serçesme - Hacibektaslilar

Transkript

serçesme - Hacibektaslilar
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:33
Page 1
SERÇESM
¸ E
BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
BU SAYIDA
ALEVÝLÝK HALK ADINA DÜNYAYI YORUMLAMAKTIR
HAÞÝM KUTLU Yol ve Sürek ya da
Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi - Bölüm I
FÝKRET OTYAM Camide Farz
Olmayan, Evde Nasýl Olur?
ESAT KORKMAZ Asyada Hayvan
ve Bitki Tapýmý - Bölüm III
ÝSMAÝL KAYGUSUZ Alevilik Ne
Ýslam’ýn Dýþýdýr Ne De
Ta Kendisidir - Bölüm II
LÜTFÝ KALELÝ Bu Nasýl
Muhammet Ümmeti Olmak
MEHMET TURAN Hep Birlikte Pir Yolunda,
Özümüzü Yumaya Geldik
ALÝ BALKIZ Salmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor
VAHAP ERDOÐDU Humeyni Radikalizmi - Bölüm I
HASAN HARMANCI Edebiyatýmýzda Modus Vivendi
Sorunu ve Alevilik
ÝSMAÝL OZMEN Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý - III
HÜSEYÝN ÝLBEY Müjdeler Olsun Dimiz Yenileniyor...
ERGÜL ÞANLÝ Kalender Çelebi Ayaklanmasý
ALÝ AKSÜT Çanakkkale Pir Sultan Derneði Etkinliði
BÝLDÝRÝLER AABK ve ABF Basýn Açýklamalarý
RIZA AYDOÐMUÞ Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemeler
LÜTFÝ KALELI Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi
Türklerin Kültüründen Geliyor
AHMET KOÇAK Davut Sulari-Ali Ekber Çiçek
Geceleri
ZAFER DOÐAN Buca’da Birlik Cemi
ÜNSAL ÖZTÜRK Gözünde Kara Perde Olanlara
AYLIK DERGÝ
Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz
Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.
adýna Ahmet Koçak
Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak
Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54,
Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul
Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635
E-posta: [email protected]
Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,
Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00
Yayýn Türü: Yerel - Süreli
FÝYATI: YTL 3 / € 3 / £ 3
OCAK 2006
SAYI:
ISSN 1304-986
9 771304 986000
18
Alevilik Bir Hümanizmdir
Aleviliði özümsemiþ bir kimse,
sistemdeki çürümenin kokusunu alýr
.
Esat Korkamaz, Genel Yayýn Yönetmeni
A
nadolu doðumlu olan Alevilik-Bektaþilik, her þeyden önce hümanist(1) bir
evren görüþüdür. Bu evren görüþünün görevi, yaþamýn ve toplumun entelektüel ilkelerini araþtýrmaktýr. Halk adýna dünyayý yorumlamak, dünyanýn ve
yaþamýn anlamýný temellendirmek ama bütün bunlarý felsefeleþtirilmiþ bir din
aracýlýðýyla, yani mistik bir mayayla sunmak. Anadolu coðrafyasýnda Aleviler; tektanrýcý üç dinin (Ýbrahim-Ýsa-Muhammet dinleri) þeriatýyla kendinden “kopartýlýp”
gökyüzüne çýkarýlan insaný, önce felsefesinin ve öðretisinin yorumuyla kuþattý. Akýldan
inanca atlanýlan zeminde kendi ürünü inanç yaratýsýnca zincire vurulan ve zavallýlaþan
insaný, inançtan akla inilen çizgi üzerinde “yukarýdan aþaðýya uçurarak” yere, ait olduðu
topraða indirdi. Ýndirir indirmez de hümanizmin bireysel-kitlesel tabanýný yaratmýþ oldu.
Toprak üzerinde gezindirdiði insaný; önce bireyselleþtirdi, sonra toplumsallaþtýrdý. Onu
bir inanç varlýðýndan bir yorum ve yetenek varlýðýna dönüþtürdü: Ýnsan ya da insanlýk sorunlarýna akýlcý çözümler bulma yolunda hizmetli yaptý. Hizmetli olmanýn aydýnlýðýnda, devletin ve þeriatýn uzaðýnda, ona karþý kanalda, hümanizmi yaratan/ üreten asýl toplumsal tabaný
yakalamýþ oldu. Ýçinde yer aldýðý toplum katýnda; uygarlýk öncesi eþitlikçi toplum deðerlerinin taþýyýcýsý durumunda bulunan muhalefet insanýnýn yaþama yordamý olarak algýladýðý
hümanizmi, devlete karþý halkla taraf etti.
Aydýnlanma dünyasýnda: Gökyüzünden yeryüzüne indirildiðine inanýlan Tanrý buyruklarýna göre bedenleþen ve egemenin güdümünde canavarlaþan insana karþý üretici/yaratýcý
insaný; konuþan Tanrý durumunda ve halk kimliðinde kiþilendirdi. Bu potada, yani mazlumlar katýnda 72 milleti eritti; bir yaptý. Ýnsan-evren-Tanrý sorununu yeniden irdeledi: Ýnancýn
yerini akýl aldý. Ýnanca dayanan tanrýbilimin karþýsýna, inancý aklýn denetimine veren bâtýni
felsefeyi yerleþtirdi. Tanrý-evren sorunu inanç sorunu olmaktan çýktý, bir insan sorunu durumuna geldi.
Batý’da burjuva hümanizmi(2) daha tarihin gündemine gelmeden Anadolu topraðýnda
Aleviler; Ýlkçað aydýnlanmacýlýðýnýn uzantýsýnda ve Ýlkçað hümanizminin(3) kuþatýcýlýðýnda
insanýn bedensel ve ansal (anlama-kavrama) yeteneklerini geliþtirdi. Bu yolda, genelde þeriatçý dinsel deðerlere, özelde feodal despota ve onun uþaklarýna baþkaldýrdýðýnda, burjuva
sýnýf kimliðinin henüz ufukta gözükmediði bir toprakta; ilkel eþitlikçi toplum deðerlerini
bayraklaþtýrarak, mistisizm baðlamýnda ancak sezgiyle ulaþýlabileceðini varsaydýðý insanlýðýn son kurtuluþunu tarihin gündemine taþýyýverdi. Ütopik de olsa toplumcu hümanizmi(4)
en üretici halkasýndan yakalanmýþ oldu.
Farkýnda mýsýnýz-farkýnda mýyýz bilemem ama bu topraðýn Alevileri; hümanizmi, halk
memnuniyetsizliðinin uzantýsýnda ezilenin iktidara yönelik özlemlerinin taþýyýcýsý durumuna getirdiðinde, kendilerini de tanrýbilimin karþýsýna koydular. Mistik maya biçiminde algýladýklarý hümanizmi, egemene yönelik isyanla bugünlere taþýdýlar. Onbinlerle seslendirilen
kýyýmlara uðradýklarýnda ödedikleri bedel, toplumcu hümanizmi yaþama geçirebilmek için
ödedikleri bir bedeldi bir bakýma. Bu anlayýþ en net ve en boyutlu anlamýný; Þeyh Bedrettin’in, “Yarin dudaðýndan gayri her þey her yerde ortak olmak için” ileri haykýrýþýnda buluyordu.
(Devamý 2. Sayfada)
ELÝMÝZDE OLMAYAN NEDENLERLE BU SAYIMIZ ÇOK GECÝKTÝ.
TÜM CANLARDAN ÖZÜR DÝLÝYORUZ
BU TÜR GECÝKMELERÝN OLMAMASI ÝÇÝN
ELÝMÝZDEN GELENÝ YAPIYORUZ.
CANLAR KUSURUMUZA BAKMASIN.
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:33
Page 2
¸ E
SERÇESM
(Baþtarafý 1. Sayfada)
Alevilik Bir
Hümanizmdir
Alevi hümanizmi bugün: Ortaçað’dan günümüze feodal deðerlere/kurumlara karþý verdiði kavganýn, bu yolda kazandýðý deneyimlerin güvencesinde; kendisini geleceðe hazýrlýyor. Kendisine yardýmcý olacak toplumsal dinamikler özlenen toplu davranýþý yaratamamýþ
olsalar da Aleviler; mistisizmlerinde “ters”
duran gerçekleri ayaklarý üzerine “oturtarak”
tarihin nesnel yasalarýný, insanýn özgürce
geliþebileceði ve insanlýðýn hýzla ilerleyebileceði insanlýk çaðýna geçiþin maddi koþullarýný
yakalama uðraþýnda kararlý gözüküyor.
Ýnsaný aþaðýlaþtýrarak, uþaklaþtýrarak hümanizmi boðmaya çalýþan sistemin da yatmasýný;
insanýn insaný sömürmesine son verecek asýl
kimliði, emekçi kimliðini-halk kimliðini öne
çýkararak-onurlandýrarak çözmeye çalýþýyor.
Talihin hep talihliden yana güldüðü bu toplumsal “cangýl”da Aleviler; inadýna aklýnýn
yolundan yürüyerek, insaný, okunacak en büyük kitap olarak algýlayarak, idealizmini çaðdaþ insaný okþayacak bir “damak tadý”na dönüþtürerek, geniþleyen akýl alanýnda toplumcu
hümanizmin tohumlarýný ekiyor.
Görüldüðü gibi Alevilik, doðaüstü ya da
ötesi bir gücü, anlayýþýnýn merkezine koymaz.
Tam tersine þeriattan özgürleþilerek kazanýlan
nesnel-toplumsal zeminde, insaný merkeze alýr.
Onu kutsar, onu sever. Bu da laikliðin insansal-toplumsal zeminidir. Bu anlayýþý Aleviler
dünden bugüne taþýmýþtýr. Bu nedenle bir Alevi
ben hümanistim diyorsa ayný zamanda laikim
demek zorundadýr.
NOTLAR:
1
2
3
4
2
Hümanizm, insaný ve temel insansal deðerleri
her þeyin üstünde gören, insanlýk sorunlarýna
akýlcý çözümler bulmayý amaçlayan, insanýn
her yönden geliþmesini temel ilke edinen bir
öðretidir. Dilimize “insancýlýk” olarak girmiþtir. Geniþ anlamda hümanizm, tarihsel
süreçte “insaný insan etme” çabalarýnýn bir
ürünü olarak algýlanýr. Ýnsanýn yaratýcý güçlerinin geliþtirilmesini, onu özgür ve gönençli
kýlmayý ve her bakýmdan yükseltip ilerletmeyi
dile getirir. Tarihsel süreç içinde hümanizm,
Batý’nýn bize öðrettiði kadarýyla birbirinden
farklý üç biçim gösterdi: Ýlkçað hümanizmi,
burjuva hümanizmi ve toplumcu hümanizm.
Alevilik ise “belletilenin” dýþýnda Ortaçað’da
yaþama geçmiþ, “insanýn yeniden kendini ele
geçirmesini ve doðayla bütünleþmesini
saðlayan, insanlýða kesin kurtuluþu getirecek
toplumsal-nesnel koþullarý sergileme çabasýna
giren” bir hümanizmdir.
Burjuva hümanizmi Rönesans’la baþladý. Antikçað yapýtlarýný meydana çýkararak bilimi
kilise baskýsýna karþý savunma ve geliþtirme
amacýný güttü. Dünyanýn insan eliyle deðiþtirilebileceði inancýný, insan sevgisinin ve insana
saygýnýn temeline koydu.
Ýlkçað hümanizmi; insanýn bedensel ve ansal
yeteneklerinin eðitimle geliþtirilmesini
amaçladý.
Toplumcu hümanizm, tarihin nesnel yasalarýna
dayandý. Ýnsanlýk çaðýna geçiþin nesnel
koþullarýný sergiledi ve yasalarýný açýkladý.
Hümanizmin taþýyýcýsý olarak algýladýðý toplumsal insaný, yabancýlaþma kaynaðý olarak
yaþama geçen üretim araçlarýnýn özel
mülkiyetine karþý örgütleyerek insanýn kendini
yeniden ele geçirmesini saðladý.
HATUN KÝÞÝLER ER KÝÞÝLERÝN ÖNÜNDE MÝ, ARKASINDA MI NAMAZA DURMALI?
HANGI DURUÞ HAYIRLARA VESÝLE OLUR YA DA TAM TERSÝ?
MÜFTÜ BUYURDU: “CUMA, KADINLARA FARZ DEÐÝL. EVLERÝNDE KILSINLAR”.
Camide Farz Olmayan, Evde Nasýl Farz Olur?
PEYGAMBER EFENDÝMÝZÝN KABRÝNE SAHÝP ÇIKAN VE OL SAYEDE TÜM
MÜSLÜMANLARI BÝGÜZEL SÖMÜREN SUUDÝ’LER ÞEYTAN ÝLE ANLAÞMALI MI?
Fikret Otyam
IMF
ile baðlara kopardýk, artýk ekonomik yönden tastamam özgür ve baðýmsýzýz!
Kýbrýs’ta çözüm, bizim isteðimiz doðrultusunda sonuçlandý, yedi düvel
KKTC’ni tanýdý! Ýþsizlik sorunu çözüldü, son sayýmda bir milyon üç iþsiz
kaldýðý anlaþýldý! Memurlara yedi maaþ ikramiye önümüzdeki hafta daðýtýlacak. Emekçilerin
ücretlerine ay baþýnda seyyanen yediyüzbinellialtý lira zam gerçekleþti! Türk Hava Yollarý yeni
yapýlanmayla bundan böyle gecikme yaþamayacak. Ekmek fiyatlarý 500 gram üzerinden bütün
yurtta 20 kuruþ! Ülkenin ve AKP’nin baþýna iþler açan Maliye Bakaný Unakýtan Yüce Divan’da!
Yapýlan araþtýrmalar sonuç verdi, Ýstanbul’da 1.178 binanýn yarýsý çürük çýktý. Kentteki
binalarýn yüzde 71, 4’ünün kolonlarý “kabul edilebilir en düþ beton kalitesi”nin altýnda! Yüzde
16’sý Konya’da durduðu yerde çöken Zümrüt Apartmaný’yla ayný durumda! Recep Tayyip
Erdoðan, müjdeledi: “Bütün bu binalar Allah’ýn izni ve Peygamberimizin kavliyle üç ayda
yenilenecektir” dedi ve en büyük müjdeyi verdi:
“On gün sonra Avrupa Birliði’ne tam üyeyiz!.”
Gel Gör Ki!
Gel gör ki sorun/sorunlar bitmiyor! Tüm iþler düzelmiþken Müslüman inançlý hatunlarýmýzýn, içlerinde Baþbakanýn çok saygýn ve becerikli bir danýþmanýnýn muhterem refikalarý hatun, cuma
namazýný baþý açýk eda etmesi ülkeyi birbirine kattý! Bu caiz mi, deðil mi? Ülke yediye bölündü!
Malum, havalar rezalet, kar-kýþ fýrtýna. Ama son zamanlarda zaar evde olanak bulamayan hatunlarýmýz camilere koþtular, koþtular ama er kiþiler camileri doldurduðundan naþi onlara da dýþarýda
karýn üzerinde namaz kýlmak düþtü! Allah’ýn evinde kadýnlara yer vermeyen er kiþiler koyunlarýna aldýklarý hatunlarýný þu zemheride cami meydanýnda ibadet etmeyi reva gördü! Hele hele bir
müftü efendi hazretleri de fetvayý verdi: “Cuma kadýnlara farz deðildir. Evlerinde kýlsýnlar.”
Düþündüm taþýndým, valla dedim kendi kendime, müftü efendi hazretlerinin elbette bir bildiði
vardýr, koca müftü kadýn ayrýmcýlýðý yapar mý? O kadýnlar ki cennet onlarýn ayaklarýnýn alýndaymýþ
kitaba göre! Müftü amcaya göre Allah’ýn evinde Cuma namazý kýldýrýlmayanlarýn ayaklarý kutuplarýn içinde! Reva görülen bu, iyi mi?
Ey Ýnanmýþ Hatun Kiþiler Birleþiniz!
Ýnanmýþ kadýnlarýmýza düþen bu aþaðýlamaya karþý birleþmektir; baþta müftü amcanýn refikalarý
olmak üzre tüm inanmýþ kadýnlarýmýz da onlarý Cuma dahil yataklarýndan uzaklaþtýrmalý. Bu,
Allah’ýn gazabý deðil, inanmýþ hatunlarýn gazabý olarak Ýslam Tarihi’ne geçmeli! Bir baþka sorun
da Allah’ýn evinde hatun kiþilerin er kiþilerle saf tutmalarý! Bir baþka durum vaziyetlere göre hatun
kiþiler ön saflarda namazlarýný eda edip edemeyecekleri! Bu çok ciddi bir sorundur kanýmýzca. Zira
er kiþiler bunu kabul edebilir mi üstün yaratýklar olarak? Ederlerse hayýrlara mý vesile olur yoksa
hayýrsýzlýða mý? Namaz sýrasýnda namazý bozacak durum vaziyetleri mevzubahis olur mu? Gel de
çýk iþin içinden!
Çözüm!
Bu çok ciddi bir sorundur diyorum, sorunu ortaya atýp çözüm bulmamak da çözüm deðildir, aslýnda çözümsüzlüktür! Önerim þu: Diyanette para tonlarca, deraðap harekete geçip her mahalleye
yeteri kadar “Hatunkiþiler Cami” inþa ettirmeli. Orada yapýlacak dükkânlara da pedikürcü,
manikürcü, kuaför, güzellik salonlarý, giyim dükkânlarý, pastaneler, çay evleri açýlmalý ki camilere
bir gelir olsun.
Ýster tapýlsýn, ister yapýlmasýn, erkek inanmýþlar ve camilerin selâmeti babýnda en hayýrhah
çözüm bu naçiz kulunuzun önerisidir. Özgür hatunlar sözüm ona Amerika buyruklu bir tarikatýmsý giriþimmiþ! Olabilir, ABD þu dipsiz dünyada en büyük dostumuz ve müttefikimizdir elhamdüllüllah: Bakarsýnýz yol tastamam açýlýnca dinen ve ilmen gecelikle de namaz kýlmak 21. yüzyýlda
en doðal ve yerinde bir haktýr da derler,.derler mi derler görür bakýn!
Þeytan Nedir ve Suudilerle Bir Ýliþkisi Akrabalýðý ya da Kan Baðý
Var mý?
Kâbe’de sayýsý bilinmeyen þeytan varmýþ ve Müslüman din kardeþlerim ellerine taþlarý alýp o þeytaný yani Suudilerin þeytanlarýný bigüzel taþlarlar Hacc zamaný.. Þeytan bu, o da boþ durmaz mukabele-i bilmisil, nefsi müdafaa babýnda harekete geçer, tutturabildiði kadar Müslüman caný alýr er
kiþi hatun kiþi, yaþlý genç demeden! Bu karþý duruþta üçyüzden fazla ölüm saptanmýþtýr bu
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:33
Page 3
¸ E
SERÇESM
seferinde. Peygamber efendimizin (SAS) makamýna sahip þu Suudiler, O’nun sýrtýndan milyonlarca lira kazanýrlar da inanmýþlarýn saðlýðý ve esenliði için diþe dokunur önlem almazlar bitürlü,
varsa yoksa para para para!
Suudiler, Müslümanlar için tedbirlidir, örneðin Türkiye’den þu kadar, Yemen’den þu kadar
inanmýþ alacaðýz bu yýl deyip “kontenjan” koyarlar!. Diyorum ki inþallah yanýlýyorumdur neden
olmasýn, Suudi þeytanlarý onlarla acaba gizli bir anlaþma mý yaptýlar, onlar Suudilere “sizlerden þu
kadarý bizi taþlarsa biz de karþýlýk olarak þu kadarýnýn canýna çeþitli vesilelerle öte dünyaya sevk
edeceðiz” falan mý dediler? Ýnanýyorum böyle gizli, çok gizli bir “ittifak” vardýr. Orada bu nedenle canýndan olan din kardeþlerimiz, týpký “Kuþ Gribi” itlâfýnda olduðu gibi çukurlara yalap ediliyorlar, ne üzerinde bir yazý ne de Huvel Baki!
Þu Þeytan Denilen...
Suudilerin þeytaný malûm, demek ki her Müslüman ülkenin þeytaný/þeytanlarý vardýr, Müslüman
olduðumuzu göre bizim de þeytanlarýmýz vardýr, aksini kimse öne süremez! Suudi þeytaný, Türk
þeytaný, Afganistan þeytaný gibilerine herkesin þeytaný kendine. Suudilerinki hariç, çünkü onlarýn
þeytaný Müslüman ülke ayrýmý yapmaz, önüne geleni anýnda þeytan taþlama sýrasýnda isimsiz
topraksýz eder/ediverir ve bu ölüler üzerinden de milyarlarca lira kazanýr! Evet Suudilerin, kendi
þeytanlarýyla anlaþmasý vardýr bu gizli sanýlan anlaþma geçen Hacc’da artýk gün yüzüne çýkmýþtýr.
Þeytan Üzerine
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük 1969 basýmýnýn 696. sayfasýnda çok uzun bilginin baþýnda þeytan þöyle özetleniyor:
“Melek iken Âdem Peygamber’e secde etmediði için gökten kovulduðuna ve o zamandan beri
insanlarý kötü yollara çekmeye çalýþtýðýna inanýlan kötü ruh.”
Þeytan arabasý / Þeytan azapta gerek / Þeytan dürttü / Þeytan kulaðýna kurþun / Þeytan minaresi (Hani en ufak fýrtýnada ya da sallantýda yerle bir olan minareler var ya belki bu minare budurFO) / Þeytan örümceði / Þeytan týrnaðý / Þeytan þalgamý / Þeytan tersi... gibilerine..
Aklýn Yolu Bir Ýmiþ...
Niye taktým þu Þeytaný kafama? Açýklýyorum, Genel Yayýn Yönetmenimiz sevgili Esat Korkmaz
dostum, 797 sayfalýk bir eser yazdý. Anahtar Kitaplar Yayýnevi de bastý bu güzel/yararlý/çok önemli kitabý; ne mi, “Alevilik ve Bektaþilik Terimleri Sözlüðü”..
Ne mutlu bu satýrlarýn yazarýna, kitabýn kapaðýnda adýný “Turna Semahý” koyduðum tablom
var. Esat Korkmaz yine ayný çapta bir çalýþma daha yapmýþ, bugün yarýn elimizde olacakmýþ bu da
Þeytan üzerine, iyi mi? Emeðinin adý “Þeytan Tasarýmlarý Terimleri Sözlüðü”.
Hani bir deyimimiz var, “Hacý bekler gibi”, bu can da yine yedi yüz bilmem kaç sayfalýk kitabý
dört gözle bekliyorum.
AÞIK NESLÝ
Ektiðin
Hasýlý
Biçebildin mi?
Talib ne durursun döner bu devran
Gözünü gafletten açabildin mi?
Benliði terk edüb nefsin öldürüb
Meskenet yurduna göçebildin mi?
Cömertlik edüb malýna kýyýp
Melâmet hýrkasýn eðnine giyib
Dünyanýn varlýðýn yokluða sayýb
Namus ile ardan geçebildin mi?
Hakikatýn sahrasýnda yaylayub
Ýnüp aþkýn deryasýný boylayub
Þu dünya fýrsatýn mizan eyleyüb
Zâhiri bâtýndan seçebildin mi?
Ulu sular taþkýn akar bulanýr
Sefer arzu eden umman dolanýr
Ab-ý hayat çeþmesinden sulanýr
Muhabbet gölünden içebildin mi?
Nesli bu dünyaya ayaktan geçüb
Hakikatle konub hak ile göçüb
Marifet tohumun tarlaya saçub
Ektiðin hasýlý biçebildin mi?
17.-18. yüzyýl
Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi
Cilt.3 Ýsmail Özmen
Ýran ve Rusya Doðal Gazý Kutuplardan da Kesmiþ!.
Doðalgaz aslýnda bir “Þaytangazý” bu cana göre. Bu “Þeytangazý” en yakýn iki komþumuzda Iran
ve Rusya’da... Ýstedikleri an kesiveriyorlar, donduruyorlar insanlarý; bakýnýz bu iki ülkenin yaptýðýna, kutuplara þeytangazýný kestiler, Eskimolar ol nedenle buz evlerde yaþýyorlar, sizce de öyle
deðil mi?
Hüseyin Gül, 18 Þubat 2006, Selçuk-Ýzmir
Hacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma Derneði Selçuk Þubesi Kurucu Üyesi
DUYURU
Artýk eðitime önem vermeyi ve
topluma kiþisel katký yapmayý
ilke edinmiþ
bir gazetemiz var.
Gazetemiz sanal dünyadan
gerçek dünyaya katkýda bulunmayý
amaçlýyor.
Internet adresimiz:
www.hacibektaslilar.com.
Küreselleþen dünyamýzda,
her konuda bilgi alýþ veriþinde
bulunarak adým atmak için
Suluca Karahöyük Gazetesi
aracýlýðýyla engelleri aþalým
ve üzerimize düþeni
yaþama geçirelim.
Tün canlarý üzerimize düþeni
yapamaya çaðýrýyorum.
Özkan Zileli
E-posta: [email protected]
Ýnternet: zileliozkan.sitemynet.com
Ocak 2006
3
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:33
Page 4
¸ E
SERÇESM
Asya’da Hayvan ve Bitki Tapýmý
Bölüm - III
Esat Korkmaz
A
“kadýn” donuna bürünür. Yine bir Baþkýrt söysya algýsýnda “kuðu”, temizlik, mutlulencesinde, yaþlý bir adamýn oðlu bir “suluk ve saf genç kýzlýk simgesidir.
Asya tasarýmlarýnda “hayvan”,
perisi” ile evlenir: bir süre sonra “kurbaða
Göksel kökenli olduðuna inanýlan ve
kendisinden türenildiðine inanýlan,
derisi”nden yapýlmýþ giysilerini yaktýðý için
kendisinden türenildiði kabul edilen hayvan“ana” kimi kez “baba” kimliðiyle
“su-perisi kýz” onu terk eder. Adam “su-periatadýr ya da þamanýn Gök ya da Yeraltý yolcukýz”ýn “evi” olarak algýlanan “göl”e gider;
luðunda, sýk sýk donuna büründüðü, yardým
belirgin “ata”dýr.
gölde, “silkinerek” genç güzel kadýnlara
aldýðý ya da koruyucu ruh olarak seçtiði düþdönüþen sekiz “kaz” görür. Kadýn-kuþ
sel hayvandýr.
dönüþümünü vurgulayan bir Yakut mitolojisinde, Üçüncü Gök’te bir tanDünya mitolojisinde “kuðu” kutsal olarak nitelenir ve saygý görür.
rýnýn “göçmen” kuþlarý toplayýp bir topluluk kurduðu anlatýlýr. Yedi genç
Kuðu motifi beyazlýðýn ve temizliðin simgesidir. Evlenmemiþ bakire
kadýn ve kýzlarý, “insan” olmak ve “çocuk doðurmak” üzere “turna
kýzlarýn, Lotus gölünde kuðuya dönüþerek yüzmeleri, Hint mitolojisinde
kuþu” donuna bürünüp Dünya’ya inerler.
ayrýcalýklý bir yere sahiptir. Orta Asya Türk mitolojisinde de kuðu motiEr-Töþtük destanýnda “Kuðu Gölü” söylencesi, eski tasarýmlardaki
fi yer yer aðýrlýklýdýr: Kuðudan türediklerine inanan topluluklar, kuðuya
betimlemelerin kimilerinin “silinmesi”, kimilerinin “tersine dönüþüve kuðuyu simgeleyen motiflere büyük saygý duyarlar. Yakut mitolojimü”yle verilir: Kýyýlarý ýþýklý mitolojik bir göl vardýr. Cinlerin ve perisinde, Ayýsýt, kuðuyla simgelenir. Kýrgýz Manas Destaný’nda, Manas’ýn
lerin kýzlarý altý ayda bir çýlgýnca eðlenmek için buraya gelirler. Kýrk
niþanlýsý Ayçörek, düþmanlarýný korkutmak için kuðuya dönüþür.
bakire ve kýrk genç kýz, kýrk gün boyunca eðlenip hoþça vakit geçirirler.
Asya mitolojilerinde kuðunun dönüþüm ürünü olan “kaz”, erkekliðin,
Kýrkbirinci gün, seksen güzel “uçup” gider. Ýçlerinden biri “Serin Ay”
evliliðin ve baþarýnýn simgesi düþsel kuþtur. Þamanýn Gök ya da Yeraltý
adýný da taþýyan “Ay Salkýn”dýr; eþi benzeri olmayan bir güzeldir; “ýþýðýn
yolculuðunda en sýk donuna büründüðü, yardým aldýðý ya da koruyucu
kýzý” olarak algýlanýr; geleceði görür, olacaklarý altý ay öncesinden bilir.
ruh olarak seçtiði kutlu hayvan ya da Gök yolculuðundan dönüþte þamaBir çadýrda sekiz gün boyunca Er-Töþtük’ü bekler; sonunda Er-Töþtük
nýn ve ona eþlik eden göksel ruhlarýn bindiði mitolojik hayvandýr.
gelir; eðlenirler ve birilikte olurlar. Genç kýz gebe kalýr. Bir gün büyük
bir fýrtýna kopar ve kýz “görünmez” olur; kimse nereye gittiðini bilmez.
Söylencede “giysilerin çalýnmasý”, “kuðu” ya da “kaz” silinmiþmiþ
Kuðu ya da Kaz
durumdadýr. Ama genç kýzlarýn uçtuklarý belirtildiðine göre dolaylý
olarak “kuðu” ya da “kaz”ýn varlýðý anýmsatýlýr. Iþýk daha önceki tasarýmu nedenle Altay tasarýmlarýnda “döngü” oluþturan diðer hayvan
larda “erkek” ve”dölleyici” idi, burada kýzla özdeþleþtirilerek “tersine
“kuðu” ya da “kaz”dýr: Söylenceye göre, bir erkek bir göl kenarýdönüþüm”le “kadýn” ve“döllenen” durumunu almýþ.
na iner; giysilerini kýyýya býrakmýþ kadýnlarýn yüzmekte olduðunu
Kuðu Gölü söylencesi o denli yaygýnlaþýr ki Sibirya’nýn Altaylý
görür. Oyun olsun diye kadýnlardan birinin giysilerini çalar; derken kaolmayan halklarýna kadar ulaþýr. Samoyedlerde bu söylence þöyle anladýnlar “kuðu” ya da “kaz” olup uçup gider. Yalnýzca giysilerini çaldýðý
týlýr: Karanlýk ormanýn içinde büyük bir göl vardýr. Yaþlý bir kadýn, “Eðer
kadýn kýyýda kalýr. Erkekle evlenir ve ona erkek bir evlat verir. Daha
bu göle yaklaþýrsanýz yedi kýz giysilerini çýkaracak ve yüzmeye baþlayasonra “kuþ giysilerine” yeniden kavuþur ve kaçmayý baþarýr. Söylencecak. Bu kýzlardan birinin giysilerini alýn ve saklayýn”, der. Erkekler bu
deki “kuðu” ya da “kaz”lar, göksel kökenli “kuþ-kadýnlar”dýr; doðurgan
öneriyi dinlerler. Çýplak kalan kadýn giysilerini saklayan erkeðe, giysiortam olarak su, “doðanýn rahmi”dir. Demek ki “kuðu” ya da “kaz”,
lerini geri verirse kendisiyle evleneceðini söyler.
köken mitlerinde “ata” kapsamýnda “ana-hayvan”dýr.
Çukcelerde biraz farklý bir çeþitlemesi vardýr: Bir erkek çocuk göle
Ayný döngünün bir parçasý olarak algýlanan Mançu köken söylencegider; gölde giysilerini kýyýya býrakan kýzlar ve sayýsýz martý vardýr.
sinde “kadýn-su-ýþýk” birlikteliði özellikle belirleyicidir: Söylenceye
Çocuk genç bir “martý-kýz”ýn giysisini saklar. “Martý-kýz” onunla evlenir
göre, üç göksel kökenli bakire bir gölde yýkanmaktadýr. Derken kutsal
ve on iki çocuk verir. Burada “kuðu” ya da “kaz”ýn yerini “martý” almakbir “saksaðan” bu üç bakirenin üstüne “kýrmýzý” bir meyve býrakýr; en
tadýr.
