Sosyal Güvence Dergisi 5. Sayı - Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Transkript
Sosyal Güvence Dergisi 5. Sayı - Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği
Sosyal GÜVENCE Dergisi Yıl: 4 - Sayı: 5 Sahibi Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Adına Mehmet Turgay EROL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Varol DUR Yayın Türü : Ulusal Süreli Yayın Yayının Aralığı : 4 Aylık Dili : Türkçe ve İngilizce Basım Yeri : Rehber Ofset (0 312) 324 00 41 - 324 00 71 Basım Tarihi : Mayıs 2014 ISSN : 2146-5649 Sosyal Güvence Dergisi. -Ankara : Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği, 2013 c. : tbl., şkl., 24 cm. ISSN 2146-5649 Sosyal Güvenlik - Dergiler - Türkiye Sosyal Güvenlik - Hukuk ve Mevzuat - Türkiye 362.05 İletişim Bilgileri Veznedar Sokak No: 11/A Harbiye, Dikmen-Çankaya/ANKARA e-posta: [email protected] EDİTÖR Varol DUR YAYIN KURULU Özlem GÖÇMEZ Kadir GÜRSOY Şükran KAVLAK M. Taha SÖKÜCÜ Sosyal GÜVENCE Dergisi Tüm hakları saklıdır. Bu Dergi’nin tamamı ya da Dergi’de yer alan bilimsel çalışmaların bir kısmı ya da tamamı 5846 sayılı Yasa’nın hükümlerine Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu’nun izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İÇİNDEKİLER İlkokul Öncesi Yaşta Çocuğu Olan ve Hizmet Akdine Tabi Çalışan Ebeveynlere Yönelik Bir Esnek Çalışma Modeli ve Bazı Teşvik Mekanizmaları Flexible Working Model And Some Incentive Mechanisms Proposal For Parents Who Work With Service Contract And Have Children In Pre – Primary Age Ömer Ayhan AÇMAZ 5 Dünyanın En Yaşlı İkinci Ülkesi Almanya’da Riester Emeklilik Sistemi İle Zorunlu Emeklilik Sigortası Arasındaki İlişkinin Analizi Analysis of The Relationship Between Riester Pension System and Statutory Pension Insurance In Germany Which Is The Second Eldest Country In The World Yunus DUMAN 49 İş Kazalarının Ekonomik Analizi ve Bazı Sektörler Bazında Değerlendirilmesi Economic Analysis of Work Accidents and The Assasment In Some Sectors Halil İbrahim DURDU 67 Türkiye İçin Alternatif Sağlık Finansman Önerisi: İki Sütunlu Sistem Alternative Health Financing Proposition For Turkey: Two Pillared System Mehmet Cihan ERUMUT 93 Are All Health Inequalities Really Unjust? Sağlık Sisteminde Görülen Tüm Eşitsizlikler Gerçekten Adaletsiz midir? Kadir GÜRSOY 127 Atipik İstihdam Şekillerinin Sosyal Güvenlik Sistemi Kapsamında Değerlendirilmesi Evaluation Of Atypical Employment Forms In The Scope Social Security System Hasan Basri ŞİMŞEK 137 Ek Karşılık Primi: Uygulama ve Çözüm Önerisi Ramazan YAŞAR 175 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 4 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ FLEXIBLE WORKING MODEL AND SOME INCENTIVE MECHANISMS PROPOSAL FOR PARENTS WHO WORK WITH SERVICE CONTRACT AND HAVE CHILDREN IN PRE-PRIMARY AGE Ömer Ayhan AÇMAZ* Özet İstihdam bir devlete mali açıdan ekonomik girdiler sağlayan ana mekanizmalardan birisidir. Devlet istihdamdaki kişilerden prim ve vergi alır ve karşılığında kanunlarla tanımlanmış hizmetler sunar. İstihdamda, sosyal güvenlik sisteminden aylık almak suretiyle ayrılanlar hariç, bulunmayan nüfus ekonomik açıdan bağımlı nüfus olarak adlandırılır. Ekonomik olarak bağımlı nüfus oranı ne kadar fazla olursa kendilerine finansal anlamda bakan istihdamdaki kişiler üzerindeki maddi külfet o kadar artmasına ve devlet açısından da sosyal yardım sistemine ayrılan mali kaynakların artmasına sebep olmaktadır. İlkokul öncesi çocuk bakımı konusu özellikle çalışan kadınların istihdamda kalma ve çalışmayan kadınların ise istihdamda bulunma tercihlerini etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Ülkemizde kadın istihdamı düşük seviyededir ve araştırmalar bunun en önemli nedenlerinden birinin kadınların, çocuk bakımını da kapsayan ev işleriyle meşgul olmaları dolayısıyla istihdamda bulunmaması veya istihdamdan ayrılmaları olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Yapılan bu çalışma ile çocuklu çalışan ebeveynlere yönelik bir esnek çalışma modeli önerisi getirilerek hem çocuk bakımını belirli bir dönemden sonra sadece kadınların sorumluluğunda olmaktan çıkarmak hem de çocuk bakımının kadın istihdamının önünde kalıcı bir engel teşkil eden bir sorun olmasını önlemek amaçlanmıştır. Anahtar kelimeler: Çalışan Ebeveynler, Kısmi Süreli Çalışma, Kadın İstihdamı, Prim ve Vergi Teşvikleri Abstract Employment is one of the main mechanisms that provide economic inputs to a state in fiscal terms. State receive premium and tax from people in employment and in return offers services defined in laws. Population not in employment is called economically dependent population, except those separated by receiving pension from social security system. The more economically dependent population ratio, the greater financial burden on their financially carers and in terms of state leads to an increase in the financial resources allocated to the social assis* Sosyal Güvenlik Uzmanı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Aktüerya ve Fon Yönetimi Daire Başkanlığı, Ziyabey Cad. No:6 Ankara. e-posta: [email protected], tel: 0312 207 87 01. 5 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği tance system. The topic “child care in pre – primary priod” is the one of the most important factor which effects women emplyees’ preference whether “to remain employment” and non – worker women’s preference “whether in employment or not”. Women employmet level is low in our country and researches clearly show that because of women are engaged in house works included child care they aren’t in employment or leave employment and this is one of the most important reason of women’s low employmet problem. With this study it is introduced a flexible working model proposal towards working parents and it is aimed that both to remove child care only under the responsibility of women after the certain priod and to prevent child care’s effect which is permanent obstacle on women employment. Key words: Working Parents, Part Time Working, Women Employment, Premium and Tax Incentines 1. Giriş Kadınların geçmiş yıllara nazaran istihdamda daha yoğun bir şekilde bulunmaları istihdam ve ekonomi anlamında olumlu sonuçlar doğursa da demografik açıdan yaşlanan nüfus sorununu beraberinde getirmiştir. Bunun nedeni özellikle çalışan kadınların daha az sayıda veya hiç çocuk yapmama eğiliminde olmalarıdır. Nüfusun yaşlanması zincirleme bir reaksiyon gibi genç nüfusun azalmasıyla istihdamın yeteri kadar beslenememesi, yaşlı nüfusa yapılan daha fazla sağlık harcaması gibi birçok sorunu doğurmuştur. Bu tarz sorunlara maruz kalan birçok ülke, özellikle gelişmiş ülkeler, çocuk sahibi olan çalışanlara yönelik esnek çalışma modelleri geliştirip uygulamak, yine bu durumdaki çalışanlara yönelik vergi, prim ve gelir teşvikleri sağlamak, doğum yapan kadın çalışanların ücretli izin sürelerini artırmak gibi düzenlemeler yaparak hem çalışan kadınları çocuk sahibi olduktan sonra istihdamda tutarak ekonomiye olumlu katkılar sağlamaya hem de doğurganlığı artırmaya çalışmaktadırlar. Ülkemiz henüz yaşlı nüfus sorunuyla karşılaşmış olmasa da hızla yaşlanan bir nüfus yapısına sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2000 yılında 65 ve üzerinde yaştaki nüfusun toplam nüfusa oranı % 5,69 iken bu oran sadece 12 yıl içinde yaklaşık 2 puan artarak 2012 yılında % 7,51’e yükselmiştir. Yine TÜİK tarafından yapılan nüfus projeksiyonlarına göre 65 ve üzerinde yaştaki nüfusun toplam nüfusa oranının 2023 yılında % 10,24’e, 2050 yılında % 20,84’e ve 2075 yılında ise % 27,67’ye çıkacağı tahmin edilmektedir. European Community Statistical Office (EUROSTAT – Avrupa Topluluğu İstatistik Ofisi) verilerine göre 2012 yılında 28 Avrupa 6 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ ülkesinde 65 ve üzerinde yaştaki nüfusun toplam nüfusa oranının ortalama % 17,84 olduğunu görüyoruz. Bahsi geçen resmi kurum ve kuruluşların verilerine bakıldığında ülkemizdeki yaşlı nüfus oranının günümüzde yaşlanmış nüfus yapısına sahip olduğu kabul edilen Avrupa ülkelerindeki orana hiç de uzak olmayan bir gelecekte yaklaşacağı öngörülmektedir. Ülkemiz açısından dikkat çekici diğer bir istatistik yine TÜİK tarafından açıklanan işgücüne dahil olmayanların işgücüne dahil olmama nedenlerine göre dağılımlarıdır. Bahsedilen istatistikte işgücüne dahil olmama nedenleri, iş arayıp çalışmaya hazır olanlardan iş bulma ümidi olmayanlar ve iş bulamama konusundaki diğer nedenler, mevsimlik çalışanlar, eğitim ve öğretim nedeniyle işgücüne dahil olmayanlar, emeklilik, çalışamaz halde olma ve kadınlar için ev işleriyle meşgul olmaları nedeniyle işgücünde bulunmama olarak tanımlanmıştır. Buna göre 2000 yılında çalışma çağında olup (15 – 64 yaşlar arası) ev işleriyle meşgul olan kadınların yine çalışma çağında olup işgücüne dahil olmayan toplam nüfusa oranı % 53,34 iken aynı oran 2012 yılında % 43,79’a gerilemiştir. Ev işleriyle meşgul olmaları nedeniyle işgücünde bulunmayan kadınlar çocuklarına bakmak ve ev işleriyle meşgul olmak için hiç istihdamda bulunmamış kişiler ile istihdamda iken çocuk sahibi olduktan sonra istihdamdan çekilen kişilerden oluşmaktadır. Söz konusu oranda azalma trendi olmasına rağmen 2012’deki % 43,79’luk oran hala çok yüksek seviyededir. Özellikle son yıllarda ülkemizdeki doğurganlığın azalmasıyla hızla yaşlanan nüfus ve kadın istihdamı sorunları yoğun bir şekilde tartışılmaya başlanmış, henüz yasalaşmasa da devletin ileri gelen kişi, kurum ve kuruluşları tarafından belirli sayıda çocuk sahibi olan ailelere nakdi para yardımı, kadın sigortalıların ücretli doğum izninin artırılması, kadın sigortalıların ücretli doğum izni sonrası işe dönüş garantisi verilmesi, doğum yapan kadınlara yönelik esnek çalışma modellerinin geliştirilmesine ve uygulanmasına yönelik yoğun çalışmalardan söz edilmektedir. Bunların yanında 5763 sayılı Kanun gibi kadın istihdamını artırmaya yönelik bazı teşvikler yasalaşmıştır (bahsi geçen kanun 18 yaşından büyük 29 yaşından küçük olanlar erkekler ile 18 yaşından büyük kadınların istihdamına yönelik teşvikler içermektedir). İstihdama, dolayısıyla ekonomiye doğrudan ya da dolaylı olarak katkı sağlayacak olan bu tarz uygulamaları çeşitlendirerek zenginleştirme amacı ile bu çalışma gerçekleştirilmiştir. Çalışmada ilkokul yaşının altında çocuk ya da çocukları olan ve ebeveynlerin her ikisinin de hizmet akdi ile (4/a’lı olarak) çalışması durumunda çocuk ya da çocukları ilkokul çağına gelene 7 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği kadar kendilerine uygulanacak bir esnek çalışma modeli önerilmiştir. Söz konusu esnek çalışma modeli kısmi çalışma esasına dayanmaktadır. Modele göre sadece ilkokul yaşının altında çocuk ya da çocukları olan 4/a’lı kadın sigortalıya yönelik bir esnek çalışma prensibi önerilmemiş olup söz konusu prensip ebeveynlerin her ikisinin yani okul yaşının altında çocuk ya da çocukları olan hem 4/a’lı anne sigortalılar hem de 4/a’lı baba sigortalıların kısmi süreli istihdamına yönelik olarak kurgulanmıştır. Buna göre 4447 sayılı İş Kanunun 46’ncı maddesindeki “Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63 üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmi dört saat dinlenme (hafta tatili) verilir” hükmüne dayanarak hizmet akdine tabi sigortalı olan erkek ve kadın eşlerin ilkokul yaşının altında çocuk veya çocuklarına bakmak için haftalık resmi bir günlük (yirmi dört saatlik) izinlerini ayrı günlerde kullanacakları varsayılmıştır. Bu karma senek çalışma modelinin diğer bir önemli varsayımı ise haftanın kalan beş iş gününün iki iş günü erkek sigortalı (baba) ilkokul yaşının altında çocuk veya çocuklarına bakacak ve haftada altı gün yerine dört gün çalışacak, geriye kalan üç iş gününde kadın sigortalı (anne) ilkokul yaşının altında çocuk veya çocuklarına bakacak altı gün yerine üç gün çalışacak olmasıdır. Böylece ilkokul yaşının altındaki çocuk ya da çocuklar haftanın her günü 4/a sigortalısı anne veya babalarının yanında olacak ve çalışan ebeveynlerden herhangi biri çocuğuna bakmak için kalıcı olarak veya uzun süreli istihdamdan ayrılmak zorunda kalmayacaktır. Önerilen esnek çalışma modeli çalışma hayatının aktörleri olan sigortalı, işveren ve devleti doğrudan ilgilendiren bir modeldir. Önerilen uygulamanın hayata geçmesi için özellikle çalışan kadınlar arasında gerileme trendi içinde olan doğum oranlarını artırmak isteyen devletin bu tarz esnek çalışma modellerine izin veren yasal çerçevenin oluşturulması ve sigortalıların esnek çalışma modellerinden kaynaklanacak prim gün kayıplarını telafi edecek bir teşvik mekanizması geliştirmesi gerektiği düşünülmektedir. Esnek çalışma modeline tabi çalışan sigortalılardan ötürü prim gün kaybı telafisi teşvikinin yanı sıra devletin karşılaşacağı diğer bir mali sorun vergi kaybıdır. İşverenler önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edecekleri sigortalı kadın eşin haftada 6 yerine 3 gün ve erkek eşin ise 4 gün çalışacak olmasından dolayı bu modele göre çalıştırdığı sigortalılar için eksik gün çalışmalarına tekabül ücret ve primleri ödemek istemeyecek, çalıştırdıkları kısmi süreler üzerinden ilgili ödemeleri yapma eğiliminde olacaklardır. Bahsedilen sigortalılar açısından prim gün ve devlet açısından vergi kaybı da bu minvalde oluşacaktır. Bu konuda işverenlere düşen görev bu modele tabi çalışacak sigortalıları iş- 8 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ lerinden çıkarmayarak kendilerine, yanlarında çalıştırdıkları tam zamanlı sigortalılar gibi, iş güvencesi sağlamak olacaktır. Sistemin diğer bir aktörü olan sigortalıların önerilen modele göre karşılaşacakları problem, çocukları ilkokul çağına gelene kadar kısmı süreli çalışma tercihlerinden dolayı uğrayacakları gelir kaybıdır. Her ne kadar bu çalışmanın önerileri arasında bulunmasa da bahsi geçen modele tabi istihdam edilen sigortalıların uğrayacakları gelir kaybının devlet tarafından sağlanacak bir teşvik ile kısmen veya tamamen karşılanmasına yönelik bir uygulamanın çeşitli senaryolara göre maliyet hesaplamaları yapılarak uygulama bölümünde sunulmuştur. Önerilen esnek çalışma modeli çerçevesindeki prim, vergi ve olası gelir teşviklerinin anne sigortalının resmi doğum izninin bitiminden hemen sonra başlayacağı ve çocuk ya da çocukları ilkokul çağına gelene kadar beş yıl boyunca devam edeceği öngörülmüştür. Çalışmada önerilen modele sigortalılar açısından katılımın zorunluluk değil gönüllülük esasına dayanması öngörülmüştür. Bunun nedeni, ilkokul yaşının altında çocuk ya da çocukları olan 4/a’lı sigortalıların çocuk ya da çocuklarının bakımının kendi aile fertleri veya ekonomik külfetine katlanmak suretiyle bakıcı veya kreşler tarafından sağlanmasını isteyerek herhangi bir esnek çalışma modeline dahil olmamayı tercih edebilecek olmalarıdır. Bu çalışmanın asıl hedef kitlesi karı – koca hizmet akdine tabi çalışan, ilkokul yaşının altında çocuk ya da çocukları bulunan fakat çocuk ya da çocuklarına ilkokul yaşına kadar kendi aile ferleri, bakıcı veya kreşler tarafından bakım hizmeti sağlayamayacak durumda olan sigortalı eşlerdir. Bu tarz durumları göz önünde bulundurarak bahsedilen teşviklerin çeşitli varsayımlar çerçevesinde maliyet hesapları yapılarak çalışmanın uygulama bölümünde tartışmaya açılmıştır. Çalışmanın giriş bölümünü takip “Tanımlar” bölümünde çalışmada sıkça kullanılan teknik terimlerin daha iyi anlaşılabilmesi için kısa tanımlarına yer verilmiştir. Tanımlar bölümünden sonra gelen “ Ülkemizdeki ve Bazı Ülkelerdeki Durum” bölümünde ilkokul çağının altındaki bir yaşta çocuğa sahip çalışan ebeveynlere yönelik prim, vergi ve/veya gelir desteği sağlayan bazı ülkeler incelenmiş, ülkemizdeki durum değerlendirilmiştir. Çalışmanın “Uygulama” bölümünde bazı varsayımlar altında önerilen esnek çalışma modelinin sistemin aktörlerine maliyetleri hesaplanmış ve söz konusu hesaplamaların nasıl yapıldığına ilişkin formülasyonlara yer verilmiştir. 2. Tanımlar Bu bölümde sunulan istihdam ve doğum parametrelerine ilişkin tanımlar TÜİK’in ilgili veri tabanlarındaki meta veri bilgi sistemlerinden 9 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği bire bir alınmıştır. Orta vadeli Program tanımı Maliye Bakanlığı bünyesindeki Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü web sitesinden temin edilmiş, diğer tanımlar ise ilgili kanunlarından alınmıştır. 2.1. Kurumsal Olmayan Çalışma Çağındaki Nüfus Üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane) huzurevi, özel nitelikteki hastane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında kalan 15 ve üzeri yaştaki nüfustur. 2.2. İşgücü ve İstihdam İşgücü istihdam edilen ve işsizlerin oluşturduğu tüm nüfusu kapsar. İşbaşında olanlar ve işbaşında olmayanlar grubuna dahil olan kurumsal olmayan çalışma çağındaki tüm nüfus istihdam edilen nüfustur. • İşbaşında olanlar: Yevmiyeli, ücretli, maaşlı, kendi hesabına, işveren ya da ücretsiz aile işçisi olarak referans dönemi içinde en az bir saat bir iktisadi faaliyette bulunan kişilerdir. • İşbaşında olmayanlar: İşi ile bağlantısı devam ettiği halde, referans haftası içinde çeşitli nedenlerle işinin başında olmayan kendi hesabına çalışanlar ve işverenler istihdamda kabul edilmektedir. Ücretli ve maaşlı çalışan ve çeşitli nedenlerle referans döneminde işlerinin başında bulunmayan fertler; ancak 3 ay içinde işlerinin başına geri döneceklerse veya işten uzak kaldıkları süre zarfında maaş veya ücretlerinin en az % 50 ve daha fazlasını almaya devam ediyorlarsa istihdamda kabul edilmektedir. Bununla birlikte, referans haftası içinde «1 saat» bile çalışmamış olan ücretsiz aile işçileri ve yevmiyeliler istihdamda kabul edilmemektedir. Üretici kooperatifi üyeleri, bir iş ya da meslekte bilgi veya beceri kazanmak amacıyla belirli bir menfaat (ayni ya da nakdi gelir, sosyal güvence, yol parası, cep harçlığı vb.) karşılığında çalışan çıraklar ve stajyer öğrenciler de istihdam halinde olanlar kapsamına dahil edilmektedirler. 2.3. İşgücüne ve İstihdama Katılım Oranları İstihdam oranı istihdamın, kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus içindeki oranını, işgücüne katılım oranı ise işgücünün kurumsal olmayan çalışma çağındaki nüfus içindeki oranıdır ifade eder. 10 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ 2.4. İşsiz ve İşsizlik Oranı İşsiz referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiç bir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak için son üç ay içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan tüm kişiler işsiz nüfusa dahildirler. Ayrıca, üç ay içinde başlayabileceği bir iş bulmuş ya da kendi işini kurmuş ancak işe başlamak ya da işbaşı yapmak için çeşitli eksikliklerini tamamlamak amacıyla bekleyenler de işsiz nüfus kapsamındadırlar İşsizlik oranı ise işsiz nüfusun işgücü içindeki oranıdır. 2.5. Toplam ve Kaba Doğurganlık Hızları Toplam doğurganlık hızı bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunda (15 – 49 yaş arası) doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eder. Kaba doğurganlık hızı ise bir bölgedeki doğurganlık hızını ölçen ve yıllık doğun sayının toplam nüfusa oranının binde olarak ifade edilmiş şeklidir. 2.6. Orta Vadeli Program 5018 sayılı Kanunun 16’ncı maddesi uyarınca, çok yıllı bütçe hazırlık süreci Bakanlar Kurulunun en geç Eylül ayının ilk haftası sonuna kadar makro politikaları, ilkeleri, hedef ve gösterge niteliğindeki temel ekonomik büyüklükleri de kapsayacak şekilde Kalkınma Bakanlığınca hazırlanan orta vadeli programı kabul etmesiyle başlamaktadır. Orta Vadeli Program, bütçe sürecini başlatarak stratejik amaçlar temelinde kamu politikaları ve uygulamalarını şekillendirecek ve kaynak tahsisini bu çerçevede yönlendiren aynı zamanda, kamu ve özel kesim için öngörülebilirliği artıracak bir yol haritası niteliğinde olan, sosyal ve ekonomik alanda sağlanan gelişmelerin daha sağlam bir zeminde sürdürülmesi suretiyle güven ve istikrara katkıda bulunmaktadır. Çeşitli alanlarda birbirleriyle tutarlı bir amaç, politika ve öncelikler seti sunan Orta Vadeli Program, makro politikaların yanı sıra, temel gelişme eksenlerini ve ana sektörleri kapsamaktadır. Bakanlık ve kurum bütçelerinin hazırlanmasında, idari ve yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinde, kurumların karar alma ve uygulama süreçlerinde Programın amaç ve öncelikleri esas alınacaktır. Dinamik bir yapı arz eden ve üç yıllık perspektife sahip olan Program, yıllık uygulamaların sonuçları ve genel şartlardaki değişmeler dikkate alınarak, her yıl yenilenmektedir. Bu kapsamda, Program uygula- 11 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği maları ile Programı etkileyebilecek dışsal gelişmeler etkili bir şekilde izlenecek ve değerlendirilecektir. Programda yer alan amaç ve öncelikler bakımından uygulamanın izlenmesi, değerlendirilmesi ve Bakanlar Kuruluna bilgi sunulmasından Kalkınma Bakanlığı sorumludur. 2.7. Kısmi Süreli ve Tam Süreli İş Sözleşmesi 4857 sayılı İş Kanununun 13’üncü maddesinde kısmi süreli iş sözleşmesi, “işçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin kısmi süreli olmasından dolayı tam süreli emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamamaktadır. Kısmi süreli çalışan işçinin ücret ve paraya ilişkin bölünebilir menfaatleri, tam süreli emsal işçiye göre çalıştığı süreye orantılı olarak ödenmektedir. Emsal işçi, işyerinde aynı veya benzeri işte tam süreli çalıştırılan işçidir. İşyerinde böyle bir işçi bulunmadığı takdirde, o işkolunda şartlara uygun işyerinde aynı veya benzer işi üstlenen tam süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçi esas alınmaktadır. 2.7. Hizmet Akdi ve 4/a Sigortalısı 818 sayılı Borçlar Kanununun 313’üncü maddesinde hizmet akdi, işçinin belirli ya da belirsiz bir zamanda gördüğü hizmet karşılığında işverenin kendisine ücret vermeyi taahhüt ettiği bir mukavele olarak tanımlanır. 4/a sigortalısı ise 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine göre bu mukaveleyle bir ya da birden fazla işveren tarafından çalıştırılan kişidir. 3. Ülkemizdeki ve Bazı Diğer Ülkelerdeki Durum Özellikle okul yaşının altında çocuk sahibi olan ebeveynlerin her ikisinin de çalıştığı durumlarda çocuk bakımı dünyanın hemen her ülkesinde çalışan kadının istihdamının devamlılığı açısından tartışılan bir konu haline gelmiştir. Çocuklu kadınların istihdamını artırıcı önlemler çerçevesinde birçok ülke teşvik mekanizmaları oluşturmuştur. Bu mekanizmalar ülkeden ülkeye çok büyük farklılıklar göstermektedir. Bazı ülkelerde ilgili mekanizmalar ağırlıklı olarak devlet eliyle yönetilirken, bazılarında özel sektör tarafından yönetilmekte olup karma sistemi benimsemiş ülkeler de bulunmaktadır. Doğum yapan kadın çalışan ve eşlerine sağlanan başlıca yardım ve teşvik mekanizmaları ücretli ve ücretsiz yasal doğum izni, esnek çalışma modellerine göre istihdam hakkı, 12 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ çocuklar belirli yaşlara gelene kadar bakım ve parasal destek hizmetleri (vergi ve prim indirimleri, nakdi yardımlar gibi) olarak sayılabilir. Aşağıda bazı ülkelerdeki sözü geçen yardım ve teşvik mekanizmalarına ilişkin bilgiler sunulmuştur. 3.1. Fransa Fransa’da çocuk bakımıyla ilgili politikalar çalışan kadınlar arasında doğurganlığın artırılması, istihdam yaratma ve sosyal içerme gibi konularla yakından bağlantılıdır. Ülkede bu konuda sağlanan yardım ve teşvikler dünyadaki diğer uygulamalarla kıyaslandığında en cömert sistemlerden biri olarak göze çarpmaktadır. Ülkede uzun yıllardır uygulanan devlet tarafından mali açıdan desteklenen çocuk bakımı yardımları ve yine çocukların okul öncesi döneminde sağlanan yardımlar mevcuttur. Zorunlu olmamasına rağmen 3 – 6 yaşındaki çocukların hemen hepsinin, 3 yaş altı çocukların ise % 20,9’unun yararlandığı devlete ait okul öncesi eğitim – öğretim merkezleri mevcuttur. Bu uygulama çocukları okul dönemine hazırlama amacı güden kamu eğitim sisteminin bir parçası olup haftada dört gün hizmet veren, sadece Çarşamba günleri ve resmi tatillerde kapalı olan yani tam gün esasına dayanan bir uygulamadır. Bunların dışında okul öncesi çocuklara yönelik iki uygulama daha bulunmaktadır. Bunların ilki merkez temelli bakım hizmeti veren kuruluşlardır. Ülkede işyeri veya şirket kreşlerinin sayısının kısıtlı olmasından dolayı, (2002’da 11.359) çalışıp çalışmadığına bakılmaksızın herkesin yararlanabileceği fakat özellikle düşük ve orta düzeyde gelire sahip olan çalışan ebeveynlere yönelik bu merkezlerin sayısı işyeri veya şirket kreşlerine nazaran çok daha fazladır (2006’da yaklaşık 265.000). Okul öncesi eğitim – öğretim kuruluşlarının kapalı olduğu resmi tatil ve Çarşamba günlerinde çalışmak zorunda olan sigortalıların çocuklarına yönelik nöbetçi kreşler de ülkede hizmet vermektedir. Çocuk bakımı ile ilgili diğer uygulama çalışma saatleri klasik mesai saatleri dışında olan okul öncesi yaşta çocuğu bulunan sigortalılara yöneliktir. Bu hizmet ülkede faaliyet gösteren “Anne ve Çocuk Koruma Ajansı” tarafından lisanslandırılan bakıcılar tarafından ilgili sigortalıların evlerinde ücret karşılığı sunulur. 2005 yılında bahsedilen ajans tarafından lisanslandırılan yaklaşık 288.000 bakıcı 6 yaş altındaki yaklaşık 752.000 çocuğa evde bakım hizmeti sunmuştur. Bu bakım hizmetini kullanan aileler devlet tarafından maddi anlamda sübvanse edilmelerine karşın evde bakım hizmeti kullanım oranı ilgili yılda % 2’nin altında gerçekleşmiştir (Catherine H, Naomi C, 2010, 204 - 206). Fransa’da devlet tarafından sunulan bakım ücretlerinin tamamı gelir testine dayanan belirli ücretlere tabi olup devlet söz konusu ücretlerin 13 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği bir kısmını finanse etmektedir. Fransız devletinin çocuk bakımı için ailelere sunduğu nakdi yardımlar iki ana başlıkta toplanabilir. Bunlardan ilki hamileliğin yedinci ayında ödenen 863 Euro (2007) tutarındaki tek seferlik nakdi yardım ile çocuğun doğumundan üç yaşına gelene kadar geçen süre içinde aylık ödenen 172 Euro’luk (2007) nakdi yardımlardır. Bu ödemeler “temel doğum yardımları” olarak adlandırılır. Temel doğum yardımları gelir testine dayalı olarak yapılmasına rağmen 2007 yılında yeni doğan çocukların %80’inin ailesi bu yardımlardan yararlanmıştır. Devlet tarafından çocuk bakımı için ailelere sağlanan diğer bir nakdi yardım “tamamlayıcı çocuk bakım yardımıdır”. Tamamlayıcı çocuk bakım yardımı çerçevesinde sigortalılara iki tür yardım sağlanmaktadır. Bunlardan ilki düz oranlı çocuk bakım yardımıdır ve bu yardım çerçevesinde iki ya da daha fazla okul öncesi yaşta çocuğu bulunan, çocuk bakım iznini kullanmak üzere işinden ayrılan veya yarı zamanlı çalışma esasına göre iş hayatına devam eden anne veya baba sigortalılara nakdi yardım sağlanır. 2004 yılından bu yana okul yaşının altında tek çocuklu sigortalılara da analık iznin bitiminden sonra altı aylık düz oranlı nakdi yardım sağlanmaktadır. Sağlanan yardım asgari ücretin yarısına tekabül etmektedir (2006 yılında yaklaşık aylık 530 Euro). 2006 yılında yapılan yeni bir düzenleme ile doğurganlığı artırmak amacıyla üçüncü çocuğun doğumundan sonra bir yıl süreyle 750 Euro’luk düz oranlı ödeme yapılmaktadır. Tamamlayıcı çocuk bakımı çerçevesinde sağlanan diğer bir nakdi yardım mekanizması gelir testine dayanan, altı yaş altında çocuğu bulunup evde bakım hizmetini tercih eden düşük ve orta gelirli çalışan sigortalı anne ve babaya yöneliktir. Düşük ve orta gelirli çalışan ailelerin çocuklarına evde bakım hizmetini tercih etmelerinden ötürü mali destek sağlanması amacı güden bu nakdi yardım teşviki ailenin gelirine balı olarak ayda 160 ile 370 Euro arasında değişmektedir (2006). Evde bakım hizmeti için sağlanan nakdi yardımlardan 2006 yılı sonunda 2 milyon 255 bin sigortalı aile yararlanmıştır. Söz konusu yardımlar her ne kadar düşük ve orta gelirli çalışan ailelere yönelik olsa da yüksek gelirli olup evde bakım hizmeti alan sigortalıların ilgili hizmeti almak için ödedikleri ücretten sonra gelir düzeyleri belirli limitlerin altına düşerse, ilgili sigortalılar bu nakdi yardım mekanizmasından yararlanabilmektedir. Ülkede kullanımı en yaygın olan merkez temelli kreş bakım hizmetinin hane halkı açısından maliyeti vergiler ve devletin sağladığı nakit yardımlar çıktıktan sonra ortalama gelire sahip olan bir Fransız hane halkı için net gelirinin % 11,3’üne tekabül etmektedir (2006). Söz konunu oran % 12,6’lık OECD ortalamasının altındadır. Sonuç olarak 2006 yılında devletin vergilerle finanse ettiği çocuk bakımı teşvik mekanizmalarıyla 3 milyondan fazla ebeveynlerin her ikisinin de çalıştığı veya iş aradığı ailenin çocuk bakımıyla ilgili her türlü 14 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ masraflarının yarısından fazlası karşılanmıştır. Sağlanan yardımlar 2006 yılında aile başına aylık ortalama 750 Euro’yu bulmuştur (Catherine H, Naomi C, 2010, 208 - 210). Doğum yapan kadınlara 16 hafta eşine ise 2 hafta ücretli izin verilmektedir. Ülkedeki çocuk bakım izni uygulaması iki ve daha fazla çocuklu sigortalı anne veya babaya yöneliktir. İki çocuk sahibi olan sigortalı anne veya baba doğum öncesi dört yılın iki yılını, üç ve daha fazla çocuğu olan sigortalılar için son çocuğun doğduğu tarihten önceki beş yılın iki yılını çalışarak geçirmek üzere 29,5 haftası ücretli, 126,5 haftası herhangi bir ücret ödemesi yapılmaksızın çocuk bakım izni verilebilmektedir. Söz konusu iznin tamamı anne sigortalı tarafından kullanılabileceği gibi baba sigortalı ile ortak da kullanılabilmektedir (EUROSTAT Population and Social Conditions Data Base). Fransa’da devlet, çalışanlarına çocuklarının bakımı için hizmet sunan işverenle de çeşitli teşvikler uygulamaktadır. Bunların başında bünyesinde kreş bulunduran işletme sahiplerine yönelik teşvikler yer almaktadır. Söz konusu teşvik kapsamında işletme kreşlerinin operasyonel maliyetlerine maddi destek sağlanmaktadır. Bu konudaki diğer bir teşvik mekanizması bünyesinde kreş olmayan işletmelerin kreş açmaları durumunda açılan kreşin operasyonel maliyetlerinin % 55’inin üç ila beş yıl boyunca karşılanmasını sağlamaktadır. Devlet tarafından bu durumdaki işletmelere vergi indirimi de sağlanmaktadır (Catherine H, Naomi C, 2010, 210 - 212). Görüldüğü gibi Fransa’da devlet çocuk bakımı konusunda oldukça aktif bir rol oynamaktadır. Çocuk bakımı konusunda sağlanan bunca teşvikin sonuçlarına baktığımızda ülkedeki doğurganlık hızı Avrupa’nın ikinci en fazla doğurganlık hızıdır (kadın başına iki çocuk). Çocuklu kadınlar arasında istihdam oranı % 65,9’dur (2008) ve bu oran Avrupa Birliği ortalamasından 3,5 puan daha yüksektir. Ülkede evli veya partneriyle birlikte yaşayan çalışan kadınların % 36’sı kısmi süreli çalışma esasına göre istihdam edilmektedir. Devlet yarı zamanlı ve esnek saatlerde çalışma modellerini yürürlüğe koyan yasalar çıkarmış, bu sayede kadınlar istihdamdan ayrılmadan çocuklarıyla ilgilenme fırsatına sahip olmuşlardır. 3.2. Macaristan Geçiş sürecinin başlarında (1990 yılında sosyalist sistemin çöküp yeni sisteme geçiş dönemi) Macaristan’da oldukça gelişmiş bir çocuk bakım hizmetleri sistemi mevcuttu ve sistem çerçevesinde temel üç bakım hizmeti sunuluyordu. Bu hizmetler; 15 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği • 0 – 3 yaş grubundaki çocuklar için bakım hizmeti sunan günlük çocuk bakım merkezleri, • 3 – 6 yaş grubundaki okul öncesi çocuklar için anaokulları, • 6 – 14 yaş gurubundaki ilköğretim çağındaki çocuklar için okul sonrası bakım hizmeti veren kuruluşlar, tarafından verilmekteydi. Sözü geçen hizmetleri sunan kuruluşlar günümüzde de var olmakla birlikte 1990’larda kuruluşlara olan talepler ile günümüzdeki talepler oldukça farklıdır. 0 – 3 yaş grubundaki çocukların bakıldığı merkezlere olan talepler günümüzde oldukça azalmış olup bunun yanında anaokulu ve ilköğretim öğrencilerine yönelik okul sonrası bakım hizmeti veren kuruluşlara olan talep 1990’lara nazaran oldukça artmıştır (Catherine H, Naomi C, 2010, 241 - 242). Günlük çocuk bakım hizmeti sunan merkezlerin sayısı 2006 yılında 1990 yılındakinin yaklaşık yarı seviyesine düşerek 543’e gerilemiştir. Ülkedeki doğurganlık hızının 1980’li yıllardan sonra hızlı düşüş trendi günlük bakım hizmeti sunan merkezlerine olan talebi azaltmıştır. 1990’da üç ve altındaki yaşlarda bulunan çocukların söz konusu merkezlerde bakım oranı % 13,7 iken ilgili oran 2006 yılında % 6,5’e düşmüştür. Çocuk bakım merkezlerine olan ilginin düşmesindeki diğer bir neden uzun çocuk bakımı izni süreleridir. Söz konusu süre 156 hafta olup bunun 79,6 haftası ücretli, 76,4 haftası ise ücretsizdir. Kadın sigortalıların doğum izin süresi toplamda 24 hafta olup, bunun 16,8 haftası ücretli 7,2 haftası ise ücretsizdir. Çocuk sahibi olan babaya bir hafta ücretli doğum izin verilmektedir. Bu 543 merkezin 511 tanesi yerel yönetimler, kalan merkezler ise özel sektör ve kar amacı gütmeyen organizasyonlar tarafından yönetilmektedir. Günümüzde bu merkezlerde bakım hizmetinin maliyeti merkezi yönetim, yerel yönetimler ve aileler tarafından karma bir şekilde karşılanmaktadır. Ortalama maliyetlerin % 55 ila % 65’i yerel yönetimler tarafından karşılanmakta iken merkezi yönetimin payı % 25 ila % 30 oranları arasındadır. 0 – 3 yaş altı çocuk sahibi olan ve bu merkezlerde çocuk bakım hizmeti alan ailelerin maliyetlere katılım oranı % 10 ila % 15 oranında değişmektedir. Sayısı azalan bu merkezlerin mevcut talebe yeteri kadar hizmet verememesinden dolayı özellikle yasal izinlerinden sonra işlerine geri dönmek isteyen kadın sigortalılara bir mağduriyet oluşturmuştur. Bu mağduriyeti fark eden devlet 2003 yılında alternatif bir çözüm yolu üreterek “aile çocuk bakım hizmet merkezleri” adı verilen kuruluşların açılmasını sağlamıştır. Bu kuruluşlar 20 haftalık – 14 yaş grubu çocuklara hizmet vermekle birlikte, sistemi kullanan profil incelendiğinde 3 ve altındaki yaşta çocuk sahibi olan ailelerin büyük bir çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir. Söz konusu mer- 16 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ kezlerde sunulan hizmetler yaklaşık üçte bir oranında devlet tarafından vergilerle finanse edilmekle birlikte, kalan masraflar aileler tarafından karşılanmaktadır ve yerel yönetimler tarafından herhangi bir parasal destek olmadıkça 2006 yılı itibariyle aileler tarafından karşılanan miktar asgari ücretin üçte ikisine tekabül etmektedir (Catherine H, Naomi C, 2010, 243 - 244). Macaristan okul öncesi eğitim konusunda güçlü bir tarihsel geleneğe sahiptir. 1828 yılında orta Avrupa’da kurulan ilk anaokulu bu ülkede yer almaktadır. Avrupa’nın diğer bölgelerindeki gelişmelere paralel olarak 1993 yılında anaokullarıyla sağlanan okul öncesi eğitim hizmetleri kamu eğitim sisteminin bir parçası olarak kabul edilerek bu durum kanunlarla güvence altına alınmıştır. Üç yaşından itibaren çocukları bakım için kabul eden anaokulları çocuklar ilköğretim çağına (ülkede ilköğretim 6 yaşında başlar) gelene kadar hizmet vermektedir. Üç ve dört yaşında çocuğu bulunan aileler anaokulu hizmetlerinden gönüllü olarak faydalanmakta olup, çocukları beş yaşına geldiğinde anaokullarından hizmet almak ilgili aileler için zorunlu kılınmıştır. Bir başka ifadeyle ülkede okulöncesi bir yıllık eğitim zorunludur. Bu anaokulları büyük bir çoğunlukla yerel yönetimler tarafından işletilmekte olup (% 88) özel sektöre, kiliselere ve kar amacı gütmeyen kuruluşlara ait anaokulları da mevcuttur. Anaokulları günlük çocuk bakım hizmeti veren merkezlere nazaran geçiş döneminden çok az etkilenmiştir. 2007 yılı verilerine göre ülkede faaliyet gösteren 4.524 anaokulu bulunmaktadır ve bu sayı 1990’dakinden sadece % 4 oranında daha azdır. Ülkede anaokulları saat 07.30’da mesaiye başlayıp 17.30’da paydos yapmaktadır bu mesai saatleri özellikle çalışan ebeveynlere kolaylık sağlanması açısından düzenlenmiştir. Anaokulları yaz döneminde dört haftalık bir tatile girmektedir, bu durum çalışan ebeveynler için sorun teşkil etmekte ve sorunun çözümü kendileri tarafından sağlanmaktadır. Anaokullarında sunulan hizmetlerin maliyeti büyük bir çoğunlukla merkezi yönetim tarafından vergilerle finanse edilmektedir (% 50 - % 60). Yerel yönetimler maliyetlere yerel vergiler vasıtasıyla katkı sağlamakta, aileler ise maliyetlerin küçük bir kısmını kendileri ödemektedirler (2007’de çocuk başı aylık 20 – 40 Euro). Düşük gelir grubundaki ailelerin anaokulu masraflarının tamamı merkezi ve yerel yönetimler tarafından karşılanmaktadır. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda anaokulları % 91,7 oranında kamu kaynaklarıyla finanse edilirken ailelere düşen finansman oranı sadece % 6,2’dir. Macaristan’da ilköğretime devam eden çocukların özellikle normal mesai saatleri dışında çalışan ebeveynlerine yönelik okul sonrası bakım hizmetleri mevcuttur. Söz konusu hizmet çocuğun devam ettiği okulda 17 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği verilmekte olup, normal ders saatinin sona erdiği 17.30’dan sonra başlamaktadır. Bu uygulama çerçevesinde çocukların ödevlerini hazırlamalarına ve sosyal aktivitelere dönük eğitim ve öğretim hizmetleri verilmektedir. Ülkede okul sonrası bakım hizmetlerine katılım oranı 1990’da % 37 iken ilgili oran 2006 yılında % 42’ye yükselmiştir. Veliler bu hizmetlere karşılık sadece yemek parasını ödemekle yükümlüdür ve söz konusu maliyet aylık yaklaşık 30 Euro (2006) tutarındadır. Okullar ilgili uygulama çerçevesinde yaz okulu hizmetleri de sunmaktadırlar. Özel yaz okulu organizasyonlarıyla karşılaştırıldığında veliler açısından devlet okullarının yaz okulu maliyeti 20 Euro, özel yaz okullarının maliyeti ise 40 ila 60 Euro arasındadır (2006) (Catherine H, Naomi C, 2010, 245 - 247). Birçok Avrupa ülkesinden daha cömert çocuk bakım sistemine sahip olan Macaristan’da 2012 yılı kadınların işgücüne katılım oranı % 58,7 olarak gerçekleşmiştir. Öte yandan Avrupa’daki kadınların işgücüne katılım oranı 2012 yılında ortalama % 62,7 olarak gerçekleşirken aynı oran OECD ülkelerinde % 64,6 seviyesindedir. OECD 2007 Macaristan raporunda uzun ücretli çocuk bakım izinlerinin ve buna bağlı nakdi yardımların devlet tarafından tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Çocuk bakımı için de olsa kadınlara yönelik ücretli uzun çocuk bakım hizmetleri ve/veya cömert nakdi yardımlar doğurganlığı artırmakla beraber kadınların istihdamda yer almalarının önünde bir engel teşkil ettiği aşikardır. Devlet tarafından maddi anlamda uzun süre desteklenen kadınlar istihdama tekrar dönme konusunda çok istekli davranmamaktadır. 3.3. Şili Şili çocuk bakım sistemini yürürlüğe koyduğu yeni uygulamalar vasıtasıyla güçlendirmeye çalışan bir ülke olmakla birlikte sağlanan ilerleme hala bu konudaki talebi karşılamaktan uzak bir görüntü çizmektedir. Çocuk bakımı ve kadın istihdamına yönelik birçok olumlu düzenlemeye karşın bakım hizmetleri bütün vatandaşlara eşit bir yararlanma imkanı sunmamakta, kadın istihdam oranı ise diğer Latin Amerika ülkeleriyle kıyaslandığında düşük kalmaktadır. 2008 yılında Şili’de çalışmakta veya iş arayan kadınların oranı sadece % 40’tır. Ülkede 2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre son yıllarda kadınların işgücüne katılım oranlarında bir atış görülmekte fakat bu artışın nerdeyse tamamının evli veya bekar çocuksuz kadınlar tarafından sağlandığı belirtilmiştir. Aynı araştırmada 30 – 39 yaş aralığındaki kadınların üçte birinin çocuğunu bırakacağı bir yer (kreş, bakım merkezi veya kendi yakınları gibi) bulamamasından dolayı işgücünde olmayı tercih etmedikleri vurgulanmıştır. Sadece en üst gelir grubundaki (en zengin % 20) hane halkına mensup 18 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ kadınlar çocuk bakımında karşılaştıkları sorunların önemli sorunlar olarak nitelendirmemişlerdir (Catherine H, Naomi C, 2010, 173 - 174). Ülkede bakım hizmetleri Milli Eğitim Bakanlığı ve “Ulusal Anaokulları Kurulu” gibi bazı kuruluşlar tarafından organize edilmektedir. Bu hususta 0 – 2 yaş grubu çocuklar için günlük bakım ve 3 – 6 yaş grubundaki çocuklar için anaokulu hizmetleri sunulmaktadır. Sunulan bu hizmetler dört farklı yapı ile halka ulaştırılmaktadır. Bunlar; • Ulusal Anaokulları Kurulu bünyesindeki ücretsiz kamu çocuk bakım enstitüleri, • Özel sektör tarafından işletilen ücretli çocuk bakım merkezleri ve anaokulları, • Şili İş Kanunu gereği 20 ve daha fazla sayıda kadın işçi çalıştıran işyerleri tarafından işyeri bünyesinde açılması zorunlu olan işyeri kreşleri, • Çocuk bakım hizmetlerinden hiç veya yeteri kadar yararlanamayan çalışan kadınların çocuklarına hizmet veren kamu/özel işbirliğiyle kurulan ve işletilen anaokulları, şeklinde sıralanabilir. Bu yollarla sunulan bakım ve okul öncesi eğitim hizmetlerinin herhangi birini kullanım oranı 1990 yılında % 15,9 iken, aynı oran 2006 yılında % 36,9’a yükselmiştir. Fakat özel olarak 0 – 2 yaş grubundaki çocukların bakım hizmetlerine katılma oranı dikkate alındığında bu oranın sadece % 4 seviyelerinde bulunduğu görülmüştür. Bu oran 2 – 3 yaş grubundaki çocuklar için % 18, 3 – 4 yaş grubundakiler için % 25,9, 4 – 5 yaş grubundakiler için % 51,3 ve 5 – 6 yaş grubundakiler için % 92,6 olarak gerçekleşmiştir. Bu konudaki diğer bir istatistik ise çocuk bakım ve okulöncesi eğitim hizmetlerinden en fakir % 20’lik gelir düzeyinde bulunan hanehalkı çocuklarının sadece % 20’si bu hizmetlerden yararlanırken, en zengin % 20 gelir düzeyindeki hanehalkı çocuklarının yarısından fazlası bu hizmetlerden yararlanmaktadır. Şili devleti bu olumsuzlukları gidermek için oldukça yoğun çaba sarf ederek somut adımlar atmaktadır. Özellikle Şilinin fakir bölgelerinde birçok yeni ücretsiz kamu çocuk bakım enstitüleri açılmış sayı 2005 yılında 14.400 iken 2008 yılında 64.000 ve 2009 yılında ise 84.000’e çıkmıştır. Özellikle 2 – 4 yaş grubu çocuklara hizmet sunan anaokullarının sayısı 2005 yılında 84.000 iken bu sayı 2009 yılında 127.000’e ulaşmıştır (Catherine H, Naomi C, 2010, 173 - 174). Şili’de kadın sigortalılara 18 hafta ücretli analık izni verilirken, erkek sigortalılar için doğum izni sadece üç gün olarak uygulanmaktadır. Ül- 19 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği kede yasalarla belirlenmiş ücretli veya ücretsiz çocuk bakım izni bulunmamaktadır. 3.4. Türkiye Türkiye’de okul öncesi eğitim isteğe bağlılık esasına göre şekillenmiştir. Usul ve esaslarının Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlendiği sistemde okulöncesi eğitim kurumları, 37 – 66 aylık ( 3 – 5,5 yaş) çocukların eğitimi amacıyla hizmet veren anaokulları, örgün ve yaygın eğitim kurumları bünyesinde açılan 48 – 66 aylık (4 – 5,5 yaş) çocuklara eğitim hizmeti veren anasınıfları ve 37 – 66 aylık çocuklara okul öncesi eğitimle ilgili program uygulayan mesleki ve teknik öğretim kurumları bünyesinde açılan sınıflarından oluşur. Söz konusu eğitim kuruluşları il milli eğitim müdürlüklerinin teklifi ile valiliklerce açılmaktadır. İlgili eğitim kurumları ücrete tabidir. Söz konusu eğitim kurumlarındaki eğitim gören çocukların beslenme, temizlik ve sağlık giderleri ile kurumların genel temizlik ve diğer hizmetleri için ebeveynlerden talep edilecek ücret eğitimin tam, yarım gün veya ikili olması, çevrenin ekonomik durumu ve eğitim kurumlarının sunduğu hizmetler dikkate alınarak, okulun bulunduğu il/ilçe milli eğitim müdürünün başkanlığında; okul öncesi eğitimden sorumlu millî eğitim müdür yardımcısı veya şube müdürü, anaokulu ve bünyesinde ana sınıfı bulunan her derece ve türden birer okul müdürü ve bölüm şefi ile anaokulu, ana sınıfı ve uygulama sınıfı öğretmenleri arasından seçilecek birer temsilci varsa bu işte görevli memur veya döner sermaye saymanı ile velilerin kendi aralarından seçecekleri iki temsilciden oluşan bir komisyon tarafından belirlenir. Türkiye’de özel okulöncesi eğitim kuruluşları da mevcuttur söz konusu kuruluşlar Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslara dayanarak açılır ve hizmet verirler. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çıkarılan “Kamu Kurum ve Kuruluşlarınca Açılacak Çocuk Bakım Evleri Hakkında Yönetmelik” gereği devlet memurlarının çalıştığı kurumun bağlı veya ilgili olduğu bakanın onayı alınmak suretiyle kurumca istihdam edilen memurların 0 - 6 yaş grubuna giren en az 50 çocuğu için kurumun idari ve mali işlerle ilgili birimine bağlı olarak ilgili kurumun bünyesinde çocuk bakım evlerinin açılabileceği hükmü gereği birçok kurum ve kuruluş bünyesinde çocuk bakım evleri açmıştır. Çocuk bakım evleri valiliklerce açılan okul öncesi eğitim kurumları gibi ücrete tabidir ve söz konusu ücretlerin belirlenme esasları da aynıdır. Ekonomik güçlük içinde bulunan, anne ve babası ölü olup bir yakını tarafından bakılan, anne veya babası ölü olup diğer ebeveyni çalışan, çalışmak zorunda olan ve boşanmış, SHÇEK kadın misafirhanesinde bu- 20 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ lunan ve cezaevinde bulunan kadın mahkûmların çocukları “Özel Kreş ve Gündüz Bakımevleri Yönetmeliğinin” 27. maddesi gereği özel kreş ve gündüz bakım evlerinden ücretsiz yararlanmaktadırlar. Söz konusu durumlarda bulunan çocuklar için bahsi geçen kurum ve kuruluşlar ikiden az çocuk olmamak koşuluyla % 5 oranında kontenjan ayırmakla yükümlü tutulmuşlardır. Milli Eğitim Bakanlığı milli eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de 2012/2013 öğretim yılında 23.556’sı resmi, 3.641’i özel toplam 27.197 okul öncesi eğitim programına 1.077.933 öğrenci katılmıştır. Bunların 953.209’u resmi, 124.724’ü özel okul öncesi eğitim kurum ve kuruluşlarına devam etmişlerdir. Aynı dönemdeki resmi anaokulu sayısı 1.884, özel anaokulu sayısı ise 1.403’tür. Toplam 3.287 anaokulunda 275.777 öğrenciye hizmet verilmiştir. Bu öğrencilerin 219.536’sı resmi, 56.241’i ise özel anaokullarından hizmet almışlardır. Anasınıflarının dağılımı incelendiğinde; ülkede 21.521’i resmi, 628’i özel toplam 22.179 ana sınıfı mevcuttur. Anasınıflarına devam eden öğrencilerin sayısı ise 725.816’sı resmi, 24.527’si özel anasınıfı öğrencisi toplam 750.343 kişidir (2012/2013 Milli Eğitim İstatistikleri, 50). Ülkedeki brüt okullaşma oranları Milli Eğitim Bakanlığının verilerine göre yine 2012/2013 eğitim dönemi için sırasıyla 3 – 5, 4 – 5 ve 5 yaş için % 30,93, % 44,04 ve % 55,35’dir. Aynı yaş grupları için net okullaşma oranları sırasıyla % 26,63, % 37,36 ve % 39,72’dir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan Milli Eğitim İstatistikleri kitabındaki tanımlamaya göre brüt okullaşma oranı İlgili öğrenim türündeki tüm öğrencilerin, ait olduğu öğrenim türündeki teorik yaş grubunda bulunan toplam nüfusa bölünmesi ile elde edilir. Net okullaşma oranı ise İlgili öğrenim türündeki teorik yaş grubunda bulunan öğrencilerin, ait olduğu öğrenim türündeki teorik yaş grubunda bulunan toplam nüfusa bölünmesi ile elde edilir (2012/2013 Milli Eğitim İstatistikleri, 1). Türkiye’de doğum yapan sigortalı kadınlara veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan eşine sağladığı bir takım imkanlar mevcuttur. Bunlardan ilki emzirme ödeneğidir. Belirli şartlar altında sigortalı kadına veya sigortalı olmayan karısının doğum yapması nedeniyle sigortalı erkeğe, 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalılardan; kendi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık alan kadına ya da gelir veya aylık alan erkeğin sigortalı olmayan eşine, her çocuk için yaşaması şartıyla doğum tarihinde geçerli olan ve Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunca belirlenip ilgili bakanlık makamınca onaylanan tarife üzerinden emzirme ödeneği verilmektedir. Emzirme ödeneği her canlı doğan çocuk için bir defaya mahsus verilmekte olup 21 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 2013 yılında yaklaşık 95 TL tutarında belirlenmiştir. Doğum yapan kadın sigortalılara tekil gebeliklerde doğum öncesi 8 ve doğum sonrası 8 olmak üzere toplam 16 hafa ücretli doğum izni verilmektedir. Çoğul gebeliklerde ise doğumdan önceki izin sürelerine 2 hafta eklenmesi suretiyle toplam doğum izni 18 haftadır. Ancak beklenen doğum tarihinden sekiz hafta öncesine kadar sağlık durumunun çalışmaya uygun olduğunu tabip raporuyla belgeleyen kadın çalışan, isteği halinde doğumdan önceki üç haftaya kadar kurumunda çalışabilir. Erkek sigortalılardan, eşlerinin doğum yapmaları halinde, 4857 sayılı İş Kanununa tabi çalışanlar için üç gün, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre çalışanlara ise istekleri halinde on güne kadar ücretli izin verilebilmektedir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi çalışan doğum yapan memura verilen doğum sonrası analık izni süresinin bitiminden; eşi doğum yapan memura ise, doğum tarihinden itibaren istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verilir. 4857 sayılı İş Kanununa tabi çalışanlar için doğum nedeniyle ücretsiz izin düzenlemesi bulunmamaktadır. Ayrıca 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi çalışan sigortalıların çalışmayan eşine 2.134 sabit katsayıyla memur maaş katsayısının çarpımı kadar aile yardımı ödeneği (2013’te yaklaşık 164 TL) ve her bir çocuk için 250 sabit katsayıyla memur maaş katsayısının çarpımı kadar çocuk yardımı ödeneği (2013’te yaklaşık 19 TL) ödenmektedir. Çocuk yardımı ödeneği 0 – 6 yaş grubundaki çocuklar için iki katı (yaklaşık 38 TL) tutarında ödenmektedir. 