Kölelik Meselesi- İndir

Transkript

Kölelik Meselesi- İndir
ĠHSAN ELĠAÇIK
KUR‟AN‟ın, indiği dil, tarih, kültür ve coğrafya evreninde kölelik kurumunu yerleĢik
bulduğunu görüyoruz. Eski dünyaya paralel seyreden bu yerleĢik uygulama, ĠNDĠĞĠ DĠL
TARĠH VE COĞRAFYA VE EVRENĠN TOZUNA TOPRAĞINA BULAġARAK OLUġAN bir kitabın
haliyle bünyesine de yansıdı.Bu nedenle KUR‟AN‟da esirlerden, KÖLELERDEN ESĠR
KADINLARDAN vs.. bahsedildiğini görürüz.
FAKAT BU DURUM BÜTÜN BUNLARIN ONAYLANDIĞI ANLAMINA GELMĠYOR !..
Köleliğin genel olarak insanlıkta, özel olarak da sonraki çağlarda Müslümanlar arasında da
sürmüĢ olması, aslında tam olarak kaldırılmadığı anlamına mı gelir ? ..
Bir Ģey hakkında teorik olarak kaldırma çağrısı yapmakla, o Ģeyin pratikte kaldırılamamıĢ
olması, pratikteki gibi düĢünüldüğü manasına mı gelir ? ..
Mesela KUR‟AN adam öldürmeyi, faizi, hırsızlığı, zinayı kaldırdı;
fakat bunlar o günde devam etti, bugünde hala devam ediyor.
Buna bakarak, ASLINDA TAM OLARAK KALDIRMAK ĠSTEMEMĠġTĠ ZAMANIN AKIġINA
BIRAKMIġTI diyebilir miyiz ? ..
ONLAR HAKKINDA YASAKLAYICI HÜKÜMLER VAR AMA KÖLELĠK HAKKINDA YOK denirse
BĠR ġEYĠN KALDIRILMAK ĠSTENMESĠ ĠLLA YASAKLAYICI BĠR HÜKÜMDEN MĠ ÇIKAR ? ..
sorusunun cevaplandırılması gerekir ! ..
Zira KUR‟AN‟da bir çok kaldırılmak istenen hal veya davranıĢ var ki, yasaklayıcı bir dille
gelmediği halde yasaklanmıĢtır, kaldırılmıĢtır.
MESELA [Vay o kaĢ göz iĢareti yaparak insanların alay edenlerin (hümezetü'l-lümeze)
haline] veya [Onlar ki gözlerini harama bakmaktan çevirirler, ırz ve namuslarını korurlar,
namaz kılarlar, zekat verirler, zina etmezler] vs.. ayetlerine bakarak, burada emir
verilmiyor; tasvir yapılıyor, yani yasaktır, haramdır, caiz değildir denmiyor diyerek,
bunların emredilmediğini veya yasaklanmadığını mı söyleyeceğiz ? ..
Kanaatimizce KUR‟AN, tıpkı içkiyi 23 yıl içinde aĢama aĢama kal dırdığı gibi kölelik
kurumunu da aynı Ģekilde aĢama aĢama kaldırmıĢtır.Bunu kaldırmayan, dahası kaldırmak
kendilerine zor gelen o günkü çağ ve iklimdir ! ..
YANĠ KUR‟AN KÖLELĠĞĠ KENDĠ SOSYAL TEORĠSĠNDE KALDIRMIġTIR; kaldırmayan o
günkü pratik hayattır. Bu durum, daha sonraki devirlerde aslında tam olarak
kaldırmadığı; zamanın akıĢına bıraktığı Ģeklinde anlaĢılmıĢtır. Sonraki devirlerde, bu
konuda gösterilen ihmal ve baĢarısızlık sanki KUR‟AN‟ın iradesiymiĢ gibi algılanmıĢtır…
BUNU ġU GEREKÇELERE DAYANDIRIYORUZ;
Daha ilk Mekke surelerde KUR‟AN, köle özgürleĢtirmekten (fekku raqabe) bahsediyor:
[Biz insana iki göz vermedik mi ?
Bir dili ve iki dudağı yok mu onun ?
Ona yürüyeceği iki yol gösterdik.
Fakat o zor olana yanaĢmadı.
Bilir misin, nedir zor olan ?
Bir kölenin zincirlerini kırmak..
Zor zamanda vermek..
Öksüzün baĢını okĢamak..
DüĢmüĢün elinden tutmak..
Ġman etmek, göçlüklere göğüs gerip acıları paylaĢmak; sevgi ve merhamet yumağı
olmak..
ĠĢte erdemliler bunlardır.
Kâfirlik edenler ise Ģer odaklarıdır.
Onların, ateĢe atılıp üzerlerine kilit vurulacak [BELED SURESĠ
1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,20. AYETLERĠ]
Ayette geçen [FEKKU RAQABE] köleyi, kölelik zincirinden çözmek; bu zinciri PARÇALAMAK
KIRMAK, DARMADAĞIN ETMEK anlamına geliyor.
Çünkü [FEKK] kelimesi sözlükte [HÜR] kelimesinden daha Ģiddetlidir ve Mekke döneminin
ruhuna uygun olarak, bir Ģeyi parçalamak, söküp atmak, kırmak, darmadağın etmek
demektir..
Medine‟ye gelince aynı paralelde hürriyet, özgürlük manasına gelen [HÜR] kökünden
[TAHRĠR] kelimesinin kullanıldığını görüyoruz; [TAHRĠRU RAQABE] = [köle
özgürleĢtirmek]
Böylece, [boyunduruk altına girmiĢ köle] anlamına gelen [raqabe] veya [riqab]
kelimesinin KUR‟AN‟da dokuz yerde geçtiğini görüyoruz.
Ġlkini yukarıdaki ayette verdik, diğerleri ise Ģunlardır;
[Bir muminin diğer mümini öldürmeye hiçbir Ģekilde hakkı yoktur.
Fakat kim bir mümini yanlıĢlıkla öldürürse, mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuĢturması
ve ölenin mirasçılarına tatmin edici bir diyet vermesi gerekir.
Fakat mirasçılar diyetten vazgeçerlerse gerekmez.
Eğer öldürülen kendi mümin olmakla beraber size düĢman bir kavimden ise, o zaman
öldürenin mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuĢturması gerekir.
ġayet antlaĢmalı olduğunuz bir kavimden ise, mirasçılarına tatmin edici bir diyet vermek
ve mümin bir köleyi özgürlüğüne kavuĢturmak icap eder.
Bunlara gücü yetmeyen, ALLAH'a tövbe ederek, peĢ peĢe iki ay oruç tutmalıdır.
ALAH, her Ģeyi bilendir, çok bilgedir] [nisa suresi 92. ayet]
[ALLAH düĢünmeden etiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutmaz.
Ancak bile bile kendinizi bağladığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar.
Bunun kefaret olarak bedeli çoluk çocuğunuza yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri
doyurmak yahut giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuĢturmaktır.
Bunlara gücü yetmeyen ise üç gün oruç tutmalıdır.
ĠĢte yemin edip de bozmanın cezası budur.
ġu halde yeminlerinizi koruyun.
ALLAH size hükümlerini böylece açıklıyor ki, Ģükretmesini bilesiniz] [maide suresi 89.
ayet]
[Kadınlarından "Sen artık bana annem gibisin" diyerek ayrılmaya kalkıp da sonra cayanlar
tekrar iliĢkiye girmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuĢturacaklardır.
ĠĢte size tavsiye edilen budur.
ALLAH her ne yaparsanız haberdardır] [mücadele suresi 3. ayet]
[Ġyilik, yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz değildir.
Asıl iyilik; ALLAH'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inanmanız, o çok
sevdiğiniz servetlerinizden akrabalar, öksüzler, ihtiyaç sahipleri, yolda kalmıĢlar,
düĢmüĢler ve kölelikten kurtulmak isteyenler için harcamanız, cân-ı gönülden namaz
kılmanız, zekât vermeniz, sözünüzün eri olmanız, zorluklara ve sıkıntılara göğüs
germenizdir.
ĠĢte bunlardır sözü namus bilenler! ĠĢte bunlardır Allah bilinciyle yaĢayanlar] [bakara
suresi 177. ayet]
[Sadakalar ancak yoksullar, düĢkünler, zekât memurları, kalpleri ısındırılmak istenenler,
köleler, borçlular, ALLAH yolundakiler ve yolu kesilmiĢler içindir.
ALLAH böyle farz kıldı.
ALLAH bilendir, bilgedir] [tevbe suresi 60. ayet]
Görüldüğü gibi, KUR‟AN‟da, doğrudan doğruya köle anlamına gelen [reqabe] kelimesinin
kullanıldığı yaptırım ifade eden ayetler bunlardır! ..
Demek ki Mekke‟de [beled suresi 90] üstelik insanlara bir yokuĢa tırmanma gibi zor
geleceği söylene söylene kölelik zincirlerini kırıp atma [fekku ragabe] çağrısı ile baĢlayan
süreç, Medine‟de köle özgürleĢtirme [tahriru ragabe] operasyonları ile sürdürülüyor.
Yani [teori, pratiğe] dökülüyor..
ġimdi burada, köleliğin tümden kaldırılmadığı; zamanın akıĢına bırakıldığı sonucu
çıkarılabilir mi ? ..
BaĢka bir deyiĢle köleliğin fiilen, hemen orada kaldırılmamıĢ olması kimin suçudur ? ..
[Teoride] mi bir yetersizlik var ? ..
Yoksa bunu pratiğe aktaranlar iĢi yavaĢa almıĢ, savsaklamıĢ mıdır ? ..
Öyle görünüyor ki Ģu ana kadar söylenenler, yeterli, kesin ve emredici bir ayetin
gelmemiĢ olduğu yönündedir…
Müslüman dünyada bunun için kölelik açıkça kaldırılmamıĢtır (!) ..
