ISSN: 1304 -1517 - Turuncu Dergisi
Transkript
ISSN: 1304 -1517 - Turuncu Dergisi
ISSN: 1304 -1517 KONUT PROJESİ DEĞİL BİR YASAM HİKAYESİ Bahçeşehir’in en değerli arazisi üzerinde hayata geçirilen Vaditepe Bahçeşehir, özlem duyulan o sımsıcak mahalle kültürünü, modern yaşam çizgileriyle birleştiriyor ve sizlere, alışılagelmiş konut projesi yerine, bir yaşam hikayesi sunuyor. Size de dairenizi seçip hikayede yerinizi almak kalıyor. Bekleriz... 212 428 88 00 ADVERTORIAL ADVERTORIAL Arnavutköy, istanbul’un yarını OLACAK Özellİkle yenİ kurulan İlçelerden Arnavutköy, bİrçok uzman tarafından İstanbul’un yarını olarak İlan edİldİ. Bİr metre karesİ dahİ değerlİ olan bu bölgede yatırım yapmak adına arazİ alan hİç kİmse kaybetmedİ. YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Ben 1981 Erzurum’da dünyaya geldim. İlk ve orta öğrenimimi Erzurum’da tamamladım. 1989’da İstanbul’a göç ettik. 1999’da Gıda Sektörü ile birlikte İstanbul’da ticarete başladım. Gıda sektörü ile başladığımız ticari faaliyetlerimiz zamanla Hazır Beton, Tekstil, İnşaat ve Gayrimenkul sektörleri ile devam etti. Son olarak da 2010 yılından beri Çavuşoğlu Yatırım Gayrimenkul A. Ş. Olarak hem gayrimenkul sektörü hem de inşaat sektöründe ticari faaliyetlerimize devam etmekteyiz. Evli ve 2 çocuk babasıyım. Gayrimenkul sektöründe ne zamandan beri faaliyet gösteriyorsunuz ve neden bu sektörü tercih ettiniz? Bizler İstanbul’daki ilk yıllarımızdan itibaren farklı sektörlerde ticari faaliyetlerle uğraşırken özellikle 2000’li yılların başı itibariyle İstanbul’un yeni gelişmekte olan ilçelerinden Arnavutköy’deki değişim ve gelişime kayıtsız kalamazdık. Özellikle de ilçe statüsü kazanması ile birlikte hızlı bir nüfus artışının yaşandığı Arnavutköy’de Gayrimenkul ve İnşaat sektöründeki hareketlilik de bizleri bu sektöre yakınlaştırdı diyebilirim. ARNAVUTKÖY MASTER PLANI Nitekim kayıtsız kalamadığımız bu iki sektör zamanla mevcut iktidarların Arnavutköy’ü de içinde barındıran tarihi ve vizyon projeleri hayata geçirmesi ile can buldu diyebiliriz. Özellikle son 5 yıllık periyotta birçoğu devlet projesi haline gelen ve bölgeyi hareketlendiren projeler bizleri de bu sektörde daha etkin ve daha kaliteli hizmet verme noktasında kendimizi geliştirmemize vesile oldu. İstanbul’un coğrafi alan bakımından Avrupa yakasındaki en geniş alana sahip ve buna rağmen arazisinin neredeyse yüzde 90’ının boş ve bakir olduğu Arnavutköy’de son 5 yıl içerisinde asrın projesi olan Kanal İstanbul, Kuzey Marmara Otoyolu, 3. Boğaz Köprüsü’nün geçiş güzergahındaki otoyol ve metro projeleri, tamamlandığında dünyanın en büyük havalimanı olacak Havalimanı Projesi, 3 milyon nüfuslu New İstanbul Projesi, Bio Şehir, Dünyanın en büyüğü olmaya aday Kongre ve Fuar Merkezi projeleri bölgeyi ciddi manada hareketlendirdi. 5 yılda bölgedeki arazilerin değeri deyim yerindeyse yüzde 500 oranında arttı. Artan değeri ile başta Arap yatırımcılar olmak üzere dünyanın birçok ülkesindeki yabancı yatırımcıların da dikkatini çeken Arnavutköy’de kaliteli, ve güvenilir bir danışmanlık hizmeti “Özellikle yeni kurulan ilçelerden Arnavutköy, birçok uzman tarafından İstanbul’un yarını olarak ilan edildi. Bir metre karesi dahi değerli olan bu bölgede yatırım yapmak adına arazi alan hiç kimse kaybetmedi. “ Gayrimenkul Danışmanlığı yapmaya devam ediyoruz. Özellikle hızla artan nüfusun konut ihtiyacını da karşılamak adına İnşaat şirketimizle de kaliteli ve her bütçeye hitap edecek kaliteli konutlar üretiyoruz. Gayrimenkul alım ve satım oranı ne durumda? Demin de dediğimiz gibi bölge oldukça hareketli. Başta TOKİ ve KİPTAŞ olmak üzere bölgede önemli projelerin altına imza atarken bu projeler yerli yatırımcıları da harekete geçiriyor. Önemli inşaat firmaları bölgede projeler üretirken gelecekte daha büyük projelerin altına imza atabilmek adına şimdiden yatırım yapıyorlar. Ciddi manada devasa araziler satın alan şirketler Arnavutköy’ün 5-10 yıl sonrasını da düşünerek yatırımlarına şimdiden yön veriyorlar. Sadece yerli değil, aynı zamanda Arap yatırımcıların yanısıra, İngiltere, Azerbaycan, İran, Rusya gibi ülkelerden de yatırımcıların ciddi manada Arnavutköy’den araziler alarak ilerleyen yıllardaki projelerinin ön hazırlığını yapıyorlar. Böylesine bir hareketliliğin yaşandığı Arnavutköy’de demin de dediğimiz gibi nüfus hızla artıyor ve dolayısıyla da konut ihtiyacı da buna paralel olarak artış gösteriyor. İstatistiklere de baktığımız zaman birkaç yıl önce nüfusu 180 binlerde olan Arnavtköy şimdilerde 240 binlere ulaşmış durumda. Bölgedeki projeler ne aşamada şuan? Tabi öncelikle Arnavutköy sınırları içerisinde inşaatına devam edilen 3. Havalimanı projesi hızlı bir şekilde devam ediyor. Tamamı bitirildiğinde dünyanın en büyük havalimanı olacak olan bu projede şuan 2 bin kamyon, 400 iş makinası ve 9 bin 300 personel çalışıyor. Gece gündüz aralıksız yürütülen çalışmalarla havalimanının bazı peronları bitmiş durumda. İlk etabının ise 2017’de açılacağı ifade edilen Havalimanı’nda hummalı bir çalışma yürütülüyor. Kanal İstanbul gibi önemli bir proje ise şuan proje üzerinde yapılan düzenlemelerin bitirilmesi sonrasında başlayacak. Asrın projesi ile Karadeniz ve Marmara’ya ikinci bir boğaz gelmiş olacak. Öte yandan İstanbul trafiğini ciddi manada hafifletecek olan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde ise sona gelindi. Bağlantı yolları ve Kuzey Marmara Otoyolu’nun da Arnavutköy’den geçeceği Köprü’nün önümüzdeki yıl içerisinde hizmete açılması planlanıyor. 3. HAVAALANI Yıldırım Beyazıt Cad. No:37 Arnavutköy / İstanbul Gsm: 0532 236 69 65 Tel: 0212 597 74 78 Fax: 0212 597 75 79 E-Posta: [email protected] www.cavusogluyatirim.com.tr Dr. SERVER TERZİLER Medikal Estetik T [email protected] eknoloji geliştikçe hayatımızı kolaylaştırmaya ve daha konforlu hale getirmeye devam ediyor. Teknolojinin gelişimi estetik alanında da birçok yeniliğe ev sahipliği yapıyor. Bunların sonuncusu ise Body Tite tekniğidir. Body Tite; RF’li (radyofrekanslı) liposuction tekniğidir. Body Tite, Klasik liposuction sonrası meydana gelen sarkma ve dalgalanma problemlerini yok etmek üzere geliştirilmiş son teknolojik bir sistemdir. Body Tite tekniği sayesinde artık liposuction ameliyatlarında vücutta sarka yada dalgalanma yaşanmıyor. Radyo frekans dalgaları ile yapılan operasyon sonrasında kişi hem yağlarından kurtuluyor, hem de daha sıkı ve gergin bir cilt yapıcına kavuşuyor. Bu sayede yağ aldırma ameliyatları sonrasında gerdirme ameliyatlarına daha az ihtiyaç duyuluyor. OPERASYONLAR ARTIK DAHA KONFORLU! Uzayan dinleme süreleri de artık ortadan kalkıyor. Maksimum 45 dakika süren operasyonların ardından 2 günlük dinlenme süresi sonrası, hastalarımız günlük yaşam konforundan ödün vermeden, iş ve sosyal yaşamlarına geri dönebiliyorlar. GIDI BÖLGESİNDE UYGULAMA AVANTAJI! üstelik bu yeni uygulama sayesinde gıdı bölgesinde oluşan yağ fazlalıklarında kurtulmak mümkün. Daha belirgin bir çene hattı ve gıdısız boyun bölgesi Body Tite’ın sunduğu en önemli avantajların başında geliyor. www.esteworld.com.tr Adres : Birlik Sokak Akyıldız Sitesi D Blok No:28 D:16 Levent / İstanbul Gsm: 0533 965 71 13 Tel.: 0212 324 90 47 Faks: 0212 325 91 71 ! R A V iŞi S on yıllarda kadınların istihdamı ve sosyal hayatta etkinliklerinin arttırılmasına yönelik çalışmalar yapan Esenler Belediyesi bu konudaki yeni projeleri hayata geçirmeye devam ediyor. Gelişen ve dönüşen çağa ayak uydurmak için kadınlar toplumsal yaşamın içerisinde daha fazla yer almalıdır. Bu durumu göz önünde bulundurarak kadının hem eğitim seviyesinin yükseltilmesi, hem istihdama katılımının sağlanması için Esenler Belediyesi birçok proje yapmaktadır. Kadının sosyal hayata katılımını teşvik etmek için Esenler Belediye Başkanı Sayın Mehmet Tevfik Göksu tarafından hayata geçirilen, “İstanbul Kadın İstihdam ve Girişimcilik Merkezi Projesi” bu çalışmalardan bir tanesidir. Bu proje ile yaklaşık bin Esenlerli kadının istihdama katılımı desteklenecektir. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İstanbul İl Müdürlüğü ile ortaklaşa yürütülen proje kapsamında Anadolu yakasında Üsküdar’da, Avrupa yakasında Esenler’de bir istihdam merkezi kurularak, kadınların bu merkez aracılığı ile yine proje kapsamında iştirakçi olan firmalarda istihdam edilmeleri sağlanacaktır. Proje kapsamında KOSGEB’ten sertifikalı girişimcilik eğitimi de verilecektir. Kendi işini kurmak isteyen ama bu konuda nasıl bir yol izleyeceğini bilmeyen kadınların yönlendirilmesinde etkili olacak eğitimler sırasında İŞKUR kadınların günlük harçlıklarını da karşılayacaktır. Esenler’de kadınların sosyal hayata katılımını destekleyen, yürütülen bir diğer istihdam projesi ise Sağlık Bakanlığı tarafından desteklenen ve Willows Foundation tarafından birçok ülke ve şehirde uygulanan “Üreme Sağlığı için Davranış Değişikliği Programı” projesidir. Bu proje “Kadınlar Kadınlar İçin” sloganıyla hayata geçmiş ve kadınların bilinçlendirilmesinde yine kadınların rol alması sağlanmıştır. Uluslararası bir dernek olan Willows Foundation vakfının koordinatörlüğünde proje iki yıl boyunca Esenler’de uygulanacaktır. Saha eğiticisi olan hanımlar Esenler’de belirlenmiş olan beş mahallede, evlere giderek, 15 ile 49 yaş arasındaki kadınlarla birebir görüşmeler yaparak, önce bilgilendirme yapacak ardından da var olan sağlık problemlerini proje merkezine ulaştırarak, tedaviye yönlendirilmelerini de sağlamış olacaklardır. Böylece Esenler’de belirlenen bu beş mahallede iki yıl boyunca düzenli olarak kadınlarla irtibat kurulmuş olacak ve özellikle bebek ölümlerinin de önüne geçilmesi sağlanacaktır. Esenlerli kadınlar verilecek olan eğitimlerle hem daha vasıflı bir hale getirilmiş olacak hem de aile ekonomisine katkı yapmış olacaktır. Bunun yanında sosyal hayatın içerisinde daha fazla yer alan kadının birey olarak özgüvenin arttırılması da sağlanacaktır. Geçtiğimiz yıllarda uygulanmış olan bir diğer kadına yönelik istihdam projesi ise Kadını Destekleme ve Eğitim Merkezi Projesi (KADEME)’dir. Esenler kadın istihdamında bir kademe önde sloganıyla hayata geçen proje kapsamında 60 kadın eğitimlerini tamamlayarak, sertifikalarını almışlardır. Eğitim gördükleri, Çocuk ve Bebek Bakımı, Evde ve Ofiste Yardımcı Kadın ve Hasta/ Yaşlı Refakatçiliği alanlarında başarılı olan kursiyerlere iş imkanı sağlamak isteyen işverenler Esenler Belediyesi aracılığıyla kadınları istihdam etmişlerdir. Esenler Belediyesi kadın istihdamına yönelik projeler kapsamında 2016 yılında da kadını desteklemeye devam edecektir. BÜLTEN “The Underwater Paradise” sömestr tatilini renklendiRECEK B ilinmeyen diyar Bubblelandia’nın büyüleyici güzelliği, drama, pandomim, dans, kukla ve kum sanatının tüm sürprizleriyle birlikte gün yüzüne çıkıyor. Şaşırtıcı lazer gösterileri, özel efekt ve ışık şovlarıyla harmanlanan ve her yaştan izleyicinin büyük keyif alacağı bu muhteşem şov “The Underwater Paradise” sömestr tatilinde İstanbul’da ilk kez izleyiciyle buluşuyor. IEG Live ve 73 Organizasyon işbirliği ve Finansbank ana sponsorluğunda İstanbul’a gelecek olan The Underwater Paradise, 3 boyutlu sahnede izleyicilere rengarenk bir dünyanın kapılarını aralıyor. 29-3031 Ocak 2016 ve 6-7 Şubat 2016 tarihlerinde Volkswagen Arena’da gerçekleştirilecek olan muhteşem şov, sualtı dünyasının “Küçük Deniz Kızı”, “Altın Balık” gibi klasiklerden de bazı referans ve alıntılarla, her yaştan izleyicinin içinde kendini bulabileceği modern bir peri masalı sunuyor. Sömestr tatİlİnİn sürprİzİ Ekim 2011’de Letonya’da ilk kez sahnelenen The Underwater Paradise, İtalya, İngiltere, İsviçre, Rusya, Katar, Endonezya, Lübnan ve Çin’de onbinlerce kişi tarafından izlendi. Özel efektler, ışık şovları ve müzikleriyle izleyenleri büyüleyen gösteri, seyircilerle interaktif bir şekilde ilerlemesi nedeniyle çocuklar kadar yetişkinler tarafından da büyük ilgi görüyor. Mutlu bİr dİyar Günlük koşuşturmalar sırasında sihirli bir şekilde renkli bir diyara ışınlanan Bay B.’ye denizatları, ejderha balıkları, deniz yıldızları, denizkızları, palyaço balıkları ve bu diyarın birbirinden renkli yerlileri eşlik ediyor. Bu eğlenceli dünyanın kapıları, 29-30-31 Ocak 2016 ve 6-7 Şubat 2016 tarihlerinde Volkswagen Arena’da aralanıyor. Hayallerin gerçeğe dönüştüğü gösterinin biletleri Biletix’te… GÖÇMEN BÖREKÇİSİ 2015 HEDEFİNİ AŞTI Farklı kültürlerin börek geleneklerini tek bir çatı altında toplayan Göçmen Börekçisi, yoğun ilgi gören lezzetlerini daha fazla noktada misafirlerine ulaştırmak için kolları sıvadı. Yeni şubeleri ile marka, 2015 yıl sonu hedefi olan 10 yeni şubeyi dahi aştı. Açılışı eli kulağındaki şubelerle 56 noktada 12 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 hizmet vermeye başlayacak olan Göçmen Börekçisi, böylece 2015 hedefinin üzerine çıkarak, başarısını taçlandırıyor. Günde 3 buçuk tonluk börek üretimi ile franchise hedeflerini yükselten Göçmen Börekçisi, 2016 yılının yatırım açısından en gözde markalarından olmaya da ağırlığını koyuyor. turuncudergi.com BÜLTEN Selam Giyim Kış Koleksiyonunu M tanıttı uhafazakar giyimin öncü markalarından Selam Giyim 2015 kış lansmanını gerçekleştirdi. Lansmandabir pardösünün bütün hazırlık çalışmalarını sanatsal bir biçimdeaktaran kısa film davetlilerin beğenisini aldı. Lansmanda basın mensupları, bloggerlar veMüsiad, Akikad gibi önemli derneklerden girişimci kadınlar bir araya geldi. Sadece Türkiye’de değil global pazarlarda da adını daha fazla ülkede duyurmayı hedefleyen Selam Giyim 28 Kasım günü ilk kez bir lansman ile kış koleksiyonunu tanıttı. Manto, kaban, kap ve tunik gibi temel dış giyim parçalarından oluşan koleksiyon davetlilerin beğenisini kazandı. Özellikle genç kesime hitap eden çelikörme kaplar, kazayağı desenler ve şişme uzun kışlık mantolar blogger- lardan büyük ilgi gördü. Muhafazakar giyimde rotayı gençler belirliyor: Marka Yöneticilerinden Tahir Metin, Selam Giyimin 2015 kış koleksiyon lansmanındamarkanın yola çıktığı 1990 yılından bugüne gelene kadar geçirdiği süreci paylaştı. Marka olarak gençlerden gelen talepleri dinleyerek tasarımları şekillendirmek istediklerini bunu yaparken de marka ilkelerine sadık kalmayı hedeflediklerini aktardı. Bunun için de gerçekleşen lansmanın ilk adım olduğunun altını çizerken bundan sonrada Selam Giyim olarak genç kesimlerle iletişim kurmaya devam edeceklerini sözlerine ekledi. Gizem’den Aşkla yapılacak 95 özel tarif abı Aşkın Gizem Özdilli yeni kit ularıyla ve Lezzeti’nde, okuyuc yor. Nolte sevenleriyle buluşu fa yayınlarınMutfak işbirliğiyle Al haratların dan çıkacak kitabı, ba yemek tariflekatkılarıyla lezzetli, de mutfakta rini ve hanımlara ev yüz, cilt ve hazırlayabilecekleri lerini öneriül vücut bakım form kın Lezzeti yor. Gizem Özdilli Aş da, aşkla ve isimli yemek kitabın anın forsevgiyle yemek yapm yemek kitabı müllerini veriyor. İlk 14 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 an Gizem’in 2012 yılında yayınlan ndan, yeni Mutfak Aşkı’nın ardı de, okuyukitabı Aşkın Lezzeti’n a ve sevgiyle cuları; özgür bir ruhl , minik sırları yapılan yemeklerin le yapılan ve doğal yöntemler e, aromaların baharat eklentileriyl anarak hagücünden katkı sağl pma imkanı zırlanan reçeteleri ya el tarifin bulabilir. İçinde 95 öz alık ayının bulunduğu kitap Ar ren raflarda ba iti ikinci yarısından yerini alacak. turuncudergi.com BÜLTEN Bernardo’dan Osmanlı Sanatına Adanmış Yepyeni koleksiyon AŞK-I OSMANİ O smanlı Sanat Tarihi Duayeni Prof. Dr. Nurhan Atasoy ile mimar-sanat tarihçi ve romancı Prof. Dr. Gül İrepoğlu, birikimlerini benzersiz bir koleksiyonda birleştirdi. Sofra tasarım uzmanı Bernardo tarafından hayata geçirilen Aşk-ı Osmani Koleksiyonu, esin kaynağını Osmanlı motiflerinden, Osmanlı renklerinden aldı ve geçmişin güzelliği yeni bir yaklaşımla bugüne taşındı. Bernardo Aşk-ı Osmani Koleksiyonu tasarım sürecinin her aşamasına titizlikle katkıda bulunan Prof. Dr. Nurhan Atasoy ile Prof. Dr. Gül İrepoğlu, geleneksel Osmanlı motiflerinden esinlenerek Zerre-i Kubbe, Kısmet-i Kubbe, Bereket-i Kubbe, İkrami, Altın Kafes, Levni, Gül-i Firuze ve Çintemani serilerini yönlendirirken, ürün ve desen tasarımı-uygulaması, Sevil Acar’ın yetenekli ellerinden çıktı. Osmanlı sanatından bilgi dolu ilhamlara dayanan ve evlerde saray zevkini yaşatarak keyifle kullanılacak parçalardan oluşan Bernardo Aşk-ı Osmani Koleksiyonu, yemek takımları, kahve ve fincan takımları, tepsi, kâse, tabak, servis parçaları, şamdan, gondol, sahan, lokumluk, meyvelik, çerezlik gibi pek çeşitli ürünler içeriyor. MENDİX’TEN MİNİKLER İÇİN ÖZEL FORMÜL M endix Islak Cep Mendilleri; yumuşak, kalın ve esnek dokusu sayesinde konforlu bir kullanım sunarken, dermatolojik ve mikrobiyolojik olarak test edilip onaylanmıştır. Özel formülasyonu sayesinde de çocukların cildini güvenle temizliyor. Çocukların hassas ciltlerine uygun pH değeriyle, cildin doğal nem dengesini koruyan Mendix Islak Cep Mendilleri, alkol içermeyen formülü ile anne babaların da güvenini kazanıyor. Cep boyutunun yanında büyük ambalajı da evde avantaj sağlıyor. 16 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com BÜLTEN e ’ E T A G A I Z I G ADVERTORIAL Yeni Yıl Geldi T ürk moda dünyasının yenilikçi yüzü GIZIA GATE, yeniyıl koleksiyonları ile sizleri heyecan verici bir alışveriş deneyimine davet ediyor. Türk modasına yön veren tasarımcıların, göz kamaştırıcı yeni yıl koleksiyonlarının yer aldığı Gizia Gate’de, şık, elegan ve gösterişli gece elbiseleri, ipek ve şifon bluzlar, deri etek, ceket ve pantalonlar, bunlarla kombinlenebilecek kaban ve trençkotlar, herbiri bir mücevher kadar çekici clutchları ve daha fazlasını bulabilirsiniz. 1920’li yılların art neuveau sanat akımından esinlenen Zeynep Tosun, koleksiyonunda krem rengi pantalonlar, koyu kırmızı üzeri kristal taş işlemeli elbiseler, vizon ipek krep üzerine süet püsküllerin uygulandığı diz üstü etekler yer alıyor. PURSAKLAR BELEDİYE’SİNDEN ÖNEMLİ HİZMET GERİ DÖNÜŞÜMÜN ÖNEMİ ANLATILIYOR KERASTASE’DEN MÜKEMMEL SERİ E tkileyici bir görünümün sırrı sağlıklı saçlarda gizlidir. Sağlıklı bir saç için ise öncelikle sağlıklı bir saç derisine sahip olmak gerekir. 