Sayı 535 - Telgraf Gazetesi – Londra
Transkript
Sayı 535 - Telgraf Gazetesi – Londra
Tüm Yönleriyle Türkiye’deki Cemaat Örgütlenmesi ve Darbe Girişimi - 2 Geçtiğimiz hafta Londra’da yaşayan akademisyen araştırmacı Dr Deniz Çiftçi ile yaptığımız röportajımızın birinci bölümünü yayınlamıştık. Bu hafta da röportajımızın ikinci bölümünde Cemaati ve onun Kürt politikasını konuşmaya devam ediyoruz. Siyaset bilimi ve Uluslararası ilişkiler uzmanı olan Dr Deniz Çiftçi Türkiye’deki islami cemaatleri yakından takip eden bir isim. Aladdin Sinayiç` röportajı sayfa 10 ve 11`de…. telgraf.co.uk Carşamba, 24/08/2016 Sayı Haftalık Haber Gazetesİ 535 Benn, Crow Ve Rojava’ya Uzanan İngiliz Solu Britanya emek hareketinin öncü isimlerinden olan Bob Crow’un adı Rojava’da yaşıyor. Geçtiğimiz hafta sosyal medya üzerinden adını duyduğumuz Bob Crow Tugayı “adaletsizliğe karşı bir mücadeleden diğerine” şiarıyla Demiryolu, Denizcilik ve Ulaşım İşçileri Sendikasının Britanya’da Ağustos ayında sürdürdüğü grevi selamlamıştı. Rojava’da YPG saflarında Daiş’e karşı mücadele veren İngiliz ve İrlandalılardan oluşan birliğin kullandığı isim Bob Crow kim, mücadelesi neyi temsil ediyor? Özellikle YPG saflarında barbar DAİŞ’e karşı savaşan İngiliz - İrlandalı savaşçılardan oluşan Bob Crow tugayı ile ‘bugün yaşasaydı Kürtlerle beraber savaşırdı’ denilen İngiliz solunun dev ismi Tony Benn ve Rojava’ya uzanan İngiliz solunda, Benn geleneğini değerli okuyucularımız için araştırdık. Erem Kansoy’un konuyla ilgili özel haberi sayfa 14 ve 15’de... Avrupa Basın Kurumlarından sert tepki Geçritiğimiz günlerde Özgür Gündem Gazetesinin kapatılma kararı ve gazete çalışanlarına yönelik çirkin polis saldırı ile gözaltılara ilişkin Avrupa’dan da tepkiler giderek yükseliyor. Avrupa kökenli ve dünya tarafından kabul gören başta Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), Uluslar arası PEN Yazarlar Birliği (PEN International) ve İngiltere PEN Yazarlar Birliği(English PEN) Özgür Gündem’in kapatılma kararına ilişkin acil birer bildiri yayınladılar. Erem Kansoy`un haberi sayfa 6 ve 7`de… Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 2 Öcalan’a özgürlük! Kahrolsun barbar İŞİD! Londra merkezde düzenlenen eylemle Kürtler ve dostarı Öcalan için özgürlük talebinde bulunurken yaşanan en üzücü katliamlardan bir diğeri Antep’teki katliamı da kınadı. Erem Kansoy Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması ve özgürlüğü için düzenlenen ‘Öcalan’a özgürlük’ eylemleri çerçevesinde gerçekleştirilen eylemin Antep katliamının hemen ardından yer alması ile Antep’teki barbar ve insanlık dışı katliamıyla İŞİD çeteleri de naletlendi. Britanya Kürt Halk Meclisinin organize ettiği eylemde, Ünlü Hyde Park girişinde toplanan kitle yaklaşık 2 saat boyunca burada “terörist türkiye, katil Erdoğan, adalet yokşa barışda yok, türkiye işid destekçisi” sloganları attı. Ardından aktivist Mehmet Aksoy bir konuşma yaptı, konuşmasında Aksoy, Antepte yaşanan katliam saldırısının barbarca olduğunu ve Türk devletininde buna yataklık ettğini vurguladı. Aksoy ayrıca Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’a da uygulanan tecride deyinerek, Öcalan’ın özgürlüğü sağlanana kadar Kürtlerin dostlarıyla omuz omuza eylemlerde olacağı vurgusu yaptı. Çevredekilerin büyük ilgisisini çeken eylemde İngilizce olarak hazırlanan ve Öcalan’ın özgürlüğünün önemine dikkat çeken yüzlerce bildiri de dağıtıldı.’ Londra’da gençlikten Apo’ya özgürlük yürüyüşü Ciwanen Azad UK gençliği bugün düzenlediği yürüyüşte Kürt halk önderi Abdullah Öcalan için özgürlük talebinde bulundu. Erem Kansoy Son dönemle eylemlerine aralıksız devam eden Ciwanen Azad UK gençliği Öcalan’ın özgürlüğü sağlanana kadar eylemlerine devam edileceğini de açıkladı. Kuzey Londra’nın Manor House yeraltı tren istasyonunda okunan basın bildirisinin ardından kitle, Kürt ve Türk toplumunun yoğun olarak yaşadığı Haringey bölgesi güzergahında düzenlenen yürüyüşte, gençler ‘terörist Türkiye, Öcalan’a özgürlük, yaşasın Önder Öcalan, hemen şimdi özgürlük’ sloganları attı ve yüzlerce bildiri dağıttı. Gençlik, kortejin en önünde İngilizce olarak hazırlanan ‘Öcalan’a özgürlük’ yazılı pankartı taşıdı. Ciwanen Azad UK gençleri Haringey bölgesinde yolu trafiğe kapatarak kırmızı, yeşil ve sarı meşaleleri yaktı. Bir süre Haringey tren istasyonu çevresinde sloganlar atan gençler eylemi burada sonlandırdı. Gençlik ayrıca ileriki süreçte Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne ilişkin eylemlerine sıklaştırarak devam ettireceklerini açıklarken ayrıca tüm Kürt gençlerine de eylemlere destek verme çağırısında bulundu. Haftalık Haber Gazetesi • Rojnameya Nûçeyan a Heftane Editör Alaettin Sinayiç Grafiker Yüksel Adıgüzel Muhabirler Esra Türk • Erem Kansoy Reklam Dilek Bozkurt - 0743 836 9969 [email protected] [email protected] [email protected] [email protected] - [email protected] Soru ve görüşleriniz: [email protected] Adres: Tel News Ltd. 33 Dalston Lane, London, E8 3DF Telefon: 0207 9230 838 - 0742 9481 490 Web: www.telgraf.co.uk Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 3 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 4 Londra Halk Evinde önemli buluşma Britanya Kürt Halk Meclisi tarafında düzenlenen organizasyonda şehit ailelerimizden Kostas Scurfield ve Dean Evans toplum ile buluşuyor. ‘Kürtlerle uluslararası dayanışma’ konulu panelimize tüm halkımız davetlidir. Tarih: 28 AĞUSTOS PAZAR Saat: 15:00 Yer: 31-33 DALSTON LANE LONDON, E8 3DF(HALK EVİ) BRİTANYA KÜRT HALK MECLİSİ Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 5 Avrupa Basın Kurum Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 6 Geçritiğimiz günlerde Özgür Gündem Gazetesinin kapatılma kararı ve gazete çalışanlarına yönelik çirkin polis saldırı ile gözaltılara ilişkin Avrupa’dan da tepkiler giderek yükseliyor. Erem Kansoy Avrupa kökenli ve dünya tarafından kabul gören başta Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), Uluslar arası PEN Yazarlar Birliği (PEN International) ve İngiltere PEN Yazarlar Birliği(English PEN) Özgür Gündem’in kapatılma kararına ilişkin acil birer bildiri yayınladılar. Türkiye’de basın ve düşünce özgürlüğü alanlarında günlük gözlemler yapan Avrupa’nın en büyük basın emekçileri kurumları son olarak Özgür Gündemin kapatılması ve çalışanların göz altına alınması ile harekete geçti. İngiltere muhabirimiz Erem Kansoy ve insanhakları savuncusu-Aktivist Çağdaş Canpolat’ın girişimleri ile olayın ciddiyeti bu kurumlara aktarılarak daha hızlı bir şekilde basın bildirisi yayınlamaları sağlanırken kurumlar tarafından bölgeye kişisel olarak gözlemciler de gitti. Ayrıca ifade özgürlüğü ve basın emekçileri hakları savunucusu Uluslararası Index on Cencorship kurumu da Türkiye’yi gazetecilere yönelik uyguladığı çağ dışı yaklaşıma ağır tepki gösteren bir açıklama yayınladı. Dünyanın en önemli Avrupa kökenli uluslararası basın kurumları yaptıkları açıklamalarda Türk devletinin basın emekçilerine uyguladığı şiddet ile basın organizasyonlarını susturmaya çalıştığı politikaların yanı sıra düşünce ve ifade özgürlüğüne mani olmaya çalışması da şiddetle kınandı. Kurumlar Özgür Gündem ile ilgili alınan kararın derhal geri çekilmesi ve basın emekçilerinin serbest bırakılması gerektiği vurgusu yaptığı açıklamalarının yanısıra, mevcut yüz binlerce üyelerinide bilgilendiren emailler gönderdi. Özgür Gündem’in saldırıya uğradığı saatlerde ise Avrupa uluslararası basın ve ifade özgrülüğü kurumları sosyal medya hesaplarından da kınama mesajları yayınladı. Erdoğan’ın beraberinde Özgür Gündem gazetesi çalışanı 20’den fazla basın emekçiside tutuklandı. Ayni zamanda ev baskınları akataran IMC TV’den de 2 gazeteci tutuklandı. PEN International Yazma Özgürlüğü Programı Direktörü Ann Harrison: “Türk otoriterleri şuanda uygulamada olan OHAL durumundan faydalanarak ağır ve şiddetli bir şekilde saldırılarını, muhalif tüm sesleri susturmak adına gerçekleştiriyor. Türk otoriterlerine ait artık korkunç denilecek bir taablo ortaya çıktı. Özellikle 15 Temmus darbe girişimi sonrasında da görevlerini iki katı kötüye kullanarak kendilerinden olmayan tüm sesleri bastırma çabaları ile basın emekçilerine saldırılarını tablolarda ikiye katladı. Bu konuda oldukça endişeliyiz.” PEN International olrak Türkiyeyi OHAL dönemi içerisinde, insan haklarına saygılı olmaya,uluslararası yasalara göre davranmaya ve ifade özgürlüğünün korumaya çağırıyoruz. Ayni zamanda baskı ve tutuklamalar ile yüzleşen basın emekçilerinin derhal serbest bırakılmasına ve düşünce ile ifadelerini özgürce dile getirmelerine imkan yaratılması gerektiğini vurguluyoruz. “ PEN Internatioanal, Aslı Erdoğan hakkında tanıtıcı kısa bir paragraf ile bildirisini sonlandırdı. Hazırlanan bildiri PEN International üyesi dünya genelinde binlerce yazar, gazeteci ve diplomatlara ulaştı. İngiltere PEN Yazarlar Birliği (English PEN) ‘protesto ediyoruz’ dedi IFJ ve EFJ’nin ortak bildirisnde son olarak gazeteci Can Dündar’a uygulanan tutuklamanında altı çizildi. Özgür Gündem’in polis baskınına uğraması ve kapatılması ilk olarak gerçekleşmiyor. Gazete 1994 ve 2011 arasında yasaklanmış ve birçok basın emekçisi çalışanıda tutklanmış ve PKK destekçisi olmaları gerekçe gösterilerek tutuklanmışlardı. Yaklaşık 2 ay önce yine iki gazeteci reporters Without Borders (RSF) türkiye temsilcisi ve Bianet muhabiri Erol Önderoğlu ve gazeteci Ahmet Nesin, İnsan Hakları Vakfı Türkiye Başkanı Şebnem korur Fincancı ile beraber gazeteye destek gösterdikleir için tutuklanmışlardı. Uluslararası Index on Cencorship kurumu da Türkiye’yi gazetecilere yönelik uyguladığı şiddet ve tutuklamalar ile ilgili şiddetle eleştirdi. ‘Türkiye’nin muhalif basına yönelik saldırısı derhal son bulmalı’ başlıklı yayınladıkları bildiride, ‘Index olarak , Özgür Gündem Gazetesinin Türk mahkemesi tarafından kaptılmasını şiddetle kınıyoruz, karar geri çekilmelidir’ ifadelerinin altı çizildi. Bizler Özgür Gündem Editörü Zana Kaya ile 20’den fazla basın emekçisi ve Özgür Gündem çalışanı ile tanınan yazar Aslı Erdoğan hakkında oldukça endişeliyiz. “ English PEN dönem Başkanı Maureen Freely açıklamda kısa bir not düşerek, “ dünyaca tanınan yazar, şair ve tiyatro yazarları ile gazetecileri tutuklayan Erdoğan’ın Türkiyesinde bönemli insanların refah içerisinde olduklarını veya güven içerisinde olduklarını söyleyemeyiz.” Dedi. Biz English PEN olarak tutuklanan basın emekçilerinin derhal serbest bırakılması çağırısı yapıyoruz. Öncelikle bu en önemli konudur, basn emekçileri serbest bırakılmalı. Özgür Gündem gazetesinde barış içerisinde çalışan basın emekçilerinin baskınla tutuklanması ve gazetelerinin kapatılması kabul edilemezdir, her bireyin ifade özgürlüğü vardır ve bu engellenemez.” Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonu yaşananlara sessiz kalmayarak acil bir bildiri ve kınama mesajı yayınladı. Bildiride Zana Kaya, Günay Aksoy, Kemal Bozkurt, Reyhan Hacıoğlu, Önder Elaldı, Ender Önder, Sinan Balık, Fırat Yeşilçınar, İnan Kızılkaya, Özgür Paksoy, Zeki Erden, Elif Aydoğmuş, Bilir Kaya, Ersin Çaksu, Mesut Kaynar, Sevdiye Gürbüz, Amine Demirkıran, Bayram Balcı, Burcu Özkaya, Yılmaz Bozkurt, Gülfem Karataş, Gökhan Çetin, Hüseyin Gündüz ve Asli Erdogan’ın polis baskını ile tutuklandığını belirtti. Açıklamada ‘Özgür Gündem kapatılma kararı geri çekilmelidir’ vurgusu yapıldı. European Federation of Journalist açıklaması; Uluslar arası PEN Yazarlar Birliği kendi internet sitelerinde yayınladığı, ‘Türkiyede yeni tutuklama dalgası ile yazar Aslı Erdoğan’da tutuklandı’ başlıklı açıklamasında TC devletinin 15 Agustos darbe girişimi sonrasında karşıt sesleri bastırma çabası ile tutuklamaları yoğunlaştırdığını belirtti. International PEN yazılı açıklaması; Yaşanan gelişmeleri yakından takip eden English PEN’de Özgür Gündem’e yönelik saldırı ve özgür basın emekçilerinin tutuklanmasına ilişkin kınama içerikli bir bildiri yayınladı. ‘Özgür Gündem’in kapatılmasını ve gazetecilerin hedef gösterilmesini protesto ediyoruz’ başlıklı bildiride, Özgür Gündem yazarı Ragip Zarakolu, muhabirler Filiz Koçali ve Eren Keskin ile ilgili endişelerini de dile getirdi. “Yazar, insan hakları savunucusu, tanınmış isim Aslı Erdoğan ile ilgili oldukça endişeliyiz. Polisin Erdoğan’ın evine zorla girdiğini biliyoruz buda bizi daha çok kaygılandırıyor. olarak ise ‘PKK propagandası yapmak ve bir terör örgütünün yayın organı gibi davranmak’ gösterildi. (English PEN)’in açıklaması; “Elde edindiğimiz bilgilere göre Istanbul Ceza Mahkemesi Özgür Gündem Gazetesinin kapatılmasına yönelik bir karar aldı. Gerekçe “15 Temmus darbe girişiminden sonra girilen süreçte Türkiye’nin ilan ettiği OHAL süreci ile yaklaşık 130 basın servisi veren kurum zorla kapatılırken öte yandan 50 gazetecide tutuklandı. Özgür Gündem günlük 7.500 serkülüzasyona sahip bir gazete iken 2014 yılından bu yana yüzlerce kez para cezası, soruşturma ve tutuklamalar ile karşı karşıya bırakıldı. Avrupa Gazetecier Federasyonu-Uluslararası Gazeteciler Federasyonu olarak Türkiyeye çağrı yapıyoruz, Özgür Gündemin kapatılma kararının derhal geri çekilmesi ve tutuklanan gazetecilerin serbest bırakılmasını istiyoruz. Mahkemenin aldığı ‘gazete terörist propaganda yapıyor’ kararı düşündürücüdür, muhalif basın ve düşünce ile ifade özgürlüğü üzerindeki Türkiyedeki baskıyı bu şekilde görebiliyoruz. “ Index CEO’su Jodie Ginberg’de açıklama içerisine şu notları düştü; “ülke üzerindeki tutuklama dalgası gazetecileri, akademisyenleri artistleri aldı götürdü. Türk devletinin bu tutumu dünyadan büyük tepkiler toplamaya devam ediyor. Son olarak Özgür Gündem Gazetesine yönelik düzenlenen saldırı ve kapatma kararı ile anlaşılıyor ki Erdoğan gazeteciler ve toplum hakları üzerinden kirli politik oyunlar oynuyor. Haber aktarma,düşünce ve ifade özgürlüğü üzerinden de Erdoğan politik oyunlar oynuyor.” Dedi. Index; “Kürt’lerin sesi Özgür Gündem defalarca daha bir çok Türkiyedeki muhalif basın organı gibi hedef gösterilerek saldırıya uğramışş ve kapatma kararıyla yüzleşmiştir. Buna gerekçe olarak ise PKK yandaşlığı ortaya koyması bahane gösterilmektedir. 15 Temmuz darbe girişimi ardından Erdoğan ve hükümeti Türkiye’de 70.000 insasanı kendi siyasi çıkarları doğrultusunda tutuklama veya susturma yönünde hedef göstermiş durumdadır. Şuanda Türkiye gazeteclieri tutuklama sırasında 77 tutuklu gazeteci ile listenin en başında, ayrıca 151 basın servisi veren çatı da kapatılmış durumda olduğunu biliyoruz. Tutuklananlar serbest bırakılmalı ve kapatılan basın organlarının kapatma kararları derhal geri çekilmelidir. “ Index ayni zamanda basın özgürlüğü alanındaki haritalandırma çalışması ile de büyük beyeni topluyor. Bir çok istatistiki bilgiyi servis eden Index media haritalandırma projesi sorumlusu Hannah Machlin de açıklamada kısa bir değerlendirme ile yer aldı, Index’in açıklamasında yer alan Machlin’in verdiği rakamlar dikkat çekici. Machlin, “ 15 Temmuz darbe girişimi ile Türkiyedeki gözlemlerimizi ve araştırmalarımı daha da yoğunlaştırdık. Türkiye’de basın özgürlüğü olduğunu söylemek mümkün değil. Toplamda 61 kez çok ciddi tutuklama ve basın organlarına saldırı raporu bize ulaştırıldı ve kayıt altına alıp inceledik. 41 ülke arasında bu raporları tam 51 kez dolduran Türkiye’de basın emekçilerinin nasıl zor koşullarda çalıştığını tahmin edebiliyoruz.” Ayrıca Avrupa ve Uluslar arası Gazeteciler Federasyonu (EFJ-IFJ)’den de Özgür Gündem’in kapatılmasına ve çirkin polis saldırısana yönelik açıklamalar geldi. Dünyanın en büyük basın birliği olan her iki federasyonda özgür Gündem’in kapatılma kararının derhal geri çekilmesi çağrısı yaptı. Bununla beraber federasyonlar, Türkiye Gazeteciler Birliğinide harekete geçmeye davet ederek yaşanan saldırıların önünü kesmeye yönelik çalışmalar yürütülmesi gerektiğinin vurgusu yapıldı. mlarından sert tepki Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 Mogens Blicher Bjerregard – Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkanı “Aynen değerli Özgür Gündem gazetesine yapılan saldırıdaki gibi, gazetecilere ve basın emekçilerine yönelik uygulanan şiddet, hiç bir zaman hiçbir yerde ve hiçbir koşulda kabul edilemezdir. Şuanda Türkiye’deki otoriteler darbe girişimi bahanesi altında, muhalif tüm basın ve kesimleri susturma, sesini kısma çabası içerisindedir.” Philippe Leruth – Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Başkanı “Türkiye’de özgür basının yaşadığı zülme tanıklık ediyoruz. Gazeteciler baskınlarla tutuklanıyorlar, basın susturlmaya ve özellikle muhalif basın ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Tüm dünya buna karşı ayaklanamalı, bu saldırıları kınamalı ve Türkiye’deki gazetecilere ve basına destek olup sahip çıkmaldır.” Türk deletinin başta Kürt basını olmak üzere muhalif tüm basına saldırılarına İngiliz gazetecilerden de yopun tepkiler geliyor. 7 Paul Mattson – Socialist Worker Gazetesi Baş Muhabiri Türk rejiminin Ozgür Gündem gaztesine saldırı en ağır ve şiddetli şekilde kınanmalıdır. Batılı güçlerden de destek alan NATO üyesi Türkiye’nin, diktatörvari yaptırımlarından bir diğeri ile daha yüzleşen meslektaşlarımıza koşulsuz ve sonsuz destek çıkıyoruz. Burada meslektaşlarımız ile tartışmalarımız sonucunda söyleyebilirim ki bir çok İngiliz gazeteci Türkiye’de gazetecilere yönelik saldırıları yakından takip ediyor ve şiddetle kınıyor. Türk devletinin alışıla gelmiş bu çirkin saldırıları, katliam ve Kürtlere karşı savaşı derhal son bulmalıdır. Muhalif basını susturmaya çalışan dictator yapı, kutsal gazete ve gazetecileri susturamayacaktır, bizlerde Avrupa’dan gerekli tüm desteği zulm gören tüm meslektaşlarımıza vermeye hazırız. Basın özgürlüğü hiçe sayılamaz.” Avrupa’dan tepkiler giderek yükselirken açıklamaların yapıldığı gün Özgür Gündem çalışanı 21 gazeteci akşam saatlerinde serbest bırakıldı. