Sayı 535 - Telgraf Gazetesi – Londra

Transkript

Sayı 535 - Telgraf Gazetesi – Londra
Tüm Yönleriyle Türkiye’deki
Cemaat Örgütlenmesi ve
Darbe Girişimi - 2
Geçtiğimiz hafta Londra’da yaşayan akademisyen
araştırmacı Dr Deniz Çiftçi ile yaptığımız röportajımızın
birinci bölümünü yayınlamıştık. Bu hafta da röportajımızın
ikinci bölümünde Cemaati ve onun Kürt politikasını
konuşmaya devam ediyoruz. Siyaset bilimi ve Uluslararası
ilişkiler uzmanı olan Dr Deniz Çiftçi Türkiye’deki islami
cemaatleri yakından takip eden bir isim.
Aladdin Sinayiç` röportajı sayfa 10 ve 11`de….
telgraf.co.uk
Carşamba,
24/08/2016
Sayı
Haftalık Haber Gazetesİ
535
Benn, Crow Ve Rojava’ya
Uzanan İngiliz Solu
Britanya emek hareketinin öncü
isimlerinden olan Bob Crow’un
adı
Rojava’da yaşıyor. Geçtiğimiz
hafta sosyal medya üzerinden adını
duyduğumuz Bob Crow Tugayı
“adaletsizliğe karşı bir mücadeleden
diğerine” şiarıyla Demiryolu, Denizcilik
ve Ulaşım İşçileri Sendikasının
Britanya’da Ağustos ayında sürdürdüğü
grevi selamlamıştı.
Rojava’da YPG saflarında Daiş’e karşı
mücadele veren İngiliz ve İrlandalılardan
oluşan birliğin kullandığı isim Bob Crow
kim, mücadelesi neyi temsil ediyor?
Özellikle YPG saflarında barbar
DAİŞ’e karşı savaşan İngiliz - İrlandalı
savaşçılardan oluşan Bob Crow tugayı
ile ‘bugün yaşasaydı Kürtlerle beraber
savaşırdı’ denilen İngiliz solunun dev
ismi Tony Benn ve Rojava’ya uzanan
İngiliz solunda, Benn geleneğini değerli
okuyucularımız için araştırdık.
Erem Kansoy’un konuyla ilgili özel haberi
sayfa 14 ve 15’de...
Avrupa Basın
Kurumlarından
sert tepki
Geçritiğimiz günlerde Özgür
Gündem Gazetesinin kapatılma
kararı ve gazete çalışanlarına
yönelik çirkin polis saldırı ile
gözaltılara ilişkin Avrupa’dan
da tepkiler giderek yükseliyor.
Avrupa kökenli ve dünya tarafından kabul
gören başta Avrupa Gazeteciler Federasyonu
(EFJ), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu
(IFJ), Uluslar arası PEN Yazarlar Birliği (PEN
International) ve İngiltere PEN Yazarlar
Birliği(English PEN) Özgür Gündem’in kapatılma
kararına ilişkin acil birer bildiri yayınladılar.
Erem Kansoy`un haberi sayfa 6 ve 7`de…
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
2
Öcalan’a özgürlük! Kahrolsun barbar İŞİD!
Londra merkezde düzenlenen eylemle Kürtler ve
dostarı Öcalan için özgürlük talebinde bulunurken
yaşanan en üzücü katliamlardan bir diğeri Antep’teki
katliamı da kınadı.
Erem Kansoy
Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’a
uygulanan
tecridin
kaldırılması
ve
özgürlüğü için düzenlenen ‘Öcalan’a özgürlük’ eylemleri çerçevesinde gerçekleştirilen
eylemin Antep katliamının hemen ardından
yer alması ile Antep’teki barbar ve insanlık
dışı katliamıyla İŞİD çeteleri de naletlendi.
Britanya Kürt Halk Meclisinin organize
ettiği eylemde, Ünlü Hyde Park girişinde
toplanan kitle yaklaşık 2 saat boyunca burada “terörist türkiye, katil Erdoğan, adalet
yokşa barışda yok, türkiye işid destekçisi”
sloganları attı.
Ardından aktivist Mehmet Aksoy bir
konuşma yaptı, konuşmasında Aksoy,
Antepte yaşanan katliam saldırısının barbarca olduğunu ve Türk devletininde buna
yataklık ettğini vurguladı. Aksoy ayrıca Kürt
halk önderi Abdullah Öcalan’a da uygulanan tecride deyinerek, Öcalan’ın özgürlüğü
sağlanana kadar Kürtlerin dostlarıyla omuz
omuza eylemlerde olacağı vurgusu yaptı.
Çevredekilerin büyük ilgisisini çeken
eylemde İngilizce olarak hazırlanan ve
Öcalan’ın özgürlüğünün önemine dikkat
çeken yüzlerce bildiri de dağıtıldı.’
Londra’da gençlikten Apo’ya özgürlük yürüyüşü
Ciwanen
Azad
UK
gençliği
bugün
düzenlediği yürüyüşte
Kürt halk önderi Abdullah Öcalan için özgürlük
talebinde bulundu.
Erem Kansoy
Son dönemle eylemlerine aralıksız
devam eden Ciwanen Azad UK gençliği
Öcalan’ın özgürlüğü sağlanana kadar
eylemlerine devam edileceğini de
açıkladı. Kuzey Londra’nın Manor
House yeraltı tren istasyonunda
okunan basın bildirisinin ardından
kitle, Kürt ve Türk toplumunun yoğun
olarak yaşadığı Haringey bölgesi
güzergahında düzenlenen yürüyüşte,
gençler ‘terörist Türkiye, Öcalan’a
özgürlük, yaşasın Önder Öcalan,
hemen şimdi özgürlük’ sloganları attı
ve yüzlerce bildiri dağıttı. Gençlik,
kortejin en önünde İngilizce olarak
hazırlanan ‘Öcalan’a özgürlük’ yazılı
pankartı taşıdı.
Ciwanen Azad UK gençleri
Haringey bölgesinde yolu trafiğe
kapatarak kırmızı, yeşil ve sarı
meşaleleri yaktı. Bir süre Haringey
tren istasyonu çevresinde sloganlar
atan
gençler
eylemi
burada
sonlandırdı. Gençlik ayrıca ileriki
süreçte Kürt halk önderi Abdullah
Öcalan’ın
özgürlüğüne
ilişkin
eylemlerine sıklaştırarak devam
ettireceklerini açıklarken ayrıca tüm
Kürt gençlerine de eylemlere destek
verme çağırısında bulundu.
Haftalık Haber Gazetesi • Rojnameya Nûçeyan a Heftane
Editör Alaettin Sinayiç
Grafiker Yüksel Adıgüzel
Muhabirler Esra Türk • Erem Kansoy
Reklam Dilek Bozkurt - 0743 836 9969
[email protected]
[email protected]
[email protected]
[email protected] - [email protected]
Soru ve görüşleriniz: [email protected]
Adres: Tel News Ltd. 33 Dalston Lane, London, E8 3DF
Telefon: 0207 9230 838 - 0742 9481 490
Web: www.telgraf.co.uk
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
3
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
4
Londra Halk Evinde
önemli buluşma
Britanya Kürt Halk Meclisi tarafında
düzenlenen organizasyonda şehit
ailelerimizden Kostas Scurfield ve
Dean Evans toplum ile buluşuyor.
‘Kürtlerle uluslararası dayanışma’ konulu
panelimize tüm halkımız davetlidir.
Tarih: 28 AĞUSTOS PAZAR
Saat: 15:00
Yer: 31-33 DALSTON LANE LONDON, E8 3DF(HALK EVİ)
BRİTANYA KÜRT HALK MECLİSİ
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
5
Avrupa Basın Kurum
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
6
Geçritiğimiz günlerde Özgür Gündem Gazetesinin
kapatılma kararı ve gazete çalışanlarına yönelik çirkin polis
saldırı ile gözaltılara ilişkin Avrupa’dan da tepkiler giderek
yükseliyor.
Erem Kansoy
Avrupa kökenli ve dünya tarafından kabul
gören başta Avrupa Gazeteciler Federasyonu
(EFJ), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ), Uluslar arası PEN Yazarlar Birliği
(PEN International) ve İngiltere PEN Yazarlar Birliği(English PEN) Özgür Gündem’in
kapatılma kararına ilişkin acil birer bildiri
yayınladılar.
Türkiye’de basın ve düşünce özgürlüğü
alanlarında günlük gözlemler yapan Avrupa’nın
en büyük basın emekçileri kurumları son olarak
Özgür Gündemin kapatılması ve çalışanların
göz altına alınması ile harekete geçti. İngiltere
muhabirimiz Erem Kansoy ve insanhakları
savuncusu-Aktivist
Çağdaş
Canpolat’ın
girişimleri ile olayın ciddiyeti bu kurumlara
aktarılarak daha hızlı bir şekilde basın bildirisi
yayınlamaları sağlanırken kurumlar tarafından
bölgeye kişisel olarak gözlemciler de gitti.
Ayrıca ifade özgürlüğü ve basın emekçileri
hakları savunucusu Uluslararası Index on Cencorship kurumu da Türkiye’yi gazetecilere
yönelik uyguladığı çağ dışı yaklaşıma ağır tepki
gösteren bir açıklama yayınladı.
Dünyanın en önemli Avrupa kökenli uluslararası basın kurumları yaptıkları
açıklamalarda Türk devletinin basın emekçilerine uyguladığı şiddet ile basın organizasyonlarını
susturmaya çalıştığı politikaların yanı sıra
düşünce ve ifade özgürlüğüne mani olmaya çalışması da şiddetle kınandı. Kurumlar
Özgür Gündem ile ilgili alınan kararın derhal geri çekilmesi ve basın emekçilerinin serbest bırakılması gerektiği vurgusu yaptığı
açıklamalarının yanısıra, mevcut yüz binlerce
üyelerinide bilgilendiren emailler gönderdi.
Özgür Gündem’in saldırıya uğradığı saatlerde
ise Avrupa uluslararası basın ve ifade özgrülüğü
kurumları sosyal medya hesaplarından da
kınama mesajları yayınladı.
Erdoğan’ın beraberinde Özgür Gündem gazetesi çalışanı 20’den fazla basın emekçiside
tutuklandı. Ayni zamanda ev baskınları akataran
IMC TV’den de 2 gazeteci tutuklandı.
PEN International Yazma Özgürlüğü
Programı Direktörü Ann Harrison: “Türk otoriterleri şuanda uygulamada olan OHAL durumundan faydalanarak ağır ve şiddetli bir şekilde
saldırılarını, muhalif tüm sesleri susturmak
adına gerçekleştiriyor. Türk otoriterlerine ait
artık korkunç denilecek bir taablo ortaya çıktı.
Özellikle 15 Temmus darbe girişimi sonrasında
da görevlerini iki katı kötüye kullanarak kendilerinden olmayan tüm sesleri bastırma çabaları
ile basın emekçilerine saldırılarını tablolarda
ikiye katladı. Bu konuda oldukça endişeliyiz.”
PEN International olrak Türkiyeyi OHAL
dönemi içerisinde, insan haklarına saygılı
olmaya,uluslararası yasalara göre davranmaya
ve ifade özgürlüğünün korumaya çağırıyoruz.
Ayni zamanda baskı ve tutuklamalar ile
yüzleşen basın emekçilerinin derhal serbest
bırakılmasına ve düşünce ile ifadelerini özgürce
dile getirmelerine imkan yaratılması gerektiğini
vurguluyoruz. “
PEN Internatioanal, Aslı Erdoğan hakkında
tanıtıcı kısa bir paragraf ile bildirisini
sonlandırdı. Hazırlanan bildiri PEN International üyesi dünya genelinde binlerce yazar,
gazeteci ve diplomatlara ulaştı.
İngiltere PEN Yazarlar
Birliği (English PEN)
‘protesto ediyoruz’ dedi
IFJ ve EFJ’nin ortak bildirisnde son
olarak gazeteci Can Dündar’a uygulanan
tutuklamanında altı çizildi.
Özgür Gündem’in polis baskınına uğraması
ve kapatılması ilk olarak gerçekleşmiyor.
Gazete 1994 ve 2011 arasında yasaklanmış ve
birçok basın emekçisi çalışanıda tutklanmış ve
PKK destekçisi olmaları gerekçe gösterilerek
tutuklanmışlardı. Yaklaşık 2 ay önce yine iki
gazeteci reporters Without Borders (RSF) türkiye temsilcisi ve Bianet muhabiri Erol Önderoğlu
ve gazeteci Ahmet Nesin, İnsan Hakları Vakfı
Türkiye Başkanı Şebnem korur Fincancı ile
beraber gazeteye destek gösterdikleir için
tutuklanmışlardı.
Uluslararası Index on Cencorship kurumu
da Türkiye’yi gazetecilere yönelik uyguladığı
şiddet ve tutuklamalar ile ilgili şiddetle eleştirdi.
‘Türkiye’nin muhalif basına yönelik saldırısı
derhal son bulmalı’ başlıklı yayınladıkları bildiride, ‘Index olarak , Özgür Gündem Gazetesinin
Türk mahkemesi tarafından kaptılmasını şiddetle
kınıyoruz, karar geri çekilmelidir’ ifadelerinin
altı çizildi.
Bizler Özgür Gündem Editörü Zana Kaya ile
20’den fazla basın emekçisi ve Özgür Gündem
çalışanı ile tanınan yazar Aslı Erdoğan hakkında
oldukça endişeliyiz. “
English PEN dönem Başkanı Maureen
Freely açıklamda kısa bir not düşerek, “ dünyaca tanınan yazar, şair ve tiyatro yazarları ile
gazetecileri tutuklayan Erdoğan’ın Türkiyesinde
bönemli insanların refah içerisinde olduklarını
veya güven içerisinde olduklarını söyleyemeyiz.” Dedi.
Biz English PEN olarak tutuklanan basın
emekçilerinin derhal serbest bırakılması çağırısı
yapıyoruz. Öncelikle bu en önemli konudur, basn
emekçileri serbest bırakılmalı. Özgür Gündem
gazetesinde barış içerisinde çalışan basın emekçilerinin baskınla tutuklanması ve gazetelerinin
kapatılması kabul edilemezdir, her bireyin ifade
özgürlüğü vardır ve bu engellenemez.”
Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ)
ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonu
yaşananlara sessiz kalmayarak acil bir bildiri
ve kınama mesajı yayınladı. Bildiride Zana
Kaya, Günay Aksoy, Kemal Bozkurt, Reyhan
Hacıoğlu, Önder Elaldı, Ender Önder, Sinan
Balık, Fırat Yeşilçınar, İnan Kızılkaya, Özgür
Paksoy, Zeki Erden, Elif Aydoğmuş, Bilir Kaya,
Ersin Çaksu, Mesut Kaynar, Sevdiye Gürbüz,
Amine Demirkıran, Bayram Balcı, Burcu Özkaya, Yılmaz Bozkurt, Gülfem Karataş, Gökhan
Çetin, Hüseyin Gündüz ve Asli Erdogan’ın polis
baskını ile tutuklandığını belirtti. Açıklamada
‘Özgür Gündem kapatılma kararı geri çekilmelidir’ vurgusu yapıldı.
European Federation of
Journalist açıklaması;
Uluslar arası PEN Yazarlar Birliği kendi internet sitelerinde yayınladığı, ‘Türkiyede yeni
tutuklama dalgası ile yazar Aslı Erdoğan’da
tutuklandı’ başlıklı açıklamasında TC devletinin 15 Agustos darbe girişimi sonrasında
karşıt sesleri bastırma çabası ile tutuklamaları
yoğunlaştırdığını belirtti.
International PEN
yazılı açıklaması;
Yaşanan gelişmeleri yakından takip eden English PEN’de Özgür Gündem’e yönelik saldırı ve
özgür basın emekçilerinin tutuklanmasına ilişkin
kınama içerikli bir bildiri yayınladı.
‘Özgür Gündem’in kapatılmasını ve
gazetecilerin hedef gösterilmesini protesto ediyoruz’ başlıklı bildiride, Özgür Gündem yazarı
Ragip Zarakolu, muhabirler Filiz Koçali ve Eren
Keskin ile ilgili endişelerini de dile getirdi.
“Yazar, insan hakları savunucusu, tanınmış
isim Aslı Erdoğan ile ilgili oldukça endişeliyiz.
Polisin Erdoğan’ın evine zorla girdiğini biliyoruz buda bizi daha çok kaygılandırıyor.
olarak ise ‘PKK propagandası yapmak ve bir
terör örgütünün yayın organı gibi davranmak’
gösterildi.
(English PEN)’in
açıklaması;
“Elde edindiğimiz bilgilere göre Istanbul
Ceza Mahkemesi Özgür Gündem Gazetesinin
kapatılmasına yönelik bir karar aldı. Gerekçe
“15 Temmus darbe girişiminden sonra girilen
süreçte Türkiye’nin ilan ettiği OHAL süreci ile
yaklaşık 130 basın servisi veren kurum zorla
kapatılırken öte yandan 50 gazetecide tutuklandı.
Özgür Gündem günlük 7.500 serkülüzasyona
sahip bir gazete iken 2014 yılından bu yana yüzlerce kez para cezası, soruşturma ve tutuklamalar ile karşı karşıya bırakıldı.
Avrupa Gazetecier Federasyonu-Uluslararası
Gazeteciler Federasyonu olarak Türkiyeye çağrı
yapıyoruz, Özgür Gündemin kapatılma kararının
derhal geri çekilmesi ve tutuklanan gazetecilerin
serbest bırakılmasını istiyoruz. Mahkemenin
aldığı ‘gazete terörist propaganda yapıyor’ kararı
düşündürücüdür, muhalif basın ve düşünce ile
ifade özgürlüğü üzerindeki Türkiyedeki baskıyı
bu şekilde görebiliyoruz. “
Index CEO’su Jodie Ginberg’de açıklama
içerisine şu notları düştü; “ülke üzerindeki tutuklama dalgası gazetecileri, akademisyenleri
artistleri aldı götürdü. Türk devletinin bu tutumu dünyadan büyük tepkiler toplamaya devam
ediyor. Son olarak Özgür Gündem Gazetesine
yönelik düzenlenen saldırı ve kapatma kararı
ile anlaşılıyor ki Erdoğan gazeteciler ve toplum
hakları üzerinden kirli politik oyunlar oynuyor.
Haber aktarma,düşünce ve ifade özgürlüğü üzerinden de Erdoğan politik oyunlar oynuyor.”
Dedi.
Index;
“Kürt’lerin sesi Özgür Gündem defalarca
daha bir çok Türkiyedeki muhalif basın organı
gibi hedef gösterilerek saldırıya uğramışş ve
kapatma kararıyla yüzleşmiştir. Buna gerekçe
olarak ise PKK yandaşlığı ortaya koyması bahane gösterilmektedir.
15 Temmuz darbe girişimi ardından Erdoğan
ve hükümeti Türkiye’de 70.000 insasanı kendi
siyasi çıkarları doğrultusunda tutuklama veya
susturma yönünde hedef göstermiş durumdadır.
Şuanda Türkiye gazeteclieri tutuklama sırasında
77 tutuklu gazeteci ile listenin en başında, ayrıca
151 basın servisi veren çatı da kapatılmış durumda olduğunu biliyoruz. Tutuklananlar serbest
bırakılmalı ve kapatılan basın organlarının kapatma kararları derhal geri çekilmelidir. “
Index ayni zamanda basın özgürlüğü
alanındaki haritalandırma çalışması ile de
büyük beyeni topluyor. Bir çok istatistiki bilgiyi
servis eden Index media haritalandırma projesi
sorumlusu Hannah Machlin de açıklamada
kısa bir değerlendirme ile yer aldı, Index’in
açıklamasında yer alan Machlin’in verdiği
rakamlar dikkat çekici. Machlin, “ 15 Temmuz darbe girişimi ile Türkiyedeki gözlemlerimizi ve araştırmalarımı daha da yoğunlaştırdık.
Türkiye’de basın özgürlüğü olduğunu söylemek
mümkün değil. Toplamda 61 kez çok ciddi tutuklama ve basın organlarına saldırı raporu
bize ulaştırıldı ve kayıt altına alıp inceledik.
41 ülke arasında bu raporları tam 51 kez dolduran Türkiye’de basın emekçilerinin nasıl zor
koşullarda çalıştığını tahmin edebiliyoruz.”
Ayrıca Avrupa ve Uluslar arası Gazeteciler Federasyonu (EFJ-IFJ)’den de Özgür
Gündem’in kapatılmasına ve çirkin polis
saldırısana yönelik açıklamalar geldi. Dünyanın
en büyük basın birliği olan her iki federasyonda
özgür Gündem’in kapatılma kararının derhal geri
çekilmesi çağrısı yaptı. Bununla beraber federasyonlar, Türkiye Gazeteciler Birliğinide harekete
geçmeye davet ederek yaşanan saldırıların
önünü kesmeye yönelik çalışmalar yürütülmesi
gerektiğinin vurgusu yapıldı.
mlarından sert tepki
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
Mogens Blicher Bjerregard – Avrupa
Gazeteciler Federasyonu Başkanı
“Aynen değerli Özgür Gündem gazetesine yapılan
saldırıdaki gibi, gazetecilere ve basın emekçilerine yönelik uygulanan şiddet, hiç bir zaman hiçbir yerde ve hiçbir
koşulda kabul edilemezdir. Şuanda Türkiye’deki otoriteler
darbe girişimi bahanesi altında, muhalif tüm basın ve kesimleri susturma, sesini kısma çabası içerisindedir.”
Philippe Leruth – Uluslararası
Gazeteciler Federasyonu Başkanı
“Türkiye’de özgür basının yaşadığı zülme tanıklık ediyoruz.
Gazeteciler baskınlarla tutuklanıyorlar, basın susturlmaya ve özellikle muhalif basın ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Tüm dünya
buna karşı ayaklanamalı, bu saldırıları kınamalı ve Türkiye’deki
gazetecilere ve basına destek olup sahip çıkmaldır.”
Türk deletinin başta Kürt basını olmak üzere muhalif tüm basına
saldırılarına İngiliz gazetecilerden de yopun tepkiler geliyor.
7
Paul Mattson – Socialist Worker
Gazetesi Baş Muhabiri
Türk rejiminin Ozgür Gündem gaztesine saldırı en ağır ve
şiddetli şekilde kınanmalıdır. Batılı güçlerden de destek alan
NATO üyesi Türkiye’nin, diktatörvari yaptırımlarından bir diğeri
ile daha yüzleşen meslektaşlarımıza koşulsuz ve sonsuz destek
çıkıyoruz. Burada meslektaşlarımız ile tartışmalarımız sonucunda
söyleyebilirim ki bir çok İngiliz gazeteci Türkiye’de gazetecilere
yönelik saldırıları yakından takip ediyor ve şiddetle kınıyor.
Türk devletinin alışıla gelmiş bu çirkin saldırıları, katliam
ve Kürtlere karşı savaşı derhal son bulmalıdır. Muhalif basını
susturmaya çalışan dictator yapı, kutsal gazete ve gazetecileri
susturamayacaktır, bizlerde Avrupa’dan gerekli tüm desteği zulm
gören tüm meslektaşlarımıza vermeye hazırız. Basın özgürlüğü
hiçe sayılamaz.”
Avrupa’dan tepkiler giderek yükselirken açıklamaların
yapıldığı gün Özgür Gündem çalışanı 21 gazeteci akşam saatlerinde serbest bırakıldı.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
8
Siyasi partilerin başındakilere kadar
devşirme olduğunu bildiğinden hepsine ayar vermeyi bildi. Tekçi faşizmin
ürünü yapı ve de devşirmecilik olmasa; toplumun ahlaklı öncüleri
yüzyıldır kardeşim dediği Kürtlerin
heryerde hakkını almasını destekler
ve Rojava2da
Kürdün devlet
olmasına destekler bin bir bahane
aramazdı. Ama köleler ve devşirmeler
özgürlüğe karşıdırlar ikiyüzlüdürler. O yüzden bütün bir toplum var
olan maddi manevi değerlerini heba
ederek
devşirmelerin
oyuncağı
oldu. Devşirme Erdoğan bütün
devşirmecilerin ipini çekti. Perinçek
bu dönemde gazetelere verdiği demeçte « Erdoğan Kemalizm’e teslim
oldu, bizim çizgimize geldi» diyordu.
Yazı dizisi: Darbeyi Kim Yaptı 2
Fethullah ve Erdoğan ortaklığında
yapılan Ergenekon ve Balyoz darbeleriyle Ulusalcı subaylar içeri
atılmıştı ve yerlerine Fethullahçı subaylar getirilmişti, fakat Erdoğan›ın bu
yeni karşı hamlesinde bu Ergenekoncu
ulusalcı subaylar serbest bırakıldılar.
Zaten Ergenekoncu subaylarda Kürdistanda işledikleri faili meçhullerden değil, sözde iktidara karşı darbe
planı olasılıklarından dolayı içeri
alınmışlardı. Böylece aslında Erdoğan
kancayı Perinçeke taktı.
Bülent Bingöl-Londra
MUCİZE YENİ HÜKÜMET
İLE HAFIZALARA
BÜYÜK OPERASYON
O halde Erdoğan yolsuzluklarını
unutturan , hırsızlık algısını silen, Türkiye içinde ve dışında aslında mağdur
olduğunu ortaya koyan yeni bir operasyon yeni bir mucize başlangıç
yapmalıydı.
Öncelikle Erdoğan’ın kendisi gibi
aynı günahları, aynı yarayı, aynı kaderi ve aynı mücadele arzusundaki
ekibi kurması tek çareydi. Çünkü
emrindeki Ahmet Davutoğlu ve ekibi
yolsuzluklar ve yapılacak operasyonlar noktasında düz devlet aklıyla
hareket ediyordu.
Davutoğlu›nun anlamadığı nokta mesele devletin salahiyeti değil,
Erdoğan’ın
salahiyeti
olmuştu.
Erdoğan doğarken tekçi devlet
anlayışının muteber olmayan öteki
kimlikli ( Gürcü) bir kurbanıyken ,
devletin muteber üst kimliğine (Sunni Müslümanlık) saklanarak kendini
öncelikle güvene almış sonrasında
ise ustalaşarak muteber Legal üst
kimliğin (Türk ve Sünni) nimetlerini
kullanarak onu içselleştirmeden kendisinde gelenekselleştirdiği yaşam normatifleri ile bu alanda karşısına çıkan
tüm maddi ve manevi fırsatları kişisel
lehine çevirmiş bir girişimciydi.
Erdoğan tüm hayatı boyunca gerçek anlamda ne Türkçü ve ne de
Şeriatçı olmuştur, ama Erdoğan iyi
bir tüccar, operatör, lider politikacıdır.
İşte bu noktada kendini Osmanlıcılığa
ve
muhafazakarlığa
kaptıran
Davutoğlu›nun liderini anlaması
ve uyum göstermesi zordur. Lideri
Erdoğan 17-25 aralık 2013 yılında suç
üstü yakalanmış ; kişisel salahiyetinin
dışında her şey onun için anlamsızdı.
Muhafazakar Profesör Davutoğlu
her seferinde Liderinin karşısında
fırçalanıyor, eziliyor kızarıyor ve
meseleyi anlayamayıp çuvallıyordu.
