerinden
gidilecek olursa; haftada 20 saatlik çalışması karşılığında aylık 11 gün
prim ödeme gün sayısı bildirilen bir kısmi süreli çalışanın, yaşlılık aylığına hak kazanmak için gerekli olan 7200 güne ulaşması için 654 aydan
fazla çalışması gerekmektedir. (7200/11= 654,5)
144
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
5.3.2.3. Ölüm Sigortası
5510 sayılı Kanunun 32 nci maddesinde; ölüm aylığı bağlanması,
ölüm toptan ödemesi yapılması, aylık almakta olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi ve cenaze ödeneği verilmesi, ölüm sigortasından sağlanan haklar olarak belirtilmiştir.
Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ölüm aylığı; en az 1800 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş veya 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı
sayılanlar için, her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri
sigortalı bulunup, toplam 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları
primi bildirilmiş olanlar ile 47 nci maddede yazılı sebeplerle kazaya uğramış, malullük, vazife malullüğü veya yaşlılık aylığı almakta iken veya
malullük, vazife malullüğü veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olup henüz işlemi tamamlanmamış olanlarla, bu aylıkları alırken
tekrar sigortalı olarak çalışmaya başlamaları sebebiyle aylığı kesilmiş
durumda iken ölen sigortalının hak sahiplerine, yazılı istekte bulunmaları halinde bağlanmaktadır.
Bu noktada; malullük, vazife malullüğü veya yaşlılık aylığına hak kazanmış olup da ölen sigortalılar için ayrıca belirli bir prim ödeme gün
sayısı ile sigortalılık süresi aranmaması önem arz etmektedir.14
Görüldüğü üzere, prim ödeme gün sayısına bağlanan sigorta kollarından yararlanma yönünden esnek çalışanlar, tam süreli çalışanlara oranla dezavantajlı durumdadırlar. Özellikle de en yaygın esnek çalışma şekli
olan kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanların, 5510 sayılı Kanunda belirlenen prim ödeme gün sayılarına ulaşması, tam süreli çalışanlara göre çok
daha güç olmaktadır. Kısmi süreli çalışanların bu dezavantajlı durumlarını
hafifletmek ve onların bu sigorta kollarından sağlanan imkânlara erişimini kolaylaştırmak adına bir takım düzenlemeler yapılmıştır.
5510 sayılı Kanunun 51 inci maddesine 5754 sayılı Sosyal Sigortalar
Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun15 31 inci maddesi
ile eklenen fıkra gereği, kısmi süreli çalışan ve ayda 30 günden az olarak
SGK’ya bildirilen işçiler, 30 günden az olan çalışma günlerinin emeklilik primlerini isteğe bağlı olarak ödeyebileceklerdir. İsteğe bağlı sigorta
primi, prime esas kazancın alt sınırı (brüt asgari ücret) ile üst sınırı (brüt
asgari ücretin 6,5 katı) arasında, sigortalı tarafından beyan edilecek prime esas aylık kazancın yüzde 32’si olduğu için, (bunun % 20’si malul14 TUNCAY; EKMEKÇİ; 2012, s.424.
15 08/05/2008 tarih ve 26870 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
145
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
lük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi, % 12’si ise genel sağlık sigortası
primidir) örneğin alt sınırdan beyanda bulunulursa 2013 yılı ilk altı aylık dönem için ayda 978,60 x %32 = 313,15 TL ödenmesi gerekecektir.
Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanların isteğe bağlı sigorta prim gün
sayılarının hesaplanmasında; “30-zorunlu sigortalılık gün sayısı=isteğe
bağlı sigorta gün sayısı” formülü kullanılmaktadır. Örneğin; kısmi süreli
iş sözleşmesiyle çalışan sigortalının ay içindeki toplam çalışma saatinin
7,5’e bölünmesi sonucu ay içinde 12 gün 4/a kapsamında çalışmış
olduğunun tespit edildiğini varsayalım. Bu durumda sigortalı eksik
kalan günlerini isteğe bağlı olarak ödemek istediğinden, isteğe bağlı
sigorta prim gün sayısı 30-12=18 gün olacak ve dolayısıyla ödeyeceği
prim tutarı da 30 gün üzerinden ödeyene göre daha düşük hesaplanacaktır. Bu durumda kişi, sınırdan beyanda bulunulursa 313,15/30x18=
187,89 TL ödeyerek ayda 30 gün prim süresini tamamlayabilecektir.
Ayrıca, böylelikle genel sağlık sigortasından da (GSS) yararlanma hakkını elde edecektir.
Yapılan bu düzenleme ile önceki uygulamadaki “önce başlayan
üstündür” anlayışı terk edilerek 4/a sigortalılık statüsünün 4/b sigortalılık statüsüne üstünlüğü sağlanmıştır.16 Şüphesiz ki, bu önemli bir
değişikliktir. Değişiklik ile kısmi süreli çalışanlar, isteğe bağlı sigortalı oldukları dönemde yarı 4/a’lı, yarı 4/b’li, yani, yarı işçi, yarı işveren olmak
gibi bir çarpıklıktan kurtulmuşlardır.17 Ayrıca bu düzenleme, emekliliğe
hak kazanabilmek bakımından gereken prim ödeme gün sayısına ulaşabilmek açısından da kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanların lehine
olmuştur.
Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlara, ay içinde eksik kalan süreleri 30 güne tamamlamak üzere sunulan diğer bir seçenek ise hizmet
borçlanmasıdır. 6111 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 41 inci maddesine eklenen (i) bendi gereğince eksik kalan
günler hizmet borçlanması yapılarak tamamlanabilecektir. Söz konusu
bentte; “Bu bendin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki sürelere ilişkin olmak üzere, 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan
sigortalıların, kısmi süreli aylara ait eksik süreleri, kendilerinin veya hak
sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında
olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32’si üzerinden hesaplanacak primlerini, borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay
16 KELEŞ, Mehmet; “6111 Sayılı Yasa İle Hizmet Çakışmalarında Geçerli Olan Sigortalılık Statüsü
Sigortalılar Lehine Düzenlendi”, Mali Çözüm Dergisi, S:105, s.361-365, 2011, s.363.
17 YILDIZ, Ramazan; “Kısmi Süreli İş Sözleşmesi İle Çalışan İşçilere Torba Kanunda Getirilen
İmkanlar”, Yaklaşım Dergisi, S:221, s.171-173, 2011, s.173.
146
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
içinde ödeme şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır. (i) bendi kapsamında borçlanılacak sürelere ilişkin
genel sağlık sigortası primlerinin ödenmiş olması halinde, genel sağlık
sigortası primi ödenmiş bu sürelere ilişkin borçlanma tutarı % 20 oranı
üzerinden hesaplanır” ifadeleri yer almaktadır.
Buna göre, borçlanılan süreler için genel sağlık sigortası primleri
ödenmiş olması durumunda, bu sürelere ilişkin borçlanma tutarı, prime
esas kazancın % 32’si üzerinden değil, % 20’si üzerinden hesaplanacaktır.
Zira % 12’lik GSS primi daha önce ödendiğinden yapılacak hesapta dikkate alınacak ve kalan % 20’lik oran üzerinden prim ödettirilecektir. Hizmet borçlanması yapmak suretiyle kazanılan bu süreler, 4/a sigortalılığı
kapsamında değerlendirilecektir. Ancak, borçlanma hakkını tanıyan 6111
sayılı Kanunun yürürlük tarihi 01/03/2011 olduğu için bu tür borçlanma
hakkı 01/03/2011 tarihinden sonrası için geçerli olacak, bu tarihten önceki süreler için hizmet borçlanması yapmak söz konusu olamayacaktır.
5.3.3. Genel Sağlık Sigortası Bakımından
5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinde genel sağlık sigortalıları
sayılmış, 67/a maddesinde ise, primi Devlet tarafından karşılananlar
ve SGK tarafından kendilerine gelir ve aylık bağlanmış olanlar dışındaki tüm sigortalıların, genel sağlık sigortasından yararlanabilmeleri için
sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihten önceki son bir yıl içinde
toplam 30 gün genel sağlık sigortası pirimi ödemesi koşulu getirilmiştir. Son bir yıl içerisinde 30 gün prim ödeme şartının makul olduğu ve
esnek çalışanları çok fazla zorlamayacağı söylenebilir. Ancak, GSS kapsamında finansmanı sağlanan hizmetlerden birisi olan yardımcı üreme
yöntemleri ile çocuk sahibi olabilme hakkından yararlanmak için belirlenen şartlardan en az beş yıldır genel sağlık sigortalısı veya bakmakla
yükümlü olunan kişi olup, 900 gün GSS prim gün sayısının olması şartı
(SSGSS Kanunu Md. 63/e), özelikle de GSS primini kendisi tamamlayan
esnek çalışanları zorlayabilecek bir koşul olarak görülmektedir.
Ayrıca, Kanunun 51/3 maddesine göre de; ay içerisinde 30 günden
az çalışan veya 80 inci madde uyarınca prim ödeme gün sayısı, ay içindeki toplam çalışma saatinin 4857 sayılı Kanuna göre belirlenen günlük normal çalışma saatine (7,5 saat) bölünmesi suretiyle hesaplanan
sigortalıların aynı ay içerisinde isteğe bağlı sigortaya prim ödemeleri
halinde, primi ödenen süreler zorunlu sigortalılığa ilişkin prim ödeme
gün sayısına otuz günü geçmemek üzere eklenir ve eklenen bu süreler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalılık
süresi olarak kabul edilir. Bu şekilde eksik günlerini isteğe bağlı sigorta
147
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
kapsamında prim ödeyerek 30 güne tamamlayan 4/a kapsamındaki kısmi süreli çalışanlar, eksik günlerinin GSS primlerini her ay için ödeyerek
30 güne tamamlama zorunluluğundan muaf olacaklardır.
Kısmi süreli çalışan sigortalıların, 30 günden az olan prim ödeme
günlerini 30 güne tamamlayarak GSS sisteminden faydalanma imkânı
bulunsa da, bunların genelde düşük gelirle çalışan kimseler olduğu göz
önüne alınırsa bu durumun ekstra bir külfet yaratacağı açıktır.
5.3.4. İşsizlik Sigortası Bakımından
6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun18
yürürlüğe girinceye dek 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda19 atipik
çalışanlar için herhangi bir düzenleme bulunmamaktaydı. Söz konusu
Kanunun 68 inci maddesi ile 4447 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin
ikinci fıkrasında yapılan değişiklik ile 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve işsizlik sigortası primi ödeyen sigortalılar
da işsizlik sigortasının kapsamına dâhil edilmişlerdir.
4447 sayılı Kanunun 46 ncı maddesi kapsamına giren tüm sigortalılar, işverenler ile Devlet, işsizlik sigortası primi öder. İşsizlik sigortası
primi, sigortalının 5510 sayılı Kanunun 80 ve 82 nci maddelerinde belirtilen prime esas aylık brüt kazançlarından % 1 sigortalı, % 2 işveren ve
% 1 Devlet payı olarak alınır. İsteğe bağlı sigortalılardan işsizlik sigortası
primini ödeyenlerden ise % 1 sigortalı ve % 2 işveren payı alınır.
İşsizlik sigortasından yapılan en önemli yardım olan işsizlik
ödeneğinden yararlanabilmek için, 4447 sayılı Kanunun 51 inci
maddesinde belirtilen şartları taşıyanlardan ayrıca belirli bir süre prim
ödeme koşulunu yerine getirmeleri beklenmektedir. Kanunun 50 nci
maddesi uyarınca, hizmet akdinin sona ermesinden önceki son 120
gün prim ödeyerek sürekli çalışmış olanlardan, son üç yıl içinde;
a) 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan
sigortalı işsizlere 180 gün,
b) 900 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan
sigortalı işsizlere 240 gün,
c) 1080 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş
olan sigortalı işsizlere 300 gün,
18 25/02/2011 tarih ve 27857 sayılı (1. Mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
19 08/09/1999 tarih ve 23810 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
148
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
süre ile işsizlik ödeneği verilir.
Görüldüğü üzere, işsiz kalan sigortalıların işsizlik ödeneğinden yararlanmak için son üç yıl içinde en az 600 gün prim ödemesi ve bu primlerin son
120 gününün de kesintisiz olması gerekmektedir. Tam süreli iş sözleşmesi
ile çalışanlar için bile oldukça ağır olan bu koşulun kısmi süreli çalışan sigortalılar tarafından yerine getirilmesi önceki uygulamada mümkün değildi.
