Türkiye`de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk
Transkript
Türkiye`de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk
Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? Nezir Akyeşilmen Toplu Bakış Ulus devletle birlikte ideoloji, eğitimin içeriğini, şeklini, politikalarını ve amaçlarını şekillendirmede önemli bir rol oynamıştır. Ulus devletin ideolojisi temelde dışlayıcı ulusçuluk (milliyetçilik) olduğundan, verdiği eğitim de genelde milliyetçilik, militarizm, devletçilik, kolektivizm başta olmak üzere tek tipçiliği, dışlayıcılığı ve ötekileştiriciliği vatandaşa aktarmaya yarayan bir araç olarak düşünülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluşundan günümüze dek, yoğun bir ideolojik eğitim dayatan başlıca ülkeler arasında yer aldığı iddia edilebilir. Katı bir ulus(çu) devlet anlayışı benimseyen Türkiye’nin kurucu kadroları, tek etnik kimliğe dayalı homojenleştirici ve tek tipleştirici ulus inşa sürecini, Kemalizm diye tarif edilen yerel ve kısır bir ideolojiye dayandırmışlardır. Bu nedenle, 1982 Anayasası’nın eğitimle ilgili 42. maddesi ve Temel Millî Eğitim Kanunu başta olmak üzere bütün eğitim programlarında, ders kitaplarında ve mevzuatında eğitimin ilke ve amaçlarının başında Kemalist ideoloji önemli bir unsur olarak göze çarpmaktadır. İdeolojik eğitim, kendince mutlak doğruları ve belirli bir dünyayı okuma biçimi dayattığından, bireyleri ve dolayısıyla toplumu sabit fikirli hâle getirmekte, toplumsal değişimi ve dönüşümü zorlaştırmaktadır. Son yıllarda, Türkiye’de ve dünyada meydana gelen köklü ve yapısal değişikliklere rağmen, eğitimde Kemalist ideolojinin korunması, son 90 yıldır bu ideoloji ile yetiştirilen nesillerin zihin kodlarının deforme edilmesiyle açıklanabilir. Yine, ideolojik eğitim, insanı siyah-beyaz, doğru-yanlış, haklı-haksız gibi katı pozitivist dikotomilere (ikilik, ikili karşıtlık) mahkûm ettiğinden, toplumsal sorunların uzlaşma ile çözülmesi kolay olmamaktadır. Ülkemizde siyasetin sürekli çatışma hâlinde olmasının, toplumun kolayca kutuplaşmasının, çatışmaların uzun sürmesinin ve toplumda aşırı uçların oluşmasının bu ideolojik eğitimin birer sonucu olduğu iddia edilebilir. Bu çalışmada öncelikle eğitim ve ideoloji kavramları arasındaki ilişkiye kısaca değinildikten sonra, Türkiye’de Cumhuriyet dönemi eğitim ideolojisinin tarihsel kökenleri tartışılmaktadır. Bunlara ek olarak, bugünkü eğitim politikalarının, eğitim mevzuatının ve ders kitaplarının ideolojik kodları irdelenmektedir. 57 58 TÜRKİYE’DE EĞİTİM POLİTİKALARI Giriş İnsan beyni kimi teoriye göre -hayvanların aksine- doğuştan bir tabula rasa (boş levha) olduğundan, insan, tekâmül edebilmek için sürekli bir öğrenme sürecinde yaşar (Linquist, 2007, s.476). Dolayısıyla insan, fiziki gelişimine paralel olarak mental (akli), sosyal, siyasal bir gelişim ve dönüşüm yaşamaktadır. Bu gelişim sürecinde içinde yaşadığı çevre, coğrafya, toplumsal yapı; aldığı bilgi, resmî ve gayri resmi eğitim gibi faktörler etkili olur. Fakat modern zamanlarda, özellikle büyük bir örgütlenme olan ulus-devletin inşası ile birlikte, tabula rasa’ya renk vermede ideolojik veya örgütlü, planlı ve amaçlı bir eğitimin, diğer bütün faktörleri katlayacak şekilde geliştiği ve en önemli faktör olduğu/olmaya devam ettiği ileri sürülmektedir. Modern devletle birlikte ideoloji, eğitimin içeriğini, şeklini, politikalarını ve amaçlarını şekillendirmede önemli bir rol oynamıştır. Ulus devletin ideolojisi temelde dışlayıcı ulusçuluk (milliyetçilik) olduğundan, modern eğitim de genelde milliyetçilik, militarizm, devletçilik, kolektivizm, tahakküm, tek tipçilik, dışlayıcılık ve ötekileştirmecilik başta olmak üzere ulusçulukla ilgili diğer unsurları vatandaşa aktarmaya yarayan bir araç olarak düşünülmektedir. Ağaç yaş iken eğilir atasözünün tezahürü olarak da, bu ideolojik eğitime daha çok okul öncesi, ilk ve ortaöğretimde ağırlık verilir ve “makul vatandaş” tipinin oluşturulması amaçlanır. Egemen ideoloji ve egemen toplumsal değerlerle donatılmış itaatkâr ve uslu vatandaş tipi, okullar aracılığıyla sürekli yeniden üretilmek istenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluşundan günümüze dek, yoğun bir ideolojik eğitim dayatan başlıca ülkeler arasında yer aldığı iddia edilebilir. Katı bir ulus(çu) devlet anlayışı benimseyen Türkiye’nin kurucu kadroları, tek etnik kimliğe dayalı homojenleştirici ve tek tipleştirici ulus inşa sürecini, dönemin nasyonalist, faşist, nazist ideolojileri ve baskıcı diktatörlük anlayışıyla harmanlamış; kemalizm diye tarif edilen yerel ve kısır bir ideoloji oluşturmuşlardır. Kemalist ideoloji üzerine bina edilen ulus inşa sürecini ve tek etnik kimliğe dayalı anlayışı, baskıcı bir dizi politikanın yanında, özellikle gelecek nesillere eğitim yoluyla benimsetme ve aktarma yoluna girmişlerdir. İsmet İnönü, 25 Mayıs 1925 tarihinde başbakan olarak Muallimler Birliğinde öğretmenlere yaptığı konuşmada, istedikleri eğitimin, dinî ya da beynelmilel değil millî olduğunu söyler. Ayrıca, devamında henüz yekpare olmayan Anadolu halkının, ancak millî bir eğitimle yekpare bir Türk milletine dönüştürülebileceğini ileri sürer. Ardından, “Bu vatan işte tek olan bu millet ve bu milliyetindir. Bunu yalnız söz olsun diye söylemiyoruz. Süs olsun diye bu fikirde değiliz; bu siyaset, vatanın bütün hayatıdır. Yaşayacaksak yekpare bir millet kütlesi olarak yaşayacağız. İşte millî terbiye [eğitim] dediğimiz sistemin umumî hedefi.” Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? 