4. Uygulama Çalışmanın bu bölümünde 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendine tabi çalışan (4/a’lı sigortalılar) eşlerden her birine, çocuk sahibi olmaları durumunda, uygulanabilecek esnek çalışma model önerisinin devlet açısından prim ve vergi maliyeti, çalışanlar açısından ise gelir kaybı maliyeti belirli varsayımlar altında formülize edilerek hesaplanmıştır. Çalışmanın giriş bölümünde bahsedilen resmi izinlerden sonra haftanın kalan beş iş gününün iki iş günü erkek sigortalı okul yaşının altında çocuk veya çocuklarına bakacak ve haftada altı gün yerine dört gün çalışacak, geriye kalan üç iş gününde kadın sigortalı okul yaşının altında çocuk veya çocuklarına bakacak altı gün yerine üç gün çalışacak varsayımı doğrultusunda erkek sigortalılar açısından oluşacak 2/7 ve kadın sigortalılar açısından oluşacak 3/7 oranındaki prim gün, vergi ve gelir kaybı oranları sabit kabul edilerek projeksiyon dönemi boyunca (2013 – 2023) kullanılmıştır. Yıl sonu kadın sigortalı sayısı projeksiyon ve sisteme yeni giren veya tekrar tescili yapılan kadın sigortalı sayısı projeksiyon sonuç tabloları çalışmanın eklerinde verilecektir. 4/a’lı olarak çalışan ve okul yaşının altın- 22 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ da çocuk veya çocukları olan eşlere yönelik esnek çalışma modeli önerimizin devlet açısından prim ve vergi maliyetleri ile çalışan açısından gelir kaybı maliyetlerine ilişkin sonuç tabloları bu bölümde yer alacaktır. Yapılan hesaplamalar genel olarak aşağıda maddeler halinde sıralanan varsayımlar altında yapılmıştır. • Eşler arasında 3 yaş fark vardır (erkekler eşlerinden 3 yaş büyüktür). • Doğumlar yıl ortasında gerçekleşecektir. • Sigortalılardan ölenler, malul olanlar, yaşlılık aylığına girenler, işsiz kalanlar ve işten kendi isteğiyle ayrılanlar yıl ortasında sayılan durumlara geçeceklerdir. • Sisteme yeni giren veya tekrar tescili yapılan sigortalılar sayılan durumlara yıl ortasında geçeceklerdir. • t yılındaki sigortalı sayısı t yılının sonundaki sigortalı sayısını ifade etmektedir. • Sigortalıların doğum tarihleri gün ve ay açısından sabit ve 12’nci ayın 31’idir. • Asgari ücret TÜFE kadar artacaktır. • TÜFE 2014 – 2016 yılları için OVP’den alınmış olup 2014’te %5,3, 2015 ve 2016’da % 5’olarak gerçekleşecektir. Maliyet projeksiyonunun kalan yılları için TÜFE en güncel OVP’nin son yılı (2016) öngörüsü kadar olacaktır. • Vergilere ilişkin maliyet hesaplamalarında gelir vergisi oranı % 15, damga vergisi oranı ise % 0,759 alınmıştır. • Yıl içi ölen kadın sigortalıların tahmini için TRH 2010 mortalite tablosu kullanılmıştır. • Hesaplamalar yapılırken baz yıl olarak 2013 yıl sonu alınmıştır. 4.1. Yıl Sonu Kadın Sigortalı Sayısı Projeksiyon Formülleri Yılsonu kadın sigortalı projeksiyonu yapılırken TÜİK’in yapmış olduğu yaş gruplarına göre nüfus projeksiyonu ile yine TÜİK tarafından üretilen kadın yaş gruplarına göre istihdam oranları ve kadın kayıt dışı çalışma oranlarına ilişkin verilerden yararlanılmıştır. Hesaplamalar yapılırken TÜİK’in örnekleme hatası ve yine TÜİK ile SGK’nın istihdam tanımlamalarından kaynaklanan farklılıkların yol açtığı istihdamdaki kişi sayılarının SGK ve TÜİK resmi verileri açısından farklılık göstermesinden dolayı düzeltme katsayıları kullanılmıştır. Düzeltme katsayıları TÜİK 23 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği ile SGK’nın açıkladığı yaş grupları itibariyle kayıtlı istihdam sayıları arasındaki yüzde farkların 2008 ile 2012 yılları arası 5 yıllık ortalamasından elde edilmiştir. Buna göre k = 15-19, 20-24, …, 45-49 yaş grupları ve t = 2014, 2015, …, 2023 olmak üzere t yılında k yaş grubundaki kadın sigortalı sayısı (KSStk) aşağıdaki formül ile tahmin edilmiştir. KSStk =KNtk x KİOtk x (1 – KKDİOtk ) x (1 + Dk) Burada KNtk t yılında k yaş grubundaki kurumsal olmayan kadın nüfusu, KİOtk t yılında k yaş grubundaki kadın istihdam oranını, KKDİOtk t yılında k yaş grubundaki kadın kayıt dışı istihdam oranını ve Dk terimi ise TÜİK ve SGK’nın yayınladığı kayıtlı istihdam verilerini uyumlaştıran düzeltme oranını ifade etmektedir. İlgili düzeltme oranı daha önce belirtildiğini gibi TÜİK ile SGK’nın açıkladığı yaş grupları itibariyle kayıtlı istihdam sayıları arasındaki yüzde farkların 2008 ile 2012 yılları arası 5 yıllık ortalamasından elde edilmiştir Yaş gruplarına göre kadın sigortalıların tahmini yapılırken kullanılan yaş gruplarına göre kadın istihdam oranlarının projeksiyon dönemi boyunca (2014 – 2023) 15 – 19 yaş grubu hariç her yıl her yaş grubunda 1 puan artacağı, yaş gruplarına göre kadın kayıt dışı istihdam oranlarının ise projeksiyon dönemi boyunca her yıl her yaş grubunda 1 puan azalacağı varsayılmıştır. İlgili azalış ve artış trendlerine geçmiş yılların verileri kullanılarak ve günümüzdeki kadın istihdamını arttırıcı düzenlemelere göre karar verilmiştir. Yaş gruplarına göre elde edilen kadın sigortalı tahminleri tekil yaşlara çevrilirken SGK istatistik yıllıklarından elde edilen 2008 – 2012 dönemindeki tekil yaşlara göre kadın sigortalı ortalama dağılımları kullanılmıştır. Bu yöntemle elde edilen t yılında i yaşındaki kadın sigortalı sayısı KSSti terimi ile ifade edilmiştir (i = 15, 16, …, 49). 4.2. Sisteme Yeni Giren veya Tekrar Tescili Yapılan Kadın Sigortalı Sayısı Projeksiyon Formülleri Projeksiyon dönemi boyunca her yıl sisteme yeni giren veya tekrar tescili yapılan kadın sigortalıların tahmini için aşağıdaki formülden yararlanılmıştır. t = 2014, 2015, …, 2023 i = 15, 16, …,49 olmak üzere; YGKSSti = KSSti – [BYKSS2013,ti + it,k] 24 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ Burada YGKSSti terimi t yılında i yaşında sisteme yeni giren kadın sigortalı sayısını, KSSti terimi sistemdeki t yılında i yaşındaki toplam kadın sigortalı sayısını, BYKSS2013,ti terimi baz yılda sigortalı olup t yılına kadar sigortalılığı aralıksız devam eden ve t yılında i yaşında olan kadın sigortalı sayısını ve YGKSSt,ki terimi ise k yılında sisteme yeni giren sigortalılardan t yılına kadar sigortalılığı aralıksız devam eden ve t yılında i yaşında olan kadın sigortalı sayısını ifade etmektedir. 4.3. Sistemden Çıkış Oranlarını Hesaplama Formülleri Hesaplamalarda baz yıl olarak seçilen 2013 yıl sonundaki kadın sigortalı sayısının projeksiyon dönemi boyunca nasıl değişeceğini ön görebilmek için sistemden emekli olmak, malul olmak, sürekli iş göremezlik durumuna girmek, ölmek, işsiz kalmak veya kendi isteğiyle işine son vermek suretiyle çıkan sigortalıları da tahmin etmek gereklidir. Sistemden yukarıda sayılan nedenlerle çıkan sigortalıları tahmin etmek için tanımlanan sistemden çıkış oranının formülasyonu aşağıdaki gibidir. t = 2009, 2010, 2011, 2012 ve x = 15, 16, …, 49 olmak üzere ÇOtx = (ÖKSStx + EOKSStx + MOKSStx +SİGDGKSStx +İKKSStx) / KSSt-1x Burada ÇOtx t yılında x yaşında sistemden çıkan kadın sigortalı sayısını, EOKSStx t yılında x yaşında sistemden emekli olmak suretiyle çıkan kadın sigortalı sayısını, MOKSStx t yılında x yaşında sistemden malul olmak suretiyle çıkan kadın sigortalı sayısını, SİGDGKSStx t yılında x yaşında sistemden sürekli iş göremezlik durumuna girmek suretiyle çıkan kadın sigortalı sayısını, İKKSStx t yılında x yaşında sistemden işsiz kalmak veya kendi isteğiyle ayrılmak suretiyle çıkan kadın sigortalı sayısını ve KSSt-1x ise t -1 yılının sonunda x yaşında sistemdeki toplam kadın sigortalı sayısını ifade etmektedir. Yukarıdaki formülasyon yardımıyla her yaş için elde edilen 2009, 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ilişkin kadın sigortalı çıkış oranlarının ortalaması alınarak bulunan ortalama çıkış oranları projeksiyon dönemi boyunca 2013 yıl sonu kadın sigortalılar için kullanılmıştır. Sisteme t (t = 2014, 2015, …, 2023) yılında ilk kez giren sigortalılar için kullanılan çıkış oranlarında emeklilik suretiyle sistemden çıkışlar dahil edilmemiştir. Bunun nedeni, 2014 – 2023 yıllarında ilk kez giren kadın sigortalıların emeklilik yaşının 58 ile 65 yaşları arasında olmasıdır. 2013 yılsonunda stoktaki kadın sigortalıların çıkış oranlarında emeklilik etkeninin olmasının nedeni ise bu sigortalıların emeklilik açısından daha erken yaşlara tabi olabilmeleridir. Sistemden işsiz kalmak veya kendi isteğiyle çıkan kadın sigortalı sayıları tahmin edilirken SGK istatistik yıllıklarında yer alan yıl içinde aylık prim ödeme gün sayısının aylık ödenebilecek maksimum prim gün 25 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği sayısına (30 gün) bölünmesi suretiyle elde edilen oranın 1 sayısından çıkarılması ile elde edilen oran kullanılmıştır. 2010 yılında kadın sigortalılar ayda ortalama 26,8, 2011 yılında 27,4 ve 2012 yılında ise 26,7 gün prim tahakkuk ettirmişlerdir. 2010, 2011 ve 2012 yıllarında kadın sigortalıların tahakkuk ettirdikleri aylık ortalama prim ödeme gün sayılarının ortalaması 26,97’dir. Elde edilen bu ortalamanın aylık ödenebilecek maksimum prim gün sayısı olan 30’a bölünmesi ile elde edilen oranın 1’den çıkarılması suretiyle elde edilen oran (%10,1) projeksiyon dönemi boyunca kadın sigortalıların işsiz kalma veya kendi istekleriyle sistemden ayrılma oranı olarak kullanılmıştır. Yıl içinde yaşlara göre emekli olan, malul kalan ve sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıların verisi SGK bilgi işlem sisteminden alınmıştır. Erkek sigortalılar için çıkış oranları hesabı kadınlar için hesaplanan çıkış oranları hesabı ile aynı mantıkla yapılmıştır. Yıl içinde ölen kadın sigortalılar ise TRH 2010 mortalite tablosu vasıtasıyla elde edilmiştir. 4.4. Prim Maliyet Projeksiyonu ve Formülleri Çalışmada maliyet analizi iki grupta yapılmıştır. Öncelikle baz yıldaki (2013 yıl sonu) 4/a’lı sigortalılara ilişkin maliyet projeksiyonu yapılmıştır. Maliyet hesaplamaları yapılırken daha önce bahsedilen sistemden çıkış durumlarının hepsi (ölüm, emeklilik, işsiz kalma vb.) göz önüne alınmıştır. Daha sonra projeksiyon dönemi boyunca sisteme yeni giren 4/a’lı sigortalılara ilişkin maliyet projeksiyonu yapılmıştır. Bu sigortalılara ilişkin maliyet hesaplamaları yapılırken de emeklilik durumu hariç diğer bütün sistemden çıkış durumları dikkate alınmıştır. Buna göre t = 2014, 2015, …, 2023 ve i = 16, 17, …, 49 olmak üzere kadın sigortalılara ilişkin prim maliyeti aşağıdaki formülle hesaplanır. BYKSPMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x TKikadın x AÜt x PO x KSPGKO Burada BYKSPMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki kadınların t yılındaki prim maliyetini, ÇSt,i(1,5) baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki kadınların sahip olduğu 1,5 yaşındaki çocuk sayısını (diğer ÇSt,i terimleri benzer şekilde tanımlanabilir), TKikadın i yaşındaki 4/a’lı kadın sigortalının ücret terfi katsayını, AÜt asgari ücretin t yılındaki bürüt tutarını, PO işçi ve işverenlere ait toplam prim oranını ve KSPGKO ise 4/a’lı bir kadın sigortalının prim gün kaybı oranını ifade etmektedir. Erkek sigortalılara ilişkin prim maliyeti ise aşağıdaki formülle hesaplanır. 26 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ TKi BYESPMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x erkek x AÜt x PO x ESPGKO Burada BYESPMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki erkeklerin t yılındaki prim maliyetini, TKierkek i yaşındaki 4/a’lı erkek sigortalının ücret terfi katsayını ve ESPGKO ise 4/a’lı bir erkek sigortalının prim gün kaybı oranını ifade etmektedir. Formülasyondaki diğer terimlerin tanımı kadın sigortalılar için prim maliyet hesaplama formülünde kullanılan terimlerin tanımı ile aynıdır. BYKSPMti ve BYESPMti formülasyonlarının her ikisinde de bulunan terfi katsayıları (TKikadın ve TKierkek) SGK bilgi işlem sisteminden alınan yaş ve cinsiyete göre prime esas kazançların ait oldukları yılın asgari ücretine bölünmesi suretiyle elde edilen katsayıları ifade etmektedir. Yaş ve cinsiyete göre sigortalılar için kullanılan terfi katsayıları 2007 – 2012 yıllarında yaş ve cinsiyete göre elde edilen terfi katsayılarının aritmetik ortalaması alınmak suretiyle türetilmiştir. Formülasyonlardaki TKikadın x AÜt ve TKierkek x AÜt çarpım terimleri kadın ve erkek sigortalıların prime esas kazançlarını ifade etmektedir. Prim maliyet formülasyonlarındaki t = 2014, 2015, …, 2023, i = 16, 17, …, 49 ve k = 1,5 – 2,5 – 3,5 – 4,5 – 5,5 olmak üzere ÇSt,i(k) terimlerinin formülasyonları aşağıdaki gibi kurgulanmıştır. BHKESti, i+3 t yılında birlikte hayatta kalan i yaşındaki kadın eş ve i + 3 yaşındaki erkek eş sayısını, t = 2013 ,2014, …, 2023 ve i = 15, 16, …, 49 olmak üzere; BHKESt+1i+1, i+4 = KSSti x pi,i+1kadın x pi+3,i+4erkek + ½ x [KSSti - KSSti x pi,i+1kadın x pi+3,i+4erkek] gibi ifade edilir. Burada KSSti terimi sistemdeki t yılında i yaşındaki toplam kadın sigortalı sayısını, pi,i+1kadın i yaşındaki bir kadın sigortalının i + 1 yaşına geldiğinde istihdamda olma olasılığını ve pi+3,i+4erkek i + 3 yaşındaki bir erkek sigortalının i + 4 yaşında istihdamda olma olasılığını ifade eder ve pi,i+1kadın = (1 – qikadın) x (1 - ÇOikadın) formülü ile hesaplanır. qikadın i yaşındaki bir kadın sigortalının yıl içinde ölme olasılığını ve ÇOikadın ise i yaşındaki kadın sigortalının yıl içinde emekli olmak, malul kalmak, sürekli iş göremezlik durumuna geçmek, işsiz kalmak veya kendi isteğiyle işine son vermek suretiyle sistemden çıkma oranını ifade etmektedir. pi+3,i+4erkek = (1 – qi+3erkek) x (1 – ÇOi+3erkek) formülü ile hesaplanır ve formülasyondaki terimler kadın sigortalıların istihdamda olma olasılığının formülasyonundaki terimler ile benzer şekilde tanımlanabilir. BHKESt+1i+1, 27 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği formülünün sağ tarafındaki ½ x [KSSti - KSSti x pi,i+1kadın x pi+3,i+4erkek] ifadesi, sigortalılardan ölenler, malul olanlar, yaşlılık aylığına girenler, işsiz kalanlar ve işten kendi isteğiyle ayrılanlar yıl ortasında sayılan durumlara geçeceklerdir, genel varsayımımızdan dolayı eklenmiştir. Bütün bu formülasyon kurgusu dikkate alındığında k = 0, 1, 2, 3, 4, i = 15, 16, …,49 ve t = 2013, 2014, …,2023 olmak üzere; i+4 ÇSt+1,i+1(k) = BHKESt+1i+1, i+4 x ABÇSti(k) x (1 – qk) formülüyle hesaplanır. Burada ABÇSti(k) t yılında i yaşındaki her bir kadın sigortalının sahip olduğu k yaşındaki çocuk sayısını, qk k yaşındaki çocuğun yıl içinde ölme olasılığını belirtir ve qk = (qkerkek + qkkadın ) / 2 formülüyle hesaplanır. ABÇSti(k) hesaplanırken öncelikle TÜİK’in 2023 yılına kadar yayınlamış olduğu kaba doğum hızı projeksiyonu ve nüfus projeksiyonundan yararlanılmıştır. Bu iki parametre kullanılarak 2013 2023 yıları arası yeni doğan çocuk sayısı projeksiyonu yapılmıştır. Yeni doğan çocuk sayısı projeksiyonu t = 2013, 2014, …, 2023 olmak üzere aşağıdaki formül vasıtasıyla yapılmıştır. YDÇSt = NÜFUSt x KDHt Burada YDÇSt t yılında doğan çocuk sayısını, NÜFUSt t yılındaki Türkiye nüfusunu ve KDHt ise t yılında Türkiye’deki kaba doğum hızını ifade etmektedir. Yeni dığan çocuklar sayıları, yaş guruplarına göre kadınlara dağıtılırken TÜİK’in yayınlamış olduğu 2007 – 2012 yıllarında kadınların yaş gruplarına göre doğurduğu çocuk sayıları kullanılarak yaş gruplarına göre doğum oranları i = 15 – 19, 20 – 24, …, 45 – 49, t = 2007, 2008, …, 2012 olmak üzere DOti = DÇSti / TDSt formülüyle elde edilmiştir. i Burada DOt t yılında i yaş gurubundaki kadınların doğurduğu çocuk sayısının yine t yılında doğan çocuk sayınına oranını, DÇSti t yılında i yaş gurubundaki kadınların doğurduğu çocuk sayısını ve TDSt ise t yılında 15 - 49 yaş aralığındaki bütün kadınların doğurduğu toplam çocuk sayısını ifade etmektedir. Altı yıla (2007 – 2012) ilişkin yaş gruplarına göre doğum oranlarının incelenmiş ve inceleme döneminin en son yılı olan 2012 yılına ilişkin yaş gruplarına göre doğum oranlarının projeksiyon dönemi boyunca sabit kabul edilmesi uygun görülerek ilgili terimin notasyonu DOi olarak belirlenmiştir. Yaş guruplarına göre doğum oranları tekil yaşlara göre doğum oranlarına dönüştürülürken her bir yaşa ait doğum oranının dahil olduğu yaş gurubuna ait doğum oranına eşit olduğu varsayılmıştır. Yeni doğan çocuk sayısı projeksiyonu ve yaşlara göre doğum oranları kullanılarak projeksiyon dönemi boyunca 15 – 49 aralığındaki her yaştan kadın başına doğan çocuk sayıları t = 2013, 2014, …, 2023 ve i = 15, 16, …, 49 olmak üzere; 28 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ ABÇSti(k) = (DOi x YDÇSt) / KNti formülü ile elde edilmiştir. Burada KNti t yılında i yaşındaki toplam kadın nüfusunu ifade etmektedir. Diğer terimler daha önce tanımlandığı gibidir. Buraya kadar bahsedilen formülasyonlar baz yılda sigortalı bulunan 4/a’lı sigortalılara ilişkin prim maliyet projeksiyonuna ilişkindir. Baz yıldan sonra sisteme giren sigortalılara ilişkin prim maliyet projeksiyon formülasyonları benzer şekilde kurgulanabilir. 4/a’lı kadın sigortalıların hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli olduğu, boşanma durumunun yaşanmadığı ve bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre çalışma hayatına devam edecekleri varsayımları ile oluşacak prim maliyeleri projeksiyon dönemi boyunca Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. Prim Maliyeti Projeksiyon Sonuçları Yıl Prim Maliyeti (Milyon TL) Devlet Katkısı Hariç İşsizlik sigortası Fonu Prim Maliyeti (Milyon TL) Toplam Prim Maliyeti (Milyon TL) 2014 1.313 134 1.447 2015 1.579 161 1.739 2016 1.866 190 2.056 2017 2.179 222 2.401 2018 2.451 249 2.700 2019 2.733 278 3.011 2020 3.031 308 3.339 2021 3.346 340 3.686 2022 3.668 373 4.041 2023 4.000 407 4.407 4.5. Vergi Maliyet Projeksiyonu ve Formülleri Çalışmada önerilen esnek çalışma modelinin bir diğer maliyet unsuru vergidir. Önerilen esnek çalışma modeli kapsamında çalışan sigortalılar gelir kaybına uğrayacaklar dolayısıyla ilgili sigortalıların ücretleri azaldıkça ödeyecekleri vergi miktarı da azalacaklardır. Olası uygulama sonrası projeksiyon dönemi boyunca oluşacak vergi maliyeti aşağıdaki formül yardımıyla hesaplanmıştır. Hesaplamalar prim maliyet hesaplamalarında oluğu gibi baz yıldaki sigortalılar ile baz yıldan sonra sisteme yeni giren veya tekrar tescili yapılan sigortalılar için ayrı ayrı yapılmıştır. 29 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği TKi BYKSVMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x kadın x AÜt x VO x KSPGKO Burada BYKSVMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki kadınların t yılındaki vergi maliyetini, VO sigortalının vergi oranını ifade etmekte olup, hesaplamalarda bu oran prime esas kazançtan işçi sigorta prim tutarı çıktıktan sonra kalan tutarın % 15’i olarak sabit kabul edilmiştir. Danga vergisi oranı olarak mevcut uygulamadaki % 0,759 oranı kullanılmıştır. Formüldeki diğer terimlerin tanımı prim maliyet formülündeki terimlerle bire bir aynıdır. Erkek sigortalılara ilişkin prim maliyeti ise aşağıdaki formülle hesaplanır. TKi BYESVMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x erkek x AÜt x VO x ESPGKO Burada BYKSVMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki kadınların t yılındaki vergi maliyetini gösterir. Diğer terimlerin tanımı kadın sigortalılar için vergi maliyet formülündeki terimlerin tanımıyla aynıdır. Baz yıldan sonra sisteme giren sigortalılar için vergi maliyeti hesaplama formülleri benzer şekilde kurgulanabilir. Prim maliyet hesaplamalarında olduğu gibi 4/a’lı kadın sigortalıların hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli olduğu, boşanma durumunun yaşanmadığı ve bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre çalışma hayatına devam edecekleri varsayımları ile oluşacak vergi maliyeleri projeksiyon dönemi boyunca Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2. Vergi Maliyeti Projeksiyon sonuçları Yıl Gelir Vergisi Maliyeti (Milyon TL) Damga Vergisi Maliyeti (Milyon TL) Toplam Vergi Maliyeti (Milyon TL) 2014 568 34 601 2015 682 41 723 2016 806 48 854 2017 942 56 998 2018 1.059 63 1.122 2019 1.181 70 1.251 2020 1.310 78 1.388 30 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ 2021 1.446 86 1.532 2022 2023 1.585 94 1.680 1.729 103 1.832 4.6. Sigortalıların Gelir Kaybı Projeksiyonu ve Formülleri Bu bölümde öncelikle önerilen esnek çalışma modeline tabi çalışan okul yaşının altında çocuk veya çocukları olan sigortalı çiftlerin uğrayacakları gelir kayıpları bireysel bazda 2013 parametreleriyle hesaplanmıştır. Daha sonra sistemden yararlan tüm sigortalıların uğrayacağı gelir kaybı hesaplanmıştır. Bu hesaplamanın yapılmasının nedeni, okul yaşının altında çocuk veya çocukları olan ve bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline tabi istihdam edilen sigortalı çiftlere yönelik uygulanabilecek olası gelir desteği teşvikinin maliyetinin hesaplanmasıdır. 2013 yılının ikinci yarısında asgari ücret 1.021,5 TL olarak belirlenmiştir. Vergi ve prim yükümlülükleri çıktıktan sonra asgari geçim indirimi eklenmiş hali ile ele geçen net tutar 803,68 TL’dir. Eşlerin her ikisinin de asgari ücretten ve bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edildiği varsayımıyla erkek sigortalı aylık 203,1 TL, kadın sigortalı aylık 308,5 TL ve toplamda ise bu hane aylık 511,7 TL gelir kaybına uğrayacaktır. Sigortalıların 2013 yılı ikinci altı ayına ilişkin ortalama prime esas kazançları yaklaşık 1.710 TL’dir. Vergi ve prim yükümlülükleri çıktıktan sonra asgari geçim indirimi eklenmiş hali ile ele geçen net tutar yaklaşık 1222 TL’dir. Eşlerin her ikisinin de ortalama prime esas kazançtan ve bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edildiği varsayımıyla erkek sigortalı aylık yaklaşık 340 TL, kadın sigortalı aylık 517 yaklaşık TL ve toplamda ise bu hane aylık yaklaşık 857 TL gelir kaybına uğrayacaktır. Önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edilenlere yönelik olası gelir teşviki maliyetleri baz yılda sigortalı bulunanlar için aşağıda gösterildiği gibidir. BYKSGTMti = Maks[ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x [TKikadın x AÜt x (1-İPO) - TKikadın x AÜt x (1-İPO) x 0,15] x KSPGKO Burada BYKSGTMti baz yılda 4/a’lı olarak sigortalı bulunan i yaşındaki kadınlara yönelik t yılındaki gelir teşviki maliyetini ve İPO ise işçi prim oranını belirtmektedir. Diğer terimlerin tanımlamaları daha önce yapılan tanımlamalarla aynıdır. Erkek sigortalılara yönelik gelir teşviki maliyet formülü aşağıdaki gibidir. 31 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği BYESGTMti = [ÇSt,i(1,5), ÇSt,i(2,5), ÇSt,i(3,5), ÇSt,i(4,5), ÇSt,i(5,5)] x [TKi- erkek x AÜt x (1-İPO) - TKierkek x AÜt x (1-İPO) x 0,15] x ESPGKO Prim maliyet hesaplamalarında olduğu gibi 4/a’lı kadın sigortalıların hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli olduğu, boşanma durumunun yaşanmadığı ve bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre çalışma hayatına devam edecekleri varsayımları ile oluşacak gelir teşvik maliyeleri projeksiyon dönemi boyunca Tablo 3’te verilmiştir. Tablo 3. Sigortalılara Kendi Prime Esas Kazançları Üzerinden Verilecek Gelir Teşvikleri Yıl Sigortalıların Gelir Kaybı (Milyon TL) 2014 3.182 2015 3.826 2016 4.522 2017 5.282 2018 5.940 2019 6.622 2020 7.345 2021 8.108 2022 8.890 2023 9.694 Söz konusu gelir teşvikinin gerçek prime esas kazançlar üzerinden değil de asgari ücret üzerinden yapılacağını varsayarsak oluşacak teşvik maliyeti yine 4/a’lı kadın sigortalıların hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli olduğu, boşanma durumunun yaşanmadığı ve bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre çalışma hayatına devam edecekleri varsayımları ile oluşacak gelir teşvik maliyeleri projeksiyon dönemi boyunca Tablo 4’te verilmiştir. 32 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ Tablo 4. Sigortalılara Asgari Prime Esas Kazançları Üzerinden Verilecek Gelir Teşvikleri Yıl Sigortalıların Gelir Kaybı (Milyon TL) 2014 1.848 2015 2.210 2016 2.600 2017 3.025 2018 3.391 2019 3.770 2020 4.171 2021 4.596 2022 5.031 2023 5.480 4.7. Alt Bölüm Özet Sonuçları Çalışmanın bu bölümüne kadar elde edilen maliyet tabloları aşağıda yer almaktadır. Buna göre, önerilen teşvik uygulamasına çalışanların uğrayacağı gelir kaybının devlet tarafından giderilmesi hususunun dahil edilmemesi durumunda kamunun karşılaşacağı prim ve vergi maliyetleri Tablo 5’te gösterilmiştir. Tablo 5 Yıl SGK Prim Maliyeti (Milyon TL) İşsizlik Sigortası Prim Maliyeti (Milyon TL) Toplam Vergi Maliyeti (Milyon TL) Toplam Maliyet (Milyon TL) 2014 1.313 134 601 2.048 2015 1.579 161 723 2.462 2016 1.866 190 854 2.910 2017 2.179 222 998 3.399 2018 2.451 249 1.122 3.823 2019 2.733 278 1.251 4.262 2020 3.031 308 1.388 4.727 2021 3.346 340 1.532 5.218 2022 3.668 373 1.680 5.721 2023 4.000 407 1.832 6.239 33 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Önerilen teşvik uygulamasından yararlanacak sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden devlet tarafından sağlanacak olası bir gelir desteği varsayımıyla oluşacak kamu maliyeti Tablo 6’da gösterilmiştir. Tablo 6 Yıl Toplam Prim Maliyeti (Milyon TL) Toplam Vergi Maliyeti (Milyon TL) Sigortalılara Kendi PEK’leri Üzerinden Sağlanacak Gelir Desteği (Milyon TL) Toplam Maliyet (Milyon TL) 2014 1.447 601 3.182 5.230 2015 1.739 723 3.826 6.288 2016 2.056 854 4.522 7.432 2017 2.401 998 5.282 8.681 2018 2.700 1.122 5.940 9.762 2019 3.011 1.251 6.622 10.884 2020 3.339 1.388 7.345 12.072 2021 3.686 1.532 8.108 13.327 2022 4.041 1.680 8.890 14.611 2023 4.407 1.832 9.694 15.933 Teşvik uygulamasından yararlanacak sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden değil de asgari prime esas kazanç üzerinden devlet tarafından sağlanacak olası bir gelir desteği varsayımıyla oluşacak kamu maliyeti Tablo 7’de gösterilmiştir. Tablo 7 Yıl Toplam Prim Maliyeti (Milyon TL) Toplam Vergi Maliyeti (Milyon TL) Sigortalılara Asgari PEK Üzerinden Sağlanacak Gelir Desteği (Milyon TL) Toplam Maliyet (Milyon TL) 2014 1.447 601 1.848 3.896 2015 1.739 723 2.210 4.673 2016 2.056 854 2.600 5.510 2017 2.401 998 3.025 6.424 2018 2.700 1.122 3.391 7.213 2019 3.011 1.251 3.770 8.031 2020 3.339 1.388 4.171 8.898 2021 3.686 1.532 4.596 9.814 2022 4.041 1.680 5.031 10.752 2023 4.407 1.832 5.480 11.719 34 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ 4.8. Başka Varsayımlar Altında Prim, Vergi ve Gelir Teşviki Maliyet Hesap Sonuçları Bu bölüme kadar yapılmış prim, vergi ve gelir teşviki maliyet hesaplamalarının 4/a’lı kadın sigortalıların hepsinin yine 4/a’lı erkek sigortalılarla evli olduğu, boşanma durumunun söz konusu olmadığı ve bahsettiğimiz durumlardaki sigortalıların hepsinin bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edilecekleri varsayımına dayandırmıştık. Bu varsayımda sayılan durumların hepsinin birlikte gerçekleşmesi elbette mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, 4/a’li bir kadın sigortalının 4/b’ye tabi çalışan (Bağ-Kurlu) veya 4/c’ye tabi çalışan (Kamu görevlisi) eşi olabilir. Bunun dışında aynı kadın sigortalı eşinden boşanmış olabilir veya okul öncesi yaşta çocuk veya çocukları bulunan 4/a’lı sigortalı çiftler ilgili çocuk ya da çocuklarını kendi ebeveynlerine baktırmak, bu iş için bakıcı tutmak veya kreş seçeneğini değerlendirmek suretiyle bu çalışmada önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edilmek istemeyebilir. Karşılaşılan diğer bir durum ise çalışan kadınlardaki doğurganlığın çalışmayan kadınlara göre daha düşük oluşudur. Bu bölümde, sayılan sebeplerden ötürü ve belirli varsayımlar altında önerilen esnek çalışma modeline dahil olmayabilecek sigortalılar göz ardı edildikten önerilen sistemden yararlanabilecek sigortalılara yönelik prim, vergi ve gelir teşviklerinin maliyetleri hesaplanarak özet tablolar halinde sunulmuştur. Kullanılan ek varsayımlar aşağıda maddeler halinde sunulmuştur. • 2012 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi veri tabanından Türkiye’de il ve ilçe merkezlerinde ikamet eden 15 – 19 yaş grubundaki kadınların % 6’sının, 20 – 24 yaş grubundaki kadınların % 38’inin, 25 – 29 yaş grubundaki kadınların % 72’sinin, 30 – 34 yaş grubundaki kadınların % 83’ünün, 35 – 39 yaş grubundaki kadınların % 84’ünün, 40 – 44 yaş grubundaki kadınların % 84’ünün ve 45 – 49 yaş grubundaki kadınların ise % 83’ünün evli olduğu bilgisi elde edilmiştir. Sayılan yaş gruplarındaki evlilik oranlarının projeksiyon dönemi boyunca sabit kalacağı varsayılmıştır. • Bu çalışmada öngörülen teşviklerin sadece eşlerden her ikisinin de 4/a’lı sigortalılara yönelik olmasından dolayı evli olan 4/a’lı sigortalı kadınların % 90’ının eşlerinin yine 4/a’lı sigortalı olduğu varsayılmıştır. • Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 2008 yılında yapılan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre kentlerde 6 yaş altı çocuğu olup çalışan kadınların çocuklarına % 3,8 35 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği oranında ablaları, % 0,4 oranında ağabeyleri, % 16,1 oranında çalışan kadının annesi, % 16,8 oranında çalışan kadın sigortalının kocasının annesi, % 3,3 oranında diğer akrabaları, % 8,3 oranında para karşılığı bakıcılar ve % 10,1 oranında da okul öncesi eğitim kurum ve kuruluşları tarafından bakım hizmeti sunulduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Bu bilgilere dayanarak çalışmada öngö rülen teşviklerden yararlanma oranının, çalışan kadının annesi, çalışan kadının eşinin annesi, abla, ağabey ve kurumsal bakım oranları çıktıktan sonra geriye kalan % 52,8 olduğu varsayılarak bu oran projeksiyon dönemi boyunca sabit kalacaktır. • Hesaplamalarda kullanılan kaba doğum hızları 2012 yılı için iller bazında kadın sigortalı sayısına göre ağırlıklandırılmıştır. Buna göre, ağırlıklandırılmış kaba doğum hızı TÜİK’in 2012 yılı için açıklamış olduğu Türkiye geneli kaba doğum hızından % 6,75 daha azdır. Elde edilen bu oran hesaplamalara yansıtılmış olup, söz konusu oranın projeksiyon dönemi boyunca sabit kalacağı varsayılmıştır. • Gora Mboup ve Tulshi Saha tarafından Demografi ve Sağlık Araştırma yayınları çerçevesinde yapılan çalışmaya göre Türkiye’de çalışan kadınlardaki toplam doğurganlık hızı ülke genelindeki doğurganlık hızından % 15,18 oranında daha az olduğu tespit edilmiştir. Elde edilen bu oran hesaplamalara yansıtılmış olup, söz konusu oranın projeksiyon dönemi boyunca sabit kalacağı varsayılmıştır. Sayılan varsayımlar altında yeniden yapılan hesaplamalara göre, önerilen teşvik uygulamasına çalışanların uğrayacağı gelir kaybının devlet tarafından giderilmemesi durumunda kamunun karşılaşacağı prim ve vergi maliyetleri Tablo 8’de gösterilmiştir. 36 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ Tablo 8. Yıl SGK Prim Maliyeti (Milyon TL) İşsizlik Sigortası Prim Maliyeti (Milyon TL) Toplam Vergi Maliyeti (Milyon TL) Toplam Maliyet (Milyon TL) 2014 345 35 158 538 2015 418 43 191 652 2016 499 51 228 778 2017 588 60 269 917 2018 664 68 304 1.036 2019 744 76 341 1.160 2020 828 84 379 1.292 2021 919 93 421 1.433 2022 1.011 103 463 1.577 2023 1.106 112 506 1.725 Önerilen teşvik uygulamasından yararlanacak sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden devlet tarafından sağlanacak olası bir gelir desteği varsayımıyla oluşacak kamu maliyeti Tablo 9’da gösterilmiştir. Tablo 9 Yıl Toplam Prim Maliyeti (Milyon TL) Toplam Vergi Maliyeti (Milyon TL) Sigortalılara Kendi PEK’leri Üzerinden Sağlanacak Gelir Desteği (Milyon TL) Toplam Maliyet (Milyon TL) 2014 380 158 835 1.373 2015 461 191 1.013 1.666 2016 550 228 1.209 1.987 2017 648 269 1.425 2.342 2018 732 304 1.610 2.647 2019 819 341 1.802 2.962 2020 913 379 2.008 3.299 2021 1.012 421 2.227 3.660 2022 1.114 463 2.450 4.027 2023 1.218 506 2.680 4.404 Teşvik uygulamasından yararlanacak sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden değil de asgari prime esas kazanç üzerinden dev- 37 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği let tarafından sağlanacak olası bir gelir desteği varsayımıyla oluşacak kamu maliyeti Tablo 10’da gösterilmiştir. Tablo 10 Yıl Toplam Prim Maliyeti (Milyon TL) Toplam Vergi Maliyeti (Milyon TL) Sigortalılara Asgari PEK Üzerinden Sağlanacak Gelir Desteği (Milyon TL) Toplam Maliyet (Milyon TL) 2014 380 158 468 1.006 2015 461 191 567 1.219 2016 550 228 675 1.453 2017 648 269 793 1.710 2018 732 304 895 1.931 2019 819 341 1.000 2.160 2020 913 379 1.112 2.404 2021 1.012 421 1.233 2.666 2022 1.114 463 1.355 2.932 2023 1.218 506 1.480 3.205 5. Sonuç ve Öneriler Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları 2008 yılı anketinde çalışan kadınların iş bırakma nedenlerine göre yüzde dağılım sonuçları yer almaktadır. Bu sonuçlara göre çalışan kadınların % 11’i gebelik veya çocuk bakımı yüzünden iş hayatlarına son verdiklerini belirtmişlerdir. Aynı ankete göre araştırmanın yapıldığı tarihten 12 ay öncesine kadar çalışmayan kadınların % 31’i istihdamda bulunmama nedenlerini çocuk bakımı olarak beyan etmişlerdir. Bu sonuçlar ülkemizde çocuk sahibi olan kadınların oldukça yüksek oranda ya istihdamdan ayrılmayı ya da istihdamda olmamayı tercih ettiğini göstermektedir. 2000 yılında kadınların işgücüne katılma oranı ülkemizde % 26,6 iken 2012 yılında söz konusu oran sadece yaklaşık 3 puanlık artışla % 29,5 seviyesine ulaşabilmiştir. Kadınların işgücüne katılma oranında 12 yıllık süreçte gelinen noktanın yeterli seviyede olmadığı aşikardır. Aynı oran OECD ülkelerinde % 65 seviyelerindedir. Ülkemizde çocuk bakımının kadın istihdamı açısından olumsuz etkilerini rakamlarla çok açık bir şekilde görmekteyiz. Çocuk bakımının sadece kadınların görevi olmaktan çıkarılması ve bu konuda eşlerin her ikisinin de sorumluluk sahibi olması gerekliliğini göz önünde bulundurmak suretiyle önerilen çalışma modelinin ana prensipleri özetlenerek 38 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ aşağıda maddeler halinde sunulmuştur. • Önerilen çalışma modeli sadece 4/a’lı sigortalı eşlere yöneliktir. • Modelde, doğum yapan 4/a sigortalısı kadının yasal doğum izninin bitiminden başlayıp çocuk ya da çocuklarının ilkokul çağına gelene kadar hem kendisinin hem de yine 4/a sigortalısı olan eşinin kısmi süreli istihdamı önerilmektedir. • Kısmi süreli çalışan 4/a sigortalısı eşlerin haftalık çalışma ve İş Kanunda belirtilmiş haftalık 24 saatlik kesintisiz dinlenme süreleri birbirine çakışmayacak şekilde düzenlenecektir. Böylece ilkokul öncesi yaşta bulunan çocuk veya çocuklar haftanın her günü anne veya babalarının yanında bulunacaktır. • Önerilen çalışma modelinin asıl hedef kitlesi eşlerin her ikisinin de 4/a sigortalısı olduğu ve ilkokul öncesi yaşta çocuk veya çocukları sahip fakat çocuklarının bakımı için kreş, bakıcı, aile fertlerinin çocuklara bakması gibi imkanlardan yararlanamayan veya çocuklarına işlerinden ayrılmadan kendileri bakmak isteyen kişilerdir. • Önerilen modele göre istihdam edilen 4/a sigortalısı eşlerin haftalık çalışma takvimi, 4447 sayılı İş Kanunun 46’ncı maddesindeki “Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63 üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmi dört saat dinlenme (hafta tatili) verilir” hükmüne dayanarak 4/a sigortalısı erkek ve kadın eşlerin ilkokul yaşının altında çocuk veya çocuklarına bakmak için haftalık resmi bir günlük (yirmi dört saatlik) izinlerini ayrı günlerde kullanmaları, haftanın kalan beş iş gününün iki iş günü erkek eşin çocuklarına bakması ve haftada altı gün yerine dört gün çalışması, geriye kalan üç iş gününde kadın eşin çocuklarına bakması altı gün yerine üç gün çalışacak olması esasına göre şekillenecektir. • Önerilen modele göre istihdam edilme tamamen gönüllülük esasına dayanacaktır. • İlkokul öncesi yaşta bulunan çocuklarına bakma amacıyla önerilen esnek çalışma modeline göre (kısmi süreli çalışma) istihdam edilecek sigortalıların eksik kalan sigorta prim günleri tam zamanlı çalışılmış gibi değerlendirilecektir. • Söz konusu uygulama SGK’ya prim kaybı, Maliye Bakanlığına vergi kaybı ve uygulamadan yararlanacak sigortalılara da geçici gelir kaybı olarak yansıyacaktır. 39 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği • İşverenlere, önerilen çalışma modeline göre çalışmak isteyen sigortalıları istihdam etme veya istihdamda tutma zorunluluğu getirecek yasal düzenlemeler yapılacaktır. Kısmi süreli çalışma modelinin ana prensiplerinden de anlaşılacağı gibi model çalışma hayatının aktörleri olan işçi, işveren ve devlete bazı yükümlülükler getirmektedir. Bu tarz çalışma modellerinin hayata geçirilmesi için çalışma hayatının bütün aktörleri sorumluluk almak zorundadır. Söz konusu aktörlerden birinin bile bu çalışmada önerilen modeli benimsememesi durumunda ilgili çalışma modelinin hayata geçirilmesi mümkün değildir. Eşlerin her ikisinin asgari prime esas kazanç üzerinden ve önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edilmesi durumunda söz konusu hanenin gelir kaybı 2013 yılı ikinci altı aylık dönem parametrelerine göre aylık yaklaşık 512 TL olacaktır (ortalama prime esas kazançlar üzerinden sigortalıların uğrayacağı gelir kaybı aynı dönem için 857 TL’dir). 4/a sigortalısı eşler söz konusu gelir kaybına çocukları ilkokul çağına gelene kadar geçici olarak maruz kalacaklarıdır. Bu süreçte 4/a sigortalısı eşlerin kazanımı çocuklarının ilkokul çağına gelene kadar herhangi bir çocuk bakım mekanizmasına ihtiyaç duymadan yanlarında bulunacak olmasıdır. Diğer bir kazanım ise 4/a sigortalısı kadının çocuğuna bakmak için geçici veya sürekli olarak istihdamdan ayrılmasına gerek kalmamasıdır. Çalışmanın uygulama bölümündeki 4.4, 4.5 ve 4.6 nolu alt bölümlerinde elde edilen maliyet sonuçlarına bu bölümde değinilmeyecek, sadece söz konusu maliyetlerin 2014, 2015 ve 2016 yılları için OVP’de öngörülmüş merkezi yönetim bütçelerine oranları tartışılacaktır. Bunun sebebi, söz konusu hesaplamaların 4/a sigortalısı bütün kadınların yine 4/a sigortalısı erkeklerle evli olduğu ve hepsinin önerilen çalışma modeline göre istihdam edileceği varsayımıyla oluşabilecek maksimum maliyeti yansıtmasıdır. Söz konusu maksimum maliyetler ilgili bölümde tablolar halinde sunulmuştur. Bunun yerine yine uygulama bölümündeki alt bölümünde 4.8’de sıralanan gerçek hayata daha uygun varsayımlar altında yapılan hesaplama sonuçları yorumlanacaktır. Buna göre, 2014 yılında önerilen kısmi esaslı çalışma modelinin, bu modele göre istihdam edilen sigortalılara devlet tarafından herhangi bir gelir desteği sağlanmayacağı varsayımıyla, maliyeti 345 milyonu SGK prim maliyeti, 35 milyonu işsizlik sigortası prim maliyeti ve 158 milyonu gelir ile damga vergisi maliyeti olmak üzere toplam 538 milyon TL olacağı tahmin edilmektedir. Söz konusu maliyete ilişkin 2015 ve 2016 yılı tahminleri sırasıyla 652 ve 778 milyon TL’dir. Kısmi süreli çalışma modeline göre istihdam edilen ve eşlerin her ikisinin de 4/a sigortalısı olduğu ha- 40 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ nelere sigortalıların kısmi çalışmalarından ötürü uğradıkları gelir kaybının devlet tarafından telafi edilmesi durumunda karşılaşılacak maliyete ilişkin 2014 yılı tahmini 1 milyar 373 milyon TL’dir. Bu tutarın 345 milyon TL’si SGK’ya prim maliyeti, 35 milyon TL’si işsizlik sigortası fonu maliyeti ve 158 milyon TL’si Maliye Bakanlığına vergi kaybı maliyeti karşılığı olarak verilecek ve kalan 835 milyon TL ise uygulamadan faydalanan sigortalılara gelir desteği olarak yansıtılacaktır. Aynı maliyetin 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin tahminleri sırasıyla 1 milyar 666 milyon ve 1 milyar 987 milyon TL’dir. Söz konusu sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden değil de asgari prime esas kazanç üzerinden gelir desteği sağlanması durumunda uygulamanın 2014 yılı maliyetinin 1 milyar 6 milyon TL olacağı tahmin edilmektedir. SGK, işsizlik sigortası fonu ve Maliye Bakanlığına uygulamadan kaynaklanan mali kayıplarına istinaden gönderilecek tutarlar aynıdır. 2015 ve 2016 yıllarına ilişkin maliyet tahminleri sırasıyla 1 milyar 219 milyon ve 1 milyar 453 milyon TL’dir. Projeksiyon döneminin diğer yıllarına ait maliyet tahminleri uygulama bölümünde yer almaktadır. Söz konusu maliyetlerin 2014 - 2016 yılları için OVP merkezi yönetim bütçe tahminlerine oranı Tablo 11’de yer almaktadır. Tablo 11. Önerilen Çalışma Modelinin Alt Bölüm 4.8’deki Varsayımlar Altındaki Maliyetleri ve Bu Maliyetlerin Merkezi Yönetim Bütçesine Oranları OVP Merkezi Bütçe Tahmini (Milyar TL) 2014 2015 2016 Sigortalılara Gelir Desteği Sağlanmadığı Durum Sigortalılara Kendi PEK’leri Üzerinden Gelir Desteği Sağlandığı Durum Sigortalılara Asgari PEK Üzerinden Gelir Desteği Sağlandığı Durum 436,3 465,7 496,7 Önerilen Uygulamanın Maliyeti (Milyar TL) Önerilen Uygulama Maliyetinin Merkezi Yönetim Bütçesine Oranı (%) 2014 2015 2016 2014 2015 2016 0,5 0,7 0,8 0,12% 0,14% 0,16% 1,4 1,7 2,0 0,31% 0,36% 0,40% 1,0 1,2 1,5 0,23% 0,26% 0,29% 41 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği OVP’de ön görülen 2014 yılı merkezi yönetim bütçe tahminine oranı, önerilen esnek çalışma modeline göre istihdam edilen 4/a sigortalısı eşlere herhangi bir gelir desteği sağlanmadığı varsayımıyla % 0,12’dir. Bahsi geçen sigortalılara kendi prime esas kazançları üzerinden gelir desteği sağlanması durumunda 2014 yılında oluşacak maliyetin merkezi bütçeye oranı % 0,31 olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Sigortalılara asgari prime esas kazanç üzerinden gelir desteği sağlanması durumunda ise söz konusu oranın % 0,23 seviyesinde gerçekleşeceği beklenmektedir. Sistemdeki 4/a sigortalısı kadınların hepsinin evli, eşlerinin yine 4/a sigortalısı olması ve söz konusu sigortalıların hepsinin önerilen çalışma modelinden faydalanmaları durumunda 2014, 2015 ve 2016 yılları için tahmin edilen maliyetlerin OVP merkezi yönetim bütçesi tahminlerine oranı Tablo 12’de gösterilmiştir. Tablo 12. Önerilen Çalışma Modelinin Alt Bölüm 4.4, 4.5 ve 4.6’daki Varsayımlar Altındaki Maliyetleri ve Bu Maliyetlerin Merkezi Yönetim Bütçesine Oranları Önerilen Uygulamanın Maliyeti (Milyar TL) Önerilen Uygulama Maliyetinin Merkezi Yönetim Bütçesine Oranı (%) 2014 2015 2016 2014 2015 2016 Sigortalılara Gelir Desteği Sağlanmadığı Durum 2,0 2,5 2,9 0,47% 0,53% 0,59% Sigortalılara Kendi PEK’leri Üzerinden Gelir Desteği Sağlandığı Durum 5,2 6,3 7,4 1,20% 1,35% 1,50% Sigortalılara Asgari PEK Üzerinden Gelir Desteği Sağlandığı Durum 3,9 4,7 5,5 0,89% 1,00% 1,11% İlkokul öncesi yaşta çocuğu bulunan 4/a’lı sigortalılara yönelik kısmi süreli çalışma modelinin maliyetleri bazı alt uygulamalar vasıtasıyla aşağı çekilebilir. Örneğin çocuk ya da çocuklarına bakmak için kısmi sü- 42 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ reli çalışan sigortalılara çalıştıkları günlerde fazla mesai yaptırmak veya yaptıkları işin niteliğine uygun olmak suretiyle çalışmadıkları günlerde evlerinden birtakım işlerini yürütmek vasıtasıyla yeni çalışma tanımları atanabilir. Bu sayede sigortalıların kısmi çalışmalarından ötürü uğrayacakları gelir kaybı, dolayısıyla devletin uğrayacağı prim, vergi ve olası bir gelir desteği kaybı azalacak veya sıfıra inecektir. Diğer yandan önerilen çalışma modelinin özellikle kadın istihdamında sağlayacağı olası artışlar kamu finansman dengesine fazladan vergi ve prim geliri olarak yansıyacaktır. Örneğin 2013 yılı istihdam ve ekonomi parametrelerine göre 4/a kadın sigortalı sayısında sağlanacak 1 puanlık artışın, bütün sigortalıların asgari prime esas kazanç üzerinden bildirildiği ve söz konusu sigortalıların işverenlerinin 5510 sayılı Kanunun 81’inci maddesinde bahsedilen 5 puanlık işveren prim indiriminden yararlandığı varsayımıyla, 54 milyonu vergi ve 128 milyonu SGK ve işsizlik sigortası fonu geliri olmak üzere kamu maliyesine toplam yıllık fazladan 182 milyon TL gelir getirici etkisi bulunmaktadır. Söz konusu olumlu mali etki boyutu yine 2013 parametreleri göz önünde bulundurularak sigortalıların ortalama prime esas kazanç üzerinden bildirildiği varsayımıyla 91 milyonu vergi 218 milyonu SGK ve işsizlik sigortası fonu geliri olmak üzere toplam 309 milyon olacaktır. Önerilen çalışma modelinin özellikle kadın sigortalıların çocuk bakımı yüzünden işlerinden ayrılma veya istihdamda bulunmama tercihlerini tersine çevirecek bir etkiye sahip olabileceği ve bu sigortalıların çalışma hayatında uzun yıllar kalacağı düşünülürse kamunun elde edeceği vergi ve prim gelir miktarları uzun vadede çok daha fazla olacaktır ve bu durum modelin olası maliyetlerini daha aşağı çekecektir. Çalışmada önerilen model çocukları kreş çağına gelene kadar sigortalılara sürekli kullanabilecekleri bir çalışma mekanizması sunarken, çocukları kreş çağından ilkokul çağına gelene kadar sigortalılara çocuk bakımı ve istihdamlarını bir arada yürütülebilmeleri için ara bir çözüm ortaya koymaktadır. Özellikle çalışan kadınların işyerlerinin içinde veya yakınında devlet tarafından desteklenen veya bir fiil işletilen, ücretsiz veya kişilerin gelirlerine göre makul bir şekilde ücretlendirilen kreş, bakımevi ve okul öncesi eğitim merkezleri gibi kuruluşların sayılarını ihtiyacı olan tüm vatandaşların yararlanabileceği şekilde artırmak dikkat çektiğimiz sorunun belki de tek kalıcı çözümüdür. Böylesi kuruluşların yaygınlaşmasıyla önerilen çalışma modeline göre sigortalıların istihdam edilme süreleri azalacak ve bunun akabinde modelin olası maliyetleri de düşecektir. 43 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği KAYNAKÇA Catherine H, Naomi C, Workplace Solition for Childcare, ILO Publications, ISBN 978-92-2-122035-0, Geneva, 2010. EUROSTAT Population and Social Conditions Data Base (Ulaşım tarihi Kasım 2013). http://www.bumko.gov.tr/TR,42/orta-vadeli-program.html (Ulaşım Tarihi Aralık 2013). Milli Eğitim Bakanlığı 2012/2013 Milli Eğitim İstatistikleri, Resmi İstatistik Programı Yayını, ISSN 1300 – 0993, Ankara, 2013. OECD Employment Data Base (Ulaşım tarihi Kasım 2013). OECD Family Data Base (Ulaşım tarihi Kasım 2013). TÜİK Veri Tabanları (Adrese dayalı Nüfus Kayıt Sistemi, Evlenme İstatistikleri, Doğum İstatistikleri, İstihdam ve Ücret İstatistikleri, İşgücü İstatistikleri) (Ulaşım tarihi Kasım 2013). TÜİK Nüfus, Demografi, İstihdam, İşsizlik ve Ücret Metaveri Tanımlamaları (Ulaşım Tarihi Aralık 2013). Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2008, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Yayın No: NEE-HÜ.09.01, Ankara, 2009. 