Hal böyle olunca Erdoğan kendisiyle aynı kaderi ve aynı mücadele isteği
olan bir ekiple çıkmanın farz olduğuna
karar verdi. Önce Davutoğlu›nu inceden inceye itibarsızlaştırdı hemen
akabinde ise kendisiyle aynı kaderi
taşıyan Binali Yıldırım›ı hükümetin başına getirdi. Binali Yıldırım ,
Erdoğan zamanında İstanbul B. Belediyesi döneminde Belediye Denizcilik dairesinin müdürlüğünü yapmıştı.
Binali Yıldırım›a da Allah yürü ya
kulum demiş bir sürü gemicikler sahibi olmuştu. Oğlu bir ara kumar
masalarında görüntülenmişti ama
olsun sergilenen muhafazakar kimlik
zaten çoktan cacık olmuştu.
Erdoğan,
Binali
Yıldırım
hükümetiyle içerde ve dışarda yeni
hamleler yapmaya başladı. İnceden
inceye hazırlanmış aşamalı operasyon
devreye girdi. Erdoğan İçeride Fethullah hareketini hedefe almış devlet
içinde ve dışındaki yapının her gün
bir tarafını çökertip el koydu. Öte
yandan kendisine Legalite sağlayan
Kürtlerle savaşa ara vermeden devam
etti. MHP operasyonların hedefi oldu.
Basın yayın tüm muhalefete patinaj
çektirmeye başladı. Önemli bir ayrıntı
Doğan medyası teslim alındı.
Ama bunların hiç biri Erdoğan›na
halen mutlak iktidarı, başkanlığı ve
geçmiş algıyı silecek seviyeye getirmiyordu , zaten büyük operasyonun
halen o aşamalarına da gelinmemişti.
Toplum halen yolsuzluklara inanıyor
Ve henüz Erdoğan›ın Başkan olabilme
şansı gözükmüyordu. Ve mutlak iktidar mucizesi halen uzaktı.
Erdoğan
Operasyonun
bu
bölümünde özellikle Fethullah›ın
azılı düşmanı ve biraz da kendisinin
düşmanı Avrasyacı , Ordu içinde kliği
olan, karanlıkların prensi Doğu Perinçek ile masaya oturarak karşı hamle
yaptı. Perinçek, Erdoğan›a Amerika
ve AB›ye karşı Rusya ve Çin eksenli
Doğu cephesini işaret etti. Erdoğan›ın
ikna gücü Kürt karşıtlığını ( Amerika
Rojavada devlet kuruyor tezi.) ortaya
sürerek Türk Devletinin bakiyesinin
tehlikede oluşunu göstermesidir. Bu
temelde Erdoğan Mit ile beraber Perinçek, Bahçeli, Kılıçdaroğlu, Ordu,...
Vb bir çok çevreyi kendisine mahkum
etti.
ta kendisi olmuşlardır. Bunun tarihte
güzel bir örneği vardır ; küçükken el
konulan zorla devşirilen çok başarılı
Osmanlı Sadrazamı Sokulllu Mehmet
Paşa devşirme bir Sırp ilken kardeşi
Sırp Ortadoks kilisesinde papazdı.
DEVŞİRMELERİ
BULUŞTURAN
ORTAK KADER
Ancak sorun olan şey hatta faşizm
olan şey kişilerin bu kimliklerinden
sakınıp dayatılan üst kimliğe bürünerek farklılıklara savaş açmaları
ve insan onurunu ayaklar altına
almalarıdır.
Bütün devşirmelerin ortak özelliği
takiyeciliktir. Devşirmeler Yaşama
dürtüsü için sığındıkları üst kimliklerde rahat olamazlar; asıl kimliklerinin deşifre olması hezeyanıyla birden
fazla karakter sahibidirler. Üst kimlik
sağlam yürüyorsa en öndeler veya
asıl kimliklerine en çok düşmanlığı
onlar yaparak kimliklerinin karşıtı
üst kimliği savunurlar. Üst kimlik
dağılıyor veya zayıflıyor ise önce
devşirmeler terk eder. Devşirmeler bir
çok gelgitli karakterin toplamıdırlar.
Hazır yeri gelmişken bu sürecin
önemli aktörlerinin kısmi veya tam
olarak devşirme olanları sayarsak belki anlattığımız meselenin özü ortaya
çıkacaktır. Bunlar Cumhurbaşkanı
Erdoğan
(Gürcü),Başbakan
B.Yıldırım (Kürt ),
G.Kurmay
Başkanı Hulisi Akar (Çerkez), Fethullah Gülen (Kürt ve sabatay), Kemal
Kılıçdaroğlu (Kürt Alevi), Adalet
Bakanı Bekir Bozdağ (Kürt), Devlet
Bahçeli (Ermeni), Oktay Vural (Arap),
Abdülbaki Selvi ( Alevi), Eski G. Kurmay Başkanı Necdet Özel (Arap), Abdullah Gül (Ermeni) , Diyanet işleri
Başkanı Memet Görmez ( Kürt) ve
benzeri çoğu yöneticinin tam veya
kısmi köken durumları böyledirler.
Özünde başlangıçta bu insanlar tekçi devlet yapısının kurbanı
olmuşlar ancak zamanla kendilerini
inkara götüren devşirmeci sistemin
İnsanlar inançları ,kültürleri , ve
benzeri bir çok özelliklerinden dolayı
farklı kimliklere sahiptirler ve bu da
insanlık için en büyük zenginliktir.
Devşirmeciliği yaratan, kültürleri yok sayan ve insanları kendine
yabancılaştıran böyle tekçi ülkeler ve
yapılar ise insanlığın yüzkarasıdırlar.
Yine böyle tekçi anlayışlar özünde üst
kimlik grubundaki halkı da faşizme ve
soykırıma sürükler. Özünde kurbanlardan biri de bu üst kimlik dediğimiz
halktır. Evet Nazi Almanya’sında
Yahudiler, Çingeneler ve benzeri
korkunç kurbanlar verdiler ama bu
Faşizm Alman halkını da ahlaksız
faşist katil yaptı.
Konumuza dönersek, Erdoğan
devşirmecilik
konusunda aşama
kaydetmiş takiyecilik sanatını satranç
oynar gibi maharet sahibi olmuştu.
Siyaset arenasında hızla yükselip
sözde uzlaşmadığı kimse kalmadı.
Türkiye’de demokrat müslüman,
milliyetçi, işçi babası, Kürt dostu,....
Dışarda Riyad›da şeriatçı müslüman lider, Moskova›da Batı karşıtı,
Afrika›da
sömürgecilik
karşıtı,
Brüksel›de gericiliğe karşı ılımlı
demokrat müslüman, Washington da
BOB eş başkanıydı.
ERDOĞAN PERİNÇEK
ORTAKLIĞI BAŞLIYOR!
Maharetli Erdoğan Türkiye›deki
iktidar erklerinin Ordudan , Sendikalardan, Din oluşumlarından tutalım
Usta Devşirme Erdoğan Devşirme
Perinçek’i yanına alarak , Perinçek’i
Avrasyacılarla (Rusya, Çin, İran)
arasında arabulucu yaptı. Perinçek
Suriye›den İran›dan Rusya›ya kadar bir çok gizli mahfilde görüşmeler
hazırladı. Sırasıyla Türkiye İsrail›den
Rusya›ya kadar bir çok ülkeyle
ilişkileri hızla normalleştirdi. Türkiye
Suriye ile Cezayir›de Nisan 2016 da
görüşmeler yaptı, Mısır ile görüşmeler
, yine Türkiye Suriye İran üçlüsü
Ağustos 2016 da toplantılar yaptılar.
PAZARLIKLAR; TÜRKİYE
EKSEN Mİ KAYIYOR?
Kurumsallaşmış uluslar arası
ilişkilerde
Türkiye görülmemiş
(sözde)eksen kaymaları yaptı. Bu
eksen kaymalarının net sonuçları ilerde ortaya çıkacak olsa da , mesele
Batı›yı Erdoğan’a karşı olan tutum ve
operasyonlarında müzakerelere oturtma meyilinde. Türkiye’nin Ekonomik
olarak hayati derecede Batı›ya bağlı
olduğu bir realitedir.
Son Zamanlara
kadar da
Erdoğan›ın bütün bu süreç içerisindeki girişimleri halen de onun toplum
nezdinde geçmişindeki yolsuzluk
algılarını silecek ve başkanlığı garanti
edecek seviyede değildi.
Erdoğan geçmişi yüzünden iktidara
mahkumdu,
iktidardan
düşmesi geçmiş hesaplarının açılması
anlamına geliyordu. Dolayısıyla iktidardan düşmesi ölüm ile eşdeğerdi.
Erdoğan’ın iktidarsız kalması oksijensiz kalmasıydı.
Erdoğan›ın mutlak iktidar yolunda
esasında sadece iki engel kalmıştı
Anayasa Mahkemesi ve Ordu. Mutlak
iktidar mucizesini getirecek aşama ve
sorunlu geçmişine reset çekecek oyunun final aşaması artık yaklaşıyordu.
Erdoğan›ın, Perinçek’i en çok da
dikkate almasının nedeni Ergenekon
ve Balyoz tutuklamalarına rağmen
Perinçek›in hala ulusalcı
subay
ağırlıklı Ordu içindeki etkinliği nedeniyledir.
Devam edecek...
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
9
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
10
Tüm Yönleriyle Türkiye’deki Cema
ve Darbe Girişimi (2.bölüm)
Geçtiğimiz hafta Londra’da yaşayan akademisyen araştırmacı Dr Deniz Çiftçi ile yaptığımız
röportajımızın birinci bölümünü yayınlamıştık.
Bu hafta da röportajımızın ikinci bölümünde
Cemaati ve onun Kürt politikasını konuşmaya
devam ediyoruz. Siyaset bilimi ve Uluslararası
ilişkiler uzmanı olan Dr Deniz Çiftçi Türkiye’deki
islami cemaatleri yakından takip eden bir isim.
Röportaj: Aladdin Sinayiç
AKP medyası başta İngiltere ve
Amerika olmak üzere bazı Avrupa
ülkelerinin de darbe girişiminin
arkasında olduğunu yoğunca
yazdı. Sizce dış bir güçten
bahsedebilir miyiz?
AKP darbenin arkasında başka ülkelerin olduğunu
sürekli ima ediyor ve bunu bazen de açıkça söylüyor.
Bu durum yine komplo teorisiyle açıklanabilecek bir
durumdur. Ben böyle bir darbenin, uluslararası bazı
istihbarat örgütlerinden bağımsız gelişebileceğine
inanmıyorum. Ama bu istihbarat örgütleri darbeye
bire bir destek verdi veya istihbaratı, siyasi, ekonomik gibi şekillerde destek verdi diye okumak yanlış
olur. Erdoğan’dan ciddi anlamda rahatsız olan bazı
ülkelerin, bazı istihbarat gruplarının bu darbeden haberdar olduklarını, ama sadece bununla yetindiklerini
düşünüyorum ve daha öteye geçtiğini sanmıyorum.
Eğer darbeye dış güçlerin mutlak bir desteği olsaydı
Türkiye Şuan 15 Temmuz Darbe konseyi tarafından
yönetiliyor olurdu.
Bu yüzden bazı dış istihbarat örgütlerinin darbeden haberleri olsa da sadece haberleri olmakla sınırlı
olduğunu söyleyebiliriz. Peki AKP neden bu kadar dış
güçlerin altını çiziyor sorunuza gelirsem;
Türkiye›deki siyasal aklın, iktidarla arasındaki
ilişkiyi açıklamak için kullanılması gereken iyi bir
örnektir. Türkiye›de iktidar iç gücünü pekiştirmek
için, dış düşman yaratma ihtiyacı hissediyor. Ve bu
dış düşman yaratma ihtiyacını, özellikle Amerika ve
İngiltere›ye karşı, birazda İslami referanslara oynayarak karşılıyor. Bu dış düşman açığını doldurmaya, şu anda Türkiye›de kamuoyunu kendi etrafında
kenetlemeye ve kendi kemikleşmiş gücünü daha
da sağlamlaştırmaya çalışıyor. Yani AKP›nin bu
mesajlarının daha çok iç kamuoyuna olduğuna ve iç
kamuoyunun desteğini daha çok pekiştirmek amaçlı
olduğuna inanıyorum.
Avrupa ülkeleri askeri darbenin
gerçekleştiği istikrarsız bir
Türkiye’yi ister mi, özellikle
de mülteci krizinin bu kadar
gündemde olduğu bir dönemde?
Tekrar söylüyorum, Avrupa ülkeleri Erdoğan’dan
ve Erdoğan hükümetinden oldukça rahatsızlar. Bunu
neredeyse tüm Avrupalı siyasetçiler çok açık söylüyor.
Amerikalılar da artık açıkça dile getirmeye başladılar.
Ancak uluslararası ilişkiler literatüründe siyaset niyetler üzerinden veya isteyip istememeler üzerinden, hele de bugün Ortadoğu koşullarını göz önüne
aldığımızda soyut olgular üzerinden yürütülecek
bir şey değildir. Avrupa ve Amerika her ne kadar
Erdoğan’dan rahatsız olsa da, daha Suriye’de, Irak’ta,
biraz daha ileri gidersek Lübnan’da, Yemen’de savaşın
devam ettiği, bölgenin ciddi bir şekillenmeden geçtiği
bir dönemde milyonlarca mültecinin Avrupa’nın
kapısında olduğu bir dönemde, güç kontrolünü
sağlayamayan veya istikrarsız bir ülkeyi (Türkiye)
kimse istemez. Batıda, Erdoğan’a olan nefret, bir darbeye aktif olarak katılmayı gerektirecek bir noktada
değil. Çünkü Erdoğan’ın gitmesi Türkiye’de bir güç
boşluğu yaratır, istikrarsızlık yaratır, bu güç boşluğu
ve istikrarsızlık Türkiye’de bulunan üç milyon Suriyeli
ile beraber, milyonlarca Türkiyelinin de Avrupa’nın
kapısına dayanması anlamına gelir. Bu yüzden Avrupa bunu şuanda istemez. Ve Erdoğan›ın şu an iktidarda kalmasına bir şekilde evet diyor. Bunun dışında
istikrarsızlaşan bir Türkiye›nin Suriyelileşmesi ihitimali de çok yüksektir. Böyle bir istikrarsızlık hızlı ve
güçlü bir şekilde İran›ı da etkileyecektir ve böylece
bir anda İran, Irak, Türkiye, Suriye, Lübnan, Yemen
kriziyle etnik, dini, askeri anlamda boğuşmak Batı›nın
ve Amerika›nın şu an isteyeceği bir şey değil.
Darbe girişiminin sonuçlarına
gelirsek; Devletin tüm
kurumlarından binlerce kişi
tasfiye edildi. Sizce bu boşluk
nasıl doldurulacak? AKP’nin bu
boşluğu doldurabilecek yeterli
kadroları var mı?
Devletin kurumlarında binlerce kişi tasfiye edildi
ve bu tasfiyeler ister istemez bir boşluk yaratacaktır.
Ama Türkiye’de devlet kurumlarında olmak için çok
elit olmaya veya çok büyük bir niteliksel kapasiteye
sahip olmaya gerek yok. Devletin üst kademelerinde, özellikle yönetim mekanizmasında, iç işlerinde,
dış işlerinde maliyede, orduda vs. böyle kurumlarda
boşluğun oluşması yönetim olarak Türkiye’yi zor duruma düşürebilir ancak AKP’de zaten dört beş yıldır
sürekli kadro yetiştiriyordu ve bu kadrolarını yurt
dışına yüksek lisans veya doktora öğrencileri göndererek eğitmeye çalışıyordu. Ve bu boşlukları onlarla
doldurmaya çalışır.
AKP PERİNÇEK GRUBUNA
TESLİM OLDU
Ordudaki veya polis teşkilatındaki boşluğa gelirsek; özellikle orduda AKP tamamıyla Perinçek
grubuna teslim oldu. Çünkü cemaatten ayrılan tüm
kadrolara, Ergenekon zihniyetini taşıyan ve biraz daha
Perinçek kimliğinde şekillenen askeri kadroları atadı.
Bu noktada şu sonucu çıkarabiliriz: AKP ile Ergenekon
arasındaki anlaşma şu şekilde sonuçlandı; Türkiye›de
ordu yeniden Perinçek grubuna teslim edildi. İç siyaset ise AKP ve AKP zihniyetine yakın kişilere teslim
edildi. Örneğin yüzlerce eski rütbeli subay yeniden
göreve getirildi. Bunların çoğu 2008-2009›da görevden
alınmıştı. Ve dolayısıyla ben çok ciddi bir boşluk
olacağına, en azından Türkiye›yi yönetim noktasında
çok ciddi bir yönetim krizine sokacak kadar boşluk
olacağına inanmıyorum.
CEMAAT ‘BU İŞ BURADA
BİTMEZ’ DİYOR
Cemaat AKP ye şunu söylüyordu: ‘’Biz kırk yılda
bu gücü oluşturduk, ve senin iktidarını pekiştirdik.
Şimdi senden hakkımız olan payı (iktidara) istiyoruz’’.
Tabi Erdoğan bunu kabul etmedi.
Peki bundan sonra ne olacak sorunuza gelirsek;
Şimdi kırk yıllık bir birikimi olan hareketin veya
dini ve ulusal anlamda güçlü ideali ve hedefleri olan
bir cemaatin, bundan sonra köşeye çekileceğini tahmin etmek, bu cemaatin karakterini bilmemektir.
Dolayısıyla benim bildiğim cemaat, ki darbeden sonra
görüştüğümüz, onlarla yakın ilişkiler içerisinde olan
kişiler de bunu söylüyor; bu iş burada bitmez. Belki
bir süre köşelerine çekilirler ama en ufak fırsatta da
her türlü hamleyi yeniden yapacaklardır. Bu hamle 15
Temmuz›daki gibi askeri bir hamle olur mu derseniz,
bu noktada böyle bir şey olmayabilir ancak yumuşak
güçlerini kullanarak veya daha çok sansasyonel eylemler yaparak Türkiye›de güç dengelerini değiştirebilir.
Ben cemaatin böyle bir potansiyele sahip olduğuna
inanıyorum ve böyle bir hamleyi de yapacağını tahmin
ediyorum.
GÜLEN CEMAATİNİ SALT TÜRKİYE
ÜZERİNDEN OKUMAK YALNIŞ OLUR
Gülen cemaatinin Türkiye’deki
40 yıllık yoğun örgütlenmesiyle
ortaya çıkan yapı tamamen tasfiye
edildi, bitirildi diyebilir miyiz?
Öncelikle şunu söyleyelim; Gülen Cemaati’ni sadece Türkiye üzerinden okumak oldukça yanlıştır.
Gülen Cemaati’nin güç üretim merkezi veya kadro
üretim merkezi Türkiye olsa da, gücünü biriktirdiği
veya adeta rant sağladığı, uluslararası alanda güçlendiği
veya uluslararası bir örgüt olduğu yer Avrupa ve
Amerika’dır. Cemaat bu noktada Türkiye de kısıtlansa
veya tasfiye edilse bile, dünyadaki gücü büyük oranda
duracak. Yani cemaat tasfiye edilse de, dünyada daha
çok örgütlenecektir. Hatta Türkiye’deki tasfiyelerle beraber, Türkiye’deki entelektüel gücünü, insani birikimini ve kısmi oranda ekonomik birikimini Avrupa›ya
kaydıracaktır. Avrupa›da çok daha güçlü örgütlenecektir.
Sonuç olarak; cemaatin tamamen tasfiye edilmesi hiç bir zaman mümkün değildir. Türkiye›de ki gücü
sınırlansa da, dünyada örgütlenecek ve bu sefer dışarıdan
içeriye baskı yapacak. Kaldı ki Türkiye›de de cemaatin
tamamıyla tasfiye edileceğine inanmıyorum. Çünkü cemaat bukalemun özelliğine sahip ve şu an cemaatin binlerce hatta yüzbinlerce kadrosu farklı kimliklere bürünerek, adeta toplumda izini kaybettirdi. Ancak, devlet
kurumlarında hatırı sayılır ölçüde kadrosu tasfiye edildi
diyebiliriz.
Bu durumda Cemaatten yeni bir
hamle bekliyor musunuz?
Şimdi tekrar söylüyorum; cemaat kırk yıldır
tırnaklarıyla kazıya kazıya, çok farklı güç odaklarıyla
ilişkiler ve ittifaklar kurarak, bazen zorlanarak, bazen kimlik değiştirerek, bazen düşman bazen de dost
gibi görünerek bu güne geldi. Zaten cemaatin en çok
zoruna giden de budur. Cemaat, AKP›nin cemaatin
kazanımları üzerine konumlanmasını kabullenmedi
hiç bir zaman. Bunun için zaten AKP iktidarına ortak
olmak istedi.
Gülen cemaatinin Kürdistan’daki
örgütlenmesine gelirsek; Uzun
bir süredir güney ve kuzeyde
yoğun çalışmaları var, özellikle de
eğitim kurumları ve sivil toplum
dernekleri yoluyla ciddi bir şekilde
örgütlendiklerini görüyoruz.
Gülen cemaatinin Kürdistan’daki
örgütlenmesini biraz anlatır
mısınız?
Gülen cemaati dini anlamda biraz daha liberal bir
İslami kimliği savunan, ama etnik ve ulusal anlamda
Türk ulus kimliğini özümseyen, Türk ulus kimliğini
adeta dokularına kadar içselleştiren, bir yapıdır. Ve cemaat bu noktada Türk-İslam sentezinin Türkiye›deki
gerek entelektüel, gerek örgütsel, gerek politik olarak
yegane temsilcisidir.
CEMAAT İÇİN KÜRTLERİN PASİFİZE
EDİLMESİ TEMEL HEDEFTİ
Türk-İslam sentezi etrafında şekillenen bir hareketin ilk hedefi, Türkiye›deki farklı etnik ve dini kimlikleri elimine etme, elimine etmeyi başaramasa
da, pasifize etme oldu. Ve cemaat bu noktada Kürt
coğrafyasında neredeyse her ilde, her ilçede, hatta
STK›ların neredeyse tümünde örgütlenmeye başladı.
Çünkü tüm gücünün önemli bir kısmını buralara
verdi. Cemaat için Kürtlerin pasifize edilmesi, temel
hedeflerden biriydi. Ve bunu için de var gücüyle hem
Türkiye›de, hem Irak›ta ki Kürt coğrafyasında, Kürdistan coğrafyasında, uğraştı ve kısmi oranda da başarılı
olduğunu söyleyebiliriz çünkü cemaatin kadroları
arasında hatırı sayılır ölçüde Kürt var. Hatta entelektüel
Kürt beyninin cemaatte iyice biriktiğini de söyleyebiliriz.
Şunu da belirtebilirim, Türkiye’deki ordu veya
seküler kesim, veya Türkiye’de asıl güç odaklarını
oluşturan kesimler, sırf cemaatin Kürtlere karşı
olan pozisyonundan kaynaklı veya cemaat üzerinden Kürtleri sisteme entegre etmenin daha kolay
olduğunu bildikleri için, cemaate Kürt bölgesinde
uzun süre dokunmadılar ve güçlenmesine izin verdiler.
Türkiye›de Kürt sorunu Alevi sorunu olmasaydı, Gülen Cemaati›nin bu kadar gelişmesine izin verilmezdi.
Yani Türkiye›deki Kemalist güç odakları da cemaat
üzerinden, Türk ulus kimliğine muhalif olabilecek her
tarafı elimine ve pasifize etmeye çalıştı, cemaatte bu
rolü seve seve oynadı.
Çözüm sürecinde Cemaat’in
sürekli negatif müdahaleleri
olduğu belirtiliyor, sizce bunun
doğruluk payı ne kadar?
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
aat Örgütlenmesi
11
durtuyor: O zaman AKP değil de, cemaat generalleri
bu savaşı yaptı ve Kürt coğrafyasını yerle bir etti.
Bu tamamıyla bir bilinç çarpıtmasıdır. Tekrar altını
çizerek söylüyorum, aslında Türkiye’deki Kürt siyasal hareketini takip eden herkesin de bildiği gibi,
Türkiye’de Kürt sorunu noktasında yapısal anlamda,
Gülen Cemaati ile AKP, ordu veya diğer tarikatlar arasında hiç bir fark yoktur. Bu grupların hemen
hemen hepsi, Kürt sorunu noktasında aynı çizgide
buluşup çok rahat aynı pozisyonu alabilirler. zaten
operasyonlar yapıldığı zaman da, bizzat Erdoğan defalarca o il ve ilçeleri ziyaret etti, askerlerle yemek
yedi, ve bu operasyonların yapılmasını bizzat yerinden
gözlemleyerek destek verdi. Gülen Cemaatine yakın
generallerin PKK’ye olan nefretini göz önünde bulundurursak, belki tahrip güçlerini biraz daha arttırmıştır.
Ama o coğrafyanın yıkılması Türkiye’deki Kürtler ve
küçük bir sol sosyalist grup hariç, hemen hemen büyük
çoğunluğun üzerinde anlaştığı operasyonel bir yıkım
hareketidir. Türkiye’deki tüm güç odaklarının üzerinde uzlaştıkları bir stratejidir. Ve bu noktada da sadece
güç odaklarının değil, Türk etnik kimliğine sahip olan
halkın çoğunluğunun da maalesef kabullendiği, hatta
içten içe sevindiği bir yıkım savaşıydı.
Gülen en son Güney Kürdistan’dan NRT televizyonuna verdiği röportajda Türk devletinin Kürdistan’a
yönelik son toptan yıkım savaşını eleştiriyor. Askerlerin bir hiç uğruna öldüğünü söylüyor ve Kürt sorunun
şiddetle çözülmeyeceğini söylüyor. Sizce cemaatin
pozisyonu hep bumuydu yoksa darbe girişimi sonrası
siyasi bir açıklama olarak mı okumak gerekiyor?
Gülen cemaati savaşı eleştiriyor, Cizre’deki
Şırnak’taki durumu eleştiriyor televizyonlarda. Ben
daha çok eleştiriyor gibi görünüyor diye düşünüyorum.
Çünkü kendi içerisinde binlerce Kürdü barındıran, batı
ile iyi ilişkilere sahip, ve teorik ile şiddetin her türlüsü ile
arasına mesafe koyduğunu söyleyen bir cemaat ve lideri
kalkıp ta ben bu savaşı gönülden destekliyorum demez.
Cemaatin Kürt sorunundaki noktası belli, Türkİslam sentezi. Ancak özellikle 2007-2008›den sonra
Kürt sorunu farklı bir noktaya taşındı. Yani cemaat,
eski argümanlarıyla Kürt kimliğine karşı gelecek bir
pozisyonda değildi ve Kürtleri hala sistem içerisinde
inkar ederek asimile edeceğine artık inanmıyordu. Bu
noktada cemaat, yine Kürtleri Türk-İslam sentezine
entegre etmek için farklı yol ve yöntemlere, yumuşak
asimilasyon gibi yöntemlere girişti. Bunu yaparken de
klasik olarak Kürt siyasal hareketini herkesin bildiği
gibi, kendi Kürt kimliğini yaratmaya çalıştı. Ancak
kendi Kürt kimliğini yaratmaya çalışırken de bunun
PKK var olduğu sürece olmayacağını da biliyordu. Bu
noktada cemaat her ne kadar ideolojik olarak PKK›ye
karşı gelse de, PKK›nin Kürt milliyetçiliğinin Kürt
ulus kimliğinin cemaatin Kürtler arasındaki siyasal aktivitelerini durduracağını bildiği için cemaat, hiçbir zaman PKK›den haz etmedi. Bu sadece PKK›nin Marksist ideolojisinin karşısındaki duruşundan kaynaklı bir
durum değil. Tekrar söylüyorum; PKK›nin var olması
Kürt kimliğinin, Kürt gençliğinin bir nevi milliyetçi bir
duygu etrafında kenetlenmesi anlamına geliyor. Bu ise
cemaatin Türk-İslam sentezine Kürt kanadından adeta
bir darbeydi. Ve cemaat bu noktada PKK›nin pasifize
olması, yok olması için elinden gelen her şeyi yaptı.