59 (Kaplan, 2002, s.791) diyerek günümüze dek süren millî eğitimin hem ideolojisini, hem amacını hem de politikalarını belirlemiştir. Bugün dahi bu düşünce açık bir dille, 1982 Anayasası’nın eğitimle ilgili 42. maddesi ve Temel Millî Eğitim Kanunu başta olmak üzere bütün eğitim programlarında, ders kitaplarında ve mevzuatında eğitimin ilke ve amaçlarının başında yer alacak şekilde vurgulanmaktadır. Bu çalışmada öncelikle eğitim ve ideoloji kavramları arasındaki ilişkiye kısaca değinildikten sonra, Türkiye’de Cumhuriyet dönemi eğitim ideolojisinin tarihsel kökenleri tartışılacaktır. Takip eden bölümde, yakın tarihteki eğitim politikaları, eğitim mevzuatı ve ders kitaplarının ideolojik kodları irdelenecek; sonuç bölümünde ise birtakım tespitlerde bulunulacak ve bazı öneriler geliştirilecektir. Eğitim ve İdeoloji İlişkisi: Yumurta-Civciv Hikâyesi Siyaset biliminde, diğer sosyal disiplinlerde ve gündelik hayatta ideoloji kavramı farklı farklı anlamlarda kullanılabilmektedir. Bu farklı kullanımlara rağmen genel olarak bu kavram -küçük nüanslar dışında- benzer anlamlar taşımaktadır. Türk Dil Kurumu (TDK) Türkçe sözlüğünde ideoloji; “siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü” (TDK, 1998, s.1047) olarak tanımlanmaktadır. Aynı sözlükte eğitim ise;“çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye” (TDK, 1998, s.677) şeklinde tanımlanmıştır. Bu iki kavramın sözlük anlamlarına bakıldığında bile aralarındaki güçlü ilişkiyi görmek mümkündür. Sözlükte ideoloji bir öğreti ve düşünceler bütünü olarak görülürken, aynı şekilde eğitim de (özellikle çocuk ve genç) vatandaşa verilecek (o ideolojik) öğretinin ve anlayışın öğretim faaliyeti olarak tanımlanmaktadır. Bu güçlü bağ, TDK’ye hâkim olan resmî düşüncenin de aslında eğitim’i ve ideoloji’yi nasıl gördüğünü ortaya çıkarmaktadır. TDK sözlüğü eğitim’i, Cambridge Dictionaries Online’ın “okulda yapılan öğrenme ve öğretme süreci ya da bundan elde edilen bilgi”(2014) tanımlamasındaki gibi nötr bir süreç olarak görmek yerine, onu “çocuklara ve gençlere, toplum yaşayışındaki yerlerini almaları için verilen terbiye” gibi kişilerin egemen ideoloji ve egemen anlayışa entegre olmalarını sağlayacak bir faaliyet olarak görmektedir. İdeolojik bir devlette her toplumsal aygıt gibi, eğitimin de ideolojik bir araç olarak görülmesi kaçınılmazdır. Louis Althusser, din, yargı, siyaset, medya, sendikalar ve kültür gibi, eğitimi de devletin ideolojik aygıtları arasında saymaktadır (Barua, 2014, ss.53-54). Ona göre, ideolojik devlet aygıtları kanalıyla egemen 60 TÜRKİYE’DE EĞİTİM POLİTİKALARI sınıflar iktidarlarını devam ettirebilmektedirler. Çünkü toplum bu aygıtlar sayesinde egemen ideolojinin tazyiklerine açık hale gelmekte, bu yolla neyin doğal olduğunu öğrenmekte ve bu süreçle egemen ideolojiyi içselleştirmektedir. Buna göre, böyle bir beyin yıkama faaliyetine maruz kalan vatandaş sadece ideolojiyi benimsemiyor, aynı zamanda onu başkasına gönüllü aktaran aktif bir birey oluyor. Modig’e göre (2012), böylece, devletin aygıtlarıyla desteklenen bir ideoloji, virüs gibi toplumda hızlı bir şekilde yayılıyor (s.15). Akın ve Arslan (2014) benzer bir tespitte bulunarak eğitimin ideolojinin bir aracı olduğunu; resmî ideolojinin okullarda dayatılarak kişilerin kontrol edildiğini, disiplin altına alındığını, siyasal iktidarla uyumlaştırıldığını ve eğitim sayesinde resmî ideolojinin toplumsal düzenin ana unsuru haline getirildiğini savunmaktadırlar (s.86). İdeolojiyi, yalnızca siyasal bir kavrama sıkıştırmak ve siyasal düşüncenin kalıplarına hapsetmek zordur. Zira onun toplum hayatının her alanına nüfuz eden bir virüs olduğu varsayılmaktadır. Bu konuda Metin Kazancı (2003), Alhusser’e atıfta bulunarak şunları söylemektedir: İdeoloji siyaset bilimi terminolojisinde yer etmiş olduğu gibi yalnızca siyasal içerikli bir kavram değildir. İdeolojiyi topluma yalnızca bilginler, yazarlar ve kitle iletişim araçları değil, sistemin bütün öğeleri dikte etmekte, birey ve kurumlara yüklemektedir. İdeolojinin yaşaması için özel bir çabaya da gerek yoktur. Çağırma ve yaşanılan ideolojik ortam sayısız denilecek kadar çok olanakları kullanarak bireyi çevrelemekte, ona mevcut durumu âdeta otomatik olarak yüklemektedir (s.53). Modern dönemde devletler -özellikle milliyetçi bir ideolojiye sahip olanlarulus inşa sürecinde okula önemli bir rol atfettiler. Devletler kendi varlıklarını ve tasarladıkları toplumsal yapıyı halka kabul ettirmek ve sürdürülebilir kılmak için ideoloji ve eğitimi yoğun bir şekilde kullandılar. Devlet, resmî ideolojisini topluma aktarmak için okulları bir araç olarak gördü ve kullandı. Bu çerçevede Türkiye, kuruluşundan beri tasarladığı kemalist toplumsal düzeni kurmak, yerleştirmek ve meşru hale getirmek için, kısacası kemalist ideolojiyi topluma benimsetmek için eğitim kurum ve kuruluşlarını yoğun bir şekilde kullanmıştır (Şimşek,2012, s.2809). Bu sayede, kemalist rejim, yeni kurulan seküler eğitim kurumları aracılığıyla öncelikle Osmanlı ile olan bağlarını koparmak; hilafete, saltanata ve İslam’a olan bağlılığı, resmî ideolojiye, Türk kimliğine ve ulusçu anlayışa çevirmek istedi (Şimşek, 2012, s.2815). Bunun için Harf İnkılâbı (Tongul, 2004, s.103) ile yeniden inşa edilecek nesillerin eski kaynaklara ulaşımını ve dolayısıyla eski ile irtibatlarını engellemiş oldular. Tek tip insan yetiştirmek için öncelikle 1924’te bütün okulları tek çatı altında toplayan Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarıldı (Şimşek, 2012,s.2815) ve bütün okullarda yoğun kemalist propaganda içeren müfredat ve programlara Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? 61 ağırlık verildi. Çünkü ilk dönem cumhuriyet elitine göre, yeni kurulan devleti ve devlet ideolojisini topluma kabul ettirmek ve sürdürmek için eğitim bir sigorta görevi görmekteydi. Dolayısıyla, “Mustafa Kemal ve ekibi, Osmanlı-İslam geçmişi yerine seküler bir cumhuriyet tesis ederken, ulusçuluk temelli eğitim sistemi, geçmişle bağları koparmada en etkili kurum olmuştur.” (Şimşek, 2012,s.2815). İdeoloji ve eğitim arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışan Akın ve Arslan da (2014) eğitimin, egemen ideolojiyi topluma yaymak ve kabul ettirmek için kullanılan bir araç olduğunu ve toplumu yeniden üreten bir işlev gördüğünü vurgulamaktadırlar: Toplumsal düzenin kurucusu ve savunucusu olan devletin toplumsal düzeni meşrulaştırmakta kullandığı en önemli araçlardan biri ideolojidir. İdeolojinin temelini oluşturan ideaların toplumun bireylerine aktarılıp kabul ettirilmesi sürecinde öne çıkan en önemli araç ise eğitimdir. İşlevsel bakış açısıyla, eğitim toplumu bir arada tutan ve yeniden üreten bir görev üstlenmektedir. Bu yönüyle toplumun yadsınamaz gereksinimlerini karşılayan eğitim, diğer yandan da insanları siyasal iktidarın ve toplumda gücü elinde bulunduran kesimlerin ideolojik dünyasına dâhil etmek, siyasal ve toplumsal sistemle uyumlaştırmak için kullanılan bir araç konumundadır (s.81). Akın ve Arslan’ın yaptığı tartışmalara paralel bir iddia ileri süren Güven (2010), eğitim politikalarının oluşmasında ideolojinin önemli bir yer tuttuğunu, ideolojik eğitimle okullarda bireylerin karakterinin şekillendirildiğini söylemektedir (s.15). Zira okullar bireylerin yeniden ve yeniden şekillendiği mekânlar olarak kabul edilirler (Aka, 2009,s.329). Bu nedenle, Türkiye’de egemen ideoloji olan kemalist anlayışın, arzuladığı