44 1.210 2.813 10.234 20.948 51.098 69.447 84.519 99.984 131.516 148.558 155.043 146.105 141.516 134.984 132.919 129.158 16 17 18 19 20 21 22 45 23 24 25 26 27 28 29 30 134.258 138.167 140.313 147.103 151.874 164.116 157.252 139.212 105.835 89.465 72.505 53.348 21.870 10.685 2.937 1.263 139.333 143.390 145.617 152.664 157.615 173.545 166.286 147.211 111.915 94.605 75.330 55.427 22.722 11.101 3.052 1.313 144.844 149.061 151.376 158.702 163.848 184.553 176.834 156.548 119.014 100.606 76.494 56.284 23.073 11.273 3.099 1.333 151.818 156.239 158.665 166.343 171.738 194.665 186.522 165.125 125.534 106.118 77.187 56.793 23.282 11.375 3.127 1.345 159.703 164.353 166.906 174.983 180.657 204.530 195.975 173.494 131.897 111.496 77.756 57.212 23.454 11.459 3.150 1.355 167.363 172.236 174.911 183.375 189.322 215.460 206.448 182.765 138.945 117.454 78.833 58.005 23.779 11.618 3.194 1.374 175.298 180.402 183.204 192.070 198.299 225.914 216.464 191.632 145.686 123.153 80.306 59.088 24.223 11.835 3.253 1.399 184.718 190.096 193.049 202.391 208.955 231.664 221.974 196.510 149.395 126.288 83.409 61.371 25.159 12.292 3.379 1.453 193.156 198.781 201.868 211.637 218.500 236.113 226.237 200.284 152.263 128.713 86.817 63.879 26.187 12.794 3.517 1.513 2014 kadın 2015 kadın 2016 kadın 2017 kadın 2018 kadın 2019 kadın 2020 kadın 2021 kadın 2022 kadın 2023 kadın sigortalı sigortalı sigortalı sigortalı sigortalı sigortalı sigortalı sigortalı sigortalı sigortalı sayısı sayısı sayısı sayısı sayısı sayısı sayısı sayısı sayısı sayısı 15 Yaş EK 1: Kadın sigortalı sayısı projeksiyonu İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ 128.395 133.163 127.662 119.379 114.434 113.764 103.666 98.546 102.530 95.483 94.445 87.105 80.647 70.180 58.993 43.012 45.837 43.073 36.129 28.416 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 46 42 43 44 45 46 47 48 49 50 29.398 37.378 44.562 47.422 44.499 62.103 73.879 84.898 91.696 99.423 104.726 112.456 108.085 113.702 124.777 117.576 122.657 131.168 136.819 131.920 32.280 41.043 48.931 52.072 48.863 65.590 78.028 89.665 96.845 105.006 114.500 122.951 118.172 124.313 136.421 119.962 125.146 133.829 139.595 134.597 36.337 46.201 55.081 58.616 55.003 69.616 82.818 95.169 102.790 111.452 120.448 129.339 124.312 130.771 143.509 124.651 130.037 139.060 145.052 139.858 40.377 51.337 61.204 65.132 61.118 73.417 87.339 100.365 108.401 117.536 125.377 134.631 129.398 136.122 149.381 130.084 135.705 145.121 151.374 145.954 44.133 56.113 66.898 71.191 66.804 77.749 92.492 106.286 114.797 124.471 129.785 139.365 133.948 140.909 154.634 135.378 141.228 151.027 157.535 151.894 46.647 59.309 70.708 75.246 70.609 84.980 101.094 116.171 125.474 136.047 133.008 142.825 137.275 144.408 158.474 140.186 146.243 156.390 163.129 157.288 49.440 62.860 74.942 79.752 74.837 92.544 110.093 126.512 136.642 148.157 135.336 145.325 139.677 146.935 161.247 144.957 151.221 161.714 168.682 162.642 52.654 66.947 79.814 84.936 79.702 97.062 115.468 132.688 143.313 155.390 140.314 150.670 144.814 152.340 167.178 150.172 156.661 167.531 174.749 168.492 55.689 70.806 84.415 89.832 84.296 100.711 119.809 137.677 148.702 161.233 146.077 156.859 150.763 158.597 174.045 156.887 163.666 175.022 182.563 176.026 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Yeni giren kadın sigortalı 2014 1.769 7.807 12.116 33.020 25.348 24.587 28.540 47.001 37.390 29.473 15.056 15.870 13.290 16.842 14.863 17.339 Yaş 15 16 17 18 19 20 21 22 47 23 24 25 26 27 28 29 30 15.876 14.828 16.876 13.153 15.814 12.552 30.619 39.066 49.362 29.881 27.055 26.584 34.523 12.673 8.157 1.850 Yeni giren kadın sigortalı 2015 13.971 15.188 17.310 13.436 16.190 10.139 32.236 41.185 52.102 31.517 29.446 27.386 35.772 13.120 8.462 1.916 Yeni giren kadın sigortalı 2016 14.672 16.006 18.216 14.199 17.070 7.900 35.125 44.545 55.975 33.997 32.908 26.682 35.863 13.097 8.531 1.919 Yeni giren kadın sigortalı 2017 15.817 17.885 20.218 16.063 19.110 5.898 35.758 45.842 58.174 35.125 37.374 26.605 36.057 13.152 8.590 1.929 Yeni giren kadın sigortalı 2018 15.490 19.321 21.783 17.437 20.660 5.732 36.918 47.587 60.682 36.534 42.130 26.716 36.288 13.232 8.649 1.941 Yeni giren kadın sigortalı 2019 13.800 19.689 22.261 17.679 21.037 5.531 39.353 50.539 64.236 38.749 47.576 27.417 36.926 13.481 8.787 1.976 Yeni giren kadın sigortalı 2020 12.272 20.542 23.234 18.431 21.946 4.686 40.396 52.225 66.770 40.136 52.307 28.177 37.718 13.783 8.965 2.019 Yeni giren kadın sigortalı 2021 EK 2: Sisteme yeni giren veya tekrar tescili yapılan kadın sigortalı sayıları projeksiyonu 10.993 22.624 25.477 20.463 24.200 5.948 37.145 49.766 65.589 38.723 54.118 30.306 39.602 14.524 9.368 2.121 Yeni giren kadın sigortalı 2022 10.063 22.352 25.315 20.008 23.871 10.326 36.642 49.645 66.030 38.775 53.755 31.663 41.269 15.141 9.758 2.211 Yeni giren kadın sigortalı 2023 İLKOKUL ÖNCESİ YAŞTA ÇOCUĞU OLAN VE HİZMET AKDİNE TABİ ÇALIŞAN EBEVEYNLERE YÖNELİK BİR ESNEK ÇALIŞMA MODELİ VE BAZI TEŞVİK MEKANİZMALARI ÖNERİSİ 22.067 12.444 8.927 11.167 14.806 7.597 11.023 19.350 8.965 13.896 10.460 11.107 8.081 7.857 1.655 14.570 10.343 5.586 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 48 41 42 43 44 45 46 47 48 3.908 8.223 14.581 0 5.576 5.599 8.872 8.036 13.792 12.741 24.028 15.045 11.574 22.028 10.356 7.977 11.539 21.471 4.766 11.187 16.156 0 5.354 5.765 9.367 8.678 11.066 13.599 25.956 16.116 12.292 30.849 9.797 7.318 10.916 21.080 6.021 12.905 19.783 2.353 5.408 6.001 10.179 9.470 8.736 10.125 23.283 12.723 8.291 35.792 12.250 9.818 13.653 24.132 5.445 13.003 20.712 4.600 4.501 5.451 9.776 9.247 9.479 9.313 23.059 12.008 7.274 37.449 13.288 10.787 14.812 25.727 4.612 12.597 21.089 6.457 4.580 5.464 10.571 10.170 11.986 8.966 23.224 11.750 6.782 37.820 13.491 10.865 15.039 26.412 2.507 10.810 19.714 6.176 6.478 8.586 14.693 14.561 19.601 7.937 22.596 10.772 5.561 36.903 13.337 10.575 14.867 26.670 2.515 11.135 20.650 3.192 6.077 8.675 15.338 15.293 28.816 7.154 22.103 10.028 4.637 35.357 13.603 10.735 15.165 27.377 2.598 11.838 21.470 1.020 2.461 4.562 11.403 11.069 33.956 9.881 25.287 12.894 7.549 37.001 14.346 11.393 15.994 28.635 1.991 11.317 21.804 1.498 978 3.201 10.354 9.923 35.324 10.841 26.860 13.986 8.478 39.183 16.175 13.172 18.034 31.192 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ ANALYSIS OF THE RELATIONSHIP BETWEEN RIESTER PENSION SYSTEM AND STATUTORY PENSION INSURANCE IN GERMANY WHICH IS THE SECOND ELDEST COUNTRY IN THE WORLD Yunus DUMAN*1 Özet Demografik projeksiyonların analizi tabanında Alman emeklilik sigortasına ilişkin veriler incelendiğinde, aktüeryal denge açısından olumsuz özellikler taşıdığı görülmektedir. Günümüzde 82 milyonun üzerinde olan Almanya’nın nüfusu 2050 yılında 62 milyona düşecektir. Ayrıca, 40 yıl sonra Almanya toplumunun üçte biri 67 yaşın üstünde, yani emeklilik yaşının üstünde, her yedi kişiden biri ise 80 yaşın üzerindekilerden oluşacaktır. Sağlık teknolojilerinin gelişmesi ve hayat standartlarının yükselmesi, doğuşta yaşam beklentisinin artmasına yol açmıştır. Sonuç olarak, ortalama insan ömrü uzamaktadır. Aynı zamanda düşük doğurganlık oranları sebebiyle nüfus hızla yaşlanmaktadır. Bu durumun sosyal güvenlik bilimi açısından sonuçlarından birisi ise, insanların daha uzun süreler boyunca emekli aylığı almasıdır. Demografik kaygılar ve yaşlı yoksulluğu olgusu sebebiyle sosyal güvenlik sisteminde reformlar yapılmıştır. Bu reformların sonucu olarak, Almanya’da Riester emeklilik sistemi ve mesleki emeklilik planları ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Riester Emeklilik Sistemi, Yaşlı Yoksulluğu, Doğuşta Yaşam Beklentisi. Abstract Scrutinizing the data of the German Pension Insurance, in the base of analysis of the demographic projections, seem to have negative characteristics in terms of actuarial balance. Germany has a population which is over 82 million currently, but it will be reduced to 62 million in 2050. Furthermore, after 40 years in Germany, one third of the population will be over the pensionable age (67 age) and one of every seven people will be over 80. The development of health care services and rise of life standards have led to increase life expectancy at birth. As a result of this, average human lifetime is augmenting. At the same time, due to low fertility rates, the population is aging rapidly. One of the consequences of this fact in terms of the science of social security is that people are getting retirement pensions for longer periods. Reforms have been made because of demographic concerns and danger of old age poverty. As a result of these reforms, Riester pension system and occupational pension schemes have emerged in Germany. Key Words: Riester Pension System, Old Age Poverty, Life Expectancy at Birth. * Sosyal Güvenlik Uzmanı, Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Sigortalı Emeklilik Daire Başkanlığı 49 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 1. GİRİŞ Geleneksel sosyal güvenlik sistemlerinin dağıtım esası ilkelerine göre çalışması, yaşlı nüfusun artmasıyla birlikte finansman sorunlarını da beraberinde getirmiş, sosyal güvenlik harcamalarının milli gelire oranı ve buna paralel olarak da bütçe içindeki payı giderek artmıştır. Demografik yapıdaki değişimin yanı sıra, artan işsizlik, işgücü yapısındaki farklılaşma, erken yaşlarda emeklilik, kayıt dışı istihdam ve toplanamayan primler, sosyal güvenlik alanında yaşanan sorunları körükleyen faktörler arasında yer almıştır (KORKMAZ, 2007, s.153). Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, sosyal güvenlik harcamalarındaki artış milli bütçeler açısından tehdit edici boyutlara ulaşmış olup, sosyal güvenlik sistemlerinin yeniden düzenlenmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu açıdan bakıldığında, emeklilik sistemlerinin özelleştirilmesi, devletin emeklilik sigortası alanından basit bir geri çekilmesi olarak algılanmamalıdır. Aksine, bu durum devletin düzenleyici işlevini arttırmakta ve yasal emeklilik politikası daha da önem kazanmaktadır. Her on yılda bir dünyada yaşam beklentisi 2-3 yıl yükselmektedir (TUNCAY, 2012,s:84). Ülkemizin de içinde bulunduğu OECD ekonomilerinin karşılaştığı en önemli yapısal değişimlerden biri yaşlı nüfus ve yavaşlayan nüfus artışı konusudur. OECD ülkelerindeki yaşlanan nüfus arkasındaki dinamikler incelendiğinde, 2050-2060 yıllarında 65 yaşındaki insanların toplam nüfus içerisindeki oranının artacağı, toplam nüfus içerisinde çalışma yaşında olanların oranının azalacağı görülmektedir. Bu durum, yaşlıların yetersiz emeklilik geliri elde etmelerine sebep olacağı gibi aynı zamanda vergi verenler üzerindeki ağır yükü de artıracaktır. Bu sebeplerden dolayı birçok OECD ülkesinde, hükümet vergi muafiyetleri ve sübvansiyonlar yoluyla özel emeklilik planlarına olan talebi artırma yoluna gitmiştir. Alman emeklilik sigortası, yaklaşık 120 yıl önce imparatorluk döneminin başbakanı Otto von Bismarck tarafından tasarlanan dünyanın ilk resmi emeklilik sistemidir. Diğer Avrupa ülke mevzuatlarının kendilerine model aldığı Alman Sosyal Sigortalar Sistemi, 1880–1890 tarihler arasında yürürlüğe konulan yasalarla oluşturulmuştur. Alman sosyal güvenlik sistemi üç aşamada ve üç yasayla oluşturulmuştur. Bu bağlamda, ücreti belirli bir miktarın altında kalan sanayi işçilerini kapsamına alan temel kanunlar; 1883 tarihli “hastalık sigortası”, 1884 tarihli “iş kazaları sigortası” ve 1889 tarihli “yaşlılık ve maluliyet sigortası”dır (ŞENOCAK, 2009, s.419). 1957’de kurulan dağıtım sistemi esasına dayanan Alman emeklilik sigortası, nüfusun büyük çoğunluğu için, bireylerin yaşam standardını 50 DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ koruyacak şekilde yaşlılık gelirinin büyük bir bölümünü sağlamaktaydı. Ayrıca 1990’ların sonuna kadar emeklilik hükümlerinin farklı biçimleri ile arasında hiçbir resmi ilişki bulunmayan yaşlılık sigortası sistemi vardı. Ancak, demografik baskılar Alman sosyal güvenlik sistemini olumsuz etkilemiş ve sistem, sigortalılara yaşlılıkta yaşam standartlarını koruyacak emekli aylığı ödeyemeyecek duruma gelmiştir. Ülkede yaşlanma oranları, hem gelecekte çalışacak nüfusun sayısının azalarak yaşlılık aylığı alacak nüfusun artması sebebiyle emekli aylıklarının düşürülmesini zorunlu hale getirmiştir hem de insanların emekli olduktan sonra uzun yıllar boyunca düşük yaşlılık aylığı alacak olmalarına sebep olmuştur. Dünyadaki birçok ülke tarafından örnek alınan Alman emeklilik sistemi, nüfusun yaşlanması ve doğurganlık oranının düşmesi gibi göstergeler sebebiyle baskı altına girerek parlak yapısından uzaklaşmaya başlamış ve bu durum 1992’de başlayan ve 2001 ve 2004 yıllarında zirveye ulaşan reform sürecine sebep olmuştur. Özellikle 2001 yılı bu süreçte bir milat olmuş ve Alman emeklilik sistemi tek sütunlu yapısından uzaklaşmıştır. Kamu emeklilik sigortasına ilave olarak mesleki emeklilik ve özel emeklilik sistemi getirilmiştir. Böylece Alman emeklilik sigortası üç sütunlu bir yapıya dönüşmüştür. Birinci sütunda kamu emeklilik sistemi, ikinci sütunda mesleki emeklilik sigortası ve üçüncü sütunda bireysel emeklilik sistemi (Riester-Rente) yer almaktadır. 2011 yılı itibariyle 81,5 milyon nüfusa sahip Almanya’ da 65 yaş ve üstü kişilerin toplam nüfusa oranı %20,6’ dır ve bu oran ile Japonya’dan sonra dünyanın en yaşlı ülkesidir (Germany Demographics Profile 2011, www.indexmnundi.com/germanydemographics_profile.html. Avrupa’da yaşlı nüfusa doğru giden demografik dönüşüm sürecinden hiç şüphesiz en çok etkilenen ülke Almanya’dır. Demografik Dönüşüm Kuramı’ nın son aşamasında olan ülkede doğum ve ölüm oranları son derece düşük düzeydedir. 2009 yılında Almanya’da 665 bin çocuk dünyaya gelmiş olup, bu rakam şimdiye kadar kaydedilen en düşük sayıdır. 2010 yılında biraz yükselmiştir ancak 1950’li yılların yarısı seviyesindedir. Almanya’daki doğum sayısının düşüklüğü, özellikle doğumların nüfusa oranı konusunda diğer ülkelerle bir kıyaslama yapıldığında iyice kendini belli etmektedir. Almanya’da her 1000 kişiye 8 doğum düşerken, Fransa’da bu sayı 13, ABD’de 14, Hindistan’da ise 23’tür1. Bu çalışmada, öncelikle zorunlu emeklilik sigortasının mevcut durumu üzerinde durulacaktır. Daha sonra Riester emeklilik sisteminin (Riester-Rente) temel bileşenlerine kısaca değinilerek kamu emeklilik sigortası ile arasındaki ilişki incelenecektir. 1 Statistisches Bundesamt, Statistisches Jahrbuch 2011, http://www.destatis.de/B8DD86071A51-4FC6-BFB2-CC226A516F9C/FinalDownload/DownloadId 51 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 2. ALMAN EMEKLİLİK SİGORTASINA GENEL BAKIŞ Almanya’da sosyal güvenlik yasalarının büyük bir kısmı “Sosyal Güvenlik Kitabı”( Sozialgesetzbuch (SGB) ) adı altında düzenlenmiştir. Her alanı tanımlamak için roma rakamları kullanılmış olup, sosyal güvenliğe ilişkin her alan bir roma rakamı ile anılmaktadır. SGB I Genel Hükümler (Allgemeiner Teil), SGB II İş Arayanlar için Temel Güvenlik (Grundsicherung für Arbeitssuchende), SGB III İstihdamın Teşviki (Arbeitsförderung), SGB IV Sosyal Sigortalar için Ortak Hükümler (Gemeinsame Vorschriften für Sozialversicherung), SGB V Yasal Hastalık Sigortası (Gesetzliche Krankernversicherung), SGB VI Yasal Emeklilik Sigortası (Gesetzliche Rentenversicherung), SGB VII Yasal Kaza Sigortası (Gesetzliche Unfallversicherung), SGB VIII Çocuk ve Gençlik Yardımı (Kinder ınd Jungendhilfe), SGB IX Rehabilitasyon ve Ağır Özürlülerin Çalışma Yaşamına Katılımları ( Rehabilitation und Teilhabe Behinderter Menschen), SGB X Sosyal İdare (Verwaltungsverfahren), SGB XI Bakım Sigortası (Soziale Pflegeversicherung), SGB XII Sosyal Yardım (SozialHilfe) başlığını taşımaktadır.(HEKİMLER, 2006, s.161). Alman emeklilik sigortasının merkezini klasik Bismarck ilkesi ile uyumlu, dağıtım esasına (pay as you go) göre çalışan sosyal sigortalar oluşturmaktadır. Kuşaklar arası sözleşmesine (Generationenvertrag) göre, çalışan genç kuşaklar ödedikleri primler ile yaşlanan kuşağın aylıklarını ödemektedirler. Bunları ödeyen genç kuşak, kendileri yaşlandığında da genç kuşağın kendi aylıklarını ödemesini beklemektedirler. Almanya’da emeklilik için olağan yaş sınırı 1947 öncesi doğumlular için 65’tir. Ancak bu yaş sınırı 1947 ile 1964 arasında doğanlar için Demografik Gelişmeye Uyarlama ve Yasal Emeklilik Sigortasının Finansman Temelini Güçlendirme Yasası (Gesetz zur Anpassung der Regelaltersgrenze an die Demografische Entwicklung und zur Starkung der Finanzierungsgrundlagen der Gesetzlichen Rentenversicherung) çerçevesinde 2012 yılından 2029 yılına kadar kademeli olarak 65’ten 67’ye yükseltilmiş ve 1964 sonrası doğumlular için 67 olarak uygulanmaktadır. Ayrıca, şu anda 65 yaşında olan ve yaş itibariyle olağan emeklilik sınırını dolduran ve 5 yıllık prim ödeyen sigortalılar yaşlılık aylığına hak kazanmaktadır(Almanya Çalışma ve Sosyal İşler Federal Bakanlığı, 2011, s.95) . Bu genel uygulamaların yanında, - 63 yaşını dolduran ve 35 yıl hizmeti olan, - 60 yaşını dolduran, 35 yıl hizmeti olan ve malul sayılan ya da “iş göremez” veya “mesleğini icra edemez” durumda olan, 52 DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ - 60 yaşını dolduran, 15 yıl hizmeti olan ayrıca son 10 yıl içinde 8 yıl prim ödemiş ve son 1,5 yıl içinde 52 hafta “işsiz” kalmış olan, - 60 yaşını dolduran, 15 yıl hizmeti olan ve 40 yaşını doldurduktan sonra 10 yıldan fazla prim ödemiş olan kadın sigortalılar yaşlılık aylığına hak kazanırlar (Avrupa Birliği’nde Sosyal Güvenlik, 2012, s.46). Bununla beraber, bazı istisnalar dışında emekli aylıkları hak kazanılan tarihten daha erken de bağlanabilmektedir. Emekli aylığının alındığı sürelerin uzaması emeklilik sigortalarına ek yük getirdiği için erken bağlanan aylıklardan kesinti yapılması yoluna gidilmiştir. Buna göre, 65 yaşını doldurmadan bağlanan emekli aylığından her ay için yüzde 0,3 oranında kesinti yapılmaktadır. Yaşlılık aylığının bağlanması beş yıl (60 ay) öne çekilirse aylıktan yapılan kesinti yüzde 18 olmaktadır(Almanya Çalışma ve Sosyal İşler Federal Bakanlığı, 2011, s.95). Dünyanın en cömert sistemlerinden birisi olan Alman emeklilik sigortasında, geçmişte çalışanların çoğu neredeyse bütün emeklilik gelirini bu sistemden almaktaydı. Alman yasal emeklilik sigortasının sosyal bütçe içerisindeki en büyük öğelerden birisi olması hiç şaşırtıcı değildir. Günümüzde emeklilik sigortası harcamalarının OECD ülkeleri ortalaması GSYİH’nın yüzde 7,8’ine eşit iken Almanya’da bu rakam yüzde 11,3 olarak gerçekleşmiştir.(OECD, 2013, s.256) 1957 yılında kurulan dağıtım sistemi esasına dayanan Alman emeklilik sigortası, nüfusun büyük çoğunluğu için, bireylerin yaşam standardını koruyacak şekilde yaşlılık gelirinin büyük bir bölümünü sağlamaktaydı. Ayrıca 1990’ların sonuna kadar emeklilik hükümlerinin farklı biçimleri ile arasında hiçbir resmi ilişki bulunmamaktaydı. Demografik baskılar Alman sosyal güvenlik sistemini olumsuz etkilemiş ve sistem, sigortalılara yaşlılıkta yaşam standartlarını koruyacak emekli aylığı ödeyemeyecek duruma gelmiştir. Geçmiş dönem Alman hükümetleri bu duruma seyirci kalmamış ve 2001 yılında sosyal güvenlik sisteminin yeniden inşasına yönelik çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmalar kapsamında Alman emeklilik sigortasına hem parametrik hem de yapısal reformlar yapılmıştır. Öncelikle parametrik reformları inceleyecek olursak, 2001 yılında oldukça karmaşık bir aylık bağlama formülü getirilmiştir. Emeklilik kazanımlarını azaltmaya yönelik getirilen bu sistem ile aylık bağlama hesabına “Duyarlılık Faktörü” dahil edilmiştir. Ancak 2001 yılında yapılan düzenlemelerin prim oranları ve emekli aylığı seviyesine ilişkin geleceğe yönelik hedefleri karşılamada yeterli 53 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği olmayacağı anlaşılmıştır. Bu sebeple, 2002 Kasım ayında “Alman Sosyal Sigorta Sistemleri Finansmanın Sürdürülebilirliği Komisyonu”, diğer adıyla Rürup komisyonu2 kurulmuştur. Rürup komisyonu 2003 yılında 2001 yılından çok farklı bir durum ile karşılaşmıştır. Beklenmedik yüksek işsizlik oranları ve Alman ekonomisine ait son derece düşük büyüme rakamları, emeklilik sisteminin daha kısa vadede krize gireceğini göstererek, yeni bir reform için acele edilmesi gerektiği hissi uyandırmış ve 2004 yılında reform zincirine yeni bir halka eklenmiştir. Bu tarihte yapılan düzenlemelerden en önemlilerinden birisi, sistem bağımlılık oranı ile emekli aylıklarını endeksleyen aylık hesaplama formülünde değişiklik yapmaktır. Riester formülü, yeni bir faktör ile genişletilmiştir. ”Sürdürülebilirlik Faktörü (Nachhaltigkeitsfaktor)” adı verilen bu parametre emeklilerle prim ödeyenlerin sayısı olan bağımlılık oranını yansıtmaktadır. Bağımlılık oranı, emeklilik sigortası finansmanının en önemli uzun dönem belirleyicilerinden biridir. 2004 yılındaki düzenlemeler ile aylık bağlama formülünün son hali (SUPAN ve WILKE, 2004 s.26): PVt = hesaplanacak yeni ve güncel emekli aylığı değeri PVt-1 = cari emekli aylığı düzeyi AGIt-2 = t-2 yılında kazanılan ortalama brüt ücret (t=cari yıl) AGIt-3 = t-3 yılında kazanılan ortalama brüt ücret δt-2 = t-2 yılında ek yaşlılık sigortası programına (bireys.emekl.) yatırılan tutar δt-3 = t-3 yılında ek yaşlılık sigortası programına (bireys.emekl.) yatırılan tutar τt-2 = t-2 yılındaki emeklilik sigortası prim oranı τt-3 = t-3 yılında emeklilik sigortası prim oranı PQt sayısı (α) 2 = emekli aylığı alanlar / prim ödeyenlerin sayısı + işsizlerin = ağırlık faktörü Komisyon başkanının adı Bert Rürup olduğu için. 54 DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ Sürdürülebilirlik faktörü iç parantez ile gösterilmiş olup, “Duyarlılık Faktörü” ile yer değiştirmiştir. Sürdürülebilirlik Faktörü: Sürdürülebilirlik faktörü, sadece yaşam beklentisindeki gelişimi dikkate almaz; bütün demografik gelişimleri (göç ve özellikle doğum oranlarındaki değişiklikler) dikkate almaktadır. Emeklilerin oranı, ortalama yaşam beklentisindeki artış, küçülen işgücü vb. sebeplerle artarsa aylık bağlama oranı ve sonuç olarak emekli aylığı seviyesi de düşecektir. Günümüzde Almanya’da emekli aylıkları brüt ücretin yaklaşık % 50’sine eşitken, ilerleyen yıllarda Almanya’da emekli aylığı seviyelerinde önemli ölçüde azalma meydana gelecektir. Grafik 1: Sürdürülebilirlik Faktörünün Emekli Aylığı Seviyesine Etkisi Kaynak: SUPAN ve WILKE, s.29 Reform yapıcılar (α)=0.25’ te sabitlemişlerdir. Böylece 2030’a kadar % 22 olması gereken prim oranı hedefi tutturulabilecek olup, emekli aylıkları brüt kazancın % 40’ının biraz üzerinde olacaktır (HOLZMANN ve PALMER, s.49). Gelecekte emekli aylığı miktarlarının düşecek olması bireyleri yaşlılıkta çalışırken sahip oldukları yaşam standartlarına emeklilik hayatında sahip olamama korkusu ile baş başa bırakmıştır. Almanya’daki demografik dönüşüme ve emeklilik sigortasına yönelik veriler incelendiğinde, yaşlılık yoksulluğu olgusunun yaklaşmakta olduğu ve gelecekte emek- 55 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği lilerin yaşam standartlarının düşeceği anlaşılmaktadır. Bütün bunlara kayıtsız kalmayan Alman hükümetleri parametrik reformların yanında emeklilik sistemini kökten değiştirecek yapısal reformlara da imza atmıştır. Bu bağlamda emekli aylıklarından yapılacak kesintinin bireyleri olumsuz etkilememsi için Riester emeklilik sistemi geliştirilmiştir. Almanya’ da bu sisteme ihtiyaç duyulmasının başlıca sebeplerinden birisi ise, yaklaşmakta olan yaşlılık yoksulluğu olgusudur. Emeklilerin sadece % 2,5’ i salt zorunlu emeklilik sigortasından aldığı maaşın emeklilikte kendisine yeterli olabileceğini düşünmektedir(GASCHE, 2009, s.14). 11 Mayıs 2011 tarihinde Almanya’da yeni bir emeklilik hareketi parlamentoda onaylanmıştır. Çalışma Bakanı Walter Riester’e ithafen “Riester Reformu” olarak adlandırılan reform, emeklilik sisteminde yapılan çok büyük bir değişikliktir. Yaşlılık sigortasındaki monolitik Alman sistemini, gerçek bir çok basamaklı sisteme dönüştürmektedir. Reformun en önemli yönü ise, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir, sigorta primleri ile finanse edilen dağıtım sisteminin (Pay as you go sistemi) prim ödeyenlere teşvik ve sübvansiyonların sağlandığı emeklilik sistemiyle kısmen de olsa yer değiştirmesidir. Yaşlı nüfus sorununun etkileri sadece bireyler üzerinde görülmemektedir. Maaşları ödeyen devletin bütçesi üzerinde de olumsuz etkileri bulunmaktadır. Kamu harcamalarında önemli artışlara neden olan nüfus yaşlanması, temel olarak nüfus içerisinde yaş gruplarının dağılımdan kaynaklanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bazı Avrupa ülkelerinde yüksek oranlarda doğum oranı gerçekleşmiştir. Doğum sayısındaki bu ani ve büyük artışa “Baby Boom” adı verilmiştir. Baby-Boom kuşağının 2020’li yıllardan sonra emekliye ayrılacak olması, emekli maaşı alan kesimin büyümesine, dolayısı ile emekli ödeneklerinin payının büyümesine sebep olmaktadır. Ayrıca, bu süreç prim ödeyerek sosyal güvenlik sistemine katkıda bulunan çalışan nüfusun da azalmasına neden olmaktadır. Nüfus yaşlanması, kamu maliyesi içinde kendisini kamu harcamalarının dağıldığı kalemleri etkileyerek göstermektedir. Demografik yapının değişmesiyle birlikte emeklilik ve sağlık harcamaları artacaktır. 56 DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ Grafik 2: Almanya’da Emeklilik Sigortası Harcamaları Projeksiyonu (2000-2050), (GSMH’nin Yüzdesi ) Kaynak: CEU, 2001, s.13 Grafik 2’de görüldüğü üzere Almanya’da emeklilik sigortasına yapılan harcamalar 50 yıl içerisinde 4 puan artacaktır. GSMH’ nın yaklaşık % 16’sının emeklilik sigortasına ayrılması hem ülke ekonomisinin kalkınma hızını düşürecek hem de sosyal güvenlik sistemini mali açıdan baskı altına alacaktır. Grafik 2 incelendiğinde; emeklilik sigortasına yönelik kamu harcamalarının 2020 yılından sonra sıçrama yaptığı görülmektedir. Bunun sebebi ise “Baby-Boom” kuşağının bu yıllarda kitlesel olarak emekliye ayrılacak olmasıdır. Söz konusu süreçte, emekli maaşı alan kesimin büyümesine paralel olarak emekli ödeneklerinin payı artacaktır. Bu durum ise devletin emekli aylıklarında kesintiye gitmesini ve emeklilik sigortasında bireysel inisiyatifi öne çıkaran reformların yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. 3. ALMANYA’DAKİ BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ VE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI İLE İLİŞKİSİNİN İNCELENMESİ Yaşam beklentisinin artması ve doğum oranlarının sürekli olarak düşmesi, emeklilerle prim ödeyenler arasındaki mevcut oranı değiştirmektedir. Gelecekte daha az prim ödeyenler daha fazla emekliyi finanse etmek zorunda kalacaktır. 2001 yılında, yaşlı nüfusun büyümesinin emeklilerle prim ödeyenlere etkisinin bertaraf edilmesi için mevcut emeklilik sisteminde değişikliler yapılması gerektiği anlaşılmış ve emekli aylığının ortalama net gelire oranının azaltılarak emekli aylığı seviyelerinin düşürülmesi gündeme gelmiştir. Geçmiş dönem Alman hükümetleri bu duruma seyirci kalmamış ve 2001 yılında sosyal güven- 57 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği lik sisteminin yeniden inşasına yönelik çalışmalara başlamıştır. Bu paralelde ise istihdam piyasasında aktif olarak görev alındığı sürece, özel bir emeklilik sigortasına, bir banka tasarruf planına (Banksparplan) veya fonuna yapılan ödemeler için devlet tarafından doğrudan destek alınması ve vergi avantajının sağlanması esasına dayanan “Riester Emeklilik Sistemi” 11 Mayıs 2001 tarihinde parlamentoda onaylanarak 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe koyulmuştur.(HEKİMLER, 2011, s.227) Riester Emeklilik Sistemi, gönüllülük esasına dayanan, devlet tarafından vergi iadeleri ve doğrudan ödenek yoluyla teşvik edilen ve gelecekte emekli aylıklarının seviyesinin düşecek olması sebebiyle ortaya çıkacak gelir kayıplarını telafi etmesi amaçlanan özel bir emeklilik sistemidir. Diğer taraftan, Riester Emeklilik Sistemi ile şu anda çalışan neslin sosyal güvenlik primlerini artırmadan, emeklilikte yeterli harcanabilir gelirin sağlanması amaçlanmıştır (CORNEO, KEESE, SCHRÖDER, 2009, s.321). Almanya’da 2001 yılındaki emeklilik reformu ile bireysel emeklilik sistemine devlet sübvansiyonları eklemlenmiştir. Doküman analizleri ve görüşmeler tabanında, politika yapıcılarının Riester sistemi hakkında ikiye bölündüğü görülmüştür. Bazıları Riester sistemini kamu emeklilik sisteminin yerine görürken bazılar onun tamamlayıcısı olduğunu düşünmüştür. Ancak, Riester sistemi mevcut yapısı ile kamu emeklilik sistemini destekleyen tamamlayıcı bir emeklilik sistemi şeklinde düzenlenmiştir. Riester emeklilik modelinin kapsamında olan kişiler Alman Gelir Vergisi Kanunu’nun (Einkommenssteuergesetz) 79. Maddesi ile tanımlanmış olup, emekli aylığı düzeyindeki azalmadan etkilenecek olan bütün vatandaşların Riester teşviklerinden yararlanabileceği öngörülmektedir. Yasal emeklilik sigortası kapsamındaki tüm çalışan ve memurların sisteme dahil edilmesi kapsamın çok geniş tutulduğunun göstergesidir. Buradaki en önemli hususlardan bir tanesi Riester emeklilik sistemine katılımın gönüllülük esasına dayanması ve vatandaşlık şartına yer verilmemesidir. Riester teşviklerinden yararlanamayacak olanlar yine Alman Gelir Vergisi Kanunun 79. Maddesinde belirtilmiştir. Özetler sıralamak gerekirse; zorunlu emeklilik sigortası altında isteğe bağlı sigortalı olanlar, zorunlu emeklilik sigortası kapsamında sigortalanma zorunluluğu bulunmayan bağımsız çalışanlar, faaliyet küçüklüğü nedeniyle sigorta yükümlülüğünden muaf olan bağımsız çalışanlar, zorunlu emeklilik sigortası kapsamında zorunlu sigortadan muaf olup, mesleki emeklilik 58 DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ kapsamında zorunlu sigortalı olanlar (mimar, eczane sahibi, doktor, vb.) Riester modelinin kapsamı dışında bırakılmışlardır. Riester emeklilik sisteminin temelini oluşturan iki ana bileşen bulunmaktadır. Devlet teşvikleri, primlerin ödenmesi ve bunlara ilişkin mevzuat birinci elemandır. İkinci eleman ise emeklilik sözleşmelerinin sertifikasyonu işlemidir. Riester sisteminde, sözleşme sahibinin korunması çok önemli olduğu için devlet, sistemin işleyişini ve yatırım ürünlerini denetlemekle yükümlüdür. Katı ve takip edilebilen asgari gereklilikler devlet tarafından şart koşulmuş olup, “Riester” adını taşıyan herhangi bir yatırım ürününün sertifikasyon kriterlerini yerine getirmesi gerekmektedir (KISSLING, 2011, s.4). Riester teşvikleri kapsamında olan finansal ürünler ise; - Bireysel Emeklilik Sözleşmeleri, - Banka Tasarruf Planları(Banksparplane) - Yatırım Fonları. Bireysel emeklilik sözleşmeleri sadece 2002 yılında yürürlüğe giren Emeklilik Sözleşmeleri Sertifikasyon Yasasındaki (AltersZertifierungGesetz) şartları yerine getirmeleri durumunda devlet teşviklerine hak kazanabileceklerdir. Emeklilik sözleşmelerinin söz konusu şartları yerine getirip getirmediklerini kontrol etmek için Federal Finansal Denetleme Kurumu (Bundesanstalt für Finanzdiensleistungsaufsicht (BaFin)) görevli kılınmıştır. 3.1 Prim Ödeme Aşaması Riester emeklilik sistemi ile getirilen yeniliklerden yararlanabilecek olanların kapsamı oldukça geniş tutulmuşken, sisteme dahil olan herkesin doğrudan teşviklerden yararlanması mümkün değildir. Alman Gelir Vergisi Kanunun 86. Maddesine göre teşviklerden yararlanmak isteyen birey, bir önceki yılın brüt ücret tutarının sabit bir yüzdesini sisteme prim olarak ödemek zorundadır. Bu prim oranı için 2002 yılından 2008 yılına kadar kademeli geçiş süreci öngörülmüştür. Buna göre teşviklerden yararlanmak isteyen sigortalı, 2008 yılı ve sonrasında cari yıldan bir önceki yılın brüt ücret tutarının % 4’ünü Riester poliçesine yatırmak zorundadır. Ancak, sisteme ödenecek primlere de bir üst sınır getirilmiştir. Buna göre, sisteme yıllık en fazla 2100 Avro ödenebilmektedir. 59 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 3.2 Vergi Teşvikleri Riester emeklilik sistemi ile getirilen teşviklerden birincisi vergi indirimi metodudur. Alman Gelir Vergisi Kanunu’nun 10a maddesi ile yasal çerçevesi çizilen sistemde, sözleşme sahiplerine ödedikleri primleri masraf göstermek yoluyla vergi indiriminden yararlanabilme imkânı sağlanmıştır. Vergi indirimlerinde de bir üst sınır ve 2002 yılından 2008 yılına kadar kademeli geçiş bulunmaktadır. Buna göre 2008 yılından sonra en fazla 2100 Avro vergi indirimine tabi tutulmaktadır. 3.3 Riester Emeklilik Sistemi ile Sağlanan ödenekler 3.3.1 Temel Ödenek (Grundzulage) Alman Gelir Vergisi Kanunu’nun 84. maddesi ile düzenlenen bu ödenek türünden sisteme katkı yapan her sözleşme sahibi yararlanabilmektedir. Temel ödenek yıllık olarak verilmektedir. Bu teşvik için de 2002 yılından 2008 yılına kadar kademeli geçiş öngörülmüş olup, sisteme prim ödeyen her bireye 2008 yılından sonra yıllık 154 Avro ödenmektedir. 3.3.2 Çocuk Ödeneği (Kinderzulage) Gelir Vergisi Kanunu’nun 85. maddesi ile düzenlenen bu ödenek türü incelendiğinde ise çocuklu ailelere daha yüksek tutarlarda teşvik sağlandığı görülmektedir. Çocuk ödeneği de yıllık olarak ve her çocuk başına ödenmektedir. Aynı kademeli geçiş bu ödenek türünde de bulunmakta olup, 2008 ve sonrasında her çocuk için 185 Avro ödenmektedir. 3.4 Konut Riester (Wohn Riester) Konut Riester (Wohn Riester) uygulaması ile Riester sözleşmeleri kapsamındaki birikimlerle konut alınabilmekte, konut inşa ettirilebilmekte ve bu birikimler konut kredisi ödemelerine dönüştürülebilmektedir. Riester sözleşmesi sahibi kişiye, kendisine ait bir ev satın alma veya yaptırma imkânı getiren Konuta Bağlı Emekli Aylığı Yasası (Eigenheimrentengesetz) 7.4.2008 tarihinde Federal Konsey’ de (Bundesrat) onaylanmıştır. 60 DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ 3.5 Riester Modelinin Zorunlu Emeklilik Sigortası İle İlişkisinin İncelenmesi Riester reformu 2001 yılında yürürlüğe girdiğinde, potansiyel sözleşme sağlayıcılar arasında büyük bir coşku yayılmıştı ve 26,5 milyon insanın ¾ ‘nün Riester sübvansiyonlarına hak kazanacağı düşünülmekteydi. Fakat reformun yürürlüğe girmesinden sonraki ilk yıllarda, sisteme katılım oranları yüksek beklentileri karşılamaktan uzaktır. 2003 yılı sonunda % 70-75 olması beklenen Riester sözleşmesi alım oranı % 10 civarındadır (Die Märkte für Altersvorsorge in Deutschland. Eine Analyse bis 2020 s.76) Federal Anayasa Mahkemesi, 6.3.2004 tarihinde, emeklilerin vergilendirilmesi konusunun diğer kanunlara uyumsuz olduğuna karar vermiştir. Emeklilik gelirlerinin vergilendirilmesine ilişkin 5.7.2004 tarihli Emeklilik Gelir Yasası (Altersienkünftgesetz), vergilendirme konusundaki yasalardaki boşluğu doldurmak için çıkarılmıştır. 1.1.2005 tarihinde yürürlüğe giren yasanın temel amacı, Almanya’daki çeşitli emeklilik planlarındaki vergilendirmeyi uyumlaştırmaktır. Aynı zamanda, Emeklilik Sözleşmeleri Sertifikasyon Yasası’nın serbestleştirilmesine yönelik bazı değişiklikler içermektedir. Yasa, sertifikalı emeklilik planlarını genişletici ve Riester teşviklerine olan talebi canlandırıcı hükümler içermektedir. (BERNER, 2006, s.512) Tablo 1:Yıllar İtibariyle Riester Emeklilik Sistemine Dahil Olan Kişi Sayısı Yıl Sözleşme Sayısı 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013/Eylül 1.400.000 3.047.000 3.486.000 3.660.500 4.796.000 6.468.000 8.355.000 9.185.000 9.794.000 10.380.000 10.882.000 10.956.000 10.882.000 Banka Tasarruf Sözleşmeleri Veri Yok 149.500 197.440 213.000 260.000 351.000 480.000 554.000 633.000 703.000 750.000 781.000 796.000 Yatırım Fonu Sözleşmeleri Veri Yok 174.000 241.000 316.000 574.000 1.231.000 1.922.000 2.386.000 2.629.000 2.815.000 2.953.000 2.989.000 3.003.000 Konut Rister 22.000 197.000 491.000 724.000 953.000 1.110.000 Toplam 1.400.000 3.370.000 3.970.440 4.189.500 5.630.900 8.050.000 10.757.000 12.147.000 13.253.000 14.389.000 15.309.000 15.679.000 15.791.000 Kaynak:http://www.bmas.de/SharedDocs/Downloads/DE/Thema-Rente/riesterrente-III-Quartal 2013.pdf?__blob=publicationFile Mevcut sisteme entegre edilen Riester emekliliğin başarısını ölçmek için bu konudaki verilerin incelenmesi gerekmektedir. Tablo 1 61 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği analiz edildiği zaman, Riester sözleşmelerinin satın alınma rakamlarının giderek arttığı aşikârdır. 2005’te yürürlüğe giren Emeklilik Gelir Yasası’nın ve 2008 uygulamaya konulan Konut Riester uygulamasının, Riester sözleşmelerinin alım oranlarında büyük oranlarda artışa sebep olduğu görülecektir. Ancak, kanımızca Riester emeklilik sistemine olan talebin artmasının en önemli sebebi, Almanya’da bütün yaş gruplarında, sosyal güvenlik bilincinin geniş bir şekilde yaygınlaştırılmış olmasıdır. Uygun gruptaki nüfusun büyük bir bölümü, gelecekte yasal emeklilik sigortasından kendisine ödenecek emekli aylığının, tek başına hayat standartlarını korumaya yeterli olmayacağını anlamış bulunmaktadır. Zorunlu emeklilik sigortası ve Riester Emeklilik Sisteminin birleşmesi kapsamında yapılan incelemelerde, Riester sisteminin yasal emeklilik sigortasına alternatif değil, onun tamamlayıcısı olduğu görülmektedir. Riester modeli özellikle düşük gelirler üzerinde oldukça etkilidir. Sistemin temel ödenek ve çocuk ödeneği gibi sübvansiyonlarla desteklenmesi bireylerin modele olan güvenini ve talebini oldukça yukarı çekmektedir. Sistemin daha iyi anlaşılması için konuya bir örnekle yaklaşacak olursak; yılık brüt geliri 25.000 Avro olan iki çocuklu bir çiftin sisteme yaptığı katkıda devlet teşviklerini oranı % 68’dir. Oldukça yüksek ve cazip olan bu oran gelir seviyesi düştükçe daha yukarılara çıkmaktadır. Yılık brüt geliri 5.000 Avro olan iki çocuklu bir çiftin sisteme yaptığı katkıda devlet teşviklerinin oranı % 92’lere çıkmaktadır(Die Riester Rente, 2011, s.26). Grafik 3: Doğum Gruplarına Göre Emeklilik Gelirlerinin Bileşimi Kaynak: SUPAN ve WILKE s.22 62 DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ Başarılı satın alma oranları göz önüne alındığında, emeklilik gelirlerinin gelecekteki durumu şu andaki monolitik yapısından oldukça farklı olacaktır. Grafik 3 sigortalıların brüt ücretlerinin % 4’ünü Riester sözleşmelerine yatırdığı varsayımı altında, doğum gruplarının emekli oldukları yılda emeklilik gelirlerinin yapısını göstermektedir. Grafik 3’e göre, Riester sözleşmelerinin tam olarak satın alındığı durumda bile, dağıtım sistemine dayalı Alman zorunlu emeklilik sigortası, yaşlılık aylıklarında dominant sütun olacaktır. Riester sisteminden sağlanan aylık, toplam emeklilik gelirinin yaklaşık % 35’ini oluşturacaktır. 4. SONUÇ Nüfus yaşlanması sorunu ve yaşlı yoksulluğu tehlikesi gibi sebeplerle sosyal güvenliğin finansmanı konusunda krize gireceğini anlayan Batı Avrupa ülkelerinde, reform arayışları hızlanmış ve özellikle 1990’lı yılların sonundan itibaren köklü değişikliklere gidilmiştir. Bu bağlamda, emeklilik sisteminin sürdürülebilirliği için emeklilik yaşının artırılması, primlerde ve aylıklarda değişiklikler yapılması ve emeklilik sigortasını finansal piyasalarla ilişkilendirerek emeklilik gelir kaynaklarını çeşitlendirilmesi gibi konularda düzenlemeler yapılmaktadır. Dünyada mevcut emeklilik sistemlerinin büyük bir çoğunluğu dağıtım esasına dayalıdır ve dağıtım sistemi artan yaşlı nüfus tehlikesine karşı korumasızdır. Demografik yapıdaki değişim, Alman politika üreticileri açısından belirleyici konuma gelmiştir. Doğuşta yaşam beklentisinin artması ve doğum artış hızının yavaşlaması gibi nüfus yaşlanmasına yönelik göstergeler, emeklilik sisteminin yeniden tasarlanmasında belirleyici rol oynamışlardır. Diğer taraftan, emeklilik ödemelerinin devlet bütçesi içerisindeki büyüklüğünün giderek artması emeklilik sisteminin çok sütunlu yapıya dönüştürülmesini zorunlu hale getirmiştir. Demografik dönüşümün son evresinde yer alması ve nüfusun yaşlanmasına yönelik bütün verilerdee en uçlarda olması sebebiyle, Almanya’da mevcut durum ile emeklilik sigortasının sürdürülemeyeceği anlaşılmıştır. Bu sebeplerle çeşitli reformlar yapan Almanya, gelecekte devlet eliyle ödeyeceği aylıklarda kesintiye gitmiş ve bu kesintilerin bireyleri olumsuz etkilememesi amacıyla yeni emeklilik modelleri üzerinde çalışmıştır. Aylıklarda yapılan bu kesintileri telafi etmek için de devlet destekli Riester emeklilik sistemini ve mesleki emeklilik sistemini geliştirmiştir. Riester modelinden en çok fayda sağlayan kesim orta ve düşük gelirli hane halkları olmakla birlikte, sistem, yapısı itibariyle ülke nüfusunu 63 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği büyük oranlarda kapsayabilmektedir. Yıllar itibariyle devlet teşvikleri kademeli olarak yükseltilmiş, vergi indirimi konusunda düzenlemeler yapılmış ve Konut Riester uygulaması getirilerek, bireylerin sisteme olan ilgisi ve motivasyonu artırılmaya çalışılmıştır. Ayrıca çocuk ödeneği miktarının artırılması ile çocuk sahibi olunması teşvik edilmiştir. Bu uygulama da yaşlı ve azalan nüfus tehlikesine karşı alınan önlemlerden birisidir. Düşük gelir grubundaki insanların devlet teşviklerinden daha yüksek oranlarda yararlanabilmesi, yaşlılık yoksulluğu ile mücadelede çok önemli bir etkendir. Ayrıca, yıllar itibariyle Riester emeklilik sistemine dahil olan kişi sayısı incelendiğinde sisteme katılım oranının her geçen gün arttığı görülmektedir. Bu durum ise, Riester emeklilik sisteminin, kurgulanma amacı doğrultusunda çalıştığını ve vatandaşlar tarafından benimsendiğini göstermektedir. 64 DÜNYANIN EN YAŞLI İKİNCİ ÜLKESİ ALMANYA’DA RIESTER EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE ZORUNLU EMEKLİLİK SİGORTASI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ KAYNAKÇA ALMANYA ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER FEDERAL BAKANLIĞI, Özetle Sosyal Güvenlik, 2011, Berlin. Altersvermögensgezets, Bundesgesetzblatt, Teil I G 5702, Ausgegeben zu Bonn am 29. Juni 2001 BERNER, Frank, “ Riester Pension in Germany: Do they substitute or supplement public pensions? Positions in the debate on the new public policy on private pensions”, German Policy Studies Volume Three, Number 3, Fakultat für Soziologie, Universtat Bielefeld, 2006 CEU (Council of the European Union) The Contribution of Public Finances to Growth and Employment : Improving Quality and Sustainability, 2001 CORNEO G., KEESE M., SCHRÖDER C., “The Riester Scheme and Private Savings: An Empirical Analysis Based on the German SOEP”, Schmollers Jahrbuch 129 (2009), Berlin. Die Riester-Rente, Vorsorgen mit staatlichen Zulagen, Versicherungen klipp und klar, Dezember 2010. DUMAN Yunus, Alman RIESTER Emeklilik Sistemi ve Türkiye’ de Uygulanabilirliğinin Değerlendirilmesi, (Yayınlanmamış Uzmanlık Yeterlilik Tezi), Ankara, Sosyal Güvenlik Kurumu, 2012. Einkommensteuergezets in der Fassung der Bekannmachung vom 8 Oktober 2009 (BGBI I.S.3862) GASCHE. Dr Martin, “Riester pension: The key avoiding poverty in old age”, https://www.allianz.com/staticresources/en/images/juli08_e_spezialthema_ riesterrente.pdf Gesamtverband der Deutschen Versicherungswirtschaft,: Die Märkte für Altersvorsorge in Deutschland. Eine Analyse bis 2020, Berlin, 2004. Gesetz zur Anpassung der Regelaltersgrenze an die Demografische Entwicklung und zur Starkung der Finanzierungsgrundlagen der Gesetzlichen Rentenversicherung, Bundesgesetzblatt Jahrang 2007, Teil I Nr.16, Ausgegeben zu Bonn am 30 April 2007 HEKİMLER, Alpay, ”Alman Riester Emeklilik Sisteminin Temel Bileşenleri ve Türkiye’de Uygulanabilirliği Üzerine Bir Değerlendirme”, Prof. Dr. Tankut CENTEL’ e Armağan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2011, İstanbul. HEKİMLER, Alpay. “Sosyal Politika Boyutunda Federal Almanya’da Esnek Çalışma Modelleri”, TİSK Yayınları, Yayın no:206, Ocak 2006, HOLZMANN R, and PALMER, E, Pension Reform, Issues and Prospects for NonFinancial Defined Contribution (NDC) Schemes, The World Bank, Washington DC, KISSLING. Sandra, Lessons learnt from German Riester pension scheme and their possible application in India, Discussion Papers on Social Protection, Deutsche Gesellschaft für Internationale Zusammenarbeit (GIZ) GmbH, February 2011 65 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği KORKMAZ, Esfender. ‘Sosyal Güvenlikte Yeni Yaklaşım: Bireysel Emeklilik’, İstanbul Ticaret Odası, Yayın No: 2006-21, 2007. OECD (2013), Pensions at a Glance 2013: OECD and G20 Indicators, OECD Publishing SGK, Avrupa Birliği’nde Sosyal Güvenlik, Yayın No:46, Eylül, 2012, Ankara. SUPAN, Axel Börsch and WILKE, Christiana, Reforming the German Public Pension System, Paper Prepared for the 2004 General Assembly of the Japan Pension Research Council, 9-10 September, 2004, Tokyo, Japan. ŞENOCAK, Hasan, “Sosyal Güvenlik Sistemini Oluşturan Bileşenlerin Tarihi Süreç Işığında Değerlendirilmesi”, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, ÇEEİ Bölümü TUNCAY, Can, Geciken Yaşlılık ve Zorunlu Emeklilik Üzerine, Sosyal Güvenlik Dergisi, Cilt:2 Sayı:2, 2012. 66 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ ECONOMIC ANALYSIS OF WORK ACCIDENTS AND THE ASSASMENT IN SOME SECTORS Halil İbrahim DURDU* Özet Sanayileşme süreci ile artan makineleşme ve teknolojik gelişmeler çalışanların maruz kaldıkları riskleri arttırmıştır. İş çeşitliliği ve çalışan sayısının artması, çalışma hayatını daha karmaşık hale getirmiştir. Bütün bu gelişmelerin sonucunda, iş kazaları sayısal olarak artmış ve daha geniş alanları etkiler hale gelmiştir. İş kazaları sonucu oluşan maddi ve manevi zararlar hem kaza geçiren kişileri etkilemekte hem de ülke ekonomisinde önemli bir yük oluşturmaktadır. İş kazalarını ölçmek, etkilerini azaltmak ve nedenlerini belirleyip önleyebilmek amacıyla çeşitli kuruluşlar ulusal ve uluslararası düzeyde çalışmalar yürütmektedir. Devletler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda çeşitli düzenlemeler yapmakta ve denetim mekanizmaları ile kazaları kontrol altına almaya çalışmaktadır. Kaza sonucunda devlet tarafından sigortalıya yapılan yardımlar, iş kazalarının doğrudan maliyetini oluşturmaktadır. Devlet bütçesinden karşılanan bu yardımlar, kaynakların bir kısmının iş kazaları yoluyla israf olmasına yol açmaktadır. Bu çalışmada iş kazalarının genel görünümü anlatılmış ayrıca iş sağlığı ve güvenliğindeki gelişmeler değerlendirilmiştir. Devlet eliyle karşılanan yardımlar analiz edilerek yıllık bazda ekonomik yük hesaplanmış ve iş kazalarının gelecek 10 yıldaki seyri farklı senaryolar düzeyinde oluşturulan projeksiyonlar yardımıyla bulunmuştur. Çalışmada kömür madenciliği, metal sanayi ve inşaat sektörleri incelenmiş olup risk düzeyi yüksek olan bu sektörlerin iş kazası sayısındaki değişimin oluşturacağı ekonomik etki analiz edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Sözcükler: İş Kazası, Ekonomik Analiz, İş Sağlığı ve Güvenliği, Kömür Madenciliği, Metal Sanayi, İnşaat Abstract With the influence of increasing mechanization and technological developments within the process of industrialization, risks exposed by employees have been ascended. Work life has become more complicated because of the increase in the variety of work and the number of employees. As a result of all these issues, work accident has increased quantitatively and started to affect a wider mass of people. The financial and moral damage due to work accident has not only affected victims but also impaired national economy. In order to evaluate, decrease the effects and determine the reasons for preventing work accident, a variety of institutions have operated at both national and international level. Countries have also made regulations on work health and safety and tried to keep work accidents under control by inspection mechanisms. Financial assistances made by 1 Sosyal Güvenlik Uzman Yardımcısı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Strateji Geliştirme Başkanlığı, [email protected] 67 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği national authorities to insured people have constituted the direct cost of work accident. These financial assistances from national budget have caused wastages by the way of work accidents. Within this study, the general characteristics of work accidents have been analyzed and developments in work health and safety have been considered. Moreover, financial assistances provided by the national authority have been analyzed annually and its economic burden has been calculated, the positioning of work accidents within the upcoming decade has also been set forth thanks to different scenarios and projections.In the study, the sectors with high risk factors, namely coal mining, metal industry and instruction have been analyzed and the economic effects of the change in the number of work accident have been examined. Key Words: Work Accident, Economic Analysis, Work Health and Safety, Coal Mining, Metal Industry, Construction. 1. GİRİŞ İş kazaları genel olarak insan faktörünün işyeri ortamı ve üretim araçları ile ilişkisinden doğar. Tarihin her döneminde etkin bir olgu olan iş kazaları, küreselleşmedeki ve sanayileşmedeki artan yoğunlukla birlikte geniş alanlarda kendisini göstermiş ve ekonomideki verdiği zararlar bakımından önemini her zaman korumuştur. İş kazalarının nedenlerini bulup önlemek için çeşitli kurum ve kuruluşlar araştırmalar yapmakta ve iş kazalarıyla mücadele etme yollarını aramaktadır. Devletler bu konuda ulusal mevzuatlarında düzenlemeler yapmakta, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi uluslararası örgütler de global çapta konuyla ilgili çalışmalar yürütmektedir. Ülkemizde iş kazaları özellikle madencilik ve inşaat sektörü gibi risk düzeyi yüksek sektörlerde neden olduğu zararlar ve etkilediği alan bakımından önemli bir aktör olma durumunu sürdürmektedir. Anayasamız ve diğer mevzuat kaynaklarında çalışma hayatını düzenleyen hükümler mevcuttur. Bu hükümler çalışan, işveren ve devlete bu konuda çeşitli sorumluluklar yüklemiştir. İş kazaları genel anlamda kaza geçiren kişi ve ailesini etkilediği gibi ülke ekonomisine de önemli boyutlara ulaşan zararlar vermektedir. Kazaların sebep olduğu maliyet kavramı çeşitli kaynaklarda farklı yaklaşımlarla değerlendirilmiş olup maliyetin ekonomik boyutu, doğrudan maliyeti oluşturmaktadır. Çalışmamızda da maliyet yönlü bir analiz yapılmıştır. Kaza sonucunda sigortalıya yapılan yardımlar ekonomideki gelir gider dengesini olumsuz etkilemektedir. Sosyal devlet ilkesinin gereği 68 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ olarak, sigortalıya çeşitli haklar verilmekte ve kaza sonucunda yardım alması sağlanmaktadır. İş kazalarının genel olarak incelenip ekonomik analizinin yapılmaya çalışıldığı bu çalışmada, iş kazaları veriler ışığında değerlendirilerek çeşitli sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmamızda iş kazası sayısındaki değişimin iş kazalarının doğrudan maliyetini oluşturan geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri ile ölüm gelirinde meydana getirdiği değişim üç sektör bazında farklı senaryolar düzeyinde değerlendirilerek maliyet analizi somut verilerle temellendirilmiştir. Bu çalışmada ekonomik analizi yapılan sektörler kömür madenciliği, metal sanayi ve inşaat sektörü olup sektörler bazında iş kazası değerleri ve iş kazası sonucu sağlanan yardımların maliyeti hesaplanıp 20122023 yılları için 3 farklı senaryoya göre değerlendirilmiştir. 2. İŞ KAZASI TANIMI İş kazalarının genel tanımına bakacak olursak, iş kazası esas itibariyle sigortalıların yaptığı işle ilgili olarak, işin yapılması sırasında meydana gelen olayı ifade etmektedir. ILO iş kazasını “belirli bir zarar veya yaralanmaya yol açan, önceden planlanmamış beklenmedik bir olay” şeklinde tanımlamıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise iş kazasını “Belirli bir zarara veya yaralanmaya neden olan, beklenmeyen ve önceden planlanamayan, üretimin bir süre durmasına yol açan olaydır.” şeklinde tanımlamıştır1. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda, iş kazası geniş bir şekilde tanımlanmış olup Kanunun ilgili maddesinde, beş farklı durumda meydana gelen olayların tümü iş kazası kapsamında değerlendirilmiştir2. Sigortalının geçirdiği her kaza iş kazası kapsamında değerlendirilmez. Bir olayın iş kazası olarak kabul görmesi için meydana gelen olayla sigortalının uğradığı zarar arasında nedensellik ilişkisinin olması gerekmektedir. Uygun neden-sonuç ilişkisi olarak ifade edebileceğimiz illiyet bağı, belli şartlara dayanmaktadır. İlliyet bağının belirlenmesinde genellikle “işverenin otoritesi altında bulunma” ölçütüne başvurulmakla birlikte illiyet bağının varlığı her olayın öznel koşulları altında değerlendirilir3. 1 2 3 TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, 3.İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı, İnşaat Sektöründe Kazalar ve Güvenlik Tedbirleri, 2011, Çanakkale, s.113. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, (Madde 13) http://www.resmigazete.gov. tr/eskiler/2006/06/20060616.htm KARAKAŞ İsa, İş Kazası ve Meslek Hastalığı İhtilafları ve Çözüm Yolları, Yaklaşım Yayıncılık, 69 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 3.İŞ KAZASI HALİNDE SAĞLANAN YARDIMLAR 5510 sayılı Kanunda iş kazası sigortasından sağlanan yardımlar, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi, sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine gelir bağlanması, gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi ve iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesidir. 4. İŞ KAZALARININ MALİYETİ İş kazalarının sebep olduğu çeşitli maliyetler vardır. Değişik kaynaklarda iş kazalarının maliyetine farklı açılardan yaklaşılmış ve bu kaynaklarda kendine özgü bir anlayışla maliyet kavramı anlatılmıştır. Konuyla ilgili araştırmaların ortaya koyduğu önemli bir sonuç, iş kazalarının önlemek için alınacak tedbirlerin maliyetinin iş kazaları ortaya çıktıktan sonra ortaya çıkan maliyetten daha az olduğu gerçeğidir. İş kazaları maliyeti birçok kaynakta doğrudan ve dolaylı maliyet olarak ele alınmış olup bazı kaynaklar ise bu iki maliyet türüne bir de dışsal maliyeti eklemiştir. Doğrudan maliyetler, hesaplanması kolay olan, belirli bir parasal değerle ifade edilebilen, iş kazaları sonucu ortaya çıkan zararların tazmin edilmesi ve kaza sonrasında yapılan tedavilerden dolayı yapılan parasal ödemeleri içeren maliyetlerdir. Parasal olarak ölçülebildiğinden ve kapsamı belli olduğundan hesaplanması kolaydır. Dolaylı maliyetler ise belirli bir parasal değeri ifade etmekten öte meydana gelen kaza nedeniyle oluşan maliyetlerin artmasına neden olan dolaylı unsurlardır. Bu yüzden hesaplanması zor ve sonuçları soyuttur4. 5. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONUSUNDAKİ GENEL GÖRÜNÜM Sanayileşmenin çalışma hayatına getirdiği yenilikler işçileri, işletmeleri, sektörleri çeşitli açılardan etkilemektedir. Çalışma koşullarındaki eksiklik ve olumsuzluklardan kaynaklanan iş kazaları, iş sağlığı ve iş güvenliği kavramlarının daha sık gündeme gelmesine neden olmaktadır5 . İş Sağlığı ve İş Güvenliği kendi içinde “İşçi Sağlığı” ve “İş Güvenliği” ola4 5 Ankara, 2006, s.30. BÜTÜNER Okan/ UZUN Derya, “İş Kazalarının Maliyetleri ve Hesaplamaları Üzerine Bir Araştırma”, MYO-OS 2010- Ulusal Meslek Yüksekokulları Öğrenci Sempozyumu, 21-22 Ekim, Düzce, s.19-20 http://www.duzce.edu.tr/kmyo/kmyo/myos/pdf/MYO_OS_6017.pdf Erişim tarihi 18.12.2012 T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Tersanecilik Sektörü ile İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından Tuzla Tersaneler Bölgesinin İncelenmesi ve Değerlendirilmesi Hakkında Araştırma ve İnceleme Raporu, Rapor Tarihi: 26.11.2008 Sayısı: 2008/1, s.256. 70 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ rak incelendiği gibi geniş anlamda “İş Güvenliği” olarak genişletilerek, her iki kavramı da kapsayacak şekilde kullanıldığı görülmüştür. Bununla birlikte “İş Güvenliği” kavramı, iş yerinde mevcut olan teknik sorunları kapsarken, “İş Sağlığı” kavramı çalışma ortamındaki mevcut sağlık koşullarının nasıl ve ne şekilde sağlandığı ve sağlanması gerektiği üzerinde durur6. İş sağlığı ve güvenliği konusundaki önlemlerin yeterli ve etkin bir biçimde alınmasına yönelik olarak devlet, sivil toplum kuruluşları, işverenler ve çalışanların birlikte çalışması gerekmektedir. İş sağlığı ve güvenliğinin tarihsel gelişimi içinde bu kesimlere birbirinden farklı fakat birbirini tamamlar görevler düşmektedir. Bu konuda alınması gereken önlemler, çalışanların korunması yanında üretimin güvenliğini de koruma işlevi görür. Alınacak tedbirler ile iş kazalarının önüne geçileceğinden dolayı işletme güvenliği de sağlanmış olacaktır7. İş sağlığı ve güvenliğine yapısal olarak bakıldığında kavramın, sadece çalışanların işyeri ortamlarına yönelik bir ihtiyaçtan doğmadığı, toplumun bir bütün olarak sosyal refahını sağlamak amacıyla ortaya çıkıp tüm kesimleri gözeten ve koruyan bir yapıya sahip olduğu ortaya çıkar. İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğini sağlayarak artan iş kazalarıyla mücadele edebilmek ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi amacıyla 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30 Haziran 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun, mevzuattaki dağınıklığın giderilmesi, kapsamın genişletilmesi ve konunun bütüncül bir yapıya kavuşturulması amacıyla çalışma hayatında yeni bir dönem başlatmıştır. Kanun, iş sağlığı ve güvenliği uygulamasında risk değerlendirmesini önceleyen proaktif bir yaklaşım göstermektedir8. 6. EKONOMİK ANALİZ 6.1 Yöntem Bu bölümde iş kazalarının en yoğun görüldüğü üç sektör olan madencilik, metal ve inşaat sektörünün ülkemizdeki genel görünümü ele alınacaktır. İş kazalarının neden bu sektörlerde yoğunlaştığı incelenip bunun nedenleri açıklanmaya çalışılacaktır. Bu çalışmada ekonomik analiz yapılırken sektör tanımlamaları belirli 6 7 8 KELEŞ Rüstem, “İş Sağlığı ve Güvenliği Kavramı ve Kavramla İlgili Perspektifler”, İş Sağlığı ve Güvenliği Dergisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Kasım-Aralık 2004, Sayı:22, Yıl:4, s.16. T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, a.g.r., 2008, s.258 İNCİROĞLU Lütfi, Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberi, “Yeni İş Sağlığı Ve Güvenliği Yasası ne getiriyor?” Makale Tarihi:3 Ekim 2012, http://sgkrehberi.com/makale/116/, Erişim tarihi: 25/12/2012 71 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği kıstaslar altında yapılmıştır. Genel değerler için Kurum İstatistik Yıllıkları ve Kurum verilerinden yararlanılmış olup sektör tanımları da İstatistik Yıllıklarında olduğu haliyle tanımlanmıştır. 2007 ve öncesinde faaliyet grupları, İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları Sigortaları Prim Tarife’sinde gösterildiği şekliyle tanımlanmış olup toplamda 43 tane iş kolu mevcuttu. 2007 ve öncesi veriler bu tablo esas alınacaktır. Sektör analizleri yapılırken madencilik sektörü için “Kömür Madenciliği” iş kolu, metal sektörü için “Metaller Müteallik Esas Endüstriler” ve “Metalden Mamul Eşya Sanayi (Makine ve Münakale Cihazları Hariç)” iş kolu, inşaat sektörü içinse “İnşaat” iş kolu esas alınacaktır. 2008 ve sonrasında ise faaliyet grupları farklılaşmıştır. Faaliyet grupları sınıflandırmasında “Avrupa Topluluğunda Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflaması “(NACE) olarak bilinen iktisadi faaliyet kolu sınıflandırması esas alınır. 2008 ve sonrasındaki verilerle analiz yapılırken madencilik sektörü için “Kömür ve Linyit Çıkarılması” iş kolu, metal sektörü için “Ana Metal Sanayi” ve “Fabrikasyon Metal Ürünleri (Makine Teçhizat Hariç)” iş kolu, inşaat sektörü içinse “Bina İnşaatı”, “ Bina Dışı Yapıların İnşaatı” ve “Özel İnşaat Faaliyetleri” iş kolları esas alınmıştır. Yıllar itibari ile sektörel analiz yapabilmek için böyle bir yol izlenmiş olup 2008 öncesi ve sonrası verilerde bu şekilde bir standart yakalanmak istenmiştir. 6.2 SEKTÖRLER 6.2.1 Madencilik Sektörü Madencilik sektörünün zengin ve gelişmiş ülkelerde millî gelirdeki payı % 10 gibi yüksek bir orandır. Ülkemizde ise bu oran % 1,4 gibi son derece düşük bir düzeydedir. Gelişme yolunda olan ulusal sanayimizin hammadde girdileri bakımından, madencilik sektörüne bağımlılığı önemli düzeydedir. Madencilik sektörü, tarım sektörü ile birlikte ekonominin iki temel hammadde üreticisinden biri durumundadır. Bu niteliği nedeniyle sektör, ekonomiye hem doğrudan, hem de imalat sektörü gibi alanlara girdi sağlayarak dolaylı olarak katkı sağlamaktadır. Sektörün gelişmesinin ekonomik göstergeler üzerinde yaratacağı etki önemli düzeydedir9. 9 T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Kamuoyunu derinden etkileyen ölümlere ve yaralanmalara neden olan maden kazalarının önlenebilmesi için gerekli olan düzenleme, araştırma ve gelişme programları ihtiyaçlarının belirlenebilmesi ve ilgili bakanlıkların, madencilik kurum ve kuruluşlarının, üniversitelerin, sendikaların ve madencilik sektörünün bilgi ve birikimi ile uygulamalarının değerlendirilmesini teminen; Türkiye’de madencilik sektöründe yürütülen faaliyetlerin iş sağlığı ve güvenliği açısından araştırılması, incelenmesi ve değerlen- 72 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ Madencilik sektörü sahip olduğu tehlikeli çalışma koşulları ile barındırdığı risklerin doğal bir sonucu olarak en fazla yaralanma, ölüm ve maddi kayıplara neden olan sektörlerin arasındadır. Özellikle kömür madenciliği iş kazası oranının yoğunlaştığı alanların başında gelir. Madenlerde çalışan kişi sayısı dünyadaki toplam çalışan sayısının % 1’i olmasına rağmen ciddi iş kazalarının % 8’i madencilik sektöründe olmaktadır10. 6.2.2 Metal Sektörü Metal sektörü, yapısı gereği, oldukça yaygın bir alt sektörler grubunu içinde barındırmaktadır ve bu yönüyle ülkemizin motor sektörü olma özelliğindedir. Sektörde yoğun bir rekabet vardır ve çalışma hayatında esnek çalışma biçimleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Metal sektörü yapısı gereği ve içerdiği riskler nedeniyle bilgi, deneyim, uzmanlık gerektiren ve sürekli denetim yapılması gereken tehlikeli sektörlerin başında gelir. Günlük hayatın önemli ihtiyaçlarını karşılayan ve beyaz eşyadan otomobile, iş makinelerinden ağır sanayiye kadar birçok kullanım alanı olan metal sanayi çok işlevli bir yapıya sahiptir. Sektörde makineleşme düzeyi yüksektir ve kullanılan araç-gereçler yanlış kullanımlarda insan hayatı için tehlike arz eder yapıdadır. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almaması, işveren ve çalışanların bilinçsiz davranışları ve kayıt dışı istihdam gibi faktörler sektördeki çalışma ortamını tehdit edip iş kazası yoğunluğunu arttırır. 6.2.3 İnşaat Sektörü İnşaat sektörü, kapsadığı alt sektörler ve yarattığı istihdamın büyüklüğü bakımından çok önemli bir konumdadır. Sektörün yarattığı istihdam incelendiğinde, vasıfsız işçilerin istihdamının yoğun olduğu görülür. Bu yönüyle inşaat sektörü, işsizliğin artmasını önleyen büyük bir sektördür11. Ülkemiz gelişen, buna bağlı olarak ihtiyaçları artan bir ülke durumundadır. Diğer ülkelerde olduğu gibi, gelişimin ana eksenini kaçınılmaz olarak inşaat sektörü oluşturmaktadır. Barajlar, enerji üretim tesisleri, yollar, havaalanları, kentsel mekânlar, fabrikalar, hastaneler ve diğer tüm yaşamsal mekânlar ile o mekânları yaşanılır hale getiren tüm dirilmesi konulu araştırma ve inceleme raporu, Rapor Tarihi: 08.06.2011 Sayı: 2011/3, s.3. 10 TANIR F. ,“Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliğine Bakış”, Maden İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2009, Adana, s.7-8. 11 OFLUOĞLU Gökhan, DOĞRU Tarık, “Türkiye’de İnşaat İş Kolundaki İş Kazalarının Ekonomik Boyutları”, KAMU-İŞ İş Hukuku ve İktisat Dergisi, 2011, Cilt:11, Sayı:4, s.185-186. 73 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği altyapının ilk adımı inşaatla atılmaktadır. Sektöre girdi sağlayan ve faaliyetlerini bu sektördeki gelişmelere bağlı olarak devam ettiren diğer sektörlerin katkısı da dikkate alındığında inşaat sektörünün Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) içindeki payının yaklaşık yüzde 30 seviyesinde olduğu görülmektedir. Sektör, GSMH içindeki payının yanında kendisine bağlı 200’den fazla alt sektörün ürettiği mal ve hizmete talep yaratan bir konumda olup, bu yaygın etki inşaat sektörünün “ekonominin lokomotifi” olma vasfının en önemli göstergelerindendir12. İnşaat sektörü, iş kazası riski yüksek, iş kazası görülme oranı fazla ve özellikle ölümlü iş kazası sayısı diğer sektörlerin üzerinde olan bir sektördür. Bu durumun nedenleri arasında, sektördeki işlerin çeşitliliği ve bu işlerin tehlike düzeylerinin yüksek olması ile çalışma koşullarındaki yoğun risk düzeyi önemli bir yer tutar. Nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılanmasındaki güçlük ve bu işgücünün istihdamda sayısal olarak az olması, yapı işlerinde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uyulmaması, işyerlerinde standart dışı ve yanlış donanımlı kişisel koruyucu malzemelerin varlığı ile iş güvenliği ve sağlığı uzman kadrosunun yeterli olmaması da iş kazalarına ortam hazırlayan faktörlerdendir. 6.3 İŞ KAZALARI VE İNCELENEN SEKTÖRLERLE İLGİLİ VERİLER Bu bölümde iş kazaları, iş kazaları sonucu sağlanan yardımlar ve sigortalı değerleri sayısal veriler ışığında genel olarak değerlendirilecektir. İş kazası, iş kazası sonucu ölüm, sigortalı sayıları ile sürekli ve geçici iş göremezlik süreleri ve hak sahiplerine bağlanan ölüm gelirleri gibi değerlerin yıllara göre analizi yapılacaktır. İş kazalarının sayısı yıllar itibari ile azalıp çoğalan bir yapıya sahiptir. Tablo 1’de 2002-2011 yılları arasında meydana gelen iş kazaları, iş kazaları sonucu ölüm ve ilgili yıllardaki sigortalı sayıları verilmiştir. 12 Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES), Genel Ekonomik Veriler İnşaat Sektörü Sorunları ve Çözüm Önerileri, Mayıs 2011, s.3. 74 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ Tablo 1 2002-2011 yılları arasında iş kazası, iş kazası sonucu ölüm ve sigortalı sayıları YILLAR SİGORTALI SAYISI İŞ KAZASI SAYISI ÖLÜM SAYILARI 2002 5.223.283 72.344 872 2003 5.615.238 76.668 810 2004 6.181.251 83.830 841 2005 6.918.605 73.923 1.072 2006 7.818.642 79.027 1.592 2007 8.505.390 80.602 1.043 2008 8.802.989 72.963 865 2009 9.030.202 64.316 1.171 2010 10.030.810 62.903 1.444 2011 11.030.939 69.227 1.700 Madencilik, metal sanayi ve inşaat sektörü iş kazaları bakımından göze çarpan bir yoğunluğa sahiptir. Bu yoğunluk karşılaştırmalı olarak 3 faaliyet kolunda 2002-2011 yılları arası meydana gelen iş kazası sayılarını gösteren Tablo 2’de görülmektedir. Tablo 2 2002-2011 arası seçilmiş sektörler ile ve bütün sektörlerdeki iş kazaları sayısı SEKTÖR KÖMÜR METAL İNŞAAT SEKTÖR GENEL AĞIRLIĞI MADENCİLİĞİ SANAYİ SEKTÖRÜ TOPLAMLARI TOPLAM (%) 2002 6.587 12.640 7.982 27.209 72.344 37,61 2003 5.647 14.135 8.198 27.980 76.668 36,50 2004 5.481 17.220 8.106 30.807 83.830 36,75 2005 6.011 15.247 6.480 27.738 73.923 37,52 2006 6.722 16.545 7.143 30.410 79.027 38,48 2007 6.293 17.147 7.615 31.055 80.602 38,53 2008 5.728 11.000 5.574 22.302 72.963 30,57 2009 8.193 12.133 6.877 27.203 64.316 42,30 2010 8.150 11.539 6.437 26.126 62.903 41,53 2011 9.217 12.540 7.749 29.506 69.227 42,62 TOPLAM 68.029 140.146 72.161 280.336 735.803 38,10 Üç sektörün arasında metal sanayi iş kazası yoğunluğunun en yüksek olduğu sektördür. Dikkat edilmesi gereken nokta iş kazalarının ortalama % 30’u ile % 43’ünün bu faaliyet gruplarında meydana geldiği 75 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği gerçeğidir. Tablo 3’de 2002-2011 yılları arasında ilgili sektörlerde meydana gelen iş kazaları sonucu ölüm sayıları verilmiştir. Tablo 3 2002-2011 arası seçilmiş sektörler ile bütün sektörlerde meydana gelen iş kazaları sonucu ölüm değerleri KÖMÜR METAL SEKTÖR GENEL İNŞAAT MADENCİLİĞİ SANAYİ TOPLAMLARI TOPLAM 2002 39 27 319 385 872 SEKTÖR AĞIRLIĞI (%) 44,15 2003 53 34 274 361 810 44,57 2004 38 53 263 354 841 42,09 2005 77 42 290 409 1.072 38,15 2006 35 50 397 482 1.592 30,27 2007 38 60 359 457 1.043 43,82 2008 30 53 297 380 865 43,93 2009 3 13 156 172 1.171 14,69 2010 86 67 475 628 1.444 43,49 2011 55 90 570 715 1.700 42,06 TOPLAM 454 489 3.400 4.343 11.410 38,06 Ölümlerin çoğu inşaat sektöründedir. Sektördeki kazaların ölümcül nitelikte olması bunun başlıca sebebidir. İlgili sektörlerde meydana gelen ölümlü iş kazalarının ise yaklaşık % 79’u inşaat sektöründe olmuştur. Tablo 2 ve 3’ü birlikte değerlendirirsek kömür madenciliği sektöründe meydana gelen her 10.000 iş kazasından 67’si, metal sanayi sektöründe 35’i, inşaat sektöründe ise 471’i ölümle sonuçlandığını görürüz. İnşaat sektöründeki kazalar kömür madenciliği sektöründen 7 kat, metal sanayi sektöründen ise 13 kat daha ölümcüldür. 6.3.1 Geçici İş Göremezlik Verileri İş kazaları sonucu sağlanan haklardan biri geçici iş göremezlik ödeneğidir. Geçici iş göremezlik ödeneği, iş kazası veya meslek hastalığı dolayısıyla işinde geçici bir süre çalışamayacağı hekim raporu ile saptanan sigortalıya çalışmadığı günler için Kurum tarafından yapılan parasal yardımdır. Genel olarak her yıl 70.000-80.000 arasında geçici iş göremezlik vakası görülmektedir. Geçici iş göremezlik vakaları erkek sigortalılarda yoğunlaşmıştır. 76 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ Toplam geçici iş göremezlik süresinin % 97’si ayakta tedavi, % 3’ü ise yatarak tedavi sürelerine aittir. Buradan geçici iş göremezlik vakalarının hafif çaplı iş kazaları sonucunda meydana geldiği sonucu çıkarılabilir. Tablo 4’de 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörlerin gün sayısı ve maliyet toplamları vardır. Tablo 4 ve sonraki tablolarda yer alan sayısal değerler Kurumumuz Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğünden temin edilmiştir. Tablo 4 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörler geçici iş göremezlik gün sayısı ile maliyet değerleri KÖMÜR MADENCİLİĞİ METAL SANAYİ İNŞAAT GÜN TOPLAMI MALİYET TOPLAMI GÜN TOPLAMI MALİYET TOPLAMI GÜN TOPLAMI MALİYET TOPLAMI 2003 109.362 2.009.405 329.936 4.067.928 227.197 3.193.480 2004 124.647 2.725.002 359.349 5.649.622 223.279 3.685.268 2005 113.398 2.891.654 336.322 5.918.811 181.307 3.135.490 2006 132.085 3.167.733 353.216 6.892.173 226.120 4.204.488 2007 129.406 3.515.155 384.218 8.371.522 250.109 4.797.819 2008 118.526 4.249.711 217.464 7.711.829 121.723 4.818.567 2009 155.313 4.757.939 253.129 6.602.700 215.449 5.015.381 2010 123.858 4.195.549 202.462 5.333.551 160.662 3.672.419 2011 147.755 5.321.397 277.865 8.329.936 275.197 6.960.170 2012 111.543 4.305.512 198.397 6.409.561 198.176 5.452.443 TOPLAM 1.265.893 37.139.057 2.912.358 65.287.633 2.079.219 44.935.525 2003-2012 yılları arasında toplam 16.406.556 gün geçici iş göremezlik meydana gelmiştir. Seçilmiş sektörlerin gün toplamı 6.257.470 gündür. Aynı yıllar arasında geçici iş göremezlik sonucu ödenen miktar toplam 344.617.201 TL olup bunun 147.362.215 TL’si 3 sektöre aittir. Sigortalılar geçici iş göremezlik ödeneği aldığı zaman zarfında çalışamayacağından dolayı bu günlerde bir prim kaybı oluşur. Prim kaybı hesaplanırken sigortalılara ödenen geçici iş göremezlik ödeneği, sigortalının yatarak ve ayaktan tedavi süreleri dikkate alınarak günlük prime esas kazancı üzerinden hesaplanmıştır. Tablo 5’de seçilmiş sektörlerde oluşan prim kayıpları 2003-2012 yılları bazında verilmiştir. 77 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Tablo 5 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörlerin prim kayıpları dağılımı SEKTÖRLER 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 PRİM KAYBI KÖMÜR MADENCİLİĞİ METAL SANAYİ 1.117.382 2.262.321 İNŞAAT 1.784.982 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 1.514.310 METAL SANAYİ 3.134.150 İNŞAAT 2.060.905 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 1.607.678 METAL SANAYİ 3.285.456 İNŞAAT 1.755.624 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 1.760.437 METAL SANAYİ 3.827.882 İNŞAAT 2.353.402 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 1.956.058 METAL SANAYİ 4.650.973 İNŞAAT 2.682.873 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 2.360.341 METAL SANAYİ 4.287.802 İNŞAAT 2.695.838 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 2.644.018 METAL SANAYİ 3.673.006 İNŞAAT 2.808.723 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 2.332.179 METAL SANAYİ 2.958.892 İNŞAAT 2.049.613 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 2.953.741 METAL SANAYİ 4.625.334 İNŞAAT 3.894.892 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 2.388.663 METAL SANAYİ 3.559.336 İNŞAAT 3.046.794 GENEL TOPLAM 82.033.606 10 yıllık süre zarfında oluşan toplam prim kaybının % 43’ü seçilmiş sektörlere aittir. 78 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ 6.3.2 Sürekli İş Göremezlik Verileri Sürekli iş göremezlik, sigortalının iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 10 azalması haline denir. Sigortalı meslekte kazanma gücünü tamamen (% 100 oranında) kaybetmişse “sürekli ve tam iş göremezlik hali”, % 10-% 100 arası kaybetmişse “sürekli ve kısmi iş göremezlik hali” söz konusu olur. Bu durumdaki sigortalılara bağlanacak gelire sürekli iş göremezlik geliri denir. Sigortalılar sürekli iş göremezlik geliri aldığı zaman zarfında çalışamayacağından dolayı bu günlerde bir prim kaybı oluşur. Prim kaybı hesaplanırken sigortalıların yıllık prime esas kazançlarından aylık prime esas kazanç bulunmuş ve sürekli iş göremezlik durumuna düşmeseydi, sürekli iş göremezlik geliri almaya başladığı aydan yılın sonuna kadar çalışacağı varsayılarak prim kaybı hesaplanmıştır. Tablo 6’da seçilmiş sektörlerde oluşan prim kayıpları 2003-2012 yılları bazında verilmiştir. 79 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Tablo 6 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörlerin prim kayıpları dağılımı SEKTÖRLER 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 PRİM KAYBI KÖMÜR MADENCİLİĞİ 416.088 METAL SANAYİ 297.224 İNŞAAT 493.707 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 444.620 METAL SANAYİ 494.899 İNŞAAT 675.606 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 645.457 METAL SANAYİ 556.306 İNŞAAT 729.739 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 520.188 METAL SANAYİ 564.606 İNŞAAT 851.228 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 459.598 METAL SANAYİ 569.719 İNŞAAT 821.695 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 307.617 METAL SANAYİ 522.199 İNŞAAT 629.277 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 103.417 METAL SANAYİ 202.549 İNŞAAT 260.119 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 35.155 METAL SANAYİ 90.162 İNŞAAT 64.597 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 32.142 METAL SANAYİ 34.847 İNŞAAT 15.600 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 9.208 METAL SANAYİ 15.483 İNŞAAT 3.057 GENEL TOPLAM 10.866.111 10 yıllık süre bazında toplam prim kaybının % 27’si seçilmiş sektörlere aittir. 80 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ 6.3.3 Ölüm Geliri Verileri İş kazası sonucu hayatını kaybeden sigortalıların hak sahiplerine gelir bağlanması, iş kazası sigortasından sağlanan yardımlardan biridir. Gelirin kimlere hangi oranlarda dağıtılacağı, bağlanacak gelirin miktarı ve hesaplanma yöntemi 5510 sayılı Kanunda anlatılmaktadır. Ölüm gelirinde, sürekli iş göremezlik gelirinde olduğu gibi aylık bağlandığından maliyet hesabı, aylık miktar üzerinden değil gelirin yıl içinde bağlandığı aydan yıl sonuna kadar devam edeceği düşüncesiyle hesaplanmış ve hesaplamalarda yılın 7. ayında yapılan gelir artış oranları da dikkate alınarak yıllık maliyet bulunmuştur. Bulunan maliyetler o sene içindeki maliyetlerdir. 2003-2012 arası maliyetler bu yöntemle yıllık bazda hesaplanarak ölüm gelirinin o sene içindeki ekonomik yükünün bulunması amaçlanmıştır. Tablo 7’de seçilmiş sektörlerde ölüm gelirinin 2003-2012 yılları arası aylık toplamı ve yıllık nominal maliyeti yer almaktadır. 81 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Tablo 7 2003-2012 yılları arası seçilmiş sektörlerin aylık ve nominal maliyet dağılımı SAYI AYLIK TOPLAMI YILLIK NOMİNAL MALİYET KÖMÜR MADENCİLİĞİ 74 20.590 102.718 METAL SANAYİ 51 21.217 122.349 İNŞAAT 432 127.191 762.700 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 84 29.183 150.359 SEKTÖRLER 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 METAL SANAYİ 85 30.040 194.149 İNŞAAT 455 145.239 971.659 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 74 30.451 260.469 METAL SANAYİ 91 35.697 198.260 İNŞAAT 640 161.250 919.029 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 60 18.719 130.945 METAL SANAYİ 95 29.903 188.517 İNŞAAT 769 173.908 1.089.525 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 61 15.518 99.021 METAL SANAYİ 117 32.860 157.413 İNŞAAT 638 137.384 897.032 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 9 4.083 45.745 METAL SANAYİ 38 11.106 76.265 İNŞAAT 271 62.054 441.909 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 4 809 2.806 METAL SANAYİ 20 13.065 85.841 İNŞAAT 38 6.873 55.812 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 17 5.485 36.392 METAL SANAYİ 24 7.066 32.726 İNŞAAT 11 8.431 68.747 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 0 0 0 METAL SANAYİ 23 10.758 74.667 İNŞAAT 10 5.191 35.890 KÖMÜR MADENCİLİĞİ 0 0 0 METAL SANAYİ 2 1.759 21.317 İNŞAAT GENEL TOPLAM 0 0 0 4.193 1.145.830 7.222.262 82 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ Tablodan yıllık nominal maliyetin aylık toplamından fazla olduğu görülür. Bu artışta hem maaş alınan ayların toplam değeri hem de değerin Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) rakamı ile güncellenmesinin etkisi vardır. Son yıllarda değerlerin düşmesi, ölüm gelirinin bağlanma sürecinin uzaması nedeniyledir. 7. SEKTÖR PROJEKSİYONLARI Bu bölümde incelenen üç sektör bazında projeksiyon yöntemi ile maliyet analizi yapılacaktır. Kömür madenciliği, metal sanayi ve inşaat sektörleri için 2003-2011 yılları verileri kullanılarak sektörlerin toplam iş kazası içindeki sayısı bulunmuştur. Sektör bazındaki kazalar ile o sektörde görülen toplam geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik ve ölüm geliri sayıları karşılaştırılmış ve geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik ve ölüm gelirinin iş kazası sayısına göre ağırlıklı ortalaması elde edilmiştir. İş kazası sayıları için kullanılan yıl aralığı 2003-2011’dir. Bulunan ortalamalar, 2012-2023 yılları arası için sektörlerin sabit oranları olarak kabul edilmiştir. 2003-2011 yılları arası bulunan geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik ve ölüm geliri yıllık maliyet toplamları yıllık TÜFE oranları ile 2011 sonuna taşınarak ilgili maliyet değerlerinin 2011 Aralık ayı değeri bulunmuştur. Bulunan değerler, üç bölüm için de vaka sayısına bölünerek ağırlıklı ortalama yöntemi ile vaka başına ortalama maliyet hesaplanmıştır. Son 9 senenin ağırlıklı ortalama maliyet toplamının vaka sayısına bölünmesi ile bulunan değerler sektör bazında geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri ve ölüm geliri için 2012 yılı başı ortalama maliyeti olarak kabul edilmiştir. 2012 yılı toplam maliyeti, 2003-2011 aralığındaki maliyetlerin ortalama değeri olan ve 2012 yılı başı ortalama maliyeti kabul edilen değerlerin, 2012 yılı TÜFE Rakamı ile güncellenmesi ile elde edilmiştir. Toplam prim kaybı 2012 değeri de aynı yöntemle hesaplanmıştır. 2012 yılı için bulunan maliyet değeri, 2013-2023 yıllarında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD)’nün 2013-2100 yılları aralığındaki değer artışları projeksiyonundaki değerler kullanılarak yıldan yıla güncellenmiş ve 2012-2023 maliyet ve prim kaybı toplamları elde edilmiştir. Senelik maliyet ve prim kaybı artışı hesaplanırken ilgili projeksiyonda, geçici iş göremezlik ödeneği için ücret artış değeri, sürekli iş göremezlik ve ölüm değeri için ise TÜFE değerleri kullanılmıştır. 3 farklı senaryoda göre iş kazası sayısı bulunurken “Türkiye’deki İş Kazalarının Yapay Sinir Ağları ile 2025 Yılına Kadar Tahmini” çalışmasından yararlanılmıştır. İlgili çalışmada, Yapay Sinir Ağları yöntemi kulla- 83 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği nılarak Türkiye geneli için iş kazası tahmin modelleri geliştirilmiştir. Bu modeller yardımıyla Türkiye’nin 2025 yılına kadar olan iş kazası sayısı üç farklı senaryo ile tahmin edilmiştir. Model geliştirilirken sigortalı, işyeri, iş kazası, ölü ve iş göremezlik sayıları model parametreleri olarak kullanılmış ve bu parametrelere ait 1970-2010 yılları arasındaki verilerden yararlanılmıştır13. Üç farklı senaryoya göre üç sektör bazında oluşturulan projeksiyonda mevcut durum, iyimser ve kötümser durum değerleri hesaplanmış ve 2012-2023 yılları arası toplam maliyet ve prim kaybı üç yaklaşıma göre ayrı ayrı bulunmuştur. 13 CEYLAN Hüseyin, AVAN Murat, Türkiye’deki İş Kazalarının Yapay Sinir Ağları ile 2025 Yılına Kadar Tahmini, International Journal of Engineering Research and Development, January 2012, Vol.4, No.1, s.46. 84 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ 7.1 Senaryo 1 (İyimser Durum) 85 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 7.2 Senaryo 2 (Mevcut Durum) 86 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ 7.3 Senaryo 3 (Kötümser Durum) 87 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 8. SONUÇ 3 farklı duruma göre incelediğimiz senaryolardaki maliyet ve prim kayıplarını değerlendirdiğimizde; Kötümser durumda iyimser duruma göre 160.780.713 TL, mevcut duruma göre 40.074.452 TL maliyet artışı vardır. Kötümser durumda iyimser duruma göre 84.640.440 TL prim kaybı artışı, mevcut duruma göre 21.096.555 TL prim kaybı artışı vardır. İYİMSER DURUM Maliyet: 353.131.967 TL Prim Kaybı: 185.900.695 TL MEVCUT DURUM Maliyet: 473.838.228 TL Prim Kaybı: 249.444.580 TL KÖTÜMSER DURUM Maliyet: 513.912.680 TL Prim Kaybı: 270.541.135 TL İş kazalarının ekonomik analizin yapıldığı ve iş kazası sıklığı yüksek olan 3 sektörün maliyetinin incelendiği bu çalışmada, 2012-2023 yılı aralığında iş kazaları projeksiyonu yapılmış olup ilgili sektörlerde iş kazası sayısında değişimin geçici iş göremezlik ödeneği, sürekli iş göremezlik geliri ve ölüm gelirine etkisi bulunmaya çalışılmıştır. Mevcut, iyimser ve kötümser senaryoya göre ilgili sektörlerde oluşan maliyet değerlendirilmiştir. Yapay Sinir Ağları yöntemindeki iş kazası sayıları değişkenine göre 2012-2023 yılları arası yapılan projeksiyona göre iyimser tahmin ülkemize hem büyük bir maliyet artışı sağlamakta hem de prim kaybını azaltarak gelir gider dengeleri açısından artı değer yaratmaktadır. İlgili sektörlerdeki iş kazalarını azaltmak ve böylece projeksiyondaki iyimser duruma gelip değer kazancı sağlamak için sektörel bazda yapılması gerekenleri kısaca özetlersek; Kömür Madenciliği Sektöründe; • Sektörde meydana gelen iş kazalarının ortak özellikleri arasında; risk değerlendirilmesinin yapılmaması, alt işveren-taşeron uygulamaları, grizu riskine karşı önlemlerin yetersiz olması, kamu birimleri denetiminin eksikliği, çalışanlarda kişisel koruyucu donanımın eksik olması gibi faktörler vardır. 88 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ • Yeraltı kömür ocaklarında emniyetin sağlanmasında gelişmiş teknolojilerin olumlu etkileri vardır. Mekanizasyonun olduğu ocaklarda iş kazalarındaki sıklık ve şiddet oranlarının önemli ölçüde azaldığı gözlenmiştir. Metan gazı kaynaklı kazaların kesin çözümü ise metan drenajı yapmaktır. İlk olarak İngiltere’de uygulanan metan drenajı güvenlik ve ekonomik yarar sağladığı için daha sonra tüm dünyada uygulanır hale gelmiştir. • Risk düzeyi yüksek yeraltı madenciliğinde belli nitelikteki işlerin sertifika sahibi kişilerce yapılmasına dair bağlayıcı bir düzenleme olmaması da önemli bir eksikliktir. Bu konuda kararlı adımlar atılması gerekmektedir. • Maden ocaklarının kuruluş aşamasından itibaren taşıması gereken şartlar vardır. Denetimlerin sıklaştırılıp bu şartları sağlamayan ocaklarda üretime izin verilmemesi gerekmektedir. • Ocaklarda uygun gaz ölçüm cihazlarının bulunmaması ve gaz ölçümlerinin gereken sıklıkta yapılmaması çalışan sağlığını tehdit eden diğer faktörlerdir. • Sektörde eğitimli işgücü eksikliği ile yönetim, denetim ve eğitim alanında eksiklikler mevcut olup bu konunun taraflarının bu konulara yoğunlaşması gerekir. • Sektördeki kazalar genel olarak, alt yapı ve teknoloji ile ilgili önlenebilir sorunlardan kaynaklanmakta olup denetim ve yaptırımların tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. Kazalar sonucu yaşanan kayıplar ile birlikte ekonomik boyut da incelenmeli ve konu ile ilgili yapılan çalışmalar da dikkate alınarak kayıpların önlenmesi için bir madencilik sektörü stratejisi belirlenmesi gereklidir. Metal Sektöründe; • Sektördeki küçük ve orta ölçekli işletmelerin iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almaması, işveren ve çalışanların bilinçsiz davranışları ve kayıt dışı istihdamın yoğunluğu iş kazası sayısını arttırır. Ayrıca koruyucusuz makine imali ve kullanımı da iş kazası oluşumuna yol açmaktadır. İş donanımının kullanımı ve bakımının yapılması ve çalışanların makineler konusunda eğitimine önem verilmesi gerekir. • Sektörde elle taşımanın yoğun olduğu işlerde kas ve iskelet sistemi hastalıklarına sıkça rastlanır. Bu sorunu çözmek için taşıma işleminin mekanik sistemler vasıtasıyla yapılması, elle taşımacılık yapılıyorsa da uygun biçimde yapılması gerekir. 89 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği • Sektördeki işletmelerde kayıt dışı istihdamın kayıt altına alınması, iş kazalarına davetiye çıkaran taşeronluk sisteminin azaltılması, sendikalaşma uygulamasının yaygın hale getirilmesi, işyerlerinde risk analizinin yapılması ve yüksek risk düzeyindeki işyerlerinin sürekli denetim ve kontrol ile risk seviyelerinin azaltılması gerekir. • Çalışanlara iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin işe başlamadan ve periyodik aralıklarla verilmesi, kişisel koruyucu donanım kullanımına önem verilmesi ve bu donanımın gereken standartlarda olması sektörde iş kazalarıyla mücadele etmeyi sağlar. İnşaat Sektöründe; • Sektördeki üç ölümcül kazadan biri taşıma araçları ile çalışırken meydana gelmektedir. Araçların neden olduğu kazaların azaltılması sektördeki iş kazalarının önüne geçmek için önemli bir avantaj sağlar. Ayrıca elle taşımanın neden olduğu rahatsızlıklarla mücadele edilmeli ve mekanik sisteme geçilmelidir. • Sektörde meydana gelen iş kazalarında kafatası yaralanması önemli bir yer tutar. Bu tür yaralanmalarından korunmak için sektörde zorunlu olan baret kullanımını arttırmak ve baretin doğru kullanılmasını sağlamak gerekir. • Sektörde mevcut vasıfsız işçiler, önemli bir sorun kaynağıdır. Denetimlerin sıklaştırılması ve zor koşullarda çalışmak zorunda bırakılan bu işçilerin yeterli iş güvenliği şartlarına sahip olması sağlanmalıdır. İnşaat ve yapı malzemelerinin denetiminde de önemli eksiklikler vardır. İlgili kamu yönetimlerinin kontrolleri sıklaştırması ve gördüğü eksikliklere yatırım uygulaması kazaların azaltılmasında önemli rol oynar. • Taşeronlaşma ve kayıt dışı işletmelerin önüne geçilmesi işçilerin sigortasız çalışmalarının engellenmesini sağlamak yolunda önemli bir aşama sağlar. • Nitelikli iş gücü sayısındaki eksiklik, yapı işlerinde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uyulmaması, işyerlerinde yanlış donanımlı kişisel koruyucu malzemelerin kullanılması ve iş güvenliği ve sağlığı uzman kadrosunun yeterli olmaması sektörde üzerine düşülmesi gereken başlıca diğer sorunlardır. Konunun taraflarının birlikte hareket etmeli ve ekonomide önemli bir yeri olan sektörün iş güvenliği standartları olması gereken seviyeye gelmelidir. 90 İŞ KAZALARININ EKONOMİK ANALİZİ VE BAZI SEKTÖRLER BAZINDA DEĞERLENDİRİLMESİ KAYNAKÇA KİTAP VE DERGİLER BÜTÜNER Okan/ UZUN Derya, “İş Kazalarının Maliyetleri ve Hesaplamaları Üzerine Bir Araştırma”, MYO-OS 2010- Ulusal Meslek Yüksekokulları Öğrenci Sempozyumu, 21-22 Ekim, Düzce. CEYLAN Hüseyin/ AVAN Murat, Türkiye’deki İş Kazalarının Yapay Sinir Ağları ile 2025 Yılına Kadar Tahmini, International Journal of Engineering Research and Development, International Journal of Engineering Research and Development, January 2012, Vol.4, No.1 KARAKAŞ İsa, İş Kazası ve Meslek Hastalığı İhtilafları ve Çözüm Yolları, Yaklaşım Yayıncılık. KELEŞ Rüstem, “İş Sağlığı ve Güvenliği Kavramı ve Kavramla İlgili Perspektifler”, İş Sağlığı ve Güvenliği Dergisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sayı:22, Yıl:4, Kasım-Aralık 2004. OFLUOĞLU Gökhan, DOĞRU Tarık, “Türkiye’de İnşaat İş Kolundaki İş Kazalarının Ekonomik Boyutları”, KAMU-İŞ İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt:11, Sayı:4, 2011. T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Kamuoyunu derinden etkileyen ölümlere ve yaralanmalara neden olan maden kazalarının önlenebilmesi için gerekli olan düzenleme, araştırma ve gelişme programları ihtiyaçlarının belirlenebilmesi ve ilgili bakanlıkların, madencilik kurum ve kuruluşlarının, üniversitelerin, sendikaların ve madencilik sektörünün bilgi ve birikimi ile uygulamalarının değerlendirilmesini teminen; Türkiye’de madencilik sektöründe yürütülen faaliyetlerin iş sağlığı ve güvenliği açısından araştırılması, incelenmesi ve değerlendirilmesi konulu araştırma ve inceleme raporu, Rapor Tarihi: 08.06.2011 Sayı: 2011/3. T.C Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, Tersanecilik Sektörü ile İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından Tuzla Tersaneler Bölgesinin İncelenmesi ve Değerlendirilmesi Hakkında Araştırma ve İnceleme Raporu, Rapor Tarihi: 26.11.2008 Sayısı: 2008/1. TANIR F., 2009; “Madenlerde İş Sağlığı ve Güvenliğine Bakış”, Maden İşletmelerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Adana. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, 3. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ekim 2011, Çanakkale. Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES), Genel Ekonomik Veriler İnşaat Sektörü Sorunları ve Çözüm Önerileri, Mayıs 2011. WEB KAYNAKLARI İNCİROĞLU Lütfi, Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberi, “Yeni İş Sağlığı Ve Güvenliği Yasası ne getiriyor?” 3 Ekim 2012, http://sgkrehberi.com/makale/116/, Erişim tarihi: 25.12.2012 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/06/20060616.htm 91 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 92 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM ALTERNATIVE HEALTH FINANCING PROPOSITION FOR TURKEY: TWO PILLARED SYSTEM Mehmet Cihan ERUMUT* Özet Sağlık finansmanı, sağlık sistemlerinin etkili bir biçimde işleyebilmesi için en temel unsurlardan birisidir. Günümüzde, tüm dünya genelinde artan sağlık maliyetleri nedeniyle sağlık finansman sistemleri büyük sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Sağlık sistemlerinin finansmanı, kamusal nitelikli finansman yöntemleri ve özel nitelikli finansman yöntemleri aracılığıyla finanse edilmektedir. Kamusal nitelikli finansman yöntemleri vergileme yöntemi ve sosyal sağlık sigortası yöntemidir. Özel nitelikli finansman yöntemleri ise, cepten ödemeler, özel sağlık sigortacılığı ve tıbbi tasarruf hesapları yöntemleridir. Bu çalışmanın amacı, mevcut sağlık finansman yöntemleri çerçevesinde belli başlı ülke uygulamalarını incelemek, Türkiye’deki mevcut sağlık finansman sistemini ve bu sistemin sorunlarını analiz etmek, yapılan değerlendirmeler sonucunda Türkiye için uygun yapıda bir sağlık finansman modeli önerisinde bulunmaktır. Bu çalışmanın sonucunda, Türkiye’de var olan kayıt dışı istihdam, işsizlik, işgücüne katılım oranının düşüklüğü, ekonomik krizler sonucu oluşan istikrarsız büyüme, çeşitli kurumsal ve yönetsel sorunlar nedeniyle sağlık prim gelirlerinin sağlık giderlerini karşılama konusunda yetersiz kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Özellikle belli bir yaş ve üstü yaş grubu aralığında artış gösteren sağlık giderlerine karşın mevcut uygulamada prim oranlarının yaş düzeyine bağlı olarak artmaması sonucunda sağlık finansman yapısı olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu sonuçlar ışığında, Türkiye için, iki sütun içeren ve birinci sütunda tıbbi tasarruf hesabı modelinin ve diğer sütunda genel sağlık sigortası modelinin yer aldığı bir finansman modeli önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Sağlık Sistemi, Sağlık Finansmanı, Sağlık Finansman Yöntemleri, Tıbbi Tasarruf Hesabı Modeli, Sosyal Sağlık Sigortacılığı Modeli. Abstract Health financing is one of the main components contributing to the operation of the health systems effectively. At the present day, health financing systems face major problems because of increasing health costs all around the world. * Sosyal Güvenlik Uzmanı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Strateji Geliştirme Başkanlığı, merumut2@ sgk.gov.tr, 0312 2078453 93 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Health systems are financed by public financing systems and private financing systems. Public financing systems are general taxation system and social health insurance system. Private financing systems are out of pocket payment system, private health insurance system and medical saving account system. The purpose of this study is to analyse several country practices as part of existing health financing systems and also summarize existing health financing system of Turkey. In the light of the analyses, the paper offers appropriate health financing system for Turkey. As a result of this study, it is concluded that problems like informal employment, unemployment, the low-level of labor participation rate, unstable growth and administrative inefficiency cause deficient health financing structure. Contributions for health financing system are inadequate for covering health costs. As a result of this evaluation, two pillar health financing system is offered for Turkish health system. The first pillar is based on medical saving accounts system and the second pillar is based on social health insurance system. Keywords: Health System, Health Financing, Health Financing Systems, Medical Saving Accounts, Social Health Insurance System. 1. GİRİŞ Bir toplumda gerekli ve yeterli düzeyde sağlık hizmetlerinin topluma sunulabilmesi için gereken kaynakların kamu ya da piyasa ekonomisi aracılığıyla sağlanması, sağlık finansmanını ifade etmektedir. Sağlık finansmanının işlevleri sırasıyla gelir toplama işlevi, fon biriktirme işlevi ve sağlık hizmetlerini satın alma işlevidir. Özellikle son dönemlerde, dünya genelinde ortalama yaşam süresinin yükselmesi, tıbbi teknoloji ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi, demografik dinamikler ve hastalıkların yapısında meydana gelen değişimler nedeniyle sağlık harcamalarında artış eğilimi baş göstermiş ve sağlık finansman sistemleri üzerinde baskı oluşmuştur. Bu çerçevede her ülke, sağlık finansman sistemlerini yeniden değerlendirme ve sorgulama süreci içerisine girmiştir. Sağlık sistemlerinin tüm toplumlar açısından vazgeçilmez yapıdaki sistemler olması ve topluma sunulan sağlık hizmetlerinin kalite düzeyinin finansman yapısına bağlı olması nedeniyle sağlık finansmanı ve sağlık finansman sistemleri akademik, politik, sivil toplum kuruluşları gibi çevreler tarafından mercek altına alınmıştır. Türkiye’de sağlık finansman sistemi, dünya genelinde sağlık finansman sistemlerinde meydana gelen değişimlerden ve kendi yapısal koşullarının yarattığı sorunlardan etkilenmektedir. Özellikle yukarıdaki paragrafta sayılan nedenlerin sağlık maliyetlerini arttırmasının yanı 94 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM sıra, ekonomik yaşamda meydana gelen istikrarsız ekonomik büyüme, kayıt dışı istihdamın yüksek boyutlarda oluşu, işsizlik ve işgücüne katılım oranının düşüklüğü gibi nedenlerden dolayı, Türkiye’de sağlık prim gelirleri sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz kaldığı görülmektedir. Bununla birlikte yıllardan beri süregelen çeşitli kurumsal ve yönetsel sorunlar da sağlık maliyetlerini arttırmakta ve sağlık sisteminin etkin ve verimli bir biçimde işlemesine engellemektedir. Bu çalışmada sağlık finansman kavramı ele alınacak, sağlık finansman sistemleri üzerinde durulacak, Türkiye’de mevcut sağlık finansman sisteminin etkinliği tartışılacak, Singapur örneği incelenecek ve son olarak, eldeki veriler ve sorunlar ışığında Türkiye için uygun bir sağlık finansman sistemi önerisi tartışılacaktır. 2. SAĞLIK FİNANSMANI Geçmişte ve günümüzde birçok ülke açısından sağlık politikasının temel hedefi, nüfusun bütünü için uzun ve sağlıklı bir yaşam olanağı sağlamak ve sunmaktır. Bu hedefe ulaşmak bakımından nüfusun genelini tehdit eden hastalıkların önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması ve topluma sunulan sağlık hizmetlerinin etkin ve yaygın bir biçimde gerçekleştirilmesi, sağlık politikasının temel hedefi ile bağdaşmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, topluma sunulan sağlık hizmetlerinin kalite düzeyi, toplumdaki bireylerin uzun ve sağlıklı bir yaşama sahip olabilmeleri bakımından oldukça önemlidir1. Uluslararası düzeyde tanımlanmış olan sağlıklı yaşam hakkının fiilen geçekleştirilebilmesi için sağlık hizmetlerinin kaliteli bir biçimde ve toplumun tüm bireylerinin yararlanabildiği ölçüde topluma sunulması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında sağlık hizmetleri, verimli, etkin ve tutarlı bir şekilde finanse edilmelidir. Günümüzde gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kadar tüm ülkelerde sağlık hizmetlerinin finansmanı konusu gittikçe önemini arttırmaktadır2. Sağlık finansmanı geniş kapsamlı bir kavramdır. Genel olarak, sağlık sektöründeki mali kaynakların harekete geçirilmesi ve etkin bir biçimde kullanılmasını içermektedir3. Bir ülkenin sağlık sistemini finanse etmesi için gerekli olan fonları elde etme, bu fonları arttırma ve en verimli şekilde kullanma süreci, sağlık finansmanı sürecini ifade etmektedir. 1 2 3 NORMAND, Charles; WEBER, Axel; Social Health Insurance: A Guidebook For Planning, WHO Press, 1994, s.10. ÇELİKAY, Ferdi; Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı Açısından Genel Sağlık Sigortası Sisteminin Etkinliği ve Geleceği (Yüksek Lisans Tezi), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir, 2009, s.18. İSTANBULLUĞLU, Hakan; GÜLEÇ, Mahir; OĞUR, Recai; “Sağlık Hizmetlerinin Finansman Yöntemleri”, Dirim Tıp Gazetesi, 85. Sayı, 2010, s.89. 95 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Gerekli düzeyde sağlık hizmetlerinin topluma sunulabilmesi için gerekli mali kaynakların piyasa ya da kamu ekonomisi aracılığıyla sağlanması, sağlık finansmanı olarak adlandırılmaktadır4. Bu süreç, birincil ve ikincil kaynaklardan sağlanan gelirlerin toplanması, toplanan bu gelirlerin fon olarak korunması ve fondaki gelirlerin sağlık hizmeti sunucularına tahsis edilmesi şeklinde gerçekleşmektedir5 Sağlık finansmanı, herhangi bir sağlık sisteminde bulunan kaynakların değişimi ya da aktarımı biçiminde de tanımlanabilmektedir. Bu tanımlamaya göre, sağlık hizmeti sunucuları kişilere sağlık hizmetlerini aktarırlar; kişiler veya üçüncü taraf kuruluşlar ise finansal kaynakları sağlık hizmeti sunucularına aktarırlar. Bu süreç karşılıklı bir değişimi içermektedir. Sağlık sistemleri, “üçüncü taraf” olarak isimlendirilen kişileri geliştirmiştir. İlk iki tarafı, hastalar ya da tüketiciler ve sağlık hizmeti sunucuları oluştururken; üçüncü tarafı, hastalanmanın finansal risklerine güvence sağlayabilmek için oluşturulan ve özel kuruluş ya da kamu kuruluşu olabilen kişiler oluşturmaktadır. Üçüncü taraftaki kişiler, sağlık hizmetlerini finanse etmek için güvence altına aldıkları kişilerden doğrudan ya da dolaylı olarak gelir toplamaktadırlar6. Toplanan kaynak doğrudan ödedikleri hizmet bedelini geri ödemek için hastalara veya sundukları hizmetin karşılığı olarak sağlık hizmeti sunucularına aktarılmaktadır7. Modern sağlık sistemlerinde sağlık finansmanı, hastaların almış oldukları hizmetin karşılığı olarak kendi ceplerinden yapmış oldukları ödemelerle gerçekleşmemektedir. Üçüncü taraf ödeyiciler olarak adlandırılan özel ya da kamusal kuruluşlar, risk ve sigorta mantığına dayalı olarak sağlık sistemi içerisinde yer almaktadırlar8. 3. SAĞLIK FİNANSMANININ İŞLEVLERİ Sağlık finansmanının temel işlevleri gelir toplamak, fon biriktirmek ya da fon havuzlaması yapmak ve sağlık hizmetlerini satın almaktır9. 