Ezberimizi Aklın Gücüyle Bozan Yazar: Aziz Nesin

Transkript

Ezberimizi Aklın Gücüyle Bozan Yazar: Aziz Nesin
Cihan Demirci
Damdaki Mizahçý
Ezberimizi aklýn gücüyle bozan yazar:
Aziz Nesin
S
on zamanlarda bir “Ezberimizi bozan insan” tanýmlamasýdýr gidiyor. Fazlasýyla “ezberci” bir toplum olduðumuz, “aklýmýzý” hep bir yerlere rehin býraktýðýmýz için bu coðrafya “ezber bozan” insanlara hep aç kalmýþtýr. Þimdilerde herkes için kolayca kullanýlmaya baþlanan “Ezberimizi bozan insan” tanýmlamasýný gerçek anlamda en fazla hak edenlerden
biriydi o… Ezber bozmaya adanmýþ hayatýnýn beþ buçuk yýlýný cezaevlerinde geçirdi. Neredeyse kýrkýna yakýn yaþlardan sonra yazar oldu ama gösterdiði olaðanüstü çalýþma disipliniyle “Tembel tenekeler ülkesi”nin en üretken yazarý olarak çýktý ortaya. Sesi her daim gür çýktý.
Sözünü kimseden esirgemedi. Halkýný silkelemeye, sarsmaya, uyandýrmaya çalýþtý bir ömür
boyu… Türk mizahýný, rahatlýkla “Ondan önce, ondan sonra” diye ikiye ayýrabiliriz.
O gittiði günlerde hazýrladýðým kitaba “Aptal Bile Deðiliz” diyerek yüksekçe bir dama atmýþtým kendimi. Çünkü o gittiðinden beri “aptallýðýný” bile yitirmiþ bir toplum vardý bize miras kalan. O gün bugündür damlarda dolaþan, dam kalabalýðýnýn içinde daha “yalnýz” bir mizahçýyým… Çünkü her daim dediðim gibi, ben o dama halkým gibi atlamaya deðil, bir þeyleri atlamamaya çýktým… O gittiði günden beri, geride býraktýðý “Türk mizahý” toplum gerçeklerinden çok daha uzak, hayatýn çok daha gerisinde, kendi âleminde, kendi keyfinde seyrediyor… Hayatýn mizahý solladýðý, mizahýn muhalif gücünü hýzla yitirip sýradanlaþtýðý bir ülkede
o her daim artan özlemle anýlacak bir büyük usta… Geriye bu ülkedeki hiçbir yazara, bu anlamda kýsmet olmamýþ bir vakýf býraktý ki, sadece bu bile yeter… Gençliðe henüz adým attýðým yýllarda onun kitaplarýný hem içindeki o harika mizah için hem de arka kapaðýndaki vakýf inþaatýnýn fotoðraflarýndaki geliþmeyi takip etmek için alýp okurdum. Her yeni kitapta biraz daha ortaya çýkan, biraz daha büyüyen, Ýsa Çelik dostumun çektiði, 1972'de kurduðu o
vakýf fotoðraflarý beni kitaplardaki mizah kadar heyecanlandýrýrdý.