insan tipini şekillendirmede ve oluşturmada eğitimi bir araç olarak gördüğü iddia edilmektedir (Kaya ve Eroğlu, 2013, s.55). Bu tarz ideolojik bir eğitim insanların ihtiyaçlarına ve kişisel istidatlarına odaklanmak yerine, toplumsal çıkar ve hedefleri merkeze almakta;“bireylerin insancıl ve varoluşsal ihtiyaçlarını” göz ardı etmektedir (Evkuran, 2010, s.481). Türkiye’de resmî eğitim sürecinde, özellikle ilk ve ortaöğretim düzeyinde okutulan ders kitaplarında yoğun bir şekilde rejim propagandası yapılmakta, devlet sembolleri ve mitleri kutsanmakta; dersler dışında yapılan aktiviteler, resmî törenler hatta korolarda seçilen şarkılar bile resmî ideolojinin propagandasına yoğunlaşmaktadır. Öğrenci Andı ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi gibi resmî metinler; bireyi yok sayan, onları ulus devletin inşa ettiği toplum için yokluğa mahkûm eden telkinlerle doludur. Öğrenci Andı’ndaki“ Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.” ve Gençliğe Hitabe’deki“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin 62 TÜRKİYE’DE EĞİTİM POLİTİKALARI yegâne temeli budur.”(ataturkungencligehitabesi.com, 2014) şeklindeki vurgular bu gerçeği açıkça göstermektedir. Aynı şekilde Gençliğin Atatürk’e Cevabı’nda da benzer vurgular yer almaktadır: “Ey Büyük Ata, Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz.”(Millî Eğitim Bakanlığı [MEB], 2014). Bu üç metinde de bireyler birer özne olmaktan ziyade toplum için varlığını armağan eden; karar alan değil, bekçi olan birer nesne olarak kabul edilmekte ve algılanmaktadırlar. Bu metinlerin ortak noktası, yirminci yüzyılın başında yaygın olan milliyetçi ve ırkçı anlayışları yansıtmalarıdır. Diğer önemli bir özellikleri ve toplum için hazin olan yönleri ise, bu metinlerin hâlâ resmî olarak çocuklara/gençlere dayatılmasıdır. Özellikle her gün ilkokul öğrencilerine okutulan Öğrenci Andı, 2012 yılında kaldırılıncaya kadar, Türkiye’de uzun süre tartışma konusu olmuştu. İçeriği ve verdiği mesajlarla hem dışlayıcı bir ideoloji dayatıyor hem de Türk olmayan vatandaşlara yönelik asimilasyoncu politikaların algı temelini oluşturuyordu. Bu konuda yöneltilen sayısız eleştirilerden biri Akyeşilmen’in (2011),“Öğrenci Andı denen metin yeryüzünün en ırkçı ve ayrımcı metinlerinden biri. 1930’ların yükselen değeri ırkçı ideolojiler çağında yazılmış bu metni hâlâ Türkiye’deki millî eğitimin bir parçası sayan anlayış, eğitimde 30’larda kalındığını gösteriyor.” şeklinde yaptığı değerlendirmesidir. Eğitim ve ideolojinin birbirini besleyen karşılıklı ilişkiler ve bağlantılar taşıdıkları yukarıdaki örnek ve tespitlerden kolayca anlaşılmaktadır. Ulus inşa süreçlerinde, yeni inşa edilen toplumun ideolojik formatı okullar üzerinden atılmaktadır. Türkiye’de Resmî İdeoloji ve Eğitim: Tarihî Arka Plan Türkiye’de resmî ideoloji, 1920’li yıllarda, ulus inşa sürecinde şekillendi ve günümüze kadar güçlenip toplumsal hayatın her alanına nüfuz ederek gelişti. Devleti ve dolayısıyla toplumu gönüllü ya da baskı ile yönlendiren bu ideoloji; özünde devletçi, milliyetçi ve militarist unsurlarla dolu anti-demokratik, insan haklarını reddeden, Türk etnik kimliğine dayalı tekçi bir anlayış üzerine kurulu yerel ve sığ bir ideoloji olan kemalizmdir. İsmail Kaplan (2014), kemalizmin özünü milliyetçilikten aldığını,“kurucu önderlerin milliyetçilik tahayyülünün yeni eğitim sistemini koşullandırdığı gibi, sözü edilen eğitim sisteminin de Türkiye’de milliyetçiliğin egemenliğini pekiştirdiğini; Türkiye’de eğitimin, eğitimden sorumlu bakanlığın adına da yansıyacak ölçüde ‘millî eğitim’ olduğunu” ileri sürmektedir (s.789). Millî eğitim, doğal olarak evrensel, eleştirel ve bilimsel olan eğitimi dışlar ve ötekileştirir. Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? 63 Bu tespit bugün millî eğitim üzerine yapılan araştırmalarla da desteklenmektedir (Akyeşilmen, 2014; Gürel, 2009; Evkuran, 2010). Eğitimin evrensel değil millî olması, Cumhuriyet elitinin en önemli hedef ve önceliklerindendi. Atatürk 22 Eylül 1924 tarihinde Samsun’da öğretmenlere yaptığı bir konuşmada, Osmanlı, Selçuklu ve öncesi devirlerde verilen gayri millî eğitimle Türk’ün “kendi ruhunu, benliğini, hayatını unuttuğunu” ve bu yüzden bütün bir milletin sefaletlere ve mahkûmiyetlere sürüklenmekten kurtulamadığını ileri sürmüştür (Alp, 2009, ss.24-26). Aynı konuşmada Atatürk, sadece Türklerin değil, diğer İslam toplumlarının maruz kaldıkları sorunların temelinde de, millî bir eğitimden ve millî hedefleri olan bir eğitimden yoksun olmalarının yattığını söylemektedir. Devamında, millî bir eğitimin yapılması gerektiğini ve bu eğitimin dilinin, yönteminin ve araçlarının da millî olması gerektiğini iddia etmektedir.“Millî terbiyenin ne demek olduğunu bilmekte artık bir gûna teşevvüş kalmamalıdır. Bir de millî terbiye esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak zarureti gayri kabili münakaşadır.” (Alp, 2009, s.36) diyerek, bunu mutlak bir hakikat ve gerçeklik olarak sunmaktadır. Kurucuların yeni bir kimlik ve hâkim kültür oluşturma sürecinin ana aracının eğitim olduğu görülmektedir. Başta Atatürk olmak üzere, yeni elitin temel amacı Kemalist dünya görüşüne göre, itaatkâr ve disiplinli bir toplum oluşturmaktır. Bu vesileyle homojenleştirilmiş, tek tipleştirilmiş, seküler ve pozitivist ahlakı benimsemiş yeni bir ulus inşa edilmek istendiği ortadadır (Şimşek, 2012, s.2819).Türk ulus inşa sürecinde ve resmî ideolojiye dayalı Kemalist kimlik inşasında eğitimin rolünü açıkça ortaya koyan mesajlardan biri de dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye aittir. İnönü 5 Mayıs 1925’te Muallimler Birliğinde verdiği bir demeçte, millî eğitimin ne olduğu ve amaçları konusundaki görüşlerini dile getirirken millî eğitimin, dinî ve uluslararası eğitimin zıddı bir eğitim olduğunu dile getirmiştir. Ayrıca, millî eğitimin hedefi, Anadolu’da var olan farklı farklı milletlerin asimile edilerek Türkleştirilmesi olarak belirlenmiştir: Millî terbiye istiyoruz. Bu ne demektir? Bunu, zıddı ile daha vazıh anlarız. Millî terbiyenin zıddı nedir derlerse söyleyebiliriz: Bu belki dinî terbiye yahut beynelmilel terbiyedir. Sizin vereceğiniz terbiye dinî değil millî, beynelmilel değil millîdir. Sistem bu. Bizim terbiyemiz kendimizin olacak ve kendimiz için olacak. Millî terbiyede iki kısım düşünebiliriz: Millî terbiyenin siyasî ve vatanî mahiyeti itibarile. Bugün bu topraklarda siyasî Türk milleti kahir bir ekseriyettedir. Bütün bu