Kafası [FIKIH] mantığı ile çalıĢmaya alıĢtırılmıĢ Müslüman bilinç, illa [haramdır, yasaktır,
caiz değildir] gibi [fetva formatında] ayetlerin gelmesini beklediğinden veya ALLAH‟ın da
bir molla gibi konuĢacağını sandığından, gelenekçi zihniyet tarafından hala kölelik
kaldırılmadı denilip duruluyor..
Oysa buradan anlaĢılması gereken, tıpkı içki ayetinin aĢama aĢama kaldırılması ve fakat
içene ne ceza verileceğinin söylenmemiĢ olması gibi tıpkı aĢama aĢama namaza
alıĢtırılması ve fakat namazın nasıl kılınacağının söylenmemiĢ olması gibi, köleliğin de,
daha ilk Mekki surede [90/13] „de kaldırılmıĢ olduğu ve bunun peygamber ölene kadar da
yürürlüğe konduğudur…
ĠĢte bu yaĢayan süreç kaldırma operasyonunun bizzat kendisidir.
Bunun illa [fetva formatında] söylenmesi ve yapılması gerekmiyor…
KUR‟AN, konuyla ilgili en Ģiddetli kelimeyi kullanıyor;
fekku reqabe; [köleliği, kölelik zincirini, kölelik kurumunu] sökmek, kırıp atmak,
paramparça etmek..
Üstelik daha Mekke‟nin ilk yıllarında..
Medine‟de de modern dünyanın pek sevilen, en popüler kavramını kullanıyor;
tahrir; hürleĢtirmek, özgürleĢtirmek …
ALLAH aĢkına daha ne yapsın ? …
Yok illa [caiz değildir, haramdır] vs.. diyecek (!)..
Bunun böyle olduğunu, ne kölesi ne de cariyesi hiçbir zaman olmamıĢ [ki Maria nikahlı
eĢi, Zeyd evlatlığıdır] , kendisine köle gibi hizmet edilmesinden nefret eden,
önünden arkasından korumalar gibi yürünmesini istemeyen,
bir mecliste kapının yanında oturan,
odadakilere su dağıtan,
dıĢarıdan gören birisinin [Hanginiz Muhammed] diye soracak kadar topluluğa karıĢıp
giden,
birinden bir su isterken bile utanan ve kendini etrafındakilere [Kuru hurma yiyen bir
kadının oğlu] olarak tanıtan baĢta Hz. Peygamber olmak üzere, on yıl gibi kısa bir sürede
Medine‟de kurulan [Adalet Devleti] „nin insanlığı kölelik kurumundan kurtarmayı
amaçladığını, bunun bilfiil adımlarını attığını, operasyonlarını baĢlattığını Ġslam‟ın büyük
yenilikçisi Hz. Ömer görmüĢtür ve gereğini yapmaktan çekinmemiĢtir.
Fakat o günkü kabile, rant ve ganimet mantığı buna direnmiĢtir..
BAKIN NASIL ? ..
Hz. Ömer [Hiçbir Arab köle yapılamaz] diyerek, ordunun [Emevi aĢiretleri] savaĢlarda esir
alıp köle yaptığı insanları özgür bırakmıĢtır…
Bu sözden amacı, [Arab olmayanlar köle yapılabilir] diye inandığı için değil, orduyu
[kabile, rant ve ganimet mantığı ile direnen Emevi kadrolarını] hiç olmazsa buna ikna
etmekti ! ..
NĠTEKĠM BU KONUDA BAġARILI OLDU; fakat bunu genele yayamadı.
Çünkü karĢısında direnen geniĢ bir kabile, rant ve ganimet bloğu vardı; dahası [silahlı
kuvvetler] onların elindeydi.
Mısır‟ın fethi sırasında kendileriyle çarpıĢan birkaç köy halkı ceza olarak köle diye satılıp
Arabistan‟ın her tarafına dağıtıldığı zaman, Hz. Ömer bunları toplayarak Mısır‟a geri
göndermiĢ ve valiye yazdığı mektupta onların köle yapılmasının doğru olmayacağını
bildirmiĢtir..
Ġbni Haldun‟un [öl. 1408) talebesi olan el-Makrizi öl. 1442] el-Hıtat adlı eserinde hadiseyi
etraflıca anlatır ve köylerin tek tek isimlerini verir [kaynak olarak inceleyebilirsiniz]
Menazir adlı Ģehrin fethinden sonra, ordunun savaĢ esirlerini ele geçirip köle edinmesine
rağmen Hz. Ömer, bunları serbest bırakmıĢ ve bunlara arazi vergisi ile cizye tahakkuk
ettirilmesini emretmiĢti.
Keza hiçbir çiftçi ve zanaatkarın köle yapılmamasına dair Musa el-EĢ‟ari‟ye mektup
göndermiĢti.
Yine çocuk doğuran köle bir kızın, hala köle olarak alınıp satılmasını yasakladı.
Efendisi ile antlaĢma yaparak, belirli bir miktar karĢılığı serbest kalmak isteyen kölenin bu
talebini dikkate alma [mecburiyeti] getirdi.
Halbuki, [abdest alırken kölesi suyunu, cariyesi havlusunu tutan] bir çok [fakih] bunun
mecburi olmadığını söylüyordu.
Enes‟in kölesi Sirin efendisi ile böyle bir antlaĢma yapmak istemiĢti.
Enes‟in bunu rededdetmesi üzerine Sirin davayı Hz. Ömer‟e götürdü.
Halife, Enes‟i kamçılatıp KUR‟AN‟ın hükmüne atıf yapınca Enes rıza göstermek
mecburiyetinde kaldı.
Yine Hz. Ömer, Pers impatorluğundan kalma [devĢirme] sistemini de kaldırdı.
Babanın oğlundan, ananın kızından daha küçükken esir alınarak veya köle yapılarak
ayrılmasına, aileleri ile bağının kopartılmasına karĢı çıkarak, böyle bir uygulamaya yasak
getirdi …
[Bu ve buna benzer bir çok bilgiyi ayrıntılı bir Ģekilde Belazuri'nin Futuhu'l-Buldan,
Makrizi'nin el-Hıtat, Buhari'nin el-Mekatip babında ve ġibli Numani'nin muhteĢem eseri elFaruk [Bütün yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet Ġdaresi] adlı eserlerden okuyabilirsiniz.
ġimdi, bütün bu uygulamaların, KUR‟AN‟ın köleliği tam olarak kaldırmamasından ve
zamanın akıĢına bırakmasından kaynaklandığı Ģeklinde yorumlamak mümkün değildir..
Olay, kaldırmayıp iyileĢtirme veya zamanın insafına bırakma olayı değildir.
Bu, daha Mekke‟nin ilk yıllarında [fekku raqabe] veya [tahriru raqabe] [kölelere özgürlük]
çağrısıyla baĢlayan, hükmü verilmiĢ, kararı çıkmıĢ, kalemi kırılmıĢ bir iradenin, bütün [iç]
direnmelere rağmen sürdürülmesi, Mekke‟de kaldırılan bayrağın, Medine‟ni n, oradan da
tüm insanlığın burçlarına dikilmesi olayıdır.
Fakat bu bayrak ne yazık ki yere düĢmüĢtür ! ..
Ayette geçtiği gibi [zor gelen, kabullenilemeyen, sarp bir yokuĢa sürülmek gibi görülen
veya suyu tersine akıtmak gibi algılanan] olaya, en büyük direnç bizzat ĠSLAM‟ın içinden,
yani Müslümanlardan gelmiĢtir.
Hz. Ömer, en çok bunlara direnmiĢtir.
[ĠĢi yokuĢa sürerek] [zor gelsede direterek] [suyu tersine akıtarak] insanlık tarihinde
ancak büyük devrimcilerde görülebilen bir Ģeyi yapmıĢ ve bunu hayatıyla ödemiĢtir…
Kabile, rant ve ganimet mantığı ile hareket eden, eski Pers ve Roma devlet geleneklerine,
köleci uygulamalarına kendini kaptıran, o günkü ordu, yani Beni Umeyye [derin devleti]
planladığı bir suikast sonucu [Hz. Ömer'i Ģehit etmiĢtir]
Kanaatimizce Hz. Ömer‟in anladığı doğruydu.
KUR‟AN‟ın köleliği kaldırmadığına inansaydı, bu kadar diretmez ve hayatına malolan
böylesi sert bir politika izlemezdi. Kölelik o günkü kabile mantığında rant devĢirme
kaynağıydı ve kaldırılmasına iyi gözle bakılamazdı.
Fethedilen bir köyün köle statüsüne sokulan ahalisinden sadece bir Emevi aĢiret ağasına
yüzbinlerce dinarlık rant akıyordu.
ġu halde, KUR‟AN‟ın köleliği kaldırdığını değil, asıl kaldırmadığını söylemek mümkün
değildir.
KUR‟AN insanlığın baĢına bela olan bütün kadim suçları; adam öldürme, hırsızlık, zina,
faiz vs.. hepsini kaldırmıĢ, bütün insanlık dıĢı uygulamaları; kölelik, iĢkence, kadını
aĢağılama, ırkçılık vs.. yasaklamıĢtır.
Çünkü KUR‟AN kendini [hablun minennas] [insanlığın ipi; ana yolu, temel değerleri]
olarak takdim etmiĢ ve buna aynı zamanda [hablun minellah] [Allah'ın ipi; yolu, temel
değerleri] demiĢtir.
Bu ikisini aynı ayette (3/112) birbirini tefsir edercesine peĢpeĢe kullanmıĢtır..
Kölelik hakkında Ġlla [yassak] diye emir mi gelmesi lazım ? ..
[Zina etmezler, içki içmezler] deyince, [Cümle emir kipinde değil geniĢ zaman kipinde
gelmiĢ] diye burada bir emir verilmediği sonucunu mu çıkaracağız ? ..
Emir sadece [emir kipinden] çıkmaz.
Köleliğin yasaklanmıĢ olduğuna dair açık bir hüküm; [La yecuz; CAĠZ DEĞĠLDURRR]
arayanlar
ĠLAHĠ HĠTABIN TABĠATINA DAĠR ALGILARINI GÖZDEN GEÇĠRMELĠDĠRLER..