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005
95
CÝHAN DEMÝRCÝ
1995'in 5 Temmuz'unu, 6 Temmuz'a baðlayan gece yarýsý Çeþme'de aramýzdan ayrýlýrken
kýrgýn ve öfkeliydi. Çünkü her þeyini verdiði bu topraklar onu yakýp, yok etmeye kalkmýþtý 2
Temmuz 1993'ün Sivas cehenneminde… Bu coðrafya ona Sivas'ý yaþatmasaydý, o þimdi doksan yaþýnda da aramýzda olacaktý. Çünkü ömrünün son on iki yýlýnda yakýndan tanýyabildiðim bu büyük usta, ödün vermez, disiplinli yaþamýyla bu yaþa rahatlýkla ulaþabilirdi. Ama öyle sanýyorum ki, þimdi doksan yaþýnda aramýzda olsa; ülkenin 2005'te geldiði þu “rezil” hale
bakarak; daha kýzgýn, daha öfkeli, daha kýrgýn ve daha da yalnýz olarak yaþayacaktý…
“Mizah ciddi bir iþtir…”
O'nun adý: Mehmet Nusret Nesin, ya da bizim bildiðimiz þekliyle; AZÝZ NESÝN'di… O da
týpký, geçen sayýda anmaya çalýþtýðým bir baþka dev isim; Haldun Taner usta gibi 1915'te doðmuþtu. “Vedia Nesin” takma adýný kullanarak baþladýðý yazýn yaþamýnýn ilk döneminde “mizahçý” olmak gibi bir plan yoktu kafasýnda. Yirmi dokuz yaþýndaydý ve asker kimliðini bir yana
itip þiir yazarak çýkmýþtý edebiyat yoluna. Ama yaþadýðý ülkedeki o müthiþ mayaya denk düþen
olaðanüstü mizahçý zekâsý onu hesapsýz-kitapsýz bir þekilde üretim patlamasý yaratmýþ bir mizahçý yaptý. Hem de ne mizahçý. Ondan öncesinde edebiyat dünyamýzýn içinde “mizahi” öyküler-romanlar yazan yazarlar vardý ama onlar edebiyatýn içine sýkýþmýþ olan mizahýn sesini pek
de gür bir þekilde duyuramýyorlardý. Ondan öncesinde “mizahçý” kimliðinin altýný en fazla çizen yazar olan Hüseyin Rahmi Gürpýnar'ýn dýþýnda çok geniþ kitlelere, çok fazla üretim yaparak mizahý sevdirme iþlevini baþarabilmiþ yazar pek yok gibiydi. Ancak müthiþ sýcak bir dile
ve anlatýma sahip olan Gürpýnar ustanýn mizahýnda sosyal ve toplumsal eleþtirinin derinliði eksikti. Aziz Nesin, ondan öncesinde pek de ciddiye alýnmayan mizah yazarlarýnýn daralmýþ yolunu fazlasýyla geniþletip, ardýndan geleceklere de yepyeni ufuklar açan bir yazar oldu. “Mizah
ciddi bir iþtir” dedi. Aslýnda o “mizah” kelimesi yerine “gülmece”yi üretti ama onunla ayrýldýðým ender konulardan biri olarak ben “gülmece”nin, mizahýn o geniþ açýlýmýný karþýlayamadýðýný düþünüyor ve gülmece yerine mizah kelimesini kullanmaya devam ediyorum. Mizahýn
edebiyat alaný içerisinde ciddiye alýnmasý için hazýrladýðý “Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahý”
adlý çalýþmasý bile onun diðer mizah ustalarýndan farkýný ortaya koymaya yeter. Oldukça geç
sayýlabilecek bir yaþta “mizaha” soyunmuþ olan Aziz Nesin estirdiði rüzgârla, döneminin mizah ve edebiyat dergilerinde daha fazla mizah yazarýna yer açýlmasýna da öncülük etmiþtir…
Yaptýklarý o kadar önemlidir ki, edebiyat dünyamýzýn içinde geçmiþten beri “mizaha” karþý var olan; küçümseme, dikkate almama önemsememe gibi katý tavýrlardan oluþan en büyük
duvarlarý gene o yýkmýþtýr. Ancak onun gidiþine denk gelen yýllarla baþlayan akýl döndürücü
bir süreç mizahý ciddiye alan yazar sayýsýný da epeyce dibe indirdi, arka plana attý ne yazýk ki.
Mizahý ciddiye alarak, edebiyat alaný içerisinde mizah yapmaya çalýþan mizah yazarlarýna bugün bile; “Ben edebiyatçýyým, sen ise sadece mizahçýsýn” þeklindeki tepeden bakan bir yaklaþýmýn geçmiþteki gibi bugün de aynen sürdüðünü üzülerek görüyorum…
96
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005
EZBERÝMÝZÝ AKLIN GÜCÜYLE BOZAN YAZAR: AZÝZ NESÝN
1945'te “Parti Kurmak, Parti Vurmak” adlý on altý sayfalýk bir hikâye kitapçýðý yayýmlar
Aziz Nesin. Ancak kendisi pek çok yerde, bunu bir kitap olarak saymaz ve; “O, on altý sayfalýk bir broþürdü” der. Ardýndan 1948'de taþlama þiirlerinden oluþan Azizname yayýmlanýr.