4 5 6 7 8 9 ÇELİKAY, s.18. MARCO, Mariano; Italy and Sweden: A Comperative Analysis of Financing and Health Sevices Provision (Master’s Thesis), Department of Economics and Informatics, University West Trollhattan, Sweden, 2010, s.7. MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; “Funding Health Care: An Introduction”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERAS, Josep; KUTZIN, Joe; Funding Health Care:Options For Europe, Open University Press, Buckingham – Philadelphia, 2002, s.2-3. YENİMAHALLELİ-YAŞAR, Gülbiye; Sağlığın Finansmanı ve Türkiye İçin Sağlık Finansman Modeli Önerisi (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2007, s.4. EVANS, Robert; “Financing Health Care: Taxation and the Alternatives”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERAS, Josep; KUTZIN, Joe; Funding Health Care: Options For Europe, Open University Press, Buckingham-Philadelphia, 2002, s.31. GOTTRET, Pablo; SCHIEBER, George; Health Fınancing Revisited, The World Bank, Washington, 2006, s.47. 96 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM Gelir toplama işlevi, elde edilen gelirleri kimin ödediği, yapılan ödemelerin türü ve gelirleri kimin topladığı ile ilgilenmektedir10. Sağlık sisteminde var olan ve topluma sunulan sağlık hizmetlerinin hangi kaynaklardan karşılanacağı, gelir toplama fonksiyonu ile belirlenmektedir. Elde edilen gelirler, hane halkından, iş sektöründen, firmalardan ve diğer dış kaynaklardan toplanmaktadır11. Fon biriktirme ya da fon havuzlaması işlevi, elde edilen gelirlerin bir araya getirilmesi ve bu gelirlerin yönetimini belirtmektedir. Bu işlevin temel amacı, elde edilen ve bir fon altında toplanan gelirlerin, meydana gelmesi muhtemel olan sağlık harcamalarına tahsis edilmesi ve sağlıkla ilgili riskler sonucunda oluşan finansal riskin en alt düzeye indirilmesi ve bu riskin fona ödeme yapmış kişiler tarafından paylaşılmasıdır12. Bir başka anlatımla fon biriktirme işlevi, sağlıkla ilgili olarak toplanan gelirlerin oluşması ihtimal dâhilinde bulunan sağlık ile ilgili risklere karşı biriktirilmesi sürecini ifade etmektedir13. Bu işlevin temel mantığı, önceden ödeme yoluyla elde edilen gelirlerin beklenmedik anlarda oluşacak olan sağlık harcamaları ile ilgili finansman risklerini engellemektir14. 4. SAĞLIK FİNANSMAN SİSTEMLERİ Sağlık finansman sistemleri ya da modelleri, kamusal nitelikli finansman modelleri ve özel nitelikli finansman modelleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Kamusal nitelikli finansman modelleri ise, sosyal sağlık sigortacılığı modeli ve vergileme yoluyla finansman modeli olarak ikiye ayrılırken; özel nitelikli finansman modeli özel sağlık sigortacılığı, tıbbi tasarruf hesapları ve cepten ödemeler olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır15. Günümüz sosyal devlet anlayışında sosyal faydanın göz ardı edilmesi ve vatandaşların en temel haklarından birisi olan sağlıklı yaşama hakkından feragat etmesi mümkün değildir. Bu nedenle, kamu sektörü sağlık sisteminin içerisinde aktif bir biçimde yer almakta, söz konusu sistemi toplumsal tabana yayarak etkin bir biçimde kullanılmasını gerçekleştirmeye çalışmaktadır16. 10 MOSSIALOS ve DIXON, s.6. 11 GOTTRET ve SCHIEBER, s.47. 12 WORLD HEALTH ORGANISATION; The World Health Report: Health Systems Financing: The Path To Universal Coverage, WHO Press, Geneva, 2010, s.4. 13 KUTZIN, Joseph; Health Financing Policy: A Guide For Decision-Makers, WHO Press, 2008, s.9. 14 MOSSIALOS ve DIXON, s.6. 15 YENİMAHALLELİ, s.15. 16 ÇELİKAY, s.24-25. 97 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Sağlığın finansmanında ve tüm nüfusu sağlık bakımından sigorta kapsamına almada uygulanan modellerden birisi, sosyal sağlık sigortası modelidir. İlke olarak bu model, nüfusun geneli açısından ve üyelik bakımından zorunluluk esasına dayanmaktadır. İşçiler, işverenler, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar ve hükümet, oluşturulan sağlık sigortası fonuna belli oranlarda prim yatırmak suretiyle modelin işlemesine katkıda bulunmaktadırlar17. Sistemin özünü oluşturan sigorta primleri, bireylerin hastalanma riskleri göz önüne alınarak ortak bir havuzda toplanmakta, dayanışma temelinde oluşturulan ortak bir fondan sağlık problemiyle karşılaşan sigortalılara sunulacak sağlık hizmetinin finansmanı sağlanmaktadır18. Vergileme yoluyla finansman modelinde genel vergi gelirleri sağlık finansmanının ana kaynağını oluşturmaktadır. Hükümetler, sağlık hizmetlerinin temel sunucuları olarak sistemde yer almaktadırlar19. Bu finansman modelinde, önleme amaçlı ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin genel bütçe gelirleri ile karşılanıp toplumun her bireyine yeknesak şekilde sunulacak ortamın oluşturulması öngörülmektedir. Vergileme yoluyla finansman modelinin köklerini oluşturan gelişme, 1942 yılında yayınlanan Beveridge Raporu’dur. 1946 yılında İngiltere’de yürürlüğe giren Ulusal Sağlık Hizmetleri Yasası, Beveridge Raporu’ndan esinlenmiştir ve sağlık hizmetlerinin finansmanı vergileme temelinde belirleniştir20 İngiltere, 1948 yılında bu modeli uygulayan ilk Batı Avrupa ülkesidir21. Günümüzde, 29 OECD üyesi ülkeden 13’ü ağırlıklı olarak vergileme yoluyla finansman modelini uygulamayı tercih etmektedir22.191 WHO ülkeden 106’sı, bu modeli benimsemiştir23. Özel nitelikli finansman modellerinde, sağlık hizmeti sunumunun gerçekleşmesi aşamasında sağlık hizmeti sunucuları ile sağlık hizmeti talebinde bulunanlar serbest piyasa koşullarında karşı karşıya gelerek gerçekleşecek olan denge fiyatını benimsemektedirler. Bu durumda, sağlık hizmeti talebinde bulunanlar, faydalanacakları sağlık hizmetlerinin doğuracağı maliyetleri doğrudan kendileri ödeyebilecekleri gibi özel sağlık sigortası kuruluşları vasıtasıyla da yüklenebilmektedirler. Bu 17 CARRIN, Guy; JAMES, Chris; Reaching Universal Coverage Via Social Health Insurance: Key Design Features In The Transition Period, WHO Press, Geneva, 2004, s.3. 18 ÇELİKAY, s.25. 19 JONSSON, Bengt; MUSGROVE, Philip; “Government Financing of Health Care”; Derleyen: SCHIEBER, George J.; Innovations In Health Care Financing, The World Bank Publications, Washington, 1997, s.46. 20 GOTTRET ve SCHIEBER, s.76. 21 YENİMAHALLELİ, s.41. 22 İSTANBULLUOĞLU ve diğerleri, s.92. 23 SAVEDOFF, William; Tax-Based Financing For Health Systems:Options And Experiences, WHO Press, Geneva, 2004, s.2. 98 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM noktada karşımıza çıkan önemli husus, sağlık hizmetlerini talep eden kişilerin bu hizmetlerden yararlanmaları sonucunda ortaya çıkacak olan maliyetleri gerek kendileri gerekse de özel sigorta kuruluşları yoluyla karşılamaları durumundaki süreçte herhangi bir kamu müdahalesinin yer almamasıdır. Sağlık hizmetleri özel kişi ya da kuruluşların fon aktarım mekanizmaları ile finanse edilmektedir24. Kişilerin sunulmakta olan sağlık hizmetlerinden yararlanmaları suretiyle doğrudan kendi ceplerinden ödeyerek yaptıkları sağlık harcamalarına cepten ödemeler modeli adı verilmektedir. Bireyler, sağlık hizmetlerinden yararlanırken yaptıkları harcamaları daha sonra kamu ya da özel bir takım kaynaklardan iade olarak tahsil etmemekte, hizmetin finansman yükünü kendileri taşımaktadır25. Cepten ödemeler yoluyla finansman modeli, hastalık riski için herhangi bir koruma sağlamamaktadır26. Sağlık hizmetlerinin piyasa ekonomisi aracılığıyla finanse edilmesinin bir diğer aracı, özel sağlık sigortası yoluyla finansman modelidir. Bu model, cepten yapılan ödemelerin olumsuz özelliklerini bir ölçüde giderebilen nitelikleri bünyesinde barındırmaktadır. Sağlık hizmetlerini satın alanlar ile sağlık hizmetlerini sunanlar arasında aracı rolünü üstlenen özel sağlık sigortası kuruluşları bulunmaktadır. Özel sağlık sigortası kuruluşları bireylerden prim toplamakta, olası bir sağlık problemi çıkması durumunda ise bireyin sağlık hizmeti sunucusundan aldığı hizmetin bedelini ödemektedirler. Bu nedenle, özel sağlık sigortası kuruluşlarına, “üçüncü taraf ödeyici” adı verilmektedir27. Özel sağlık sigortası yoluyla finansman modelinde primler, ödeme gücü ve kabiliyeti dikkate alınarak hesaplanmaktadır. Sağlık finansmanı, meydana gelmesi muhtemel sağlık ve hastalık riskleriyle bağlantılıdır. Primler, yıllık ya da aylık dönemler itibariyle toplanabilmektedir. Sağlık hizmetlerinin sunumu, kazanç amacı güden kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu kuruluşlar, özel sektör mantığı içerisinde kazanç elde etme amacı ile kurulmuş olan kuruluşlardır28. Çalışmamız açısından önem taşıyan bir diğer özel nitelikli finansman modeli ise tıbbi tasarruf hesapları modelidir. Bizatihi çalışmamız açısından taşıdığı önem dolayısıyla tıbbi tasarruf hesapları modeli ve bu modeli uygulayan ülke konumunda yer alan Singapur, çalışmamızda ağırlıklı olarak ele alınacaktır. 24 ÇELİKAY, s.19. 25 SEKHRI, Neelam; SAVEDOFF, William; “Reguulating Private Health Insurance To Serve The Public Interest:Policy Issues For Developing Countries”, International Journal Of Health Planning and Management, 2006, Cilt:21, s.357. 26 İSTANBULLUOĞLU ve diğerleri, s.90. 27 ÇELİKAY, s.22. 28 THOMSON, Sarah; FOUBISTER, Thomas; MOSSIALOS, Elias; Financing Health Care In The European Union, Printed in the European Union, 2009 s.27-28. 99 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Tıbbi tasarruf hesapları yoluyla finansman modeli, sağlık sektörü reformu tartışmaları ile birlikte gündeme gelmiş ve mevcut sağlık finansman sistemlerine alternatif olarak görülmüştür. Sağlık finansman araçlarının düzenlenmesinde yenilik yaratan bir süreç olarak kabul edilmektedir. Birçok ülke, tıbbi tasarruf hesaplarını kendi ulusal sağlık finansmanı sistemine uyarlama noktasında büyük bir çaba içerisinde yer almaktadırlar. Bununla birlikte, tıbbi tasarruf hesaplarının olumsuz etkileri ve özellikleri ile ilgili tartışmalar ve eleştiriler de mevcuttur. Tıbbi tasarruf hesapları, sağlık ya da tıbbi bakım harcamalarının finansmanına tahsis edilmiş kişisel tasarruf hesaplarıdır. Bireyler, hanehalkları ve firmaların gelecekte ortaya çıkabilecek sağlık risklerine karşı gönüllü veya zorunlu bir biçimde, kendilerine ait banka hesaplarına önceden para yatırmaları ve bu parayı sadece sağlık harcamaları için kullanmaları esasına dayanmaktadır29 Uygulamaya konmasının arkasında belli başlı nedenler yer almaktadır. Bunlardan ilki, gelecekte meydana gelmesi beklenen sağlık ya da tıbbi bakım ile ilgili harcamaların maliyetini karşılamak amacıyla tasarrufları oluşturmak, belli bir seviyeye getirmek ve teşvik etmektir. İkinci neden ise, maliyetlerin kontrolünü sağlamak amacıyla sağlık hizmeti talep edenleri ve tüketenleri kayıt altına almaktır. Üçüncü bir neden ise, sağlık sistemleri için finansal kaynakların hareketliliğini sağlamaktır. Tıbbi tasarruf hesapları, kişilerin yaşam döngüsü içerisinde sahip oldukları tasarruf kapasitesi ile yakından ilgilidir. Tıbbi tasarruf hesapları, tek başına, yüksek maliyetli hastalıkları ya da kronik durumları finanse etmek bakımından yeterli bir uygulama olarak görülmemektedir. Daha çok, bu gibi durumlarda devlet kontrolü altında bulunan diğer sistemlere ilave bir yapı olarak düşünülmektedir30. Tıbbi tasarruf hesapları, sağlık finansman seçeneklerini geliştirmektedir ve sağlık sistemine belli başlı faydalar sağlamaktadır. Ek kaynak yaratılması bakımından olumlu bir etkiye sahiptir. Bu kaynaklar, mevcut sağlık hizmetlerine tahsis edilmektedir ya da gelecekte belli başlı sağlık hizmetlerinin finansmanında kullanılmaktadır. Tasarruf hesapları, bireylerin sağlığa ilişkin harcamalarına ihtiyatlı bir biçimde yaklaşmalarına ve gelecek dönemlerde oluşabilecek sağlık problemleri için güvence oluşmasına neden olmaktadır. Tıbbi tasarruf hesapları, sağlığın finansmanında karşılaşılan temel problemlerden birisi olan üçüncü taraf ödeyici sınırlamasından sıyrılmak ve bu şekilde sağlık hizmetlerine erişimi sağlamak amacıyla düzenlenmektedir. İdari maliyetleri azaltmak amacıyla kişileri ekonomik olan sağlık hizmetlerini seçmeye yönelterek ya 29 YENİMAHALLELİ, s.29. 30 HANVORAVONGCHAI, Piya; Medical Saving Acoounts: Lessons Learned From International Experience, WHO Press, Discussion Paper No:52, 2002, s.1,2. 100 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM da daha iyi alternatifleri aramalarını sağlayarak, maliyetleri düşürmektedir31. Diğer bir yönden bakıldığında, bazı düşük gelirli grupların elinde sağlık hizmetlerine erişim bakımından yeterli derecede nakit bulunmamaktadır. Özellikle sağlık hizmetlerine erişimin iradi yönde gerçekleştiği durumlarda sahip olunan nakit düzeyi oldukça büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle, tıbbi tasarruf hesapları, bu kişilere yeterli düzeyde finansal esneklik sağlayarak yardımcı olabilmektedir. Aylık sabit maliyetleri (sağlık sigortası primleri) azaltarak isteğe bağlı ve değişken prim ödeme koşullarını geliştirmektedir. Daha az maliyetli sigorta yapısı sunarak kişilerin kendi başlarına karşılayamadıkları yüksek maliyetli sağlık risklerini karşılamalarına olanak sağlamaktadır32. Bu model, sosyal sağlık sigortası ya da devlet tarafından kapsam altına alınmamış sağlık hizmetlerinin finansmanında kişilere büyük bir esneklik sağlamaktadır (örneğin akupunktur). Bununla birlikte tıbbi tasarruf hesapları, sağlık sistemlerinde hesap verebilirlik mekanizmasını geliştirmektedir ve hasta-doktor ilişkisini güçlendirmektedir. Tıbbi tasarruf hesapları yoluyla finansman uygulaması, yeni bir sağlık finansman modeli olarak ilk kez 1984 yılında Singapur’da uygulanmaya başlamıştır33. Günümüzde sadece Singapur, Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Güney Afrika’da uygulanan model, özel sağlık piyasasının doğasından kaynaklanan üçüncü taraf ödeyicilerin sorunlarına ve yüksek idari maliyetlere çözüm getirmesi beklentileri ile ortaya çıkmıştır34. Örneğin Singapur’da tıbbi tasarruf hesapları uygulaması, üç temel program çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bunlar; Medisave, Medishield ve Medifund uygulamalarıdır. ABD’de sağlık sigortası maliyetlerini telafi etmede zorluk çeken bağımsız çalışanlar ile küçük çaplı iş sahibi kişiler için alternatif bir finansman modeli olarak tasarlanmıştır. Bu model, çoğunlukla başka finansman yöntemleri ile desteklenmektedir. ABD’de afet sigortası ile birlikte, Singapur’da gelir düzeyi düşük olan kişiler için hükümet tarafından finanse edilen Medifund Uygulaması ile birlikte uygulamaya konmuştur. Prim oranları devlet tarafından belirlenmekte veya kişilere bırakılmaktadır. Devlet vasıtasıyla belirlendi31 BUNCE, Victoria Craig; “Medical Savings Accounts: Progress And Problems Under HIPAA”, Policy Analysis, 8 Ağustos 2011, No:411, s.3,4,5. 32 BUNCE, s.6. 33 BORDA, Marta; “Medical Savings Accounts – In Search of an Alternative Method of Health Care Financing in European Countries, Business And Economic Horizons, Eylül 2011, 6(3), s.57. 34 MAYNARD, Alan; DIXON, Anna; “Private Health Insurance And Medical Saving Accounts:Theory And Practice”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERSA, Josep; KUTZIN, Joe, Funding Health Care:Options For Europe, Open University Press, Buckingham-Philadelphia, 2002, s.121. 101 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği ği durumlarda genellikle sabit bir orana veya yaşa, gelire bağlı olarak belirlenmektedir. Fonların yönetimi ya devlet tarafından (Singapur) yerine getirilmekte ve toplanan fonlar kamu borçlanma araçlarına aktarılmakta ya da ABD’de olduğu üzere özel sağlık sigortalarının bir kısmı şeklinde bankalar tarafından idare edilmektedir35. Tıbbi tasarruf hesapları modeliyle finansman belli başlı açılardan olumlu yönlere sahiptir. İlk olarak, sağlık hizmeti talep edenleri gelecekte oluşabilme ihtimali olan ahlaki risklere karşı korumaktadır ve sağlık hizmeti talep edenlere en uygun hizmet seçeneklerini sunmaktadır. İkinci olarak, sistemde oluşan uzun dönemi kapsayan tasarruflar kişilerin yaşamlarının gelecek dönemlerinde ortaya çıkacak sağlık harcamaları için gerekli kaynağı yaratmaktadır. İlk iki özellikten de anlaşıldığı üzere tıbbi tasarruf hesaplarında gelecek yönelimi ve hedeflemesi önemli bir nitelik olarak model içerisinde yer almaktadır. Gelecek dönemlere ilişkin finansal kaynak hareketliliğinin sağlanması önemli bir durumdur. Bu durum, nüfusu hızlı bir biçimde yaşlanan bir ülkede çalışan ve genç kesim üzerindeki yükü hafifletmektedir. Üçüncü özellik ise sağlık harcamaları açısından kamu kesimi üzerindeki yükün hafiflemesidir. Böylece, devlet yoksul kişilerin sağlık durumuna ve sağlık harcamalarına daha yoğun bir biçimde odaklanacaktır. Dördüncü ve son özellik ise, kişilerin sağlık hizmetlerini seçme noktasında seçim hakkına sahip olmaları nedeniyle sağlık hizmeti sunucularının daha sorumlu davranma noktasında özen göstermeleridir36. Tıbbi tasarruf hesapları modeliyle finansmanın olumsuz ilk özelliği, yeterli derecede tasarruf düzeyi bulunmayan kişiler açısından sistem içerisinde sağlık harcamalarına erişme noktasında risk ortaya çıkmaktadır. İkinci olarak, elde tutulan tasarrufların bazı zamanlarda gerekli olmayan sağlık hizmetlerinin tüketimine aktarılması da modelin sahip olduğu olumsuz bir özelliktir. Bir diğer özelik ise, kronik bir hastalığa sahip ve işsiz durumda bulunan kişiler için yeterli düzeyde kaynak oluşumu ile ilgili modelin yapısında çeşitli riskler oluşabilmektedir. Son özellik ise, gönüllülük esasına dayanması halinde sağlıklı kişilerin tasarruf hesapları yoluyla finansman sürecine kendi istekleri ve tercihleri doğrultusunda katılmamaları söz konusu olmakta ve sistemde istenilen düzeyde kaynak oluşamamaktadır37. Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda, Belçika, Yunanistan, Macaristan, Slovakya, Polonya, Lüksemburg gibi ülkeler sağlık sistemlerini finanse ederken sosyal sağlık sigortacılığı modelini uygularken; İngilte35 YENİMAHALLELİ, s.29-30. 36 HANVORAVONGCHAI, s.3-4. 37 HANVORAVONGCHAI, s.3-4. 102 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM re, İsveç, Danimarka, İtalya, İspanya, İrlanda, Finlandiya gibi ülkelerse sağlık sistemlerini vergileme yoluyla finanse etmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde hakim olan sağlık finansman modeli ise özel sağlık sigortası yoluyla finansmandır. 5. SİNGAPUR MODELİ 1984 yılında gerçekleştirilen sağlık reformundan önce Singapur’da sağlık hizmetleri büyük ölçüde kamu aracılığıyla topluma sunulmaktaydı ve sağlık hizmetlerinin finansmanı vergileme yoluyla sağlanmaktaydı. Birçok endüstrileşmiş ülke gibi Singapur da 1970’li yıllarda sağlık maliyetlerinde meydana gelen yükseliş eğiliminden etkilenmiştir. Bu dönemde Singapur Hükümeti, artan sağlık harcamalarının ve yükselen maliyetlerin ne şekilde finanse edileceği noktasında çözüm önerileri geliştirmeye başlamıştır. Aynı zaman periyodunda, Singapur Hükümeti, hastanelerin etkin olmayan bir biçimde faaliyet gösterdiğini saptamıştır. Kötü yönetimden kaynaklanan düşük seviyeli üretkenlik ve katı bürokratik kuralların varlığı, hastanelerde etkin olmayan yapının oluşmasına neden olmuştur. Bu sebeplerden dolayı, 1980’lerin başında Singapur Hükümeti, sağlık hizmetlerinden yararlananların serbest seçme hakkını dikkate alan, kişisel sorumluluk ve güven ilkelerine göre yapılanmış, mümkün olduğunca serbest rekabet prensibine göre işleyen ve ödeme gücü olmayan kişilere devlet desteği sunabilecek bir sağlık modelini içeren sağlık reformunun gerçekleşmesi yönünde önemli adımlar atmıştır. 1984 yılına gelindiğinde, Singapur’da bir önceki cümlede belirtilen ilkeleri içerisinde barındıran ve yeni bir sağlık finansman modelini oluşturan sağlık reformu gerçekleştirilmiştir. Bu sağlık reformu, hizmet talep edenlerin tercihlerini dikkate alan, sağlık hizmetlerinin sağlandığı anda ödemenin doğrudan gerçekleştiği ve hastalara iyi ve kaliteli hizmetin sunulduğu etkin bir yapıda örgütlenmiş hastanelerin ve kliniklerin var olduğu bir sağlık sistemini gerçekleştirmeyi hedeflemiştir38. Reform süreci ile birlikte, daha öncen sağlık sisteminin finansmanını sağlayan vergileme yoluyla finansman modelinin, sağlık alanındaki kaynakların etkin bir biçimde kullanılmasını engellediği yönündeki görüş noktasından hareketle yeni bir finansman modeli olan tıbbi tasarruf hesapları modeli uygulamaya geçmiştir. Bu modele geçilmesinin arkasında yer alan gerekçe ise reform öncesi var olan sistemde kişilerin ihtiyaç duymadıkları halde sağlık kuruluşlarına başvurup bu hizmetlerden yararlanmaları sonucu sağlık finansman sisteminde ortaya çıkan verimsiz yapıdır39. 38 HSIAO, William C. “Medical Savings Accounts: Lessons From Singapore”, Health Affairs, Summer 1995, s.261. 39 SCHREYOGG, Jonas; KIN, Lim Meng; “Health-Care Reforms In Singapore – Twenty Years Of Medical Saving Accounts”, http://www.cesifo-group.de/portal/pls/portal/docs/1/1193588. PDF, Erişim Tarihi: 13.02.2012, s.55. 103 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Singapur’da sağlık sisteminin finansmanı ağırlıklı olarak tıbbi tasarruf hesapları modeli ile gerçekleşmektedir. Bu model temel olarak üç sütun üzerine inşa edilmiştir. Bu yapılanmada üç tane fon oldukça önemli bir konuma sahiptir. Her biri farklı amaçları gerçekleştirmektedir ve farklı finansman mekanizmalarına sahiptir. Bu fonlar sırasıyla Medisave, Medishield ve Medifund uygulamalarıdır. Bu üç fon, aynı anda uygulamaya dahil olmamışlardır. Tıbbi tasarruf hesapları modelinin benimsenmesi ile birlikte oluşturulan ve sistemin yapısını şekillendiren fonlardır. Medisave: Kişilerin sağlıkla ilgili harcamalarını karşılamaları amacıyla gelirlerinin bir kısmını zorunlu olarak tasarruf ettikleri tıbbi hesaptır. Zorunlu niteliğe sahiptir ve kişisel sorumluluk, kişisel güven ilkelerine dayalı olarak oluşturulmuş bir fon uygulamasıdır. Fonda toplanan tasarruflar sadece sağlık harcamalarını karşılamak amacıyla kullanılmaktadır. Risk paylaşımı ilkesine dayanmamaktadır ve kaynaklar ortak bir fonda toplanmamaktadır. Kişisellik unsuru üzerine inşa edilmiştir. Kişiler sağlık hizmeti sunucularını seçme konusunda serbestiye sahiptirler ve ödemeler hizmet esnasında gerçekleşmektedir40. Tıbbi tasarruf hesapları modelinin temel yapısı, Medisave Hesabıdır. Bu uygulamanın arkasında yatan temel düşünce, mevcut finansman sistemlerinin sağlık alanındaki kaynakların kullanımında etkinsizliğe yol açtığı düşüncesidir. Bu durumun sebebi ise, sigortalı kişilerin sağlık hizmetlerinden sık sık gerekmediği halde yararlanmalarıdır41. Medisave, Nisan 1984 yılında yürürlüğe girmiştir. Katılımda zorunluluk esasına dayalı olarak işleyen fon, Merkezi Yardım Fonu (CPF) tarafından yönetilmektedir. CPF, 1955 yılında kurulmuştur, devlet tarafından yönetilmektedir ve Singapur’da sosyal güvenlik sistemini yöneten temel kurumdur. Faal nüfusun yaptığı zorunlu primlerle sunmuş olduğu hizmetlerin finansmanını sağlamaktadır. Medisave Planı’nın dışında CPF bünyesinde iki temel fon daha bulunmaktadır. Olağan Hesap (Ordinary Account) adı verilen ilk hesap, elde edilen tasarrufların eğitim, sigorta ve diğer yatırımlar için kullanılan kısmıdır. Özel Hesap (Special Account) ise, kişilerin ileriki yaşlarında emeklilikli ilgili bulunan finansal ürünlere yapacakları yatırımları yöneten hesaptır42. CPF bünyesinde toplanan fonların 2011 yılı itibariyle % 16’lık kısmı işverenler tarafından finanse edilmekteyken % 20’lik kısmı ise istihdam edilenler tarafından finanse edilmektedir43. 40 41 42 43 HSIAO, s.262 SCHREYOGG ve KIN, s.55. HANVORAVONGCHAI, s.6. “Contribution Rates In 2011”, www.cpf.gov.sg., Erişim Tarihi: 13.02.2012. 104 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM Tablo 1: Singapur Merkezi Yardım Fonu (CPF) Katkı Oranları Toplam Katkı Özel Hesap Medisave Olağan Hesap % 36 %6 %7 % 23 Kaynak: www.cpf.gov.sg 2011 yılı itibariyle CPF bünyesinde elde edilen toplam % 36 seviyesindeki tasarrufların % 6’sı Özel hesaba, % 7’si Medisave Planına ve % 23’ü ise Olağan Hesaba aittir. Medisave Uygulamasında prim oranları % 7 ile % 9.5 arasında değişmektedir. Prim oranları, yaş gruplarına bağlı olarak değişmektedir ve yaş arttıkça prim oranları da artmaktadır. Primler gelir vergisinden muaftır ve elde edilen tasarruflar, CPF tarafından sermaye piyasalarında işletilmekte ve faiz getirisi elde edilmektedir. Primler, çalışanlar ve işverenler tarafından eşit bir biçimde paylaşılmaktadır. Tablo 2: Singapur Sağlık Sisteminde Medisave Uygulamasında Yaş Durumuna Bağlı Olarak Değişen Katkı Oranları YAŞ KATKI ORANI 35 ve Altı %7 35-45 %8 45-60 %9 60 ve Üstü % 9.5 Kaynak: www.moh.gov.sg. Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere prim oranları yaş gruplarına bağlı olarak değişmektedir. 35 ve altındaki yaş grubu % 7 oranında prim öderken, 35-45 yaş arasındakiler % 8 oranında prim ödemektedirler. 45-60 yaş arasındakiler % 9 prim öderken, 60 yaş ve üstü ise % 9.5 oranında prim ödemektedirler. 105 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Tablo 3: Medisave Uygulamasında Kendi Adına ve Hesabına Çalışanların Yaşa ve Net Ticari Kazanç Düzeyine Göre Yapmış Oldukları Katkı Düzeyleri Net Ticari Kazanç 35 Yaş ve Altı 35-45 Yaş Aralığı 45 Yaş ve Üstü 6000-12000 $ % 2.33 % 2.67 %3 12000-18000 $ % 2.33-% 7 % 2.67-% 8 % 3-% 9 18000 $ ve Üstü %7 %8 %9 Kaynak: www.moh.gov.sg. Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların Medisave Planı’na katılımı net ticari kazanç düzeyine ve yaş gruplarına bağlı olarak farklılaşmaktadır. Net ticari kazancı 6000-12000 $ arasında olanlardan 35 yaş ve altında yer alanlar gelirlerinin % 2.33’ünü, 35-45 yaş aralığında yer alanlar kazançlarının % 2.67’sini ve 45 yaş ve üstünde yer alanlar kazançlarının % 3’ünü Medisave Planı’na aktarmaktadırlar. Aynı uygulama diğer kazanç ve yaş gruplarına göre farklılaşmaktadır. Medisave Hesabı, iki temel özeliğe sahiptir. Bunlardan ilki, Medisave Asgari Tutarı (MMS) olarak adlandırılan ve kişilerin 55 yaşına kadar Medisave Hesaplarında bulundurmaları gereken asgari tutarı ifade etmektedir. Medisave Katkı Tavanı (MCC) ise, kişilerin herhangi bir zaman noktasında Medisave Hesabına yapabilecekleri katkı tavanını ifade etmektedir. Eğer kişi, 55 yaşın altındaysa MCC üzerinde oluşan fazla tutar CPF bünyesi altında bulunan Özel Hesaba transfer edilmektedir. Kişi 55 yaşın üstündeyse, MCC üzerinde oluşan fazla tutar Emeklilik Hesabına transfer edilmektedir. 55 yaşına kadar, MMS 1 Temmuz 2011 itibariyle 36000 Singapur Doları seviyesindedir. MCC ise 1 Temmuz 2011 tarihi itibariyle 41000 Singapur Doları seviyesindedir44. Medisave Uygulamasında, kişinin ölümü halinde fonda biriken tutar kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin sağlık harcamalarını finanse etmek bakımından hak sahiplerine geçmektedir. Medisave aracılığıyla, kişilerin hastane masrafları ve ciddi, kronik düzeyde olmayan ayakta tedavi masrafları karşılanmaktadır45. Medishield: Medishield Uygulaması, Singapur’da 1990 yılında uygulamaya konmuştur. Medisave Hesabı’nın pahalı maliyete sahip olan hastalıkların finanse edilmesinde yetersiz kaldığı düşüncesinde hareketle oluşturulmuş bir tıbbi tasarruf hesabıdır. Büyük ve kronik hastalıklara 44 BORDA, s.58. 45 BORDA, s.58. 106 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM sağlanan sağlık hizmetleri bu program aracılığıyla finanse edilmektedir. Pahalı hastane maliyetleri ve böbrek diyalizi ve kanser gibi yüksek maliyetlere sahip bulunan belli başlı ayakta tedavi masrafları, Medishield Uygulaması ile finanse edilmektedir. Singapur Sağlık Bakanlığı ve CPF tarafından önerilmiş ve geliştirilmiş bir programdır. Hükümet, Medishield Hesabı uygulamaya geçirildiğinde, Medisave Hesabı olanları Medishield Hesabı’na dahil etmeyi teşvik etmiştir ve 75 yaşına kadar olan ve Medisave Hesabı kapsamında yer alan üyeler, eğer kendileri reddetmemişlerse Medishield Uygulaması’na dahil edilmişlerdir. Medishield Hesabı, gönüllülük esası üzerine inşa edilmiştir. Risk paylaşımı ilkesi mevcuttur ve primler yaş gruplarına göre farklılaşmaktadır. Yüksek yaş grupları için yüksek düzeyde primler söz konusudur. Medishield Hesabı’na aktarılan primlerin kaynağı Medisave Hesabı içerisinde yer alan fonlardır46. Medishield Uygulaması ile birlikte Singapur’da uzun süren, yüksek maliyetler içeren kronik hastalıkların tedavisi gerçekleştirilmektedir. Yüksek seviyelerdeki hastane masrafları ve uzun sürede oluşabilecek yüksek risk taşıyan hastalıkların tedavisi, bu program bünyesinde finanse edilmektedir. Medisave Hesabının aksine, Medishield, risk paylaşımı esasına göre inşa edilmiştir. Bu uygulamayla birlikte, Singapur’da toplum bireylerini tehdit eden yüksek risk düzeyine sahip hastalıkların pahalı maliyetleri, sistematik ve düzgün işleyen bir yapıda finanse edilmektedir. Tablo 4: Medishield Uygulamasında Yaş Aralığına Göre Değişen Prim Tutarları YAŞ ARALIĞI YILLIK PRİM TUTARI 1-30 31-40 41-50 51-60 61-65 66-70 71-73 74-75 76-78 79-80 81-83 84-85 33 $ 54 $ 114 $ 225 $ 332 $ 372 $ 390 $ 462 $ 524 $ 615 $ 1087 $ 1123 $ Kaynak: www.moh.gov.sg. 46 HANVORAVONGCHAI, s.7. 107 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Yukarıdaki tablodan görüldüğü üzere Medishield Uygulamasında oluşan yıllık prim tutarları, yaş aralığına göre, yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir. Yaş arttıkça Medishield Hesabına yatırılan prim tutarlarında artış meydana gelmektedir. En düşük aralık olan 1-30 yaş aralığında yıllık ödenen prim tutarı 33 $ düzeyinde iken, en yüksek yaş aralığı olan 84-85 yaş aralığında yıllık ödenen prim tutarı 1123 $ düzeyindedir. Medifund: Medifund Hesabı, toplumda yoksul durumda bulunan ve sağlıkla ilgili harcamalarını gerçekleştirecek ekonomik güce sahip olmayan kesimin sağlık harcamalarını finanse etmek için 1993 yılında oluşturulan bir tıbbi tasarruf fonudur. Finansmanı devlet tarafından karşılanmaktadır. Yoksul durumda bulunan ve yeterli ekonomik güçten yoksun kişiler sağlık harcamalarıyla ilgili olarak Medifund’a müracaat etmektedirler. 47 Başvurular, Hastane Medifund Komiteleri tarafından değerlendirilmektedir ve böylece ekonomik açıdan zor durumda bulunan kişiler sağlık hizmetlerini talep etmeleri bakımından değerlendirilmektedirler.48 Medifund Uygulamasında önemli olan husus, belli başlı kişilerin sağlık harcamalarını karşılama noktasında içerisinde bulunmuş oldukları ödeme gücü seviyelerinin düşük düzeyde oluşudur. Devlet, sağlık maliyetlerini karşılayacak düzeyde olmayan kişilerin harcamalarını Medifund aracılığıyla finanse etmektedir. Yeterli derecede gelir seviyesinden ve sağlık sistemine katlı yapabilme gücünden yoksun durumda bulunan kişiler açısından oluşturulmuş bir uygulamadır. Kişilerin ekonomik durumlarını ve sağlık hizmetlerine ulaşımda adalet ilkesini göz önüne alarak oluşturulmuş bir yapıdır. 6. TÜRKİYE’DE GENEL SAĞLIK SİGORTASI SİSTEMİNİN ETKİNLİĞİ Türkiye’de sağlık sistemi genel sağlık sigortası sistemi ile finanse edilmektedir. Genel sağlık sigortası, kişilerin ekonomik durumuna bakılmaksızın gelecekte meydana gelebilecek olan hastalık riskine karşı toplumu oluşturan tüm bireylerin sağlık hizmetlerinden yaygın ve etkin bir şekilde yararlanmasını sağlayan bir modeldir49. Türkiye’de sağlık sisteminin finansman yapısının etkinliğine bakıldığında, sağlık finansmanını etkileyen birçok faktörün varlığı göze çarpmaktadır. GSS öncesinde ve sonrasında, Türkiye’de sağlık sisteminin finansmanını etkileyen faktörler, ekonomide uzun süreler içerisinde ortaya çıkan bir dizi yapısal 47 HSIAO, s.262. 48 HANVORAVONGCHAI, s.7. 49 ORHANER, Emine; “Türkiye’de Sağlık Hizmetleri Finansmanı ve Genel Sağlık Sigortası”, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 2006, Sayı:1, s.13. 108 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM problemlerin yansımasıdır. Sistemi etkileyen idari ve yapısal faktörler, Türkiye’nin ekonomik değişkenleri ve işgücü piyasalarının yapısal özelliklerinden etkilenmektedir. GSS’nin etkinliğini irdelemek bakımından ekonomik yaşama ve işgücü piyasalarına ilişkin belli başlı sorunların incelenmesi gerekmektedir. Kayıt dışı istihdam olgusu: Kayıt dışı istihdam, çalışanların yeterli düzeyde çalışma standartlarına sahip olmadan, asgari yaş ve ücret haddi, fazla mesai ücreti ve işyeri standartları gibi hususlardaki düzenleme ve uygulamalara itibar edilmeden, sosyal güvenlik ve diğer fonlarla ilgili yükümlülükler yerine getirilmeden çalıştırıldığı bir istihdam türüdür50. Türkiye açısından bakıldığında, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve diğer araştırma sonuçlarında belirtildiği gibi her iki kişiden biri kayıt dışı olarak çalışmaktadır51. Bu oran, kayıt dışı istihdamın büyüklüğü açısından önemli bir orandır. Kayıt dışı istihdamın mali, idari, ekonomik ve sosyal sebepleri mevcuttur. Nüfus artışı, işsizlik, iç göçler ve kentleşme, çocuk işçiliği, yüksek enflasyon, piyasalarda rekabet edebilme gücü, ücretlerin üzerindeki mali ve sosyal yükümlülüklerin fazla olması, kayıt dışı istihdamın nedenleri arasında gösterilmektedir52. Bu nedenler, ülkeden ülkeye farklılık göstermekle birlikte kayıt dışı istihdamın oluşumunda ve gelişmesinde en önemli sırayı almakta ve başat bir rol oynamaktadırlar. Tablo 5: Türkiye’de Kayıt Dışı İstihdam Oranı Yıl Toplam İstihdam Herhangi Bir Sosyal Güvenlik Kuruluşuna Kayıtlı Olmayanlar Kayıt Dışılık Oranı 2009 (Eylül) 22.020.000 10.025.000 % 45.5 2010 (Eylül) 22.972.000 10.101.000 % 43.9 2011 (Eylül) 24.749.000 10.600.000 % 42.8 Kaynak: İşgücü İstatistikleri, Türkiye – 2005 ve Sonrasına İlişkin Sonuçlar, www. tuik.gov.tr. 50 CANDAN, Mehmet, Kayıt Dışı İstihdam, Yabancı Kaçak İstihdamı ve Toplumumuz Üzerindeki Sosyo-Ekonomik Etkileri (Uzmanlık Tezi), T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Kurumu Genel Müdürlüğü, Ankara, 2007, s.15. 51 CANDAN, s.18.; TÜİK, “Hanehalkı İşgücü Araştırması 2011 Eylül Dönemi Sonuçları”, www.tuik. gov.tr, Erişim Tarihi: 27.12.2011 52 CANDAN, s.27. 109 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Eylül 2009 itibariyle Türkiye’de toplam istihdam düzeyi 22.020.000 düzeyindeyken, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanların sayısı 10.025.000 düzeyindedir. Aynı dönem itibariyle kayıt dışılık oranı % 45.5 seviyesindedir. Eylül 2010 döneminde ise toplam istihdam düzeyi 22.972.000 seviyesindeyken herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanların sayısı 10.101.000 düzeyindedir. Bu dönemde kayıt dışı istihdam oranı ise % 43.9 seviyesindedir. Son olarak, Eylül 2011 itibariyle toplam istihdam düzeyi 24.749.000 seviyesindeyken, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanların sayısı 10.600.000 düzeyindedir. 2011 itibariyle kayıt dışılık oranı ise % 42.8 olarak gerçekleşmiştir. Görüldüğü üzere, yaklaşık olarak istihdam edilen her iki kişiden biri kayıt dışı olarak çalıştırılmaktadır. Kayıt dışı istihdamın hacminin yüksek oluşu, sosyal güvenlik sistemini ve sağlık sistemini prim toplama esasına göre düzenleyen Türkiye ve benzeri ülkelerde finansal kaynakların yeterli derecede toplanamamasına ve sağlık finansmanı ile ilgili olarak belirlenen en önemli ilkelerden birisi durumunda olan adalet ilkesinin zedelenmesine neden olmaktadır. Primlerin adalet ilkesine uygun bir biçimde toplanamaması ve yetersiz düzeyde toplanması, topluma sunulan sağlık hizmetlerinin finansmanında önemli derecede sorunlar ortaya çıkarmaktadır. İşgücüne katılım oranının düşüklüğü: Türkiye’de hızı düşmekle birlikte artmaya devam eden nüfus, çalışabilir nüfusu da her yıl arttırmaktadır. Nüfus artışının devam etmesi, 15 yaş ve üzerinde bulunan çalışabilir nüfusun toplam nüfustan daha hızlı bir biçimde artmasına yol açmaktadır. Bu durum, bir toplum için önemli bir fırsattır; buna karşılık, istihdamın büyüme hacminin de çalışabilir nüfusta meydana gelen artışı karşılayabilmesi gerekmektedir. Türkiye’de işsizlik olgusu nedeniyle, çalışma çağına gelmiş nüfustaki artış hızı işgücüne yansımamaktadır. İşgücüne katılım oranı 1950’li yıllardan bu yana gerilemektedir. İşgücüne katılım oranı, AB ve OECD ülkeleri arasında % 70’ler düzeyindedir. Türkiye OECD ülkeleri arasında en düşük işgücüne katılım oranına sahip ülkedir53. 53 YENİMAHALLELİ, s.229-230 110 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM Tablo 6: Türkiye’de Yıllar İtibariyle İşgücüne Katılım Oranları TÜRKİYE İşgücüne Katılım Oranı (%) YIL 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 54.2 54.1 53.9 52.8 51.1 51.2 51.0 51.0 51.8 52.9 53.9 Kaynak: Labour Force Participation Rate, Labour Force Statistics, www.oecd.org. İşgücüne katılım oranı, OECD ülkelerinin ortalaması ele alındığında 2005 yılında % 72.4, 2006 yılında % 72.8, 2007 yılında % 73, 2008 yılında % 73.4, 2009 yılında % 73.3 ve 2010 yılında % 73.4 düzeyindedir. Buna karşılık Türkiye’de ise işgücüne katılım oranı aynı yıllar itibariyle sırasıyla % 51.2, % 51, % 51, % 51.8, % 52.9 ve % 53.9 olarak gerçekleşmiştir54. Türkiye’de işgücüne katılım oranının düşük olması, sağlık sistemini finanse etmek için gerekli olan primlerin yeterli düzeyde toplanamamasına neden olmaktadır. Primlerin yetersiz düzeyde olması ise, sağlık sisteminin finansmanının etkinliğini olumsuz yönde etkilemekte ve finansal sürdürülebilirliği tehdit etmektedir. İşsizlikteki artış: Türkiye’de işsizlik sorunu, ithal ikameci sanayileşme stratejisinin benimsendiği dönemden bu döneme kadar artan öneme sahip ekonomik ve sosyal bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Günümüzde mevcut bulunan işsizlik sorunu esas olarak, 2001 yılında gerçekleşen ekonomik kriz sonucunda % 10 seviyesini aşmasıyla başlamıştır55. Türkiye’de işsizlik sorunu önemli ölçüde tarım dışında kendini hissettirmektedir. Kendi hesabına ve ücretsiz aile işçiliğinin yaygın olduğu tarım sektöründe işsizlik oranının düşük seviyelerde oluşması beklenen bir sonuçtur. Tarım sektöründe aile üyeleri birkaç saat için dahi olsa işletmenin çalışmasına katkıda bulunmakta, bu durum, doğal olarak bu kişilerin istihdam içinde sayılmasını gerekli kılmaktadır56. Tablo 7: Türkiye’de Yıllar İtibariyle İşsizlik Oranları TÜRKİYE YIL İşsizlik Oranı (%) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 10.8 11.1 10.9 10.5 10.5 11.2 14.3 12.1 9.1 Kaynak: Unemployment of Labour Force, www.oecd-ilibrary.org. 54 OECD, “Labour Force Participation Rate”, Labour Force Statistics, www.oecd.org., Erişim Tarihi: 24.01.2012 55 YENİMAHALLELİ, s.240. 56 YENİMAHALLELİ, s.241. 111 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 2003 yılından itibaren Türkiye’de işsizlik oranı verileri incelendiğinde işsizlik oranının ortalama olarak % 10 seviyelerine gerçekleştiği görülmektedir. İşsizlik oranının yüksek oluşu, Türkiye’de istihdam içerisinde yer alması gerekenden daha az sayıda kişinin istihdam içerisinde yer almasına yol açan bir problemdir. Bu durumun doğal bir sonucu olarak sosyal güvenlik sistemi ve sağlık sistemi de bu durumdan etkilenmektedir. Toplanması gereken prim gelirlerinden daha az seviyede bir prim geliri sağlık sistemi içerisinde yer almaktadır ve bu durum, sağlık sisteminin finansal açıdan sürdürülebilir bir yapıya ulaşmasını engellemektedir. Aktif pasif sigortalı oranındaki düşüş: Sağlık sistemine finansman noktasından hareketle bakıldığında, aktif pasif oranı oldukça büyük bir önem arz etmektedir. Dağıtım esasına dayalı olarak yapılanmış bir sosyal güvenlik sisteminde sigortalıların sayısının sistemden aylık alanların sayılarına oranının sistemin aktüeryal dengesi için en az dört olması gerekmektedir. Dört çalışandan elde edilen sigorta primleri ile bir emeklinin aylığı finanse edilmelidir57. Türkiye’de sistem, aktif pasif oranı ideal olarak kabul edilen değer olan “dört” değerinden oldukça uzaktadır ve bu nedenle sistem finansman bakımından önemli derecede sorunlar yaşamaktadır. 2010 Eylül itibariyle aktif pasif oranı % 1.82 düzeyinde gerçekleşmişken 2011 Ağustos itibariyle aktif pasif oranı % 1.88 ve son olarak 2011 Eylül ayı itibariyle aktif pasif oranı % 1.90 düzeyinde gerçekleşmiştir.58 Sistemde uzun dönemler boyunca ortaya çıkan aktif pasif dengesinin bozulması ve bu oranın ideal kabul edilen orandan sapması, sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin finansman yapısının sürdürülebilirliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle sağlık sistemi finansal açıdan etkin bir biçimde işlememektedir. Ekonomik krizler: 1990’lı yılların başlarından bugüne dek dünya genelinde ortaya çıkan finansal krizlerin şiddeti artmış ve bu krizler giderek yaygınlaşmıştır. Artan finansal ve ekonomik krizler, istihdamın korumasızlığını arttırmış, bu durumun sonucunda işsizlik oranlarında artışlar ortaya çıkmıştır. Bu süreç Türkiye ekonomisini de etkilemiş ve Türkiye’de ekonomik krizler sıkça görülmeye başlamıştır59. 57 GÜMÜŞ, Erdal, “Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemi:Mevcut Durum, Sorunlar ve Öneriler”, SETA Analiz, Ağustos 2010, www.setav.org., s.12. 58 SOSYAL GÜVENLİK KURUMU, Aylık İstatistik Bülteni, Eylül 2011, Aktüerya ve Fon Yönetimi Daire Başkanlığı, s.5. 59 ÖZSUCA, Şerife, “Küreselleşme ve Sosyal Güvenlik Krizi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Nisan-Haziran 2003, Cilt:58, No:2, s.142. 112 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM Türkiye, 1990-2001 dönemi arasında üç kriz yaşamıştır. Ortaya çıkan bu krizler Türkiye’de ekonomik ve sosyal istikrarı olumsuz yönde etkilemişlerdir. Daha sonraki dönemde, 2002-2005 dönemi arasında reel olarak ortalama % 7.8 oranında büyüyen ekonomi, 2006 yılından günümüze doğru gelindiğinde istikrarsız bir yapı sergilemiştir60 Tablo 8: Türkiye’de Yıllar İtibariyle Reel Büyüme Oranları TÜRKİYE YIL Reel Büyüme Oranları (%) 2006 2007 2008 2009 2010 2011 6.9 4.7 0.7 - 4.8 9.0 7.4 Kaynak: Real Gross Domestic Product – Percentage Change Over Previous Period, www.oecd-ilibrary.org. Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere 2006 yılından 2011 yılına kadar geçen sürede istikrarsız bir yapıda bulunan reel büyüme oranları göze çarpmaktadır. Ekonomik krizlerin ve istikrarsız büyümenin neden olduğu işsizlik, kayıt dışılık, ekonomik istikrarsızlık gibi olgular, sosyal güvenlik sisteminin ve dolayısıyla sağlık sisteminin finansal yapısını ve prim gelirlerini olumsuz yönde etkilemiştir. Tüm bu anlatılanlara ilaveten daha önceki dönemlerde emekliliğe hak kazanma yaşının nispeten düşük tutulması, prim tahsilat oranının düşük olması ve prim tahsilat sorunlarına çözüm bulunamaması, prim karşılığı olmayan ödemelerin sosyal güvenlik kuruluşları kaynaklarından karşılanması, kurumsal ve yönetsel sorunlar gibi nedenlerden dolayı, sosyal güvenlik sistemi ve dolayısıyla sağlık finansman sistemi olumsuz yönde etkilenmiştir61. Yukarıdaki paragraflarda değinilen işgücü piyasalarına ilişkin sorunlar ve yaşanan ekonomik krizler sonucunda Türkiye’de sağlık sistemi finansman bakımından ciddi yetersizlikler yaşamaktadır. Kayıt dışı istihdam, işsizlik, aktif pasif sigortalı oranındaki düşüş ve ekonomik krizler sonucu sağlık sisteminin finansmanı olumsuz yönde etkilenmiştir. 2009 yılında prim gelirlerinin sağlık ödemelerini karşılama oranı % 68 düzeyindeyken, 2010 yılında bu oran % 74 seviyesindedir62. Prim gelirleri, sağlık ödemelerini finanse etme noktasında yetersiz düzeyde gerçekleşmektedir. 60 YENİMAHALLELİ, s. 245. 61 GÜMÜŞ, s.16. 62 SOSYAL GÜVENLİK KURUMU, s.53., (Sağlık prim gelirleri % 12.5 olarak hesaplanmıştır). 113 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Sağlık finansman sistemine yapılan harcamalar düzeyinde bakıldığında da belli başlı noktalarda etkin olmayan, giderleri arttıran ve verimsiz yapıdaki uygulamalar mevcuttur. Ayaktan teşhis ve tedavi hizmetlerinin verildiği birinci basamak sağlık hizmetlerine yönelik olarak oluşturulmuş olan planlama ve hizmet sunumunun yetersizliği nedeniyle bu kuruluşlar verimli bir biçimde çalışmamaktadırlar. Bu durumun doğal bir sonucu olarak yataklı tedavi hizmetlerinin maliyetleri olumsuz yönde etkilenmektedir63. Koruyucu sağlık hizmetlerine verilen önemin düşük düzeyde tutulması nedeniyle hem bu hizmetler topluma etkin bir biçimde sunulamamaktadır, hem de ayakta ve yatarak tedavi hizmetlerinin maliyetleri yüksek seviyelere ulaşmaktadır. Bu durum, genel olarak sağlık hizmetlerinin topluma sunulmasında ve sağlık hizmetlerinin finansmanı açısından bakıldığında etkin olmayan ve verimsiz bir tablonun oluşmasına büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır. Tablo 9: Türkiye’de Yıllar İtibariyle Hastane Fatura Bilgileri YILLAR MÜRACAAT SAYISI (BİN ADET) FATURA TUTARI (BİN TL) AYAKTAN YATARAK AYAKTAN YATARAK 2008 206.807 9.366 7.056.678 6.463.523 2009 234.821 7.961 7.763.182 6.337.802 2010 262.051 7.904 9.040.463 7.215.886 2011 (Mayıs) 127.217 3.819 4.514.970 3.576.669 Kaynak: SGK Aylık İstatistik Bülteni, Eylül 2011, s.43. Yukarıdaki tabloya bakıldığında, ayakta tedavi hizmetlerine müracaat edenlerin sayısı ile yatarak tedavi hizmetlerine müracaat edenlerin sayısında yıllar itibariyle önemli derecede farklılıklar olmasına karşın, ayakta tedavi hizmetleri ile yatarak tedavi hizmetlerinin fatura tutarları birbirine oldukça yakındır. Yatarak tedavi hizmetlerine başvuranların sayısı ayakta tedavi hizmetlerine başvuranların sayısına oranla oldukça düşüktür buna karşın yatarak tedavi hizmetlerinin maliyeti yüksek seviyededir. Ayakta teşhis ve tedavi hizmetlerinin planlaması ve hizmet sunumunun yetersizliği nedeniyle yatarak tedavi hizmetlerinin maliyeti yüksek seviyelerde oluşmaktadır. Bu durum, sağlık harcamaları açısından etkin olmayan ve verimsiz bir durum yaratmakta ve sağlık finansman yapısında gider arttıran bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır. 63 DPT, “8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Sağlık Hizmetlerinde Özel Etkinlik İhtisas Komisyonu Raporu”, s, 127., http://ekutup.dpt.gov.tr/saglik. Erişim Tarihi: 27.02.2012. 114 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM 7. TÜRKİYE İÇİN SAĞLIK FİNANSMAN MODELİ ÖNERİSİ Bir önceki bölümde Türkiye’de işgücü piyasalarına ilişkin temel sorunların ve yaşanan ekonomik krizlerin sosyal güvenlik sistemi ve dolayısıyla sağlık sisteminin finansman yapısını olumsuz olarak etkilediğinden ve sağlık sistemi için toplanan gelirlerin sağlık ödemelerini karşılama noktasında yetersiz düzeyde kaldığından söz edilmişti. Özellikle Türkiye’de sağlık finansman sistemi içerisinde elde edilen sağlık prim gelirlerinin ve sağlık giderlerinin yaş bazında dağılımı yapıldığında, çeşitli yaş grupları itibariyle finansman yetersizliği açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu noktadan hareketle bu bölümde, 2010 yılı Aralık ayı itibariyle 4/a sigortalılarının sağlık prim gelirlerinin ve sağlık giderlerin yaş bazında dağılımı farklı yaş grupları itibariyle analiz edilecektir. Bu döneme ilişkin yaş bazında oluşan gelir – gider dengesi, çalışmanın sonunda yer alan EK 1’de tablo halinde yer almaktadır. Grafik 1: 2010 Aralık İtibariyle 4/a Sigortalılarının 0 – 75+ Yaş Aralığında Sağlıkla İlgili Gelir – Gider Dengesi 0 - 75+ YAŞ ARALIĞINDA GELİR - GİDER DENGESİ 25.000.000 20.000.000 BİN TL 15.000.000 GELİR 10.000.000 GİDER 5.000.000 0 0 - 75+ YAŞ ARALIĞI 2010 Aralık dönemi itibariyle 4/a sigortalılarının yaş bazında sağlıkla ilgili prim gelirleri ve toplam sağlık giderleri gelir – gider dengesi çerçevesinde analiz edildiğinde64 0 – 75+ yaş aralığında sağlıkla ilgili toplanan prim geliri 16.950.060 Bin TL seviyesinde gerçekleştiği görülmekteyken, toplam sağlık giderinin 21.275.336 Bin TL seviyesinde 64 1- 4/a sigortalı verileri yaş bazında, SGK, Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğü, Elektronik Yayın ve Bilgi Dağıtım Daire Başkanlığı’ndan temin edilmiştir. Sağlık harcaması (gider) verileri, sistemden yaş bazında kişi başına düşen sağlık harcamalarının elde edilmesi ve kişi başına düşen sağlık harcamalarının yine sistemden elde edilen 4/a sigortalı kapsamıyla çarpılması yoluyla elde edilmiştir. Yaş bazında sağlık prim gelirleri, 4/a kapsamındaki sigortalılar çerçevesinde ele alınmıştır ve sistemden temin edilmiştir. 2- 4/b ve 4/c sigortalılarının prime esas kazanç verilerinin sağlıklı olmayışı nedeniyle bu sigortalılar analiz dışında bırakılmış ve 4/a sigortalılarının gelir – gider bazında analizi yapılmıştır. 3- Sağlık gelir – gider dengesinin yaş bazında analizi EK 1’de yer almaktadır. 115 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği gerçekleştiği görülmektedir.. 0 – 75+ yaş grubunda yer alan sigortalılar, bir başka deyişle 4/a sigortalılarının tümü açısından bakıldığında prim gelirleri sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz kalmaktadır. Grafik 2: 2010 Aralık İtibariyle 4/a Sigortalılarının 0 – 20 Yaş Aralığında Sağlıkla İlgili Gelir – Gider Dengesi 0 -20 YAŞ ARALIĞINDA GELİR - GİDER DENGESİ 4.000.000 3.000.000 GELİR BİN TL 2.000.000 GİDER 1.000.000 0 0 - 20 YAŞ ARALIĞI 0 – 20 yaş aralığına bakıldığında ise, sağlıkla ilgili bu yaş grubunda elde edilen prim gelirleri 392.586 Bin TL seviyesindeyken, sağlık gideri 3.605.495 Bin TL seviyesinde gerçekleşmiştir. Prim gelirleri açısından bakıldığında, 18 yaşına kadar prim gelirlerinin toplamı “0” olarak gerçekleşmiştir. 18 yaşından itibaren kişilerin işgücü piyasalarında aktif olarak çalışmaya başlamaları ile birlikte prim gelirleri artmaya başlamaktadır. 18 – 20 yaş aralığında gelir – gider dengesi negatif çıkmaktadır. Bu durumun sebebi ise, erkeklerin askerlik görevini ifa etmeleridir. 