topraklara Türk mahiyetini veren bir Türk var. Fakat bu millet henüz istediğimiz yekpare millet manzarasını göstermiyor. Eğer bu nesil şuurla, ilmin ve hayatın rehberliğiyle, ciddî olarak, bütün ömrünü vakfederek çalışırsa siyasî Türk milleti; harsî, fikrî ve içtimaî tam ve kâmil bir Türk milleti olabilir. Bu yekpare milliyet içinde yabancı 64 TÜRKİYE’DE EĞİTİM POLİTİKALARI harslar hep erimelidir. Bu millet kütlesi içinde ayrı ayrı medeniyetler olamaz... Yaşayacaksak yekpare bir millet olarak yaşayacağız. İşte millî terbiye dediğimiz sistemin umumî hedefi (Alp, 2009, s.37). Dönemin yöneticilerinin eğitimin millî karakterine bu kadar vurgu yapmaları bir tesadüf değildir. Kemalist kimlik inşa sürecinde toplumun bütünüyle yeniden yapılanması, yeni bir ideolojiye göre şekillendirilmesi hedeflenmiş ve bu hedefe varmak için en uygun, en etkin ve en ekonomik aracın eğitim olduğu fark edilmiştir. Bu kimliğin bel kemiğinin ise, milliyetçilik ve ona eklemlenmiş sembol ve mitler olduğu, dönemin her demecinde ve politikasında açıkça ifade edilmiştir. Atatürk ve İnönü’nün eğitimle ilgili demeçlerinden de anlaşıldığı gibi, yeni inşa süreci evrenselliği ve dini reddetmekte, onun yerine dönemin yükselen değerleri olan ırkçılık, ulusçuluk ve dışlayıcılık üzerine bina edilen millîliği öncelemektedir. Özellikle Osmanlı toplum kimliğinde önemli bir yer tutan din ve dinî değerlerin dışlanması hatta yok edilmesi için özel bir çaba sarf edilmiştir. Dönemin Samsun Milletvekillerinden Ruşeni Barkur tarafından kaleme alınmış ve 25 Ekim 1926 yılında Atatürk’e hediye edilmiş “Din Yok, Milliyet Var” başlıklı kitapta, milliyetçilik din yerine ikame edilmek istenmiştir: “Benim dinim, benim milliyetimdir... Bizim kutsal kitabımız, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, mutluluğu kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren ulusalcılığımızdır. O halde felsefemizde din kelimesinin tam karşılığı ulusalcılıktır.”(Coşkun, 2012). Din-i İslam’ı sahte ve seküler bir din olan milliyetçilikle ikame etmeye çalışan bu tür girişimlerin başarısız olduğunu söylemek maalesef pek de mümkün değildir. Bu ideolojik eğitim sayesinde bugün toplumun bir kesiminde millî değer ve sembollerin kutsandığını, dinî ve evrensel değerlerden daha çok değer gördüğünü fark etmek zor değildir. 1947 Hükûmet Programı’nda eğitimin amacı; millî duyguların, Kemalist devrimlerin ve Türk tarih şuurunun verilmesi olarak açıklanmıştır:“Öğretimin her kademe ve nevindeki Türk gençliğinde millî duygunun kuvvetlenmesi ve gençlerimize Türk inkılâbının ana fikirlerinin benimsetilmesi, Türk tarihi mefahirinin öğretilmesi öğretim ve eğitim çalışmalarımızın esası olacaktır.” (TBMM, 2014). Bu çalışmanın ilerleyen bölümlerinde de görüleceği gibi, bugün var olan millî eğitim müfredatı ve ders materyallerinde yoğun olarak verilen bu düşünce hâlâ değişmemiştir. İdeoloji ve Eğitim Politikaları: Ders Kitaplarında ve Mevzuatta Kemalizm Tartışmalı da olsa Kemalist diktatörlük olarak bilinen 1923-1950 tek parti döneminin en önemli özelliği; demokrasi, eşit vatandaşlık, hukukun üstünlüğü, adalet ve insan hakları unsurlarını savunması değil, aksine militarist, devletçi, milliyetçi ve radikal bir laisizm yaklaşımına sahip olmasıdır ki bunlar aynı zamanda Atatürk Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? 65 ilkelerini de teşkil etmektedir. Bu ideolojik bakış kuruluştan itibaren siyasi-bürokratik elitin zihinsel altyapısını şekillendirmiştir. Toplumu homojenleştirmesi, tek tipleştirmesi amaçlanan bu anlayış ve ürettiği politikalar, toplumsal düzeyde sürekli olarak bir çatışma üretmiştir (Kramer, 2002, s.1) Kürt sorunu, Alevi meselesi, başörtüsü sorunu, ideolojik kamplaşma ve askerî darbeler bunlardan sadece bazıları ve kronik olanlarıdır. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle güvenlik kaygıları nedeniyle Batı kampında yer almak istemiş ve bunun bir gereği olarak Kemalist rejim kısmen bir demokratikleşme sürecine girmiştir (Barkey ve Fuller, 2007, s.64). 1950 yılında çok partili demokrasiye geçiş, iki kutuplu bir uluslararası sistemin varlığı veya Soğuk Savaş, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği, NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı) üyeliği, AB (Avrupa Birliği) ile entegrasyon çabaları, Soğuk Savaş’ın son bulmasıyla dünyada artan barış ve demokrasi talepleri, Türkiye’de artan AB ile entegrasyon çabaları; uyum paketleri, demokratikleşme paketleri, Kürt sorununa yönelik çözüm paketleri, dış politikada değer yüklü eğilimler ve benzeri köklü, sistemik değişim ve dönüşümler, Türkiye’de rejimin dönüşmesini kaçınılmaz kılmış ve son 10 yılda önemli bir demokratikleşme süreci yaşanmıştır. Türkiye’nin artan demokratikleşme düzeyinin etkilerinin her alana olduğu gibi, eğitim politikaları alanına da yansıması beklenirdi. Fakat mevcut Anayasa’nın eğitimi düzenleyen 42. maddesi, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve bunlara dayanılarak çıkarılan yönetmeliklerin 1920’li yıllarda şekillenmiş Kemalist ideolojinin ruhunu taşıdıkları; milliyetçi, militarist, devletçi ve ayrımcı bir dizi düzenlemeler içerdikleri görülmektedir. Anayasa’nın 42. maddesi, eğitim ve öğretim hakkını düzenleyen en üst norm olarak eğitimi resmî ideolojinin bir aracı haline getirmiş, eğitimde Türkçe dışındaki dilleri yasaklayarak kemalizmin ayrımcı ve dışlayıcı anlayışını temel bir ilke olarak tasarlamıştır. Madde,“Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda...” yapılır dedikten sonra “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” diyerek tekçi ve ayrımcı anlayışı vurgulamıştır. Türk millî eğitiminin (Millî eğitim yetmemiş, aynı zamanda “Türk millî eğitimi” denilerek Kemalist ton vurgulanmış.) genel amaçlarını düzenleyen Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 2. maddesi, Kemalist ideolojinin eğitimde resmîleşmesinin en net göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu madde peşinen bütün vatandaşları hatta eğitim sisteminin içine giren bütün bireyleri Türk kabul etmekte ve bu Türkleri Atatürk ilke ve inkılâplarına ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı, devlete karşı sorumluluğunu sadece bilmekle kalmayan aynı zamanda onları davranış haline getiren (robotlaşan) vatandaşlar olacak şekilde tasarlamaktadır. Maddeye göre (1973), 66 TÜRKİYE’DE EĞİTİM POLİTİKALARI Türk Millî Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek[tir] (Millî Eğitim Temel Kanunu, madde 