Dolayısıyla, kısmi süreli çalışanlardan adeta yararlanamayacakları bir hak
için prim alınmaktaydı. Bu durumun ise, sosyal sigorta hukukunun temel
ilkelerinden biri olan nimet-külfet dengesine aykırı olduğu ortadadır. 6111
sayılı Kanunla kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar açısından yapılan düzenleme ile onların çok ağır olan bu koşulu yerine getirebilmeleri amacıyla,
bu konuda isteğe bağlı olarak işsizlik sigortası primi ödeyerek söz konusu
yardımlardan yararlanabilmelerine imkân sağlanmıştır.20 Getirilen bu düzenleme şüphesiz ki önemli ve isabetlidir. Ancak yukarıda belirtildiği üzere,
kısmi süreli çalışan sigortalılar, hem sigortalı, hem de işveren prim payını
kendileri ödemek zorundadırlar. Bu noktada, işveren prim payının işveren
tarafından, sigortalı prim payının ise kısmi süreli çalışan tarafından karşılanması daha makul ve adil bir yol olarak görünmektedir.
6. Uygulama
6.1. 5510 Sayılı Kanun Kapsamında 4/a Statüsünde Tam ve Kısmi
Süreli Çalışan Sigortalılara İlişkin Yapılan Yaşlılık Aylığı Hesabı
Çalışmamızın bu bölümünde elde edilen veriler ve birtakım varsayımlar
altında, 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre ve alt sınır aylığı, prim gün
sayısı tamamlama koşulları ile yine adı geçen Kanunda belirtilen kademeli emeklilik geçiş koşulları dikkate alınmaksızın hak kazanılabilecek yaşlılık
aylığına ilişkin hesap, 4/a kapsamındaki erkek ve kadın sigortalıların tam ve
kısmi süreli çalışma koşullarına göre kıyaslanabilmesi amacıyla yapılmıştır.
Çalışmada tam süreli çalışan sigortalılara ilişkin SGK 2011 İstatistik
Yıllığında yer alan “5510 Sayılı Kanunun 4-1/a Maddesi Kapsamındaki
Aktif Sigortalıların 2011 Yılı Aralık Ayı İtibariyle Yaş, Cinsiyet, Birikimli
Gün Ödeme Sayısı ve Sigortalılık Süresine Göre Dağılımı” başlıklı 1.1.19
no.lu tabloda yer alan veriler, kısmi süreli çalışanlara ilişkin olarak
ise, SGK Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğü (HSGM) Elektronik Yayın
ve Bilgi Dağıtım Daire Başkanlığı’ndan (EYBDDB) 23/01/2013 tarih ve
252841 sayılı yazımıza karşılık 20/02/2013 tarih ve 641954 sayılı yazı ile
alınan veriler kullanılmıştır.
20 CANİKLİOĞLU, Nurşen; “6111 Sayılı Kanunla İşsizlik Sigortası Kanununda Yapılan Değişiklikler”, Toprak İşveren Dergisi, S:89, 2011, s.3-4.
149
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Her iki tür çalışma şekline göre yapılan hesapta da, kişilerin sosyal
güvenlik sistemine 2012 yılı Ocak ayı başında ve 18 yaşında dâhil oldukları ve erkeklerin 60 yaşında, kadınların ise 58 yaşında emekli oldukları
varsayılmaktadır. Uygulamada makroekonomik değişkenlere ilişkin kullanılan diğer varsayımlar ise şunlardır: 21
• Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) ve gelişme hızı belirlenirken 20132015 yılları için Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanıp 09/10/2012
tarihli ve 28436 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanan Orta
Vadeli Program’da belirtilen oranlar baz alınmıştır. Buna göre; TÜFE,
2013-2015 yılları arasında sırasıyla % 5,30, % 5 ve % 5 olarak; gelişme hızı ise, 2013-2015 yılları arasında sırasıyla % 4, % 5 ve % 5
olarak kabul edilmiştir.
• 2015 yılı sonrası TÜFE tahmini için Avro Bölgesi’nde 2008 Ekonomik
Krizi öncesi istikrarlı dönemi ifade eden 2003-2008 yılları arasında
gerçekleşen enflasyon oranlarının ortalaması dikkate alınmıştır. Buna
göre, Türkiye’de TÜFE’nin 2040 yılında % 2,30 oranına ulaşacağı ve bu
yıldan sonrasında ise bu oranda sabit kalacağı öngörülmüştür.
• 2015 yılı sonrası dönemin gelişme hızı tahmini için OECD’nin “Economic Outlook Mayıs 2012” çalışmasından yararlanılmıştır. Buna
göre gelişme hızının, 2016 ve 2017 yılları için % 5,20, 2018-2030 yılları için % 4,10, daha sonrasında ise % 2,30 olacağı öngörülmüştür.
• İskonto faiz oranı, enflasyon varsayımları ile aynı kabul edilmiştir.
• 2002-2012 yılları arasında ortalama ücretlerde reel bir artış yaşanmamış olmasına rağmen, yaptığımız yaşlılık aylığı hesaplamasında
aynı dönem için asgari ücretlerde ortaya çıkmış olan % 1,606’lık
reel ücret artışı kullanılmıştır. Bu oranın 2040 yılına kadar kademeli
olarak azalarak % 1’e ineceği ve 2040 yılından sonra da % 1 olarak
seyredeceği varsayılmıştır.
6.1.1. Yaş ve Cinsiyet Bazında Yıllık Ortalama Prim Ödeme Gün
Sayısı Hesaplama Formülü
Tam süreli çalışan sigortalıların yaş ve cinsiyet bazında prim ödeme
gün sayıları, SGK 2011 İstatistik Yıllığında yer alan 1.1.19 no.lu tablodaki
verilerden yararlanılarak hesaplanmıştır. Bu çerçevede ilk olarak, adı geçen tabloda yer alan prim ödeme gün sayıları, sigortalı sayısına bölünmüş
ve böylece yaş ve cinsiyet bazında her bir kişiye tekabül eden sigortalılığı
boyunca biriktirdiği prim ödeme gün sayısı bulunmuştur. İkinci olarak,
yine söz konusu tabloda bulunan birikimli sigortalılık süresi, sigortalı sayı21 “Makroekonomik Değişkenlere İlişkin Varsayımlar Tablosu” Ek-1’de yer almaktadır.
150
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
sına bölünmüş ve yaş ve cinsiyet bazında ortalama sigortalılık süresi elde
edilmiştir. Son olarak, birinci adımda bulunan yaş ve cinsiyet bazında her
bir kişiye tekabül eden birikimli prim ödeme gün sayıları, ikinci adımda
bulunan yaş ve cinsiyet bazında ortalama sigortalılık süresine bölünerek
yine yaş ve cinsiyet bazında her bir kişiye tekabül eden yıllık ortalama
prim ödeme gün sayıları elde edilmiştir. Belirtilen formül doğrultusunda
yapılan hesaplama sonucunda her bir kişiye tekabül eden yıllık ortalama
prim ödeme gün sayısının erkek sigortalılar için 232,04, kadın sigortalılar
için ise 242,73 olduğu tespit edilmiştir.
Kısmi süreli çalışan sigortalıların yaş ve cinsiyet bazında yıllık ortalama
prim ödeme gün sayılarının belirlenebilmesinde SGK HSGM EYBDDB’den
alınan verilerin prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresi bakımından,
SGK 2011 İstatistik Yıllığında yer alan 1.1.19 no.lu tablodaki gibi mantıklı
sonuçlar ifade etmemesi nedeniyle, kısmi süreli çalışan sigortalıların sigortalılık süreleri boyunca haftada 20 saat çalıştıkları varsayılmıştır. 5510
sayılı Kanunun 80 inci maddesi uyarınca, ay içerisinde günün bazı saatlerinde çalışan ve çalıştığı saat karşılığında ücret alan sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısı, ay içindeki toplam çalışma saati süresinin 4857
sayılı İş Kanununa göre belirlenen haftalık çalışma süresine göre hesaplanan günlük çalışma saatine bölünmesi suretiyle bulunmakta ve bu şekildeki hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edilmektedir. Yukarıdaki
bölümlerde detaylı olarak açıklandığı üzere 4857 sayılı İş Kanununa göre
tam süreli çalışan bir işçinin günlük çalışma süresi 7,5 saattir. Buna göre
haftada 20 saatlik çalışma ayda 80 saate denk gelmektedir. Dolayısıyla,
aylık prim ödeme gün sayısı 11, ((80/7,5= 10,67 (11)) yıllık prim ödeme
gün sayısı ise 132 (11x12=132) olarak bulunmaktadır. Uygulamada, yıllık
132 olan prim ödeme gün sayısı, kısmi süreli çalışan her yaş ve cinsiyet
grubu için sabit kabul edilmiştir.
6.1.2. Prime Esas Kazançları
Tam süreli çalışan 18-60 yaş arası erkek ve 18-58 yaş arası kadın sigortalıların tamamının asgari ücretli çalışan olduğu varsayılmış ve 2012
yılı için belirlenen birinci ve ikinci altı aylık asgari ücret tutarlarının ortalaması olan 913,50 TL ((886,50 + 940,50)/2=913,50) , aylık ortalama
prime esas kazançları olarak kabul edilmiştir.
SGK HSGM EYBDDB’den alınan veriler ışığında kısmi süreli çalışan
18-60 yaş aralığındaki erkek sigortalıların 2011 yılı için aylık ortalama
prime esas kazanç tutarları 373,55 TL olarak tespit edilmiştir. Bu rakamın TÜFE oranı ile arttırılarak bulunan 2012 yılı karşılığı ise 396,56
TL olarak hesaplanmıştır. Aynı hesaplar, kısmi süreli çalışan 18-58 yaş
151
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
aralığındaki kadın sigortalılar için de yapılmış ve prime esas kazanç tutarları 2011 yılı için 403,96 TL, 2012 yılı için ise 428,84 TL olarak tespit
edilmiştir. 2012 yılı için hesaplanan/varsayılan bu tutarların ilerleyen
yıllarda TÜFE ve reel ücret oranında artacağı varsayılmıştır.
Elde edilen bulgular ve bahsi geçen varsayımlar çerçevesinde 5510
sayılı Kanunun 4/1-a bendi kapsamında tam ve kısmi süreli çalışanların,
adı geçen Kanunun 29 uncu maddesine göre yaşlılık aylığı hesabı yapılmıştır. Mezkûr maddeye göre yaşlılık aylığı ortalama aylık kazanç ile
aylık bağlama oranının çarpımı sonucunda bulunmaktadır.
Söz konusu Kanunun 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre ortalama aylık kazanç, sigortalının her yıla ait prime esas kazancının, kazancın ait olduğu yıldan itibaren aylık talep tarihine kadar geçen yıllar
için, her yıl gerçekleşen güncelleme katsayısı ile güncellenerek bulunan
kazançlar toplamının toplam prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanan ortalama günlük kazancın otuz katı biçiminde hesaplanmaktadır.
2012 yılında ve 18 yaşında sosyal güvenlik sistemine dâhil olan tam
ve kısmi süreli çalışan erkek ve kadın sigortalıların 5510 sayılı Kanun
çerçevesinde hesaplanan yaşlılık aylıkları Tablo 1’de gösterilmiştir.
Tablo 1: Tam ve Kısmi Süreli Çalışan Sigortalıların Yaşlılık Aylığı Hesabı
Tam Süreli Çalışanlar
Yıllık
Aylık
Toplam
Ortalama
Ortalama Bağlanan
Sisteme Sisteme Emekli Sistemde
Prim
Prim
Prime
Yaşlılık
Girilen Girilen Olunan Kalınan
Ödeme
Esas
Aylığı
Ödeme
Yaş
Yıl
Yaş
Yıl
Gün
Gün
Kazanç
(TL)
Sayısı
Sayısı
(TL)
Erkek
18
2012
60
43
232,04
9978
913,5
743
Kadın
18
2012
58
41
242,73
9952
913,5
653
Kısmi Süreli Çalışanlar (Haftalık 20 Saat)
Yıllık
Aylık
Toplam
Ortalama
Ortalama Bağlanan
Sisteme Sisteme Emekli Sistemde
Prim
Prim
Prime
Yaşlılık
Girilen Girilen Olunan Kalınan
Ödeme
Ödeme
Esas
Aylığı
Yaş
Yıl
Yaş
Yıl
Gün
Gün
Kazanç
(TL)
Sayısı
Sayısı
(TL)
Erkek
18
2012
60
43
132
5676
396,56
105
Kadın
18
2012
58
41
132
5412
428,84
87
152
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Tablo 1’de görüldüğü üzere 2012 yılında ve 18 yaşında sosyal güvenlik sistemine dâhil olup 4/a kapsamında 43 yıl prim ödeyen tam süreli
erkek sigortalıya 5510 sayılı Kanun koşullarında bağlanacak yaşlılık aylığı 743 TL iken, kısmi süreli erkek sigortalıya bağlanacak yaşlılık aylığı ise
105 TL düzeyinde kalmaktadır. Yine 2012 yılında ve 18 yaşında sosyal
güvenlik sistemine dâhil olup 4/a kapsamında 41 yıl prim ödeyen tam
süreli kadın sigortalıya 5510 sayılı Kanun koşullarında bağlanacak yaşlılık aylığı 653 TL iken, kısmi süreli kadın sigortalı için bu rakam 87 TL
olarak hesaplanmaktadır.