20 yaşından itibaren gelir – gider dengesi pozitif olarak gerçekleşmeye başlamaktadır. Grafik 3: 2010 Aralık İtibariyle 4/a Sigortalılarının 0 – 44 Yaş Aralığında Sağlıkla İlgili Gelir – Gider Dengesi 0 - 44 YAŞ ARALIĞINDA GELİR - GİDER DENGESİ 15.000.000 10.000.000 GELİR BİN TL GİDER 5.000.000 0 0 - 44 YAŞ ARALIĞI 116 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM 0 – 44 yaş aralığında ise, prim geliri 14.708.374 Bin TL düzeyinde gerçekleşmişken, belirtilen yaş aralığında sağlık gideri 9.662.720 Bin TL olarak gerçekleşmiştir. 0 – 44 yaş aralığında prim gelirleri sağlık ödemelerini yeterli derecede karşılamaktadır. Kişilerin belirtilen yaş aralığında işgücü piyasalarında aktif olarak çalışıyor olmaları ve bağımlı nüfusun çok yüksek oranda artış göstermemesi, sağlık giderlerinin yüksek düzeylerde gerçekleşmemesi nedeniyle prim gelirleri sağlık giderlerini karşılayabilmektedir. Grafik 4: 2010 Aralık İtibariyle 4/a Sigortalılarının 45 – 75+ Yaş Aralığında Sağlıkla İlgili Gelir – Gider Dengesi 45 - 75+ YAŞ ARALIĞINDA GELİR - GİDER DENGESİ 12.000.000 10.000.000 8.000.000 BİN TL GELİR 6.000.000 4.000.000 2.000.000 0 GİDER 45 - 75+ YAŞ ARALIĞI 45 – 75+ yaş aralığına bakıldığında ise, sağlık prim geliri 2.241.685 Bin TL seviyesinde gerçekleşmişken, sağlık gideri 11.612.615 Bin TL düzeyinde gerçekleşmiştir. Belirtilen yaş aralığında sağlık prim gelirinde gözle görülür bir biçimde düşüş meydana gelmiştir. Özellikle 0 – 44 yaş aralığı ile kıyaslandığında 45 – 75+ yaş aralığında yer alan kişilerden işgücü piyasalarında aktif durumda bulunanların çeşitli sebeplerle (maluliyet, emeklilik, vb.) pasif duruma geçmeleri nedeniyle prim gelirleri azalmıştır. Buna karşılık, bu yaş aralığında yaşlılık, malullük vb. sebeplerden dolayı sağlık gideri artmıştır. 45 – 75+ yaş aralığında gerçekleşen sağlık giderinin tutarı, tüm 0 – 75+ yaş aralığındaki sigortalıların sağlık giderinin % 55’i seviyesindedir. Belirtilen yaş aralığında sağlık gideri artmasına rağmen prim geliri düşmektedir. Gelir – gider dengesi negatif yönde olacak şekilde oldukça yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir. Sonuç olarak bakıldığında, 2010 Aralık dönemi itibariyle sağlık prim geliri sağlık gideri dengesine bakıldığında toplamda prim gelirleri sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz kalmaktadır. Özellikle, 45 – 75+ yaş aralığında sağlık gideri önemli derecede artış göstermektedir ve belirtilen yaş aralığında elde edilen sağlık prim geliri de oldukça dü- 117 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği şük düzeydedir. Bu yaş aralığındaki negatif yöndeki gelir – gider dengesinin büyüklüğü gözden kaçmamaktadır. 45 – 75+ yaş aralığında sağlık gideri önemli derecede yükselmesine karşın, mevcut sistemde yaş düzeyindeki artışa bağlı olarak artan oranda prim uygulaması mevcut bulunmamaktadır. Bu durumun varlığı, prim gelirlerinin sağlık giderlerini karşılaması noktasında yetersiz kalmasına neden olmaktadır. Türkiye’de işgücü piyasalarından kaynaklanan sorunların ve ekonomik krizler nedeniyle oluşan istikrarsız ekonomik yapının varlığı, ayaktan tedavi hizmetlerine gerekmediği halde sıkça başvurulması ve ayaktan tedavi hizmetlerinin planlanmasında ve örgütlenmesinde oluşan sorunlar nedeniyle yatarak tedavi hizmetlerinin maliyetinin yüksek seviyede olması ve mevcut sistemde özellikle 45 – 75+ yaş aralığında yaş düzeyindeki artış dikkate alındığında, prim oranlarında artışı esas alan düzenlemenin var olmaması nedenlerinden dolayı sağlık sisteminde prim gelirleri sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz düzeyde kalmaktadır. Yapılan değerlendirmeler ışığında, Türkiye için iki sütuna dayalı bir sağlık finansman modeli önerilmektedir. Modelin ilk sütununda, tıbbi tasarruf hesapları yer almaktadır. Daha önceki bölümlerde değinildiği üzere tıbbi tasarruf hesapları, kişilerin sağlıkla ilgili harcamalarını karşılamaları amacıyla gelirlerinin bir kısmını yaş düzeyindeki ve gelirdeki artışa bağlı olarak artan oranda tasarruf ettikleri tıbbi hesaptır. Özellikle son yıllarda sağlık harcamalarında maliyet kontrolünü sağlamak ve sağlıkla ilgili olarak kaynak hareketliliğini sağlamak amacıyla önerilen bir uygulamadır. Son dönemlerde sağlık harcamaları dünya genelinde önemli ölçülerde artış gösterdiği için gelecekte gerçekleşmesi ihtimal dahilinde bulunan sağlıkla ilgili risklere karşı geliştirilen bir modeldir. Bu modelin Türkiye için önerilmesinin arkasında yatan ana düşünce özellikle 45 – 75+ yaş aralığında yer alan kişilerin sağlık giderlerinin yüksek düzeyde oluşması ve yaşa bağlı olarak artış göstermesi, buna karşılık mevcut sağlık sisteminde yaş düzeyindeki artışa bağlı olarak artan düzeyde prim oranlarının yer almamasıdır. Tıbbi tasarruf hesabı modeliyle kişilerin uzun süreler gerektirmeyen, kronik yapıda bulunmayan ayakta tedavi giderleri karşılanacaktır. Kişilerin tasarrufları yaş düzeyindeki artışa bağlı olarak artacaktır; kişilerin yaşı arttıkça tıbbi tasarruf hesapları için ödeyecekleri prim oranı da artacaktır. Bu uygulamanın sebebi, sağlık harcamalarının belli yaş grubunda yaşa bağlı olarak artmasıdır. Birinci sütunu oluşturan tıbbi tasarruf hesapları, herkes için zorunlu yapıda olacaktır. Herkes, gelirlerinin bir kısmın kendilerinin ve ailelerinde bakmakla yükümlü oldukları kişilerin sağlık harcamalarını finanse etmek için zorunlu olarak tasarruf edeceklerdir. Bu model, özelikle gerekmediği halde sık olarak sağlık kurumlarına müracaat edilmesinin engellenmesi açısından da önemlidir. 118 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM Tıbbi tasarruf hesapları modeliyle elde edilen tasarruflar, sağlık harcamaları dışındaki harcamalar için kullanılmayacaktır. Kişiler, gerçekleşen ve gelecekte gerçekleşme ihtimali bulunan ayakta tedavi masraflarını tıbbi tasarruf hesapları ile karşılayacaklardır. Sağlık harcamalarını finanse etmek için yapılan tasarruflar, vergiden muaf durumda bulunacaktır. Kişinin ölümü halinde tıbbi tasarruf hesabında bulunan finansal kaynak, bakmakla yükümlü olduğu kişilere aktarılacak; kişinin bakmakla yükümlü bulunduğu kimse mevcut bulunmuyorsa finansal kaynak devlet hazinesine geçecektir. Modelin ikinci sütununda ise GSS yer alacaktır. Model içerisinde GSS, ciddi ve kronik düzeyde bulunan kanser, şeker, böbrek yetmezliği ve benzer hastalıkların tedavi harcamalarını, yatarak gerçekleştirilen tedavi harcamalarını, uzun süre gerektiren ve zaman alan rehabilitasyon hizmetlerini ve toplumda ödeme gücünden yoksun durumda bulunan kişilerin sağlık ödemelerini karşılayacaktır. Modelde önemli olan nokta, ciddi ve kronik rahatsızlıkların ve yüksek maliyet içeren rahatsızlıkların tedavisi harcamalarının, ödeme gücünden yoksun durumda bulunan kişilerin sağlıkla ilişkili harcamalarının GSS sistemi içerisinde yer almasıdır. Daha önce de belirtildiği üzere kronik ve ciddi düzeyde olmayan ayakta tedavi harcamaları birinci sütunu oluşturan tıbbi tasarruf hesapları modeli ile gerçekleştirilecektir. Tıbbi tasarruf hesapları ve GSS modeli üzerinde inşa edilen iki sütunlu modelin Türkiye için önerilmesinin arkasında yatan gerekçe, özellikle mevcut sistemin belli yaş aralığında (45 – 75+) artan sağlık harcamalarını finanse etmek bakımından yetersiz kalması, yaştaki artışa bağlı olarak artan sağlık harcamalarına uygun yapıda olmayan bir finansman modelini benimsemesidir. İki sütunlu bir finansman modeli, özellikle sağlık harcamalarını finanse etme noktasında ciddi sıkıntılar yaşayan Türkiye için maliyetlerin kontrolünü sağlaması, sağlık finansman sistemi için ilave kaynak yaratması, kaynak hareketliliğini yeterli düzeyde sağlaması ve uzun vadede gerçekleşmesi beklenen sağlık problemlerine bağlı finansal riskler için kaynak yaratması bakımından önemli ve gereklidir. Özellikle mevcut GSS uygulamasının her yaş grubundan ve gelir düzeyinden aynı oranda prim alması, buna karşın Türkiye’de 45 – 75+ yaş aralığında sağlık giderlerinin önemli derecede artış göstermesi, etkin ve verimli bir sağlık finansman sistemi için iki sütunlu ve yaş değişimini temel alan bir finansman modelini gerekli kılmaktadır. 119 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 8. SONUÇ Türkiye’de sağlık sistemi, uzun yıllar boyunca çeşitli sosyal, ekonomik ve yönetsel problemlerin varlığı sonucu etkinlikten ve verimlilikten uzak bir yapı içerisinde bulunmaktadır. Kayıt dışı istihdamın yüksek düzeyde oluşu, işgücüne katılım oranının düşüklüğü, işsizlik oranında meydana gelen artışlar, aktif pasif sigortalı oranındaki düşüş, özellikle 1990’lardan günümüze kadar geçen sürede yaşanan ekonomik krizler ve bu krizlerin sonucunda ortaya çıkan kırılgan ekonomik yapı, sağlık sisteminin finansman yapısını olumsuz yönde etkilemiştir. Sistem sürekli olarak finansman açığı ile karşı karşıya kalmıştır. Tüm bu sayılanlara ilave olarak, önceki dönemlerde emekliliğe hak kazanma yaşının nispeten düşük tutulması, prim tahsilat oranının düşük olması ve prim tahsilatıyla ilgili sorunlara çözüm bulunamaması, prim karşılığı olmayan ödemelerin sosyal güvenlik kuruluşlarının kaynaklarından karşılanması, yönetsel ve kurumsal problemler, finansman sorunlarının büyümesine katkıda bulunan diğer gelişmelerdir. Bu problemlerin doğal bir sonucu olarak sağlık için toplanan gelirlerin sağlık ödemelerini karşılama oranı yeterli ve sürdürülebilir bir düzeye ulaşamamıştır. Ortaya çıkan finansman açığı, her yıl devlet bütçesinden yapılan katkılarla denk duruma gelmektedir. Sağlık sisteminin yönetimi, planlaması ve örgütlenmesine bakıldığında belli başlı problemlerin varlığı göze çarpmaktadır. Ayaktan teşhis ve tedavi hizmetlerinin gerçekleştiği birinci basamak sağlık hizmetlerine yönelik olarak oluşturulmuş olan planlama ve hizmet sunumunun yetersizliği sebebiyle, bu kuruluşlar verimli bir biçimde çalışmamakta ve bu durumun sonucunda yataklı tedavi hizmetlerinin maliyetleri olumsuz yönde etkilenmektedir. Koruyucu sağlık hizmetlerine verilen önemin düşük düzeyde tutulması nedeniyle ayaktan ve yatarak gerçekleştirilen sağlık hizmetlerine yapılan harcama tutarları oldukça yüksek seviyelere ulaşmıştır. Türkiye’de ayakta tedavi hizmetlerine müracaat edenlerin sayısı yatarak tedavi hizmetlerine müracaat edenlerin sayısından oldukça fazla düzeyde olmasına karşın ayakta tedavi hizmetleri ile yatarak tedavi hizmetlerinin maliyetleri yaklaşık olarak birbiriyle aynı seviyededir. Dolayısıyla, sağlık hizmetlerinin maliyetleri yüksek seviyelere ulaşmaktadır. Gelişmiş ülkelerde tüm sağlık hizmetleri için harcanan tutarın % 15’i sosyal güvenlik kuruluşları tarafından karşılanan ilaç tüketimini oluşturmaktadır. Türkiye’de ise 2010 verilerine göre SGK tarafından karşılanan ilaç tüketiminin toplam sağlık giderlerine oranı yaklaşık olarak % 44 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu oran, ilaç tüketiminin sosyal güvenlik 120 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM kuruluşları tarafından karşılaştırması yapıldığında, gelişmiş ülkelere kıyasla oldukça yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir. Bir başka önemli husus ise, Türkiye’de 2010 yılı itibariyle yaş bazında 4/a sigortalılarına ilişkin sağlık prim gelirleri ve sağlık giderlerinin dağılımı incelendiğinde, 0 – 75+ yaş grubunda sağlık prim gelirlerinin sağlık giderlerini karşılama noktasında yetersiz kaldığı görülmektedir. Özellikle, 45 – 75+ yaş aralığında sağlık prim gelirleri ile sağlık giderlerinin dağılımına bakıldığında, sağlık giderleri önemli derecede artış göstermiştir. Buna karşılık, sağlık prim gelirleri de düşük bir seviyede gerçekleşmiştir. Sağlık giderlerinde 45 – 75+ yaş aralığında önemli derecede artış olmasına rağmen (2010 itibariyle toplam sağlık giderlerinin % 55’i), mevcut sağlık finansman sisteminde yaş düzeyindeki artışa bağlı olarak artan oranlı olarak uygulanan prim uygulaması söz konusu değildir. Belli bir yaş aralığında yaş düzeyinin artması ile birlikte artış gösteren sağlık giderlerine karşılık sabit oranda prim alınması, sağlık sisteminde gelirlerin sağlık giderlerini karşılamasında önemli derecede sorunlar yaratmaktadır. Bu durum, finansman yapısına yeterli düzeyde kaynağın girişini engellemektedir ve sağlık sisteminin finansman yapısının sürdürülebilirliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Sonuç itibariyle, Türkiye’de belli bir yaş aralığında sağlık ödemelerinin yaş düzeyine bağlı olarak önemli derecede artış göstermesi (45 -75+), buna karşılık sağlıkla ilgili elde edilen finansal kaynakların yetersiz düzeyde oluşu, Türkiye’nin işgücü piyasalarından, ekonomik yapısından ve çeşitli yönetsel ve kurumsal sorunlardan kaynaklanan faktörler nedeniyle sağlık için elde edilen finansal kaynakların yetersiz düzeyde oluşu, sağlık finansman sisteminde gelir – gider dengesinin bozulmasına neden olmuştur ve sistemin finansal yapısının sürdürülebilirliğini olumsuz yönde tehdit etmektedir. Bu nedenle, bu çalışmada Türkiye’de sağlık sistemi için yeni bir finansman modeli önerisinde bulunulmaktadır. Model, iki sütundan oluşmaktadır. Birinci sütunda, kişilerin ciddi, kronik düzeyde olmayan ve yüksek maliyet içermeyen ayakta gerçekleştirilen tedavi masrafları, tıbbi tasarruf hesapları modeli ile gerçekleştirilecektir. Bu modelde kişiler, kendilerinin ve bakmakla yükümlü bulundukları kişilerin sağlıkla ilgili giderlerini karşılamak amacıyla gelirlerinin bir kısmını, yaş düzeyindeki artışa bağlı olarak artan prim oranları yoluyla tasarruf edeceklerdir. Kişiler, tıbbi tasarruf hesaplarını, sadece sağlık giderlerini karşılamak amacıyla kullanabileceklerdir. Model, zorunlu bir yapıda olacaktır ve gerçekleştirilen tasarruflar, vergiden muaf tutulacaktır. Gelirin tasarruf edilecek kısmı, sağlık harcamalarının yaş düzeyine bağlı olarak artması nedeniyle yaşa bağlı olarak ar- 121 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği tan oranlarda olacaktır. Kişinin ölümü halinde, tıbbi tasarruf hesabında biriken tutar varsa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, eğer bakmakla yükümlü olduğu kişi ya da kişiler mevcut değilse devlet hazinesine geçecektir. Modelin ikinci sütununu ise, GSS sistemi oluşturacaktır. Ciddi düzeyde bulunan, kronik hastalıkların (kanser, böbrek yetmezliği, fiziksel ve zihinsel engel) tedavisi, GSS sistemi içerisinde toplanan primler yoluyla finanse edilecektir. Toplumda ödeme gücü bulunmayan, gelir desteğinden yoksun bulunan kişilerin sağlıkla ilgili giderleri de, ikinci sütun tarafından finanse edilecektir. Yatarak gerçekleştirilen tedaviler, uzun dönem boyunca devam eden rehabilitasyon hizmetleri, ikinci sütun tarafından finanse edilecektir. Türkiye için iki sütun üzerine inşa edilen bir finansman modelinin önerilmesinin sebebi, özellikle belli bir yaş aralığında sağlık harcamalarının artması, bir başka deyişle yaş düzeyindeki artışla birlikte sağlık giderlerinin artmasına karşılık toplanan gelirlerin yetersiz kalması ve elde edilen finansal kaynakların sağlık ödemelerinin karşılama noktasında yetersiz düzeylerde kalmasıdır. Gerek maliyet kontrolü sağlaması, gerek özellikle ayakta tedavi hizmetlerine gerekmediği halde müracaat etmeyi önlemesi ve gerekse de uzun dönemde gerçekleşme ihtimali bulunan sağlıkla ilgili finansal risklere karşı koruma ve tedbir sağlaması nedeniyle, tıbbi tasarruf hesapları modeli, ciddi ve kronik düzeyde olmayan hastalıkların maliyetinin karşılanması ve sağlık finansman sistemleri içerisinde mevcut sistemlere yeni bir alternatif olarak gösterilmesi nedeniyle modelin bir ayağı olarak önerilmektedir. 122 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM KAYNAKÇA KİTAPLAR: CANDAN, Mehmet, Kayıt Dışı İstihdam, Yabancı Kaçak İstihdamı ve Toplumumuz Üzerindeki Sosyo-Ekonomik Etkileri (Uzmanlık Tezi), T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Kurumu Genel Müdürlüğü, Ankara, 2007. CARRIN, Guy; JAMES, Chris; Reaching Universal Coverage Via Social Health Insurance: Key Design Features In The Transition Period, WHO Press, Geneva, 2004. ÇELİKAY, Ferdi; Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı Açısından Genel Sağlık Sigortası Sisteminin Etkinliği ve Geleceği (Yüksek Lisans Tezi), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eskişehir, 2009. EVANS, Robert; “Financing Health Care: Taxation and the Alternatives”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERAS, Josep; KUTZIN, Joe; Funding Health Care: Options For Europe, Open University Press, BuckinghamPhiladelphia, 2002. GOTTRET, Pablo; SCHIEBER, George; Health Fınancing Revisited, The World Bank, Washington, 2006. HANVORAVONGCHAI, Piya; Medical Saving Acoounts: Lessons Learned From International Experience, WHO Press, Discussion Paper No:52, 2002. JONSSON, Bengt; MUSGROVE, Philip; “Government Financing of Health Care”; Derleyen:SCHIEBER, George J.; Innovations In Health Care Financing, The World Bank Publications, Washington, 1997. KUTZIN, Joseph; Health Financing Policy: A Guide For Decision-Makers, WHO Press, 2008. MARCO, Mariano; Italy and Sweden: A Comperative Analysis of Financing and Health Services Provision (Master’s Thesis), Department of Economics and Informatics, University West Trollhattan, Sweden, 2010. MAYNARD, Alan; DIXON, Anna; “Private Health Insurance And Medical Saving Accounts:Theory And Practice”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERSA, Josep; KUTZIN, Joe, Funding Health Care:Options For Europe, Open University Press, Buckingham-Philadelphia, 2002. MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; “Funding Health Care: An Introduction”, Derleyen: MOSSIALOS, Elias; DIXON, Anna; FIGUERAS, Josep; KUTZIN, Joe; Funding Health Care: Options For Europe, Open University Press, BuckinghamPhiladelphia, 2002. NORMAND, Charles; WEBER, Axel; Social Health Insurance: A Guidebook For Planning, WHO Press, 1994. SAVEDOFF, William; Tax-Based Financing For Health Systems:Options And Experiences, WHO Press, Geneva, 2004. THOMSON, Sarah; FOUBISTER, Thomas; MOSSIALOS, Elias; Financing Health Care In The European Union, Printed in the European Union, 2009. ÜNSAL, Erdal, Mikro İktisat, İmaj Yayınları, Ankara, 2007. WORLD HEALTH ORGANISATION; The World Health Report: Health Systems 123 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Financing: The Path To Universal Coverage, WHO Press, Geneva, 2010. YENİMAHALLELİ-YAŞAR, Gülbiye; Sağlığın Finansmanı ve Türkiye İçin Sağlık Finansman Modeli Önerisi (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2007. YILDIRIM, Hasan Hüseyin; YILDIRIM, Türkan; Avrupa Birliği Sağlık Politikaları ve Türkiye, İmaj Yayınları, Ankara, 2011. YILDIRIM, Savaş; Sağlık Hizmetlerinde Harcama ve Maliyet Analizi (Uzmanlık Tezi), Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü, Ankara, 1994. MAKALELER: BORDA, Marta; “Medical Savings Accounts – In Search of an Alternative Method of Health Care Financing in European Countries, Business And Economic Horizons, Eylül 2011, 6(3). BUNCE, Victoria Craig; “Medical Savings Accounts: Progress And Problems Under HIPAA”, Policy Analysis, 8 Ağustos 2011, No:411. HSIAO, William C. “Medical Savings Accounts: Lessons From Singapore”, Health Affairs, Summer 1995. İSTANBULLUOĞLU, Hakan; GÜLEÇ, Mahir; OĞUR, Recai; “Sağlık Hizmetlerinin Finansman Yöntemleri”, Dirim Tıp Gazetesi, 2010, 85. Sayı. ORHANER, Emine; “Türkiye’de Sağlık Hizmetleri Finansmanı ve Genel Sağlık Sigortası”, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi, 2006, Sayı:1. ÖZSUCA, Şerife, “Küreselleşme ve Sosyal Güvenlik Krizi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Nisan-Haziran 2003, Cilt:58, No:2. SEKHRI, Neelam; SAVEDOFF, William; “Reguulating Private Health Insurance To Serve The Public Interest:Policy Issues For Developing Countries”, International Journal Of Health Planning and Management, 2006, Cilt:21. DİĞER KAYNAKLAR: “Contribution Rates In 2011”, www.cpf.gov.sg. CANDAN, s.18.; TÜİK, “Hanehalkı İşgücü Araştırması 2011 Eylül Dönemi Sonuçları”, www.tuik.gov.tr. DPT, “8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Sağlık Hizmetlerinde Özel Etkinlik İhtisas Komisyonu Raporu”, s, 127., http://ekutup.dpt.gov.tr/saglik . GÜMÜŞ, Erdal, “Türkiye’de Sosyal Güvenlik Sistemi:Mevcut Durum, Sorunlar ve Öneriler”, SETA Analiz, Ağustos 2010, www.setav.org. OECD, “Labour Force Participation Rate”, Labour Force Statistics, www.oecd.org. SCHREYOGG, Jonas; KIN, Lim Meng; “Health-Care Reforms In Singapore – Twenty Years Of Medical Saving Accounts”, http://www.cesifo-group.de/portal/pls/ portal/docs/1/1193588.PDF. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU, Aylık İstatistik Bülteni, Eylül 2011, Aktüerya ve Fon Yönetimi Daire Başkanlığı. 124 TÜRKİYE İÇİN ALTERNATİF SAĞLIK FİNANSMAN ÖNERİSİ: İKİ SÜTUNLU SİSTEM EK 1: 2010 Aralık Dönemi İtibariyle 4/a Sigortalılarının Yaş Bazında Sağlık Gelir – Gider Dengesi YAŞ 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 SAĞLIK PRİM GELİRİ TL 103.408.727 150.135.526 139.312.553 232.679.209 370.272.965 459.504.616 541.424.222 616.684.107 692.441.414 736.246.870 781.419.810 831.628.476 813.817.969 775.295.174 752.490.881 719.018.372 660.285.641 633.089.855 648.618.995 SAĞLIK GİDERLERİ TL 376.213.586 309.309.302 235.394.975 191.349.970 168.395.017 161.861.024 157.845.162 148.634.730 136.878.082 140.272.947 130.696.554 124.598.838 124.327.858 125.413.551 126.011.346 136.637.071 158.849.354 171.826.781 157.498.657 155.371.881 168.109.091 178.278.887 206.964.992 224.429.770 238.521.305 246.148.711 258.828.708 261.418.286 271.572.568 304.803.741 291.896.719 276.087.772 269.985.600 260.448.781 241.911.329 240.187.722 269.509.177 125 YAŞ BAZLI DENGE -376.213.586 -309.309.302 -235.394.975 -191.349.970 -168.395.017 -161.861.024 -157.845.162 -148.634.730 -136.878.082 -140.272.947 -130.696.554 -124.598.838 -124.327.858 -125.413.551 -126.011.346 -136.637.071 -158.849.354 -171.826.781 -54.089.931 -5.236.356 -28.796.538 54.400.322 163.307.974 235.074.847 302.902.917 370.535.395 433.612.706 474.828.584 509.847.242 526.824.735 521.921.250 499.207.402 482.505.280 458.569.591 418.374.312 392.902.133 379.109.818 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75+ TOPLAM 605.367.590 575.291.209 539.504.055 524.361.541 484.864.202 458.647.210 396.437.922 466.125.125 466.847.386 382.262.573 275.888.077 212.235.721 154.893.727 166.546.489 118.069.866 90.518.401 71.577.859 80.898.837 61.819.994 42.413.767 29.792.136 20.884.401 14.038.889 15.090.742 9.617.664 6.761.654 5.135.262 3.774.888 3.357.685 2.259.659 1.470.232 1.227.676 888.619 755.510 635.918 431.899 387.224 255.604 947.421 16.950.060.015 255.008.959 253.255.793 244.869.401 252.052.746 244.109.370 239.840.329 220.398.717 306.695.217 341.284.420 342.248.905 322.810.846 340.493.096 313.781.848 423.353.274 349.480.951 320.311.641 302.803.820 429.472.735 447.761.753 400.238.930 366.335.147 355.387.293 310.411.108 444.644.684 378.894.516 355.126.406 329.690.098 307.351.882 347.837.585 308.532.912 288.451.935 309.935.324 257.763.823 298.876.089 256.157.009 260.013.359 228.441.430 201.241.849 1.673.481.218 21.275.336.267 126 350.358.631 322.035.415 294.634.653 272.308.795 240.754.832 218.806.881 176.039.205 159.429.908 125.562.965 40.013.668 -46.922.770 -128.257.375 -158.888.122 -256.806.785 -231.411.085 -229.793.241 -231.225.961 -348.573.898 -385.941.760 -357.825.163 -336.543.011 -334.502.892 -296.372.220 -429.553.942 -369.276.853 -348.364.753 -324.554.836 -303.576.993 -344.479.900 -306.273.254 -286.981.703 -308.707.648 -256.875.203 -298.120.578 -255.521.091 -259.581.461 -228.054.206 -200.986.245 -1.672.533.797 4.325.276.253 ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST? ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST? SAĞLİK SİSTEMİNDE GÖRÜLEN TÜM EŞİTSİZLİKLER GERÇEKTEN ADALETSİZ MİDİR? Kadir GÜRSOY* Abstract It is well known that health outcomes are not allotted evenly among countries, between regions in a country, and even among people living in the same neighborhood. For example, while a Japanese person enjoys living 83.1 years in 2009 on average, life expectancy at birth for a Zambian person is only 47.9 years, pointing out that there are notable disparities in the health of differing groups. Lifestyle factors, biological factors, and social gradients lead to most health inequalities. Health inequalities are unjust and avoidable when they arise due to the unfair distribution of the social gradients such as education, income, and social status. However, some are not unjust and hence acceptable if they are derived completely from free choices fully informed adults make such as smoking, alcohol, risky hobbies. Therefore, governments should provide equal and fair opportunity for health and improve health status of the worst off, but they have to keep in mind that even with the best policies, unequal but just health outcomes may still persist as a residual. Keywords: Health inequality, justice in health, social gradients, unfairness. Özet Sağlık çıktılarının ülkeler arasında, aynı ülkedeki bölgeler arasında, hatta ve hatta aynı komşuluk alanı içinde yaşayan insanlar arasında eşit paylaştırılmalığı çok iyi bilinmektedir. Örnek vermek gerekirse, 2009 yılında Japon bir kişi ortalama 83,1 yıl yaşarken, Zambiyalı birisinin doğuşta hayatta kalma beklentisi 47,9 yıldır. Bu da farklı gruplar için sağlık çıktılarındaki dikkat çeken farklılığa işaret etmektedir. Yaşam tarzına ilişkin faktörler, biyolojik etkenler, sosyal belirleyiciler sağlıktaki eşitsizliğin önemli bir kısmına sebep olmaktadır. Sağlıkta görülen eşitsizlikler; eğitim, gelir ve sosyal statü gibi sosyal belirleyicilerin adaletsiz dağılımından kaynaklanır ise, hem adaletsiz hem de önlenebilirdir. Fakat, bazı eşitliksizler, bilinçli kişilerin alkol tüketimi, sigara kullanımı, tehlikeli hobileri gibi özgür seçimleri sonucu ortaya çıkıyorsa, adaletsiz olmasına ragmen kabul edilebilirdir. Bu yüzden, hükümetler en kötü durumda olan kişilerin sağlık statülerini iyileştirmek ve bu gruba eşit fırsatlar sunmak zorundadır, ama en iyi politikalar da uygulansa eşit olmayan ama adil sağlık çıktılarının yine de var olabileceğini göz önünde bulundurmalıdırlar. Anahtar Kelimeler: Sağlıkta eşitsizlik, sağlıkta adalet, sosyal belirleyiciler, adaletsizlik. 1 Sosyal Güvenlik Uzmanı, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü İzleme ve Değerlendirme Daire Başkanlığı, Ziyabey Cad. No: 6 Ankara, eposta:[email protected] Tel: 0 312 207 8647 127 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Introduction It is well documented that good health is not evenly distributed among countries, between regions within the country, and even among people living in the same region. For example, while a Japanese person enjoys living 83.1 years in 2009 on average, life expectancy at birth for a Zambian person is only 47.9 years (Figure 1) (WHO, 2011). In the Unites States (U.S), life expectancy at birth ranges from 74.8 years (Mississippi) and 81.5 (Hawaii)2. Moreover, in 2008, American women lives 5 years longer compared to American men on average.3 All these examples clearly address that there are marked disparities in the health of different groups. Yet, are all inequalities in health unfair? and can we eliminate all health inequalities? In order to answer these questions, I will firstly describe what the health inequality is and outline the major determinants of health inequalities. Then I will debate whether all health inequalities are unfair by pointing out the main characteristics of the health inequalities. My view is that health inequalities are unfair when they arise from external environment and conditions mainly outside the control of the individuals. However, I also argue that some are not unfair since they are attributable to biological variations or free choice. Finally, I will list the policy recommendations to reduce health inequalities. I believe that we can only mitigate, but not eliminate the effects of the social contingencies related with unequal health outcomes through government interventions. Consequently, whatever is done, some inequalities will still persist as a residual. Health inequality and its main determinants Although the health of people have improved remarkably during the last 150 years, health inequalities are still common throughout the world and are seen even in the most developed countries. For instance, in the U.S, Asian Americans enjoy a life expectancy of 87.3 years, and African Americans, 74.3 years, a gap of 13 years (Figure 2). Asian American life expectancy ranges from 92.4 in Connecticut to 81.7 in Hawaii. 2 3 American Human Development Project. Measure of America 2010-2011 U.S. National Center for Health Statistics. National Vital Statistics Reports (NVSR) 128 ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST? Figure 1: Life Expectancy at Birth, 2009 Source: WHO. World Health Statistics 2011 Figure 2: Life Expectancy at Birth in U.S for different Ethnic Groups Source: American Human Development Project. Measure of America 20102011 www.mesureofamerica.org Dahlgren and Whitehead (2007) define health inequalities as the systematic differences in health status or in the distribution of health determinants between different population groups. In addition, health inequality is the generic term used to define differences, variations, and disparities in the health achievements of individuals and groups (Kawachi et al, 2002). A straightforward example of health inequality is higher incidence of a disease in group A as compared with group B of population P. If the disease is randomly or equally distributed among all groups of population P, then there is no presence of health inequality in that population. In other words, health inequality is a descriptive term that needs not to imply moral judgment. To further exemplify this point, imagine 129 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği individual X who dies at age 40 during a sky diving accident. His identical twin, Y, who does not enjoy this hobby, lives at an age of 80. In this case, the unequal life spans of A and B reflects a personal choice that would not necessarily be attributed to moral concern. Besides such voluntarily assumed risks, other examples of health inequality that we would not normally consider unjust include pure chance such as a random genetic mutation or life stage differences. Hence many forms of health inequalities are also undoubtedly inequitable (Kawachi et al, 2002). Health inequalities show themselves in many ways. For instance, the prevalence of cancer varies between different age groups, with older people tending to be sicker than younger people due to natural ageing process. Life expectancy also differs among countries and even regions within the country. In addition, mortality and morbidity increase with declining social position: the poorer, the higher mortality and morbidity; the richer, the lower mortality and morbidity. Consequently; just to present some statistics, life expectancy at birth for men in one of the district of Glasgow, Calton, is 54 years (28 years less than that of men in Lenzie, a few kilometers away from Calton) and the prevalence of long-term disabilities among European men aged 80+ years is 58.8% among the lower educated versus 40.2% among the higher educated.4 Figure 3: Life Expectancy at Birth in U.S States Source: American Human Development Project. Measure of America 20102011 www.mesureofamerica.org 4 WHO. Key concepts on social determinants of health. http://www.who.int/social_determinants/final_report/key_concepts_en.pdf 130 ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST? The causes of health inequalities are complex, and involve lifestyle factors such as smoking, nutrition, and exercise; social gradients5- income, poverty, housing, and education; and biological factors. Whether people are healthy or not, is determined by their circumstances and environment. To a large extent, factors such as where individuals live, environment, genetics, people’s income and education level, and their relationships with friends and family all have considerable impacts on health. Individuals are unlikely to be able to directly control many of the determinants of health. These determinants include the above factors6: • Income and social status - higher income and social status are closely linked to better health. The greater the gap between the richest and poorest, the greater the differences in health. • Education – low education levels are tied to poor health, more stress and lower self-confidence. • Physical environment – safe water and clean air, healthy workplaces, safe houses, communities and roads all contribute to good health. People in employment are healthier, particularly those who have more control over their working conditions • Social support networks – greater support from families, friends and communities is associated with better health. Culture - customs and traditions, and the beliefs of the family and community all affect health. • Genetics - inheritance plays a part in determining lifespan, healthiness and the likelihood of developing certain illnesses. Personal behavior and coping skills – balanced eating, keeping active, smoking, drinking, and how we deal with life’s stresses and challenges all affect health. • Health services - access and use of services that prevent and treat disease influences health •Gender - Men and women suffer from different types of diseases at different ages. I believe that we can only eliminate the social gradients and change some part of the lifestyle factors, but could not alter biological factors to remedy health inequalities. Classifying the causes of health inequality will make us life easier when arguing whether all health inequalities are unfair or not. 5 6 Marmot M. 2004. The status syndrome: How social standing affects our health and longevity. London. Bloomsbury Publishing Plc. WHO. http://www.who.int/hia/evidence/doh/en/ 131 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Figure 4: Determinants of Health Source: Dahlgren and Whitehead, 1991 Characteristics of unfair health inequality Whitehead (1991) stated that “Health inequalities that are avoidable, unnecessary and unfair are unjust.” But is it true to say that all avoidable health inequalities arising from small differences in income or educational level are unjust? I believe it is not the case. Just imagine that there are two families, family X and Y, earning nearly the same income. Family X purchases a comprehensive health insurance plan to cover all his/her family’s health expenses and minimize the risk of financial bankruptcy. However, Y does not get that insurance and take the risk. Then what if one of the family members of Y develops catastrophic illness and the limited insurance does not cover his expenses. This is a kind of inequality in health and it can be avoidable. However, can we say that it is unjust since it is avoidable? No we cannot, since it is a kind of freedom of choice. It is that person’s preference whether to purchase the insurance. If that family had purchased the comprehensive health insurance plan, they would not have faced that problem. To further refute this argument, now imagine individual A who dies at age 50 due to lung cancer since A has smoked two packs of cigarettes for 30 years. On the other hand, his identical twin, B, who does not smoke anymore, lives to age 85. In this case, the unequal life spans of A and B (the unequal life expectancies of smoker and a non-smoker) 132 ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST? reflects a personal choice that would not necessarily evoke moral concern. Then lifestyle factors such as smoking, obesity, alcohol, sexual behaviors, skydiving, and health insurance depends on the choice of the people, and health inequalities arising from those factors are avoidable yet not unjust. Therefore, my view is that some health inequalities are voluntary and avoidable but not unjust. However, some theorists view the same choices as avoidable since they arise out of constrained and unfair circumstances such as low income, and less education level. My second argument is that some health inequalities are unavoidable. While there exists avoidable inequalities such as inequalities across countries, sexes or races as a result of social exclusion and other unjust practices aimed at vulnerable groups, namely social gradients; there are also unavoidable inequalities as well. For example, biologically, women in many countries exhibit an advantage in survival over men at every stage of life. This is an inequality between men and women. But can we avoid this inequality? Absolutely we cannot. This health inequality rests upon biological factors. In addition, some people such as coal miners, radiologists, truck drivers, policemen have more chance to come across with danger since the nature of their job requires more risk. Think about a military man. Since they are assigned to fight during the war, they are more probable to live less compared to other professions. Can we eliminate that health inequality? I propose we cannot. It is possible to mitigate some part of the risk by taking necessary measures. For example, military man can wear bullet proof vest during the war. This can reduce the risk of being killed, but it does not avoid the risk completely. Therefore, for some health inequalities, it may be impossible or ethically or ideologically unacceptable to alter the health determinants and so the health inequalities are unavoidable due to biological and natural factors. However, the uneven distribution may be unnecessary and avoidable as well as unjust and unfair, so that the resulting health inequalities also lead to inequality in health because all are the outside the control of the individual and they reflect an unfair distribution of the underlying social determinants of health such as access to educational opportunities, income, safe jobs, and healthcare (Daniels et al, 2000; Woodward and Kawachi, 2000). Policy recommendations and their goals When some health inequalities are voluntary and unavoidable, every government intervention to remedy the health inequalities can- 133 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği not end up with the desired outcome such as maintaining heath equality among groups. Therefore, policies must target the health inequalities originating from the social gradients. The ultimate goals of the government policy must be to preserve the basic personal liberties, promote the equality of opportunity and improve the health status of the worst off. My recommendations to tackle with the health inequalities is to guarantee universal coverage for all citizens, invest more on equal education, encourage people to start healthy diets, and assure safe and healthy working conditions through setting and enforcing standards. In order to reduce disparities among individuals, governments should do their best to improve the conditions in which people grow up, work, and grow old holds the greatest promise for longer, healthier lives. The social and economic disparities that breed ill health include low levels of income and education, discrimination and residential segregation, social exclusion, dangerous neighborhoods without places to exercise or buy healthy foods, substandard housing, and the chronic stress that insecurity breeds. Besides, in order to minimize the health risks that people face, especially to the “fatal four” of smoking, poor diet, physical inactivity, and excess drinking -the true leading cause of death in the U.S- governments should launch prevention programs and counter-advertising as well as by creating neighborhood, school, and work environments in which healthy choices are not just possible but probable offers great promise. Conclusion Health inequalities are pervasive throughout the world even though there have been substantial improvements in the health status of the people. We all encounter many disparities in health among countries, gender, race and etc. Lifestyle factors, biological factors, and social gradients lead to most health inequalities. Health inequalities are unjust and avoidable when they stem from the unfair distribution of the social gradients such as education, income, and social status. However, some are not unjust and hence acceptable if they are derived completely from free choices fully informed adults make such as smoking, alcohol, risky hobbies. Therefore, governments should provide equal opportunity for health and improve health status of the worst off, but we have to keep in mind that even with the best policies, unequal but just health outcomes may still persist as a residual. 134 ARE ALL HEALTH INEQUALITIES REALLY UNJUST? REFERENCES WHO. World Health Statistics 2011. Geneva, WHO, 2011. http://www.who.int/ whosis/whostat/2011/en/ Dahlgren G. and Whitehead M. 2007. Concepts and principles for tackling social inequities in health: Levelling up Part 1. Studies on social and economic determinants of population health, No. 2. WHO Kawachi I., Subramanian S., Almeida-Filho N. 2002. A glossory of health inequalities. Journal of Epidemiology and Community Health. 56:647-52 Dahlgren G. and Whitehead M. 1991. What can be done about inequalities in Health. The Lancet. Volume 338, Issue 8774: 1059 -63. Whitehead M.1991. The concept and principles of equity and health. Washington DC: Pan American Health Organization (CID/HSP/PAHO). Daniels N., Kennedy B., Kawachi I. 2000. Is inequality bad for our health? Boston: Beacon Press. Woodward A. and Kawachi I. 2000. Why reduce health inequalities? Journal of Epidemiology and Community Health. No 54:923–9 135 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 136 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF ATYPICAL EMPLOYMENT FORMS IN THE SCOPE SOCIAL SECURITY SYSTEM Hasan Basri ŞİMŞEK* Özet Özellikle 1970’li yıllarla birlikte yaşanan ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmeler tüm dünyada çalışma hayatı üzerinde etkisini göstermiş ve tipik istihdam biçimlerinin yerini giderek atipik/esnek istihdam biçimleri ve çalışma modelleri almıştır. Esneklik ile çalışma günleri ve saatlerinin piyasadaki talep farklılıklarına ve değişime göre ayarlanması, işletmelerin sürdürülebilirliği, verimliliğin ve istihdamın artması, çalışanların iş ve yaşam dengesinin kurulması amaçlanmaktadır. Fakat esneklikuygulamalarının zaman içinde yaygınlık kazanıp atipik/esnek çalışma biçimlerininyoğunlaşmasıyla birlikte, çalışanların çalışma koşullarına ilişkin kazanılmışhaklarında bir takım kayıplar yaşanmaya başlanmıştır. Bu noktada, esnek çalışmabiçimleriyle istihdam edilen işgücü için birtakım güvencelerin sağlanması gereğiortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın amacı; esnek çalışanların sosyal güvenlik karşısındaki durumlarının ve sosyal güvenlik haklarından yararlanma koşullarının irdelenmesidir. Çalışmanın uygulama bölümünde en yaygın ve bilinen esnek çalışma şekli olan kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar ile tam süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar hak kazanılan yaşlılık aylığı bakımından mukayese edilmiş ve kısmi süreli çalışanları devlete ödenen prim bakımından asgari normlara çekmenin maliyeti hesaplanmıştır. Anahtar Kelimeler: Atipik istihdam, kısmi süreli çalışma, esneklik, güvence Abstract Economic, social and technological development since the 1970s has influenced working life through out the world and typical forms of employment have been replaced with a typical/flexible work-models. Flexibility aims to adjust working days and hours to conform with demand, to increase firms’ sustainability, to increase efficiency of employment, and to establish a better work-life balancefor employees. However, while the application of flexibility has extended and the application of a typical works chedules have increased over time, these changes have also had a negative effect on worker’s employment rights. Because of this, the need to provide better security for flexibly employed workers has arisen.The aim of this study is to analyse the conditions faced by flexible workers with in the * Sosyal Güvenlik Uzmanı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Strateji Geliştirme Başkanlığı, hsimsek5@ sgk.gov.tr, 0312 207 8482 137 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği scope of social security and related rights. In the ‘Application’ section of the study, part time employees (who make up the majority of the flexible work force) and full time employees are compared in terms of the monthly pensions for which they qualify, and the cost of upgrading part time employees to basic legal levels of premiums paid to the state is calculated. Key Words: Atypical employment, part-time working, flexibility, security 1. Giriş Küreselleşme, artan rekabet ve hızlı teknolojik değişim, dünya ekonomisindegeniş kapsamlı bir yeniden yapılanmayla birlikte köklü değişiklilere yol açmaktadır. Bu değişim; emek süreci, çalışma ilişkileri ve emekpiyasalarını da derinden etkilemekte ve dönüştürmektedir.Çeşitli malların küçük ölçekli üretildiği, talebin üretimi yönlendirdiği, işletme ve fabrika ölçeğinin küçüldüğü, istihdamın daha esnek ve güvencesiz hale geldiği, çalışma ilişkilerinin çeşitlendiği, yerel ya da bireysel ücret pazarlığının ağırlık kazandığı, farklı işler yapan vasıflı ve heterojen işgücünün bulunduğu post-fordist üretim tarzı günümüzde ağırlığını artırmaktadır.Bu kapsamda, küresel rekabetin artması, bilgi teknolojilerinin değişimi gibi her geçen gün değişen ekonomik şartlara ve çalışma koşullarına uyum sağlama amacının yanı sıra, işletmelerin iç ve dış rekabet gücünü artırmak ve kronik hale gelmeye başlayan işsizlik sorunlarını çözmek amacıyla dünyanın birçok ülkesinde işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi öncelikli politika haline gelmiştir. Dünya Ekonomik Forumunun Küresel Rekabet Endeksi 2006-7 verilerine göre Türkiye, dünyada işgücü piyasası esnekliği açısından 92 ncisırada yer almaktadır. OECD tarafından üye devletler arasında yapılan analizlere göre de, iş mevzuatının katılığı açısından Türkiye, Portekiz ile birlikte ilk iki sırayı paylaşmaktadır. Kayıt dışı istihdamın fazla olması ve uygulamada yaygın olarak yasal sürenin üzerinde fazla çalışma yapılması, sosyal güvenlik mevzuatının esnek çalışanlara yönelik yeterli düzenlemelere sahip olmaması, bazı esnek çalışma biçimlerinin mevzuatta yer almaması, mevzuatta yer alanların ise uygulamasının önünde kısıtlayıcı bazı engellerin bulunması ve esnek çalışma uygulamalarına ilişkin olarak yeterli veriye sahip olunmamasını ülkemizde esnek çalışmanın yaygınlaşmasının önündeki başlıca engeller olarak sıralamak mümkündür. İşgücü piyasalarının esnekleştirilmesinin istihdam koşullarını değiştirerek çalışanlar açısından güvencesizlik sorununu beraberinde getirmesi, AB ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülkede “güvenceli esneklik” yaklaşımının benimsenmesine yol açmıştır. Güvenceli esneklik yaklaşımı, işgücü piyasasında esneklik ve güvencenin bir arada sağlanabile- 138 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ ceğini öngörmektedir. Bir yandan, işgücü piyasasının esnekleştirilmesi ile işletmelerin rekabet ortamına ve değişen koşullara uyum gücünün artırılması hedeflenirken, diğer yandan işgücü piyasasında yer alanların istihdam ve gelir güvencesinin sağlanması hedeflenmektedir. İşin korunmasını ve aynı işte kalabilme güvencesini ifade eden “iş güvencesi” yerine, istihdamın korunması ve tek bir işverene bağlı olmadan çalışmanın sürdürülebilmesi güvencesini ifade eden “istihdam güvencesi” önem kazanmaya başlamıştır. İstihdam güvencesinin sağlanmasında aktif işgücü piyasası programları ile iş arayanların ve hatta çalışanların istihdam edilebilirliğinin artırılması önem arz etmektedir. Gelir güvencesi ise, sosyal sigorta ve sosyal yardımlar yoluyla işsiz kalan kişilerin gelir düzeyinin korunmasını amaçlamaktadır. Ülkemizde esnek çalışma biçimleri yasal dayanağına 4857 sayılı İş Kanunu ile kavuşmuştur. Buna paralel olarak 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda da esnek çalışanların sosyal güvenliğini sağlamaya yönelik birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Bununla birlikte, esnek çalışanların sosyal güvenlik kapsamına girme oranlarının standart çalışanlara oranla düşük olduğu görülmektedir. Mevcut durumda esnek çalışanlar sistemin sunduğu olanaklara, gelir, ödenek ve aylıklara hak kazanabilmek için gerekli olan koşulları yerine getiremeyeceklerini öngörerek kayıt dışılığı tercih edebilmektedir. Bu çalışmanın amacı; esnek çalışanların sosyal güvenlik karşısındaki durumlarının ve sosyal güvenlik haklarından yararlanma koşullarının irdelenmesidir. 