2/1). Yükseköğretim Kanunu, üniversitenin evrensel bir eğitim vermesini sağlamak yerine, tıpkı selefi gibi aynı ideolojik tasarımları ifade etmekte ve yükseköğretim alan gençleri daha detaylı bir Kemalist sürece tabi tutmaktadır. Bu yasa, Millî Eğitim Temel Kanunu gibi, öğrencileri birer Kemalist ürün olarak dört yıl sonunda piyasaya sürmeyi hedeflemektedir. Dışlayıcı, milliyetçi ve devletçi Kemalist ideolojiye dayalı olan eğitim politikaları çerçevesinde geliştirilen mevzuat da doğal olarak aynı özellikleri taşımaktadır. Eğitim politikalarının özünü oluşturan eğitim mevzuatı bütünüyle incelendiğinde, mevzuatın temelde ayrımcı, özgür birey ve özgür düşünceyi sınırlayan ve evrensel bakış açısı yerine dışlayıcı anlayışı benimseyen özellikleri göze çarpmaktadır. Bu mevzuat çerçevesinde geliştirilen eğitim müfredatları, ders programları ve ders materyalleri de 90 yıldır kemalizmin öncelediği insan tipini yetiştirmek için araç olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda ülke çapında yaşanan demokratikleşme, eğitim alanında yaşanan liberalleşme ve özgürleşme sürecine rağmen, temel eğitim politikalarının ve ilgili mevzuatın önemli ölçüde korunduğu gözlenmektedir. Kemalist ideolojiyi yerleştirmeye çalışan eğitim materyali ve mevzuatının başta eşitlik ve özgürlük olmak üzere insan hakları ve demokratik ilkelerle çelişen bir dizi boyutu vardır. Ders kitaplarının ve mevzuatın Kemalist boyutlarını detaylıca görmek ve irdelemek için, sıkça vurgulanan temel ve başat özellikleri üzerinde durulacaktır. Bunlar; milliyetçilik, militarizm, ayrımcılık, özgür düşüncenin kısıtlanması ile temel hak ve özgürlüklerin yok sayılmasıdır. Ders Kitaplarında Milliyetçilik ve Militarizm: Her Türk asker doğar Yukarıda değinildiği gibi milliyetçilik Kemalist ideolojinin en temel özelliği ve Türk ulus inşa sürecinin ana unsurudur. Her alanda olduğu gibi, eğitimde ve ders kitaplarında da yoğun bir şekilde milliyetçilik ve millîlik vurgusu yapılmaktadır. Bu konuya işaret eden Tanıl Bora’nın (2009) vurguladığı nokta önemlidir: “Ders kitaplarımızda, toplumların ve insanın tarihsel var oluşlarının her safhasının ve her Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? 67 düzleminin, her bir yanının, aslen millîlik sıfatıyla tanımlandığını, millîliğe indirgendiğini görürüz. Tarihte ve beşerî hayatta ‘Millet’ten başka özne yok, olmamış, olamaz gibidir (s.115). Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun benimsediği milliyetçilik anlayışının; eşitlik ve özgürlük gibi anayasal değerlere dayalı bir vatanseverlikten çok, “etnik-tarihsel-kültürel-dilsel [Türkçü] bir millî öze dayandırılan, o millî özün biricikliğini ve örtük ya da açıkça üstünlüğünü vurgulayan, evrenselci-hümanist açılımlara kuşkuyla bakan hatta yerine göre bunları reddeden” (Parlak, 2005, s.9) ayrımcı, dışlayıcı hatta ırkçı denecek bir milliyetçilik olduğu anlaşılmaktadır. Zira eğitim sürecinde, eğitim müfredat ve programlarında, eğitim politikaları ve kitaplarında sıklıkla ve aşırı vurgulanarak öne çıkarılan millî ve tekçi öğeler bunu açıkça göstermektedir. Nitekim devlet otoritesinin yüceltilerek kutsallaştırılmasının, o kutsal devlet otoritesine itaatin, otorite etrafında birlik ve beraberliğin, bireysel varlık ve menfaatlerden çok millî menfaat ve kolektif varlıkların üstünlüğünün, bu doğrultuda içeriği kolektif varlıklar (millet, devlet, vatan vb.) uğruna ölümle doldurulan yurtseverliğin kriterleri doğrultusunda etno-kültürel temelli bir yurttaş ve milliyetçilik anlayışının erken cumhuriyet dönemi ders kitaplarının temel vurgusu haline getirildiği [açıktır]... Kısacası, evrensel temelde ulus devletlerin ideolojik söylemlerini eğitim programlarına yerleştirmesi genel eğilimine paralel olarak Türkiye’de de Kemalist yeniden yapılanma sürecinde ders kitaplarının, Kemalist projenin ‘medenileşmiş, aydınlanmış, bilimin üstünlüğüne ve pozitivist ilerleme mantığına inanan, itaatkâr-vazifedâr bir yurttaş’ inşası için kaleme alındığını söylemek olanaklıdır (Parlak, 2005, s.9). Ders kitaplarında vurgulanan kemalizmin temel özelliği sadece milliyetçilik değildir. Milliyetçilikle içiçe olan militarizm de kitaplarda sıkça vurgulanan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Din kültürü ve ahlak bilgisinden sosyal bilgilere, müzikten Türkçeye kadar her dersin kitabında, askerliği kültürel ve ırki bir özellik olarak yansıtan, dinî renkle süsleyen ve orduyu kutsayan yoğun bir militarizm vurgusuna rastlamak mümkündür. Ayşe Gül Altınay (2009) bu konuda çeşitli ders kitaplarından aşağıdaki alıntıları yaparak ders kitaplarında sıkça vurgulanan militarizme ışık tutmuştur: Asya Hun devletinde ordu ile halk içiçeydi. Halkın büyük çoğunluğu orduda görev alır ve her zaman savaşmaya hazır olurdu. Bu yüzden Türklere ‘ordu millet’ denirdi [İlköğretim Sosyal Bilgiler 6, 2006,s. 114]. Türkler, en eski dönemlerinden beri askerliğe büyük önem vermişlerdir. Ordu, devletin en temel teşkilâtlarından biri olmuştur... Türkler, yerleşik hayata geçip çeşitli mesleklerle uğraşmalarına rağmen eski Türklerdeki ordu-millet bilincini her zaman korumuşlardır [Liseler için 68 TÜRKİYE’DE EĞİTİM POLİTİKALARI Genel Türk Tarihi, 2006, s. 80].Türk ordusu, bütün tarih boyunca görev ve sorumluluk yüklenmiş, Türk millî varlığına hizmet etmiş şerefli bir kuruluştur. Türk ordusu, Türk milleti kadar eski bir geçmişe sahiptir. Türk ordusunun gücü, ordu-millet kaynaşmasından gelmektedir. İlk Türk devletlerinin varoluşundan itibaren özellikle barış zamanlarında sivil ve asker ayrımı yapılmazdı. Ordu, halk; halk da ordu idi [T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük- Lise 3, 2007, s. 194]. 1250 yıl önce büyük Türk kahramanı Kül Tigin bir savaşta yiğitçe can vermişti. Ağabeyi Bilge Kağan, 732 yılında onun hatırasına binaen büyük bir abide diktirmiş ve Türk milletine şöyle seslenmişti: “Türk Oğuz Beyleri! Millet! İşitin! Üstte gök çökmezse altta yer delinmezse, senin ilini, töreni kim bozabilir?” Yüzyıllar sonra Ulu Önder Atatürk de “Türk milleti ilelebet payidar kalacaktır.” diyerek milletimizin bağımsızlığını bütün cihana haykırmıştır. Bu haykırıştaki gür ses, kaynağını tarihin derinliklerinde bulmuş, buradaki öz de askerlik anlayışına bağlı ordu millet bütünlüğü olmuş, ondan aldığı cesaret ve kahramanlıkla gerçek anlama kavuşmuştur [Milli Güvenlik Bilgisi-2003, 2007, s. 71] (s. 145). Müzik dersinde bile savaşmayı ve kan dökmeyi konu edinen şarkıların öğretilmesi militarizmin sınır tanımaz bir enginlikte öğretildiğinin açık bir göstergesidir. 