Tablo 1’de görüldüğü üzere tam süreli çalışan ve 43 sene sistemde
kalan erkek sigortalının toplam prim ödeme gün sayısı 9978 iken, kısmi süreli çalışan erkek sigortalının biriktirebildiği prim ödeme gün sayısı 5676’da kalmaktadır. Benzer şekilde, tam süreli çalışan ve 41 sene
sistemde kalan kadın sigortalının toplam prim ödeme gün sayısı 9952
iken, aynı rakam kısmi süreli çalışan kadın sigortalı için 5412’de kalmaktadır.
6.2. Kısmi Süreli Çalışan Sigortalılar ile Asgari Ücretle Tam Süreli
Çalışan Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma
Maliyeti Hesabı
SGK HSGM EYBDDB’den elde edilen veriler doğrultusunda 2011 yılı
itibariyle 18 yaş üzerinde 48.976’sı erkek, 12.715’i ise kadın olmak üzere 5510 sayılı Kanunun 4/1-a bendi kapsamında toplam 61.691 kısmi
süreli çalışan sigortalı olduğu tespit edilmiştir. Bu bölümde 2012 yılı
için, söz konusu bu 61.691 sigortalının, asgari ücretle ve tam süreli çalışan 4/a’lı sigortalılar ile aralarında oluşan prim farklarının karşılanma
maliyeti hesaplanmıştır.
Hesaplamada 18 yaş ve üzeri tam süreli çalışan hem erkek, hem de
kadın sigortalıların 2012 yılı için ortalama prim ödeme gün sayıları 360,
yıllık ortalama prime esas kazançları ise, 2012 yılı birinci ve ikinci altı
aylık asgari ücret ortalaması olarak (913,50 TL) varsayılmıştır. Eldeki
veriler doğrultusunda kısmi süreli çalışan 18 yaş ve üzeri sigortalıların 2012 yılı ortalama prime esas kazançları erkekler için 396,48 TL,
kadınlar için ise 429,72 TL olarak tespit edilmiştir. Kısmi süreli çalışan
sigortalıların 2012 yılı için ortalama prim ödeme gün sayılarında ise üç
farklı varsayımdan hareket edilmiştir. İlk olarak bu kişilerin yukarıda
yaşlılık aylığı hesabında olduğu gibi haftada 20 saat çalıştıkları varsayılarak yıllık ortalama prim ödeme gün sayıları 132 kabul edilmiştir. İkinci
olarak haftada 15 saat çalıştıkları ve yıllık prim ödeme gün sayılarının
96 (15x4=60/7,5=8x12=96) olduğu, üçüncü olarak ise haftada 10 saat
153
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
çalıştıkları ve yıllık prim ödeme gün sayılarının 72 (10x4=40/7,5=5,33
(6) x12=72) olduğu varsayılmış ve bu üç varsayıma göre oluşacak prim
fak maliyeti hesaplanmıştır.
Hesaplama sonucunda; birinci varsayıma, yani kısmi süreli sigortalıların haftada 20 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık
ortalama 132 olduğu varsayımına göre, 2012 yılı için söz konusu 61.691
kişiyi asgari normlara çekmenin maliyeti 195.538.171 olarak bulunmuştur. Bu rakam ikinci varsayımda, yani söz konusu 61.691 kısmi süreli
çalışan sigortalının haftada 15 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 96 olduğu varsayımında 205.839.190 TL, üçüncü
varsayımda, yani söz konusu 61.691 kısmi süreli çalışan sigortalının haftada 10 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 72
olduğu varsayımında ise 212.706.537 TL olarak hesaplanmıştır.
7. Sonuç ve Öneriler
Küreselleşme, artan uluslararası rekabet, teknolojik gelişmeler, hizmet sektörünün büyümesi ve artan işsizlik oranları ile birlikte 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren yaşamın her alanında karşımıza çıkan ve
giderek önemi daha da artan ve çok daha fazla ülkede uygulanmaya
başlayan esneklik kavramını genel olarak değişime ayak uydurabilme
yeteneği olarak ifade etmek mümkündür.
Yapılan araştırmalar Türkiye’nin, dünyada işgücü piyasası esnekliği
açısından çok gerilerde kaldığını, buna karşılık iş mevzuatının katılığı
açısından en önde gelen ülkelerden biri olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin, çağdaş dünyanın getirdiği esneklik olanağından
yeterince yararlanabildiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Oysaki
çalışma hayatında katı kurallar ve uygulamalar yerine ihtiyaçlara uygun
esnek uygulamalar tüm dünyada rekabet edebilirliğin kaçınılmaz unsuru durumundadırlar.
İşgücü piyasalarında giderek yaygınlaşan esnekleşmenin çalışanlar
açısından güvencesizlik sorununu beraberinde getirmesi, pek çok ülkede güvenceli esneklik yaklaşımının benimsenmesine neden olmuştur. Esneklik ve güvence kavramları işgücü piyasasında birbirine zıt iki
kavram olarak görünse de, aslında güvenceli esneklik kavramı içinde
karşılıklı destek ve dengeyi barındırmaktadır. Dolayısıyla, çalışanların
güvenceye ilişkin kazanımları, işverenlerin esneklik koşullarını uygulamalarına engel olmazken; aynı şekilde, işverenlerin esneklik uygulamaları sonucu elde ettikleri kazanımlar da, çalışanlar açısından daha
az güvence anlamına gelmemektedir. Bu nedenle, başta AB ülkeleri
olmak üzere birçok ülkede esneklik mi yoksa güvence mi sorusuna
154
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
verilen yanıt artık “esneklik-güvence dengesi” şeklindedir. Güvenceli
esneklik yaklaşımı ile bir taraftan işgücü piyasasının esnekleştirilmesi
ile işletmelerin konjonktürel dalgalanmalara ve değişen talep koşullarına uyum gücünün artırılması, diğer taraftan da çalışanların istihdam
ve gelir güvencesinin sağlanması hedeflenmektedir. Bu süreçte, işin
korunmasını ve aynı işte kalabilme güvencesini ifade eden iş güvencesinin yerine, istihdamın korunmasını ve tek bir işverene bağlı olmadan
çalışmanın sürdürülebilmesi güvencesini ifade eden istihdam güvencesi önem kazanmaya başlamıştır.
Türkiye’deki mevcut durum ele alındığında; esnek çalışma biçimlerinin yaygın olarak uygulanmadığı, işsizlik sigortasından yararlanan
kişi sayısının sınırlı, yaşam boyu eğitim ve aktif işgücü piyasası politikalarının yetersiz, iş mevzuatının katı, kayıt dışı istihdamın ve istihdam
üzerindeki vergi ve prim yükünün fazla olduğu bir ülke görünümü ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de güvenceli olan ancak esnek olmayan kayıtlı
çalışanlar ile esnek olan ancak güvencesi olmayan kayıt dışı çalışanlar
arasındaki derin farklılıklardan dolayı bölünmüş bir işgücü piyasası
mevcuttur.
Uygulamada daha önceleri de bulunmakla birlikte, ülkemizde esnek
çalışma biçimlerinin yasal dayanağına kavuşması, 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 ile İş Kanunu ile gerçekleşmiştir. Buna paralel olarak
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda da
esnek çalışanların sosyal güvenliğini sağlamaya yönelik birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Fakat 5510 sayılı Kanunda esnek çalışma biçimlerinin tümü kapsama alınmamıştır. Söz konusu Kanunda yalnızca kısmi
süreli çalışanlara, çağrı üzerine çalışanlara ve ev işlerinde 30 günden az
süreyle çalışılanlara ilişkin birtakım düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Dolayısıyla, 4857 sayılı İş Kanunu ile getirilen atipik çalışma biçimlerinin
5510 sayılı Kanunda yeterli ölçüde düzenlendiği söylenemez.
Sosyal güvenlik haklarından yararlanma bakımından 5510 sayılı Kanunda tam süreli çalışanlar ile esnek çalışanlar arasında bir ayrım söz
konusu olmamakla birlikte, prim ödeme gün sayısına bağlanan sigorta
kollarından yararlanma yönünden esnek çalışanlar, tam süreli çalışanlara göre dezavantajlı durumdadırlar. Özellikle de en yaygın esnek çalışma
şekli olan kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanların, 5510 sayılı Kanunda
belirlenen prim ödeme gün sayılarına ulaşması, tam süreli çalışanlara göre çok daha güç olmaktadır. Örneğin; haftada 20 saat çalışmak
suretiyle ayda 11 ve yılda 132 gün prim gün sayısı bildirilen bir kısmi
süreli çalışanın yaşlılık aylığına hak kazanmak için çalışması gereken
süre 54 yıldan daha fazladır. (7200/132=54,54) Esnek çalışanların bu
155
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
dezavantajlı durumlarını hafifletmek ve onların bu sigorta kollarından
sağlanan imkânlara erişimini kolaylaştırmak adına son yıllarda bir takım düzenlemeler yapılmıştır.
Bu anlamda ilk olarak isteğe bağlı sigortalılığa değinecek olursak, kısmi süreli çalışan ve ayda 30 günden az olarak SGK’ya bildirilen işçilere,
30 günden az olan çalışma günlerinin emeklilik primlerini isteğe bağlı
olarak ödeme imkanı getirilmiştir. 6111 sayılı Kanun ile getirilen değişiklik öncesinde, isteğe bağlı sigorta olarak ödedikleri süre kendileri için
4/b’li olarak değerlendirilirken, değişiklik sonrası kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçi açısından bu süre 4/a’lı olarak değerlendirilecektir.
Yani, ay içinde 30 günden az çalışıp kalan süreleri isteğe bağlı olarak 30
güne tamamlayanların isteğe bağlı sigortalılık statüsü, 01/10/2008 ile
28/02/2011 dönemi için 4/b kapsamında, 01/03/2011 sonrası için ise
4/a kapsamında değerlendirilmektedir. Yapılan bu düzenleme ile önceki uygulamadaki “önce başlayan üstündür” anlayışı terk edilmiş ve 4/a
sigortalılık statüsünün 4/b sigortalılık statüsüne üstünlüğü sağlanarak
önemli bir değişiklik yapılmıştır. Yapılan bu değişiklikler ile kısmi süreli
iş sözleşmesi ile çalışanların emekliliğe hak kazanabilmek için gereken
prim ödeme gün sayısına ulaşabilme koşullarını hafifletmek amaçlanmaktadır. Ne var ki, ülkemizde 18 yaş ve üzeri kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanların 2012 yılı için aylık ortalama prime esas kazanç tutarlarının 413,10 TL olduğu göz önüne alındığında, haftada 20 saatten ayda
11 gün prim ödeyen kısmi süreli çalışan bir sigortalının kalan 19 günü
isteğe bağlı sigortalı olarak tamamlaması için alt sınırdan beyanda bulunda bile 2012 yılı birinci ve ikinci altı ay ortalaması itibariyle ödemesi
gereken prim tutarı 185,14 TL’dir. (913,50/30*0,32*19) Bu ise, kişinin
aylık kazancının %45’ ini sigorta primi olarak Devlete ödemesi anlamına gelmektedir ki, bu şartlar altında isteğe bağlı sigortalılık kurumunun
kısmi süreli çalışanlar açısından uygulanabilir olduğunu söyleyebilmek
mümkün değildir. Bunun yanında, isteğe bağlı sigortalılığın uzun vadeli
sigorta kolları ile genel sağlık sigortasını kapsayıp kısa vadeli sigorta kollarını ise kapsam dışında bırakması da bir eksiklik olarak görülmektedir.
Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlara, ay içinde eksik kalan süreleri 30 güne tamamlamak üzere getirilen diğer bir düzenleme ise hizmet borçlanmasıdır. Hizmet borçlanması yapmak suretiyle kazanılan
bu süreler, 4/a sigortalılığı kapsamında değerlendirilecektir. Borçlanma
hakkını tanıyan 6111 sayılı Kanunun yürürlük tarihi 01/03/2011 olduğu
için bu tür borçlanma hakkı 01/03/2011 tarihinden sonrası için geçerli olacak, bu tarihten önceki süreler için hizmet borçlanması yapmak
söz konusu olamayacaktır. Kısmi süreli çalışanların 5510 sayılı Kanunda
156
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
belirlenen prim ödeme sayılarına ulaşmada yaşadıkları sıkıntıları gidermek amacıyla getirilen ikinci seçenek olan hizmet borçlanması müessesesinin de isteğe bağlı sigortalılık gibi uygulanabilirliği pek mümkün görünmemektedir. Şöyle ki; kısmi süreli çalışan bir sigortalının
haftada 20 saat çalışmak suretiyle ayda 11 ve yılda 132 gün prim
ödeme gün sayısının olduğu varsayıldığında, bu kişi 40 yıl çalışıp 5280
gün (132*40=5280) biriktirse ve prime esas kazanç alt sınır üzerinden
(2013 yılı ilk 6 ay için günlük 32,62 TL) beyanda bulunsa bile yaşlılık
aylığına hak kazanabilmek için eksik kalan 1920 günü (7200-5280)
tamamlamak için borçlanması gereken tutar yaklaşık 20.000 TL’dir.
(32,62*0,32*1920=20.041,72 TL) Aynı rakam, haftada 15 saat olmak
üzere 25 yıl çalışıldığı gibi daha gerçekçi bir varsayım altında ise 50.000
TL’yi aşmaktadır. (50.104,32 TL)
Dolayısıyla mevcut kazanç tutarları da dikkate alındığında, bu kişilerin söz konusu rakamları karşılayabilme ihtimalleri oldukça tartışmalı
görülmektedir.
6111 sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenlemelerden birisi de genel
sağlık sigortası ile ilgilidir. Şöyle ki; kısmi süreli veya çağrı üzerine çalışanlar ile ev hizmetlerinde ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılar için eksik günlerine ait genel sağlık sigortası primlerinin 30 güne tamamlanması zorunlu hale getirilmiştir. Bununla birlikte, eksik günlerini
isteğe bağlı sigorta kapsamında prim ödeyerek 30 güne tamamlayan
4/a kapsamındaki kısmi süreli çalışanlar, eksik günlerinin GSS primlerini
her ay için ödeyerek 30 güne tamamlama zorunluluğundan muaf tutulmuşlardır. Kısmi süreli çalışan sigortalıların, 30 günden az olan prim
ödeme günlerini 30 güne tamamlayarak GSS sisteminden faydalanma
imkânı bulunsa da, bunların genelde düşük gelirle çalışan kimseler olduğu göz önüne alınırsa bu durumun ekstra bir külfet yaratacağı açıktır.
Bu bağlamda, kısmi süreli iş sözleşmesi ile bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının eksik kalan günlerinin GSS prim yükünün işçiden alınarak işveren ve/veya Devlet tarafından karşılanması yerinde olacaktır.
Bir başka değişiklik de 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda yapılmıştır. Yapılan değişiklik ile kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve işsizlik sigortası primi ödeyen sigortalılar da işsizlik sigortasının kapsamına
dâhil edilmişlerdir. Fakat işsizlik sigortasından yapılan en önemli yardım
olan işsizlik ödeneğinden yararlanabilmek için son üç yıl içinde en az
600 gün prim ödenmesi ve bu primlerin son 120 gününün de kesintisiz olması şartı söz konusudur. 6111 sayılı Kanunla kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar açısından yapılan düzenleme ile onların çok ağır
olan bu koşulu yerine getirebilmeleri amacıyla, bu konuda isteğe bağlı
157
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
olarak işsizlik sigortası primi ödeyerek bu sigorta kolundan sağlanan
yardımlardan yararlanabilmelerine imkân sağlanmıştır. Getirilen bu düzenleme şüphesiz ki önemli ve isabetlidir. Ancak daha önce de belirtildiği üzere hem sigortalı, hem de işveren prim payını ödeme konusunda
yükümlülük kısmi süreli çalışan sigortalılara aittir. Bunun yerine işveren
prim payının işveren tarafından, sigortalı prim payının ise kısmi süreli
çalışan tarafından karşılanması daha makul ve adil bir yol olarak görünmektedir. Esasında bu konuda asıl yapılması gereken, işsizlik sigortasından yararlanmak için gereken prim ödeme gün sayısının azaltılması ve
ödenekten yararlanma süresi ile ödenek tutarının arttırılmasıdır.
Ülkemizde esnek çalışanların sosyal güvenlik sistemi karşısındaki
durumlarını daha iyi anlayabilmek adına çalışmanın son bölümünde
en yaygın ve bilinen esnek çalışma şekli olan kısmi süreli çalışanlar ile
tam süreli çalışanlar, 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre ve alt sınır
aylığı, prim gün sayısı tamamlama koşulları ile yine adı geçen Kanunda belirtilen kademeli emeklilik geçiş koşulları dikkate alınmaksızın hak
kazanılabilecek yaşlılık aylığı miktarı bakımından kıyaslanmış ve kısmi
süreli çalışanları Devlete ödenen prim bakımından asgari normlara çekmenin ortaya çıkaracağı maliyet hesaplanmıştır. Elde edilen bulgular
ve bir takım varsayımlar çerçevesinde yapılan hesaplamalar, ülkemizde esnek çalışanların, standart çalışanlara göre ne denli dezavantajlı
durumda olduklarını ortaya koymaktadır. Şöyle ki; 2012 yılında ve 18
yaşında sosyal güvenlik sistemine dâhil olup 4/a kapsamında 43 yıl asgari ücret üzerinden prim ödeyip emekli olan tam süreli erkek sigortalıya 5510 sayılı Kanun koşullarında bağlanacak yaşlılık aylığı 743 TL,
aylık prime esas kazanç ortalaması 2012 yılı için 396,56 TL olarak tespit
edilen 2012 yılında ve 18 yaşında sosyal güvenlik sistemine dâhil olup
4/a kapsamında 43 yıl mezkûr tutar üzerinden prim ödeyip emekli olan
kısmi süreli erkek sigortalıya bağlanacak yaşlılık aylığı ise 105 TL düzeyindedir. Benzer şekilde bu rakamlar tam ve kısmi süreli çalışan kadın
sigortalılar için sırasıyla 653 TL ve 87 TL düzeyindedir.
2011 yılı için 18 yaş üzeri 61.691 kişi olarak tespit edilen kısmi süreli
çalışanları devlete ödenen prim tutarı bakımından asgari normlara
çekmenin 2012 yılı için ortaya çıkaracağı maliyetin hesaplanması üç
farklı varsayım üzerinden gerçekleştirilmiştir. Hesaplama sonucunda;
birinci varsayıma, yani kısmi süreli sigortalıların haftada 20 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 132 olduğu varsayımına göre, 2012 yılı için söz konusu 61.691 kişiyi asgari normlara
çekmenin ortaya çıkaracağı maliyet 195.538.171 olarak bulunmuştur.
Bu rakam ikinci varsayımda, yani söz konusu 61.691 kısmi süreli çalışan
158
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
sigortalının haftada 15 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının
yıllık ortalama 96 olduğu varsayımında 205.839.190 TL, üçüncü varsayımda, yani söz konusu 61.691 kısmi süreli çalışan sigortalının haftada 10 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 72
olduğu varsayımında ise 212.706.537 TL olarak hesaplanmıştır. Ortaya
çıkan bu maliyetin işveren ve/veya Devlet tarafından karşılanması, üzerinde durulması gereken seçenekler olarak ön plana çıkmaktadır.
Netice itibariyle, standart çalışanlara göre birçok açıdan dezavantajlı
durumda olan esnek çalışanların sosyal güvencelere erişimini kolaylaştırmak adına son zamanlarda özellikle 6111 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeler olumlu karşılansa da, yukarıda da bahsedildiği gibi esnek çalışanların
sosyo-ekonomik koşulları göz önüne alınmaksızın yapılan bu düzenlemelerin pratikte fayda sağlaması oldukça güçtür. Oysa ülkemizde esneklikgüvence dengesinin sağlanabilmesinde sosyal güvenlik sistemi önemli bir
politika bileşenini oluşturmaktadır. Sosyal güvenlik politikalarıyla atipik
çalışanlar arasında kayıtlı istihdamın artırabilmesi ve bu alandaki sosyal
güvenlik prim kayıplarının önüne geçilebilmesi, sistemin atipik çalışma
biçimlerini tam olarak içermesine bağlıdır. Ülkemizde primlerin en az alt
sınır üzerinden ödenmesinin, kısmi süreli çalışan işçisine alt sınırın altında
ödeme yapan işverenlere ekstra bir maliyet yüklemesi ve prim ödeme gün
sayısı koşullarını yerine getirmek esnek çalışanlar açısından çok zor olduğu
için, bu şekilde çalışanların gereken koşulları sağlayamama endişesi kayıt
dışılığı teşvik etmektedir. Prime esas kazanç alt sınır düzenlemesinin, isteğe
bağlı sigortalılık ve hizmet borçlanması uygulamalarından yeterli verimin
elde edilmesine de engel olabileceği göz önüne alındığında yeniden ele
alınması yerinde olacaktır. Atipik çalışma şekillerinin tüm dünyada olduğu
gibi giderek yaygınlaştığı ve kayıt dışılığın başlı başına bir problem olduğu ülkemizde, atipik çalışma şekillerinin sosyal güvenlik hukuku açısından
da teşvik edilmelerini ve kayıt içine alınabilmelerini sağlayacak politikaların hayata geçirilmesinin büyük önem arz ettiği ortadadır. Bu anlamda
ülkemizde, esneklik-güvence dengesinin olmazsa olmaz koşulu olan iş
güvencesinden istihdam güvencesine geçişi sağlayabilecek aktif istihdam
politikaları ve kapsamlı yaşam boyu eğitim stratejileri konusunda ciddi anlamda çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Atipik istihdam şekilleri ile ilgili bir diğer sorun da, bu çalışma şekillerine ilişkin istatistiki verilerin çok yetersiz oluşu ve gerçek durumu
yansıtmamasıdır. SGK ve TÜİK’in bu konuda daha fazla veri toplaması
ve topladığı bu verileri ayrıntılı bir şekilde sınıflandırması, bu alanda
yapılacak hesapların ve izlenecek politikaların daha sağlıklı olmasına
büyük katkı sağlayacaktır.