ġu an baktığımızda, KUR‟AN‟ın gerek emir kipiyle, gerek olumsuzlama, gerek tavır alma
ve çirkin gösterme, gerekse tehdit ve sakındırma yoluyla yasakladığı bir çok suç ve günah
insanlıkta hala devam ediyor.
KUR‟AN, çeĢitli yollarla yasaklamıĢ olmasına rağmen, o gün tümüyle engel olamadığı gibi
bugünde engel olamıyor. Buna bakarak, yani bunların hala sürmesine bakarak KUR‟AN‟ın
bunları yasaklamadığı sonucunu mu çıkaracağız ? ..
KÖLELĠKTE BÖYLEDĠR; olumsuz tavır takındığı, çirkin bulduğu ve böylece de kaldırdığı,
men ettiği halde, kimilerine hala ayette geçen ifadelerle [zor geldiği] [sarp bir yokuĢa
sürülmek] gibi algılandığı, yani [akıntıya kürek çekmek] olarak görüldüğü anlaĢılıyor.
Bunun için de tam olarak kaldırmadı; zamana bıraktı diyorlar.
Oysa doğru olan Ģöyle demektir: [KALDIRDI; FAKAT ZAMAN ONA DĠRENDĠ]
Bilakis sonraki gelenler uygulamadılar, savsakladılar, sürdürmediler.
[Sosyal yapı kölelik üzerine kuruluydu, her Ģey altüst olurdu]
değil; [Siyasal yapı, kabile, devlet ve iktidar hatta giderek imparatorluk düzeni onun
üzerine kuruluydu, iktidar ellerinden giderdi, rantın kaynağı kesilirdi ]
Bunun için Pers‟in ve Roma‟nın köleleri, cariyeleri, odalıkları, devĢirmeleri daha kolay,
daha tatlı geldi. Kaldırma kararını sürdürmek isteyeni, bunun için çalıĢanı ise bertaraf
ederek, KUR‟AN‟ın baĢlattığı evrensel özgürlük çağrısını [fekk, tahrir] doğduğu topraklara
gömdüler…
ġüphesiz bunu yapanlar sırf ALLAH‟ın kararına karĢı gelmek için bunu yapmıĢ değillerdi.
Çünkü ALLAH‟ın böyle bir kararı olmadığını düĢünüyorlardı.
DAHA DOĞRUSU ĠġLERĠNE ÖYLE GELĠYORDU;
Oysa ALLAH‟ın böyle bir kararı veya iradesi olup olmadığını, sadece köl e [raqabe]
kelimesinin geçtiği yukarıdaki dokuz ayeti okuyarak bile hemen anlayabilirsiniz.
AMA ANLAMAK ĠSTEMEYĠNCE ANLAġILMIYOR ĠġTE …
Niyet bu olunca tıpkı Yahudilerin [Yok ineğin rengini söylesin, yok açıkça bildirsin, yok
tarif etsin] demeleri gibi, [Yok emir kipinde gelsin, yok açık açık emretsin, yasaktır,
kaldırılmıĢtır, caiz değildir kelimelerini bizzat telaffuz etsin] denilir durulur.
Öye yandan da, [Birbirinizi öldürmeyin, boğazına sarılmayın] apaçık emri olmasına
rağmen, mızrakların ucuna mushaf takılıp müslüman müslümanın kanını döker, boğazına
sarılır ! ..
Demek ki esas sorun bu değil..
Türkçe‟de bir söz var; leb demeden leblebiyi anlamak deriz..
Bir küçük iĢaret yeter emri almak için; EĞER NĠYETĠNĠZ EMĠR ALMAKSA ! ..
ġimdi çağımızın yeni Hz. Ömerlere Ģiddetle ihtiyacı vardır;
aksi halde bayrak burçlara dikilmemiĢ olacak.
Üzerinde [fekku raqabe] = [kölenin zinciri kırılsın] [tahriru reqabe] = [köleye özgürlük]
yazılı o bayrağı düĢtüğü yerden kaldırma zamanı çoktan geldi de geçiyor.
Asırlar oldu hala düĢtüğü yerde duruyor
Neredesin ey kuru hurma yiyen kadının oğlu ? ..
Neredesin ey Faruk ? ..
HAYRETTİN KARAMAN
Kölelik meselesi
Mahmut Es'ad Efendi'den yüz yıl sonra ben de Ģunu yazmıĢtım: Köle ve cariye hür bir
insanın malı olan, kendilerine ait hakları yok denecek kadar kısıtlı bulunan kadın (cariye)
ve erkek (abd) insanlardır.. Kölelik ve cariyelik Ġslam'dan çok önceki devirlerden beri
vardır. Ġnsanların köle ve cariyelere bakıĢı, onlara tanıdıkları haklar ve muamele biçimleri
de değiĢik olmuĢtur. Ġslam geldiğinde dünyada ve Arabistan'da kölelik çok yaygın
bulunuyordu. Köleliğin birden kaldırılması sosyal ve ekonomik birçok probleme yol
açacaktı; çünkü köle sahiplerinin ekonomik ve sosyal hayatları kölelerin varlığı üzerine
kurulmuĢtu. Hayatlarında hürriyeti tanımamıĢ ve tatmamıĢ olan köleler de birden serbest
bırakıldıklarında ne yapacaklarını ĢaĢıracak, belki eski efendilerine baĢvurarak köle olmayı
isteyeceklerdi. Bu yüzden Ġslam, köleliği birden kaldırmak yerine önce kölelerin
durumunu ıslah etmeyi, onlara -kendi iradeleriyle çalıĢıp bedellerini ödeyerek hür olmak
dahil- bir takım haklar tanımayı tercih etti. Zaman içinde köleliğin tamamen ortadan
kalkması için de tedbirler aldı, kurallar koydu.
Kölelerin durumlarını ıslah için alınan tedbirlere bazı örnekler vermek gerekirse:
Kölelere hakaret ve iĢkence etmek yasaklanmıĢ, sahipleri ne yiyor ve giyiyorlarsa onlara
da onların yedirilip giydirilmesi istenmiĢ, güçlerinin yetmediği veya zorlanacak iĢlere
koĢulmamaları, koĢulurlarsa sahiplerinin onlara yardım etmeleri emredilmiĢtir. Bu haklar
o kadar geniĢ tutulmuĢtur ki Cevdet PaĢa bu yüzden Ģu vecize cümleyi ifade etmek
durumunda kalmıĢtır: "Ġslam'da köle almak, köle olmak demektir."
Zaman içinde köleliğin tamamen ortadan kalkmasına yönelik tedbirler içinden Ģu kadarını
hatırlatalım:
a) Bir köle bedelini ödeyerek hür olmak isterse -kölenin durumu müsait olduğu takdirdesahibi bu teklifi kabul edecek ve ona bazı günler bu maksatla çalıĢması için izin
verecektir.
b) Kölelerin bedelleri ödenerek azat edilmeleri için zekat bütçesine ödenek konmuĢtur.
c) Sahibi, -Ģer'î akit gereği- kadın köle ile karı koca hayatı yaĢar da cariye çocuk
doğurursa bu çocuk hür olduğu gibi anasının da statüsü değiĢmekte, "ümmü'l-veled"
adını alan cariye artık alınıp satılır olmaktan çıkmakta, kocası ölünce de tam manasıyla
hür olmaktadır.
d) Devamlı köleleĢtirmenin kaynakları ortadan kaldırılmıĢ, geçici olarak ve daha ziyade
misilleme zorunluluğu yüzünden savaĢ esirlerinin köle olarak gazilere dağıtılması uygun
görülmüĢtür. Bunun dıĢında hür bir insanı köleleĢtirmek Ģiddetle yasaklanmıĢ, Hz.
Peygamber (s.a.) "Bunu yapanlar kıyamette karĢılarında dâvacı olarak beni bulacaklar"
buyurmuĢtur. Harp esirlerine yapılacak muamele hakkında karar vermek devletin
yöneticilerine bırakıldığı için yöneticilerin "karĢılıksız salma, bedel ile serbest bırakma,
Müslüman esirler ile değiĢme" gibi bir karar vermeleri halinde köleliğin hiçbir meĢru
kaynağı kalmamıĢ olacaktır.
e) Yemin edip vazgeçme, Ramazan orucu tutarken cinsel temas yaparak oruç bozma,
kaza yoluyla adam öldürme gibi birçok durumda kölesi olana köle azat etme mecburiyeti
getirilmiĢtir. Böyle bir mecburiyet olmadığı halde köle azat edenlere büyük mükâfatlar
vadedilmiĢtir....
Bütün bunlara rağmen Ġslam tarihinde köleliğin devam etmesi ve bu insanlık ayıbını
baĢka milletlerin, oldukça geç de olsa Müslümanlardan önce kaldırmaya teĢebbüs
etmeleri Müslümanların kusurudur; dinlerini iyi anlamamaları, Allah ve Resulü'nün
maksadını gerçekleĢtirme konusunda titiz davranmamaları, dünya menfaatini ahiretinkine
tercih etmeleri yüzünden bu böyle olmuĢtur.
09.04.2009
İslam'da Köle ve Talan Var mı?
Ġslam'da talan, dini ne olursa olsun baĢkasının mülkü olan bir malı onun rızası dıĢında
alma ve kullanma kesin olarak haramdır.
Ġslam'da savaĢ değil, barıĢ esastır. KarĢı taraf Müslümanların yurduna ve dinine göz
diker, bunlara karĢı savaĢ açarsa savaĢ kaçınılmaz hale gelir ve Ġslam bu takdirde savaĢa
izin verir. SavaĢ halinde bile iĢiyle gücüyle meĢgul insanlar(siviller), din adamları,
kadınlar, yaĢlılar, çocuklar öldürülemez, ırza tecavüz edilemez, din adamlarına ve
mabetlere okunulamaz, -aksine zaruret bulunmadıkça- ürünlere, ağaçlara, ormanlara
zarar verilemez. SavaĢ yoluyla ele geçirilen (fethedilen) topraklar ve mallar devleti n olur,
devlet bunların bir kısmını askerlere dağıtır, bir kısmını da usulüne göre kullanır. ĠĢgal
edilen topraklarla ilgili olarak uluslar arası bir andlaĢma yapılması, kural konması halinde
ġslam'ın buna engel koyması ve uymaması söz konusu değildir.