2011›deki çözüm sürecinde özellikle bu amaçtan
dolayı cemaat, AKP ile Kürt siyasal hareketi arasında
PKK›yi meşrulaştıracak bir adımın gelişmesini hiç
bir şekilde kabul etmedi ve sonuna kadar direndi. Bu
birinci sebep.
İkincisi, Kürt siyasal hareketi ile uzlaşan bir
AKP’nin Türkiye’de daha da güçleneceğini,
uluslararası alanda belki de daha fazla meşruiyet
kazanacağını bildiği için, özellikle AKP’nin gücünün
zayıflamasını istediği ve AKP’nin yaptığı bu açılımın
toplumsal zeminde meşruiyetini kırmak için de bu
çözüm sürecine karşı gelmek adına çok ciddi hamleler yaptı. Bu noktada cemaatin çözüm sürecine karşı
gelmesi çok mantıklıdır. Bu yönde yaptığı hamlelerin
çoğunu da zaten duymuştuk.
Birincisi Cemaatin Türk-İslam sentezi projesi terstir, ikincisi AKP ile olan zıtlaşmasından kaynaklı, cemaat çözüm sürecine karşı gelmiştir.
CEMAATİN KÜRT POLİTİKASI
İÇİ BOŞ KÜLTÜREL
HAKLARLA SINIRLIYDI
Peki kendilerinin bir (Gülen
Cemaati) Kürt politikası var mıydı?
Varsa nasıl bir politikaydı? Kürt
sorunu konusunda AKP ile aynı
yerde duruyordu diyebilir miyiz?
Cemaatin 2000’lere kadar Kürt politikası şuydu:
Kürt kimliğini içi boş bir kültürel alana indirgeyerek
sistem içerisinde de egemen İslam kimliği içerisinde
Kürtleri asimile etmek. Cemaat uzun süre bunun için
direndi. 1970›lerden 2000›lere kadar Kürt kimliğini kültürel alana indirgeyerek asimile etmeye, eritmeye çalıştı.
Zaten bundandır ki, kendi bünyesinde çok sayıda Kürt
olmasına rağmen Kürt kimliği noktasında herhangi bir
adım atmadı. Hatta benim de defalarca tanık olduğum
gibi, kendi evlerinde Kürtçe konuşmak bile yasaktı.
2002›lerden sonra, özellikle Irak›ta Kürdistan federal bölgesinin oluşması, Kürt siyasetinin ve PKK›nin
güçlü bir ivme kazanması, Kürtlerin uluslararası alanda ciddi bir güce kavuşması ve Türkiye›de Kürt ulus
kimlik bilincinin, artık sadece kültürel bazı kırıntılarla
kontrol edilebilecek olmanın ötesine geçmesi cemaati
de bir politikası varmış gibi bir hamle yapmaya yönlendirdi. Cemaat dolayısıyla; Dünya TV gibi tamamıyla
İslami propaganda yapan bir TV kanalı açarak ve bazı
omurgasız Kürtleri kendi içerisine katarak, gazetelerinde
Kürt kültürüne kısmi bir atıf yaparak bir Kürt politikası
varmış gibi bir duruş sergiledi ancak, cemaatin hiçbir
zaman bir Kürt politikası olmadı. Olan Kürt politikası
da 2002’den sonra sadece kültürel bir alanla sınırlıydı ki
bu da zaten Kürt sorunun etnik ve ulusal, ve uluslararası
boyutunu göz önüne aldığımızda aslında politikasının
olduğunu var saymayacağımızı söylemek gerekir.
Şöyle özetlersek; bugün ulus kimlik temeli
etrafında güç kazanan bir hareketi, uluslararası zeminde güçlenen bir hareketi hala kültürel bazı haklarla veya bireysel bazı haklarla oyalamak, bireysel
bazı haklarla tatmin etmeye çalışmak bir politika gibi
görünse de, aslında politikasızlığın ta kendisidir.
Son aylarda Kuzey Kürdistan’da
bazı şehirlerde büyük yıkımlar
yaşandı. Bu yıkım ve savaşın
koordinasyonunu yapan bazı
askeri yetkililer de darbe
girişiminden tutuklandı.
Cemaat’in bu son yıkım
savaşındaki pozisyonunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de son 4-5 ayda yaşanan çatışmalarda,
özellikle Kürt coğrafyasında demografik yapıyı alt üst
eden ve adeta coğrafyanın şeklini değiştiren bir savaş
yaşandı. Bu savaşta son tutuklamalara bakılınca, tutuklanan generallerin büyük çoğunluğu, Şırnak’ta,
Cizre’de, Hakkari’de ve diğer Kürt illerinde bizzat operasyonları yürüten generaller veya askerler
olduğunu görebiliriz. Yani bu savaşta Kürt coğrafyasını
yerle bir eden generallerin büyük çoğunluğu bugün
cezaevinde. Bu durum bir çok insana şu soruyu sor-
CEMAAT, KÜRT ULUSAL
HAREKETİNİ TÜRKİSLAM SENTEZİNE TEHDİT
OLARAK GÖRÜYOR
Ben cemaatin sahip olduğu siyasal aklın ve hedeflerinin, cemaatin sahip olduğu etnik ve ulusal
kimliğin, Kürt coğrafyasında yapılan operasyonları
destekleyeceğine inanıyorum. Kaldı ki KCK
operasyonları sırasında da binlerce insan cemaatin
sağladığı istihbarat bizzat cemaate yakın polis ve
savcılar sayesinde tutuklandı. O zaman cemaatçilerde
‘her şeyi 3 polis bir savcı ile hallediyoruz’ anlayışı çok
hakimdi. Kürt Hareketi’nin sindirilmesinde cemaatin
hatırı sayılır bir rolü vardır. Gülen’in NRT’ye yaptığı
açıklamayı bu çerçeveden okumak gerek. Bir de
AKP’nin cemaat okullarının kapatılması adına Güney
Kürdistan’a ve diğer ülkelere ciddi bir baskısı var. Bu
nokta da cemaat de böyle bir mesaj vererek Kürtlerle
arasındaki diyaloğu yumuşak tutmaya çalışıyor. Benim tanıdığım cemaat, siyasal ve ideolojik kimliğini,
amaçlarını az çok bildiğim cemaat, Türkiye’nin sona
bir kaç ayda adeta yakıp yıktığı bu savaşa karşı gelmez.
Cemaat Türk İslam sentezine bir tehdit olarak gördüğü
Kürt ulus kimliğini hiç bir zaman kabul etmez.
AKP Kürdistan’daki katliamlarını
Cemaate yükleyerek kendisini
temize çekme gibi bir yaklaşıma
girişir mi? Girişirse Kürt halkı ve
partileri bunu nasıl karşılar?
Cemaat her ne kadar Kürt coğrafyasındaki savaşın
bizatihi sokaktaki eli silah tutan gücü olmasa da,
kendisine yakın bazı üst düzey generalleri sayesinde
devletin Kürt savaşında stratejik bir rolü olduğunu
söyleyebiliriz. Ama bu noktada AKP bunu yapacaktır.
Özellikle Kürtlerin bu savaştan sonra Türkiye ile olan
gönül bağlarında ciddi bir kırıklık yaşandı. Bu kırıklığı
gidermek ve tekrar Kürtler ile arasını düzeltmek için
bu suçu cemaate yüklemeye çalışması normaldir.
Ben yapmadım cemaat yaptı gibi basit propagandaya girişebilir. Fakat Erdoğan defalarca Cizre›ye,
Şırnak›a, Yüksekova›ya gittiğini, bizzat askerleri
tebrik etti. AKP bunu nasıl açıklayacak, oda ayrı bir
soru. Böyle bir durumda günahları cemaate yükleyip, buradan olumlu anlamda güç devşirmeye çalışması
ancak ahlaki değerlerini ve zihnini yitirmiş Kürtlerin
inanabileceği bir durumdur. Bu yüzden AKP böyle bir
şey yapabilir ama ben Kürtlerin büyük çoğunluğunun
buna inanacağına inanmıyorum.
AKP darbe girişiminden sonra
diğer muhalif gruplara kucak
açtı ancak Kürt hareketine
karşı 15 temmuz öncesi mevcut
pozisyonunu korudu. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
AKP’nin temel hedefi her zaman şudur: Türkiye’de
Türk-İslam sentezine oynayarak sürekli kendi gücünü
pekiştirmesi. Darbe sonrası, Erdoğan diğer tüm partileri davet ederek aslında darbeye karşı milliyetçi bir
ideoloji ile pozisyon aldı. Çünkü yüzbinlerce CHP’liyi,
MHP’liyi, AKP’liyi o sokakta bir araya getirecek olan
yegane şey veya motivasyon Türk milliyetçiliğidir.
Eğer Türk milliyetçiliği olmasaydı ben CHP›nin sokağa
döküleceğine, darbeye karşı geleceğine inanmıyorum.
Ve tüm MHP›lilerin sokağa çıkıp darbeyi protesto
edeceğine inanmıyorum. Çünkü Türkiye›de darbeler
kötüdür diyen milyonlar olsa da, keşke olsaydı da
Erdoğan gitseydi diyen hatırı sayılır milyonlarda var
diye düşünüyorum. Erdoğan›da bunu bildiği için,
güçlü bir milliyetçilik ideolojisi ile tüm Türkleri bir
araya getirdi ve bu Türk kimliğini, adeta Kürtleri
dışarıda bırakarak konumlandırmaya çalıştı. Çünkü
HDP’yi ve Kürtler›i dışarıda bırakarak, Erdoğan Türk
kimliğini ve Türk milletçiliğini güçlendirmiş oldu. Bu
da milliyetçilik ile kendini topluma pazarlama stratejisidir. Temel amaçta budur.
ERDOĞAN MEVCUT DURUŞU
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ÜZERİNDEN
ŞEKİLLENDİRİYOR
Kürtleri dışarıda bırakarak, Türk milliyetçiliğini
özellikle darbe sonrası zinde tutmak ve burada
kendini güçlü kılmak. Yoksa HDP›nin Erdoğan›la
görüşmesi, Kürtlerin oraya gelmesi bir çok
Türkün kabullenmeyeceği, kabullense bile kerhen
kabulleneceği bir durumdu. Erdoğan›da bunun için
Kürtleri tamamen dışa itmeyi tercih etti. Ve bunun
karşılığında, Türk milliyetçiliği etrafında kitleleri
bir araya getirdi. Nitekim, iki gün önce yapılan Yeni
Kapı mitingine baktığımızda, özellikle partilerin sembollerini bayraklarını yasaklayarak herkese bir bayrak verip gelen insanların iki katı kadar Türk bayrağı
taşıdı alana. Ve tüm sloganlarda, tüm konuşmalarda,
tüm katılımcılarda her cümlenin başı Türk ile başlayıp
Türk ile bitiyordu. Bu bilinçli bir propaganda ve toplumu yönlendirmedir. Erdoğan bunu yaparak Türk
milliyetçiliği etrafında kitleleri bir araya getirdi ve darbeye karşı duruşunu da, bu kimlik üzerinden şu anda
şekillendirmeye çalışıyor.
Cemaatin Türkiye dışındaki
örgütlenmesine gelirsek; Cemaat
nasıl örgütleniyor dünyada?
Bugün cemaat dünyanın her yerinde, neredeyse 136
ülkede örgütlü. Ve cemaat örgütlenmesi sınıfsal olarak
entelektüel bir yapılanmaya dayanıyor. Zaten cemaat,
alt sınıf arasında çok fazla örgütlü bir hareket değildir.
Daha çok orta ve orta sınıf üstü bir yapılanmaya sahiptir. Çünkü cemaatin amacı, devleti ya da sistemleri
aşağıdan yukarıya doğru dönüştürmek değil , tam aksine yukarıdan aşağıya doğru dönüştürmektir, topdown bir dönüşümdür. Bunun için yapması gereken şey
üstü ele geçirmek, yönetim ve karar mekanizmalarını
ele geçirmek, bu yönetim ve karar mekanizmaları
üzerinden de altı harekete geçirmek ve yönetmekti.
Cemaatin bu noktada da dünyanın her ülkesinde ilk
yaptığı şey okullar açmak, ve kendi okullarında o ülkenin bakanlarının milletvekillerinin ve bürokratların
çocuklarını yetiştirip, o çocuklar üzerinden ileride o
ülkelerin gelecekleri ve karar mekanizmaları hakkında,
en azından Türkiye ve kendileri ile ilgili noktalarda söz
sahibi olmaktı.
CEMAAT GÜNEY
KÜRDİSTANDA ÇOK AKTİF
Özellikle Güney Kürdistan’da bu noktada cemaat
çok aktif çalıştı, 20’ye yakın okulu, 2 tane üniversitesi var. Cemaat tüm bu okul ve üniversitelerinde
Güney Kürdistan’ın en zengin ailelerinin çocukları,
bürokrat çocukları, bakanların çocukları okutuluyor.
Şu an Güney Kürdistan’daki cemaat okullarında, çok
sayıda Kürt bürokrat, Kürt siyasetçi, Kürt iş adamının
çocuğu var. Cemaat bu çocuklar üzerinden Güney
Kürdistan’da son yıllarda ciddi anlamda güç sahibi
olmaya başladı. hatta cemaatin 20 yıllık örgütlenmesine bakarsak, cemaatin 15 yıl önce ilgilendiği çocuklar özellikle Güney Kürdistan’da medyada veya bazı
birimlerde, iş dünyasında hatırı sayılır bir güce de
sahipler. Cemaat bunu dünyanın her yerinde yapıyor.
Ama tabi Kürdistan gibi Türk-İslam sentezine tehdit
oluşturacak bir yerde de, adeta Kürtlerin dokularına
kadar girmeye çalışıyor.
İngiltere yapılanması?
Cemaat gücü seven bir harekettir. Bu noktada
İngiltere ve özellikle Londra, dünya siyasetinin karar
mekanizmalarında hatırı sayılır bir güce sahip olduğu
için, cemaat burada mutlaka örgütlenmeye ayrı bir
önem veriyor. Zaten kendileri de bunu saklamıyor.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
12
‘MİT’in Almanya’da
6 bin muhbiri var’
Köşe Yazısı
Tom
Webb
ha.twebb
@hatwebb
Hiçbir tanrı sizin
gibileri affedecek
kadar aşağılık olamaz!
Alçak bir yaratık sürüsü ile
karşı karşıyayız bundan şüphe
duymuyoruz. Düğünlerde, mitinglerde, havaalanlarında kendi halinde yaşayan insanlara saldıran bir
sürü bu. Yok olma yolunda hızla
ilerledikçe daha da cani oluyorlar.
Biliyorum, son birkaç yıldır söylediğimiz herşeyi tekrar ettim. Ama
konuyu bir yere getireceğim.
Şu
hakkında
bahsetmenin,
gündeme getirmenin, hatta soru
sormanın casusluk sayıldığı MİT
tırları konusunu profesyonelce
unutturma çalışmaları tam gaz
gidiyor. Bayırbucak Türkmenlerine
gittiği söylenilen, hiçbir kayıtta
yeri
olmayan,
daha
sonra
Türkiye’deki birkaç katliamda
kullanıldığı ortaya çıkan o savaş
mühimmatlarından bahsediyorum,
evet. Can Dündar ve Erdem Gül’ün
yargılandığı. Yargılama sürecinin
başında
aylarca
hapishanede
kaldığı sürecide unutmadık.
Sevindiren fakat bağlantıları düşündükçe can sıkan bir konu
daha var. Darbe girişimi sonrasında CNN Türk başta olmak üzere
Doğan ve yandaş medya yardımı
ile sokağa dökülen, demoktratikleşmek için can atan halk –ki bedava yapılan toplu taşımayı, alanlarda bedava dağıtılan yemek ve
içeceklerin cazibesine kapılan bir
halktanda bahsedebiliriz– 23 gün
boyunca adına ‘demokrasi nöbeti’
denilen AKP şovunda bulundu.
Demokraside iyidir şov yapmakta
zararsızda
güzeldir.
Sağlıklı
yaşamla pek arası olmayan halkın
büyük bir kısmı bu vesile ile spor
yaptılarda sayabiliriz.
Demokrasi şovları süresince en
büyük korkumuz, IŞİD canilerinin
bu demokrasi neferleri arasında
kendilerini patlatmaları olmuştu.
Kolay değil ülke genelinde milyonlarca insan sokaklarda. Ülkenin
birkaç yerinde bombalar patlasa bu
şovlar kana bulanabilirdi. Neyseki
korkulan olmadı. Ama bu dönemin
bitiminin hemen ardından caniler
yine iş başına geldi. Türkiye’yi hedef alan bu caniler o ara tatil yaptılar sanırsam yada birileri öyle olduğuna inanacağımız kanısındalar.
Şimdi daha ilginç bir konuya
gelmek istiyorum. Gaziantep’e
yapılan alçak saldırıdan birkaç
saat önce Gaziantep ilçesi olan
Karkamış ile ilgili bir haber geldi.
Haberde IŞİD roketli saldırı
düzenledi diyordu. Yaralanan yada
can kaybı olmamıştı. Fakat sonra
daha ilginç birşey oldu. Bölge
aniden askeriye tarafından yasaklı
hale getirildi. Girişler durduruldu.
İnsanlara evlerinde kalınması
söylendi. Bu bölge Suriye’deki
Cerablus kentine en yakın yer.
Cerablus’un IŞİD elinde olan
Türkiye sınırındaki neredeyse tek
şehir. Gaziantep’in bu bölgesi ise
bu canilerin rahatlıkla kol gezdiği
yer olarak biliniyor. Asıl soru işaretlerini kafamızda çoğaltan durum ise bundan birkaç saat sonra
düğündeki patlamanın yaşanması
ile gözler o bölgeden uzaklaşıyor.
Sözde güvenlik amacı ile askeri
özel bölge haline getirilen yerde
neler olduğu bilinmiyor. Acaba
mühimmat
mı
taşınıyordu?
Minbij yenilgisi sonrası yaralanan
caniler bura yolu ile Türkiye’ye
mi
taşınıyordu?
Türkiye’de
yetiştirilen caniler Suriye’ye mi
geçiriliyordu? Bunların hepsi yıllar
sonra cevabını bulacak sorular.
Şimdilik sadece sorabiliyoruz, o
kadar.
Olay gününden bu yana izlediğim onca görüntü arasında dikkatimi en çok çeken iki görüntü var.
Çok çarpıcı görüntüler. Birincisi,
HDP’nin de çağrısı ile insanların
kan vermek üzere gittiği kan verme merkezleri önünde, boynlarında Türk Bayrağı bulunan, ‘ya
allah bismillah allahu ekber’ diye
bağıran insanların katiam yapan
canileri aratmayacak tavırları. Kan
vermeye gelenlere hakaretler yağdırıp linç etmeye çalışıyorlar. İkincisi ise, yakınlarının parçalanmış
bedenlerini kim bilir ne yangınlarla tabutlara koymuş ve mezarlığa
defnetmeye gelmiş insanlara, yine
boyunlarında Türk bayrağı asılı
olan diğerine göre daha kalabalık
bir grubun yine aynı sloganla saldırmaya çalışması.
Bu kadar aşağılık olmayı becerebilen insanlara nefret bile duymuyorum artık. Eğer sizin gibilerin
tanrısı bu yaptıklarınızdan sonra
sizi affedecekse o zaman o tanrıyı
hemen sorgulamaya başlayın. Çünkü hiçbir tanrı sizin gibileri affedecek kadar aşağılık olamaz!
Alman Die Welt gazetesi,
Alman
milletvekillerinin
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın
(MİT) Almanya’daki faaliyetlerinin
incelenmesi
talebinde
bulunacağını
yazdı.
Die Welt, MİT’in Almanya’daki istihbarat görevlileri ve sayıları 6 bini bulan “muhbirleri” ile, Türkiye kökenli Almanları izlediğini ve baskı altında
tuttuğunu iddia etti.
Gazeteye konuşan Alman Yeşiller Partisi’nin
güvenlik ve istihbarat konularında uzman milletvekili Hans-Christian Ströbele, konuyu yaz tatilinin
ardından Alman Federal Meclisi Parlamento Kontrol
Komitesi’ne taşıyacağını belirtti.
“MİT’in Almanya’da inanılmaz gizli faaliyetleri
var” diyen Ströbele, Almanya iç istihbarat kurumu
Anayasayı Koruma Teşkilatı, dış istihbarat teşkilatı
BND ve polisin Türkiye ile işbirliğini denetlemesi
gerektiğine dikkat çekti.
Haberde Almanya’da yaşayan Türkiye vatandaşı
ve Türkiye kökenli Almanya vatandaşlarının
sayısının 3 milyonu bulduğu da belirtildi.
MİT’e “Stasi” benzetmesi
Haber İngiliz gazetelerinde de geniş yer buldu.
Times gazetesi konuyla ilgili haberinde MİT’i, eski
Doğu Almanya’nın güvenlik ve istihbarat birimi
Stasi’ye benzetti.
Haberde “Geçen yıl Almanya’da ortaya
çıkan belgeler, casus ağının Türkiye’ye pahalıya
patlamadığını, birçok muhbirin sadece Erdoğan’a
bağlılıkları nedeniyle gönüllü olarak çalıştığını gösteriyor” denildi.
Financial Times’in haberinde ise “Almanya’daki
Türk toplumu Erdoğan’ı destekleyenler ve onun
İslamcı ve giderek otoriterleşen politikalarını
eleştirenler olarak ikiye bölünmüş durumda” ifadesi
kullanıldı.
FT ayrıca Almanya Başbakanı Angela Merkel’in
ofisinin, parlamento komitesine gerekli bilgileri
vereceğini de belirtti.
Almanya’nın önde gelen Der Spiegel dergisi de
Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından
Fethullah Gülen’e yönelik soruşturmada Alman
dış istihbarat servisi BND’den de yardım istediğini
yazmıştı. Kaynak BBC Türkçe
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
13
Uluslararası Ceza Mahkemesi ilk kez bir İslamcı militanı yargılıyor
Mali’deki El Kaide ile ilişkili İslamcı Ensar El Din
örgütünden Ahmet el Faqi el Mehdi, yargılandığı
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Timbuktu’daki kültür mirasını tahrip ettiği için pişman olduğunu, af
dilediğini söyledi.
2012 yılında dünya kültür mirası
sayılan tarihi eserleri tahrip eden
isyancı güçlere komuta etmekle suçlanan El Mehdi’nin davası uluslararası
hukukta önemli bir dönüm noktası
olarak görülüyor. Dava, kültür mirası
tahribinin ilk kez savaş suçu sayılması
ve El Mehdi’nin de Uluslararası Ceza
Mahkemesi önünde yargılanan ilk
İslamcı militan olması bakımından
önem taşıyor.
Savcılar
iddianamede
El
Mehdi’nin, Timbuktu’yu aylarca
işgal altında tutan El Kaide bağlantılı
İslamcı örgüt Ensar El Din üyesi
olduğunu söylüyor.
İslamcı milisler, kentteki kutsal binalar ve tarihten astronomiye birçok
konuda önemli tarihi metinleri içeren
el yazmalarını puta tapma olarak
gördükleri için tahrip etmişlerdi. Tahrip edilen yerler arasında 9 anıt mezar
ve bir cami de var.
İddianamede El Mehdi’nin bu
süreçte, yerel halkı bu mekanlarda dua
etmekten caydıramayınca, savaşçıları
ellerinde çekiç ve örslerle tarihi eserleri yıkmaya yollayan bir imam olduğu
söyleniyor ve bu yıkıma yol açtığı için
savaş suçu işlediği kaydediliyor.
İlk celsede suçlu olduğunu kabul
eden sanık El Mehdi, “Gerçekten çok
üzgün ve çok pişmanım. Yol açtığım
tahribattan üzüntü duyuyorum” dedi.
Sanık
El
Mehdi
sözlerini,
“Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlara tavsiyem, benim yaptıklarımın
benzeri eylemlere girişmemeleridir,
çünkü bunlar insanlığın yararına
değil” diye sürdürdü. El Mehdi için
istenen cezanın üst sınırı 30 yıl hapis.
13-17. yüzyıllar arasında bir İslami
ilim merkezi olan Timbuktu, kerpiç
ve ahşap mimarisiyle dünyaca ünlü
bir kent. Halk kütüphaneleri ve özel
koleksiyonlarda bu dönemden kalma
700 bin adet el yazması ile çok sayıda
hukuki, bilimsel ve edebi eser bulunuyordu. Kent bu özellikleriyle 1988
yılında Unesco’nun dünya mirası listesine girmişti. Mali’nin göçer halkı
Tuaregler arasında taban bulan Ensar
El Din, El Kaide ile bağları bulunan
bir İslamcı milis örgütü. Kent bu özellikleriyle 1988 yılında Unesco’nun
dünya mirası listesine girmişti.
Mali’nin göçer halkı Tuaregler
arasında taban bulan Ensar El Din, El
Kaide ile bağları bulunan bir İslamcı
örgüt. Örgüt, 2012’deki yıkımdan
bir süre sonra Fransız güçlerinin de
katıldığı uluslararası müdahale ile
Mali dışına çıkarılmıştı.
Irak’ta 36
IŞİD üyesi
idam edildi
Irak
Hükümeti,
2014’te
Tikrit yakınlarındaki Speicher kampında, 1700 kişinin
ölümünden sorumlu tutulan 36
IŞİD üyesinin idam edildiğini
açıkladı.
IŞİD, ele geçirdiği
eski ABD kampında
gerçekleştirdiği
katliamın video kayıtları
ve
fotoğraflarını
yayımlamıştı. Bir yıl
sonra Irak ordusunun
kampı geri almasından
sonra toplu mezarlar
bulunmuştu.
Kampta
ölenlerin çoğunun Şii
askeri öğrencilerin olması
Şiiler arasında büyük
öfke yaratmıştı. AFP
ajansına göre, Nasiriye
ilinin bağlı olduğu Dikar Valiliği’nden yapılan
açıklamada, “36 mahkumun cezaları bu sabah
Nasiriye hapishanesinde
infaz edildi” denildi.
Ölen askeri öğrencinin
400 kadarı Dikarlıydı.
Açıklamada, infazlarda,
Adalet Bakanı Haydar
el Zemili’nin de hazır
bulunduğu
belirtildi.
Başbakan Haydar el Abadi, geçen ay Bağdat’ta
300’den fazla kişinin
öldüğü bombalı saldırıdan
sonra terör bağlantılı
suçlardan idam cezasına
çarptırılanların infazlarını
hızlandırmak istediklerini
söylemişti.
İdam edilen çetelerin
Şubat’ta
idam
cezasına çarptırılan Irak
vatandaşları
olduğu
düşünülüyor.