Otuz üç yaþýndadýr ve bu kitaptaki þiirler yüzünden ilk cezaevi macerasý baþlar. Dört ay içerde yatar. Ýlginç olan, onun kendisiyle yapýlan pek çok söyleþide bu kitaptan sonra 1953'te yayýmladýðý Geriye Kalan adlý öykü kitabýný ilk kitabý gibi görmesi ve onun altýný daha fazla
çizmesidir. Bu kitap yayýnlandýðýnda otuz sekiz yaþýndadýr ve “Ben neredeyse kýrkýndan sonra yazar oldum” demeyi pek sevmesinde bu kitabýn payý büyüktür.
Ýlk öykü kitabý, ilk hayal kýrýklýðý!
Aziz Nesin de, pek çok yazar gibi ilk öykü kitabý saydýðý Geriye Kalan'ý oldukça güç koþullar içinde yayýmlamýþtýr… Þöyle der bu ilk öykü kitabýnýn önsözünde: “Bu benim ilk hikâye
kitabýmdý. Bundan önce bir formalýk bir broþürüm çýkmýþtý ama bu bir kitap sayýlmazdý. Bu
ilk hikâye kitabýmýn adýný Geriye Kalan koymuþtum. Çünkü sekiz yýllýk çileli gazetecilik yaþantýmdan, zamanýn iktidarlarýyla olan o amansýz kavgadan, sonunda kala kala, derlediðim bu
ondört hikâye geriye kalmýþtý…”
Kitabýný güçlükle bastýrmýþtýr ama daðýtabilmek, satabilmek için okura duyurmasý gereklidir. Bunun için üç gazeteye kitabýnýn ilanýný götürür. Ama üçü de ilaný koymaz. Çünkü adý
damga yemiþtir bir kere. Özellikle Cumhuriyet gazetesinde ilanýn çýkmamasý onu üzer. Gazeteye gider, epeyce uðraþýr ve inatçýlýðý sayesinde sonunda baþarýr. 25 Ocak 1953 Pazar günü,
Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasýnda, kaleme aldýðý o ilginç ilan yayýmlanýr. Yayýmlanan
ilan metni þudur:
ÝNTÝHARDAN VAZGEÇTÝM
Ýntihar için evden çýktýðým bir sabah, bir arkadaþ elime bir kitap tutuþturdu. Kitabý bitirdikten sonra intihardan vazgeçtim. Bütün bezginlere, kederli küskünlere “Geriye Kalan” isimli mizahi hikâyeler kitabýný tavsiye ederim. Hayatýmý kurtaran kitabýn yazarýna, dizerine, basanýna, satanýna açýk teþekkürlerimi bildiririm.
Bir Vatandaþ
GERÝYE KALAN
Salý günü çýkýyor. Satýþ yeri: Ankara Cad. No: 59
Aziz Nesin ustanýn, bu ilginç ilanýný kitabýnda ilk kez okuduðumda hem içim bir tuhaf olmuþtu, hem de tüylerim diken diken… Çünkü ben de, ondan tam otuz iki yýl sonra neredeyse ayný macerayý yaþamýþtým. 1985'te yayýmladýðým mizahi þiirlerden oluþan ilk kitabým Çýkýþlar Arka Kapýdan'ý oldukça güç koþullar içinde, sünnet davetiyesi basan bir matbaada borç-
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005
97
CÝHAN DEMÝRCÝ
harç bastýrdýktan sonra, ayný onun gibi daðýtamamýþ, kendimce ilginç bir ilan hazýrlayarak
Cumhuriyet gazetesinin kapýsýný çalmýþtým. Ancak onca uðraþmama raðmen ilaným “Gençlik
Yýlý”na hakaret diye algýlandýðý için önce reklam servisinden, en sonunda da o zamanýn müessese müdürü Emine Uþaklýgil'den geri dönmüþtü. Anlayacaðýnýz ben o ilaný yayýmlatamadým. Üstelik içeri girip çýkmýþlýðým filan da yoktu. Yirmi iki yaþýnda, týfýl bir yazardým sadece… Bu ilaný kitabýn yýllar sonra yapýlan ikinci baskýsýna bir ibret belgesi olarak koyabildim
sadece… Aziz Nesin usta ise ilanýný yayýmlatmayý baþarmýþ ama bakýn ilan çýktýktan sonra neler olmuþ, gene onun kaleminden okuyalým:
“Çok ilgi çekici olacaðýný sandýðým bu ilana okurlar hiç ilgi göstermediler. Benim ilk kitabým da hiç satýlmadý. Basýmevine olan borcumu, baþka yerden borç alarak ödedim. Kâðýtçýnýn
borcunu ödeyemedim. Kâðýtçý, benden alacaðýna karþýlýk, fiyatý 50 kuruþ olan kitaplarý, basýlý kâðýt fiyatýna okkayla aldý, iþportaya, sergicilere verdi. Geriye Kalan adlý ilk kitabým, aylarca sokak sergilerinde, kaldýrýmlarda, toz toprak, çamur içinde sürüklendi durdu. Geriye Kalan'dan þimdi bende üç tane kalmýþtýr.”