Kölelik konusu:
Yazar, "Ġslam ve Kur'an da tartıĢılmalıdır" diyor. Ġslam ve Kur'an, tebliğ edildiği günden
beri tartıĢılıyor, gök kubbede söylenmedik söz kalmadı, Ģimdilerde bilmeyenler eskileri
tekrarlayıp duruyorlar. Mesela kölelik konusu, yıllardır tartıĢılıyor, Müslümanlar tarafından
gerekli ve makul açıklamalar yapıldığı halde bunlar hiçe sayılıyor ve temcit pilavı tekrar
sofraya getiriliyor. Size bir örnek olarak bundan yaklaĢık yüzy yıl önce, Osmanlı
Nazırlarından (bakan) Mahmud Es'ad Efendi'nin bu konudaki bir yazısını nakledeceğim
(Yazının yeri için bak: H. Karaman, Yeni GeliĢmeler KarĢısında Ġslam Hukuku, Ġst. 1998,
s. 151 vd.):
"Bütün eski milletlerde var olan esâret (tutsaklık) usûlü Araplar arasında pek çirkin bir
Ģekilde mevcut idi. Ġslâm dini onu sınırlayarak ve güç Ģartlara bağlayarak devam ettirdi.
("Devam ettirdi" yerine "zaman içinde adım adım ortadan kaldırma yolunu açtı" demek
daha doğrudur.H.K.)
a) Sınırlandırması köleleĢtirme yol ve vasıtaları bakımındandır. Esâretin bütün diğer
yollarını kaldırarak yalnız savaĢ esirliğini bırakmıĢtır. Borç veya zaruret sebebiyle esaret
meydana getirmek mümkün değildir. Fakat harbîler ile yapılan savaĢta aman dilemeyerek
veya aman verilmiĢ olanlardan birine sığınmadan, savaĢ yoluyla alınan ve yakalanan
kimseler esir edilirdi. O zaman milletler arasında dâimî harb hali mevcut olup, sınırsız bir
husûmet ve düĢmanlık sürüp gittiği için, yapılan muvakkat mütârekeler sırasında iki taraf
esirleri değiĢir veya fidye verilerek kurtarılırlarsa esirlik sona ererdi. Aksi halde esir eden
taraf için esiri öldürmek, öldürmeyip iĢinde kullanmak veya baĢkasına satmak yollarından
baĢka çare kalmazdı. Esirlik çocuklarına da geçerdi. (Ġslam'da devletin esirleri, bir bedel
almadan iâde etmesi de mümkün ve câizdir. Muhammed Sûresi: 47/4. H.K.).
b) GüçleĢtirmesi veya güç Ģartlara bağlanması ise köleye karĢı davranıĢ bakımındandır.
Bütün insanlar Allah katında eĢit oldukları için, esirlerin sahibi onların mâliki değil
koruyucusudur. Her türlü Ģer'î haklarına riayet etmekle mükelleftir. Kölesini, kendi
çocuklarından farklı tutamaz; çocuklarını da... dövemez, azarlayamaz; bu durumlarda
meĢrû ve gerekli olan sınırı aĢamaz.
Fıkıh kitaplarında köleliğe ve kölelerin nevileri ile hükümlerine dair pek çok bahisler
vardır. Köleyi hürriyetine kavuĢturmak ibadetlerin en üstünüdür. Bunun için de bir çok
sebep ve vesileler meydana getirilmiĢtir. Köle, efendisi ile bir kitabet akdi yapabilir (Tayin
edilen bedelini, çalıĢarak ödemek sûretiyle hürriyete kavuĢmasını temin eden bir akit olup
bunu yapan köleye "mükâteb" denir. H.K.)
Sahibinden çocuğu olan kadın köle (ümmü'l veled) sahibinin vefatıyle hür olur. Köle ve
câriyenin evlenmeleri câiz olup bu da dinin hükümlerine tâbi olur. Köle bir cinayet iĢlerse
efendisi onun âkılesi olur; bedelini verir; ancak köleyi terkederse (abandon noxal)
sorumluluktan kurtulur.
Sonraları milletlerarası durum değiĢip, sulh hâli asıl durum olunca her savaĢ bir anlaĢma
ile nihayet bulduğundan ve sulh yapılınca esirlerin de yurtlarına dönmeleri tabiî
bulunduğundan Ġslâm Hukukundaki yegâne kölelik yolu olan harbîlik de ortadan kalkmıĢ
ve Ģeriatın tarifine uyan esaret kalmamıĢtır. Bu sebeple Müslüman Osmanlı Hükümeti
zenci esir ticaretini yasaklamıĢ ve bunun için yabancı devletlerle anlaĢmalar yapılmıĢtır.
Kanûn-i Esâsî'ye göre hürriyet insan haklarından birisi olarak kabul edilmekle bugün
Osmanlı memleketlerinde kölenin varlığı tasavvur edilemeyeceğinden buna dair
hükümlerin tatbik yeri kalmamıĢtır."
05.04.2009
Köle kalmamalıydı
Eğer Müslümanlar kölelik konusunda Ġslam'ın hedefini doğru anlayıp uygulasalardı iki
sebeple Ġslam toplumunda ve belki dünyada köle almazdı: 1. AĢağıda açıklayacağım azad
etme yollarıyla, 2. Ġslam devletinin öncülüğünde bütün dünyada, hangi sebeple olursa
olsun köleleĢtirmenin kaldırılması konusunda yapılacak bir andlaĢma ile. Bu andlaĢma
yapılınca misilleme gerekliliği de ortadan kalkacak, kaynak kalmayacaktı.
Ġslam'ın köle ve cariyeleri hürriyete kavuĢturmak için aldığı tedbirler, koyduğu hükümler,
bulduğu çareler:
1. Sayısız âyet ve hadislerde Allah rızası için köle azad etmenin fazileti, sevabı, güzel
karĢılığı dile getirilmiĢ, Müslümanlar buna teĢvik edilmiĢtir.
2. Kaza yoluyla ölüme sebep olmanın kefareti (manevi cezası) köle azad etmektir.
3. Yemin bozmanın bir kefareti de köle azad etmektir.
4. Zıhar denilen ve kiĢinin karısına yaklaĢmamak üzere yemin etmesi mahiyetinde olan
davranıĢın kefareti köle azad etmektir.
5. Zekatın sarf yerlerinden biri de köle satın alıp azad etmektir.
6. ÇalıĢarak veya baĢka yollardan elde ederek bedelini ödemek suretiyle hürriyete
kavuĢmak isteyen bir kölenin bu teklifinin kabul edilmesi ve ona mali yardımda
bulunulması emredilmiĢtir.
7. Bir kimse köle azad etmeyi adarsa (adak), maksadına ulaĢınca köle azad etmesi
gerekli kılınmıĢtır.
Bir yandan kaynağın teke indirilmesi ve bunun da mecburi olmaması (yönetimin takdirine
bırakılması), diğer yandan mevcut köleleri hürriyete kavuĢturmak için kimileri mecburi,
kimileri teĢvik edilmiĢ yolların bulunması -eğer gereği yerine getirilseydi- Ġslam
toplumunda asırlarca öncesinden köle ve cariye kalmazdı.
Peki ne yapılmıĢ, Müslümanlar ne yapmıĢlar?
KöleleĢtirme yollarını (kaynağı) meĢru olmayan Ģekilleriyle çoğaltmıĢlar
Köle ve cariyelere iyi (sünnete uygun) davranmamıĢlar.
Azad etme yollarını iĢletmemiĢler.
Olup bitene ıĢık tutan bir bilgi demetini sayın Halil Berktay, Prof Ġnalcık'ın bir
çalıĢmasından Ģöyle aktarıyor (sayfa numaralarını vermedim ve yazıyı kısmen aldım):
"Ġslâm ülkeleri ve özellikle Osmanlı toplumunda köleler hayatın vazgeçilmez bir
parçasıydı. Yalnız ev içinde değil, askerî ve ekonomik alanlarda da çalıĢtırılıyorlardı.
Toprağa yerleĢtirilen vakıf köleleri, kölelik statüsünden yıllar boyu sıyrılamıyordu. Kentsel
zanaatkârlar bile köle emeği istihdam ediyordu. Sadece devletin değil, ekonominin çeĢitli
kesimlerinin de temelinde kölelik vardı...
" Bu talep, Ġstanbul ve Bursa gibi büyük kentlerde çok canlı bir köle piyasası yaratmıĢtı.
Esir ve cariyeler belli baĢlı köle pazarlarında daima iyi para getiriyordu . Büyükçe Osmanlı
kentlerinde, 15. yüzyılın ikinci yarısında ortalama nitelikte bir kölenin piyasa fiyatı 25-30
altın arasında değiĢmekteydi. Bu yüzden, sınır boylarının akıncı grupları için çapul ve esir
alma faaliyeti büyük önem kazanmıĢtı...
"16. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlılar batıda sert bir direniĢle karĢılaĢınca, köle
temini iĢi esas olarak Kırım Tatarlarının eline geçti. Bunlar Polonya'ya, Rusya'ya ya da
Çerkezistan'a karĢı yaygın köle akınlarına giriĢtiler. Öyle ki, köle ticareti Kırım
ekonomisinin temel direği haline geldi.
"Rusya ve Polonya'ya yapılan esirci akınları 1514-1654 arasında özellikle yoğundu.
Sadece 1578 yılında Kefe'ye 17.502 köle getirilmiĢti. Rusya topraklarından 1607-17'de
100.000, 1632-45'te 26.800 esir toplanmıĢtı. 1500-1650 arasında sırf Polonya-Moskof
yurdu ile Çerkezistan'dan elde edilen köle nüfusu yılda ortalama on binin üzerindeydi.