159
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
KAYNAKÇA
ANDRÉS E. Marinakis; Wage Policy in High İnflation Countries the Role of Indexation in Latin America During the 1980s, Journal of Economic Studies, 1997
BARBIER, Jean-Claude; Learning From Denmark? Reflection on the “Danish Miracle”
From a French Angle, European Policy Centre Working Paper, September, 2005
CANİKLİOĞLU, Nurşen; “6111 Sayılı Kanunla İşsizlik Sigortası Kanununda Yapılan
Değişiklikler”, Toprak İşveren Dergisi, S:89, 2011
ÇAKIR, Özlem; “Avrupa Birliği’nde Güvenceli Esneklik ve Eğilimler”, Sosyoekonomi
Dergisi, C:2, S:10, s. 77-94, 2009
European Commission (EC); Employment in Europe 2010, European Commission
Directorate-General for Employment, Social Affairs and Equal Opportunities,
Publications Office of the European Union, Brussels, 2010
GÜNDOĞAN, Naci; “İşgücü Piyasasında Esneklik-Güvence Dengesi: Danimarka
Modeli”, Çimento İşveren Dergisi, C:21, S:3, s. 22-37, Mayıs 2007
KELEŞ, Mehmet; “6111 Sayılı Yasa İle Hizmet Çakışmalarında Geçerli Olan Sigortalılık
Statüsü Sigortalılar Lehine Düzenlendi”, Mali Çözüm Dergisi, S:105, s.361-365, 2011
KOÇ, Muzaffer; GÖRÜCÜ, İbrahim; “4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre Kısmi Çalışma Uygulaması ve Sonuçları”, Çalışma ve Toplum Dergisi, C:1, S:28, s.149-178, 2011
KÖLEOĞLU, Duygu; “Sosyal Güvenlik Sistemi Açısından Güvenceli Esneklik”, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:14, S:1, s.73-110, 2012
KUZGUN, İnci Kayhan; “Güvenceli Esneklik Kavramı ve Türkiye’de Güvenceli Esnekliğin Belirleyici Değişkenleri”, Sosyal Güvenlik Dergisi, C:2, S:2, s.35-48, 2012
LİMONCUOĞLU, Alp; Türk İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukunda Güvenceli Esneklik, Seçkin Yayıncılık, İzmir, 2010
MADSEN, Per Kongshøj; The Danish Model of ‘Flexicurity’: Experiences and Lessons, Transfer, European Review of Labour and Research, No:187, 2004
MADSEN, Per Kongshøj, How Can It Possibly Fly? The Paradox of a Dynamic Labour Market in a Scandinavian Welfare State, National Identity and a Variety of
Capitalism: The Case of Denmark, Edited by John L. Campbell, John A. Hall and
Ove K. Pedersen. Montreal: McGill University Press 2006
RODGERS, Gerry, “Labour Market Flexibility and Decent Work”, United Nations
Department of Social Affairs (DESA) Working Paper No: 47, Temmuz, 2007
SÖNMEZ, Pelin; “Küreselleşme, Avrupa Birliği Ve İstihdam: Çalışma İlişkilerinde Yaşanan
Dönüşüm”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, C:5, S:3 Bahar/2006, s.177-198
STOKES, Bruce; “Jobless, The Danish Way”, National Journal, Vol. 38, Issue 9, 2006
TOKOL, Aysen; Endüstri İlişkileri ve Yeni Gelişmeler, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı, Yayın No: 173, Bursa, 2001
TUNCAY, Can; EKMEKÇİ, Ömer; Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Beta Yayınları, İstanbul, 2012
VIEBROCK, Elke; CLASEN, Jochen; “Flexicurity and welfare reform: a review”, Socio- Economic Review, No: 7, s.305–331
YILDIZ, Ramazan; “Kısmi Süreli İş Sözleşmesi İle Çalışan İşçilere Torba Kanunda Getirilen İmkanlar”, Yaklaşım Dergisi, S:221, s.171-173, 2011
160
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
EKLER
EK-1
Makroekonomik Değişkenlere İlişkin Varsayımlar Tablosu
Yıllar
TÜFE
Gelişme Hızı
İskonto Faiz Oranı
Reel Ücret Artışı
Ücret Artışı
2013
5,30%
4,00%
5,30%
1,61%
6,99%
2014
5,00%
5,00%
5,00%
1,61%
6,69%
2015
5,00%
5,00%
5,00%
1,61%
6,69%
2016
5,00%
5,20%
5,00%
1,61%
6,69%
2017
5,00%
5,20%
5,00%
1,61%
6,69%
2018
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2019
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2020
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2021
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2022
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2023
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2024
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2025
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2026
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2027
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2028
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2029
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2030
5,00%
4,10%
5,00%
1,61%
6,69%
2031
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2032
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2033
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2034
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2035
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2036
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2037
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2038
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2039
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2040
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2041
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2042
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2043
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2044
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2045
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2046
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2047
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2048
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2049
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2050
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2051
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2052
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2053
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2054
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2055
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2056
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2057
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2058
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2059
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2060
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2061
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2062
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
2063
5,00%
2,30%
5,00%
1,61%
6,69%
161
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
EK-2
Haftada 20 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Erkek Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a
Kapsamındaki Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama
Yaş
Tam Süreli
Kısmi Süreli
Tam Süreli
Çalışan
Çalışan
Çalışan
Kısmi Süreli
Sigortalıların
Sigortalıların
Sigortalıların Çalışanların
Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama
Prime Esas Prime Esas
Prim Ödeme
Prim Ödeme
Kazançları
Kazançları
Gün Say ısı
Gün Say ısı
Tam Süreli
Kısmi Süreli
Çalışan Bir
Çalışan Bir
Sigortalıdan
Sigortalıdan Elde Fark (A-B)
Elde Edilen
Edilen Yıllık
Yıllık Prim
Prim Geliri(B)
Geliri(A)
Kısmi
Süreli
Sigortalı
Say ısı
M aliy et
18
913,50
396,48
360
132
291
3.781,89
601,85
3.180,04
925.391,67
19
913,50
396,48
360
132
507
3.781,89
601,85
3.180,04
1.612.280,33
20
913,50
396,48
360
132
275
3.781,89
601,85
3.180,04
874.511,03
21
913,50
396,48
360
132
504
3.781,89
601,85
3.180,04
1.602.740,21
22
913,50
396,48
360
132
996
3.781,89
601,85
3.180,04
3.167.319,95
23
913,50
396,48
360
132
1155
3.781,89
601,85
3.180,04
3.672.946,32
24
913,50
396,48
360
132
1374
3.781,89
601,85
3.180,04
4.369.375,11
25
913,50
396,48
360
132
1553
3.781,89
601,85
3.180,04
4.938.602,28
26
913,50
396,48
360
132
1623
3.781,89
601,85
3.180,04
5.161.205,09
27
913,50
396,48
360
132
1678
3.781,89
601,85
3.180,04
5.336.107,30
28
913,50
396,48
360
132
1743
3.781,89
601,85
3.180,04
5.542.809,90
29
913,50
396,48
360
132
1760
3.781,89
601,85
3.180,04
5.596.870,59
30
913,50
396,48
360
132
1930
3.781,89
601,85
3.180,04
6.137.477,40
31
913,50
396,48
360
132
1960
3.781,89
601,85
3.180,04
6.232.878,61
32
913,50
396,48
360
132
1756
3.781,89
601,85
3.180,04
5.584.150,43
33
913,50
396,48
360
132
1689
3.781,89
601,85
3.180,04
5.371.087,74
34
913,50
396,48
360
132
1621
3.781,89
601,85
3.180,04
5.154.845,01
35
913,50
396,48
360
132
1545
3.781,89
601,85
3.180,04
4.913.161,96
36
913,50
396,48
360
132
1523
3.781,89
601,85
3.180,04
4.843.201,08
37
913,50
396,48
360
132
1756
3.781,89
601,85
3.180,04
5.584.150,43
38
913,50
396,48
360
132
1579
3.781,89
601,85
3.180,04
5.021.283,33
39
913,50
396,48
360
132
1663
3.781,89
601,85
3.180,04
5.288.406,70
40
913,50
396,48
360
132
1502
3.781,89
601,85
3.180,04
4.776.420,24
41
913,50
396,48
360
132
1637
3.781,89
601,85
3.180,04
5.205.725,65
42
913,50
396,48
360
132
1544
3.781,89
601,85
3.180,04
4.909.981,92
43
913,50
396,48
360
132
1491
3.781,89
601,85
3.180,04
4.741.439,80
44
913,50
396,48
360
132
1269
3.781,89
601,85
3.180,04
4.035.470,89
45
913,50
396,48
360
132
1560
3.781,89
601,85
3.180,04
4.960.862,57
46
913,50
396,48
360
132
1601
3.781,89
601,85
3.180,04
5.091.244,21
47
913,50
396,48
360
132
1295
3.781,89
601,85
3.180,04
4.118.151,94
48
913,50
396,48
360
132
1025
3.781,89
601,85
3.180,04
3.259.541,11
49
913,50
396,48
360
132
870
3.781,89
601,85
3.180,04
2.766.634,89
50
913,50
396,48
360
132
679
3.781,89
601,85
3.180,04
2.159.247,23
51
913,50
396,48
360
132
798
3.781,89
601,85
3.180,04
2.537.672,00
52
913,50
396,48
360
132
575
3.781,89
601,85
3.180,04
1.828.523,06
53
913,50
396,48
360
132
413
3.781,89
601,85
3.180,04
1.313.356,56
54
913,50
396,48
360
132
331
3.781,89
601,85
3.180,04
1.052.593,28
3.180,04
1.361.057,17
55
913,50
396,48
360
132
428
3.781,89
601,85
56
913,50
396,48
360
132
303
3.781,89
601,85
3.180,04
963.552,15
57
913,50
396,48
360
132
256
3.781,89
601,85
3.180,04
814.090,27
58
913,50
396,48
360
132
166
3.781,89
601,85
3.180,04
527.886,66
59
913,50
396,48
360
132
144
3.781,89
601,85
3.180,04
457.925,78
60
913,50
396,48
360
132
100
3.781,89
601,85
3.180,04
318.004,01
132
115
61
913,50
396,48
360
3.781,89
601,85
3.180,04
365.704,61
62
913,50
396,48
360
132
79
3.781,89
601,85
3.180,04
251.223,17
63
913,50
396,48
360
132
58
3.781,89
601,85
3.180,04
184.442,33
64
913,50
396,48
360
132
46
3.781,89
601,85
3.180,04
146.281,84
65
913,50
396,48
360
132
42
3.781,89
601,85
3.180,04
133.561,68
66
913,50
396,48
360
132
32
3.781,89
601,85
3.180,04
101.761,28
67
913,50
396,48
360
132
18
3.781,89
601,85
3.180,04
57.240,72
68
913,50
396,48
360
132
14
3.781,89
601,85
3.180,04
44.520,56
69
913,50
396,48
360
132
10
3.781,89
601,85
3.180,04
31.800,40
70
913,50
396,48
360
132
20
3.781,89
601,85
3.180,04
63.600,80
71
913,50
396,48
360
132
12
3.781,89
601,85
3.180,04
38.160,48
132
5
73
913,50
396,48
360
132
11
3.781,89
601,85
3.180,04
34.980,44
74
72
913,50
396,48
360
132
6
3.781,89
601,85
3.180,04
19.080,24
75
913,50
913,50
396,48
396,48
360
360
132
4
3.781,89
3.781,89
601,85
601,85
3.180,04
15.900,20
3.180,04
12.720,16
76
913,50
396,48
360
132
5
3.781,89
601,85
3.180,04
15.900,20
77
913,50
396,48
360
132
3
3.781,89
601,85
3.180,04
9.540,12
78
913,50
396,48
360
132
9
3.781,89