Aziz Nesin'in ilk öykü kitabý saydýðý Geriye Kalan bu talihsizlikle adým attýðý yayýn dünyasýnda tam yirmi bir yýl sonra 1974'te ikinci baskýsýný yapabilmiþtir. Oysa Aziz Nesin, 1953'te
çýkan bu kitabýn sonrasýnda özellikle de 1956'dan sonra baþlayan bir süreçle müthiþ bir kitap
üretimine girmiþ, ardý ardýna yayýmladýðý “mizah öyküsü” kitaplarýyla baský üstüne baský yapan bir yazar olmuþtur… Aziz Nesin'in 1960'lý, 1970'li yýllarda basýlan kitaplarýnýn içinde baský sayýlarý yazar ve bu baský sayýlarýnýn en azý altý bindir. Sekiz bin, on bin sayýlarý sýkça çýkar
karþýmýza. Sonrasýnda milyonlarca satan ve tam otuz dört dile çevrilen kitaplar býrakýr geriye… (Bizler bugün iki bin, hatta bin basan kitaplarýn ülkesinde olduðumuzu bir kez daha
anýmsayalým!)
28 Mart 1995'te, yani ölümünden neredeyse üç ay kadar önce Teþvikiye'deki evinde kitaplarýyla ilgili sayý için þunlarý der: “Bugüne kadar (Nisan 1995) 110 kitabý yayýnlanmýþ bir yazarým. Her yapýt bir çocuk sayýlýyorsa, þimdilik yüz on çocuk babasýyým. Bu çocuklarýmýn
içinde sakat doðanlar, geri zekâlýlar da olabilir…”
Aziz Nesin'in öykücülüðü
Bakýn Ferit Öngören Aziz Nesin'in öykücü yönü için neler diyor: “Doðru ile doðru olmayanýn mücadelesi Aziz Nesin'in hem öykülerinde hem de mizahýndaki iskeletini oluþturur… Nitekim Aziz Nesin'in öykülerinde tipler ve tip iþlemesi yok gibidir. Uzun yorumlar, açýklamalar,
mesajlar Aziz Nesin'in öykülerinde yer almamýþtýr. Aziz Nesin kelimelerle karikatür yaratýyor
diyebiliriz. Öykülerindeki kiþiler, bir espriyi ortaya çýkaracak biçimde ve amaçla verilmektedir.
Bu anlamda eserlerindeki kiþiler soyuttur ya da soyutlanmýþtýr. Bu soyut kiþiler, akla uygun
olanla olmayanýn, doðru ile olmayanýn tartýþmasýný sergileyeceklerdir. Ýþte bu zýtlarýn vuruþmasý, sonunda ortaya hem bir mizahý çýkarýr hem de yalýn bir öykü yapýsý yaratmýþ olur.