Sanıklardan bazıları,
olay
günü
Tikrit’te
olmadıklarını söylemiş,
bazıları da kendilerini
savunma
hakkı
verilmediğini, ifadelerinin
işkence
altında
alındığını belirtmişti.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
14
Benn, Crow Ve Rojava’ya
İngiliz siyaset tarihinde iki dev isim, Tony Benn ve Bob Crow,
tüm kitleler tarafından saygı duyulan ve İngiliz solunun
‘yol göstericisi’ konumunda yaşamlarını kaybeden ikilinin
yoldaşları bu gün mücadele ruhlarını Rojava’da yaşatıyor.
Araştırma - Erem Kansoy
Özellikle YPG saflarında barbar
DAİŞ’e karşı savaşan İngiliz - İrlandalı
savaşçılardan oluşan Bob Crow tugayı
ile ‘bugün yaşasaydı Kürtlerle beraber
savaşırdı’ denilen İngiliz solunun dev
ismi Tony Benn ve Rojava’ya uzanan
İngiliz solunda, Benn geleneğini değerli
okuyucularımız için araştırdık.
Uzun yıllar İngiltere’de Demiryolu,
Denizcilik ve Ulaşım İşçileri Sendikasının
(National Union of Rail, Maritime
and Transport Workers – RMT) genel
sekreterliğini yapan Bob Crow ayrıca
İngiltere’de sendikal mücadele ve savaş
karşıtı politikalarında üretkenliği ile tarihe
adını yazdıran bir solcu. Britanya’da İşçi
Partisi yanı sıra sendikalar da, ülkenin en
güçlü ve işlevsel demokratik hareketleri
olarak yer bulmasında yaşantısının son 20
yılındaki çalışmaları ile Bob Crow İngiliz
solunun önde gelen isimlerinden oldu.
Bugün Bob Crow’un ruhu ve mücadelesi
ise Rojava’da yaşatılmaya devam ediyor.
Yine İngiliz solunun en önde gelen ismi Tony Benn ise tarihte bir sol
gelenek olarak yerini alıyor. Tony
Benn’in yaşamı boyunca ortaya koyduğu
öngörüleri ve barışçıl politikaları İngiliz
sol oluşumlar ve siyasetlerinin her zaman rota belirleyicisi oldu. Tony Benn
İngiltere toplumlarının yanı sıra tüm
dünyada da toplumsal olaylara hassasiyeti
ve eşitlikçi dünya görüşü ile tanınıyordu.
Milletvekilliği görevini İngiltere Parlamentosunda tam 47 yıl sürdüren ve iki
farklı dönemde de bakanlık görevlerinde
bulunan Tony Benn ayrıca Stop the War
Coalition (Savaş Karşıtı Koalisyon)’unda
hem kurucularından hem de yaşamını
yitirmeden önce son 10 yıl boyunca
başkanlığını yapmıştı.
Tony Benn’in İngiliz solundaki
geleneği ile bağdaşan ve İngiltere’de
sayısız hak ve kazanımları paralel verilen mücadeleler sonucunda kazanan Bob
Crow’da milyonlarca İngiliz ve İrlandalı
solcunun bu gün mücadelesine ışık oluyor,
mücadeleleri Rojava’yı aydınlatıyor.
İngiltere’ni en büyük sendikalarından
birisi olan RMT Demir Yolu İşçileri
Sendikası Başkanı Sean Hoyle ve Bob
Crow’un yakın dostu RMT Genel Sekreter
Yardımcısı Steve Hedley’de konu ile ilgili
gazetemize demeçte bulundu.
SEAN HOYLE – İNGİLTERE
RMT BAŞKANI
“Bob İspanya savaşında enternasyonal dayanışmanın en büyük destekçilerinden birisiydi. İnanıyorum ki ayni inanç
ve ayni kararlılık ile motivasyon bu gün
bir çok yoldaşımıza İŞİD ile savaşma
noktasında yol gösteriyor. Kürt halkına
yoldaşımız Bob Crow’un çok ünlü bir
sözü ile mesajımı vermek istiyorum, Crow
derdi ki; ‘Eğer savaşırsan belki kaybedersin, fakat savaşmazsan kaybedeceğin kesindir’, Mevcut düzende düşünce özgürlüğü
ve eşitlik hakları ayaklar altına alınırken,
bizler RMT olarak Türkiye’de yaşayan ve
ezilen her kesimler dayanışma içerisinde
omuz omuza mücadele edeceğimizi belirtmek isterim, dayanışmayla.”
RMT simdiki sekreteri Steve Hedley solda ve Bob Crow
STEVE HEDLEY – RMT
GENEL SEKRETER
YARDIMCISI
“Rojava’da
Bob
Crow
tugayı
oluşturulması ve bu çatı altında enternasyonal dayanışma gösteren İrlandalı-İngiliz
solcu yoldaşlarımızın mücadelesi gurur
vericidir. Bu gün YPG-YPJ güçleri faşizme
karşı savaşmaktadır ve unutmayalım ki
faşizm İspanya’da da gördüğümüz kadar
çirkin ve eli kanlı bir şeydir.
Bob Crow enternasyonal dayanışma
içerisinde olan tüm tugayların yaşamı boyunca destekçisi olmuştur. Sadece İŞİD’e
karşı değil bir çok devrimci mücadelede
Bob Crow’un izinden giden genç İngiliz
solcular tarihte hep olmuştur. Bob Crow
devrimci mücadelede fedakarlığı ön plana
koymasıyla belirleyici çizgilerden olmayı
başarmıştır.
Kürt’ler yürüttüğü mücadelede sadece
kendi toplumlarını değil Ortadoğu’daki
Ezidi, Müslüman ve Hristiyan dini kökenlerine bağlı bir çok etnik grubunda hak ve
özgürlük mücadelesini yürütmektedir. Bizler Kürt halkına yürüttükleri mücadelede
destek olmalı ve imkanlar yaratmalıyız.”
TONY BENN
1925 yılında Londra’nın Marylebone
semtinde doğan Tony Benn, 1960-70
yılları arasında yükselen Tonny Benn,
İngiliz İşçi ve öğrenci hareketlerinin, İşçi
Partisi Milletvekili ve Bakan olarak en
önemli destekçilerinden idi. yaşamının
51 yılını milletvekili ve son 10 yılını
protestocu olarak geçirdiği Parlamento
Meydanında, dava arkadaşlarıyla her zaman omuz omuza daha iyi bir dünya,
savaşsız bir dünya için mücadele etti.
İngiliz siyasetinde her kesimden
saygı gören ve Özellikle Irak savaşında
İngiltere’yi durdurmak için meydanlara
topladığı son mitingi ile de toplumun her
kesiminden saygı gören bir isim. Savaş
karşıtı son mitinginde yaklaşık 1 Milyon
kişilik bir kitleyi Trafalgar meydanına
toplayan Tonny Benn ayrıca İngiliz tari-
hindeki en büyük mitinglerden birine de
imza atarak İngiltere’yi savaşa gitmemeye
çağırmıştı.
Tony Benn 2001 Yılında kurulan Stop
The War Coalition’un kurucu üyesi ve en
önemli liderlerinden biri oldu. ‘Terörle
Savaş’ adı altında başlatılan Afganistan ve
Irak savaşlarına karşı tüm miting ve protestolarda konuşmacı olarak yer alan Tony
Benn, yine kurucusu olduğu Palestine
Solidarity Campaign örgütü için onlarca
protesto ve eylemde lider olarak bulunmuş
ve büyük beğeni toplamıştı. Hümanist ve
sol akımın gücü ile politik yaşama damga
vuran en önemli liderlerden biri olan Tony
Benn İngiliz solunda ortaya koyduğu dünya barışı adına öngörüleri ile bir çok sosyalist ve demokrat kesimlere ışık olmaya
devam ediyor.
Benn, Falkland ve Kosova savaşlarının
ardından Afganistan ve Irak’ın işgallerine
şiddetle karşı çıktı. Dönemin İngiltere
Başbakanı Tony Blair’in, Irak’ın işgali ile
ilgili olarak Avam Kamarası’nı yanlış yönlendirerek “savaş suçu” işlediğini söyledi.
Yazdığı günlüklerle İngiltere siyasetinin
önemli bir dönemine ayna tutan Benn;
Lordlar Kamarası’nın lağvedilmesini,
İrlanda’nın birleşmesini ve İngiltere’de
monarşinin son bulmasını önermişti.
Benn, BBC’nin 2007 yılında yaptırdığı
bir ankette 11 yıl başbakanlık yapan
Margaret Thatcher’ı geride bırakarak
“İngiltere’nin
Siyasi
Kahramanı”
seçilmişti. Benn Mart 2014’de hayatını
kaybetmişti.
Bu gün İngiliz solunun başını çektiği
ve gündemden düşmeyen İngiliz İşçi
Partisi Lideri Jeremy Corbyn’inde Tony
Benn geleneğinden geldiği, Corbyn’in
Benn tarafından düzenlenen hiçbir
eylem ve toplantıyı da yaşantısında
kaçırmadığı biliniyor. Fakat bugün Benn
hayatta olmadığı için İngiliz solunda ve
İşçi Partisinde çatlak seslerinde giderek
yükseldiği, İngiliz solunu iyi tanıyan siyasiler tarafından ısrarla vurgulanıyor.
Ayrıca Benn’in yokluğu İngiliz savaş
politikalarında da daha çok gözünün kana
bürünmesine sebep oluyor.
1 mayıs 2014 tony benn ve bob crow a adandı
Tony Benn geleneğini yakından
tanıyan bir çok solcu ‘bugün Benn
yaşasaydı Kürtlerle omuz omuza olurdu’
fikride hep akılla geliyor.
BOB CROW
İngiltere Demiryolu, Denizcilik ve
Taşımacılık Sendikası (RMT) Genel
Sekreteri Bob Crow, işçi sınıfına sadıklığı,
üyesi için gece gündüz çalışan ve dünyanın
neresinde olursa olsun, herhangi bir işçi
hareketine destek vermesiyle biliniyordu.
Bob Crow 2002 yılından ölümüne kadar RMT Başkanlığını yapmıştı.
Komünist Parti üyesi olan Crow,
Lenin ve Stalin’i İngiltere’de savunan ve düşüncelerini yaymaya yönelik
çalışmalarıyla
sendikal
mücadelenin
İngiltere’de yaşamını yitirmeden önce
son 20 yılda öncü isimlerinden oldu.
Çalışmaları ve politik çizgisiyle Tony
Benn geleneğinden kopmayan Crow
savaş karşıtı gösterilerde sendikal hareketin büyük kitlesel destekler vermesinin
de önünü açan isimlerden oldu. İngiltere
toplumlarının her kesiminden saygınlığı
ve dik duruşu ile takdir gören Crow 2001
yılında ölen RMT Genel Sekreteri Jimmy
Knapp’ın yardımcılığını yaptığı dönemde
öne çıkan ve sermaye basını tarafından
hedef gösterilmesine rağmen, 2002 yılında
genel sekreter oldu.
giden heyet içerisinde iki RMT gözlemcisini de göndermiş ve hazırlanan raporları
kamuoyuna sunmaya çalışmıştı.
İNGİLİZ HÜKÜMETLERİ
CROW’UN GREVLERİNE
HER ZAMAN BOYUN EĞDİ
Londra Metrosu’nda yaptığı grevler ve
elde ettiği başarılar karşısında onunla yüz
yüze gelmeye tahammül edemeyen, Muhafazakar Partili Londra Büyükşehir Belediye Başkanı Boris Johnson da Crow’un
ölümünün ardından, “Üyeleri için çok
çalıştı, başarılı işler yaptı” demişti.
İngiltere’de sermayenin ve özellikle
RMT’nin örgütlü olduğu alanlardaki
patronların korkulu rüyası Crow ölümünün
ardından şu sözleri ile hatırlanıyor;’
Sözünün eri olacaksın, sınıfın için mücadele edeceksin, sosyalizmi kuracaksın.’
Uzun yıllar , Demiryolu , Denizcilik
ve Taşımacılık Sendikası (RMT) Genel
Başkanlığı yapan Bob Crow’da Tony
Benn gibi 2014’ün Mart ayında bir sabah
geçirdiği bir kalp krizi sonucu 52 yaşında
hayatını kaybetti.
BOB CROW’UN RUHU
ROJAVA’DA YAŞATILIYOR
CROW GEZİ DÖNEMİNDE
SESSİZ KALMAMIŞTI
Rojava’da DAİŞ’e karşı YPG saflarında
savaşmakta olan İngiliz ve İrlandalı gönüllülerden oluşan Bob Crow Tugayı (BCT)
Enternasyonal Özgürlük Taburu’na bağlı
mücadelesine devam ediyor.
Gezi direnişi döneminde olayları
yakından takip ederek açıklamalar yapan
Crow, O dönemde İngiltere’den Türkiye’ye
BCT,
Uluslararası
Özgürlük
Taburu(UÖT)’nun İngiliz ve İrlandalı
birimi olarak örgütlenmiş olduğu biliniyor.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
Uzanan İngiliz Solu
Bob Crow tugayı ingilteredeki
grev selamladı
Jeremy Corbyn en önde yoldaşlarının
pankartını taşıyor
15
UÖT, 1930’larda İspanya’da faşist
darbeye karşı direnen İspanyol
devriminin
yanında
savaşan
uluslararası gönüllülerden esinlenilerek DAİŞ tehdidi altındaki
Rojava devrimini savunmak için
kuruldu.
Geçtiğimiz
günlerde
Bob
Crow tugayı İngiltere’deki grevi
selamladı. İngiltere’de güney
demiryolları
ve
Eurostar’da
Demiryolları
Denizcilik
ve
Taşımacılık
İşçileri
Ulusal
Sendikası’nın (RMT) sürdürdüğü
grevi selamladı. Bob Crow Tugayı
savaşçıları, “Kondüktörlere zafer.
RMT’ye zafer” ve “Adaletsizliğe
karşı bir mücadeleden diğerine”
yazılamaları ile birlikte çektirdikleri fotoğrafla İngiliz işçilere
destek verdi.
İNGİLTERE’DE 1
MAYIS 2014 İŞÇİ
BAYRAMI MİTİNGİ
TONY BENN VE BOB
CROW’A ADANMIŞTI
1 Mayıs etkinliği yakın tarihte hayatını kaybeden lider Tony
Benn ve Sendika lideri Bob Crow’u
anma niteliği de taşımıştı 1 Mayıs
2014 İngiltere Mayday organizasyon Komitesi tarafından organize
edilen yürüyüşte birçok sivil toplum örgütü ve sendikalar ile emekçiler 1 Mayıs’ın iki büyük isme
adanması konusunda hem fikir
olmuş ve yaklaşık 20.000 kişilik
bir kitle ile 1 Mayıs günü, ikilinin
mücadelesi selamlanmıştı.
Tony Benn cenazesinden
Fotoğraf - Erem Kansoy / Arşiv
Tony Benn cenazesinden - Stop the war
coalition Fotoğraf - Erem Kansoy / Arşiv
İngiltere İşçi Partisi Lideri Jeremy Corbyn’de O gün kortejin en
önünde yoldaşlarının fotoğrafının
olduğu pankartı taşımıştı.
IMECE JOB VACANCIES
Violence Against Women and Girls (VAWG) Advice Worker
Part-Time 28hrs per week - Fixed term until March 2017 - Salary: £23,337
We are a women only organisation providing a number of services to Turkish/
Kurdish/Turkish Cypriot women and
women from other backgrounds. IMECE
is looking for two new members of staff
to join its small and friendly team. You
will be well organised, have excellent
communication, IT and admin skills, and
enjoy a demanding and varied workload.
This post is created to improve women’s
access to generic and specialist domestic
violence support services across London
Boroughs. Post holder is expected to provide one to one crises intervention support
service to survivors of abuse and some
time-limited case work. The post holder
is also expected to organise and facilitate
workshops and discussion sessions with
English and Turkish speaking women.
IMECE’s advice service’s quality is assured through CAADA and Advice Quality Standards framework. Some experience of working with Turkish/Kurdish/
Turkish Cypriot women experiencing violence and experience of providing advice
are essential.
Violence Against Women and Girls (VAWG) Advice Worker
(Maternity Cover) Part time 21hrs per week - Fixed term until March 2017 - Salary: £23,337
We are a women only organisation providing a number of services to Turkish/
Kurdish/Turkish Cypriot women and
women from other backgrounds. IMECE
is looking for two new members of staff
to join its small and friendly team. You
will be well organised, have excellent
communication, IT and admin skills, and
enjoy a demanding and varied workload.
This post is created to improve women’s
access to generic and specialist domestic violence support services across London Boroughs. Post holder is expected
to provide one to one crises intervention
support service to survivors of abuse and
some time-limited case work. The post
holder is also expected to organise and
facilitate workshops and discussion ses-
HOW TO APPLY
For an application
pack, please e-mail:
recruitment@
imece.org.uk
Closing date for
application: 5pm on
26th August 2016
The interviews will
be held on: week
beginning September
19th of September
sions with English and Turkish speaking
women.
Charity Registration
No: 1056696
IMECE’s advice service’s quality is assured through CAADA and Advice Quality Standards framework. Some experience of working with Turkish/Kurdish/
Turkish Cypriot women experiencing violence and experience of providing advice
are essential.
Open to women only
(exemption under
the Equality Act 2010
Schedule 9, Part 1)
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
16
Kıbrıs’ın Kuzeyinde Anti-Militarist Barış
Harekâtı, 7. kez gerçekleşti
Erem Kansoy
2010’dan beri olduğu gibi Anti-Militarist Barış Harekâtı 7. kez, Lefkeliler
Hanında gerçekleşti.
Gecede Bandista, Monsieur Doumani,
Alex and the Dukes, Yatay Zeka, Studio
21, Poly Lee, Radio Pangea Ayrıca Emrah
Karayaprak da, sahneden vicdani reddini
yeniden açıkladı.
Yüzlerce kişinin izlediği etkinlikte
“Ayşe tatil bitti, evine dön”, “Evine dön
Ayşe”, “işgallere son”, gibi sloganlar
atıldı.
Ortak metin
Gecede 3 dilde de ortak açıklama
okundu. Ortak açıklama şöyle:
Anti-militarist barış Harekâtı / 2010
yılından bu yana Lefkoşa’da anti-militarizmin, özgürlüğün, bir arada yaşamanın
ve var olmada ısrar etmenin sesini yükseltmekte.
Bildiğimiz gibi, Kıbrıslı Rum milliyetçilerin adanın kontrolünü ele alabilmek için yaptığı darbenin ardından /
Türkiye Cumhuriyeti, 14 Ağustos 1974’te
Kıbrıs’ın kuzeyini işgal etmiştir.
Kıbrıs’ın kuzeyi ve Türkiye’deki
egemen söylem bu işgale ironik bir
şekilde Barış Harekâtı dedi.
Bizler “Barış Harekâtı” sözünün 7.
kez hakkını vererek, bu günü / silahları,
düşmanlığı, gücü ve ölümü katmadan
yaşatmak istiyoruz.
beri Tip 1 diyabetiyim.2010 yılında
askeri merciler tarafından askerlik için
çağrıldığımda tip 1 diyabeti olduğuma
dair raporlarımı sundum. Fakat sözde
devletin askeri, sözde devletin hastanesinin verdiği raporları hiçi sayıp
beni defalarca bazı testlere tabi tuttular.
Düzenli olarak almak zorunda olduğum
hayati önem taşıyan insülinlerimi kesmeye çalıştılar ve bu testler sırasında sağlık
durumunda ciddi sıkıntılar yaşadım. 2
yıl sonunda tip 1 diyabeti olduğuma ve
askerliğe elverişli olmadığıma fakat olası
bir savaşta seferi olduğuma yani benim
yedek asker olduğumu bana tebliğ ettiler
yani yine askerin malıydım.
Adanın bölünmüş iki yarısının liderlerinin hala daha anlaşmaya varmamaları
sonucu / Türkiye ordusu yeşil hattın
kuzeyindeki varlığını sürdürmektedir.
Buna karşı, bizler / mücadelemizi
Kıbrıs’ı; askerlerden, milliyetçilikten,
ırkçılıktan, cinsiyetçilikten, homofobiden ve her türlü köktendinci akımdan
arındırmak adına / devam ettirmekteyiz.
1963 yılından beridir adamızda
olağan üstü hal devam etmektedir.
Kıbrıs’ın güneyindeki ekonomik kriz ve
kuzeyindeki askeri işgal; adanın güney ve
kuzeyindeki güçlerin her geçen gün daha
fazla anti-demokratik koşullar yaratarak,
insan hakları ve özgürlüklerini sınırlamak
için bahaneler yaratmalarına sebep
olmaktadır.
Askere alınmadım ama her zaman
kendimi bir askermişim gibi hissetmemi
sağlayan bir sistemin içinde yetiştim
bugün gördüğüm şey şu ki bunun gibi
yapılar, ulus devlet orduları ve onun
militarist katmanları sadece kendi bağlı
oldukları kapitalist sistemi korumaya
yarayan ve bunu da gerekirse düşman
olarak gösterdiği unsurları, insanları yok
ederek sürdüren bir mekanizma olduğu.
Bizler yeşil hattın iki tarafındaki
Kıbrıslılar olarak; adadaki bütün ordulara
karşı direnenleri ve Barış Harekâtının
hakkını vermek isteyen herkesi direnişe
çağırırız.
Zaman, hep beraber, bu baskılara ve
güçlere karşı direniş saflarını sıklaştırma
zamanıdır.
Bu gece de, yine bir ağustos
akşamında, adanın askersizleştirilmesi
için, Türk, Yunan, İngiliz, Birleşmiş
Milletler ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki ve güneyindeki yerel ordulardan
arındırılması umuduyla özgür bir Kıbrıs
ve Dünya için dayanışıyoruz.
Vicdani ret açıklaması
Emrah
Karayaprak’ın
gecede
okuduğu vicdani ret açıklaması şöyle:
Ben Emrah Karayaprak 13 yaşından
Biz insanları birbirine düşman gösteren, düşman yaratan ve öldürmeye programlayan hiçbir ulus devlet ordusunda
yedek de olsa yer almayacağımı herhangi
bir seferberlik durumunda da askere
gitmeyeceğimi beyan ederim.
Çürük değil vicdani retçiyim.”
Kıbrıs görüşmelerinde kritik aşama
Kıbrıs’la ilgili devam eden
barış
görüşmelerinde
kritik aşamaya gelindiği
bildirildi. Kbrıslı Türk ve
Rum liderler, 14 Eylül’e
kadar kilit konuları ele
alacak.
Kıbrıs’ta Türk ve Rum tarafını ayıran
duvar
Kıbrıs’ta Türk ve Rum yönetimleri arasında devam eden barış
görüşmelerinde
taraflar
belirleyici
aşamaya geldi. Alman haber ajansı
dpa’nın edindiği bilgilere göre, Kıbrıs
Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiades ve
Türk lider Mustafa Akıncı’nın 14 Eylül’e
kadar kilit konuları görüşmek üzere biraraya gelmeyi planlıyor. Görüşmelerin
bir kısmının ikili olacağı belirtildi.
Tartışmalı konular
devletlerinin vatandaşlığına sahip olması
planlanıyor. Ancak bu konuda tartışmalı
noktaların giderilmesi gerekiyor. Bir
diğer temel sorun da Türkiye’den gelip
de Kıbrıs’a yerleşenlerin statüsünün ne
olacağı.
Kritik konulara ilişkin görüşmelerde
yakınlaşma sağlanabilirse Kıbrıslı Rum
ve Türk liderlerin BM Genel Sekreteri
Ban Ki Moon’un başkanlığında yeniden
biraraya gelmesi bekleniyor.
“2016 çözüm yılı olacak”
Kıbrıs’ın birleşmesi amacıyla yapılan
görüşmelerde en tartışmalı konulardan
biri federatif bir Kıbrıs’ın garantörlerinin
kim olacağı. Türk hükümeti ve Kıbrıslı
Türkler Türkiye’nin garantör ülkelerden
biri olmasını ve Türk askeri güçlerinin
adada bulunmasını istiyor. Ancak Kıbrıs
Rumlar, Türkiye’nin garantörlüğüne
karşı. Diğer garantör ülkeler arasında
Yunanistan ve İngiltere gündemde.
Gelecekte kurulacak federal Kıbrıs’ta
Kıbrıslı Rumların ve Türklerin kendi
Kıbrıs’ın birleşmesi için 2004 tarihinde referanduma sunulan Annan Planı
Rum halkı tarafından reddedilmişti. Annan Planı’nın başarısızlığa uğramasının
ardından barış görüşmeleri de sekteye
uğramıştı.
Kıbrıs Türk tarafında Mustafa Akıncı’nın
cumhurbaşkanlığına
seçilmesinin ardından 2015 yılında
başlatılan yeniden görüşmelerde ilerleme kaydedilmiş, geriye sadece kritik noktalar kalmıştı. Çözüm yanlısı
Akıncı, 2016’nın çözüm yılı olacağını
söylemişti. Tarafların hedefi federal bir
yapı ile Kıbrıs’ın birleşmesi.
Cumhurbaşkanı Akıncı:
Kıbrıs’ta barış içinde bir
geleceği inşa edebilelim
Rum lideri Anastasiadis ile bir araya
gelen KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı,
“Kıbrıs’ta her iki toplum için daha
mutlu, daha huzurlu, barış içinde bir
geleceği inşa edebilelim.” dedi.
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa
Akıncı, “Kıbrıs’ta her iki toplum için
daha mutlu, daha huzurlu, barış içinde
bir geleceği inşa edebilelim.” dedi.
Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler
(BM) gözetiminde kapsamlı çözüm
müzakereleri çerçevesinde, Akıncı ile
Rum lideri Nikos Anastasiadis, BM Genel
Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin evsahipliğinde ara
bölgede bir araya geldi.
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı,
görüşme sonrası yaptığı açıklamada,
Rum lideri Anastasiadis ile 14 Eylül’de
tamamlanacak yoğunlaştırılmış müzakerelerin ikinci turunun gündemini ele
aldıklarını belirterek görüşmede müzakerelerde ayrılıkların hangi noktalarda
hala mevcut olduğuyla ilişkin genel bir
değerlendirme yaptıklarını açıkladı.
“Hedefimiz var olan ayrılıkları minimuma indirmektir.” diyen Akıncı, Kıbrıs
sorunundaki gelişmeleri ciddi şekilde
etkileyecek yeni bir döneme girildiğini,
gelecek 3 haftanın çok önemli olduğunu
söyledi.
“Önümüzde zorlu bir
süreç bizi bekliyor”
Cumhurbaşkanı Akıncı, şöyle devam
etti:
“Önümüzde zorlu bir süreç bizi bekliyor. Bu konuda iki tarafın da anlayışla
hareket etmesi, birbirine yardımcı olması
son derece önemli. Kıbrıs Türk tarafı
olarak bu anlayışla hareket edeceğiz.
Kıbrıs’ta her iki toplum için daha mutlu,
daha huzurlu, barış içinde bir geleceği
inşa edebilelim.”
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
Hesekê’de rejim büyük bir
çöküntüye doğru gidiyor
7. gününde Hesekê savaşında YPG, YPJ,
Asayiş ve Halk Savunma Güçleri’nin etraflarını
sardığı 230 rejim askeri ve çetelerin Kewkeb
etrafındaki köylerde teslim alındı. Ayrıca gazetemizin baskıya hazırlandığı saatlerde de bölgede
hükümet ile YPG arasında ateşkes ilan edildi.