Köle ticaretinden alınan vergiler ve gümrük resimleri, Osmanlı hazinesinin Kırım
limanlarından sağladığı en önemli gelirdi. Bu kalem 1520'de 1.310.000 akçayı ya da
yaklaĢık 21.000 düka altınını buluyordu...
"Osmanlıların diğer büyük köle kaynağı ise Mısır'dı. Mısır'dan Antalya'ya deniz yoluyla
yapılan ithalât içinde en büyük yeri, erkek ve kadın zenci köleler tutuyordu. Pek çok gemi
sırf köle taĢıyordu. Ġthal edilen zenci köleler Antalya üzerinden Anadolu kentlerine,
özellikle de Konya ve Bursa'ya dağılıyordu."
03.09.2010
Köle ve cariye yok (olmalıydı)
Ġslam'da var sanılan veya gösterilen birkaç konuya temas etmekte olduğum yazılarımda
bugün kölelik meselesine geldik. Diğer konularda "yok" dediğim halde bu konuda "yok
olmalıydı" dedim. Bundan maksadım Ģudur:
Temel kaynağımız Kitab'a ve onun açıklaması, uygulaması mahiyetinde olan sünnete
baktığımda Ģu sonuca varıyorum: Ġslam gelince önce köle ve cariyelerin periĢan
durumları ıslah edilecek, sonra da -Ġslam'ın aldığı tedbirler ve yaptığı düzenlemeler
sayesinde- zaman içinde Ġslam toplumunda köle ve cariye kalmayacaktı. Vakıa böyle oldu
mu? Hayır. Peki kusur kimde, dinde mi, Müslümanım diyenlerde mi? ġüphesiz zevklerini
ve menfaatlerini ilahi maksada tercih eden Müslümanlarda.
Önce temel kaynaklara göre köle ve cariye konusuna bakalım, sonra da olup bitene göz
atalım.
Seyyid Sabık, Fıkhu's-sünne isimli kitabında bu konuyu olması gerektiği gibi Ģöyle
özetlemiĢ:
Kur'an-ı Kerim'de köleleĢtirmeyi serbest bırakan bir ayet yoktur, aksine mevcut köleleri
azad etmeye çağrı vardır.
Peygamberimiz'in (s.a.) herhangi bir esiri köleleĢtirdiği sabit değildir, aksine Mekke, BenîMustalık ve Huneyn esirlerini serbest bırakmıĢtır. Cahiliyye devrinde köleleĢtirilmiĢ
kimselerden kendinde bulunanlar ile yine kendine hediye edilen köleleri azad etmiĢtir.
RaĢid halifeler bazı esirleri misilleme sebebiyle köleleĢtirmiĢlerdir, ancak onlar da, daha
önce mevcut köleleĢtirme Ģekillerini haram bilmiĢ, bunu yalnızca "devletin, Müslüman
olmayan düĢmanlarına karĢı ilan ettiği meĢru savaĢta alınan esirler" ile sınırlamıĢlardır.
Ġslam bu sınırlama dıĢında mevcut kölelerin durumlarını düzeltmiĢ, onlara iyi
davranılmasını sağlamıĢ ve hürriyete kavuĢma kapısını sonuna kadar açmıĢtır.
Ġyi davranma:
1.Allah Teala köle ve cariyelere iyi davranmayı (ihsan) emretmiĢtir (Nisa: 4/36).
Hz. Ali'nin naklettiğine göre Peygamberimiz (s.a.) "Köleler hakkında Allah'tan korkun"
buyurmuĢtur.
2.Onları küçülten, kul köle olduklarını hatırlatan hitapları yasaklamıĢ, "oğlum, kızım" diye
çağrılmalarını istemiĢtir.
3.ġu tarihi sözler de O'na aittir: "Hizmetçileriniz sizin kardeĢlerinizdir, Allah onları sizin
elinize vermiĢtir, kimin kardeĢi böyle elinin altındaysa ona kendi yediğinden yedirsin,
kendi giydiğinden giydirsin, ondan gücünü aĢan bir Ģey istemesin, isterse onlara kendisi
de yardım etsin!"
4. Onlara kötü muameleyi yasaklamıĢtır: "Kim kölesini tokatlar veya döverse bunun
günahından kurtulma yolu (keffareti) onu azad etmektir".
Bir sahâbîyi, kölesini döverken görmüĢ, "Allah'ın sana karĢı gücü, senin bu köleye karĢı
gücünden büyüktür" buyurmuĢ, sahâbî, "Allah rızası için onu serbest bırakıyorum"
deyince de "Eğer bunu yapmasaydın ateĢle cezalandırılacaktın" demiĢtir.
5.Köle ve cariyelere eğitim ve öğretim yapılmasını emretmiĢ, Ģöyle buyurmuĢtur: Kimin
bir cariyesi olur da onu okutur (öğretim yaptırır), iyi davranır ve onunla evlenirse
dünyada ve ahrette ona iki karĢılık (ödül) vardır: a) Nikahlama ve öğretim ödülü, b) Azad
etme ödülü (Sahibi ile evlenen cariye hürriyet yoluna girmiĢ oluyor).
Yarın köle ve cariyeleri hürriyete kavuĢturmanın kapısını nasıl ardına kadar açtığını
anlatarak devam edelim.
02.09.2010
EBUBEKİR SİFİL
İSLÂM VE KÖLELİK-1
SEMERKAND - Ağustos 2006
Müslüman olmayanlar tarafından Ġslâm‟a eleĢtiri yöneltenler olabilir. Kimilerinin
eleĢtirisi cehaletten kaynaklanır. Kimilerininki ise gayz halidir. HazmedemeyiĢten,
hınçtan kaynaklanır. Fakat daha ilginç olanı ise müslümanım diyen bazılarının onlara
destek vermeleridir. Bu ise, izahında zorlandığımız, bir müslümana asla
yakıĢtıramadığımız bir tavırdır. Bu tavra konu olan hususlardan biri de kölelik
meselesidir.
Batı kaynaklı “insan hakları” kavramının evrensel ölçekte hukukun temeline
yerleĢtirildiği günümüzde Ġslâm‟a yöneltilen belli baĢlı eleĢtirilerden birini de kölelik
meselesi oluĢturuyor. Gerçi iĢbu “insan hakları” kavramına bizatihi Batılılar‟ın ne kadar
riayet ettiği, özellikle 11 Eylül sonrasında hayli tartıĢılır hale gelmiĢ bulunuyor; bu bir
vakıa. Ancak baĢlangıçta Batılılar tarafından dillendirilen, akabinde Batıcılar (Modernist
Müslümanlar) tarafından sürdürülen iddiaların, gerçeği ne ölçüde yansıttığını da bilmek
durumundayız.
Esas meseleye geçmeden önce “usül” hakkında temel bir tesbit yapmamız gerekiyor.
Batılılar tarafından (çok eĢlilik, kadının konumu, faiz yasağı, bazı cezaî müeyyideler...
vb. konularda) Ġslâm‟a yöneltilen eleĢtiriler hakkında bazı müslümanların Ģu iki tavırdan
birini takındığı görülüyor:
1. Özür dilemeci (tarihselci) tavır.
2. Görmezden gelici tavır.
Bu tavırlardan ilkini benimseyenlere hakim olan psikolojiyi Ģöyle ifade edebiliriz:
“Bu tenkitler son derece yerindedir. Dile getirilen hususlar geçmiĢte iĢlenmiĢtir. Ancak
bizim Ġslâm anlayıĢımız atalarımızınki gibi değil. GeçmiĢte Ġslâm yanlıĢ anlaĢılmıĢ ve
yanlıĢ yaĢanmıĢtır. Belki geçmiĢin Ģartları öyle gerektirdiği için bazı hususlarda bugün
kabul edilemeyecek bir tutum sergilenmiĢtir ve o Ģartlarda bu normal olabilir. Ancak
katılmadığımız yorumlara dayalı bu uygulama ve anlayıĢlar günümüzde asla
benimsenemez, onaylanamaz ve savunulamaz. Biz, atalarımızın geçmiĢte iĢlediği bu
hatalardan uzağız ve onlar adına dünyadan (Batılılar‟dan) özür dileriz.”
Ġkinci grupta yer alanlar ise zikredilen hususlara, gündeme getirilmesi doğru olmayan
birer “ar vesilesi” olarak bakıyor. Bunlara göre:
“Evet, geçmiĢte bu gibi hükümler benimsenmiĢ ve icra edilmiĢtir; Ġslâm‟ın emri ve
hükmü de budur. Ancak bunları bugün savunabilecek durumda değiliz. Zira dünya
değiĢti, insanların anlayıĢı farklılaĢtı. En iyisi bu türlü meseleleri hiç gündeme
getirmemek.”
Kanaatimiz odur ki, her iki anlayıĢ da Yüce Rabbimiz‟in “Alîm” ve “Hakîm” ism-i Ģerifleri
konusundaki idrak ve yakîn eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Allah Tealâ‟nın, olmuĢ,
olan ve olacak her Ģeyi bütün ayrıntılarıyla bilmesi ve her iĢinde yüce Ģanına yaraĢır
binbir hikmet bulunması, bu iki ism-i Ģerifin ihata alanı hakkında söylenebilecek en özet
sözlerdir.
Madem ki “Alîm” ve “Hakîm” isimlerinin sahibi Allah Tealâ bu hükümlerin, gönderdiği
son dinin çerçevesi içinde kıyamete kadar baki kalmasını murad etmiĢtir; öyleyse bu
hükümlerin hikmetleri üzerinde, çağın hakim değer yargılarının ve menfi
propagandaların etkisinden sıyrılarak düĢünmenin yollarını bulmak zorundayız.
“Ġslâm ve Kölelik” baĢlığı altında yapılan menfi propagandaların kıymet-i harbiyesi
konusunda da tavrımız bu olmalıdır.