601,85
3.180,04
28.620,36
79
913,50
396,48
360
132
2
3.781,89
601,85
3.180,04
6.360,08
80+
913,50
396,48
360
132
17
3.781,89
601,85
3.180,04
Top lam
48.976
162
54.060,68
155.745.644,23
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
EK-3
Haftada 20 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Kadın Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a
Kapsamındaki Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama
Tam Süreli
Çalışan
Sigortalıların
Prime Esas
Kazançları
Yaş
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78+
Toplam
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
Tam Süreli
Kısmi Süreli
Çalışan
Çalışan
Kısmi Süreli
Sigortalıların
Sigortalıların
Çalışanların
Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama
Prime Esas
Prim Ödeme
Prim Ödeme
Kazançları
Gün Sayısı
Gün Sayısı
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
132
Tam Süreli
Kısmi Süreli
Çalışan Bir
Kısmi
Çalışan Bir
Süreli Sigortalıdan
Sigortalıdan Elde Fark (A-B)
Sigortalı Elde Edilen
Edilen Yıllık
Yıllık Prim
Sayısı
Prim Geliri(B)
Geliri(A)
57
48
88
91
115
168
158
178
203
239
247
288
346
343
359
386
400
427
336
437
460
467
477
456
444
460
382
500
478
505
428
371
311
386
291
208
159
189
183
147
84
87
50
75
43
27
36
19
15
14
15
11
3
3
5
1
2
1
1
2
5
12.715
163
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
652,32
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
3.129,57
M aliyet
178.385,69
150.219,53
275.402,47
284.791,19
359.900,95
525.768,35
494.472,61
557.064,08
635.303,42
747.968,07
773.004,66
901.317,17
1.082.832,43
1.073.443,71
1.123.516,89
1.208.015,37
1.251.829,40
1.336.327,89
1.051.536,70
1.367.623,62
1.439.603,81
1.461.510,83
1.492.806,56
1.427.085,52
1.389.530,64
1.439.603,81
1.195.497,08
1.564.786,75
1.495.936,14
1.580.434,62
1.339.457,46
1.161.071,77
973.297,36
1.208.015,37
910.705,89
650.951,29
497.602,19
591.489,39
572.711,95
460.047,31
262.884,17
272.272,90
156.478,68
234.718,01
134.571,66
84.498,48
112.664,65
59.461,90
46.943,60
43.814,03
46.943,60
34.425,31
9.388,72
9.388,72
15.647,87
3.129,57
6.259,15
3.129,57
3.129,57
6.259,15
15.647,87
39.792.527,15
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
EK-4
Haftada 15 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Erkek Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki
Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama
Yaş
Tam Süreli
Çalışan
Sigortalıların
Prime Esas
Kazançları
Tam Süreli
Kısmi Süreli
Çalışan
Çalışan
Kısmi Süreli
Sigortalıların
Kısmi Süreli
Sigortalıların
Çalışanların
Sigortalı
Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama
Prime Esas
Say ısı
Prim Ödeme Prim Ödeme Gün
Kazançları
Gün Say ısı
Say ısı
Tam Süreli
Çalışan Bir Kısmi Süreli Çalışan
Sigortalıdan Bir Sigortalıdan Elde
Fark (A-B)
Elde Edilen
Edilen Yıllık Prim
Yıllık Prim
Geliri(B)
Geliri(A)
M aliy et
18
913,50
396,48
360
96
291
3.781,89
437,71
3.344,18
973.156,67
19
913,50
396,48
360
96
507
3.781,89
437,71
3.344,18
1.695.499,76
20
913,50
396,48
360
96
275
3.781,89
437,71
3.344,18
919.649,77
21
913,50
396,48
360
96
504
3.781,89
437,71
3.344,18
1.685.467,22
22
913,50
396,48
360
96
996
3.781,89
437,71
3.344,18
3.330.804,26
23
913,50
396,48
360
96
1155
3.781,89
437,71
3.344,18
3.862.529,04
24
913,50
396,48
360
96
1374
3.781,89
437,71
3.344,18
4.594.904,67
25
913,50
396,48
360
96
1553
3.781,89
437,71
3.344,18
5.193.513,07
26
913,50
396,48
360
96
1623
3.781,89
437,71
3.344,18
5.427.605,74
27
913,50
396,48
360
96
1678
3.781,89
437,71
3.344,18
5.611.535,69
28
913,50
396,48
360
96
1743
3.781,89
437,71
3.344,18
5.828.907,46
29
913,50
396,48
360
96
1760
3.781,89
437,71
3.344,18
5.885.758,54
30
913,50
396,48
360
96
1930
3.781,89
437,71
3.344,18
6.454.269,30
31
913,50
396,48
360
96
1960
3.781,89
437,71
3.344,18
6.554.594,73
32
913,50
396,48
360
96
1756
3.781,89
437,71
3.344,18
5.872.381,81
33
913,50
396,48
360
96
1689
3.781,89
437,71
3.344,18
5.648.321,69
34
913,50
396,48
360
96
1621
3.781,89
437,71
3.344,18
5.420.917,38
35
913,50
396,48
360
96
1545
3.781,89
437,71
3.344,18
5.166.759,62
36
913,50
396,48
360
96
1523
3.781,89
437,71
3.344,18
5.093.187,64
37
913,50
396,48
360
96
1756
3.781,89
437,71
3.344,18
5.872.381,81
38
913,50
396,48
360
96
1579
3.781,89
437,71
3.344,18
5.280.461,78
39
913,50
396,48
360
96
1663
3.781,89
437,71
3.344,18
5.561.372,98
40
913,50
396,48
360
96
1502
3.781,89
437,71
3.344,18
5.022.959,84
41
913,50
396,48
360
96
1637
3.781,89
437,71
3.344,18
5.474.424,27
42
913,50
396,48
360
96
1544
3.781,89
437,71
3.344,18
5.163.415,44
43
913,50
396,48
360
96
1491
3.781,89
437,71
3.344,18
4.986.173,85
44
913,50
396,48
360
96
1269
3.781,89
437,71
3.344,18
4.243.765,67
45
913,50
396,48
360
96
1560
3.781,89
437,71
3.344,18
5.216.922,34
46
913,50
396,48
360
96
1601
3.781,89
437,71
3.344,18
5.354.033,76
47
913,50
396,48
360
96
1295
3.781,89
437,71
3.344,18
4.330.714,38
48
913,50
396,48
360
96
1025
3.781,89
437,71
3.344,18
3.427.785,51
49
913,50
396,48
360
96
870
3.781,89
437,71
3.344,18
2.909.437,46
50
913,50
396,48
360
96
679
3.781,89
437,71
3.344,18
2.270.698,89
51
913,50
396,48
360
96
798
3.781,89
437,71
3.344,18
2.668.656,43
52
913,50
396,48
360
96
575
3.781,89
437,71
3.344,18
1.922.904,07
53
913,50
396,48
360
96
413
3.781,89
437,71
3.344,18
1.381.146,75
54
913,50
396,48
360
96
331
3.781,89
437,71
3.344,18
1.106.923,91
55
913,50
396,48
360
96
428
3.781,89
437,71
3.344,18
1.431.309,46
56
913,50
396,48
360
96
303
3.781,89
437,71
3.344,18
1.013.286,84
57
913,50
396,48
360
96
256
3.781,89
437,71
3.344,18
856.110,33
58
913,50
396,48
360
96
166
3.781,89
437,71
3.344,18
555.134,04
59
913,50
396,48
360
96
144
3.781,89
437,71
3.344,18
481.562,06
60
913,50
396,48
360
96
100
3.781,89
437,71
3.344,18
334.418,10
61
913,50
396,48
360
96
115
3.781,89
437,71
3.344,18
384.580,81
62
913,50
396,48
360
96
79
3.781,89
437,71
3.344,18
264.190,30
63
913,50
396,48
360
96
58
3.781,89
437,71
3.344,18
193.962,50
64
913,50
396,48
360
96
46
3.781,89
437,71
3.344,18
153.832,33
65
913,50
396,48
360
96
42
3.781,89
437,71
3.344,18
140.455,60
66
913,50
396,48
360
96
32
3.781,89
437,71
3.344,18
107.013,79
67
913,50
396,48
360
96
18
3.781,89
437,71
3.344,18
60.195,26
68
913,50
396,48
360
96
14
3.781,89
437,71
3.344,18
46.818,53
69
913,50
396,48
360
96
10
3.781,89
437,71
3.344,18
33.441,81
70
913,50
396,48
360
96
20
3.781,89
437,71
3.344,18
66.883,62
71
913,50
396,48
360
96
12
3.781,89
437,71
3.344,18
40.130,17
72
913,50
396,48
360
96
5
3.781,89
437,71
3.344,18
16.720,90
73
913,50
396,48
360
96
11
3.781,89
437,71
3.344,18
36.785,99
74
913,50
396,48
360
96
6
3.781,89
437,71
3.344,18
20.065,09
75
913,50
396,48
360
96
4
3.781,89
437,71
3.344,18
13.376,72
76
913,50
396,48
360
96
5
3.781,89
437,71
3.344,18
16.720,90
77
913,50
396,48
360
96
3
3.781,89
437,71
3.344,18
10.032,54
78
913,50
396,48
360
96
9
3.781,89
437,71
3.344,18
30.097,63
79
913,50
396,48
360
96
2
3.781,89
437,71
3.344,18
6.688,36
80+
913,50
396,48
360
96
17
3.781,89
437,71
3.344,18
56.851,08
Top lam
48.976
164
163.784.607,98
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
EK-5
Haftada 15 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Kadın Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki
Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama
Tam Süreli
Çalışan
Sigortalıları
n Prime
Esas
Kazançları
Yaş
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78+
Toplam
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
Tam Süreli
Kısmi Süreli
Çalışan
Çalışan
Kısmi Süreli
Sigortalıların
Sigortalıların Kısmi Süreli
Çalışanların
Sigortalı
Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama
Prime Esas
Sayısı
Prim Ödeme Prim Ödeme Gün
Kazançları
Gün Sayısı
Sayısı
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
96
57
48
88
91
115
168
158
178
203
239
247
288
346
343
359
386
400
427
336
437
460
467
477
456
444
460
382
500
478
505
428
371
311
386
291
208
159
189
183
147
84
87
50
75
43
27
36
19
15
14
15
11
3
3
5
1
2
1
1
2
5
12.715
165
Tam Süreli
Çalışan Bir
Sigortalıdan
Elde Edilen
Yıllık Prim
Geliri(A)
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
Kısmi Süreli Çalışan Bir
Sigortalıdan Elde Edilen
Yıllık Prim Geliri(B)
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
474,41
Fark (A-B)
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
3.307,48
Maliyet
188.526,25
158.758,94
291.058,06
300.980,50
380.359,97
555.656,30
522.581,52
588.731,08
671.418,04
790.487,24
816.947,07
952.553,67
1.144.387,39
1.134.464,96
1.187.384,60
1.276.686,51
1.322.991,20
1.412.293,11
1.111.312,61
1.445.367,89
1.521.439,88
1.544.592,23
1.577.667,01
1.508.209,97
1.468.520,23
1.521.439,88
1.263.456,60
1.653.739,00
1.580.974,49
1.670.276,39
1.415.600,59
1.227.074,34
1.028.625,66
1.276.686,51
962.476,10
687.955,43
525.889,00
625.113,34
605.268,47
486.199,27
277.828,15
287.750,59
165.373,90
248.060,85
142.221,55
89.301,91
119.069,21
62.842,08
49.612,17
46.304,69
49.612,17
36.382,26
9.922,43
9.922,43
16.537,39
3.307,48
6.614,96
3.307,48
3.307,48
6.614,96
16.537,39
42.054.582,84
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
EK-6
Haftada 10 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Erkek Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki
Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama
Yaş
Tam Süreli
Çalışan
Sigortalıların
Prime Esas
Kazançları
Tam Süreli
Kısmi Süreli
Çalışan
Çalışan
Kısmi Süreli
Sigortalıların
Kısmi Süreli
Sigortalıların
Çalışanların
Sigortalı
Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama
Prime Esas
Say ısı
Prim Ödeme Prim Ödeme Gün
Kazançları
Gün Say ısı
Say ısı
Tam Süreli
Çalışan Bir Kısmi Süreli Çalışan
Sigortalıdan Bir Sigortalıdan Elde
Fark (A-B)
Elde Edilen
Edilen Yıllık Prim
Yıllık Prim
Geliri(B)
Geliri(A)
M aliy et
18
913,50
396,48
360
72
291
3.781,89
328,28
3.453,61
1.005.000,00
19
913,50
396,48
360
72
507
3.781,89
328,28
3.453,61
1.750.979,38
20
913,50
396,48
360
72
275
3.781,89
328,28
3.453,61
949.742,27
21
913,50
396,48
360
72
504
3.781,89
328,28
3.453,61
1.740.618,55
22
913,50
396,48
360
72
996
3.781,89
328,28
3.453,61
3.439.793,81
23
913,50
396,48
360
72
1155
3.781,89
328,28
3.453,61
3.988.917,52
24
913,50
396,48
360
72
1374
3.781,89
328,28
3.453,61
4.745.257,72
25
913,50
396,48
360
72
1553
3.781,89
328,28
3.453,61
5.363.453,60
26
913,50
396,48
360
72
1623
3.781,89
328,28
3.453,61
5.605.206,17
27
913,50
396,48
360
72
1678
3.781,89
328,28
3.453,61
5.795.154,63
28
913,50
396,48
360
72
1743
3.781,89
328,28
3.453,61
6.019.639,16
29
913,50
396,48
360
72
1760
3.781,89
328,28
3.453,61
6.078.350,50
30
913,50
396,48
360
72
1930
3.781,89
328,28
3.453,61
6.665.463,90
31
913,50
396,48
360
72
1960
3.781,89
328,28
3.453,61
6.769.072,15
32
913,50
396,48
360
72
1756
3.781,89
328,28
3.453,61
6.064.536,07
33
913,50
396,48
360
72
1689
3.781,89
328,28
3.453,61
5.833.144,32
34
913,50
396,48
360
72
1621
3.781,89
328,28
3.453,61
5.598.298,96
35
913,50
396,48
360
72