Pek çok topluluk kültüründe, özellikle Rus halk kültüründe
küçükleri bunu yer ve gebe kalýr. Gölde yýkanan üç bakire, “saksaðan”la
kazlarýn ya da kuðularýn yerini “güvercinler” alýr.
iliþkilendirilerek “göksel” kökenli olduklarý vurgulanmak istenir. “Su”
Köken mitleri dýþýnda “rehber” hayvan olarak da önemli iþlevler üstyine doðurgan ortam anlamýnda “doðanýn rahmi”dir. “Kýrmýzý meyve”
lenir “kuðu”; Asya Türk akan toplumlarýnda bunu kanýtlayan sayýsýz
ýþýkla baðlantýlandýrýlýr ve ýþýk, üç bakirenin “beyaz” teniyle simgelenir.
söylence vardýr. Yenisey Havzasý’nda, kuðularýn týpký kadýnlar gibi “ayBu nedenle “kuþ-kadýnlar” çoðunlukla beyaz renkle belirgin kuþ “donlabaþý” gördüðü inancý bugün bile sürmektedir. Hayvanla özdeþleþebilmek
rýna” bürünürler.
için fizyolojik olarak kimi “ortak” yanlarýn bulunmasý gerekir “kaygýsý”
Yine ayný döngünün bir baþka çeþitlemesini Buriyatlarda görüyoruz:
böylesi bir inancý yaratmýþtýr diyebiliriz. Söylenceye göre bir adam
Bir avcý, bir gün, bir göl üzerinde üç güzel kuðu görür; bunlarý izler;
orduya gider; yolda atý yorulur. Derken bir “kuðu”ya rastlar. Kuðu onu
kadýn “donuna” büründüklerini gözler. Avcý, “kadýn-kuðular”dan birinin
kanatlarýna alýr ve anasýna-babasýna yetiþtirir.
tüylerini çalar; tüylerini yitiren “kadýn-kuðu” uçamadýðýndan avcýnýn
Kuðunun kadýn ya da kadýnýn kuðuya “dönüþmesi” çok eskilere
eline düþer. Avcý, kuþu yakalar ve onunla evlenir; kuþ avcýya altý çocuk
dayanýr: Ýranlý kahraman “Efrasiyab” soy geleneði Turan soy geleneðine
verir. Daha sonra tüylerine kavuþur, kuðuya dönüþüp uçup gider. Bir
baðlanmak istenirken, örneðin “Buku Han” Efrasiyab ile özdeþleþtirçeþitlemede söylencenin son bölümü farklý anlatýlýr: Avcýyla evlenen
ilirken Efrasiyab’ýn kýzý “kaz”a dönüþür. Yani soy dönüþümüne, “hay“kuðu-kadýn”, eski giysilerini hatýrlar ve kocasýna nereye sakladýðýný
van-ata” dönüþümü eþlik eder. Kaþgarlý, aðaç kabuðuna “kaz” dendiðini
sorar. Kendisini ve çocuklarýný artýk terk etmeyeceðini düþünen koca,
belirtiyor: Burada da benzer bir durumu gözlemliyoruz: “Aðaç-ata” ile
eski giysilerini geri vermeyi kabul eder. Süslenmek bahanesiyle eski
“hayvan-ata” özdeþliði vurgulanmak isteniyor.
giysilerini giyen kadýn “kuðu”ya dönüþür ve duman deliðinden uçarak
“Dede Korkut Kitabý”nda “kadýn-kaz” kimliklendirmesine iliþkin,
havalanýr. Havada yükselirken geride býraktýklarýna þöyle seslenir: “Siz
bizleri bu tasarýmlarla buluþturan göndermeler vardýr: Örneðin Türklerin
Yeryüzü’ne aitsiniz ve Yeryüzü’nde kalacaksýnýz; ben Gök’ten indim ve
Ýslamiyet’e giriþ sürecinde Azrail’e direnen bir kahraman olarak
oraya çýkmam gerek.” Buriyat mitolojisinde, kýzlardan birinin ayaklarýnalgýlanan ve Ýslamiyet’e yönelik Türk tepkisinin simgesi durumunda
dan yakalayarak annesinin kaçmasýna engel olmaya çalýþtýðý anlatýlýr:
bulunan Deli Dumrul þöyle seslenir: “Ey oðlum ve kaza benzeyen
Kýzýn elleri “isli” olduðu için artýk kuðularýn ayaklarý “siyah”týr.
akarým.” Yine Uruz’un çobanýnýn koyun sürüsü daðýlýr; çoban, sürübaþý
Uzak geçmiþten yakýn geçmiþe doðru “köken mitleri” kimi kez ayrýntekeyi aramaya koyulur. Tekeyi ararken “kanatlý” diþi perilerle karþýlaþýr.
tý kimi kez önemli sayýlabilecek deðiþimlere uðrar: Bu köken miti de
Kepeneðini üzerlerine atar ve birini yakalar; yakaladýðý “kýz-kuþ” ile
sayýsýz çeþitlemeyle ayný deðiþime uðramýþtýr denilebilir. Örneðin bir
arzuyla birleþir. Daha sonra “kýz-kuþ” uçup havalanýrken çobana þöyle
Baþkýrt masalýnda söyle bir anlatým vardýr: Kocasýnýn yokluðunda genç
seslenir: “Çoban! Yýlýn sonunda bende bir ‘emanet’in olacak. Gel! Onu
kadýn giysilerini çýkarýr ve “çamcabalýðý” gibi suda yüzmeye baþlar.
al!” Bir yýl sonra çoban ayný yere gelir: “Kadýn-kuþ” bir “toprak
Dadýsý, genç kadýnýn giysilerini alýp giyer ve artýk geri vermek istemez.
yýðýný”ný
göstererek “emanet”ini ona teslim eder. Bu toprak yýðýnýn
Çýplak olmaktan utanan genç kadýn, orada bulduðu baþka giysileri giyer
içinde bir çocuk vardýr ve yalnýzca tepeyi delerek doðabilecektir. Bu
ve “kaz” donuna bürünüp uçar. Bir sürü maceradan sonra “kadý-kuþ”, bir
çocuk Tepegöz’dür.
aðaca konar ve aðaçtan inmeye baþlar; indikçe “kadýn-kuþ” donundan
B
4
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 5
¸ E
SERÇESM
BÝR KÝTAP
Kazakistan, Saymalýtaþ vadisinden,
dalgalar üzerinde yüzen bir su
kuþunu gösteren bir kaya resmi.
Kazerman kenti yakýnlarýnda 3-4 bin
metreye eriþen yüksek nehir
vadisinin yedi kilometrelik bir
bölümünde yüz binin üzerinde
kayaya oyulmuþ resim olduðunu
Servet Somucuoðlu tarafýndan
yazýlan ve resimlenen bir makeleden
öðreniyoruz.
Bakýnýz: Atlas Dergisi, 153. sayýsýnda, Aralýk 2005, s: 44-63.
Ansiklopedik
Þeytan
Tasarýmý
Terimleri
Sözlüðü
Esat Korkmaz
Anahtar Yayýnlarý
Ocak 2006
ISBN
975-8612-34-4
16 x 23,5 cm boyutunda 782 sayfa, 40,00 YTL
Yaþam Aðacý
Asya algýsýnda “aðaç”,
önsüz-sonsuz olarak algýlanan
ve canlý varlýk türlerinin oluþumuna katýlan kurucu öðe, kurucu ilkedir
ya da tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen “yaþam nedeni”dir.
Yaþam aðacý, Asya varoluþ ve türeme tasarýmlarýnda, tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen, genellikle “ana”, kimi kez hem “ana” hem de “baba” olarak algýlanan bitki–atadýr. Altay tasarýmlarýnda “doðurmayan doða” olanaksýzlýk, “doðuran doða” ise olanaklýlýktýr. Bu türden tasarýmlarda
aðaç, “doðuran doða”yý simgeler.
Köken mitleri arasýnda “yaþam aðacý” döngüsü önemli bir yer tutar: Varlýk kaynaðýnýn aðaçtan gelmesi, Orta Asya ve Sibirya toplumlarýnýn temel tasarýmlarýndan biridir. Temel söylencelerden biri þöyledir:
“Karakurum’un biri Tuðla (Tola), diðeri de Selenga adýný taþýyan iki ýramaðý Kamlançu denilen
bir yerde birleþiyordu. Bu iki ýramak arasýnda iki aðaç vardý, birinin adý ‘kusuk’ olup çamý
andýrýyordu, ama yapraklarý kýþlarý selvininkine, meyveleri ise gerek biçim gerek tat bakýmýndan ‘þiguza’ya benziyordu, diðer aðaca ise ‘toz’ (kayýn aðacý) diyorlardý. Bu iki aðaç arasýnda
yükselen yýðma toprak üzerine gökten bir ýþýk düþtü. Bu yýðama toprak gün geçtikçe büyüdü.
Bu garip sahneyi gözleyen Uygur kavimleri þaþkýnlýk içinde kaldýlar; bu tepeciðe saygý ve
alçakgönüllülükle yaklaþtýklarýnda þarkýyý andýran uyumlu sesler iþittiler. Ve her gece bu
tepecik otuz adým uzaðýna kadar bir ýþýkla kaplandý, günün birinde ayný doðum anýndaki gebe
bir kadýn gibi tepeciðin içinden bir kapý açýldý ve içeride her birinde bir çocuðun oturduðu
çadýra benzer beþ ayrý tepecik olduðu görüldü. Her çocuðun aðzýnda gereksinimi olan sütü
saðlayan bir tüp sallanýyordu… Kavmin önde gelenleri bu mucizeyi görmeye geldiler, saygý
duyduklarýný ve boyun eðdiklerini göstermek için de önlerinde diz çöktüler. Rüzgâr üzerlerinde
estiðinde çocuklarýn gücü arttý ve hareket etmeye baþladýlar. Sonunda tepeciklerinin dýþýna çýktýlar ve sütannelere emanet edildiler, bu arada halk onurlarýna törenler düzenledi. Kýsa bir süre
sonra çocuklar sütten kesildiler ve konuþmaya baþladýlar. Çocuklar ebebeyinlerini sordular.
Halk da iki aðacý gösterdi. Çocuklar bu iki aðaca yaklaþarak, saygýlý çocuklarýn ebebeyinlerine
itaat etmeleri gibi itaat ettiler. Aðaçlarýn boy verdiði topraða da saygý gösterdiler. Aðaçlar (…)
konuþtular. O bölgenin tüm kavimleri çocuklarý görmeye geldi ve kral çocuklarýna sunar gibi
saygýlarýný sundular. Ayrýlýrken çocuklara isim taktýlar: Büyüðüne Sungur Tegin, ikincisine
Kotur Tegin, üçüncüye Tükel Tegin, dördüncüye Or Tegin ve beþinciye de Buku Tegin adýný
verdiler.
Halk bu alýþýlmadýk þeyleri gördükten sonra bu çocuklardan birini þefleri ve krallarý yapmaya
karar verdi; çünkü bunlar Tanrý tarafýndan gönderilmiþ olmalýydýlar. Buku Tegin’in gerek hatlarýnýn güzelliði gerekse yargý ve zeka açýsýndan diðer çocuklardan üstün olduðunu gördüler.
Ayrýca bu çocuk deðiþik halklarýn dilini ve yazýsýný biliyordu. Sonradan hepsi hemfikir olarak
onu kendi hanlarý yaptýlar.”
Altay Daðlarýnda Pazarýk Kurganýnda bulunan ahþap oyma kurt baþý “ongan”lar.
“Ongan”ýn Þorlarýn köken hayvanlarýnýn heykellerine verdikleri ad olduðunu öðrendiðimiz
bu kapsamlý ve resimli makaleyi mutlaka okumanýzý öneririz.
Ocak 2006
Özcan Yüksel-Sinan Anadol,
“Efsanenin Coðrafyasýnda Büyük
Keþif: Ergenekon Þor Türkleri,
Atlas Dergisi, 154. sayý,
Ocak 2005, s. 58-88
Bu mitoloji de belki “ilk biçimi”nden bir ölçüde uzaklaþmýþ olabilir: Örneðin Hitaylar’daki
“kozmik dað”ýn iþlevini burada “aðaç”, daha doðrusu “iki aðaç” üstlenmiþtir. “Ýki ýrmaðýn birleþmesi” olgusunda, birinin “diþil”, diðerinin “eril” olarak algýlanmasýdýr bir bakýma ve “birleþme”
noktasý “yaratýcý” kaynak durumundadýr.
ÞEYTAN tasarýmý, bir “karþý-tasarým”dýr; yani,
iyiliðe karþý “kötülük” tasarýmýdýr. “Ýyilik”, iyilik üretme konusunda “yeteneksiz” olduðuna
göre, bu konuda daha “yetenekli” olan “karþýtý”nýn içinden çýkmak durumundadýr: “Kötülük”, iyiliðin “lokmasý”dýr; açýktýr ki Þeytan ya
da Satan, iyiliði “beslemek”, ona lokma olmak,
onu büyütmek zorundadýr. Böylesi bir tasarýmda Þeytan ya da Satan, hemen hemen tüm
olumlu ve güzel þeylerin yaratýcý kaynaðý olarak karþýmýza çýkar. Acý varsa, sýkýntý varsa,
ötesinde kötülük varsa ya da bunlarýn kimliklendirilmiþ biçimi anlamýnda Þeytan/ Satan
varsa, gelecek var demektir. Ýlksel tasarýmlarda
insanlýk bunu görmüþ ve Satan’ý ya da Þeytan’ý
bu anlamda kimliklendirmiþtir. Özellikle tektanrýcý dinlerle insan, kendi bedeninden ve
doðadan koparýlýnca acýyý, sýkýntýyý ve kötüyü
temsil eden Þeytan ya da Satan, “önsüz-sonsuz
ve mutlak” bir “Kötü” olmuþtur. “Kýsýrlaþtýrýldýðý” için iyiliðe, güzelliðe “lokma” olma olanaðý elinden alýnmýþtýr. Bu durum insanýn düþünsel tasarýmlarýnda ve davranýþlarýnda büyük
bir “yabancýlaþma” getirmiþtir. Bu diyalektiðin
yadsýnmasý, akýldýþýlýk alanýna taþýnýlmasýdýr;
akýldýþýlýk alanýnda, “kara” bir nihilizmdir.
Böylesi bir “akýlcýlýk” gerçekten “can sýkýcý.”
La Vey, tasarýmýný bu “can sýkýcýlýk” üzerine
yapýlandýrýyor; Þeytan’ý ya da Satan’ý, insaný
“ödüllendiren” bir “ödüllendirici” olarak öne
çýkarýyor. La Vey, Þeytan’ýn ya da Satan’ýn
“kökenine” ineceðine, “iyiliðe lokma olma” yeteneði elinden alýnmýþ, “kötülük üreten kötü”
durumundaki Þeytan ya da Satan’ý, tasarýmýnýn
kahramaný yapýyor.
Günümüzün Þeytan ya da Satan tapýmýný,
yalnýzca “karanlýkçýlýðýn”, batýl inancýn ya da
sýradan aptallýðýn bir “yansýmasý” olarak algýlamak, gerçeði tam olarak kavrayamamak
anlamýna gelir. Þeytan ya da Satan tapýmýný yaratan asýl neden, adaletsiz bir düzen ve çalýþma
koþullarýna karþý isyandýr. Ne var ki ilksel Þeytan/Satan tasarýmlarýna “karþýt” olarak Þeytan’ýn/Satan’ýn yapýsýndaki “karþýtlýk” ortadan
kaldýrýldýðýndan bu kimlik, adaletsiz bir sisteme ve çalýþma koþullarýna karþý ezilenleri kurtuluþa taþýyacak baþkaldýrýyý örgütlemekten
“mahrum” kalýr. Tasarým gereði Þeytan/Satan,
“tersiz” ekmeði, spekülasyonun, uyuþturucu
ticaretinin, kaçakçýlýðýn, fahiþeliðin ve hýrsýzlýðýn temsilcisi olur; daha doðrusu kolay kazancýn tanrýsýdýr Þeytan ya da Satan; güncellersek tembelliðin, sahte olanýn, baþtan savmanýn,
kültürsüzlüðün ve provokasyonun tanrýsý olup
çýkar. Geçmiþte umudun tanrýsý olan Þeytan ya
da Satan, bugün umutsuzluðun tanrýsýdýr. Ýnsanlýk kazanýmlarýný “yiyip tüketen” ve onlarý
“kara kazanýmlar” durumuna dönüþtüren “kývrak bir zeka”nýn kimliklendirilmiþ biçimidir.
5
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 6
¸ E
SERÇESM
BÝRGÜN GAZETESÝ’NDE YAYINLANMAYAN ALEVÝLÝKLE ÝLGÝLÝ SÖYLEÞÝ
Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidir;
Ýslam’ýn Diðer Dinsel ve Felsefi Ýnançlarla Baðdaþtýrmacý Bâtýni Yorumudur
Bölüm - II
Ýsmail Kaygusuz
3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda ne
düþünüyorsunuz?
A
levilik bir Ýslamî inanç sistemi olarak evrenseldir, ne belli bir bölgenin
ve ne de belirli bir etnik grubun ya
da ulusun inancý deðildir ki, etnik
kimliði olsun. Özde ayný olmakla
birlikte farklý kollar ve adlar altýnda Balkanlar’dan, Anadolu ve Ortadoðu’dan, Afrika’dan,
Orta ve Güney Asya’ya ve Endonezya’m kadar
çok çeþitli ülkelerde Alevilik inancý, Ortodoks
Ýslam’ýn (Sünnilik ve Þiiliðin) dýþýnda aykýrýlýðýný, yani Ýslam heterodoksizmini yaþamaktadýr.
Aleviliðin etnik kimliði yoktur; bu inanca
baðlý olan bireyin Alevi inanç kimliði vardýr.
Çünkü Alevilik inancýný yaþayan Türk, Kürt,
Arap, Arnavut, Fars, Tacik, Afgan, Hint, Sasak,
vb. çeþitli etnik kökenden topluluklar bulunmaktadýr. Türkiye Cumhuriyeti, 2005 Avrupa Birliði
Türkiye Ýlerleme Raporu’nda isimlendirildiði
üzere “Sünni olmayan Müslüman topluluk
Aleviler”i resmen tanýmamakta ve Alevilik inancý
ve kimliðini anayasal güvence altýna almamakta
ýsrar ediyor. Bu, devleti yönetenlerin büyük ayýbý
ve yirmi milyonu aþkýn bir büyük inanç topluluðu
için dayanýlmasý güç bir zulümdür. 9 Kasým 2005
tarihli Ýlerleme raporuna düþülen not Türkiye
Cumhuriyeti için hiç de iyi bir not deðildir:
Deðerli Canlar,
Aralýk ayýnýn ortalarýna doðru,
bir süredir Alevilik üzerinde söyleþiler
dizisi yayýnlamakta olan
Birgün gazetesinden Gülþen Ýseri
aþaðýdaki sorularý göndererek,
herhangi bir koþul ileri sürmeksizin
bunlarý yanýtlamamý istedi.
Aleviliðe iliþkin görüþlerini bildiðimiz
gazetenin, doðrusu
kendilerinden farklý düþünenlere de
sayfalarýný açma demokrasi anlayýþýna
sahip olduðunu umuyordum.
Kuþkusuz söyleþiyi yayýnlama
haklarý olduðu kadar,
yayýnlamama haklarý da vardýr;
örneðin yazýnýn uzunluðu, içeriði,
gazetenin kurallarýna ve siyaset
anlayýþýna aykýrý bulunmuþ olabilir.
Ama bu sorulara kendilerinin anlayýþýna
uygun yanýt vermem
herhalde beklenmiyordu...
Ýki bölüm halinde verdiðimiz yanýtlar
çoðunluk kendi makale ve
kitaplarýmýzdaki görüþlerimizin
yinelenmesidir.
Ancak toplu halde özetlenmiþ olmasý
baðlamýnda yararlý olur düþüncesiyle
tamamýný ekte veriyorum.
Ýsmail Kaygusuz
Milyonlarýn baðlý bulunduðu ve inandýklarý
her þeyi batýl ve sapkýnlýk gördüðü ve inanç
olarak kabul etmediði için baþkan Bardakoðlu
Alevilik “kültürel eðilimdir inanç deðildir,
kültürel ögelerin belirgin olduðu bir anlayýþtýr”
diye her demecinde yineledi, durdu. Bir yazýmýzda þunlarý söylemek gereði duyduk:
“Bizi ve inancýmýzý kafanýza ve keyfinize göre
tanýmlama hakkýný size kim verdi? Hangi ahlak
ölçüsüne sýðar bu? Alevi yazar ve araþtýrmacýlar: ‘Sünniler camide dedikodu yapmak ve
birbirini çekiþtirmek için toplanýyor; namaz
dedikleri de eðilip doðrularak, yere uzanarak
yaptýklarý bir takým jimnastik hareketleridir. Bu
nedenle Sünnilik bir çeþit bireysel ve toplumsal
kültürel alýþveriþtir’ biçiminde tanýmlamalar
yapsa tepkiniz ne olur ? Doðrusu bu bir merak
konusudur!”
5. Diyanetten Beklentileriniz Nelerdir?
Bu soruyu yöneltmiþ olmanýz beni tanýmadýðýnýzý
ve bu güne kadar, özellikle Diyanet konusunda
yazdýklarýmýzý okuma fýrsatý bulamadýðýnýzý gösteriyor. Öyle sanýyoruz ki, tamamý Diyanet’e,
onun varlýðý, iþleyiþi ve baþýndakilere karþý yazýlmýþ yazýlarýmýzdan oluþturduðumuz “Alevilik, Diyanet, Siyaset” kitabýmýzý da görmemiþsiniz.
Diyanetten hiç bir beklentimiz yoktur ve olamaz.
“Nüfusu 12-20 milyon arasýnda tahmin edilen
Bu soruyu, Diyanet Ýþleri Baþkaný ile Alevilik
Alevilerin, bir inançsal topluluk olarak restanýmýnda buluþanlara, bunu benimseyenlere sormen tanýnmamýþ olmasý sürmektedir.” (s.35)
mak gerekir.
Çaðdaþ-laik-demokratik bir devletin, öz sis“Türkiye’de Sünni olmayan büyük Müslüman
temini belirleyen bilimsel (devlet) felsefesi vartopluluk Alevilerin statü sorununda hiçbir
dýr, fakat asla resmi dini olmaz. Ama ülkemizde,
ilerleme olmadý.”(s. 154).
Birgün’ün Sorularý
laiklik kavramýnýn özüne ve anlamýna aykýrý,
‘Türkiye tipi bir laiklik’, devletin yapýsý içinde
1.
Aleviliðin
Ýslam
içinde
olduðunu
4. Alevilik Din ve Kültür Arasýna Sýkýþmýþ
inatla sürdürülmekte ve ýsrarla savunulmaktadýr.
söylüyorsunuz,
peki
Aleviliðin
Durumda mý?
Kýsacasý çaðdaþ demokratik devletin olmazsa olÝslam dýþýnda olduðunu bir çok yazar
Ýnanç (inanma/iman), din demek deðildir; dinin
mazý, sosyo-politik anlamda bir laiklik yoktur
kitaplarýnda belirtiyor ve bunu þamanlara
içinde inanç vardýr, ama inancýn içinde her zaman
Türkiye’de, çünkü devlet gizli bir resmi din uygukadar dayandýrýyor; siz bu konuda
din yoktur. Dine inanmak kadar felsefeye, bilime,
lamasý içindedir; bu din Ortodoks Ýslam’ýn, yani
ne düþünüyorsunuz?
sanata da inanmak baðlanmak vardýr. Dikkat
Sünniliðin Hanefi Mezhebi’dir. Devlet, bu mez2. Aleviliðin doðuþu neden Hz Ali?
edilirse din ve iman kavramlarý hep ayrý kulhebin inanç sistemi ve þer’i ilkelerini, Ýslam
lanýlýr. Alevilik de baþlý baþýna din deðil, dinsel
dininin kendisiymiþ gibi anlatmakta ve ilkokul3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda
inanç yaný aðýr basan sosyal, felsefi ahlaksal
dan üniversiteye kadar eðitiminin yapýlmasýna
ne düþünüyorsunuz?
inanç sistemidir; kiþisel ve toplumsal yaþama
aracý olmaktadýr. Diyanet Ýþleri, resmi bir devlet
4. Alevilik din ve kültür arasýna
biçim ve düzen veren kurallara (edeb-erkana)
kurumu olarak, 79 yýldýr büyüye büyüye ‘devlet
sýkýþmýþ durumda mý?
sahiptir. Aleviliðin bir yere sýkýþmýþlýðý sözkonuiçinde, sýnýrsýz olanaklarý,vakýflarý, bütçesi ve
5. Diyanetten beklentileriniz nelerdir?
su deðildir. Aleviliði bir “kültürdür, kültürel
kadrolarýyla bir din devleti’ gibi siyasete egemen
anlayýþtýr” diye tanýmlamak doðru olamaz. Çok
olmuþtur; toplam nüfusun üçte birini oluþturan
6. Ýslam’ýn þartlarýný yerine getirmeyen
yanlýþ bir kullanýmdýr. Çünkü “kültür” sözcüðü
Ýslam Heterodoksluðuna baðlý, yani Alevi, topluAleviliðe Ýslam içi demek
gerçekte sosyoloji ve sosyal bilimler sýnýrlarý içemunun inancýný Ortaçaðýn din devletleri anlayýþý
ne kadar doðru?
risindeki din, inanç, mezhep dahil pek çok sanatçerçevesinde deðerlendirmektedir. Kendine özgü
sal, felsefi, ahlaksal, vb. birçok kavramlarý içinde barýndýrýr. Bu tanýmlabir Tanrý anlayýþý ve ibadet kurumlarýyla bir Ýslamî inanç ve felsefi sismanýn benimsenmesi demek, tapýnma törenlerimizin tüm ögelerini “folktem olan Aleviliði kabul etmemekte ve bazen Hanefi mezhebinin bir
lor, halk oyunlarý, eðlenceden” ibaret olduðunu kabul etmektir. Zaten
tarikatý olarak tanýmlamakta, dolayýsýyla bu mezhebin ilkelerine uymayý
ibadet mekanýmýz olan cemevine “cümbüþ evi” demiyorlar mý? Bu taným
dayatmakta. Bunu benimsetemeyeceðini anlayýnca “inanç deðil,
resmi görüþtür, devletin Aleviliðe bakýþ açýsýdýr
Anadolu’ya özgü bir kültürel anlayýþtýr” tanýmýnda karar kýldý.
“Aleviliðin, inanç deðil Anadolu’ya özgü kültürel bir anlayýþ
Baðnaz ve katý anlayýþa sahip bir Diyanet’te ne yazýk ki, Alevilerin
olduðunu” Diyanet Ýþleri baþkaný Prof. Bardakoðlu ilk kez göreve
temsilini isteyenler bulunmaktadýr. Diyanette temsilini isteyenler de Aleatandýðý günler söylemiþti. Garip deðil mi arkasýndan bir süre sonra,
viliðin ortodokslaþmasýna, yani asimilasyonuna hizmet etmektedirler.
Diyanete karþý olduklarýný ve kaldýrýlmasýný söyleyen bazý kitle örgütleri
Abbasi heresiyograflarý, Osmanlý Þeyhülislamlarý Aleviliði, “aþýrý,
ve vakýf yöneticileri tarafýndan ayný tanýmlar kabul gördü ve yinelenmsapkýn inanç veya sapmýþlarýn inancý” anlamlarýnda “guluv, rafýzilik,
eye baþladý. Diyanet’le bu görüþ noktasýnda birleþtiler. Bu nasýl açýklanýr
zýndýklýk”, vb. sýfatlarýný kullanýyor, ama bir ‘inanç’ olduðunu söylüyorbilemeyiz.
lardý. Ayný ortaçað anlayýþýný sürdüren Diyanet ise bu sýfatlarý açýktan
6
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 7
¸ E
SERÇESM
söyleyemiyor; oysa biz, Sünni ve Þiiliðin (Ortodoks Ýslam’ýn) katý dogmalarýný oluþturan Þeriatýn sapkýný olmayý hakaret deðil, onur kabul
ederiz. Ancak daha kötüsünü yapýyor; varlýðýna yönelik tehlike gördüðü
için, Aleviliði bir inanç olarak kabul etmeyip Ýslam dini ile baðýný kesme
ve 1350 yýllýk bir Heterodoks Ýslam (Batýni Þiilik/Alevilik) tarihini reddetme gayreti içine girmiþtir, kendisine Alevilerden de yandaþ bularak.
Öbür yandan temsil ettiði mezhepsel Ýslamlýðý (Hanifi þeriatýný) dayatýp,
kendisine “ben Müslüman’ým diyen camiye gelsin, beþ þartý yerine
getirsin” diyerek misyonerlik görevi yükleniyor dinsel eðitim öðretim ve
yayýnlarýyla.
Devletin ve toplumun çaðdaþlaþmasýnda Diyanet Kurumu’nun asla
yeri olamaz. Bir tek yolu vardýr çaðdaþlaþmanýn: Diyanet Ýþleri Baþkanlýðýný ve ona baðlý yan kuruluþlarýn tümünü devletin resmi yapýsý içinden
ve eðitim sisteminden çýkartýp, her türlü finans desteðini keserek inananlarýnýn maddi ve manevi yönetimine vermek! Çaðdaþ devletin üç temel
taþý olan “laiklik, çoðulculuk ve demokrasi”yi yýkmaya yönelik dinsel ve
inançsal kýþkýrtýcý siyaset söylemleri ve eylemlerini, aðýr yasal yaptýrýmlarla denetim altýnda tutarak; her türlü inançlara eþit uzaklýkta durup,
inananlarýn inançlarýný, bu baðlamda her türlü düþünce açýklamalarýný ve
tapýnmalarýný özgürce yapmalarýný saðlayýcý önlemler almak.
Yukarýda adý geçen kitabýmýzda bu baðlamda sunduðumuz bir öneriyi ve gerekçelerini burada yinelemekte yarar görüyoruz:
“Çaðdaþ devletin gerçek görevi, en baþta dinin ve dinsel tapýnmalarýný düzenlenmesini, kýsacasý din iþlerinin yürütülmesini devlet hizmeti olmaktan çýkartarak, bireyin din ve vicdan özgürlüðünü güvence altýna almaktýr… Devletin din iþlerine müdahalesi yalnýzca, dinsel
düþünceler ve uygulamalarýn, devlet ve toplumun yaþamýný yoketmeye/yýkmaya yönelik eyleme dönüþmesi sýrasýnda olmalýdýr. Ancak, din ve inançsal sorunlarýn bu aþamaya gelmeden çözümü için,
Türkiye’de yaþayan tüm din ve inanç topluluklarýnýn, çoðunluða göre
deðil eþit bir biçimde, temsil edildiði ve bu temsilcilerin dönüþlü olarak toplantýlara baþkanlýk yaptýðý ‘Din ve Ýnançlar Yüksek Kurulu’
gibi bir hakemlik kurumu oluþturulabilir. Yýlda en fazla iki kere ya da
gerekli olduðunda toplantýlar yaparak sorunlarýn çözümüne katkýda
bulunur. Bu çeþit bir kurumun oluþturularak Cumhurbaþkanlýðýna
baðlý olarak çalýþmasý saðlanabilir…”
Yine baþka bir yazýmýzda dediðimiz gibi, Diyanet’in yeniden yapýlandýrýlmasý adýna atýlan ve atýlacak her adýmda, Türkiye tipi laikliðin
sýnýrlarý daha da daralacaktýr. Diyanet kurumuna, hangi anlamda ya da
hangi baðlamda olursa olsun konulan her taþ, laik-demokratik-çaðdaþ
devlet yapýsýndan sökülüp alýnmýþ demektir, böyle biline! Diyanet Ýþleri
Baþkanlýðýný, yarý özerklik vererek yeniden düzenleme dahil, çaðdaþlýk
yorumuyla yeniden yapýlandýrma giriþimi, devlet içindeki bu teokratik
yapýnýn kat be kat güçlendirilmesi demektir. Biz bu “yeniden yapýlandýrma”yla çaðdaþlaþtýrma düþüncesinin ardýndaki anlayýþlarý, Alevi toplumuna olduðu kadar, laikliðe ve demokrasiye hazýrlanan yeni tuzaklar
olarak görüyoruz. Aslýnda Devlet Bakaný’nýn çaðdaþ bir yasayla Diyanet’i çaðdaþ yapýya kavuþturulacaðý demecinin ardýnda, ABD emperyalizminin “Büyük Doðu Projesi” siyaseti çerçevesindeki “Ilýmlý Ýslam”a
uyum çalýþmalarýnýn bir parçasý olduðu gerçeði yatýyor.
Ýþte bizim Diyanet’ten beklentilerimiz bunlar!
6. Ýslam’ýn Þartlarýný Yerine Getirmeyen Aleviliðe Ýslam Ýçi Demek
Ne Kadar Doðru?
Ýslam’ýn tek temel koþulu Tanrýnýn birliði ve Muhammed’in onun elçisi
olduðuna inanmak, tanýklýk etmektir. Sadece bu temelde ortodoks ve heterodoks Ýslam birleþir. Alevi inancýnýn Þii ortodoksizmi ile paylaþtýðý
nokta ise Ali’nin veliliðine, Tanrý dostu oluþuna ve Ehlibeytin (Muhammed, Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin) kutsallýðýna inanmak. Ýslam’ýn
hepimize öðretildiði biçimde Kuran’da belirlenmiþ beþ vakit namaz, bir
ay oruç, yýlda bir kez hac, zekat vb. beþ-altý þartý (altýncýsýný Þiiler ekler)
þart yoktur; ortaya çýktýðý çaðýn sosyo-ekonomik ve siyasal koþullarý
içinde bireyin ve toplumun din ve inanç çerçevesinde yaþamýný ve her
türlü iliþkilerini düzenleyen yüzlerce (toplumsal, ahlaksal, vb.) rasyonelirrasyonel kurallar vardýr ve hepsi de Ýslam’da uyulmasý gereken koþul-
Ocak 2006
lardýr. Bunlarýn da yer ve zamana uyum saðlayacak biçimde yorumlanarak yenilenip, düzenlenmesine Kuran izin verir. Heterodoks Ýslam, yani
Alevilik inancýnda bu uyumu, Peygamberliðin (nübüvvet) yerine koyduðu Velilik (velayet) sýrrýný taþýyan ya da bu makamý temsil eden dönemin Ýmamý, diðer adýyla Velisi saðlar; kurallarý deðiþtirir, çaðýnýn koþullarýna uygun akýlcý biçimde yorumlar. Alevilik, Ýslam imparatorluklarý
tarihi boyunca (Zeydi, Karmati, Fatými, Alamut-Nizari vb. devlet ve iktidar olma süreçleri dýþýnda) hep muhalif topluluklarýn dinsel inancýnda bu
reformist uygulamalarý gerçekleþtirilmiþtir. Anadolu’da yaþayan AleviBektaþilik inancýnýn Hacý Bektaþ Veli’nin Makalat’ýnda belirlenmiþ ve
Buyruk metinlerinde ayrýntýlanan, olgun insan (insan-ý kâmil) mertebesine ulaþmak için inanan insanýn geçmesi ve uymasý gereken dört kapý ve
kýrk makamýn kurallarý bunu açýkça göstermektedir. Ýslam’ýn çýktýðý
dönemin düzenleyici kurallarý (Þeriatý) geliþen çaðlar içinde bilim ve akýl
çerçevesinde terkedilmiþtir.