Ġddia Ģudur:
“Müslümanlar savaĢta erkek, kadın ve çocukları köle olarak alır. Onlar üzerinde bir „mal‟
gibi dilediği biçimde tasarrufta bulunur; alır, satar. Kadınların cinselliklerinden dilediği
gibi istifade eder. Bugün ellerine fırsat geçse Ortaçağ‟ın bu „insanlık dıĢı‟ uygulamasını
tekrar gündeme sokarlar. Müslümanlar için „köle avlamak‟ hem bir hak, hem de bir
vazifedir...”
Bir kısım Batılılar meseleyi böyle ortaya koyarken Batı‟yı kıble edinen sözümona bir
kısım müslüman aydınlar da, kölelik uygulaması hakkında yukarıda belirttiğimiz
Ģekillerde davranmayı tercih eder.
Köleliğin tarihi
Kur‟an, Hz. Yusuf a.s.‟ın, kardeĢleri tarafından kıskançlık sebebiyle kuyuya atıldıktan
sonra, oradan geçen kervancılar tarafından kuyudan çıkarıldığını ve Mısır‟a götürülerek
satıldığını haber vermektedir. (Yusuf, 20-21) Hz. Yusuf a.s.‟ın milattan binlerce yıl önce
yaĢadığı düĢünüldüğünde kölelik uygulamasının tarihinin ne kadar eski olduğu daha
rahat anlaĢılacaktır.
Kölelik sadece Ortadoğu denen coğrafyada değil, dünyanın hemen her tarafında
binlerce yıl yaĢatılmıĢ bir uygulamadır. Antik Yunan ve Roma kaynaklarını inceleyenler,
kölelikle ilgili birçok belgeye rastlayacaklardır. (Doç. Dr. Hasan Malay, Çağlar Boyu
Kölelik, 14, vd.)
Aynı Ģekilde kadim Hint ve Çin uygarlıklarında, Sümerler‟de, Akatlar‟da, Babil ve Asur
medeniyetlerinde de kölelikle ilgili kurum ve uygulamalar mevcuttur. (Prof. Dr. Ahmet
Akgündüz, Osmanlı‟da Harem, 77, vd.)
Öyleyse Ģu husus kesin bir Ģekilde belirtilmelidir ki, kölelik Ġslâm‟ın ortaya çıkardığı ve
vücut verdiği bir kurum değildir. Kur‟an‟ın inzal buyurulduğu dönemde kölelik yaygın bir
Ģekilde fiilen mevcuttu. AĢağıda da belirteceğimiz gibi, Ġslâm kölelikle ilgili son derece
önemli çerçeveler getirmiĢ, köleliğin kaynaklarını sınırlandırmıĢ ve kölelik hukukunu
hiçbir tarih ve coğrafyada görülmemiĢ bir mükemmellikte düzenlemiĢtir.
KöleleĢtirme yolları
Gerek Ġslâm öncesinde, gerekse Ġslâm geldikten sonra Ġslâm coğrafyası dıĢındaki
yerlerde insanların köleleĢtirilmesinin birkaç yolu vardı:
1. SavaĢlar: Biraz sonra değineceğimiz gibi Ġslâm nazarında köleliğin tek meĢru kaynağı
savaĢtır. Buna mukabil köle edinmek, Ġslâm öncesinde ve hatta Ġslâm geldiği
zamanlarda doğulu ve batılı pek çok toplumda savaĢın belli baĢlı amaçlarından birisini
oluĢturuyordu.
Romalı ünlü hatip ve devlet adamı Çiçero, bir arkadaĢına yazdığı mektupta Ģöyle
diyordu: “Britanya seferinin sonuçları sabırsızlıkla bekleniyor... Ama Ģimdi anlaĢılıyor ki,
adada gümüĢ madeni olduğuna iliĢkin herhangi bir belirti yok. Bu durumda tek
umudumuz bolca köle toplamak...” (Malay, a.g.e., 19)
2. Korsanlık/Haydutluk: Köle ticaretinin bizzat devletler tarafından son derece kârlı bir
iĢ olarak yapılmasından cesaret alan korsan ve haydutlar, tarih boyunca diĢ
geçirebildikleri yerlere saldırmıĢ, malları talan etmiĢ, insanları da köleleĢtirerek
pazarlarda “köle tüccarı” edasıyla satmıĢlardır. Hatta baĢkalarına ait köleleri çalıp
sattıkları da sık rastlanan olaylardandır. Tırnak içine aldığımız “köle tüccarı” ifadesi bile,
köle alım-satımının müstakil bir ticari sektör oluĢturduğunu anlatmak için tek baĢına
yeterlidir.
3. Mahkeme kararları: Özellikle Roma Ġmparatorluğu döneminde hırsızlık, soygunculuk,
kutsal değerlere saygısızlık, kundakçılık, sahtekârlık... gibi suçlar mahkeme tarafından
köleleĢtirilme ile cezalandırılabiliyordu. Ancak bu cezaya çarptırılanların diğer kölelerden
bir farkı vardı: Onların çocukları özgürlüklerini koruyordu.
4. Terk edilen ya da köle olarak satılan çocuklar: Roma kanunları, herhangi bir sebeple
istenmeyen çocukların satılmasına veya terk edilmesine izin veriyordu. Bu çocuklara
“expositi” deniyordu. Bu çocukları satın alanlar, onları büyüttükten sonra istedikleri gibi
köle olarak kullanıyordu. Her ne kadar prensip olarak bu çocukların, özgür ana-babadan
doğduklarını ispatlamaları halinde özgürlüklerine kavuĢma hakları var idiyse de, bunun
her zaman ve herkes için kolay bir iĢ olmayacağı açıktır.
5. Borç: Eski Yunan‟da borcunu ödeyemeyen kimselerin, alacaklıları tarafından
köleleĢtirilmesi söz konusuydu. Aristoteles bu konuda Ģöyle demiĢtir: “... Bu olaylardan
(Kylon suikastinden) sonra, asillerle yoksul kitleler arasında uzun bir çatıĢma dönemi
yaĢandı. Bunun nedeni, devletin (birkaç kiĢinin elinde olması anlamına gelen) oligarĢik
bir yapıya sahip oluĢuydu. Bu sistemde fakirler, eĢleri ve çocuklarıyla birlikte
zenginlerin kölesiydiler. (...) Altıdabir, fakir çiftçilerin toprak sahiplerine ödediği kirayı
simgelemekteydi. Tüm ülke ancak birkaç kiĢiye aitti. Eğer kirayı ödeyemezlerse
çocuklarıyla birlikte baĢkalarına satılıyorlardı...” (Malay, a.g.e., 37)
6. Feodal sistem: Özellikle Avrupa‟da yüzyıllar boyunca uygulanmıĢ olan feodalite,
insanların “yarı köle” statüsünde tutulduğu, “gönüllü kölelik” olarak isimlendirilebilecek
bir sistemin adıdır. Bu sistemde güçsüzler, gerek devletin, gerekse baĢka güç
sahiplerinin (büyükten küçüğe doğru sırasıyla senyör, baron, dük, kont, Ģövalye...)
baskısından korunup güven içinde yaĢamak için birisine bağlanmak, daha doğrusu
“bağımlı” olarak yaĢamak zorundaydı. Her zaman için ve her seviyede daha az güçlü
olanın daha çok güçlü olana bağımlı bulunmak zorunda kaldığı bu sistemde, çiftçilerden
senyörlere kadar her kesim bir üsttekine bağımlı idi. Bu yapının en tepesinde ise krallar
vardı. (Marc Bloch, Feodal Toplum, 185, vd.)
Ġslâm köleliği niçin kaldırmadı?
Yukarıdan beri resmetmeye çalıĢtığımız manzaranın toplumsal, ekonomik ve kültürel
hayata hakim olduğu bir dönemde Ġslâm‟ın köleliği tamamen yasaklayıcı bir hüküm
getirmediğini görüyoruz. Bu noktada Ġslâm‟ın toptan kaldırdığı -mesela “faiz” gibi- cahilî
uygulamalar cümlesinden olarak niçin köleliğe de son vermediği sorusunun cevabı
üzerinde biraz düĢünelim.
Her Ģeyden önce mevcut uygulama, Ġslâm‟ın, kaynaklarını teke indirdiği kölelik
kurumunu kökten kaldırmasına engel teĢkil etmiĢtir. ġöyle ki:
SavaĢ sonucu esir alınan düĢman hakkında Ģu uygulamalardan birisi veya birkaçı
hayata geçirilebilir:
1. Öldürmek.
2. KarĢılıksız serbest bırakmak.
3. Belli bir karĢılık alarak serbest bırakmak.
4. Hapse atmak.
5. KöleleĢtirmek.
Bu uygulamalardan her birinin, zamana, yere ve duruma göre avantajları ve
dezavantajları bulunduğunu söyleyebiliriz. Makul ve meĢru bir sebep yokken bunların
birisini dayatmak ve zorunlu görmek mümkün ve doğru değildir. Bununla birlikte, tek
baĢına alındığında bu uygulamaların dezavantajlarını Ģöyle belirleyebiliriz:
Bu Ģıklardan ilki, yerine göre onbinlerce insanın öldürülmesi demek olacağından, bir
anlamda “katliam” demektir. Ayrıca böyle yapıldığında, esirler arasında bulunabilecek
ve mesleği, sanatı, kabiliyeti ve tecrübesiyle çeĢitli alanlarda insanlığa faydalı olabilecek
kimselerin üreteceği değerlerden insanlığın mahrum bırakılması söz konusu olacaktır.
Ġkinci seçenek hayata geçirildiğinde düĢmanın güçlenmesine katkıda bulunulmuĢ
olacak, böylece görünüĢte zaferle sonuçlanmıĢ olsa da, yapılan savaĢ gerçek anlamda
maksadına ulaĢmıĢ olmayacaktır. Zira hem Ġslâm devleti savaĢ sebebiyle uğradığı
maddi-manevi zararları yine kendisi üstlenmek zorunda kalacak, hem de düĢmana
savaĢarak tecrübe sahibi olmuĢ askerler hediye etmekle kendi geleceğini riske atmıĢ
olacaktır.