2. Esneklik Kavramı Oldukça geniş bir anlama sahip olan esneklik kavramını tek bir tanımla açıklayabilmek mümkün değildir. İktisat, fizik, ekonometri, tıp gibi birçok alanda değişik biçimlerde tanımlanmış olmasına rağmen, esneklik en genel anlamıyla değişebilir ve uyarlanabilir anlamına gelmektedir. Çalışmamızda esnekliğin çalışma hayatı ile ilgili olan kısmı ele alınacaktır. Çalışma hayatında esneklikten bahsedildiğinde ilk anlaşılması gereken şey, değişikliklere cevap verebilme ve uyum sağlayabilme yeteneğidir.1 İşgücü açısından Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yaptığı tanıma göre ise esneklik; belirli bir işgücü piyasasının ekonomik, sosyal ve teknolojik koşullara adapte olma kapasitesinin ne kadar katı veya ne kadar esnek olduğunu gösterir. 2 1 2 RODGERS, Gerry, “Labour Market Flexibility and Decent Work”, United Nations Department of SocialAffairs (DESA) WorkingPaper No: 47, Temmuz, 2007, s.3 ANDRÉS E. Marinakis; Wage Policy in High Inflation Countries the Role of Indexation in Latin America Duringthe 1980s, Journal of EconomicStudies, 1997, s.357 139 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği İşgücü piyasasında hem işverenler, hem de işçiler için önem arz eden esneklik kavramı, işverenler açısından, hızla değişen ekonomik, sosyal ve teknolojik şartların oluşturduğu piyasa koşullarına göre çalışma şekillerini, koşullarını ve sürelerini istedikleri gibi belirleyebilme serbestisini, işçiler açısından ise, çalışma koşullarını ve türlerini kendi ihtiyaçları doğrultusunda belirleyebilme serbestisini ifade etmektedir. 3. Güvenceli Esneklik Esneklik (flexibility) ve güvence (security) kavramlarının bir araya getirilmesiyle oluşturulan güvenceli esneklik kavramı (flexicurity), küreselleşme sonucu ortaya çıkan işgücü piyasasının esnekleştirilmesinin, sosyal güvence kavramına dayandırılmasını hedefleyen bir kavramdır. Bu yönüyle, güvenceli esneklik kavramının, esneklik kavramından türetildiğini söylemek mümkündür. Güvenceli esneklik kavramı ilk kez, 1999 yılında Hollanda’da kabul edilen “Flexicurity and Security Act’te kullanılmış ve daha sonra diğer ülkeler tarafından da benimsenmiş ve güncel istihdam stratejisinin temel kavramlarından birisi olarak İskandinav ülkelerinde geliştirilmiştir.3 Avrupa Komisyonu’nun, güvenceli esneklik stratejisine ilişkin olarak, “Ortak Güvenceli Esneklik İlkelerine Doğru: Esneklik ve Güvence Yoluyla Daha Çok ve Daha İyi İstihdam” başlığıyla Haziran 2007’de yayınladığı bildiriye göre, güvenceli esnekliğin uygulanabilmesi için dört temel koşul bulunmaktadır.4 Bunlardan ilki, çalışanlar ile işveren kesimi arasında, her iki kesimin ihtiyaçları ve öncelikleri doğrultusunda ilişkilerini şekillendirebilmelerine imkân sağlayacak ölçüde esneklik içeren iş sözleşmelerini yapabilecekleri bir yasal ortamdır. İkinci koşul, işsizliği önlemeye yönelik tedbirleri içeren ve işgücü hareketliliğini arttıracak olan aktif istihdam politikalarıdır. Bir diğer koşul ise, çalışanların meslek hayatları boyunca, işsiz kaldıkları dönemlerde veya iş değiştirme süreçlerinde niteliksel beklentilere dair yaşanan hızlı değişime adapte olabilmelerini ve istihdam edilebilir düzeyde kalabilmelerini sağlayacak yaşam boyu eğitim sistemidir. Güvenceli esnekliğin uygulanabilmesi için gerekli olan son koşul ise, işgücü piyasası dışında kalınan dönemlerde, işgücü piyasasında hareketliliğin ve değişim ihtiyacının karşılanabilmesi adına kişilere yeterli düzeyde gelir desteği sağlayan modern bir sosyal güvenlik sisteminin varlığıdır.5 3 4 5 KUZGUN, İnci Kayhan; “Güvenceli Esneklik Kavramı ve Türkiye’de Güvenceli Esnekliğin Belirleyici Değişkenleri”, Sosyal Güvenlik Dergisi, C:2, S:2, s.35-48, 2012, s.36 VIEBROCK, Elke; CLASEN, Jochen; “Flexicurity and welfare reform: a review”, Socio- Economic Review, No: 7, s.305–331, s.308 ÇAKIR, Özlem; “Avrupa Birliği’nde Güvenceli Esneklik ve Eğilimler”, Sosyoekonomi Dergisi, C:2, S:10, s. 77-94, 2009, s.84 140 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ 4. Kısmi Süreli (Part-Time) Çalışma Kısmi süreli çalışma kavramı konusunda ülkeler arasında farklılıklar bulunmakla ve birçok ülkede kısmi süreli çalışmanın yasal ve net bir tanımı yapılmamış olmakla birlikte, ILO’nun 1998 tarihli ve 175 sayılı Kısmi Süreli Çalışma Sözleşmesi’ne göre kısmi süreli çalışan işçi, “normal çalışma saatleri, karşılaştırılabilir nitelikte olan tam gün işçiye oranla daha az olan işçi” demektir.6 4857 sayılı İş Kanununun7 13 üncü maddesinde kısmi süreli çalışma, “İşçinin normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye8 göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumunda sözleşme kısmi süreli iş sözleşmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliğinde9 ise, oran tespiti yoluyla “önemli ölçüde daha az” kriterine açıklık getirilmiştir. Söz konusu Yönetmeliğin 6 ncı maddesi şu şekildedir: “İşyerinde tam süreli iş sözleşmesi ile yapılan emsal çalışmanın üçte ikisi oranına kadar yapılan çalışma kısmi süreli çalışmadır”. Dolayısıyla kanuni süreyle, yani haftada 45 saat çalışılan bir işyerinde 30 saat ve altında olan çalışmalar kısmi süreli çalışma kabul edilecektir. Günümüzde en yaygın esnek çalışma modeli olan kısmi süreli çalışmanın işveren kesimi bakımından tercih edilmesinin başlıca gerekçesi, özellikle hizmet sektörü ağırlıklı ekonomilerin gelişmesi ve depolanmaları mümkün olmayan bu hizmetlerin tüketime bağlı olarak üretilmeleri gereğidir. Çalışanlar bakımından ise, bu çalışma modelinin başta kadınlar olmak üzere iş ve aile yaşamını bağdaştıracak bir düzen oluşturulmasına imkan tanımasıdır. Ülkemizde genellikle ev hanımları, öğrenciler ve emekliler tarafından tam süreli iş bulamama gerekçesiyle tercih edilen kısmi süreli çalışma, batı ülkelerinde ise daha çok boş zaman talebiyle tercih edilmektedir.10 5. Türkiye’de Esnek Çalışanların Sosyal Güvenliği 5.1. Genel Olarak Esnek Çalışanların Sosyal Güvenliği Ülkemizde sigortalı olmak kişi açısından yalnızca bir hak değil, aynı zamanda bir yükümlülüktür. Sosyal Sigortaların kamu hukuku özelliğinin bir sonucu olarak sigorta ilişkisi, yasaca kendiliğinden TOKOL, Aysen; Endüstri İlişkileri ve Yeni Gelişmeler, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı, Yayın No: 173, Bursa, 2001, s.154 7 10/06/2003 tarih ve 25134 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır 8 İşyerinde aynı veya benzeri işte belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştırılan işçidir/ İK. Md.12 9 06/04/2004 tarih ve 25425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır 10 KOÇ, Muzaffer; GÖRÜCÜ, İbrahim; “4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre Kısmi Çalışma Uygulaması ve Sonuçları”, Çalışma ve Toplum Dergisi, C:1, S:28, s.149-178, 2011, s.150 6 141 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği kurulmaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun11 (SSGSS) 92 nci maddesi uyarınca, kısa ve uzun vadeli sigorta kapsamındaki kişilerin sigortalı ve genel sağlık sigortalısı olması, genel sağlık sigortası kapsamındaki kişilerin ise genel sağlık sigortalısı olması zorunludur ve bu sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir. Kamu düzenine ilişkin olan bu hüküm gereğince, sigortalının sosyal sigortalar mevzuatı çerçevesinde işverenden herhangi bir hak talep etmeyeceğine ve işvereni ibra ettiğine dair feragatname düzenlemesinin bir geçerliliği yoktur.12 5510 sayılı Kanunun tanımları içerisinde atipik çalışanlara dair bir ifade yer almamaktadır ve atipik çalışma biçimlerinin tümü kapsama da alınmamıştır. 5510 sayılı Kanunda, yalnızca kısmi süreli çalışanlara, çağrı üzerine çalışanlara ve ev işlerinde 30 günden az süreyle çalışılanlara ilişkin birtakım düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, 4857 sayılı İş Kanunu ile getirilen atipik çalışma biçimlerinin 5510 sayılı SSGSS Kanununda yeterli ölçüde düzenlendiği söylenemez. Bununla birlikte, sosyal güvenlik haklarından yararlanma bakımından Kanunda tam süreli çalışanlar ile atipik çalışanlar arasında bir ayrım da söz konusu değildir.13 5.2. Prim Ödeme Gün Sayıları Yukarıda da belirtildiği üzere, sigortalılık statüsü bakımından tam süreli çalışanlar ile esnek çalışanlar arasında ayrım söz konusu değildir. Buna karşılık, kısmi süreli çalışanlar ile tam süreli çalışanlar ay içerisinde eşit sürede çalışmadıkları için ay içindeki prim ödeme gün sayıları da doğal olarak eşit olmayacaktır. 4857 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, “kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalıştırılan işçi, ayırımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin kısmî süreli olmasından dolayı tam süreli emsal işçiye göre farklı işleme tâbi tutulamaz”. Bununla birlikte, ayrımı haklı kılan nedenlerin bulunması halinde, tam süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar ile kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar arasında farklılıkların olması normal karşılanmalıdır. 5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesine göre, işveren ve sigortalı arasında kısmi süreli hizmet akdinin yazılı olarak yapılmış olması kaydıyla, ay içerisinde günün bazı saatlerinde çalışan ve çalıştığı saat 11 16/06/2006 tarih ve 26200 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 12 TUNCAY, Can; EKMEKÇİ, Ömer; Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Beta Yayınları, İstanbul, 2012, s.130-131. 13 KÖLEOĞLU, Duygu; “Sosyal Güvenlik Sistemi Açısından Güvenceli Esneklik”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:14, S:1, s.73-110, 2012, s.93. 142 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ karşılığında ücret alan sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısı, ay içindeki toplam çalışma saati süresinin 4857 sayılı İş Kanununa göre belirlenen haftalık çalışma süresine göre hesaplanan günlük çalışma saatine bölünmesi suretiyle bulunur. Bu şekildeki hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edilir. Örneğin; günde 3 saatten ayda 30 gün çalışan bir işçinin ay içerisindeki toplam çalışma süresi 90 saat olacağından, işçinin prim ödeme gün sayısı (3x30=90/7,5=12) 12 gün olacaktır. Ancak bu noktada iki koşulun varlığı gerekmektedir. Birincisi, kısmi süreli hizmet akdinin yazılı olarak yapılmış olması, ikincisi ise iş sözleşmesinin saat ücreti karşılığı yapılması gerekliliğidir. 5.3. Sigorta Kollarından Yararlanma Şartları 5.3.1. Kısa Vadeli Sigorta Kolları Bakımından Kısa vadeli sigorta kollarından yararlanma koşulları bakımından esnek çalışanlar ile tam zamanlı çalışanlar arasında bir farklılık bulunmamaktadır. Bununla birlikte, belirtilen prim ödeme gün sayılarına ulaşmak tam süreli çalışanlar bakımından bir sorun teşkil etmezken, kısmi süreli çalışanların ise bu süreleri tamamlayamama riski söz konusudur. Hastalık sigortasından yararlanma açısından bir kıyaslama yapılacak olursa; günde 3, haftada 15 ve ayda 60 saat çalışan işçinin prim ödeme gün sayısı, 60/7,5=8 gün olacaktır. Bu işçinin, hastalık sigortasından yararlanabilmek adına 90 günlük prim ödeme gün sayısına ulaşabilmesi için, 90/8=11,25 ay çalışması gerekecektir. Aynı örnek üzerinden devam edecek olursak, kısmi süreli çalışan işçi, günde 3, haftada 12 ve ayda 48 saat çalışırsa, prim ödeme gün sayısı, 48/7,5=6,4 (7) gün olacaktır. Bu durumda işçinin, hastalık sigortasından yararlanabilmek adına 90 günlük prim ödeme gün sayısına ulaşabilmesi için, 90/7=12,86 ay çalışması gerekecektir. Dolayısıyla, haftada 12 saat çalışan kısmi süreli işçi, Kanunda yer alan “iş göremezliğin başladığı tarihten önceki bir yıl içinde en az 90 gün kısa vadeli sigorta primi bildirilmiş olma” koşulunu yerine getiremeyeceği için, hastalık sigortasından yararlanamayacaktır. 5.3.2. Uzun Vadeli Sigorta Kolları Bakımından 5.3.2.1. Malullük Sigortası 5510 sayılı Kanunun 26 ncı maddesine göre bu sigorta kolundan yararlanma şartları; 25 inci maddeye göre malul sayılmak ve en az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka bi- 143 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği rinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olmasıdır. Malullük aylığının hesaplanmasını düzenleyen 27 nci maddeye göre malullük aylığı; prim gün sayısı 9000 günden az olan sigortalılar için 9000 gün üzerinden, 9000 gün ve daha fazla olanlar için ise toplam prim ödeme gün sayısı üzerinden hesaplanır. Fakat 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için 9000 prim gün sayısı 7200 gün olarak uygulanır. Genel olarak prim ödeme gün sayısını tamamlama konusunda dezavantajlı durumda olan esnek çalışanlar için malullük aylığında lehlerine bir durum ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki; malullük aylığı, prim gün sayısı 9000 günden az olan sigortalılar için 9000 gün üzerinden bağlandığı için, prim gün sayısı bakımından 1800 günü tamamlamış olan esnek çalışanlar, malullük aylıklarını 9000 gün üzerinden almaktadırlar. Ancak yine de, 1800 olan prim gün sayısını tamamlamak bakımından esnek çalışanların tam süreli çalışanlara göre çok daha fazla çalışmak zorunda olduklarını hatırlatmakta fayda vardır. Tam süreli çalışan bir işçinin 1800 günü tamamlaması için 60 ay çalışması yeterli iken, örneğin kısmi süreli iş sözleşmesi ile haftada 20 saat çalışan bir işçinin aynı prim ödeme gün sayısını tamamlaması için gerekli olan süre 163 aydan daha fazladır. (20x4=80 aylık çalışma, 80/7,5=10,66 (11), 1800/11=163,64) 5.3.2.2. Yaşlılık Sigortası 5510 sayılı Kanunun 28 inci maddesine göre yaşlılık sigortasından sağlanan haklar; yaşlılık aylığı bağlanması ve toptan ödeme yapılmasıdır. Yine aynı madde uyarınca yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için ilk defa bu Kanuna göre sigortalı sayılanlardan, kadın sigortalının 58, erkek sigortalının ise 60 yaşını doldurmuş olmaları ve en az 9000 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması gerekmektedir. Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için prim gün sayısı şartı malullük sigortasında olduğu gibi burada da 7200 gün olarak uygulanır. Bu sigorta kolunda da belirtilen prim ödeme gün sayılarını tamamlamak bakımından 5510 sayılı Kanun kapsamında 4/a’lı olarak çalışan kısmi süreli sigortalılar, tam süreli çalışanlara göre dezavantajlı durumdadırlar. Yukarıda malullük sigortası kısmında verilen örnek üzerinden gidilecek olursa; haftada 20 saatlik çalışması karşılığında aylık 11 gün prim ödeme gün sayısı bildirilen bir kısmi süreli çalışanın, yaşlılık aylığına hak kazanmak için gerekli olan 7200 güne ulaşması için 654 aydan fazla çalışması gerekmektedir. (7200/11= 654,5) 144 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ 5.3.2.3. Ölüm Sigortası 5510 sayılı Kanunun 32 nci maddesinde; ölüm aylığı bağlanması, ölüm toptan ödemesi yapılması, aylık almakta olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi ve cenaze ödeneği verilmesi, ölüm sigortasından sağlanan haklar olarak belirtilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ölüm aylığı; en az 1800 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş veya 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için, her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olanlar ile 47 nci maddede yazılı sebeplerle kazaya uğramış, malullük, vazife malullüğü veya yaşlılık aylığı almakta iken veya malullük, vazife malullüğü veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olup henüz işlemi tamamlanmamış olanlarla, bu aylıkları alırken tekrar sigortalı olarak çalışmaya başlamaları sebebiyle aylığı kesilmiş durumda iken ölen sigortalının hak sahiplerine, yazılı istekte bulunmaları halinde bağlanmaktadır. Bu noktada; malullük, vazife malullüğü veya yaşlılık aylığına hak kazanmış olup da ölen sigortalılar için ayrıca belirli bir prim ödeme gün sayısı ile sigortalılık süresi aranmaması önem arz etmektedir.14 Görüldüğü üzere, prim ödeme gün sayısına bağlanan sigorta kollarından yararlanma yönünden esnek çalışanlar, tam süreli çalışanlara oranla dezavantajlı durumdadırlar. Özellikle de en yaygın esnek çalışma şekli olan kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanların, 5510 sayılı Kanunda belirlenen prim ödeme gün sayılarına ulaşması, tam süreli çalışanlara göre çok daha güç olmaktadır. Kısmi süreli çalışanların bu dezavantajlı durumlarını hafifletmek ve onların bu sigorta kollarından sağlanan imkânlara erişimini kolaylaştırmak adına bir takım düzenlemeler yapılmıştır. 5510 sayılı Kanunun 51 inci maddesine 5754 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun15 31 inci maddesi ile eklenen fıkra gereği, kısmi süreli çalışan ve ayda 30 günden az olarak SGK’ya bildirilen işçiler, 30 günden az olan çalışma günlerinin emeklilik primlerini isteğe bağlı olarak ödeyebileceklerdir. İsteğe bağlı sigorta primi, prime esas kazancın alt sınırı (brüt asgari ücret) ile üst sınırı (brüt asgari ücretin 6,5 katı) arasında, sigortalı tarafından beyan edilecek prime esas aylık kazancın yüzde 32’si olduğu için, (bunun % 20’si malul14 TUNCAY; EKMEKÇİ; 2012, s.424. 15 08/05/2008 tarih ve 26870 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 145 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği lük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi, % 12’si ise genel sağlık sigortası primidir) örneğin alt sınırdan beyanda bulunulursa 2013 yılı ilk altı aylık dönem için ayda 978,60 x %32 = 313,15 TL ödenmesi gerekecektir. Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanların isteğe bağlı sigorta prim gün sayılarının hesaplanmasında; “30-zorunlu sigortalılık gün sayısı=isteğe bağlı sigorta gün sayısı” formülü kullanılmaktadır. Örneğin; kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışan sigortalının ay içindeki toplam çalışma saatinin 7,5’e bölünmesi sonucu ay içinde 12 gün 4/a kapsamında çalışmış olduğunun tespit edildiğini varsayalım. Bu durumda sigortalı eksik kalan günlerini isteğe bağlı olarak ödemek istediğinden, isteğe bağlı sigorta prim gün sayısı 30-12=18 gün olacak ve dolayısıyla ödeyeceği prim tutarı da 30 gün üzerinden ödeyene göre daha düşük hesaplanacaktır. Bu durumda kişi, sınırdan beyanda bulunulursa 313,15/30x18= 187,89 TL ödeyerek ayda 30 gün prim süresini tamamlayabilecektir. Ayrıca, böylelikle genel sağlık sigortasından da (GSS) yararlanma hakkını elde edecektir. Yapılan bu düzenleme ile önceki uygulamadaki “önce başlayan üstündür” anlayışı terk edilerek 4/a sigortalılık statüsünün 4/b sigortalılık statüsüne üstünlüğü sağlanmıştır.16 Şüphesiz ki, bu önemli bir değişikliktir. Değişiklik ile kısmi süreli çalışanlar, isteğe bağlı sigortalı oldukları dönemde yarı 4/a’lı, yarı 4/b’li, yani, yarı işçi, yarı işveren olmak gibi bir çarpıklıktan kurtulmuşlardır.17 Ayrıca bu düzenleme, emekliliğe hak kazanabilmek bakımından gereken prim ödeme gün sayısına ulaşabilmek açısından da kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanların lehine olmuştur. Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlara, ay içinde eksik kalan süreleri 30 güne tamamlamak üzere sunulan diğer bir seçenek ise hizmet borçlanmasıdır. 6111 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 41 inci maddesine eklenen (i) bendi gereğince eksik kalan günler hizmet borçlanması yapılarak tamamlanabilecektir. Söz konusu bentte; “Bu bendin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki sürelere ilişkin olmak üzere, 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan sigortalıların, kısmi süreli aylara ait eksik süreleri, kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32’si üzerinden hesaplanacak primlerini, borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay 16 KELEŞ, Mehmet; “6111 Sayılı Yasa İle Hizmet Çakışmalarında Geçerli Olan Sigortalılık Statüsü Sigortalılar Lehine Düzenlendi”, Mali Çözüm Dergisi, S:105, s.361-365, 2011, s.363. 17 YILDIZ, Ramazan; “Kısmi Süreli İş Sözleşmesi İle Çalışan İşçilere Torba Kanunda Getirilen İmkanlar”, Yaklaşım Dergisi, S:221, s.171-173, 2011, s.173. 146 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ içinde ödeme şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır. (i) bendi kapsamında borçlanılacak sürelere ilişkin genel sağlık sigortası primlerinin ödenmiş olması halinde, genel sağlık sigortası primi ödenmiş bu sürelere ilişkin borçlanma tutarı % 20 oranı üzerinden hesaplanır” ifadeleri yer almaktadır. Buna göre, borçlanılan süreler için genel sağlık sigortası primleri ödenmiş olması durumunda, bu sürelere ilişkin borçlanma tutarı, prime esas kazancın % 32’si üzerinden değil, % 20’si üzerinden hesaplanacaktır. Zira % 12’lik GSS primi daha önce ödendiğinden yapılacak hesapta dikkate alınacak ve kalan % 20’lik oran üzerinden prim ödettirilecektir. Hizmet borçlanması yapmak suretiyle kazanılan bu süreler, 4/a sigortalılığı kapsamında değerlendirilecektir. Ancak, borçlanma hakkını tanıyan 6111 sayılı Kanunun yürürlük tarihi 01/03/2011 olduğu için bu tür borçlanma hakkı 01/03/2011 tarihinden sonrası için geçerli olacak, bu tarihten önceki süreler için hizmet borçlanması yapmak söz konusu olamayacaktır. 5.3.3. Genel Sağlık Sigortası Bakımından 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinde genel sağlık sigortalıları sayılmış, 67/a maddesinde ise, primi Devlet tarafından karşılananlar ve SGK tarafından kendilerine gelir ve aylık bağlanmış olanlar dışındaki tüm sigortalıların, genel sağlık sigortasından yararlanabilmeleri için sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası pirimi ödemesi koşulu getirilmiştir. Son bir yıl içerisinde 30 gün prim ödeme şartının makul olduğu ve esnek çalışanları çok fazla zorlamayacağı söylenebilir. Ancak, GSS kapsamında finansmanı sağlanan hizmetlerden birisi olan yardımcı üreme yöntemleri ile çocuk sahibi olabilme hakkından yararlanmak için belirlenen şartlardan en az beş yıldır genel sağlık sigortalısı veya bakmakla yükümlü olunan kişi olup, 900 gün GSS prim gün sayısının olması şartı (SSGSS Kanunu Md. 63/e), özelikle de GSS primini kendisi tamamlayan esnek çalışanları zorlayabilecek bir koşul olarak görülmektedir. Ayrıca, Kanunun 51/3 maddesine göre de; ay içerisinde 30 günden az çalışan veya 80 inci madde uyarınca prim ödeme gün sayısı, ay içindeki toplam çalışma saatinin 4857 sayılı Kanuna göre belirlenen günlük normal çalışma saatine (7,5 saat) bölünmesi suretiyle hesaplanan sigortalıların aynı ay içerisinde isteğe bağlı sigortaya prim ödemeleri halinde, primi ödenen süreler zorunlu sigortalılığa ilişkin prim ödeme gün sayısına otuz günü geçmemek üzere eklenir ve eklenen bu süreler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalılık süresi olarak kabul edilir. Bu şekilde eksik günlerini isteğe bağlı sigorta 147 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği kapsamında prim ödeyerek 30 güne tamamlayan 4/a kapsamındaki kısmi süreli çalışanlar, eksik günlerinin GSS primlerini her ay için ödeyerek 30 güne tamamlama zorunluluğundan muaf olacaklardır. Kısmi süreli çalışan sigortalıların, 30 günden az olan prim ödeme günlerini 30 güne tamamlayarak GSS sisteminden faydalanma imkânı bulunsa da, bunların genelde düşük gelirle çalışan kimseler olduğu göz önüne alınırsa bu durumun ekstra bir külfet yaratacağı açıktır. 5.3.4. İşsizlik Sigortası Bakımından 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun18 yürürlüğe girinceye dek 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda19 atipik çalışanlar için herhangi bir düzenleme bulunmamaktaydı. Söz konusu Kanunun 68 inci maddesi ile 4447 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklik ile 4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve işsizlik sigortası primi ödeyen sigortalılar da işsizlik sigortasının kapsamına dâhil edilmişlerdir. 4447 sayılı Kanunun 46 ncı maddesi kapsamına giren tüm sigortalılar, işverenler ile Devlet, işsizlik sigortası primi öder. İşsizlik sigortası primi, sigortalının 5510 sayılı Kanunun 80 ve 82 nci maddelerinde belirtilen prime esas aylık brüt kazançlarından % 1 sigortalı, % 2 işveren ve % 1 Devlet payı olarak alınır. İsteğe bağlı sigortalılardan işsizlik sigortası primini ödeyenlerden ise % 1 sigortalı ve % 2 işveren payı alınır. İşsizlik sigortasından yapılan en önemli yardım olan işsizlik ödeneğinden yararlanabilmek için, 4447 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen şartları taşıyanlardan ayrıca belirli bir süre prim ödeme koşulunu yerine getirmeleri beklenmektedir. Kanunun 50 nci maddesi uyarınca, hizmet akdinin sona ermesinden önceki son 120 gün prim ödeyerek sürekli çalışmış olanlardan, son üç yıl içinde; a) 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 180 gün, b) 900 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 240 gün, c) 1080 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 300 gün, 18 25/02/2011 tarih ve 27857 sayılı (1. Mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 19 08/09/1999 tarih ve 23810 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 148 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ süre ile işsizlik ödeneği verilir. Görüldüğü üzere, işsiz kalan sigortalıların işsizlik ödeneğinden yararlanmak için son üç yıl içinde en az 600 gün prim ödemesi ve bu primlerin son 120 gününün de kesintisiz olması gerekmektedir. Tam süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar için bile oldukça ağır olan bu koşulun kısmi süreli çalışan sigortalılar tarafından yerine getirilmesi önceki uygulamada mümkün değildi. Dolayısıyla, kısmi süreli çalışanlardan adeta yararlanamayacakları bir hak için prim alınmaktaydı. Bu durumun ise, sosyal sigorta hukukunun temel ilkelerinden biri olan nimet-külfet dengesine aykırı olduğu ortadadır. 6111 sayılı Kanunla kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar açısından yapılan düzenleme ile onların çok ağır olan bu koşulu yerine getirebilmeleri amacıyla, bu konuda isteğe bağlı olarak işsizlik sigortası primi ödeyerek söz konusu yardımlardan yararlanabilmelerine imkân sağlanmıştır.20 Getirilen bu düzenleme şüphesiz ki önemli ve isabetlidir. Ancak yukarıda belirtildiği üzere, kısmi süreli çalışan sigortalılar, hem sigortalı, hem de işveren prim payını kendileri ödemek zorundadırlar. Bu noktada, işveren prim payının işveren tarafından, sigortalı prim payının ise kısmi süreli çalışan tarafından karşılanması daha makul ve adil bir yol olarak görünmektedir. 6. Uygulama 6.1. 5510 Sayılı Kanun Kapsamında 4/a Statüsünde Tam ve Kısmi Süreli Çalışan Sigortalılara İlişkin Yapılan Yaşlılık Aylığı Hesabı Çalışmamızın bu bölümünde elde edilen veriler ve birtakım varsayımlar altında, 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre ve alt sınır aylığı, prim gün sayısı tamamlama koşulları ile yine adı geçen Kanunda belirtilen kademeli emeklilik geçiş koşulları dikkate alınmaksızın hak kazanılabilecek yaşlılık aylığına ilişkin hesap, 4/a kapsamındaki erkek ve kadın sigortalıların tam ve kısmi süreli çalışma koşullarına göre kıyaslanabilmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışmada tam süreli çalışan sigortalılara ilişkin SGK 2011 İstatistik Yıllığında yer alan “5510 Sayılı Kanunun 4-1/a Maddesi Kapsamındaki Aktif Sigortalıların 2011 Yılı Aralık Ayı İtibariyle Yaş, Cinsiyet, Birikimli Gün Ödeme Sayısı ve Sigortalılık Süresine Göre Dağılımı” başlıklı 1.1.19 no.lu tabloda yer alan veriler, kısmi süreli çalışanlara ilişkin olarak ise, SGK Hizmet Sunumu Genel Müdürlüğü (HSGM) Elektronik Yayın ve Bilgi Dağıtım Daire Başkanlığı’ndan (EYBDDB) 23/01/2013 tarih ve 252841 sayılı yazımıza karşılık 20/02/2013 tarih ve 641954 sayılı yazı ile alınan veriler kullanılmıştır. 20 CANİKLİOĞLU, Nurşen; “6111 Sayılı Kanunla İşsizlik Sigortası Kanununda Yapılan Değişiklikler”, Toprak İşveren Dergisi, S:89, 2011, s.3-4. 149 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği Her iki tür çalışma şekline göre yapılan hesapta da, kişilerin sosyal güvenlik sistemine 2012 yılı Ocak ayı başında ve 18 yaşında dâhil oldukları ve erkeklerin 60 yaşında, kadınların ise 58 yaşında emekli oldukları varsayılmaktadır. Uygulamada makroekonomik değişkenlere ilişkin kullanılan diğer varsayımlar ise şunlardır: 21 • Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) ve gelişme hızı belirlenirken 20132015 yılları için Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanıp 09/10/2012 tarihli ve 28436 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanan Orta Vadeli Program’da belirtilen oranlar baz alınmıştır. Buna göre; TÜFE, 2013-2015 yılları arasında sırasıyla % 5,30, % 5 ve % 5 olarak; gelişme hızı ise, 2013-2015 yılları arasında sırasıyla % 4, % 5 ve % 5 olarak kabul edilmiştir. • 2015 yılı sonrası TÜFE tahmini için Avro Bölgesi’nde 2008 Ekonomik Krizi öncesi istikrarlı dönemi ifade eden 2003-2008 yılları arasında gerçekleşen enflasyon oranlarının ortalaması dikkate alınmıştır. Buna göre, Türkiye’de TÜFE’nin 2040 yılında % 2,30 oranına ulaşacağı ve bu yıldan sonrasında ise bu oranda sabit kalacağı öngörülmüştür. • 2015 yılı sonrası dönemin gelişme hızı tahmini için OECD’nin “Economic Outlook Mayıs 2012” çalışmasından yararlanılmıştır. Buna göre gelişme hızının, 2016 ve 2017 yılları için % 5,20, 2018-2030 yılları için % 4,10, daha sonrasında ise % 2,30 olacağı öngörülmüştür. • İskonto faiz oranı, enflasyon varsayımları ile aynı kabul edilmiştir. • 2002-2012 yılları arasında ortalama ücretlerde reel bir artış yaşanmamış olmasına rağmen, yaptığımız yaşlılık aylığı hesaplamasında aynı dönem için asgari ücretlerde ortaya çıkmış olan % 1,606’lık reel ücret artışı kullanılmıştır. Bu oranın 2040 yılına kadar kademeli olarak azalarak % 1’e ineceği ve 2040 yılından sonra da % 1 olarak seyredeceği varsayılmıştır. 6.1.1. Yaş ve Cinsiyet Bazında Yıllık Ortalama Prim Ödeme Gün Sayısı Hesaplama Formülü Tam süreli çalışan sigortalıların yaş ve cinsiyet bazında prim ödeme gün sayıları, SGK 2011 İstatistik Yıllığında yer alan 1.1.19 no.lu tablodaki verilerden yararlanılarak hesaplanmıştır. Bu çerçevede ilk olarak, adı geçen tabloda yer alan prim ödeme gün sayıları, sigortalı sayısına bölünmüş ve böylece yaş ve cinsiyet bazında her bir kişiye tekabül eden sigortalılığı boyunca biriktirdiği prim ödeme gün sayısı bulunmuştur. İkinci olarak, yine söz konusu tabloda bulunan birikimli sigortalılık süresi, sigortalı sayı21 “Makroekonomik Değişkenlere İlişkin Varsayımlar Tablosu” Ek-1’de yer almaktadır. 150 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ sına bölünmüş ve yaş ve cinsiyet bazında ortalama sigortalılık süresi elde edilmiştir. Son olarak, birinci adımda bulunan yaş ve cinsiyet bazında her bir kişiye tekabül eden birikimli prim ödeme gün sayıları, ikinci adımda bulunan yaş ve cinsiyet bazında ortalama sigortalılık süresine bölünerek yine yaş ve cinsiyet bazında her bir kişiye tekabül eden yıllık ortalama prim ödeme gün sayıları elde edilmiştir. Belirtilen formül doğrultusunda yapılan hesaplama sonucunda her bir kişiye tekabül eden yıllık ortalama prim ödeme gün sayısının erkek sigortalılar için 232,04, kadın sigortalılar için ise 242,73 olduğu tespit edilmiştir. Kısmi süreli çalışan sigortalıların yaş ve cinsiyet bazında yıllık ortalama prim ödeme gün sayılarının belirlenebilmesinde SGK HSGM EYBDDB’den alınan verilerin prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresi bakımından, SGK 2011 İstatistik Yıllığında yer alan 1.1.19 no.lu tablodaki gibi mantıklı sonuçlar ifade etmemesi nedeniyle, kısmi süreli çalışan sigortalıların sigortalılık süreleri boyunca haftada 20 saat çalıştıkları varsayılmıştır. 5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesi uyarınca, ay içerisinde günün bazı saatlerinde çalışan ve çalıştığı saat karşılığında ücret alan sigortalının ay içindeki prim ödeme gün sayısı, ay içindeki toplam çalışma saati süresinin 4857 sayılı İş Kanununa göre belirlenen haftalık çalışma süresine göre hesaplanan günlük çalışma saatine bölünmesi suretiyle bulunmakta ve bu şekildeki hesaplamada gün kesirleri bir gün kabul edilmektedir. Yukarıdaki bölümlerde detaylı olarak açıklandığı üzere 4857 sayılı İş Kanununa göre tam süreli çalışan bir işçinin günlük çalışma süresi 7,5 saattir. Buna göre haftada 20 saatlik çalışma ayda 80 saate denk gelmektedir. Dolayısıyla, aylık prim ödeme gün sayısı 11, ((80/7,5= 10,67 (11)) yıllık prim ödeme gün sayısı ise 132 (11x12=132) olarak bulunmaktadır. Uygulamada, yıllık 132 olan prim ödeme gün sayısı, kısmi süreli çalışan her yaş ve cinsiyet grubu için sabit kabul edilmiştir. 6.1.2. Prime Esas Kazançları Tam süreli çalışan 18-60 yaş arası erkek ve 18-58 yaş arası kadın sigortalıların tamamının asgari ücretli çalışan olduğu varsayılmış ve 2012 yılı için belirlenen birinci ve ikinci altı aylık asgari ücret tutarlarının ortalaması olan 913,50 TL ((886,50 + 940,50)/2=913,50) , aylık ortalama prime esas kazançları olarak kabul edilmiştir. SGK HSGM EYBDDB’den alınan veriler ışığında kısmi süreli çalışan 18-60 yaş aralığındaki erkek sigortalıların 2011 yılı için aylık ortalama prime esas kazanç tutarları 373,55 TL olarak tespit edilmiştir. Bu rakamın TÜFE oranı ile arttırılarak bulunan 2012 yılı karşılığı ise 396,56 TL olarak hesaplanmıştır. Aynı hesaplar, kısmi süreli çalışan 18-58 yaş 151 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği aralığındaki kadın sigortalılar için de yapılmış ve prime esas kazanç tutarları 2011 yılı için 403,96 TL, 2012 yılı için ise 428,84 TL olarak tespit edilmiştir. 2012 yılı için hesaplanan/varsayılan bu tutarların ilerleyen yıllarda TÜFE ve reel ücret oranında artacağı varsayılmıştır. Elde edilen bulgular ve bahsi geçen varsayımlar çerçevesinde 5510 sayılı Kanunun 4/1-a bendi kapsamında tam ve kısmi süreli çalışanların, adı geçen Kanunun 29 uncu maddesine göre yaşlılık aylığı hesabı yapılmıştır. Mezkûr maddeye göre yaşlılık aylığı ortalama aylık kazanç ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucunda bulunmaktadır. Söz konusu Kanunun 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre ortalama aylık kazanç, sigortalının her yıla ait prime esas kazancının, kazancın ait olduğu yıldan itibaren aylık talep tarihine kadar geçen yıllar için, her yıl gerçekleşen güncelleme katsayısı ile güncellenerek bulunan kazançlar toplamının toplam prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanan ortalama günlük kazancın otuz katı biçiminde hesaplanmaktadır. 2012 yılında ve 18 yaşında sosyal güvenlik sistemine dâhil olan tam ve kısmi süreli çalışan erkek ve kadın sigortalıların 5510 sayılı Kanun çerçevesinde hesaplanan yaşlılık aylıkları Tablo 1’de gösterilmiştir. Tablo 1: Tam ve Kısmi Süreli Çalışan Sigortalıların Yaşlılık Aylığı Hesabı Tam Süreli Çalışanlar Yıllık Aylık Toplam Ortalama Ortalama Bağlanan Sisteme Sisteme Emekli Sistemde Prim Prim Prime Yaşlılık Girilen Girilen Olunan Kalınan Ödeme Esas Aylığı Ödeme Yaş Yıl Yaş Yıl Gün Gün Kazanç (TL) Sayısı Sayısı (TL) Erkek 18 2012 60 43 232,04 9978 913,5 743 Kadın 18 2012 58 41 242,73 9952 913,5 653 Kısmi Süreli Çalışanlar (Haftalık 20 Saat) Yıllık Aylık Toplam Ortalama Ortalama Bağlanan Sisteme Sisteme Emekli Sistemde Prim Prim Prime Yaşlılık Girilen Girilen Olunan Kalınan Ödeme Ödeme Esas Aylığı Yaş Yıl Yaş Yıl Gün Gün Kazanç (TL) Sayısı Sayısı (TL) Erkek 18 2012 60 43 132 5676 396,56 105 Kadın 18 2012 58 41 132 5412 428,84 87 152 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ Tablo 1’de görüldüğü üzere 2012 yılında ve 18 yaşında sosyal güvenlik sistemine dâhil olup 4/a kapsamında 43 yıl prim ödeyen tam süreli erkek sigortalıya 5510 sayılı Kanun koşullarında bağlanacak yaşlılık aylığı 743 TL iken, kısmi süreli erkek sigortalıya bağlanacak yaşlılık aylığı ise 105 TL düzeyinde kalmaktadır. Yine 2012 yılında ve 18 yaşında sosyal güvenlik sistemine dâhil olup 4/a kapsamında 41 yıl prim ödeyen tam süreli kadın sigortalıya 5510 sayılı Kanun koşullarında bağlanacak yaşlılık aylığı 653 TL iken, kısmi süreli kadın sigortalı için bu rakam 87 TL olarak hesaplanmaktadır. Tablo 1’de görüldüğü üzere tam süreli çalışan ve 43 sene sistemde kalan erkek sigortalının toplam prim ödeme gün sayısı 9978 iken, kısmi süreli çalışan erkek sigortalının biriktirebildiği prim ödeme gün sayısı 5676’da kalmaktadır. Benzer şekilde, tam süreli çalışan ve 41 sene sistemde kalan kadın sigortalının toplam prim ödeme gün sayısı 9952 iken, aynı rakam kısmi süreli çalışan kadın sigortalı için 5412’de kalmaktadır. 6.2. Kısmi Süreli Çalışan Sigortalılar ile Asgari Ücretle Tam Süreli Çalışan Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyeti Hesabı SGK HSGM EYBDDB’den elde edilen veriler doğrultusunda 2011 yılı itibariyle 18 yaş üzerinde 48.976’sı erkek, 12.715’i ise kadın olmak üzere 5510 sayılı Kanunun 4/1-a bendi kapsamında toplam 61.691 kısmi süreli çalışan sigortalı olduğu tespit edilmiştir. Bu bölümde 2012 yılı için, söz konusu bu 61.691 sigortalının, asgari ücretle ve tam süreli çalışan 4/a’lı sigortalılar ile aralarında oluşan prim farklarının karşılanma maliyeti hesaplanmıştır. Hesaplamada 18 yaş ve üzeri tam süreli çalışan hem erkek, hem de kadın sigortalıların 2012 yılı için ortalama prim ödeme gün sayıları 360, yıllık ortalama prime esas kazançları ise, 2012 yılı birinci ve ikinci altı aylık asgari ücret ortalaması olarak (913,50 TL) varsayılmıştır. Eldeki veriler doğrultusunda kısmi süreli çalışan 18 yaş ve üzeri sigortalıların 2012 yılı ortalama prime esas kazançları erkekler için 396,48 TL, kadınlar için ise 429,72 TL olarak tespit edilmiştir. Kısmi süreli çalışan sigortalıların 2012 yılı için ortalama prim ödeme gün sayılarında ise üç farklı varsayımdan hareket edilmiştir. İlk olarak bu kişilerin yukarıda yaşlılık aylığı hesabında olduğu gibi haftada 20 saat çalıştıkları varsayılarak yıllık ortalama prim ödeme gün sayıları 132 kabul edilmiştir. İkinci olarak haftada 15 saat çalıştıkları ve yıllık prim ödeme gün sayılarının 96 (15x4=60/7,5=8x12=96) olduğu, üçüncü olarak ise haftada 10 saat 153 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği çalıştıkları ve yıllık prim ödeme gün sayılarının 72 (10x4=40/7,5=5,33 (6) x12=72) olduğu varsayılmış ve bu üç varsayıma göre oluşacak prim fak maliyeti hesaplanmıştır. Hesaplama sonucunda; birinci varsayıma, yani kısmi süreli sigortalıların haftada 20 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 132 olduğu varsayımına göre, 2012 yılı için söz konusu 61.691 kişiyi asgari normlara çekmenin maliyeti 195.538.171 olarak bulunmuştur. Bu rakam ikinci varsayımda, yani söz konusu 61.691 kısmi süreli çalışan sigortalının haftada 15 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 96 olduğu varsayımında 205.839.190 TL, üçüncü varsayımda, yani söz konusu 61.691 kısmi süreli çalışan sigortalının haftada 10 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 72 olduğu varsayımında ise 212.706.537 TL olarak hesaplanmıştır. 7. Sonuç ve Öneriler Küreselleşme, artan uluslararası rekabet, teknolojik gelişmeler, hizmet sektörünün büyümesi ve artan işsizlik oranları ile birlikte 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren yaşamın her alanında karşımıza çıkan ve giderek önemi daha da artan ve çok daha fazla ülkede uygulanmaya başlayan esneklik kavramını genel olarak değişime ayak uydurabilme yeteneği olarak ifade etmek mümkündür. Yapılan araştırmalar Türkiye’nin, dünyada işgücü piyasası esnekliği açısından çok gerilerde kaldığını, buna karşılık iş mevzuatının katılığı açısından en önde gelen ülkelerden biri olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin, çağdaş dünyanın getirdiği esneklik olanağından yeterince yararlanabildiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Oysaki çalışma hayatında katı kurallar ve uygulamalar yerine ihtiyaçlara uygun esnek uygulamalar tüm dünyada rekabet edebilirliğin kaçınılmaz unsuru durumundadırlar. İşgücü piyasalarında giderek yaygınlaşan esnekleşmenin çalışanlar açısından güvencesizlik sorununu beraberinde getirmesi, pek çok ülkede güvenceli esneklik yaklaşımının benimsenmesine neden olmuştur. Esneklik ve güvence kavramları işgücü piyasasında birbirine zıt iki kavram olarak görünse de, aslında güvenceli esneklik kavramı içinde karşılıklı destek ve dengeyi barındırmaktadır. Dolayısıyla, çalışanların güvenceye ilişkin kazanımları, işverenlerin esneklik koşullarını uygulamalarına engel olmazken; aynı şekilde, işverenlerin esneklik uygulamaları sonucu elde ettikleri kazanımlar da, çalışanlar açısından daha az güvence anlamına gelmemektedir. Bu nedenle, başta AB ülkeleri olmak üzere birçok ülkede esneklik mi yoksa güvence mi sorusuna 154 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ verilen yanıt artık “esneklik-güvence dengesi” şeklindedir. Güvenceli esneklik yaklaşımı ile bir taraftan işgücü piyasasının esnekleştirilmesi ile işletmelerin konjonktürel dalgalanmalara ve değişen talep koşullarına uyum gücünün artırılması, diğer taraftan da çalışanların istihdam ve gelir güvencesinin sağlanması hedeflenmektedir. Bu süreçte, işin korunmasını ve aynı işte kalabilme güvencesini ifade eden iş güvencesinin yerine, istihdamın korunmasını ve tek bir işverene bağlı olmadan çalışmanın sürdürülebilmesi güvencesini ifade eden istihdam güvencesi önem kazanmaya başlamıştır. Türkiye’deki mevcut durum ele alındığında; esnek çalışma biçimlerinin yaygın olarak uygulanmadığı, işsizlik sigortasından yararlanan kişi sayısının sınırlı, yaşam boyu eğitim ve aktif işgücü piyasası politikalarının yetersiz, iş mevzuatının katı, kayıt dışı istihdamın ve istihdam üzerindeki vergi ve prim yükünün fazla olduğu bir ülke görünümü ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de güvenceli olan ancak esnek olmayan kayıtlı çalışanlar ile esnek olan ancak güvencesi olmayan kayıt dışı çalışanlar arasındaki derin farklılıklardan dolayı bölünmüş bir işgücü piyasası mevcuttur. Uygulamada daha önceleri de bulunmakla birlikte, ülkemizde esnek çalışma biçimlerinin yasal dayanağına kavuşması, 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 ile İş Kanunu ile gerçekleşmiştir. Buna paralel olarak 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda da esnek çalışanların sosyal güvenliğini sağlamaya yönelik birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Fakat 5510 sayılı Kanunda esnek çalışma biçimlerinin tümü kapsama alınmamıştır. Söz konusu Kanunda yalnızca kısmi süreli çalışanlara, çağrı üzerine çalışanlara ve ev işlerinde 30 günden az süreyle çalışılanlara ilişkin birtakım düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, 4857 sayılı İş Kanunu ile getirilen atipik çalışma biçimlerinin 5510 sayılı Kanunda yeterli ölçüde düzenlendiği söylenemez. Sosyal güvenlik haklarından yararlanma bakımından 5510 sayılı Kanunda tam süreli çalışanlar ile esnek çalışanlar arasında bir ayrım söz konusu olmamakla birlikte, prim ödeme gün sayısına bağlanan sigorta kollarından yararlanma yönünden esnek çalışanlar, tam süreli çalışanlara göre dezavantajlı durumdadırlar. Özellikle de en yaygın esnek çalışma şekli olan kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanların, 5510 sayılı Kanunda belirlenen prim ödeme gün sayılarına ulaşması, tam süreli çalışanlara göre çok daha güç olmaktadır. Örneğin; haftada 20 saat çalışmak suretiyle ayda 11 ve yılda 132 gün prim gün sayısı bildirilen bir kısmi süreli çalışanın yaşlılık aylığına hak kazanmak için çalışması gereken süre 54 yıldan daha fazladır. (7200/132=54,54) Esnek çalışanların bu 155 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği dezavantajlı durumlarını hafifletmek ve onların bu sigorta kollarından sağlanan imkânlara erişimini kolaylaştırmak adına son yıllarda bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Bu anlamda ilk olarak isteğe bağlı sigortalılığa değinecek olursak, kısmi süreli çalışan ve ayda 30 günden az olarak SGK’ya bildirilen işçilere, 30 günden az olan çalışma günlerinin emeklilik primlerini isteğe bağlı olarak ödeme imkanı getirilmiştir. 6111 sayılı Kanun ile getirilen değişiklik öncesinde, isteğe bağlı sigorta olarak ödedikleri süre kendileri için 4/b’li olarak değerlendirilirken, değişiklik sonrası kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçi açısından bu süre 4/a’lı olarak değerlendirilecektir. Yani, ay içinde 30 günden az çalışıp kalan süreleri isteğe bağlı olarak 30 güne tamamlayanların isteğe bağlı sigortalılık statüsü, 01/10/2008 ile 28/02/2011 dönemi için 4/b kapsamında, 01/03/2011 sonrası için ise 4/a kapsamında değerlendirilmektedir. Yapılan bu düzenleme ile önceki uygulamadaki “önce başlayan üstündür” anlayışı terk edilmiş ve 4/a sigortalılık statüsünün 4/b sigortalılık statüsüne üstünlüğü sağlanarak önemli bir değişiklik yapılmıştır. Yapılan bu değişiklikler ile kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanların emekliliğe hak kazanabilmek için gereken prim ödeme gün sayısına ulaşabilme koşullarını hafifletmek amaçlanmaktadır. Ne var ki, ülkemizde 18 yaş ve üzeri kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanların 2012 yılı için aylık ortalama prime esas kazanç tutarlarının 413,10 TL olduğu göz önüne alındığında, haftada 20 saatten ayda 11 gün prim ödeyen kısmi süreli çalışan bir sigortalının kalan 19 günü isteğe bağlı sigortalı olarak tamamlaması için alt sınırdan beyanda bulunda bile 2012 yılı birinci ve ikinci altı ay ortalaması itibariyle ödemesi gereken prim tutarı 185,14 TL’dir. (913,50/30*0,32*19) Bu ise, kişinin aylık kazancının %45’ ini sigorta primi olarak Devlete ödemesi anlamına gelmektedir ki, bu şartlar altında isteğe bağlı sigortalılık kurumunun kısmi süreli çalışanlar açısından uygulanabilir olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Bunun yanında, isteğe bağlı sigortalılığın uzun vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortasını kapsayıp kısa vadeli sigorta kollarını ise kapsam dışında bırakması da bir eksiklik olarak görülmektedir. Kısmi süreli iş sözleşmesiyle çalışanlara, ay içinde eksik kalan süreleri 30 güne tamamlamak üzere getirilen diğer bir düzenleme ise hizmet borçlanmasıdır. Hizmet borçlanması yapmak suretiyle kazanılan bu süreler, 4/a sigortalılığı kapsamında değerlendirilecektir. Borçlanma hakkını tanıyan 6111 sayılı Kanunun yürürlük tarihi 01/03/2011 olduğu için bu tür borçlanma hakkı 01/03/2011 tarihinden sonrası için geçerli olacak, bu tarihten önceki süreler için hizmet borçlanması yapmak söz konusu olamayacaktır. Kısmi süreli çalışanların 5510 sayılı Kanunda 156 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ belirlenen prim ödeme sayılarına ulaşmada yaşadıkları sıkıntıları gidermek amacıyla getirilen ikinci seçenek olan hizmet borçlanması müessesesinin de isteğe bağlı sigortalılık gibi uygulanabilirliği pek mümkün görünmemektedir. Şöyle ki; kısmi süreli çalışan bir sigortalının haftada 20 saat çalışmak suretiyle ayda 11 ve yılda 132 gün prim ödeme gün sayısının olduğu varsayıldığında, bu kişi 40 yıl çalışıp 5280 gün (132*40=5280) biriktirse ve prime esas kazanç alt sınır üzerinden (2013 yılı ilk 6 ay için günlük 32,62 TL) beyanda bulunsa bile yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için eksik kalan 1920 günü (7200-5280) tamamlamak için borçlanması gereken tutar yaklaşık 20.000 TL’dir. (32,62*0,32*1920=20.041,72 TL) Aynı rakam, haftada 15 saat olmak üzere 25 yıl çalışıldığı gibi daha gerçekçi bir varsayım altında ise 50.000 TL’yi aşmaktadır. (50.104,32 TL) Dolayısıyla mevcut kazanç tutarları da dikkate alındığında, bu kişilerin söz konusu rakamları karşılayabilme ihtimalleri oldukça tartışmalı görülmektedir. 6111 sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenlemelerden birisi de genel sağlık sigortası ile ilgilidir. Şöyle ki; kısmi süreli veya çağrı üzerine çalışanlar ile ev hizmetlerinde ay içerisinde 30 günden az çalışan sigortalılar için eksik günlerine ait genel sağlık sigortası primlerinin 30 güne tamamlanması zorunlu hale getirilmiştir. Bununla birlikte, eksik günlerini isteğe bağlı sigorta kapsamında prim ödeyerek 30 güne tamamlayan 4/a kapsamındaki kısmi süreli çalışanlar, eksik günlerinin GSS primlerini her ay için ödeyerek 30 güne tamamlama zorunluluğundan muaf tutulmuşlardır. Kısmi süreli çalışan sigortalıların, 30 günden az olan prim ödeme günlerini 30 güne tamamlayarak GSS sisteminden faydalanma imkânı bulunsa da, bunların genelde düşük gelirle çalışan kimseler olduğu göz önüne alınırsa bu durumun ekstra bir külfet yaratacağı açıktır. Bu bağlamda, kısmi süreli iş sözleşmesi ile bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının eksik kalan günlerinin GSS prim yükünün işçiden alınarak işveren ve/veya Devlet tarafından karşılanması yerinde olacaktır. Bir başka değişiklik de 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda yapılmıştır. Yapılan değişiklik ile kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan ve işsizlik sigortası primi ödeyen sigortalılar da işsizlik sigortasının kapsamına dâhil edilmişlerdir. Fakat işsizlik sigortasından yapılan en önemli yardım olan işsizlik ödeneğinden yararlanabilmek için son üç yıl içinde en az 600 gün prim ödenmesi ve bu primlerin son 120 gününün de kesintisiz olması şartı söz konusudur. 