Ortodoks Ýslam’da geliþme tersine olarak dine, akýl dýþý ve yönetici
sýnýflarýn egemenlik çýkarlarýna uygun sokuþturmalar da sözde “yenilik”
adýna yapýlmýþtý. Adlarýna ehlisünnet mezhepleri kurulmuþ kiþiler dahil
olmak üzere bütün fakih ve müçtehitler zihinsel emeklerini halifelerin,
sultanlarýn emirlerin, kýsacasý egemen yüksek yönetici sýnýflarýn çýkarlarý
doðrultusunda kullanarak tefsirler (Kuran yorumlarý) yapmýþ, hadis derlemiþ-üretmiþ (Ýkinci Abbasi halifesi, bugünün deyimiyle bir hadis üretme bürosu kurdurmuþtu) ve dini, çeþitli uygarlýk, inanç, bilim ve felsefeyle karþýlaþtýrarak deðiþen toplumsal koþullara göre deðil, efendilerinin
erklerini güçlendirecek biçimde kirletmiþlerdir. Ýþte tarih içinde dine
karýþmýþ ve Ýslam dini olarak algýlanan, geleneksel dogmalar böylesine
bilinçli sokuþturulmuþ. Sonra da içtihat kapýlarýnýn kapandýðýný ilan edilerek reformlarýn önü kapatýlmýþtýr.
Al-Kolayni (ö.940) Usul al-Kafi eserinde anlattýðýna göre Ýmam
Cafer Sadýk (ö.765), Abu Hanife ve arkadaþlarýný göstererek “Tanrýnýn
dinine engel olan kimseler iþte bunlar; Allah’tan bize verilmiþ velilik ve
yol göstericiliðimize ve açýkçasý kitaba, Allah’ýn dinine engel olanlar
iþte bunlardýr” sözünü herhalde boþuna söylememiþtir.
Ýslam’ýn þartlarýndan en önemlileri olarak bilinen (Namaz ve Hac)
koþullarýndan kýsa örneklemelerle açýklamalarýmýzý sonlandýralým: Önce
Namaz (Farsça), yani Salat’dan sözedelim:
Ýslam’daki salat (tapýnma, dua), vakit ve cenaze namazý vb. biçimlenmeleri mezheplerin kendileri yaratmýþtýr. Kuran’ýn hiçbir yerinde
kesin vakitlere, yer ve biçimlere baðlanmýþ tapýnma yoktur:
“Gerçek olan, bir Müslümanýn günde elli ya da beþ vakit namaz kýlma zorunda olmasý deðil, fakat ‘Tanrýyý sýk sýk düþünmesidir’ (Kuran,
33:41). Yine Kuran’da yazýlý olduðu gibi, ‘Tanrýyý ayakta dururken,
otururken ve yatarken’ (Kuran, 3:188) ve hatta ‘yaya yürürken ve at
üstündeyken anýmsamalarý, zikretmeleridir.’ (Kuran, 2:24). Kuran’ýn
hiçbir yerinde günde beþ kez ibadet etmek için açýk bir emir yoktur.
Ayrýca sonraki Ortodoks Ýslam’ýn beþ vakit namaz reçetesinin kesin
olarak Muhammed yaþarken saptandýðýna dair bir kanýt da yok. Ölümünden sonra ilk yüzyýl içerisinde düzenlenmiþtir.”
Salat sözcüðü Kuran’da tam 85 kez geçtiði halde, beþ vakti belirleyen hiç bir açýklama yoktur. Sadece facr (sabah), maghrib (günbatýmý,
akþam) ve isha (yatsý) vakitleri için bazý dolaylý göndermeler ya da söylemler vardýr. Peygamberin dünyadan göçüþünden 150-160 yýl sonra
zuhr (öðle) ve asr (ikindi) vakitleri eklenerek Abbasi yönetimi (fýkýhçýlarý) tarafýndan beþ vakit resmileþtirilmiþtir. Bu dönemde Abbasi din bilginleri hadisler ürettikleri ve þeriat yasalarý (fýkýh) külliyatý çýkardýklarý
dönemde üç vakit duaya öðle ve ikindi eklenerek beþ vakit salat olarak
son biçim verildi. Ýbn Hajar Hadis Külliyatýnda anlattýðýna göre, Abu
Darda bir misyoner görevi üstlenerek Baðdad’dan, üç vakit olarak bilinip uygulandýðý Medine’ye geldi; beþ vaktin nasýl kýlýnacaðýný Medinelilere gösterdi ve Baðdad’a döndü. Gerekçesi de Peygamberden iki vakit
daha eklenmesini rivayet etmesiydi. Oysa buna karþýlýk, Abu Davut ve
Nissai, Ammara bin Ruveba’nýn Muhammed peygamberin “sabahleyin
ve akþam Tanrýya salat eda eden, dua eden mümünin cehenneme gitmeyeceðini” söylediði de rivayet edilmektedir. Büyük Hadis toplayýcýla(Devamý 8. Sayfada)
7
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 8
¸ E
SERÇESM
(Baþtarafý 7. Sayfada)
DERVIÞ BABA
Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidir
Aðladýlar Þah Hüseyin’e
Ali Fatima’nýn nazlý çiçeði
Yolundu gülzardan güller aðladý
Dedesi Muhammed’in gözbebeði
Þah Hüseyin’im diyen diller aðladý
Ölüm döþeðinde çað’rýp yanýna
Muaviye dedi Yezid oðluna:
“Hasan’ý ben yedim Hüseyin sana”
Duyan iþiten kullar aðladý
O Yezid ki Þam’a halife oldu
Medine valisine buyruk saldý
Þah Hüseyin’ý biata zorladý
Bu zulmü gören gözler aðladý
Göçedip bir sure Mekke’de kaldý
Ali ailesi kedere daldý
Küfeliler gel diye haber saldý
Ona mektup yazan eller aðladý
Duydu ki Amr ibn ül-As geliyor
Bilenmiþ bir kýlýç, ölüm geliyor
Þah Hüseyin orayý terkediyor
Arkasýndan Mekkeliler aðladý
Akrabalar çocuklar ve kadýnlar
Yanlarýnda elli dört savaþçý var
Küfe’ye doðru çekmiþler katar
Eðlendiði konaklar yollar aðladý
Küfe yolunun tam ortasýndaydý
Müslim’in katlinin haberin aldý
Üzüldü sýzlandý, yoldan kalmadý
Ayaðý altýnda çöller aðladý
Hür bin askerle peþinde idi
Dört bin Kerbela’da onu bekledi
Fýrat’a ulaþmasý engellendi
Baðrý yanan kýz gelinler aðladý
Dönek Küfeliler utanmadýlar
Yezid’in ordusunda yer aldýlar
Sözde Ali Þiasý müslümandýlar
Ali’yi candan sevenler aðladý
Celal Abbas o ne yiðit eridi
Aldý kýrbalarý suya yürüdü
Kestiler kollarýn’ yine durmadý
Kýrbadan dökülen sular aðladý
Savaþan güçler genelde eþittir
Ýnsanlýk tarihi hiç görmemiþtir
Beþ bin zalim yetmiþ mazlum ne iþtir
Tarihteki tüm dengeler aðladý
Ýmam Al’ Asgar’ý havada tuttu
Ona Ýbn-i Sad’dan su talep etti
Zalim su yerine bir ok göndertti
Masumun boðaz’na, yaylar aðladý
Eli silah tutanlar þehit oldu
Hüseyin tek, asker içine daldý
Mübarek bedeni çok yara aldý
Düþtü topraða yerler aðladý
Þimr lain geldi oturdu göðsüne
Kesti kafasýný aldý eline
Onlar nasýl Ýslamýz der kendine
Peygamberini sevenler aðladý
Derviþ Baba lanet ehl-i Yezid’e
Bizim tevellamýz ol Ehl-i Beyt’e
Tam yetmiþ üç þehit, o susuz çölde
Aþura gününde tarih aðladý
30 Ocak 2006, Londra
8
rýndan Buhari ve al-Müslim’de salat ve vakitlerine iliþkin birbirinden farklý yorumlar bulunmaktadýr.
Ortodoks Ýslam’ýn koþullarýndan biri olan Kabe’nin ziyareti ve Hacca gitmenin zorunlu olmadýðý, hatta gereksizliði üzerinde batýni ya da batýni olmayan birçok tanýnmýþ mutasavvýf düþünce ve davranýþlarýyla görüþler belirtmiþlerdir. Yorumsuz olarak bazý örnekler verelim:
Ýlk kadýn mutasavvýf Basralý Rabia (Ö.801), Kabe’yi ziyaretinde baðýrarak þu sözleri söylediði
anlatýlýr: “Sadece taþtan ve tuðladan yapýlmýþ bir ev görüyorum; bunlarýn bana ne yararý var!”
Vasit kentinde Mazda (Zerdüþt), Kudüs’te ise Hýristiyan topluluklarý arasýnda yaþamýþ ve
Karmatilerle iliþkisi olan Hallac-ý Mansur (Ö.920), “Kabe’nin yýkýlmasý ve Hac tapýnmasýný müslümanlarýn kendi evlerinde yapmasý gerektiðini” öðretiyordu
Koyu ortodoks, ehli sünnet inancýný kesin kurallara baðlayarak yeniden hayat kazandýrýp yükselten ve Batýni düþmaný Ýmam Gazali (Ö.1111) bile Mekke’ye yaptýðý bir seyahat sýrasýnda;
Kabe’ye ve hac ziyareti ile birleþtirilmiþ paganizm törenleri ve hacýlarýn Siyah taþ için gösterdikleri putataparlýk saygýsýný artan bir þaþkýnlýkla seyretmiþ. Bunlarýn Ýslam’ýn tektanrýcý inanç ve
anlayýþýyla uyuþmadýðýný yazmýþtýr.
Sufilerden Þibli (10.yüzyýl) eline alev alev yanan bir odun almýþ sokaklarda koþuyor ve
“Kabe’yi yakmaya gidiyorum!”diye baðýrýyormuþ. Neden yakmak istediðini sorduklarýnda: “Böylece Müslümanlar Kabe’nin yeri ile deðil, sahibi (Tanrý) ile daha fazla ilgilenirler” diye yanýtlar.
Þemseddin Muhammed Tebrizi (Ö.1247/8) Makalat’ýnda þöyle diyor:
“Her þey insana fedadýr, insansa kendisine diyor; Arþa gitsen de faydasý yok, yedi kat yerin dibine girsen de. Gönle, gönül sahibine yar olmak gerek. Bütün peygamberlerin, erenlerin, temiz
erlerin çalýþýp can vermeleri bunun içindir, bunu arýyorlardý. Bütün alem bir kiþidedir. Ýnsan
kendisini bildi mi, her þeyi bildi demektir... Kabe dünyanýn ortasýndadýr. Bütün alem halký yüzlerini ona çevirir. Fakat þu Kabe’yi ortadan kaldýrdýn mý, birbirlerinin gönüllerine secde ettikleri meydana çýkar. Onun secdesi bunun, bunun secdesi onun gönlünedir.”
Görüldüðü gibi Þems, secdenin-tapýnmanýn insana ve insan gönlüne olmasý gerektiðini söylüyor. Bunun gerçek olmasýný da Kabe’nin ortadan kalkmasýna baðlýyor. Sonra Kabe’yi ziyaret
etmenin anlamsýzlýðý üzerine Þemseddin Makalat’ta Bayezid Bistami’den bir öykü anlatýyor:
“Tanrý rahmet etsin, Beyazid hacca gidiyordu. Adetiydi, hangi þehre varýrsa önce þeyhleri
ziyaret ederdi. Bir þehre vardý, oradaki büyük bir þeyhe gitti. Þeyh, Bayezid’in hacca gittiðini
öðrenince, ‘zahmet etme dedi, etrafýmda yedi kere dön. Kemerindeki paralarý da bana ver, yürü
git memleketine. Ey Bayezid, Kabe Tanrý evidir, ama þu gönlüm de Tanrý evi. Yalnýz o evin de,
bu evin de Tanrýsýna hamdolsun; o ev kurulalý Tanrý içine hiç girmedi. Halbuki bu ev yapýldýðý
günden beri, Tanrý bu evden hiç çýkmadý’. Bunlarý duyan Bayezid Bistami adamýn dediklerini
yerine getirip, evine geri döner.”
Kabe ve hac konusunda en akýlcý ve nesnel dünyaya dayalý sözler söyleyen Hacý Bektaþ Veli
olmuþtur:
“Ve hem beyt-ül mamur (yedinci katta bulunduðuna inanýlan Cennet köþkü) var, Kabe var.
Lakin gönül ikisinden dahi yeðdir… Ýnananýn gönlü Kabe’ye benzer. Kabe’ye varan ayaðý ile
yürür, ama gönül isteyen yüzü üstü yürüse gerek... Kabe’de ihram giymek, hakký batýldan seçmektir…Ve hem yoldan taþ arýtmak, Kabe’de Arafat’ta taþ atmaya, kendi nefsini, (kötü) heveslerini depelemek ise Kabe’de kurban kesmeðe benzer”
Þemseddin Tebrizi’nin Kabe’nin ortadan kaldýrýlmasý gerektiði anlayýþý, 10. yüzyýlda Kabe’den
Siyah taþý (Hacer-ül Esved) söküp götüren ve yirmi bir yýl (930-951) baþkentleri al-Ahsa’da tutan
Karmatiler ve kendi dedesi Nur Al-Din Muhammed II (1166-1210) zamanýndaki Nizari ÝsmailiAlevilerin Kýyamet inancýndan gelmektedir. Alamut Ýsmaililiðinin Kýyamet dönemi inanç ve
felsefesini içeren Abu Ýshak Kuhistani tarafýndan 1200 yýlýnda yazýlmýþ Haft-i Bab-i Baba Sayyidna yapýtýnda, Tanrýnýn bilinemeyeceði ve ulaþýlamayacaðýný ileri sürmenin kafirlik olduðu yazýlýdýr. Kabe’yi ve tapýnaklarý ona ulaþmak için araç olarak kullanýlmasýna da þiddetle karþý çýkýlýr.
Þimdi biz size soralým; acaba yukarýda adlarýný verdiðimiz en tanýnmýþ zahirin ve batýnin bilginleri olan mutasavvýflar Ýslam’ýn dýþýnda olduklarý için bu Ýslam’ýn hac þartýný reddetmiþ, eleþtirmiþ yerine getirmemiþler? Hayýr, ama onlarýn yorumuna göre Kabe insandýr, hac etmek bir gönül
yapmaktýr; secde de insanadýr, çünkü Tanrý insanda, insan Tanrýda mevcuttur, birbirinden ayrý
gayri deðildir. Alevilerin Tanrýya tapýnma törenlerinin ve kurumlarýnýn, Ortodoks Ýslam’ýn bu
deðiþmez kalýplara sokulmuþ tapýnma eylemleriyle özde olsun, biçimsel olsun bir yakýnlýðý yoktur
ki, kabul etmedikleri þartlarý yerine getirsinler. Ama Muhammed’in Kýrklar meclisli, musahip
kardeþli, eþitlikçi ve paylaþýmcý; tanrýsal demokrasi ve adaletin uygulandýðý Medine Ýslamlýðýný yer
ve zaman koþullarýna uygun geliþtirerek uygulamýþ ve yaþadýklarý inancýn Ýslam’ýn özü olduðuna
inanarak tarihsel zulüm ve baskýlara direnmiþlerdir. Ýmam Cafer Buyruðu’nda toplu tapýnmalarý
Cem’in özellikleri þöyle vurgulanýr:
“Cem’de büyük küçük, güzel çirkin bir olur ve dahi Cem cennettir; müminleri (erkekler)
melek, müslümleri (bacýlar) huridir. Yedikleri cennet taamý, içtikleri cennet þarabý, giydikleri
cennet esvabýdýr...Pirlerin mürþidlerin evleri Makkeleridir. Onlarý ziyaret edenler binbir kere
hacý ve gazi olurlar; günahlarýndan kurtulup masum ve pak olurlar...”
Alevilerin yerine getirdikleri ve uyguladýklarý kendi inandýklarý Ýslam’ýn, yani Sünnilik ve
Þiiliðe aykýrý olan Ýslam’ýn koþullarýný yerine getiriyor ve öbürlerine inanmýyorlarsa, onlara
uymaya zorlanamazlar. Ayrýca yukarýda kýsaca deðindiðimiz, kaynaklar ve kanýtlara dayalý tarihsel ve bilimsel gerçeklikler de onlarý haklý kýlýyor. Ancak Alevi-Bektaþiler hiç bir zaman da Sünni
ve Þiilere, kendi inandýklarý batýni Ýslam’ýn koþullarýný neden yerine getirmediklerini sorgulamamýþ
ve saygýlý davranmýþtýr. Ayný saygýyý onlardan da beklemeye haklarý vardýr.
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 9
¸ E
SERÇESM
Ýmam Ali Naki ile Ýmam Hasan-ül Askeri’nin yattýðý ve
Ýmam Muhammed Mehdi’nin sýr olduðu
Irak’ýn Samara kentindeki
Askeri Türbesine Aþure Gününde yapýlan bu saldýrýyý
UNUTMA!
Bu Nasýl Muhammet Ümmeti Olmak?!..
D
Lütfi Kaleli, 12 Þubat 2006
animarka basýnýnda çýkan Ýslam PeygamSünni Muhammet ümmeti olan saldýrganlar 2004
Tepkilere biz de katýlýyoruz.
beri Hz. Muhammed’i terörist gösteren
ve 2005 yýllarýndaki Aþure Günü’nde de bombalý
karikatür, Ýslam dünyasýnda tepki alýnca
saldýrýda bulunarak Irak’ta ve Pakistan’da 300 doAncak Muhammet ümmetinin
bu kez düþence özgürlüðü baðlamýnda Danimarka
layýndaki Þii Muhammet ümmetini katletmiþlersöz ve davranýþlarýyla
basýnýný destekleyen on Avrupa ülkesindeki bazý
di...
ölçülü olmalarýný,
basýn organlarý da ayný karikatürü yayýmlayarak
Peki bu nasýl Muhammet ümmeti olmak ki,
tepkileri doruklaþtýrdýlar…
Hz. Muhammed’in en sevdiði ve abasý altýna alýp
hiç kimsenin inancýna saldýrarak
Kan akýtmadan, can almadan gösterilen tepki“Ýþte benim Ehlibeytim bunlardýr” dediði Hz. Fahakaret etmemelerini
lere biz de katýlýyoruz. Ýnanç önderi sayýlan hiçbir
tima-i Zehra’yý, Hz. Ali’yi, Hz. Hasan’ý, Hz. Hüve kan akýtmamalarýný
Peygamberi çirkin söz ve davranýþlarla küçük düseyin’i ilk aþamada katledip, daha sonra soyunu
salýk veriyoruz…
þürmeyi asla kabul etmiyoruz...
sürdüren On Ýki Ýmamlar ile onlarýn bendeleri olan
“Hizbullah gelecek, sizi bulacak!” sloganý ataAlevi-Bektaþi ve Þiileri, hem de en acýlý günlerak azgýnlaþan Muhammet ümmetinin de söz ve davranýþlarýyla ölçülü
rinde yas tutarken katlediyorlar?..
olmalarýný, hiç kimsenin inancýna saldýrarak hakaret etmemelerini ve kan
Öte yanda Muhammet ümmetinden biri olan TBMM Baþkaný Bülent
akýtmamalarýný salýk veriyoruz…
Arýnç ise, yaptýðý açýklamada yas-ý matemde olan Alevi-Bektaþi ve
Ama görüyoruz ki kendilerini Muhammed’in ümmeti sayanlar, MuÞiilerin “10 Muharrem Aþure Günü”nü kutlayýverdi!
hammed’in Ehlibeytine ve onlara gönülden baðlý olanlara saygý duymuBunlarýn geldikleri yere bakarsak, Peygamber’in sevgili torunu Hz.
yorlar, onlarý katletmekten geri durmuyorlar...
Hüseyin ne zaman, nerede ve kim tarafýndan, niçin þehit edildiðini, MuEhlibeyt’e yönelik ilk katliamý, Hz. Muhammed’in Hakk’a yürüdüðü
harrem Orucu’nun ne amaçla tutulduðunu, Aþure Günü’nün neyi ifade
yýl olan 632’de, Halife Ebubekir’in buyruðu ile Fedek Hurmalýðý’nýn
ettiðini bilmemelerine þaþmamak gerek.
elinden alýnmasýna direnen sevgili kýzý Fatima-i Zehra’yý zor kullanarak
Bunlar, þeriatýn “kanlý mý kansýz mý?” geleceðinin hesabýný yapan
ölümüne neden olan Ömer gerçekleþtirdi. Ýkinci katliam, 661’de Halife
siyasi babalarý Necmettin Erbakan okulunda yetiþtiler. Refah Partisi ile
Hz. Ali’yi zehirli hançerle þehit eden melun Mülcem ile gerçekleþtirildi.
iktidara geldiler. Adalet Bakanlýðý koltuðuna oturan Þevket Kazan, 12
Üçüncü katliam, 670’de Hz. Hasan’ý, karýsý Cüde’ye zehirlettiren fitneci
Þubat 1997 günü yaptýðý konuþmasýnda Alevilere “Mum Söndü” hakareMuaviye tarafýndan ve dördüncü katliam ise halife makamýnda oturup
tinde bulundu. Recai Kutan, 6 Ekim 1998 günü parlamentoda yaptýðý
Muhammedi Ýslam’ý Emevi Ýslam’a dönüþtüren melun Yezid’e biat
konuþmada Alevilere “Sapýk” demekten kendini alamadý. 1994 yýlýnda
etmediði için 10 Ekim 680 günü Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in 72 sahabeÝstanbul Büyükþehir Belediye Baþkanlýðý’na seçilen ve Karacaahmet
siyle beraber þehit edilmesiyle gerçekleþtirildi. Daha sonra Emevi
Cemevi inþaatýný dozerlerle yýktýran Recep Tayyip Erdoðan, 2003’de
hükümranlýðý ile Abbasiler döneminde On Ýki Ýmamlar’ýn hançerlenerek
Baþbakan olunca, devlette kadrolaþma politikasýyla Diyanet Ýþleri Baþveya zehirlenerek katlediliþleri tarih sayfalarýnda yer aldý. Osmanlýlar
kanlýðý’na getirdiði Ali Bardakoðlu, “Cemevleri ibadet yeri deðildir”
döneminde de Ehlibeyt bendeleri olan Alevi-Bektaþiler, yine kendilerini
dedi. Yardýmcýsý Tayyar Taþ ise “Cemevleri Cümbüþ Yeridir” demek suMuhammed’in ümmeti sayanlar tarafýndan aþaðýlanarak türlü hakaretretiyle Alevi.-Bektaþilerin inanç yerlerine hakaret etme cesaretini kendilere ve kýyýmlara uðradýlar…
sinde buldu…
Bu acý kýyýmlar tarih sayfalarýnda kalmadý; günümüze dek uzandý ve
Bunlarýn Muhammet ümmetinden olmalarý sahtedir. Gerçekten Mu9 Þubat 2006 günü düzenlenen 10 Muharrem Aþure Günü’ndeki Yas-ý
hammet ümmeti olanlar, Muhammed’in sevgili Ehlibeytine saygýlý olurMatem törenine bomba ile saldýran Muhammet ümmeti Sünniler; Pakislar, canlarýna kastetmezler ve onlarýn yolunu sürdüren Alevi-Bektaþilere
tan’da 22, Afganistan’da ise 3 Þii Muhammet ümmetini katlettiler. Bu
kin kusmaz hakaret etmezler.
Ocak 2006
9
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 10
¸ E
SERÇESM
SERÇEÞME’NÝN BÝR ABDALI
Hep Birlikte Pir Yolunda, Özümüz Yumaya Geldik.
Mehmet Turan
Y
ürekler birlikte çarpar; çocuklukla gençlikle ve yaþanýlan
zamanla. Hepsi iç içedir, birbirinin ardasý olmasýnýn yaný
sýra, deðiþik evrelerdir ve bir harmandýr yaþam. Elimizde
oynadýðýmýz parmak geçirme ipinden tutunda, kendi yaptýðýmýz oyuncaklar ve yarattýðýmýz oyunlara deðin. Eskilerden ne oyuncak kaldý ne de oyun. Çaput toplar, telden yapýlan çemberler,
arabalar ve neler, neler. Ne kadar basit de olsa kendi üretimlerimiz, bizden önceki çocuk arkadaþlarýmýzýn ürettikleri yarattýklarý ve bizlere
armaðan, emanet býraktýklarý. Ki, onlar babalarýmýz dedelerimiz dedelerimizin dedeleri. Analarýmýz nenelerimiz ve onlarýn analarý neneleridir.
Þimdiki zamana bakýyoruz, zamaneye; hazýr oyuncaklar hazýr oyunlar. Bilgi çaðý tamam da getirisi ne ola ki. Üretimden yoksun bir dönem,
kendisi olmaktan uzak, yapýlmýþ ve oluþturulmuþlarýn rayýnda gidilen bir
yol ve de yozlaþmalar, bana mý öyle geliyor yoksa bilmem amma, yüreðimdekileri paylaþmaya çalýþýyorum sizlerle.
Yol düzenimizdeki gidiþ de ayný akýþ içerisinde. Yolumuz AlevilikBektaþilik de ayný biçime dönüþtü neredeyse. Yaratýmlar, özden gelenler,
yürekteki ve gönüldekinden süzülenler ve süregelmiþ, sürgidenler de
öyle bir yozlaþma içerisinde sanýyorum.
Dedelerimiz, babalarýmýz, taliplerimiz, canlarýmýz kendi yol özleri
olan düstur ve geleneklerini yürütmekten uzaklaþmýþlar sanki. Birilerinin
kendilerine vurguladýðý, kurguladýðý Alevi Bektaþi gelenek ve düsturlarýný uygulamanýn doðru olduðunu düþünmekte, bunlara yönelip, bunlarý
doðru görmekte ve bunun hazýrcýlýðýna konmakta. Sanki öðretiyi, pirden
aldýðý sözlü anlatýyý olduðu gibi aktaran âþýklardan, ulu ozanlardan,
atadan deðil de, dýþýmýzdan aktarýlan verilerden, pek çoðu yalan yanlýþ
kaynaklardan öðrenme ve yürütme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyor
fakire. Çaðdaþ ve aydýn düþünürlerin anlatýlarýna, öðretilerine gereksinimimiz olduðu gerçeðini yadsýmamamýz, bunlarý göz önüne almamýz
gerekliliði konumuzdan ayrý. Ancak bunlarýn doðru olduðunu hemen kabullenip geçmiþi göz ardý etme, sýrlamanýn ve sýrlanmanýn gerçeklerini
öteleme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyor fakire.
Yozlaþtýrma amaçlý, asimile amaçlý, yanlý ve yönlü, güya bilgi kaynaklarýndan söz ediyoruz burada. Ve yine ayný amaçlý, uygulamalarý kastediyoruz. Ve yine bu kaynaklardan yararlanmama; yolu, salt atadan
gördüðüyle sürdürme amacý güttüðümüzü de sandýrmasýn sizlere.
Ýnancýmýzýn özüyle-saptýrmalarý, âþýklarýn gerçek sözüyle-çarptýrmalarý
henüz tam ayýrt edemeyiþimizin yürekteki sýzýsý bu.
Hiyerarþik düzende de böyle olmuþ durum. Dedelik, babalýk, ocak ve
talip iliþkisi. Pirimiz Hünkâr Bektaþ Veli’den gelen o güzelim düzenin ve
zincirleme yapýnýn bozulduðu, Kalender Çelebi sonrasý dönem, bu
bozukluk ve kopuklukla sürmüþ günümüze deðin. Her ne kadar bazý
ocaklarýmýz bu zinciri bozmadan “El ele el Hakk’a” yollarýný yürütmeye
çalýþmýþlarsa da, pek çok ocak ve bu ocaklarýn dedeleri, talipleri uzaklaþmýþlar Serçeþme’den. Kendi baþlarýna, ocak ateþi sürdürmüþler. “Benim babam senin babaný döver, benim dedem senin dedenden üstündür”
çocukluðu ya da cahilliði sarmýþ Anadolu ocaklarýmýzý.
Ama bilinesi gerçek, hepsinin Anadolu Aleviliði/Bektaþiliði önadý ile
bir noktada ve bir ocakta birleþtiðidir ve canlarýmýz bunun farkýna varacaklardýr besbelli. Çünkü Anadolu Alevi/Bektaþiliði’nin bu güne aktarýlan düstur ve erkânýnýn ocaðý da, kökeni de Hünkâr Hacý Bektaþ Veli
ocaðýdýr. Ve bu öðretinin Pir’i de o Hünkâr’ýn ta kendisidir. Felsefenin
kökeni ise kadimdendir. Sonunda “Enel Hak” gerçeðini bulmuþ olan
felsefe, Hak’tan beri vardýr. Çünkü kadimde Hak vardýr. Çünkü vardan
varoluþ Hak’tandýr.
Düstur ve Erkânýnýn Ocaðý
Alevi/Bektaþi felsefe ve inancý; Ýmam Aliyel Murtaza’da, ona yüklediði
yüceliði, “Aliliði”, cüretkârlýðý, akýl ve mantýðý, özüne aktarýr özümser.
Ýmam Hüseyin de boyun eðmemeyi, (biat etmemeyi) günümüze taþýr.
Selman da “Pak” týr. Mansur da “Hak”týr. Âlem de yerdir, göktür sonsuzcasýna.
Ve çünkü Hünkâr bunu böyle söyler, kadimden aktarýlan sezgisel zincirin aktarýcýsýdýr çünkü. Öncesindeki pirlere, âþýklara, ozanlara kulak
vermiþ, ve sonrasýndaki âþýklara ozanlara salýk göstermiþtir düþünce
muhabbetinin deryasýný. Himmeti hazýr, keremi var ola.
Bu anlayýþý paylaþmaya çalýþtýðýmýz ocak hizmetlileri ile uzun süre
bir araya geldik, 2003 yýlýndan 2004 yýlýnýn Eylül ayýna kadar pek çok
kez birlikte muhabbetleþtik söyleþtik ve toplantýlar yaptýk yöremizdeki
dedelerle, rehberlerle, yol âþýklarýyla.
10
Isparta yöresi canlarýmýz toplandýk pek çok kez, birlik amaçlý, dirlik
amaçlý. Bu muhabbetlerden çýkan bir sonuç var idi. Bir olmak, bir noktada birleþmek! Sonuca baðladýk kendimizce bu iþi ve de “doðrusunu
yaptýk diye düþünüyorum.” Hep birlikte Hünkâr ziyaretine karar verdik.
2004 yýlý Ekim sonunda hep birlikte çýktýk ziyaret yoluna, Hünkâr diyarýna. Elbette bu ilk ziyaretimiz deðildi pirimize. Önceleri ferdi olarak çok
kez yüz sürmüþtük o eþiðe. Ancak bu seferki farklýydý,
Hep Birlikte Hünkâr Ziyaretine
Hünkâr Hacý Bektaþ Veli evladý ve Postniþinimiz Veliyettin Ulusoy
Efendi’ye önceden haber vermiþtik ziyaret isteðimizi ve buluþma randevusunu almýþtýk.
Isparta Hacý Bektaþ Kültür Derneði’nden gece çýktýk yola. Sabahýna
Hünkâr diyarýna ulaþtýk. Kýsa bir istirahattan sonra Veliyettin Efendimizle buluþtuk Hacýbektaþ’ýn giriþindeki evinde.
Sabah kahvaltýsýnda söyleþtik, kendi düþüncelerimizi aktardýk kendisine ve akþamýna gönül kurbanýmýzla birlikte uzunca bir muhabbet dönemi ki, sabahýn beþine deðin. Misafirhanesinde hep birlikte serdiðimiz
yataklarýmýzda dinledik yeri ve dinlendik. Ertesi gün beraber dolaþtýk
Hünkârýmýzýn makamýný, Kýrklar Meydaný’ný, Âþýklar Yolu olarak yeni
adlandýrýlmýþ Çilehane Tepesi’ni.
Güzel olmuþ yeni yapýlandýrýlmasý oralarýn. Veysel ile Pir Sultan’la,
Yunus’la, Mahzuni’yle ve Hünkârýmýzla sazlaþtýk söyleþtik. Deliktaþ’tan
geçtik, rahatlattýk gönüllerimizi. Ayný gönül coþkusuyla Hünkâr’a gelen,
dost ziyaretçilerle söyleþtik oralarda. Ve ayný haz ve özle ayrýldýk Hünkâr diyarýndan.