Daha öncesinde ise YPG/YPJ ve Asayiş güçleri
toplamda 113 askeri teslim aldı. Rejim güçlerinin
saldırılarına karşı YPG, YPJ, Asayiş ve Halk Savunma Birlikleri’nin başlatmış oluduğu savaşta
rejimin elinde bulunan Neşva Şerki ve Xweran
mahalleleri ile bunlar içinde kalan stratejik birçok
nokta ve kurum ele geçirildi.
Savaşın bir haftası geride kalan Hesekê’de
neler yaşandı? Bu günden başa dönersek, Hesekê savaşının bir haftasının son saatlerinde rejim güçlerinin kontrolü altında bulunan Neşva
Şerki’den sonra Xweran mahallesinde bulunan
stadyum, kültür-sanat merkezi, zindan, Basıl dört
yolu ve ekonomi üniversitesi ve iki mahallenin
özgürleşmesi tamamlandı.
Çatışmaların başladığı 16 Ağustos’tan buyana
rejim güçleri tüm teknik ve hazırlarına rağmen
darbe üstüne darbe almaktan kurtulamadı. Özellikle İran devletine bağlı çeteler ve Hizbullah
güçleri üzerinde yanlış hesap yaparak rejime bağlı
paramiliter güçlerini uzun bir süre hazırladıktan
sonra saldığı Hesekê’de Rojava Asayiş ve Halk
Savunma Güçleri’nin sert karşılık vermesi ile
başlayan çatışmalarda rejim güçleri rastgele tank,
top, havan toplarından sonra şehre uçaklarla da
saldırdı. Rejim güçlerinin saldırısından sonra
YPG ve YPJ güçlerinin devreye girmesi savaşın
seyrini değiştirdi.
Türk devletinin Rusya ile ilişkilenmesinden
sonra İran ile görüşmesi ve buradan alınan karar ile Suriye devleti ile Kürt karşıtı temelinde
geliştirilen gizli bir ittifak sonucunda Hesekê’de
Asayiş güçlerine saldırısı kirli planın bir parçası
olduğu herkesçe bilinen bir gerçek.
Kürt, Arap, Asuri-Süryani ve Ermeni
halklarından oluşan Hesekê şehrinde rejim
yıllarca mezhep ve etnik köken çelişkileri üzerinde varlığını devam ettirdi. Oysa 25 Haziran
2015’te DAİŞ çeteleri Hesekê’ye saldırdığında
kenti çetelere bırakarak dar bir alanda sıkışıp
kaldı. Hesekê halkının çağrısı ile devreye giren
YPG, YPJ savaşçıları Hesekê’yi çetelerden temizleyerek özgürleştirmişti. O süreçten bu yana
Hesekê halkı çelişki ve çatışma olmadan birlikte
yaşam arayışına girdi, kurum ve meclisler yolu
ile kendi kendilerini yönetmeye başladı. Halkların
birlikte yaşamını bozmak için rejim sürekli yeni
çelişkiler ortaya koydu, provakasyonlar geliştirdi.
16 Ağustos bu provokasyonların son halkası oldu.
Bölgenin karekteri ve Suriye sorunun kilit
şehirlerinden biri olan Hesekê’de rejimin çıkardığı
savaşın birçok tarafı olduğu şüphesizdi. Bir yandan Kürt halkının inkar ve imhası üzerinden kirli
politika yürüten Türkiye, İran ve Suriye güçleri
öte yandan birlikte yaşam arayışı ve mücadelesini
veren Kürt, Arap, Türkmen, Asuri-Süryani ve bölgenin diğer halkları. Bu güçlere bir de bölge üzerinde hesapları olan güçler eklemek gerekir. Bu
karakterinden dolayı Hesekê’de yaşanan savaşa
çok yönlü denklem olarak değerlendirildi. Oysa
17
Irak ordusu ile DAİŞ
arasında şiddetli çatışma
bu denglemin bir tarafı olan Rojava ve Kuzey
Suriye halkları birlikte, özgür ve ortak bir yaşamın
arayış ve mücadelesi içinde oldu. Bu özelliklerinden dolayı da Hesekê’de savaş başladığında
Hesekê’de halklar özgür geleceği için ortak bir
irade ile savaşmıştı. Savaşın sonucunu da belirleyen bu irade olmuştu.
Hesekê’de rejimin saldırısı ile başlayan savaş
bir haftasını geride bıraktı. Bu süre zarfında rejim
güçlerinin tank, havan, top ve hava saldırılarından
dolayı toplam 19 sivil vatandar yaşamını yitirdi.
Rejimin kontrolünde kalan alanlardaki halkı
güvenli bölgelere taşımak için YPG ve Asayiş
güçleri bir koridor açtı.
Yaşanan çatışmalarda günde onlarca rejim
akseri öldürüldü. Savaşın 6. günü olan dünkü
çatışmalarda 36 rejim askeri öldürüldü. İçinde üst
düzey rütbeliler olmak üzere 53 rejim askeri YPG
ve Asayiş güçleri tarafından esir alındı. Asayiş
güçleri de 60 rejim askerini esir aldı. Vurulan ve
esir alınan askerler dışında birçok asker silah ve
askeri tesisatlarını bırakarat firar etti. Ağır silahlar
başta olmak üzere birçok cephane YPG ve Asayiş
güçlerinin eline geçti. Kısacası Hesekê’de bir
haftadır yaşanan çatışmalarda rejim tam bir bozgunu yaşadı. Farklı sahalardan getirtilen İran’a
bağlı çeteler tamamen işlevsizleştirilerek büyük
kayıplar verdirildi.
Hesekê’de savaşın 7. güne girerken Neşwa
Şerki rejim güçlerinden temizlenmiş, 7. günün
tamamlandığı akşam saatlerinde ise rejimin elinde
ve Hesekê çete merkezi durumunda bulunan Xweran mahallesi ve içinde bulunan Basıl dörtyolu,
Buğday deposu, zindan, ekonomi üniversitesinden sonra stadyum, kültür-sanat merkezi ve Pasapot Dairesi de rejim güçlerinden temizlenerek
özgürleştirildi.
Rejimin şehirin dar bir alanında sıkışıp
kalmasının dışında varlığı ve esemasi bile
kalmadı. Yalnış hesap Bağdat’tan döner misali
Baas rejimin Türkiye ve İran gerici güçlerine
dayanak Kürt ve bölge halkına karşı başlattığı
yalnış hesap Hesekê’den döndü. Var olan denklem yerine oturmamış olacak ki, Türk MİT’inin
Şam’da olduğu Hesekê savaşının 7. gününde Türk
devleti Cerablus hattında Minbic Askeri Meclis
savaşçılarının mevzilerini bombalamaya başladı.
Bu planın da tutmayacağı gün gibi şimdiden aşikar
olduğunu belirtmek lazım. Zira yeniden ortak bir
irade olarak oratay çıkan Rojava ve Kuzey Suriye demokratik Federal sistemi giderek halkların
umudu haline geliyor.
Hesekê’de ateşkes ilan edildi
Hesekê’de kanaat önderleri, aşiret liderler ve
bazı ülkelerin talebi üzerine ateşkes ilan edildi.
Hesekê’de YPG/YPJ/Asayiş/HPC güçleri ile
Baas rejimi ve paramiliter çeteleri, İran askerleri
ve Hizbullah arasında 7 gündür süren çatışmalar
sonucunda kanaat önderleri (rûsipîler) ve bölgedeki aşiret liderleri ile bazı ülkelerin devreye girmesi
sonucu gece saat 02.00’da Hesekê’de taraflar
arasında ateşkes ilan edildi.
Rejim ve çeteleri kenti terk etmesi ve Rojava Asayiş güçleri kentin güvenliğinin tamamını
sağlaması kaydıyla ateşkes kabul edildi.
Irak ordusu sabah saatlerinde Giyare’ye yönelik
başlattığı operasyonda hastane ve bazı merkezleri
DAİŞ çetelerinden temizleyerek kontrol altına aldı.
DAİŞ denetiminde bulunan
Musul’un Giyare nahiyesine
geniş çaplı operasyon başlatan
Irak ordusu, bir hastane ve bazı
önemli merkezleri çetelerden
temizledi. DAİŞ çetelerine
dönük başlatılan operasyonun
halen devam ettiği bildirilirken,
bölgede şiddetli çatışmaların
yaşandığı, savunma direnci
kırılan çetelerin alandan kaçtığı
belirtildi. Irak ordusu bir
süre önce Musul operasyonu
kapsamında Giyare-Maxmur
cephesinde başlattığı operasyonda şimdiye kadar birçok yeri
çetelerden temizledi.
Giyarê’nin Musul operasyonu açısından stratejik bir
öneme sahip.
QSD: Cerablus Askeri
Meclisi’ni destekliyoruz
Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Komutanlığı,
Türkiye ve ona bağlı grupların işgalci ve talancı
planlarına karşı Cerablus askeri güçlerine
destek verdiklerini belirterek, “ülkemizi korumaya hazır olduğumuzu bütün kamuoyuna
duyuruyoruz” dedi.
QSD
Komutanlığ
açıklamasında şu ifadeler yer
aldı:
”Suriye
Demokratik Güçleri olarak Cerablus
askeri
güçlerinin
Türkiye’nin Cerablus’u işgal
etme girişimlerine ilişkin
açıklamalarını takip ettik. Tür-
kiye bölgenin güvenliği ve huzurunu bozmaya çalışıyor ve
bölgedeki terör karşıtı halkın
yolunu tıkamak için kimlik
ve niyetleri teröristlerinkinden farklı olmayan grupları
kullanıyor.
QSD olarak işgalci ve
talancı planlara karşı söz ko-
nusu askeri güçlere destek
verdiğimizi belirtiyoruz ve
ülkemizi korumaya hazır
olduğumuzu bütün kamuoyuna duyuruyoruz.
Koalisyonun askeri güçlerimizle koordineli çalışması ve
halkın iradesini kırmaya çalışan
bölgedeki tehdit unsurlarına
karşı verdikleri sözlerin gereklerini yerine getirmek için
uluslararası bir savunma hattını
oluşturmaları gerekiyor. Onlar
teröre karşı yürütülen mücadeleyi sekteye uğratıp bölgede
demokratik güçlerin öncülük
ettiği bütün projeleri boşa
çıkarmak istiyorlar.”
18
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
19
En büyük hayali dengbej olmak
Sur’da bulunan Dengbej Evi, dengbejleri
ve söyledikleri klamlarla 7’den 70’e herkesi kendine hayran
bırakıyor. Bu kültüre
hayran
olanlardan
biri de Londra’dan
Diyarbakır’a dengbej
dinlemek için gelen
ve ileride en büyük
hayalinin dengbejlik
olduğunu söyleyen
17 yaşında ki Lorin
Budak.
Dengbejleri dinlemeyi çok
sevdiğini söyleyen Lorin, her yaz
özellikle onlar için Londra’dan
Diyarbakır’a geldiklerini ifade
ederek, “Çocukluğum onların
stranlarıyla geçti, onları dinlemeyi
çok seviyorum. Onlar için buraya
geliyorum ve bana bu şarkıları
söylemem konusunda ilham veriyorlar” dedi. Küçüklüğünden
beri
Kürdistan’dan uzak olsa bile
vakit bulduğu her an Kürtçe
şarkı söylediğini belirten Lorin,
“Çevremdeki insanlar bana sesimin güzel olduğunu söylüyorlar. Kürtçe konuşmayı ve Kürtçe
şarkılar söylemeyi çok seviyorum.
Londra’dan Diyarbakır’a dengbejleri dinlemek için geliyorum” diye
konuştu.
Dengbej dinlediğinde gerçek
benliğine döndüğünü ve kendini
çok iyi hissettiğini söyleyen Lorin, “Buraya geldiğimde kendimi,
benliğimi
buluyorum.
Onları
dinlemeyi çok seviyorum. Bu
müziği onlar sayesine sevdim
zaten. Onların ne dediklerini az
anlıyorum ama sevmek için hepsini
bilmene gerek yok. Ben onları çok
fazla anlayamıyorum ama yine
de çok seviyorum anlayabildiğim
kadarıyla” dedi. Bu kültürü bilmenin ve bilmenin kendisine iyi geldiğini
söyleyen Lorin, “Kürdüm ve dinleyince aslıma dönüyorum. O kadar içten söylüyorlar ki insanların
etkilenmemesi mümkün değil. Bu
müziği söylüyorum, çünkü kendi
kültürümü devam ettirmek yok
olmasına engel olmak istiyorum”
diye belirtti.
En büyük hayalinin ileri de
Dengebejler gibi şarkı söylemek olduğunu ifade eden Lorin, “Kürdistan’ı çok seviyorum. Büyüdüğümde de geleceğim
buraya. Her zaman bu değere,
nerede olursam olayım sahip
çıkacağım. Ustaları kadar iyi
söyleyemiyorum onlardan eğitim
alıp ustaca söylemek en büyük hayalim” diye konuştu.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
20
‘Kürt Arşivi’ Ansiklopedisi Editörü:
Zorlu Bir Araştırma Oldu
Bir süre önce dünyanın saygın üniversitelerinden Cambridge üniversitesi ‘Kürt Arşivi’ adı altında 13 ciltlik tarihi
değeri yüksek bir ansiklopedisi yayınladı. 1831-1979 yılları
arasını kapsayan çalışmanın editörlüğünü yapan tarihçi
araştırmacı yazar Anita L.P. Burdett ile çalışma üzerine
özel bir görüşme gerçekleştirdik. Londra Ulusal Arşivi
Merkezinde görüştüğümüz yazar Anita L.P. Burdett ile
ansiklopedinin hazırlanma sürecini ve içeriğini konuşma
fırsatı bulduk.
Röportaj: Berfin Yüce-Londra
Gördüğümüz kadarı ile temel
olarak Ortadoğu tarihine ilişkin
arşiv çalışmalarına editörlük
yapmışsınız. Neden özellikle
Ortadoğu?
Ortadoğu, yayıncımızın arşiv bölümü için
1980’lerden başlamak üzere jeopolitik olarak
seçtiği bir alan. Yayıncı, Arap sınır meseleleri
üzerine yaptığı başarılı çalışmalardan sonra, projeleri daha da genişletmeyi düşündü. Ben özellikle ülke çalışmalarını üzerime aldım. Suudi
Arabistan arşivi veya Katar arşivi gibi. Daha
sonra konulara göre hareket etmeye başladım;
Arabistan’da Köle Ticareti gibi. Tabi Körfez ülkeleri ile uğraştığınızda, araştırma ilgisi İran’a
doğru kayıyor ve bölgeye ilgi daha da büyüyor.
Cambridge dışında diğer
akademik ve özel kurumların bu
tür arşiv çalışmalarını yaptınız mı?
Evet, Kanada Hükümeti için yaptığım
çalışmalarla beraber, müzeler, körfez ülkelerinden özel kuruluşlar, tarihi ve ululararası sınırlar
meselesi üzerine hukuk firmaları, özel akademisyenler için, çalışmalar yaptım. Ben Cambridge Üniversitesi çalışanı değilim, serbest
tarihçi ve araştırmacı yazarım. Her kitap ayrı ve
yeni araştırma projeleridir.
Bu çalışmalar hiç bir zaman yorucu olmuyor, zorlu ve değerli araştırma süreçleri, tarihi
yeniden yaşama keyfi veriyor.
Daha önce de arşiv çalışmaları
yaptınız, Arap dünyası ile ilgili,
bu çalışmadaki belgelerin
şekil, konu olarak daha önceki
çalışmalarınızdan farkı var mı?
Varsa kısaca bahsedebilir misiniz?
Kürd çalışmaları düşüncesi çok ilginç ve
çeşitli süreçleri kapsıyor, Kürdlerin çok geniş
bir alana yayılmaları buna neden oluyor. Oldukça zorlu bir araştırma oldu, Kürd tarihi
araştırılırken, İran, Irak , Suriye ve Türkiye
konusunda bazı bilgilere sahip olmam gerekti.
Örneğin Körfez araştırmasında sadece Körfez ve
sınırlı konulara bakmam yeterli idi. Doğal olarak
bu arşiv çalışmalarına da yansıyor. Oldukça
teknik bir çalışma diyebilirim. Buna benzer bir
çalışma daha yaptığımı hatırlamıyorum. Ermeni
sınırları meselesi çalışması yaptım ama sadece
iki ciltten oluşuyor. Bir cildi haritalar ve öbürü
genel tarih, Kürd araştırmaları hem daha geniş
hem de milliyetçi bir ruhu var. Bunların hepsine
dikkat etmek gerekiyor.
Bu arşiv derlemeleri oldukça
zaman alan zahmetli bir iş
olmasına karşın, yasaklar,
Çok uzun ve yorucu bir çalışma
sınırlamalarla aslında arşivin
olduğu görülüyor, çalışmalar kısa sahibi olan erk, belirleyici oluyor.
aralıklarla yayınlanmış, zorlandınız Bu çalışmalarda yer alan, sizce
mı? Arşiv çalışmalarında
Kürdler ile ilgili arşiv belgelerinin
kaynaklara ulaşmada zorluklar
ne kadarını oluşturuyor; halen
oldu mu, ve bu zorluklar nasıl
hassas olarak değerlendirilen
aşıldı?
belgeler var mı, varsa bu
Çalışmaların yayınlanması ve aralarındaki belgelerin mahiyet ve içeriği ile
zaman yayıncı ile ilgili bir durum. Bir konu
araştırılıp bitiriliyor ama yayıncı ne za- ilgili nasıl bir bilginiz mevcut?
man yayınlayacağına karar veriyor. Biten bir
çalışma doğrudan yayınlanmıyor, konuların
önceliğine göre hareket ediliyor. Bu durumda, farklı çalışmalar neredeyse aynı dönemde
yayınlanabiliyor. Örneğin Kürd Arşiv çalışması
2015 sonunda yayınlandı, benim çalışmam
ise
2009-2010
yıllarında
tamamlandı.
Araştırmalarım 18 ay sürdü, sonrası, yayıncının
düzenlenme, yayınlanma süreci, teknik ve
yayıncılık bunun gibi yüksek değer ve kalitede
bir araştırma için zaman alıyor.
Daha fazla belge var mı diye soruyorsanız,
oldukça var ama ben konuya ilişkin önemli
olanları veya önemli olduğunu düşündüklerimi,
bu konu başlığı altına aldım. Daha fazla bulunuyor, ama aynı önemde değil gibi geldi bana,
farklı belgeler veya , Kürdistan ticaret yolu ,
veya misyonerlik çalışmaları veya daha özel
belgeler olsa da, ben daha çok milliyetçi dönem
ve hükümet belgeleri üzerinden hareket ettim.
Bölgede Britanya’nın temsilciliği ve görevlilerinin bulunması ve oluşturulan belgeler ana
referansımdı. Zaten önsözde bu konuya açıklık
getirdim. Yine bilindiği gibi belgeler dönem
dönem kamuoyuna açıklanıyor. Ulusal güvenliği
tehdit ettiği düşünülen belgeler hiç bir zaman
açıklanmıyor.
Çalışmayı yaparken karşılaştığınız
en ilginç belge hangisi idi, neden?
Yayınlayamadığınız belgeler var
mı?
yıpranmıştı. Ama bu tür belgeler kullandıklarımın
yanında çok az kalır. Yüzde beşi bile bulmaz.
Özellikle Kürd arşiv çalışması
üzerinde durmak istiyoruz, bu fikir
nasıl oluştu? Ne kadar uzun süre
bunun üzerinde çalıştınız? Öbür
çalışmalara göre daha kapsamlı
bir çalışma, buna neden ihtiyaç
duyuldu?
Britanya temsilcilerinin karşılaştığı Kürd
şahsiyetlerin tanımlamaları, çeşitli düzeylerde
övgü ve şaşkınlarının yıllar içinde konuşmaları
bana çok ilginç geldi. Hep yüksek ve önemli
ruhlardan bahsediyorlar. Diğer bölge insan ve
coğrafya tanımlamalarından farklı. Bir alıntı hep
ilginç geldi: Bölge ağasının yeni gördüğü bir
Avrupa mavzeri için çok şey önereceği, Britanya
konsolosunun anlatımı ilginçti.
Bu fikir bana İran, Irak ve bölge üzerine
öbür küçük araştırmalar yaparken geldi. Bu
araştırmalarım hep Kürdleri referans gösteriyordu. Bunun üzerine kendi kendime neden böylesi
bir Ulus, Paris Barış Konferansında kendisine bir
yer bulamamış diye sordum: Sonra belgeler bunu
cevabını verdi.
Bazı belgeleri teknik nedenden dolayı
alamadım, ya okunmuyor, boyası gitmiş veya
Umarım Londra Arşivlerini kullanamayan
öğrenci ve araştırmacılar, dijital ortamda da
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
bulunmadığı için, bu çalışmadan yaralanabilirler.
Buradan hareketle araştırmacılar etkilenerek,
daha fazla soru sorar ve daha fazla araştırma yaparlar.
Kürdoloji çalışması açısından
önemli bir çalışma yaptınız,
özellikle de yakın tarih ile
ilgilenen tarihçiler için bir hazine
hazırladınız; bu alandan olumlu
veya olumsuz bir geri dönüş oldu
mu size? Kürd tarihine yeni bir
yaklaşım getireceğini düşünüyor
musunuz?
Böylesi bir çalışma ve böylesi bir karşılık
bulması beni oldukça memnun etti. Bana
doğrudan gelen ve bilgi alan, bilgi paylaşan ilk
grup sizsiniz. Tabi yayıncıya veya başka bir yere
bir karşılık oldu mu onu bilmiyorum.
Kürd Akademisyenler ve
Ortadoğu üzerine çalışanlar ve
araştırmacılar bu belgeleri büyük
bir heyecanla karşıladılar. Bu
konuda biraz daha bilgi verebilir
misiniz?
Bu konuda araştırma yapanların bu belgelere
ulaşamamaları ve kullanamamaları beni şaşırttı.
Kullananlarında bütün belgeyi yayınlamayarak
sadece alıntı yapmaları da ilginç geldi. Her neyse
21
bu kadar büyük koleksiyonun araştırılması zaman ve emek ve büyük masrafa ihtiyacı oluyor.
Yayıncının isteği ve desteği olmasa bu kesinlikle
başarılmazdı.
Kürdlerle ilgili belgeler oldukça zorlu, bu kadar büyük bir arşivi taramak ve ortaya çıkarmak,
öbür Ortadoğu ile karşılaştırırsak oldukça zor.
On binlerce belge ve ciltlerin içerisinde, bölge
ile bağlantılı, Ulusal Arşiv, Britanya Kütüphanesi ve Dışişleri Arşiv yapısını bilmekte gerekiyor, ayrıca bölgede hangi alanda ve yılda Britanya çıkarları var onları bilerek nereye ve hangi
tarihe bakacağında bilmek gerekiyor. Hükümet
Belgeleri Britanya’da zamanı geldiğinde kamuoyuna açılıyor ve bu olduğunda nerede nasıl
yararlanacağını da bilmek gerek.
Başta korkunç derecede akademik belgeler
okumak gerekti, biraz kaygılandım, insanlar:
’evet, bunu zaten biliyorduk’ diyecekler diye.
Sizinle tartıştıktan sonra keşke daha iyi bir
bilgilendirme veya bölge gezisinden sonra bu
çalışmayı yapsaydım, diyorum. Sizin için önemli
olduğunu gördüğüm, Sykes–Pikot, 1916 meselesini almadım, sadece Arapları ilgilendirdiğini
düşündüm. Şimdi olsa alırdım. Neyse size isterseniz bu konuda bazı belgeler sonra iletirim.
Bu belgelerin gün yüzüne çıkması
Kürd tarihi için oldukça önemli.
Belgeleri bu tarzda ortaya
çıkardığınız için size teşekkür
ederiz.
İlgileniyor ve üzerine araştırma yapılıyor
olması beni memnun etti. Bunun için ayrıca,
akıllıca ve büyük emekle oluşturan, Britanya
Bölge Konsolosluğuna, gönderilen Dışişleri
Bürosuna, neredeyse çok az bilinen bu bölge ve
alan için kapsamlı ve yorucu belge yazdıkları,
araştırdıkları ve arşivledikleri için hepsine
teşekkür borçluyuz.
Anita L.P. Burdett kimdir?
Kanada doğumlu olan tarihçi yazar Anita L.P.
Burdett, Ottowa, Carleton Üniversiteinde tarih
lisansı ve yüksek lisansı eğitimi aldı. Eğitimi
bitirdikten sonra, Kanada Ulusal Arşivinde arşiv
çalışmaları yürüttü ve aynı yerde çalışmalar
yaptı. Daha sonra Londra bürosunda çalıştı.
Birleşik Krallık Arşiv Kurumu yöneticiliğini
birkaç yıl sürdürdü.
Fransız ve Birleşik Krallık Arşivlerinde
eşzamanlı olarak çalışmalar yürüttü. Anita,
40’tan fazla önemli merkezi hükümet belgeleri
editörlüğünü gerçekleştirdi. Bunlar, Körfez Ülkelerinden, Suudi Arabistan, İran, Balkanlar,
Ermenistan, Kafkaslar ve Kürdistanı kapsadı.
En son Mısır üzerine çalışıyor. Bunların dışında
daha özgün araştırmaların editörlüğünü de
yürüttü. Arabistan’da Köle Ticareti Tarihi, Arap
Birliği, OPEC’in Temeli, Arap Ayaklanmaları ve
İslami hareketler bunların önemlilerindendir.
Bu çalışmalar Cambridge Üniversitesi
Yayınları tarafından, Cambridge Arşiv Yayınları
adıyla yayınlandı. Bunlarla beraber, deniz
aşırı ülke hükümetleri isteği üzerine, bağımsız
araştırmalar, müzelere, hukuk firmalarına ve
şahsiyetler için araştırmalarda gerçekleştirdi.
Araştırmacı şimdi çalışmalarını Londra da
sürdürüyor.
Not: Röportajın yapılmasında, fotoğraflar ve
yardımları için: Lütfullah Sönmez’e ve Deniz
Çiftçi’ye teşekkürler.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
22
İpek Mobilya’da kaçırılmaz fırsat
Uzun yıllardır Londra’da
mobilya
sektörünün
önde gelenisimlerinden
İpek Mobilya’da %50 indirim fırsatını kaçırmayın.
Edmonton Angel Corner’de bulunan İpek
Mobilya, sezonluk kampanyasında %50’ye varan
indirimleri ile büyük ilgi görüyor. Oda ve oturma
grupları, sayısız masa ve sandalye çeşitleri ile
İpek Mobilya’nın kaliteli ve geniş ürün yelpazesinde indirimli fiyatlarla yüksek kalite ürünlere
ulaşabiliyorsunuz.
Güler yüzlü ve profesyonel personeli, müşteri
memnuniyeti odaklı çalışmalarını sürdürürken
İpek Mobilya yetkililerinden toplumumuza ev
eşyalarını lırken büyük kolaylık sağlayacak bir
diğer imkan ise tam 4 yıla varan faizsiz taksit
olanakları. Günümüzde çok az firma 4 yıla varan
faizsiz taksitlendirme uygularken İpek Mobilya,
taksitli alışverişlerinizde çalışıyor olmanızı gerektirmeyen uygulaması ile de sektördeki farkını
ortaya koyuyor.