98
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005
EZBERÝMÝZÝ AKLIN GÜCÜYLE BOZAN YAZAR: AZÝZ NESÝN
Cemal Süreya ise Aziz Nesin için þunlarý diyor: “… Sanýrým, Aziz Nesin'in güldürünün ötesinde büyük bir kaygýsý var: Deðiþen Türk toplumu içinde halkýn yeni kurumlarý, yeni araçlarý, yeni düþünceleri nasýl karþýladýðýný, bunlar karþýsýndaki uyumsuzluklarýný, sürtüþmelerini
anlatmak. Dikkat edersek, gündelik hayatýn en sýradan verileri onun öykülerinde hep böyle bir
konum içinde beliriyor. Yine, sanýrým, siyasal eðilimin azaldýðý öykülerinde bu durumla daha
sýk karþýlaþmaya baþlýyoruz. Aziz Nesin öykü kiþisini buna en elveriþli kesimden seçecektir: Ýðreti bir kiþi, bir küçük burjuvadýr o; genellikle küçük memurdur, ya da esnaftan biri. Bir bela,
bir yanlýþlýk, bir uyumsuzluk, her þey, öykünün içine atar onu. Rus mizahçýsý Zosçenko'da da
ayný öykücü tavrýný görürüz. Nedir ki Zosçenko'da düðüm olaydan çok anlatýmdadýr, daha çok
da kiþilerin yanlýþ konuþmalarýndadýr. Bu yüzden onun öyküleri baþka bir dile aktarýldýðý zaman çok þey yitirebiliyor. Aziz Nesin'de ise olay da bütün aðýrlýðýyla ortadadýr. Olayýn tutarlý
bir olguya baðlanmasý Aziz Nesin'in öykülerine Türk mizahý içinde benzersiz bir durum saðlýyor.” Cemal Süreya 1976'a Politika'da yazdýðý bu yazýda Aziz Nesin'in çaðdaþlarý arasýnda “tek
kaldýðýný” söylüyor. Hatta Aziz Nesin'e en yakýn bulduðu yazar olarak “Rýfat Ilgaz”ý göstererek
bakýn bu iki yazarý nasýl karþýlaþtýrýyor: “… Aziz Nesin'inkiler dýþýnda bir Rýfat Ilgaz'ýn öyküleri var belli bir düzeyi tutturan. Ama Rýfat Ilgaz'ýn da bu iþi Aziz Nesin gibi ciddiye almadýðý görülüyor. Bir mizah yazarý deðil, güzel mizah öyküleri de yazan bir þair o…”
Tahir Alangu Aziz Nesin'in öykücülüðü için þu saptamalarda bulunuyor: “Aziz Nesin, mizah öykülerinin konularýný öykücülerimizin hiçbirinin þimdiye kadar ulaþamadýklarý geniþ bir
çevreden almaktadýr. Bizdeki çok köklü ve eski mizah geleneðini yenileþtirip sürdürerek büyük þehirlerin dar çevresinden ayýrabilmiþ, köylülere kadar ulaþabildiði gibi, bu eski geleneðin canlý kalan zincirine baðlanarak küçük öykü alanýndaki mizah anlayýþýný çok geliþtirmiþ,
1918-1935 arasýný kapsayan, Batý etkisindeki salon mizahýnýn kurduðu modayý yýkmýþtýr.”
Bakýn Semih Gümüþ de Aziz Nesin'in mizah anlayýþý için þunlarý söylüyor: “Aziz Nesin'in
geleneksel anlatýlarýmýzdan yararlanma yoluna gitmesi, aslýnda ondan önceki öykünmeci mizah anlayýþlarýnýn da büsbütün dýþýnda bir mizah anlayýþý kurmasýnda etkin olmuþtur. Onun
yarattýðý mizah anlayýþý; gerçekçidir. Kendi yaþadýðý toplumun gerçeklerinden doðar…”
Ya kendisi “öykü” için neler diyor?
Peki, Aziz Nesin'in kendisi acaba, öykü için neler yazmýþtýr derseniz. Kitaplarýný tekrar tekrar okurken, ölümünden sonra çýkan, sevgili oðlu Ali Nesin'in yayýma hazýrladýðý Okuduðum
Kitaplar adlý kitabýnda ona da rastladým (Ekim 2000, Adam). Bu kitapta Nesin usta, 24 Temmuz 1981'de kaleme aldýðý yazýsýnda Naci Girginsoy adlý yazarýn kendisine ilettiði öykü kitabýný eleþtirirken, bakýn öyküye iliþkin þu saptamalarý yapmýþ:
“Yazýnda en tanýmý yapýlamayacak yani sýnýrlanamayacak olan dal; þiir… Þiirden sonra da
öykü… Ama yine de, tanýmlayamasak bile, niteleyerek, betimleyerek öykünün ne olduðunu
ortaya koyabiliriz. Bu ortaya koyma, hiç kuþkusuz, herkese ve her yazara göre deðil, kendimi-