Üçüncü seçeneğe gelince, belli bir vergiye bağlamak, karĢılıklı esir mübadelesi
(değiĢimi) gibi tercihe Ģayan durumlar olabileceği gibi, bunların söz konusu olmadığı
durumlar da olabilir. Genellikle mağlup tarafın zaten elinde mübadele edecek esir olmaz
veya fidye verip esirleri kurtaracak maddi gücü bulunmaz. Bu durumda bu çözüm Ģekli
de tıkanmaktadır.
Dördüncü seçenek, esirlerin ömür boyu devletin kesesinden bakılıp beslenmeleri
anlamına gelir. Üstelik bunun karĢılığında ne Ġslâm devleti, ne de esirler bakımından
elde edilecek hiçbir fayda da söz konusu değildir.
Bu seçeneklerin birinin veya tamamının savaĢtan beklenen sonucu yeterince
sağlayamaması veya Ģartların gerektirmesi durumunda köleleĢtirme uygulaması
devreye girer. Ancak burada Ġslâm‟ın köleliğe bakıĢı ve müslümanların köleleriyle
iliĢkilerini ayrı bir baĢlık altında ele almak gerekmektedir. Bunun için de önce
gayrimüslimlerin köle anlayıĢını ve kölelere reva gördüğü muamelelere göz atmamız
gerekir.
Bir sonraki yazımızda bu baĢlıklar altında konuya devam edip, Batılılar karĢısında ezilipbüzülmenin, suçlu gibi davranmanın ne büyük bir cehalet olduğunu ele alacağız.
İSLÂM VE KÖLELİK-2
SEMERKAND - Eylül 2006
Kur‟an ve Sünnet‟in Ģekillendirdiği islâmî hayat içinde, kölelerin yetenek ve gayretleri ile
mütenasip olarak en yüksek toplumsal statüyü elde etmeleri için hiçbir engel mevcut
olmamıĢtır. Özellikle Ġslâm‟ın ilk asırlarında ilim ve zühd hayatında öne çıkan isimlerin
birçoğunu köle asıllı insanların teĢkil etmesinin tek açıklaması elbette budur.
“Ġslâm ve Kölelik” baĢlıklı, Ağustos sayısında ele aldığımız yazıda, kölelik konusunda
Ġslâm‟a yönelik eleĢtirilere özür dileyici bir tavırla karĢılık veren müslümanların
yapmakta olduğu hataya iĢaret edilmiĢ; köleliğin kısa bir tarihi verilerek Ġslâm‟ın köleliği
neden kaldırmadığı konusuna giriĢ yapılmıĢtı. Ancak konunun tam olarak anlaĢılabilmesi
için gayrimüslimlerin ve müslümanların köleliğe bakıĢı ve köleleriyle iliĢkilerinin bir
mukayesesine ihtiyaç duyulmuĢtu. Bu yazıda konu bu yönüyle ele alınarak
tamamlanacaktır.
Fransa‟da kölelik
Batılılar‟ın Ortaçağ‟ında Fransa‟da yürürlükte olan “Loi Salique” kanunu, özgür
vatandaĢlarla köleler arasına ciddi engeller koymuĢtu. Bu iki sınıf arasında evlilik
kesinlikle mümkün değildir. Hür birisi köle bir kadınla evlenmeye kalktığında kendisi de
köle statüsüne geçiyordu.
Daha sonraki dönemlerde Fransa‟da köleler hakkında “Karalar Kanunu” yürürlüğe
kondu. Buna göre efendisine karĢı en küçük bir kabahat iĢleyen, koĢulduğu ağır iĢlerden
bezip kaçmaya kalkan yahut cüz‟î bir Ģey çalmak suretiyle hırsızlık yapan kölelere,
kulaklarını kesmek ve vücutlarını dağlamaktan idama kadar giden cezalar
verilebiliyordu.
Ġngiltere‟de kölelik
Tıpkı Fransa gibi Ġngiltere‟de de bir “Karalar Kanunu” vardı. Bizzat Ġngiltere kraliçesi
Elizabeth köle ticareti yapıyordu. Bir seferinde 47 binden fazla köleyi Afrika‟dan
gemilerle getirtmiĢti. Kaçak kölelere verilen cezalar Ġngiltere‟de de tıpkı Fransa‟da
olduğu gibiydi.
Bundan daha önemlisi, “Sanayi Devrimi”nin baĢka herhangi bir ülkede değil, ilk defa
Ġngiltere‟de gerçekleĢmesinin temel saiklerinden birisini köle ticaretinin teĢkil ettiği
gerçeğidir. Söz gelimi Ġngiltere‟nin Liverpool limanında 1730 yılında 15 kayıtlı “köle
gemisi” varken, bu rakam 1792‟de 132‟ye çıkmıĢtı.
1807 yılında köle ticaretini görünüĢte yasaklayan Ġngilizler, “ekonomi ancak kölelerin
sırtında geliĢir” anlayıĢıyla bu tarihten sonra da köle ticaretine devam ettiler. Üstelik
yasaklananın “kölelik” değil, “köle ticareti” olduğuna dikkat edilmelidir.
Amerika‟da kölelik
400 yıl içinde 50 milyon civarında Kızılderili katletmek suretiyle tarihin belki de en
büyük soykırım suçunu iĢleyen Amerikalılar, iĢlerini gördürebilmek için kölelere ihtiyaç
duydular ve Afrika‟dan köle sevkiyatına baĢladılar. Özel olarak bu iĢ için tasarlanmıĢ
gemilerle milyonlarca insan köleleĢtirilerek Amerika‟ya taĢınmıĢtır. Sadece nakliye
esnasında yolda hayatını kaybeden insan sayısının 20 milyon civarında olduğu tahmin
edilmektedir. Amerika‟ya salimen ulaĢabilenlerin sayısı hakkında 10 ilâ 30 milyon
arasında rakamlar telaffuz edilmektedir. Sylviane Diouf‟un verdiği bilgiye göre bunlar
arasında 3-4 milyon kadar müslüman vardır. (Amerika‟da Köle Müslümanlar/Servants
of Allah)
Özetle Amerika‟da ve Avrupa‟da insanların hiçbir hak-hukuk söz konusu olmaksızın en
acımasız muamelelere tabi tutulduğu kölelik sistemi, para kazandırdığı ve kârlı bir
ticaret alanı oluĢturduğu sürece devam etti. Ne zaman ki üretimde makineleĢmeye
gidilmeye baĢlandı; köle bulundurmanın ve çalıĢtırmanın cazibesi kaybolmaya yüz tuttu.
Köle de nihayet bir insandı; ihtiyaçları vardı, ailesi vardı, sağlık durumu bozulabiliyordu.
En iyimser durumda yaĢlanıyor ve üretemez hale gelince toplumun sırtına “yük” olarak
kalıyordu. Oysa makineler öyle değildi. Makine kullanarak hem daha ucuz maliyetlerle,
hem de daha kısa zamanda daha fazla üretim yapmak mümkündü.
Fernand Braudel açıkça söylüyor: “Lafı gevelemeden, Avrupalılar tarafından yapılan
zenci köle ticaretinin, Amerika‟nın artık bu kölelere acil ihtiyacının kalmadığı bir sırada
sona erdiğini kabul edelim.”
Ġnsaflı gayrimüslimler
Ġslâm‟da meĢru savaĢ sonucunda düĢmandan ele geçirilen esirlere nasıl muamele
edileceği, devlet baĢkanının yetkisine bırakılmıĢtır. KöleleĢtirme, yukarıda saydığımız
seçeneklerden birisidir. Ancak Ġslâm‟ın köleliğe bakıĢı ile Batılı devletlerin köle anlayıĢı
arasında isim benzerliği dıĢında neredeyse hiçbir iliĢki yoktur.
Endonezya ve Cava‟da 17 yıl devlet görevlisi olarak çalıĢmıĢ, bir ara müslüman ismi
alarak Mekke ve Medine‟ye de giderek bir süre kalmıĢ bulunan ünlü Hollandalı
müsteĢrik (Ġslâm bilimcisi) Snouck Hurgronje, Haremeyn izlenimlerini bilahare kayda
geçirdiği eserinde Ģöyle diyor: “Avrupalılar, Ġslâm‟da esaret (kölelik) hakkında Amerika
ile Ģarktaki (doğudaki) Ģartları birbirine karıĢtırmaktan dolayı hatalı hükümler
vermiĢlerdir. Bundan dolayı Ġngilizler‟in esir (köle) ticaretini men için koydukları
nizamlar hakkındaki sitayiĢler (övgüler) pek yerinde değildir. (...) Bugünkü Ģartlar
içinde onlar için esir (köle) olmak bir saadettir. Denemek için kendilerine, benimle
birlikte yurtlarına dönmelerini teklif ettiğim esirlerin (kölelerin) hemen hepsi, bu
teklifimi, ancak kendilerini tekrar Mekke‟ye getirmem Ģartı ile kabul ediyorlardı. (Ġslâm
Ansiklopedisi, MEB, 1/113.)
Bir baĢka müsteĢrik de Ģunları söyler: “Arabistan‟da esirlerin (kölelerin) vaziyeti daima
tahammül edilemeyecek gibi değildir ve kendisi ekseriyetle mes‟uttur. (...) Arabistan
yaylalarında -ki oralarda yalnız hali vakti yerinde olanlar esir (köle) sahibidir- hayır
sahipleri azatlı köle ve cariyeler evlendirir ve kendi mallarından onlara ya deve veya
hurma ağacı gibi Ģeyler verirler. Bu Afrikalıların gönüllerinde esir (köle) edildiklerinden
dolayı hiçbir kin yoktur. (...) Allah onlara felaketlerinde lütfetmiĢtir. Onlar, “Bu, Allah‟ın
lütfudur.” diyebilirler. (...) Esirlerin yeni vatanları onlara eskisinden daha güzel görünür.
Orada onlar Allah‟ın hür kullarıdır. Orası onlar için daha yüksek bir medeniyet diyarıdır.