Arabamýzdaki muhabbet gýrla, giderken de gelirken de. Kimler mi
vardý arabamýzda? Isparta Gönen’den Yunus Emre Türbesi hizmetkârý,
Mustafa Özgün Dede; Isparta Merkez Yakaören Köyü (önceki adý
Ýlavus’tur) Aslanbaba Türbesi hizmetkârý Hüseyin Dönmez Dede;
Senirkent Kutup Ýbrahim Sultan Ocaðý hizmetkârý Niyazi Sefer Dede;
Merkez Çünür Mahallesi’nden Ýbrahim Eser Dede; Gönen’den Mustafa
Dedenin rehberi, yolun gönül caný Kamil öðretmen; gönlünü bizlere
katýp, rahatsýzlýðý nedeniyle ziyaretimize katýlamayan Yakaören Köyü
Ýsmail Baba Türbesi hizmetkârý, Turan Oduncu Dede’nin rehberi Zeynel
can; Hacýbektaþ’ tan yöremize gelen Seyit Güvenç Dede’nin Gümüþgün
köyümüzdeki rehberi Kadir Tekin can -ki kendisi gittiðimiz arabayý yola
revan edendir- ve Senirkent Þah Ahmet Sultan Ocaðý hizmetkârý Mehmet Turan Dede (fakir) birlikteydik, yoldaydýk, muhabbet gýrla.
Aksaray’da telefon ettik Fikret Otyam Usta’ya, yýllar önce babasý
“Mülazým-ý sani Vasýf Bey” (ki Ýsmet Paþa sýtmaya tutulduðunda ona ilacýný yapandýr ve Paþa’nýn silah arkadaþýdýr.) nam-ý diðer Koca Vasýf tarafýndan çalýþtýrýlan eczanenin yerini sorduk kendisine. Hayat Eczanesi,
ama yeri bilinmemekte tam olarak. O zamandan bu zamana çok deðiþmiþ
Aksaray’ýn anatomisi de. Bulamadýk. Ama adlarýna ve aþklarýna birer
dolu aldýk, kulaklarý tekrar tekrar çýnlatýldý Fikret Baba’nýn. Aþk olsun
Fikret Otyam Baba. Koca Vasýf þad ola.
Ve çok konuþmakta Niyazi Dedemiz. Aþkýndandýr, gönül coþkusundandýr. Niyazi Dede’nin çok konuþmasýndan -ki yüreðinden gelmektedirdolayý bir iddiaya girildi Niyazi Dede’yle Hüseyin Dede arasýnda. Niyazi
Dede Konya’ya kadar konuþmadan gelirse bir dolu alacak Hüseyin
Dede. Konuþmayý çok seven, þiirlerini bizlerle paylaþmanýn güzelliðinden kendini alamayan Niyazi Dede sustu ki ne susma. Kendisi için
cehennem azabýyd, ama niyetliydi, konuþmayacaktý. Konuþmadý da Konya’ya kadar. Sorulara cevap bile vermedi, mimiklerinin dýþýnda. Sayesinde bir dolu kazanmýþ olduk Hüseyin Dede’den. Ve aldý Hüseyin Dede.
Çok aradýk Konya’da dem satýcýsýný, Tebrizli Þems’i de ziyaret ettikten
sonra bulduk. Ve paylaþtýk birer katre yol boyunca. Muhabbet gýrla.
Mürþit Huzurunda Dâr’a Durduk
Dönüþümüzün ardýndan birlik muhabbetlerimiz devam etti canlarýmýzla.
Yöremize davetlemiþtik Veliyettin Efendi’yi. Bizleri ziyareti bir yýl sonraya denk geldi.
Isparta S. D. Üniversitesi’nin düzenlemiþ olduðu Uluslararasý Bektaþilik ve Alevilik Sempozyumu’na davetli idi. Can dostum Dertli Divani
ile birer gün arayla geldiler Isparta’ya. Ýlk günün akþamýnda Divani canla birlikte Baladýz’da oturduk, dostlarýmýza ve bizlere unutulmayan bir
gece muhabbeti yaþattý sazýyla sözüyle Divani can. Ve ertesi günür ak-
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 11
¸ E
SERÇESM
þam Veliyettin Efendi de geldiðinde beraber
sürdürdük muhabbeti Gönen’de. Gece Divani
gardaþý yolcu ettik Ankara’ya. Sempozyum
bitiminde Veliyettin Efendi, iki gün daha konuðumuz oldu.
Ve Gönen Cemevinde önceden hazýrlýðýný
yaptýðýmýz cemimizi gerçekleþtirip, Pirim
Hünkâr Bektaþ Veli adýna, Mürþidimiz Veliyettin Efendi huzurunda kendi ocaklarýmýzýn hizmetini yürütme desturunu alýp, birlikte görgüden geçtik. Özümüzü dâr’a diktik canlar huzurunda. Gönen Yunus Emre Ocaðý Dedesi Mustafa Özgün, Yakaören Aslanbaba Ocaðý Dedesi
Hüseyin Dönmez, Yakaören Ýsmail Baba Ocaðý
Dedesi (önceki ziyaretimize katýlamayan canýmýz) Turan Oduncu, Senirkent Kutup Ýbrahim
Sultan Ocaðý Dedesi Niyazi Sefer ve Senirkent
Þah Ahmet Sultan Ocaðý Dedesi, fakir Mehmet
Turan. Gönül birliði ile gerçeðe, hüü!
Cemimizin ertesi günü Veliyettin Ulusoy
Efendi’yi, en kýsa zamanda yeniden muhabbetleþebilmek dileðiyle, bir dahaki görgü dönemimize deðin uðurladýk Ankara’ya.
B
u gönül birliði ve görgü hizmetimizin
hemen arkasýndan, yaralandý yüreðimiz.
O güzelliðin üç ay sonrasýnda Hakk’a
uðurladýk 79 yaþýnda Niyazi Sefer Dede’yi.
Yaþýnýn ve yaþadýklarýnýn farkýnda olan,
Alevi-Bektaþi yolaðýnýn gerçekçi felsefi yapýsýna vakýf, bilinçli bir can idi Niyazi Sefer
Dede. Canlarla paylaþtýðý muhabbetlerini þiirlerine dökmüþtü. Ve kitabýna adýný veren þiirinde þöyle sesleniyordu Dedeoðlu:
Ýnsan okunacak kitap,
Oku okuyabilirsen.
Bu söz cahillere hitap,
Oku okuyabilirsen.
Ýnsan ilmin deryasýdýr,
Kâinatýn aynasýdýr,
Dört kitabýn atasýdýr,
Oku okuyabilirsen.
Bu âlem insana yardýr,
Ne ararsan insandadýr,
Ýnsan baþtan baþa sýrdýr,
Oku okuyabilirsen.
Cehalet en büyük derttir,
Gaye kendini bilmektir,
Ýlim tükenmez servettir,
Oku okuyabilirsen.
Ýnsan Hak’ka giden kapý,
Özünde ara bul Hakk’ý,
Dedeoðlu sen de oku
Oku okuyabilirsen.
Gönül onunla daha çok muhabbet dönemi
geçirmek, dem sürmek isterdi muhakkak, ama
Hak’ka yürüdü Niyazi Dede; adý ve dizeleri
kaldý yadigâr.
Kitabýndan bir þiiri daha süslesin yazýmýzýn
sonunu. Aþk ile Niyazi Dede, aþk ile canlar.
Softa bizi halka kötü tanýtma,
Ýnsanlýk yolunun türabýyýz biz.
Batýl mezheplerle halký uyutma,
Tanrý’nýn konuþan kitabýyýz biz.
Dinin sýrlarýna dahi vakýfýz,
Gerçek insanlýkta Ali þahýmýz,
Batýl inanç ile yatýp kalkmayýz,
Ýnsanlýk yolunun imamýyýz biz.
Ýnsanlar duvara secde eder mi?
Tavaf için boþ binaya gider mi?
Dedeoðlu insan gönül yýkar mý?
Hakk’ýn mukaddes bir binasýyýz biz.
Ocak 2006
Selmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor
Ali Balkýz
Hünkâr diyordu ki:
“Ev içindeki düþmandan kork.”
22 ÞUBAT 2006 günü ATV’de “Siyaset Meydaný” adlý tartýþma programýnýn konusu; “Aleviler ve
Alevilik” idi. Programa davet edilenlerin kimler olduklarý, hangi duyarlýlýklarla seçildikleri ve neler
konuþtuklarý elbette önemliydi. Zira bu program, 24 Eylüle 1994 tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn
15 yýl sonraki tekrarýydý sanki. Alevilerin; sorunlarýnýn, taleplerinin ve özlemlerinin dillendirilmediði, daha çok kimin Müslüman olduðuna dair yarýþmanýn yaþandýðý bir program oldu bu da.
15 yýl önceki Siyaset Meydaný’nýn konuklarýndan olan Ýstanbul Belediye Baþkaný, bugün Türkiye’nin Baþbakaný’dýr. O gün Karacaahmet Dergâhý’nýn duvarlarýna dozerlerle dayanýrken;
“Burasý Hayvan Kesme Yeri” diyordu, bugün ise “Cümbüþevi” diyor. O gününün Ýzzettin Doðan’ý
bugün biraz daha ilerlemiþ olmalý ki; Alevilik sýfatýnýn önüne “Ýslâm” sözcüðü ekledi. “Alevi
Ýslâm” diyor. Neye dayanarak, hangi gerekçelerle, hangi tarihsel, sosyolojik, teolojik, felsefi olgularla olduðu meçhul... Daha doðrusu kendine göre.
O gün Süleyman Ateþ vardý programda, bugün ise Lütfi Doðan. Gelecekte de Ali Bardakoðlu
olacak. Zira Alevilik ve Aleviler hakkýnda hüküm yürütmek Diyanet Ýþleri Baþkanlarýmýzýn aslî (!)
görevlerindendir. Gerçek amaçlarýnýn ne olduðu malûmdur. Lütfi Doðan hiç gizlemedi niyetini:
“Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak lazýmdýr.” dedi. Onun için olmalý;
Hacýbektaþ Dergâhý’nýn kalbindeki Osmanlý Camisi az geliyor olmalý ki; Hacýbektaþ’ta yeni bir
cami yaptýrmak için para topluyor millet. Kayseri’nin ve Ardahan’ýn Alevi yerleþim bölgelerine
yeni yeni camiler inþa ediliyor. Alevi köylerine ses düzenekleriyle naklen ezan sesleri yayýnlanýyor.
Hâl böyleyken; 22 Þubat tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn konuklarýndan biri olan Sn.
Selmanpakoðlu (Belediye Baþkanýmýz) ne diyor? Üstelik Alevilik-Ýslâmiyet iliþkisi sorulmuþken.
Þunlarý diyor:
“Almanya-Türkiye Alevi Federasyonlarý ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneði, Aleviliði kendilerinin temsil ettiklerini söylediler. Alevilik Ýslâm dýþýdýr dediler. Ben görüþmeler yaptým. Þakir
Keçeli ve ADD ile açýklama yaptýk. Türkiye’nin bölünmez bütünlüðüne dikkat çektik. Basýnda
yer aldý. Avrupa’da Heterodoksi dediler. Tüm bunlar ABD, Irak’ý iþgal ederken oldu. Aralýk
2004’te AB, Aleviler azýnlýktýr dedi. Alevilik Ýslâm dýþýdýr diyenler demeliler ki; biz TC’ye
baðlýyýz. Atatürk’le onun resimleriyle sorunumuz yoktur.”
Selmanpakoðlu, kendisine öyle bir soru sorulmamýþken, tartýþmanýn bütünü içerisinde de bu
konu hiç gündeme gelmemiþken; üstelik suçladýðý örgüt temsilcilerinden herhangi biri de stüdyoda deðilken; neden ýsrarla ýsýtýp ýsýtýp bu konuyu gündeme getirir? Ayrýca bilmez mi ki, adýný andýðý
örgütlerin, Atatürk’le, onun ilkeleri ve devrimleriyle asla bir sorunlarý yoktur. Atatürk onlar için
antiemperyalist Kurtuluþ Savaþýnýn bir numaralý önderidir. Hilafeti tarihin çöplüðüne atan kimsedir. “Kul” yerine “Yurttaþ” sýfatýný hâkim kýlandýr. Aleviliðin Ýslâm içi mi olduðu, olmadýðý mý ya
da ne denli etkilendiði konusu ise akademik bir konudur. Bu tartýþmaya karþý çýkmak yerine özendirilmelidir.
Durum bu iken; Sayýn Belediye Baþkanýmýz tüm Türkiye’ye seslenme olanaðý bulmuþken;
konu da “Alevilik ve Aleviler” iken, ve de Hacýbektaþ ilçesinin onca sorunu varken, en önemlisi de;
o suçladýðý örgütler; “Hacýbektaþ Dergâhý Hacýbektaþlýlara býrakýlmalýdýr.” diye kampanyalar düzenlerlerken; neden bunca sorunu (Diyanet Ýþerli Baþkanlýðý’nýn durumu, laiklik, zorunlu din dersleri, Alevi köylerine cami yapýlmasý, Hacýbektaþ’a yeni yeni camiler yapma giriþimleri, vb) gündeme getirmek yerine, Aleviler arasýndaki tartýþmalarý, “fýrsat bu fýrsat” deyip gündeme getirir?
Sahi amacý nedir?
Kime hizmet etmektedir?
Kime?
Hemen yanýnda oturan; “Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak
lazýmdýr.” diyen Lütfi Doðan’a dönüp: “Hocam, önerinizi saygýyla karþýlýyoruz. Çok teþekkür ederim. Üstü kalsýn. Ama bilin ki biz Aleviler var olduðumuzdan bu yana hiç camiye gitmedik, hiç Ramazan orucu tutmadýk, bizim cemevimiz var, cem yaparýz, Muharrem orucu tutarýz.” diyeceðine,
bunun yerine Alevi örgütlerine saldýrýyor. Bunu nasýl açýklayabiliriz? Nasýl yorumlayabiliriz? Nasýl
anlayabilir, kabullenebiliriz? Aslýnda Sn. Baþkaný þu iki yýllýk icraatlarýndan tanýyoruz. Bir üç yýl
daha da tahammül edeceðiz. Tabii bu orada Fetullah Gülen’e, Mehmet Þevket Eygi’ye, Namýk
Kemal Zeybek’e, Mehmet Aðar’a Dostluk ve Barýþ Ödülü vermezse!..
“Sözüm meclisten dýþarý” Hünkâr diyordu ki; “Ev içindeki düþmandan kork.”
Hep korkageldik.
Korkmayý sürdürelim.
Zira korkmayan önlem almaz. Dost kim, dost görünen kim ayýrt edemez.
Bu vesileyle bir kez daha gördük ki; Siyaset Meydaný ayný Siyaset Meydaný, Ali Kýrca ayný Ali
Kýrca...
Tek yanlý, devlet (sistem) yanlýsý, resmi görüþ sahibi kiþilerin propaganda taarruzu, asimilasyon gayreti devam ediyor Siyaset Meydaný aracýlýðýyla.
Konu buraya gelmiþken; henüz test yayýnlarý aþamasýnda olan Su, Düzgün ve (ve hatta) Cem
TV’nin kýymetini bilelim. Bu kanallarda kimse bizleri birbirimizle kavga ettirmeyecek. Tuzak
sorularla, söz kesmeler, azarlamaya varan tavýrlarla olumsuz resimler vermeye zorlamayacak.
Bu kanallar henüz doðum aþamasýndayken bile holding medyasýnýn “Aleviler ve Alevilik”
konusuna ilgi duymalarý bilelim ki yol kesme, izleyici çekme gayretlerinden baþka bir þey deðildir.
11
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 12
¸ E
SERÇESM
Humeyni Radikalizmi
Bölüm – I
ran islamiyeti kýlýç zoruyla kabul etmiþti. ÝslaIsfahan’a taþýdýktan sonra, Türkmen etkisi azalýrken,
Lanet olsun bu dünyaya
miyet öncesi çeþitli inançlarýn ve kültürlerin
Arap kökenli Þii mollalarýn yönetimde etkisi artmaya
harmanlandýðý tarihsel bir birikimin zenginbaþladý. Mollalar kadýlýk yapýyor, evlilik-boþanma
Lanet olsun þu zamana
liðine sahipti. Ýsa’dan önce yedinci ile onuncu
iþlerine bakýyorlar, halka dini inançlarýnda önderlik
Lanet olsun bu yazgýya
yüzyýl arasýndaki bir dönemde doðmuþ olan
ediyorlardý. Mollalar yönetimde etkileri olan, mülk
Zerdüþtlük Ýran’da yaygýn bir kabul görmüþtü. Zer- Þu yabanýl Araplar beni zorla sahibi, bir tür ruhban sýnýfýný oluþturuyorlardý.
düþt anlayýþýna göre, insanýn kutsal görevi dünya
Abbas güçlü bir merkezi hükümet kurdu. Tahtýnýn
Ýslam yapmak için geldiler.
üzerinde toplumsal adaleti saðlamak yolunda çaba
geleceðini güvenceye almak için, büyük oðlunu ölFirdevsi, Þahname
göstermesidir. Ýnsan iyi ile kötünün ezeli savaþýmý
dürdü, ikinci oðlunun gözlerini oydu.
içerisinde hapsedilmiþtir. Yaþarken gösterdiði düþünAbbas’ýn torununun torunu, Þah Sultan Hüseyin,
ce, söz ve davranýþýna göre, insan, cennetin ya da cehennemin sonsuzmollalarýn desteði ile tahta oturdu. Ama gene mollalarýn desteðindeki
luðuna gidecektir.
isyanla devrildi. Bu kargaþadan yararlanan Sünni Afganlar Ýsfahan’ý ele
Ýran’da doðup geliþen bir baþka dinsel-siyasal hareket de Mazdakgeçirip kenti yaðmaladýlar, Þah Sultan Hüseyin’i yakalayarak öldürdüler.
çýlýktýr. Ýsa’dan sonra 5. yüzyýlýn baþlarýnda Sasani soylularýna karþý
Safavi hanedanlýðý böylece son bulmuþtu (1722). Anarþi ve kargaþa içinHorasan’lý Mazdak’ýn liderliðinde bir isyanla baþlayýp, soylularýn müdeki Ýran’da mollalar da etkisizleþmiþti. Ancak yüzyýlýn sonuna doðru
cevherlerini meydanlara yýðýp yakan bu hareket, kötülüklerin mal mülk,
yeniden güç kazanmaya baþladýlar. On dokuzuncu yüzyýlda güçleri yenizenginlikten kaynaklandýðýný öne sürerek bir tür ilkel komünizmi savunden þahlarý devirecek düzeye ulaþmýþtý.
muþlar ve bu inançlarýný bir süre de hayata geçirmiþlerdir
Kýrk sekiz yýllýk yöntemi sýrasýnda Ýngiliz þirketlerine, Yahudi banGerek Zerdüþtlük, gerekse de Mazdakçýlýk, daha sonra Ýslam içerikerlere ülke kaynaklarýný rehin veren Nasýr Aldin, tütün tekelini Ýngilizsinde geliþen bâtini tarikatlarýnýn felsefi içeriðine önemli katkýlar saðlalere verince, Molla Hasan Þirazi’nin boykot çaðrýsýna, Hýristiyan ve
mýþlardýr.
Yahudiler de dâhil, bütün Ýran halkýnýn yanýnda, Þah’ýn eþleri de uymuþ,
Araplar Ýslamiyeti kýlýç zoruyla yayýyorlar ve çok kan döküyorlardý.
tekel sözleþmesi iptal edilmiþtir (1891). 1906’da kabul edilen Anayasa
Ýran’da çok kan dökülmekle de kalmadý, Ýran kentleri yaðmalandý,
ve ilk parlamento yine bu mollalarýn desteði alýnarak gerçekleþtirilmiþtir.
kütüphaneler ateþe verildi, sanat eserleri tahrip edildi. Ancak köklü ve
1798’de Napolyon Mýsýr’ý iþgal ederken Ýngiltere’nin Hindistan sözengin bir kültürü olan Ýran, Ýslamiyet üzerinde etkisini gösterdi.
mürgesine göz koymuþtu. Bu nedenle de Ýran onun için önemli idi. Rus
Ýranlýlar daha çok Ýslamiyet içindeki hâkim mezheplere karþý olan
Çarý ile de anlaþarak, Çardan destek sözü almýþtý. Ancak, Ýngiltere, özelmezhep ve anlayýþlara yakýnlýk duyuyorlar ve bu tür mezhep ve anlalikle Ýran Körfezini çök önceden güvence altýna almýþtý. Ama Napolyýþlarda kendi kültürel varlýklarýný koruyabiliyorlardý. Hüseyin evladýný
yon’un bu manevralarýna karþý Ýran ile yeni bir anlaþma imzalamayý da
Sasanilerin varisi sayýyorlar, Ehlibeyt’in hakkýný korumak için Araplara
ihmal etmedi (1801). Ýran’ýn Ýngiltere’den yana tavýr almasý karþýlýðý,
direniyorlardý. Ali’nin oðlu Hüseyin’in son Sasani hükümdarý Yezdi-curÝngiltere Ýran’a askeri ve teknik yardým yapacaktý.
d’ün kýzýndan olan çocuklarýný Ýranlýlar, Abbasilere karþý harekete zorBu arada misyonerler de Ýran’da boþ durmuyorlardý. 1811’de Doðu
luyorlardý. Bunu bilen Abbasi halifesi Me’mun, Ali oðullarýndan Ali
Hindistan Þirketi’ne baðlý kilise temsilcisi Henry Martyn önderliðinde
Rýza’yý kendinden sonra halife olmak üzere veliaht yapýp kýzýný da ona ,
bir grup Þiraz’da ilk misyonerlik üssünü kurmuþ ve Ýncil’in Acemce’ye
ama daha sonradan Ali Rýza’ya zehirli üzüm yedirerek öldürdü.1
çevrilmesine baþlamýþlardý. ABD misyonerlerinin de bu bölgeye ilgisi
Özellikle Ýran, Hint, Yunan, Yahudi ve Hýristiyanlýk fikir ve akýmlaayný döneme rastlar. Ýlk ABD misyonerlerinin Ýran’a geliþ tarihi 1834’tür.
rýnýn karþýlýklý etkileþimleri, sonradan Ýslamiyet’in de gelmesiyle ulaAmerikalý misyonerler 1871’de okul ve hastane açmaya baþladýlar. Anaþýlan yeni sentezler, bu bölgede tasavvuf düþüncelerinin doðmasýna ve
dolu, Ýran, Suriye ve Filistin’de faaliyete geçen misyoner okullarý, önce
kýsa zamanda yaygýnlaþmasýna neden oluyordu. Iran önce Yunan, daha
Müslüman olmayanlarý (Ermeni, Rum, Yahudi, vb) eðitiyorlardý, daha
sonra Roma ve Bizans’la, çok sýký siyasal, sosyal ve ticari iliþkiler içerisonra Müslüman çocuklara da bu okullarýn kapýsý aralandý.
sindedir. Yüz yýllar boyu süren bu iliþkiler karþýlýklý kültür etkileþimleriOn dokuzuncu yüzyýlýn baþýndan beri Ýran Rusya ve Ýngiltere arasýnni de birlikte getirmiþtir. Köprülü bâtýni kültürünün bu sentezlerden doðda çýkar alaný olarak paylaþýlmýþ, kapitülasyon haklarý saðlamýþlardý. Bu
duðunu yazmaktadýr.2
ayrýcalýklar sonucu, Avrupa mallarý Ýran pazarýný istila etmiþti. Ýran yerli
Bâtýnilik (Ýslam rasyonalizmi), varlýklarý zamanýn müspet bilimlerine
sanayi yok edildi. Ýran’dan Avrupa’ya afyon, pamuk ve halý ihraç edileuygun olarak yorumluyordu. Batini görüþüne göre her þeyi yöneten akýlbiliyordu. l850’lerin sonlarýna doðru, Hindistan ile Ýngiltere arasýndaki
dýr. “Ýnsan-ý kâmil” denilen üstün bir akýl vardýr. Peygamber bir “insan-ý
iletiþimi kolaylaþtýrmak için Ýngilizler Ýran telgraf tekelini ele geçirdiler.
kâmildir”. Peygamberin mucizesi yoktur. Kuran Tanrý’nýn deðil, Pey1847’de Ýngiliz Baron Julius de Reuter, demiryolu, tramvay, maden iþletgamber’in sözleridir. Peygamber’in aklýnýn dýþa vurumudur. Peygamber,
mesi, bütün sulama iþleri, ulusal bir banka ve öteki sanayi iþletme haklaCebrail dedikleri akýldan taþan bilgileri anlatým biçimine sokmuþtur.
rýný almýþtý. Þah’ýn eþinin baþýný çektiði ulema buna karþý direndi, bu
“Þüphesiz Kuran bir elçinin sözüdür”3 ayeti de bunun kanýtýdýr. Peyayrýcalýklarý veren Baþbakan Mirza Han istifa etmek zorunda kaldý. Ama
gamber halký yönetmek için akýldan taþan bu bilgileri zâhiri bir biçime
bu tür direniþler kalýcý sonuçlar veremiyordu. Yüzyýlýn sonuna doðru
sokmuþtur. Bâtinilikte dýþ görünüþ çirkindir. Ýslamýn dýþ görünüþü de
Ýran ekonomisini tümüyle denetim altýna alan Ýngiltere ve Rusya, politik
çirkindir. Aslolan bâtýndýr, zâhir deðil.
geliþmeleri de tümüyle belirler hale gelmiþti.
Bâtýnilik Arap istilasýna bir tepkidir ve o yüzden de Ýranlýlar ve Türk1908’de Ýran’da petrol bulundu. 1909 yýlýnda Anglo-Iranian Petroller arasýnda yaygýnlaþmýþtýr. Son derece gizli olarak çalýþtýklarý için,
eum Company (Ýngiliz-Ýran Petrol Þirketi) kuruldu. Petrol Ýngilizlerin
Batýniler kendi aralarýnda çok sýký kurallar ve denetim kurmuþlardýr. Ehli
eline geçmiþti. Ýngiltere’ye karþýtý gössünnete karþý olduklarý için hep yasaklanmýþ, kötülenmiþlerdir. Kimi
teriler düzenledi. Ýngiltere’ye karþý
koþullarda da bu baskýlardan kurtulmak için Ýslam akidelerine baðlý yeni
Amerika’dan ve Rusya’dan yardým issentezler oluþturmuþlardýr.4
tendi. Rusya devrim öncesi kargaþasýný
Çoðunluðu Sünni olan Ýran’da, Þiiliði resmi din olarak kabul ettiren
yaþýyordu, Amerika ise, bölge politikaÞah Ýsmail, daha çok Türkmenler arasýnda etkiliydi. Kendisi de bir Türksýný Ýngiltere politikalarýnýn yedeðinde
men olan Þah Ýsmail, Türkçe nefesleriyle Horasan’dan Anadolu’ya, orageliþtiriyordu.
dan Balkanlara kadar, Türkmen boylarýný etkilemiþti. Bu gün de Alevi
Ýran toplumunda mollalarla esnaf ve
geleneðinin içinde Hatayi olarak bilinen Þah Ýsmail’in önemli bir yeri
sanatkârlar iç içe yaþýyordu. Akrabalýk
vardýr. Mistik kiþiliðiyle 12. Ýmam’ýn habercisi olarak kabul görüyordu.
iliþkilerinin yanýnda, ekonomik ve
Ortodoks Þiiler onu Þii saymazlar. Çünkü onun bâtýnilik kültüründen
toplumsal iliþkiler de bu kesimleri birkaynaklanan sufi yaklaþýmlarýnýn Arap kökenli ortodoks Þiilikle baðbirlerine yaklaþtýran nedenlerdi. Çarþýdaþýr yaný yoktu. Dönemin pek çok siyasal-toplumsal hareketle önderi
cýlar (bazarî) adý verilen bu kesimler,
gibi, Þah Ýsmail’in de Ehlibeyt kanýndan geldiði söylenir.
Ýran’ýn politik yapýsýnda da önemli rol
Bugünkü Ýran Þiiliði Þah Ýsmail’in yeðeni Abbas (1588–1629) döneoynamýþlardýr. Ýran’ýn Anayasasý ve
minde biçimlenmiþtir. Abbas, Safavilerin baþkentini Tebriz’den
parlamenter sisteme geçiþi bu grubun
12
Sayý 18
Musaddik, hapiste torunuyla
Ý
Vahap Erdoðdu
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 13
liberallerle birlikte harekete geçmesiyle gerçekleþmiþti. Musaddýk’ýn
Ulusal Cephesi de laikler, liberaller, komünistler ve çarþýcýlarýn birlikte
oluþturduklarý bir hareket olacaktý.
1921’e doðru Ýran tam bir kargaþa içerisindeydi. Ýngilizler Bolþevik
devriminin Ýran’a uzanacaðý korkusuyla, Kazak askerleri komutaný Albay Rýza’yý Tahran’a yönelttiler. Tahran’da hükümeti düþüren Rýza, yeni
oluþturulan ordunun komutaný oldu. Baþkaldýran Kürt ve Arap aþiretlerini ezdi. Kýsa sürede baþbakanlýða yükselen Rýza, 1925’in sonunda parlamento Türk kökenli Kaçar Hanedanlýðý’na son verince, Þah unvanýný
aldý. Rýza’nýn Þahlýðýna kadar uzanan yolun açýlmasýnda da mollalarýn
etkili olduklarýný belirtelim. Ülkenin iki büyük dini lideri Rýza’ya itaat
etmenin “dinsel görev” olduðu fetvasýný vermiþlerdi.
Oysa Rýza Þah’ýn kafasýnda çok baþka þeyler vardý. Kapý komþusu
Türkiye’nin yeni atýlýmlarýný hayranlýkla izliyordu. Ýki ülkenin karþýlaþtýklarý sorunlarda da benzerlikler vardý. Rýza Þah da ülkeyi kargaþadan
kurtarmýþtý. O da monarþiyi yýkarak parlamenter demokrasi sistemini
gerçekleþtirmek istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, yabancýlarýn etkisinden
kurtulmuþ, baðýmsýz bir ülke, Arap kültüründen arýnmýþ kendi kültürünü
yaþayan, geliþtiren bir ülke olmak istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, Batýlý
bir topluma dönüþünce, yaþamakta olduðu bütün sorunlardan kurtulabileceðine inanýyordu.
Rýza Þah önce güçlü bir ordu kurdu. Ardýndan hukuk sistemini deðiþtirerek mollalarýn kadýlýk olanaðýný ortadan kaldýrdý. Avrupa hukuk sisteminin kabulü ile mollalar yalnýzca evlenme ve boþanma iþleri, vb gibi iþlerle yetkili olacaklardý. Böylece mollalarýn çok önemli bir ekmek kapýsý
kapatýlmýþ oluyordu. Kadýnlarý erkeklerle eþit kýlan yasalar, Müslüman
olmayanlarý Müslümanlarla eþit sayan yasalar, zorunlu soyadý yasasý
(kendisi Pehlevi soyadýný aldý), dini vakýflarýn denetimi, gelirlerinin devlete bildirilmesi zorunluluðu, ruhban sýnýfýnýn önemli gelir kapýlarýný
kapamýþ oluyordu. Bu durum, yoksulluðun aðýr bastýðý mollalardan oluþan bir iþsizler ordusu yaratmýþtý.
1935 yýlýnda Avrupalýlar gibi giyinme zorunluluðu, mollalarýn sarýklý cübbeli dýþarýda dolaþmalarýnýn yasaklanmasý, Kâbe’ye hac ziyaretinin
yasaklanmasý, ardýndan da kadýnlarýn çarþafla sokaða çýkma yasaðý, mollalarý sokaða dökmek için yeterli neden olmuþtu. Rýza Þah, bu direniþleri
zor kullanarak bastýrýyordu.
Rýza Þah daðýlýp parçalanmakta olan Ýran’ý bir ulus devlet haline
getirmek için büyük çabalar gösteriyordu. Çay ve þekere tekel koydu.
Sanayileþme çalýþmalarý baþlattý, demiryolu aðýný geliþtirdi, saðlýk ve
eðitimde önemli reformlar gerçekleþtirdi. O zamana dek ilköðretim din
adamlarýnýn elinde idi ve ilköðretime Kuran öðretimi ile baþlanýyordu.
Ülkedeki tüm yabacý okullarý devletleþtirdi. Kadýn ve erkeklerin eþit koþullarda ve birlikte eðitim gördüðü ilk üniversiteyi açmýþ, eðitim için
yurtdýþýna öðrenciler göndermiþti. Ýlköðretimin zorunlu hale getirilmesi,
kýz ve erkek çocuklarýn ayný sýnýfta birlikte eðitim görmeleri, yine Rýza
Þah tarafýndan gerçekleþtirilmiþti. 1930’larýn sonuna doðru kentlerin
çoðu elektriðe kavuþmuþtu.
Ancak okuma ve yazmayý bir Kazak subayý iken, kendi kendine
öðrenmiþ olan Rýza Þah’ýn uygulamaya koyduðu ulusalcý politikalar,
Ýngiltere gibi, Ýran’da büyük çýkar aðlarýný kurmuþ olan ülkeleri rahatsýz
ediyordu. Ýngiltere’nin baskýsýna karþý ABD’nin desteðini saðlamak için,
ABD petrol þirketi Standard Oil’e imtiyazlar vermesi de Rýza Þah’ý kurtarmaya yetmedi. Almanya’dan destek saðlama arayýþýna girdi, baþarýlý
olamadý. Sonunda, Alman yandaþlýðý gerekçe gösterilerek, Ýngiltere tarafýndan tahttan indirildi ve Güney Afrika’ya sürgüne gönderildi. Yerine
oðlu Rýza oturtuldu.
Yeni Þah Ýngilizlerin her dediðini yapan bir kukla olmaktan öte gidemiyordu. Ýran halký açlýk ve yoksulluk içinde yaþarken, dünyanýn en
kârlý þirketi olarak Ýran’ýn petrolünü dünya pazarýna süren Anglo-Iranian
Petrol Þirketi imtiyaz alanlarýný daha da geniþletmek için hükümetleri
deðiþtiriyor, parlamentoyu isteði doðrultusunda yapýlandýrabiliyordu.