4 temel saç derisi problemlerinden kepek oluşumu, dökülme, yağlanma ve hassas saç derisine özel geliştirilen Kérastase formülleri, günlük saç banyosu uygulaması ile sizi rahatlatmayı ve sağlıklı saç derisine ulaşmanızı hedefliyor. İDER’DE SICACIK RENKLERİYLE KOLTUKLAR MAVİYE BÜRÜNDÜ M obilya tasarımlarındaki ince zevkini tüm koleksiyonlarına yansıtan İder Mobilya, yeni sezon modelleri arasında yer alan İsinda koltuk takımı ile kullanıcılarının beğenisine hitap ediyor. Petrol mavisi rengi ile evlerin salonlarında cesur bir duruş sergileyen İsinda koltuk 18 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 takımı, kumaş kaplamasıyla sıcacık bir ambiyans sağlayarak soğuk kış günlerinde evde geçirdiğiniz saatleri daha keyifli hale getiriyor… Kalite ve uygun fiyat ikilisini bir arada görmek isteyenler için vazgeçilmez adres haline gelen İder Mobilya, İsinda koltuk takımı ile mağazalarında kullanıcılarını bekliyor. turuncudergi.com P ursaklar Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ilçede geri dönüşüm seferberliğini sürdürüyor. Geri dönüşüm konusunda halkı bilgilendiren müdürlük, okulları gezerek öğrencilere özel seminer veriyor. Temizlik İşleri Müdürlüğü personellerinden Çevre Mühendisi İbrahim Hamzaoğlu, Çevre Mühendisi Hüseyin Koç ve Ziraat Mühendisi Adem Gürpınar’dan oluşan ekip, ilçedeki çok sayıda okul ve kolejde geri dönüşüm konusunun önemini anlatan seminerler verdi. Gelecek nesillere çevre bilinci aşılamak için bu tür seminerlerin önemli olduğunu belirten yetkiler, öğretmenlerin de desteği ile Pursaklar’da büyük bir farkındalık oluşturdu. Düzenlenen seminerlerde çevre bilinci, geri dönüşümün önemi, süreçleri, atık pillerin kullanımı, doğaya verdiği zararlar anlatılıyor. YAPIM EKİBİ PRODÜKSİYON ADINA İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN YÖNETMENİ Zahide CEYLAN SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zahide Ceylan KURUCULAR KURULU Halise ÇİFTÇİ, Zahide CEYLAN, Güzin CANAN, Taciser İÇYER, Nilgün KARABULUT, Ayşenur GÜN, Sema KARABULUT YAYIN KURULU BAŞKANI Ayşe KEŞİR [email protected] REDAKTÖR Rabia Nur DUMAN YAYIN KURULU Ayşe KEŞİR, Ayşe ERTEM, Hatice BİLİCİ, Latife Özbek, Esra Yerebakan, Gaye YARDIMCI, Ümmügülsüm Tat, Gülfem KELEŞ GÖRSEL YÖNETMEN Şerife AKYOL KURT MARKA İLETİŞİMİ YÖNETİCİSİ Şenay BUYURMAN REKLAM KOORDİNATÖRÜ Beyhan Ertuğ BASIN DANIŞMANI Mürvet UÇ İSTANBUL KOORDİNATÖRÜ Gülay KURT 0507 485 55 95 ANKARA KOORDİNATÖRÜ Betül TAT 0538 624 54 72 TURUNCU DERGİSİ ADRES 1470 Sk. Gökteşehir Blokları B Blok No: 30 Çukurambar / Ankara TELEFON: 0545 316 21 55 WEB: www.turuncudergi.com e-mail: [email protected] [email protected] BASKI TURKUVAZ MATBAACILIK Akpınar Mah. Hasan Basri Cad. No: 4 P.K. 34885 Sancaktepe / Kartal / İstanbul TEL: 0216 585 90 00 FAKS: 0216 585 9130 [email protected] ‘TURUNCU’ Dergisi, yerel süreli aylık yayındır. Basın yayın ilkelerine uymayı kabul eder. Basılan ilanların tüm sorumluluğu ilan sahibine, yazılan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kurum ve kuruluşlar için kargo dahil fiyatı 20 TL’dir. TURKUVAZ DAĞITIM PAZARLAMA A.Ş. tarafından dağıtılmaktadır. Sevgili Turuncu okurları, T arihimizden örnek bir şahsiyetle karşınızdayız bu ay. Hayme Hatun birçok açıdan hem medeniyetimizin önemli bir temsilcisi hem de biz kadınlar için bir rol model özelliği taşıyor. Kadın deyince akla ilk gelen popüler algılardan çok farklı, derin, kimlikli ve misyon sahibi bir kadın şahsiyet Hayme Hatun. Zamanımız kadınının sıkıştırılmaya çalışıldığı kalıp ve biçimlerin çok dışında, hayatı kuşatan ve her alanda var olan bir kadın örneği Hayme Hatun. Umarız siz okuyucularımıza da Hayme Hatunu gerçek yönleriyle aktarmayı başarmışızdır. Bu ay ayrıca kadın ve çocuk sağlığı alanlarındaki yazılarımızla, bu konudaki farkındalık çalışmalarına katkıda bulunmayı amaçladık. Bu alandaki en ufak bir gelişmenin topluma daha büyük dönüşümleri olacağını düşünüyoruz. Biliyoruz ki sağlıklı bir toplum geleceğin inşasında önemli bir zenginliğimiz olacaktır. Her zaman ki gibi hayatın bütün renklerini dergimiz sayfalarında bulabilirsiniz. Moda, psikoloji, gezi, sanat, sinema gibi alanlarda yazarlarımız günü yakalayan çalışmalarıyla sizlere yol göstermeye çalışıyor. Toplumsal değerlerimize uygun örneklerle dolu bu çalışmaları yapan arkadaşlarımız sizlerin hassasiyetlerini gözeterek, etkinlikler arasından en uygunlarını seçme konusunda titiz bir gayret gösteriyorlar. Hepsine emekleri için teşekkür ediyoruz. Kadınların toplumların kalitelerini belirleyen bireyleri yetiştirdiğinin farkında olarak, biz de bu özverili kadınlara canı gönülden destek olmaya çalışıyoruz. Şunu bilmelerini istiyoruz, yalnız değilsiniz. Sesinizi duyurmak için her zaman dergimiz sayfaları sizlere açık olacak sonunan kadar. 2015 yılını Türkiye için önemli kayıpla bitiriyoruz. Kalemi ile yıllarca hak bildiği konularda sözünü ve tavrını esirgemeyen, yılmaz bir mücadele insanı Hasan KARAKAYA kutsal topraklarda hakka yürüdü. Hem Türkiye’ye hem dava arkadaşlarına başsağlığı diliyoruz. Allah rahmet eylesin. Selametle kalın. Zahide Ceylan KURTULUŞ RECETEMİZ ŞANLI TARİHİMİZDE 36 Diriliş Dizisi’nin yapımcı ve senaristi Mehmet Bozdağ turuncu’ya konuştu: “Tarih tekerrür ediyor. kurtuluş reçetesinin şanlı tarihimizde bulunduğuna inanıyorum. DÜNYA 58 56 HAYALEN: ZERAFETİN BAŞLADIĞI YER Başarılarıyla adından söz ettiren Hayalen Moda Evi’nin sahibesi Filiz Yetim’in, yeni mağazasının açılışında davetliler şıklıklarıyla göz kamaştırdı 62 GÜLFİDAN ÇALIŞKAN: ZARİF YAZILAR NURAN KÖSE: ÇOK GEÇ OLMADAN Sevmediğine teslim olmaktansa, sevdiğine teslim olmak arasında ne büyük fark var. GÜLDALI COŞKUN: AH AYRILIK! Bir ömür; hastalıkta, sağlıkta, kederde, sevinçte, varlıkta ve yoklukta benimle bir seyahate var mısın? 66 ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR Meme kanseri erken yakalandığında tedavisi mümkün bir kanserdir. Meme kanserine karşı en iyi koruyucu yöntem erken teşhisdir 2015 YILINDA ÜLKEMİZDE KADIN ÇALIŞMALARI Akademik, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal hayatta kadın adına çok önemli adımlar olduğunu düşündüğüm, devrim niteliğinde çalışmalara imza atıldı. 22 74 70 66 62 Ah ah kimselerin vakti yok. Durup ince şeyleri anlamaya… Merhum şaire Gülten Akın’ın ‘’İlk Yaz’’ şiirine ait bu dizeler, günlerdir dilimde dolanıp duruyor. Artık hayatımızda yeni bir dünya var...sanal dünya... Milyonlarca insan özelini, duygularını, şaşkınlıklarını, tüm duygu durumlarını bu ortamda ifade ediyor... DÜNYANIN KADERİ MACBETH YAHUT KÂBİL OLMAK MI? Gülay Kurt: Bir insanın cinayet işlemesini, insanın nasıl bir katile dönüşebildiğini açıkça görebiliriz MACBETH’te Dünyada kötülük bitmedi, artarak devam ediyor. İYİ FİKİR’DE ZÜLEYHA ORTAK FIRTINASI ESİYOR TRT’de yayınlanan “İyi fikir ” programı ile çıkış yapan Züleyha Ortak, Kendine has tarzı seslendirdiği türküler ile de programa ayrı bir renk katıyor. GECE YEMELERİNDEN KURTULMAK İSTER MİSİNİZ? Gece acıkması, midenizden değil, beyninizden gelir . O sizi aldatmayı başarabiliyorsa siz de onu kandırabilirsiniz demektir . SİNAN CANAN: BEYİN BİR BİLGİSAYAR MIDIR? Cevabı hemen baştan vereyim: Hayır değildir. Beyin bir bilgisayar, bir bilgi-işlem makinası değildir. HİPERAKTİVİTE NEDİR? Hiperaktivite diye tanımladığımız bir çocuğun dikkat eksikliği de görülme olasılığı nedir? Hiper aktive olanda dikkat eksikliği de var mıdır? 84 26 80 30 Vera Nur Aydınbaş sayfa 30 48 84 80 52 48 30 28 24 22 36 58 SONBAHARDA ALAÇATI Alaçatı’da mavi, beyaz ve toprak. Ağaçlar yeşil, gök berrak. Göğe yükselen değirmenlerin gölgesinde tarihi sokaklara açılan mütevazı dükkânlar… ÜMİTSİZ EV KADINLARI Artık genç kızlar “ev kadını olmak” denince ürküyorlar ve bunu bir çeşit pranga gibi algılıyorlar. Gençlerin konuya yaklaşımlarını görmek için popüler sözlük sitelerine göz atmak yeterli. DAVET DAVET Hayalen; ZERAFETİN BAŞLADIĞI YER Başarılarıyla adından söz ettiren Hayalen Moda Evi’nin sahibesi Filiz Yetim’in, yeni mağazasının açılışında davetliler şıklıklarıyla göz kamaştırdı O Filiz Yetim 24 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 ttoman organizasyonun üstlendiği açılışta; Mağaza Kadınca, Nurdan Işık Heybeli, Safiye Ekiz,Hayyat Dergi İmtiyaz sahibi Zeynep Hasoğlu, Elif Almak, Ceyda Nakşi, Şenay Buyurman, Büşra Erdoğan Toraman, Elif Yakar, Aybikestil, İmnu Tasarım, Aida Üstün, Ebru Bozık, Nur Yaman Karadeniz, Haşema Offisal, Ahu Özdemir Kalfa, yaşam koçu Esra Doyuk, Argite Mülkesin Kara, Aysha Dergi, Mücahide Delman Kökçe, Gökhan Beter, İbb Sultanbeyli Gölet Şefi Mimar Jale Gürel, İbb Maltepe Şefi Mimar Zülfiye Şeker, İbb basın medya Nergis Özdemir, Retine medya Fatih Özdemir, Vildan turuncudergi.com Özen photography, Merve Tüylü, yaşam pınarı, Esra Eşarp, Lamra İpek, Turuncu Dergi İmtiyaz sahibi Zahide ceylan başta olmak üzere birçok iş kadını davette yerini aldı..HAYALEN; ZERAFETİN BAŞLADIĞI YER sloganıyla Ümraniye Çarşı’da yeni yuvalarının kapılarını geçtiğimiz ay sizlerle beraber olmanın verdiği mutluluk ve gururla diyerek açtı.. Davete katılamayanların çiçek bahçesine çevirdiği mağaza gün boyunca misafirlerini ağırladı.. YAZAR YAZAR ZARİF YAZILAR GÜLFİDANÇALIŞKAN Eğitimci-Yazar [email protected] aklın, kalbİn ve estetİğİn coğrafyasına doğru mütehayyİl ve sırlı bİr yolculuğa kadem basıyorum. Allah resulünde İstİkamet, kerem, şefkat, merhamet, nezaket, gİbİ yüce hasletler kemalİyle tecellİ etmİştİr Ah ah kimselerin vakti yok. Durup ince şeyleri anlamaya… Merhum şaire Gülten Akın’ın ‘’İlk Yaz’’ şiirine ait bu dizeler, günlerdir dilimde dolanıp duruyor. Dolanıp durmakla kalmıyor, küçük bir kurtçuğun dalından düşmüş; ancak henüz sararmamış bir yaprağı kemirdiği gibi kemiriyor zihnimi. Günlük hayatın rutin telaşı içinde, olmazsa olmaz zannettiğim onlarca uğraşıya yoğunlaşmaya çalışırken, nereden takıldın zihnime diye defalarca unutmaya çalışsam da, her seferinde tekrar tekrar kuruluyor düşüncelerimin tahtına… İnsan kalabilenlerin yüreğinde derinden hissettiği AH’mı , sayılı ömrümüz takvimsel bir kayıtla akıp giderken hayıflanmaya bile fırsat bulamadığımız vakitsizlik mi, yoksa kadim medeniyetlerin temelinde sarsılmaz bir kale gibi duran incelik mi? Zaman mevhumunun keskin dişlileri arasında ,hangisini daha erken öğüttüğümüzün, hangisini kapitalist dünyanın dalgalarına daha erken kaptırdığımızın vehmine kapılmadan edemiyorum. Ve içinde bulunduğum muhkem zamanın sınırlarından bir an olsun kurtularak inceliklerin, zerafet ve 26 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 nezaketin yüzyıllarca hüküm sürdüğü; aklın, kalbin ve estetiğin coğrafyasına doğru mütehayyil ve sırlı bir yolculuğa kadem basıyorum. Ali Osmanlı… Zerafetin ve estetiğin sadece kelimelerle sınırlı kalmayıp hayatın her safhasına ince ince örüldüğü zirve medeniyet. Daha evvel hiçbir millete kabil-i kıyas olamayacak derecede nezih edep ve nezaketin timsali. Sabrın en nadide ilmekleriyle örüldüğü aklın sınırlarını aşan, tezhipler, hatlar, ebrular, yarım kalmış sevdaların umudu hatrına kurulmuş asma köprüler, zekanın aşkla resmedildiği, hanlar, çeşmeler,saraylar; merhametin dağa taşa yansıtıldığı vakıflar ve abide bir şahsiyet gibi halen etrafımızı saran manevi mirasın kaleleri camiler... Üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen hala aşkı bugünki kadar taze, bugünki kadar naif hissettiren mesneviler, gazeller... Sadece sanatın değil edep , nezaket ve asaletin de ruhlarda tevessül bulduğu şahsiyetler... İmrenilecek tavır ve haller… Velhasıl incelikler, incelikler, incelikler... Malum ki, insanların durup ince şeyleri anlamaya çalıştığı mümtaz vakitler… Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 27 YAZAR Tüm bu incelikler güzellikler, gönle ait hassasiyetler, maneviyatlar; yaşam biçimlerinden, komşuluk ilişkilerine ,misafir adabından çocuk terbiyesine, aile ilişkilerinden büyüklere saygı ve hürmete kadar hayatın her alanına işlenmiştir. Sadece insanla sınırlı kalmayıp, yaradılmış her canlıya Yaradanın aşkına ihtimam gösterilmiştir. Ali Osmanlı... Sokaklarında ihtiyaç sahiplerine incitmeden yardımcı olmak için sadaka taşları bulunduran, komşularına evimizde hasta var sessiz olun nidasıyla incitmemek için cam önlerini her derdin temsili kabilinden çiçekler barındıran, pencerelerinin önüne kışın soğuktan, yazın güneşten korunsunlar ve karınları doysun diye yuvalıklar yaptıran medeniyetin temsilcileri… Eğitimcilerine saygıda kusur etmeyen padişahlar, cahilin kusurunu yüzüne vurmayan alimler, eşlerini ilahi emanet gören beyler, beylerine hak ettiği ihtimamı gösteren hatunlar ve daha nice meseleler... Bugün aklımıza gelemeyecek kadar basit addettiğimiz hususlarda bile derin ve manalı yaşayan nesiller… Esasen Osmanlıdaki bu ahlaki anlayış zerafet ve incelik hassasiyeti, İslam ahlakının yansımasıdır hiç şüphesiz. İslam’ın her kim olursa olsun insana , insanlığa verdiği ehemmiyet, gönle verdiği kıymet, ayet ve hadislerde açık ve net görülmektedir. 28 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 İSLAM ZARİF İNSAN İŞİDİR. İnsana değer verme, karakterli ve şahsiyetli kimliğe sahip bireyler yetiştirme arzusu bu ince fikrin tezahürüdür. Sadece aile , akraba dost ve akranlarla değil ister Müslim olsun ister gayrı Müslim diğer bütün insanlarla ilişkilerini düzenleyen esaslarda da bu ince anlayışı fark etmek mümkündür. Bu güzide ve emsalsiz İslam ahlakının, zerafetle birleşerek vasfında hemhal bulduğu insan ise peygamberler neslinin son billuru, resuller hanesinin zirvesi efendimizdir. Sözleri, fiilleri ve halleri sadece bu ümmete değil, bütün canlılara rahmet olmuştur. Mekke’nin toprağı gibi katı ve kararmış kalpleri, şahsında temsil ettiği İslam’ın zerafetiyle yumuşatmış, toprağında ot yeşermez, çöle dönmüş gönüllerde şefkat ve merhamet filizlerini yeşertmiştir. Zira kainatın efendisi olan Allah resulünde istikamet, kerem, şefkat, merhamet, nezaket, gibi yüce hasletler kemaliyle tecelli etmiştir. Ve bu hasletler sayesinde nice meşakkatli engeller aşılmış, gönüller feth olunmuştur. Gönüller ki Allah’ın evi mertebesindedir. Ve bu yüzden bir gönlün kırılması kabenin yıkılmasından daha şiddetli bir keder sebebidir. Ve bugün hususiyetle ihtiyacımız olan şey zannımca, bu bilinçle öze dönüp, hal ehli ,gönül ehli olmak ve gönüllerin kadrini bilmektir. Mazinin güzide hatıraları arasından tekrar günümüze dönmek zor olsa da , hayranlıkla dolu hatıraları yad etmekten ötesine kudretim kabil değildir. Gönlüm bir papatyanın ter-ü taze yapraklarında ve şairlerin aşkın itirafı derdiyle değil, sevdanın itibarı mahremiyetiyle yazdıkları şiirlerin dizelerinde dolaşırken , ruhum oturup ince şeyleri anlayabilecek idrake, bu incelikleri hissedebilecek vakte, ve tüm bunları varlığıyla hissettirebilecek, yaşatacak dosta ulaşabilmenin duasındadır... turuncudergi.com YAZAR YAZAR ÇOK GEÇ OLMADAN NURAN SÖZEN Sevmedİğİne teslİm olmaktansa, sevdİğİne teslİm olmak arasında ne büyük fark var 30 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 T arih bir tesadüf eseri bir araya gelen ve şartlar uygun olduğu sürece birlikte yürüyen toplulukları değil; zor zamanlarda kenetlenen ve ne olursa olsun bir millet olduğunu unutmayan toplulukları hatırlatıyor.…Diğerleri tarihin çöp sepetine atılırken; bir millet olarak değil, en fazla en fazla bir güruh olarak anılıyor. -İşte evlatlar! Acı bir hakikati bireysel olarak günümüzde nasıl yaşıyoruz. Nelerle karşılaşıyoruz. İşte somut bir örnek olarak karşımızda önümüzde Arif Nihat Asya merhumun –Ruhu şad olsun- bu mükâlemesini akl-ı-seliminizle kalb-i seliminizle el-insaf-edep yahu ölçüsünde ele alın… ARİF NİHAT ASYA’DAN … 1987 NİSAN’INDA BİR HAYALİ MUKÂLEME, TAM DA GÜNÜMÜZ HAKİKATİ… -Ben… dedim -Sen kim oluyorsun? dediniz -Siz… dedim -Bizi ağzına alma! dediniz -Onlar… dedim -Onların lafımı olur? dediniz -ALLAH şahidim olsun ki… dedim -Sustum -Kim bilir ne fesatlık düşünüyor?...dediniz -Kafamı sağa sola çevirerek La Havle çektim -Bize sövüyor!...dediniz -Bize meydan okuyor… dediniz -Önemli bir haberi ulaştırmak için koşa koşa yanınıza geldim -Üstümüze yürüyor… dediniz -Dua ettim, size el açtığımı sandınız, dileniyor… dediniz -Kalemimi açacak oldum -Bıçak çekiyor… dediniz -Size bir sigara vermek için elimi tabakaya attım -Tabancaya davranıyor… dediniz Artık çok oluyorsunuz. Bir adamın tahammülü bundan fazla olamaz. Hasta döşeğimde doktoru dilime bakarken görseniz benim için neredeyse; -Tıbba, fenne, iyiliğe dilini çıkarıyor diyeceksiniz. Evet… Doğru söylüyorsunuz. Ancak, tıbba değil, fenne değil, size dil çıkarıyorum… Ve işte şimdi, sola kaçmış boyun bağınızı düzeltmek için, ellerimi uzatıyorum. -Gırtlağımıza sarılıyor… diyorsunuz. Evet… Gırtlağınıza sarılıyorum. Adamsanız koruyun gırtlağınızı!... -Evet, Hakk her dem bana, sana gel derken, insan kulak tıkıyor, duymak istemiyor kaçıyor. Halbuki akıbete teslim olmaktan başka çare var mı?... Sevmediğine teslim olmaktansa, sevdiğine teslim olmak arasında ne büyük fark var. –Demek ki insan için Hakk’ı sevmek, Hakka hizmet etmek, akıbet cemal-i Hakk’ka ermekten büyük bir hazz-ı saadet yoktur. Lakin zevk-i hakkı duymayan; hayaline mahkûm-tahkiri bilmeyen taklide zebundur! Sola kaçmış boyun bağımız; sizi boğacaksa hiçbir şeye mani olamayacaksınız. Her biriniz öyle bir zavallısınız!... Gelin! Semiğnaveteğna refleksine –işittik itaat ettik’e kurban olun! Gelin, gelin, gelin!... -Yarın çok geç olmadan!... Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 31 YAZAR Ben bir halt yedim! hayatta benim elimde olmayan ve müdahale edemediğim pek çok şey vardı Ve kabullendim ki, iyi veya kötü, hayatımda olan her şeyin sebebi benim. V e şu Secret, evren, enerji, kuantum belasına bulaştım. Herkesin aşağı yukarı bu Secret davasının ne olduğuyla ilgili bir bilgisi veya fikri var, iyi düşün iyi olsun, bir şeye sahip olmak istiyorsan o seninmiş gibi davran ve hisset gibi şeyler. Bir ara ortalık bunlarla kaynıyordu ama yine de biraz anlatmak isterim. Çekim yasasına göre aynı frekanstaki titreşimler birbirini çeker ve evrendeki her şey bir enerjidir. Mesela öfke, hayal kırıklığı, keder bunlar kötü olarak nitelendirdiğimiz düşük titreşimler; neşe, sevgi, iyilik ise iyi ve yüksek frekanslı hisler. Hayatımızdaki her şey, insan, olay vs. biz istediğimiz için oradalar. Evet, kötü insanlar ve kötü olaylar bile… Ben bu konularla ilgili ilk kitabı sanırım 3 seve evvel okudum ve hayatımın çok kötü gittiği bir dönemdi, sevmiyordum, sevilmiyordum, yalnızlık çekiyordum, iş bulamıyordum, Deli Kızın Bohçası VERA NUR AYDINBAŞ [email protected] 32 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com kendimi beceriksiz ve işe yaramaz hissediyordum. Sonra malum konularla ilgili bir kitap okudum ve istediğimiz şeyleri yaşayabilmek için uygulamamız gerektiğini söylediği yöntemleri de denedim, sonuç sıfır sıfır sıfır sıfır! Ve haliyle bunlara safsata gözüyle bakmaya başladım, anlatılan her şey koca bir hiçti, hayatta benim elimde olmayan ve müdahale edemediğim pek çok şey vardı ve hayatımdaki bu kadar sorunun müsebbibi nasıl ben olabilirdim, hem de hiç arzulamadığım halde? İnsan kendini bu kadar nahoş duruma sokar mıydı hiç? Saçmalık… Sonraları bu mevzuları daha önce okuduğum kitaplar gibi üstünkörü değil de daha derinlemesine ve işleyişini daha iyi idrak edebileceğim durumlarla karşılaştım ve daha fazla araştırıp okudum. Ve kabullendim ki, iyi veya kötü, hayatımda olan her şeyin sebebi benim. Bir şeyin gerçekleşmesini hiç istemez, sürekli ondan korkar ve bu süreçte kafamızda bunu evirir çevirir durursak, bu şeyi gün be gün hayatımıza doğru çekiyoruz, çünkü onun frekansından yayın yapıyoruz. Aynı durum güzellikler için de geçerli pek tabii… Yalnız sorun şu ki, bunu bilmek bana çok büyük bir sorumluluk yükledi kendi hayatımla ilgili. Hoş, belki de olması gereken buydu. Eskiden başıma nahoş bir şey geldiğinde her zaman kızacak ya da suçu yükleyecek bir şeyler bulabiliyordum. Trafik, ülkenin bulunduğu ekonomik durum, havalar, kötü niyetli insanlar, değer bilmeyenler, İstanbul’da yaşamanın zorluğu hatta Türkiye’de yaşamak ve daha niceleri… Artık başıma bir şey geldiğinde durup düşünüyorum, acaba ben ne düşündüm, neye inandım ya da neyden korktum ki bu benim başıma geldi? Bunu hayatımdan def etmek için hangi düşüncemi değiştirmem gerekir? Bunu saptamak gerçekten kolay değil, hele ki insanın başına gelen kötü şeylerin suçunu başkasına yükleyip, sayıp sövüp ama elimden bir şey gelmez ki diye kısa yoldan rahatlama imkanı varken. Üstelik küçük sorunları insanın başına kendisinin getirdiğini kabullenmesi daha kolay oluyor ama gerçekten çok üzücü veya yıpratıcı bir sorunda kişinin hayatına bunu kendi rızasıyla davet ettiği fikri pek de sıcak gelmiyor açıkçası. Bir isyan yükselmiyor değil hani; “NE YANİ BUNU DA MI BEN İSTEDİM ŞİMDİ HAYATIMDA?!!” İşte bela dememin sebebi bu, ben bu belaya bulaştığımdan beri hayatımdaki her şeyi istediğim yöne sokabilecek tek kişi olduğumu bildiğimden, kötü bir hayal kurma lüksüm bile kalmadı yahu. Eskiden ne güzel hüzünlü olaylar düşünüp kendi kendime melankoli yapardım, şimdi kötü bir şeyin hayalini kurduğum anda panik oluyorum, aman bu düşünceyi zihnimden sileyim, bu korkuyu nasıl yenerim de hayatıma sokmam diye. Sanırım bazen olayların kontrolünün elimizde olamayacağını düşünmek, kader kısmet benim elimden ne gelir diye oturmak çok daha rahatlatıcı. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 33 YAZAR YAZAR Ah ayrılık! B ir ömür; hastalıkta, sağlıkta, kederde, sevinçte, varlıkta ve yoklukta benimle bir seyahate var mısın? Evet… Başlayan hazırlıklar, sevinçli bir telaş, heyecanlı bekleyiş… Kocaman bir evet daha… Evlilik… Hani evliliği kuruma benzetirler ya; işte ben o zaman üşüyorum… Daha çok, gri duvarlı, asık yüzlü, bol bürokrasili ve yürümeyen ağır aksak işler geliyor aklıma… Oysa, bin bir özveri ve sevgiyle kurulan, sımsıcak gönül sarayıdır evlilik… Peki ama sonra; niçin eksilir sevgiler ya da neden hüzünle biter ve hazanlarda yol alınır… Ne zaman başlar ayrılık, neden büyük emeklerle kurulan beraberlikler bir süre sonra biter ya da şeklen bitmese de biter… Hâkimin sizi boşuyorum, ya da sevdiğinize elveda sözüyle mi başlar ayrılık? Bu, son noktadır aslında; ayrılık çok daha önceden başlamıştır… Bir şairin dediği gibi, dertleşmekten vazgeçildiğinde başlar ayrılık. Hatta şikâyetler ve tartışmalar bittiğinde… Örnek çift görüntüsü verilir… Günlük hayat rutin bir şekilde akarken, görev gibidir en müstesna anlar. Artık birbirinin yüzüne bakmadan konuşmalar ve son anda hatırlanan 34 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 GÜLDALI COŞKUN özel günler vardır… Dillerde kekremsi buruk bir tat, hüzünlü gülümseyişler ve donuklaşmış gözler… İlk fark eden genellikle kadın olur. Yaradılış özelliğinden dolayı, detayları önceden görüp hiç akla gelmeyen ibarelerden çıkarımlar yapar ve sorgulamalar başlar… Bize ne oldu?.. Son yıllarda adeta bir virüs gibi ülkemizde de gittikçe artan boşanmalar dikkat çekici. Son açıklanan TUİK verilerinde, 2010 yılında boşanan çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 3,86 oranında arttı. En yüksek oran; binde 2,33 ile Ege Bölgesi ve ardından binde 2,03 ile Batı Anadolu Bölgesi’nde gerçekleşti. Oranın en düşük olduğu bölgeler ise 0,58 ile Kuzeydoğu Anadolu ve binde 0,59 ile Orta-doğu Anadolu Bölgeleri oldu. Boşanmaların yaklaşık yüzde 40’ı ilk 5 yılda; yüzde 21,1’i 6-10 yıllık dönemde; yüzde 15,1’i; 11-15 yılları arasında meydana gelirken, yaklaşık yüzde 24’de; 16 ve daha uzun süreli evliliklerde görüldü. Başvuruların turuncudergi.com yüzde 80 ‘i şiddetli geçimsizlik adı altında yapılırken, bunun içeriğini aldatma, ekonomik nedenler, kültür ve kişilik çatışmaları, ruhsal ve bedensel uyumsuzluklar gibi durumlar oluşturmakta… İlginç olan bir durum da aşk evliliklerinde görücü usulü evliliklere oranla boşanmaların daha fazla olması ki; bu bana komşu teyzelerin ve haminnelerin o konudaki üstün maharetini hatırlatır… Son zamanların popüler ve trajikomik hal alan evlilik programları ve internetteki evlilik siteleri, eski usulün “modern” tarzda arayışlarının enteresan ve trajikomik bir sonucu olmalı… İstenmeyen bu duruma gelme nedenleri: Kişiler, kendilerini yeterince tanımadan ve ne istediğini tam olarak bilemeden bu güzel yolculuktaki yol arkadaşlarını yanlış mı seçer? Süreç içinde beklentiler mi değişir? Yaşam koşulları, kadının ailedeki konumu, çiftlerin birbirlerine daha az zaman ayırması… Ortak hedefler koyamamak… Giderek aşırı derecede bireyselleşme ve tahammülsüzlüğün artması… Değer yargılarındaki aşınma ve çağın hastalığı olan her şeyi hızla kullanıp, çabuk tüketiyor olmanın tatminsiz kişilikler yaratması… Medyanın savaşları ve ölümleri sıradanlaştırdığı gibi, ilişkileri de yüzeyselleştirip, değersizleştirme etkisi… Aile içi eğitim, kültür farkı, sorumluluktan kaçma, ruh ve kişilik bozuklukları gibi daha birçok özel ve genel neden sayılabilir… Bu nedenlerin içinde, en çok konuşulanı, ekonomik olanlar ki, doğrusu farklı ekonomik standartta olanların dahi bunu söylemeleri ilgimi çekti. Mutlaka etkisi olmakla beraber, gerçek bu mu yoksa asıl nedenleri sorgulamaktan imtina edildiği için arkasına saklanılan kolay bir seçenek mi? Bireylerin içlerine yönelik zenginleşmeyi bırakıp, değer birikimi yerine materyal tüketimine ağırlık vermeleri, kişiliklerinin doyumsuz ve arızalı bir yapıya dönüşmesine neden mi oluyor? Aslında her devirde, farklılaşan beklentiler, değişen insanlar ve yaşam koşulları, ayrılığa neden olma ihtimalini sürdürürken, değişmeyen şey, ilişkilerde zamk görevi gören sevgi, saygı ve samimiyet gibi olgulardır… Birinin eksilmesi ya da aşınması, domino etkisi yaparak yıkıma neden olabiliyor… Birkaç yıl önce bir tv programında Doğan Cüceloğlu’nun evliliği, kadın ve erkeğin uyumlu dansına benzetmesi pek hoşuma gitmişti… Bir tarafın sürekli diğerinin ayağına basması, ezilen tarafın bir gün mutlaka isyanına neden olacaktır. Her çiftin, kendilerine özgü sevgi dilini keşfetmesi, birbirlerine karşı önyargısız ve içten teslimiyetleri ve ben ile biz olmak arasındaki dengeyi tutturmak, bu dansın ahengini artırıp, coşkuya dönüştürecektir… “Ölüm Allah’ın emri, ah ayrılık olmasaydı” demişler… O halde; hazanla buluşmamak için, gönüllerin bestesinde, dansların en muhteşemini başarmamız dileğiyle… Sevgilerimle… Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 35 DOSYA DOSYA DÜ Ü Ğ Ö N I ’N A N A HAYME OĞUL, Hayme Ana H ayme Ana , üç kıta yedi iklimde cihanşümûl bir Türk devletinin kurucusu olan Ertuğrul Gazi’nin annesi, Osman Gazi’nin babaannesidir. Türk tarihinde çok önemli şahsiyetlerden birisi olan Hayme Ana, dünyada yaşayan bütün Türklerin cefakar, fedakar anasıdır ve Türk kadınları için en büyük simgedir. 36 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Oğlu Ertuğrul Gazi’nin ve torunu Osman Gazi’nin yetişmelerinde emeği olan Hayme Ana, onları geleceğe hazırlayarak devletin temelini atmış, dünya tarihinin seyrinin değişmesine tesir etmiştir. O, Osmanlı Devleti’nin ilk harcını atan Devlet Ana’dır. Hayme Ana’nın tarih içinde gördüğü fonksiyon pek az anneye nasip olmuştur. turuncudergi.com Ertuğrul Gazi’nin mensup olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun çekirdeği olan Karakeçili Aşireti 13.yy’ın başlarında Horasan’ın Mahami şehrinden ayrılıp ; ErzincanAhlat ve Van yörelerine yerleşirler (1224). Bu sırada aşiretin başında Ertuğrul Gazi’nin babası Gündüz Alp ( Süleyman Şah) bulunmaktadır. Moğol saldırısından rahatsız olan aşiret , buradan güneye doğru ilerleyerek bugünkü Suriye topraklarına varırlar. Gündüz Alp ,Fırat Nehri’ni geçerken atının tökezlemesi sonucu düşer ve boğulur. Gündüz Alp’in oğullarından ikisi Sungur Tekin ve Gündoğdu bu olayı uğursuzluk sayarak geri dönerler. Diğer kardeşlerden Ertuğrul henüz 12 yaşında , Dündar ise daha küçüktür. Aşiretin ileri gelenleri törelere uyarak Gündüz Alp’in eşi HAYME ANA’yı aşiretin başına geçirirler. Aşireti kocası ile beraber idare ettiği için engin bilgi ve tecrübeye sahiptir. 400 çadırlık aşireti ile Anadolu’ya geçer. Burada Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat , aşireti Ankara civarında Karacadağ eteklerine yerleştirir. Hayme Ana , aşireti ile uzun zaman orada kalır. Yöreye kendi adı (bugünkü HAYMANA) verilir. Oğlu Ertuğrul’u büyütür ve yetiştirir. Aşiret reisliğini ona devreder. Genç aşiret reisi Ertuğrul , Selçuklular safında savaşlara katılır ve büyük kahramanlıklar gösterir. Ertuğrul’a Beylik ünvanı verilir ve Uç Beyi olarak batıya gönderilir. Ertuğrul Gazi liderliğindeki Kayı Aşireti Söğüt’ü kışlık , Domaniç Yaylası’nı yazlık olarak kullanmaya başlar. Hayme Ana torunlarının yetişmesi için çalışmaktadır. Özellikle Osman Gazi’nin bakımı , yetiştirilmesi Hayme Ana’ya kalmıştır. Yayladaki çamlarda beşik kurarak Osman’ı sallar ona ninniler söyler. turuncudergi.com Anayurttan ayrılalı yıllar geçti. Deli rüzgarlar önünde oradan oraya savrulduk. Beylik otağını kurduğumuz şu yaylalar, artık son durağımız, şon konağımız olsun. Oğuz’un yurtlarına diktiğimiz ağaçların kökleri kara yerin derinliklerine, dallan gökyüzünün yüceliklerine uzansın. Ak-boz atlara binip yağı üstüne yel gibi vardıkta Kadir Tanrı gözüpek yiğitlerimizi korusun. Göğsü kaba yerli kara dağlar gibi duran erlerimiz ile; kır çiçekleri gibi saf ve temiz, ak yüzlü, ala gözlü kızlarımız Kutlu Kayı Boyu’muza gürbüz evlatlar versinler. Altın başlı otağlarımız Çarşamba yaylasını bürüsün. Kayı’nın ve diğer bütün bayların oğullarını Ertuğrul’umla bir tutarım. Onların hepsini soyumuz için Hakk’ın Kutsal birer emaneti bilirim. OĞUL, Boyundan-soyundan olsun olmasın insanlara adil davran. Adaletten ayrılma ki, insanların birlik ve dirlik kazansın. Yurdunda, obanda herkes gezsin. Ululuk isteyen töreden ayrılmasın. Bu dünya bir oturma yeri değildir. Yapacağın iyi ve doğru işlerle insanların hizmetinde bulunursan güzel övünçler senin olur. Yüreğinden inancı, ağzından duayı, davranışından erdemi hiç eksik etme. Bir de sabırlı ol oğul, ekşi koruk sabırla tatlı üzüm olur. OĞUL Beylik dermekle, ağalık vermek iledir. Sofranı ve keseni yoksullara açık tut… Hüdavendigar Vilayeti Salnamesi’ndeki bilgilere göre, 1891 senesi evvelinde Sultan II.Adülhamit Domaniç’e bir heyet göndererek ninesi Hayme Ana’nın kabrini buldurmuştur. Hayme Ana ile ilgili Osmanlı arşivlerinde bulunan ve ilk kez 1999 yılında tarihçi Ömer Faruk Yılmaz tarafından yayınlanan belgelere göre 1892 yılında kabrinin üzerine bir türbe inşa ettirmiştir. Ayrıca türbe külliyesine dahil medrese ve misafirhane de yapılmıştır. Türbenin törenlerle resmi açılışı yapılmış, türbedarlık görevi ilk olarak Yakupoğulları ailesine verilmiştir. II.Adülhamid türbenin yapılmasından sonra türbeye konulmak üzere halı, avize ve sünbüllü kandil göndermiştir. Zamanla harap olan türbe ve külliye aslına uygun olarak 1954 ve 1990 yıllarında restore edilerek bugünkü durumunu almıştır. XIII.asrın ikinci yarısında vefat eden Hayme Ana’nın türbesi Kütahya’nın Domaniç ilçesine bağlı Çarşamba köyündedir. Hayme Ana her yıl eylül ayının ilk haftası pazar günü çeşitli törenlerle yad edilmektedir. Alıntı yapılan kaynaklar http://www.haymaana.com/ haymeana.php http://www.os-ar.com/ Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 37 KAPAK KAPAK Kurtuluş reçetemiz şanlı tarihimizde Dİrİlİş DİZİSİ’NİN YAPIMCI VE SENARİSTİ MEHMET BOZDAĞ TURUNCU’YA KONUŞTU: “tarİh tekerrür ediİyor. Kurtuluş reçetesİnİn şanlı tarİhİmİzde bulunduğuna İnanıyorum. Bİz, o gün yaşananlarla bugün yaşananlar arasında kİ benzerlİğİ anlatıyoruz aslında.” 38 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 39 1 3. yüzyıldan günümüze esen ferahlatıcı bir rüzgar gibi girdi hayatımıza Hayme Hatun. Modernlik ve gelenek arasında sıkışmış kadınlara yeni ufuklar açan bir rol model olarak ortaya çıkan Hayme Hatun, kişiliği, dirayeti, feraseti, anneliği ile yeni neslin inşasında daha çok ışık tutacak bize. Hayme Hatun örnekliğinde medeniyetimizin kadın menbaının muhteviyatını Diriliş Ertuğrul dizisinin senaristine sorduk. Bir röportajınızda; “Millet olarak nizam-ı âlem sevdamız var” diyorsunuz. Diriliş Ertuğrul bu sevdanın neresine düşünüyor? Dünya tarihine baktığımızda, dünyaya yön verenlerin, tarihi ve toplumu inşa edenlerin, liderler olduğunu görüyoruz. Ben tarih bölümü mezunuyum. Tarihi okurken bu gerçeği daha iyi anlıyoruz. Bizim tarihimizde de çok büyük kahramanlar var. Başta Hz. Peygamber olmak üzere birçok ismi sayabiliriz. Bir şeyi özellikle vurgulamak istiyorum. Toplumu bireyler meydana getirir. Dolaysıyla toplumun yaşayışı, durumu ve ülküsünü bireyler belirler. 40 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 41 Bunun için de insanın zihin ve gönül dünyasının onarılması ve eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu aynı zamanda ilahi vahyin “Emr-i bi’l ma’rûf, nehy-i anil münker” emridir aslında. Milletimizin nizam-ı âlem sevdası bu emrin yerine getirilme isteğidir. Zira biz Müslümanlar olarak iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla mükellefiz. Bugün dünyanın durumuna baktığımızda başta Müslüman coğrafyası olmak üzere dünyanın genelinde adaletin ayaklar altına alındığını, şiddetin hayatımızın bir parçası olduğunu, emperyal güçlerin zulümle iktidarlarını yaşattıklarını görüyoruz. Tarihi okuduğumuzda, 13. yüzyılda yaşanan buhranın, 21 yüzyılda da yaşandığını farkediyoruz. Bir yandan Haçlıların varlığı, diğer yanda her şeyi yakan, yıkan, talan eden ve kandan beslenen dönemin emperyal gücü Moğolların Anadolu’ya gelişi. Tam bu dönemde Kayı Boyu ve diğer Oğuz boyları, zulme ve istilaya karşı büyük bir mücadele vermişlerdir. Biz “Diriliş Ertuğrul” projesini oluştururken özellikle bir noktanın altını çizdik. O da şuydu: “Bir milletin yükselişi” dedik. Keza bir zamanlar payitahtın illeri olan yerlerde bugün kan ve gözyaşı akıyorsa biz millet olarak buna duyarsız kalamayız. İşte Diriliş Ertuğrul, bize unuttuğumuz bu yönümüzü ya da yönlerimizi hatırlatan bir proje olması hasebiyle, büyük nizamı âlem sevdasının önemli bir yerine düştüğü kanaatindeyim. 42 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 43 Diriliş Ertuğrul tarihten öğreneceğimiz çok şeyin olduğunu tekrar hatırlattı. Tarih sadece bir bilim değil aynı zamanda bir yol göstericidir. Merhum Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi “Tarih tekerrür eder.” 44 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Milletimizin mazisiyle bağ kurup yeniden dirilme potansiyelinin ve isteğinin “Diriliş Ertuğrul’da” hayata geçtiğine inanıyorum.. Zira kahramanımız Ertuğrul, nizamı alem sevdasına ömrünü vakfeden biri. Hem ülkemizde hem dünyada tarihi filmler ve diziler revaçta son yıllarda.. Game Of Thrones, Elizabeth Altın Çağ, Fetih 1453, Çanakkale 1915 hemen aklıma gelenler. Bu durumu bilme merağımıza, köklerimizi aramaya mı yormalıyız. Tarihe bu ilgi neden sizce? Evet, dediğiniz gibi tarihi anlatan film ve diziler çok büyük ilgi görüyor. Bunun birçok nedeni söylenebilir. Ancak ülkemizde insanların bu projelere bu kadar ilgi göstermesinin köklere duyulan derin saygı ve özlemin neden olduğunu düşünüyorum. Diriliş Ertuğrul özelinden konuşacak olursak, çok titiz çalışıyoruz. Çünkü daha önce yapılan projelerde tarihimizin yeterince yansıtılmadığı görüşündeyim. Bu da seyircinin tepkisine neden oldu. Biz Diriliş Ertuğrul projesinde daha önce yapılan çalışmalardaki eksiklikleri farkederek, bu eksiklikleri ve hataları yapmamaya çalıştık. Kurucu kahramanlarımızın büyük mücadelesini yansıttık. Ecdadımızın tarihteki onurlu ve zorlu yürüyüşünün anlatmaya çalıştık. Bu da seyircinin yıllardır hasretle beklediği bir şeydi. Diriliş Ertuğrul milletimize tercüman oldu. Böyle olunca halkımızdan büyük bir teveccüh gördü. Bir diğer nokta ise milletimizin köklerine duyduğu derin saygıdır. Diriliş Ertuğrul tarihten öğreneceğimiz çok şeyin olduğunu tekrar hatırlattı. Tarih sadece bir bilim değil aynı zamanda bir yol göstericidir. Merhum Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi “Tarih tekerrür turuncudergi.com eder.” 21. Yüzyılda başta coğrafyamızda olmak üzere küresel anlamda tarih tekerrür ediyor. Kurtuluş reçetesinin şanlı tarihimizde bulunduğuna inanıyorum. Biz, o gün yaşananlarla bugün yaşananlar arasında ki benzerliği anlatıyoruz aslında. Diriliş Ertuğrul, tarihsel ve toplumsal egosu kırılan milletimize bir güç verdi. Bu da sahiplenilmesini sağladı. 13. Yüzyılda bir kadın portresi olarak Hayme Hatun’u nasıl tarif edersiniz? Yaşanan onca zorluğa rağmen bütün sıkıntılara göğüs geren, erine destek olmaktan çekinmeyen fedakâr cefakâr bir Oğuz kadını Hayme Hatun. Mücadele etmekten geri durmayan bir kadın prototipi. Kendisini ve evlatlarını nizamı âlem sevdasına vakfetmiş biri. Evlatlarını bu dava uğrunda yetiştirmiş. Bunun yanında boyunun sıkıntılarını kendi sıkıntısı bilmiş, sadece kadınlara değil erkeklere de yol turuncudergi.com gösterici bilge bir kadın. Eşi Süleyman Şah’ın hem destekçisi hem de yol göstericilerinden. Bey kadını olmanın sefasını, cefa çekerek göstermiş, büyük kurucu kahramanlarımızdan. Seyirci Hayme Hatun’la nasıl bir ilişki kurmalı, bir rol model olarak modern kadına ne söylüyor... Hayme Hatun Ertuğrul Gazi’nin yetişmesinde belki de en büyük paya sahip insan. Ertuğrul Gazi’ye sadece annelik değil aynı zamanda hocalık da yapmıştır. Dolaysıyla hak uğruna canını vermekten hiç çekinmeyen, zulme başkaldıran Ertuğrul’daki bu yüce hasletlerin tohumunu Hayme Hatun atmıştır. Bu yönüyle Hayme Hatun rol model olarak günümüz kadınına çok şey söylüyor. Bugünün temel sorunlarından biri insanın bozulmuş olmasıdır. Açıkçası insan yetiştirmekte gittikçe geriliyoruz. İşte tam bu nokta da Hayme Hatun, bugünün annelerine iyi bir evlat yetiştirmenin önemini anlatıyor aslında. Bence bu son derece önemli bir şey. Çünkü başlarken söylediğim gibi, tarihe kahramanlar yön verir. Kahramanların yetişmesinde annelere çok büyük görevler düşmektedir. Dizideki kadın kahramanlar hakkında ne tür tepkiler alıyorsunuz? Genel olarak çok güzel olumlu tepkiler alıyoruz. Ancak kötü karakterlerimiz hakkında doğal olarak olumsuz tepkiler fazla oluyor. Bu da bizim için sevindirici aslında. Çünkü hem karakterin iyi yazılmış olmasını hem de oyuncularımızın sergiledikleri performansın seyircide bir tepkiye neden olduğunu gösteriyor. Özellikle Hayme Hatun ve Halime Sultan, seyircinin çok sevdiği karakterler. Bu şüphesiz hem senaryonun başarısı hem de oyuncunun performansı ile ilgili bir durum. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 45 iYiER DOSYA ŞEFKAT ELİ SOSYAL MAĞAZASI AÇILDI A iŞL DE YEŞERİR. LER LP A K İ İY CE N Ö K İL , r le İy İ İş N YAYINLAYALIM. ŞI A AYL P LE İM İZ B İ İZ İN SİZ DE İYİ İŞLER gmail.com turuncudergi@ 4 72 Tel: 0538 624 5 ENERJİ ÇOCUK PROJESİ’NDE nkara 1. Bölge Kamu Hastaneleri Birliği ve Türk Kızılayı Ankara Şubesi’nin ortak projesi olan “Şefkat Eli” sosyal mağazası, Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde açıldı. İki bölümden oluşan ve 40 metrekare alanda bulunan Şefkat Eli sosyal mağazası, hastanede yeni doğum yapmış ihtiyaç sahibi anne ve bebeklerin günün her saatinde yararlanabileceği bir mekân olarak hazırlandı. Yeni doğan bebekler ile anneleri, hayırseverlerin bağışladığı kıyafet, bebek bezi, hijyen malzemeleri, oyuncak ve bebek maması gibi malzemelere ücretsiz ulaşabilecek. Şefkat Eli sosyal mağazasının açılışında konuşan Ankara 1.Bölge Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri ve Türk Kızılayı Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz, “Sağlık hizmetleri yanında sosyal sorumluluk projelerine de önem veriyoruz. Onları ev ortamında hissettirecek her türlü desteği verdik. Bundan sonra da bu tip çalışmalara devam edeceğiz” dedi. ENERJİ VERİMLİLİĞİ ANLATILDI! E nerji Verimliliği Derneği ile Milli Eğitim Bakanlığı Temel Eğitim Genel Müdürlüğü arasında imzalanarak yürürlüğe giren ve 2014-2015 eğitim öğretim yılında 21 pilot ilde 5. 6. 7. ve 8. Sınıf öğrencilerine yönelik faaliyetler yürütülen Enerji Çocuk Projesi 2015-2016 eğitim öğretim yılında da belirlenen yeni 38 pilot ilde öğrencilerle buluşmaya başladı. Enerji Çocuk Projesi kapsamında, enerji verimliliği çalışmalarına vurgu yapılarak, başta evlerde olmak üzere çocukların bulunduğu her ortamda enerjinin çocuklar tarafından verimli kullanılması amaçlanmış olup, çocukların enerji kullanımı ve tüketimi konusunda bilinçlendirilmesi ve enerji verimliliği konusunda ülke ekonomisine katkıda bulunulması hedeflenmektedir. Proje çalışmalarından biri olan Enerji Çocuk Naz ve Arkadaşları 46 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Hayvan Dostu Projesi Minik Kalplere umut da okulların açılmasıyla birlikte yeniden il il gezmeye başladılar. İlk durağı Kırıkkale olan Naz, sonrasında Kırşehirli ve Nevşehirli arkadaşları ile bir araya geldi. Arkadaşlarına enerjinin nasıl verimli kullanılması gerektiği, evlerinde ve okullarında nelere dikkat etmeleri konusunda bilgi verdi. Çocukların yoğun ilgi gösterdiği etkinlik sonrasında Enerji Çocuk tarafından öğrencilere çeşitli hediyeler dağıtıldı. Oyunda, boşa yanan lambaları kapatma- yı unutmayalım, Perdelerini aç ve gün ışığının odana girmesini sağlayalım, Güneşli kış günlerinde perdelerimizi açarak güneşin odamıza girmesini sağlayalım, Bilgisayarı sadece kullanacağımız zaman çalıştıralım. Bilgisayarını kapatmayı unutan arkadaşlarımızı kapatmaları konusunda uyaralım, Televizyon izlemediğimiz zamanlarda kapatmayı unutmayalım, Televizyon, bilgisayar ve bütün ev aletlerini düğmesinden kapatalım mesajları verildi. turuncudergi.com Karaman Gençlik Merkezi tarafından Sosyal Sorumluluk Projesi kapsamında hazırlanan “Minik Kalplere Umut” projesi ile tüm köy okullarına kırtasiye yardımı yapılacak. Toplumsal yardımlaşmanın güçlendirilmesi ve öğrencilerin ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla Karaman Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü bünyesinde faaliyetlerine devam eden Gençlik Merkezi tarafından hazırlanan “Minik Kalplere Umut” projesi kapsamında Karaman’da bulunan köy okullarına kırtasiye yardımı yapılacak. Kampanyaya destek için; Adres: Şehit Adnan Ateş Caddesi, Mehmet Akif Ersoy Mahallesi, No:40 – Karaman Gençlik Merkezi Tel: 0338 213 16 11 turuncudergi.com Hayvan Dostu Projesi, HDI Sigorta’nın 2013 yılı sosyal sorumluluk projesidir. Beykoz Belediye’sinin yardımları ile Beykoz ilçe sınırları içerisinde yaşayan sahipsiz sokak hayvanları için gönüllü birçok restoran ve otelden toplanan artık yemeklerin minik dostlarımıza ulaştırılması amaçlanmaktadır. Günlük olarak toplanan artık yemeklerin zamanında dostlarımıza ulaşması için HDI Sigorta tarafından istihdam edilen bir personel ve özel olarak giydirilmiş bir araç bu proje için mesai harcamaktadır. Tek tek gönüllüleri ziyaret eden Hayvan Dostu Sosyal Sorumluluk Projesi resmi aracı ile toplanan yemekleri Beykoz Belediyesi’ne iletmektedir. Hedefimiz, Beykoz ilçesinin ardından projemizi genişletmek ve diğer ilçe belediyeleriyle de birlikte çalışarak İstanbul’da çöpe giden tüm artık yemeklere engel olurken sokak hayvanlarına da destek olmaktır. Eğer siz de şirketinizle birlikte Hayvan Dostu Projesi’nde yer almak ve artık yemeklerinizi çöpe atmak yerine sevimli dostlarımıza ulaştırmak istiyorsanız lütfen bizimle irtibata geçin. HDI Sigorta A. Ş. Genel Müdürlük Tatlısu Mahallesi Arif Ay Sokak, HDI Sigorta Binası Ümraniye / İSTANBUL Geçtiğimiz dönem ülkenin batısından doğusuna birçok ihtiyaç sahibi öğrenciye kullanılmayan eski ajandaları ulaştıran Kadıköy Fotoğraf Merkezi ve FOTOAMELE Fotoğraf Grubu üyeleri bu yılda çocuklara umut olmaya devam ediyor. Kullanılmamış tarihi geçmiş ajandaların yanı sıra ihtiyaç bildiren okullara hikâye kitabı, ikinci el giysi, boya kalemi vs. gibi birçok konuda da yardımda bulunuluyor. İletişim: www.kadikoyfotografmerkezi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 47 VEFAT VE ARAŞTIRMA BAŞSAĞLIĞI Türkiye geri kazanımda çok yol katetti A tık Bertaraf ve Geri Kazanım Tesisleri Anketi; lisanslı veya geçici faaliyet belgeli tüm atık bertaraf ve geri kazanım tesisleri ile lisansı olmasa da belediyeler tarafından ya da belediyeler adına işletilen düzenli depolama, yakma ve kompost tesislerine uygulandı. Anket sonuçlarına göre 2014 yılında 117 atık bertaraf tesisi ve 868 geri kazanım tesisi olmak üzere toplam 985 tesisin faaliyet gösterdiği tespit edildi. edildi ve sterilize edilen tıbbi atığın %68’i düzenli depolama tesislerinde bertaraf edilirken %32’si ise belediye çöplüklerine gönderildi. Yakma tesislerinde 43 bin ton atık bertaraf edildi Toplam kapasitesi 111 bin ton/yıl olan 4 yakma tesisinde 40 bin ton tehlikeli ve 3 bin ton tehlikesiz olmak üzere toplam 43 bin ton atık bertaraf edildi. Geri kazanım tesislerinde 20 milyon ton atık geri kazanıldı Toplam kapasitesi 310 bin ton/yıl olan 4 kompost tesisinde 94 bin ton atık işlem gördü ve 34 bin ton kompost üretildi. Ayrıca atık geri kazanımı lisanslı 39 beraber yakma tesisinde 532 bin ton atık yakılarak enerji geri kazanımı gerçekleştirildi. Lisanslı diğer 825 atık geri kazanım tesisi ile ise toplam 19 milyon ton atık metal, plastik, kağıt, mineral vb. geri kazanıldı. Düzenli depolama tesislerinde 41 milyon ton atık bertaraf edildi Yeni Akit Genel Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya, 1954 yılında Manisa’da bir köyde doğmuştur. İlkokulu bitirdikten sonra, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek okulunda okudu. Toplam kapasitesi 620 milyon m3 olarak tespit edilen 113 düzenli depolama tesisinde 41 milyon ton atık bertaraf edildi. Ayrıca, 2014 yılında faaliyette olan 192 bin ton/ yıl kapasiteli 45 sterilizasyon tesisinde toplam 67 bin ton tıbbi atık sterilize Öğrencilik yıllarında gazetelere edebi yazılar yazdı. Barış Gazetesi’nde de yazılar yazdı. Barış’tan sonra yazı işleri müdür yardımcısı olarak Yenigün Gazetesi’ne geçti. Daha sonra da Başkent Gazetesi’ne geçti. Bir yıl sonra 22 yaşında yazı işleri müdürü oldu. Burada 2 yıl görev yaptıktan sonra Milli Gazete’ye geçip 8 yıl orada çalıştı. Ardından 9 yıl da Türkiye Gazetesi’nde çalıştı. 1995 yılından itibaren Vakit- Yeni Akit gazetesinde yazmaktadır. TEKZİP: Derginizin Ekim 2015 tarihli 148. sayısında yayınlanan ‘Tarihsel Süreç İçerisinde Mülteciler’ başlıklı yazı, hakemli bir dergi olan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Yıl 2013 Cilt 62 Sayı 4’te “Uluslararası Mülteci Hukuku ve Türkiye” başlıklı makalenin bir bölümünden alınmıştır. Alıntı yapılırken atıf kurallarına uyulmadığı gibi yazarlara da hiçbir şekilde danışılmamış ve bilgi verilmemiştir. Yazınızda aktarıldığı aksine, derginizde ‘Tarihsel Süreç İçerisinde Mülteciler’ başlıklı araştırmayı hazırlayanlar olarak gösterilen kişiler, derginiz ile hiçbir organik bağlantısı olmayan ve devlet üniversitesinde görev yapmakta olan öğretim elemanlarıdır. Yazınızda aktarıldığı aksine, derginizde ‘Tarihsel Süreç İçerisinde Mülteciler’ başlıklı ve “Uluslararası Mülteci Hukuku ve Türkiye” başlıklı makalenin bir bölümünden alınmış olan yazının telif hakları Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’ne aittir. Ankara Üniversitesi’nin bu hususta başvuracağı hukuk yolları saklı olmak üzere, aynı şekilde ilgili makalenin yazarlarının da yasal hakları saklıdır. Kamuoyu nezdinde yanıltıcı ve yanlış algı oluşması ile itibar kaybına sebebiyet veren söz konusu yazının derginize ait olmadığı hususu kamuoyuna saygı ile duyurulur. 19.11.2015 “Uluslararası Mülteci Hukuku ve Türkiye” başlıklı makalenin yazarları: Yrd. Doç Dr. Beyza Özturanlı; Arş Gör. N. Sarp Ergüven 48 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Turuncu Dergİsİ olarak, Hasan Karakaya’ya Allah’tan rahmet, kederlİ aİlesİne başsağlığı dİlİyoruz... turuncudergi.com Hasan Karakaya, 3 nisan 2013 tarihinde Ak Parti Hükümeti tarafından açıklanan ve barış sürecini yönetecek olan 63 kişilik Akil insanlar listesine Ege Bölgesinden girmiştir. Hasan Karakaya, muhafazakar medyanın kalemi en kıvrak yazarlarından biri olarak tarihte yerini aldı. DOSYA DOSYA Op. DR SEMRA POLAT MEME KANSERİHAKKINDAKİ HERŞEYİ TURUNCU DERGİ İÇİN ANLATTI: Erken teşhis RIR A T UR K T A Y HA Op.Dr. Semra POLAT Genel Cerrahi Uzmanı S www.cerrahsemrapolat.com ağlık hepimiz için çok önemli. Hepimiz uzun ve sağlıklı bir hayat hayal ederiz kendimiz ve sevdiklerimiz için. Ama hastalıklar da insan için. Tıp dünyası insanı korkularından ve hastalıklarından kurtarıp sağlıklı hayata kavuşturmak için çok yol katetti. Kadın kanserlerinden en yaygın olanından Meme Kanserinin tüm çerçevesini Genel Cerrahi Uzmanı Op:Dr Semra POLAT ile konuştuk. 1. Meme kanseri nedir? Memedeki süt bezleri ve süt kanallarını döşeyen hücrelerin kontrol dışı çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir. Kadınlarda en sık görülen kanserdir. Dünyada her 8-10 kadından birinin hayatının belirli bir zamanında meme kanserine yakalanacağı bildirilmiştir. Erken tespit edilirse, %96 yaşam şansı vardır. Tanı ve tedavideki ilerlemelere karşın, özellikle 35-55 yaş grubu kadınlar arasında hala önde gelen ölüm nedenidir. 2. Meme kanseri tanısı nasıl konur? Meme kanserİ erken yakalandığında tedavİsİ mümkün bİr kanserdİr. Kanser hastalarının yakınları tedavİnİn önemlİ bİr ayağını oluştururlar Meme kanserİne karşı en İyİ koruyucu yöntem erken teşhİŞdİr 50 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Meme kanseri tanısında ilk adım muayenedir. Hekim muayenesi dışında, kadının kendi kendine muayenesi de önemli bir parametredir. 20 yaşından sonra ayda bir kez kadınların memelerini kontrol etmeleri ve bu muayene sırasında daha önce olmayan şislik, sertlik, deride kalınlaşma, meme başında çekilme, meme başından akıntı vb. fark edenlerin hemen bir uzman hekime muayene olmaları gerekir. Meme hastalıkları ve kanseri ile ilgilenen ana branş genel cerrahidir. Genel cerrahi uzmanları muayenede hastanın şikayetlerini dinler ve kendi muayenesi sonrası gerekli olursa radyolojik inceleme isterler. Genel cerrah hastayı muayene ettikten sonra gerek muayene bulguları ve gerekse de hastanın yaşını dikkate alarak mamografi, ultrasonografi, MRI gibi bazı radyolojik tetkikler ister. Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme röntgen filmidir. Mamografi çekilirken meme, iki plaka arasında birkaç saniye sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zaman (Örneğin adet başlangıcından 3.-5. günler arası ) çekilmesi uygun olur. Bilinen başka bir risk faktörü yoksa 40 yaş üstü kadınlarda yılda bir kez düzenli yapılması önerilir. Çünkü dünya çapında yapılmış çalışmalar, 40-49 yaş arası düzenli mamografi takibi yaptıran kadınların meme kanserinden ölüm oranlarının %24, 50-74 yaş arasındaki kadınlarda ise bu oranın %34 azaldığını göstermiştir. Ultrasonografi , dokuya çarpıp geri dönen ses dalgalarının oluşturduğu görüntüleme yöntemidir. Yoğun meme yapısına sahip kadınlarda mamografiye yardımcı olmak amaçlı kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalarda mamografi ile beraber ultrasonografi kullanımı meme kanseri erken tanı olasılığını arttırmaktadır. Ancak tek başına ultrasonografi meme kanseri erken tanı için tarama yöntemi değildir. Son yıllarda mamografi ve ultrasonografi haricinde geliştirilmiş, örneğin “Meme MRI” gibi başka görüntüleme şekilleri daha vardır. Bunlar her vakada rutin olarak kullanılmasalar da, mamografi ve USG ile net karar verilemeyen şüpheli durumlarda ve uygun vakalarda tercih edilirler. Muayene ve radyolojik olarak tespit edilen kitlelerden doku örneği alınmasına biyopsi diyoruz . Çeşitli yöntemlerle yapılan biyopsilerde alınan örnekler patologlar tarafından değerlendirilerek tanısı konur. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 51 DOSYA DOSYA bir kanserdir. Tüm dünyada meme kanseri ile ilgili sayısız çalışma mevcuttur ve bir çok tedavi protokolü geliştirilmiştir. Önemli olan meme kanseri teşhisi konan hastanın, durumu soğuk kanlılıkla karşılayıp, onunla savaşmaya kararlı olabilmesidir. Kendisini bırakmayıp, hekimleriyle ve çevresiyle iş birliği içinde hareket ettiği sürece hastalığı yenebileceğine inanması gerekir. Her ne kadar uzun ve zorlu bir süreç olsa da pek çok erken evre meme kanseri başarıyla tedavi edilebilmektedir. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak güçlü olmak, kanserle savaşta hasta lehine sonuç verir. Bu nedenle kanser teşhisi almış kişiler, öncelikle hekimlerinin önerileri doğrultusunda hareket etmeli, mümkün olduğunca günlük hayatlarından kopmamalı, beslenmelerine dikkat etmeli, yürüyüş ya da spor yapmalı, gerek duydukları zamanlarda da çekinmeden psikolojik destek almalıdırlar. Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollerinin uygulanmasıdır. 3. Meme kanserinden korunmak için öncelikli olan şeyler nelerdir? Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanseri daha sık görülür. Bu özelliklere risk faktörleri denir. Meme kanserinden yüzde yüz korunmak mümkün olmasa da, yapılan çalışmalar tespit edilmiş risk faktörlerini azaltmanın meme kanserine yakalanma oranını azalttığı göstermiştir. Örneğin, düzenli egzersiz, alkol ve sigara kullanmama, fazla kilolarıdan kurtulma, bol sebze ve meyve tüketimi gibi basit yöntemlerle meme kanserine yakalanma riskini %30-40 oranında azaltmak mümkün olabilmektedir. 4. Meme kanseri risk faktörleri nelerdir? İleri yaş ,daha önce meme kanseri geçirmiş olmak, ailede meme kanseri hikayesi, genetik faktörler, meme dokusunun yoğunluğu, radyasyon maruziyeti, erken adet görme, geç menapoza girme, ilk doğumu geç yaşta yapma, sosyo ekonomik seviyenin yüksek olması, östrojen hormon tedavisi, doğum kontrol hapı kul52 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 lanımı (tartışmalı), alkol, sigara alışkanlığı, şişmanlık ve yağlı beslenme tespit edilmiş risk faktörleridir. 5. Meme kanserinden korunmak mümkün müdür. Nasıl? Kadınların kendilerinde varolan risk faktörlerini dikkate almaları ve bu risk faktörlerini en aza indirmeye çalışmaları dışında meme kanserine yüzde yüz engel olabilecek bir korunma yöntemi ne yazık ki hala yok. Meme kanserine karşı en iyi koruyucu yöntem erken teşhisdir. Çünkü erken teşhis edilen meme kanseri, hastanın yaşamına önemli etkiler yapmadan başarıyla tedavi edilebilmektedir. Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollerinin uygulanmasıdır. 7. Çevresi hastaya nasıl davranmalı, çevrenin görevleri nelerdir? Kanser hastalarının yakınları tedavinin önemli bir ayağını oluştururlar. Hasta yakınları hasta kişiye mümkün olduğunca doğal davranmalı, özel ihtimam gösterdiklerini hissettirmemeli, hastayı hastalığını hatırlatacak konulardan, sohbetlerden uzak tutmalı, moral bozucu haber, ölüm gibi konulardan bahsetmekten kaçınmalı, sürekli “ iyisin, iyi olacaksın” gibi yanlış anlayabileceği yorumlar yapmamalı, hastayı kalabalık ortamlardan uzak tutmalı, hastanın uygulamak zorunda olduğu diyet programını hiç olmazsa yanında iken birlikte uygulamaya çalışmalıdırlar. Onlara korku ve endişelerini mümkün olduğunca yansıtmamalı, günlük pratiklerinde yaptıkları rutin şeyleri devam ettirmeli ve hastanın hayattan kopmasına müsaade etmemelidirler. . 6.Meme kanseri olan hastalar ne yapmalı? Tıbbi ve psikolojik açıdan? 8.Tıbbi açıdan ülkemizde meme kanseri oranı, mücadele seviyesi ne durumdadır? Beklentilerimiz nelerdir? Kanser fikri herkes için korkunçtur. Ancak unutulmamalıdır ki, meme kanseri erken yakalandığında tedavisi mümkün Tüm dünyada kadınlarda en sık görülen kanser olan meme kanseri, ülkemizde de kadın kanserleri arasında birinci sırada olup, yılda yaklaşık 15.000 kadını etkilemektedir. Ülkemizde son yıllarda (2000’li yıllardan beri ) yapılan kanser istatistiklerinde, kadın kanserlerinin yaklaşık %20-25’i meme kanseridir. Ülkemizde meme kanserlerinin yaklaşık yarısı ne yazık ki ileri evrelerde tespit edilebiliyor ve bu yüzden tedavi başarısı gelişmiş ülkelere oranla daha düşük seviyelerdedir. Risk faktörlerini en aza indirecek hayat tarzı değişikliklerinin yanısıra hastalığın erken teşhisine yönelik yapılan meme kanseri taramaları bu kanserden ölümleri ve hastalığın sıklığını azaltmada en etkili yöntemlerdir. Ancak ülkemizde tarama programlarının henüz istanilen seviyede yaygınlaştırılamaması sebebiyle erken evre meme kanseri yakalama oranlarımız ve dolayısıyla da tedavi başarı oranımız istenilen düzeyde değildir. Kanserle mücadelede önleme ve tarama programlarının önemi vurgulanan Avrupa Birliği Komisyon raporunda, 2013 yılından itibaren tüm üye ülkelerde kanser tarama programlarına katılım oranının %100’e çıkarılması yönünde karar alınmıştır. Son yıllarda ülkemizde de uygun tarama programları oluşturulmuş ve uygulamanın yaygınlaşması için çeşitli bilgilendirme kampanyaları başlatılmıştır. Gerek meme kanserinin erken teşhisine gerekse de halkın konu ile alakalı bilinçlendirilmesine yönelik pek çok etkinlik ve eğitsel çalışma yapılmaktadır. Toplumun meme kanseri konusunda bilinçlendirilmesi ve tarama programlarının yaygınlaşması sayesinde meme kanserinin erken evrede yakalanması ve dolayısıyla tedavi edilebilmesi mümkün olacaktır. Ülkemizde meme kanserlerinin yaklaşık yarısı ne yazık ki ileri evrelerde tespit edilebiliyor ve bu yüzden tedavi başarısı gelişmiş ülkelere oranla daha düşük seviyelerdedir. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 53 ARAŞTIRMA 2015 YILI GERiDE KALIRKEN ÜLKEMiZDE KADIN ÇALISMALARI kadının sesinin yükseldiği bir zamanı yaşadık 2015’de akademik, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal hayatta kadın adına çok önemli adımlar olduğunu düşündüğüm, devrim niteliğinde çalışmalara imza atıldı. Evet kadına karşı şiddet son bulmadı ama toplum bu konuda ciddi anlamda bilgilendi, farkındalık üst düzeylere taşındı. HATİCE BİLİCİ [email protected] K adın cinayetleri, kadına karşı şiddet, çocuk gelinler gibi aslında dünyanın her yerinde mevcut olan sorunları ülkemizde de sık yaşadığımız bir yılı geride bıraktık. Evet Özgecan gibi hain ve hunharca katledilen, hayatlarına son verilen kadınlarımız oldu 2015’de de … “Ya benimsin ya toprağın “ arabeskiyle kadını kendi malıymış gibi görüp onun hayatına son verme hakkını kendinde bulan ruhsuz ve merhameti çekilmiş adamların ( ! ) şiddet manzaraları ekranlarımızı efkarlandırdı, yüreklerimizi kanattı. Ama tüm olumsuzluklara rağmen güzel gelişmelerde yaşandı, 2015 kadınların istedikleri neydi sorusunu sıkça sorma, tartışma imkanı da bulduğumuz bir yıl oldu. Özellikle hükümetin, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığının ve kadın çalışmaları yürüten bazı marka olmuş Sivil Toplum Kuruluşlarının da gayretleri, dikkat çeken çalışmaları kadının 54 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com sesinin yükseldiği bir zamanı yaşattı bizlere. Kadın haklarının insan hakları içerisinde bir özel olduğunu, eşitliğin bazı durumlarda yetersiz kaldığını, kadın haklarını savunabilmek için eşitlik yerine “adalet” kavramını tartışmamız gerektiğini konuşmaya ve tartışmaya başladık. Feminist düşünce ile yola çıkan derneklerin tek kadın savunucusu olmayacakları, feminizm tekelinde bir kadın sivil toplum yapılanmasının reel olmayacağı ve sonuç üretemeyeceği gerçeği tamamen açığa çıktı. Gerçek anlamıyla akademik, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal hayatta kadın adına çok önemli adımlar olduğunu düşündüğüm, devrim niteliğinde çalışmalara imza atıldı. Evet kadına karşı şiddet son bulmadı ama toplum bu konuda ciddi anlamda bilgilendi, farkındalık üst düzeylere taşındı. Şimdi pek çok kadın şiddete maruz kaldığında kendini çaresiz ve kimsesiz hissetmiyor, ne yapması gerektiği bilinci toplumda hızla yayılıyor. Özellikle hükümetin, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığının ve kadın çalışmaları yürüten bazı marka olmuş Sivil Toplum Kuruluşlarının da gayretleri, dikkat çeken çalışmaları kadının sesinin yükseldiği bir zamanı yaşattı bizlere. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 55 ARAŞTIRMA ARAŞTIRMA “Kadınların iş dünyasındaki etkinliğinin artması için neler yapabiliriz?” sorusu etrafında şekillenen W-20 nin bu yıl ilk kez Türkiye’de hayata geçirilmesi 2015 yılının ülkemiz ve dünyada “kadın” konusunda önemli bir gelişmedir. Avrupa Birliği Komisyonu ve 19 farklı ülkeden oluşan G20 kapsamında ilk kez kurulan, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) ve Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD)’ın komite üyesi ve yürütücüsü oldukları W20 Zirvesinin açılış konuşmasını Sayın Cumhurbaşkanımız gerçekleştirdi. Sayın Cumhurbaşkanı “Kadını dışlayan, kadın erkek arasında ki adaleti gözetmeyen her anlayış insanlığın yarısına sırtını dönmüş demektir” sözleriyle dünyaya ülkemizde ki kadın anlayışını ve kadın çalışmalarında aldığımız yolu iletmiş oldu. Günümüzde sınırlı oranlarda görülen kadın istihdamının arkasında yatan; Kadın cinayetleri belki son bulmadı ama Özgecan davasının sonucunda hiçbir iyi hal indirimi alamayan canilerin durumu toplumsal vicdanı rahatlattı. Artık toplum biliyor ki bir kadını hunharca öldüren bir adam kravat taktığı için iyi hal indirimiyle kurtulamayacak. 2015’e veda ederken “kadın” adına yapılan tüm olumlu çalışmaları sizlere tekrar hatırlamak ve yeni gelen yıla dair, umut ve beklentilerimizi arttırmak istiyorum. İz bırakan 2015 yılı önemli kadın çalışmalarından bazıları şöyle: Uluslararası 2. Aile Konferansı kapsamında Kadın ve Demokrasi Derneği, KADEM in moderatörlüğünde yapılan “Aile ve Kadın – Erkek Arasında Adalet” başlıklı çalıştay gerçekleştirilerek eşitlik değil adalet 56 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 kavramına dikkat çekildi ve çözüm üretilmesine katkı sağlandı. Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) ile Kadın Yönetici ve Kadın Çalışanlar Dayanışma Derneği (KAYÇAD), mobbing ile mücadele kapsamında kapsamlı ve iki farklı tarihte devam eden bir çalıştay gerçekleştirerek mobbingin ciddi bir sorun olduğunu ve kadının iş hayatında verimini ve var oluşunu ne denli etkilediğini tartışarak konuya dikkat çekildi. Yine 6 Mart 2015 tarihinde İstanbul Ticaret Üniversitesi, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın katılımlarıyla gerçekleştirilen “Toplumsal Cinsiyet Adaleti” başlıklı kongre geniş katılım ve değerli akademisyenlerin önemli katkılarıyla tamamlandı. Kongrede, uluslararası insan hakları hukukuna göre toplumsal yeterli seviyede eğitim alamama, cinsiyete dayalı iş bölümü, ev-iş dengesinin gözetilmemesi, bazı kültürel normlar, toplum tarafından yalnızca kadına atfedilen cinsiyet rolleri gibi faktörleri azaltmayı hedefleyen W-20 çalışmaları ve alınan kararlar, kadınların işgücüne katılımı noktasında atılacak adımlarda da fark yaratacak niteliktedir. 2015 yılında iki seçim yaşadık ve bu seçimlerde kadın adayların desteklenmesi ile ilgili örnek çalışmalar yapıldı. KADEM, Kagider ve Tikad işbirlikleriyle; Sabah, Akşam, Yeni Şafak, Yeni Akit, Hürriyet, Milliyet, Habertürk, Vatan, Güneş gazetelerinde “Kadın Adayları Destekliyoruz” başlığı ile yayınlanan ve “Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınların eşit ve adil temsil hakkına sahip olması ve TBMM’de kadın vekil sayısının artırılmasını, demokratik toplumun gerekliliği olarak gördükleri” ifade edilen ilanda, Mecliste kadının temsilinin artmasıyla, ülkemizde kadının sesinin daha fazla duyulacağı ve böylece kadının olduğu yerde demokrasinin daha sağlam temellere oturacağı vurgulandı. Vodafone 37. İstanbul Maratonu’nun bu yıl ki teması, “KADINA ŞİDDETE DUR DE!” idi. İstanbul koşusu bu sene kadınlar için yapıldı. Tabi ki kimsenin unutamayacağı kadar toplumda derin bir iz bırakan Özgecan Davası… Davaya başta KADEM olmak üzere bazı kadın STK’lar bizzat müdahil olarak önemli bir hukuk mücadelesi verildi. 3 Aralık 2015’te Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Özgecan davası sonucunda, toplumun adalete olan inancının tesisinde şiddet faillerine hiçbir tolerans gösterilmeden verilen cezanın indirim yapılmadan en üst sınırdan verilmesi kararını kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerini önleme çalışmaları açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ve en önemlisi kadınlarımız biliyor ki devlet politikalarıyla, hukuk adaletiyle, sivil toplum ise tüm desteğiyle kadının yanında … cinsiyet eşitliği kavramının adalet temelinde değerlendirilmesine yer verildi. 6284 sayılı “Ailenin korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” ve “İstanbul Sözleşmesi” dikkate alınarak, şiddetin hukuki ve toplumsal boyutunun ele alındığı ve kadına yönelik şiddet alanında çalışan çok sayıda sivil toplum örgütünün müdahil olduğu “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesinde İstanbul Sözleşmesi Çalıştayı” düzenlendi. İlk olarak 2014 yılında Avustralya’da düzenlenen G-20 zirvesinde gündeme gelen, fakat o dönemde uygulamaya geçirilmeyen W20, geçtiğimiz yıl Türkiye’de düzenlenen B-20 toplantısında Ali Babacan tarafından tekrar gündeme getirildi. turuncudergi.com turuncudergi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 57 SOSYAL MEDYA DÜNYA Artık hayatımızda yeni bir dünya var...sanal dünya... o kadar ki milyonlarca insan özelini, önemli gördüklerini, duygularını, şaşkınlıklarını, kısaca tüm duygu durumlarını bu ortamda ifade ediyor... insanı anlamaya dair gözardı edilemeyecek bir mecra sosyal medya... biz de sizin için bundan sonra her ay bir derleme ile bu ortamın takipcisi olacağız. 58 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 59 ARAŞTIRMA ARAŞTIRMA DÜNYANIN KADERi MACBETH YAHUT KÂBiL OLMAK MI? t işlemesini, e y a in c ın n a Bİr ins nüşebildiğini, ö d e il t a k ir b insanın nasıl örebiliriz g a ç ık ç a k o ini ç kötüleşebildiğ ülük bitmedi, t ö k a d a y n ü . MACBETH’TE D devam ediyor k a r a t r a i ib g bitmediği GÜLAY KURT [email protected] H ırs ve açgözlülükle, hakkı olmayanı elde etmek için kendi doğasına ve ilahi adalete ters düşmeyi göze alarak bu büyük suçu işleyen kişi, günahının bedelini ödemekten kaçamaz” 60 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Bu öyle bir bedeldir ki bazen hem bu dünyada hem öbür dünyada ödemek zorunda kalınır. Ne açgözlülüğün sınırı vardır, ne kötülüğün, ne de zalimliğin. İnsan her gördüğü kötülük zalimlik karşısında bu da mı oldu dedirtecek olaylar yaşadığımız bu günlerde kötülüğü kötülemek, iyiliği yüceltmek adına dünya var olduğundan beri söylenmesi gereken her şeyi söyledi. Ama kötülük bitmedi, bitmediği gibi artarak devam ediyor. Peki nasıl başladı bu kötülük? Şeytanın insanın yaratılması karşısında ortaya koyduğu kibirle mi, Hz. Adem’in yasak elmayı yiyerek Cennetten çıkarılması ile mi, yoksa insanın dünyaya inmesi ile başlayan süreçle mi? Bunun yanıtı hakkında felsefeciler çok düşünmüş, insanın kötülüğe meyilli olmasına bağlayarak belki soruyu peşinen yanıtlamış olabilirler ama benim esas üzerinde durmak istediğim nokta başlangıcı değil süreçle ilgili olan kısmıdır. Zira bir başlangıcı ve bir sonu olan bu yaşlı dünyamızda, sürecin bizatihi kendisini yaşadığımız bu hayatın içinde süreci kendi benliğimizle yaşayan yegâne mahlûk biziz ve bu süreçten dolayı da bir gün hesap vereceğiz. Sürecin başına dönersek; İnsanlığın tarihi Kabil’in Habil’i öldürmesiyle başlar der Ali Şeriati. Bu olayda şeytanın Kabil’i kandırmasıyla –ki aslında burada sadece bir salt bir kandırma olayı olarak da bakmamak lazım diye düşünüyorum. Çünkü Kâbil’in kıskançlık ve hep önde olma isteği, kardeşine olan düşmanlığa dönüşse de onu öldürmek aklına hiç gelmemişti. İşte burada şeytan devreye giriyor ve Habil’e olan kıskançlığını onu öldürmesiyle rahatlayacağını böylelikle babası Hz. Âdem’in sadece onu seveceğine dair sürekli vesvese verir. “Onu öldür onu öldür” diyerek sürekli telkin verir şeytan. Ama şeytanın yaptığı sadece telkinden ibarettir. Olayı gerçekleştirecek olan Kâbil’dir - Kâbil cinayeti işler. Şeytan ise vesvesesini keserek kendince görevini yapıp bir kenara çekilir ve seyreder. İşte bundan şeytanın yakasını bıraktığı Kâbil öyle bir pişman olur ki ne yapacağını bilemez. Kardeşini öldürmenin acısı yüreğini öyle bir yakar ki kafasını ellerinin arasına alıp oradan uzaklaşmak kaybolmak ister. Kardeşinin cesedi ile baş başa kalır. Allah bundan sonra bir karganın ölü bir başka bir kargayı toprağa gömerek, cesedi ne yapması gerektiği konusunda ona yol gösterir. Kâbil’de bunu görür “şu karga kadar bile olamadım ben” der ve kardeşini toprağa gömer. İlk toprağa verilmiş insan örneği böylece gerçekleşmiş olur. Bu olayda bir insanın nasıl cinayet işlemesini insanın nasıl bir katile dönüşebildiğini kötüleşebildiğini çok açıkça görebiliriz. İnsanlık kötülük yapma tarihine böyle başladı ve kıyamete kadar da bu devam edecek. Kıskançlık, hırs, elindekiyle yetinmeme, kendini üstün görme bir insanı cinayete kadar götürebiliyor. Peki insan kötü mü yaratıldı. Hayır tabiki. Herkesin İslam fıtratı üzerine yaratıldığını, sonradan tercihleriyle kendine bir yol belirlediğini Kuran’da ayetlerden anlıyoruz.. İnsan çamurdan yaratıldı ve Allah kendi ruhundan ona üfledi. Yani insan isterse meleklerden dahi üstün olabilir, isterse hayvanlardan daha aşağı olabilir. Kısaca bir anlamda “Kader gayrete tabidir”. Cinayet insan doğasına aykırıdır ve en büyük günah olduğu halde insan neden cinayet işler? İnsan mayasında var olan Allah’ın yeryüzündeki halife olma görevini, çamurdan olan tarafına mağlup ederse cinayet ve dahi bütün kötülükleri işler hale gelebilir mi. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 61 ARAŞTIRMA Maalesef tarih bize insanın ne kadar kötüleşebildiğini bize bol bol göstermiştir. Tarih tekerrürden ibaret değil mi zaten. Edabiyatçılar da bu konu üzerinde fazla kafa yormuş olacak ki bu konuda yazılmış, sahnelenmiş, filme alınmış pek çok eser bulabiliriz. Bunlardan en önemlilerinden biri de Shakespeare’in Macbeth adlı eseridir. Ben Buradaki Macbeth karakterini Kabil’e benzetirim. Bütün katiller belki de Kâbil’dir. İnsanlık tarihi devam ettikçe de Shakspeare eserleri farklı uyarlamalarla beyazperdede tekrar tekrar karşımıza çıkmaya devam edecek. Shakespeare’in belki de en iyi tragedyası olan 62 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 ARAŞTIRMA Macbeth’i son versiyonuyla bugünlerde vizyona giren “Macbet” filmini bu anlamda önemli buluyorum. İnsan doğasını en çıplak ve haşin haliyle gözler önüne seren Shakespeare’ın tüm eserleri içinde önemli bir yere sahip olan Macbet tragedyası defalarca tiyatro sahnelerinde oynandı sinemaya çevrildi ve halen sahnelenmeye devam ediyor. Macbet’i bu kadar önemli kılan, inancın nasıl tersyüz olduğu insanın iyi biriyken kötü birine nasıl dönüştüğünü acı bir şekilde ve son derece sanatsal edebi bir üslubla sunmasıdır. Macbeth’te iktidar hırsı yüzünden gitgide kendini kaybeden ve etrafındaki herkesi yavaş yavaş zehirleyen bir kralın öyküsüne şahit oluyoruz. Macbeth bilinçli bir şekilde kötülüğü seçiyor ve bu seçimin bireysel toplumsal sonuçları üzerine sahneler ardı ardına geliyor. Film içerik olarak Orson Welles’in 1948’deki klasik uyarlamasına sadık kalmayı tercih etmiş olsa da klasik ama bir o kadar da kanlı ve ürpertici olmuş. Yeni uyarlamanın görüntü ağırlıklı, şekilci bir tavrı olduğu var. Yeni sinema adına yapılmış büyük hamleler, yeni nesli yakalamayı hedefliyor. Sinematografik öğeler, müzikler ve diyaloglar harika bir uyum içerisinde. Filmde tek bir an nefes alacak yeriniz kalmıyor. Filmin kasveti içinde ya kaybolacaksınız ya da sıkılacaksınız. Tercih size kalmış biraz. Macbeth’i oynamak her zaman zordur, yaşadığı hızlı psikolojik değişimleri verebilmek herkesin altından kalkabileceği bir şey değildir. Edebi diyaloglarını muhteşem görsellikle tamamlayan bu yeni uyarlamayı izlemeden geçmeyin derim. Sözler muhteşem, görüntüler muhteşem. E daha ne olsun. Filmin konusuna gelince. Film İskoçların, Macdonald’ın ayaklandırdığı İrlanda ve Norveç birliklerine karşı olan savaşta, Macbeth ve arkadaşı Banquo’nun önderliğinde düşmana doğru bağıra bağıra koştukları sahneyle başlıyor. Savaş sırasında gerek turuncudergi.com Macbeth’in suratındaki hırs, gerek arka planda savaşan insanlar, kusursuz. Filmin savaş sahnesinde ağır çekim kullanılmış, Macbeth bağırarak düşmana doğru koşarken, bir anda ağır çekime geçilip bütün ses gidiyor, izlerken ister istemez etkileniyorsunuz. Macbeth, aslında ülkesine ve kralına fazlasıyla sadık, çevresindeki insanlar tarafından saygı gören ve sevilen mükemmel bir askerdir. Macbeth o kadar iyi biri olmasına rağmen, kehanetlere aşırı bağlanması ve hırslı, güç isteyen karısının gazına gelmesiyle İskoçya kralı Duncan’ı yatağında uyurken öldürüp, suçu gardiyanlara atmak içinse kanlı bıçağı gardiyanların kucağına koyar. Kralın öldüğünü duyan oğulları Malcolm ve Donalbain’in de ülkeden kaçması, babalarının ölümünden sorumlularmış gibi gösterir onları. Bundan yararlanan Macbeth, kendini kral ilan eder. İşte o günden sonra Macbeth ve Lady Macbeth için hayat tamamen değişir ve bu değişim kendi hırsları yüzünden olmuştur. Lady Macbeth’in, “Kimin haddine bizden hesap sormak,” sözü ile kendisini cezalandırabilecek hiç bir mercinin olmadığını ifade eder fakat ilahi adalet ve insanın doğası, yani vicdan baskısı Lady Macbeth’in benliğini sarar ve ele geçirir. Böylece hesap soracak mercii var olmuş olur. İşlenen cinayete, turuncudergi.com eldeki kan lekelerine; “Biraz su siler götürür bu işi.” diyen Lady Macbeth’in yanılgısını ve sonuçları çok geçmeden kendini gösterir. Vicdan baskısıyla her gece aynı kâbusla uyurgezer bir halde ölüme doğru giden Macbet ve Lady Macbeth’in, kendisini bu noktaya getiren süreci hatırlaması (olayları geri sarması) ve sürecin onu ölüme götürmesini insanın vicdanından kaçamadığını ispatlıyor. Macbeth cinayeti işledikten sonra karısı Lady Macbet’e “Tanrım bizi koru diye haykırdı biri öteki amin dedi, Ben diyemedim Neden amin diyemedim. Tanrıya sığınma isteği yakarken içimi?..” Bunun karşılığında karısı Lady Macbet “Durma bunların üstünde o kadar. Biraz su siler götürür bu işi. Ne kolaymış görürsün. Yüreğin gevşedi biraz, o kadar. Kötülükle başlayan kötülükle sağlamlaşır”. Filmin sonunda ise kötülüğün nerelere kadar gittiğini görünce de “Kan kokuyor hala şurası: Arabistan’ın tüm kokuları temizleyebilir mi bu elleri!” Her şeyi özetliyor bu cümleler. Suç ve pişmanlığın geri dönülmez azabı. Bir savaş alanından kahraman olarak dönen Macbeth, sonunda onursuz bir şekilde ve zalimlikle uğurlanır ardından sadece öfkeyle anılarak. Bütün zalimler gibi bir zalim olarak hatırlanarak ve özlenmeyerek... Bir insanın cinayet işlemesini, insanın nasıl bir katile dönüşebildiğini, kötüleşebildiğini çok açıkça görebiliriz MACBETH’TE Dünyada kötülük bitmedi, bitmediği gibi artarak devam ediyor. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 63 BAŞARI ÖYKÜSÜ TÜRK HALK MÜZİĞİ’NİN GÜÇLÜ İSMİ ZÜLEYHA ORTAK ŞİMDİ DE TV EKRANLARINDA KENDİNDEN SÖZ ETTİRİYOR “İyİ FİKİR’DE ZÜLEYHA FIRTINASI ESiYOR” TRT’DE YAYINLANAN “İyi fikir” PROGRAMI ile çıkış yapan Züleyha Ortak, Kendine has tarzı, doğallığı VE seslendirdiği türküler ile de programa ayrı bir renk katıyor. SEDA ŞİŞMAN [email protected] 64 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 65 BAŞARI ÖYKÜSÜ Aylık Kadın ve Yaşam Dergisi Züleyha Ortak, Kendine has tarzı, doğallığı ile seyircisinin kalbine dokunan ve uyum içerisinde çalıştığı ekibi ile sunuculuğun yanı sıra seslendirdiği türküler ile de programa ayrı bir renk katıyor. 2016 Yılı Abonelik Dönemimiz Başladı Her ay güncel konularda en yetkili isimlerle yaptığımız röportajlar, alanında uzman yazarlarımızın ele aldığı dosya konularının yanı sıra kitap, film, mutfak kültürü sayfalarımızla evlerinize konuk oluyoruz. Yıllık Sadece100¨ Bizi Sosyal Medyada Takip Etmeyi Unutmayın! turuncudergisi.blogspot.com facebook.com/turuncukadindergisi twitter.com/turuncudergisi instagram.com/turuncudergisi www.turuncudergi.com e-mail: [email protected] 66 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 GECE YEMELERİNDEN SAĞLIK KURTULMAK İSTER MİSİNİZ? gece acıkması, midenizden değil, beyninizden gelir. O sizi aldatmayı başarabiliyorsa siz de onu kandırabilirsiniz demektir. HALİT YEREBAKAN [email protected] G ecenin bir yarısı uykunuzdan aç uyanıyor ve kendinizi buzdolabının önünde mi buluyorsunuz? Oysa bulabildiğiniz her şeyi yediğiniz bu saatler, uyku halinde dinleniyor olmanız gereken zamanlar. Açlık hissiyle uykudan uyandığınızda kendinizi, gün içinde yüksek kalorili olduğu için yemeği reddettiğiniz birçok şeyi yerken bulabilirsiniz. 68 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com Tartıda gördüğünüz rakamların devamlı değişmesine sebep olan bu durumun önüne geçmek, aslında mümkün. Başınıza gelenin aslında ne ve neden olduğunu bilmek, doğru davranışı geliştirmenin en önemli adımıdır. Acıkan Mideniz Mi Beyniniz Mi? İyice doyduğunuz hatta fazlasıyla yediğiniz bir akşam yemeğinden sonraki gece bile aç uyanıyorsanız, acıkanın beyniniz mi yoksa mideniz mi olduğunu ayırt etmek gerekir. Bu gibi bir durumun ardından gelen gece acıkması, midenizden değil, beyninizden gelir. Yani aslında aç olmadığınız halde kendinizi aç hissedersiniz. Bu ayrımı yapabilmeniz için bilmeniz gereken, açlık hissinin gelme şeklidir. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 69 SAĞLIK Diyelim biyolojik olarak aç değilsiniz ama gecenin bir yarısı kazınan midenizin çıkardığı yolculuk mutfakta son buldu. Hemen bir muz alın ve ince ince dilimlemeye başlayın. 70 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Eğer aniden ve çok acıkmış hissediyorsanız bu gerçek bir acıkma değildir! Eğer gerçekten acıkmış olsaydınız, açlık hissi yavaş yavaş adeta kademeli olarak geliyor olacaktı. O sizi aldatmayı başarabiliyorsa siz de onu kandırabilirsiniz demektir. İlk yapmanız gereken elinize ilk geleni yememek. Birazdan bahsedeceğim bu yönteme Amerika’da BAN yemek dizisi adı veriliyor. BAN, muz, elma püresi ve fındıktan oluşan bir sıralı beslenme şekli. Diyelim biyolojik olarak aç değilsiniz ama gecenin bir yarısı kazınan midenizin çıkardığı yolculuk mutfakta son buldu. Hemen bir muz alın ve ince ince dilimlemeye başlayın. Muzu ince dilimlere bölmek, elinizi ve gözünüzü oyalayacağından açlık şiddetinizde azalmaya sebep olacaktır. Hazırladığınız muzu yavaş yavaş yiyin! Sırası gelen elma püresine uzanmadan önce beş dakika bekleyin. Hala aç hissediyorsanız, pürenizi yemeğe başlayabilirsiniz. Bu dizide elma püresinin seçilmiş olmasının ebette bir anlamı var. Kremamsı yapısı ve tadı sebebiyle, dondurma yiyormuş gibi hissedebilirsiniz. Elma pürenizin ardından hemen fındığa uzanmayın. On dakika kadar bekleyin! Hala doymuş hissetmiyorsanız, bir miktar fındık yiyin. Böylece kapanışı tuz tadıyla yapmış ve kabaran iştahınızı bastırmış olacaksınız. Kendinizi Farklı Şeylerle Oyalamaya Çalışın! Gece yarısı uyanmak, zaten yeterince can sıkıcıdır. Bir de bölünen uykunuz kendinizi mutfakta bulmanıza sebep oluyor ve gereğinden fazla yediriyorsa uykunuzun ikinci kısmı da zor olacak demektir. Fazlasıyla doymak ve uzun süre uykudan ayrılmak, yeniden yatağa döndüğünüzde uykuya geçmenizi zorlaştırır. Yetersiz uyku ve benzer turuncudergi.com durumların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini önceki yazılarımdan birinde detaylıca anlatmıştım. Açlığınız sizi uyandıracak boyutta hissediliyor olsa bile, mutfağa değil başka bir odaya gidin. Kitap okumak, tv seyretmek ya da bir hobiniz varsa onunla ilgilenmek yapabilecekleriniz arasında yer alıyor. Dişlerinizi Fırçalayın! Temiz bir ağız hissi, sizi atıştırmalıklardan uzaklaştırmak için yeter. Diş macunu ya da ağız yıkama sularını kullandığınızda, ağız tadınız kısa bir süre için değişir. Eminin birçoğunuzu bunu yaşayarak öğrenmiştir. Dişlerinizi fırçaladıktan hemen sonra yediğiniz çikolatanın tadı, farklı zamanlarda yediklerinize hiç benzemez. Açlık hissiyle uyandığınızda önce mutfağa değil banyoya gidin ve yatarken fırçalamış dahi olsanız dişlerinizi fırçalayın ya da ağız suyuyla turuncudergi.com çalkalayın! Göreceksiniz, iştahınız ve yeme kapasiteniz uyandığınız anla kıyaslandığında düşmüş olacak. Kazanmaya Markette Başlayın! Olamayan bir şeyi yiyemezsiniz değil mi? Işıklı market rafları, göz alıcı ambalaj ve iştah kabartan reklamlar, marketten eve geldiğinizde ihtiyaç listenizin oldukça dışına çıkmanıza sebep olur. Özellikle hızlı tüketilebilecek hazır atıştırmalıklar gece uyanmalarında tercih edebileceğiniz ilk alternatifler arasında yer alır. Ne yaparsanız yapın kendinizi gecenin bir yarısı mutfakta buluyorsanız, mutfakta bir şey bulamayın! Alışverişe tok karnına çıkın ve sağlıklı şeyler alın. Böylece, uyandığınızda koca bir dilim pasta yerine sağlıklı alternatifler tüketmiş olursunuz. Olamayan bir şeyi yiyemezsiniz değil mi? Işıklı market rafları, göz alıcı ambalaj ve iştah kabartan reklamlar, marketten eve geldiğinizde ihtiyaç listenizin oldukça dışına çıkmanıza sebep olur. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 71 SNAPS SNAPS Beyin bir bilgisayar mıdır? Soru şu: Bir varlık (burada “beyin”) kendi kendini anlayabilir mi? Bilgisayar benzetmesi bazı yerlerde işimizi kolaylaştırsa da son tahlilde bizleri beyni anlama noktasında çok uzak noktalara da fırlatıyor olabilir. SİNAN CANAN [email protected] C evabı hemen baştan vereyim: Hayır değildir. Beyin bir bilgisayar, bir bilgi-işlem makinası değildir. Peki neden beyinle ilgili hemen her yazıda ve yorumda beynin bilgisayar-vari özelliklerini okuyor, bunlar üzerinden bolca mantık yürütüldüğüne şahit oluyoruz? Sebebi, bunun hem çok kolay, hem de işe yarıyor olması. Bilgisayar insan zihninin ürettiği bir araçtır. Birbirine bağlı bir çok elektrik ve elektronik elemanın karşılıklı enerji alışverişi ile kararlar üreten, komutları (kendisine yüklenen yazılıma göre) uygulayan bir cihazdır. İnsan beyninin bir ürünü olmasına rağmen, kendisini üreten beyni anlamak için bu “ürün”ün bu kadar çok kullanılmasının bazı anlaşılır nedenleri var. Bilgisayarlar, aynen beyinde olduğu gibi, farklı bileşenlerin (yongaların, çiplerin) birbirine bağlanması ve bu bağlantılar arasında bilgi alışverişi yapılması ile iş görürler. Beyinde de sinir hücreleri, kablo benzeri uzantıları ile birbirlerine bağlanarak buna benzetilebilecek bir ağ oluştururlar. Bilgisayarlar “elektrik”le çalışır; insan beyni de öyle. Fakat benzerlikle sadece bu gibi yüzeysel konularla sınırlıdır ve en gelişkin bilgisayarlarımız dahi 72 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com henüz en basit sinirsel devrenin karmaşıklığın yaklaşmaktan çok uzaktır. Beyni sadece hücresel bileşenleri ve bunların arasındaki bağlantılardan ibaret görsek bile (ki öyle değildir), elimizde yine tahayyül edilemez karmaşıklıkta bir sistem vardır. Beynimizde 100 milyar civarında sinir hücresi var. Bu hücrelerin her biri ortalama 5000 diğer hücre ile bağlantı halinde. Bu bağlantıların her biri, ihtiyaca göre bağlantı kuvveti değiştirilebilen, binlerce ihtimalli bir bağlantı devresi gibi davranıyor. Ayrıca bu sinir kabloları ihtiyaca ve kullanıma göre sürekli olarak yeniden yapılıyor, kaldırılıyor, kuvvetlendiriliyor veya susturuluyor. Verileri işlerken, işlevlerini yerine getirirken inanılmaz bir hız ve kabiliyetle kendi şeklini değiştirebiliyor. Bu kadar da değil! Yine beynimizde, sinir hücrelerinin 50 katı kadar yardımcı hücreler (glia hücreleri) var. Yardımcı dediysek, öyle hizmetçi gibi bir şey değil; bizzat sinir hücreleri arasındaki iletişimi kontrol eden, kendi aralarındaki trilyonlarca dinamik bağlantı aracılığıyla birbirleri ile sürekli “konuşan”, beynin bir ucunu diğerine fiziksel olarak bağlayıp beynin bir bütün halinde işlemesini sağlayan, “duruma göre” zihinsel ve beyinsel aktivitelerimizi ayarlayan, nasıl çalıştığını tam bilemediğimiz ve kavrayışımızın çok çok ötesinde karmaşıklığa sahip bir sistem oluşturan yardımcı hücreler bunlar. Sadece bu karmaşık yapıya şöyle bir uzaktan bakmak bile, “bilgisayar” benzetmesinin ne kadar yetersiz ve komik kaldığını gözler önüne seriyor. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 73 SNAPS SNAPS Beyni neden bilgisayara benzetiyoruz? Kendini veriye göre tekrar yapılandıran, böylece öğrenebilen, öğrendikçe gelişen, sürekli değişen ve değiştikçe algıladığı dünyayı da değiştiren bir garip “arayüz”dür beyin... Konuyla uğraşan herkes, bu karmaşıklığın ve bilgisayar benzetmesinin yersizliğinin farkında aslında. Fakat beyni bilgisayara, nöronları devrelere benzeterek açıklamaya çalışmak öncelikle işimizi kolaylaştırıyor. Sinir hücrelerinin elektriksel özelliklerini ve onların birbirleri ile olan bağlantılarını elektriksel devreler biçiminde tanımlayarak oldukça gerçeğe yakın tahminler yapabiliyor; sinir hücresi devrelerinin nasıl çalıştığı yönünde tutarlı fikirler ileri sürebiliyoruz. Ayrıca, bildiğimiz en karmaşık maddesel organizasyon olan beynimizi hem kendisine benzetebileceğimiz hem de aynı zamanda kendisini anlayabildiğimiz daha gelişkin bir örnek de yok elimizde. Bilgisayarı anlayabiliyoruz; çünkü onu biz yaptık. Fakat en basit bir omurgalının sinir sistemini bile anlamaktan aciziz; çünkü ne kadar küçük olursa olsun onlar da bizim beynimizle aynı prensipleri ve aynı yapıyı kullanıyor. Benzetmeyi abartmak Bilgisayar benzetmesi bazı yerlerde işimizi kolaylaştırsa da son tahlilde 74 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 bizleri beyni anlama noktasında çok uzak noktalara da fırlatıyor olabilir. Beyni ve onu oluşturan bileşenleri “elektrik devreleri” gibi gördüğünüz takdirde, elektrik devresi gibi olmayan bazı muhtemel davranışları gözden kaçırma ihtimaliniz çok yüksek. Belki de bu yüzden, beynin kimyasal bir çorba olduğunu, sürekli şekli değişen organik bir yapı olduğunu çoğu kez unutuyor gibiyiz. Beynin sadece bir bilgisayar olmadığını “veri işleme” (bilgi-sayma) yöntemlerine bakarak da kavrayabiliriz. Basitçe ifade etmek gerekirse beyin sadece girdiyle çalışan bir makina değildir; kendi içsel bir ritmi, üretici bir kapasitesi ve içkin (yaratılışından gelen) bir “iç dünya”sı vardır. Ayrıca işlemesi “beklentilere uymaz” (yani doğrusal olmayan bir davranış sergiler). Kendini veriye göre tekrar yapılandıran, böylece öğrenebilen, öğrendikçe gelişen, sürekli değişen ve değiştikçe algıladığı dünyayı da değiştiren bir garip “arayüz”dür beyin... Beyin bilgisayar analojisinin en ilginç hal aldığı alanlardan birisi yapay zeka çalışmalarıdır. Kuvvetli yapay zeka savunucuları denen bir grup, günün birinde, teknolojinin iyice gelişmesinin turuncudergi.com ardından, insan gibi zeki ve duygulara sahip bilgisayarların üretilebileceğini savunmaktalar. Elbette kendilerince haklı argümanları var; fakat beyni kendi ürünü olan bir şeye benzetip, henüz anlamanın yanına bile yaklaşamadığı bir biyolojik özellik için böylesine kesin konuşmak herhalde sadece insana özgü bir durum olmalı (konuya ilişkin ciddi bir itiraz için Roger Penrose’un “Kralın Yeni Usu” [The Emperor’s New Mind] adlı kitabını öneririm). Konunun bilimsel boyutuyla ilgilenmeyenlerin bile bazen bu benzetmeye kendini çok fazla kaptırdığını, “beyne yazılım yüklemek”, “hafızanın dolması”, “işlemcinin yorulması” gibi terimlerle zihinsel durumlarını ifadeye çalıştıklarını gözlemliyoruz. Bu sadece uygunsuz değil; aynı zamanda dil-zihin birlikteliği açısından bakacak olursak, oldukça kısıtlayıcı bir “zihinsel programlama”dır da... Bilgisayarların ötesinde Beynimizi bilgisayarlardan farklı kılan özellikleri anlamanın çok uzağındayız. Fakat bildiğimiz bir şey var: Bilinç, duygular, ve benlik algısı gibi subjektif zihinsel durumların turuncudergi.com nasıl ortaya çıktığını dahi bilmiyoruz. Bunların, bildiğimiz sinirbilimi bilgilerinin henüz ulaşamadığı bazı mekanizmaları kullandığı açık. Özellikle son zamanlarda kuantum fiziğinin gelişmelerinden ilham alan yeni araştırma alanları gündeme gelse de, halen bu tip netameli konularda bilim dünyasının fazla bir yol aldığını söyleyemeyiz. Dolayısıyla bu gün beyin ile ilgili açıklayamadığımız ne varsa, bunların henüz göremediğimiz veya keşfedemediğimiz bazı mekanizmalara dayandığı açık. Elbette beynimizin tüm gizlerinin “hiç bir zaman çözülemeyeceğini” de gözden uzak tutmamalıyız. Çok önemli bulduğum bir görüşü burada tekrar sizlerle paylaşayım: Beyin, evrendeki en karmaşık yapıdır (eğer bir bilgisayar olsaydı yine en karmaşık bilgisayar olacaktı). Onu anlayabilmemiz için elimizde beynin kendisinden daha gelişkin bir araç da yok. Soru şu: Bir varlık (burada “beyin”) kendi kendini anlayabilir mi? Aynı varlık düzeyinde ve fiziksel dünyanın kurallarıyla bağlı kaldıkça, bu bir hayli zor görünüyor… Bu zor sorunun çözülebileceğini ben şahsen düşünmüyorum... Beyin, evrendeki en karmaşık yapıdır (eğer bir bilgisayar olsaydı yine en karmaşık bilgisayar olacaktı). Onu anlayabilmemiz için elimizde beynin kendisinden daha gelişkin bir araç da yok. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 75 DOSYA DOSYA HİPERAKTİVİTE NEDİR? PEKi YA DiKKAT DAĞINIKLILIĞI... SERAP BUHARALI Çocuk gelişim uzmanı ve oyun terapisti [email protected] Y ukarıdaki başlığı son yıllarda günlük hayatta çok da duyar olduk. Günlük konuşma cümlelerimizin içinde.. bir çocuğu anlatırken çok hiperaktive bu der olduk.. Nedir bu hiper olma hali? Diğer bir soru hiper aktivite diye tanımladığımız bir çocuğun dikkat eksikliği de görülme olasılığı nedir? Hiper aktive olanda dikkat eksikliği de var mıdır yani .. dikkat eksikliği olan hiperaktivitelidir de denilebilnir mi.. Gördüğümüz bir çocuğa bakıp bu hiper aktiveite yahu diyebiliyor muyuz yok sa bu uzmanların işi mi.. Öncelikle bu tanımlar üzerinde duralım .Hiperaktiviteyi “yaramaz” “çok hareketli” “meraklı” “bağlasan durmaz” çocuklara verilen bir tanım olarak algılanmakta. Ama çok az bir kelime ile tanımlama yapmaya çalışırsam şunu diyebilirim ki hiperaktivite çocuk “kıpırtılı olma hali” dır. Kıpır kıpır bir halleri 76 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 vardır. Eli dursa ayağı durmaz ayağı dursa eli durmaz sallanan cinsden .Bir nevi davranışlarına hareketlerine söz geçirememe hali mevcuttur. Uyuyup sızana kadar bitmeyen bir motor. Zihin aktif beden aktif konuşma hali aktif.. Hiperaktivite sebebi neler olabilir ? Bebeklikten itibaren hiperaktivite semptomları gözlemlenebilir mi? Sebebi hakkında net bir cevap bulunamıyor.. Doğum öncesi, doğum anı, doğum sonrası yaşanan olumsuzluklar, ya da beslenmedeki katkı malzemeleri, sezaryanlı doğum, bebeklikte veya çocuklukta tv-tabletle fazlaca zaman geçirme, yaşanan travmalar, duygusal ihmal gibi durumların etken olduğu düşünülüyor. Ama yine tam şudur denilemiyor. Beyin hücrelerinin tahribatı söz konusu, beynin kimyasında bozulma gözleneniyor. Tedavi,terapi sonunda EM sonuçlarında tahribatlı bu norönlarda düzelmeler görülmüş. Kısaca sinir tahribatı sözkonusu. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 77 DOSYA Özel eğitim iyi bir pedagog psikiyatris öğretmen ebeveyn ile aşılmaz denilen o dağlar çalışmalarla dert edinilen dikkat dağınıklığı zamanla azalabilinir. Sonuç değil sürece odaklanmak lazım 78 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Bu beyin hücreler arasındaki snap (bağlantıların) yeniden iyileştirilmesi regüle edilmesi gerekir. Hiperaktivite tanısı konulmuş çocukların bebekliklerinde sık ağlama, kronik husursuz, aşırı hareketli, az uyuma, derin uykuya geçişlerde sorun gibi durumlar çocuğun öyküsünde yer alabiliyor. Eğer bir formül verilmiş olsaydı şöyle bir fomül verilebilinirdi. HİPERAKTİVİTE: DÜRTÜ KONTROL BOZUKLUĞU + KIPIRTILI OLMA HALİ + DİKKAT EKSİKLİĞİ Dikkat eksikliği olan çocuklarda mutlaka hiperaktivite var mıdır sorusuna şu cevap verilebilinir. HAYIR (Olma ihtimalı vardır ama mutlaka olması gerekmez) . Hiperaktivitesi olan çocukta dikkat eksikliği mutlaka var mıdır? EVET Hiperaktivite tanısı konulmuş çocuklarda konsantre olmada güçlük,uzun süre o-daklanamama hali,kolay sinirlenme,öfkeye kapılabilme,toplum kurallarına uymada zorluk, mesela sırada bekleme vb . BU çocukların aldığı en önemli etiketler yaramaz haylaz tanımları. Laf dinlemez,vurdumduymaz, umusamaz, dikbaşlı dikkat çekmeye çalışan gibi olur. Bu yüzden etiketlemeye uğradıklarında zaten hayatlarında yaşadıkları uyum zorluklarına biri daha eklenir. Etiketlenir. Kürekleri bırakmasına sebebiyet verir. Zaten zor anlıyordur, hemen unutuyordur, uçuş uçuş uçurtma misalıdır, akademik başarı konusunda ya da iyi olma halinde kalma ile ilgili uğraşları bu etiketlenme ile beraber erir gider. Birçok bu durumu anlaşılamayan çocuk, sınır zeka şımarık haylaz hatta ruh sağlığı bozuk yaftaları ile belkide bir parlak insan olarak hayatına devam edebilcekken yok olur gider. Kolayca kötü şeylere alışır iyi arkadaş edinemez vesaire… Ailenin bu konuda bir ekip çalışması yapmaliyi kaliteli bir öğretmene denk gelmesi önemli. Bıu çocuklar anlaşıldığında destek aldıklarında mutlaka başarılı olduğu bir alan keşfedilip bu minvalde parlayabilir. Önü aydınlık olmuş iyi bir anne veya baba şansına sahip olmuş örnek isimler var. Bu örnekler gösterilip cesaretlendirilebilinir bununla ilgili hikaye özel hazırlanmış hikaye kitapları okunabilinir bu çocuklara.. Özel eğitim iyi bir pedagog psikiyatris öğretmen ebeveyn ile aşılmaz denilen o dağlar çalışmalarla dert edinilen dikkat dağınıklığı zamanla azalabilinir. Sonuc değil sürece odaklanmak lazım . süreçte neler yapıldığı nasıl bir yol çizildiği önemli. Hiperaktivitesi olan çocukların zeka durumları normal veya normal üstü. Zeka faktörü de kendi ile ilgili farkındalığı oluşturuyor tabiki şunu dedirtiyor kendi kendine BENİM NEYİM VAR? NİYE OLMUYOR? SINAVDA BİLDİĞİM HALDE NİYE CEVAPLAYAMADIM? SINIFTA ÖĞRETMENİ DİNLEMEK İSTERKEN BENİ NE DÜRTÜYOR BÖYLE PENCEREDEN BAKASIM SINIFTAN ÇIKASIM VAR ? SAKİN OLAMIYORUM BİRDEN ÖFKELENİYOR SONRADA ÜZÜLÜYORUM .. İşte bu durumlar duygusal durumlarına olumsuz etki etmekte. Duygusal ruhsal durumlarını da desteklenmesi önemli organize güçlüğü dağınık olma hal, hem bilinçde hem ortamında Kalemim kayıp defterim turuncudergi.com DOSYA yok.. ödevimi unuttum … 1 saatlık ders 3 saatte bitme halleri.. organize olma çalışmaları düzenini kurma için destekleyici eğitim çalışmaları ilede çalışılmalı. Unutulmamalı ki kısa süreli hafızada sorun var. Bu konuda özel çalışılması gerek. Genellikle farkedilme durumu ilkokula başladığında okuma yazmda sınıfta durmada sorun lar ile nesi var ile start veriliyor tanı için uzmana gidiliyor peki okulöncesi dönemde tespit edilemez mi evet edilebilir hatta ilkokul döneminden önce ele alınırsa özel çalışmalar terapi tedavi eğitim başlarsa erken tanı ile çok yol alınır. Bu durumu yaşayan aile de durum nedir ne ile karşı karşıyadır.. Bir kere kendi kendine limit koymada sorun yaşayan bir çocuk var. Otokonrolde sorun yaşıyor. Bu da ailenin ağzına şu kelimeyi pelesenk ediyor.. “hadi hadi hadi…. “ çocuklar bu kelimeden nefret ediyor ve bir süre sonra duymamaya başlıyor.. Aile bu çocuk beni duymuyor problemine dönüyor. Ebeveyn ler bu çocukları anlamak ta genellikle zorluk çekiyor,ne yapması gerektiği konusunda tıkanabiliyor,yoruluyor. Sert kurallara turuncudergi.com başvurmayı çare görebiliyor yada dayanamayıp kendi haline bırakabiliyor.. 