1545
3.781,89
328,28
3.453,61
5.335.824,73
36
913,50
396,48
360
72
1523
3.781,89
328,28
3.453,61
5.259.845,35
37
913,50
396,48
360
72
1756
3.781,89
328,28
3.453,61
6.064.536,07
38
913,50
396,48
360
72
1579
3.781,89
328,28
3.453,61
5.453.247,41
39
913,50
396,48
360
72
1663
3.781,89
328,28
3.453,61
5.743.350,50
40
913,50
396,48
360
72
1502
3.781,89
328,28
3.453,61
5.187.319,58
41
913,50
396,48
360
72
1637
3.781,89
328,28
3.453,61
5.653.556,69
42
913,50
396,48
360
72
1544
3.781,89
328,28
3.453,61
5.332.371,12
43
913,50
396,48
360
72
1491
3.781,89
328,28
3.453,61
5.149.329,89
44
913,50
396,48
360
72
1269
3.781,89
328,28
3.453,61
4.382.628,86
45
913,50
396,48
360
72
1560
3.781,89
328,28
3.453,61
5.387.628,85
46
913,50
396,48
360
72
1601
3.781,89
328,28
3.453,61
5.529.226,79
47
913,50
396,48
360
72
1295
3.781,89
328,28
3.453,61
4.472.422,67
48
913,50
396,48
360
72
1025
3.781,89
328,28
3.453,61
3.539.948,45
49
913,50
396,48
360
72
870
3.781,89
328,28
3.453,61
3.004.639,17
50
913,50
396,48
360
72
679
3.781,89
328,28
3.453,61
2.344.999,99
51
913,50
396,48
360
72
798
3.781,89
328,28
3.453,61
2.755.979,38
52
913,50
396,48
360
72
575
3.781,89
328,28
3.453,61
1.985.824,74
53
913,50
396,48
360
72
413
3.781,89
328,28
3.453,61
1.426.340,20
54
913,50
396,48
360
72
331
3.781,89
328,28
3.453,61
1.143.144,33
55
913,50
396,48
360
72
428
3.781,89
328,28
3.453,61
1.478.144,33
56
913,50
396,48
360
72
303
3.781,89
328,28
3.453,61
1.046.443,30
57
913,50
396,48
360
72
256
3.781,89
328,28
3.453,61
884.123,71
58
913,50
396,48
360
72
166
3.781,89
328,28
3.453,61
573.298,97
59
913,50
396,48
360
72
144
3.781,89
328,28
3.453,61
497.319,59
60
913,50
396,48
360
72
100
3.781,89
328,28
3.453,61
345.360,82
61
913,50
396,48
360
72
115
3.781,89
328,28
3.453,61
397.164,95
62
913,50
396,48
360
72
79
3.781,89
328,28
3.453,61
272.835,05
63
913,50
396,48
360
72
58
3.781,89
328,28
3.453,61
200.309,28
64
913,50
396,48
360
72
46
3.781,89
328,28
3.453,61
158.865,98
65
913,50
396,48
360
72
42
3.781,89
328,28
3.453,61
145.051,55
66
913,50
396,48
360
72
32
3.781,89
328,28
3.453,61
110.515,46
67
913,50
396,48
360
72
18
3.781,89
328,28
3.453,61
62.164,95
68
913,50
396,48
360
72
14
3.781,89
328,28
3.453,61
48.350,52
69
913,50
396,48
360
72
10
3.781,89
328,28
3.453,61
34.536,08
70
913,50
396,48
360
72
20
3.781,89
328,28
3.453,61
69.072,16
71
913,50
396,48
360
72
12
3.781,89
328,28
3.453,61
41.443,30
72
913,50
396,48
360
72
5
3.781,89
328,28
3.453,61
17.268,04
73
913,50
396,48
360
72
11
3.781,89
328,28
3.453,61
37.989,69
74
913,50
396,48
360
72
6
3.781,89
328,28
3.453,61
20.721,65
75
913,50
396,48
360
72
4
3.781,89
328,28
3.453,61
13.814,43
76
913,50
396,48
360
72
5
3.781,89
328,28
3.453,61
17.268,04
77
913,50
396,48
360
72
3
3.781,89
328,28
3.453,61
10.360,82
78
913,50
396,48
360
72
9
3.781,89
328,28
3.453,61
31.082,47
79
913,50
396,48
360
72
2
3.781,89
328,28
3.453,61
6.907,22
80+
913,50
396,48
360
72
17
3.781,89
328,28
3.453,61
58.711,34
Top lam
48.976
166
169.143.917,14
ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
EK-7
Haftada 10 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Kadın Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki
Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama
Tam Süreli
Çalışan
Sigortalıları
n Prime
Esas
Kazançları
Yaş
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78+
Toplam
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
913,50
Tam Süreli
Kısmi Süreli
Çalışan
Çalışan
Kısmi Süreli
Sigortalıların
Sigortalıların Kısmi Süreli
Çalışanların
Sigortalı
Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama
Prime Esas
Sayısı
Prim Ödeme Prim Ödeme Gün
Kazançları
Gün Sayısı
Sayısı
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
429,72
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
360
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
72
57
48
88
91
115
168
158
178
203
239
247
288
346
343
359
386
400
427
336
437
460
467
477
456
444
460
382
500
478
505
428
371
311
386
291
208
159
189
183
147
84
87
50
75
43
27
36
19
15
14
15
11
3
3
5
1
2
1
1
2
5
12.715
167
Tam Süreli
Çalışan Bir
Sigortalıdan
Elde Edilen
Yıllık Prim
Geliri(A)
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
3.781,89
Kısmi Süreli Çalışan Bir
Sigortalıdan Elde Edilen
Yıllık Prim Geliri(B)
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
355,81
Fark (A-B)
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
3.426,08
Maliyet
195.286,62
164.451,89
301.495,13
311.773,37
393.999,32
575.581,61
541.320,80
609.842,42
695.494,44
818.833,36
846.242,01
986.711,33
1.185.424,03
1.175.145,78
1.229.963,08
1.322.467,27
1.370.432,40
1.462.936,59
1.151.163,22
1.497.197,40
1.575.997,26
1.599.979,83
1.634.240,64
1.562.292,94
1.521.179,97
1.575.997,26
1.308.762,94
1.713.040,50
1.637.666,72
1.730.170,91
1.466.362,67
1.271.076,05
1.065.511,19
1.322.467,27
996.989,57
712.624,85
544.746,88
647.529,31
626.972,82
503.633,91
287.790,80
298.069,05
171.304,05
256.956,08
147.321,48
92.504,19
123.338,92
65.095,54
51.391,22
47.965,13
51.391,22
37.686,89
10.278,24
10.278,24
17.130,41
3.426,08
6.852,16
3.426,08
3.426,08
6.852,16
17.130,41
43.562.619,97
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
168
EK KARŞILIK PRİMİ: UYGULAMA VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ
EK KARŞILIK PRİMİ: UYGULAMA VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Ramazan YAŞAR*
I - GİRİŞ
Sosyal güvenlik, insanları hayatın içinde olan risklere karşı koruyacak önlemlerin hepsine verilen genel isimdir. Bugünkü anlamda gerek
mesleki risklerden gerek sağlık risklerinden ve gerekse de yaşlılığın getirdiği dezavantajdan kaynaklanan risklerden korumaya yönelik çalışmalar daha çok 19. yüzyılın sonlarına dayanır. Konuya ilişkin çalışma
yapan herkes sosyal güvenliğin finansmanı hususunda iki temel prensiple karşılaşacaklardır. Bunlardan ilki söz konusu risklerin prim alınmak
suretiyle karşılanmasına dayanan Bismarck modeli, diğeri ise vergilerle
finansmana yönelik Beveridge modelidir. Türkiye, kurduğu sistemle,
yukarıda sayılan risklerin öncelikle primlerden karşılanması, sistemin
açık vermesi halinde ise bu açığın hazineden aktarılan tutarlarla kapatılması yöntemini benimsemiştir. Sosyal güvenliğin finansmanına yönelik olarak alınan bu primler temel olarak uzun vadeli sigorta primi,
kısa vadeli sigorta primi ve genel sağlık sigortası primi olarak üç grupta
toplanmaktadır. Bu çalışmada, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortaları Kanununun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h)
bendinde yer alan “ek karşılık primi” uygulamasına ilişkin sorunlar ve
çözüm önerisi üzerinde durulacaktır.
II - EK KARŞILIK PRİMİ
Ek karşılık priminin temeli 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununa dayanır. Söz konusu Kanunun 14 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (f) bendinde Kanuna göre bağlanacak vazife malüllüğü
aylıkları ile bunların dul ve yetimlerine bağlanacak aylıklar için her yıl
kurum bütçelerinin aylık veya ücret bölümlerindeki ödeneklerin %4’ü
oranında ek karşılık alınacağı belirtilmiştir.
5434 sayılı Kanun ile temelde emeklilik keseneğine esas aylık tutarı
üzerinden %16 kesenek ve %20 karşılık olmak üzere prim alınması öngörülmüştür. Bununla birlikte vazife malüllüğü aylığı ve bunların dul ve
yetimlerine ödenecek aylıkları karşılamak üzere ayrıca prim alınması
ve bu primin tamamının kurumlardan tahsil edilmesi benimsenmiştir.
Sosyal güvenlik reformundan sonra ek karşılık primi, 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde; “4 üncü mad* Sosyal Güvenlik Uzmanı
169
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
denin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılara bağlanan
veya bağlanacak vazife malullüğü aylıkları ile bunların hak sahiplerine
bağlanacak ölüm aylıklarının karşılığı olmak üzere, bu kapsamdaki sigortalılar için kamu idarelerinin bütçelerinden ayrılan sosyal güvenlik
kurumlarına devlet primi ödeneklerinin % 20’si oranında ek karşılık primi alınır. Ayrılan ek karşılık priminin tamamı kurum bütçelerinin yetkili
makamlarca onaylanarak yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ay başlarından itibaren altı ay içinde ve aylık eşit taksitlerle ödenir. Genel bütçe
kapsamındaki idarelerin ek karşılık primleri Maliye Bakanlığı bütçesine
konulacak ödenekten karşılanır.” hükmü ile yerini almıştır.
5510 sayılı Kanuna göre bir sigortalıya vazife malulü denebilmesi
için malullüğün; sigortalıların vazifelerini yaptıkları sırada veya vazifeleri dışında idarelerince görevlendirildikleri herhangi bir kamu idaresine
ait başka işleri yaparken bu işlerden veya kurumlarının menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken ya da idarelerince sağlanan bir taşıtla
işe gelişi ve işten dönüşü sırasında veya işyerinde meydana gelen kazadan doğmuş olması gerekmektedir.
Bu yönüyle, vazife malullüğü iş kazasına benzemekte, ek karşılık
primi de kısa vadeli sigorta kolları primine benzemektedir. 5510 sayılı Kanunda vazife malullüğü kısa vadeli sigorta kollarından ayrı olarak
düzenlendiği ve Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamda olanların hastalık ve analık sigortasına ilişkin hükümleri
personel kanunlarında düzenlendiği için bu kapsamdaki sigortalılar kısa
vadeli sigorta kolları hükümleri dışında tutulmuştur.
Öte yandan, her ne kadar 2008 öncesi iştirakçi olanlar kesenek ve
karşılık yönünden önceki Kanun hükümlerine tabi olsalar da, ek karşılık
yönünden 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabidirler. Ancak, aynı Kanunun geçici 4 üncü maddesinin sekizinci fıkrası ile söz konusu iştirakçiler
için kurumlarınca ödenen genel sağlık sigortası (GSS) primlerinin ek
karşılık primi hesabına dahil edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Burada, söz konusu prim için neden “ek karşılık” ifadesi kullanıldığına ilişkin bir soru akla gelebilir. 5434 sayılı Kanun incelendiğinde sigorta
primi çalışan payının “kesenek”, işveren yani kurum payının ise “karşılık” olarak ifade edildiği görülür. 20/05/2006 tarihinde yürürlüğe giren
5502 sayılı Kanunla; Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığını, T.C. Emekli
Sandığı Genel Müdürlüğünü ve Bağ-Kur Genel Müdürlüğünü tek çatı altında toplayan “Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı” (SGK) kurulmuştur.
Söz konusu üç kurumun mevzuatı ise 2008 yılında yürürlüğe giren 5510
sayılı Kanun ile birleştirilmiş olup Kanun metni incelendiğinde her bir
kurumun mevzuatı açısından Kanun dilinin farklılaştığı gözlemlenmek-
170
EK KARŞILIK PRİMİ: UYGULAMA VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ
tedir. Bunda kurumların kendi mevzuatına ilişkin hususları ayrı olarak
hazırlamak suretiyle kanun çalışmalarının yapılmasının etkili olduğu
düşünülebilir. “Ek karşılık” ifadesi de “kamu idarelerinden alınan karşılıklara ek mahiyetinde” 5434 sayılı Kanunda yer aldığından bu isimle
5510 sayılı Kanuna girmiştir.