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 8 Siyasi partilerin başındakilere kadar devşirme olduğunu bildiğinden hepsine ayar vermeyi bildi. Tekçi faşizmin ürünü yapı ve de devşirmecilik olmasa; toplumun ahlaklı öncüleri yüzyıldır kardeşim dediği Kürtlerin heryerde hakkını almasını destekler ve Rojava2da Kürdün devlet olmasına destekler bin bir bahane aramazdı. Ama köleler ve devşirmeler özgürlüğe karşıdırlar ikiyüzlüdürler. O yüzden bütün bir toplum var olan maddi manevi değerlerini heba ederek devşirmelerin oyuncağı oldu. Devşirme Erdoğan bütün devşirmecilerin ipini çekti. Perinçek bu dönemde gazetelere verdiği demeçte « Erdoğan Kemalizm’e teslim oldu, bizim çizgimize geldi» diyordu. Yazı dizisi: Darbeyi Kim Yaptı 2 Fethullah ve Erdoğan ortaklığında yapılan Ergenekon ve Balyoz darbeleriyle Ulusalcı subaylar içeri atılmıştı ve yerlerine Fethullahçı subaylar getirilmişti, fakat Erdoğan›ın bu yeni karşı hamlesinde bu Ergenekoncu ulusalcı subaylar serbest bırakıldılar. Zaten Ergenekoncu subaylarda Kürdistanda işledikleri faili meçhullerden değil, sözde iktidara karşı darbe planı olasılıklarından dolayı içeri alınmışlardı. Böylece aslında Erdoğan kancayı Perinçeke taktı. Bülent Bingöl-Londra MUCİZE YENİ HÜKÜMET İLE HAFIZALARA BÜYÜK OPERASYON O halde Erdoğan yolsuzluklarını unutturan , hırsızlık algısını silen, Türkiye içinde ve dışında aslında mağdur olduğunu ortaya koyan yeni bir operasyon yeni bir mucize başlangıç yapmalıydı. Öncelikle Erdoğan’ın kendisi gibi aynı günahları, aynı yarayı, aynı kaderi ve aynı mücadele arzusundaki ekibi kurması tek çareydi. Çünkü emrindeki Ahmet Davutoğlu ve ekibi yolsuzluklar ve yapılacak operasyonlar noktasında düz devlet aklıyla hareket ediyordu. Davutoğlu›nun anlamadığı nokta mesele devletin salahiyeti değil, Erdoğan’ın salahiyeti olmuştu. Erdoğan doğarken tekçi devlet anlayışının muteber olmayan öteki kimlikli ( Gürcü) bir kurbanıyken , devletin muteber üst kimliğine (Sunni Müslümanlık) saklanarak kendini öncelikle güvene almış sonrasında ise ustalaşarak muteber Legal üst kimliğin (Türk ve Sünni) nimetlerini kullanarak onu içselleştirmeden kendisinde gelenekselleştirdiği yaşam normatifleri ile bu alanda karşısına çıkan tüm maddi ve manevi fırsatları kişisel lehine çevirmiş bir girişimciydi. Erdoğan tüm hayatı boyunca gerçek anlamda ne Türkçü ve ne de Şeriatçı olmuştur, ama Erdoğan iyi bir tüccar, operatör, lider politikacıdır. İşte bu noktada kendini Osmanlıcılığa ve muhafazakarlığa kaptıran Davutoğlu›nun liderini anlaması ve uyum göstermesi zordur. Lideri Erdoğan 17-25 aralık 2013 yılında suç üstü yakalanmış ; kişisel salahiyetinin dışında her şey onun için anlamsızdı. Muhafazakar Profesör Davutoğlu her seferinde Liderinin karşısında fırçalanıyor, eziliyor kızarıyor ve meseleyi anlayamayıp çuvallıyordu. Hal böyle olunca Erdoğan kendisiyle aynı kaderi ve aynı mücadele isteği olan bir ekiple çıkmanın farz olduğuna karar verdi. Önce Davutoğlu›nu inceden inceye itibarsızlaştırdı hemen akabinde ise kendisiyle aynı kaderi taşıyan Binali Yıldırım›ı hükümetin başına getirdi. Binali Yıldırım , Erdoğan zamanında İstanbul B. Belediyesi döneminde Belediye Denizcilik dairesinin müdürlüğünü yapmıştı. Binali Yıldırım›a da Allah yürü ya kulum demiş bir sürü gemicikler sahibi olmuştu. Oğlu bir ara kumar masalarında görüntülenmişti ama olsun sergilenen muhafazakar kimlik zaten çoktan cacık olmuştu. Erdoğan, Binali Yıldırım hükümetiyle içerde ve dışarda yeni hamleler yapmaya başladı. İnceden inceye hazırlanmış aşamalı operasyon devreye girdi. Erdoğan İçeride Fethullah hareketini hedefe almış devlet içinde ve dışındaki yapının her gün bir tarafını çökertip el koydu. Öte yandan kendisine Legalite sağlayan Kürtlerle savaşa ara vermeden devam etti. MHP operasyonların hedefi oldu. Basın yayın tüm muhalefete patinaj çektirmeye başladı. Önemli bir ayrıntı Doğan medyası teslim alındı. Ama bunların hiç biri Erdoğan›na halen mutlak iktidarı, başkanlığı ve geçmiş algıyı silecek seviyeye getirmiyordu , zaten büyük operasyonun halen o aşamalarına da gelinmemişti. Toplum halen yolsuzluklara inanıyor Ve henüz Erdoğan›ın Başkan olabilme şansı gözükmüyordu. Ve mutlak iktidar mucizesi halen uzaktı. Erdoğan Operasyonun bu bölümünde özellikle Fethullah›ın azılı düşmanı ve biraz da kendisinin düşmanı Avrasyacı , Ordu içinde kliği olan, karanlıkların prensi Doğu Perinçek ile masaya oturarak karşı hamle yaptı. Perinçek, Erdoğan›a Amerika ve AB›ye karşı Rusya ve Çin eksenli Doğu cephesini işaret etti. Erdoğan›ın ikna gücü Kürt karşıtlığını ( Amerika Rojavada devlet kuruyor tezi.) ortaya sürerek Türk Devletinin bakiyesinin tehlikede oluşunu göstermesidir. Bu temelde Erdoğan Mit ile beraber Perinçek, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Ordu,... Vb bir çok çevreyi kendisine mahkum etti. ta kendisi olmuşlardır. Bunun tarihte güzel bir örneği vardır ; küçükken el konulan zorla devşirilen çok başarılı Osmanlı Sadrazamı Sokulllu Mehmet Paşa devşirme bir Sırp ilken kardeşi Sırp Ortadoks kilisesinde papazdı. DEVŞİRMELERİ BULUŞTURAN ORTAK KADER Ancak sorun olan şey hatta faşizm olan şey kişilerin bu kimliklerinden sakınıp dayatılan üst kimliğe bürünerek farklılıklara savaş açmaları ve insan onurunu ayaklar altına almalarıdır. Bütün devşirmelerin ortak özelliği takiyeciliktir. Devşirmeler Yaşama dürtüsü için sığındıkları üst kimliklerde rahat olamazlar; asıl kimliklerinin deşifre olması hezeyanıyla birden fazla karakter sahibidirler. Üst kimlik sağlam yürüyorsa en öndeler veya asıl kimliklerine en çok düşmanlığı onlar yaparak kimliklerinin karşıtı üst kimliği savunurlar. Üst kimlik dağılıyor veya zayıflıyor ise önce devşirmeler terk eder. Devşirmeler bir çok gelgitli karakterin toplamıdırlar. Hazır yeri gelmişken bu sürecin önemli aktörlerinin kısmi veya tam olarak devşirme olanları sayarsak belki anlattığımız meselenin özü ortaya çıkacaktır. Bunlar Cumhurbaşkanı Erdoğan (Gürcü),Başbakan B.Yıldırım (Kürt ), G.Kurmay Başkanı Hulisi Akar (Çerkez), Fethullah Gülen (Kürt ve sabatay), Kemal Kılıçdaroğlu (Kürt Alevi), Adalet Bakanı Bekir Bozdağ (Kürt), Devlet Bahçeli (Ermeni), Oktay Vural (Arap), Abdülbaki Selvi ( Alevi), Eski G. Kurmay Başkanı Necdet Özel (Arap), Abdullah Gül (Ermeni) , Diyanet işleri Başkanı Memet Görmez ( Kürt) ve benzeri çoğu yöneticinin tam veya kısmi köken durumları böyledirler. Özünde başlangıçta bu insanlar tekçi devlet yapısının kurbanı olmuşlar ancak zamanla kendilerini inkara götüren devşirmeci sistemin İnsanlar inançları ,kültürleri , ve benzeri bir çok özelliklerinden dolayı farklı kimliklere sahiptirler ve bu da insanlık için en büyük zenginliktir. Devşirmeciliği yaratan, kültürleri yok sayan ve insanları kendine yabancılaştıran böyle tekçi ülkeler ve yapılar ise insanlığın yüzkarasıdırlar. Yine böyle tekçi anlayışlar özünde üst kimlik grubundaki halkı da faşizme ve soykırıma sürükler. Özünde kurbanlardan biri de bu üst kimlik dediğimiz halktır. Evet Nazi Almanya’sında Yahudiler, Çingeneler ve benzeri korkunç kurbanlar verdiler ama bu Faşizm Alman halkını da ahlaksız faşist katil yaptı. Konumuza dönersek, Erdoğan devşirmecilik konusunda aşama kaydetmiş takiyecilik sanatını satranç oynar gibi maharet sahibi olmuştu. Siyaset arenasında hızla yükselip sözde uzlaşmadığı kimse kalmadı. Türkiye’de demokrat müslüman, milliyetçi, işçi babası, Kürt dostu,.... Dışarda Riyad›da şeriatçı müslüman lider, Moskova›da Batı karşıtı, Afrika›da sömürgecilik karşıtı, Brüksel›de gericiliğe karşı ılımlı demokrat müslüman, Washington da BOB eş başkanıydı. ERDOĞAN PERİNÇEK ORTAKLIĞI BAŞLIYOR! Maharetli Erdoğan Türkiye›deki iktidar erklerinin Ordudan , Sendikalardan, Din oluşumlarından tutalım Usta Devşirme Erdoğan Devşirme Perinçek’i yanına alarak , Perinçek’i Avrasyacılarla (Rusya, Çin, İran) arasında arabulucu yaptı. Perinçek Suriye›den İran›dan Rusya›ya kadar bir çok gizli mahfilde görüşmeler hazırladı. Sırasıyla Türkiye İsrail›den Rusya›ya kadar bir çok ülkeyle ilişkileri hızla normalleştirdi. Türkiye Suriye ile Cezayir›de Nisan 2016 da görüşmeler yaptı, Mısır ile görüşmeler , yine Türkiye Suriye İran üçlüsü Ağustos 2016 da toplantılar yaptılar. PAZARLIKLAR; TÜRKİYE EKSEN Mİ KAYIYOR? Kurumsallaşmış uluslar arası ilişkilerde Türkiye görülmemiş (sözde)eksen kaymaları yaptı. Bu eksen kaymalarının net sonuçları ilerde ortaya çıkacak olsa da , mesele Batı›yı Erdoğan’a karşı olan tutum ve operasyonlarında müzakerelere oturtma meyilinde. Türkiye’nin Ekonomik olarak hayati derecede Batı›ya bağlı olduğu bir realitedir. Son Zamanlara kadar da Erdoğan›ın bütün bu süreç içerisindeki girişimleri halen de onun toplum nezdinde geçmişindeki yolsuzluk algılarını silecek ve başkanlığı garanti edecek seviyede değildi. Erdoğan geçmişi yüzünden iktidara mahkumdu, iktidardan düşmesi geçmiş hesaplarının açılması anlamına geliyordu. Dolayısıyla iktidardan düşmesi ölüm ile eşdeğerdi. Erdoğan’ın iktidarsız kalması oksijensiz kalmasıydı. Erdoğan›ın mutlak iktidar yolunda esasında sadece iki engel kalmıştı Anayasa Mahkemesi ve Ordu. Mutlak iktidar mucizesini getirecek aşama ve sorunlu geçmişine reset çekecek oyunun final aşaması artık yaklaşıyordu. Erdoğan›ın, Perinçek’i en çok da dikkate almasının nedeni Ergenekon ve Balyoz tutuklamalarına rağmen Perinçek›in hala ulusalcı subay ağırlıklı Ordu içindeki etkinliği nedeniyledir. Devam edecek... Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 9 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 10 Tüm Yönleriyle Türkiye’deki Cema ve Darbe Girişimi (2.bölüm) Geçtiğimiz hafta Londra’da yaşayan akademisyen araştırmacı Dr Deniz Çiftçi ile yaptığımız röportajımızın birinci bölümünü yayınlamıştık. Bu hafta da röportajımızın ikinci bölümünde Cemaati ve onun Kürt politikasını konuşmaya devam ediyoruz. Siyaset bilimi ve Uluslararası ilişkiler uzmanı olan Dr Deniz Çiftçi Türkiye’deki islami cemaatleri yakından takip eden bir isim. Röportaj: Aladdin Sinayiç AKP medyası başta İngiltere ve Amerika olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinin de darbe girişiminin arkasında olduğunu yoğunca yazdı. Sizce dış bir güçten bahsedebilir miyiz? AKP darbenin arkasında başka ülkelerin olduğunu sürekli ima ediyor ve bunu bazen de açıkça söylüyor. Bu durum yine komplo teorisiyle açıklanabilecek bir durumdur. Ben böyle bir darbenin, uluslararası bazı istihbarat örgütlerinden bağımsız gelişebileceğine inanmıyorum. Ama bu istihbarat örgütleri darbeye bire bir destek verdi veya istihbaratı, siyasi, ekonomik gibi şekillerde destek verdi diye okumak yanlış olur. Erdoğan’dan ciddi anlamda rahatsız olan bazı ülkelerin, bazı istihbarat gruplarının bu darbeden haberdar olduklarını, ama sadece bununla yetindiklerini düşünüyorum ve daha öteye geçtiğini sanmıyorum. Eğer darbeye dış güçlerin mutlak bir desteği olsaydı Türkiye Şuan 15 Temmuz Darbe konseyi tarafından yönetiliyor olurdu. Bu yüzden bazı dış istihbarat örgütlerinin darbeden haberleri olsa da sadece haberleri olmakla sınırlı olduğunu söyleyebiliriz. Peki AKP neden bu kadar dış güçlerin altını çiziyor sorunuza gelirsem; Türkiye›deki siyasal aklın, iktidarla arasındaki ilişkiyi açıklamak için kullanılması gereken iyi bir örnektir. Türkiye›de iktidar iç gücünü pekiştirmek için, dış düşman yaratma ihtiyacı hissediyor. Ve bu dış düşman yaratma ihtiyacını, özellikle Amerika ve İngiltere›ye karşı, birazda İslami referanslara oynayarak karşılıyor. Bu dış düşman açığını doldurmaya, şu anda Türkiye›de kamuoyunu kendi etrafında kenetlemeye ve kendi kemikleşmiş gücünü daha da sağlamlaştırmaya çalışıyor. Yani AKP›nin bu mesajlarının daha çok iç kamuoyuna olduğuna ve iç kamuoyunun desteğini daha çok pekiştirmek amaçlı olduğuna inanıyorum. Avrupa ülkeleri askeri darbenin gerçekleştiği istikrarsız bir Türkiye’yi ister mi, özellikle de mülteci krizinin bu kadar gündemde olduğu bir dönemde? Tekrar söylüyorum, Avrupa ülkeleri Erdoğan’dan ve Erdoğan hükümetinden oldukça rahatsızlar. Bunu neredeyse tüm Avrupalı siyasetçiler çok açık söylüyor. Amerikalılar da artık açıkça dile getirmeye başladılar. Ancak uluslararası ilişkiler literatüründe siyaset niyetler üzerinden veya isteyip istememeler üzerinden, hele de bugün Ortadoğu koşullarını göz önüne aldığımızda soyut olgular üzerinden yürütülecek bir şey değildir. Avrupa ve Amerika her ne kadar Erdoğan’dan rahatsız olsa da, daha Suriye’de, Irak’ta, biraz daha ileri gidersek Lübnan’da, Yemen’de savaşın devam ettiği, bölgenin ciddi bir şekillenmeden geçtiği bir dönemde milyonlarca mültecinin Avrupa’nın kapısında olduğu bir dönemde, güç kontrolünü sağlayamayan veya istikrarsız bir ülkeyi (Türkiye) kimse istemez. Batıda, Erdoğan’a olan nefret, bir darbeye aktif olarak katılmayı gerektirecek bir noktada değil. Çünkü Erdoğan’ın gitmesi Türkiye’de bir güç boşluğu yaratır, istikrarsızlık yaratır, bu güç boşluğu ve istikrarsızlık Türkiye’de bulunan üç milyon Suriyeli ile beraber, milyonlarca Türkiyelinin de Avrupa’nın kapısına dayanması anlamına gelir. Bu yüzden Avrupa bunu şuanda istemez. Ve Erdoğan›ın şu an iktidarda kalmasına bir şekilde evet diyor. Bunun dışında istikrarsızlaşan bir Türkiye›nin Suriyelileşmesi ihitimali de çok yüksektir. Böyle bir istikrarsızlık hızlı ve güçlü bir şekilde İran›ı da etkileyecektir ve böylece bir anda İran, Irak, Türkiye, Suriye, Lübnan, Yemen kriziyle etnik, dini, askeri anlamda boğuşmak Batı›nın ve Amerika›nın şu an isteyeceği bir şey değil. Darbe girişiminin sonuçlarına gelirsek; Devletin tüm kurumlarından binlerce kişi tasfiye edildi. Sizce bu boşluk nasıl doldurulacak? AKP’nin bu boşluğu doldurabilecek yeterli kadroları var mı? Devletin kurumlarında binlerce kişi tasfiye edildi ve bu tasfiyeler ister istemez bir boşluk yaratacaktır. Ama Türkiye’de devlet kurumlarında olmak için çok elit olmaya veya çok büyük bir niteliksel kapasiteye sahip olmaya gerek yok. Devletin üst kademelerinde, özellikle yönetim mekanizmasında, iç işlerinde, dış işlerinde maliyede, orduda vs. böyle kurumlarda boşluğun oluşması yönetim olarak Türkiye’yi zor duruma düşürebilir ancak AKP’de zaten dört beş yıldır sürekli kadro yetiştiriyordu ve bu kadrolarını yurt dışına yüksek lisans veya doktora öğrencileri göndererek eğitmeye çalışıyordu. Ve bu boşlukları onlarla doldurmaya çalışır. AKP PERİNÇEK GRUBUNA TESLİM OLDU Ordudaki veya polis teşkilatındaki boşluğa gelirsek; özellikle orduda AKP tamamıyla Perinçek grubuna teslim oldu. Çünkü cemaatten ayrılan tüm kadrolara, Ergenekon zihniyetini taşıyan ve biraz daha Perinçek kimliğinde şekillenen askeri kadroları atadı. Bu noktada şu sonucu çıkarabiliriz: AKP ile Ergenekon arasındaki anlaşma şu şekilde sonuçlandı; Türkiye›de ordu yeniden Perinçek grubuna teslim edildi. İç siyaset ise AKP ve AKP zihniyetine yakın kişilere teslim edildi. Örneğin yüzlerce eski rütbeli subay yeniden göreve getirildi. Bunların çoğu 2008-2009›da görevden alınmıştı. Ve dolayısıyla ben çok ciddi bir boşluk olacağına, en azından Türkiye›yi yönetim noktasında çok ciddi bir yönetim krizine sokacak kadar boşluk olacağına inanmıyorum. CEMAAT ‘BU İŞ BURADA BİTMEZ’ DİYOR Cemaat AKP ye şunu söylüyordu: ‘’Biz kırk yılda bu gücü oluşturduk, ve senin iktidarını pekiştirdik. Şimdi senden hakkımız olan payı (iktidara) istiyoruz’’. Tabi Erdoğan bunu kabul etmedi. Peki bundan sonra ne olacak sorunuza gelirsek; Şimdi kırk yıllık bir birikimi olan hareketin veya dini ve ulusal anlamda güçlü ideali ve hedefleri olan bir cemaatin, bundan sonra köşeye çekileceğini tahmin etmek, bu cemaatin karakterini bilmemektir. Dolayısıyla benim bildiğim cemaat, ki darbeden sonra görüştüğümüz, onlarla yakın ilişkiler içerisinde olan kişiler de bunu söylüyor; bu iş burada bitmez. Belki bir süre köşelerine çekilirler ama en ufak fırsatta da her türlü hamleyi yeniden yapacaklardır. Bu hamle 15 Temmuz›daki gibi askeri bir hamle olur mu derseniz, bu noktada böyle bir şey olmayabilir ancak yumuşak güçlerini kullanarak veya daha çok sansasyonel eylemler yaparak Türkiye›de güç dengelerini değiştirebilir. Ben cemaatin böyle bir potansiyele sahip olduğuna inanıyorum ve böyle bir hamleyi de yapacağını tahmin ediyorum. GÜLEN CEMAATİNİ SALT TÜRKİYE ÜZERİNDEN OKUMAK YALNIŞ OLUR Gülen cemaatinin Türkiye’deki 40 yıllık yoğun örgütlenmesiyle ortaya çıkan yapı tamamen tasfiye edildi, bitirildi diyebilir miyiz? Öncelikle şunu söyleyelim; Gülen Cemaati’ni sadece Türkiye üzerinden okumak oldukça yanlıştır. Gülen Cemaati’nin güç üretim merkezi veya kadro üretim merkezi Türkiye olsa da, gücünü biriktirdiği veya adeta rant sağladığı, uluslararası alanda güçlendiği veya uluslararası bir örgüt olduğu yer Avrupa ve Amerika’dır. Cemaat bu noktada Türkiye de kısıtlansa veya tasfiye edilse bile, dünyadaki gücü büyük oranda duracak. Yani cemaat tasfiye edilse de, dünyada daha çok örgütlenecektir. Hatta Türkiye’deki tasfiyelerle beraber, Türkiye’deki entelektüel gücünü, insani birikimini ve kısmi oranda ekonomik birikimini Avrupa›ya kaydıracaktır. Avrupa›da çok daha güçlü örgütlenecektir. Sonuç olarak; cemaatin tamamen tasfiye edilmesi hiç bir zaman mümkün değildir. Türkiye›de ki gücü sınırlansa da, dünyada örgütlenecek ve bu sefer dışarıdan içeriye baskı yapacak. Kaldı ki Türkiye›de de cemaatin tamamıyla tasfiye edileceğine inanmıyorum. Çünkü cemaat bukalemun özelliğine sahip ve şu an cemaatin binlerce hatta yüzbinlerce kadrosu farklı kimliklere bürünerek, adeta toplumda izini kaybettirdi. Ancak, devlet kurumlarında hatırı sayılır ölçüde kadrosu tasfiye edildi diyebiliriz. Bu durumda Cemaatten yeni bir hamle bekliyor musunuz? Şimdi tekrar söylüyorum; cemaat kırk yıldır tırnaklarıyla kazıya kazıya, çok farklı güç odaklarıyla ilişkiler ve ittifaklar kurarak, bazen zorlanarak, bazen kimlik değiştirerek, bazen düşman bazen de dost gibi görünerek bu güne geldi. Zaten cemaatin en çok zoruna giden de budur. Cemaat, AKP›nin cemaatin kazanımları üzerine konumlanmasını kabullenmedi hiç bir zaman. Bunun için zaten AKP iktidarına ortak olmak istedi. Gülen cemaatinin Kürdistan’daki örgütlenmesine gelirsek; Uzun bir süredir güney ve kuzeyde yoğun çalışmaları var, özellikle de eğitim kurumları ve sivil toplum dernekleri yoluyla ciddi bir şekilde örgütlendiklerini görüyoruz. Gülen cemaatinin Kürdistan’daki örgütlenmesini biraz anlatır mısınız? Gülen cemaati dini anlamda biraz daha liberal bir İslami kimliği savunan, ama etnik ve ulusal anlamda Türk ulus kimliğini özümseyen, Türk ulus kimliğini adeta dokularına kadar içselleştiren, bir yapıdır. Ve cemaat bu noktada Türk-İslam sentezinin Türkiye›deki gerek entelektüel, gerek örgütsel, gerek politik olarak yegane temsilcisidir. CEMAAT İÇİN KÜRTLERİN PASİFİZE EDİLMESİ TEMEL HEDEFTİ Türk-İslam sentezi etrafında şekillenen bir hareketin ilk hedefi, Türkiye›deki farklı etnik ve dini kimlikleri elimine etme, elimine etmeyi başaramasa da, pasifize etme oldu. Ve cemaat bu noktada Kürt coğrafyasında neredeyse her ilde, her ilçede, hatta STK›ların neredeyse tümünde örgütlenmeye başladı. Çünkü tüm gücünün önemli bir kısmını buralara verdi. Cemaat için Kürtlerin pasifize edilmesi, temel hedeflerden biriydi. Ve bunu için de var gücüyle hem Türkiye›de, hem Irak›ta ki Kürt coğrafyasında, Kürdistan coğrafyasında, uğraştı ve kısmi oranda da başarılı olduğunu söyleyebiliriz çünkü cemaatin kadroları arasında hatırı sayılır ölçüde Kürt var. Hatta entelektüel Kürt beyninin cemaatte iyice biriktiğini de söyleyebiliriz. Şunu da belirtebilirim, Türkiye’deki ordu veya seküler kesim, veya Türkiye’de asıl güç odaklarını oluşturan kesimler, sırf cemaatin Kürtlere karşı olan pozisyonundan kaynaklı veya cemaat üzerinden Kürtleri sisteme entegre etmenin daha kolay olduğunu bildikleri için, cemaate Kürt bölgesinde uzun süre dokunmadılar ve güçlenmesine izin verdiler. Türkiye›de Kürt sorunu Alevi sorunu olmasaydı, Gülen Cemaati›nin bu kadar gelişmesine izin verilmezdi. Yani Türkiye›deki Kemalist güç odakları da cemaat üzerinden, Türk ulus kimliğine muhalif olabilecek her tarafı elimine ve pasifize etmeye çalıştı, cemaatte bu rolü seve seve oynadı. Çözüm sürecinde Cemaat’in sürekli negatif müdahaleleri olduğu belirtiliyor, sizce bunun doğruluk payı ne kadar? Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 aat Örgütlenmesi 11 durtuyor: O zaman AKP değil de, cemaat generalleri bu savaşı yaptı ve Kürt coğrafyasını yerle bir etti. Bu tamamıyla bir bilinç çarpıtmasıdır. Tekrar altını çizerek söylüyorum, aslında Türkiye’deki Kürt siyasal hareketini takip eden herkesin de bildiği gibi, Türkiye’de Kürt sorunu noktasında yapısal anlamda, Gülen Cemaati ile AKP, ordu veya diğer tarikatlar arasında hiç bir fark yoktur. Bu grupların hemen hemen hepsi, Kürt sorunu noktasında aynı çizgide buluşup çok rahat aynı pozisyonu alabilirler. zaten operasyonlar yapıldığı zaman da, bizzat Erdoğan defalarca o il ve ilçeleri ziyaret etti, askerlerle yemek yedi, ve bu operasyonların yapılmasını bizzat yerinden gözlemleyerek destek verdi. Gülen Cemaatine yakın generallerin PKK’ye olan nefretini göz önünde bulundurursak, belki tahrip güçlerini biraz daha arttırmıştır. Ama o coğrafyanın yıkılması Türkiye’deki Kürtler ve küçük bir sol sosyalist grup hariç, hemen hemen büyük çoğunluğun üzerinde anlaştığı operasyonel bir yıkım hareketidir. Türkiye’deki tüm güç odaklarının üzerinde uzlaştıkları bir stratejidir. Ve bu noktada da sadece güç odaklarının değil, Türk etnik kimliğine sahip olan halkın çoğunluğunun da maalesef kabullendiği, hatta içten içe sevindiği bir yıkım savaşıydı. Gülen en son Güney Kürdistan’dan NRT televizyonuna verdiği röportajda Türk devletinin Kürdistan’a yönelik son toptan yıkım savaşını eleştiriyor. Askerlerin bir hiç uğruna öldüğünü söylüyor ve Kürt sorunun şiddetle çözülmeyeceğini söylüyor. Sizce cemaatin pozisyonu hep bumuydu yoksa darbe girişimi sonrası siyasi bir açıklama olarak mı okumak gerekiyor? Gülen cemaati savaşı eleştiriyor, Cizre’deki Şırnak’taki durumu eleştiriyor televizyonlarda. Ben daha çok eleştiriyor gibi görünüyor diye düşünüyorum. Çünkü kendi içerisinde binlerce Kürdü barındıran, batı ile iyi ilişkilere sahip, ve teorik ile şiddetin her türlüsü ile arasına mesafe koyduğunu söyleyen bir cemaat ve lideri kalkıp ta ben bu savaşı gönülden destekliyorum demez. Cemaatin Kürt sorunundaki noktası belli, Türkİslam sentezi. Ancak özellikle 2007-2008›den sonra Kürt sorunu farklı bir noktaya taşındı. Yani cemaat, eski argümanlarıyla Kürt kimliğine karşı gelecek bir pozisyonda değildi ve Kürtleri hala sistem içerisinde inkar ederek asimile edeceğine artık inanmıyordu. Bu noktada cemaat, yine Kürtleri Türk-İslam sentezine entegre etmek için farklı yol ve yöntemlere, yumuşak asimilasyon gibi yöntemlere girişti. Bunu yaparken de klasik olarak Kürt siyasal hareketini herkesin bildiği gibi, kendi Kürt kimliğini yaratmaya çalıştı. Ancak kendi Kürt kimliğini yaratmaya çalışırken de bunun PKK var olduğu sürece olmayacağını da biliyordu. Bu noktada cemaat her ne kadar ideolojik olarak PKK›ye karşı gelse de, PKK›nin Kürt milliyetçiliğinin Kürt ulus kimliğinin cemaatin Kürtler arasındaki siyasal aktivitelerini durduracağını bildiği için cemaat, hiçbir zaman PKK›den haz etmedi. Bu sadece PKK›nin Marksist ideolojisinin karşısındaki duruşundan kaynaklı bir durum değil. Tekrar söylüyorum; PKK›nin var olması Kürt kimliğinin, Kürt gençliğinin bir nevi milliyetçi bir duygu etrafında kenetlenmesi anlamına geliyor. Bu ise cemaatin Türk-İslam sentezine Kürt kanadından adeta bir darbeydi. Ve cemaat bu noktada PKK›nin pasifize olması, yok olması için elinden gelen her şeyi yaptı. 