2007-2008 eğitim-öğretim yılında 6. sınıfların müzik dersinde öğretilen “Görevimdir bayrağımı üstün tutmak her bayraktan; can veririm kan dökerim, vazgeçemem ben bu haktan” şarkısı (Altınay, 2009, s.143), Arif Nihat Asya’nın çeşitli kitaplarda bulunan Bayrak şiirinde vurguladığı “Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım” zihniyetiyle birleşince, militarizmin akıl ve mantık ötesi bir noktaya ulaştığı görülecektir. Askerliğin kutsal bir görev hatta ibadet olduğu vurgulanmakta, millî duyguların yanında dinî duygular da işin içine sokularak militarist değerler kutsanmaktadır. Bu çerçevede, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitaplarında sıkça rastlanan metinlerden bir örnek de Altınay’ın (2009)işaret ettiği şu cümlelerdir: “Devlete karşı görevlerimizden biri de askere gitmektir. Askerlik çağına gelmiş her Türk gencinin bu kutsal görevi yerine getirmesi gerekir. Kültürümüzde ‘vatan sevgisi imandandır’ denilerek vatan sevgisinin önemi ifade edilmiştir. Devletimize karşı görevlerimizden olan askerlik yapmak, ibadet olarak kabul edilir [Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 10, 2007,ss. 110-111].”(s.147). Militarizm propagandası sadece okulda değil, medya, cami ve aile gibi gayri resmî eğitim kanallarıyla da yoğun bir şekilde yapılmaktadır. “Her Türk asker doğar” ifadesinin, orduya “peygamber ocağı” denmesinin, “ordu millet” gibi söz ve cümlelerin amacı aslında ordu ve toplum arasındaki sivil-asker ayrımını kaldırarak orduyu toplumun kültürel ve doğal bir unsuru haline getirmektir. Topluma yoğun bir şekilde dayatılan milliyetçilik ve militarizm beraberinde toplumsal korkuları getirmekte ve demokratikleşme gibi toplumsal değişim ve dönüşümleri Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? 69 yavaşlatmaktadır. Bu çerçevede, İhsan Dağı (2008) militarizm, toplumda güvensizlik kültürü ve toplumsal korkular arasında bir bağ kurarak, rejimin, toplumda güvensizlik kültürünü “ulusal bağımsızlık, toprak bütünlüğü, laiklik ve Kemalist devlet” üstüne kurduğunu ileri sürmektedir (s. 21). Dağı’nın düşüncesini destekleyici mahiyette Kalaycıoğlu da (2003), Türkiye’de siyasi rejimin kurumsal özelliklerinin; demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları önündeki en büyük engel (s.9) olduğunu iddia etmektedir. Eğitimde Ayrımcılık: İdeolojik Mevzuatın Omurgası Ayrımcılık yasağı, insan hakları ile ilgili tüm belgelerde güçlü bir şekilde vurgulanırken, Anayasa’nın 10. maddesinde işaret edilen eşitlik ilkesiyle de doğrudan ilintilidir. Madde; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” diyerek bir anlamda toplumun çoğulcu ve heterojen yapısına da işaret etmesine rağmen, mevcut eğitim mevzuatı toplumun çok homojen olduğunu varsayarak hazırlandığından, ayrımcılığa neden olabilecek bir dizi düzenleme içermektedir. Eğitim gibi evrensel, objektif ve eleştirel olması gereken bir konu, daha ziyade yerel, eleştiriye kapalı ve sübjektif unsurlarla dolu bir hale gelmiştir. Örneğin mevzuatta sık sık millî ve manevi değerlerden bahsedilmektedir. Bu millî ve manevi değerler hem muğlak, içine her şey doldurulabilir hem de toplumun bir bütün olarak üzerinde mutabık olmadığı değerler olduğundan, toplumun sadece belli bir kesimini temsil etmektedir ve sadece toplumun belli kesimini temsil eden bu değerler, toplumun bütününe dayatılmaktadır. Mevzuatın diğer önemli bir boyutu, toplumda herhangi bir temelde farklılıkların olmadığını varsaymasıdır. Farklılıkların göz ardı edilmesi beraberinde birtakım ayrımcılıklar ve sorunlar da doğurmaktadır. Irk, dil, din, cinsiyet, felsefi ya da siyasi görüş farklılıkları; engelliler, özel eğitime ihtiyaç duyanlar, azınlık mensupları ve diğer hassas grupların ihtiyaçları dikkate alınmadığında, eşitlikçi bir anlayış dolaylı olarak ayrımcı uygulamalara neden olabilmektedir. Örneğin, Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği (2009, madde 13/4), kamu-özel eğitim kurumlarında görev yapmış yöneticiler arasında ayrımcılığa neden olabilecek şekilde kişilerin görev sürelerini farklı farklı değerlendirmektedir. Anayasa’nın eğitim hakkını düzenleyen 42. maddesinde Türkçeden başka hiçbir dilin anadil olarak okullarda okutulamayacağının vurgulanması, hem insan hakları belgelerine hem de Anayasa’nın üzerinde durduğu eşitlik ilkesine aykırı olduğundan ayrımcı bir düzenlemedir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924, madde 4) diyanet uzmanları yetiştirmek için sadece İlahiyat Fakültelerine izin verirken, gayrimüslim 70 TÜRKİYE’DE EĞİTİM POLİTİKALARI vatandaşlar için din görevlisi yetiştirme imkânı sağlamayarak bir tür ayrımcılığa neden olmaktadır. Eğitimde ayrımcılığın olmaması, eğitim hakkının herkese açık ve herkes için ulaşılabilir olmasını gerektirdiği gibi, eğitim politikalarının herkesin özel durumlarını ve ihtiyaçlarını kapsayacak şekilde düzenlenmesini ve bu sayede fırsat eşitliğinin sağlanmasını da gerekli kılar. Bu noktada engelliler, özel eğitime ihtiyaç duyanlar, kadınlar, azınlık mensubu insanlar ve fakir çocuklar gibi hassas gruplara fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Özgür Birey Yetiştirme ve Özgür Düşünce Sorunu Millî eğitim mevzuatı, bir taraftan öğrencilerin sorgulayıcı ve eleştirel bir bakış açısına sahip olmalarını isterken; diğer taraftan paradoksal bir biçimde idareci, öğretmen ve öğrencilerden neredeyse askerî bir disiplin, hiyerarşik düzen ve itaat talep etmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu raporunda da vurgulandığı gibi, 2012 yılında kaldırılıncaya kadar her sabah okutulan Öğrenci Andı ve benzeri törenlerde askerî içtima uygulamasının taklit edilmesi, hatta öğretmen ve öğrenci nöbetlerinin eğitim ve öğretimin temel unsurlarından biri olarak mütalaa edilmesi bu uygulamalara örnektir (TBMM, 2012, s.528). Sadece eğitim ortamındaki uygulamalar açısından değil, eğitimin evrensel, bilimsel ve eleştirel niteliğinin aksine, neye inanılıp neye inanılmaması gerektiği konusunda da disiplin ve endoktrinasyon (zorla kabul ettirme, aşılama) temelli/amaçlı, ideolojik bir tutum takınılmaktadır. Fakat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), verdiği bir kararda Sözleşmenin ek 1 nolu protokolünün 2. maddesinin ikinci fıkrasına dayanarak devletin endoktrinasyona dayalı ve ideolojik bir eğitim veremeyeceğine hükmetmiştir (AİHM, 2012, par.138-139). Eğitimin temel ilke ve hedefleri belirlenirken Atatürk ilkeleri ve Atatürk milliyetçiliğinin, bilim, bilimsellik, insan hakları ve demokratik değerlerin üzerinde tutulmasıyla hem bilimin evrensel ve eleştirel özelliği göz ardı edilmekte hem de eğitim paydaşlarının, özellikle öğrencilerin kişisel, entelektüel ve profesyonel gelişimleri kısıtlanmaktadır. Bu da doğal olarak bireyin eğitim yoluyla güçlenmesini engellemektedir. Amacını aşan bir disiplin ve ideolojik eğitim anlayışı, (a) hem temel hak ve özgürlükler (b) hem de demokratik katılım konusunda önemli sorunlara yol açmaktadır. Bu tür uygulamaların neden olduğu bir başka olumsuz sonuç da, özellikle öğrencilerin rasyonellik, aktif katılımcılık, özgüven, üretkenlik ve otokontrol (özdenetim) becerileri geliştirmelerini geciktirmesi ya da bunlara bütünüyle engel olmasıdır. Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? 71 İnsan Hak ve Özgürlüklerinin Kısıtlanması Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) mevzuatı, insan hakları ve özgürlükleri alanında da ciddi kısıtlama ve ihlallere zemin hazırlamaktadır. Özel Öğretim Kurumları Kanunu(2007, madde 3/c) gereğince din eğitimi ile ilgili özel okulların açılmasına izin verilmemesi din ve vicdan özgürlüğüne aykırıdır. Öğrencileri siyasi içerikli etkinliklere katılmaktan meneden İlköğretim Kurumları Yönetmeliği (2013, madde 106/k) mevzuatı da demokratik bir toplumda siyaseti negatif bir olgu olarak göstermesi açısından neredeyse tüm siyasi ve sivil hakların askıya alınması demektir. Temel hak ve özgürlüklere gerekli saygının gösterilmediği bir eğitim ortamı öğrencileri zihinsel tembelliğe itecek ve öğrencilerin gerekli ölçüde üretken olmasını engelleyecektir. “Tornadan çıkmış”, tek tip düşünen ve davranan, resmî siyasal söylemin dışına çıkmayan öğrencileri yönetmenin kolay olduğu düşünülebilir fakat bu tür uygulamalar toplumsal ve bireysel gelişimin, dönüşümün ve ilerlemenin önünü de kapatacaktır. Mevzuata göre eğitim öğrencileri millî kültür değerlerine saygılı olarak yetiştirmeyi amaçlar. Ancak somut olarak bu değerlerin ne olduğu konusuna girildiğinde, sözü edilen değerler (a) ya sadece bizim toplumumuza özgü olmaktan uzak olup (misafirperverlik, büyüklere saygı gibi) esasen tartışma konusu bile olmayan evrensel değerlerdir ve bu yüzden bir kavram olarak bu değerleri ayrıca vurgulamaya ihtiyaç yoktur (b) ya da ideolojik değerler olup bütünüyle tartışmalıdırlar, bu nedenle de bizatihi eğitimin konusu dışında olmalıdırlar. Uygulamada, “millî kültür değerleri” türünden kavramların müphem (belirsiz) oldukları ölçüde suistimale elverişli oldukları ve bir kesim tarafından bir başka kesimi suçlamak ya da bir başka kesimin özgürlüklerini kısıtlamak amacıyla kullanılmaya açık oldukları da görülmektedir. Sonuç: Kemalist Gençlik Yetiştirmeye Devam John Locke’un tabula rasa olarak tanımladığı vatandaşın beynini, ideolojik bir eğitimle şekillendirmeyi amaçlayan millî eğitimin 90 yıldır, özünde köklü değişiklikler yapılmadan devam ettiği görülmektedir. Araştırmada elde edilen temel bulgulardan biri şudur: Resmî ideoloji olarak bilinen Kemalist anlayışın eğitimde empoze ettiği temel düşünceler milliyetçilik, militarizm, üstünlük ve tahakküm etme olarak karşımıza çıkarken, bu düşünceler beraberinde ayrımcılık, dışlayıcılık, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması ve özgür bireylerin oluşmasının engellenmesini getirmektedir. Bu çalışmadan çıkarılacak diğer önemli bir sonuç ise; eğitimi, kendi ideolojisini yaymanın ve derinleştirmenin bir aracı olarak gören kemalist rejimin, başta 72 TÜRKİYE’DE EĞİTİM POLİTİKALARI eğitim mevzuatı olmak üzere, ders kitapları, eğitim müfredatları ve programlarında yoğun bir ideolojik vurguya yer vermekte olduğudur. Son dönemlerde ülkede yaşanan demokratikleşme ve reform girişimlerine rağmen, bu anlayışın özü itibariyle devam ettiği görülmektedir. Ülkemizde durum böyle iken, dünyada son yıllarda eğitimde çok yenilikçi, kapsayıcı ve insani açılımlar yapılmaktadır. Başta uluslararası örgütler olmak üzere demokratik ülkeler ve sivil toplum kuruluşları, insan hakları eğitimi, barış eğitimi ve insan odaklı eğitim üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu tür hak temelli bir eğitim, insanı merkeze alan ve insanın ihtiyaçlarına göre politikalar belirleyen, katılımcı, kapsayıcı, eleştirel, bilimsel ve evrensel niteliktedir. Bugün uluslararası insan hakları belgeleri başta olmak üzere, uluslararası düzenlemelerde öngörülen eğitimin temel özellikleri; katılımcı, şeffaf ya da hesap verebilir, ayrımcı olmayan, kapsayıcı, özgür bireyler yetiştirmeyi hedeflemesi ve evrensel bir insan hakları kültürünün oluşmasında katkı sağlamasıdır (Akyeşilmen, 2014, ss.8-9). Bu çerçevede Türkiye’de de son yıllarda ciddi mesafe kat edildiği gerçeğini dile getirmekte yarar vardır. Fakat hem politikalar düzeyinde hem de uygulamada birtakım adımlar atılmasına rağmen, ders kitapları ve mevzuat düzeyinde kemalist anlayışın korunması âdeta politik bir zorunluluk olarak algılanmaktadır. İdeolojik eğitim, kendince mutlak doğruları ve belirli bir dünyayı okuma biçimi dayattığından, bireyleri ve dolayısıyla toplumu sabit fikirli hale getirmekte, toplumsal değişim ve dönüşümü zorlaştırmaktadır. Türkiye’de ve dünyada meydana gelen köklü ve yapısal değişikliklere rağmen, eğitimde kemalist ideolojinin korunması, son 90 yıldır bu ideoloji ile yetiştirilen nesillerin zihin kodlarının deforme edilmesiyle açıklanabilir. Bu nedenledir ki, Türkiye yarım asrı aşkındır çok partili demokrasiye geçmesine rağmen, demokrasisini konsolide edememekte ve uluslararası demokrasi endeksleri tarafından hala yarı demokratik bir ülke olarak değerlendirilmektedir. İdeolojik eğitim, insanı siyah-beyaz, doğru-yanlış, haklı-haksız gibi katı pozitivist dikotomilere (ikilik, ikili karşıtlık) mahkûm ettiğinden, toplumsal sorunların uzlaşma ile çözülmesi kolay olmamaktadır. Ülkemizde siyasetin sürekli çatışma halinde olmasının, toplumun kolayca kutuplaşmasının, çatışmaların uzun sürmesinin ve toplumda aşırı uçların oluşmasının bu ideolojik eğitimin birer sonucu olduğu iddia edilebilir. Türkiye demokratik ve insan haklarına saygılı bir toplum oluşturmak istiyorsa, mevcut kemalist ideolojiye dayalı eğitimden vazgeçerek, evrensel, eleştirel, bilimsel, özgürlükçü ve kapsayıcı bir eğitim modeli geliştirmelidir. Başka bir ifade ile hak temelli bir eğitim sistemi oluşturmalıdır. Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? 