Ýranlý yetkililer petrol rafinelerine giremiyor, hesaplarýný, defterlerini
denetleyemiyor, petrol alanlarýnýn yakýnýna bile yaklaþtýrýlmýyorlardý.
1945’de Azerilerin bir bölümü baþkaldýrarak Sovyet sistemine geçmeleri, 1946’da Kürtlerin devlet kurma giriþimleri, Ýran’da ulusalcý
duygularý kabartmýþ, Ýngiliz-Amerikan kuklasý konumundaki Þah’a karþý
tepkileri artýrmýþtý. Musaddýk’ýn önderliðinde ulusalcý güçlerin artan etkinlikleri karþýsýnda Ýngilizler, fazla direnememiþlerdi.
Ýran ulusalcýlarý Ulusal Cephe adý altýnda Musaddýk önderliðinde
iktidara geçince petrolü millileþtirmiþti. Bu olay, yalnýzca Orta Doðuda
deðil, bütün dünyada emperyalizmin yeni stratejisinin de ilk adýmý oluyordu. Amerikan Merkezi Haberalma Örgütünün (CIA) darbeler ve suikastlar zincirinin ilk halkasý, Musaddýk’ýn traji-komik bir darbeyle iktidardan uzaklaþtýrýlmasý ile baþlayacaktý. Olayýn bir baþka yaný da, Humeyni iktidarýnýn ilk tohumlarýnýn bu dönemde atýlmýþ olmasýydý.
Bundan sonrasýný CIA belgelerine dayanarak hazýrlanmýþ ABD kaynaklý kitaplardan özetleyerek verelim:
Ocak 2006
15 Aðustos 1953 gece yarýsý. Saray
Muhafýz Alayý Komutaný Nimetullah
Nasiri cebine koyduðu Þah’ýn Musaddýk’ý azleden mektupla birlikte birkaç
askeri kamyon dolusu askerle Genelkurmay Baþkaný Taki Riyahi’nin oturduðu evin kapsýný çaldý. Evde hiç kimse yoktu. Albay cipine bindi, Musaddýk’ýn evine yöneldi. Demokratik yoldan iktidara gelmiþ olan Baþbakana
Þah’ýn azil emrini teblið edecek, eðer
uymaz ise, onu tutuklayacaktý.
Albay Nimetullah bunlarý kendi baþýna kotaracak yetenekte birisi deðildi.
Bu plan CIA ve Ýngiliz Gizli Servisinin
aylarca önceden baþlayan çalýþmalarýnýn uygulamaya konulmasýydý. Darbe ABD Baþkaný Eisenhower ve
Ýngiltere Baþbakaný Churchill’in ortak emirleriyle planlanmýþtý.
Geçtiðimiz yüzyýlýn baþýndan beri Ýngiliz Ýran Petrol Þirketi (AIOC)
Ýran petrolünün üretimi ve pazarlamasý konusunda tekel kurmuþ bulunuyordu. Ýngiltere’nin dünyadaki bu en karlý þirketi Musaddýk tarafýndan
ulusallaþtýrýldý. Hemen ardýndan Ýran Körfezinde Ramadan’daki ayný þirketin dev petrol rafinerisini de kontrol altýna aldý. Ýngilizler çýlgýna döndüler. Önce Uluslararasý Mahkeme’den ve Birleþmiþ Milletler’den Musaddýk’ýn cezalandýrýlmasýný istediler. Ardýndan donanmayý Ýran Körfezi’ne gönderdiler, daha sonra da Ýran ekonomisini felce uðratacak ambargo uyguladýlar.
Halkýnýn gözünde bir ulusal kahraman olan Musaddýk inatla direndi.
Ýngiltere Ýran’ý iþgal etmek istedi, ABD Baþkaný Truman’dan destek alamayýnca bu planýndan vazgeçmek zorunda kaldýlar. Ýki seçenek kalmýþtý,
ya Musaddýk’ý kabul edecek ya da bir darbe ile iktidardan uzaklaþtýracaklardý.
Ýngiliz ajanlarý darbe için harekete geçti. Bunu öðrenen Musaddýk
Ýran’daki Ýngiliz Büyük Elçiliði’ni kapattý. Bütün Ýngilizler Ekim
1952’de sýnýr dýþý edildi. Yeniden Truman’a baþvuran Ýngilizler darbeyi
CIA ile birlikte gerçekleþtirmek istediler, ancak Baþkandan yine destek
görmediler.
Kasým 1952’de Eisenhower baþkan seçilince iþler deðiþti. Seçim
kampanyasý sýrasýnda Ýngiliz Gizli Servisi’nin yöneticilerinden Christopher Montague Woodhouse, CIA ve Dýþiþleri ile görüþmek üzere ABD’ye
gitti. Oradaki görüþmelerinde gerçek gerekçelerini gizleyerek, Ýran’ýn
komünist rejime kaydýðýna muhataplarýný inandýrmaya çalýþtý. Woodhouse beklediðinden de yüksek bir baþarý saðlamýþtý. Yeni yönetimin
Dýþiþleri ve CIA’nin baþýna geçecek olan Dulles kardeþler bu söylenenlere inanmaya hazýrdýlar. Onlara göre ABD saflarýnda kararlýlýkla saf tutmayanlar düþman saflarýnda yer almýþ sayýlýrdý. Geniþ petrol rezervleri,
Sovyetlerle olan uzun sýnýrlarý, güçlü bir komünist partisi ve ulusalcý bir
baþbakanýyla Ýran, kýsa sürede komünizmin kucaðýna düþebilirdi.
Ocak 1953’te Eisenhower Beyaz Saray’da göreve baþlayýnca, Dulles
kardeþler ilk iþ olarak Musaddýk’ýn devrilmesini gündemlerine aldýlar.
Bu hükümet darbesi konusunda CIA için de bir ilk olacaktý. Operasyonu
gerçekleþtirmek üzere, Orta Doðu konusunda oldukça deneyimli CIA’nýn
Asya ve Orta Doðu bölümü Þefi, Baþkan Theodore Roosevelt’in torunu
36 yaþýndaki Kermit Roosevelt görevlendirildi.
Temmuzda Beyrut’a uçan Roosevelt, oradan araba ile Suriye ve Irak
çöllerini aþarak Ýran sýnýrýnda içeri girdi. Ajanlarý tarafýndan kiralana
Tahran’daki bir villada iki hafta sýký bir çalýþma yaptý. Ýngilizlerin daha
önceki çalýþmalarý sonucu basýndan, subaylardan, politikacýlardan, yeraltý dünyasýndan ve mollalardan oluþan bir þebekeyi hazýr bulmuþtu. CIA
bunlara aylýk maaþ ödüyor, karþýlýk olarak da hemen her gün Musaddýk’ý
suçlayan yalan haber üretiyorlardý. Þah’ýn Musaddýk’ý azlettiði, yerine
Emekli General Fazullah Zahýdi’yi atadýðý haberlerini yaydýlar. CIA
Zahidi’ye 100 bin dolardan fazla para vermiþti. Sokak serserilerine ellerine tutuþturulan Þah fotoðraflarýyla Musaddýk’a karþý, Þah lehine sokak
gösterileri düzenletildi. Basýndaki Musaddýk karþýtý yazýlar artmaya
baþladý. Yazýlarda Musaddýk’ýn yalýzca komünist eðilimde olmadýðýný,
tahta göz diktiði, Ýsrail’in desteðinde ve hatta Ýngilizlerin adamý olduðu
yolunda doðrudan CIA tarafýndan hazýrlanan haberler iþleniyordu. Bu
haberlerin imalatçýsý Richard Cottam o günleri anlatýrken Tahran’daki
gazetelerin beþte dördünün kontrolleri altýnda olduðu ve yazdýðý her
yazýnýn hemen ertesi günü Ýran gazetelerinde yayýmlandýðýný belirterek,
hedeflerinin Musaddýk’ý “komünist iþbirlikçisi bir fanatik” olarak tanýtmak olduðunu söylemektedir.5
Bütün bu kirli iþleri yürütürken Roosevelt’in önünde temizlemesi gereken bir pürüz daha vardý. Kiþiliksiz, pýsýrýk Þah’ýn elinden Musaddýk’ý
(Devamý 14. Sayfada)
13
Nasýri, Þah’ýn Musaddiki azleden fermanýyla
¸ E
SERÇESM
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 14
¸ E
SERÇESM
(Baþtarafý 13. Sayfada)
azlettiði ve yerine General Zahidi’yi atadýðýna iliþkin bir kaðýdýn altýna
imza atmak. Ama Þah, halkýn bir kahraman olarak kabul ettiði Musaddýk’tan çekindiði için imzalayamýyordu. Þah’ý etkileyecek kiþileri devreye sokmak gerekiyordu. Bu kiþilerin baþýnda Þah’ýn ikizi Prenses Eþref
geliyordu.
Musaddik (saðda) Amerikan ve Ýngiliz Büyükelçileriyle
Uyuþturucu dâhil her türlü kirli iliþkileri nedeni ile Ýran’da barýnamayýp yurtdýþýnda yaþayan Prenses’e ulaþmak zor olmadý. Paris kumarhanelerinin ve gece kulüplerinin bu seçkin müþterisi, CIA’nin Ýran’daki
seçkin adamlarýndan Esadullah Raþidiyan tarafýndan telefonla arandýðýnýn ertesi günü Amerikan ve Ýngiliz ajanlarýndan oluþan bir heyet tarafýndan ziyaret edildi. Heyetin baþýndaki Ýngiliz ajan Norman Darbyshire bir
mink kürk manto ile hatýrý sayýlýr miktardaki para paketini yanýna almayý
ihmal etmedi. Hediyeleri görünce, Darbyshire’ýn deyimiyle “gözleri parlayan” Prenses Tahran’a uçmayý kabul etti. Prenses evlilik adý Madam
Þefik olarak bir pürüz çýkmadan Tahran’a indi. Baþýnda Þah onu kabul
etmedi, ama saraydaki ajanlarýnýn çabalarý ile görüþme 29 Temmuz gecesi yapýldý. Ama Þah’ý ikna edemedi. Bu haber duyulunca þiddetli protestolar oldu ve Prenses arkasýna bakmadan, aceleyle Avrupa’ya döndü.
Roosevelt General H. Norman Schwarzkopf’a yöneldi (Birinci Körfez Savaþýnda, Çöl Fýrtýnasý Harekâtýnda da bu adý sýk sýk duyacaktýk).
General 40’lý yýllarda Ýran’da seçkin bir alayýn komutanlýðýný yapmýþ,
Þah’a yakýn bir gizli servis kurarak elemanlarýný yetiþtirmiþ ve Þah’ýn
saygý duyduðu biriydi. CIA generale “örtülü bir görev” verdi. General
Lübnan, Pakistan ve Mýsýr’a görüþmeler yapmak için ziyaretler yapacaktý. Geçerken de Ýran’a uðramýþ olacaktý. Ýran’a bir kaç çanta dolusu milyonlarca dolarla gelmiþti. Roosevelt’le görüþtükten sonra, operasyonun
elebaþlarýyla bir araya geldi, dolarlarý bunlara daðýttý. Þah’ý aradý ve
1 Aðustos günü sarayýn büyük bir salonunda baþ baþa görüþtüler. Þah
hâlâ korkuyordu. Ama yumuþama yoluna girmiþti. Roosevelt’in kendisinin görüþmesi gerekiyordu. Bu çok tehlikeliydi. Ýran’da olduðu, hele de
Þah’la iliþkide olduðu duyulacak olursa, her þey altüst olurdu. Ama
baþka seçenek de yoktu.
2 Aðustos günü en yakýn adamý Esadullah Raþidiyan’ý saraya gönderdi. Raþidiyan kardeþler Ýngiliz Ýstihbarat örgütünün Ýran’daki kilit adamlarýydý ve bu üç kardeþe her ay 10 bin Sterlin para ödüyorlardý.6 Mesaj
kýsaydý. ABD ve Ýngiltere darbe hazýrlýyorlardý, engel olunmamalýydý.
Þah’a baþýný endiþeyle sallamak düþtü.
Roosevelt, Rosenkrantz kod adýndaki adamý ile “bir Amerikan yetkilisinin Eisenhower ve Churchill adýna gizli bir görüþme” yapma isteðini
Þah’a iletti. O gece yarýsý bir araba Roosevelt’in kaldýðý villaya gönderildi. Tebdili kýyafet içindeki Roosevelt arabaya bindi battaniyeyi üzerine
çekerek yere uzandý. Sarayýn giriþ merdivenlerinde Þah konuðunu bekliyordu. Arabanýn kapýsýný açan Þah karþýsýnda daha önceleri baþka kimlikle tanýdýðý Roosevelt’i buldu. Roosevelt, Ýran’da Amerikan ve Ýngiliz
gizli servisleri adýna bulunduðunu, bunun kanýtýný da Þah isterse,
BBC’in ertesi geceki yayýnýndan öðrenebilirdi. Churchill BBC’nýn “þimdi gece yarýsý” biçimindeki kapanýþ anonsunun, “þimdi tam gece yarýsý”
anonsu ile deðiþmesini saðlamýþtý.
Þah ikircikli tavrýný sürdürünce, Roosevelt kaþlarýný çatarak Musaddýk’ýn iktidarda kalmasýnýn “Ýran’ýn komünistleþmesine ya da ikinci bir
Kore olmasýna yol açacaðý” Batý’nýn bunu kabul edemeyeceðini söyledi.
Þah’ýn, gücünü pekiþtirecek bu darbeye yardýmcý olmasý gerektiði, yoksa
Ýran’dan ayrýlacaðýný, baþka planlar hazýrlanacaðýný da sözlerine ekledi.
Þah bunlarý sessizce dinlemekle yetindi. Ertesi gece buluþmaya karar vererek ayrýldýlar.
Roosevelt Þah’la görüþmelerinde, “elinin altýnda 1 milyon dolar, iþinin ehli, son derecede profesyonel örgütçü bir kadro bulunduðunu”, bunlarýn “broþür daðýtmak, sokak gösterileri düzenlemek, muhalefeti örgütlemek, vb” konularýnda usta olduklarýný eklemeyi de unutmadý. Ajax
14
Operasyonu dört koldan yürütülecekti. Camilerde, sokaklarda, Musaddýk’ýn popülaritesini yýpratacak bir kampanya yürütülecek, Þah yanlýsý
subaylar bir bildiri ile Musaddýk’ý azledecekler, sokak çeteleri sokaðý ele
geçirecekler ve son olarak da General Zahidi ortaya çýkacak ve Þah’ýn
baþbakanlýk teklifini kabul ettiðini ilan edecektir.
Sonunda Þah fermaný imzalamayý kabul etti, ancak imzaladýktan sonra hemen gizlenecek bir yer bulmalýydý. Hazar kýyýsýnda sarayýn av evi
olarak kullanýlan yer seçildi. Ýþler kötüye gittiðinde Kraliçe ile birlikte
Baðdat’a kaçmak üzere bir uçak hazýr olacaktý. Ertesi sabah bir CIA
kuryesiyle saraya gönderilecek olan fermanlarý imzaladýktan sonra Þah
sarayý terk edecek ve gizleneceði yere gidecekti.
9 Aðustos sabaha karþý yapýlmýþ olan bu görüþme, son görüþme idi.
Roosevelt Baþkan Eisenhower’ýn özel mesajýný majestelerine sunmuþtu:
“Tanrýdan Majestelerine yardýmcý olmasýný dilerim. Pehlevilerle Roosevelt’in ortak çabalarý bu küçük sorunu çözemiyorsa, hiçbir yerde umut
kalmadý demektir. Bu iþin üstesinden geleceðinizden hiç kuþkum yoktur.”
Roosevelt villasýna döndüðünde saat sabahýn beþi olmuþtu. Keyifle
yataðýna girdi. Bir süre sonra uyandýrýldýðýnda bir terslik olduðunu öðrendi. Ýmza almaya giden kurye eli boþ dönmüþtü. Þah sarayý terk
etmiþti. Bunun üzerine Albay Nasýri’nin Hazar kýyýsýna uçmasý kararlaþtýrýldý. Gece geç saatlere kadar Nasýri’den bir ses çýkmamýþtý. Gece yarýsýna doðru imzalar Roosevelt’e ulaþtýrýldý. Hava koþullarý nedeniyle
Nasýri’nin uçaðý kalkamamýþ, fermanlar kara yolu ile gönderilmiþti.
Roosevelt hemen harekete geçmek istiyordu, ama arada perþembe ve
cuma vardý. Bunlar tatil günleriydi. Adamlarý tatil günleri harekete geçmelerinin doðru olmayacaðýný söylediler. 15 Aðustos cumartesine ertelediler. Bu arada sokak gösterileri yoðunlaþtýrýldý, basýnda Musaddýk’a
saldýrýlar þiddetlendirildi. Tudeh (Ýran Kitle Partisi) adý kullanýlarak yayýnlanan sahte bildiri ve broþürlerle Musaddýk’a karþý çýkan ya da çýkacak olan mollalar tehdit ediliyor ve mollalarýn önde gelenlerine, kiþilere
Tudeh adýna yapýlan telefonlarla ölüm tehdidi yaðdýrýlýyordu. Bu mollalarýn birkaçýnýn evleri önünde patlangaç patlatýldý. Bütün kampanya
Musaddýk’ýn komünistlerle iþbirliði yaparak, ülkeyi komünizme teslim
edeceði stratejisine oturtulmuþtu.
Her þey yolunda görünüyordu. 14 Aðustosta, CIA Merkezinden Ajax
Operasyonu’nun tamamlanmasýnýn ardýndan Hükümeti kuracak olan
General Zahidi’nin kullanýmýna verilmek üzer 5 milyon dolarýn hazýr
bulundurulmasýný isteyen telgrafý çektikten sonra, Amerikan Elçilik
binasýndaki üssüne çekilen Roosevelt, 15 Aðustos gece yarýsýnda Albay
Nasýri’den telefon bekliyordu. Albay Nasýri Genel Kurmay Baþkanýný
evinde bulamayýnca, yanýndaki birlikle Baþbakan Musaddýk’ýn oturduðu
eve yöneldi. Kapýnýn önüne geldiðinde orada pusu kuran askerler tarafýndan sarýlarak tutuklandý. Roosevelt gibi, Þah da radyodan baþarý haberini boþuna beklediler. Sabahýn ilk saatlerinde radyolarda, Musaddýk’ýn
kendi sesinden Þah ve “yabancý unsurlar” tarafýndan tertiplenen komplonun baþarýlamadýðý ilan ediliyordu. Halk sokaða dökülmüþ Þah aleyhine,
Musaddýk lehine coþkulu gösteriler yapýyordu. Komplo baþarýya ulaþamamýþtý. Þah uçaða atlayarak eþiyle birlikte Ýran’dan kaçtý.
Churchill, “bir damla petrol, bir damla kanla eþdeðerlidir” demiþti.
Þeytan’ýn kanla dansý daha yeni baþlýyordu. Gerçekten de cumartesi
yaþanýlan baþarýsýz darbe giriþiminden hemen sonra, acele Ýran’ý terk
etmesi istenen Roosevelt pes etmemiþ, ikinci bir giriþim için harekete
geçmiþti. Iran halkýnýn çok büyük bir bölümünü arkasýna almýþ olan
Musaddýk liderliðindeki Ulusal Cephe’nin içersinde bulunan mollalarýn
cepheden koparýlmasý çalýþmalarýný hýzlandýrmak gerekiyordu. Genç
Ruhullah Humeyni ve birkaç yandaþý dýþýnda, hepsi cepheye katýlmýþlardý. Bunlarýn en etkili olaný Ayetullah Kaþani idi. Kaþani’nin babasý
I. Dünya Savaþýnda Ýngilizlere karþý savaþýrken ölmüþtü. Kendisi de
II. Dünya Savaþýnda, Müttefiklerin Ýran’ý iþgali sýrasýnda Ýngilizlere
karþý savaþmýþ, Ýngilizler tarafýndan esir kampýnda tutulmuþtu. Þah onu
susturmak için sürgüne gönderilmiþ, Beyrut’ta iken büyük bir halk desteðiyle Ýran Meclisi’ne seçilince, Þah dönüþüne izin vermek zorunda kalmýþtý. Tahran’da karþýlamaya gelen büyük kalabalýða seslenirken Musaddýk ve Ulusal Cepheyi gerçek yurtseverler olarak selamlamýþtý. Kaþani
Iran sömürgenlerden kurtulduktan sonra islami bir nizam kurulabileceðini savunuyordu. Kaþani Meclis baþkaný seçilince, Ýngilizler ve Amerikalýlar General Zahidi ve Ýngilizlerin gözde ajanlarý Raþidian kardeþler
kanalýyla iliþkiye geçmiþlerdi. ABD, seçkin diplomatý Harriman’ý Ýran’a
göndermiþ; Harriman, Kaþani ile evinde görüþmüþtü. Ýngilizlere ateþ
püsküren Kaþani oklarýný Musaddýk’a çevirdi. Karþýtlarýný sindirmek için
silahlý çeteler oluþturdu. Baþbakan Razmara’yý öldüren islamcý fanatik
Halil Tahmasibi için meclisten af çýkardý.
Öte yandan, Raþidian kardeþlere baðlý þebeke, Ýran’daki kargaþayý
artýrmak için devlet yetkililerinden birini kaçýrma planý hazýrladý. Dýþiþleri Bakaný Fatimi veya Genel Kurmay Baþkaný General Riahi hedef
seçilmiþti. Bu kiþiler iyi korunduklarý için Tahran Polis Þefinde karar
kýlýndý. General Mahmut Afþartus’u tanýyan tertipçilerden biri onu evine
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 15
davet etti ve eve gelen General Afþartus kaçýrýlarak öldürüldü. General
Zahidi de suçlananlar arasýnda idi. Zahidi Ayetullah Kaþani’nin korumasý altýnda Meclise sýðýndý. Musaddýk’ý destekleyen Meclis üyeleri Kaþani’yi Meclis Baþkanlýðý’ndan düþürdüler. Ýngiltere’nin Ýran’daki ajaný
Robin Zaehner Londra’ya gönderdiði raporda bütün bunlarý “tertipleyen
ve yönetenlerin Raþidian kardeþler” olduðunu bildiriyordu.7 Gazeteler
ve dini liderler Musaddýk’ýn kellesini istiyorlardý.
Baþarýsýz darbenin ardýndan geri çaðrýlan Roosevelt gitmemiþti.
Ýran’dan ayrýlýnca bütün bir ajanlar aðý baþsýz kalacak, halkýn büyük çoðunluðunun desteðini arkasýnda bulan Musaddýk duruma hâkim olacaktý. Pazar günü Zahidi ve öteki kilit adamlarýyla buluþan Roosevelt,
Þah’ýn imzalamýþ olduðu fermanlarý çoðaltarak halka ve ordu birliklerine
daðýtýlmak üzere ajanlarýna verdi. Pazartesi günü gazetelerde çýkacak
olan baþlýklarý hazýrladý. Gazeteler, Musaddýk’ýn Þah’ýn tahtýna geçmek
istediðini ama yurtsever subaylarýn bunu önlediðini yazacaklardý. Doðruyu yazan gazeteler ise azýnlýktaydý.
Roosevelt elçiliðin askeri ataþesi General Robert McClure’den darbeye katýlacak bir kaç askeri birlik bulmasýný istedi. Generalin tanýdýðý pek
çok Ýranlý subay vardý. Ýran Genel Kurmay Baþkaný ile iþe baþladý. Darbeye katýlmasa da, etkisizleþtirilmesini düþünüyordu. Birlikte birkaç
günlüðüne kent dýþýnda balýða çýkmayý önerdi. Kabul görmeyince, sesini
yükselterek Þah’a baðlý kalmasý gerektiði uyarýsýný yaptý. Karþýlýk olarak
Amerikan generaline kapý gösterildi. Ardýndan Ýsfahan’a gönderildi. Orada komutanlara fermanýn kopyasýný göstererek, darbeye katýlmalarýný
istedi. Komutan emirleri Amerikalýlardan deðil, Ýranlýlardan alacaðýný
söyleyerek tersledi. Ýki yerden de eli boþ dönünce, Baþkentteki küçük
karakollarý dolaþtý. Komutanlara para verdi, baþarýlýnca vaatlerde bulundu. Ýki küçük birliðin komutanýndan söz aldý.
Bir sonraki adým, sokakta kargaþa yaratmaktý. Bunun için Amerika
da CIA’de eðitilmiþ iki adamý, Celil ve Keyvani’yi görevlendirdi. Kenar
mahallelerdeki iþsiz güçsüz takýmý toplanacak, Musaddýk ve komünizm
lehine sloganlar atýlacak, vitrinler kýrýlacak, sokakta geçenler dövülecek,
camilere ateþ açýlacaktý. Bunun için iki ajana 50’þer bin dolar verildi.
Ertesi sabah kentin varoþlarýndan harekete geçen gruplar, Musaddýk
lehine sloganlar atarak kent merkezine doðru yürüdüler. Gruplara bir þeyden habersiz Musaddýk taraftarlarý ve Tudeh taraftarlarý da katýlýyordu.
Parlamento Alanýna ulaþtýklarýnda kalabalýk on binleri bulmuþtu. Alanda
bulunan Þah’ýn heykeli yýkýldý. Musaddýk polise göstericilere müdahale
etmemeleri emrini vermiþti. Zahidi, oðlu Ardeþir, emekli hava generali
Hidayetullah Gilenþah ve Raþidiyan kardeþler ABD elçiliðine gizlice
getirilerek Roosevelt ile bir toplantý yapýldý. Bu toplantýda sokak gösterilerinin yoðunlaþtýrýlmasý kararlaþtýrýldý. Roosevelt, Büyükelçi Loy
Henderson’a Musaddýk’la görüþmesi talimatýný verdi.
Salý günü gösteriler daha da yoðunlaþtý. Dükkânlar yaðmalandý. Ayný
gün ABD Büyükelçisi Mussadýk’ý ziyaret etti. Elçi, hükümetinin Þah’ý
Ýran’ýn resmi lideri olarak kabul ettiklerini söyledi. Musaddýk, ülkesinden kaçan Þah’ýn ülkesini temsil edemeyeceðini söyleyince, Elçi Muhammed’in de Mekke’yi terk ettiði, ama sonra daha güçlü olarak geri
döndüðünü anýmsattý ve hemen asýl konuya girdi. Amerikalýlarýn rahatsýz edildikleri, telefonlar edilerek tehdit ve aðýr küfürler edildiðini, telefonu açan çocuklara bile çok aðýr küfürler edildiðini, arabalarýnýn farlarýnýn kýrýldýðý, lastiklerinin indirildiði, çizildiði, bu durumda Hükümetinin ABD yurttaþlarýný geri çaðýrabileceðini söyledi. Musaddýk üzgün ve
mahcup bir tavýrla polis þefini aradý, sokak gösterilerine artýk bir son vermenin zamaný geldiði talimatýný verdi. Amaca ulaþýlmýþtý.
Polis acýmasýzca Musaddýk yandaþlarýnýn çoðunlukta olduðu göstericilerin üzerlerine saldýrmýþ, ardýndan her türlü sokak gösterisi yasaklanmýþtý. Bu yasak Musaddýk’ý en etkili silahý olan halk desteðinden yoksun
býrakýyordu. Þah lehine, Musaddýk aleyhine büyük bir gösteri yapmanýn
tam sýrasýydý Ajanlar hemen harekete geçti. Mollalara harçlýklarý daðýtýldý. l9 Aðustos Çarþamba sabahý Roosevelt özel kurye ile Kaþani’ye on
bin dolar gönderdi.8
Beyinsiz Þaban, Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’ýn çevresindeki eski güreþçiler, atletler, cambazlar, kumarbazlar, genelev kadýnlarýndan oluþan bir grup hazýrlandý, CIA’dan gelen paralar daðýtýldý.9 Bu
grup, 19 Aðustos sabahý, karnaval havasýnda gösteriler yaparak, kenar
mahallelerden kent merkezine hareket etti. Kýrsal kesimden parayla
devþirilmiþ aþiret üyeleri, imamlar, mollalar, sokak kabadayýsý Beyinsiz
Þaban’ýn adamlarý, kahvehanelerden toplanan iþsiz güçsüz takýmý
“Kahrolsun Musaddýk, yaþasýn Þah!” sloganlarý ile yürümeye baþladýlar.
Müdahale eden kimse yoktu. Musaddýk yandaþlarý yasaða uyarak dýþarý
çýkmamýþlardý. Grup hükümet binalarýna, Musaddýk yanlýsý gazeteleri
yaðmaladýktan sonra, Musaddýk’ýn kaldýðý eve yöneltilerek, ev kuþatýldý.
Kapýlar kýrýlarak ev yaðmalandý, yakýldý. Musaddýk kaçýrýlarak kurtarýlmýþtý. O gün üç yüz kiþi ölmüþtü. Ölen kimi sivillerin ceplerinde Roosevelt’in adamlarýnýn daðýttýðý 500 riyallik banknotlar çýkýyordu. CIA’nýn
ilk darbesi baþarýlmýþtý.
Ocak 2006
Beyinsiz Þaban, Þah yanlý bir gösteride
¸ E
SERÇESM
Zahidi baþbakan oldu. Roosevelt’in en yakýn iki adamý hükümete
bakan olarak girdiler. Zahidi’nin emrine CIA 5 milyon dolar gönderdi.
Ayrýca þahsýna da bir milyon dolar gönderildi.
Muhammed’in soyundan gelen Dýþiþleri Bakaný Fatimi idam edildi.
Iran-Ýngiliz Petrol Þirketi yeni kurulan uluslararasý þirketler birliðinde
yüzde 40 pay aldý; beþ Amerikan Þirketi yüzde 40 aldý; yüzde 20 de Shell
ve Fransýz petrol þirketine verildi. Yüzde 60 pay karþýlýðý olarak ÝngilizÝran Þirketine 1 milyar dolar ödendi. Kâr Ýran ile Þirket arasýnda yüzde
elli-yüzde elli bölüþülecekti. Þirketin adý Ýran Ulusal Petrol Þirketi olarak kaldý. Gene þirketin defterlerini denetleme yetkisi Ýran’a verilmemiþti. Gene hiç bir Ýranlý üst yönetimde yoktu.
Raþidiyan kardeþler Ýngiliz ajanlýðý görevini sürdürürlerken Þah’ýn
yakýnlarý olarak büyük servet ve itibar kazanmýþlardý. Albay Nasýri general yapýldý ve ünlü Savak’ýn baþýna getirtildi. Þah bile onu tutuklatýp
hapse attýrmak zorunda kaldý. Humeyni ihtilalinden sonra hapisten alýnýp, kurþuna dizildi. Beyinsiz Þaban’a altýn sarýsý bir Cadillac araba
verildi. Belinde iki tabanca ile Tahran sokaklarýnda caka satarken, dövülecekler, kaybedilecekler ya da baþka türlü iþlemler için Savak’ýn iþareti
yetiyordu. Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’a Þah birer çiftlik hediye etti. Tayyip ayný zamanda baþkente vergiden muaf muz ithal tekeli ile
evinin alt katýný seraya dönüþtürecek donatýmýn saðlanmasýyla ödüllendirildi. Sarayýn en seçkin bahçelerinde yetiþtirilen meyvelerin beþ yýllýk ilk alýcýsý olma ayrýcalýðýný da Tayyip’e vermiþti.10 Ama ayný Tayyip,
1963’te Humeyni’nin tutuklanmasý sonucu adamlarýný Humeyni’yi desteklemek üzere sokaða döktüðü gerekçesiyle Nasýrullah tarafýndan kurþuna dizildi.
Bu kolay baþarýnýn ardýndan CIA, ABD politikalarýný belirleyen merkez olmuþtu. Dünyadaki politik geliþmeleri ABD politikalarý doðrultusunda oluþturmanýn en etkin ve en ucuz yolu bu tür komplolar olmuþtu.
Ýran’da gerçekleþtirilen darbenin ertesi yýlý Guatemala’da Baþkan Jacobo
Arbenz’i devirerek ülkeyi yüz binlerce insanýn yaþamýna mal olan bir iç
savaþa sürükledi. Sonraki yýllarda CIA, Küba, Þili, Kongo ve Vietnam’da liderlerinin öldürülmesi ya da devrilmesi için bir dizi eylemlere
giriþti.
Roosevelt büyük baþarýsýndan ötürü göðsüne takýlan övünç madalyasýyla Gulf Oil’in baþýna geçti.
Churchill 1953 yýlý Nobel Edebiyat ödülüne layýk görüldü.
Eisenhower kendi adýný taþýyan doktrinini uygulamaya koydu.
Þah, Ýngilizlerin yanýnda Amerikalýlarýn da desteðini alarak Ýran
halký üzerindeki despot yönetimini daha da pekiþtirdi. Mollalar onu
Ýran’dan kaçýrýncaya dek, halkýna yaptýðý zulmünü sürdürdü.
NOTLAR:
1 Þemsettin Günaltay, “Selçuklularýn Horasan’a Ýndikleri Zaman
Ýslam Dünyasýnýn Siyasal Sosyal, Ekonomik ve Dini Durumu”,
Belleten, Cilt VII, a. 25, s. 61.
2 Mehmet Fuat Köprülü, Türk Edebiyatýnda Ýlk Mutassavýflar,
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý, Anakara, l966, 2. Basým.
3 Kuran, 69. Sure, Ayet 40.
4 Ýslam Ansiklopedisi, c. 2, s. 339–340.
5 Stephen Kinzer, All The Shah’s Men (Ýng.: Þah’ýn Bütün Adamlarý),
John Wiley, 2003, s. 6.