2011›deki çözüm sürecinde özellikle bu amaçtan dolayı cemaat, AKP ile Kürt siyasal hareketi arasında PKK›yi meşrulaştıracak bir adımın gelişmesini hiç bir şekilde kabul etmedi ve sonuna kadar direndi. Bu birinci sebep. İkincisi, Kürt siyasal hareketi ile uzlaşan bir AKP’nin Türkiye’de daha da güçleneceğini, uluslararası alanda belki de daha fazla meşruiyet kazanacağını bildiği için, özellikle AKP’nin gücünün zayıflamasını istediği ve AKP’nin yaptığı bu açılımın toplumsal zeminde meşruiyetini kırmak için de bu çözüm sürecine karşı gelmek adına çok ciddi hamleler yaptı. Bu noktada cemaatin çözüm sürecine karşı gelmesi çok mantıklıdır. Bu yönde yaptığı hamlelerin çoğunu da zaten duymuştuk. Birincisi Cemaatin Türk-İslam sentezi projesi terstir, ikincisi AKP ile olan zıtlaşmasından kaynaklı, cemaat çözüm sürecine karşı gelmiştir. CEMAATİN KÜRT POLİTİKASI İÇİ BOŞ KÜLTÜREL HAKLARLA SINIRLIYDI Peki kendilerinin bir (Gülen Cemaati) Kürt politikası var mıydı? Varsa nasıl bir politikaydı? Kürt sorunu konusunda AKP ile aynı yerde duruyordu diyebilir miyiz? Cemaatin 2000’lere kadar Kürt politikası şuydu: Kürt kimliğini içi boş bir kültürel alana indirgeyerek sistem içerisinde de egemen İslam kimliği içerisinde Kürtleri asimile etmek. Cemaat uzun süre bunun için direndi. 1970›lerden 2000›lere kadar Kürt kimliğini kültürel alana indirgeyerek asimile etmeye, eritmeye çalıştı. Zaten bundandır ki, kendi bünyesinde çok sayıda Kürt olmasına rağmen Kürt kimliği noktasında herhangi bir adım atmadı. Hatta benim de defalarca tanık olduğum gibi, kendi evlerinde Kürtçe konuşmak bile yasaktı. 2002›lerden sonra, özellikle Irak›ta Kürdistan federal bölgesinin oluşması, Kürt siyasetinin ve PKK›nin güçlü bir ivme kazanması, Kürtlerin uluslararası alanda ciddi bir güce kavuşması ve Türkiye›de Kürt ulus kimlik bilincinin, artık sadece kültürel bazı kırıntılarla kontrol edilebilecek olmanın ötesine geçmesi cemaati de bir politikası varmış gibi bir hamle yapmaya yönlendirdi. Cemaat dolayısıyla; Dünya TV gibi tamamıyla İslami propaganda yapan bir TV kanalı açarak ve bazı omurgasız Kürtleri kendi içerisine katarak, gazetelerinde Kürt kültürüne kısmi bir atıf yaparak bir Kürt politikası varmış gibi bir duruş sergiledi ancak, cemaatin hiçbir zaman bir Kürt politikası olmadı. Olan Kürt politikası da 2002’den sonra sadece kültürel bir alanla sınırlıydı ki bu da zaten Kürt sorunun etnik ve ulusal, ve uluslararası boyutunu göz önüne aldığımızda aslında politikasının olduğunu var saymayacağımızı söylemek gerekir. Şöyle özetlersek; bugün ulus kimlik temeli etrafında güç kazanan bir hareketi, uluslararası zeminde güçlenen bir hareketi hala kültürel bazı haklarla veya bireysel bazı haklarla oyalamak, bireysel bazı haklarla tatmin etmeye çalışmak bir politika gibi görünse de, aslında politikasızlığın ta kendisidir. Son aylarda Kuzey Kürdistan’da bazı şehirlerde büyük yıkımlar yaşandı. Bu yıkım ve savaşın koordinasyonunu yapan bazı askeri yetkililer de darbe girişiminden tutuklandı. Cemaat’in bu son yıkım savaşındaki pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de son 4-5 ayda yaşanan çatışmalarda, özellikle Kürt coğrafyasında demografik yapıyı alt üst eden ve adeta coğrafyanın şeklini değiştiren bir savaş yaşandı. Bu savaşta son tutuklamalara bakılınca, tutuklanan generallerin büyük çoğunluğu, Şırnak’ta, Cizre’de, Hakkari’de ve diğer Kürt illerinde bizzat operasyonları yürüten generaller veya askerler olduğunu görebiliriz. Yani bu savaşta Kürt coğrafyasını yerle bir eden generallerin büyük çoğunluğu bugün cezaevinde. Bu durum bir çok insana şu soruyu sor- CEMAAT, KÜRT ULUSAL HAREKETİNİ TÜRKİSLAM SENTEZİNE TEHDİT OLARAK GÖRÜYOR Ben cemaatin sahip olduğu siyasal aklın ve hedeflerinin, cemaatin sahip olduğu etnik ve ulusal kimliğin, Kürt coğrafyasında yapılan operasyonları destekleyeceğine inanıyorum. Kaldı ki KCK operasyonları sırasında da binlerce insan cemaatin sağladığı istihbarat bizzat cemaate yakın polis ve savcılar sayesinde tutuklandı. O zaman cemaatçilerde ‘her şeyi 3 polis bir savcı ile hallediyoruz’ anlayışı çok hakimdi. Kürt Hareketi’nin sindirilmesinde cemaatin hatırı sayılır bir rolü vardır. Gülen’in NRT’ye yaptığı açıklamayı bu çerçeveden okumak gerek. Bir de AKP’nin cemaat okullarının kapatılması adına Güney Kürdistan’a ve diğer ülkelere ciddi bir baskısı var. Bu nokta da cemaat de böyle bir mesaj vererek Kürtlerle arasındaki diyaloğu yumuşak tutmaya çalışıyor. Benim tanıdığım cemaat, siyasal ve ideolojik kimliğini, amaçlarını az çok bildiğim cemaat, Türkiye’nin sona bir kaç ayda adeta yakıp yıktığı bu savaşa karşı gelmez. Cemaat Türk İslam sentezine bir tehdit olarak gördüğü Kürt ulus kimliğini hiç bir zaman kabul etmez. AKP Kürdistan’daki katliamlarını Cemaate yükleyerek kendisini temize çekme gibi bir yaklaşıma girişir mi? Girişirse Kürt halkı ve partileri bunu nasıl karşılar? Cemaat her ne kadar Kürt coğrafyasındaki savaşın bizatihi sokaktaki eli silah tutan gücü olmasa da, kendisine yakın bazı üst düzey generalleri sayesinde devletin Kürt savaşında stratejik bir rolü olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu noktada AKP bunu yapacaktır. Özellikle Kürtlerin bu savaştan sonra Türkiye ile olan gönül bağlarında ciddi bir kırıklık yaşandı. Bu kırıklığı gidermek ve tekrar Kürtler ile arasını düzeltmek için bu suçu cemaate yüklemeye çalışması normaldir. Ben yapmadım cemaat yaptı gibi basit propagandaya girişebilir. Fakat Erdoğan defalarca Cizre›ye, Şırnak›a, Yüksekova›ya gittiğini, bizzat askerleri tebrik etti. AKP bunu nasıl açıklayacak, oda ayrı bir soru. Böyle bir durumda günahları cemaate yükleyip, buradan olumlu anlamda güç devşirmeye çalışması ancak ahlaki değerlerini ve zihnini yitirmiş Kürtlerin inanabileceği bir durumdur. Bu yüzden AKP böyle bir şey yapabilir ama ben Kürtlerin büyük çoğunluğunun buna inanacağına inanmıyorum. AKP darbe girişiminden sonra diğer muhalif gruplara kucak açtı ancak Kürt hareketine karşı 15 temmuz öncesi mevcut pozisyonunu korudu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? AKP’nin temel hedefi her zaman şudur: Türkiye’de Türk-İslam sentezine oynayarak sürekli kendi gücünü pekiştirmesi. Darbe sonrası, Erdoğan diğer tüm partileri davet ederek aslında darbeye karşı milliyetçi bir ideoloji ile pozisyon aldı. Çünkü yüzbinlerce CHP’liyi, MHP’liyi, AKP’liyi o sokakta bir araya getirecek olan yegane şey veya motivasyon Türk milliyetçiliğidir. Eğer Türk milliyetçiliği olmasaydı ben CHP›nin sokağa döküleceğine, darbeye karşı geleceğine inanmıyorum. Ve tüm MHP›lilerin sokağa çıkıp darbeyi protesto edeceğine inanmıyorum. Çünkü Türkiye›de darbeler kötüdür diyen milyonlar olsa da, keşke olsaydı da Erdoğan gitseydi diyen hatırı sayılır milyonlarda var diye düşünüyorum. Erdoğan›da bunu bildiği için, güçlü bir milliyetçilik ideolojisi ile tüm Türkleri bir araya getirdi ve bu Türk kimliğini, adeta Kürtleri dışarıda bırakarak konumlandırmaya çalıştı. Çünkü HDP’yi ve Kürtler›i dışarıda bırakarak, Erdoğan Türk kimliğini ve Türk milletçiliğini güçlendirmiş oldu. Bu da milliyetçilik ile kendini topluma pazarlama stratejisidir. Temel amaçta budur. ERDOĞAN MEVCUT DURUŞU TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ÜZERİNDEN ŞEKİLLENDİRİYOR Kürtleri dışarıda bırakarak, Türk milliyetçiliğini özellikle darbe sonrası zinde tutmak ve burada kendini güçlü kılmak. Yoksa HDP›nin Erdoğan›la görüşmesi, Kürtlerin oraya gelmesi bir çok Türkün kabullenmeyeceği, kabullense bile kerhen kabulleneceği bir durumdu. Erdoğan›da bunun için Kürtleri tamamen dışa itmeyi tercih etti. Ve bunun karşılığında, Türk milliyetçiliği etrafında kitleleri bir araya getirdi. Nitekim, iki gün önce yapılan Yeni Kapı mitingine baktığımızda, özellikle partilerin sembollerini bayraklarını yasaklayarak herkese bir bayrak verip gelen insanların iki katı kadar Türk bayrağı taşıdı alana. Ve tüm sloganlarda, tüm konuşmalarda, tüm katılımcılarda her cümlenin başı Türk ile başlayıp Türk ile bitiyordu. Bu bilinçli bir propaganda ve toplumu yönlendirmedir. Erdoğan bunu yaparak Türk milliyetçiliği etrafında kitleleri bir araya getirdi ve darbeye karşı duruşunu da, bu kimlik üzerinden şu anda şekillendirmeye çalışıyor. Cemaatin Türkiye dışındaki örgütlenmesine gelirsek; Cemaat nasıl örgütleniyor dünyada? Bugün cemaat dünyanın her yerinde, neredeyse 136 ülkede örgütlü. Ve cemaat örgütlenmesi sınıfsal olarak entelektüel bir yapılanmaya dayanıyor. Zaten cemaat, alt sınıf arasında çok fazla örgütlü bir hareket değildir. Daha çok orta ve orta sınıf üstü bir yapılanmaya sahiptir. Çünkü cemaatin amacı, devleti ya da sistemleri aşağıdan yukarıya doğru dönüştürmek değil , tam aksine yukarıdan aşağıya doğru dönüştürmektir, topdown bir dönüşümdür. Bunun için yapması gereken şey üstü ele geçirmek, yönetim ve karar mekanizmalarını ele geçirmek, bu yönetim ve karar mekanizmaları üzerinden de altı harekete geçirmek ve yönetmekti. Cemaatin bu noktada da dünyanın her ülkesinde ilk yaptığı şey okullar açmak, ve kendi okullarında o ülkenin bakanlarının milletvekillerinin ve bürokratların çocuklarını yetiştirip, o çocuklar üzerinden ileride o ülkelerin gelecekleri ve karar mekanizmaları hakkında, en azından Türkiye ve kendileri ile ilgili noktalarda söz sahibi olmaktı. CEMAAT GÜNEY KÜRDİSTANDA ÇOK AKTİF Özellikle Güney Kürdistan’da bu noktada cemaat çok aktif çalıştı, 20’ye yakın okulu, 2 tane üniversitesi var. Cemaat tüm bu okul ve üniversitelerinde Güney Kürdistan’ın en zengin ailelerinin çocukları, bürokrat çocukları, bakanların çocukları okutuluyor. Şu an Güney Kürdistan’daki cemaat okullarında, çok sayıda Kürt bürokrat, Kürt siyasetçi, Kürt iş adamının çocuğu var. Cemaat bu çocuklar üzerinden Güney Kürdistan’da son yıllarda ciddi anlamda güç sahibi olmaya başladı. hatta cemaatin 20 yıllık örgütlenmesine bakarsak, cemaatin 15 yıl önce ilgilendiği çocuklar özellikle Güney Kürdistan’da medyada veya bazı birimlerde, iş dünyasında hatırı sayılır bir güce de sahipler. Cemaat bunu dünyanın her yerinde yapıyor. Ama tabi Kürdistan gibi Türk-İslam sentezine tehdit oluşturacak bir yerde de, adeta Kürtlerin dokularına kadar girmeye çalışıyor. İngiltere yapılanması? Cemaat gücü seven bir harekettir. Bu noktada İngiltere ve özellikle Londra, dünya siyasetinin karar mekanizmalarında hatırı sayılır bir güce sahip olduğu için, cemaat burada mutlaka örgütlenmeye ayrı bir önem veriyor. Zaten kendileri de bunu saklamıyor. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 12 ‘MİT’in Almanya’da 6 bin muhbiri var’ Köşe Yazısı Tom Webb ha.twebb @hatwebb Hiçbir tanrı sizin gibileri affedecek kadar aşağılık olamaz! Alçak bir yaratık sürüsü ile karşı karşıyayız bundan şüphe duymuyoruz. Düğünlerde, mitinglerde, havaalanlarında kendi halinde yaşayan insanlara saldıran bir sürü bu. Yok olma yolunda hızla ilerledikçe daha da cani oluyorlar. Biliyorum, son birkaç yıldır söylediğimiz herşeyi tekrar ettim. Ama konuyu bir yere getireceğim. Şu hakkında bahsetmenin, gündeme getirmenin, hatta soru sormanın casusluk sayıldığı MİT tırları konusunu profesyonelce unutturma çalışmaları tam gaz gidiyor. Bayırbucak Türkmenlerine gittiği söylenilen, hiçbir kayıtta yeri olmayan, daha sonra Türkiye’deki birkaç katliamda kullanıldığı ortaya çıkan o savaş mühimmatlarından bahsediyorum, evet. Can Dündar ve Erdem Gül’ün yargılandığı. Yargılama sürecinin başında aylarca hapishanede kaldığı sürecide unutmadık. Sevindiren fakat bağlantıları düşündükçe can sıkan bir konu daha var. Darbe girişimi sonrasında CNN Türk başta olmak üzere Doğan ve yandaş medya yardımı ile sokağa dökülen, demoktratikleşmek için can atan halk –ki bedava yapılan toplu taşımayı, alanlarda bedava dağıtılan yemek ve içeceklerin cazibesine kapılan bir halktanda bahsedebiliriz– 23 gün boyunca adına ‘demokrasi nöbeti’ denilen AKP şovunda bulundu. Demokraside iyidir şov yapmakta zararsızda güzeldir. Sağlıklı yaşamla pek arası olmayan halkın büyük bir kısmı bu vesile ile spor yaptılarda sayabiliriz. Demokrasi şovları süresince en büyük korkumuz, IŞİD canilerinin bu demokrasi neferleri arasında kendilerini patlatmaları olmuştu. Kolay değil ülke genelinde milyonlarca insan sokaklarda. Ülkenin birkaç yerinde bombalar patlasa bu şovlar kana bulanabilirdi. Neyseki korkulan olmadı. Ama bu dönemin bitiminin hemen ardından caniler yine iş başına geldi. Türkiye’yi hedef alan bu caniler o ara tatil yaptılar sanırsam yada birileri öyle olduğuna inanacağımız kanısındalar. Şimdi daha ilginç bir konuya gelmek istiyorum. Gaziantep’e yapılan alçak saldırıdan birkaç saat önce Gaziantep ilçesi olan Karkamış ile ilgili bir haber geldi. Haberde IŞİD roketli saldırı düzenledi diyordu. Yaralanan yada can kaybı olmamıştı. Fakat sonra daha ilginç birşey oldu. Bölge aniden askeriye tarafından yasaklı hale getirildi. Girişler durduruldu. İnsanlara evlerinde kalınması söylendi. Bu bölge Suriye’deki Cerablus kentine en yakın yer. Cerablus’un IŞİD elinde olan Türkiye sınırındaki neredeyse tek şehir. Gaziantep’in bu bölgesi ise bu canilerin rahatlıkla kol gezdiği yer olarak biliniyor. Asıl soru işaretlerini kafamızda çoğaltan durum ise bundan birkaç saat sonra düğündeki patlamanın yaşanması ile gözler o bölgeden uzaklaşıyor. Sözde güvenlik amacı ile askeri özel bölge haline getirilen yerde neler olduğu bilinmiyor. Acaba mühimmat mı taşınıyordu? Minbij yenilgisi sonrası yaralanan caniler bura yolu ile Türkiye’ye mi taşınıyordu? Türkiye’de yetiştirilen caniler Suriye’ye mi geçiriliyordu? Bunların hepsi yıllar sonra cevabını bulacak sorular. Şimdilik sadece sorabiliyoruz, o kadar. Olay gününden bu yana izlediğim onca görüntü arasında dikkatimi en çok çeken iki görüntü var. Çok çarpıcı görüntüler. Birincisi, HDP’nin de çağrısı ile insanların kan vermek üzere gittiği kan verme merkezleri önünde, boynlarında Türk Bayrağı bulunan, ‘ya allah bismillah allahu ekber’ diye bağıran insanların katiam yapan canileri aratmayacak tavırları. Kan vermeye gelenlere hakaretler yağdırıp linç etmeye çalışıyorlar. İkincisi ise, yakınlarının parçalanmış bedenlerini kim bilir ne yangınlarla tabutlara koymuş ve mezarlığa defnetmeye gelmiş insanlara, yine boyunlarında Türk bayrağı asılı olan diğerine göre daha kalabalık bir grubun yine aynı sloganla saldırmaya çalışması. Bu kadar aşağılık olmayı becerebilen insanlara nefret bile duymuyorum artık. Eğer sizin gibilerin tanrısı bu yaptıklarınızdan sonra sizi affedecekse o zaman o tanrıyı hemen sorgulamaya başlayın. Çünkü hiçbir tanrı sizin gibileri affedecek kadar aşağılık olamaz! Alman Die Welt gazetesi, Alman milletvekillerinin Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Almanya’daki faaliyetlerinin incelenmesi talebinde bulunacağını yazdı. Die Welt, MİT’in Almanya’daki istihbarat görevlileri ve sayıları 6 bini bulan “muhbirleri” ile, Türkiye kökenli Almanları izlediğini ve baskı altında tuttuğunu iddia etti. Gazeteye konuşan Alman Yeşiller Partisi’nin güvenlik ve istihbarat konularında uzman milletvekili Hans-Christian Ströbele, konuyu yaz tatilinin ardından Alman Federal Meclisi Parlamento Kontrol Komitesi’ne taşıyacağını belirtti. “MİT’in Almanya’da inanılmaz gizli faaliyetleri var” diyen Ströbele, Almanya iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Teşkilatı, dış istihbarat teşkilatı BND ve polisin Türkiye ile işbirliğini denetlemesi gerektiğine dikkat çekti. Haberde Almanya’da yaşayan Türkiye vatandaşı ve Türkiye kökenli Almanya vatandaşlarının sayısının 3 milyonu bulduğu da belirtildi. MİT’e “Stasi” benzetmesi Haber İngiliz gazetelerinde de geniş yer buldu. Times gazetesi konuyla ilgili haberinde MİT’i, eski Doğu Almanya’nın güvenlik ve istihbarat birimi Stasi’ye benzetti. Haberde “Geçen yıl Almanya’da ortaya çıkan belgeler, casus ağının Türkiye’ye pahalıya patlamadığını, birçok muhbirin sadece Erdoğan’a bağlılıkları nedeniyle gönüllü olarak çalıştığını gösteriyor” denildi. Financial Times’in haberinde ise “Almanya’daki Türk toplumu Erdoğan’ı destekleyenler ve onun İslamcı ve giderek otoriterleşen politikalarını eleştirenler olarak ikiye bölünmüş durumda” ifadesi kullanıldı. FT ayrıca Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ofisinin, parlamento komitesine gerekli bilgileri vereceğini de belirtti. Almanya’nın önde gelen Der Spiegel dergisi de Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen’e yönelik soruşturmada Alman dış istihbarat servisi BND’den de yardım istediğini yazmıştı. Kaynak BBC Türkçe Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 13 Uluslararası Ceza Mahkemesi ilk kez bir İslamcı militanı yargılıyor Mali’deki El Kaide ile ilişkili İslamcı Ensar El Din örgütünden Ahmet el Faqi el Mehdi, yargılandığı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Timbuktu’daki kültür mirasını tahrip ettiği için pişman olduğunu, af dilediğini söyledi. 2012 yılında dünya kültür mirası sayılan tarihi eserleri tahrip eden isyancı güçlere komuta etmekle suçlanan El Mehdi’nin davası uluslararası hukukta önemli bir dönüm noktası olarak görülüyor. Dava, kültür mirası tahribinin ilk kez savaş suçu sayılması ve El Mehdi’nin de Uluslararası Ceza Mahkemesi önünde yargılanan ilk İslamcı militan olması bakımından önem taşıyor. Savcılar iddianamede El Mehdi’nin, Timbuktu’yu aylarca işgal altında tutan El Kaide bağlantılı İslamcı örgüt Ensar El Din üyesi olduğunu söylüyor. İslamcı milisler, kentteki kutsal binalar ve tarihten astronomiye birçok konuda önemli tarihi metinleri içeren el yazmalarını puta tapma olarak gördükleri için tahrip etmişlerdi. Tahrip edilen yerler arasında 9 anıt mezar ve bir cami de var. İddianamede El Mehdi’nin bu süreçte, yerel halkı bu mekanlarda dua etmekten caydıramayınca, savaşçıları ellerinde çekiç ve örslerle tarihi eserleri yıkmaya yollayan bir imam olduğu söyleniyor ve bu yıkıma yol açtığı için savaş suçu işlediği kaydediliyor. İlk celsede suçlu olduğunu kabul eden sanık El Mehdi, “Gerçekten çok üzgün ve çok pişmanım. Yol açtığım tahribattan üzüntü duyuyorum” dedi. Sanık El Mehdi sözlerini, “Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlara tavsiyem, benim yaptıklarımın benzeri eylemlere girişmemeleridir, çünkü bunlar insanlığın yararına değil” diye sürdürdü. El Mehdi için istenen cezanın üst sınırı 30 yıl hapis. 13-17. yüzyıllar arasında bir İslami ilim merkezi olan Timbuktu, kerpiç ve ahşap mimarisiyle dünyaca ünlü bir kent. Halk kütüphaneleri ve özel koleksiyonlarda bu dönemden kalma 700 bin adet el yazması ile çok sayıda hukuki, bilimsel ve edebi eser bulunuyordu. Kent bu özellikleriyle 1988 yılında Unesco’nun dünya mirası listesine girmişti. Mali’nin göçer halkı Tuaregler arasında taban bulan Ensar El Din, El Kaide ile bağları bulunan bir İslamcı milis örgütü. Kent bu özellikleriyle 1988 yılında Unesco’nun dünya mirası listesine girmişti. Mali’nin göçer halkı Tuaregler arasında taban bulan Ensar El Din, El Kaide ile bağları bulunan bir İslamcı örgüt. Örgüt, 2012’deki yıkımdan bir süre sonra Fransız güçlerinin de katıldığı uluslararası müdahale ile Mali dışına çıkarılmıştı. Irak’ta 36 IŞİD üyesi idam edildi Irak Hükümeti, 2014’te Tikrit yakınlarındaki Speicher kampında, 1700 kişinin ölümünden sorumlu tutulan 36 IŞİD üyesinin idam edildiğini açıkladı. IŞİD, ele geçirdiği eski ABD kampında gerçekleştirdiği katliamın video kayıtları ve fotoğraflarını yayımlamıştı. Bir yıl sonra Irak ordusunun kampı geri almasından sonra toplu mezarlar bulunmuştu. Kampta ölenlerin çoğunun Şii askeri öğrencilerin olması Şiiler arasında büyük öfke yaratmıştı. AFP ajansına göre, Nasiriye ilinin bağlı olduğu Dikar Valiliği’nden yapılan açıklamada, “36 mahkumun cezaları bu sabah Nasiriye hapishanesinde infaz edildi” denildi. Ölen askeri öğrencinin 400 kadarı Dikarlıydı. Açıklamada, infazlarda, Adalet Bakanı Haydar el Zemili’nin de hazır bulunduğu belirtildi. Başbakan Haydar el Abadi, geçen ay Bağdat’ta 300’den fazla kişinin öldüğü bombalı saldırıdan sonra terör bağlantılı suçlardan idam cezasına çarptırılanların infazlarını hızlandırmak istediklerini söylemişti. İdam edilen çetelerin Şubat’ta idam cezasına çarptırılan Irak vatandaşları olduğu düşünülüyor. Sanıklardan bazıları, olay günü Tikrit’te olmadıklarını söylemiş, bazıları da kendilerini savunma hakkı verilmediğini, ifadelerinin işkence altında alındığını belirtmişti. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 14 Benn, Crow Ve Rojava’ya İngiliz siyaset tarihinde iki dev isim, Tony Benn ve Bob Crow, tüm kitleler tarafından saygı duyulan ve İngiliz solunun ‘yol göstericisi’ konumunda yaşamlarını kaybeden ikilinin yoldaşları bu gün mücadele ruhlarını Rojava’da yaşatıyor. Araştırma - Erem Kansoy Özellikle YPG saflarında barbar DAİŞ’e karşı savaşan İngiliz - İrlandalı savaşçılardan oluşan Bob Crow tugayı ile ‘bugün yaşasaydı Kürtlerle beraber savaşırdı’ denilen İngiliz solunun dev ismi Tony Benn ve Rojava’ya uzanan İngiliz solunda, Benn geleneğini değerli okuyucularımız için araştırdık. Uzun yıllar İngiltere’de Demiryolu, Denizcilik ve Ulaşım İşçileri Sendikasının (National Union of Rail, Maritime and Transport Workers – RMT) genel sekreterliğini yapan Bob Crow ayrıca İngiltere’de sendikal mücadele ve savaş karşıtı politikalarında üretkenliği ile tarihe adını yazdıran bir solcu. Britanya’da İşçi Partisi yanı sıra sendikalar da, ülkenin en güçlü ve işlevsel demokratik hareketleri olarak yer bulmasında yaşantısının son 20 yılındaki çalışmaları ile Bob Crow İngiliz solunun önde gelen isimlerinden oldu. Bugün Bob Crow’un ruhu ve mücadelesi ise Rojava’da yaşatılmaya devam ediyor. Yine İngiliz solunun en önde gelen ismi Tony Benn ise tarihte bir sol gelenek olarak yerini alıyor. Tony Benn’in yaşamı boyunca ortaya koyduğu öngörüleri ve barışçıl politikaları İngiliz sol oluşumlar ve siyasetlerinin her zaman rota belirleyicisi oldu. Tony Benn İngiltere toplumlarının yanı sıra tüm dünyada da toplumsal olaylara hassasiyeti ve eşitlikçi dünya görüşü ile tanınıyordu. Milletvekilliği görevini İngiltere Parlamentosunda tam 47 yıl sürdüren ve iki farklı dönemde de bakanlık görevlerinde bulunan Tony Benn ayrıca Stop the War Coalition (Savaş Karşıtı Koalisyon)’unda hem kurucularından hem de yaşamını yitirmeden önce son 10 yıl boyunca başkanlığını yapmıştı. Tony Benn’in İngiliz solundaki geleneği ile bağdaşan ve İngiltere’de sayısız hak ve kazanımları paralel verilen mücadeleler sonucunda kazanan Bob Crow’da milyonlarca İngiliz ve İrlandalı solcunun bu gün mücadelesine ışık oluyor, mücadeleleri Rojava’yı aydınlatıyor. İngiltere’ni en büyük sendikalarından birisi olan RMT Demir Yolu İşçileri Sendikası Başkanı Sean Hoyle ve Bob Crow’un yakın dostu RMT Genel Sekreter Yardımcısı Steve Hedley’de konu ile ilgili gazetemize demeçte bulundu. SEAN HOYLE – İNGİLTERE RMT BAŞKANI “Bob İspanya savaşında enternasyonal dayanışmanın en büyük destekçilerinden birisiydi. İnanıyorum ki ayni inanç ve ayni kararlılık ile motivasyon bu gün bir çok yoldaşımıza İŞİD ile savaşma noktasında yol gösteriyor. Kürt halkına yoldaşımız Bob Crow’un çok ünlü bir sözü ile mesajımı vermek istiyorum, Crow derdi ki; ‘Eğer savaşırsan belki kaybedersin, fakat savaşmazsan kaybedeceğin kesindir’, Mevcut düzende düşünce özgürlüğü ve eşitlik hakları ayaklar altına alınırken, bizler RMT olarak Türkiye’de yaşayan ve ezilen her kesimler dayanışma içerisinde omuz omuza mücadele edeceğimizi belirtmek isterim, dayanışmayla.” RMT simdiki sekreteri Steve Hedley solda ve Bob Crow STEVE HEDLEY – RMT GENEL SEKRETER YARDIMCISI “Rojava’da Bob Crow tugayı oluşturulması ve bu çatı altında enternasyonal dayanışma gösteren İrlandalı-İngiliz solcu yoldaşlarımızın mücadelesi gurur vericidir. Bu gün YPG-YPJ güçleri faşizme karşı savaşmaktadır ve unutmayalım ki faşizm İspanya’da da gördüğümüz kadar çirkin ve eli kanlı bir şeydir. Bob Crow enternasyonal dayanışma içerisinde olan tüm tugayların yaşamı boyunca destekçisi olmuştur. Sadece İŞİD’e karşı değil bir çok devrimci mücadelede Bob Crow’un izinden giden genç İngiliz solcular tarihte hep olmuştur. Bob Crow devrimci mücadelede fedakarlığı ön plana koymasıyla belirleyici çizgilerden olmayı başarmıştır. Kürt’ler yürüttüğü mücadelede sadece kendi toplumlarını değil Ortadoğu’daki Ezidi, Müslüman ve Hristiyan dini kökenlerine bağlı bir çok etnik grubunda hak ve özgürlük mücadelesini yürütmektedir. Bizler Kürt halkına yürüttükleri mücadelede destek olmalı ve imkanlar yaratmalıyız.” TONY BENN 1925 yılında Londra’nın Marylebone semtinde doğan Tony Benn, 1960-70 yılları arasında yükselen Tonny Benn, İngiliz İşçi ve öğrenci hareketlerinin, İşçi Partisi Milletvekili ve Bakan olarak en önemli destekçilerinden idi. yaşamının 51 yılını milletvekili ve son 10 yılını protestocu olarak geçirdiği Parlamento Meydanında, dava arkadaşlarıyla her zaman omuz omuza daha iyi bir dünya, savaşsız bir dünya için mücadele etti. İngiliz siyasetinde her kesimden saygı gören ve Özellikle Irak savaşında İngiltere’yi durdurmak için meydanlara topladığı son mitingi ile de toplumun her kesiminden saygı gören bir isim. Savaş karşıtı son mitinginde yaklaşık 1 Milyon kişilik bir kitleyi Trafalgar meydanına toplayan Tonny Benn ayrıca İngiliz tari- hindeki en büyük mitinglerden birine de imza atarak İngiltere’yi savaşa gitmemeye çağırmıştı. Tony Benn 2001 Yılında kurulan Stop The War Coalition’un kurucu üyesi ve en önemli liderlerinden biri oldu. ‘Terörle Savaş’ adı altında başlatılan Afganistan ve Irak savaşlarına karşı tüm miting ve protestolarda konuşmacı olarak yer alan Tony Benn, yine kurucusu olduğu Palestine Solidarity Campaign örgütü için onlarca protesto ve eylemde lider olarak bulunmuş ve büyük beğeni toplamıştı. Hümanist ve sol akımın gücü ile politik yaşama damga vuran en önemli liderlerden biri olan Tony Benn İngiliz solunda ortaya koyduğu dünya barışı adına öngörüleri ile bir çok sosyalist ve demokrat kesimlere ışık olmaya devam ediyor. Benn, Falkland ve Kosova savaşlarının ardından Afganistan ve Irak’ın işgallerine şiddetle karşı çıktı. Dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair’in, Irak’ın işgali ile ilgili olarak Avam Kamarası’nı yanlış yönlendirerek “savaş suçu” işlediğini söyledi. Yazdığı günlüklerle İngiltere siyasetinin önemli bir dönemine ayna tutan Benn; Lordlar Kamarası’nın lağvedilmesini, İrlanda’nın birleşmesini ve İngiltere’de monarşinin son bulmasını önermişti. Benn, BBC’nin 2007 yılında yaptırdığı bir ankette 11 yıl başbakanlık yapan Margaret Thatcher’ı geride bırakarak “İngiltere’nin Siyasi Kahramanı” seçilmişti. Benn Mart 2014’de hayatını kaybetmişti. Bu gün İngiliz solunun başını çektiği ve gündemden düşmeyen İngiliz İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn’inde Tony Benn geleneğinden geldiği, Corbyn’in Benn tarafından düzenlenen hiçbir eylem ve toplantıyı da yaşantısında kaçırmadığı biliniyor. Fakat bugün Benn hayatta olmadığı için İngiliz solunda ve İşçi Partisinde çatlak seslerinde giderek yükseldiği, İngiliz solunu iyi tanıyan siyasiler tarafından ısrarla vurgulanıyor. Ayrıca Benn’in yokluğu İngiliz savaş politikalarında da daha çok gözünün kana bürünmesine sebep oluyor. 1 mayıs 2014 tony benn ve bob crow a adandı Tony Benn geleneğini yakından tanıyan bir çok solcu ‘bugün Benn yaşasaydı Kürtlerle omuz omuza olurdu’ fikride hep akılla geliyor. BOB CROW İngiltere Demiryolu, Denizcilik ve Taşımacılık Sendikası (RMT) Genel Sekreteri Bob Crow, işçi sınıfına sadıklığı, üyesi için gece gündüz çalışan ve dünyanın neresinde olursa olsun, herhangi bir işçi hareketine destek vermesiyle biliniyordu. Bob Crow 2002 yılından ölümüne kadar RMT Başkanlığını yapmıştı. Komünist Parti üyesi olan Crow, Lenin ve Stalin’i İngiltere’de savunan ve düşüncelerini yaymaya yönelik çalışmalarıyla sendikal mücadelenin İngiltere’de yaşamını yitirmeden önce son 20 yılda öncü isimlerinden oldu. Çalışmaları ve politik çizgisiyle Tony Benn geleneğinden kopmayan Crow savaş karşıtı gösterilerde sendikal hareketin büyük kitlesel destekler vermesinin de önünü açan isimlerden oldu. İngiltere toplumlarının her kesiminden saygınlığı ve dik duruşu ile takdir gören Crow 2001 yılında ölen RMT Genel Sekreteri Jimmy Knapp’ın yardımcılığını yaptığı dönemde öne çıkan ve sermaye basını tarafından hedef gösterilmesine rağmen, 2002 yılında genel sekreter oldu. giden heyet içerisinde iki RMT gözlemcisini de göndermiş ve hazırlanan raporları kamuoyuna sunmaya çalışmıştı. İNGİLİZ HÜKÜMETLERİ CROW’UN GREVLERİNE HER ZAMAN BOYUN EĞDİ Londra Metrosu’nda yaptığı grevler ve elde ettiği başarılar karşısında onunla yüz yüze gelmeye tahammül edemeyen, Muhafazakar Partili Londra Büyükşehir Belediye Başkanı Boris Johnson da Crow’un ölümünün ardından, “Üyeleri için çok çalıştı, başarılı işler yaptı” demişti. İngiltere’de sermayenin ve özellikle RMT’nin örgütlü olduğu alanlardaki patronların korkulu rüyası Crow ölümünün ardından şu sözleri ile hatırlanıyor;’ Sözünün eri olacaksın, sınıfın için mücadele edeceksin, sosyalizmi kuracaksın.’ Uzun yıllar , Demiryolu , Denizcilik ve Taşımacılık Sendikası (RMT) Genel Başkanlığı yapan Bob Crow’da Tony Benn gibi 2014’ün Mart ayında bir sabah geçirdiği bir kalp krizi sonucu 52 yaşında hayatını kaybetti. BOB CROW’UN RUHU ROJAVA’DA YAŞATILIYOR CROW GEZİ DÖNEMİNDE SESSİZ KALMAMIŞTI Rojava’da DAİŞ’e karşı YPG saflarında savaşmakta olan İngiliz ve İrlandalı gönüllülerden oluşan Bob Crow Tugayı (BCT) Enternasyonal Özgürlük Taburu’na bağlı mücadelesine devam ediyor. Gezi direnişi döneminde olayları yakından takip ederek açıklamalar yapan Crow, O dönemde İngiltere’den Türkiye’ye BCT, Uluslararası Özgürlük Taburu(UÖT)’nun İngiliz ve İrlandalı birimi olarak örgütlenmiş olduğu biliniyor. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 Uzanan İngiliz Solu Bob Crow tugayı ingilteredeki grev selamladı Jeremy Corbyn en önde yoldaşlarının pankartını taşıyor 15 UÖT, 1930’larda İspanya’da faşist darbeye karşı direnen İspanyol devriminin yanında savaşan uluslararası gönüllülerden esinlenilerek DAİŞ tehdidi altındaki Rojava devrimini savunmak için kuruldu. Geçtiğimiz günlerde Bob Crow tugayı İngiltere’deki grevi selamladı. İngiltere’de güney demiryolları ve Eurostar’da Demiryolları Denizcilik ve Taşımacılık İşçileri Ulusal Sendikası’nın (RMT) sürdürdüğü grevi selamladı. Bob Crow Tugayı savaşçıları, “Kondüktörlere zafer. RMT’ye zafer” ve “Adaletsizliğe karşı bir mücadeleden diğerine” yazılamaları ile birlikte çektirdikleri fotoğrafla İngiliz işçilere destek verdi. İNGİLTERE’DE 1 MAYIS 2014 İŞÇİ BAYRAMI MİTİNGİ TONY BENN VE BOB CROW’A ADANMIŞTI 1 Mayıs etkinliği yakın tarihte hayatını kaybeden lider Tony Benn ve Sendika lideri Bob Crow’u anma niteliği de taşımıştı 1 Mayıs 2014 İngiltere Mayday organizasyon Komitesi tarafından organize edilen yürüyüşte birçok sivil toplum örgütü ve sendikalar ile emekçiler 1 Mayıs’ın iki büyük isme adanması konusunda hem fikir olmuş ve yaklaşık 20.000 kişilik bir kitle ile 1 Mayıs günü, ikilinin mücadelesi selamlanmıştı. Tony Benn cenazesinden Fotoğraf - Erem Kansoy / Arşiv Tony Benn cenazesinden - Stop the war coalition Fotoğraf - Erem Kansoy / Arşiv İngiltere İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn’de O gün kortejin en önünde yoldaşlarının fotoğrafının olduğu pankartı taşımıştı. IMECE JOB VACANCIES Violence Against Women and Girls (VAWG) Advice Worker Part-Time 28hrs per week - Fixed term until March 2017 - Salary: £23,337 We are a women only organisation providing a number of services to Turkish/ Kurdish/Turkish Cypriot women and women from other backgrounds. IMECE is looking for two new members of staff to join its small and friendly team. You will be well organised, have excellent communication, IT and admin skills, and enjoy a demanding and varied workload. This post is created to improve women’s access to generic and specialist domestic violence support services across London Boroughs. Post holder is expected to provide one to one crises intervention support service to survivors of abuse and some time-limited case work. The post holder is also expected to organise and facilitate workshops and discussion sessions with English and Turkish speaking women. IMECE’s advice service’s quality is assured through CAADA and Advice Quality Standards framework. Some experience of working with Turkish/Kurdish/ Turkish Cypriot women experiencing violence and experience of providing advice are essential. Violence Against Women and Girls (VAWG) Advice Worker (Maternity Cover) Part time 21hrs per week - Fixed term until March 2017 - Salary: £23,337 We are a women only organisation providing a number of services to Turkish/ Kurdish/Turkish Cypriot women and women from other backgrounds. IMECE is looking for two new members of staff to join its small and friendly team. You will be well organised, have excellent communication, IT and admin skills, and enjoy a demanding and varied workload. This post is created to improve women’s access to generic and specialist domestic violence support services across London Boroughs. Post holder is expected to provide one to one crises intervention support service to survivors of abuse and some time-limited case work. The post holder is also expected to organise and facilitate workshops and discussion ses- HOW TO APPLY For an application pack, please e-mail: recruitment@ imece.org.uk Closing date for application: 5pm on 26th August 2016 The interviews will be held on: week beginning September 19th of September sions with English and Turkish speaking women. Charity Registration No: 1056696 IMECE’s advice service’s quality is assured through CAADA and Advice Quality Standards framework. Some experience of working with Turkish/Kurdish/ Turkish Cypriot women experiencing violence and experience of providing advice are essential. Open to women only (exemption under the Equality Act 2010 Schedule 9, Part 1) Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 16 Kıbrıs’ın Kuzeyinde Anti-Militarist Barış Harekâtı, 7. kez gerçekleşti Erem Kansoy 2010’dan beri olduğu gibi Anti-Militarist Barış Harekâtı 7. kez, Lefkeliler Hanında gerçekleşti. Gecede Bandista, Monsieur Doumani, Alex and the Dukes, Yatay Zeka, Studio 21, Poly Lee, Radio Pangea Ayrıca Emrah Karayaprak da, sahneden vicdani reddini yeniden açıkladı. Yüzlerce kişinin izlediği etkinlikte “Ayşe tatil bitti, evine dön”, “Evine dön Ayşe”, “işgallere son”, gibi sloganlar atıldı. Ortak metin Gecede 3 dilde de ortak açıklama okundu. Ortak açıklama şöyle: Anti-militarist barış Harekâtı / 2010 yılından bu yana Lefkoşa’da anti-militarizmin, özgürlüğün, bir arada yaşamanın ve var olmada ısrar etmenin sesini yükseltmekte. Bildiğimiz gibi, Kıbrıslı Rum milliyetçilerin adanın kontrolünü ele alabilmek için yaptığı darbenin ardından / Türkiye Cumhuriyeti, 14 Ağustos 1974’te Kıbrıs’ın kuzeyini işgal etmiştir. Kıbrıs’ın kuzeyi ve Türkiye’deki egemen söylem bu işgale ironik bir şekilde Barış Harekâtı dedi. Bizler “Barış Harekâtı” sözünün 7. kez hakkını vererek, bu günü / silahları, düşmanlığı, gücü ve ölümü katmadan yaşatmak istiyoruz. beri Tip 1 diyabetiyim.2010 yılında askeri merciler tarafından askerlik için çağrıldığımda tip 1 diyabeti olduğuma dair raporlarımı sundum. Fakat sözde devletin askeri, sözde devletin hastanesinin verdiği raporları hiçi sayıp beni defalarca bazı testlere tabi tuttular. Düzenli olarak almak zorunda olduğum hayati önem taşıyan insülinlerimi kesmeye çalıştılar ve bu testler sırasında sağlık durumunda ciddi sıkıntılar yaşadım. 2 yıl sonunda tip 1 diyabeti olduğuma ve askerliğe elverişli olmadığıma fakat olası bir savaşta seferi olduğuma yani benim yedek asker olduğumu bana tebliğ ettiler yani yine askerin malıydım. Adanın bölünmüş iki yarısının liderlerinin hala daha anlaşmaya varmamaları sonucu / Türkiye ordusu yeşil hattın kuzeyindeki varlığını sürdürmektedir. Buna karşı, bizler / mücadelemizi Kıbrıs’ı; askerlerden, milliyetçilikten, ırkçılıktan, cinsiyetçilikten, homofobiden ve her türlü köktendinci akımdan arındırmak adına / devam ettirmekteyiz. 1963 yılından beridir adamızda olağan üstü hal devam etmektedir. Kıbrıs’ın güneyindeki ekonomik kriz ve kuzeyindeki askeri işgal; adanın güney ve kuzeyindeki güçlerin her geçen gün daha fazla anti-demokratik koşullar yaratarak, insan hakları ve özgürlüklerini sınırlamak için bahaneler yaratmalarına sebep olmaktadır. Askere alınmadım ama her zaman kendimi bir askermişim gibi hissetmemi sağlayan bir sistemin içinde yetiştim bugün gördüğüm şey şu ki bunun gibi yapılar, ulus devlet orduları ve onun militarist katmanları sadece kendi bağlı oldukları kapitalist sistemi korumaya yarayan ve bunu da gerekirse düşman olarak gösterdiği unsurları, insanları yok ederek sürdüren bir mekanizma olduğu. Bizler yeşil hattın iki tarafındaki Kıbrıslılar olarak; adadaki bütün ordulara karşı direnenleri ve Barış Harekâtının hakkını vermek isteyen herkesi direnişe çağırırız. Zaman, hep beraber, bu baskılara ve güçlere karşı direniş saflarını sıklaştırma zamanıdır. Bu gece de, yine bir ağustos akşamında, adanın askersizleştirilmesi için, Türk, Yunan, İngiliz, Birleşmiş Milletler ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki ve güneyindeki yerel ordulardan arındırılması umuduyla özgür bir Kıbrıs ve Dünya için dayanışıyoruz. Vicdani ret açıklaması Emrah Karayaprak’ın gecede okuduğu vicdani ret açıklaması şöyle: Ben Emrah Karayaprak 13 yaşından Biz insanları birbirine düşman gösteren, düşman yaratan ve öldürmeye programlayan hiçbir ulus devlet ordusunda yedek de olsa yer almayacağımı herhangi bir seferberlik durumunda da askere gitmeyeceğimi beyan ederim. Çürük değil vicdani retçiyim.” Kıbrıs görüşmelerinde kritik aşama Kıbrıs’la ilgili devam eden barış görüşmelerinde kritik aşamaya gelindiği bildirildi. Kbrıslı Türk ve Rum liderler, 14 Eylül’e kadar kilit konuları ele alacak. Kıbrıs’ta Türk ve Rum tarafını ayıran duvar Kıbrıs’ta Türk ve Rum yönetimleri arasında devam eden barış görüşmelerinde taraflar belirleyici aşamaya geldi. Alman haber ajansı dpa’nın edindiği bilgilere göre, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiades ve Türk lider Mustafa Akıncı’nın 14 Eylül’e kadar kilit konuları görüşmek üzere biraraya gelmeyi planlıyor. Görüşmelerin bir kısmının ikili olacağı belirtildi. Tartışmalı konular devletlerinin vatandaşlığına sahip olması planlanıyor. Ancak bu konuda tartışmalı noktaların giderilmesi gerekiyor. Bir diğer temel sorun da Türkiye’den gelip de Kıbrıs’a yerleşenlerin statüsünün ne olacağı. Kritik konulara ilişkin görüşmelerde yakınlaşma sağlanabilirse Kıbrıslı Rum ve Türk liderlerin BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un başkanlığında yeniden biraraya gelmesi bekleniyor. “2016 çözüm yılı olacak” Kıbrıs’ın birleşmesi amacıyla yapılan görüşmelerde en tartışmalı konulardan biri federatif bir Kıbrıs’ın garantörlerinin kim olacağı. Türk hükümeti ve Kıbrıslı Türkler Türkiye’nin garantör ülkelerden biri olmasını ve Türk askeri güçlerinin adada bulunmasını istiyor. Ancak Kıbrıs Rumlar, Türkiye’nin garantörlüğüne karşı. Diğer garantör ülkeler arasında Yunanistan ve İngiltere gündemde. Gelecekte kurulacak federal Kıbrıs’ta Kıbrıslı Rumların ve Türklerin kendi Kıbrıs’ın birleşmesi için 2004 tarihinde referanduma sunulan Annan Planı Rum halkı tarafından reddedilmişti. Annan Planı’nın başarısızlığa uğramasının ardından barış görüşmeleri de sekteye uğramıştı. Kıbrıs Türk tarafında Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardından 2015 yılında başlatılan yeniden görüşmelerde ilerleme kaydedilmiş, geriye sadece kritik noktalar kalmıştı. Çözüm yanlısı Akıncı, 2016’nın çözüm yılı olacağını söylemişti. Tarafların hedefi federal bir yapı ile Kıbrıs’ın birleşmesi. Cumhurbaşkanı Akıncı: Kıbrıs’ta barış içinde bir geleceği inşa edebilelim Rum lideri Anastasiadis ile bir araya gelen KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, “Kıbrıs’ta her iki toplum için daha mutlu, daha huzurlu, barış içinde bir geleceği inşa edebilelim.” dedi. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Kıbrıs’ta her iki toplum için daha mutlu, daha huzurlu, barış içinde bir geleceği inşa edebilelim.” dedi. Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde kapsamlı çözüm müzakereleri çerçevesinde, Akıncı ile Rum lideri Nikos Anastasiadis, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin evsahipliğinde ara bölgede bir araya geldi. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, Rum lideri Anastasiadis ile 14 Eylül’de tamamlanacak yoğunlaştırılmış müzakerelerin ikinci turunun gündemini ele aldıklarını belirterek görüşmede müzakerelerde ayrılıkların hangi noktalarda hala mevcut olduğuyla ilişkin genel bir değerlendirme yaptıklarını açıkladı. “Hedefimiz var olan ayrılıkları minimuma indirmektir.” diyen Akıncı, Kıbrıs sorunundaki gelişmeleri ciddi şekilde etkileyecek yeni bir döneme girildiğini, gelecek 3 haftanın çok önemli olduğunu söyledi. “Önümüzde zorlu bir süreç bizi bekliyor” Cumhurbaşkanı Akıncı, şöyle devam etti: “Önümüzde zorlu bir süreç bizi bekliyor. Bu konuda iki tarafın da anlayışla hareket etmesi, birbirine yardımcı olması son derece önemli. Kıbrıs Türk tarafı olarak bu anlayışla hareket edeceğiz. Kıbrıs’ta her iki toplum için daha mutlu, daha huzurlu, barış içinde bir geleceği inşa edebilelim.” Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 Hesekê’de rejim büyük bir çöküntüye doğru gidiyor 7. gününde Hesekê savaşında YPG, YPJ, Asayiş ve Halk Savunma Güçleri’nin etraflarını sardığı 230 rejim askeri ve çetelerin Kewkeb etrafındaki köylerde teslim alındı. Ayrıca gazetemizin baskıya hazırlandığı saatlerde de bölgede hükümet ile YPG arasında ateşkes ilan edildi. Daha öncesinde ise YPG/YPJ ve Asayiş güçleri toplamda 113 askeri teslim aldı. Rejim güçlerinin saldırılarına karşı YPG, YPJ, Asayiş ve Halk Savunma Birlikleri’nin başlatmış oluduğu savaşta rejimin elinde bulunan Neşva Şerki ve Xweran mahalleleri ile bunlar içinde kalan stratejik birçok nokta ve kurum ele geçirildi. Savaşın bir haftası geride kalan Hesekê’de neler yaşandı? Bu günden başa dönersek, Hesekê savaşının bir haftasının son saatlerinde rejim güçlerinin kontrolü altında bulunan Neşva Şerki’den sonra Xweran mahallesinde bulunan stadyum, kültür-sanat merkezi, zindan, Basıl dört yolu ve ekonomi üniversitesi ve iki mahallenin özgürleşmesi tamamlandı. Çatışmaların başladığı 16 Ağustos’tan buyana rejim güçleri tüm teknik ve hazırlarına rağmen darbe üstüne darbe almaktan kurtulamadı. Özellikle İran devletine bağlı çeteler ve Hizbullah güçleri üzerinde yanlış hesap yaparak rejime bağlı paramiliter güçlerini uzun bir süre hazırladıktan sonra saldığı Hesekê’de Rojava Asayiş ve Halk Savunma Güçleri’nin sert karşılık vermesi ile başlayan çatışmalarda rejim güçleri rastgele tank, top, havan toplarından sonra şehre uçaklarla da saldırdı. Rejim güçlerinin saldırısından sonra YPG ve YPJ güçlerinin devreye girmesi savaşın seyrini değiştirdi. Türk devletinin Rusya ile ilişkilenmesinden sonra İran ile görüşmesi ve buradan alınan karar ile Suriye devleti ile Kürt karşıtı temelinde geliştirilen gizli bir ittifak sonucunda Hesekê’de Asayiş güçlerine saldırısı kirli planın bir parçası olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Kürt, Arap, Asuri-Süryani ve Ermeni halklarından oluşan Hesekê şehrinde rejim yıllarca mezhep ve etnik köken çelişkileri üzerinde varlığını devam ettirdi. Oysa 25 Haziran 2015’te DAİŞ çeteleri Hesekê’ye saldırdığında kenti çetelere bırakarak dar bir alanda sıkışıp kaldı. Hesekê halkının çağrısı ile devreye giren YPG, YPJ savaşçıları Hesekê’yi çetelerden temizleyerek özgürleştirmişti. O süreçten bu yana Hesekê halkı çelişki ve çatışma olmadan birlikte yaşam arayışına girdi, kurum ve meclisler yolu ile kendi kendilerini yönetmeye başladı. Halkların birlikte yaşamını bozmak için rejim sürekli yeni çelişkiler ortaya koydu, provakasyonlar geliştirdi. 16 Ağustos bu provokasyonların son halkası oldu. Bölgenin karekteri ve Suriye sorunun kilit şehirlerinden biri olan Hesekê’de rejimin çıkardığı savaşın birçok tarafı olduğu şüphesizdi. Bir yandan Kürt halkının inkar ve imhası üzerinden kirli politika yürüten Türkiye, İran ve Suriye güçleri öte yandan birlikte yaşam arayışı ve mücadelesini veren Kürt, Arap, Türkmen, Asuri-Süryani ve bölgenin diğer halkları. Bu güçlere bir de bölge üzerinde hesapları olan güçler eklemek gerekir. Bu karakterinden dolayı Hesekê’de yaşanan savaşa çok yönlü denklem olarak değerlendirildi. Oysa 17 Irak ordusu ile DAİŞ arasında şiddetli çatışma bu denglemin bir tarafı olan Rojava ve Kuzey Suriye halkları birlikte, özgür ve ortak bir yaşamın arayış ve mücadelesi içinde oldu. Bu özelliklerinden dolayı da Hesekê’de savaş başladığında Hesekê’de halklar özgür geleceği için ortak bir irade ile savaşmıştı. Savaşın sonucunu da belirleyen bu irade olmuştu. Hesekê’de rejimin saldırısı ile başlayan savaş bir haftasını geride bıraktı. Bu süre zarfında rejim güçlerinin tank, havan, top ve hava saldırılarından dolayı toplam 19 sivil vatandar yaşamını yitirdi. Rejimin kontrolünde kalan alanlardaki halkı güvenli bölgelere taşımak için YPG ve Asayiş güçleri bir koridor açtı. Yaşanan çatışmalarda günde onlarca rejim akseri öldürüldü. Savaşın 6. günü olan dünkü çatışmalarda 36 rejim askeri öldürüldü. İçinde üst düzey rütbeliler olmak üzere 53 rejim askeri YPG ve Asayiş güçleri tarafından esir alındı. Asayiş güçleri de 60 rejim askerini esir aldı. Vurulan ve esir alınan askerler dışında birçok asker silah ve askeri tesisatlarını bırakarat firar etti. Ağır silahlar başta olmak üzere birçok cephane YPG ve Asayiş güçlerinin eline geçti. Kısacası Hesekê’de bir haftadır yaşanan çatışmalarda rejim tam bir bozgunu yaşadı. Farklı sahalardan getirtilen İran’a bağlı çeteler tamamen işlevsizleştirilerek büyük kayıplar verdirildi. Hesekê’de savaşın 7. güne girerken Neşwa Şerki rejim güçlerinden temizlenmiş, 7. günün tamamlandığı akşam saatlerinde ise rejimin elinde ve Hesekê çete merkezi durumunda bulunan Xweran mahallesi ve içinde bulunan Basıl dörtyolu, Buğday deposu, zindan, ekonomi üniversitesinden sonra stadyum, kültür-sanat merkezi ve Pasapot Dairesi de rejim güçlerinden temizlenerek özgürleştirildi. Rejimin şehirin dar bir alanında sıkışıp kalmasının dışında varlığı ve esemasi bile kalmadı. Yalnış hesap Bağdat’tan döner misali Baas rejimin Türkiye ve İran gerici güçlerine dayanak Kürt ve bölge halkına karşı başlattığı yalnış hesap Hesekê’den döndü. Var olan denklem yerine oturmamış olacak ki, Türk MİT’inin Şam’da olduğu Hesekê savaşının 7. gününde Türk devleti Cerablus hattında Minbic Askeri Meclis savaşçılarının mevzilerini bombalamaya başladı. Bu planın da tutmayacağı gün gibi şimdiden aşikar olduğunu belirtmek lazım. Zira yeniden ortak bir irade olarak oratay çıkan Rojava ve Kuzey Suriye demokratik Federal sistemi giderek halkların umudu haline geliyor. Hesekê’de ateşkes ilan edildi Hesekê’de kanaat önderleri, aşiret liderler ve bazı ülkelerin talebi üzerine ateşkes ilan edildi. Hesekê’de YPG/YPJ/Asayiş/HPC güçleri ile Baas rejimi ve paramiliter çeteleri, İran askerleri ve Hizbullah arasında 7 gündür süren çatışmalar sonucunda kanaat önderleri (rûsipîler) ve bölgedeki aşiret liderleri ile bazı ülkelerin devreye girmesi sonucu gece saat 02.00’da Hesekê’de taraflar arasında ateşkes ilan edildi. Rejim ve çeteleri kenti terk etmesi ve Rojava Asayiş güçleri kentin güvenliğinin tamamını sağlaması kaydıyla ateşkes kabul edildi. Irak ordusu sabah saatlerinde Giyare’ye yönelik başlattığı operasyonda hastane ve bazı merkezleri DAİŞ çetelerinden temizleyerek kontrol altına aldı. DAİŞ denetiminde bulunan Musul’un Giyare nahiyesine geniş çaplı operasyon başlatan Irak ordusu, bir hastane ve bazı önemli merkezleri çetelerden temizledi. DAİŞ çetelerine dönük başlatılan operasyonun halen devam ettiği bildirilirken, bölgede şiddetli çatışmaların yaşandığı, savunma direnci kırılan çetelerin alandan kaçtığı belirtildi. Irak ordusu bir süre önce Musul operasyonu kapsamında Giyare-Maxmur cephesinde başlattığı operasyonda şimdiye kadar birçok yeri çetelerden temizledi. Giyarê’nin Musul operasyonu açısından stratejik bir öneme sahip. QSD: Cerablus Askeri Meclisi’ni destekliyoruz Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Komutanlığı, Türkiye ve ona bağlı grupların işgalci ve talancı planlarına karşı Cerablus askeri güçlerine destek verdiklerini belirterek, “ülkemizi korumaya hazır olduğumuzu bütün kamuoyuna duyuruyoruz” dedi. QSD Komutanlığ açıklamasında şu ifadeler yer aldı: ”Suriye Demokratik Güçleri olarak Cerablus askeri güçlerinin Türkiye’nin Cerablus’u işgal etme girişimlerine ilişkin açıklamalarını takip ettik. Tür- kiye bölgenin güvenliği ve huzurunu bozmaya çalışıyor ve bölgedeki terör karşıtı halkın yolunu tıkamak için kimlik ve niyetleri teröristlerinkinden farklı olmayan grupları kullanıyor. QSD olarak işgalci ve talancı planlara karşı söz ko- nusu askeri güçlere destek verdiğimizi belirtiyoruz ve ülkemizi korumaya hazır olduğumuzu bütün kamuoyuna duyuruyoruz. Koalisyonun askeri güçlerimizle koordineli çalışması ve halkın iradesini kırmaya çalışan bölgedeki tehdit unsurlarına karşı verdikleri sözlerin gereklerini yerine getirmek için uluslararası bir savunma hattını oluşturmaları gerekiyor. Onlar teröre karşı yürütülen mücadeleyi sekteye uğratıp bölgede demokratik güçlerin öncülük ettiği bütün projeleri boşa çıkarmak istiyorlar.” 18 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 19 En büyük hayali dengbej olmak Sur’da bulunan Dengbej Evi, dengbejleri ve söyledikleri klamlarla 7’den 70’e herkesi kendine hayran bırakıyor. Bu kültüre hayran olanlardan biri de Londra’dan Diyarbakır’a dengbej dinlemek için gelen ve ileride en büyük hayalinin dengbejlik olduğunu söyleyen 17 yaşında ki Lorin Budak. Dengbejleri dinlemeyi çok sevdiğini söyleyen Lorin, her yaz özellikle onlar için Londra’dan Diyarbakır’a geldiklerini ifade ederek, “Çocukluğum onların stranlarıyla geçti, onları dinlemeyi çok seviyorum. Onlar için buraya geliyorum ve bana bu şarkıları söylemem konusunda ilham veriyorlar” dedi. Küçüklüğünden beri Kürdistan’dan uzak olsa bile vakit bulduğu her an Kürtçe şarkı söylediğini belirten Lorin, “Çevremdeki insanlar bana sesimin güzel olduğunu söylüyorlar. Kürtçe konuşmayı ve Kürtçe şarkılar söylemeyi çok seviyorum. Londra’dan Diyarbakır’a dengbejleri dinlemek için geliyorum” diye konuştu. Dengbej dinlediğinde gerçek benliğine döndüğünü ve kendini çok iyi hissettiğini söyleyen Lorin, “Buraya geldiğimde kendimi, benliğimi buluyorum. Onları dinlemeyi çok seviyorum. Bu müziği onlar sayesine sevdim zaten. Onların ne dediklerini az anlıyorum ama sevmek için hepsini bilmene gerek yok. Ben onları çok fazla anlayamıyorum ama yine de çok seviyorum anlayabildiğim kadarıyla” dedi. Bu kültürü bilmenin ve bilmenin kendisine iyi geldiğini söyleyen Lorin, “Kürdüm ve dinleyince aslıma dönüyorum. O kadar içten söylüyorlar ki insanların etkilenmemesi mümkün değil. Bu müziği söylüyorum, çünkü kendi kültürümü devam ettirmek yok olmasına engel olmak istiyorum” diye belirtti. En büyük hayalinin ileri de Dengebejler gibi şarkı söylemek olduğunu ifade eden Lorin, “Kürdistan’ı çok seviyorum. Büyüdüğümde de geleceğim buraya. Her zaman bu değere, nerede olursam olayım sahip çıkacağım. Ustaları kadar iyi söyleyemiyorum onlardan eğitim alıp ustaca söylemek en büyük hayalim” diye konuştu. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 20 ‘Kürt Arşivi’ Ansiklopedisi Editörü: Zorlu Bir Araştırma Oldu Bir süre önce dünyanın saygın üniversitelerinden Cambridge üniversitesi ‘Kürt Arşivi’ adı altında 13 ciltlik tarihi değeri yüksek bir ansiklopedisi yayınladı. 1831-1979 yılları arasını kapsayan çalışmanın editörlüğünü yapan tarihçi araştırmacı yazar Anita L.P. Burdett ile çalışma üzerine özel bir görüşme gerçekleştirdik. Londra Ulusal Arşivi Merkezinde görüştüğümüz yazar Anita L.P. Burdett ile ansiklopedinin hazırlanma sürecini ve içeriğini konuşma fırsatı bulduk. Röportaj: Berfin Yüce-Londra Gördüğümüz kadarı ile temel olarak Ortadoğu tarihine ilişkin arşiv çalışmalarına editörlük yapmışsınız. Neden özellikle Ortadoğu? Ortadoğu, yayıncımızın arşiv bölümü için 1980’lerden başlamak üzere jeopolitik olarak seçtiği bir alan. Yayıncı, Arap sınır meseleleri üzerine yaptığı başarılı çalışmalardan sonra, projeleri daha da genişletmeyi düşündü. Ben özellikle ülke çalışmalarını üzerime aldım. Suudi Arabistan arşivi veya Katar arşivi gibi. Daha sonra konulara göre hareket etmeye başladım; Arabistan’da Köle Ticareti gibi. Tabi Körfez ülkeleri ile uğraştığınızda, araştırma ilgisi İran’a doğru kayıyor ve bölgeye ilgi daha da büyüyor. Cambridge dışında diğer akademik ve özel kurumların bu tür arşiv çalışmalarını yaptınız mı? Evet, Kanada Hükümeti için yaptığım çalışmalarla beraber, müzeler, körfez ülkelerinden özel kuruluşlar, tarihi ve ululararası sınırlar meselesi üzerine hukuk firmaları, özel akademisyenler için, çalışmalar yaptım. Ben Cambridge Üniversitesi çalışanı değilim, serbest tarihçi ve araştırmacı yazarım. Her kitap ayrı ve yeni araştırma projeleridir. Bu çalışmalar hiç bir zaman yorucu olmuyor, zorlu ve değerli araştırma süreçleri, tarihi yeniden yaşama keyfi veriyor. Daha önce de arşiv çalışmaları yaptınız, Arap dünyası ile ilgili, bu çalışmadaki belgelerin şekil, konu olarak daha önceki çalışmalarınızdan farkı var mı? Varsa kısaca bahsedebilir misiniz? Kürd çalışmaları düşüncesi çok ilginç ve çeşitli süreçleri kapsıyor, Kürdlerin çok geniş bir alana yayılmaları buna neden oluyor. Oldukça zorlu bir araştırma oldu, Kürd tarihi araştırılırken, İran, Irak , Suriye ve Türkiye konusunda bazı bilgilere sahip olmam gerekti. Örneğin Körfez araştırmasında sadece Körfez ve sınırlı konulara bakmam yeterli idi. Doğal olarak bu arşiv çalışmalarına da yansıyor. Oldukça teknik bir çalışma diyebilirim. Buna benzer bir çalışma daha yaptığımı hatırlamıyorum. Ermeni sınırları meselesi çalışması yaptım ama sadece iki ciltten oluşuyor. Bir cildi haritalar ve öbürü genel tarih, Kürd araştırmaları hem daha geniş hem de milliyetçi bir ruhu var. Bunların hepsine dikkat etmek gerekiyor. Bu arşiv derlemeleri oldukça zaman alan zahmetli bir iş olmasına karşın, yasaklar, Çok uzun ve yorucu bir çalışma sınırlamalarla aslında arşivin olduğu görülüyor, çalışmalar kısa sahibi olan erk, belirleyici oluyor. aralıklarla yayınlanmış, zorlandınız Bu çalışmalarda yer alan, sizce mı? Arşiv çalışmalarında Kürdler ile ilgili arşiv belgelerinin kaynaklara ulaşmada zorluklar ne kadarını oluşturuyor; halen oldu mu, ve bu zorluklar nasıl hassas olarak değerlendirilen aşıldı? belgeler var mı, varsa bu Çalışmaların yayınlanması ve aralarındaki belgelerin mahiyet ve içeriği ile zaman yayıncı ile ilgili bir durum. Bir konu araştırılıp bitiriliyor ama yayıncı ne za- ilgili nasıl bir bilginiz mevcut? man yayınlayacağına karar veriyor. Biten bir çalışma doğrudan yayınlanmıyor, konuların önceliğine göre hareket ediliyor. Bu durumda, farklı çalışmalar neredeyse aynı dönemde yayınlanabiliyor. Örneğin Kürd Arşiv çalışması 2015 sonunda yayınlandı, benim çalışmam ise 2009-2010 yıllarında tamamlandı. Araştırmalarım 18 ay sürdü, sonrası, yayıncının düzenlenme, yayınlanma süreci, teknik ve yayıncılık bunun gibi yüksek değer ve kalitede bir araştırma için zaman alıyor. Daha fazla belge var mı diye soruyorsanız, oldukça var ama ben konuya ilişkin önemli olanları veya önemli olduğunu düşündüklerimi, bu konu başlığı altına aldım. Daha fazla bulunuyor, ama aynı önemde değil gibi geldi bana, farklı belgeler veya , Kürdistan ticaret yolu , veya misyonerlik çalışmaları veya daha özel belgeler olsa da, ben daha çok milliyetçi dönem ve hükümet belgeleri üzerinden hareket ettim. Bölgede Britanya’nın temsilciliği ve görevlilerinin bulunması ve oluşturulan belgeler ana referansımdı. Zaten önsözde bu konuya açıklık getirdim. Yine bilindiği gibi belgeler dönem dönem kamuoyuna açıklanıyor. Ulusal güvenliği tehdit ettiği düşünülen belgeler hiç bir zaman açıklanmıyor. Çalışmayı yaparken karşılaştığınız en ilginç belge hangisi idi, neden? Yayınlayamadığınız belgeler var mı? yıpranmıştı. Ama bu tür belgeler kullandıklarımın yanında çok az kalır. Yüzde beşi bile bulmaz. Özellikle Kürd arşiv çalışması üzerinde durmak istiyoruz, bu fikir nasıl oluştu? Ne kadar uzun süre bunun üzerinde çalıştınız? Öbür çalışmalara göre daha kapsamlı bir çalışma, buna neden ihtiyaç duyuldu? Britanya temsilcilerinin karşılaştığı Kürd şahsiyetlerin tanımlamaları, çeşitli düzeylerde övgü ve şaşkınlarının yıllar içinde konuşmaları bana çok ilginç geldi. Hep yüksek ve önemli ruhlardan bahsediyorlar. Diğer bölge insan ve coğrafya tanımlamalarından farklı. Bir alıntı hep ilginç geldi: Bölge ağasının yeni gördüğü bir Avrupa mavzeri için çok şey önereceği, Britanya konsolosunun anlatımı ilginçti. Bu fikir bana İran, Irak ve bölge üzerine öbür küçük araştırmalar yaparken geldi. Bu araştırmalarım hep Kürdleri referans gösteriyordu. Bunun üzerine kendi kendime neden böylesi bir Ulus, Paris Barış Konferansında kendisine bir yer bulamamış diye sordum: Sonra belgeler bunu cevabını verdi. Bazı belgeleri teknik nedenden dolayı alamadım, ya okunmuyor, boyası gitmiş veya Umarım Londra Arşivlerini kullanamayan öğrenci ve araştırmacılar, dijital ortamda da Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 bulunmadığı için, bu çalışmadan yaralanabilirler. Buradan hareketle araştırmacılar etkilenerek, daha fazla soru sorar ve daha fazla araştırma yaparlar. Kürdoloji çalışması açısından önemli bir çalışma yaptınız, özellikle de yakın tarih ile ilgilenen tarihçiler için bir hazine hazırladınız; bu alandan olumlu veya olumsuz bir geri dönüş oldu mu size? Kürd tarihine yeni bir yaklaşım getireceğini düşünüyor musunuz? Böylesi bir çalışma ve böylesi bir karşılık bulması beni oldukça memnun etti. Bana doğrudan gelen ve bilgi alan, bilgi paylaşan ilk grup sizsiniz. Tabi yayıncıya veya başka bir yere bir karşılık oldu mu onu bilmiyorum. Kürd Akademisyenler ve Ortadoğu üzerine çalışanlar ve araştırmacılar bu belgeleri büyük bir heyecanla karşıladılar. Bu konuda biraz daha bilgi verebilir misiniz? Bu konuda araştırma yapanların bu belgelere ulaşamamaları ve kullanamamaları beni şaşırttı. Kullananlarında bütün belgeyi yayınlamayarak sadece alıntı yapmaları da ilginç geldi. Her neyse 21 bu kadar büyük koleksiyonun araştırılması zaman ve emek ve büyük masrafa ihtiyacı oluyor. Yayıncının isteği ve desteği olmasa bu kesinlikle başarılmazdı. Kürdlerle ilgili belgeler oldukça zorlu, bu kadar büyük bir arşivi taramak ve ortaya çıkarmak, öbür Ortadoğu ile karşılaştırırsak oldukça zor. On binlerce belge ve ciltlerin içerisinde, bölge ile bağlantılı, Ulusal Arşiv, Britanya Kütüphanesi ve Dışişleri Arşiv yapısını bilmekte gerekiyor, ayrıca bölgede hangi alanda ve yılda Britanya çıkarları var onları bilerek nereye ve hangi tarihe bakacağında bilmek gerekiyor. Hükümet Belgeleri Britanya’da zamanı geldiğinde kamuoyuna açılıyor ve bu olduğunda nerede nasıl yararlanacağını da bilmek gerek. Başta korkunç derecede akademik belgeler okumak gerekti, biraz kaygılandım, insanlar: ’evet, bunu zaten biliyorduk’ diyecekler diye. Sizinle tartıştıktan sonra keşke daha iyi bir bilgilendirme veya bölge gezisinden sonra bu çalışmayı yapsaydım, diyorum. Sizin için önemli olduğunu gördüğüm, Sykes–Pikot, 1916 meselesini almadım, sadece Arapları ilgilendirdiğini düşündüm. Şimdi olsa alırdım. Neyse size isterseniz bu konuda bazı belgeler sonra iletirim. Bu belgelerin gün yüzüne çıkması Kürd tarihi için oldukça önemli. Belgeleri bu tarzda ortaya çıkardığınız için size teşekkür ederiz. İlgileniyor ve üzerine araştırma yapılıyor olması beni memnun etti. Bunun için ayrıca, akıllıca ve büyük emekle oluşturan, Britanya Bölge Konsolosluğuna, gönderilen Dışişleri Bürosuna, neredeyse çok az bilinen bu bölge ve alan için kapsamlı ve yorucu belge yazdıkları, araştırdıkları ve arşivledikleri için hepsine teşekkür borçluyuz. Anita L.P. Burdett kimdir? Kanada doğumlu olan tarihçi yazar Anita L.P. Burdett, Ottowa, Carleton Üniversiteinde tarih lisansı ve yüksek lisansı eğitimi aldı. Eğitimi bitirdikten sonra, Kanada Ulusal Arşivinde arşiv çalışmaları yürüttü ve aynı yerde çalışmalar yaptı. Daha sonra Londra bürosunda çalıştı. Birleşik Krallık Arşiv Kurumu yöneticiliğini birkaç yıl sürdürdü. Fransız ve Birleşik Krallık Arşivlerinde eşzamanlı olarak çalışmalar yürüttü. Anita, 40’tan fazla önemli merkezi hükümet belgeleri editörlüğünü gerçekleştirdi. Bunlar, Körfez Ülkelerinden, Suudi Arabistan, İran, Balkanlar, Ermenistan, Kafkaslar ve Kürdistanı kapsadı. En son Mısır üzerine çalışıyor. Bunların dışında daha özgün araştırmaların editörlüğünü de yürüttü. Arabistan’da Köle Ticareti Tarihi, Arap Birliği, OPEC’in Temeli, Arap Ayaklanmaları ve İslami hareketler bunların önemlilerindendir. Bu çalışmalar Cambridge Üniversitesi Yayınları tarafından, Cambridge Arşiv Yayınları adıyla yayınlandı. Bunlarla beraber, deniz aşırı ülke hükümetleri isteği üzerine, bağımsız araştırmalar, müzelere, hukuk firmalarına ve şahsiyetler için araştırmalarda gerçekleştirdi. Araştırmacı şimdi çalışmalarını Londra da sürdürüyor. Not: Röportajın yapılmasında, fotoğraflar ve yardımları için: Lütfullah Sönmez’e ve Deniz Çiftçi’ye teşekkürler. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 22 İpek Mobilya’da kaçırılmaz fırsat Uzun yıllardır Londra’da mobilya sektörünün önde gelenisimlerinden İpek Mobilya’da %50 indirim fırsatını kaçırmayın. Edmonton Angel Corner’de bulunan İpek Mobilya, sezonluk kampanyasında %50’ye varan indirimleri ile büyük ilgi görüyor. Oda ve oturma grupları, sayısız masa ve sandalye çeşitleri ile İpek Mobilya’nın kaliteli ve geniş ürün yelpazesinde indirimli fiyatlarla yüksek kalite ürünlere ulaşabiliyorsunuz. Güler yüzlü ve profesyonel personeli, müşteri memnuniyeti odaklı çalışmalarını sürdürürken İpek Mobilya yetkililerinden toplumumuza ev eşyalarını lırken büyük kolaylık sağlayacak bir diğer imkan ise tam 4 yıla varan faizsiz taksit olanakları. Günümüzde çok az firma 4 yıla varan faizsiz taksitlendirme uygularken İpek Mobilya, taksitli alışverişlerinizde çalışıyor olmanızı gerektirmeyen uygulaması ile de sektördeki farkını ortaya koyuyor. Çocuk ve genç odaları, yata odası setleri, şilte çeşitleri, yatak,sofa, ve yemek masası takımları ile geniş ürün yelpazesine sahip İpek Mobilya haftanın 7 günü hizmet veriyor. İpek Mobilya ayni zamanda dünyaca ünlü markalar Weltew, Çilek, Elif mobilya ve Pierre Cardin ürünlerinide hizmetinize sunuyor. Sınırsız ürün seçenekleri ve %50’ye varan indirimerden hemen yararlanmak için, 174-178 Fore Street Upper Edmonton, Enfield London N18 2JB adresinde bulunan İpek Mobilya’yı ziyaret edebilir veya daha fazla bilgi almak için 020 8807 7999 numaraları telefonu arayabilriniz. Ayrıca www.ipekuk.com internet stesinden de tüm ürünlere ulaşabilirsiniz. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 23 Üniversiteye Giden Gençlerin Sayısı Artıyor Geçtiğimiz Perşembe günü (18Ağustos), üniversite giriş sınavları olan, A level, sonuçları açıklandı ve öğrenciler istedikleri üniversitede yer kazanıp kazanmadıklarını öğrendiler. Bu yıl, yüzde üç bir artışla, 424,000 öğrenci üniversitede yer kazandı. Fakat, beş yıldır olduğu gibi, elde edilen en yüksek puanların oranı düşmeye devam etti. Toplumumuzun gençleri bu yıl da önemli başarılar elde ettiler Waltham Forest’te bulunan Sir George Monoux öğrencisi Bilge Kartal elde ettiği A level sonuçlarıyla, Londra’nın en prestijli üniversitelerinden olan School of Oriental and African Studies’de (Soas) hukuk okumaya hak kazandı. Ailesi Göksün’lü olan, 18 yaşındaki Bilge, sosyoloji sınavından %100 puan alarak A*’ı elde etmeyi başardı. Türkçe’de B ve felsefe dersinden C elde eden başarılı öğrenci, özellikle sosyoloji öğretmeninin kendisine verdiği desteğin başarısında önemli katkısının olduğunu ifade etti. Sosyoloji sınavlarında aldığı tam puanın inanılmaz olduğunu ifade eden Bilge, sınav sonuç deneyimini şöyle ifade etti: ‘‘Çok mutluyum. Bu sonucu beklemiyordum. Bir dersten A* almayı hiç beklemiyordum. Soas hukuk için çok iyi bir üniversite. Başarı tablosunu önceden görmüştüm ve arkadaşlarım oraya gidiyor. Orada çeşitli öğrenci topluluklarına katılabileceğimi düşünüyorum. Annemi arayıp sonuçlarını verdiğimde çok mutluydu. Çalışırsam daha çok iyi şeylerin beni bekleyeceğini söyledi. Ben şokta olduğum için o benden daha da mutluydu.’’ Haringey’de bulunan Hornsey School for Girls’de öğrenci olan Elifcan, A level sınavlarında üç A ve bir B elde ederek okulundaki en başarılı öğrenciler arasında yer aldı. İslington’daki Highbury Fields okulunda A level kursunu tamamlayan Nazlı okulun ilk ikisi arasında yer aldı. İleri matematik, matematik ve fizik derslerinde A*AA elde eden Nazlı Cambridge üniversitesinin teklifini geri çevirerek, Bristol üniversitesinde matematik okumayı tercih etti. Highbury Grove öğrencileri Deniz Boyraz ve Enes Altın BTEC kurslarından, en yüksek puan olan, D*D*D* alarak Brunel üniversitesinde bilgisayar bilimi okumaya hak kazandılar. İslington bölgesine bağlı kolejlerde Bilge Kartal A level sonuçları oldukça başarılıydı. Öğrencilerin %70.3’ü A*-C; %42.1’I de A*-B arasında sonuç elde ettiler. Haringey belediyesine bağlı okullarda A*-B arası sonuçlar %66 oranındaydı. A level’da tercih edilen kurslar arasında Matematik en popüler olurken İngilizce ikinci sırada yer alıyor. Bu yıl da psikoloji dersinin popülaritesi artmaya devam etti. Her yıl olduğu gibi, üniversiteye giden genç kadınların sayısı genç erkeklere göre daha yüksek: 27,400 daha fazla genç kadın üniversitede yer kazandı. Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma kararına rağmen, üniversite yeri kazanan AB ülkelerinden gelen öğrencilerin İslington Belediye başkanı Kat Fletcher, Nazlı ve okul müdürü Galdys Berry sayısı %11 artarak 26,800 oldu. A level formatı tekrar değişiyor A level sınavlarına yapılan değişikliğe göre, iki yıla bölünen sınavlar, önümüzdeki yıldan itibaren iki yıllık kursun sonunda yapılacak. İşçi Parti hükümeti altında başlatılan ve A level kursun ilk yılının sonunda girilen AS sınavları geçen yıl, o dönem Eğitim Bakanı olan Nicky Morgan tarafından kaldırılacağı açıklanmıştı. İki yılın sonunda toplu yapılacak sınavların öğrenciler için daha stres yaratacağı bazı eğitimciler tarafından belirtiliyor. A level sınavları nedir? A level sınavları, geleneksel olarak üniversiteye giriş sınavları olarak değerlendirilir ve günümüzde de en iyi üniversiteler sadece bu kursun sonucunda alınan sınav sonuçlarına göre giriş kabul ederler. A level kursuna kabul edilmek için orta okul son senesinde yapılan GCSE sınavlarından en az 5 A*-C arası puan elde etmek gerekmekte. Bu sonuçları almayan öğrenciler BTEC kurslarını tercih edebiliyorlar ve bu kursların sonucunda üniversiteye giriş kazanıyorlar. Öte yandan, GCSE puanları yeterli olan öğrenciler, çoğunlukla sınavlardan oluşan A level kursu yapmak yerine, yazılı derslerle puanlandırılan BTEC kurslarını da tercih edebiliyorlar. BTEC kursunu kabul eden üniversitelerin sayısı da artsa da, A level kursları hala daha prestijli olarak görülüyorlar. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 24 Cenazeleri bir tek Kürtler omuzladı Antep’te çoğu çocuk 50’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan DAİŞ’in Kürt katliamı, kenti ayağa kaldırmadı; yalnız Kürtler, cenazelerini omuzladı. demokratlara, inanç örgütlerine, sendikalara, vicdan sahibi insanlara, hatta yaşama kaygısı olan herkese çağrı yapıyoruz: Örgütlenmeliyiz, halka anlatmalıyız, olabilecekleri teşhir etmeliyiz. Hatta bununla da kalmayıp, üzerlerine gidebilmeliyiz. Devletin de daha ciddi uyarılması gerekiyor. Ancak bu şekilde, elbirliği içinde bu durumu aşabiliriz.” Bugünler Antep’in iyi günleri! Fırat Küçük, Antep’te bir eğitim emekçisi. Bir yandan da Gaziantepspor’a dair yazılar yazıyor. Kent kimliğine, yaşamına dair düşünen isimlerden biri. Osman Oğuz – Yeni ÖzgürPolitika Fırat Hoca, Haziran ayında gazetemize verdiği mülakatta, kentte iç savaş tehdidinin bulunduğunu gerekçeleriyle açıklamış; radikal İslamcıların güçlenmesine de dikkat çekmişti. Son katliam ardından tekrar ulaştık ve mevcut durumu konuştuk. Antep’te katliama hedef olan Beybahçe Mahallesi, hemen yanında bulunan Barak, Akdere gibi mahallelerle birlikte, Kürdistan’dan göç etmiş/etmek zorunda kalmış ailelerin yaşadığı bir semti oluşturuyor. Nüfusun ağırlığını Siirt, Mardin ve Vanlılar gibi Antep’e görece uzak kentlerden gelenler ile kısmen Urfalılar ve Antep’in Araban ve Yavuzeli ilçelerinden göç edenler teşkil ediyor. “Eğer toplumsal uzlaşı ve barış temelinde yaklaşılmazsa, bugünler Antep’in iyi günleri” diyor Fırat Küçük ve devam ediyor: “Özellikle kentin varoşlarında, Çıksorut, Hacıbaba, Karşıyaka, Cinderesi, Vatan, Barak gibi mahalleler başta olmak üzere, bu yapıların çay ocakları, küçük esnaf işletmeleri gibi yerlerde her türlü örgütsel çalışmayı yaptığı aşikâr. Bu faaliyetler, devlet kontrolü altında gerçekleşiyor ki, bu yapılar da zaten AKP’nin Suriye politikasıyla paralel biçimde 2011-12 sonrası süreçte daha da görünür hale geldi. Kent merkezinde düğün konvoyları düzenleyip malum IŞİD flamaları ile gezecek kadar... Kent varoşlarında yaşayanların açık bir biçimde gördüğü, hissettiği bir gerilim, zaten söz konusuydu. Zaman zaman küçük çaplı da olsa kavgalar, çatışmalar da oldu.” Bu mahalleleri de kapsadığı düşünülebilecek Düztepe, Antep’in nevi şahsına münhasır bölgesi. Antep’teki Alevilerin önemli kısmı, burada yaşıyor. Alevilerin çoğunu ise Maraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçesi ile Malatya’nın Kürecik ilçesinden göç edenler oluşturuyor. 80 darbesi öncesinde bu bölge, Antep’in ‘küçük Moskova’sı. Başta Emeğin Birliği ve Halkın Kurtuluşu olmak üzere birçok örgüt, Düztepe’de oldukça güçlü imiş. Fakat darbe ardından sol, büyük oranda geri çekilmiş, halk içindeki mevzilerini birer birer yitirmiş. 90’larda -özellikle 20 bin işçinin katıldığı Ünaldı Direnişi’nde- ölü toprağı atılır gibi olmuşsa da, bazı sosyopolitik gerekçelerle yeniden korku duvarının ardına hapsolmuş. ‘90’ların Hizbullah’ı gibi’ Haki’nin Antep’i Kürt Özgürlük Hareketi için Antep, aslında tarihsel önemi olan bir kent. PKK’nin kuruluş toplantılarının bir kısmı, burada gerçekleştirildi. ‘Partileşme’ kararının alınmasında etkili olan Haki Karer’in şehadetinin mekânı da Antep’ti. Fakat kent, kuruluş dönemi ardından, gerek sosyoekonomik ve politik ilişkiler, gerekse de coğrafi zorluklar dolayısıyla PKK’nin en zor örgütlenebildiği alanlardan biri oldu. Dağlar, gerilla mücadelesine olanak tanımıyordu; kentler ise zapturapt altındaydı. Devlet, bir yandan baskıyla, diğer yandan sosyoekonomik ilişkiler eliyle, Kürtleri ‘kendine bağlamış‘, en derin asimilasyon pratiklerinden biri Antep’te gerçekleştirilmişti. Hatta Antep, bu yönüyle, her dönemde devletin ‘Kürt sorununda çözüm’ prototipi oldu. 7 Haziran ve 1 Kasım Kürt Özgürlük Hareketi ile devlet arasındaki görüşmelerin yarattığı göreli ‘rahat’ dönem ise Antep’te ciddi kırılmalara yol açtı. Antep’teki Kürtler ve demokratlar, perdelerinin ardına çekilmiş, ellerindeki küçük olanakları da kaybedebilecekleri korkusuyla büyük oranda sinmişti; 7 Haziran Seçimleri ise ölü toprağını silkeleme dönemi gibiydi. HDP yüzde 15.2 oy alarak, kentteki ‘alışıldık’ seçmenlerini üçe katladı. Bu, yıllar süren ve başarısından kuşku duyulmayan asimilasyon ve sisteme entegrasyon politikası için soğuk duştu. Kentteki Kürtlerin ve perdesinin ardına çekilmiş tüm demokrasi güçlerinin bir araya gelebileceği, iradesini ortaklaştırabileceği böylelikle görülmüş oldu. 7 Haziran öncesinden başlayan çatışmalı süreç ve katliamlar dizisiyle 1 Kasım seçimlerine ulaşıldığında Antep’te HDP, yüzde 5 dolaylarında oy kaybetmişti. Kobanê Direnişi esnasında kentte 5 Kürt’ün öldürülmesiyle sonuçlanan linç dalgası ve ardından Kürtlere yönelik operasyonlar, Kürdistan’ın diğer kentlerindeki gibi bir örgütlülüğe dayanmayan, esnek HDP potansiyelini, bir miktar dağıttı; yüzde 5’lik bir oy kaybı yaşandı. Meydanları dolduran halkın bir bölümü, yeniden perdesi ardına çekilmişti. Bunda kuşkusuz, kentte giderek daha fazla görünürleşen radikal İslamcı tahkimatın da payı büyüktü. Antep, adeta felaketleri ‘bekler’ pozisyona geçmişti. Sindirme konsepti Mehmet Karayılan, HDP Antep eski il başkanı, hâlâ yöneticisi. DAİŞ’in Antep’teki düğün katliamı ardından Kriz Masası’nda çalışanlardan da biriydi. Düğün katliamının Antep’teki Kürtler özelinde tüm Kürtleri hedef aldığını, halkı iyice sindirmeyi amaçladığını belirtiyor. Kentteki HDP’lilerin bir bölümünün ‘sinmesini’, büyük vahşetin karşısında garipsenemeyecek bir refleks olarak değerlendiren Karayılan, devam ediyor: “Ama mücadelenin çevresinde olan, bedel ödeyen, fedakarlık yapan, değerlere sahip çıkan insanların par- tinin etrafında olduğunu söyleyebilirim. Mücadeleden kopmuyorlar, sahipleniyorlar. Bu konuda sıkıntı yoktur. Belki şunu söyleyebiliriz: Devlet bir konsept geliştiriyor, özellikle de IŞİD’in bu tür katliamlarıyla insanlara korku salıyor. İnsanlarda bir tedirginlik var.” ‘Halka ‘durun’ dedik, dinlemediler, AKP’lileri cenazeden kovdular’ Karayılan, son katliamlarda yaşamını yitirenlerin cenaze töreninde oradaydı. Törende Kürtler cephesinde ciddi bir sahiplenme ve öfke olduğunu aktaran Karayılan’ın, AKP’lilerin kovulmasına ilişkin anlatımları ise özellikle ilgi çekici: “Biz HDP olarak bütün acılara, öfkemize, katliama rağmen halkların bir arada yaşaması üzerine kurduğumuz mücadele anlayışının gereğini dün de göstermek istedik. AKP’lilerin gözyaşının sahte olacağını biliyorduk ama her şeye rağmen reddetmedik. Selahattin başkan da ‘Yan yana duralım’ deyince, davet ettik. Ama orada halk, ‘Biz AKP’nin temsilcilerini buraya bırakmayız’ dedi. Tepkinin önünde durmaya, engellemeye çalıştık ama halk bize rağmen onları cenazeye bırakmadı. ‘Bizim katledilmemize göz yuman, neden olan bunlardır; onların cenazeye gelmesine izin vermek onursuzluktur’ dediler bize. Bizim bu kadar çabamıza rağmen halk bu tavrı gösteriyorsa, AKP’nin de politikasının halkımızı ne hale getirdiğini görmesi gerekiyor.” Alevi örgütleri bile ‘temsilen’ Peki cenazede kimler bulunuyordu? Çoğu çocuk 50’den fazla insanın bir bomba marifetiyle katledilmesi, kentte nasıl karşılandı? Bu soru, oldukça çarpıcı bir duruma işaret ediyor. Katliamdan hemen sonra birçok medya organı, ölenlerin Kürt olduğunu (hatta bazıları ‘PKK yandaşı‘ olduklarını) satır aralarından vermeyi ihmal etmemişti. Uzundur memlekette ‘Kürt’ olmanın -çocuk da olsanız- katliama meşruiyet kazandırdığını, ‘insandışılaştırma’ işlevi gördüğünü biliyoruz. Antep’teki emareler, bunca çarpıcı bir sivil ve çocuk katliamı ardından bile benzer bir durumun yaşandığını gözler önüne seriyor. Keza Suudi Kralı’nın ölümüyle bile ulusal yas ilan edilen ülkenin kara kaşlı çocukları, bir resmi yas gerekçesi bile olamadı. Karayılan, anlatıyor: “Dünkü cenaze töreninde olanlar, canı yananlardı. İnanç örgütlerinden bile temsilen katılım vardı. Oysa böyle bir katliam karşısında Antep’in toptan ayağa kalkması gerekirdi. Beraber yaşama kültürüne karşı da yapılıyor bu katliam; o halde yanıt, hep beraber ayağa kalkmak olmalıydı. Şu anda ‘Kürtler, size ölüm mübahtır!’ anlayışı var ve bu, halkın birlikte yaşama iradesini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu gerçeği Antep’te dillendirmemiz gerekiyor. Bizce bütün halkların bu tepkiye katılması gerekiyordu. Ama maalesef cenazede bu olmadı. Şimdi, önümüzdeki dönemde, acılara ve öfkeye kimin ortak olacağını yine göreceğiz.” Linç tehdidi güncel Antep’te Kürtlere ve Alevilere dönük linç tehdidinin de canlılığını koruduğunu belirten Karayılan, bunu uzun süredir çeşitli platformlarda dile getirdiklerini, Alevi inanç örgütleriyle paylaştıklarını belirtiyor ve devam ediyor: “Tedbirli, örgütlü hareket etmemiz gerekiyor. IŞİD’in bu kadar yuvalanmasına önlem alınmadı çünkü. Neden alınmadığını da biliyoruz. Lojistik üslerini deşifre etmek istemiyorlardı. Ama Minbic sonrası, lojistik hatlarının önemli oranda kesileceğini de biliyoruz. Ondan sonra Antep’te çok daha acımasız, provokatif eylemler geliştirebilirler. Önlem almamız gerekiyor ama nasıl önlem alacağız? Biz bir siyasi partiyiz, insanlara silahlanma çağrısı falan yapamayız. Örgütleniyoruz, teşhir etmeye çalışıyoruz. Halkın da kendini koruyabilecek önlemler geliştirmesi gerektiğini düşünüyoruz. İnanç örgütlerinin, diğer demokratik kurumların da bu konuda uyarıcı olması gerektiğini düşünüyoruz. Devlet mercilerine de bu kaygılarımızı defalarca ilettik.” DAİŞ ve Türk faşizminin gönül bağı Karayılan’a, kentteki linç potansiyeli ile radikal İslamcı tahkimat arasında bağ kurmanın mümkün olup olmadığını da sorduk, katliam gününü hatırlattı. O gün, bombanın patlamasının hemen ardından bir güruh, tekbirler eşliğinde Kürt mahallelerine yönelmişti: “O acı, kaos içinde grupların bayraklarla, şehitler ölmez sloganlarıyla, tekbirlerle yürümesi, acıya acı eklemek istemesi, aralarında bir gönül bağı olduğunu gösteriyor. Tabii o grupları ideolojik, politik olarak yönlendirenler var, onlar için de bunu söylemek gerekiyor.” Yaşamak isteyen herkese çağrı Bir yandan giderek kentin sosyolojisinde daha güçlü bir özneye dönüşen radikal İslamcılar, öte yandan Minbic’in özgürleşmesiyle birlikte Antep’e kaçan yenileri... Kentte tehlike ne kadar büyük? Karayılan’a göre, çok büyük: “Her an, her yerde IŞİD örgütlenmesinin olduğunu anlamak zorundayız. Her an bir şey yapabilirler. Koridor kapandığında, Türk’tür, Kürt’tür, Alevi’dir de demeden, herkesi öldürmek isteyecekler. Bir kaosu, karanlığı bu topluma yaşatmak isteyecekler. Rojava’da kaybettikçe, burada intikam almaya çalışıyorlar. Buna karşı Antep’teki Kürtlere, Fırat Küçük, DAİŞ tahkimatının sola, Kürtlere ve Alevilere yönelik kullanımına dair şu tespiti yapıyor: “90’larda Kürdistan’da Hizbullah’ın kullanımını andırır bir tutum söz konusu. Kürt ve Alevi nüfusun hakim olduğu mahallelere ülkücü-alperen faşistlerle giremeyen devletin kamusal aklı, Kürt nüfusun İslami duyarlılıklarını kullanma ve Alevi kitlelerin yaşam alanlarını sınırlama niyetiyle bu yapıları besledi, buralarda var etti. Tabii lokalde biraz böyleyken, bunun genel iç ve dış gelişmelerle bağını da düşünmek gerekiyor. Qamişlo’daki büyük bombalı saldırıdan tutun da, YPG öncülüğünde Minbic’in özgürleştirilmesi ve Suriye rejiminin son Hesekê saldırılarına kadar...” ‘Radikal uçlar güç kazanabilir’ Bu dönemde toplum içindeki ‘radikal’ uçların daha da güç kazanacağını, yaygınlaşıp meşruiyetini kuvvetlendireceğini söylemenin mümkün olduğunu, dolayısıyla tehlikenin arttığını belirten Küçük, bunun gerekçelerini şöyle açıklıyor: “Suriye savaşıyla birlikte kente gelen göçler ilk başta bir süreliğine rant çevrelerinin yüzünü güldürürken aynı zamanda kentin işçileri, emekçileri ve yoksulları için de gittikçe artan bir çatışmanın da nüvesi oldu. Nitekim kamplar dışındaki göçmenlerle ‘ekmek kavgası’ kaçınılmazdı. Bir de bunun güvenlik ve ahlak boyutu ortaya çıktı dolayısıyla gerilim, çatışmaya evrilmeye meyletti. Bir diğer durum, Kürdistan’da savaşın boyutlanması: Silvan, Sur, Cizre, Dargeçit, Yüksekova ve en son Şırnak ve Nusaybin kent merkezlerindeki YPS güçlerinin eylemlilikleri ve devlet güçlerinin yoğun saldırısıyla çatışma bölgesine yakın metropollerden biri olan Antep de bundan yine göçler üzerinden etkilendi. Rojava ve Şengal bölgesinden de azımsanmayacak bir göç kitlesi geldi kente. Bu kitleler halihazırda kendi yaşam alanlarında kendilerini ‘tehdit altında’ hissettiklerinden buraya göçmüşlerdi; ancak burada da devlet aygıtıyla onlarca yıldır problem yaşayan, çatışan Kürt ve Alevi kitlelerin mahallelerine (varoşlar çoğunlukla) yerleştiler. Dolayısıyla sosyoekonomik bir gerilim kaçınılmaz olduğu gibi, sosyopolitik gerilimler ve beraberinde mezhepsel gerginlikler de açığa çıkmaya başladı.” 15 Temmuz sonrası: Kentte militarizasyon Bu noktada 15 Temmuz darbe girişimi ardından Antep’in, Erdoğan’ın çağrısıyla birlikte sokaklara en yoğun biçimde çıkılan kentlerden biri olduğunu da eklemek gerekiyor. Fırat Küçük, bunun da kent toplumsallığının militarizasyonuna katkı sağlayan bir süreç olduğunu düşünüyor: “Büyük kalabalıkların kendilerinin geleceği açısından durumun vahametinden bihaber olduğu kesin; ancak onları yönlendiren örgütlü yapının niyeti de aşikâr. Atılan sloganların da demokratik taleplerle uzaktan yakından ilgisi yok. Kullandıkları araç, Türk bayrağı; atılan slogan, tekbir; talepleri, idam. Militarizmin yeniden ve yeniden üretimi, militer güçlere milis yedekleme çalışması gibi...” Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 25 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 26 teknolojİ SAYFASI NASA’dan 1 milyon dolarlık Mars robotu yarışması Güvenliğiniz için Facebook’dan silmek isteyeceğiniz bilgiler ABD Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, astronot robotu R5’i Mars’ta kumanda edebilecek ekipler arıyor. NASA tarafından açılan yarışmaya katılacak ekipler, Robonot 5’i (R5) Mars’ın çetin hava koşullarına benzer bir simülasyonda idare edecek. Ekipler bir yandan robotu kum fırtınalarında yönetip uzay ekipmanının tamirini yaparken, diğer yandan da dünyadan Mars’a giden komutlardaki gecikmeleri göz önüne almaya çalışacak. Kazanan ekibe ise 1 milyon dolarlık para ödülü vaat ediliyor. NASA’nın projeden sorumlu yöneticisi Monsi Roman, yaptığı yazılı açıklamada “Karşımıza gelecek yeni teknolojileri ve sorunların çözümlenmesinde kullanılabilecek yaratıcı fikirleri heyecanla bekliyoruz” dedi. Astronotlardan Robonotlar önce NASA gelecekte R5 ve benzeri robotları farklı gezegenlere gönderip incelemelerde bulunmayı hedefliyor. Astronotların farklı gezegenlere gitmesinden önce bu robotlarla Mars gibi gezegenlerde suni iklimin oluşturulabileceği fikri üzerinde duruluyor. Yarışma için başvurular açılmış durumda. İlk elemeler Eylül - Kasım arasında yapılacak. Finale kalanlar Aralık ayında açıklanacak ve 2017’de de Mars simülasyonları gerçekleştirilecek. Yarışmayı birinci olarak tamamlayan takım 1 milyon dolar ödül kazanacak ve geliştirdikleri yazılım da R5 robotuna yerleştirilebilecek. Uluslararası Uzay İstasyonun’da artık özel park alanı var Diyelim ki bir gün uzay geminiz oldu. Merakınızdan bir uzak gezisi yapayım dediniz. Uzaya çıkmışken Uluslararası Uzan İstasyonu’na uğramadan geçmek olmaz. Ama o da ne, uzay geminizi park edecek yeriniz yok. Geçtiğimiz günlerde yapımız tamamlanan özel park alanı bu sorununuza çözüm olacak. Daha çok özel amaçlı kullanılan ticari uzay gemilerinin kullanması beklenen özel park alanının istasyo- 1. İlgi Alanlarınız Facebook’a kaydınız sırasında ilgi alanlarınız sorulur. Bunu sizler arkadaşlık kuracağınız kişilerle ortak yönleriniz var mı diye bakmak için kullanabilirsiniz fakat Facebook için bunun kullanım alanı farklı. Facebook bu bilgileri size sayfada gösterdiği reklamları belirlemek için kullanıyor. İlgi alanlarınızın bilinmesi şifrelerinizin ve size ait kişisel bilgilerin bilinmesinde bir araç olabiliyor. 2. Doğum Tarihiniz Ne yapın ne edin Facebook’da doğru doğum tarihinizi kullanmayın. Doğum yılınızı gizlediğiniz için yada yazmadığınız için rahat davranabilirsiniz ama durum hep o kadar kolay olmuyor. Doğum gününüzde Facebook arkadaşlarınıza bir bildirim gönderiyor, böylece arkadaşlarınız doğum gününüzü duvarınızda kutlamaya başlıyor. Aradan bir arkadaşınız çıkıp ‘hiç 30 yaşında gibi görünmüyorsun’ diye yazıyor ve böylece açık doğum tarihiniz ortaya çıkıyor. Bunu kimin nasıl kullanacağını tahmin bile edemiyoruz. 3. Ev Adresiniz nun ziyaretçi trafiğini dahada arttırması bekleniyor. Saatlik park ücretinin ne kadar olduğu istasyon yetkilileri tarafından henüz açıklanmadı. Nasa bütün araştırmalarını halka açıyor Obama yönetiminin 2013 yılında onayladığı bir yasa sonrası içlerinde NASA’nın da bulunduğu birçok devlet destekli araştırma kuruluşuna yapılan araştırmaların halka açılması konusunda zorunluluk getirmişti. 3 yıldır web tabanlı bir portal üzerinde çalışan NASA dün itibarı ile tüm araştırma arşivlerini halka açtı. Bu yolla birçok bilim insanının bu araştırmalar tabanında çalışması ve böylece daha büyük buluşlara ulaşılması hedefleniyor. Bu konuda uyarmasakta olur diye düşünüyoruz. Bu kadar açık bir yere ev adresinizi hiçbir durumda yazmayın. Böyle sosyal siteler sizden bu bilgilerinizi kendi reklam istatistiklerine yardımcı olsun diye sizden istiyorlar. Yeterince zenginler, daha fazla zengin olmaya ihtiyaçları yok. Sizin daha fazla güvende olmaya ihtiyacınız var. Açık ev adresinizi yazdığınız bir profilde, Bodrum’da kumsaldan gönderdiğiniz ailecek bir fotoğraf o anda evinizi boş olduğunu hırsızlara bildirmekten daha ileri gidemez. 4. Okul ve İş Detaylarınız Çok iyi okullarda okumuş, çok güzel bölümleri bitirmiş ve çok iyi işlerde çalışmış olabilirsiniz. Ama bunu herkes bilmek zorunda değil. Yani bu kadar ayrıntılı bilgi kişisel yaşamınızı çok fazla afişe etmek olur ki bu bilgiler gayet etkili şekilde dolandırıcılar tarafından kullanılabilir. 5. Eski Bilgi, Fotoğraf ve Görüntüler Bu güvenlikten çok kendinizi iyi hissetmeyle ilgili. Facebook yaşlandıkça sizde yaşlanıyorsunuz. Bundan 10 yıl önceki halinizle şimdiki haliniz bir olmayacaktır. Üniversite yıllarınıza ait, sarhoşken barın önündeki kaldırımda boylu boyunca uzandığınız resmi kaldırsanız daha yararlı olacaktır galiba. UberEats Birmingham’a açılıyor Taksi servisi ile sık sık gündeme gelen Uber, birkaç ay önce hayata geçirdiği UberEats servisini şimdide Birmingham’a da taşımayı planlıyor. Şirket sitesinde Birmingham kentinde müdürler ve sürücüler arandığının ortaya çıkmasının ardından söylentilerin gerçek olduğu ortaya çıktı. UberEats, Deliveroo ve Amazon’un rakibi olarak pazardan payını almaya çalışıyor. UberEats, paket servis hizmeti olmayan restorantlara kendi sürücülerini göndererek yemeklerin müşterilere ulaşmasını sağlıyor. İngiltere tabanlı olarak kurulan ve 500 milyon Dolar civarınca bir yatırım alan Deliveroo şimdilik bu pazarın en büyük şirketi durumunda. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 27 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 28 Rio’da görkemli kapanış Rio 2016’da oyuncular birbirinden güzel performanslar sergilerken, ABD’li jimnastikçi Simone Biles, Jamaikalı atlet Usain Bolt ve Amerikalı yüzücü Michael Phelps olimpiyatlara damgasını vurdu. Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde 16 gün devam eden olimpiyatlar önceki akşam Maracana Stadyumu’nda yapılan törenle sona erdi. Rio 2016, olimpiyatların geleneksel sporu olan maratonla sona erdi. Maratonda ipi göğüsleyen Kenyalı Eliad Kipchoge altına koştu. 31. Olimpiyat Oyunları’na 28 farklı spor dalında, 10 mülteci sporcudan oluşan bir takım ile 206 ülkeden toplam 11 bin 303 sporcu katıldı. 2016 Yaz Olimpiyat Oyunları bayrağı, 2020 olimpiyatlarını düzenleyecek olan Tokyo’ya devredildi. Milyarlarca kişinin de televizyonlarından canlı olarak izlediği kapanış töreninin sonunda olimpiyat ateşi söndürüldü. Amerika Birleşik Devletleri, 46’sı altın toplamda 121 madalya ile Rio 2016’nın en başarılı ülkesi oldu. Büyük Britanya takımı ise 27’si altın toplamda 67 madalya ile sıralamada 2. geldi. Çin 26 altın, 70 madalya ile 3. oldu. Boksta etkili olan Küba, 5 altın, 2 gümüş, 4 bronz madalya ile 18. sırada yer alırken, Türkiye olimpiyatları 1 altın, 3 gümüş ve 4 bronz madalya ile 41. sırada tamamladı. İran devleti adına yarışan Kürt halterci Kiyanoş Rostemi altın alırken, İran 3 altın, 1 gümüş, 4 bronzla toplamda 8 madalyada kaldı. Rusya adına yarışan Êzîdî boksör Misha Aloyan ise 52 kiloda gümüş alan ikinci Kürt oldu. Öne çıkan oyuncular Jamaikalı atlet Usain Bolt, Olimpiyat Oyunları atletizm erkekler 100 metrede üst üste 3 altın madalya kazanan tek sporcu olarak tarihe geçti. Bolt, Rio’da da toplam 3 altın alarak, atletizme nokta koydu. Amerikalı yüzücü Michael Phelps Rio’da 5 altın, 1 gümüş madalya ile olimpiyatlarda toplamda 24 altın alarak kırılması zor bir rekor kırdı. Rio 2016’da en çok ilgi toplayan oyunculardan bir ABD’li Simone Biles oldu. Artistik jimnastikte yarışan Biles, 4 altın, 1 bronz madalya aldı. Maratonla sona eren Rio 2016’da Kenyalı Eliad Kipchoge 2.08.44 dereceyle altın alırken, Ethopyalı Feyisa Lilesa 2.09.54 ile gümüş, ABD’li Galen Rupp ise 2.10.05’lik derece ile bronz madalyanın sahibi oldu. ABD, B.Britanya, Çin… 2016 Olimpiyatları sona erirken madalya durumunda ilk sıraları paylaşan ülkeler ve madalya sıralaması ise şöyle: ABD 46 altın, 37 gümüş, 38 bronz (toplam 121), Büyük Britanya 27 altın, 23 gümüş, 17 bronz (67), Çin 26 altın, 18 gümüş, 26 bronz (70), Rusya 19 altın, 18 gümüş, 19 bronz (56), Almanya 17 altın, 10 gümüş, 15 bronz (42), Japonya 12 altın, 8 gümüş, 21 bronz (41), Fransa 10 altın, 18 gümüş, 14 bronz (42), Güney Kore 9 altın, 3 gümüş, 9 bronz (21), İtalya 8 altın, 12 gümüş, 8 bronz (28), Avustralya 8 altın, 11 gümüş, 10 bronz (29), Hollanda 8 altın, 7 gümüş, 4 bronz (19), Macaristan 8 altın, 3 gümüş, 4 bronz (15) ile ilk sıralamada yer aldı. Ev sahibi Brezilya 7 altın 6 gümüş, 6 bronz ile toplam 19 madalya ile 13. sırada yer alırken, Türkiye 1 altın, 3 gümüş ve 4 bronz madalya ile 41. sırada yer aldı. Mülteciler adına yarışan Uluslararası Olimpiyat Sporcuları ise 1 altın, 1 bronz madalya ile 51. sırada kaldı. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 29 Ada Windows ile kaliteyi yakalayın Kapı, Pencere, Camlı oda ve her türlü cam ve ayna işlerinizde Ada Windows’dan fiyat almadan işe başlamayın. Sektörün tecrübeli isimlerinden Ada Windows yeni imalathanesinde yüzlerce çeşit kapı, pencere ve conservatory ürünlerini çok uygun fiyatlara hizmetinize sunuyor. Özellikle yüksek kalite malzemeler ile tüm siparişlerinizi en kısa sürede kendi imalathanesinde üreten Ada Windows , montaj ve tamir işlerinizde de profesyonel personeli ile yanınızda. Ada Windows imalathanesine girdiğinizde ilk hissetiğiniz şey bir aile ortamı oluşudur, özellikle personelin müşteri memnuyiye odaklı ve güler yüzlü hizmeti ile evinizin kapısını, penceresini yaptırırken ayni samimiyeti hissediyorsunuz. Standart, sürgülü, sash ve tilt-turn pencereler, kompozit,sürgülü, panel kapılar, cam ve ayna işleri, iş yerlerine ayna, ocakbaşı cam, shopfront cam, masa camı, ve güvenli am seçenekleriyle Ada Windos evini ve işyeriniz için gerekli herşeyi üretip özenle monte ediyor. Tam 10 yıl sigorta destekli garantiyide ürünleriyle sunan Ada Windows deyim yerindeyse ‘sağlam iş’ yapıyor. Hızlı üretim ile Fensa sertifikalı montaj çalışmalarında Ada windows’dan fiyat almadan işe başlamayın. Ada Windows Unit G, 1 Anthony Way, London N18 3QT adresinde bulunan imalathaneyi ziyaret edip ürünlerin kalitesini yerinde inceleyebilir veya daha fazla bilgi almak için 0208 803 8004-07956 260 367 numaraları telefonları ziyaret edebilir ya da www.adawindows.com internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. 30 Dalston Restoranına Silahlı Baskın Polis, Dalston’da bulunan Macho Bistro restoranına bıçak ve silahlı baskında bulunan zanlıların güvenlik kameralarına yansıyan görüntülerini yayınlayarak halktan bilgi istedi. 21 Nisan akşamı, saat 23:30 sularında gerçekleşen olayda bir erkek restorana girerek içeride bulunan iki genci bıçakla tehdit etti. Polisin birinci zanlı olarak belirlediği bu kişi daha sonra yaya olarak restorandan kaçtı. Beş dakika sonrasında moped ile olay yerine varan ikinci zanlı, restorana girerek aynı gençlere doğru bir el kuru sıkı sıktı. Zanlının güvenlik kamerasına yansıyan görüntülerinde, silahı ateş ettikten sonra boş kovanı bulmaya çalıştığı görülüyor. Polis, kamerasında güvenlik görünen iki zanlıyı tanıyan ya da olayla ilgili bilgisi olanların kendiler- ine irtibata geçmelerini istedi. Birinci zanlının 16 yaşlarında ve büyük olasılıkla Türk asıllı olduğu aktarıldı. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 Kilo Vermeye Yardımcı En Sağlıklı 10 Yiyecek Kilo vermek için aç kalmak gerektiği inancı günümüzde tarihe karışmış durumda. Sağlıklı kilo vermek ve sağlıklı yaşamak için kısa bir zamana yayılan ve eziyet seviyesinde olan şok diyetler yerine yaşam boyunca uygulanabilecek sağlıklı beslenme programları tüm uzmanlar tarafından tavsiye ediliyor. Sağlıklı bir beslenme programının protein, yağ ve karbonhidrattan herhangi birini kısıtlaması ise kesinlikle mümkün değil. Önemli olan mümkün olduğunca lif ağırlıklı beslenmek, alınan yağ ve karbonhidratlar konusunda dikkatli davranmak ve hiçbir besin grubunu tamamen dışlamamak. Bu bilgiler ışığında sizlere diyet yaparken de rahatlıkla tüketebileceğiniz, sindirime ve sağlığa faydalı kilo verdiren yiyecekler arasından en sağlıkla 10 tanesini listeledik. 1. Yoğurt oranıyla tokluk hissi de sağlar. Özellikle insülin seviyesinin düştüğü akşam saatlerinde, yemekten yaklaşık bir saat sonra tüketeceğiniz bir adet elma hem vücudunuzun şeker ihtiyacını karşılayacak, hem de gece acıkmanızı veya tatlı krizine girmenizi engelleyecektir. Ayrıca elmanın diş ve diş etleri üzerinde de güçlendirici etkisi bulunmaktadır. Yoğurdun kilo verme üzerindeki en önemli etkisi yağ yakımını hızlandırıcı özelliğidir. Öğle ve akşam yemeklerinden sonra veya günde bir ya da iki kez ara öğün olarak tüketilecek bir kase yarım yağlı doğal yoğurt hem sizi tok tutacak ve ana öğünlere fazla yüklenmenizi önleyecek, hem de vücudunuzdaki yağların yanmasını kolaylaştıracaktır. Aynı zamanda güçlü bir antioksidan olan yoğurt vücudunuzda su ve yeşil çaya benzer bir etki yaparak zararlı maddelerin bünyeden atılmasına yardımcı olur. 2006 yılında prestijli tıp dergilerinden International Journal of Obesity’de yayınlanan bir çalışmada diyet listelerine her gün 2 kâse yoğurt ekleyenlerin aynı süre zarfında eklemeyenlere göre %22 daha fazla kilo kaybettiğini doğrulamıştır. 2. Yumurta Yumurta oldukça güçlü bir protein kaynağıdır ve bu nedenle özellikle kas yapmaya dayalı spor programı destekli protein ağırlıklı diyetlerde sıklıkla tercih edilir. Ancak bu durum yumurtanın kilo kaybetmeye dayalı diyetlerde kullanılamayacağı anlamına gelmez. Yağ yakan yiyecekler arasında üst sıralarda yer alan yumurtanın 2 günde bir tüketilmesi çok daha sağlıklı bir beslenme programı yürütmenize yardımcı olacaktır. Yumurtanın en faydalısı olabildiğince pişmiş olanıdır. Bu nedenle kilo kaybetmekistiyorsanız 2 günde bir sabah kahvaltısında katı haşlanmış yumurta tüketmenizi tavsiye ederiz. Yumurtayı bu şekilde tüketemiyorsanız 2 adet haşlanmış yumurtayı dilimleyip 1 çay kaşığı zeytinyağı ve arzu ettiğiniz kadar limonla salata haline getirebilirsiniz. Ayrıca haftada bir gün yeşil ve kırmızıbiberle lezzetlendirilmiş az yağlı sebzeli bir omletle kahvaltınızı renklendirebilirsiniz. 3. Elma Genellikle cildi güzelleştirici etkisiyle ön plana çıkan elma kilo verme konusunda da oldukça etkili bir meyvedir. Sağlık için gerekli vitamin ve mineraller açısından oldukça zengin olan elma aynı zamanda içeriğindeki yüksek lif 31 Çok çalışmak kadına zarar, erkeğe yarar 8. Keten Tohumu 4. Tarçın Kilo verdiren baharatlar arasında ilk sırada olan tarçının kilo kaybı üzerindeki en büyük etkisi kan şekerini düzenleyici özelliği sayesinde olmaktadır. Bu özelliği sayesinde tarçının özellikle çay şeklinde demlenerek tüketilmesi hem tokluk hissi yaratmakta hem de ani şeker krizlerini önlemektedir. Kilo kontrolüne yardımcı olmasının yanında bir bardak tarçın çayı şeker yerine bir çay kaşığı balla tatlandırılıp her gün tüketilirse saç dökülmesinden mide ve bağırsak problemlerine, kolesterolden ağız kokusuna kadar pek çok probleme iyi gelecektir. 5. Sirke Doğal yoğurt doğanın bize sunduğu en büyük nimetlerden biridir. Başta mide ve bağırsaklar olmak üzere düzenli tüketildiğinde vücudun her bölgesine faydalı olan yoğurt aynı zamanda kilo vermeye de yardımcıdır. SAğLIK SAYFASI Elma sirkesinin faydalarını kilo vermek isteyen veya cilt bakımına özen gösteren hemen herkes duymuştur. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki sirke kesinlikle tek başına yağ yakan veya kilo verdiren bir madde değildir. Zaten dünya üzerinde böyle mucize bir madde ya da besin bulunmamaktadır. Sirkenin faydası ise ılık suyla seyreltilerek tüketildiğinde vücuda bir takım faydalı vitaminlerin alınmasını sağlaması, metabolizmayı hızlandırması ve yağ yakımına yardımcı olmasıdır. Sabah uyanır uyanmaz, kahvaltıdan önce bir su bardağı ılık suyun içine 3-4 damla doğal elma sirkesi damlatıp içmeniz gün içinde tokluk hissini muhafaza etmenize yardımcı olacak, aynı zamanda metabolizmanıza güne başlamak için gereken işareti verecektir. 6. Greyfurt Yüksek lif içeriğinden dolayı kilo verdiren yiyecekler arasında elmadan sonra yer alan bir diğer meyve de greyfurt. Tadından dolayı herkesin tüketmediği greyfurtu diğer faydalı gıdalarla bir araya getirip lezzetlendirmek ise elinizde. Sabah kahvaltısında meyve suyu içmeyi seviyorsanız 1 tatlı kaşığı bal ve 1 çubuk tarçınla tatlandıracağınız bir bardak greyfurt suyu hem sağlığınız için faydalı olacak, hem de kahvaltıda alınması gereken vitamin miktarına büyük katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda oldukça zengin bir C vitamini kaynağı olan greyfurtu eğer yapabiliyorsanız haftada 2-3 adet olmak üzere direkt olarak tüketmeniz size enerji ve zindelik kazandıracak, yağ yakma sürecinizi ve metabolizmanızı hızlandıracaktır. Mide ve bağırsaklara etki ederek sağlıklı çalışmalarını sağlayan bir diğer besin maddesi de keten tohumudur. Aktarlarda kolayca bulabileceğiniz bu tokumun en tercih edilen tüketim şekli yoğurtla birlikte yenmesidir. Keten tohumu konusunda dikkat edilmesi gereken nokta bu besinin günde en fazla bir tatlı kaşığı kadar tüketilmesi ve bir süre sonra artan tohumların tüketilmemesi gereğidir. Bozulmadığı zannedilerek tüketilen eskiden kalmış keten tohumları sağlığınız üzerinde faydadan çok zarara neden olabilirler. Bu nedenle en fazla 10 günlük çekilmiş keten tohumu satın almaya ve bu süre zarfında tüketilmeyen miktarı kullanmamaya özen göstermelisiniz. Doğru şekilde kullanıldığında keten tohumu size hemen hemen yemeğe eşdeğer bir tokluk hissi sağlayacak, aynı zamanda düşük kalorisi ve bağırsaklara olan olumlu etkisiyle kilo vermenize katkı sağlayacaktır. 9. Brokoli Kilo verdiren yiyecekler arasında yer alan sebzelerden en etkililerinden biri de brokoli. Ülkemizde aşağı yukarı son 15 yıldır tüketilen bu sebze yalnızca rejim yapanlar için değil, sağlığına dikkat edenler için de tam bir mucize. Ancak tadından dolayı brokoli genellikle pek tercih edilmiyor, özellikle çocuklar ve gençler bu sebzeden uzak duruyorlar. Ancak bir miktar brokoli kaynar suda haşlanırsa sızma zeytinyağı, limon, sirke ve biraz da tuz ile harika bir salata malzemesine ya da hafif bir atıştırmalık öğüne dönüşebiliyor. Doyuruculuğu yüksek, kalorisi ise oldukça düşük olan brokoli içeriğindeki A. C ve E vitaminleriyle bağışıklık sistemini güçlendiriyor. 10. Lahana Çalışma saatlerinin kadınları ve erkekleri farklı şekilde etkilediği, uzun çalışma saatlerinin kadınlarda kronik hastalıklara yakalanma riskini artırırken, erkeklerde bu oranın tam tersi olduğu ortaya çıktı. ABD’de Ohio State Üniversitesi’nde yapılan araştırma, uzun süreli çalışma saatlerinin, kadınlarda, kalp ve kanser de dahil olmak üzere yaşamı tehdit eden hastalıklara neden olduğunu belirledi. Uzmanlar, haftada ortalama 60 saat çalışan kadınlarda diyabet, kanser, kalp hastalıkları ve kireçlenme riskinin üç kat fazla olduğunu vurguladı. Araştırmada haftalık 40 saat ve üstü çalışanların da risk grubunda olduğu, bu sayının 50’ye çıktığı takdirde riskin de tırmandığı öne sürüldü. Depresyonu önlüyor Ancak araştırmalar, uzun çalışma saatlerinin erkekler üzerinde benzer riskler oluşturmadığını ortaya koyarken, uzun süre çalışan erkeklerin daha sağlıklı olduğunu belirledi. Araştırmalarda, uzun çalışma saatlerine maruz kalan erkeklerin kireçlenme problemiyle karşılaşabileceği belirtilirken, bu durumun kronik hastalıkları etkilemediği ifade edildi. Hatta şaşırtıcı olarak, haftada 40 ila 50 saat arası çalışan erkeklerde kalp hastalıklarına, bağırsak problemlerine ve depresyona yakalanma riskini düşürdüğü belirtildi. Aspirinle ilgili araştırmadan çıkan çarpıcı sonuç 7. Yulaf Ezmesi Diyet yapıyorsanız lifli gıdalar tüketmenin öneminde mutlaka haberdarsınızdır. İşte tamamen doğal lif içeren ve katkı maddelerinden arındırılmış olan yulaf ezmesi bu gıdalardan en kolay bulunan ve en faydalı olanlarından biridir. Günde 1 su bardağı kadar yulaf ezmesini kahvaltıda soğuk sütle kahvaltılık gevrek şeklinde, ya da yemeklerden sonra yiyeceğiniz bir kase yoğurdun içine karıştırarak tüketebilirsiniz. Yalnızca yulaftan oluşan ve hiçbir yağ veya şeker takviyesi içermeyen yulaf ezmesi size hem enerji verecek, hem tok tutacak, hem de bağırsaklarınızın çalışmasını hızlandırarak kilo vermenize yardımcı olacaktır. Kilo verdiren mucize lahana çorbasını mutlaka bir şekilde duymuşsunuzdur. Günde 5 öğün bu çorbadan tüketip başka hiçbir şey yemeden iğne ipliğe dönmek son derece sağlıksız ve güvenilmez bir yöntem olsa bile doğru tüketildiğinde lahananın kilo vermeye olan katkısı görmezden gelinemez. Salata, yemek ya da çorba şeklinde ayda en az 3 kez tüketilen lahana güçlü antioksidan etkisiyle vücudu artık malzemelerden temizleyerek rahatlatır, bağışıklık sistemini güçlendirerek kişiyi özellikle mevsim geçişlerinde hastalık riskinden korur ve kalp krizini önlemede büyük rol oynar. Fazla yağlı hazırlanmadığı sürece gönül rahatlığıyla istediğiniz miktarda tüketebileceğiniz lahana sindirime yardımcı etkisiyle sindirimi kolaylaştırır ve kilonuzun kontrolünü elinize almanıza yardımcı olur. Bilimsel araştırmalar düzenli aspirin kullanımının başta bağırsak olmak üzere pek çok kanser türünü önlemede ve tedavide etkili olduğunu gösterdi. Eylül 2015’deHollanda’da yapılan geniş çaplı bir araştırmaya göre de aspirinin, tedavisi süren midebağırsak kanseri hastalarının ömrünü yaklaşık iki kat artırdığı açıklandı. Geçtiğimiz günlerde PLoS One isimli bilimsel dergide yayımlanan bir makale ise kanser tedavisinde asetil salisilik asitin (ASA) yararını bir kez daha gösterdi. Çalışmada, düşük dozda ASA alınması hem kansere yakalanma riskini düşürdüğü hem de kansere bağlı ölüm riskini ortalama yüzde 20 azalttığı görüldü. Tıbbi Onkolog Prof. Dr. Canfeza Sezgin’de aspirinin kanserle savaştaki rolüne dikkat çekti. Ancak düzenli aspirin kullanımının bazı kişilerde kanamaya sebep olabileceği konusunda uyardı. 