III – UYGULAMA
Sosyal güvenlik reformunun uygulamaya geçtiği 2008’den 2014 yılına kadar Kurum, genel bütçeli idareler hariç (Genel bütçe kapsamındaki idarelerin ek karşılık primleri Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak
ödenekten karşılandığından buna ilişkin primler Maliye Bakanlığından
tahsil edilmektedir), ek karşılık prim bildirgesi vermek zorunda olan ilgili kamu idarelerine 2008 yılında yayımladığı duyuru ekinde yer alan
“Ek Karşılık Prim Tahakkuk Cetveli”nin her yıl bütçelerinin onaylanmasını müteakip doldurularak Kuruma gönderilmesini zorunlu tutmuştur.
Söz konusu kamu idareleri arasında belediyeler, üniversiteler, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, sosyal güvenlik kurumları, sağlık kurumları döner sermaye saymanlıkları yer almaktadır
ve yaklaşık 4500’ü belediye olmak üzere, sayıları 5000’i aşmaktadır. Ek
Karşılık Prim Tahakkuk Cetveli kağıt ortamında doldurularak Kuruma
gönderildikten sonra Kurum personelince tek tek sisteme girilmekte
ve ilgili kamu idaresi adına borç tahakkuk edilmekteydi. Geçmiş yıllara
ilişkin borçlara yapılan itirazlar ve itirazlara verilen cevaplar binlerce
yazışma ve telefon görüşmesine neden olmakta, ayrıca ilgili kamu kurumlarının diğer idareler nezdinde olan alacaklarını temin edebilmeleri
için kurumlarının ek karşılık prim borcu olmadığına dair sıkça bir nevi
“borcu yok” yazısı talep edilmekte buna ilişkin yapılan yazışmalar da
gerek kağıt, gerek insan kaynağı ve gerekse de posta masrafı bakımından bir hayli maliyet oluşturmaktaydı.
Bu hususları dikkate alan SGK, 2014 yılından itibaren ek karşılık bildirgelerinin sistem üzerinden yapılmasına yönelik ciddi bir çalışmayı hayata
geçirmiştir. 05/12/2013 tarih ve 19575257 sayılı Genel Yazı ile duyurulan
uygulama ile Kamu idareleri, Kurumun internet sitesinde (www.sgk.gov.
tr) yer alan E-SGK menüsünden ulaşılabilen “Mosip Bilgi Sistemi” sayesinde ek karşılık bildirgelerini sisteme girmek suretiyle yapabilmekte ve
bildirgeye istinaden borç tahakkukları otomatik olarak oluşmaktadır. İtiraz işlemleri de sistem üzerinden kısa sürede yapılabilmektedir.
Her ne kadar söz konusu uygulama ile Kurum 5018 sayılı Kanunun 8
inci maddesi kapsamında kaynakların etkili, ekonomik ve verimli olarak
elde edilmesi yönünde sorumluluğunu yerine getirmiş olsa da bu du-
171
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
rum konunun kökten çözüm ihtiyacını azaltmamaktadır. Sigorta primi
olmasına rağmen bildirim ve tahsilinin diğer primlerden (sigortalıdan
veya işverenden prime esas kazançlar üzerinden alınan primler) ayrı
değerlendirilmiş olması ek karşılık primlerinin takip ve tahsili açısından
uygulamada hem idari hem de ekonomik açıdan hala ciddi maliyetler
meydana getirmektedir. Ek karşılık primlerinin bildirim, takip ve tahsiline ilişkin işlemlerin Kurum Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü değil de
Strateji Geliştirme Başkanlığınca yürütülmesi de bu açıdan değerlendirilebilecek ayrı bir husustur.
Bir başka sorun da GSS primlerine ilişkindir. Şöyle ki, yukarıda belirtildiği gibi 5434 sayılı Kanuna tabi olan personele ilişkin ek karşılık
primlerinin hesabına GSS primlerinin dahil edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Ancak, Kamu idarelerince bütçe tekniği açısından Maliye
Bakanlığınca belirlenen “Analitik Bütçe Sınıflandırması” uygulanmakta
olup memurlara ilişkin “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” kalemi bütçede “2.1” ekonomik kodda izlenmekte ve bu tutarlar sosyal sigorta ve GSS primleri işveren paylarını göstermektedir. Her
ne kadar sosyal sigorta prim giderleri; “02.1.6.01 Sosyal Güvenlik Primi
Ödemeleri”, GSS prim giderleri ise; “02.1.6.02 Sağlık Primi Ödemeleri” kaleminde ayrı ayrı izlenebilse de GSS primleri açısından 5510 sayılı
Kanuna tabi olan çalışanlara ilişkin GSS primleri ve 5434 sayılı Kanuna
tabi olan çalışanlara ilişkin GSS primleri şeklinde bir ayrım söz konusu
değildir. Bu durum gerek prim alacaklarının belirlenmesi ve takibi açısından Kurumu, gerekse de prim bildirgelerinin doğruluğu açısından
kamu idarelerini zor durumda bırakmaktadır.
IV - ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Ek karşılık priminin gerek Kanunen (prim tekniği ve ödeme planı
açısından) ve gerekse de idari olarak diğer primlerden ayrı değerlendirilmesi yukarıda belirtilen maliyetlerinin yanı sıra reformla birlikte amaçlanan uygulama birliğinin sağlanmasına da engel teşkil etmektedir.
Konunun çözümüne yönelik atılacak en uygun adım ek karşılık
primlerinin ayrı uygulamaya yol açan sigorta prim rejimi yerine, söz
konusu primin, prime esas kazançlar üzerinden alınması suretiyle bildirim, takip ve tahsilatının yapılmasının sağlanması olacaktır. Böyle
bir düzenleme özellikle Kurum enerjisinin boşa harcanmasının önüne
geçmek bakımından da çok yerinde olacaktır. Zira önemli bir insan
kaynağı bu işlemlerin yürütülmesinde görev almaktadır.
Bunu sağlamaya yönelik Kanun değişikliğinin ne şekilde yapılabileceğine geçmeden önce prim oranının belirlenmesi konusunu ele alalım.
172
EK KARŞILIK PRİMİ: UYGULAMA VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Yukarıda bahsedildiği gibi “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi
Giderleri” kalemi prime esas kazançlar üzerinden hesaplanan sigorta ve
genel sağlık sigortası primleri işveren paylarını göstermektedir. Bu oran
5510 sayılı Kanuna tabi olarak ilk defa çalışanlar için %11 sosyal sigorta
ve %7,5 GSS olmak üzere %18,5, 5434 sayılı Kanuna tabi olarak çalışan
memurlar için GSS primleri dikkate alınmayacağından %20 dir. Ek karşılık
primi, kamu idareleri bütçelerinde yer alan “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” kaleminin %20 si olduğuna göre belirlenmesi
gereken prim oranı 5510 sayılı kanuna tabi olanlar için %3,7(0,185*0,20),
5434 sayılı Kanuna tabi olanlar için ise %4(0,20*0,20) olacaktır. Böylece
yapılacak değişikliğin kamu idarelerine ek bir yük getirilmesinin önüne
geçilebilecektir. Burada söz konusu tutarların gerçekleşen rakamlar olmadığı, tahmini bütçe olduğu yönünde itiraz olabilir ancak kamu idarelerinin faaliyet raporları incelendiğinde bu tutarların kullanıldığı ve hatta
zaman zaman ek bütçeye gidildiği görülecektir.
Konuya ilişkin düzenleme iki farklı şekilde yapılabilir. Birincisi; 5510
sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde değişiklik yapmak suretiyle aynen fiili hizmet süresi zammı uygulanan işlerde benimsenen puan artışı gibi ek olarak ayrıca puan artırılmasıdır.1
Bu halde ek karşılığı düzenleyen (h) bendi yürürlükten kaldırılacaktır.
İkincisi ise; Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde
prim rejiminin değiştirilmesine yönelik bir değişiklik yapmak ve Kanunda karşılığı olmayan “ek karşılık” ifadesi yerine “ek prim” ifadesi kullanılmak suretiyle çözüm sağlanmasıdır.2 İkinci tercihin seçilmesi halinde
1
2
5510 SK 81/1-b bendine ilişkin değişiklik önerisi:
‘‘b) Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim oranı, bu maddenin (a) bendinde belirtilen % 20
oranına;
1) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında bu Kanunda belirtilen fiilî hizmet
süresi zammı uygulanan işlerde çalışan sigortalılar için; 40 ıncı maddeye göre 60 fiilî hizmet
gün sayısı eklenecek işlerde 1 puan, 90 fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 1,5 puan, 180
fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 3 puan,
2) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında çalışan sigortalılar için 3,7 puan,
bunlardan fiilî hizmet süresi zammı uygulanan işlerde çalışanlar için 40 ıncı maddeye göre 60
fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 3,33 puan, 90 fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde
5 puan, 180 fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 10 puan,
eklenmesi suretiyle belirlenir ve bu şekilde bulunan oran ile bu maddenin (a) bendinde belirtilen % 20 oranı arasındaki farka ait primin tamamı işveren tarafından ödenir.’’
Bu durumda 5510 SK Geçici 4 üncü maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan ek karşılığa ilişkin
hükümler yürürlükten kaldırılıp, karşılık oranının %20 den %24’e çıkarılmasını öngören bir
değişiklik de yapılması gerekir.
5510 SK 81/1-h bendine ilişkin değişiklik önerisi:
“4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılara bağlanan veya bağlanacak vazife malullük aylıkları ile bunların hak sahiplerine bağlanacak ölüm aylıklarının
karşılığı olmak üzere, prime esas kazançları üzerinden %3,7 oranında ek prim alınır. Bu primin
tamamını işveren öder.”
173
Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5
Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
söz konusu ek primler tıpkı GSS veya Kısa Vadeli Sigorta Kolları primleri
gibi prime esas kazançlar üzerinden uygulanan prim olarak değerlendirilecektir.
Değişiklikle birlikte Kurum prim tahsilatlarında da bir artış söz konusu
olacağı düşünülmektedir. Zira Kurum kayıtları incelendiğinde ek karşılık
prim tahsilatlarında güçlük yaşandığı anlaşılmaktadır. Kuruma en çok ek
karşılık primi borcu bulunan 5 kamu idaresi özelinde yapılan araştırmada
ise hemen hepsinin gerek sosyal sigorta primleri gerekse de GSS primleri
yönünden SGK’ya borçlarının bulunmadığı görülmüştür.
V – SONUÇ
Ek karşılık primi 5510 sayılı Kanunun prim oranlarının düzenlendiği
81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde yer alan ve pek farkında olunmayan bir primdir. 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunundan
küçük bir değişiklikle 5510 sayılı Kanuna aktarılmış olan bu prim, 4/1-c
kapsamındaki sigortalılara bağlanan veya bağlanacak vazife malüllüğü
aylıkları ile bunların hak sahiplerine bağlanacak ölüm aylıklarının karşılığı olarak bu kapsamdaki sigortalılar için kamu idarelerinin bütçelerinden ayrılan sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi ödeneklerinin %
20’si oranında alınır. Ödeme süreleri de diğer primlerden farklı olarak
kamu idarelerinin bütçelerinin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden
aybaşından başlamak üzere 6 eşit taksit şeklindedir.
Bu farklı prim rejimi, gerek beşeri gerekse de maddi açıdan ciddi
maliyetler doğurmakta SGK ve diğer kamu idarelerini yok yere meşgul
etmektedir.
Sorunun çözümü için; söz konusu primin, kamu idarelerine ek yük
getirmeyecek şekilde prime esas kazançlar üzerinden belli oranda alınması ve tamamının kurumlarınca ödenmesinin sağlanması gerekmektedir. Böyle bir yaklaşım, Kanun değişikliğine gidilmesini gerektirmektedir. Ek karşılığa ilişkin prim rejiminin yapılacak bir Kanun değişikliği
ile bu yönde değiştirilmesi hem bu alanda bir standart birliğinin yakalanmasını hem de yukarıda bahsedilen sorunların ortadan kalkmasını
sağlamış olacaktır.
Bu durumda 5510 SK Geçici 4 üncü maddesinin sekizinci fıkrasında da aşağıdaki değişikliğin
yapılması gerekmektedir:
“Bunlar için Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi uyarınca ödenecek ek
primlerin hesabında, emekli keseneklerine esas aylıkları prime esas kazanç olarak dikkate
alınır ve ek prim oranı %4 olarak uygulanır.”
174

Benzer belgeler