19 yy sonlarna doğru hiperaktivite tam olarak tanımlanıyor. Her belirtinin mutlaka olması gerekmiyor ama genelde görülenler bebeklikten itibaren huzursuz hal,uykuda düzensizlik,sakar haller,sık unutma,sonunu düşünmeden olaya atlama,çok konuşma,zamanı iyi planlayamama herşeyden çabuk sıkılma, düşünme odaklanma gerektiren durumlarda sık sık ara verme isteği,öğrenmeye ilgisizlik.ev ödevleri başlı başına bir problem olabiliyor. Dalgın haller,saınavlarda hata,okuma kalitesi düşük,yazı bozuk,zihinsel çaba gerektiren durumlarda yoğun dirençlafa girme,yönergeleri anlamakta uygulamakta sorun,engellemerele tahammül az, Ama bakıyoruz ki saatlerce pc oyunları oyanayabiliyorlar 2 saat çizgi film izleyebiliyor peki nasıl oluyor .. Çünkü bunlar eğlenceli ve öğrenme faliyeti gerektirmiyor. Bu çocukların çoğu posttravmatize olmuştur. Doğuştan ibarettir bu. Semptomlar depresifitir. Hedefler konulmalı bu sorunları çözmek için. Ailenin çok enerjiye ihtiyacı vardır. Ebeveyn ler bu çocukları anlamak ta genellikle zorluk çekiyor, ne yapması gerektiği konusunda tıkanabiliyor, yoruluyor. Sert kurallara başvurmayı çare görebiliyor. Çünkü tükenmişlk hissi oluyor. Ekip desteği en önemli çözüm. Zamanla kendiliğinden kaybolmaz. Omega-3 desteği öneriliyor beslenmede. Faydası üzerine internette bile verilen videolar var. Yetişkinlerde dikkat eksikliği yaşıyorlar. İlişki konusunda zorluk yaşıyorlar. Minik öneriler: Övgü kullanılmalı,etiket konulmamalı,Bu çocuklar kırıcı olabilirler alttan alınmalı,depresyon yaşayabilirlerdestek verilmeli kötü arkadaş seçebilirler yönlendirme yapılmalı Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 79 SANAT SOKAĞI Sanat Hayat, HayatSanat AYFER BALABAN [email protected] T ezyinatta kullanılan semboller ve anlamlarını yazmayı planlarken notlarım arasında koyu koyu yazılmış bir satıra takıldı gözlerim. Konuşan duvarlar… Ben de, Bismillah diyerek nikabını araladım sizin için bu iki kelimelik satırın. (Nasibe hizmet lazımmış, böyle söyler büyükler.) Duvarda bir levha; Namık Kemal’den bir beyit: ‘Sana senden gelir ancak bir işte dat lazımsa Ümidin kes zaferden gayrıdan imdat lazımsa.’ Levhada yazılanlar bize âdeta yol gösteriyor. Allah’tan başka kimseden bir şey ümid etme, bir yardım bekleme ve ancak sana senden yardım gelebilir, demek istiyor. Bir diğer levha; Halim Efendi’nin zerendut talikle bir yazısı. O da yol gösteren beyitlerden. ‘ Hak tecelli eyleyince her işi âsan eder. Halk eder esbabını bir lahzada ihsan eder.’ Yanında da mücevher gibi bir beyit; “Ne benden ruku, ne senden kıyam Selamunaleyküm aleykümselam.’ 80 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com İnsanın söylemezine duvar mısın? Derler ya, hadi gel, de bundan sonra. Duvar var susan, duvar var konuşan. Ve Asr suresi. Ashâb-ı kiramdan iki kişinin karşılaştıkları zaman biri diğerine okumadan ve ardından selam vermeden ayrılmadıkları rivayet erilen sure. Ziyandan kurtuluşun; samimi iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye etmekte olduğunun ifade edildiği, Akif merhumun dediği gibi; esrar-ı felahın olduğu sure. Hamid beyi takliden onun talebesi Hasan Çelebi tarafından yazılmış, Çiçek Derman hanımefendi tarafından altınla tezyin edilmiş Yazının etrafındaki tezyinat yazıyla öyle bütünleşmiş ki yazı taç giymiş âdeta. Yazının müzehhibesi Çiçek Derman hoca der ki; “Eğer yazı yoksa devrede, tezyinat istediği gösteriyi yapsın, kimse ona bir şey demez, ama hat varsa işin içinde, o hattın refiki gibi olması lazım tezyinatın. Hakiki müzehhibler bunu bilirler. Yani tezyinatın hiçbir zaman hattı ezmemesi gerekir.” Hat- tezhip- duvar derken birden refik ve refika kelimeleri şimşek gibi çaktı zihnimde. ‘ Evlilik güç arenası değil’ demişti bir söyleşimizde konuşmacı. ‘ Hayat ve sanat; ölçü ve denge. Haddi bilmek, haddini bilmek ve aşk, deyiverdim.Hattat Sami Efendi’den bir hadise ( Ben Uğur Derman hocadan kaydetmişim.) Kendisi öyle anlatmış: “ (O zaman odun yakılıyor tabii evlerde. ) Kış, odun aldık eve, fakat kütük hâlinde. Adam bekliyorum, sokaktan yaşlı, beli eğrilmiş bir baltalı geçti. Bu adam neyi kesecek diye düşündüm, ama mecburum, çağırdım. Kırılacak kütükler var, kırar mısın? He, dedi, geldi. Bana merak oldu, bu adam bunları nasıl kıracak? Yürüyemiyor, ayakta duramıyor. Adamı baltayı öyle bir yerine vuruyor ki darmadağın oluyor kütük. Sonuna kadar bekledim, seyrettim. Gel baba, bir yorgunluk kahvesi içelim dedim, ecrini ödedikten sonra. Ben inanmadım, senin bunları bu hale getirebileceğine, nasıl yapıyorsun bu işi? Deyince; oğul, ben gözümü kapadım mı, sabaha kadar turuncudergi.com rüyamda odun kırarım. Sözlerini; ‘ha, demek ki, insanın sanatıyla sadece ayaktayken değil, uyku halinde dahi meşgul olması lazım. Benim de başıma gelmiştir. Bazen bir istife takıldığım vakit, hoca merhum rüyama girer, o takıldığım yeri tarif eder. Hemen mumu yakarım, kurşun kalemle çizerim, sabaha da yerine oturturum’ diye bağlamış. Yani işini aşk edinmek gerek. Dedim ya; ‘sanat hayat, hayat sanat’ Çiçek Derman hoca ne güzel parantez açar mevzuya; Eskiler sanatı insan olmakta bir basamak olarak kullanmışlar, kendilerini olgunlaştırıp yetiştirmek için. Zaten gaye de o, mühim olan insan olmak. Eski ustaçırak ilişkisinde o insanı işliyor hocası, her manada işliyor. Sanat burada bir vesile oluyor, vasıta oluyor, onun ruhunu olgunlaştırıyor. Yalnız sanatı öğretmiyor usta, hayatı öğretiyor, insan olmanın sırlarını veriyor ve bu karşılıklı öyle bir muhabbet, öyle bir alışveriş ki, talebe fark etmeden o seviyeye ulaşıyor. Böyle başlamış böyle muvaffak olmuşlar. Gönül yakınlığı kurmuşlar hocalarıyla. Konuşan bir duvar daha. Ve Türkçe hat örnekleri: Konuşan duvarlar: İnsanın söylemezine duvar mısın? Derler ya, hadi gel, de bundan sonra. Duvar var susan, duvar var konuşan. Eski ustaçırak ilişkisinde o insanı işliyor hocası, her manada işliyor. Sanat burada bir vesile oluyor, vasıta oluyor Meselâ; ‘Ya Rab, şu kubbede ne kadar varsa kevkebin Âdabını o rütbe füzun eyle mektebin’ Hele bir de şu levhaya bakın; ‘Ağyar elemin çekme gönül nafile gamdır Hasmın sitemin anlamamak hasma sitemdir.’ Ne güzel, ne ibretlik değil mi? Baktıkça bunlardan ibret çıkarmak, maksat bu. A bu arada; konuşan duvarlar; Türk Petrol Vakfı’nın duvarları. Vesselam. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 81 SEYAHAT SEYAHAT EMİNE YILMAZ Sonbaharda [email protected] A laçatı’da mavi, beyaz ve toprak. Ağaçlar yeşil, gök berrak. Göğe yükselen değirmenlerin gölgesinde tarihi sokaklara açılan mütevazı dükkânlar… Alaçatı’da mavi, beyaz ve toprak. Ağaçlar yeşil, gök berrak. Göğe yükselen değirmenlerin gölgesinde tarihi sokaklara açılan mütevazı dükkânlar… Bir heyecan bizde bir merak. Yüzümüzü dönsek o yana diğer taraf eksik kalacak korkusuyla ne tarafa bakacağımızı şaşırıyoruz. Antika dükkânları, atölyeler... 82 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 83 SEYAHAT Naif ve renkli sokaklar güneşin aydınlatmasını beklerken biz ezan sesiyle uyanıyoruz. Birkaç ev ötesinde şirin bir köy camisi var. Biz otelden uzaklaştıkça ezan sesi yaklaşıyor. 84 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 SEYAHAT Ve tüm bu dükkânların içinde barındıran o tarih kokan eski yapılar. İlmek ilmek işlenmiş taşlar. Kimi restore edilmiş kimi metruk halde eski evler. Ama hepsinin ayrı bir hikâyesi var. Yaşıyorlar ve bize geçmişten bahsediyorlar. Yeni bir öyküde bir kahraman olmak için başlıyoruz keşfimize. Dükkânların ismi bile organik diye geçiriyorum aklımdan ‘Evvel zaman’ isimli antikacının önünden geçerken. Sonra gözüme ruhları eski kediler takılıyor. Sıra sıra dizili sandalyelere oturmuş keyif yapıyorlar. Hepsi toplandığına göre bugün onların ‘altın tasma’ günü olmalı diyorum. Eski paslı tenekelere ekilmiş rengârenk çiçekler görüyoruz. Sanırım birinin bakışına ayarlı bir sistem var çiçeklerde, hemen açılıyor kapı nazarımız değdiğinde çiçeklere. Teyzem çıkıyor hemen başlıyor güzel sohbete, bizse kefiyle kabul ediyoruz bu tatlı muhabbeti. Bu paslar diyor teyzem şifadır bitkililere onlarla beslenir büyür bunlar. Sonra Esra ekliyor benim dedem de öyle derdi. Çiçekleri bu tenekelerde yetiştirirdi. Biraz muhabbet edip meydanın yakınlarında camiye giriyoruz. Son cemaat yerinin arkasında uzunca perde var merakla bakıyorum ne saklamışlar diye. Bir de ne görelim bir kilise! Birçok ikonun bulunduğu sütun ve başlıklar perde ile ayrılmış olarak arkamızda önümüzde ise mihrap. Dualar kubbeden yükselerek yayılıyor evrene bizse keşfimize devam etmek için ayrılıyoruz buradan. Damla sakızlı kurabiye tatmadan olmaz. Karşımıza yel değirmenlerinin karşısında küçük bir pastane çıkıyor. turuncudergi.com Damla sakızlı Türk kahvesi eşliğinde kurabiyelerimizi afiyetle yiyoruz. Pastaneci amca ile sohbet ediyoruz. Sokaklar da gezinirken satıcısı olmayan bir tezgâh görüyoruz. Dağ çilekleri 3 lira ve üzerinde bozuk paralar var. Ve pet bardaklarda çilekler. Tebessüm ediyoruz. Naif ve renkli sokaklar güneşin aydınlatmasını beklerken biz ezan sesiyle uyanıyoruz. Birkaç ev ötesinde şirin bir köy camisi var. Biz otelden uzaklaştıkça ezan sesi yaklaşıyor. Önümüzdeki yaşlı amcanın adımlarını sayarak varıyoruz camiye. Bahçesinde irili ufaklı her biri farklı modelde saksı ve içlerinde bitkiler var. Bir de yaprakları dökülmüş koskocaman bir ağaç gövdesi. Loş ışıkta görebildiklerimiz bunlar. Camii cemaati yaşlı amcalardan turuncudergi.com oluşuyor. İçeride etraftan toplanmış halılar, kilimler ve kitaplık var. Namazı kılıp sabah kahvaltısı sonrası pazara gidiyoruz. Antika ipek işlemeli örtülerin, yazmaların olduğu bir tezgâh ilgimizi çekiyor. Geçmişe götürüyor bizi… Buldan bezleri, ipekler, pamuk taş baskı yazmalar, keten ve pamuk kumaşlar... Bazıları 100-200 senelik renkleri değişmiş, sararmış ama hala öyle güzeller ki… Hepsine tek tek bakıyoruz. Denizden çıkarılmış deniz kabukları, mercanlar, denizyıldızları bir başka tezgâhta yer bulmuş. Doğal taşlardan takılar rengârenk dizilmiş. Organik yiyeceklerin satıldığı pazarda süs eşyaları ve kıyafet de bulmak mümkün. Sonbahar, kış döneminde yaza göre son derece sakin olan bu küçük kasaba hafta sonu tatili için güzel bir seçenek. Hele de ruhsal olarak dinlenmek istiyorsanız harika bir tatil olabilir. Biz kalbimize birçok güzel anı, hafızamıza güzel mekânları, çıkınımıza damlasakızı ve kurabiyeleri doldurup eve dönüyoruz. Gördüklerimizi de size sunuyoruz. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 85 Ümitsiz PSİKOLOJİ PSİKOLOJİ Ev kadınları yapılan sosyo-demografik çalışmalar, ev kadını olmanın psikiyatrik hastalıklara yatkınlaştırıcı bir faktör olduğuNU gösteriyor RUKİYE KARAKÖSE Marmara Üniv. Öğretim Görevlisi Klinik Psikoloji Uzmanı T ürk Kadının yaklaşık % 75’i ev hanımı. Yani resmi olarak herhangi bir işte çalışmıyor. Arşivimi tararken bir haber gözüme çarptı. “Yine mi?” dedim. Niye şaşırıyorsam artık… Haber şöyle: “Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden edinilen bilgiye göre, bir yıl içerisinde bunama, psikoz, nevroz ve kişilik bozukluğu nedeniyle tedavi görerek taburcu olanların yüzde 24’ünün ev hanımı olduğu belirlendi. Ev hanımları, şizofreni tedavisi görenlerin yüzde 20.5’ini, manik depresif psikozlar ve paranoya tedavisi olanların yüzde 33.6’sını, histeri tedavisi yapılanların yüzde 46’sını; takıntılı fikirler, temizlik hastalığı gibi obsessif kompulsif nevroz tedavisi görenlerin yüzde 41.6’sını, diğer nevrozların yüzde 53.5’ini, kişilik bozukluğu tedavisi görenlerin de yüzde 22’sini oluşturarak ilk sırada yer aldı.” 86 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com Araştırmaların her zaman yanılma payı olduğunu düşünsek de gerçeklik payı yadsınamaz bir saptama... Artık genç kızlar “ev kadını olmak” denince ürküyorlar ve bunu bir çeşit pranga gibi algılıyorlar. Gençlerin konuya yaklaşımlarını görmek için popüler sözlük sitelerine göz atmak yeterli. Diyorlar ki: “Ev kadınlığı dünyanın en nankör mesleklerinin başında gelir. Çünkü bu meslekte ne yaparsanız yapın öncelikle karın tokluğunadır. Sigorta yoktur, yol yoktur, yemeği zaten kendiniz yaparsınız. Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ve konsantrasyon ister. Çok zor bir meslektir. Dışarıdaki işlere benzemez. Dışarıdaki işlerde alınan sorumluluk belli bir sayıyı geçmez ve diğer işleri yapan başka bir eleman bulunabilir. Ancak, ev hanımlığında evin pazarlamacısı, temizlikçisi, aşçısı, bakıcısı, yeri geldiğinde doktoru, iç mimarı, kralı, kraliçesi hep o aynı kişidir. Krallık ve kraliçelik için ayrılabilecek vakit de tahmin edilebileceği üzere çok ama çok kısıtlıdır. Pek çoklarının sandığı gibi ev kadınlığı yan gelip yatma yeri değildir. Gelin bunun için kocası ve çocukları olan, çalışmayan bir kadının rutin(leşmiş) hayatına göz atalım. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 87 PSİKOLOJİ İnsanın özüne ve saygınlığına yaraşır yeni meşgaleler bulmalı(yız) kadınlar (olarak)… Kendi etrafında olup bitenle ilgilenebileceği bir zihin dünyası inşa etmeli kendine. Aslında hepimizin çevremize ayırabilecek kadar enerjisi var. 88 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 PSİKOLOJİ Sabah erkenden kalkar 6.30 gibi, çayı koyar, kahvaltıyı hazırlar. Kocasını ve çocuklarını uyandırır. Besler ve işe-okula gönderir. İlk iş olarak kahvaltı masasını toplar, bulaşıkları yıkar. Ev tozlanmışsa süpürüp siler, çamaşırları yıkar, ütü yapar. En mühimi olan akşam yemeğini hazırlar ve beklemeye başlar. Yorucu bir gün geçirmiştir ama eşinin geleceği ve ailece akşam yemeğine oturacakları anı bekler bütün gün. Rutine bağlanan bu işler hemen her gün tekrarlanır. Arada mesela ütülenecekler yoksa ütü yapmaz ama perdeleri yıkama veya cam silme zamanı gelmişse onu yapar. Ekstra işler çıkabilir yani. En sevmediğimiz işleri onlar yapar ve emeklerinin karşılığı (ki el emeği çok çok değerlidir) yoktur. Sigortaları yoktur. Kendilerine ait paraları yoktur. Emeklerinin bir ölçü birimi yoktur. Bekledikleri, özledikleri ve hak ettikleri takdirden başka bir şey değildir. Eve gelen asabi tipler ne kadar yorulduklarından, çalıştıklarından yakınır durur akşamları. Ama kimse ona “günün nasıl geçti?” diye sormaz Kaç kişi “evinin kadını”na kaç kere “eline sağlık bu yemeği senin kadar iyi yapabilen biri yoktur” demiştir, kaç tanesi evin aksamayan düzeninden sorumlu kişiyi takdirlere boğmuş şımartmıştır? Varolma kaygısı, sosyal anlamda bir varlık gösteremeyen ev kadınları, ‘’kendilerini gerçekleştirememe’’, ‘’üretim içinde yer alamama’’, ‘’ürettiğini görememe’’ nedenleriyle ‘’tatminsiz”ler, ciddi anlamda uzunca bir süre ‘’işe yaramazlık duygusu’’ yaşıyorlar ve bu nedenle de depresyon gibi ruhsal hastalıklara daha yakınlar. Üretemedikleri için, içlerindeki yaşam enerjisi ve libido bundan olumsuz etkileniyor. Benlik değerlerinin düşük olması, kendilerini değersiz, işe yaramaz görmeleri, hayata ve kendilerine yabancılaşmalarına neden oluyor. Dolayısıyla ev kadınları grubu psikiyatrik rahatsızlıklar açısından çok riskli bir grup haline geliyor. Gerçekten de yapılan sosyo-demografik içerikli psikiyatrik çalışmaların sonuçları değerlendirildiğinde, ev kadını olmanın psikiyatrik hastalıklara yatkınlaştırıcı bir faktör olduğu görülüyor. Ev kadınlarının kendilerini bu monoton süreçten kurtarmaları gerekiyor. Kendilerine yaşamdan doyum alacak ve kendilerini başarılı hissettirecek yeni alanlar bulmaları –en azından ruh sağlıkları için- zorunludur. Şimdilerde “ev kadınları” da bunun hayli farkında olacaklar ki kendilerine turuncudergi.com türlü türlü meşguliyetler buluyorlar. Yemek kursları, ev güzelleştirmek için binbir çeşit süsler yapılan programların müptelası olmalar (misal telefondanlık, şapkadanlık, parfümdanlık -tabirler yapanlara ait- yapanlar var), börek, çörekli altın ya da Euro günleri, olmadı toplanıp kadın programlarına konuk gidip el çırpmalar… Ama olmadı ki hakikaten… Bu hanımların sıkıldığı zaten ev kadınlığının rutinliği, isimsizliği, sıradanlığı değil miydi? Çözüm diye tutundukları şeyler de o ruh halini daha koyu, daha kolektif ve daha trajik şekilde teşhir etmekten öteye gitmiyor. Oysa bu mudur bir kadının potansiyeli? Yaşamak için zaten bir şekilde yapmak zorunda olduğumuz işler var evet, yemek, temizlik, ütü… Ha insan bunları sevebilir de mesela yemek yapmayı çok severim, ailemi ve diğer sevdiklerimi doyurmak psikolojik olarak da besleyici, onarıcı, kadın/anne olmanın sembolüdür çünkü duygu dünyamda. Ama ev işine –sil, süpür, parlat döngüsüne- adanmanın insanı ruhen pek de doyurmadığı ortadayken niye rahatlama adına onlara sunulan şeyler de öz olarak çok farklı değil? Oturalım, incik boncuktan, şapkadanlık, parfümdanlık yapalım, evin her tarafına o yaptığımız rengarenk şeyleri asıp dilek ağacına çevirelim, süslerle aksesuarlarla kafayı bozalım, sulusepken kadın programlarına konuk olup, el çırpıp dekor olalım, sonra? Bu da bir nevi afyon değil mi? İnsanın potansiyeli öyle büyük ki bu şekilde harcandığında bünyede sorun ortaya çıkıyor. Navaro’nun deyişiyle kullanılmayan ruhsal enerjiler de kullanılmayan madenler gibi pas tutuyor. İnsanın özüne ve saygınlığına yaraşır yeni meşgaleler bulmalı(yız) kadınlar (olarak)… Kendi etrafında olup bitenle ilgilenebileceği bir zihin dünyası inşa etmeli kendine. Aslında hepimizin çevremize ayırabilecek kadar enerjisi var. Evin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kalan zamanımızda neden toplumun yaralarını sarmak için de bir şeyler turuncudergi.com yapmıyoruz? Binlerce sokak çocuğu var. Sadece haberlerde izlemek ve “yarın bunlar ne suç işleyecekler, acaba ne şekilde bize zararları dokunacak?” diye sorup dehşete düşmek yerine “kendi çocuklarımı giydirip kuşatır ve beslerken bu çocuklar için ne yaptım acaba?” diye sorabiliriz. Yoksullar için, hastalar için çalışan, gerektiğinde bir gönüllüye bile çok ihtiyacı olan yardım kuruluşları var. Onlarda görev almak hem insanın insani sorumluluk duygusunu tatmin edecek hem de topluma katkı sağlayacaktır. Osmanlıdan itibaren bizim toplumsal mirasımızda vakıfların ne kadar önemli bir yer tuttuğunu biliyoruz. Yetimleri korumaktan, yolda kalmışlara yardım etmeye, kimsesiz kızlara çeyiz yardımından, kuşları koruma ve gözetmeye kadar akla gelen pek çok konuda hizmet eden vakıflarımız olmuş. Bugün maalesef erkekler çok meşgul ve çok yorgunlar. Belki de kâra odaklı kapitalizm, toplumsal yapımızdaki vakıf ruhunu unutturdu. Ama kadınlar bunu başarabilirler. Şefkat kadında baskın olan bir değerdir. Ve her kadın doğursun ya da doğurmasın, yüreğinde kocaman bir anne taşır. Enerjisini gelişi güzel sarf etmek yerine ruhen de tatmin edici olan sosyal işlere adanan, daha da iyisi bir Sivil Toplum Kuruluşunda gönüllü çalışan kadın hem kendimizi daha kolay ifade edecek, hem işe yaramazlık duygusundan kurtulacak hem de toplumu aydınlatmaya katkı sağlayacaktır. Yoksa dizidekinden daha ümitsiz kadınlar çoğalacak… Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 89 MUTFAK KÜLTÜRÜ Konya’nın Arabaşı Çorbası l Yöresel bir lezzettir. Özellikle kar yağdığı zaman yapılır. Çorbası dövülmüş acı biberi ve ekşimsi tadıyla içimizi ısıtsın diye...İçmeyeneniz varsa şu soğuk havalar gitmeden mutlaka yapın derim. Buyrun çorbasının tarifi; yarım kilo tavuk eti veya hindi eti (ev tavğu olursa lezzeti daha güzel olur) malzemeler YAPILIŞI H 4 yemek kaşığı tereyağı H 3 yemek kaşığı un H 2 yemek kaşığı salça H 1 yemek kaşığı biber salçası Büyük bir tencereye tereyağını koyun ve unun rengi sararıncaya kadar kavurun.Salçaları da ekleyip sıcak su ilavesiyle kaynatın. Özleşmesini sağlayın.Tavuk etini haşlayın ve küçük parçalara ayırın. Lütfen çok ince parçalara ayırmayın. Yoksa çorbanın içinde iplik iplik oluyor. İyice özleşen çorbaya etleride ilave edip kaynatın.