Çocuk ve genç odaları, yata odası setleri, şilte
çeşitleri, yatak,sofa, ve yemek masası takımları
ile geniş ürün yelpazesine sahip İpek Mobilya
haftanın 7 günü hizmet veriyor.
İpek Mobilya ayni zamanda dünyaca ünlü
markalar Weltew, Çilek, Elif mobilya ve Pierre
Cardin ürünlerinide hizmetinize sunuyor.
Sınırsız ürün seçenekleri ve %50’ye varan
indirimerden hemen yararlanmak için, 174-178
Fore Street Upper Edmonton, Enfield London
N18 2JB adresinde bulunan İpek Mobilya’yı
ziyaret edebilir veya daha fazla bilgi almak için
020 8807 7999 numaraları telefonu arayabilriniz.
Ayrıca www.ipekuk.com internet stesinden de
tüm ürünlere ulaşabilirsiniz.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
23
Üniversiteye Giden Gençlerin Sayısı Artıyor
Geçtiğimiz
Perşembe
günü (18Ağustos), üniversite giriş sınavları olan, A
level, sonuçları açıklandı
ve
öğrenciler
istedikleri üniversitede yer
kazanıp kazanmadıklarını
öğrendiler.
Bu yıl, yüzde üç bir artışla,
424,000 öğrenci üniversitede yer
kazandı. Fakat, beş yıldır olduğu gibi,
elde edilen en yüksek puanların oranı
düşmeye devam etti.
Toplumumuzun gençleri
bu yıl da önemli
başarılar elde ettiler
Waltham Forest’te bulunan Sir
George Monoux öğrencisi Bilge Kartal elde ettiği A level sonuçlarıyla,
Londra’nın en prestijli üniversitelerinden olan School of Oriental and African Studies’de (Soas) hukuk okumaya
hak kazandı. Ailesi Göksün’lü olan, 18
yaşındaki Bilge, sosyoloji sınavından
%100 puan alarak A*’ı elde etmeyi
başardı. Türkçe’de B ve felsefe dersinden C elde eden başarılı öğrenci, özellikle sosyoloji öğretmeninin kendisine
verdiği desteğin başarısında önemli
katkısının olduğunu ifade etti.
Sosyoloji sınavlarında aldığı tam
puanın inanılmaz olduğunu ifade
eden Bilge, sınav sonuç deneyimini
şöyle ifade etti: ‘‘Çok mutluyum. Bu
sonucu beklemiyordum. Bir dersten
A* almayı hiç beklemiyordum. Soas
hukuk için çok iyi bir üniversite.
Başarı tablosunu önceden görmüştüm
ve arkadaşlarım oraya gidiyor. Orada çeşitli öğrenci topluluklarına
katılabileceğimi düşünüyorum. Annemi arayıp sonuçlarını verdiğimde çok
mutluydu. Çalışırsam daha çok iyi
şeylerin beni bekleyeceğini söyledi.
Ben şokta olduğum için o benden daha
da mutluydu.’’
Haringey’de bulunan Hornsey
School for Girls’de öğrenci olan Elifcan, A level sınavlarında üç A ve bir
B elde ederek okulundaki en başarılı
öğrenciler arasında yer aldı.
İslington’daki Highbury Fields
okulunda A level kursunu tamamlayan
Nazlı okulun ilk ikisi arasında yer aldı.
İleri matematik, matematik ve fizik
derslerinde A*AA elde eden Nazlı
Cambridge üniversitesinin teklifini
geri çevirerek, Bristol üniversitesinde
matematik okumayı tercih etti.
Highbury
Grove
öğrencileri
Deniz Boyraz ve Enes Altın BTEC
kurslarından, en yüksek puan olan,
D*D*D* alarak Brunel üniversitesinde bilgisayar bilimi okumaya hak
kazandılar.
İslington bölgesine bağlı kolejlerde
Bilge Kartal
A level sonuçları oldukça başarılıydı.
Öğrencilerin %70.3’ü A*-C; %42.1’I
de A*-B arasında sonuç elde ettiler.
Haringey belediyesine bağlı okullarda A*-B arası sonuçlar %66
oranındaydı.
A level’da tercih edilen kurslar
arasında Matematik en popüler olurken İngilizce ikinci sırada yer alıyor. Bu
yıl da psikoloji dersinin popülaritesi
artmaya devam etti.
Her yıl olduğu gibi, üniversiteye
giden genç kadınların sayısı genç
erkeklere göre daha yüksek: 27,400
daha fazla genç kadın üniversitede yer
kazandı.
Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılma
kararına rağmen, üniversite yeri kazanan
AB ülkelerinden gelen öğrencilerin
İslington Belediye başkanı Kat Fletcher,
Nazlı ve okul müdürü Galdys Berry
sayısı %11 artarak 26,800 oldu.
A level formatı
tekrar değişiyor
A level sınavlarına yapılan
değişikliğe göre, iki yıla bölünen
sınavlar, önümüzdeki yıldan itibaren
iki yıllık kursun sonunda yapılacak. İşçi
Parti hükümeti altında başlatılan ve A
level kursun ilk yılının sonunda girilen
AS sınavları geçen yıl, o dönem Eğitim
Bakanı olan Nicky Morgan tarafından
kaldırılacağı açıklanmıştı. İki yılın
sonunda toplu yapılacak sınavların
öğrenciler için daha stres yaratacağı
bazı eğitimciler tarafından belirtiliyor.
A level sınavları nedir?
A level sınavları, geleneksel olarak
üniversiteye giriş sınavları olarak
değerlendirilir ve günümüzde de en
iyi üniversiteler sadece bu kursun sonucunda alınan sınav sonuçlarına göre
giriş kabul ederler. A level kursuna
kabul edilmek için orta okul son senesinde yapılan GCSE sınavlarından
en az 5 A*-C arası puan elde etmek
gerekmekte. Bu sonuçları almayan
öğrenciler BTEC kurslarını tercih edebiliyorlar ve bu kursların sonucunda
üniversiteye giriş kazanıyorlar. Öte
yandan, GCSE puanları yeterli olan
öğrenciler, çoğunlukla sınavlardan
oluşan A level kursu yapmak yerine, yazılı derslerle puanlandırılan
BTEC kurslarını da tercih edebiliyorlar. BTEC kursunu kabul eden
üniversitelerin sayısı da artsa da, A
level kursları hala daha prestijli olarak
görülüyorlar.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
24
Cenazeleri bir tek Kürtler omuzladı
Antep’te çoğu çocuk 50’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan DAİŞ’in Kürt katliamı, kenti
ayağa kaldırmadı; yalnız Kürtler,
cenazelerini omuzladı.
demokratlara, inanç örgütlerine, sendikalara, vicdan
sahibi insanlara, hatta yaşama kaygısı olan herkese
çağrı yapıyoruz: Örgütlenmeliyiz, halka anlatmalıyız,
olabilecekleri teşhir etmeliyiz. Hatta bununla da
kalmayıp, üzerlerine gidebilmeliyiz. Devletin de daha
ciddi uyarılması gerekiyor. Ancak bu şekilde, elbirliği
içinde bu durumu aşabiliriz.”
Bugünler Antep’in iyi günleri!
Fırat Küçük, Antep’te bir eğitim emekçisi. Bir
yandan da Gaziantepspor’a dair yazılar yazıyor. Kent
kimliğine, yaşamına dair düşünen isimlerden biri.
Osman Oğuz – Yeni ÖzgürPolitika
Fırat Hoca, Haziran ayında gazetemize verdiği
mülakatta, kentte iç savaş tehdidinin bulunduğunu
gerekçeleriyle açıklamış; radikal İslamcıların güçlenmesine de dikkat çekmişti. Son katliam ardından tekrar
ulaştık ve mevcut durumu konuştuk.
Antep’te katliama hedef olan Beybahçe Mahallesi,
hemen yanında bulunan Barak, Akdere gibi mahallelerle birlikte, Kürdistan’dan göç etmiş/etmek zorunda
kalmış ailelerin yaşadığı bir semti oluşturuyor. Nüfusun ağırlığını Siirt, Mardin ve Vanlılar gibi Antep’e
görece uzak kentlerden gelenler ile kısmen Urfalılar ve
Antep’in Araban ve Yavuzeli ilçelerinden göç edenler
teşkil ediyor.
“Eğer toplumsal uzlaşı ve barış temelinde
yaklaşılmazsa, bugünler Antep’in iyi günleri” diyor Fırat Küçük ve devam ediyor: “Özellikle kentin
varoşlarında, Çıksorut, Hacıbaba, Karşıyaka, Cinderesi, Vatan, Barak gibi mahalleler başta olmak üzere,
bu yapıların çay ocakları, küçük esnaf işletmeleri gibi
yerlerde her türlü örgütsel çalışmayı yaptığı aşikâr. Bu
faaliyetler, devlet kontrolü altında gerçekleşiyor ki,
bu yapılar da zaten AKP’nin Suriye politikasıyla paralel biçimde 2011-12 sonrası süreçte daha da görünür
hale geldi. Kent merkezinde düğün konvoyları düzenleyip malum IŞİD flamaları ile gezecek kadar... Kent
varoşlarında yaşayanların açık bir biçimde gördüğü,
hissettiği bir gerilim, zaten söz konusuydu. Zaman zaman küçük çaplı da olsa kavgalar, çatışmalar da oldu.”
Bu mahalleleri de kapsadığı düşünülebilecek
Düztepe, Antep’in nevi şahsına münhasır bölgesi.
Antep’teki Alevilerin önemli kısmı, burada yaşıyor.
Alevilerin çoğunu ise Maraş’ın Pazarcık ve Elbistan
ilçesi ile Malatya’nın Kürecik ilçesinden göç edenler
oluşturuyor. 80 darbesi öncesinde bu bölge, Antep’in
‘küçük Moskova’sı. Başta Emeğin Birliği ve Halkın
Kurtuluşu olmak üzere birçok örgüt, Düztepe’de oldukça güçlü imiş. Fakat darbe ardından sol, büyük oranda geri çekilmiş, halk içindeki mevzilerini birer birer
yitirmiş. 90’larda -özellikle 20 bin işçinin katıldığı
Ünaldı Direnişi’nde- ölü toprağı atılır gibi olmuşsa da,
bazı sosyopolitik gerekçelerle yeniden korku duvarının
ardına hapsolmuş.
‘90’ların Hizbullah’ı gibi’
Haki’nin Antep’i
Kürt Özgürlük Hareketi için Antep, aslında tarihsel
önemi olan bir kent. PKK’nin kuruluş toplantılarının
bir kısmı, burada gerçekleştirildi. ‘Partileşme’ kararının
alınmasında etkili olan Haki Karer’in şehadetinin
mekânı da Antep’ti. Fakat kent, kuruluş dönemi
ardından, gerek sosyoekonomik ve politik ilişkiler,
gerekse de coğrafi zorluklar dolayısıyla PKK’nin en
zor örgütlenebildiği alanlardan biri oldu. Dağlar, gerilla mücadelesine olanak tanımıyordu; kentler ise zapturapt altındaydı. Devlet, bir yandan baskıyla, diğer
yandan sosyoekonomik ilişkiler eliyle, Kürtleri ‘kendine bağlamış‘, en derin asimilasyon pratiklerinden biri
Antep’te gerçekleştirilmişti. Hatta Antep, bu yönüyle,
her dönemde devletin ‘Kürt sorununda çözüm’ prototipi oldu.
7 Haziran ve 1 Kasım
Kürt Özgürlük Hareketi ile devlet arasındaki
görüşmelerin yarattığı göreli ‘rahat’ dönem ise
Antep’te ciddi kırılmalara yol açtı. Antep’teki Kürtler
ve demokratlar, perdelerinin ardına çekilmiş, ellerindeki küçük olanakları da kaybedebilecekleri korkusuyla büyük oranda sinmişti; 7 Haziran Seçimleri ise
ölü toprağını silkeleme dönemi gibiydi. HDP yüzde
15.2 oy alarak, kentteki ‘alışıldık’ seçmenlerini üçe
katladı. Bu, yıllar süren ve başarısından kuşku duyulmayan asimilasyon ve sisteme entegrasyon politikası
için soğuk duştu. Kentteki Kürtlerin ve perdesinin
ardına çekilmiş tüm demokrasi güçlerinin bir araya
gelebileceği, iradesini ortaklaştırabileceği böylelikle
görülmüş oldu.
7 Haziran öncesinden başlayan çatışmalı süreç ve
katliamlar dizisiyle 1 Kasım seçimlerine ulaşıldığında
Antep’te HDP, yüzde 5 dolaylarında oy kaybetmişti.
Kobanê Direnişi esnasında kentte 5 Kürt’ün öldürülmesiyle sonuçlanan linç dalgası ve ardından Kürtlere
yönelik operasyonlar, Kürdistan’ın diğer kentlerindeki
gibi bir örgütlülüğe dayanmayan, esnek HDP potansiyelini, bir miktar dağıttı; yüzde 5’lik bir oy kaybı
yaşandı. Meydanları dolduran halkın bir bölümü,
yeniden perdesi ardına çekilmişti. Bunda kuşkusuz,
kentte giderek daha fazla görünürleşen radikal İslamcı
tahkimatın da payı büyüktü. Antep, adeta felaketleri
‘bekler’ pozisyona geçmişti.
Sindirme konsepti
Mehmet Karayılan, HDP Antep eski il başkanı, hâlâ
yöneticisi. DAİŞ’in Antep’teki düğün katliamı ardından
Kriz Masası’nda çalışanlardan da biriydi. Düğün
katliamının Antep’teki Kürtler özelinde tüm Kürtleri
hedef aldığını, halkı iyice sindirmeyi amaçladığını belirtiyor. Kentteki HDP’lilerin bir bölümünün ‘sinmesini’, büyük vahşetin karşısında garipsenemeyecek bir
refleks olarak değerlendiren Karayılan, devam ediyor:
“Ama mücadelenin çevresinde olan, bedel ödeyen,
fedakarlık yapan, değerlere sahip çıkan insanların par-
tinin etrafında olduğunu söyleyebilirim. Mücadeleden
kopmuyorlar, sahipleniyorlar. Bu konuda sıkıntı yoktur. Belki şunu söyleyebiliriz: Devlet bir konsept
geliştiriyor, özellikle de IŞİD’in bu tür katliamlarıyla
insanlara korku salıyor. İnsanlarda bir tedirginlik var.”
‘Halka ‘durun’ dedik, dinlemediler,
AKP’lileri cenazeden kovdular’
Karayılan, son katliamlarda yaşamını yitirenlerin
cenaze töreninde oradaydı. Törende Kürtler cephesinde ciddi bir sahiplenme ve öfke olduğunu aktaran Karayılan’ın, AKP’lilerin kovulmasına ilişkin
anlatımları ise özellikle ilgi çekici: “Biz HDP olarak
bütün acılara, öfkemize, katliama rağmen halkların
bir arada yaşaması üzerine kurduğumuz mücadele
anlayışının gereğini dün de göstermek istedik.
AKP’lilerin gözyaşının sahte olacağını biliyorduk
ama her şeye rağmen reddetmedik. Selahattin başkan
da ‘Yan yana duralım’ deyince, davet ettik. Ama orada
halk, ‘Biz AKP’nin temsilcilerini buraya bırakmayız’
dedi. Tepkinin önünde durmaya, engellemeye çalıştık
ama halk bize rağmen onları cenazeye bırakmadı. ‘Bizim katledilmemize göz yuman, neden olan bunlardır;
onların cenazeye gelmesine izin vermek onursuzluktur’
dediler bize. Bizim bu kadar çabamıza rağmen halk bu
tavrı gösteriyorsa, AKP’nin de politikasının halkımızı
ne hale getirdiğini görmesi gerekiyor.”
Alevi örgütleri bile ‘temsilen’
Peki cenazede kimler bulunuyordu? Çoğu çocuk
50’den fazla insanın bir bomba marifetiyle katledilmesi, kentte nasıl karşılandı? Bu soru, oldukça çarpıcı bir
duruma işaret ediyor. Katliamdan hemen sonra birçok
medya organı, ölenlerin Kürt olduğunu (hatta bazıları
‘PKK yandaşı‘ olduklarını) satır aralarından vermeyi
ihmal etmemişti. Uzundur memlekette ‘Kürt’ olmanın
-çocuk da olsanız- katliama meşruiyet kazandırdığını,
‘insandışılaştırma’ işlevi gördüğünü biliyoruz.
Antep’teki emareler, bunca çarpıcı bir sivil ve çocuk
katliamı ardından bile benzer bir durumun yaşandığını
gözler önüne seriyor. Keza Suudi Kralı’nın ölümüyle
bile ulusal yas ilan edilen ülkenin kara kaşlı çocukları,
bir resmi yas gerekçesi bile olamadı. Karayılan,
anlatıyor:
“Dünkü cenaze töreninde olanlar, canı yananlardı.
İnanç örgütlerinden bile temsilen katılım vardı. Oysa
böyle bir katliam karşısında Antep’in toptan ayağa
kalkması gerekirdi. Beraber yaşama kültürüne karşı
da yapılıyor bu katliam; o halde yanıt, hep beraber
ayağa kalkmak olmalıydı. Şu anda ‘Kürtler, size ölüm
mübahtır!’ anlayışı var ve bu, halkın birlikte yaşama
iradesini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu gerçeği
Antep’te dillendirmemiz gerekiyor. Bizce bütün
halkların bu tepkiye katılması gerekiyordu. Ama
maalesef cenazede bu olmadı. Şimdi, önümüzdeki
dönemde, acılara ve öfkeye kimin ortak olacağını yine
göreceğiz.”
Linç tehdidi güncel
Antep’te Kürtlere ve Alevilere dönük linç tehdidinin de canlılığını koruduğunu belirten Karayılan, bunu
uzun süredir çeşitli platformlarda dile getirdiklerini,
Alevi inanç örgütleriyle paylaştıklarını belirtiyor ve devam ediyor: “Tedbirli, örgütlü hareket etmemiz gerekiyor. IŞİD’in bu kadar yuvalanmasına önlem alınmadı
çünkü. Neden alınmadığını da biliyoruz. Lojistik
üslerini deşifre etmek istemiyorlardı. Ama Minbic
sonrası, lojistik hatlarının önemli oranda kesileceğini
de biliyoruz. Ondan sonra Antep’te çok daha acımasız,
provokatif eylemler geliştirebilirler. Önlem almamız
gerekiyor ama nasıl önlem alacağız? Biz bir siyasi
partiyiz, insanlara silahlanma çağrısı falan yapamayız.
Örgütleniyoruz, teşhir etmeye çalışıyoruz. Halkın da
kendini koruyabilecek önlemler geliştirmesi gerektiğini
düşünüyoruz. İnanç örgütlerinin, diğer demokratik
kurumların da bu konuda uyarıcı olması gerektiğini
düşünüyoruz. Devlet mercilerine de bu kaygılarımızı
defalarca ilettik.”
DAİŞ ve Türk faşizminin gönül bağı
Karayılan’a, kentteki linç potansiyeli ile radikal
İslamcı tahkimat arasında bağ kurmanın mümkün olup
olmadığını da sorduk, katliam gününü hatırlattı. O gün,
bombanın patlamasının hemen ardından bir güruh,
tekbirler eşliğinde Kürt mahallelerine yönelmişti: “O
acı, kaos içinde grupların bayraklarla, şehitler ölmez
sloganlarıyla, tekbirlerle yürümesi, acıya acı eklemek
istemesi, aralarında bir gönül bağı olduğunu gösteriyor.
Tabii o grupları ideolojik, politik olarak yönlendirenler
var, onlar için de bunu söylemek gerekiyor.”
Yaşamak isteyen herkese çağrı
Bir yandan giderek kentin sosyolojisinde daha
güçlü bir özneye dönüşen radikal İslamcılar, öte yandan Minbic’in özgürleşmesiyle birlikte Antep’e kaçan
yenileri... Kentte tehlike ne kadar büyük? Karayılan’a
göre, çok büyük: “Her an, her yerde IŞİD örgütlenmesinin olduğunu anlamak zorundayız. Her an bir
şey yapabilirler. Koridor kapandığında, Türk’tür,
Kürt’tür, Alevi’dir de demeden, herkesi öldürmek
isteyecekler. Bir kaosu, karanlığı bu topluma yaşatmak
isteyecekler. Rojava’da kaybettikçe, burada intikam
almaya çalışıyorlar. Buna karşı Antep’teki Kürtlere,
Fırat Küçük, DAİŞ tahkimatının sola, Kürtlere ve
Alevilere yönelik kullanımına dair şu tespiti yapıyor:
“90’larda Kürdistan’da Hizbullah’ın kullanımını
andırır bir tutum söz konusu. Kürt ve Alevi nüfusun
hakim olduğu mahallelere ülkücü-alperen faşistlerle
giremeyen devletin kamusal aklı, Kürt nüfusun İslami
duyarlılıklarını kullanma ve Alevi kitlelerin yaşam
alanlarını sınırlama niyetiyle bu yapıları besledi,
buralarda var etti. Tabii lokalde biraz böyleyken, bunun genel iç ve dış gelişmelerle bağını da düşünmek
gerekiyor. Qamişlo’daki büyük bombalı saldırıdan tutun da, YPG öncülüğünde Minbic’in özgürleştirilmesi
ve Suriye rejiminin son Hesekê saldırılarına kadar...”
‘Radikal uçlar güç kazanabilir’
Bu dönemde toplum içindeki ‘radikal’ uçların
daha da güç kazanacağını, yaygınlaşıp meşruiyetini
kuvvetlendireceğini söylemenin mümkün olduğunu,
dolayısıyla tehlikenin arttığını belirten Küçük, bunun
gerekçelerini şöyle açıklıyor: “Suriye savaşıyla birlikte
kente gelen göçler ilk başta bir süreliğine rant çevrelerinin yüzünü güldürürken aynı zamanda kentin işçileri,
emekçileri ve yoksulları için de gittikçe artan bir
çatışmanın da nüvesi oldu. Nitekim kamplar dışındaki
göçmenlerle ‘ekmek kavgası’ kaçınılmazdı. Bir de bunun güvenlik ve ahlak boyutu ortaya çıktı dolayısıyla
gerilim, çatışmaya evrilmeye meyletti. Bir diğer durum,
Kürdistan’da savaşın boyutlanması: Silvan, Sur, Cizre,
Dargeçit, Yüksekova ve en son Şırnak ve Nusaybin
kent merkezlerindeki YPS güçlerinin eylemlilikleri ve
devlet güçlerinin yoğun saldırısıyla çatışma bölgesine
yakın metropollerden biri olan Antep de bundan yine
göçler üzerinden etkilendi. Rojava ve Şengal bölgesinden de azımsanmayacak bir göç kitlesi geldi kente. Bu
kitleler halihazırda kendi yaşam alanlarında kendilerini
‘tehdit altında’ hissettiklerinden buraya göçmüşlerdi;
ancak burada da devlet aygıtıyla onlarca yıldır problem
yaşayan, çatışan Kürt ve Alevi kitlelerin mahallelerine
(varoşlar çoğunlukla) yerleştiler. Dolayısıyla sosyoekonomik bir gerilim kaçınılmaz olduğu gibi, sosyopolitik gerilimler ve beraberinde mezhepsel gerginlikler de
açığa çıkmaya başladı.”
15 Temmuz sonrası: Kentte militarizasyon
Bu noktada 15 Temmuz darbe girişimi ardından
Antep’in, Erdoğan’ın çağrısıyla birlikte sokaklara
en yoğun biçimde çıkılan kentlerden biri olduğunu
da eklemek gerekiyor. Fırat Küçük, bunun da kent
toplumsallığının militarizasyonuna katkı sağlayan bir
süreç olduğunu düşünüyor: “Büyük kalabalıkların
kendilerinin geleceği açısından durumun vahametinden bihaber olduğu kesin; ancak onları yönlendiren
örgütlü yapının niyeti de aşikâr. Atılan sloganların
da demokratik taleplerle uzaktan yakından ilgisi yok.
Kullandıkları araç, Türk bayrağı; atılan slogan, tekbir;
talepleri, idam. Militarizmin yeniden ve yeniden üretimi, militer güçlere milis yedekleme çalışması gibi...”
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
25
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
26 teknolojİ SAYFASI
NASA’dan 1 milyon
dolarlık Mars robotu
yarışması
Güvenliğiniz için
Facebook’dan silmek
isteyeceğiniz bilgiler
ABD Havacılık ve Uzay
Dairesi NASA, astronot robotu R5’i Mars’ta kumanda
edebilecek ekipler arıyor.
NASA
tarafından
açılan yarışmaya katılacak
ekipler,
Robonot
5’i
(R5) Mars’ın çetin hava
koşullarına benzer bir
simülasyonda idare edecek.
Ekipler bir yandan robotu kum fırtınalarında
yönetip uzay ekipmanının
tamirini yaparken, diğer
yandan
da
dünyadan
Mars’a giden komutlardaki
gecikmeleri göz önüne almaya çalışacak.
Kazanan ekibe ise 1
milyon dolarlık para ödülü
vaat ediliyor.
NASA’nın
projeden
sorumlu yöneticisi Monsi
Roman, yaptığı yazılı
açıklamada
“Karşımıza
gelecek yeni teknolojileri
ve sorunların çözümlenmesinde kullanılabilecek
yaratıcı fikirleri heyecanla
bekliyoruz” dedi.
Astronotlardan
Robonotlar
önce
NASA gelecekte R5
ve benzeri robotları farklı
gezegenlere gönderip incelemelerde bulunmayı hedefliyor.
Astronotların
farklı
gezegenlere gitmesinden
önce bu robotlarla Mars
gibi gezegenlerde suni
iklimin oluşturulabileceği
fikri üzerinde duruluyor.
Yarışma için başvurular
açılmış durumda. İlk elemeler Eylül - Kasım
arasında yapılacak.
Finale
kalanlar
Aralık
ayında
açıklanacak ve 2017’de
de Mars simülasyonları
gerçekleştirilecek.
Yarışmayı
birinci
olarak tamamlayan takım
1 milyon dolar ödül kazanacak ve geliştirdikleri
yazılım da R5 robotuna
yerleştirilebilecek.
Uluslararası Uzay İstasyonun’da
artık özel park alanı var
Diyelim ki bir gün uzay geminiz oldu. Merakınızdan bir uzak
gezisi yapayım dediniz. Uzaya
çıkmışken Uluslararası Uzan
İstasyonu’na uğramadan geçmek
olmaz. Ama o da ne, uzay geminizi park edecek yeriniz yok.
Geçtiğimiz günlerde yapımız
tamamlanan özel park alanı bu
sorununuza çözüm olacak.
Daha çok özel amaçlı
kullanılan ticari uzay gemilerinin kullanması beklenen
özel park alanının istasyo-
1. İlgi Alanlarınız
Facebook’a kaydınız sırasında ilgi
alanlarınız sorulur. Bunu sizler arkadaşlık
kuracağınız kişilerle ortak yönleriniz
var mı diye bakmak için kullanabilirsiniz fakat Facebook için bunun kullanım
alanı farklı. Facebook bu bilgileri size
sayfada gösterdiği reklamları belirlemek
için kullanıyor. İlgi alanlarınızın bilinmesi
şifrelerinizin ve size ait kişisel bilgilerin
bilinmesinde bir araç olabiliyor.