Bu cihetle, esarete düĢtüklerinden dolayı Allah‟a Ģükrederler.” (Ġslâm Ansiklopedisi,
MEB, 1/114)
Bunlar, dürüst gayrimüslimlerin Ġslâm diyarındaki kölelerin durumu hakkında pek çok
benzerleri arasından seçtiğimiz örneklerdir ve gerçeği yansıtmaktadırlar. Gustave Le
Bon‟un Arapça‟ya Temeddünü‟l-Arab adıyla çevrilen eserinde konuyla ilgili pek çok
ibretamiz belge ve bilgi mevcuttur.
Kur‟an ve Sünnet‟te Köleler
Ġslâm coğrafyasında köleliğin, Batılı insanın hayvanlarla aynı seviyede, hatta daha aĢağı
gördüğü “zincirli yaratık” ile hiçbir ilgisinin bulunmaması son derece normaldir. Zira her
Ģeyden önce bizim insan anlayıĢımız buna uygun değildir.
Mesela Kur‟an‟da kölelere nasıl muamele edileceği konusunda Ģöyle buyurulur: “Allah‟a
kulluk edin, O‟na bir Ģeyi ortak koĢmayın. Ana babaya, yakınlara, yetimlere,
düĢkünlere, yakın komĢuya, uzak komĢuya, yanınızdaki arkadaĢa, yolcuya ve elinizin
altında bulunan kimselere (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyilik edin.” (Nisa, 36)
Kur‟an‟ın vaz ettiği bu temel düstur, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz‟in davranıĢ, beyan
ve talimatlarında somutlaĢmıĢ, müslümanın insan anlayıĢının pratik yansımasını
oluĢturmuĢtur. Ġlk eĢi Hz. Hatice r.anha validemizin satın alarak Efendimiz s.a.v.‟e
hediye ettiği -aynı zamanda ilk müslümanlardan olan- Hz. Zeyd r.a, izini bulup kendisini
“kurtarmak” için Mekke‟ye gelen babasının eve dönme teklifini tereddütsüz reddetmiĢti.
ġüphesiz onun bu davranıĢının biricik sebebi Efendimiz s.a.v.‟in kölelere nasıl
davranılması gerektiğini fiilî olarak ortaya koyan örnek davranıĢı olmuĢtur.
Köle sahiplerine, kendi yediklerinden kölelerine de yedirmelerini ve kendi giydiklerinden
kölelerine de giydirmelerini, kölelere güçlerinin üstünde iĢ yüklememelerini emir ve
tavsiye buyuran (Buharî) Efendimiz s.a.v., böylece aslında efendi-köle ayrımını fiilen
ortadan kaldırmıĢ oluyordu.
Yine Efendimiz s.a.v., kölesine kötü davranan kimsenin Cennet‟e giremeyeceğini haber
vermiĢ (Ġbn Mâce), sahibi tarafından dövülen kölenin, bu davranıĢın kefareti olarak
serbest bırakılacağını belirtmiĢtir. (Ebu Davud)
Burada örnek olarak zikrettiğimiz ayet ve hadislerin oluĢturduğu anlayıĢın Ġslâm
toplumunda kölelere sağladığı konum, aslında bir anlamda “evlatlık” statüsüdür. Bunun
lafta kalmayıp, hayata en canlı ve somut biçimde yansıdığını, yukarıda örnek kabilinden
gözlemlerini aktardığımız insaflı gayrimüslimlerin Ģahitliği de tescil etmektedir. Ġslâm
toplumunda köle sahibi olmak kiĢinin maddi-manevi sorumluluğunu artıran bir husus
olduğu için Ahmet Cevdet PaĢa‟nın nefis tabiriyle “Müslümanlıkta köle almak, köle
olmaktır.” (Tecrid-i Sarih Tercümesi, 7/466) Bu söz, Batı‟daki kölelik ile Ġslâm‟daki
kölelik arasında bulunan muazzam farkı son derece çarpıcı biçimde ifade etmektedir.
Kur‟an ve Sünnet‟in Ģekillendirdiği islâmî hayat içinde kölelerin, yetenek ve gayretleri ile
mütenasip olarak en yüksek toplumsal statüyü elde etmeleri için hiçbir engel mevcut
olmamıĢtır. Özellikle Ġslâm‟ın ilk asırlarında ilim ve zühd hayatında öne çıkan isimlerin
birçoğunu (hatta yerine göre “çoğunluğunu”) köle asıllı insanların teĢkil etmesinin tek
açıklaması elbette budur. Tarih, Rical ve Tabakât kitapları bu türden pek çok örnekle
dolu olduğundan, bu noktanın ayrıca örneklendirilmeye ihtiyacı yoktur.
Ġslâm Fıkhı‟nda kölelik
Yukarıdan beri yaptığımız açıklamalardan da anlaĢılacağı üzere Ġslâm‟ın, geldiği
dönemde bütün dünya tarafından uygulamada tutulan bir kurumu tek taraflı ilga etmek
suretiyle kendi geleceğini tehlikeye atmasını beklemek safdillik olur. En azından
“mütekabiliyet (karĢılıklılık) ilkesi” gereği, muhatapları tarafından yürürlükte tutulduğu
sürece Ġslâm da kölelik kurumunu yürürlükte tutma hakkını müslümanlara
tanımaktadır.
Ancak yine de köleliğin meĢru savaĢ dıĢındaki kaynaklarını kurutmak suretiyle bu
kurumun sınırlı bir yaĢama zemininde tutulmasını sağlamıĢ bulunan Ġslâm Fıkhı‟nda,
kölelerin özgürlüklerine kavuĢturulmasının önünü açan pek çok hükmün mevcudiyeti de
bir vakıadır. Konuyla ilgili hükümleri Ģöyle özetleyebiliriz:
1. Köleler, sahipleriyle “kitabet” anlaĢması yaparak belli bir ücret mukabilinde
özgürlüklerini satın alabilirler.
2. Ramazan orucunu cinsel iliĢkiyle bozma, yeminini bozma gibi birçok durumda kefaret
olarak kölesi bulunanların köle azad etmesinin öngörülmesi.
3. Sahibinden çocuk doğuran (Ümmü‟l-veled) cariyenin doğurduğu çocuğun hür kabul
edilmesi; annesinin satılmasının yasaklanması. Ümmü‟l-veled cariyeler, çocuğunu
doğurdukları sahipleri vefat edince hürriyetlerine kavuĢurlar.
4. Zekât fonundan, kölelerin özgürlüğüne kavuĢturulması için özel bir ödenek ayrılması.
(Muhammed Takî el-Osmânî, Tekmiletu Fethi‟l-Mülhim, 1/262 vd.)
Bunlar ve daha birçok hüküm hem kölelik kurumunun zeminini alabildiğine
daraltmakta, hem de kölelere özgürlüğün kapılarını tarihin hiçbir devrinde ve hiçbir
millette görülmeyen oranda açmaktadır.
Esirlerin köleleĢtirilmesi, Ġslâm Fıkhı tarafından farz veya vacip gibi
“gereklilik/zorunluluk” bildiren bir hüküm olmayıp, diğer seçenekler yanında ve onlar
gibi sadece “mübah”tır. Günümüzde olduğu gibi kölelik kurumu dünyada ortadan
kaldırıldıktan sonra Ġslâm‟ın bunu tek taraflı olarak uygulaması söz konusu değildir. (elOsmânî, a.g.e., 1/272)
ġu halde Ġslâm‟da kölelik kurumunun mevcudiyeti konusunda Batılılar ve Batıcılar
tarafından dile getirilen hususlar en hafif tabiriyle “iftira”dır ve Yüce Dinimiz bu
iftiralardan berîdir.
Kaynak: http://www.bbc.co.uk/religion/religions/islam/history/slavery_1.shtml
islamic law gives slaves certain rights:
slaves must not be mistreated or overworked, but should be treated well
slaves must be properly maintained
slaves may take legal action for a breach of these rules, and may be freed as a result
slaves may own property
slaves may own slaves
slaves can get married if their owner consents
slaves may undertake business on the owner's behalf
slaves guilty of crimes can only be given half the punishment that would be given to a non-slave (although
some schools of Islamic law do allow the execution of a slave who commits murder)
a female slave cannot be separated from her child while it is under 7 years old
female slaves cannot be forced into prostitution
islamic law allows slaves to get their freedom under certain circumstances. it divides slaves with the right to
freedom into various classes:
the mukatab: a slave who has the contractual right to buy their freedom over time
the mudabbar: a slave who will be freed when their owner dies (this might not happen if the owner's estate
was too small)
the umm walid, a female slave who had borne her owner a child
under Islam slaves were considered people first, and then property. In the Atlantic trade slaves were
considered property not people, and often just regarded as units of productive labour
islamic law laid down considerable protection for slaves; those taken for the atlantic trade had very little
protection
islamic law only permitted those conquered in legitimate warfare to be enslaved, all other methods being
illegal - although this was often ignored - whereas the atlantic trade enslaved anyone who had
commercial value
the owner-slave relationship could be kinder in islam than in the atlantic trade, and often more personal
islam recommends the freeing of slaves in itself as a 'good' religious act and says that slaves who
convert to islam should be freed. zakat (the requirement for charity) was used by muslim states to free
slaves. there were many other avenues whereby a slave could be freed, for example as expiation for
irregularities in other religious rituals; as a result many more slaves were freed than in the atlantic trade
under islamic law a slave could take his/her master to the islamic courts to address a grievance, and the
judge had the right to grant freedom against the master's wishes and/or other compensations; there was no
such protection for slaves taken by the atlantic trade
islam permitted slaves to attain high office (bkz: mevali); those taken for the atlantic trade stayed at the
bottom of society

Benzer belgeler

Kölelik insanlardan bir kısmının diğer bir kısmına m

Kölelik insanlardan bir kısmının diğer bir kısmına m misilleme zorunluluğu yüzünden savaĢ esirlerinin köle olarak gazilere dağıtılması uygun görülmüĢtür. Bunun dıĢında hür bir insanı köleleĢtirmek Ģiddetle yasaklanmıĢ, Hz. Peygamber (s.a.) "Bunu yapa...

Detaylı