6 Agy, s. 151.
7 Agy, s. 159.
8 Agy, s. 178.
9 Christopher de Bellaigue, In the Rose Garden of the Martyrs (Ýng.:
Þehitlerin Gül Bahçesinde), HarperColins, Londra, 2004, s. 173.
10 Agy, s.174.
15
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 16
¸ E
SERÇESM
Yol ve Sürek ya da Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi
Bölüm - I
Haþim Kutlu
K
bu güzergâhtan yürüyenlerin tarih içinde
ýzýlbaþ Alevilikte (Alevi = Elevi =
“Mezhebimizi ne sorarsýn be birader
uðradýklarý her durakta, kendine özgü koþullarElawi = Alawi = Iþýk, aydýnlýk,
ateþ), farkýndalýk’ýný biraz canlý
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardýr” la çevrimlenen her tarihi evrede ona uygun
muhtevalar, ona uygun biçim ve adlandýrmalar
tutan her “Yol Evladý” bilir ki, KýKul Nesimi
almýþ da olsa, “Yol” gerçekliði deðiþmemektezýlbaþlýktan söz edildiði her yerde,
dir...
onu nitelerken, din ya da mezhep ya da inanç gibi kavramlardan çok,
Nasýl ki içinden geçmekte olduðumuz tarihsel uðrak noktasýnda adý
“Yol” kavramý kullanýlýr. Daha doðrusu, daha öncesine gitmeðe gerek
Kýzýlbaþ Aleviliktir ve geçmiþe ucu açýk bir güzergâhla baðlýdýr; kimseyok, son dört ya da beþ asýrlýk sürecin Âþýklýk geleneðine bakan her innin kuþkusu olmasýn ki Yol’un geleceðe yönelik ucu da açýktýr. Daha
san, Âþýklarýn ait olduklarý yapýyý açýklarken kullandýklarý esas kavramýn
sonra açýklayacaklarým da göz önünde bulundurulduðunda, insanlýk,
“Yol” olduðunu görürler ve bu son derece harika bir seçimdir.
tarihin belli bir evresinde uðradýðý “yabancýlaþma” ve “doðal güzerSöze “Yol” kavramýyla girmem nedensiz deðil. Kýzýlbaþ Aleviler olagâh”tan sapmaya önünde sonunda son vermeyi baþaracak ve bu güzrak, sözgelimi bundan on beþ yýl önceki, konumda deðiliz. Hem kendiergâhta buluþacaktýr. Evveli baþtan kendini bilmeme; ikincisi, “Yol”u
mizi tanýmak ve tanýdýðýmýz þeyi bilgiye dökmek bakýmýndan hem de
bilmeme nedeniyle içinden geçmekte olduðumuz uðrakta görülen
örgütlenmek ve maddi ve manevi etkinliðimizi yeniden yaþama durdurdaðýnýklýk, baþka baþka din ve tarikatlara savruluþ, kimilerinde “acaba
mak bakýmýndan, on beþ yýl öncesinden daha anlamlý bir yerdeyiz ve
Aleviliðin geleceði olacak mý” kaygýsýný yaratmaktadýr. Bu kaygý bana
daha anlamlý birikime sahibiz. En azýndan önümüze çýkan her sorunda
göre boþunadýr.
önce birbirimizin gözüne bakýp ne diyeceðimizi kestirmeðe çalýþmak
durumundan, birilerinin bir diðerlerine göre yanlýþ görülse bile anýnda
verebileceði bir cevabý var artýk.
Herkese Ýhtiyacýna Göre Ýlkesi Evrenseldir
“Kendini bilme” deyimi, Alevilikte baþlý baþýna bir öðretidir ve tabii
ki ahlaki bir öðreti deðildir. Ya da ahlaki olanla sýnýrlandýrýlamaz. Maddi
ve Yol Kadar Kadimdir
ve manevi etkinliðin tamamýna iliþkin öðretinin ana halkasýný oluþturur.
Sosyal-toplumsal baðlamda Kýzýlbaþlýk, kadim “Ortaklýk Toplumu”
Her edinimin yürüyeceði yol güzergâhý ve ulaþacaðý her merhale hedeolarak tarih sahnesindeki yerini alýr. Âlem olarak, On Ýki Âlem’den
finde, “Kendini Bilme” edinimi vardýr. Bu baðlamda, genel eðilimini sapDünya’ya baðlý olarak ortaya çýktýðý anlayýþýyla hareket eden bu toplutadýðým geliþmenin bu aþamasýnda açýktýr ki, “kendini bilme” yolundaki
luk, baþlangýcýndan itibaren, dünyanýn doðal yasalarýný keþfetmeye,
farkýndalýk’ýmýz, yeni aþamayý gerçekleþtirmenin eþiðindedir. Yolun aþýonunla kendisi arasýnda bað kurmaya çalýþmýþtýr. Dünyanýn da diðer
lacak ve bir üst evrede yeniden kendini üretecek kýsmýna girebilmek için,
Âlemler gibi kâinata, Evrene baðlý bir temel yasa üzerine hareket ettiðibirikim, kendine uygun çözümleyici anahtarlara, kavramlara, kategorileni gören kadim topluluk insaný, “Kendini Bilmek”, “Doðayý Bilmek” ve
re gereksinim duyar. Zaten eðer yeni bir evreye aþma, tespiti doðruysa,
“Evreni Bilmek” þeklindeki üçlü bilgi kapýsýný kadim öðretisinin temesözünü ettiðim kavramlar, kategoriler ya da anahtarlar da ortaya çýkmýþ
line koymuþtur. Ona göre bu üçlü bilme kapýsý arasýnda müthiþ bir illiyet
demektir.
ve özdeþlik vardýr. Kendinin varlýk ve hareket yasalarýný, doðanýn ve
Bir baþlangýç olmasý bakýmýndan gelinen aþamanýn temel özelliklerievrenin varlýk ve hareket yasalarý olarak görmüþ, “Kendini Bilme” ereðinin ana hatlarýný birkaç ara baþlýkla ifade etmeye çalýþacaðým. Kavramlar
ni tekmil bilmelerin merkezine oturtmuþtur. Onun yolu ya da onun dini;
ve anahtarlar ise anlatýmýn içine serpiþtirilecektir. Yöntem olarak insanbu nedenle, bir “Ýnsan Yolu/Dini”; buradan hareketle bir “Doða Yolu ya
lara kalýp sunmaktan elimden geldiði kadar uzak durmaktayým. Çünkü
da Dini”; ve nihayet buradan da hareketle bir “Evren Yolu ya da Dini”
Kýzýlbaþlýk hiçbir kalýba, hiçbir tanýma, hiçbir karara, bu baðlamda dine
olarak biçim ve öz kazanmýþtýr.
ve diyanete sýðmaz. Sýðdýðýný sananlar ise artýk Kýzýlbaþ deðil baþka bir
Bu baðlamda, telakkisini ya da düþünme þeklini, mantýðýný bu zemiþeydir!..
ne oturtan, dünyayý, evreni ve nihayet kendisini bu zeminde algýlayýp,
Bu açýklamadan sonra baþladýðým yerden devam etmek istiyorum:
anlayýp açýklama yolunu benimseyen bu topluluk, Sosyal-toplumsal düzenini de bu temelde inþa etmiþtir.
Yol, Bir Süreði, Bir Geçmiþi ve Bir Geleceði
Ona göre, “Güneþin altýndaki hiçbir þey hiç kimsenin deðildir, herkesindir.
Yetmiþ iki topluluk, onsekiz bin âlem bu zeminde, ihtiyacýna göre
Anlamlandýrýr
yaþar. Ýhtiyacýna göre hakkýný alýr.” Ýhtiyaç sahipleri bir tekmil “Hak”týrYukarda, Âþýklýk geleneðinde, Âþýklarýn, ait olduklarý yapýyý tanýmlamak
lar ve “Can”dýrlar. Ayný Âlem üzerinde olduklarý için de ayný özdendirler
için kullandýklarý esas kavramýn “Yol” olduðunu ve bunun son derece have kardeþtirler.
rika bir seçim olduðunu belirttim. Harikadýr, çünkü kavramý tayin eden
Yol’un bu özelliðini dünden bugüne sürek halinde belirleyen çok sazihniyet, “Marifet Makamý”nýn hüner sahibi bilgeliðine dayanýr ve bu,
yýda, kavrama ulaþmak mümkündür. “Rýzalýk Þehri”, “Ocak”, “Ýmece”,
baþka bir halin dýþavurumudur. Kýzýlbaþ Aleviliðe giriþ yapmanýn ya da
“Kom”, “Komal”, “Mir-Miri” gibi kavramlar, hep bu süreði ve bu topüye olmanýn temel tanýmý, “Yola Girmek” olarak verilir. Bu bile süreði
lumsal zemini anlatan kavramlardýr. Tabii ki bu kavramlar otantik olarak
anlamlandýran son derece önemli bir tanýmlama örneðidir. Yol’a, yolun
kadim tarihe deðil yakýn tarihine iliþkindir.
bir yerinden Yolcu olarak katýldýðýnýzý belirler ve bu ifadede Yolculuk,
“Yol” gibi daha kapsayýcý olan, kesintisiz bir süreði belirleyen bir
sonsuzluk ereðine doðru yol alýr. “Ölüm ölür biz ölmeyiz” diyen günükavramýn yanýnda, daha dar ama içinden geçmekte olduðumuz uygarlýk
müz Yol Âþýðý, iþte bu süreðe iþaret eder. Çünkü “Hakk’a Yolculuk” sükavrayýþýnýn ürettiði bir kavram olarak “Din” kavramýný da kullandým.
reði, geçmiþten geleceðe “don deðiþtirerek” kesintisiz sürer.
Çünkü din ve devletin tarih sahnesinde yer alýþlarý, ayný tarihsel sürece
Eðer “Yol” kavramýnýn baþýna sözgelimi, kýsa, uzun, ince, geniþ, vb.,
denk gelir ve birbirlerinin varlýk nedeni olarak belirirler. Bu baðlamda,
sýfatlar getirilmemiþ ve “Yol” çýrýlçýplak “Yol” olarak kullanýlmýþ ise
eðer din, insanýn siyasi ve ruhani etkinliðinin tamamýný ifade edecek þe“Yol” kavramý, baþlangýcý ve sonu olmayan bir kesintisizliði, bir süreði
kilde ortaya çýkýyorsa -ki çýkýyor- o halde din, devlet aygýtýnýn bir kuruifade eder. Tabii ki “Yol” bir duruþu deðil bir yürüyüþü, bir hareketi,
mu deðil bizzat kendisidir. Onu “inanç” olarak tanýmlamak suretiyle,
devinimi de ifade eder. Niçin? “Kamâlata giden yol” budur da onun
siyaset dýþý ilan eden, modern toplum dini olan milliyetçiliktir. Günüiçin!.. Erenler bu yüzden;
müzün tekmil analizlerini ise Millet Dinin kavramlarý ve mantýðý belirlemektedir. Bir baþka açmaz da buradadýr.
“Âlemde meþhûd olan bu devran
Kýzýlbaþ Alevilik için, hemen üstte, bir doða dini olarak kendini açýða
Tekâmül içindir kemale doðru”
vuran “Yol”un sahipleri, “sosyal-toplumsal düzenlerini de bu temelde
inþa ettiler” derken de kastettiðim þey buydu. Kýzýlbaþlýk da din olarak
buyurmuþlardýr.
tanýmlandýðý ölçüde, Kýzýlbaþlýðýn maddi ve manevi etkinliðinin tamaBu baðlamda, Kýzýlbaþ Alevilik bir “Yol”dur ve gerisinde býraktýðý
mýný kapsayan organizasyonun yani devletin adýdýr. Bir farkla ki o, “devgeçmiþ, insanlýðýn yaþama duruþu kadar eskiye gider. Bu nedenle,
let olmayan devlet”tir. Çünkü sözcüðün siyasi ve ideolojik anlamýyla
Kýzýlbaþlýktan söz ettiðimiz her yerde; “Kadim”likten ve yine bu baðlamdevlet, hangi biçimle ortaya çýkarsa çýksýn, bir sýnýf çýkarý olarak kendida, insanlýðýn bu güne kadar ürete geldiði bir ayrý ama kendine özgü
ni açýða vurur. Kýzýlbaþlýk ise sýnýfý deðil sýnýfsýzlýðý, özel mülkü deðil
uygarlýk çizgisinden söz etmekteyiz. Kuþkusuz ki gerideki ucu açýktýr ve
16
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 17
¸ E
SERÇESM
Bu oluþum ise adýna milliyetçilik ya da ulusçuluk denilen Modern
Din’in genel karakterini vermektedir. Modern toplumun dini, Ulus ya da
Millet Din’dir ve en asli görevi, bir akýl dini (rasyonalizm) olarak sözünü
ettiðim meþruiyeti saðlamaktýr.(***)
ortaklýðý tanýmlar. Bu yüzden de, anlatýlanýn anlaþýlmasý için örnek olsun
diye “devlet” dedim, ama sýnýfsýzlýða ve ortaklýða dayandýðý için de
“devlet olmayan devlet” dedim. Bu oluþumun yine bir diðer doðru tanýmýný Kýzýlbaþlýðýn kendisi vermiþtir, “Rýzalýk Þehri”!.. Bundan böyle
“devlet” yerine “Rýzalýk Þehri”ni kullanacaðým.
Erkek, Sýnýf, Devlet ve Þiddet
Modern Toplumun Baþlangýcýdýr
ve Tarihsel Sapmanýn Adýdýr
Konumuzla ilgili bilim dallarýyla uðraþanlar, insanýn tarihini beþ milyon
yýl olarak belirliyorlar. Ýki ayaklarý üzerine doðrulan insanýn, tarihsel
yürüyüþünün günümüze ulaþtýðý süreci ise yaklaþýk bir milyon yýl olarak
bildiriyorlar.
Gordon Childe, ateþin keþfedilmesinin tarihini iki yüz bin yýl olarak
belirtse de, Beka vadisinde çýkartýlan bir ocak kalýntýlarý, ateþin günümüzden 800 bin yýl önce bilindiðini ortaya çýkartmaktadýr.(*) Ýster 200
bin, ister 800 bin olsun fark etmez, ateþin kontrol altýna alýnmasý insan
için bugünkü aya gitme eyleminden daha aþaðý ve daha küçük bir eylem
deðildir ve ateþin kontrol altýna alýndýðý tarih, bugünkü tarihle az zaman
da deðildir.
Bu süre zarfýnda, insanlýk acaba kaç büyük uygarlýðýn sahibi oldu?
Bu sorunun yanýtý doðru dürüst verilmemiþtir. “Uygarlýk” denilen insanlýk etkinliðini, yazýnýn icadýyla baþlatan zihniyet, ayný uygarlýk dizgesinin kapitalist aþamasýna iliþkindir. Onun ideologlarýnýn, söyledikleri
þeydir. Dikkate alýnsýn ya da alýnmasýn, en basitinden günümüze bir
biçimde ulaþmayý baþarmýþ Çin’in, Çin Hindi’nin, “Latin Amerika” diye
tanýmlanan kadim Aztek, Maya ve Ýnka ülkesinin ve nihayet Mýsýr ve
Mezopotamya’nýn piramitleri baþka dilden konuþmaktadýrlar. Açýktýr ki
doðru tarzda çözümlenmeyi beklemektedirler.
Bunu þunun için ifade ediyorum: Yeraltýndan çýkartýlan bilgiler,
bugünkü uygarlýk bilgisinin verilerini altüst etmeye devam ediyor. Týpký
kâinatýn bilgisine iliþkin ulaþýlan noktanýn, henüz deryada damla
olmadýðý gibi.
Kadim Kýzýlbaþ Aleviliðin ürettiði birçok kavram, kiþisel düþüncem
odur ki, “Hiyeratik”(**) anlamlar içermektedir ve insanlýðýn kadim
geçmiþine yollama yapmaktadýr. Bu baðlamda görülen ve sezilen odur ki
içinden geçmekte olduðumuz uygarlýk süreci (içinde kimilerine göre
birkaç yýl, kimilerine göre yetmiþ yýllýk bir “sosyalizm” de olsa) kapitalist format içinde kalan ve yaþanýlan bir uygarlýk düzeyidir. Bu uygarlýk,
cins olarak erkeðin devir alýp getirdiði, maddi ve manevi etkinliði
bakýmýndan hangi isimle adlandýrýlmýþ olursa olsun, hangi kutsallýkla
kutsanmýþ olursa olsun, erkek damgasýný taþýyan bir uygarlýktýr. Cins
egemenliði, sýnýf egemenliði, þiddet ve devlet egemenliði süreði olarak
günümüze gelen ve günü belirleyen uygarlýk!..
Bu uygarlýk düzlemi ise bu günkü tarihle altý, yedi bin yýldan öteye
geçmez. Geçtiði yerde de henüz bir baþlangýç olma belirtilerini veya bir
baþka deyimle geçiþ süreci iliþkilerini kapsamaktan baþka anlama
gelmez.
Ýnsanlýk, þiddeti, sömürüyü ve özel mülkü erkekle tanýdý ve bütün bu
olgular, erkek bir kimlikle örgütlü düzeye ulaþtýlar ve tanrýsal olarak kutsandýlar. Kapitalizm, bunu en yaygýn ve en örgütlü bir temele oturttu.
Devlet, ister köleci bir devlet, isterse feodal bir devlet olsun, ister “Çok
Tanrýlý” isterse “Tek Tanrýlý” olarak betimlensin, devletler, “Tanrýlar ya
da Tanrý Devletleri” olarak kutsandýlar. Tabii ki erkek olarak kutsandýlar.
Kapitalizm, bütün bu süreçlerin tamamýný “Akýl Dýþý”lýða iteleyip üstünü
örterken, erkek cins adýna bütün zamanlarýn en akýl dýþýlýklarýný “Akýl”
olarak koydu ve insanýn kendine, insanýn insana, insanýn dünyaya ve kâinata, ondan hareketle, adý edilen uygarlýk sürecinin bütün zamanlarýnda
görülmedik bir þekilde yabancýlaþmasýnýn kapýsýný araladý. Bilimi, doðal
sürecinden kopartarak bu yabancýlaþmanýn örtülmesine koþturdu. Bunu
ne kadar yoðun ve yaygýn gerçekleþtirdi ise o denli, tarihsel sapmanýn
erkekçil karakteri, onunla birlikte insanlýðýn tanýþmaya baþladýðý þiddet
ve onun en örgütlü biçimleri, özel mülk ile birlikte sömürün koruyucusu
ve kollayýcýsý olarak devlet, o denli anlaþýlmaz oldu. Ýnsana, doðaya ve
evren gerçekliðine en aykýrý, en akýldýþý bu insan edinimi, müthiþ bir akýl
ustalýðý olarak ortaya kondu ve aklý meydandan kovalayarak, akýl devleti
oldu. Böylece müthiþ bir meþruiyet kazandý.
Ocak 2006
Kýzýlbaþlýk Kadim Uygarlýk Çizgisinin Varisi
Olarak Devam Eder
Yukardan beri, epeyce kaba olarak yaptýðým açýklamalardan anlaþýlacaðý
üzere insanlýk, adý edilmemiþ iki uygarlýk düzeyine sahip olarak bu güne
gelmiþtir. Birinci ve kadim olaný; insanlýðýn yabancýlaþma denilen olguyla tanýþmadýðý; ne yaþamýnda ne de sözcük daðarcýðýnda þiddet, mülk,
sömürü, devlet, demokrasi, adalet ve ahlak gibi ne yaþam tarzýnýn ne de
kavramlarýn olmadýðý; “Doðal Düzen” olarak tanýmlayabileceðimiz bir
uygarlýk çizgisidir. Diðeri ise, erkek cins hükümranlýðýyla baþlayan ve
kapitalizm ile bugünkü düzeyini alan; þiddetin, sömürünün ve mülkün
egemen olduðu; egemenliðin devlet olarak gerçekleþtiði; insanýn insana,
insanýn doðaya ve evrene yabancýlaþmasýnýn en uç noktaya ulaþtýðý uygarlýk çizgisidir.
Bu ikincisini bugüne taþýran tarihsel insan etkinliði, tarihcil Mezopotamya’nýn ve Mýsýr’ýn tapýnaklarýnda baþlatýldý. Bu tarihten sonra bizzat
“Tapýnak = Ta-Penak” kavramýnýn kendisi bile anlam deðiþtirdi. Diþil bir
format içinde “Ürün üretilen ve sunulan yer” anlamý taþýrken Tapýnak,
bu tarihten sonra cinsiyet deðiþtirerek, “Tanrýlara hamd-ü sena edilen ve
yakarýlan yer” anlamýna kullanýldý.
Bu çizginin ulaþtýðý her çöküþ ve bunalým noktasýnda, adýna Peygamber denilen uyarýcýlar ve haberciler, “yoldan saptýnýz” diye tarih sahnesine çýktýlar ve sapmayý “Yol”a girmeye çaðýrdýlar.
Kadim Kýzýlbaþlýk ise, geçmiþin devam eden özü ya da çekirdeði
olarak yürüyüþe devam etti. Kýzýlbaþlýkta ne dün ne de bugün peygamberlik kurumu bulunmadýðý gibi sýnýfsal anlama gelebilecek bir ayrýcalýklý þahsiyet, soy ve boy da yoktur. Ama adýný ettiðim ve süreç içinde
egemen hale gelen sapma dinlerinin ve ayný anlama gelmek üzere
devletler güzergâhýnýn içinden, sözünü ettiðim tapýnak süreðinin devamcýlarý olarak Peygamberler çýkmýþtýr. Ancak her Peygamber bu sapmaya
karþý tutum alarak kendini ifade etmiþtir. Bu nedenle de sonunda hüsrana
uðramýþ da olsalar, ilk inanýrlarý ya da dayandýklarý temel güçler hep bu
“Ortaklýk Toplumu” insanlarý olmuþtur. Bu özellik kimseyi yanýltmamalýdýr.
Bu geleneðin etkisiyle olacak bu gün bile Kýzýlbaþ süreðinde bu peygamberler süreði, bizzat kendileriyle sýnýrlý kalacak þekilde sahiplenilmiþ, ama kendilerinden sonra devam eden süreçler hep reddedilmiþtir.
Örnek olsun, Ýbrahim için de böyledir, Ýsa için de, Muhammed için de.
Kadim Ortaklýk Toplumu yapýlanmalarý doðal olarak, çýkýþlarý itibariyle
bu Peygamberlerden yana oldular, onlara güç ve destek verdiler, ama Bu
Peygamberler süreði hiçbir zaman Ortaklýk Toplumundan yana olmadý.
Yukarda “yanýltmamalýdýr” derken kastým budur.
Ýnsanlýk sözünü ettiðim yabancýlaþmanýn sultasýndan çýktýðý ölçüde,
farkýndalýk’ýný geliþtirecektir. Bunu geliþtirdiði ölçüde erkekle baþlayan
þiddet, sömürü ve mülk dünyasýnýn hükümranlýðý daralmaya baþlayacaktýr. Þimdilerde, hele de Türkiye gibi doðuya özgü yapýlanmasý nedeniyle
en özgür olan devlettir. Devletlerin özgürlüðüne sýnýr koyarak ve giderek
de onun özgürlüðüne son vererek insanlýk özgürleþecektir. Kýzýlbaþlýk
Yolu, insanlýðý bu güzergâha çekebilecek en kadim yollardan biridir ve
daha öðrenilecek çok þey vardýr.
(Devam edecek)
SERÇEÞME’NÝN NOTLARI:
(*) Gordon Childe’ýn çalýþmalarýný Türkiyeli okuyucuya tanýtan 1965 yýlýnda
yayýmlanan “Tarih, Devrim, Sosyalizm” adlý kitabýyla Dr. Hikmet
Kývýlcýmlý olmuþtur. Onun ölümünün ardýndan, daha sonra Türkiye
Sosyalist Ýþçi Partisi’ni (TSÝP) kuracak olan “Doktorcu” grup bu kitabýn
yayýmlanmasýnda yarar gördü. Grubun yayýn iþlerini üstlenmiþ olan ve
daha sonra ,1993’te genç yaþta Hakk’a yürüyen Mehmet Filiz’in yönettiði
Odak Yayýnlarý, Gordon Childe’in “Tarihte Neler Oldu” adlý kitabýnýn
Türkçe çevirisini 1974 yýlýnda yayýmladý. Kitap daha sonra baþka yayýnevlerince birkaç kez daha yayýmlandý.
(**) Hiyeratik: Eski Yunanca’da kutsal anlamýna gelen “Hieros”tan. Eski
Mýsýr’da kutsal metinlerin yazýlmasý için kullanýlan yazý türü ile günlük
yazý türünün birbirinden farklý olduðunu belirten bu deyim, günümüzde
“kutsallýkla ilgili” anlamýna kullanýlýr.
(***) Yazarýn deðindiði “Milliyetçilik modern toplumun dinidir” kavramý
okuyucuya yabancý gelebilir, çünkü ezber bozmaya yönelik bir çalýþmayla
ortaya konmuþtur. Bu kavram üzerine daha geniþ tartýþma için Demir
Küçükaydýn’ýn Kasým 2004’te Araf Yayýnlarý tarafýndan yayýmlanmýþ
“Tersinden Kemalizm (Ýsmail Beþikçi Eleþtirisi) Alevilik, Din Bilim ve
Politika Üzerine” adlý kitabýna bakýlabilir. Ayrýca bu kitabýn metni
KöXüz Dergisinin internet sitesinden de indirilebilir:
http://www.koxuz.biz/download/besikci.pdf.
17
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 18
¸ E
SERÇESM
Edebiyatýmýzda Modus Vivendi(*) Sorunu ve Alevilik
Hasan Harmancý
S
ðünü ve edebiyatýn da insan merkezli edebi kaygýlar duyon zamanlarda Alevilik kategorik olarak tartýþmak yerine egemen ideolojik dayatmanýn parçasý biçitýðýmýz bir alan oldu. Ancak Alevilik ile ilgili
minde devam ettiðini göstermektedir. Kuþkusuz, bunu
çalýþmalara nasýl bir boyut katacaðýmýz tüm
edebiyatýn bütünü açýsýndan söylemek mümkün olmaaraþtýrma kesimleri arasýnda bir sorun olmaya
makla beraber, içinde inançsal deðinilerin de yer aldýðý
devam ediyor. Birileri bu iþe bir yerden baþlaedebiyat ürünlerinde bu zaafýn ortaya çýktýðý da bir germalýydý. Baþlandý da. Ýlhan Cem Erseven bunu ilk olmaçektir. Özellikle son yýllarda, Ýslami kalýplarýn her alanda
nýn getirdiði sorunlara raðmen baþardý. Yýllardýr tartýþtýðýolduðu gibi edebiyatta da baskýn olmasý bunun göstergemýz soruna bir baþlangýç noktasý koydu. Ýþte tartýþabilesidir. Erseven, çalýþmasýnda, yazarlarýn da içinde oldukceðimiz bir alan. Çaðdaþ Türk romaný ve öyküsünün çalarý inanç kültürünün felsefi terminolojisinin ve inanç içi
lýþma alanlarýný birçok açýdan tartýþmamýza karþýn Alevidil jargonunun kullanýldýðý tespitine ulaþmaktadýr.
liðe bakýþ açýsý noktasýnda hep yok saydýk. Kadýn, þiddet,
siyaset, tarih, dönemin toplumsal sorunlarý, kentleþme,
göç ve daha nice konular. Ancak Alevilik, birçok alanda
Yazýnýmýzýn Sýratý Anadolu
olduðu gibi bu alanda da ele alýnmaz bir tabu olarak kaldý.
Erseven’in çalýþmasý bu anlamda tartýþmak ve çalýþmak
Bütün ele aldýðý çalýþmalara raðmen bu alanýn hakkýyla
isteyenler için bir kaynak ve yol sunacaktýr.
ele alýnmadýðýný belirten Erseven; “Aleviliði ve BektaÝlk olanýn cesareti yanýnda baþarýsý ve sorunlarý da
þiliði, asal ve yan konu olarak iþleyen roman öykülere
olacaktýr doðal olarak. Aslýnda sorunun kendi alanýnda
ciddi anlamda rastlamak olasý deðil…” Yazarýn ele aldýðý
tartýþýlmasý, politik, inançsal ve kültürel deðerler açýsýn- Çaðdaþ Türk Romaný ve kaynaklar, belki Alevilik-Bektaþilik açýsýndan yeterli
dan gündemde duruyor olmasý, bu kitabýn deðerini ve zadeðil. Ancak Türkiye yazýn dünyasýnýn yeni yeni geliþmÖyküsünde Aleviler,
manlamasýný bize daha çok gösteriyor. Aleviler açýsýndan
eye ve çeþitlenmeye baþladýðýný düþündüðümüzde yeterÝlhan Cem Erseven
li saymak gerek. Edebi türler içinde sözlü geleneðe baðlý
konuþmayanýn kalmadýðý bir dönemde, ne yazýk ki çoðu
Alev Yayýnlarý
yaþamýný sürdürmüþ bir öðreti geleneðine sahip olan bu
ifadeler ancak bu kitapta tartýþýlan roman kahramanlarýÝstanbul, 2005
alanýn, þiir ve baðlý alanlarla yetinmesi ve ‘sýrcý’ bir içenýn uzaklýðýnda gündeme geliyor. Kitaplarýn çoðu taraflý
rikle hareket etmesi bu, konunun geç iþlenmesine ve kimi noktalarda da
ve Aleviliði anlatmaktan çok, genel bakýþ açýsýyla deðerlendirilmesi günkarþýt ve sorunlu iþlenmesine neden olmuþtur. Alevi kökenli yazarlarýn
deme geliyor. Araþtýrmacýnýn tüm kitaplarý taramasý mümkün olmamakmetinlerinde, Aleviliði ve sorunlarýný anlatmaya, Sünni kökenli-Alevi
la beraber raflarda çok da yerini alamayan kitaplara ulaþmasý da eminim
olmayan demek istiyor- yazarlarýn ise taraflý ve daha çok karalayýcý bir
ki zor olmuþtur. Baþta da belirttiðimiz gibi ne sahaflarda, ne kitapçýlarda
üsluba sahip olduðunu dile getiriyor.
ne de kütüphanelerde Aleviliði kapsayan bir roman kategorisi söz konusu
Özellikle 1970 sonrasýna ait romanlarda, Alevilikle ilgili gözle görüdeðil. Bu araþtýrmanýn böyle bir yol açmasý mümkün olacak mý zaman
nen ve diþe dokunur metinlere rastlandýðýný belirten Erseven, çalýþmasýgösterecek.
nýn roman bölümünü; “Aleviliði Eksen Alan Romanlar”, “Aleviliði Yan
Erseven, araþtýrmasýna konu olarak otuz dokuz roman, on iki öykü ve
Konu Olarak Alan Romanlar”, “Dersim Olaylarý Nedeniyle Aleviliði Ýþbir oyun ele almýþ. Ele aldýðý romanlar, öyküler ve oyunun “Çaðdaþ Türk
leyen Romanlar” ve “Bektaþiliði Eksen Alan Romanlar” baþlýklarý altýnRomaný ve Öyküsü” olduðu biçiminde bir baþlýkla okuyucu karþýsýna çýkda topluyor. Oyun olarak Musahipzade Celal’in “Mum Söndü” oyununu
masýna karþýn, çoðu yakýn dönem deðil; daha çok ilk dönem ve
ayrý bir ek bölüm olarak iþleyen yazar, “Türk öyküsünde Aleviler” baþlýðý
1960–1980 dönemlerini kapsayan eserleri içermektedir. Bunun böyle
altýnda ise, yazar adýna göre eserleri tek tek iþliyor. Araþtýrmasýný bir de
seçilmesinde en büyük neden ise Alevilikle ilgili sorunlarýn, anlatýlarýn
konularýna göre iþleyen Erseven, bakýþ açýsýný ve yargýlarýný daha çok bu
daha çok bu dönemlerde ortaya çýkmasý ve iþlenmesidir. Çaðdaþ roman
bölümde ifade ediyor.
ve öykülerin bir kaçýný ancak konu olarak iþlerken çoðuna ya deðinmekÇalýþmasýnda Aleviliði bilmeden konu olarak seçen yazarlarýn eksikle yetinmiþ, ya da dokundurma veya bir tespite ulaþmak için araç olarak
liklerini ve hatalarýný da tartýþan Erseven, Alevilik çerçevesinden yola
kullanmýþ. “Edebiyat, derin hisler uyandýran duygu, düþünce ve hayalçýkarak toplumsal bir birlikteliði, ayný topraklarda bir arada kültürleri
lerin dil aracýlýðýyla güzel, etkili ve belli bir þekil içerisinde anlatýmýdýr.”
birbirlerini tanýmasý, aradaki inanç çatýþmalarý ve karalama kaynaklarý(Güzel, 2004: 29) Bu anlatým gücüyle dili birleþtirdiðinizde edebiyatýn
nýn bu romanlarda nasýl incelikli olarak öne çýktýðýný da gösteriyor. Rookuyucu üzerindeki etkisinin bilimsel bir çalýþmadan daha etkili olabileman ve öykülerden alýntýlar yaparak bir anlamda özetler de sunan Erseceðini düþününce, edebi eserlerle anlatýlan bir konunun daha kolay ve
ven, olaya bakýþlarý, ara soru ve açýklamalarla deðerlendiriyor. Yazarnasýl anlaþýlacaðý kolaylaþýr. Okuyucu ayný zamanda eserde, “bir eser
larýn konuya bakýþ açýlarýný da irdeleyerek genel Aleviliðe bakýþlarýný da
içerisinde sanatkarýn ideallerini, hayat dünyasýný, deðer yargýlarýný,
tek tek tartýþýyor. Kitap ya da yazarlar açýsýndan ara tanýmlar ve çýkarýmdiline getirdiði zenginlikleri ve duygularýný ahenkli bir bütün halinde
larda bulunuyor. Örneðin Hasan Kýyafet’in ‘Ali Ali’ adlý kitabýný deðergörür” (Güzel, 2004: 29) Bu muhtevanýn insan üzerindeki etkisini gören
lendirirken kimi yerde çözümlemelerin ulaþtýðý nokta olarak; “Yazar,
Erseven, bunun önemine kitabýnýn giriþ bölümünde deðiniyor: “Yazara
sorunun çözümüne idealist bir açýdan yaklaþmýþtýr.”(s. 314) ya da devada burada, tüm bu olgularý ustaca yapýtýnda iþlemek, sunmak düþer. Bu
mýnda bir açýklamanýn yarattýðý ifadeyi; “Nedense burada Kiyafet, devanlamda, bir toplumun edebiyatýnýn yalnýz yazýnsal deðil, toplumsal
rimciliði biraz etik çizginin dýþýna çýkarmýþ görünmektedir”(s. 315) dedeðeri de vardýr” (Erseven, 2005: 5). Devamýnda Erseven, “Yazýlan bir
mektedir. Konu Alevilik olunca, siyaset, kültür, inanç ve daha birçok
öykü, roman ya da oyun, içinde bulunduðu ülkenin, konu edindiði halkyönü bir arada ve hýzlý bir toplumsal yaþam denklemine göre taramak
tan çok yazarýn içinde yaþadýðý kendi toplumunun gerçeklerini dile
gerekiyor.
getirir.” Burada kavramlara bakýþý üzerinde durmamýzýn nedeni, Erseven’in bu tartýþmayý, araþtýrmayý neyi göz önüne alarak hazýrladýðýna,
Zamanýn Deðiþmeyen Dili
onun tasarýsýyla ulaþmak için ele aldýk. Asýl konumuz olan yapýtlarýn
Kimi eserde sýnýf, kimi eserde inanç, kiminde de ekonomi ve göç ile
deðerlendirilmesine, bu bakýþ açýsýnýn anlaþýlmasý ile daha doðru ulaþkarþýlaþýlan sorunlar, tartýþmanýn konusu olarak öne çýkýyor. Yan konu
mak mümkün olacaktýr.
veya içerik olarak Türk edebiyat dünyasýnýn sonuçta Alevilik çerçeveAlevilik ile ilgili çeþitli bilgilere de ulaþabileceðimiz kitapta araþtýrsinde olaðan bir seyir yerine belli duyarlýlýk payesiyle iþlendiðine dikkat
masýna konu olan kitaplarýn, Alevi yazarlar tarafýndan yazýlmasýyla Aleçekiyor, Erseven. Kitaplarda konu olarak Kýzýlbaþlýk kavramý çeþitli
vi olmayan yazarlar tarafýndan iþleniþ biçiminin çok farklý olduðu ve
anlamlara gelebilecek biçimlerde kullanýlýyor. Alevilerin nasýl insanlar
bunun da Türk edebiyatýnýn belli bir olgunluðu yakalayamamasý ve
olduðu gibi sorulara cevap arandýða dikkat çekiliyor. Alevi olmanýn
yukarýda Güzel’in, edebiyat tanýmýndaki özelliklerinin, yazýnýmýzda ne
kadar da önemli olduðunu göstermektedir. Erseven, “Alevi inanç kültükolay tanýmlarýndan birinin de, E. Bener’in “Elif’in Öyküsü” romanýnda
rünün, Türk yazarlarý ya da eleþtirmenleri tarafýndan belli bir kabul
yer alan, “namaz kýlmamak Alevilik” olarak tanýmlanýyor. Yine Sadri
görmemesi halinde ortaya, belli bir kalýba oturtulmuþ Sünni inançlý
Ertem’in, “Çýkrýklar Durunca” romanýnda yer aldýðý gibi, “katlý vacip
insan profili edebiyata yansýmýþtýr” (s.6) tespitine ulaþmasý, Anadolu’da
zýndýklar” gibi kavramlarla tarihte egemen söylemin tekrarýnýn yer aldýðý
oluþmuþ olan inançsal ve edebi daralmanýn, sýkýþmanýn da hala sürdütaným ve þiddet bir arada hatýrlatýlmaktadýr.