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005
99
CÝHAN DEMÝRCÝ
ze, kendi anlayýþýmýza göre olur. Bunu genellersek, belli bir anlayýþa göre öykünün ne olup, ne
olmadýðý belirlenir; bu yaptýðýmýz bir kesin taným olmasa bile, yine de gereklidir. Ben öyküde
kendi anlayýþýma göre somutluk istiyorum. Öyküde çok soyut þeyler anlatýlabilir, bunlar yine
soyut kalmak koþuluyla somutlanmalýdýr. Soyutu somutlamak demek saptamak demektir; somutlanmazsa saptanamaz. Somutlamak demek, renklemek, boyamak, boyutlamak, oylumlamak, kýsacasý bir þeyi varlamak demektir. Bu varladýðýmýz þey, büsbütün somut da olabilir. Nedir, kimdir, nerdedir, nasýldýr, ne kadardýr, nereye kadardýr, niçindir sorularýnýn hepsine ya da
bir bölümüne yanýt vermek demektir… Anlayýþýma göre, soyut öykülerde bile böyle bir somutlamanýn gereðine inanýyorum. Somutlama içinse, en baþta olay gerekir. Bir olay olmalý. O olayýn çevresinde öykü somutlanmalý. Öykünün olaya dayanmasý gerektiðini söylemiyorum. Ýlle
de öykü, bir olay anlatmalý demek istemiyorum. Ama olay, öykünün öteki öðelerini ve her ne
anlatýlmak isteniyorsa, iþte onu ve onlarý tutan, birleþtiren bir iskelettir. Ýskelet yerine geçen
olay olmayýnca öykünün etleri dökülür, kaný akar, öykü cansýz kalýr…”
Aziz Nesin, bizim insanýmýzda fazlasýyla eksik olan bir özelliðe daha sahiptir: Özeleþtiri.
Özeleþtirisini de her fýrsatta yapmýþ bir ustadýr. Ýçinde hep geç kalmýþ olmanýn, yetiþememenin, yetiþtirememenin kaygýsý vardýr. Böyle söyler bir röportajýnda ve þöyle devam eder: “Ýþte
bu acele yüzünden eserlerime istediðimce özen gösteremedim. Daha dikkatli ve titiz davranamadým. Eskiden çalakalem yazdýðým, yazmak zorunda olduðum öykülerimin, romanlarýmýn
yeni basýmlarýný yapamýyorum, bir zaman bulup bunlarý yeni baþtan gözden geçirip, düzeltip
hatta yeniden yazýp ortaya çýkaracaðým…”
Ölümünden sadece on sekiz gün önce, Ýzmit'te son kez birlikte bir söyleþide olduðum ve
o gün, tokat gibi söyledikleri hâlâ içimin bir yerlerinde öylece oturan Aziz Nesin usta, benim
yaþamýmda Hüseyin Rahmi Gürpýnar, Suavi Sualp, Haldun Taner gibi kapý ve ufuk açmýþ birkaç yazardan biridir. Belki de birincisidir. Onu yakýndan tanýdýðýnýzda, söyleþilerini, röportajlarýný okuduðunuzda, özellikle ömrünün son dönemlerinde üzerine biçilen “öncülük” rolünü
aslýnda hiç de sevmediðini, bu rolün daha fazla üretmesine engel oluþturduðunu anlarsýnýz.
Ýçiniz daha da acýr. Sivas yangýný sonrasýnda, gene kendi deyiþiyle; “boþu boþuna” yazdýðýný
hissettirmiþtir bu ülke ona… Oysa o, ürettikçe mutlu olmuþ bir yazardýr. Ürettikçe daðýtmýþtýr içinde bu ülkeye dair oluþmuþ tüm sýkýntýlarý. Sonuçta onu ne kadar hak ettiði tartýþýlacak
olan bu ülkenin onun gibi akýl yapýcý, ezber bozucu bir yazarý olmuþtur.
Pekiiiii, onu yakarak yok etmeye çalýþmýþ bu ülkenin ona olan borcunun faizlerini hesaplayabilecek babayiðitlikte bir ekonomisti var mýdýr acaba, ne dersiniz?…
Onun gidiþi sonrasýnda damlarda gezinmeye baþlayan bir mizahçý olarak, bendeniz þimdilerde sadece ve sadece “akýl saðlýðýmý koruyabilmek için yazýyorum” bu Sivas cehennemli, akla ziyan ömürlerin coðrafyasýnda… Akýl saðlýðýnýn kýymetini bana erken yaþta gösteren bu küçük dev adamý her yazdýðým satýrda aklýma düþürerek üstelik…
100
ÝMGE ÖYKÜLER YIL 1, SAYI 4, AÐUSTOS-EYLÜL 2005