2. Doğum Tarihiniz
Ne yapın ne edin Facebook’da doğru
doğum tarihinizi kullanmayın. Doğum
yılınızı gizlediğiniz için yada yazmadığınız
için rahat davranabilirsiniz ama durum hep
o kadar kolay olmuyor. Doğum gününüzde
Facebook arkadaşlarınıza bir bildirim gönderiyor, böylece arkadaşlarınız doğum
gününüzü duvarınızda kutlamaya başlıyor.
Aradan bir arkadaşınız çıkıp ‘hiç 30
yaşında gibi görünmüyorsun’ diye yazıyor
ve böylece açık doğum tarihiniz ortaya
çıkıyor. Bunu kimin nasıl kullanacağını
tahmin bile edemiyoruz.
3. Ev Adresiniz
nun ziyaretçi trafiğini dahada
arttırması bekleniyor.
Saatlik park ücretinin ne
kadar olduğu istasyon yetkilileri
tarafından
henüz
açıklanmadı.
Nasa bütün araştırmalarını halka açıyor
Obama yönetiminin 2013 yılında onayladığı bir yasa sonrası içlerinde
NASA’nın da bulunduğu birçok devlet destekli araştırma kuruluşuna
yapılan araştırmaların halka açılması konusunda zorunluluk getirmişti.
3 yıldır web tabanlı bir portal üzerinde
çalışan NASA dün itibarı ile tüm araştırma
arşivlerini halka açtı. Bu yolla birçok bilim
insanının bu araştırmalar tabanında çalışması
ve böylece daha büyük buluşlara ulaşılması
hedefleniyor.
Bu konuda uyarmasakta olur diye
düşünüyoruz. Bu kadar açık bir yere ev
adresinizi hiçbir durumda yazmayın. Böyle
sosyal siteler sizden bu bilgilerinizi kendi
reklam istatistiklerine yardımcı olsun diye
sizden istiyorlar. Yeterince zenginler, daha
fazla zengin olmaya ihtiyaçları yok. Sizin
daha fazla güvende olmaya ihtiyacınız var.
Açık ev adresinizi yazdığınız bir profilde,
Bodrum’da kumsaldan gönderdiğiniz
ailecek bir fotoğraf o anda evinizi boş
olduğunu hırsızlara bildirmekten daha ileri
gidemez.
4. Okul ve İş Detaylarınız
Çok iyi okullarda okumuş, çok güzel
bölümleri bitirmiş ve çok iyi işlerde çalışmış
olabilirsiniz. Ama bunu herkes bilmek zorunda değil. Yani bu kadar ayrıntılı bilgi
kişisel yaşamınızı çok fazla afişe etmek
olur ki bu bilgiler gayet etkili şekilde
dolandırıcılar tarafından kullanılabilir.
5. Eski Bilgi, Fotoğraf
ve Görüntüler
Bu güvenlikten çok kendinizi iyi hissetmeyle ilgili. Facebook yaşlandıkça sizde
yaşlanıyorsunuz. Bundan 10 yıl önceki
halinizle şimdiki haliniz bir olmayacaktır.
Üniversite yıllarınıza ait, sarhoşken barın
önündeki kaldırımda boylu boyunca
uzandığınız resmi kaldırsanız daha yararlı
olacaktır galiba.
UberEats Birmingham’a açılıyor
Taksi servisi ile sık sık gündeme gelen
Uber, birkaç ay önce hayata geçirdiği UberEats
servisini şimdide Birmingham’a da taşımayı
planlıyor. Şirket sitesinde Birmingham kentinde müdürler ve sürücüler arandığının ortaya
çıkmasının ardından söylentilerin gerçek
olduğu ortaya çıktı.
UberEats, Deliveroo ve Amazon’un rakibi olarak pazardan payını almaya çalışıyor.
UberEats, paket servis hizmeti olmayan
restorantlara kendi sürücülerini göndererek yemeklerin müşterilere ulaşmasını sağlıyor. İngiltere
tabanlı olarak kurulan ve 500 milyon Dolar
civarınca bir yatırım alan Deliveroo şimdilik bu
pazarın en büyük şirketi durumunda.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
27
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
28
Rio’da görkemli kapanış
Rio 2016’da oyuncular birbirinden
güzel performanslar sergilerken,
ABD’li jimnastikçi Simone Biles,
Jamaikalı atlet Usain Bolt ve
Amerikalı yüzücü Michael Phelps
olimpiyatlara damgasını vurdu.
Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde 16 gün
devam eden olimpiyatlar önceki akşam Maracana
Stadyumu’nda yapılan törenle sona erdi. Rio 2016,
olimpiyatların geleneksel sporu olan maratonla sona
erdi. Maratonda ipi göğüsleyen Kenyalı Eliad Kipchoge altına koştu.
31. Olimpiyat Oyunları’na 28 farklı spor dalında,
10 mülteci sporcudan oluşan bir takım ile 206 ülkeden toplam 11 bin 303 sporcu katıldı. 2016 Yaz
Olimpiyat Oyunları bayrağı, 2020 olimpiyatlarını
düzenleyecek olan Tokyo’ya devredildi. Milyarlarca kişinin de televizyonlarından canlı olarak
izlediği kapanış töreninin sonunda olimpiyat ateşi
söndürüldü. Amerika Birleşik Devletleri, 46’sı altın toplamda
121 madalya ile Rio 2016’nın en başarılı ülkesi oldu.
Büyük Britanya takımı ise 27’si altın toplamda 67
madalya ile sıralamada 2. geldi. Çin 26 altın, 70
madalya ile 3. oldu.
Boksta etkili olan Küba, 5 altın, 2 gümüş, 4
bronz madalya ile 18. sırada yer alırken, Türkiye
olimpiyatları 1 altın, 3 gümüş ve 4 bronz madalya ile
41. sırada tamamladı. İran devleti adına yarışan Kürt
halterci Kiyanoş Rostemi altın alırken, İran 3 altın,
1 gümüş, 4 bronzla toplamda 8 madalyada kaldı.
Rusya adına yarışan Êzîdî boksör Misha Aloyan ise
52 kiloda gümüş alan ikinci Kürt oldu.
Öne çıkan oyuncular
Jamaikalı atlet Usain Bolt, Olimpiyat Oyunları
atletizm erkekler 100 metrede üst üste 3 altın madalya
kazanan tek sporcu olarak tarihe geçti. Bolt, Rio’da da
toplam 3 altın alarak, atletizme nokta koydu.
Amerikalı yüzücü Michael Phelps Rio’da 5 altın,
1 gümüş madalya ile olimpiyatlarda toplamda 24 altın
alarak kırılması zor bir rekor kırdı.
Rio 2016’da en çok ilgi toplayan oyunculardan bir
ABD’li Simone Biles oldu. Artistik jimnastikte yarışan
Biles, 4 altın, 1 bronz madalya aldı.
Maratonla sona eren Rio 2016’da Kenyalı Eliad
Kipchoge 2.08.44 dereceyle altın alırken, Ethopyalı
Feyisa Lilesa 2.09.54 ile gümüş, ABD’li Galen Rupp
ise 2.10.05’lik derece ile bronz madalyanın sahibi oldu.
ABD, B.Britanya, Çin…
2016 Olimpiyatları sona erirken madalya durumunda ilk sıraları paylaşan ülkeler ve madalya sıralaması
ise şöyle:
ABD 46 altın, 37 gümüş, 38 bronz (toplam 121),
Büyük Britanya 27 altın, 23 gümüş, 17 bronz (67), Çin
26 altın, 18 gümüş, 26 bronz (70), Rusya 19 altın, 18
gümüş, 19 bronz (56), Almanya 17 altın, 10 gümüş,
15 bronz (42), Japonya 12 altın, 8 gümüş, 21 bronz
(41), Fransa 10 altın, 18 gümüş, 14 bronz (42), Güney
Kore 9 altın, 3 gümüş, 9 bronz (21), İtalya 8 altın, 12
gümüş, 8 bronz (28), Avustralya 8 altın, 11 gümüş,
10 bronz (29), Hollanda 8 altın, 7 gümüş, 4 bronz
(19), Macaristan 8 altın, 3 gümüş, 4 bronz (15) ile ilk
sıralamada yer aldı.
Ev sahibi Brezilya 7 altın 6 gümüş, 6 bronz ile toplam 19 madalya ile 13. sırada yer alırken, Türkiye 1
altın, 3 gümüş ve 4 bronz madalya ile 41. sırada yer
aldı. Mülteciler adına yarışan Uluslararası Olimpiyat
Sporcuları ise 1 altın, 1 bronz madalya ile 51. sırada
kaldı. Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
29
Ada Windows ile
kaliteyi yakalayın
Kapı,
Pencere,
Camlı
oda ve her türlü cam
ve ayna işlerinizde Ada
Windows’dan fiyat almadan
işe başlamayın.
Sektörün tecrübeli isimlerinden Ada Windows yeni
imalathanesinde yüzlerce çeşit kapı, pencere ve conservatory ürünlerini çok uygun fiyatlara hizmetinize
sunuyor. Özellikle yüksek kalite malzemeler ile tüm
siparişlerinizi en kısa sürede kendi imalathanesinde
üreten Ada Windows
, montaj ve tamir
işlerinizde de profesyonel personeli ile yanınızda.
Ada Windows imalathanesine girdiğinizde ilk
hissetiğiniz şey bir aile ortamı oluşudur, özellikle
personelin müşteri memnuyiye odaklı ve güler yüzlü
hizmeti ile evinizin kapısını, penceresini yaptırırken
ayni samimiyeti hissediyorsunuz.
Standart, sürgülü, sash ve tilt-turn pencereler,
kompozit,sürgülü, panel kapılar, cam ve ayna işleri,
iş yerlerine ayna, ocakbaşı cam, shopfront cam, masa
camı, ve güvenli am seçenekleriyle Ada Windos evini ve
işyeriniz için gerekli herşeyi üretip özenle monte ediyor.
Tam 10 yıl sigorta destekli garantiyide ürünleriyle sunan Ada Windows deyim yerindeyse ‘sağlam
iş’ yapıyor. Hızlı üretim ile Fensa sertifikalı montaj
çalışmalarında Ada windows’dan fiyat almadan işe
başlamayın.
Ada Windows Unit G, 1 Anthony Way, London
N18 3QT adresinde bulunan imalathaneyi ziyaret edip
ürünlerin kalitesini yerinde inceleyebilir veya daha
fazla bilgi almak için 0208 803 8004-07956 260 367
numaraları telefonları ziyaret edebilir ya da www.adawindows.com internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.
30
Dalston Restoranına
Silahlı Baskın
Polis,
Dalston’da
bulunan
Macho
Bistro restoranına
bıçak ve silahlı
baskında bulunan
zanlıların
güvenlik
kameralarına
yansıyan görüntülerini yayınlayarak
halktan bilgi istedi.
21 Nisan akşamı, saat
23:30 sularında gerçekleşen
olayda bir erkek restorana
girerek içeride bulunan iki
genci bıçakla tehdit etti.
Polisin birinci zanlı olarak
belirlediği bu kişi daha sonra
yaya olarak restorandan kaçtı.
Beş dakika sonrasında moped
ile olay yerine varan ikinci
zanlı, restorana girerek aynı
gençlere doğru bir el kuru
sıkı sıktı. Zanlının güvenlik kamerasına yansıyan
görüntülerinde, silahı ateş ettikten sonra boş kovanı bulmaya çalıştığı görülüyor.
Polis,
kamerasında
güvenlik
görünen
iki
zanlıyı tanıyan ya da olayla ilgili bilgisi olanların kendiler-
ine irtibata geçmelerini istedi.
Birinci
zanlının
16
yaşlarında ve büyük olasılıkla
Türk asıllı olduğu aktarıldı.
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
Kilo Vermeye Yardımcı
En Sağlıklı 10 Yiyecek
Kilo vermek için aç kalmak gerektiği inancı
günümüzde tarihe karışmış durumda. Sağlıklı kilo
vermek ve sağlıklı yaşamak için kısa bir zamana
yayılan ve eziyet seviyesinde olan şok diyetler
yerine yaşam boyunca uygulanabilecek sağlıklı
beslenme programları tüm uzmanlar tarafından
tavsiye ediliyor. Sağlıklı bir beslenme programının
protein, yağ ve karbonhidrattan herhangi birini
kısıtlaması ise kesinlikle mümkün değil. Önemli
olan mümkün olduğunca lif ağırlıklı beslenmek,
alınan yağ ve karbonhidratlar konusunda dikkatli davranmak ve hiçbir besin grubunu tamamen dışlamamak. Bu bilgiler ışığında sizlere diyet
yaparken de rahatlıkla tüketebileceğiniz, sindirime ve sağlığa faydalı kilo verdiren yiyecekler
arasından en sağlıkla 10 tanesini listeledik.
1. Yoğurt
oranıyla tokluk hissi de sağlar. Özellikle insülin
seviyesinin düştüğü akşam saatlerinde, yemekten
yaklaşık bir saat sonra tüketeceğiniz bir adet elma
hem vücudunuzun şeker ihtiyacını karşılayacak,
hem de gece acıkmanızı veya tatlı krizine girmenizi engelleyecektir. Ayrıca elmanın diş ve diş etleri
üzerinde de güçlendirici etkisi bulunmaktadır.
Yoğurdun kilo verme üzerindeki en önemli
etkisi yağ yakımını hızlandırıcı özelliğidir. Öğle
ve akşam yemeklerinden sonra veya günde bir
ya da iki kez ara öğün olarak tüketilecek bir kase
yarım yağlı doğal yoğurt hem sizi tok tutacak
ve ana öğünlere fazla yüklenmenizi önleyecek,
hem de vücudunuzdaki yağların yanmasını
kolaylaştıracaktır. Aynı zamanda güçlü bir antioksidan olan yoğurt vücudunuzda su ve yeşil
çaya benzer bir etki yaparak zararlı maddelerin
bünyeden atılmasına yardımcı olur. 2006 yılında
prestijli tıp dergilerinden International Journal of
Obesity’de yayınlanan bir çalışmada diyet listelerine her gün 2 kâse yoğurt ekleyenlerin aynı süre
zarfında eklemeyenlere göre %22 daha fazla kilo
kaybettiğini doğrulamıştır.
2. Yumurta
Yumurta oldukça güçlü bir protein kaynağıdır
ve bu nedenle özellikle kas yapmaya dayalı
spor programı destekli protein ağırlıklı diyetlerde sıklıkla tercih edilir. Ancak bu durum
yumurtanın kilo kaybetmeye dayalı diyetlerde
kullanılamayacağı anlamına gelmez. Yağ yakan yiyecekler arasında üst sıralarda yer alan
yumurtanın 2 günde bir tüketilmesi çok daha
sağlıklı bir beslenme programı yürütmenize
yardımcı olacaktır.
Yumurtanın en faydalısı olabildiğince pişmiş
olanıdır. Bu nedenle kilo kaybetmekistiyorsanız
2 günde bir sabah kahvaltısında katı haşlanmış
yumurta tüketmenizi tavsiye ederiz. Yumurtayı
bu şekilde tüketemiyorsanız 2 adet haşlanmış
yumurtayı dilimleyip 1 çay kaşığı zeytinyağı
ve arzu ettiğiniz kadar limonla salata haline getirebilirsiniz. Ayrıca haftada bir gün yeşil ve
kırmızıbiberle lezzetlendirilmiş az yağlı sebzeli bir
omletle kahvaltınızı renklendirebilirsiniz.
3. Elma
Genellikle cildi güzelleştirici etkisiyle ön
plana çıkan elma kilo verme konusunda da oldukça etkili bir meyvedir. Sağlık için gerekli vitamin ve mineraller açısından oldukça zengin
olan elma aynı zamanda içeriğindeki yüksek lif
31
Çok çalışmak kadına
zarar, erkeğe yarar
8. Keten Tohumu
4. Tarçın
Kilo verdiren baharatlar arasında ilk sırada
olan tarçının kilo kaybı üzerindeki en büyük etkisi kan şekerini düzenleyici özelliği sayesinde
olmaktadır. Bu özelliği sayesinde tarçının özellikle çay şeklinde demlenerek tüketilmesi hem
tokluk hissi yaratmakta hem de ani şeker krizlerini
önlemektedir. Kilo kontrolüne yardımcı olmasının
yanında bir bardak tarçın çayı şeker yerine bir çay
kaşığı balla tatlandırılıp her gün tüketilirse saç
dökülmesinden mide ve bağırsak problemlerine,
kolesterolden ağız kokusuna kadar pek çok probleme iyi gelecektir.
5. Sirke
Doğal yoğurt doğanın bize sunduğu en büyük
nimetlerden biridir. Başta mide ve bağırsaklar
olmak üzere düzenli tüketildiğinde vücudun her
bölgesine faydalı olan yoğurt aynı zamanda kilo
vermeye de yardımcıdır.
SAğLIK SAYFASI
Elma sirkesinin faydalarını kilo vermek isteyen veya cilt bakımına özen gösteren hemen herkes
duymuştur. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki sirke
kesinlikle tek başına yağ yakan veya kilo verdiren
bir madde değildir. Zaten dünya üzerinde böyle
mucize bir madde ya da besin bulunmamaktadır.
Sirkenin faydası ise ılık suyla seyreltilerek
tüketildiğinde vücuda bir takım faydalı vitaminlerin alınmasını sağlaması, metabolizmayı
hızlandırması ve yağ yakımına yardımcı olmasıdır.
Sabah uyanır uyanmaz, kahvaltıdan önce bir su
bardağı ılık suyun içine 3-4 damla doğal elma
sirkesi damlatıp içmeniz gün içinde tokluk hissini
muhafaza etmenize yardımcı olacak, aynı zamanda metabolizmanıza güne başlamak için gereken
işareti verecektir.
6. Greyfurt
Yüksek lif içeriğinden dolayı kilo verdiren
yiyecekler arasında elmadan sonra yer alan bir
diğer meyve de greyfurt. Tadından dolayı herkesin
tüketmediği greyfurtu diğer faydalı gıdalarla bir
araya getirip lezzetlendirmek ise elinizde. Sabah
kahvaltısında meyve suyu içmeyi seviyorsanız 1
tatlı kaşığı bal ve 1 çubuk tarçınla tatlandıracağınız
bir bardak greyfurt suyu hem sağlığınız için faydalı
olacak, hem de kahvaltıda alınması gereken vitamin miktarına büyük katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda oldukça zengin bir C vitamini kaynağı olan
greyfurtu eğer yapabiliyorsanız haftada 2-3 adet
olmak üzere direkt olarak tüketmeniz size enerji
ve zindelik kazandıracak, yağ yakma sürecinizi ve
metabolizmanızı hızlandıracaktır.
Mide ve bağırsaklara etki ederek sağlıklı
çalışmalarını sağlayan bir diğer besin maddesi de keten tohumudur. Aktarlarda kolayca
bulabileceğiniz bu tokumun en tercih edilen
tüketim şekli yoğurtla birlikte yenmesidir. Keten
tohumu konusunda dikkat edilmesi gereken nokta
bu besinin günde en fazla bir tatlı kaşığı kadar
tüketilmesi ve bir süre sonra artan tohumların
tüketilmemesi gereğidir. Bozulmadığı zannedilerek tüketilen eskiden kalmış keten tohumları
sağlığınız üzerinde faydadan çok zarara neden
olabilirler. Bu nedenle en fazla 10 günlük çekilmiş
keten tohumu satın almaya ve bu süre zarfında
tüketilmeyen miktarı kullanmamaya özen göstermelisiniz. Doğru şekilde kullanıldığında keten
tohumu size hemen hemen yemeğe eşdeğer bir
tokluk hissi sağlayacak, aynı zamanda düşük kalorisi ve bağırsaklara olan olumlu etkisiyle kilo
vermenize katkı sağlayacaktır.
9. Brokoli
Kilo verdiren yiyecekler arasında yer alan
sebzelerden en etkililerinden biri de brokoli.
Ülkemizde aşağı yukarı son 15 yıldır tüketilen
bu sebze yalnızca rejim yapanlar için değil,
sağlığına dikkat edenler için de tam bir mucize.
Ancak tadından dolayı brokoli genellikle pek
tercih edilmiyor, özellikle çocuklar ve gençler
bu sebzeden uzak duruyorlar. Ancak bir miktar
brokoli kaynar suda haşlanırsa sızma zeytinyağı,
limon, sirke ve biraz da tuz ile harika bir salata
malzemesine ya da hafif bir atıştırmalık öğüne
dönüşebiliyor. Doyuruculuğu yüksek, kalorisi ise
oldukça düşük olan brokoli içeriğindeki A. C ve
E vitaminleriyle bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
10. Lahana
Çalışma saatlerinin
kadınları ve erkekleri
farklı
şekilde
etkilediği,
uzun
çalışma saatlerinin
kadınlarda
kronik
hastalıklara yakalanma riskini artırırken,
erkeklerde bu oranın
tam tersi olduğu ortaya çıktı.
ABD’de
Ohio
State
Üniversitesi’nde yapılan araştırma,
uzun süreli çalışma saatlerinin,
kadınlarda, kalp ve kanser de dahil olmak üzere yaşamı tehdit eden
hastalıklara neden olduğunu belirledi.
Uzmanlar, haftada ortalama 60 saat
çalışan kadınlarda diyabet, kanser,
kalp hastalıkları ve kireçlenme riskinin üç kat fazla olduğunu vurguladı.
Araştırmada haftalık 40 saat ve üstü
çalışanların da risk grubunda olduğu,
bu sayının 50’ye çıktığı takdirde
riskin de tırmandığı öne sürüldü.
Depresyonu önlüyor
Ancak araştırmalar, uzun çalışma
saatlerinin erkekler üzerinde benzer riskler oluşturmadığını ortaya koyarken, uzun süre çalışan erkeklerin
daha sağlıklı olduğunu belirledi.
Araştırmalarda, uzun çalışma saatlerine maruz kalan erkeklerin kireçlenme
problemiyle karşılaşabileceği belirtilirken, bu durumun kronik
hastalıkları etkilemediği ifade edildi.
Hatta şaşırtıcı olarak, haftada 40 ila
50 saat arası çalışan erkeklerde kalp
hastalıklarına, bağırsak problemlerine ve depresyona yakalanma riskini
düşürdüğü belirtildi.
Aspirinle ilgili
araştırmadan çıkan
çarpıcı sonuç
7. Yulaf Ezmesi
Diyet yapıyorsanız lifli gıdalar tüketmenin
öneminde mutlaka haberdarsınızdır. İşte tamamen doğal lif içeren ve katkı maddelerinden
arındırılmış olan yulaf ezmesi bu gıdalardan
en kolay bulunan ve en faydalı olanlarından
biridir. Günde 1 su bardağı kadar yulaf ezmesini kahvaltıda soğuk sütle kahvaltılık gevrek
şeklinde, ya da yemeklerden sonra yiyeceğiniz bir
kase yoğurdun içine karıştırarak tüketebilirsiniz.
Yalnızca yulaftan oluşan ve hiçbir yağ veya şeker
takviyesi içermeyen yulaf ezmesi size hem enerji
verecek, hem tok tutacak, hem de bağırsaklarınızın
çalışmasını hızlandırarak kilo vermenize yardımcı
olacaktır.
Kilo verdiren mucize lahana çorbasını mutlaka bir şekilde duymuşsunuzdur. Günde 5 öğün
bu çorbadan tüketip başka hiçbir şey yemeden
iğne ipliğe dönmek son derece sağlıksız ve güvenilmez bir yöntem olsa bile doğru tüketildiğinde
lahananın kilo vermeye olan katkısı görmezden
gelinemez. Salata, yemek ya da çorba şeklinde
ayda en az 3 kez tüketilen lahana güçlü antioksidan etkisiyle vücudu artık malzemelerden temizleyerek rahatlatır, bağışıklık sistemini güçlendirerek kişiyi özellikle mevsim geçişlerinde hastalık
riskinden korur ve kalp krizini önlemede büyük
rol oynar. Fazla yağlı hazırlanmadığı sürece gönül
rahatlığıyla istediğiniz miktarda tüketebileceğiniz
lahana sindirime yardımcı etkisiyle sindirimi
kolaylaştırır ve kilonuzun kontrolünü elinize
almanıza yardımcı olur.
Bilimsel araştırmalar düzenli
aspirin kullanımının başta bağırsak
olmak üzere pek çok kanser türünü
önlemede ve tedavide etkili olduğunu
gösterdi. Eylül 2015’deHollanda’da
yapılan geniş çaplı bir araştırmaya
göre de aspirinin, tedavisi süren midebağırsak kanseri hastalarının ömrünü
yaklaşık iki kat artırdığı açıklandı.
Geçtiğimiz günlerde PLoS One
isimli bilimsel dergide yayımlanan bir
makale ise kanser tedavisinde asetil
salisilik asitin (ASA) yararını bir
kez daha gösterdi. Çalışmada, düşük
dozda ASA alınması hem kansere
yakalanma riskini düşürdüğü hem de
kansere bağlı ölüm riskini ortalama
yüzde 20 azalttığı görüldü. Tıbbi
Onkolog Prof. Dr. Canfeza Sezgin’de
aspirinin kanserle savaştaki rolüne
dikkat çekti. Ancak düzenli aspirin
kullanımının bazı kişilerde kanamaya
sebep olabileceği konusunda uyardı.
32
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
33
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
34
SERi iLANLAR
İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz
Bu sayfada
1 kutu ilan
£10
0742 948 1490
İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz.
BAZ Fresh Fruit & Veg
Free Delivery
Mazlum: 07859 999 958
Personel Aranıyor
Cash and Carry firmamızda kasa ve
kontrol pozisyonlarında çalışabilecek
gece ve gündüz vardiyaları için
personel alınacaktır.
[email protected] email
adresinden iletişime geçebilirsiniz.
TOPCU MOBILE CAR MECHANIC
Her türlü araba tamiri işleriniz yapılır
REPAIRS
SERVICING
DIAGNOSTICS
PRE-MOT/FAILURES
AHMET TOPCU
07415106521
07405756462
Hurdar Hand
Crafts
El sanatları kursu verilir Takı, Mosaic, geleneksel
el sanatları.
Hurdar Sinop Tel:07448 654 828
MERCAN FRUIT AND
VEGETABLE
BRANTWOOD ROAD, BRANTWOOD ESTATE
UNIT A1/A3 TOTTENHAM, N17 0DX LONDON
07440 041 718
Eleman aranıyor
Waterloo’daki restaurant için;
- coffee shop şefi (kahvaltı şefi)
- grill şefi - et hazırlığı/kasap
- şef yardımcıları - mutfak ara elem
- garson (bay ve bayan) - barmen
- barista Olarak çalışacak elemanlar aranıyor.
İletişim: 07776266555
Eleman aranıyor
Waterloo’daki restorana
- grill şefi
- et hazırlıkçısı/kasap
olarak çalışacak elemanlar aranıyor
İletişim: Ruslan Usta 07710583091
Çarşamba, 24 AĞUSTOS 2016
SERi iLANLAR
İlanlarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz
35
Bu sayfada
1 kutu ilan
£10
0742 948 1490
İlanlarınızı Pazartesi günü saat 16.00’ya kadar gönderebilirsiniz.