18
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 19
¸ E
SERÇESM
DEYLEMÝ (HAÞÝM KUTLU)
A
nadolu’da birikmiþ her türlü farklý bakýþ açýsýný, romanlarda ve öykülerde bulmak
mümkün. Aleviliðin genel ifade sorunu yaþadýðý topraklarda bir de entelektüel
birikimin, bu birikimi sorun olmaktan çýkarmak yerine kurgularda yer vermesi,
belleklerin olumsuz yenilenmesine taraf olmaktadýr. Aleviliðin çok yönlü canlý bir
kültür atmosferine sahip olmasý ve tarihsel çatýþmalarda inananlarý yanýnda felsefi
olarak da mücadele konumunda olmasý, sorunun sosyal olarak yaþamasýný getirmektedir. Roman
ve öykülerde de süren bir mücadelenin yansýmasýdýr aslýnda kitap boyu karþýmýza çýkan, Aleviliði
iyi ve insani bulanlarla, Aleviliði inançsýzlýk ve kötü karakter olarak tanýmlayanlarýn mücadelesi.
Ne yazýk ki nesnellikten çok çeþitli yollarla toplum içindeki yaralý bilincin derinleþmesine katkýdan
baþka bir durum olarak deðerlendirmek mümkün olmuyor böyle olunca.
Felsefi birikime sahip olmayan edebiyatçýlar, özellikle birçok alanda olduklarý gibi tartýþmak
ve yeni çözümler üretmek yerine, çoðunlukla fantezi düzeyinde kalmakta ve toplumun paranoyak
halinin tekrarýndan baþka bir geliþim saðlayamamaktadýrlar. Yazýn bilincinin, tarihe, insanlýða
katký sunmasýndan çok ideolojik bir duvar olmasý çoðu yerde daha bir açýk yüreklilik olarak
görülmektedir. Roman ve öykülerde sergilenen tutum, kitabýnýzýn okunma kapasitesini de belirler.
Bu kaygýlar edebiyat dünyasýnýn kaygýlý bir edebi söyleme zorlanmasýný da getirmektedir.
Daha dikkatli bir gözle bakarsak, “Türkiye’de kültürel ortamýn böylesine þekillenmesinde,
siyasal sistemin, medyanýn biçimlenmesinde olduðu kadar bunlardan baðýmsýz düþünemeyeceðimiz öykücünün de romancýnýn da bundan payýna düþeni yaþadýðýný görürüz. Ancak, düþündürücü
olan bir sanatçý birikimi ve tavýr alýþý içerisinde öykücünün, romancýnýn, þairin bunun böyle olmamasý gerektiðine iliþkin kayýtsýzlýðý, pasif duruþudur.” (Turan: 2004, 19).
Anlatý kültürüyle kendini sürdüren bir topluluk olan Aleviler, bir bilgiyi böylesi bir özelliklerinden dolayý birden fazla yolla anlatabilirler. Bu nedenledir ki, “Yol bir sürek bin bir” biçiminde
kavramlaþmýþtýr. Toplumun kendi hikayelerine, mitlerine ve bunlara baðlý olarak kahramanlara
sahip olmasý ve bunlardan edindiði köken fikrini sürdürmesi olaðanlaþýr bu nedenle. Kendi önderlerini belli bir inanç motifiyle süslemesi yazýlý kültüre sahip olan toplumlardan daha olaðan bir
boyut kazanýr. Ýnanç içinde ‘aziz’ bir süsleme veya yükleme olaðanlaþýr. Yaþam biçimini de oluþan
azizlerin ahlaki öðreti formlarý ile halk hikayelerinin ayný formda erimesi yazýma dökülen
anlatýnýn da dilden kolayca akmasýný saðlar. Alevi öðretisinin þiirde baþarýlý olmasýný da bu
çerçevede deðerlendirmek gerek. Roman ve öykü öncesinde yazýlý olmasa da açýk bir fikir edinmemize yarayan nüvelere sahip olmasý ve yorumlama da muhalif bir çizgi taþýmasý kaleme
dökülen dilin oynamasýna ve kendi içinde çoðul bir sese sahip olmasý yanýnda öðretiyi kirleten ve
baltalayan karþý deyim ve anlamlandýrmalarýnda olmasý mümkündür. Birçok noktasýnda grup
davranýþý ile karþýlaþtýðýmýz Alevilik söylem ve hikmetlerinin kökene ne kadar yakýn veya uzak
olduðunu bilmek mümkün deðildir. Buna karþýn siyasal- toplumsal bir amaca hizmet etmesi
olaðanlaþýr. Ayný zamanda bunun karþýtýný da yaratmasý birikimlerin sürekli muhalefetleri
nedeniyle sarmal olarak güçlü biçimde topluma karþýlýklý olarak yayýlýr.
Erseven’e bir katkýyý da burada R. Girard’dan sunalým. “Romantik Yalan ve Romansal Hakikat” adlý çalýþmasýnýn sunumunda, Orhan Koçak’ýn, Girard’ýn ‘ressentiment’ kavramýyla oluþturduðu edebiyat çözümlemesine ayný kitabýn önsözünde yaptýðý katkýya yer vermek doðru olacaktýr.
Koçak, Girard’ýn, ressentiment’in, (tartýþýlan kavramsal karþýlýklarýndan; “küçültme ve deðersizleþtirme itisi” anlamýný dikkate aldýk) “Ýlk olarak, ressentiment’in, bir baþkasýna karþý gösterilen
belirli bir duygusal tepkinin tekrar tekrar yaþanmasý ve deneyimlenmesidir… Duygunun ve ‘tepki
verdiði’ durumun sadece zihinsel bir anýmsanýþý deðildir burada söz konusu olan; duygunun kendisinin yeniden yaþanmasý, baþlangýçtaki duygunun yeniden deneyimlenmesidir…”. Devamýnda,
“Bu psikolojik dinamit, bir siyasal grubun siyasal, anayasal ya da geleneksel gücü ile fiili gücü
arasýndaki uyumsuzlukla doðru orantýlý biçimde yayýlacaktýr. Sadece siyasal olmakla kalmayýp
toplumsal da olan ve mülkiyet eþitliðine doðru giden bir demokraside, hiç deðilse sosyal ressentiment pek yaygýn olmayacaktýr… Öyleyse ressentiment’in en güçlü olduðu toplum bizimki gibi bir
toplum olmalýdýr: yaklaþýk olarak eþit haklarýn (siyasal ve diðer haklar) ya da biçimsel toplumsal
eþitliðin iktidar, mülkiyet ve eðitimde büyük fiili eþitsizlikle elele gittiði bir toplum… Burada, bireylerin karakter ve deneyimlerinden baðýmsýz bir biçimde, toplum yapýsýnýn kendi içinde güçlü bir
ressentiment yükü birikmiþtir.” (Girard: 1999, 16–17) Her toplumun yaþam biçimi içinde kolayca
görebileceðimiz bu kavramsallaþtýrmayý, Erseven’in ele aldýðý eserlerde görmek mümkündür.
Girard’ýn bakýþ açýsýný -teorik çözümleme olarak- görememekle birlikte, bu çalýþmada, bu yöndeki tutumun, edebiyatýmýzda nasýl sürdüðünü görmek mümkündür. Erseven’in bu çalýþmasýndan
yola çýkarak Girard’ýn deyimiyle edebiyat alanýnda da bir ‘modus vivendi’ sýnýrýnda olduðumuz,
daha anlaþýlýr biçimde görülebilmektedir.
KAYNAKLAR:
Girard, René (2001). Romantik Yalan ve Romansal Hakikat, Metis Yayýnlarý.
Güzel, Abdurrahman (2004). Dini Tasavvufi Türk Edebiyatý, Akçað.
Turan, Metin (2004). Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatý, Ürün Yayýnlarý.
Bizim Yolumuz
Ne yemin et ne de yalan söyle
Böyle buyurdu bizim ulumuz
Kýldan ince kýlýçtan keskin
Yutulmaz leblebidir bizim dolumuz
Senin yükün senindir tartý bilirsen
Kendi karaný kendi elinle silersen
Nefsin için her ne dilek dilersen
Ukbada bile olur bizim sonumuz
Beli dedik bizden önce gelene
Özünü hakka kurban edene
Güruhu Naciye'den sýr doðana
Ta ezelden Kâbe oldu yolumuz
Melanet meydanýndan erkân silinsin
Derviþlik makamýna postlar serilsin
Münkir olan her kapýdan sürülsün
Dar-ý Mansur’da kýrýk olur boynumuz
Daylemi’yem ben benden sorulsun
Bir kolum Hind’den ötelerden derilsin
Ýster alýnsýn kellem ister vurulsun
Serilmez hiç bir ipe bizim unumuz
Can Cemale Çevrilir
Ayini cemde cem olmuþ canlar
Öz köze dönmüþ can cemale çevrilir
Açýlmýþ meydan görülmüþ rahman
Can cana secdede dilim söze çevrilir
Pençeler sazda bülbül avazda
Sakiler mest olmuþ irfanda sazda
Özüm Mansur’da ten niyazda
Çark-ý pervaneler nura çevrilir
Lütfetti aldým dostun lokmasýn
Rýzalýk meydaný naçar kalmasýn
Birliðe yetenler ayrý durmasýn
Gönüller þad oldu meyler çevrilir
Daylemi’yem dinle dostun sözünü
Acý söz dostundur çevirme yüzünü
Can kulaðýný aç kem etme özünü
Bal arýda arý kovanda bala çevrilir
Alev
Yayýnlarý
Toplu
Sipariþlerde
Yüzde
Elli
Ýndirim
Yapýlýr
Haþim Kutlu
Kýzýlbaþ Kadýn
Mayýs 2005, ISBN 975-335-050-3
15 x 23 cm, 256 sayfa 12,00 YTL
Alev Yayýnlarý,
NOTLAR:
(*)Modus Vivendi: Latince, güçlüklere raðmen birlikte yaþama yolu.
Ocak 2006
Divanyolu Cd. No 54, Erçevik Ýþhaný 102
34110 Eminönü, Ýstanbul
T/F: 0212.519 5635 www.alevyayinlarý.com
19
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 20
¸ E
SERÇESM
Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý
Bölüm - III
Ýsmail Özmen, Yargýtay Üyesi
Ý
Tasavvufta Bilinçaltý
nsanoðlu yaþamý boyunca hep saptadýðý bir noktayla Kaos’a düzen
verip Kosmos’u yaratýrken gündelik yaþamý içinde açtýðý ritüel
parantezleriyle Köken Zaman’a ve Kozmik Zaman’a girip çýkar ve
oradan da gerçek zamana döner.Aslýnda bu bir kimlik sorunudur.
Ýþe evren ölçeðinde bakýldýðýnda, küçücük bir varlýk olan
insanoðlunun, gerçek zamaný ve uzamý var ederek gönlünün ve bilincinin derinliklerinden “Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürüm
burasýdýr” diye baðýrmakta olduðunu görürüz. Bunun için her mitolojinin zaman ve uzam algýsý, o kültürün ana mayasýný oluþturur.Tasavvufta
da bu böyle oluþup geliþmiþtir, yadsýnamaz. Aslýnda mitolojilerde yer
alan figürler insanlýk kültürünün, ilk þafaðýnda ilk ýþýk belirdiðinden bu
yana biriktirilmiþ arkaik ögelerin, toplu düþlemlerin, ya da insan ruhundaki oluþma ve geliþme evrelerinin de bir anlamda “kollektif kiþileþtirilmesi” sonucunda ortaya çýkar.
Ýþte mitoloji ve söylenceler bir anlamda insanlýk kültürünün gerçek
bilinçaltýný oluþtururlar. Bu baðlamda mitoslar, içerdikleri çeþitli tarihsel,
toplumsal, dinsel ve kültürel yansýmalarýn yaný sýra insanlýk durumlarýna
iliþkin bir toplu bellek görevi de üstlenmiþlerdir. Zaman süreci içinde
bakýþ açýlarý ve deðer ölçüleri deðiþtikçe anlatýlar da deðiþir, verilir,
çevrilir, antik bir kazý alanýndaki gibi kültürel katmanlar halinde üst üste
yýðýlýr.Farklý kültürlerin mitolojileri iç içe geçmeye, baðdaþtýrmacýlýðýn
da etkilemeleri sonucu yeni birleþimler üretmeye baþlar.Tasavvufta da
durum hemen hemen aynýdýr. Böyle bir çizgi izleyen kültürel coðrafyalar, kozmik zaman ve uzam içinde þekillenerek belirli kimlikler kazanýr.
Aslýnda mitoslarýn oluþturduðu mitolojiler tarihsel zaman ve uzamla
deðil, kozmik zaman ve uzam algýlarýyla tanýmlanýrlar. Her uygarlýkta,
“hatýrlanamayacak deðin eski” mitolojik zamaný gerçek tarihsel zamana
baðlayan bir imgelemem köprüsü vardýr.
Mezopotamya, bu imgelemem köprülerinden en önemlisini oluþturur.
Üç büyük kitaplý din, bu köprünün altýndan geçen kutsal ýrmaklarýn sularýyla beslenir, zaman sürecinde bir uygarlýktan, bir kültürden, bir dinden,
bir inançtan diðerine aktarýla aktarýla, farklý kozmolojiler, mitolojiler,
kutsal metinler içinde yeni deðerler, yeni anlamlar yüklene yüklene
çokkatlý, çokanlamlý hale gelerek simgelerin anayurdu olan inanç sistemleri yanýnda, sanatýn bütün alanlarýndaki þiirsel yaklaþýmýnýn da ana
eksenlerinden birini oluþturur.
Bizce bu ana eksenlerden biri de tasavvuftur. Tasavvuf, bir sevgi yumaðýdýr.Sevgi ruhlar arasý benzeþmelerden oluþan kaynaþmalardan ibarettir.Bir suyu bir suya karýþtýrýnca ayýrtmak olanaksýzdýr. Aslýnda öz
olarak sevgi de öyledir.Ama tatmayan bilmez. Tasavvufta temel amaç,
insana “Allah’ý görüyormuþ gibi yaþama” disiplini kazandýrmaktýr. Bir
baþka anlatýmla kiþiliðe, “siz O’nu görmeseniz de O’nun sizi gördüðü”
bilincini yüklemektir. Yani size, “þah damarýnýzdan daha yakýn” bir
Kudret’le sürekli birliktesiniz, “nerede olursanýz olun, sizinle birlikte
olan” bir Varlýk var onu hissetme, algýlama, sezme, tüm yaþamýný O’nunla birlikteliðin duyarlýlýðý içinde yapýlandýrma bilinci edinme disiplin ve
terbiyesi verme varýlmak istenilen en son duraktýr.
Bir baþka anlatýmla sûfî, ânlarýn farkýnda olmak ve her aný Allah’ýn
huzuruna çýkabilecek bir güzellikte duyabilme bilinci ve disiplini edinmek, her aný Allah için seçmektir. Bir baþka söyleyiþle sûfî, bu gücü ve
disiplini edinebilmek için; seher vakti uyanýr, gecenin en seçkin saatinde
Rabbi’nin huzuruna durarak, O’na olan ahdini, O’nunla varolduðu bilincini yeniler. Gönlünü ve bilincini baþka güç odaklarýnýn etkisinden
arýndýrýr, tevhid bilinciyle donanýr, her gece özgürlük bilincini bir kez
daha yeniler, sonra kendi içine döner, içini yeniden dokumaya baþlar, içi
gönlü ve beyni-bilinci demektir. Kalbini ve dimaðýný avcunun içine alýr,
onlarýn her dokusuna ulaþacak biçimde kiþiliðini arýndýrma eylemine
soyunur, tevbeye-istiðfara sýðýnýr, böylece sýrlarýný Rabbi ile paylaþarak
O’nun huzurunda temiz bir yaþama söz verir. Sonra ahiret bilgisini yenileyerek mahþer ortamýna gider-gelir.Yaþam kitabýna bir de mahþer aydýnlýðýnda bakar. Ellerinin, ayaklarýnýn, gözlerinin, kulaklarýnýn yani tüm
duyu organlarýný sorgular, acaba elleri temiz mi, acaba gözlerinde kirlenme var mý, paçalarýna çamur sýçramýþ mý,bütün bunlar dünya karanlýðýnda deðil, mahþer aydýnlýðýnda net görülecek þeylerdir. “Ölüm gündemi”
sûfînin her gün soluk alýþ-veriþlerinde duyduðu bir gerçekliktir.
Sonra Hz.Peygamber’le birlikte olur, yan yana, karþý karþýya gelir,
sonra kiþiliðinin O’na (s.a) yakýþýp yakýþmadýðýna bakar. Sonra ondan bu
20
yana geçen “Allah dostu” diye nitelendirilecek insanlarýn yanýnda durur,
insanlýðýnýn ve Ýslamlýðýnýn onlarla benzeþip benzeþmediðine, örtüþüp
örtüþmadeðine bakar, bu çerçevede, gönül terbiyesiyle ilgilenen, kalbî
kývamýndan emin olduðu Allah dostunu anýmsar, onunla yan yana durur,
benzeþme, örtüþme ve ayrýþmalarýný denetler. Bütün bunlar seher
donanýmý kapsamýndadýr.
Gündüz, iþ hayatý demektir, sûfî de iþ yapar,mesleði vardýr, dünyadan
el etek çekmemiþtir, “hiç ölmeyecek gibi” dünya iþlerine sarýlýr, dünyayý
imar gibi bir sorumluluk taþýr, bunlarý yerine getirir, öfkeyi dizginler,
kötülüklerden, hileden, aldatmalardan uzak durur. “Allah’la birliktelik
bilinci”nin asýl sýnanacaðý alan günlük yaþamdýr.Zaman öldürmek
olmaz, ölü zamanýn hesabý verilir. Özetle sûfî her anýný hep diri yaþamak
zorundadýr, her aný ve her davranýþýn niteliðini ve düzeyini seçerek yaþamalýdýr. Çünkü bunlar “Allah dostu” olabilme ufku ve içeriði taþýmalýdýr.
Sûfî günü bitirip, ölümden izler taþýyan uyku için yastýða baþýný koyduðunda, bir ömrü bitirir gibidir ve o ölçüde hesap vermeye hazýr bir
Yaþam Kitabý’na sahip olmak ister. “Ýþte Rabbim bana verdiðin emanet,
onu arý-duru sana getirdim” diyebilmelidir.
Sûfîlerin kökleri ilke uzanan ortak yaþam biçimini özetledik. Aslýnda
Müslümanlýk da bu deðil midir? Sûfi için amaç, “Allah dostlarý” çizgisinde olmaktýr.
Ýnsanlýk, sözünü ettiðimiz bu uygarlýk geliþiminin bir tür baskýsý olan
bireyleþmenin, bireysel düþünce sisteminin giderek öne çýkmasýyla kolektif figür daðýlýmý sürecine girer.Tasavvufun özünde gizli teatral sanat,
zaman süreci ve yoðun birikim karþýsýnda giderek, imgelemde de kolektif figürler, toplu temsiller yerini daha akýlcý ve tarihî ifadelere býrakmýþtýr. Böylece tasavvuf, diðer sanatlar gibi dýþ alana çýkarak dünyevileþmiþtir. Yine de Jung’un çok ilginç saptamasýna göre, tasavvufun ve
dünyevî sanatlarýn kalýcý büyülerini sürdürebilmesi, etkisini kuþaktan
kuþaða aktarabilmesi için insan bilincinin doðmasýnda etken olmuþ, folklorda ve ritüellerde yaþamýný hâlâ sürdüren temel ve arkaik yapýlarla,
yani “ilk örnekler”le baðýný korumasý, koparmamasý gerekir. Burada
sanat ve tasavvuf, kendini “tarihsel zaman” içine yerleþtirdiðinde de
mitoslarýn “kutsal ve döngüsel zaman”ýndan, arkaik kökenlerden beri
süregelen simge birikimlerinden yararlanmayý sürdürür. Aslýnda arkaik
düþüncenin, kozmik gerçekliðin çeþitli düzeylerini birleþtiren sentetik
yapýsý simgeyi yetkin bir anlatým aracý haline getirmiþtir.
Tasavvuftaki bu simge zenginliðinin temelinde öncelikle, arkaik
düþüncenin “Yer” ile “Gök” arasýnda kurduðu denklikler sistemi yatar.Bu
baðlamda yeryüzünde gördüðümüz her þey, yani insana ve tarihsel zamana iliþkin her þey “Ýlk Görünen Gerçekliði”n ötesinde onun çaðrýþtýrdýðý
yeni anlamlar yüklenmiþtir.Daha açýkçasý bu anlamlarý yüklendiði ve
tasarlanmýþ Makrokozmos ilk örneklerinin yeryüzü yansýmalarý olarak
deðer kazandýðý oranda tarihsel zamanýn, gündelik yaþamýn ötesine
geçip, kutsal, dolayýsýyla mutlak ve gerçek zamanýn, gerçeðin bir parçasý
olabilir.
Kozmik merkezler olarak da algýlanan uzamlarýn, dahasý evin, sunaðýn, tapýnaðýn, sarayýn, en önemlisi de kentin kutsanmasý, dahasý insanýn
o mekanlarda ritüelleriyle, ilahileriyle kendine özgü bir mikrokosmos
yaratarak, evrensel düzeni bir anlamda kopyalamasýnýn nedeni budur.
Ýnsan, saptadýðý bir noktayla, bir merkezle Kaos’a düzen verip Kosmos’u
yaratýrken, gündelik yaþam içinde açtýðý ritüel/bayram paranteziyle de
Köken Zamaný’na, Kozmik Zaman’a, Gerçek Zaman’a döner. Aslýnda bu
bir kimlik sorunudur. Evren ölçeðinde küçücük bir varlýk olan insanýn,
gerçek zamaný ve uzamý var ederek, ruhunun ve bilincinin derinliklerinden “Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürüm budur” þeklinde seslenmesidir. Her mitolojinin zaman ve uzam algýsý kültürün ana
mayasýný oluþturur.
Ama biz yine de bu konua þunu sorabiliriz: Bütün olanlar karþýsýnda,
duygu ve düþüncelerimizin dizgini kimin elinde? Hepimiz kendi aklýmýzýn buyruklarýna göre hareket ettiðimizi sanýrýz; oysa bu koskoca bir
aldatmacadýr. Ýngiltere’nin önde gelen sinirbilimcilerinden David Oakley
ve Peter Halligan bilincin kurallarýný yeniden ele alýp inceledi.Bilinçli
olmak ne demektir, bilinçsizlik neyi ifade eder, düþünce ve davranýþlarýmýzdan bizzat kendimiz mi sorumluyuz gibi sorulara yanýtlar arayan ve
beynin belirli bölgesinde araþtýrmalar yapan nöropsikologlar davranýþ ve
algý yeteneðimizin beynin bilinçsiz kýsmý tarafýndan yönetildiðini ortaya
koydular. Ne var ki, düþünce ve duygular gibi bir üst düzey zihinsel
faaliyetler için bunun geçerli olmadýðý fikri yaygýndýr. Pek çok insan ve
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 21
¸ E
SERÇESM
bilim adamý bunlarýn bilinçli bölgeden çýktýðýný sanýr. Geleneksel olarak
bilinç ürünü olduðu düþünülen düþünce, fikir, duygu, inanç, tutum ve davranýþlarýn týpký algýlamada olduðu gibi, bilinçsiz bir sürecin sonucunda
ortaya çýktýðý bu bilim adamý araþtýrýcýlar tarafýndan ileri sürülmektedir.
Londra Psikiyatri Enstitüsü’nde bu konuyu araþtýran Jeffrey Grey,
bilinç zihinsel iþlemlerin sonuçlarýný etkileyemez, çünkü çok geç bir tarihte ortaya çýkar demektedir. Oysa herkes zihinsel faaliyetlerinin denetimini elinde tutuðunu sanýr. Bir sonraki davranýþýmýzý, ne yapacaðýmýzý
bilmek, ne söyleyip ne yazacaðýný kesin biçimde tahmin etmek olanaksýzdýr. Bütün bunlar bu konuda yapýlan deneylerle sabittir.
Psikolog Peter McKellar: “Önce gözlerimi kapar beklerim. Daktilom
önümde öykü karakterlerinin zihnimde canlanmasý ve harekete geçmesi
için zaman tanýrým. Öyküyü önceden satýr satýr düþünemem” Peki kurgu
nasýl geliþir? Bu sorunun yanýtýný þöyle verebiliriz:
“Denek çocuk öyküsü yazarý Blyton’un beyni karakterleri bilinçli
bölümün dýþýnda yaratýyor. Blyton düþünceler, konuþmalar, hatta
espriler oluþtuktan sonra bunlarýn farkýna varýyor.
Bizim görüþümüze göre, konuþma, yazma ve beynin diðer bilgi iþlem
faaliyetleri beynin bilinçsiz bölümünde meydana gelir. Kendiniz ve
dünya ile ilgili bilinçli deneyim oluþumu bu aþamadan sonra ortaya
çýkar. Bizim kurduðumuz modelde beynin bu ‘bilinçsiz’ kýsmýna
Düzey 2 adýný veririz.Bu düzeyin içinde mutlaka bir karar verme
mekanizmasý, yani merkezi idari yapý (MÝY) yer almaktadýr. MÝY
beynin herhangi bir zamanda gerçekleþtirdiði en önemli iþlevi tanýmlar; ayni zamanda beynin durumunu en iyi þekilde tanýmlayan bilgiyi
seçer.Ýþte ancak bu aþamadan sonra bilgi, bilinçli deneyimlerimizden
oluþan Düzey 1’e dahil edilir.Þu anda rahatsýz bir koltukta oturduðumuzu ve bir konuþmayý dinlediðimizi farzedelim. Konuþma ilginç ise
konuþmacýnýn ses tonunun, neler söylediðinin ve belki de konuþmacýnýn çevresinde olup bitenlerin farkýnda olursunuz. Bütün bunlar
Düzey 2’de gerçekleþen iþlemlerin bir ürünüdür. MÝY bunlarýn içinden önemli gördüðünü Düzey 1’e postalar, dolayýsýyla siz de bunlarý
deneyimlerinize dahil edersiniz.
Ayni zamanda Düzey 2, rahatsýz sandalye, odanýn havasý, dýþarýdan
karýþan sesler, arkamýzdaki kiþilerin fýsýltý ile sürdürdükleri sohbet ile
ilgili bilgileri de iþlemden geçirir. Bütün bunlar konuþma dinleme
iþlevi ile doðrudan iliþkili olmadýðý için MÝY bunlarý Düzey 1’e
atmaya gerek görmez ve siz bunlarýn farkýnda olmazsýnýz.
Öte yandan eðer konuþma sýkýcý ise, MÝY sandalyeden kaynaklanan
sýkýntýyý giderici çözümlere öncelik verir ve siz sandalyenin ne kadar
rahatsýz olduðunu fark edersiniz. Daha dramatik olarak arkanýzdaki
sohbette adýnýzýn geçtiðini duyarsanýz konferans ile ilgili tüm baðlarýnýz kopar, tüm dikkatinizi arkadaki konuþmaya verirsiniz. Ancak bu
durumda ‘siz’ arkadaki konuþmayý dinlemeyi bilinçle seçmiþ olmazsýnýz. Bu bilgi MÝY tarafýndan Düzey 2’den Düzey 1’e ‘kapý dýþarý
edildiði’ için farkýna varýrsýnýz.
Kapý dýþarý edilme konuþma ve yazma þeklinde kalabalýklarda da
ortaya çýkabilir veya tümüyle duygu ve düþünce þeklinde kiþisel
bazda görülebilir. Bu kapý dýþarý edilen bilgiler, ister kalabalýklarda,
istek kiþisel bazda olsun kendisine özgü bir yapýya sahiptir. Bunlar
her zaman ‘burada ve þimdi’ye aittir ve kiþinin kendisiyle ilgilidir.
Davranýþlar, özellikle kiþinin kendisinden kaynaklanýyorsa istemli
olarak tanýmlanýr. Kapý dýþarý etme iþleminde herhangi bir düþünce,
fikir, inanç, tutum ve davranýþ ‘sizin’ olabilir ve özgür iradeye baðlý
olarak ortaya çýkar.
Bu baðlamda bilinç ve özgür irade kavramýný bilimsel platforma
oturtmak zor olabilir, çünkü pek çok insan düþüncelerinin kendi bilinçlerinin bir ürünü olduðunu sanmaktadýr. Düzey 1’in içeriði ‘ikinci el’ olsa bile, bunlar ‘sizin’ tarafýnýzdan ‘birinci el’ olarak algýlanýr.
Fakat günlük deneyimlerinizden uzaklaþýp, hipnozun etkileri üzerinde kafa yorarsak, bilincimizin içeriðini kontrol ettiðimizi sanmanýn
ne denli yanýltýcý olduðunu anlayabiliriz.
Kolay hipnotize olan insanlarda körlük, saðýrlýk, felç ve aðrýya duyarsýzlýk gibi duygularý aþýlamak kolaydýr. Sydney’de Richard
Bxyant ve Kevin McConkey adlý psikologlar hipnotizma yoluyla
körleþtirilmiþ insanlarýn görsel bilgiye yanýt verdiðini keþfettiler.