6111 sayılı Kanunla kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar açısından yapılan düzenleme ile onların çok ağır olan bu koşulu yerine getirebilmeleri amacıyla, bu konuda isteğe bağlı 157 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği olarak işsizlik sigortası primi ödeyerek bu sigorta kolundan sağlanan yardımlardan yararlanabilmelerine imkân sağlanmıştır. Getirilen bu düzenleme şüphesiz ki önemli ve isabetlidir. Ancak daha önce de belirtildiği üzere hem sigortalı, hem de işveren prim payını ödeme konusunda yükümlülük kısmi süreli çalışan sigortalılara aittir. Bunun yerine işveren prim payının işveren tarafından, sigortalı prim payının ise kısmi süreli çalışan tarafından karşılanması daha makul ve adil bir yol olarak görünmektedir. Esasında bu konuda asıl yapılması gereken, işsizlik sigortasından yararlanmak için gereken prim ödeme gün sayısının azaltılması ve ödenekten yararlanma süresi ile ödenek tutarının arttırılmasıdır. Ülkemizde esnek çalışanların sosyal güvenlik sistemi karşısındaki durumlarını daha iyi anlayabilmek adına çalışmanın son bölümünde en yaygın ve bilinen esnek çalışma şekli olan kısmi süreli çalışanlar ile tam süreli çalışanlar, 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre ve alt sınır aylığı, prim gün sayısı tamamlama koşulları ile yine adı geçen Kanunda belirtilen kademeli emeklilik geçiş koşulları dikkate alınmaksızın hak kazanılabilecek yaşlılık aylığı miktarı bakımından kıyaslanmış ve kısmi süreli çalışanları Devlete ödenen prim bakımından asgari normlara çekmenin ortaya çıkaracağı maliyet hesaplanmıştır. Elde edilen bulgular ve bir takım varsayımlar çerçevesinde yapılan hesaplamalar, ülkemizde esnek çalışanların, standart çalışanlara göre ne denli dezavantajlı durumda olduklarını ortaya koymaktadır. Şöyle ki; 2012 yılında ve 18 yaşında sosyal güvenlik sistemine dâhil olup 4/a kapsamında 43 yıl asgari ücret üzerinden prim ödeyip emekli olan tam süreli erkek sigortalıya 5510 sayılı Kanun koşullarında bağlanacak yaşlılık aylığı 743 TL, aylık prime esas kazanç ortalaması 2012 yılı için 396,56 TL olarak tespit edilen 2012 yılında ve 18 yaşında sosyal güvenlik sistemine dâhil olup 4/a kapsamında 43 yıl mezkûr tutar üzerinden prim ödeyip emekli olan kısmi süreli erkek sigortalıya bağlanacak yaşlılık aylığı ise 105 TL düzeyindedir. Benzer şekilde bu rakamlar tam ve kısmi süreli çalışan kadın sigortalılar için sırasıyla 653 TL ve 87 TL düzeyindedir. 2011 yılı için 18 yaş üzeri 61.691 kişi olarak tespit edilen kısmi süreli çalışanları devlete ödenen prim tutarı bakımından asgari normlara çekmenin 2012 yılı için ortaya çıkaracağı maliyetin hesaplanması üç farklı varsayım üzerinden gerçekleştirilmiştir. Hesaplama sonucunda; birinci varsayıma, yani kısmi süreli sigortalıların haftada 20 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 132 olduğu varsayımına göre, 2012 yılı için söz konusu 61.691 kişiyi asgari normlara çekmenin ortaya çıkaracağı maliyet 195.538.171 olarak bulunmuştur. Bu rakam ikinci varsayımda, yani söz konusu 61.691 kısmi süreli çalışan 158 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ sigortalının haftada 15 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 96 olduğu varsayımında 205.839.190 TL, üçüncü varsayımda, yani söz konusu 61.691 kısmi süreli çalışan sigortalının haftada 10 saat çalıştıkları ve prim ödeme gün sayılarının yıllık ortalama 72 olduğu varsayımında ise 212.706.537 TL olarak hesaplanmıştır. Ortaya çıkan bu maliyetin işveren ve/veya Devlet tarafından karşılanması, üzerinde durulması gereken seçenekler olarak ön plana çıkmaktadır. Netice itibariyle, standart çalışanlara göre birçok açıdan dezavantajlı durumda olan esnek çalışanların sosyal güvencelere erişimini kolaylaştırmak adına son zamanlarda özellikle 6111 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeler olumlu karşılansa da, yukarıda da bahsedildiği gibi esnek çalışanların sosyo-ekonomik koşulları göz önüne alınmaksızın yapılan bu düzenlemelerin pratikte fayda sağlaması oldukça güçtür. Oysa ülkemizde esneklikgüvence dengesinin sağlanabilmesinde sosyal güvenlik sistemi önemli bir politika bileşenini oluşturmaktadır. Sosyal güvenlik politikalarıyla atipik çalışanlar arasında kayıtlı istihdamın artırabilmesi ve bu alandaki sosyal güvenlik prim kayıplarının önüne geçilebilmesi, sistemin atipik çalışma biçimlerini tam olarak içermesine bağlıdır. Ülkemizde primlerin en az alt sınır üzerinden ödenmesinin, kısmi süreli çalışan işçisine alt sınırın altında ödeme yapan işverenlere ekstra bir maliyet yüklemesi ve prim ödeme gün sayısı koşullarını yerine getirmek esnek çalışanlar açısından çok zor olduğu için, bu şekilde çalışanların gereken koşulları sağlayamama endişesi kayıt dışılığı teşvik etmektedir. Prime esas kazanç alt sınır düzenlemesinin, isteğe bağlı sigortalılık ve hizmet borçlanması uygulamalarından yeterli verimin elde edilmesine de engel olabileceği göz önüne alındığında yeniden ele alınması yerinde olacaktır. Atipik çalışma şekillerinin tüm dünyada olduğu gibi giderek yaygınlaştığı ve kayıt dışılığın başlı başına bir problem olduğu ülkemizde, atipik çalışma şekillerinin sosyal güvenlik hukuku açısından da teşvik edilmelerini ve kayıt içine alınabilmelerini sağlayacak politikaların hayata geçirilmesinin büyük önem arz ettiği ortadadır. Bu anlamda ülkemizde, esneklik-güvence dengesinin olmazsa olmaz koşulu olan iş güvencesinden istihdam güvencesine geçişi sağlayabilecek aktif istihdam politikaları ve kapsamlı yaşam boyu eğitim stratejileri konusunda ciddi anlamda çalışmaların yapılması gerekmektedir. Atipik istihdam şekilleri ile ilgili bir diğer sorun da, bu çalışma şekillerine ilişkin istatistiki verilerin çok yetersiz oluşu ve gerçek durumu yansıtmamasıdır. SGK ve TÜİK’in bu konuda daha fazla veri toplaması ve topladığı bu verileri ayrıntılı bir şekilde sınıflandırması, bu alanda yapılacak hesapların ve izlenecek politikaların daha sağlıklı olmasına büyük katkı sağlayacaktır. 159 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği KAYNAKÇA ANDRÉS E. Marinakis; Wage Policy in High İnflation Countries the Role of Indexation in Latin America During the 1980s, Journal of Economic Studies, 1997 BARBIER, Jean-Claude; Learning From Denmark? Reflection on the “Danish Miracle” From a French Angle, European Policy Centre Working Paper, September, 2005 CANİKLİOĞLU, Nurşen; “6111 Sayılı Kanunla İşsizlik Sigortası Kanununda Yapılan Değişiklikler”, Toprak İşveren Dergisi, S:89, 2011 ÇAKIR, Özlem; “Avrupa Birliği’nde Güvenceli Esneklik ve Eğilimler”, Sosyoekonomi Dergisi, C:2, S:10, s. 77-94, 2009 European Commission (EC); Employment in Europe 2010, European Commission Directorate-General for Employment, Social Affairs and Equal Opportunities, Publications Office of the European Union, Brussels, 2010 GÜNDOĞAN, Naci; “İşgücü Piyasasında Esneklik-Güvence Dengesi: Danimarka Modeli”, Çimento İşveren Dergisi, C:21, S:3, s. 22-37, Mayıs 2007 KELEŞ, Mehmet; “6111 Sayılı Yasa İle Hizmet Çakışmalarında Geçerli Olan Sigortalılık Statüsü Sigortalılar Lehine Düzenlendi”, Mali Çözüm Dergisi, S:105, s.361-365, 2011 KOÇ, Muzaffer; GÖRÜCÜ, İbrahim; “4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre Kısmi Çalışma Uygulaması ve Sonuçları”, Çalışma ve Toplum Dergisi, C:1, S:28, s.149-178, 2011 KÖLEOĞLU, Duygu; “Sosyal Güvenlik Sistemi Açısından Güvenceli Esneklik”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C:14, S:1, s.73-110, 2012 KUZGUN, İnci Kayhan; “Güvenceli Esneklik Kavramı ve Türkiye’de Güvenceli Esnekliğin Belirleyici Değişkenleri”, Sosyal Güvenlik Dergisi, C:2, S:2, s.35-48, 2012 LİMONCUOĞLU, Alp; Türk İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukunda Güvenceli Esneklik, Seçkin Yayıncılık, İzmir, 2010 MADSEN, Per Kongshøj; The Danish Model of ‘Flexicurity’: Experiences and Lessons, Transfer, European Review of Labour and Research, No:187, 2004 MADSEN, Per Kongshøj, How Can It Possibly Fly? The Paradox of a Dynamic Labour Market in a Scandinavian Welfare State, National Identity and a Variety of Capitalism: The Case of Denmark, Edited by John L. Campbell, John A. Hall and Ove K. Pedersen. Montreal: McGill University Press 2006 RODGERS, Gerry, “Labour Market Flexibility and Decent Work”, United Nations Department of Social Affairs (DESA) Working Paper No: 47, Temmuz, 2007 SÖNMEZ, Pelin; “Küreselleşme, Avrupa Birliği Ve İstihdam: Çalışma İlişkilerinde Yaşanan Dönüşüm”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, C:5, S:3 Bahar/2006, s.177-198 STOKES, Bruce; “Jobless, The Danish Way”, National Journal, Vol. 38, Issue 9, 2006 TOKOL, Aysen; Endüstri İlişkileri ve Yeni Gelişmeler, Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı, Yayın No: 173, Bursa, 2001 TUNCAY, Can; EKMEKÇİ, Ömer; Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Beta Yayınları, İstanbul, 2012 VIEBROCK, Elke; CLASEN, Jochen; “Flexicurity and welfare reform: a review”, Socio- Economic Review, No: 7, s.305–331 YILDIZ, Ramazan; “Kısmi Süreli İş Sözleşmesi İle Çalışan İşçilere Torba Kanunda Getirilen İmkanlar”, Yaklaşım Dergisi, S:221, s.171-173, 2011 160 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ EKLER EK-1 Makroekonomik Değişkenlere İlişkin Varsayımlar Tablosu Yıllar TÜFE Gelişme Hızı İskonto Faiz Oranı Reel Ücret Artışı Ücret Artışı 2013 5,30% 4,00% 5,30% 1,61% 6,99% 2014 5,00% 5,00% 5,00% 1,61% 6,69% 2015 5,00% 5,00% 5,00% 1,61% 6,69% 2016 5,00% 5,20% 5,00% 1,61% 6,69% 2017 5,00% 5,20% 5,00% 1,61% 6,69% 2018 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2019 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2020 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2021 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2022 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2023 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2024 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2025 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2026 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2027 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2028 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2029 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2030 5,00% 4,10% 5,00% 1,61% 6,69% 2031 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2032 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2033 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2034 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2035 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2036 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2037 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2038 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2039 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2040 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2041 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2042 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2043 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2044 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2045 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2046 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2047 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2048 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2049 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2050 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2051 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2052 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2053 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2054 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2055 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2056 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2057 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2058 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2059 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2060 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2061 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2062 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 2063 5,00% 2,30% 5,00% 1,61% 6,69% 161 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği EK-2 Haftada 20 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Erkek Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama Yaş Tam Süreli Kısmi Süreli Tam Süreli Çalışan Çalışan Çalışan Kısmi Süreli Sigortalıların Sigortalıların Sigortalıların Çalışanların Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama Prime Esas Prime Esas Prim Ödeme Prim Ödeme Kazançları Kazançları Gün Say ısı Gün Say ısı Tam Süreli Kısmi Süreli Çalışan Bir Çalışan Bir Sigortalıdan Sigortalıdan Elde Fark (A-B) Elde Edilen Edilen Yıllık Yıllık Prim Prim Geliri(B) Geliri(A) Kısmi Süreli Sigortalı Say ısı M aliy et 18 913,50 396,48 360 132 291 3.781,89 601,85 3.180,04 925.391,67 19 913,50 396,48 360 132 507 3.781,89 601,85 3.180,04 1.612.280,33 20 913,50 396,48 360 132 275 3.781,89 601,85 3.180,04 874.511,03 21 913,50 396,48 360 132 504 3.781,89 601,85 3.180,04 1.602.740,21 22 913,50 396,48 360 132 996 3.781,89 601,85 3.180,04 3.167.319,95 23 913,50 396,48 360 132 1155 3.781,89 601,85 3.180,04 3.672.946,32 24 913,50 396,48 360 132 1374 3.781,89 601,85 3.180,04 4.369.375,11 25 913,50 396,48 360 132 1553 3.781,89 601,85 3.180,04 4.938.602,28 26 913,50 396,48 360 132 1623 3.781,89 601,85 3.180,04 5.161.205,09 27 913,50 396,48 360 132 1678 3.781,89 601,85 3.180,04 5.336.107,30 28 913,50 396,48 360 132 1743 3.781,89 601,85 3.180,04 5.542.809,90 29 913,50 396,48 360 132 1760 3.781,89 601,85 3.180,04 5.596.870,59 30 913,50 396,48 360 132 1930 3.781,89 601,85 3.180,04 6.137.477,40 31 913,50 396,48 360 132 1960 3.781,89 601,85 3.180,04 6.232.878,61 32 913,50 396,48 360 132 1756 3.781,89 601,85 3.180,04 5.584.150,43 33 913,50 396,48 360 132 1689 3.781,89 601,85 3.180,04 5.371.087,74 34 913,50 396,48 360 132 1621 3.781,89 601,85 3.180,04 5.154.845,01 35 913,50 396,48 360 132 1545 3.781,89 601,85 3.180,04 4.913.161,96 36 913,50 396,48 360 132 1523 3.781,89 601,85 3.180,04 4.843.201,08 37 913,50 396,48 360 132 1756 3.781,89 601,85 3.180,04 5.584.150,43 38 913,50 396,48 360 132 1579 3.781,89 601,85 3.180,04 5.021.283,33 39 913,50 396,48 360 132 1663 3.781,89 601,85 3.180,04 5.288.406,70 40 913,50 396,48 360 132 1502 3.781,89 601,85 3.180,04 4.776.420,24 41 913,50 396,48 360 132 1637 3.781,89 601,85 3.180,04 5.205.725,65 42 913,50 396,48 360 132 1544 3.781,89 601,85 3.180,04 4.909.981,92 43 913,50 396,48 360 132 1491 3.781,89 601,85 3.180,04 4.741.439,80 44 913,50 396,48 360 132 1269 3.781,89 601,85 3.180,04 4.035.470,89 45 913,50 396,48 360 132 1560 3.781,89 601,85 3.180,04 4.960.862,57 46 913,50 396,48 360 132 1601 3.781,89 601,85 3.180,04 5.091.244,21 47 913,50 396,48 360 132 1295 3.781,89 601,85 3.180,04 4.118.151,94 48 913,50 396,48 360 132 1025 3.781,89 601,85 3.180,04 3.259.541,11 49 913,50 396,48 360 132 870 3.781,89 601,85 3.180,04 2.766.634,89 50 913,50 396,48 360 132 679 3.781,89 601,85 3.180,04 2.159.247,23 51 913,50 396,48 360 132 798 3.781,89 601,85 3.180,04 2.537.672,00 52 913,50 396,48 360 132 575 3.781,89 601,85 3.180,04 1.828.523,06 53 913,50 396,48 360 132 413 3.781,89 601,85 3.180,04 1.313.356,56 54 913,50 396,48 360 132 331 3.781,89 601,85 3.180,04 1.052.593,28 3.180,04 1.361.057,17 55 913,50 396,48 360 132 428 3.781,89 601,85 56 913,50 396,48 360 132 303 3.781,89 601,85 3.180,04 963.552,15 57 913,50 396,48 360 132 256 3.781,89 601,85 3.180,04 814.090,27 58 913,50 396,48 360 132 166 3.781,89 601,85 3.180,04 527.886,66 59 913,50 396,48 360 132 144 3.781,89 601,85 3.180,04 457.925,78 60 913,50 396,48 360 132 100 3.781,89 601,85 3.180,04 318.004,01 132 115 61 913,50 396,48 360 3.781,89 601,85 3.180,04 365.704,61 62 913,50 396,48 360 132 79 3.781,89 601,85 3.180,04 251.223,17 63 913,50 396,48 360 132 58 3.781,89 601,85 3.180,04 184.442,33 64 913,50 396,48 360 132 46 3.781,89 601,85 3.180,04 146.281,84 65 913,50 396,48 360 132 42 3.781,89 601,85 3.180,04 133.561,68 66 913,50 396,48 360 132 32 3.781,89 601,85 3.180,04 101.761,28 67 913,50 396,48 360 132 18 3.781,89 601,85 3.180,04 57.240,72 68 913,50 396,48 360 132 14 3.781,89 601,85 3.180,04 44.520,56 69 913,50 396,48 360 132 10 3.781,89 601,85 3.180,04 31.800,40 70 913,50 396,48 360 132 20 3.781,89 601,85 3.180,04 63.600,80 71 913,50 396,48 360 132 12 3.781,89 601,85 3.180,04 38.160,48 132 5 73 913,50 396,48 360 132 11 3.781,89 601,85 3.180,04 34.980,44 74 72 913,50 396,48 360 132 6 3.781,89 601,85 3.180,04 19.080,24 75 913,50 913,50 396,48 396,48 360 360 132 4 3.781,89 3.781,89 601,85 601,85 3.180,04 15.900,20 3.180,04 12.720,16 76 913,50 396,48 360 132 5 3.781,89 601,85 3.180,04 15.900,20 77 913,50 396,48 360 132 3 3.781,89 601,85 3.180,04 9.540,12 78 913,50 396,48 360 132 9 3.781,89 601,85 3.180,04 28.620,36 79 913,50 396,48 360 132 2 3.781,89 601,85 3.180,04 6.360,08 80+ 913,50 396,48 360 132 17 3.781,89 601,85 3.180,04 Top lam 48.976 162 54.060,68 155.745.644,23 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ EK-3 Haftada 20 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Kadın Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama Tam Süreli Çalışan Sigortalıların Prime Esas Kazançları Yaş 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78+ Toplam 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 Tam Süreli Kısmi Süreli Çalışan Çalışan Kısmi Süreli Sigortalıların Sigortalıların Çalışanların Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama Prime Esas Prim Ödeme Prim Ödeme Kazançları Gün Sayısı Gün Sayısı 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 132 Tam Süreli Kısmi Süreli Çalışan Bir Kısmi Çalışan Bir Süreli Sigortalıdan Sigortalıdan Elde Fark (A-B) Sigortalı Elde Edilen Edilen Yıllık Yıllık Prim Sayısı Prim Geliri(B) Geliri(A) 57 48 88 91 115 168 158 178 203 239 247 288 346 343 359 386 400 427 336 437 460 467 477 456 444 460 382 500 478 505 428 371 311 386 291 208 159 189 183 147 84 87 50 75 43 27 36 19 15 14 15 11 3 3 5 1 2 1 1 2 5 12.715 163 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 652,32 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 3.129,57 M aliyet 178.385,69 150.219,53 275.402,47 284.791,19 359.900,95 525.768,35 494.472,61 557.064,08 635.303,42 747.968,07 773.004,66 901.317,17 1.082.832,43 1.073.443,71 1.123.516,89 1.208.015,37 1.251.829,40 1.336.327,89 1.051.536,70 1.367.623,62 1.439.603,81 1.461.510,83 1.492.806,56 1.427.085,52 1.389.530,64 1.439.603,81 1.195.497,08 1.564.786,75 1.495.936,14 1.580.434,62 1.339.457,46 1.161.071,77 973.297,36 1.208.015,37 910.705,89 650.951,29 497.602,19 591.489,39 572.711,95 460.047,31 262.884,17 272.272,90 156.478,68 234.718,01 134.571,66 84.498,48 112.664,65 59.461,90 46.943,60 43.814,03 46.943,60 34.425,31 9.388,72 9.388,72 15.647,87 3.129,57 6.259,15 3.129,57 3.129,57 6.259,15 15.647,87 39.792.527,15 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği EK-4 Haftada 15 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Erkek Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama Yaş Tam Süreli Çalışan Sigortalıların Prime Esas Kazançları Tam Süreli Kısmi Süreli Çalışan Çalışan Kısmi Süreli Sigortalıların Kısmi Süreli Sigortalıların Çalışanların Sigortalı Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama Prime Esas Say ısı Prim Ödeme Prim Ödeme Gün Kazançları Gün Say ısı Say ısı Tam Süreli Çalışan Bir Kısmi Süreli Çalışan Sigortalıdan Bir Sigortalıdan Elde Fark (A-B) Elde Edilen Edilen Yıllık Prim Yıllık Prim Geliri(B) Geliri(A) M aliy et 18 913,50 396,48 360 96 291 3.781,89 437,71 3.344,18 973.156,67 19 913,50 396,48 360 96 507 3.781,89 437,71 3.344,18 1.695.499,76 20 913,50 396,48 360 96 275 3.781,89 437,71 3.344,18 919.649,77 21 913,50 396,48 360 96 504 3.781,89 437,71 3.344,18 1.685.467,22 22 913,50 396,48 360 96 996 3.781,89 437,71 3.344,18 3.330.804,26 23 913,50 396,48 360 96 1155 3.781,89 437,71 3.344,18 3.862.529,04 24 913,50 396,48 360 96 1374 3.781,89 437,71 3.344,18 4.594.904,67 25 913,50 396,48 360 96 1553 3.781,89 437,71 3.344,18 5.193.513,07 26 913,50 396,48 360 96 1623 3.781,89 437,71 3.344,18 5.427.605,74 27 913,50 396,48 360 96 1678 3.781,89 437,71 3.344,18 5.611.535,69 28 913,50 396,48 360 96 1743 3.781,89 437,71 3.344,18 5.828.907,46 29 913,50 396,48 360 96 1760 3.781,89 437,71 3.344,18 5.885.758,54 30 913,50 396,48 360 96 1930 3.781,89 437,71 3.344,18 6.454.269,30 31 913,50 396,48 360 96 1960 3.781,89 437,71 3.344,18 6.554.594,73 32 913,50 396,48 360 96 1756 3.781,89 437,71 3.344,18 5.872.381,81 33 913,50 396,48 360 96 1689 3.781,89 437,71 3.344,18 5.648.321,69 34 913,50 396,48 360 96 1621 3.781,89 437,71 3.344,18 5.420.917,38 35 913,50 396,48 360 96 1545 3.781,89 437,71 3.344,18 5.166.759,62 36 913,50 396,48 360 96 1523 3.781,89 437,71 3.344,18 5.093.187,64 37 913,50 396,48 360 96 1756 3.781,89 437,71 3.344,18 5.872.381,81 38 913,50 396,48 360 96 1579 3.781,89 437,71 3.344,18 5.280.461,78 39 913,50 396,48 360 96 1663 3.781,89 437,71 3.344,18 5.561.372,98 40 913,50 396,48 360 96 1502 3.781,89 437,71 3.344,18 5.022.959,84 41 913,50 396,48 360 96 1637 3.781,89 437,71 3.344,18 5.474.424,27 42 913,50 396,48 360 96 1544 3.781,89 437,71 3.344,18 5.163.415,44 43 913,50 396,48 360 96 1491 3.781,89 437,71 3.344,18 4.986.173,85 44 913,50 396,48 360 96 1269 3.781,89 437,71 3.344,18 4.243.765,67 45 913,50 396,48 360 96 1560 3.781,89 437,71 3.344,18 5.216.922,34 46 913,50 396,48 360 96 1601 3.781,89 437,71 3.344,18 5.354.033,76 47 913,50 396,48 360 96 1295 3.781,89 437,71 3.344,18 4.330.714,38 48 913,50 396,48 360 96 1025 3.781,89 437,71 3.344,18 3.427.785,51 49 913,50 396,48 360 96 870 3.781,89 437,71 3.344,18 2.909.437,46 50 913,50 396,48 360 96 679 3.781,89 437,71 3.344,18 2.270.698,89 51 913,50 396,48 360 96 798 3.781,89 437,71 3.344,18 2.668.656,43 52 913,50 396,48 360 96 575 3.781,89 437,71 3.344,18 1.922.904,07 53 913,50 396,48 360 96 413 3.781,89 437,71 3.344,18 1.381.146,75 54 913,50 396,48 360 96 331 3.781,89 437,71 3.344,18 1.106.923,91 55 913,50 396,48 360 96 428 3.781,89 437,71 3.344,18 1.431.309,46 56 913,50 396,48 360 96 303 3.781,89 437,71 3.344,18 1.013.286,84 57 913,50 396,48 360 96 256 3.781,89 437,71 3.344,18 856.110,33 58 913,50 396,48 360 96 166 3.781,89 437,71 3.344,18 555.134,04 59 913,50 396,48 360 96 144 3.781,89 437,71 3.344,18 481.562,06 60 913,50 396,48 360 96 100 3.781,89 437,71 3.344,18 334.418,10 61 913,50 396,48 360 96 115 3.781,89 437,71 3.344,18 384.580,81 62 913,50 396,48 360 96 79 3.781,89 437,71 3.344,18 264.190,30 63 913,50 396,48 360 96 58 3.781,89 437,71 3.344,18 193.962,50 64 913,50 396,48 360 96 46 3.781,89 437,71 3.344,18 153.832,33 65 913,50 396,48 360 96 42 3.781,89 437,71 3.344,18 140.455,60 66 913,50 396,48 360 96 32 3.781,89 437,71 3.344,18 107.013,79 67 913,50 396,48 360 96 18 3.781,89 437,71 3.344,18 60.195,26 68 913,50 396,48 360 96 14 3.781,89 437,71 3.344,18 46.818,53 69 913,50 396,48 360 96 10 3.781,89 437,71 3.344,18 33.441,81 70 913,50 396,48 360 96 20 3.781,89 437,71 3.344,18 66.883,62 71 913,50 396,48 360 96 12 3.781,89 437,71 3.344,18 40.130,17 72 913,50 396,48 360 96 5 3.781,89 437,71 3.344,18 16.720,90 73 913,50 396,48 360 96 11 3.781,89 437,71 3.344,18 36.785,99 74 913,50 396,48 360 96 6 3.781,89 437,71 3.344,18 20.065,09 75 913,50 396,48 360 96 4 3.781,89 437,71 3.344,18 13.376,72 76 913,50 396,48 360 96 5 3.781,89 437,71 3.344,18 16.720,90 77 913,50 396,48 360 96 3 3.781,89 437,71 3.344,18 10.032,54 78 913,50 396,48 360 96 9 3.781,89 437,71 3.344,18 30.097,63 79 913,50 396,48 360 96 2 3.781,89 437,71 3.344,18 6.688,36 80+ 913,50 396,48 360 96 17 3.781,89 437,71 3.344,18 56.851,08 Top lam 48.976 164 163.784.607,98 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ EK-5 Haftada 15 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Kadın Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama Tam Süreli Çalışan Sigortalıları n Prime Esas Kazançları Yaş 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78+ Toplam 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 Tam Süreli Kısmi Süreli Çalışan Çalışan Kısmi Süreli Sigortalıların Sigortalıların Kısmi Süreli Çalışanların Sigortalı Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama Prime Esas Sayısı Prim Ödeme Prim Ödeme Gün Kazançları Gün Sayısı Sayısı 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 96 57 48 88 91 115 168 158 178 203 239 247 288 346 343 359 386 400 427 336 437 460 467 477 456 444 460 382 500 478 505 428 371 311 386 291 208 159 189 183 147 84 87 50 75 43 27 36 19 15 14 15 11 3 3 5 1 2 1 1 2 5 12.715 165 Tam Süreli Çalışan Bir Sigortalıdan Elde Edilen Yıllık Prim Geliri(A) 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 Kısmi Süreli Çalışan Bir Sigortalıdan Elde Edilen Yıllık Prim Geliri(B) 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 474,41 Fark (A-B) 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 3.307,48 Maliyet 188.526,25 158.758,94 291.058,06 300.980,50 380.359,97 555.656,30 522.581,52 588.731,08 671.418,04 790.487,24 816.947,07 952.553,67 1.144.387,39 1.134.464,96 1.187.384,60 1.276.686,51 1.322.991,20 1.412.293,11 1.111.312,61 1.445.367,89 1.521.439,88 1.544.592,23 1.577.667,01 1.508.209,97 1.468.520,23 1.521.439,88 1.263.456,60 1.653.739,00 1.580.974,49 1.670.276,39 1.415.600,59 1.227.074,34 1.028.625,66 1.276.686,51 962.476,10 687.955,43 525.889,00 625.113,34 605.268,47 486.199,27 277.828,15 287.750,59 165.373,90 248.060,85 142.221,55 89.301,91 119.069,21 62.842,08 49.612,17 46.304,69 49.612,17 36.382,26 9.922,43 9.922,43 16.537,39 3.307,48 6.614,96 3.307,48 3.307,48 6.614,96 16.537,39 42.054.582,84 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği EK-6 Haftada 10 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Erkek Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama Yaş Tam Süreli Çalışan Sigortalıların Prime Esas Kazançları Tam Süreli Kısmi Süreli Çalışan Çalışan Kısmi Süreli Sigortalıların Kısmi Süreli Sigortalıların Çalışanların Sigortalı Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama Prime Esas Say ısı Prim Ödeme Prim Ödeme Gün Kazançları Gün Say ısı Say ısı Tam Süreli Çalışan Bir Kısmi Süreli Çalışan Sigortalıdan Bir Sigortalıdan Elde Fark (A-B) Elde Edilen Edilen Yıllık Prim Yıllık Prim Geliri(B) Geliri(A) M aliy et 18 913,50 396,48 360 72 291 3.781,89 328,28 3.453,61 1.005.000,00 19 913,50 396,48 360 72 507 3.781,89 328,28 3.453,61 1.750.979,38 20 913,50 396,48 360 72 275 3.781,89 328,28 3.453,61 949.742,27 21 913,50 396,48 360 72 504 3.781,89 328,28 3.453,61 1.740.618,55 22 913,50 396,48 360 72 996 3.781,89 328,28 3.453,61 3.439.793,81 23 913,50 396,48 360 72 1155 3.781,89 328,28 3.453,61 3.988.917,52 24 913,50 396,48 360 72 1374 3.781,89 328,28 3.453,61 4.745.257,72 25 913,50 396,48 360 72 1553 3.781,89 328,28 3.453,61 5.363.453,60 26 913,50 396,48 360 72 1623 3.781,89 328,28 3.453,61 5.605.206,17 27 913,50 396,48 360 72 1678 3.781,89 328,28 3.453,61 5.795.154,63 28 913,50 396,48 360 72 1743 3.781,89 328,28 3.453,61 6.019.639,16 29 913,50 396,48 360 72 1760 3.781,89 328,28 3.453,61 6.078.350,50 30 913,50 396,48 360 72 1930 3.781,89 328,28 3.453,61 6.665.463,90 31 913,50 396,48 360 72 1960 3.781,89 328,28 3.453,61 6.769.072,15 32 913,50 396,48 360 72 1756 3.781,89 328,28 3.453,61 6.064.536,07 33 913,50 396,48 360 72 1689 3.781,89 328,28 3.453,61 5.833.144,32 34 913,50 396,48 360 72 1621 3.781,89 328,28 3.453,61 5.598.298,96 35 913,50 396,48 360 72 1545 3.781,89 328,28 3.453,61 5.335.824,73 36 913,50 396,48 360 72 1523 3.781,89 328,28 3.453,61 5.259.845,35 37 913,50 396,48 360 72 1756 3.781,89 328,28 3.453,61 6.064.536,07 38 913,50 396,48 360 72 1579 3.781,89 328,28 3.453,61 5.453.247,41 39 913,50 396,48 360 72 1663 3.781,89 328,28 3.453,61 5.743.350,50 40 913,50 396,48 360 72 1502 3.781,89 328,28 3.453,61 5.187.319,58 41 913,50 396,48 360 72 1637 3.781,89 328,28 3.453,61 5.653.556,69 42 913,50 396,48 360 72 1544 3.781,89 328,28 3.453,61 5.332.371,12 43 913,50 396,48 360 72 1491 3.781,89 328,28 3.453,61 5.149.329,89 44 913,50 396,48 360 72 1269 3.781,89 328,28 3.453,61 4.382.628,86 45 913,50 396,48 360 72 1560 3.781,89 328,28 3.453,61 5.387.628,85 46 913,50 396,48 360 72 1601 3.781,89 328,28 3.453,61 5.529.226,79 47 913,50 396,48 360 72 1295 3.781,89 328,28 3.453,61 4.472.422,67 48 913,50 396,48 360 72 1025 3.781,89 328,28 3.453,61 3.539.948,45 49 913,50 396,48 360 72 870 3.781,89 328,28 3.453,61 3.004.639,17 50 913,50 396,48 360 72 679 3.781,89 328,28 3.453,61 2.344.999,99 51 913,50 396,48 360 72 798 3.781,89 328,28 3.453,61 2.755.979,38 52 913,50 396,48 360 72 575 3.781,89 328,28 3.453,61 1.985.824,74 53 913,50 396,48 360 72 413 3.781,89 328,28 3.453,61 1.426.340,20 54 913,50 396,48 360 72 331 3.781,89 328,28 3.453,61 1.143.144,33 55 913,50 396,48 360 72 428 3.781,89 328,28 3.453,61 1.478.144,33 56 913,50 396,48 360 72 303 3.781,89 328,28 3.453,61 1.046.443,30 57 913,50 396,48 360 72 256 3.781,89 328,28 3.453,61 884.123,71 58 913,50 396,48 360 72 166 3.781,89 328,28 3.453,61 573.298,97 59 913,50 396,48 360 72 144 3.781,89 328,28 3.453,61 497.319,59 60 913,50 396,48 360 72 100 3.781,89 328,28 3.453,61 345.360,82 61 913,50 396,48 360 72 115 3.781,89 328,28 3.453,61 397.164,95 62 913,50 396,48 360 72 79 3.781,89 328,28 3.453,61 272.835,05 63 913,50 396,48 360 72 58 3.781,89 328,28 3.453,61 200.309,28 64 913,50 396,48 360 72 46 3.781,89 328,28 3.453,61 158.865,98 65 913,50 396,48 360 72 42 3.781,89 328,28 3.453,61 145.051,55 66 913,50 396,48 360 72 32 3.781,89 328,28 3.453,61 110.515,46 67 913,50 396,48 360 72 18 3.781,89 328,28 3.453,61 62.164,95 68 913,50 396,48 360 72 14 3.781,89 328,28 3.453,61 48.350,52 69 913,50 396,48 360 72 10 3.781,89 328,28 3.453,61 34.536,08 70 913,50 396,48 360 72 20 3.781,89 328,28 3.453,61 69.072,16 71 913,50 396,48 360 72 12 3.781,89 328,28 3.453,61 41.443,30 72 913,50 396,48 360 72 5 3.781,89 328,28 3.453,61 17.268,04 73 913,50 396,48 360 72 11 3.781,89 328,28 3.453,61 37.989,69 74 913,50 396,48 360 72 6 3.781,89 328,28 3.453,61 20.721,65 75 913,50 396,48 360 72 4 3.781,89 328,28 3.453,61 13.814,43 76 913,50 396,48 360 72 5 3.781,89 328,28 3.453,61 17.268,04 77 913,50 396,48 360 72 3 3.781,89 328,28 3.453,61 10.360,82 78 913,50 396,48 360 72 9 3.781,89 328,28 3.453,61 31.082,47 79 913,50 396,48 360 72 2 3.781,89 328,28 3.453,61 6.907,22 80+ 913,50 396,48 360 72 17 3.781,89 328,28 3.453,61 58.711,34 Top lam 48.976 166 169.143.917,14 ATİPİK İSTİHDAM ŞEKİLLERİNİN SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ EK-7 Haftada 10 Saat Çalışan Kısmi Süreli 4/a Kapsamındaki Kadın Sigortalılar İle Tam Süreli ve Asgari Ücretle Çalışan 4/a Kapsamındaki Sigortalılar Arasında Oluşan Prim Farkının Karşılanma Maliyetine İlişkin Hesaplama Tam Süreli Çalışan Sigortalıları n Prime Esas Kazançları Yaş 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78+ Toplam 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 913,50 Tam Süreli Kısmi Süreli Çalışan Çalışan Kısmi Süreli Sigortalıların Sigortalıların Kısmi Süreli Çalışanların Sigortalı Yıllık Ortalama Yıllık Ortalama Prime Esas Sayısı Prim Ödeme Prim Ödeme Gün Kazançları Gün Sayısı Sayısı 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 429,72 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 360 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 72 57 48 88 91 115 168 158 178 203 239 247 288 346 343 359 386 400 427 336 437 460 467 477 456 444 460 382 500 478 505 428 371 311 386 291 208 159 189 183 147 84 87 50 75 43 27 36 19 15 14 15 11 3 3 5 1 2 1 1 2 5 12.715 167 Tam Süreli Çalışan Bir Sigortalıdan Elde Edilen Yıllık Prim Geliri(A) 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 3.781,89 Kısmi Süreli Çalışan Bir Sigortalıdan Elde Edilen Yıllık Prim Geliri(B) 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 355,81 Fark (A-B) 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 3.426,08 Maliyet 195.286,62 164.451,89 301.495,13 311.773,37 393.999,32 575.581,61 541.320,80 609.842,42 695.494,44 818.833,36 846.242,01 986.711,33 1.185.424,03 1.175.145,78 1.229.963,08 1.322.467,27 1.370.432,40 1.462.936,59 1.151.163,22 1.497.197,40 1.575.997,26 1.599.979,83 1.634.240,64 1.562.292,94 1.521.179,97 1.575.997,26 1.308.762,94 1.713.040,50 1.637.666,72 1.730.170,91 1.466.362,67 1.271.076,05 1.065.511,19 1.322.467,27 996.989,57 712.624,85 544.746,88 647.529,31 626.972,82 503.633,91 287.790,80 298.069,05 171.304,05 256.956,08 147.321,48 92.504,19 123.338,92 65.095,54 51.391,22 47.965,13 51.391,22 37.686,89 10.278,24 10.278,24 17.130,41 3.426,08 6.852,16 3.426,08 3.426,08 6.852,16 17.130,41 43.562.619,97 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği 168 EK KARŞILIK PRİMİ: UYGULAMA VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ EK KARŞILIK PRİMİ: UYGULAMA VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ Ramazan YAŞAR* I - GİRİŞ Sosyal güvenlik, insanları hayatın içinde olan risklere karşı koruyacak önlemlerin hepsine verilen genel isimdir. Bugünkü anlamda gerek mesleki risklerden gerek sağlık risklerinden ve gerekse de yaşlılığın getirdiği dezavantajdan kaynaklanan risklerden korumaya yönelik çalışmalar daha çok 19. yüzyılın sonlarına dayanır. Konuya ilişkin çalışma yapan herkes sosyal güvenliğin finansmanı hususunda iki temel prensiple karşılaşacaklardır. Bunlardan ilki söz konusu risklerin prim alınmak suretiyle karşılanmasına dayanan Bismarck modeli, diğeri ise vergilerle finansmana yönelik Beveridge modelidir. Türkiye, kurduğu sistemle, yukarıda sayılan risklerin öncelikle primlerden karşılanması, sistemin açık vermesi halinde ise bu açığın hazineden aktarılan tutarlarla kapatılması yöntemini benimsemiştir. Sosyal güvenliğin finansmanına yönelik olarak alınan bu primler temel olarak uzun vadeli sigorta primi, kısa vadeli sigorta primi ve genel sağlık sigortası primi olarak üç grupta toplanmaktadır. Bu çalışmada, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortaları Kanununun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde yer alan “ek karşılık primi” uygulamasına ilişkin sorunlar ve çözüm önerisi üzerinde durulacaktır. II - EK KARŞILIK PRİMİ Ek karşılık priminin temeli 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa dayanır. Söz konusu Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde Kanuna göre bağlanacak vazife malüllüğü aylıkları ile bunların dul ve yetimlerine bağlanacak aylıklar için her yıl kurum bütçelerinin aylık veya ücret bölümlerindeki ödeneklerin %4’ü oranında ek karşılık alınacağı belirtilmiştir. 5434 sayılı Kanun ile temelde emeklilik keseneğine esas aylık tutarı üzerinden %16 kesenek ve %20 karşılık olmak üzere prim alınması öngörülmüştür. Bununla birlikte vazife malüllüğü aylığı ve bunların dul ve yetimlerine ödenecek aylıkları karşılamak üzere ayrıca prim alınması ve bu primin tamamının kurumlardan tahsil edilmesi benimsenmiştir. Sosyal güvenlik reformundan sonra ek karşılık primi, 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde; “4 üncü mad* Sosyal Güvenlik Uzmanı 169 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği denin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılara bağlanan veya bağlanacak vazife malullüğü aylıkları ile bunların hak sahiplerine bağlanacak ölüm aylıklarının karşılığı olmak üzere, bu kapsamdaki sigortalılar için kamu idarelerinin bütçelerinden ayrılan sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi ödeneklerinin % 20’si oranında ek karşılık primi alınır. Ayrılan ek karşılık priminin tamamı kurum bütçelerinin yetkili makamlarca onaylanarak yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ay başlarından itibaren altı ay içinde ve aylık eşit taksitlerle ödenir. Genel bütçe kapsamındaki idarelerin ek karşılık primleri Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.” hükmü ile yerini almıştır. 5510 sayılı Kanuna göre bir sigortalıya vazife malulü denebilmesi için malullüğün; sigortalıların vazifelerini yaptıkları sırada veya vazifeleri dışında idarelerince görevlendirildikleri herhangi bir kamu idaresine ait başka işleri yaparken bu işlerden veya kurumlarının menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken ya da idarelerince sağlanan bir taşıtla işe gelişi ve işten dönüşü sırasında veya işyerinde meydana gelen kazadan doğmuş olması gerekmektedir. Bu yönüyle, vazife malullüğü iş kazasına benzemekte, ek karşılık primi de kısa vadeli sigorta kolları primine benzemektedir. 5510 sayılı Kanunda vazife malullüğü kısa vadeli sigorta kollarından ayrı olarak düzenlendiği ve Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamda olanların hastalık ve analık sigortasına ilişkin hükümleri personel kanunlarında düzenlendiği için bu kapsamdaki sigortalılar kısa vadeli sigorta kolları hükümleri dışında tutulmuştur. Öte yandan, her ne kadar 2008 öncesi iştirakçi olanlar kesenek ve karşılık yönünden önceki Kanun hükümlerine tabi olsalar da, ek karşılık yönünden 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabidirler. Ancak, aynı Kanunun geçici 4 üncü maddesinin sekizinci fıkrası ile söz konusu iştirakçiler için kurumlarınca ödenen genel sağlık sigortası (GSS) primlerinin ek karşılık primi hesabına dahil edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Burada, söz konusu prim için neden “ek karşılık” ifadesi kullanıldığına ilişkin bir soru akla gelebilir. 5434 sayılı Kanun incelendiğinde sigorta primi çalışan payının “kesenek”, işveren yani kurum payının ise “karşılık” olarak ifade edildiği görülür. 20/05/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5502 sayılı Kanunla; Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığını, T.C. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğünü ve Bağ-Kur Genel Müdürlüğünü tek çatı altında toplayan “Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı” (SGK) kurulmuştur. Söz konusu üç kurumun mevzuatı ise 2008 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun ile birleştirilmiş olup Kanun metni incelendiğinde her bir kurumun mevzuatı açısından Kanun dilinin farklılaştığı gözlemlenmek- 170 EK KARŞILIK PRİMİ: UYGULAMA VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ tedir. Bunda kurumların kendi mevzuatına ilişkin hususları ayrı olarak hazırlamak suretiyle kanun çalışmalarının yapılmasının etkili olduğu düşünülebilir. “Ek karşılık” ifadesi de “kamu idarelerinden alınan karşılıklara ek mahiyetinde” 5434 sayılı Kanunda yer aldığından bu isimle 5510 sayılı Kanuna girmiştir. III – UYGULAMA Sosyal güvenlik reformunun uygulamaya geçtiği 2008’den 2014 yılına kadar Kurum, genel bütçeli idareler hariç (Genel bütçe kapsamındaki idarelerin ek karşılık primleri Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılandığından buna ilişkin primler Maliye Bakanlığından tahsil edilmektedir), ek karşılık prim bildirgesi vermek zorunda olan ilgili kamu idarelerine 2008 yılında yayımladığı duyuru ekinde yer alan “Ek Karşılık Prim Tahakkuk Cetveli”nin her yıl bütçelerinin onaylanmasını müteakip doldurularak Kuruma gönderilmesini zorunlu tutmuştur. Söz konusu kamu idareleri arasında belediyeler, üniversiteler, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, sosyal güvenlik kurumları, sağlık kurumları döner sermaye saymanlıkları yer almaktadır ve yaklaşık 4500’ü belediye olmak üzere, sayıları 5000’i aşmaktadır. Ek Karşılık Prim Tahakkuk Cetveli kağıt ortamında doldurularak Kuruma gönderildikten sonra Kurum personelince tek tek sisteme girilmekte ve ilgili kamu idaresi adına borç tahakkuk edilmekteydi. Geçmiş yıllara ilişkin borçlara yapılan itirazlar ve itirazlara verilen cevaplar binlerce yazışma ve telefon görüşmesine neden olmakta, ayrıca ilgili kamu kurumlarının diğer idareler nezdinde olan alacaklarını temin edebilmeleri için kurumlarının ek karşılık prim borcu olmadığına dair sıkça bir nevi “borcu yok” yazısı talep edilmekte buna ilişkin yapılan yazışmalar da gerek kağıt, gerek insan kaynağı ve gerekse de posta masrafı bakımından bir hayli maliyet oluşturmaktaydı. Bu hususları dikkate alan SGK, 2014 yılından itibaren ek karşılık bildirgelerinin sistem üzerinden yapılmasına yönelik ciddi bir çalışmayı hayata geçirmiştir. 05/12/2013 tarih ve 19575257 sayılı Genel Yazı ile duyurulan uygulama ile Kamu idareleri, Kurumun internet sitesinde (www.sgk.gov. tr) yer alan E-SGK menüsünden ulaşılabilen “Mosip Bilgi Sistemi” sayesinde ek karşılık bildirgelerini sisteme girmek suretiyle yapabilmekte ve bildirgeye istinaden borç tahakkukları otomatik olarak oluşmaktadır. İtiraz işlemleri de sistem üzerinden kısa sürede yapılabilmektedir. Her ne kadar söz konusu uygulama ile Kurum 5018 sayılı Kanunun 8 inci maddesi kapsamında kaynakların etkili, ekonomik ve verimli olarak elde edilmesi yönünde sorumluluğunu yerine getirmiş olsa da bu du- 171 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği rum konunun kökten çözüm ihtiyacını azaltmamaktadır. Sigorta primi olmasına rağmen bildirim ve tahsilinin diğer primlerden (sigortalıdan veya işverenden prime esas kazançlar üzerinden alınan primler) ayrı değerlendirilmiş olması ek karşılık primlerinin takip ve tahsili açısından uygulamada hem idari hem de ekonomik açıdan hala ciddi maliyetler meydana getirmektedir. Ek karşılık primlerinin bildirim, takip ve tahsiline ilişkin işlemlerin Kurum Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü değil de Strateji Geliştirme Başkanlığınca yürütülmesi de bu açıdan değerlendirilebilecek ayrı bir husustur. Bir başka sorun da GSS primlerine ilişkindir. Şöyle ki, yukarıda belirtildiği gibi 5434 sayılı Kanuna tabi olan personele ilişkin ek karşılık primlerinin hesabına GSS primlerinin dahil edilmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Ancak, Kamu idarelerince bütçe tekniği açısından Maliye Bakanlığınca belirlenen “Analitik Bütçe Sınıflandırması” uygulanmakta olup memurlara ilişkin “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” kalemi bütçede “2.1” ekonomik kodda izlenmekte ve bu tutarlar sosyal sigorta ve GSS primleri işveren paylarını göstermektedir. Her ne kadar sosyal sigorta prim giderleri; “02.1.6.01 Sosyal Güvenlik Primi Ödemeleri”, GSS prim giderleri ise; “02.1.6.02 Sağlık Primi Ödemeleri” kaleminde ayrı ayrı izlenebilse de GSS primleri açısından 5510 sayılı Kanuna tabi olan çalışanlara ilişkin GSS primleri ve 5434 sayılı Kanuna tabi olan çalışanlara ilişkin GSS primleri şeklinde bir ayrım söz konusu değildir. Bu durum gerek prim alacaklarının belirlenmesi ve takibi açısından Kurumu, gerekse de prim bildirgelerinin doğruluğu açısından kamu idarelerini zor durumda bırakmaktadır. IV - ÇÖZÜM ÖNERİSİ Ek karşılık priminin gerek Kanunen (prim tekniği ve ödeme planı açısından) ve gerekse de idari olarak diğer primlerden ayrı değerlendirilmesi yukarıda belirtilen maliyetlerinin yanı sıra reformla birlikte amaçlanan uygulama birliğinin sağlanmasına da engel teşkil etmektedir. Konunun çözümüne yönelik atılacak en uygun adım ek karşılık primlerinin ayrı uygulamaya yol açan sigorta prim rejimi yerine, söz konusu primin, prime esas kazançlar üzerinden alınması suretiyle bildirim, takip ve tahsilatının yapılmasının sağlanması olacaktır. Böyle bir düzenleme özellikle Kurum enerjisinin boşa harcanmasının önüne geçmek bakımından da çok yerinde olacaktır. Zira önemli bir insan kaynağı bu işlemlerin yürütülmesinde görev almaktadır. Bunu sağlamaya yönelik Kanun değişikliğinin ne şekilde yapılabileceğine geçmeden önce prim oranının belirlenmesi konusunu ele alalım. 172 EK KARŞILIK PRİMİ: UYGULAMA VE ÇÖZÜM ÖNERİSİ Yukarıda bahsedildiği gibi “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” kalemi prime esas kazançlar üzerinden hesaplanan sigorta ve genel sağlık sigortası primleri işveren paylarını göstermektedir. Bu oran 5510 sayılı Kanuna tabi olarak ilk defa çalışanlar için %11 sosyal sigorta ve %7,5 GSS olmak üzere %18,5, 5434 sayılı Kanuna tabi olarak çalışan memurlar için GSS primleri dikkate alınmayacağından %20 dir. Ek karşılık primi, kamu idareleri bütçelerinde yer alan “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” kaleminin %20 si olduğuna göre belirlenmesi gereken prim oranı 5510 sayılı kanuna tabi olanlar için %3,7(0,185*0,20), 5434 sayılı Kanuna tabi olanlar için ise %4(0,20*0,20) olacaktır. Böylece yapılacak değişikliğin kamu idarelerine ek bir yük getirilmesinin önüne geçilebilecektir. Burada söz konusu tutarların gerçekleşen rakamlar olmadığı, tahmini bütçe olduğu yönünde itiraz olabilir ancak kamu idarelerinin faaliyet raporları incelendiğinde bu tutarların kullanıldığı ve hatta zaman zaman ek bütçeye gidildiği görülecektir. Konuya ilişkin düzenleme iki farklı şekilde yapılabilir. Birincisi; 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde değişiklik yapmak suretiyle aynen fiili hizmet süresi zammı uygulanan işlerde benimsenen puan artışı gibi ek olarak ayrıca puan artırılmasıdır.1 Bu halde ek karşılığı düzenleyen (h) bendi yürürlükten kaldırılacaktır. İkincisi ise; Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde prim rejiminin değiştirilmesine yönelik bir değişiklik yapmak ve Kanunda karşılığı olmayan “ek karşılık” ifadesi yerine “ek prim” ifadesi kullanılmak suretiyle çözüm sağlanmasıdır.2 İkinci tercihin seçilmesi halinde 1 2 5510 SK 81/1-b bendine ilişkin değişiklik önerisi: ‘‘b) Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim oranı, bu maddenin (a) bendinde belirtilen % 20 oranına; 1) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında bu Kanunda belirtilen fiilî hizmet süresi zammı uygulanan işlerde çalışan sigortalılar için; 40 ıncı maddeye göre 60 fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 1 puan, 90 fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 1,5 puan, 180 fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 3 puan, 2) 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında çalışan sigortalılar için 3,7 puan, bunlardan fiilî hizmet süresi zammı uygulanan işlerde çalışanlar için 40 ıncı maddeye göre 60 fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 3,33 puan, 90 fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 5 puan, 180 fiilî hizmet gün sayısı eklenecek işlerde 10 puan, eklenmesi suretiyle belirlenir ve bu şekilde bulunan oran ile bu maddenin (a) bendinde belirtilen % 20 oranı arasındaki farka ait primin tamamı işveren tarafından ödenir.’’ Bu durumda 5510 SK Geçici 4 üncü maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan ek karşılığa ilişkin hükümler yürürlükten kaldırılıp, karşılık oranının %20 den %24’e çıkarılmasını öngören bir değişiklik de yapılması gerekir. 5510 SK 81/1-h bendine ilişkin değişiklik önerisi: “4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılara bağlanan veya bağlanacak vazife malullük aylıkları ile bunların hak sahiplerine bağlanacak ölüm aylıklarının karşılığı olmak üzere, prime esas kazançları üzerinden %3,7 oranında ek prim alınır. Bu primin tamamını işveren öder.” 173 Sosyal Güvence Dergisi / Sayı 5 Sosyal Güvenlik Uzmanları Derneği söz konusu ek primler tıpkı GSS veya Kısa Vadeli Sigorta Kolları primleri gibi prime esas kazançlar üzerinden uygulanan prim olarak değerlendirilecektir. Değişiklikle birlikte Kurum prim tahsilatlarında da bir artış söz konusu olacağı düşünülmektedir. Zira Kurum kayıtları incelendiğinde ek karşılık prim tahsilatlarında güçlük yaşandığı anlaşılmaktadır. Kuruma en çok ek karşılık primi borcu bulunan 5 kamu idaresi özelinde yapılan araştırmada ise hemen hepsinin gerek sosyal sigorta primleri gerekse de GSS primleri yönünden SGK’ya borçlarının bulunmadığı görülmüştür. V – SONUÇ Ek karşılık primi 5510 sayılı Kanunun prim oranlarının düzenlendiği 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde yer alan ve pek farkında olunmayan bir primdir. 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunundan küçük bir değişiklikle 5510 sayılı Kanuna aktarılmış olan bu prim, 4/1-c kapsamındaki sigortalılara bağlanan veya bağlanacak vazife malüllüğü aylıkları ile bunların hak sahiplerine bağlanacak ölüm aylıklarının karşılığı olarak bu kapsamdaki sigortalılar için kamu idarelerinin bütçelerinden ayrılan sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi ödeneklerinin % 20’si oranında alınır. Ödeme süreleri de diğer primlerden farklı olarak kamu idarelerinin bütçelerinin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından başlamak üzere 6 eşit taksit şeklindedir. Bu farklı prim rejimi, gerek beşeri gerekse de maddi açıdan ciddi maliyetler doğurmakta SGK ve diğer kamu idarelerini yok yere meşgul etmektedir. Sorunun çözümü için; söz konusu primin, kamu idarelerine ek yük getirmeyecek şekilde prime esas kazançlar üzerinden belli oranda alınması ve tamamının kurumlarınca ödenmesinin sağlanması gerekmektedir. Böyle bir yaklaşım, Kanun değişikliğine gidilmesini gerektirmektedir. Ek karşılığa ilişkin prim rejiminin yapılacak bir Kanun değişikliği ile bu yönde değiştirilmesi hem bu alanda bir standart birliğinin yakalanmasını hem de yukarıda bahsedilen sorunların ortadan kalkmasını sağlamış olacaktır. Bu durumda 5510 SK Geçici 4 üncü maddesinin sekizinci fıkrasında da aşağıdaki değişikliğin yapılması gerekmektedir: “Bunlar için Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi uyarınca ödenecek ek primlerin hesabında, emekli keseneklerine esas aylıkları prime esas kazanç olarak dikkate alınır ve ek prim oranı %4 olarak uygulanır.” 174