İçine zevkinize göre limon suyu ekleyin.Arzunuza göre çorbaya acı biber ekleyin. (ben evde kendi yaptığım biber kullanıyorum) Çorbanın yanında yemek için hamurunun tarifi ise; 5 su bardağı su, 1 su bardağı un, bir çimke tuz 3 su bardağı su tencerede kaynarken 2 su bardağı suda unu özeyin.Tuzu da ilave edin.Yavaş yavaş kaynayan suya karışımı dökün. Topaklaşmasına izin vermeyin ve sürekli karıştırın. Oldu ya topaklaşırsa mikserle çırpın.Orta hararetli ısıda 8-10 dk.pişirin.Muhallebi gibi göz göz olacaktır.Islatılmış orta boydaki borcama döküp donmasını bekleyin.Hamurunu çorbasından 5-6 saat önce yapmanız gerekir.İyi donması ve şekilli kesebilmeniz için.Afiyette kalın sevgili dostlar.... Terbiyeli Ispanak Çorbası malzemeler H Yarım kg ıspanak H 1 soğan H 3.5-4 su bardağı su(tavuk suyu +normal su karışımlı olursa daha leziz olur) H 2 yemek kaşığı tereyağı pul biber CHEF AYŞENUR [email protected] 90 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Terbiyesi için; H 1 yumurta sarısı H 1/2 limon suyu H 1 su bardağı yoğurt H 1 yemek kaşığı un H tuz YAPILIŞI: Tereyağımızı tenceremize aldıktan sonra soğanı kavuruyoruz. Ispanakları önceden sirkeli suda bekletip güzelce yıkadıktan sonra ince ince doğrayıp soğana ekliyoruz. Hafiften suyunu çekene kadar kavuruyoruz. Tavuk suyumuzu veya normal suyumuzu ekleyip kaynamaya bırakıyoruz. Bu arada terbiyemiz için tüm malzemeleri ayrı bir kapta karıştırıp çorbamızdan aldığımız kaynamış suyla ısı dengesi yaptıktan sonra tenceremizin içine bocalıyoruz.. Üzerine pulbiber yakıp servis ediyoruz. Afiyet olsun. K ış ayları bizim kültürümüzde özel hazırlıklarla karşılanır. Konserveden turşuya kadar değişik yöntemlerle yiyicekler depolanır. Diğer bir hazırlığımız da vücuda direnç kazandıran çorbalarımız. Çok zengin çorba mutfağımızdan şimdi kış çorbalarından bir kaç tanesini sizler için seçtik. turuncudergi.com turuncudergi.com Kış Baharı Çorbası İçerisindeki karnabaharı, sütü, ve kışın ihtiyaç duyduğumuz faydası tartışılmaz soğan ve sarımsağın kattığı lezzetle kış aylarında tercih edilen Kış Baharı Çorbasını deneyin. malzemeler H Yarım Karnabahar H 1 Su bardağı Süt H 1 Su bardağı Et Suyu H 3 çorba K. Un H 2 çorba K. Tereyağı H 1 Soğan H 2 Diş Sarımsak H 1 Tutam Dereotu H Tuz H Su YAPILIŞI Karnabaharı ince bir şekilde doğrayıp haşlıyoruz. Soğan ve sarımsağı ince bir şekilde doğrayıp tereyağı koyduğumuz bir tencerede kavuruyoruz. Ununu ekleyip kavurmaya devam ediyoruz. Süt ve et suyunu ekliyoruz. Haşlanan karnabaharı suyu ile birlikte çorbaya döküyoruz. Biraz daha pişiriyoruz. Altını kapatmaya yakın tuzunu ekliyoruz. İnce doğranmış dereotu ile servis ediyoruz. Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 91 MODA MODA SAFİYE EKİZ A kşehir’in beyleri Hoca’yı yemeğe davet etmişler. Hoca nereden bilsin; davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin, ne sefa getirdin diyen var. Herkes, allı pullu kıyafetlilere el pençe duruyormuş. Hoca, bir koşu evine giderek, sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler. Hoca’yı, yere göğe sığdıramayıp başköşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca’nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da “Ye kürküm ye, ye kürküm ye!” demeye başlamış. – İlahi Hoca, demişler, kürkün yemek yediğini kim görmüş? Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş: – Kürksüz adamdan sayılmadık… İtibarı o gördü, yemeği de o yesin. :) Hepimizin bildiği ve okurken tebessüm ettiğimiz bir fıkra belkide ama Hoca’nın seçtiği konular günümüzde de hala sıcaklığını koruyor. Girdiğimiz bir ortamda Kıyafetlerimizle karşılanıp fikirlerimizle uğurlanırız sözü Nasrettin Hoca’nın keyifle okuduğumuz fıkrasının günümüze uyarlanmış halidir. Peki dış görünüşümüz bu kadar önemli mi? Bizi yansıtan başka değerlerimiz yok mu? Eğitimimiz Ahlakımız iyi insan olmamız yetmiyor mu?..... Biz stil sahibi Kadını yada Erkeği tarif ederken dıştan içe bir yansımadan bahsederiz hep. Güleryüzün iyi ahlakın yukarıda saydığımız kriterlerin Kıyafetlerle bütünleşmesidir bu bir bütündür aslında. Son yıllarda iş biraz çığırından çıkmış olsada Giydiğimiz kıyafetlerle girdiğimiz ortamda ilk izlenimi yaratacağı için bizim imajımızın karşı tarafa doğru yansıması adına önemlidir. Moda olanın içinde kaybolun yada ye ye Son yıllarda iş biraz çığırından çıkmış olsada Giydiğimiz kıyafetlerle girdiğimiz ortamda ilk izlenimi yaratacağı için bizim imajımızın karşı tarafa doğru yansıması adına önemlidir 92 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com Moda olanın kurbanı olun demiyorum ama Size yakışan Kıyafeti temiz düzgün bir şekilde yerine göre kullanmayı bilmeliyiz. Kadın olsun Erkek olsun Bu hepimizin imajı için önemlidir. Çalışma ortamımızdan iş toplantılarına protokolden özel davetlere kadar bulunduğumuz ortama uygun bir şekilde giyinmemiz gerekir. Nasıl bir takım elbiseyle Pazar günü yürüyüş yapamıyorsak Spor bir jean pantolonumuzla da protol davetlerinde yer alamayız... Zamanın “Ye kürküm ye!” diyecek bir zamana tamamen geçmesini istemeyen işi ve ticareti tamamen kıyafetler olan bir Taarımcı olarak Yerine ve adabına göre giyindiğimiz içimizde ki şıklığın dışarıya da yansıdığı zamanlarda görüşmek üzere :) sevgiyle kalın... Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 93 TERZİDEN KIŞ Ermanno Scervino İ R E L K ÇİÇE R O Y I T I S I İ HERYER B AİDA ÜSTÜN u kış moda dünyası çiçek ve bahar mevsimi tanrıçası Flora’ya selam ediyor. Uzun veya kısa; tül ya da şifon, bu sezon elbiselerin ortak özelliği çiçek desenleri. Sadeliğin bahçesi olarak bilinen Japon Bahçeleri huzurun sembolüdür. Rochas kullandığı Uzakdoğu çiçekleriyle huzurlu bir güzellik sunuyor. Yves Salmon Mavi Etkisi Parka Kürklü Christopher Kane Bu sezonunda olduğu gibi trendlerinden öte gardrobunuzun olması gereken parçası, parka! Haki rengi parkayla özdeşmiş bir renktir, kürk ayrıntısı vazgeçilmezidir. .Trençkotu es geçmek mümkün değil o her zaman kral ama bu yeni sezonla beraber hayatımıza trenç-parka kardeşliği giriyor. Parka tadında ama model olarak trençkot işte bu sezonda böyle bir parça sizi fashion göstermeye yetecektir. Etro Mr&Mrs Etro Alexander Black Marni Erdem Mr&Mrs 94 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Burberry Dolce Gabbana Bettye Muller turuncudergi.com Mr&Mrs Mr&Mrs Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 95 TERZİDEN Valentino Burberry Tibi Mulberry Fendi Sophie Hulme Dolce Gabbana Mavi Etkisi tte Culo Birbirinden güzel bu pantalon eteklerin üstüne vücuda oturan ince bir triko üzerine yelek veya mont/kabanlarla rahatlıkla kombinleyebilirsiniz. Ama benim şiddetle önereceğim kombin kesinlikle hafif salaş kazaklarla giyilmesi bu pantalon eteklerin. Altına spor ayakkabı giyerek spor tarzda kalabilceğiniz gibi; stilletto, topuklu ayakkabı veya botla da çok şık ve tarz bir görünüm elde edebilirsiniz. Mavi süsleri a Etkisi Çant Lanvin Valentino Lanvin Chole Çantalar en önemli aksesuarlarımız. Peki bu değerli akseuarımızı başka bir aksesuar yardımıyla farklı bir havaya sokabilirsiniz. Geçen yıldan beri podyumlardan sokak modasına inen bu trend, Fendi’nin geçtiğimiz yıl modaseverlere sunduğu minik tüylü çanta süsleri ile yükselişe geçmişti. “Bag Bugs” yani çanta böcekleri adı verilen ve anahtarlığa benzeyen tüylü şirin aksesuarlar 800 dolarlık fiyatlarına rağmen sokakları ele geçirmişti. Fendi Sacal Louis Vuitton Roksanda Roksanda Louis Vuitton 96 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 97 BEDESTEN BEDESTEN 7 adımda 2016 dekorasyon trendleri EMİNE BÜYÜKKAYMAZ [email protected] 1- Modern Metalik Metal tasarımları dekorasyonda görmeye devam ediyoruz. Bakır, gümüş gibi metal yüzeylerin ışık yansımalarına olanak sağlaması ışıltılı bir 2016 dekorasyonunun bizi beklediğinin haberini veriyor. 2- Sürdürülebilir Tasarımlar Yiye, yeni yeniden bir ürünü dönüştürerek sürdürülerbilirliğe daha çok yer veriyoruz 2016 ev dekorasyonunda. Doğal malzemeleri kullanarak her seferinde farklı bir amaç için kullanıyoruz ve böylece doğaya saygılı oluyoruz. 98 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 99 BEDESTEN Bu sene ahşabın yanında seramİğİ, metalİn yanında tuğlayı görebİlİrsİnİz. Dokular bİrbİrİne karışacak ve ortaya zıtların uyumu çıkacak. 3- Doğa Desenleri 2016 dekorasyon trendlerini belirlerken tasarımcılar doğadan ilham almaya devam ediyor. Desenleri yine doğa çiziyor. 4- Harika Geometrik Geometrik desenlerin her türlüsüne her yerde rastlayabiliriz 2016 yılında. Tekstilde, duvar kağıtlarında, mutfak gereçlerinde, aklınıza gelebilecek her yerde… 5- Cesur Maviler Mavilerin cesur olduğu bir yıl 2016. En koyu tonları ile mavi rengini dekorasyon trendlerini evine uygulamak isteyenler rahatlıkla kullanabilirler. 6- Zıt Dokular Bu sene ahşabın yanında seramiği, metalin yanında tuğlayı görebilirsiniz. Dokular birbirine karışacak ve ortaya zıtların uyumu çıkacak. 7- Dramatik Renkler Pantone, 2016 renklerini belirledi ama yine de onların yanı sıra ön plana çıkan renkler de olacak. Dramatik bir atmosfer yaratmanıza yardımcı olacak tüm renkler de bunların başında. 100 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com turuncudergi.com Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 101 BÜYÜK ACIK SİNEMA Vizyon Tarihi: 08 Ocak 2016 Yapımı : 2015 - ABD Tür : Dram Süre: 130 Dak. Yönetmen : Adam McKay Oyuncular : Brad Pitt, Christian Bale, Steve Carell, Ryan Gosling, Melissa Leo Senaryo : Adam McKay Yapımcı : Brad Pitt, Paramount Pictures S ektör dışından dört kişi büyük bankaların, medyanın ve hükümetin görmekten kaçındığı şeyi, ekonominin küresel çöküşünü gördüğünde akıllarına bir fikir gelmişti: Büyük Açık. Cesur yatırımları, onları her şeyi ve herkesi sorgulamalarının gerektiği modern bankacılığın karanlık, hassas noktasına götürecek. Michael Lewis’in çok satan kitabına ve gerçek bir hikayeye dayanan, Adam Mckay’in yönettiği Büyük Açık filminde başarılı oyuncular Christian Bale, Ryan Gosling ve Brad Pitt rol alıyor. GÜLAY KURT [email protected] DİRİLİŞ M Vizyon Tarihi: 22 Ocak 2016 Yapımı : 2015 - ABD Tür : Dram, Macera Süre: 151 Dak. Yönetmen : Alejandro González Iñárritu Oyuncular : Leonardo DiCaprio, Tom Hardy, Domhnall Gleeson, Will Poulter, Lukas Haas Senaryo : Alejandro González Iñárritu, Mark Smith Yapımcı : Alejandro González Iñárritu, Arnon Milchan ichael Punke’ın kaleme aldığı The Revenant: A Novel Of Revenge kitabından beyazperdeye uyarlanacak olan öykü, kürkleri için hayvanlar avlayan bir kuruluş için çalışan Hugh Glass adındaki bir tuzakçının, bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralandıktan sonra, kendi ekibi tarafından ölüme terk edilmesini anlatıyor. Nitekim Glass’ın yaraları Diren Vizyon Tarihi: 15 Ocak 2016 Yapımı : 2015 - İngiltere Tür : Dram Süre: 106 Dak. Yönetmen : Sarah Gavron Oyuncular : Carey Mulligan, Helena Bonham Carter, Meryl Streep, Ben Whishaw, Brendan Gleeson Senaryo : Abi Morgan Yapımcı : Alison Owen, Faye Ward 102 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 bir süre sonra iyileşecek ve hem kendisini ortada bırakan ekibinden hem de hayvam kürkü için katliam yapanlardan intikam alacaktır. 19. Yüzyıl Amerika sınırında yaşanan destansı hayatta kalma mücadelesini konu alan Diriliş, seyirciyi 1823 Amerika’sının benzersiz güzelliğine, gizemine ve tehlikesine çekiyor. Film sadece hayatın değil, onurun, adaletin, inancın, yuvanın ve ailenin içgüdüsünü keşfediyor. KARDEŞİM BENİM Sarah Gavron’ın ikinci uzun metrajlı kurmacası, tarihin ilk feminist hareketlerinden birini başlatan kadınların, gittikçe acımasızlaşan hükümete karşı yürüttükleri mücadeleye odaklanır. Gizli buluşmalarla bir araya gelen bu grubun üyeleri işçi sınıfı kadınlarıdır ve hareketin ilk safhalarında barışçıl yöntemler izlerler. Ancak hem çalışma koşulları hem de kişisel hayatları için verdikleri eşitlik savaşı, zamanla daha radikal bir boyuta taşınmak zorundadır. turuncudergi.com Vizyon Tarihi: 25 Ar Vizyon Tarihi: 15 Ocak 2016 Yapımı : 2015 - Türkiye Tür : Dram Yönetmen : Mert Baykal Oyuncular : Burak Özçivit , Aslı Enver , Murat Boz Sakin ve gizemli bir karaktere sahip olan Hakan, 30 yaşında alternatif müzik yapan ünlü bir sanatçıdır. Magazinden uzak bir hayat sürmeye çalışsa da kardeşi Ozan ile olan küslükleri magazinin ilgisini çeker. Ozan ise 28 yaşında ünlü bir pop yıldızıdır. Abisinin aksine neşeli, esprili, konuşkan ve sosyal biridir. Araları yıllardır düzelmeyen iki kardeş uzun zamandır bir araya gelmemiş, hatta babalarının hastalığında dahi farklı zamanlarda ziyaretine gitmişlerdir. turuncudergi.com 103 KÜLTÜR SANAT KONSER TİYATRO İKİ KOVA SU Gökhan Kırdar, 14 Ocak’ta Jolly Joker İstanbul’da A.E. Gredianus ’un yazıp Gökse l Arslan’ın yönett iği oyunda Özg ün Akaçça, Mert A ykul, Mehmet So ner Dinç, Yeşim Maz ıcıoğlu, Aslı Men az, Hasip Tuz rol al ıyor. Oyun: 27 A ralık 2015 ve 03 Oca k 2016 tarihler inde Harbiye Muhsi n Ertuğrul Sahn esi’nde. “Mutluluk Dağ ıtan Eskici” Köyü n Be Güneş ve Çiçek adında iki kızı va kçi’sinin rdır. Köyün zengini Altınke se ve Kundurac ı ise Bekçi’ye rağmen, bu gü zel kızlarla evle nmek ister. Fakat Kundurac ı’nın yeni bir ha yat kuracak parası, Altınkese ’nin de işi dışınd a hiçbir şeye ayıracak za manı yoktur. Bi r gün köye gelen Eskici’nin kurduğu oyun sayesinde herkesin hayatı değişir. A.E. Gre dianus’un yazıp Göksel A rslan’ın yönettiğ i oyunda Özgün Akaçça, Mer Dinç, Yeşim Maz t Aykul, Mehmet Soner ıcıoğlu, Aslı Men az, Hasip Tuz rol alıyor. Tarih: 14 Ocak 2016 Saat: 21:00 Yer: Jolly Joker Gökhan Kırdar “Aşkla” konserleri dünya turnesi başlıyor. Sanatçı Türkçe - İngilizce olarak hazırladığı yeni albüm kataloğu “”Diskografi” ile geri dönüyor. T ürkiye başta olmak üzere Avrupa, Balkanlar, Ortadoğu, Asya ve Amerika’yı kapsayan konser turnesi repertuvarında ‘Diskografi’ isimli yeni albüm kataloğunda yer alan ‘Serseri Mayın’, ‘Tutunamadım’, ‘Cennet’, ‘Trip’, ‘Dem-i Oz’, ‘Hayal’ ve ‘Aşkla Düşleyiş’ sözlü albümlerinden hit şarkılar, “Ethnotronix”, “Keyf” ve “Tüür” performans albümlerinden eserler, ‘Crude’, ‘Under Deep Water’, ‘Anlat İstanbul’, ‘Banyo’, ‘Kurtlar Vadisi Irak’, ‘Kurtlar Vadisi Gladio’ gibi sinema filmlerinden ve ‘Kurtlar Vadisi Pusu’, ‘Yabancı Damat’, ‘Haziran Gecesi’, ‘Kayıp’, ‘Köprü’, ‘Sağır Oda’, ‘Pars’ ve ‘Dede Korkut’ gibi tv serilerinden seçilmiş eserler yer alacak. KARMA SERGİ Suriye’de savaşın şiddetlenmesinden bu yana milyonlarca kişi ülkeden iltica etmek zorunda kaldı; savaştan kaçanların çoğu Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e sığındı. Kamu alanlarını değiştiren bu hareketlilik ve sürgün iklimi, İstanbul gibi büyük kentlerde farklı karşılaşma ve etkileşim ihtimallerini beraberinde getirir. Dilek Winchester ve Atıf Akın tarafından bu bağlamda kurgulanan fan- 104 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 zin ve sergi projesi Şam’da Kayısı, André Breton’un “İnsan yoldaş bulmak için yayın yapar!” sözüne göndermeyle, sanatçı yayınları ve fanzinler aracılığıyla çok dilli bir üretim ve paylaşım ortamı yaratmayı hedefler. Projenin katılımcıları, fanzin formatını kullanarak gerek kendi deneyimleri temelinde gerekse Cumhuriyet tarihi boyunca İstanbul’u merkeze alan göç dalgalarının etkileri üzerine öneriler sunar. Gökhan Kırdar’ın sanat kariyerinin başlangıcı olan 1994’de yayınlanan ilk albümünden bu yana 21 yıl geçti ve bu yıllar içerisinde sanatçı, uluslararası birçok albüm ve film müziği çalışmasına imza attı. 22 eserden oluşan 2 saat uzunluğundaki konser, dans ve video performansı iki perde olarak sergilenecek. Çok sayıda müzisyen, dans sanatçısı, video artist ve teknik ekibin yer alacağı prodüksiyonun genel tasarım ve yönetmenliğini Gökhan Kırdar üstlendi ve yapımcılığı ise Loopus Entertainment tarafından gerçekleştiriliyor. BUNDAN İYİSİ Şam’da Kayısı apexart-SALT iş birliğinde turuncudergi.com SERGİ YOK OLMADAN Doğa ve Sürdürülebilirlik Üzerine Bir Sergi Sergi: 13 Ocak 2016 – 5 Haziran 2016 İstanbul Modern İstanbul Modern, 2016 yılını doğayı yücelten ve çevresel farkındalığı gündeme getiren bir sergiyle karşılıyor: “YOK OLMADAN”. Sergi, doğayla ilgili kavramsal araştırmalar yapan ve ekolojik meseleleri sanatsal pratiğinin temeline alan sanatçılardan bir seçki sunuyor. Farklı dönemlerden sanatçıların doğaya bakışlarını ve “sürdürülebilirlik” kavramıyla çetrefilli ilişkilerini yansıtan çalışmalar, insanın ekosistem ile etkileşimine dair farklı yorum ve öngörüler içeriyor. Sergide Türkiye ve farklı coğrafyalardan yirmi sanatçı ve sanat grubunun resim, heykel, yerleştirme, fotoğraf ve hareketli görüntülerine yer veriliyor. Katılımcılar: Roger Ackling, Bas Jan turuncudergi.com Ader, Alper Aydın, Bingyi, Jasmin Blasco ve Pico Studio, Charles A. A. Dellschau, Elmas Deniz, Mark Dion, Hamish Fulton, Francesco Garnier Valletti, Rodney Graham, ikonoTV “Art Speaks Out” (Sanat Sözünü Sakınmıyor) Video Programı, Lars Jan, Mario Merz, Maro Michalakakos, Joni Mitchell, Yoko Ono*, Camila Rocha, Canan Tolon, Pae White Ocak 2016 / Turuncu Dergİ 105 KİTAP MUKADDES BELDE MEKKE Kitabın Yazarı: Ziyaüddin Serdar YAYINEVİ: Etkileşim Yayınları KİTAP TÜRÜ: Tarih YAYINLANDIĞI YIL: 2015 SAYFA SAYISI: 476 HERKES GİBİ HERKES YAZAR “Mecaza göre Mekke, arşın yeryüzündeki temsilcisidir. Tıpkı meleklerin göklerde Allah’ın arşını tavaf etmeleri gibi, insanlar da yeryüzünde Kâbe’yi tavaf ederler. Mekke, yalnızca cennete giden yol değil, yeryüzündeki cennetin kendisidir. Bir ‘kısır vadi’de yer alsa da özü başka bir yerdedir. Mekke yalnızca bir şehir değil, metafizik bir fikirdir. Bu yüzden melekler Âdem’in yaratılması öncesinden beri hac yaparlar.” “Bu mecaz, resmî bir inanca dönüşmüş ve coşkuyla İslâm dünyasına yayılmıştı. Mekkeliler bu öyküyü şehrin ziyaretçilerine, hacılar, bilginler, öğrenciler ve seyyahlar- anlatmaktan büyük gurur duyuyorlardı. Böylece tüm Müslümanlar için Mekke, artık ezelden beri var olan bir şehir, ölmeden önce cennetin tadının alınabileceği bir yer, her mü’minin ruhunu çeken bir mıknatıs hâline gelmişti.” Kitabın Yazarı: Elif Yonat Toğay YAYINEVİ: Bence Kitap KİTAP TÜRÜ: Hikaye YAYINLANDIĞI YIL: 2015 SAYFA SAYISI: 96 Türkiye’de iyi şeyler de oluyor. Edebiyatımızın öykü dalında kadın yazarlarımızın önemli varlığına, şimdi yeni bir ad daha ekleniyor: Elif Yonat Toğay. Kitabı, “Herkes Gibi Herkes Kadar” bir ilk kitap olmanın getireceği dil ve anlatım zayıflıklarından iyice soyundurulmuş, akıcı öyküler içeriyor. Konular, mekânlar ve kişiler bakımından çeşitlilik taşıyan öyküler, incitmeyen bir alaycılığa yer verirken, hiç uzatmadan, şaşırtıcı biçimde sona eriyor. UYUMSUZLAR Kitabın Yazarı: Rasim Özdenören YAYINEVİ: İz Yayıncılık KİTAP TÜRÜ: Öykü YAYINLANDIĞI YIL: 2015 SAYFA SAYISI: 152 Türk hikayeciliğinin yaşayan büyük isimlerinden Rasim Özdenören’in yeni kitabı Uyumsuzlar, büyük ustanın son dönemde yazdığı öykülerin yanı sıra, yıllar önce yazılıp bir kenarda kalmış ve yayınlanmamış bazı öykülerini de içeriyor. Özdenören’in benzersiz üslubuyla insan hallerini, aşkı ve uyumsuzları anlattığı öyküler, edebiyatımızı bir adım daha ileriye taşıyor. 106 Turuncu Dergİ / Ocak 2016 turuncudergi.com