32 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 33 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 34 SERi iLANLAR İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz Bu sayfada 1 kutu ilan £10 0742 948 1490 İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz. BAZ Fresh Fruit & Veg Free Delivery Mazlum: 07859 999 958 Personel Aranıyor Cash and Carry firmamızda kasa ve kontrol pozisyonlarında çalışabilecek gece ve gündüz vardiyaları için personel alınacaktır. [email protected] email adresinden iletişime geçebilirsiniz. TOPCU MOBILE CAR MECHANIC Her türlü araba tamiri işleriniz yapılır REPAIRS SERVICING DIAGNOSTICS PRE-MOT/FAILURES AHMET TOPCU 07415106521 07405756462 Hurdar Hand Crafts El sanatları kursu verilir Takı, Mosaic, geleneksel el sanatları. Hurdar Sinop Tel:07448 654 828 MERCAN FRUIT AND VEGETABLE BRANTWOOD ROAD, BRANTWOOD ESTATE UNIT A1/A3 TOTTENHAM, N17 0DX LONDON 07440 041 718 Eleman aranıyor Waterloo’daki restaurant için; - coffee shop şefi (kahvaltı şefi) - grill şefi - et hazırlığı/kasap - şef yardımcıları - mutfak ara elem - garson (bay ve bayan) - barmen - barista Olarak çalışacak elemanlar aranıyor. İletişim: 07776266555 Eleman aranıyor Waterloo’daki restorana - grill şefi - et hazırlıkçısı/kasap olarak çalışacak elemanlar aranıyor İletişim: Ruslan Usta 07710583091 Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016 SERi iLANLAR İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz 35 Bu sayfada 1 kutu ilan £10 0742 948 1490 İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz. PEKENLER LIMITED CONSULTANCY SERVICES MARKETING SALES PUBLIC RELATIONS SOURCIING ITHALAT IHRACAT LOJISTIK VE PAZARLAMA DANISMANLIGI +44 7517 499470 20 Hana Mews, Goulton road, London E5 8GF [email protected] | www.pekenlerltd.co.uk Bedran Ozkan Freelance Journalist 07466770751 [email protected] İş İlanı Tecrübeli Coffee Shop Şefi aranıyor Mille End bölgesinde İletişim: 0796 053 0714 (Mahmut) ELINArosa Graphic and Web Design Services Selda Kayan Phone +44 (0)74 35682350 Servis Elemanı Aranıyor Tottenham’da bulunan Meditaste Takeaway de çalışacak servis elamanı aranıyor. Tercübe ve ingilizce istenir. Daha fazla bilgi için 07951033825 (Aslan bey) 10 white hart lane, Tottenham, N17 ACİLEN Deneyimli Resoran şefi ve servis elemanı aranıyor. Yatma yeri verilir. Adres:Cutty Sark Café and Restaurant 38 Greenwıch Church Street SE10 9BL London ALSAN MARKETING Services provided: Sunulan hizmetler: Marketing & sales consultancy Satış ve pazarlama danışmanlığı Graphic design Grafik dizayn Website development Web tasarımı Gülşen Alsan 07417 398371 telgraf.co.uk Çarşem, 24/08/2016 Hêjmar Rojnameya Hefteyî 535 Qêrîna Dîlokê Li Londonê Deng Da Piştî ku çeteyên Daîşê li Dîlokê êrîşî daweta Kurdan kir di encamê de 31 jê zarok 54 kesan jiyana xwe ji dest da li Londonê çalakiyek hat li dar xistin. Di çalakiyê de êrîşa xwekûjî hat lanet kirin û dewleta Tirk jibo pêşî lê negirtina bûyerê hat sûcdar kirin. Êvara Şemiyê li taxa Beybahçe ya Şahinbeya Dîlokê çeteyên DAIŞ’ê li dijî daweta malbatek Kurd ku endamên HDP’ê bûn êrîşe bombeyî pêk anî bû. Di êrîşê 54 kesan jiyana xwe ji dest dabûn û zêdeyî 100 kesan birîndar bûbûn. Bi armanca şermezar kirina bûyerê bi pêşengiya Meclîsa Gel Ya Brîtanya li navenda Londonê çalakiyek hat li dar xistin. Di çalakiyê de bênavber slogana “Kûjer Erdogan” hat qêrîn. Di çalakiyê de jibo rêberê gele Kurd Abdullah Ocalan jî bang dewleta Tirk hat kirin ku tecrîd were bi dawî kirin. Di çalakiya kul i Hyde Parkê hatî li darxistin de pankarta mezin yê wêneyê Ocalan li sere û “Ji Ocalan re azadî” hat rakirin. Berdewama nuçeyê di rûpelê 3´yan de ye Çarşem, 24 Gelawêj 2016 2 Xaçepirs Bersiva Hefteya Borî Pênokek Xwaringeha Kurdan û mihendizê Tirk Wek tê zanîn tirk gelekî diçin Kurdistana başur ji bo xebatê. Kurdên me jî li her derê Iraqê pir in, nemaze li bexdayê gelek karûbar di destê wan de ne . Tu çi ji min dixwazî? Ma ne min mirina xwe, Li hêviya mirina te hiştiye, Êdî tu çi ji min dixwazî? Ehmed Huseyni Rojekê mihendizekî Tirk diçe xwarinheha yekî Kurd. Kurdê me dizane ku ew Tirk e. Kebabên goştê kerê ji bo wî çedike û sênîkê tijî datîne ber. Piştî yê Tirk têr dixwe diçe heqê xwarinê dide, dibîne ku pir erzan e. Roja paştir sê hevalên xwe jî dibe û diçe wê xwaringehê. Piştî xwarinê vê carê lê giran tê. Yê Tirk dibejê: ‘Yabo min duh pir xwar lê erzan bû, îro ji bo çi giran e?’ Kurdê me dibêje: ‘lawo her roj goştê keran nîne.’ Çarşem, 24 Gelawêj 2016 3 Dîsa Di Dilê Kurdan De Teqîn Dijminên mirovahiyê Daîş bi piştevaniya hikûmeta Tirk li Dîlokê komkûjî pêk anîn û di encamê de 54 kesan jiyana xwe ji dest dan. Jibo şermezarkirina komkûjiyê li Londonê çalakî hat li dar xistin. Êvara Şemiyê li taxa Beybahçe ya Şahinbeya Dîlokê çeteyên DAIŞ›ê li dijî daweta malbatek Kurd ku endamên HDP›ê bûn êrîşe bombeyî pêk anî bû. Di êrîşê 54 kesan jiyana xwe ji dest dabûn û zêdeyî 100 kesan birîndar bûbûn. Bi armanca şermezar kirina bûyerê bi pêşengiya Meclîsa Gel Ya Brîtanya li navenda Londonê çalakiyek hat li dar xistin. Di çalakiyê de bênavber slogana “Kûjer Erdogan” hat qêrîn. Li Dîlokê faşîstên Tirk êrîşî merasîma cenazeyê kirin Faşîstên Tirk êrîş birin li ser merasîma cenazeyê ya Kûmrû Îlter û Ahmet Toraman ku dema qetlîama Dîlokê de jiyana xwe ji dest dan û hewl dan definkirina cenazeyan asteng bikin. ‘Berpirsê Qetlîamê AKP’e ye’ Heyeta HDP’ê û Dayikên Aştiyê li cihê ku Qetlîama Dîlokê pêk hat daxuyanî da, qûrnefîl ji bo bîranînê danîn, diyar kirin ku berpirsê qetlîamê AKP’e ye. Parlamenterên Partiya Demokratîk a Gelan (HDP) û Dayikên Aştiyê li cihê ku li Dîlokê çeteyên DAÎŞ’ê bi êrîşek bombeya zindî 54 kes qetil kirin, daxuyanî dan. Berdevka Koma Jinê ya HDP’ê Besîme Konca, Parlamentera HDP’ê ya Edeneyê Meral Daniş Beştaş û Parlamentera HDP’ê ya Amedê Çaglar Demîrel tevlî bîranînê bûn. Ji Dayikên Aştiyê Habîbe Tişkaya qetlîam lenet kir, got ev bombe li dijî tevahî Kurdan hatiye teqandin û wiha axivî; “Wek Dayikên Aştiyê, em ê destûra provakasyonan nedin.” Berdevka Koma Jinê ya HDP’ê Besîme Konca jî got êrîşa herî mezin, qetlîama herî mezin li Dîlokê pêk hatiye û destnîşan kir ku ev sed sal in dewleta Tirk ji gelê Kurd re dibêje,”ez ê we nas nekim, ez ê we qetil bikim.” Konca bi bîr xist ku KCK’ê ji bo dawîanîna şer daxuyanî da, heman rojê jî qetlîam bi awayekî balkêş pêk hat. Konca ragihand ku failên ti qetlîaman dernexistine holê, têkîldarî xebatên çeteyên DAÎŞ’ê yên li Dîlokê behsa pêşnûmepirsên ku ji hêla AKP’ê hatine redkirin, bertekên gel ên li Dîlokê kir û wiha pê de çû; “Hikûmetê ti carî têkîliyên xwe bi DAê, El Nûsrayê re qut nekir. Ji ber vê jî ev cînayet cinayeteke eşkere ye. Ev cînayet bi hevkariya AKP’ê pêk hatiye.” Konca der bir ku bi salan e Kurd ji bo çareseriyê her cure fedakariyê dikin, wiha dom kir; “Lê îro biyara AKP’ê ew e ku wê ti carî li Kurdan neke, wê ti carî nehêle Tirkiye demokratîk bibe, bi DAÎŞ’ê re têkîliyên xwe bidomîne.” Konca bal kişand ser provokasyona îro ku di merasîma cenazeyê de pêk hat, bang li polîsên wan sikakan kir û got; “Em dixwazin ewlehiya gel hebe.” Piştî daxuyaniyê, heyeta HDP’ê û Dayikên Aştiyê li cihê qetlîamê qurnefîl danîn. Bakurê Îrlandayê li dijî Brexîtî doz vekir Ji bo referandûma ku 23’ê Hezîranê biryara hate girtin ku Brîtanya ji Yekîtiya Ewropa derkeve, rêyên hiqûqî tên ceribandin. tin nav tevgerê. Hiqûqnasên ji Bakurê Îrlanda û Londonê, ji bo destûra parlamentoyên Belfast û Londonê ke- Heman dozeke ku buroyek hiqûqê li Londonê ceribandibû, li Bakurê Îrlandayê jî tê ceriban- Di referandûma Brîtanya Mezin de ji nîvê gelê Îngîlîz û Galler zêdetir ji bo derketina ji Yekîtiya Ewropa deng bi kar anî, li Bakurê Îrlanda, London û Skoçyayê jî piraniya gel xwest di Yekîtiya Ewropayê de bê dewamkirin. din. Komek hiqûqnasên li Belfastê, ji bo biryara Brexîtê tenê bi destûra parlamentoyên Bakurê Îrlanda û Londonê pêk were, daxwaznameya dozê da. Hiqûqnas bal dikşînin ku pêkanîna biryara Brexîtê ne li gor ‘Hevpeymana Îna Pîroz’ e ku sala 1998’an hatibû îmzekirin û di çareseriya pirsgirêka Bakurê Îrlanda de xwedî girîngiyek mezin e. Hevpeymanê dawî li wî şerî anîbû ku ji sala 1969’an û vir ve bibû sedema jiyana 3 hezar û 500 kesî. Parazvanê Mafên Mirovan Raymond McCord ku wî jî serlêdan kiriye, hişyarî da ku eger yekalî derketin ji YE çêbibe, ev wê zerarê bide ‘îstîqrara’ li Bakurê Îrlandayê. Tê plankirin ku serlêdan di 5’ê Îlonê de bê nîqaşkirin. Çarşem, 24 Gelawêj 2016 4 Xalên agirbesta Hesekê HDP: Divê tecrîd bê hate ragihandin rakirin û Ocalan rola xwe bilîze HDP: Divê ev rêya bi xwîn, cudakarî û qûtkirinê bi dawî bibe. Divê bi hev re bi cesaret, biryardarî ji bo vê rewşê bêjin ‘Êdî Bese’. Em carekî di bi fersendekî bi vî awayî re hevrûn e. Rêxistina Partiya Demokratîk a Gelan (HDP) bi ser navê “Bila çek rawestin fikir biaxivin” daxuyaniyek nivîskî da. HDP’ê di daxuyaniyê de diyar kir ku tenê rêya çareseriyê siyaseta demokratîk e û xwest hemû kesên tekoşîna aştî, edalet û demokrasiyê dibin di vê rêya çareseriyê de seknek xurt nîşan bidin. HDP’ê destnîşan kir ku di şerê salek dawî de hêjmara welatiyên hatin qetilkirin gelek zêde ye û vî şerî êşek gelek mezin bi xwe re aniye û wiha cih da daxuyaniyê: “Divê dawî li vî şerê ku eniyan ava dike û perçe dike bê. Em hemû ji vê çûnê re bêjin bes e. Divê em hemû vê fedekariyê nîşan bidin. Niha firsendek dirokî li pêş me ye. Em careke din bkang li hemû kesên xwedî wîjdan û demokrat dikin ku werin em bi aştî, wekhevî û edaletê pirsgirêkê çareser bikin. Em li peravê aştiya Tirkiye ne. Em dikarin dîsa pêla aştiyê li her derê belav bikin.” BILA TECRÎD RABE OCALAN ROLA XWE BILÎZE Piştî şerê 7 rojan ku li Hesekê bi êrîşên hêzên rejîmê re destpê kirin, agirbestek ji 5 xalan pêk tê hat îlankirin. Piştî ku başûrê Çemê Xabûrê bi temamî hate rizgarkirin rûspî, eşîreyên herêmê û hin dewlet ji bo sekinandina şer ketin nava hewldanan. Ji ber vê yekê roja duşemê bi şev saet di 02.00 de agirbest hate îlankirin. Xalên agirbesta ku îro saet 02.00’yan de hat îlankirin, wiha ne: 1- Artêşa Sûriyeyê û komên çekdar ên girêdayî wê, wê ji nava bajar derkevin. Her wiha hêzên YPG’ê wê cihên ku di şerê 7 rojan de ji hêzên rejîmê paqij kirine, rasdestî Asayîşê bikin. 2- Her du alî wê dîl û birîndaran serbest berdin. 3- Rêyên ku ji ber şer hatibûn girtin, wê ji nû ve werin vekirin. 4- Rewşa komên çekdar ên girêdayî rejîmê yên wekî Dîfa El-Wetenî wê di ber çavan re bên derbaskirin. 5- Karmendên (memûr, muwezif) ku ji kar hatine derxistin, wê dîsa vegerînin ser karên xwe. Li bajarê Hesekê di nava 7 rojên dawî de, di navbera şervanên YPG/YPJ, Asayîş/Hêzên Parastina Civakî û hêzên rejîma El-Baas, çeteyên wê, hêzên Îranî û Hîzbûllah a Lubnanê de şerekî dijwar hebû. Hêzên YPG û Asayîşê di van rojan de gelek nuqteyên girîng û stratejîk rizgar kirin. Mesûd Barzanî çû Tirkiyeyê HDP’ê di berdewama daxuyaniya xwe de bal kişand ser deklerasyona KCK’ê ya 20’ê Tebaxê û wiha got: “Di roja deklerasyonê de li Serokê PDK’ê Mesûd Barzanî wê saet di 18:00 de bi Serokkomarê Tirk Recep Tayyîp Erdogan re rûnê. Li gorî agahiyan, Barzanî wê bi Serokwezîrê Tirk Bînalî Yildirim re jî li ser mijarên Aborî, Siyasî û rewşa dawî ya li herêmê, hevdîtinê bike. Bi Serokê PDK’ê Mesûd Barzanî re, Serokê Diwana Hêrêmê Fûat Huseyîn û berdevkê Hikûmetê Sefîn Dîzayî jî çûne Tirkiyeyê. Tevî ku zêdeyî saleke erka wî ya Serokatiya Herêmê qediya ye, Barzanî li ser navê Serokatiya Herêma Kurdistanê çû Tirkiyeyê. BANG LI HEMÛ SAZIYÊN CIVAKÎ Û HÊZÊN NAVNETEWÎ HAT KIRIN HDP’ê di berdewama daxuyaniya xwe de bang li hemû saziyên civakî û rêxistinên demokratîk û hêzên navneteweyî kir û xwest vê firsenda rast û baş binirxînin û dîsa rêli pêşiya pêvajoya çareseriya demokratîk, aştiyane û siyaseda demokratîk vekin. Aştiya ku li derve û hundir bi kurdan re bê kirin wê Tirkiye derbasî pêvajoyek nû bike. Em ji hemû teklifan re vekirî ne û em di teklifa xwe ya çareseriya siyaseta demokratîk de bi israr in. Ev helwest, sekn û înisiyatif berpirsiyariyek dîrokî û wîcdanî ye.” Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê: Endamê MÎT’ê yê fermandarê me qetil kir, hat girtin Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê da xuyakirin, endamê MÎT’ê yê duh bi sûîqestê Fermandarê Giştî yê Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê Ebdulsetar El Cadirî qetil kir, hatiye girtin. Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê duh (22’ê Tebaxê) bi daxuyaniyeke çapemeniyê hat ragihandin. Di daxuyaniya ragihandinê de hat gotin, wê pêşî li planên dewleta Tirk ên ji bo dagirkirina Cerablûsê were girtin. Serokê PDK’ê Mesûd Barzanî îro ji Hewlêrê bi balafirê çû Tirkiyeyê. Dîlokê komkujiyek hov pêk hat. Heta niha di vê komkujiyê de 54 welatî hatin qetilkirin. Dîsa dema KCK’ê yek alî banga agarbestê kir di heman rojê di 10’ê Cotmeha 2015’an de li GAR’a Enqereyê di mîtînga aştiyê de komkujî pêk hat. 102 welatiyên aştî dixwestin hatin qetilkirin. Em bang li partiyên meclîsê dikin ku rol û peyvirê bigirin ser xwe. Ji bo vê yekê jî divê hemû şert û mercên Ocalan ên tenduristî yê ewlehiyê bidin ser milê xwe. Divê hikûmet tecrîda di 5’ê Nîsana 2015’an de hatibû destpêkirin rake û ji nûve dest bi hevdîtinan bike. Tecîda li ser Ocalan destûr nade ku Ocalan rol û misyona xwe ya ji bo aştiyê pêk bîne. Divê rê li pêş hevdîtinên malbat, parêzer û heyetê bê vekirin.” 3 saet piştî vê daxuyaniya çapemeniyê, Fermandarê Giştî yê Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê Ebdulsetar El Cadirî di encama êrîşeke sûîqestê de bi giranî birîndar bû. El Cadirî ji bo tedawiyê rakirin nexweşxaneyê, lê belê tevî hemû hewldanên doktoran nehat rizgarkirin. ŞEBEKEYA MÎT›Ê HAT GIRTIN Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê der barê bûyerê de daxuyaniyeke nivîskî weşand. Di daxuyaniyê de hat ragihandin, endamê MÎT’ê yê Fermandar Ebdulsetar El Cadirî qetil kirine, hatine girtin. Di daxuyaniyê de hat gotin: “Hêzên leşkerî yên bajarê Cerablûsê meclîsa xwe ya leşkerî ragihandin. Ev meclîs hemû projeyên dewleta Tir- kiyeyê yên piştgiriya ji terorê re asteng dike. Ji ber vê yekê Fermandarê Leşkerî ya Cerablûsê hevalê me Ebdulsetar El-Cadirî kuştin. Wekî endam û hêzên Meclîsa Leşkerî ya Cerablêsê em vî karê terorîstane bi tundî şermezar dikin. Hêzên me karîbûn kesê ku ev kiryar kiriye û koma veşartî ya pê re ku girêdayî îstixbaratên dewleta Tirkiyeyê ne bigirin. Em soz didin şehîd, hevalên şehîd û malbata wî ku em ê soza şehîd bicih bînin û bajarê xwe Cerablûsê rizgar bikin.” Çarşem, 24 Gelawêj 2016 35 Ji bo entegrasyona penaberan a li qada kar, bernameyên ‘afirîner’ divê Weqfa Bertelsmann a Elman, li Ewropayê bi taybetî jî li welatên Elmanya, Swêd, Fransa, Brîtanya Danîmarka, Awûstûrya û Hollandayê, ‘hewldanên’ peydakirina kar ji bo penaberan, lêkolîn kir. Li gorî rapora weqfê, di nava salên dawî de welatên herî zêde hewl dane ji penaberan re kar peyda bikin Swêd û Danîmarka ye. Di raporê de hat ragihandin, Fransa û Brîtanya di vî warî de bêbername ne. Di raporê de tê bibîrxistin, ku li Swêdê, penaber ji roja serlêdana penaberiyê dikin û pê ve dibin xwedî mafê xebatê û hat gotin, ev maf li welatên mîna Fransayê nîne. Hat tespîtkirin, ku tevî vê yekê jî di navbera salên 2013-2014’an de hejmara penaberên li Swêdê kar ji wan re hatiye dîtin bi tenê 450 ye. Li gorî rapora Weqfa Bertelsmannê, beşeke girîng a ji penaberên hatine welatên Ewropayê, li welatê xwe xwendine yan jî xwedî pîşeyekî ne. Lê belê dema tên Ewropayê, pirsgirêka ziman weke astengiya herî mezin derdikeve pêşiya wan. Di raporê de hat ragihandin, ku li welatên mîna Danîmarkayê, tevî ku bernameyên ji bo entegrasyona penaberan hene û di vî warî de derfet ji karsazan re tê dayîn, di dawiya bernameyên sê salên dawî de hejmara penaberên entengreyî qada hatine kirin bi tenê yek ji sê parên penaberên li van welatan e. Di dewama raporê de hat gotin, ji bo tepsîtkirina encamên bernameyên ziman û entegrasyonê yên li Elmanya û Awûstûryayê, pêwîstî bi demê heye. ‘DIVÊ TEDBÎRÊN NÛ WERIN GIRTIN’ Endamê Estîtuya Zanîngeha Ewropayê a li Floransa (IUE) Îvan Martîn, ku tîma pispor a rapor amade dikr bi rê ve bir, di wê baweriyê de ye ku ji bo kar ji penaberan re bê peydakirin, pêwîste welatên Ewropayê tedbîrên ‹bêhtir afirîner› bigirin. Martîn da xuyakirin, ku entegrasyona penaberan hem ji aliyê civakî hem jî ji aliyê malî ve wê bi kêrî her kesî bê. Martîn da zanîn, bi taybetî di mijara entegrasyona penaberên jin de kêmasiyên cidî hene û bal kişand ser girîngiya bernameyên teşwîqa taybet. Îsraîlê ji hewayê ve li 30 nuqteyên Gazeyê xist Îsraîlê ji hewayê ve li 30 nuqteyên Gazeyê xist. Li gorî agahiyên ber dest, ji ber van êrîşan 2 sivîl birîndar bûne. Li gorî ajansên nûçeyan ên navneteweyî, ji aliyê Fîlîstînê 14 roket hatin avêtin û li bajarê Sderotê ketin. Piştre Îsraîlê bi tank û balafirên şer bersiv da. Tê gotin, di êrîşên hewayî de li gorî agahiyên destpêkê du sivîl birîndar bûne. Twitter bi berdewamî dibêje ku cemidandina hesa- Bi tenê yek ji pênc Ewropiyan koçberiyê ‘erênî’ dibînin Bi tenê yek ji pênc Ewropiyan hebûna koçberan ‘erênî’ dibînin. Lê fikara ‘ewlekariyê’ û ‘ji destdana kar’ bêhtir derdikeve pêş. Li gorî lêkolînê, li Fransa û Belçîkayê ku çeteyên DAIŞ’ê gelek komkujî lê kirin û li Îtalyayê, ku gelek penaber xwe lê digirin, pêşhukmên li hemberî koçberan zêde Twitterê hefteya borî ragihand ku wan di nav şeş mehên borî de 235,000 hesabên nû cemidandine, jiber piştgirî û pesndana terorîzmê. Daxuyanîya Twitterê got ku heta niha bi giştî 360,000 karîner ji nava 2015’an vir ve hatine asteng kirin. Di sala 2014›an de, di şerê navbera her du aliyan de herî kêm 2 hezar 100 Fîlîstîniyan jiyana xwe ji dest dabûn. Ji wê rojê û vir ve cara yekê ye êrîşeke ewçend berfireh tê lidarxistin. Li gorî lêkolîna Estîtuya Ipsosê a li 22 welatan hat kirin, piştî pêla par a koçberiyê, li hemberî koçberan nêrîneke neyînî derket holê. Twitter: Me di Nav Şeş Mehên Borî de 235,000 Hesab Cemidandin ne. Li gelemperiya 22 welatan rêjeya mirovên dibêjin ‘gelekî koçber hene’ ji sedî 49 e. Li Fransayê ji sedî 57, li Belçîkayê ji sedî 60, li Îtalyayê jî ji sedî 65 dibêjin ‘gelek koçber hene’. Li Elmanyayê jî, ku di nava du salên dawî de bi qasî mîlyonek koçberî serlêdana penaberiyê kirine, rêjeya mirovên bi vê nêrînê ne, ji sedî 50 ye. Mirovên xwedî vê nêrînê ne; li Brîtanya Mezin ji sedî 35, li Spanyayê ji sedî 20, li Elmanyayê ji sedî 18, li Fransa û Belçîkayê ji sedî 11 û li Îtalyayê jî ji sedî 10 e. Ji dîrektorên Ipsos Knowledge Center Yves Bardon ev lêkolîn şîrove kir û got, pêla koçberan li welatên bêkarî lê zêde ye rê li ber ‘tirsê’ vedike. FIKAR HENE, ÇETE DI NAVA PENABERAN DE XWE BIGIHÎNIN EWROPAYÊ BI TENÊ YEK JI PÊNC PARAN, HEBÛNA KOÇBERAN ‘ERÊNÎ’ DIBÎNIN Li gorî lêkolînê ji sedî 61 ê Ewropiyan bawer in, ‘terorîstên’ dixwazin êrîşê bikin, hewl didin di nava penaberan de xwe bigihînin Ewropayê. Ev rêje li Elmanyayê ji sedî 71 e. Li Îtalyayê ji sedî 70, li Fransayê ji sedî 67 e. Li gorî lêkolînê, hejmara mirovên bawer dikin ku hebûna koçberan ‘ji bo welatê wan erênî ye’ bi tenê yek ji pênc paran e. Ev lêkolîn li ser Înternetê di navbera 24’ê Hezîranê - 8’ê Tîrmehê de hat kirin û zêdeyî 16 hezar kes tevlî bûn. ba karîneran di sala 2015’an de bi rejeya 80 ji sedê pirtir bilind bûye û piranîya cemidandina hesaban demûdest piştî êrîşên terorîstî pêk hatine. Kompanya Twitter ya bingeh li Amerîka dîyar dike ku wê tedbîrên zêdekirî standine ku hesabên ku hatine cemidandin careke din nikaribin vegerin platformê. Twitter herwiha dide zanîn ku ew ligel platformên din yên civakî hevkarî dike ku navêrokên terorîstî bêne dîtin û asteng kirin. Li Iraqê 36 kesên ji qetilkirina 1700 xwendevanan berpirsyar hatin darvekirin Li gorî daxuyaniya ku îro ji aliyê Wezareta Edaletê yê Iraqê ve hat dayîn ragihand ku 36 kesên ku berpirsyarin ji qetilkirina xwendevanên Akademiya Hêza Hewayî ku di sala 2015’an de hatin qetilkirin, hatin darvekirin. Çeteyên DAIŞ’ê di sala 2015’an de piştî dagirkirina Tikrîtê û şûn de nêzî 1700 xwendevanên Akademiya Hêzên Hewayî revandibûn. Xwendevanên ku hatibûn revandin ji aliyê çeteyên DAIŞ’ê ve hatibûn qetilkirin.