PEKENLER LIMITED
CONSULTANCY SERVICES
MARKETING
SALES PUBLIC RELATIONS SOURCIING
ITHALAT IHRACAT LOJISTIK VE PAZARLAMA
DANISMANLIGI
+44 7517 499470
20 Hana Mews, Goulton road, London E5 8GF
[email protected] | www.pekenlerltd.co.uk
Bedran Ozkan
Freelance Journalist
07466770751
[email protected]
İş İlanı
Tecrübeli Coffee Shop
Şefi aranıyor
Mille End bölgesinde
İletişim: 0796 053 0714 (Mahmut)
ELINArosa
Graphic and Web Design Services
Selda Kayan
Phone +44 (0)74 35682350
Servis Elemanı Aranıyor
Tottenham’da bulunan Meditaste
Takeaway de çalışacak servis
elamanı aranıyor.
Tercübe ve ingilizce istenir.
Daha fazla bilgi için
07951033825 (Aslan bey)
10 white hart lane, Tottenham, N17
ACİLEN
Deneyimli Resoran şefi ve
servis elemanı aranıyor.
Yatma yeri verilir.
Adres:Cutty Sark Café and Restaurant
38 Greenwıch Church Street
SE10 9BL London
ALSAN MARKETING
Services provided:
Sunulan hizmetler:
Marketing & sales
consultancy
Satış ve pazarlama
danışmanlığı
Graphic design
Grafik dizayn
Website development
Web tasarımı
Gülşen Alsan 07417 398371
telgraf.co.uk
Çarşem,
24/08/2016
Hêjmar
Rojnameya Hefteyî
535
Qêrîna Dîlokê Li Londonê Deng Da
Piştî ku çeteyên Daîşê li Dîlokê
êrîşî daweta Kurdan kir di
encamê de 31 jê zarok 54 kesan
jiyana xwe ji dest da li Londonê
çalakiyek hat li dar xistin. Di
çalakiyê de êrîşa xwekûjî hat
lanet kirin û dewleta Tirk jibo
pêşî lê negirtina bûyerê hat
sûcdar kirin.
Êvara Şemiyê li taxa Beybahçe ya
Şahinbeya Dîlokê çeteyên DAIŞ’ê li
dijî daweta malbatek Kurd ku endamên
HDP’ê bûn êrîşe bombeyî pêk anî bû. Di
êrîşê 54 kesan jiyana xwe ji dest dabûn
û zêdeyî 100 kesan birîndar bûbûn.
Bi armanca şermezar kirina bûyerê bi
pêşengiya Meclîsa Gel Ya Brîtanya li
navenda Londonê çalakiyek hat li dar
xistin. Di çalakiyê de bênavber slogana
“Kûjer Erdogan” hat qêrîn.
Di çalakiyê de jibo rêberê gele Kurd
Abdullah Ocalan jî bang dewleta Tirk
hat kirin ku tecrîd were bi dawî kirin. Di
çalakiya kul i Hyde Parkê hatî li darxistin
de pankarta mezin yê wêneyê Ocalan li
sere û “Ji Ocalan re azadî” hat rakirin.
Berdewama nuçeyê di rûpelê 3´yan
de ye
Çarşem, 24 Gelawêj 2016
2
Xaçepirs
Bersiva Hefteya Borî
Pênokek
Xwaringeha
Kurdan û
mihendizê Tirk
Wek tê zanîn tirk gelekî diçin Kurdistana başur ji bo xebatê. Kurdên me jî li
her derê Iraqê pir in, nemaze li bexdayê
gelek karûbar di destê wan de ne .
Tu çi ji min dixwazî?
Ma ne min mirina xwe,
Li hêviya mirina te hiştiye,
Êdî tu çi ji min dixwazî?
Ehmed Huseyni
Rojekê mihendizekî Tirk diçe xwarinheha yekî Kurd. Kurdê me dizane ku ew
Tirk e. Kebabên goştê kerê ji bo wî çedike
û sênîkê tijî datîne ber. Piştî yê Tirk têr
dixwe diçe heqê xwarinê dide, dibîne ku
pir erzan e.
Roja paştir sê hevalên xwe jî dibe û
diçe wê xwaringehê. Piştî xwarinê vê carê
lê giran tê.
Yê Tirk dibejê: ‘Yabo min duh pir
xwar lê erzan bû, îro ji bo çi giran e?’
Kurdê me dibêje: ‘lawo her roj goştê
keran nîne.’
Çarşem, 24 Gelawêj 2016
3
Dîsa Di Dilê Kurdan De Teqîn
Dijminên mirovahiyê Daîş
bi piştevaniya hikûmeta
Tirk li Dîlokê komkûjî pêk
anîn û di encamê de 54
kesan jiyana xwe ji dest
dan. Jibo şermezarkirina
komkûjiyê li Londonê
çalakî hat li dar xistin.
Êvara Şemiyê li taxa Beybahçe ya
Şahinbeya Dîlokê çeteyên DAIŞ›ê
li dijî daweta malbatek Kurd ku endamên HDP›ê bûn êrîşe bombeyî
pêk anî bû. Di êrîşê 54 kesan jiyana
xwe ji dest dabûn û zêdeyî 100 kesan
birîndar bûbûn. Bi armanca şermezar
kirina bûyerê bi pêşengiya Meclîsa
Gel Ya Brîtanya li navenda Londonê
çalakiyek hat li dar xistin. Di çalakiyê
de bênavber slogana “Kûjer Erdogan”
hat qêrîn.
Li Dîlokê faşîstên Tirk êrîşî
merasîma cenazeyê kirin
Faşîstên Tirk êrîş birin li ser merasîma cenazeyê ya Kûmrû Îlter û Ahmet Toraman ku dema qetlîama Dîlokê
de jiyana xwe ji dest dan û hewl dan
definkirina cenazeyan asteng bikin.
‘Berpirsê Qetlîamê AKP’e ye’
Heyeta HDP’ê û Dayikên Aştiyê
li cihê ku Qetlîama Dîlokê pêk hat
daxuyanî da, qûrnefîl ji bo bîranînê
danîn, diyar kirin ku berpirsê qetlîamê
AKP’e ye.
Parlamenterên Partiya Demokratîk
a Gelan (HDP) û Dayikên Aştiyê li
cihê ku li Dîlokê çeteyên DAÎŞ’ê bi
êrîşek bombeya zindî 54 kes qetil kirin, daxuyanî dan.
Berdevka Koma Jinê ya HDP’ê
Besîme Konca, Parlamentera HDP’ê
ya Edeneyê Meral Daniş Beştaş û Parlamentera HDP’ê ya Amedê Çaglar
Demîrel tevlî bîranînê bûn.
Ji Dayikên Aştiyê Habîbe Tişkaya
qetlîam lenet kir, got ev bombe li dijî
tevahî Kurdan hatiye teqandin û wiha
axivî; “Wek Dayikên Aştiyê, em ê
destûra provakasyonan nedin.”
Berdevka Koma Jinê ya HDP’ê
Besîme Konca jî got êrîşa herî mezin, qetlîama herî mezin li Dîlokê pêk
hatiye û destnîşan kir ku ev sed sal in
dewleta Tirk ji gelê Kurd re dibêje,”ez
ê we nas nekim, ez ê we qetil bikim.”
Konca bi bîr xist ku KCK’ê ji bo
dawîanîna şer daxuyanî da, heman
rojê jî qetlîam bi awayekî balkêş pêk
hat.
Konca ragihand ku failên ti qetlîaman dernexistine holê, têkîldarî xebatên çeteyên DAÎŞ’ê yên li Dîlokê
behsa pêşnûmepirsên ku ji hêla AKP’ê
hatine redkirin, bertekên gel ên li
Dîlokê kir û wiha pê de çû; “Hikûmetê
ti carî têkîliyên xwe bi DAê, El
Nûsrayê re qut nekir. Ji ber vê jî ev cînayet cinayeteke eşkere ye. Ev cînayet
bi hevkariya AKP’ê pêk hatiye.”
Konca der bir ku bi salan e Kurd
ji bo çareseriyê her cure fedakariyê
dikin, wiha dom kir; “Lê îro biyara
AKP’ê ew e ku wê ti carî li Kurdan
neke, wê ti carî nehêle Tirkiye
demokratîk bibe, bi DAÎŞ’ê re têkîliyên xwe bidomîne.”
Konca bal kişand ser provokasyona îro ku di merasîma cenazeyê de
pêk hat, bang li polîsên wan sikakan
kir û got; “Em dixwazin ewlehiya gel
hebe.”
Piştî daxuyaniyê, heyeta HDP’ê
û Dayikên Aştiyê li cihê qetlîamê
qurnefîl danîn.
Bakurê Îrlandayê li dijî Brexîtî doz vekir
Ji bo referandûma ku 23’ê
Hezîranê biryara hate girtin ku
Brîtanya ji Yekîtiya Ewropa derkeve, rêyên hiqûqî tên ceribandin.
tin nav tevgerê.
Hiqûqnasên ji Bakurê Îrlanda û Londonê, ji
bo destûra parlamentoyên Belfast û Londonê ke-
Heman dozeke ku buroyek hiqûqê li Londonê
ceribandibû, li Bakurê Îrlandayê jî tê ceriban-
Di referandûma Brîtanya Mezin de ji nîvê
gelê Îngîlîz û Galler zêdetir ji bo derketina ji
Yekîtiya Ewropa deng bi kar anî, li Bakurê Îrlanda, London û Skoçyayê jî piraniya gel xwest
di Yekîtiya Ewropayê de bê dewamkirin.
din. Komek hiqûqnasên li Belfastê, ji bo biryara
Brexîtê tenê bi destûra parlamentoyên Bakurê Îrlanda û Londonê pêk were, daxwaznameya dozê
da.
Hiqûqnas bal dikşînin ku pêkanîna biryara
Brexîtê ne li gor ‘Hevpeymana Îna Pîroz’ e ku
sala 1998’an hatibû îmzekirin û di çareseriya
pirsgirêka Bakurê Îrlanda de xwedî girîngiyek
mezin e. Hevpeymanê dawî li wî şerî anîbû ku ji
sala 1969’an û vir ve bibû sedema jiyana 3 hezar
û 500 kesî.
Parazvanê Mafên Mirovan Raymond McCord
ku wî jî serlêdan kiriye, hişyarî da ku eger yekalî
derketin ji YE çêbibe, ev wê zerarê bide ‘îstîqrara’ li Bakurê Îrlandayê.
Tê plankirin ku serlêdan di 5’ê Îlonê de bê
nîqaşkirin.
Çarşem, 24 Gelawêj 2016
4
Xalên agirbesta Hesekê HDP: Divê tecrîd bê
hate ragihandin
rakirin û Ocalan rola
xwe bilîze
HDP: Divê ev rêya bi xwîn, cudakarî û qûtkirinê bi dawî bibe. Divê bi hev re bi cesaret,
biryardarî ji bo vê rewşê bêjin ‘Êdî Bese’. Em
carekî di bi fersendekî bi vî awayî re hevrûn e.
Rêxistina Partiya Demokratîk a Gelan
(HDP) bi ser navê “Bila çek rawestin fikir biaxivin” daxuyaniyek nivîskî da. HDP’ê di daxuyaniyê de diyar kir ku tenê rêya çareseriyê siyaseta demokratîk e û xwest hemû kesên tekoşîna
aştî, edalet û demokrasiyê dibin di vê rêya
çareseriyê de seknek xurt nîşan bidin. HDP’ê
destnîşan kir ku di şerê salek dawî de hêjmara
welatiyên hatin qetilkirin gelek zêde ye û vî şerî
êşek gelek mezin bi xwe re aniye û wiha cih da
daxuyaniyê: “Divê dawî li vî şerê ku eniyan ava
dike û perçe dike bê. Em hemû ji vê çûnê re
bêjin bes e. Divê em hemû vê fedekariyê nîşan
bidin. Niha firsendek dirokî li pêş me ye. Em
careke din bkang li hemû kesên xwedî wîjdan
û demokrat dikin ku werin em bi aştî, wekhevî
û edaletê pirsgirêkê çareser bikin. Em li peravê
aştiya Tirkiye ne. Em dikarin dîsa pêla aştiyê li
her derê belav bikin.”
BILA TECRÎD RABE OCALAN
ROLA XWE BILÎZE
Piştî şerê 7 rojan ku li Hesekê
bi êrîşên hêzên rejîmê re destpê
kirin, agirbestek ji 5 xalan pêk
tê hat îlankirin.
Piştî ku başûrê Çemê Xabûrê bi temamî hate
rizgarkirin rûspî, eşîreyên herêmê û hin dewlet
ji bo sekinandina şer ketin nava hewldanan. Ji
ber vê yekê roja duşemê bi şev saet di 02.00 de
agirbest hate îlankirin. Xalên agirbesta ku îro
saet 02.00’yan de hat îlankirin, wiha ne:
1- Artêşa Sûriyeyê û komên çekdar ên girêdayî wê, wê ji nava bajar derkevin. Her wiha
hêzên YPG’ê wê cihên ku di şerê 7 rojan de ji
hêzên rejîmê paqij kirine, rasdestî Asayîşê bikin.
2- Her du alî wê dîl û birîndaran serbest berdin.
3- Rêyên ku ji ber şer hatibûn girtin, wê ji nû
ve werin vekirin.
4- Rewşa komên çekdar ên girêdayî rejîmê
yên wekî Dîfa El-Wetenî wê di ber çavan re bên
derbaskirin.
5- Karmendên (memûr, muwezif) ku ji kar
hatine derxistin, wê dîsa vegerînin ser karên xwe.
Li bajarê Hesekê di nava 7 rojên dawî de, di
navbera şervanên YPG/YPJ, Asayîş/Hêzên Parastina Civakî û hêzên rejîma El-Baas, çeteyên
wê, hêzên Îranî û Hîzbûllah a Lubnanê de şerekî
dijwar hebû. Hêzên YPG û Asayîşê di van rojan
de gelek nuqteyên girîng û stratejîk rizgar kirin.
Mesûd Barzanî çû Tirkiyeyê
HDP’ê di berdewama daxuyaniya xwe de
bal kişand ser deklerasyona KCK’ê ya 20’ê
Tebaxê û wiha got: “Di roja deklerasyonê de li
Serokê PDK’ê Mesûd Barzanî wê saet di
18:00 de bi Serokkomarê Tirk Recep Tayyîp Erdogan re rûnê. Li gorî agahiyan, Barzanî wê bi
Serokwezîrê Tirk Bînalî Yildirim re jî li ser mijarên Aborî, Siyasî û rewşa dawî ya li herêmê,
hevdîtinê bike.
Bi Serokê PDK’ê Mesûd Barzanî re, Serokê Diwana Hêrêmê Fûat Huseyîn û berdevkê
Hikûmetê Sefîn Dîzayî jî çûne Tirkiyeyê.
Tevî ku zêdeyî saleke erka wî ya Serokatiya
Herêmê qediya ye, Barzanî li ser navê Serokatiya Herêma Kurdistanê çû Tirkiyeyê.
BANG LI HEMÛ SAZIYÊN CIVAKÎ
Û HÊZÊN NAVNETEWÎ HAT KIRIN
HDP’ê di berdewama daxuyaniya xwe
de bang li hemû saziyên civakî û rêxistinên
demokratîk û hêzên navneteweyî kir û xwest vê
firsenda rast û baş binirxînin û dîsa rêli pêşiya
pêvajoya çareseriya demokratîk, aştiyane û siyaseda demokratîk vekin. Aştiya ku li derve û
hundir bi kurdan re bê kirin wê Tirkiye derbasî
pêvajoyek nû bike. Em ji hemû teklifan re vekirî
ne û em di teklifa xwe ya çareseriya siyaseta
demokratîk de bi israr in. Ev helwest, sekn û
înisiyatif berpirsiyariyek dîrokî û wîcdanî ye.”
Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê:
Endamê MÎT’ê yê fermandarê
me qetil kir, hat girtin
Meclîsa Leşkerî ya
Cerablûsê da xuyakirin, endamê MÎT’ê
yê duh bi sûîqestê
Fermandarê Giştî yê
Meclîsa Leşkerî ya
Cerablûsê Ebdulsetar El Cadirî qetil kir,
hatiye girtin.
Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê duh (22’ê Tebaxê) bi
daxuyaniyeke çapemeniyê hat
ragihandin. Di daxuyaniya
ragihandinê de hat gotin, wê
pêşî li planên dewleta Tirk ên
ji bo dagirkirina Cerablûsê
were girtin.
Serokê PDK’ê Mesûd Barzanî îro ji Hewlêrê
bi balafirê çû Tirkiyeyê.
Dîlokê komkujiyek hov pêk hat. Heta niha di
vê komkujiyê de 54 welatî hatin qetilkirin. Dîsa
dema KCK’ê yek alî banga agarbestê kir di heman rojê di 10’ê Cotmeha 2015’an de li GAR’a
Enqereyê di mîtînga aştiyê de komkujî pêk hat.
102 welatiyên aştî dixwestin hatin qetilkirin.
Em bang li partiyên meclîsê dikin ku rol û peyvirê bigirin ser xwe. Ji bo vê yekê jî divê hemû
şert û mercên Ocalan ên tenduristî yê ewlehiyê
bidin ser milê xwe. Divê hikûmet tecrîda di 5’ê
Nîsana 2015’an de hatibû destpêkirin rake û ji
nûve dest bi hevdîtinan bike. Tecîda li ser Ocalan destûr nade ku Ocalan rol û misyona xwe ya
ji bo aştiyê pêk bîne. Divê rê li pêş hevdîtinên
malbat, parêzer û heyetê bê vekirin.”
3 saet piştî vê daxuyaniya
çapemeniyê, Fermandarê Giştî
yê Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê Ebdulsetar El Cadirî
di encama êrîşeke sûîqestê
de bi giranî birîndar bû. El
Cadirî ji bo tedawiyê rakirin
nexweşxaneyê, lê belê tevî
hemû hewldanên doktoran nehat rizgarkirin.
ŞEBEKEYA MÎT›Ê
HAT GIRTIN
Meclîsa Leşkerî ya Cerablûsê der barê bûyerê de daxuyaniyeke nivîskî weşand. Di
daxuyaniyê de hat ragihandin,
endamê MÎT’ê yê Fermandar
Ebdulsetar El Cadirî qetil
kirine, hatine girtin.
Di daxuyaniyê de hat gotin: “Hêzên leşkerî yên bajarê
Cerablûsê meclîsa xwe ya
leşkerî ragihandin. Ev meclîs
hemû projeyên dewleta Tir-
kiyeyê yên piştgiriya ji terorê
re asteng dike. Ji ber vê yekê
Fermandarê Leşkerî ya Cerablûsê hevalê me Ebdulsetar
El-Cadirî kuştin. Wekî endam
û hêzên Meclîsa Leşkerî ya
Cerablêsê em vî karê terorîstane bi tundî şermezar dikin.
Hêzên me karîbûn kesê ku ev
kiryar kiriye û koma veşartî ya
pê re ku girêdayî îstixbaratên
dewleta Tirkiyeyê ne bigirin.
Em soz didin şehîd, hevalên
şehîd û malbata wî ku em ê
soza şehîd bicih bînin û bajarê
xwe Cerablûsê rizgar bikin.”
Çarşem, 24 Gelawêj 2016
35
Ji bo entegrasyona penaberan a li
qada kar, bernameyên ‘afirîner’ divê
Weqfa Bertelsmann a Elman, li Ewropayê bi taybetî jî li welatên Elmanya, Swêd,
Fransa, Brîtanya Danîmarka, Awûstûrya û
Hollandayê, ‘hewldanên’ peydakirina kar ji
bo penaberan, lêkolîn kir.
Li gorî rapora weqfê, di nava salên dawî
de welatên herî zêde hewl dane ji penaberan re kar peyda bikin Swêd û Danîmarka
ye. Di raporê de hat ragihandin, Fransa û
Brîtanya di vî warî de bêbername ne.
Di raporê de tê bibîrxistin, ku li Swêdê,
penaber ji roja serlêdana penaberiyê dikin
û pê ve dibin xwedî mafê xebatê û hat gotin, ev maf li welatên mîna Fransayê nîne.
Hat tespîtkirin, ku tevî vê yekê jî di navbera
salên 2013-2014’an de hejmara penaberên
li Swêdê kar ji wan re hatiye dîtin bi tenê
450 ye.
Li gorî rapora Weqfa Bertelsmannê,
beşeke girîng a ji penaberên hatine welatên
Ewropayê, li welatê xwe xwendine yan jî
xwedî pîşeyekî ne. Lê belê dema tên Ewropayê, pirsgirêka ziman weke astengiya herî
mezin derdikeve pêşiya wan.
Di raporê de hat ragihandin, ku li
welatên mîna Danîmarkayê, tevî ku bernameyên ji bo entegrasyona penaberan
hene û di vî warî de derfet ji karsazan re tê
dayîn, di dawiya bernameyên sê salên dawî
de hejmara penaberên entengreyî qada
hatine kirin bi tenê yek ji sê parên penaberên li van welatan e.
Di dewama raporê de hat gotin, ji bo tepsîtkirina encamên bernameyên ziman û entegrasyonê yên li Elmanya û Awûstûryayê,
pêwîstî bi demê heye.
‘DIVÊ TEDBÎRÊN NÛ
WERIN GIRTIN’
Endamê Estîtuya Zanîngeha Ewropayê
a li Floransa (IUE) Îvan Martîn, ku tîma
pispor a rapor amade dikr bi rê ve bir, di wê
baweriyê de ye ku ji bo kar ji penaberan re
bê peydakirin, pêwîste welatên Ewropayê
tedbîrên ‹bêhtir afirîner› bigirin. Martîn da
xuyakirin, ku entegrasyona penaberan hem
ji aliyê civakî hem jî ji aliyê malî ve wê bi
kêrî her kesî bê.
Martîn da zanîn, bi taybetî di mijara
entegrasyona penaberên jin de kêmasiyên
cidî hene û bal kişand ser girîngiya bernameyên teşwîqa taybet.
Îsraîlê ji hewayê ve li 30 nuqteyên
Gazeyê xist
Îsraîlê ji hewayê ve li 30 nuqteyên
Gazeyê xist. Li gorî agahiyên ber dest, ji
ber van êrîşan 2 sivîl birîndar bûne.
Li gorî ajansên nûçeyan ên navneteweyî, ji aliyê Fîlîstînê 14 roket hatin avêtin
û li bajarê Sderotê ketin. Piştre Îsraîlê bi
tank û balafirên şer bersiv da. Tê gotin, di
êrîşên hewayî de li gorî agahiyên destpêkê
du sivîl birîndar bûne.
Twitter bi berdewamî
dibêje ku cemidandina hesa-
Bi tenê yek ji pênc Ewropiyan
koçberiyê ‘erênî’ dibînin
Bi tenê yek ji pênc Ewropiyan hebûna
koçberan ‘erênî’ dibînin. Lê fikara ‘ewlekariyê’ û ‘ji destdana kar’ bêhtir derdikeve
pêş.
Li gorî lêkolînê, li Fransa û Belçîkayê
ku çeteyên DAIŞ’ê gelek komkujî lê kirin
û li Îtalyayê, ku gelek penaber xwe lê digirin, pêşhukmên li hemberî koçberan zêde
Twitterê hefteya
borî ragihand ku
wan di nav şeş mehên borî de 235,000
hesabên nû cemidandine, jiber
piştgirî û pesndana
terorîzmê.
Daxuyanîya Twitterê got
ku heta niha bi giştî 360,000
karîner ji nava 2015’an vir
ve hatine asteng kirin.
Di sala 2014›an de, di şerê navbera her
du aliyan de herî kêm 2 hezar 100 Fîlîstîniyan jiyana xwe ji dest dabûn. Ji wê rojê û
vir ve cara yekê ye êrîşeke ewçend berfireh
tê lidarxistin.
Li gorî lêkolîna Estîtuya Ipsosê a li 22 welatan hat kirin,
piştî pêla par a koçberiyê, li
hemberî koçberan nêrîneke
neyînî derket holê.
Twitter: Me
di Nav Şeş
Mehên Borî de
235,000 Hesab
Cemidandin
ne. Li gelemperiya 22 welatan rêjeya mirovên dibêjin ‘gelekî koçber hene’ ji sedî
49 e. Li Fransayê ji sedî 57, li Belçîkayê
ji sedî 60, li Îtalyayê jî ji sedî 65 dibêjin
‘gelek koçber hene’.
Li Elmanyayê jî, ku di nava du salên
dawî de bi qasî mîlyonek koçberî serlêdana
penaberiyê kirine, rêjeya mirovên bi vê
nêrînê ne, ji sedî 50 ye.
Mirovên xwedî vê nêrînê ne; li Brîtanya
Mezin ji sedî 35, li Spanyayê ji sedî 20, li
Elmanyayê ji sedî 18, li Fransa û Belçîkayê
ji sedî 11 û li Îtalyayê jî ji sedî 10 e.
Ji dîrektorên Ipsos Knowledge Center
Yves Bardon ev lêkolîn şîrove kir û got,
pêla koçberan li welatên bêkarî lê zêde ye
rê li ber ‘tirsê’ vedike.
FIKAR HENE, ÇETE DI
NAVA PENABERAN DE XWE
BIGIHÎNIN EWROPAYÊ
BI TENÊ YEK JI PÊNC
PARAN, HEBÛNA KOÇBERAN
‘ERÊNÎ’ DIBÎNIN
Li gorî lêkolînê ji sedî 61 ê Ewropiyan
bawer in, ‘terorîstên’ dixwazin êrîşê bikin,
hewl didin di nava penaberan de xwe bigihînin Ewropayê. Ev rêje li Elmanyayê ji
sedî 71 e. Li Îtalyayê ji sedî 70, li Fransayê
ji sedî 67 e.
Li gorî lêkolînê, hejmara mirovên bawer dikin ku hebûna koçberan ‘ji bo welatê
wan erênî ye’ bi tenê yek ji pênc paran e.
Ev lêkolîn li ser Înternetê di navbera
24’ê Hezîranê - 8’ê Tîrmehê de hat kirin û
zêdeyî 16 hezar kes tevlî bûn.
ba karîneran di sala 2015’an
de bi rejeya 80 ji sedê pirtir
bilind bûye û piranîya cemidandina hesaban demûdest
piştî êrîşên terorîstî pêk
hatine.
Kompanya Twitter ya
bingeh li Amerîka dîyar
dike ku wê tedbîrên zêdekirî
standine ku hesabên ku
hatine cemidandin careke
din nikaribin vegerin platformê.
Twitter herwiha dide
zanîn ku ew ligel platformên
din yên civakî hevkarî dike
ku navêrokên terorîstî bêne
dîtin û asteng kirin.
Li Iraqê 36 kesên
ji qetilkirina 1700
xwendevanan
berpirsyar hatin
darvekirin
Li gorî daxuyaniya ku îro
ji aliyê Wezareta Edaletê yê
Iraqê ve hat dayîn ragihand
ku 36 kesên ku berpirsyarin
ji qetilkirina xwendevanên
Akademiya Hêza Hewayî
ku di sala 2015’an de hatin
qetilkirin, hatin darvekirin.
Çeteyên DAIŞ’ê di sala
2015’an de piştî dagirkirina
Tikrîtê û şûn de nêzî 1700
xwendevanên
Akademiya
Hêzên Hewayî revandibûn.
Xwendevanên ku hatibûn
revandin ji aliyê çeteyên
DAIŞ’ê ve hatibûn qetilkirin.

Benzer belgeler