73 Kaynakça AİHM. (2012). Catan ve Diğerleri, Moldova Cumhuriyeti ve Rusya Davası, no. 43370/04, 19/10/2012. Aka, A. (Haziran 2009). Antonio Gramsci ve “Hegemonik Okul”.Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12(21),329-338. Akın, U. ve Arslan, G.(2014). İdeoloji ve Eğitim: Devlet-Eğitim İlişkisine Farklı Bir Bakış. Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 4(1), 81-90. Akyeşilmen, N. (2011, 24 Nisan).Türküm, doğruyum, galiba ırkçıyım. Taraf. http:// www.taraf.com.tr/haber-turkum-dogruyum-galiba-irkciyim-2-69657/ adresinden 13.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Akyeşilmen, N. (2014). Uluslararası İnsan Hakları Belgeleri ve Eğitim: Eğitime Hak Temelli Bir Bakış. Millî Eğitim,201, 5-16. Alp, H. (2009).Tevhid-i Tedrisat’tan Harf İnkılâbına İlköğretim (1924-1928).Doktora tezi, İstanbulÜniversitesi/Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, İstanbul. http:// ataturkilkeleri.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2013/03/Hayrunisa_AlpDissertation.pdf adresinden 16.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Altınay, A. G. (2009). “Can veririm, Kan dökerim”: Ders Kitaplarında Militarizm. G. Tüzün (Ed.), Ders Kitaplarında İnsan Hakları II: Tarama Sonuçları içinde.(ss.143-165) İstanbul: Tarih Vakfı. Barkey, H. ve Fuller, G.(2007).Turkey’s Kurdish Question: Critical Turning Points and Missed Opportunities. The Middle East Journal,51(1), 59-79. Barua, P. P. (Nisan 2014). A critical study of the concept of ‘Ideology’: Based on Althusser’s Ideology and Ideological State Apparatuses and Slavoj Zizek’s The Sublime Object of Ideology. International Journal of English Language, Literature and Humanities (IJLLH), 2(1), 45-61. Bora, T. (2009). Ders Kitaplarında Milliyetçilik: Siz Bu Ülke için Neler Yapmayı Düşünüyorsunuz? G. Tüzün (Ed.), Ders Kitaplarında İnsan Hakları II: Tarama Sonuçları içinde.(ss.115-141). İstanbul: Tarih Vakfı. Cambridge Dictionaries Online. (2014). http://dictionary.cambridge.org/dictionary/ turkish/education?q=education adresinden 12.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Coşkun, U. (2012, 20 Şubat).Tevhid-i Tedrisat ve eğitim çerçevesinden ‘dindar nesil’ meselesi.Taraf.http://www.taraf.com.tr/haber-tevhid-i-tedrisat-ve-egitim-cercevesindendindar-87134/ adresinden 16.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Dagi, D.İ. (2008).Turkey between Democracy and Militarism: Post Kemalist Perspectives. Ankara: Orion. Eğitim Kurumları Yöneticileri Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği.(2009). http:// mevzuat.meb.gov.tr/html/27318_0.html adresinden 20.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Evkuran, M. (2010).Değerler Eğitimi ve Eğitimde İdeoloji Sorunu. Eğitim-Bir-Sen (Ed.), Küreselleşme Sürecinde Eğitim Sorunlarının Felsefi Boyutu içinde (ss. 481-490). Ankara: Gözde. 74 TÜRKİYE’DE EĞİTİM POLİTİKALARI Güven, S. (2010). Türkiye’de Devlet, Eğitim ve İdeoloji (kitap incelemesi). İlköğretimonline, 9(2), 15-17. http://ilkogretim-online.org.tr/vol9say2/v9s2k5.pdf adresinden 13.07.2014 tarihinde edinilmiştir. İlköğretim Kurumları Yönetmeliği. (2013). http://www.egitimhane.com/ilkogretimkurumlari-yonetmeligi-son-hali-d118205.html adresinden 20.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Kalaycıoğlu, E. (2003, 14-15 Mart). The Political Criteria: Fair or Strict Conditionality?. (Sunum için hazırlanmış yazı), The Conference on “Turkey, the EU and the 2004 milestone: Is this time for real?”,Oxford., www.sant.ox.ac.uk/esc/esc-lectures/Ersin. doc adresinden 01.06.2014 tarihinde edinilmiştir. Kaya, E. ve Eroğlu, T. (2013). 2004-Sosyal Bilgiler Eğitim Programında İdeoloji. Akademik Araştırmalar Dergisi, 56,55-92. Kaplan, İ.(2014).Millî Eğitim İdeolojisi. http://alibabahan.weebly.com/uploads /1/4/0/4/14044326/trkiyede_milli_egitim_ideolojisi.pdf adresinden 12.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Kazancı, M.(2003).İdeoloji Üzerine Althusser ile Yapılamamış Bir Röportaj. İletişim Araştırmaları, 1(2), 37-54. Kramer, H. (2000). A Changing Turkey. Washington: Brookings Institution. Linquist, S. (Mart 2007). The Return of Tabula Rasa. Phylosophy and Phenomenological Research, LXXIV(2), 476-497. http://biophilosophy.ca/Publications/Returntabrasa. pdf adresinden 21.07.2014 tarihinde edinilmiştir. MEB. (2014). Gençliğin Atatürk’e Cevabı., http://www.meb.gov.tr/belirligunler/19mayis/ vecizeler/gencligin_cevabi.htm adresinden 13.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Millî Eğitim Temel Kanunu. (1973)., http://mevzuat.meb.gov.tr/html/temkanun_1/ temelkanun_1.html adresinden 19.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Modig, A. (2012). The Rational State. Akademin för UtbildningOch Ekonomi, Gävle. http://hig.diva-portal.org/smash/get/diva2:534986/FULLTEXT01.pdf adresinden 12.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Özel Öğretim Kurumları Kanunu.(2007). http://mevzuat.meb.gov.tr/html/ozelogretimkanun_1/ozelogrkanun_1.html adresinden 20.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Parlak, İ. (2005). Kemalist İdeolojide Eğitim. Ankara: Turhan Kitabevi. TBMM. (Kasım 2012).Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar İle Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutlarıyla Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (Cilt I), Ankara: TBMM. http://www.memurlar. net/common/news/documents/321713/ss376_cilt1.pdf adresinden 20.07.2014 tarihinde edinilmiştir. TBMM. (2014).Peker Hükümeti Programı. http://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/ HP15.htm adresinden 16.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu. (1924)., http://mevzuat.meb.gov.tr/html/110.html adresinden 20.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Türkiye’de Eğitimin İdeolojisi: “Tabula Rasa”ya Kemalist Renk Vermek? 75 Türk Dil Kurumu [TDK]. (1998).Türkçe Sözlük, (9. Baskı). Ankara: TDK. http:// www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK . GTS.53c10de4c431e9.64849816 adresinden 12.07.2014 tarihinde edinilmiştir. www.ataturkungencligehitabesi.com (2014). Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi., http://www. ataturkungencligehitabesi.com adresinden 13.07.2014 tarihinde edinilmiştir. Yükseköğretim Kanunu. (1981)., http://www.yok.gov.tr/documents/10279/29816/25 47+say%C4%B1l%C4%B1%20Y%C3%BCksek%C3%B6%C4%9Fretim+Kanunu/ f439f90b-7786-464a-a48f-9d9299ba8895 adresinden 12.07.2014 tarihinde edinilmiştir