Ocak 2006
Hipnozun, hipnozu uygulayan kiþinin telkinleri gibi bir dýþ uyarýnýn
etkisiyle MÝY’in karar verme sürecini etkilediði düþünülüyor. Hipnotik körlük gibi durumlarda, hipnozcu MÝY’i ikna ederek görsel bilginin Düzey 1’e kabulünü engeller. Hipnoz altýndaki kiþi görmediðini
iddia etse de, uygun bir dille ikna edildiði zaman görme yetisi yerine
gelir. Bunlar hipnotik olarak görme yetilerini yitirdikleri zaman bile
görsel sinyallere yanýt verdikleri için, Düzey 2 hâlâ ilgili bilgiyi iþleme sokuyor olabilir. MÝY yalnýzca bunlarý bilinç düzeyine dahil edeceði verilerin içine sokmaktan vazgeçmiþtir. Sonuç olarak kiþi görsel
sinyali algýlamaz ve dürüstçe ‘hiçbir þeyi görmediðini’ ifade eder.
Bilincin pek çok yönü ile bir önceki ‘bilinçsiz’ iþlem düzeyinin ürünlerini temsil ettiði 1879 yýlýnda Leipzig’de ilk psikoloji laboratuarýný
kuran Herman von Helmholtz ile Wilhelm Wundt pek çok zihinsel
faaliyetin solunum, sindirim ve dolaþým sistemlerinin fizyolojik iþlemlerinden farklý olmadýðýný fark ederek bütün bunlarýn insan bilincinin dýþýnda otomatik olarak oluþtuðunu, ancak pek çok kiþi bilinçli
deneyimlerle desteklenen zihinsel faaliyetlerin bir üst düzey etkisi
altýnda olduðunu sanýyor ise de, psikologlar ayni görüþte deðiller.
Onlarýn kurduðu modele göre bilinçle gerçekleþtirilmiþ her þey daha
önce bilinçsiz düzeyde alt yapýsýný oluþturmuþ, daha sonra Düzey
2’nin seçilmiþ ürünleri ve Düzey 1’in içeriði tek bir unsurdur ve ayni
þeydir. Bunlarýn aralarýndaki tek fark, bu ürünler seçilir seçilmez kapý
dýþarý edilir ve bilinçli davranýþlarýn bir parçasý haline gelirler. Düzey
1’deki bilinçli davranýþlar daha ileri bir iþlemden geçmez veya
doðrudan baþka iþlemleri etkilemez. Yalnýzca Düzey 2’nin bir sonraki güncel olaylarý ile yer deðiþtirir.
Öyleyse bilincin iþlevi nedir? University of West of England’dan
Susan Blackmore’un belirttiði gibi bilincin belirli bir iþlevi yoktur,
yalnýzca ‘þu anda benim nasýl olduðum’ ile ilgilidir. Ancak bu bilincin hiçbir iþe yaramadýðý anlamýna gelmemeli. Bizim davranýþlarýmýza koþut olarak baþkalarý bizim hakkýmýzda fikir sahibi olur. Karmaþýk bir sosyal yapý içinde hayatta kalmak için bu imajýn mümkün
olduðunca tutarlý ve mantýklý olmasý gereklidir. Toplum ayrýca
davranýþlarýmýzýn sorumluluðunu da taþýmamýzý talep eder. Son olarak Düzey 2’de oluþan düþünce ve duygular, Düzey 1’e kabul edildiði
zaman ‘ben düþünüyorum’, ‘ben hissediyorum’ þeklinde ifade edilir.
Düzey 2 tutarlý bir kiþilik ifadesinin yaratýlmasýndan ve sürdürülmesinden sorumludur. Bunu yapmak için, biyografik bellek þeklinde
kapý dýþarý edilenlerin izini sürmesi gerekir. London School of
Economics’den psikolog ve felsefeci Nichas Humprey, güçlü bir kiþilik ifadesinin diðerlerini anlamakta ve diðerlerinin de bizi anlamasýnda temel oluþturduðunu ileri sürer. Dýþ dünyaya gösterdiðimiz kimliðimiz Düzey 2 tarafýndan yaratýlmýþ bir kurgu, Düzey 1’de edindiðimiz deneyimlerdir. Hanover, Darmouth College’dan sinirbilimci
Michael Gazzaniga’ya göre bilincin bir iþlevi de güvenilir bir ‘sözcü’
gibi davranmasýdýr. Bunu elde etmek için Düzey 1’de üretilenlerin
daha önce dýþarý atýlan malzeme ile uyumlu olmasý gerekir.
Benlik kavramýna baðlý olarak, Düzey 2 davranýþlarýmýz kontrolümüz altýnda olduðuna iliþkin bir yanýlgýya zemin hazýrlar. Genellikle
istemli davranýþlarýmýza özgür irademizin yol açtýðýný düþünürüz. Bu
bir yanýlgýdýr. Burada önemli olan, Düzey 2’yi kabul edip karar verme aþamasýnda ‘benlik’ kavramýný bu düzeye dahil etmeyi öðrenme
gerekliliðidir.
Belki de hepimizin bilmesi gereken, ‘Ben’in bilinçaltýmýzda yanlý ve
taraflý ‘daha büyük bir ben’in parçasý olduðunu kabullenmektir.
Kendimizi, içimizdeki ‘ben’in bilinçli olduðu konusunda kandýrmaktan vazgeçmeliyiz. Pek çok açýdan bu ‘ben’, beynimizin bilinçaltý
bölgesinde oluþan olaylarý gösteren veya kaydeden bir gösterge ve
kayýt cihazýdýr.”1
NOTLAR:
1 Reyhan Oksan, Kaynak: New Scientist, 18 Kasým 2000.
21
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 22
¸ E
SERÇESM
Müjdeler Olsun, Dinimiz de Yenileniyor...
Fakat...
Hüseyin Ýlbey
K
uran’da binbeþyüz yýldýr duran kadýnlarýn dövülebileceðiyle ilgili
ayetlerin ifade ettiði anlamý, dinine baðlý, iyi/has Müslüman
olduðu anlaþýlan bir kiþinin, diðer kullar da okuyup öðrensinler,
onlar da has Müslümanlardan olsunlar, bazen gerektiðinde de karýlarýný
dövsünler diye yazdýðý bir kitaba almasýyla; bu kitabýn da, zaten birinci
görevi vatandaþý has Müslüman yapmak olan Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý
(ya da Vakfý) yayýnlarýndan çýkmýþ olmasýyla, ufacýk bir kýyamet kopmuþ
oldu...
Bu olaðan Ýslamî bilgiyi ve kitabý haber yapan basýn mensuplarýyla,
haberin ardýndan kýyameti koparan cazgýrlar, anlaþýlýyor ki, Kuran’ý okumamýþlar... Bu konuyu haber yaparak güya, “Aaa, ne çaðdýþý bir anlayýþ,
ne ayýp bir davranýþ!” demeye getiriyorlar... Terbiyesizliðe, haddini
bilmezliðe bak sen...
Yüce Allah, Cebrail’in eline verip özenle indirdiði; biz kullara aynen
iletsin diye Hz. Peygamber’e teslim ettiði ayetlerini düzenlerken size mi
danýþacaktý? “Ey (erkek) kullarým, size, þu þu durumlarda karýlarýnýzý,
fazla yara bere izi býrakmadan pataklama hakký ve yetkisi veren bir ayet
hazýrladým. Bir itirazýnýz varsa, þimdiden söyleyin... Binbeþyüz yýl sonra
gazete haberi yaparak, televizyonlarda tartýþarak, kem-küm ederek, hele
hele yorumlamaya kalkýþarak cehennemlik olmayýn, baðýþlamam ha!”
mý diyecekti yani?
Binbeþyüzyýl önce kimse itiraz etmemiþ ya da itiraz edenler olmuþsa
bile icabýna bakýlmýþ, þöyle ya da böyle, itiraz edecek kimse býrakýlmamýþ... Ayrýca da, erkek milleti olarak elinize böyle muhteþem bir hak
ve yetki geçmiþ, tepe tepe kullanacaðýnýza, kalkmýþsýnýz, “Böyle gerilik,
böyle çaðdýþýlýk mý olur?” diyorsunuz... Bu laflarý, baþta benim karým
olmak üzere, baþý kabak, ayaðý postallý feminist karýlar söylese anlarým
da, size ne oluyor?
Müslüman’sanýz, alýn önce Kuran’ý þöyle iyice anlaya anlaya okuyun. Deðilseniz, size ne baþkasýnýn Allah’ýndan, Kuran’ýndan, ayetinden,
hadisinden, sünnetinden? Ýndirdiði bütün kitaplarýndan anlaþýldýðý gibi,
kendisi de erkek olan Allah, erkek kullarýna karýsýný da dövdürür, kýzýný
da, baldýzýný da, hatta ardýna erkek takarak getiren mahalle aþiftesini de...
Biraz daha burnunuzu sokarsanýz sizi de dövdürür diyeceðim, ama siz
dövülmeyi öpün de baþýnýza koyun... Tanrý’ya þirk koþmaktan, müþrik
olursunuz ki, “Haram aylar geçince, müþrikleri bulduðunuz yerde öldürün” (Tevbe Suresi, 5. Ayet) cezasýna uðrarsýnýz.
Ýyi niyetli bir insan olduðumdan, Diyanet Ýþleri Baþkaný Mehmet
Nuri Yýlmaz’ý uyarmak istiyorum... Bir insan, bir eðitimci olarak, korku
denen illetin insaný ne hazin durumlara soktuðunu biliyorum. Bu adamcaðýzýn son yýllarda içine düþtüðü telaþ içimi paralýyor... Acaba neyi kaybetmekten korkuyor? Baþýnda durduðu, tarihin en büyük þeriatçý
örgütünü mü? O örgütün sahip olduðu, miktarý ve cüssesi belli olmayan,
en büyük holdinglerden daha büyük menkul ve gayrýmenkul devini mi?
Aslýnda onun da, söz konusu kitabýn yazarý gibi iyi, has bir Müslüman olduðuna inanýyorum... Çekirdekten yetiþerek geldiðine göre (melül
mahzun duruþu ve gözleri de çekirdekten yetiþerek geldiðini gösteriyor),
baþta Kuran olmak üzere, hadis, sünnet gibi Ýslam’ýn temel kaynaklarýný
biliyordur. Fakat son yýllarda, örneðin 28 Þubat’tan sonra, acayip laflar
etmeye baþladý... Ettiði sözleri buraya tek tek yazýp yanýtlamaya kalksam, ortaya esaslý bir komedi çýkacaða benziyor. Çýkarsa çýksýn diyemiyorum, yerim dar... Þimdi gelin de yutun þu sözleri:
1. “Ýslamiyet’i hurafelerden temizleyeceðiz”: Binbeþyüz yýldýr acaba
Ýslamiyet’e ne kadar hurafe karýþtý? Þu anda Ýslamiyet olarak bildiðimiz
bilgi ve uygulamalarýn ne kadarý hurafe? Siz hurafe olarak saptadýklarýnýzý temizlediðinizde, “sel geldi süpürdü, rüzgâr aldý götürdü”, tümden ayazda kalmayalým? 17 Aðustos depremine çadýr ve ekmek bulamayan bir devlet, yaratacaðýn din iman depreminde þapa oturursa günahý
vebali senin boynunda kalýr, bil... Ayrýca, “Zaten dinin kendisi hurafedir” diyen “edepsizleri” ne yapacaksýnýz? Bu durumda, yapacaðýnýz iki
þey var: Laik TC Devleti adýna ya dinin hurafe olmadýðýný kanýtlayacaksýnýz ya da “din hurafedir” diyen zýndýklarý temizleyeceksiniz. Temizlik
iþini taþeron olarak Hizbullah’a, Taliban’a filan havale de edebilirsiniz...
2. “Bu bir reform hareketi deðil. Dinde bir deðiþiklik, bozukluk yok.
Reform, bir þeyin aslýnda deðiþiklik yapmaktýr. Biz dinin aslýnda deðiþiklik yapmak istemiyoruz.”: Bu sözlerdeki kafa karýþýklýðýný ve mugalâtayý
anlayan öne çýksýn, uygun yerine törenle laik devlet madalyasý takýlacaktýr! Bu kadar gelenek göreneðe bulanmýþ, temizlenme ihtiyacý doðuracak
kadar hurafe karýþmýþ bir din nasýl deðiþmemiþ, bozulmamýþ, tertemiz
22
kalmýþ oluyor? Þimdi Mehmet Nuri Bey eline cýmbýz ya da kürek ve týrmýk gibi alet edevat alacak, Ýslamiyet’i tertemiz edip ilk haline getirecek... Bu temizlik iþinin bir kýsmýný da Fethullahçýlara, Hizbullah’a ve
diðerlerine havale edin...
3. “Hadisler
ayýklanacak”: Yüzyýllar önce Buhari ve Müslüm gibi
âlimler bu iþi yapýp selamete erdirdiler diye biliyorduk... Demek ki sahte
hadisler de ortalýkta cirit atýyormuþ... Yeniden ayýklayalým derken bizi
hadissiz ve sünnetsiz de býrakmayasýnýz, aman ha! Valla bu milletin ne
yapacaðý belli olmaz, hadissiz ve sünnetsiz kalýnca tutar, misvaký býrakýp
diþlerini fýrçayla temizlemeye, faiz yemeye, fotoðraf çektirmeye, radyo
dinleyip televizyon seyretmeye, barlarda þarký türkü okumaya baþlar...
Tövbe tövbe...
4. “Kuran
yeniden yorumlanacak”: Asýl korkum buydu... Kuran’ýn
yeniden yorumlanmasý! Bunu söyleyenin bir Ýslamiyet cahili olduðuna
kalýbýnýzý mühür olarak basabilirsiniz...
Kuran’ý yorumlamak kimin ne haddine? Býrakýn böyle bir þeye kalkýþmayý, bunu aklýnýn ucundan geçirmek bile müþrikliktir... Kuran doðrudan doðruya Tanrý’nýn sözüdür. Apaçýk ve nettir. Anlaþýlsýn ve uyulsun
diye gönderilmiþtir. Ezeldir ve ebeddir, belli bir zaman ve çað için deðil,
kýyamete ve kýyamet sonrasýna kadar hükümrandýr. Belli bir ýrka ve
kavme deðil, bütün insanlýða indirilmiþtir. Yorumlanamaz, yoruma tabi
tutulamaz, çünkü her yorum farklý bir anlama ve uygulama demektir ki,
bu da farklý inançlar, yani farklý dinler demektir. Oysa Ýslamiyet tektir,
baþka Ýslamiyet yoktur, olmayacaktýr. Kuran bir bütündür, eksiklikten,
zaaftan uzaktýr, tamdýr, eksiksizdir, kâinattaki bütün bilgiyi ve hikmeti
kapsamaktadýr... Bu yüzden de son kitaptýr, baþka bir kitap indirilmeyecek, baþka peygamber gönderilmeyecektir...
Dediklerimde bir yanlýþlýk, eksiklik var mý? Sonra, Kuran herkese
indiðine göre, herkes de yorumlamaya kalkarsa, örneðin ben de yorumlamaya kalkarsam, “deh babam deh, yandý gülüm keten helva”...
Kuran yorumlanmaya baþlanýrsa ortaya çýkacak belalara bakýn siz...
Denilecektir ki, þu þu þu ayetler, o zamanýn bilgilerine, kültürüne, gelenek
göreneklerine vs. göre indirilmiþtir... Þimdi bilgiler deðiþti, gelenek
görenekler deðiþti, insanlar ve toplumlar deðiþti, bilim teknoloji geliþti...
Öyleyse þu þu ayetler, özellikle de toplumsal yaþam ve iliþkileri düzenleyenler, artýk ihtiyaca ve deðiþen bunca þeye cevap vermiyor... Bunu
diyebilir misiniz, diyebilecek misiniz, ey Diyanet’in melül mahzun
bakýþlý Baþkaný?
Bana göre bu ayet, falanca vatandaþa göre de þu ayet “artýk eskimiþe
benziyor, zaten çoktan kendiliðinden kadük olmuþlar, resmen de yürürlükten kaldýrýlmalarý gerekir” denirse ya da Galatasaray Meydaný’nda
toplanýp koro halinde dersek ne yapacaksýnýz?
Bu yoksul ahalinin tek besin, esin ve kesin kaynaðý olan dinde, bir de
bakmýþsýnýz ki Kuran 15–20 sureye, 300–500 ayete inivermiþ... Ki
zaman, þartlar, insanlar, toplum, bilgi ve teknoloji giderek artan bir
ivmeyle deðiþtiðine göre, 15–20 yýl sonra yeni bir yorum daha, kaldýk mý
tümden Kuran’sýz ve dahi cýscýplak dinsiz ve imansýz! Tövbe, tövbe…
“Kuran’ýmý yorumlayabilir, benim þu þu ayetlerimi, Resulümün de þu
þu hadis ve sünnetlerini yürürlükten kaldýrabilirsiniz” diye, Cebrail
Ekspres Kargosu’yla Tanrý’dan gelmiþ yeni bir tebligat, genelge, KHK
gibi bir belge görmezsem, ölürüm de buna izin vermem...
Ýþte böyle sevgili komþular... Ýþler ve gidiþler pek iyi görünmüyor,
deðil mi?
Bence en has Müslümanlardan biri olarak damlarda çürüyen
Aczmendi Þeyhi Müslüm ve yine bana göre en has Müslümanlardan biri
olarak hakkýnda davalar açýlan, sorgulara uðrayan Dilipak, bu konuda
acilen görüþlerinize, irþadýnýza ihtiyacým(ýz) var... Aman n’olur, bir iyilikte bulunun da tez davranýn, bizi bunalýmda, M. Nuri Bey Baþkan’ý
sýkýntýda býrakmayýn...
Siz de beni dinleyin M. Nuri Bey Baþkan’ým, aklýnýzý baþýnýza toplayýn, bize bir iyilikte bulunun, hadisleri ayýklama, Kuran’ý yeniden
yorumlaya kalkýp bu milleti dinden imandan yoksun býrakmayýn...
Kuran’ýn deðil bir ayetine ve anlamýna, kýlýna dokunamazsýnýz kýlýna... Sizi gidi cehennemlikler sizi... Yapacaksanýz cennetlik bir iþe sývanýn: Oturun, Kuran’ý eksiksiz, olduðu gibi, öyle mealdi, yorumdu diyerek, hecin devesi gibi geveleyip durmadan, ne demiþse harfi harfine
Türkçe’ye, Kürtçe’ye ve mutlaka Lazca’ya çevirin...
Din resmen elden gitmeden, elimizi tez tutalým, cümlenize selamünalleyküm, aleykümselam, vesselam!.....
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 23
¸ E
SERÇESM
Kalender Çelebi Ayaklanmasý
Ergül Þanlý
B
Osmanlý ordusu savaþ için saraydan çýkýyor.
Nusretname, 16. yüzyýl, detay
alým Sultanýn ölümü üzerine, Hacý Bektaþ Veli postuna kardeþi Kalender Çelebi geçiyor. (1476–1528) Otuz dokuz yaþýnda postniþin olan Kalender Çelebi kültürlü, þair tabiatlýdýr. Postniþinliðinin ilk on bir yýlýnda sessiz bir hayat geçiren Kalender Çelebi’yi 1527’de Kanuni Sultan Süleyman’a
karþý büyük bir ayaklanmanýn baþýnda görüyoruz. Çok þiddetli biçimde
Patlak veren ve hýzla yayýlan bu ayaklanma sarayý telaþa düþürüyor.
Osmanlý devletinin en güçlü hükümdarý Kanuni Süleyman sadrazam
Ýbrahim Paþayý büyük bir ordu ile Ýsyancýlarýn üstüne gönderiyor. Karaman, Sivas Dülkadir vilayetleri askerleriyle de güçlendirilen Ýbrahim
Paþa’nýn ordusu ilk karþýlaþmada darmadaðýn oluyor.
Kalender Çelebi isyaný, Osmanlý yazarlarýnýn çoðunun iddiasýnýn tersine, ekonomik nedenlere dayanýyordu. Kanuni Süleyman tahta geçtiði
zaman para darlýðýna bir çare bulmak üzere arazi yazýlmasýný yenilemiþti. Bu iþlem keyfi tutumlarla sürdürülüyor, itiraz edenlere cezalar
veriliyordu. Týmarlý sipahilerinin ve köylülerin zararlý çýktýðý bu arazi
yazýmý, ülke çapýnda geniþ olaylar çýkmasýna neden oldu. Ayaklanmanýn
tabanýný Bozok, Sivas, Maraþ Adana ve Tarsus köylü Türkmenleri oluþturmakla beraber, ayaklanmaya bir o kadarda Alevi-Bektaþi olmayan
sipahi ve köylü katýlmýþtý.
Bozgun üzerine Sadrazam Ýbrahim Paþa Kalender Çelebi safýnda
bulunan týmarlý sipahilerle gizli iliþki kurdu, hepsinin arazisini geri vermeyi kabul etti ve onlarý köylü-Türkmen isyancýlardan ayýrmayý baþardý.
Böylece ikinci karþýlaþmada Kalender Çelebi ordusu bozuldu ve kendiside baþý kesilerek öldürüldü.
Osmanlý tarihinin en büyük köylü ayaklanmasý olan Kalender Çelebi
kýyamý Bu biçimde sonuçlandýktan sonra Anadolu köylüsü bir daha baþ
kaldýramayacak þekilde ezildi.
Kalender Çelebi ayaklanmasýný Osmanlý yazarlarý “Kýzýlbaþ Ayaklanmasý” olarak nitelendirmektedirler.
Kalender Çelebi ayaklanmasýnýn tarihsel nedenlerinden biri de,
Yavuz Selimin Anadolu’nun çoðu Türkmen Halkýna karþý giriþtiði kanlý
kovuþturma hareketidir. Bu yöntem, yatýþtýrmak þöyle dursun, yýkýcýlýk
ve soygun olaylarýný doðal hale getiren sürekli karýþýklýklar yaratmýþtýr.
Ölümünden sonra Kalender Çelebi, büyük kardeþi Balým Sultan’ýn
türbesinde topraða verilmiþtir.
Cemalettin Çelebinin “Müdafaa” adlý kitabýný yazmasýna yol açan
geliþmelerin kökeni 1552 yýlýna dayanýr. Kalender Çelebi ayaklanmasýndan sonra Alevi-Bektaþi toplumunun içine ikilik sokmak ve Hacý Bektaþ
Veli soyunun halk üzerindeki etkinliðini yok etmek amacýyla Hünkârýn
mücerret olduðu söylentisi çýkarýlýyor. Ayaklanmadan önceki üç asýrda
böyle bir düþünce yok ama Alevi-Bektaþi toplumunun Hünkârýn soyu
çevresindeki güçlü birlikteliði Osmanlýyý korkutuyor. Bunun sonucunda
Dergâha 1552 yýlýnda Sersem Ali Baba isminde birisi atanýyor. Dergâhta
evlenmemiþ derviþler yetiþtirilmeye baþlanýyor. Hatta dönem dönem
Nakþibendî þeyhleri yollanýyor. Bu tarihten sonrada Hacý Bektaþ evli idi
deðildi tartýþmalarý zaman, zaman alevlenerek günümüze kadar sürmüþtür. Ayrýca Osmanlý yeniçeri ordusuna yetiþtirilmek üzere getirilen devþirmelerin (feth edilen ülkelerden toplanan gayrimüslim çocuklarýn)
yetiþtirilmesini de dergâhýn üzerine yüklenmesi (bilindiði gibi yeniçeri
askerlerinin savaþtýðý sürece evlenemeyecek olmasý) da bunun üzerine
tuz biber olmuþtur.
Anadolu’da bazý ocaklarda kendi çýkarlarý doðrultusunda ocaðýmýzýn
itibarý artar ümidi ile Hacý Bektaþi Velinin evlenmemiþ olduðu fikrini
benimsemiþlerdir. Ama çoðunluk Osmanlýnýn bu kasýtlý politikasýna alet
olmamýþlar, Hünkâra verdikleri ikrardan dönmemiþlerdir. Anadolu’nun
yüzde seksene yakýn Alevi-Bektaþisi halen serçeþme olarak Hacý Bektaþ
evlatlarýný ve Dergahý görürler ve onlara görülmeden onlardan icazet
almadan talip üzerine gitmezler.
Osmanlý Kaynaklarýnda Kalender Çelebi
Ayaklanmasý
1. Solak-Zade Tarihi (Solak-Zade Mehmed Hemdemi Çelebi)
Velayet-penah Hacý Bektaþ Veli evladýndan ve o hidayet hangahýnýn
çocuðu olarak geçinen Kalender adlý kötü yollu bir aþýk, bazý bedbahtlarýn ve divane-meþreplerin iðvasýyla baþýna pek çok fesat ehlini topladý.
Etraf ve eknaftan parasýz pulsuz buruniler, abdal torlaklar ve dinsiz
meþrepliler ile mezhepsizler, pek çok kötülük severler ile birlikte onun
yanýnda toplandýlar. Bunlarýn otuz binden fazla olduðu anlaþýldý. Ýki ordu
kahramanca vuruþtular Allahýn hikmeti ve inayeti ile Padiþah hazretlerinin askerleri periþan düþtü, Karaman beylebeyi Mahmut paþa, i Alanya
beyi Mustafa Paþa ile birkaç ileri gelen kimse þehit oldular. Bütün torlaklar küllüyetli silahlar haymeler aðýrlýklar ve çadýrlar sahiplendiler
çýplak iken giyinip kuþandýlar. Bundan sonra Dülkadir taifesinin þerirleri
ve eþkiyalarý da kalendere katýlýnca askerin sayýsý hesaba gelmez oldu….
2. Müneccim Baþý Ahmed Dede (Sahaif-ül Ahbar Fi Vekayi-ül A’sar)
Hacý Bektaþ Veli soyundan Kalender adýnda biri çýkýp, saltanat iddiasýnda bulunup nevbet çaldýrdý. Etrafýna kalenderilerden, Anadolu mülhitlerinden ve Türkmen müfsitlerinden büyük bir kalabalýk topladý. Yapýlan
savaþta Kalenderin adamlarý Mahmut Paþayý, Alanya Beyi Sinan Beyi,
Amasya Emiri Koçu Beyi, Birecik Emiri Mustafa Beyi ve birçok ileri
gelen beyi ve komutaný þehit ederek Osmanlý ordusunu yendiler. Bu
olaydan sonra Kalenderin þöhreti her tarafa yayýldý Dülkadiroðullarýnýn
çoðu onun tarafýna geçti.
3. Tarih-i Peçevi (Peçevi Ýbrahim Efendi)
Hacý Bektaþ Veli torunlarýndan Kalender O kadar güç ve itibar kazandý
O kadar kalabalýk bir topluluðun baþý oldu ki böylesi þimdiye kadar
hiçbir asiye nasip olmuþ deðildi. Iþýk abdal diye anýlan ne kadar inancý
ve eylemi bozuk var idiyse yanýna toplanýp yirmi otuz bin kadar eþkýyadan oluþan büyük bir çete meydana geldi. Bunlarýn yakalanmalarý için
Padiþah Sadrazam ve baþkomutan Ýbrahim Paþayý görevlendirdi. Yapýlan
çarpýþmada eþkýya üstün geldi. Karaman Beylerbeyi Mahmut Paþa,
Alanya Beyi Sinan Paþa, Amasya Beyi Koçi Bey, Birecik Beyi Mustafa
Bey, Anadolu Týmar Defterdarý Nuh ve Karaman Defter Kethudasý Þeyh
Mehmet þehit düþtüler.
4. Tabakat-ül Memalik ve Derecet-ül Mesalik (Celalzade Mustafa)
“Hacý Bektaþ’ýn adýný duymayan bir Müslüman hemen, hemen yok
gibidir. Bu adam için saðlýðýnda tekkeler ve öldükten sonrada adýna
türbe ile birçok tekke ve imaretler yapýldý ve bu müesseseler için birçok
yerler hediyeler vakfedildi. Ne fayda ki bu tekkeler sonradan fesat ocaðý
oluverdi. Nitekim bu müesseselerin baþýnda oturan Kalender isminde bir
budala kendi ayarýnda olan bir sürü cahilleri tekke içinde azgýnlýða
teþvik etmeye kalktý.
Günün birinde tekkedeki derviþler Kalenderin sancaklarýný kaldýrdýlar. Davullar, boynuzlar çaldýrarak içlerindeki fesadý dýþarýya verdiler.
Kalender civar taraflarý yaðmalamaya baþladý. Bunlarýn mezhebince her
kadýnla temasta bulunmak kendileri için helaldir. Sünnilerin kanlarýný
akýtmak günah deðildir. Sözün kýsasý bunlar yollarý tuttular. Gelen geçeni
soydular. Ortalýðý kasýp kavurdular.
5. Büyük Osmanlý Tarihi (Jozef Von Hammer)
Hacý Bektaþ sülalesinden Kalender-oðlu bayraðýnýn altýnda birkaç bin
derviþ abdal kalender ile serserilerinden birçok kiþi toplanmýþtý. Rum,
Anadolu, Diyarýbekr Beylerbeyinin birbirini müteakip, ettikleri muharebelerde Asiler gâh maðlup gâh galip oldular Rumeli Beylerbeyi Yakup,
Kalende’re maðlup olduðu gibi Kalender de Pasin Ovasýnda Hüsrev
Paþaya bozularak Kara Çayýrda Anadolu Beylerbeyi Behram Paþadan
intikam alýp onu Tokat’a ilticaya mecbur etmiþti. Daha sonra Behram
Paþa kendisine katýlan Karaman Halep Beylerbeyi ile Kalender’le giriþtiði þiddetli muharebede gene yenilerek birçok þehit verdiler.
Ocak 2006
23
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 24
¸ E
SERÇESM
Çanakkale Pir Sultan Derneði ve Etkinlikleri
Ali Aksüt
4 Þubat 2006, Çanakkale
Ýki kýtada topraðý, iki denize kýyýsý ve boðazý ile ünlü bir ilimiz
Çanakkale. Hemen hemen her ilimiz gibi Çanakkale ili de deðiþik inanç
ve kültürlerin buluþtuðu ve barýþýk yaþadýðý bir yerleþim yeri. Çanakkale
ilinde yirmi kadar yerleþim yerinde yörede ‘Türkmen’ diye adlandýrýlan
Alevi inançlý insanlar yaþýyor. Türkmen diye tanýmlanan Alevi yerleþim
yerleri:
Çanakkale Merkez Ýlçe Akçeþme Köyü, Civler Köyü Kemerdere
Mahallesi, Çiftlikdere Köyü, Denizgöründü Köyü, Dörtyol Köyü (bir
mahalle), Fevzi Çakmak (Mazýlýk) Köyü, Fevzi Çakmak Köyü Damyeri Mahallesi, Elmacýk Köyü, Elmacýk Köyü Deðirmendere Mahallesi, Kayadere Köyü, Kayadere Köyü Atikhisar Mahallesi, Kepez
Beldesi (bir mahalle), Ýntepe Beldesi Yeni Mahalle,
Ayvacýk Ýlçesi; Merkez Çiftlik Mahallesi, Güzelköy, Uzunalan,
Bahçedere, Kýztaþý, Mehmetalan Köyleri.
Bayramiç Ýlçesi, Merkez Aþaðý Karýncalý Mahallesi, Karýncalý ve
Koþuburun Köyleri.
Ezine Ýlçesi, Derbentbaþý ve Çepni Köyü.
Çanakkale Türkmenlerinin büyük çoðunluðuna yörede Çiçili adý veriliyor. Çiçili, Ceceli sözcüðünün dönüþümü ile oluþmuþ bir sözcük. Ceceli/Cecelü Türkmenleri Beðdili Türkmenlerinden olup Halep’te zorunlu iskâna tabi tutulmuþ Dulkadýr Türkmenleridir. Rakka, Sivas, Adana,
Ýçel, Aksaray, Nevþehir ve Çorum çevresine de daðýlmýþ bir topluluktur.
Çanakkale’nin Fevziçakmak köyü ve etrafýndaki yerleþimlere Mazýcý köyleri adý verilmektedir. Mazýcý bazý kaynaklarda bir oba adý gibi
topluma sunulsa da coðrafi terimdir. Mazýcý bir oba adý deðildir. Çanakkale Türkmenleri içerisinde yine Beðdili Oymaðý’nýn bir obasý olan
Araplý topluluðunun üyeleri de bulunmaktadýr.
Çanakkale Türkmenleri cemleri düzgün yürütülürken aþinalýk, peþinelik, müsahiplik gibi inanç gereklerini yerine getirirlermiþ. Ancak bu
gün Anadolu Alevilerinin yaþadýðý tüm sorunlarý Çanakkale Türkmenleri
de yaþýyor. Ana sorun ya dede yokluðundan ya da var olan dedelerin
eðitim eksikliðinden kaynaklanýyor. Uzun süre cemlere ara veren dedeler cem yürütebilmek þöyle dursun baðlý olduklarý ocaðý ya da ocaklarýnýn nerede olduðunu bile unutmuþlar. Çoðu dedelerin elinde cem için
en iyi yol gösterici kaynak olan ‘Buyruk’ bile bulunmamaktadýr. Muharrem orucu az sayýda insan tarafýndan da olsa tutulmakta Aþure ise yöre
Sünni inançlý insanlar tarafýndan da yapýlmaktadýr. Yörede geniþ katýlýmlý görgü cemleri yapýlmamakta, cem deyince akla musahip edinenler için
yapýlan kýsa soluklu cemler akla gelmektedir. Zaten Çanakkale merkez
dâhil hiçbir yerleþim yerinde cemevi yoktur.
Bu yöreyi tanýma ve gezmeye gelen Antalya Abdal Musa Derneði
Semah Ekibi Çiftlikdere ve Kayadere köylerinde semah dönüp deyiþler
söyleyip dostluklar kurduktan sonra Çiftlikdere köylülerinden de cemevi
yaptýracaklarýna dair söz almýþlardýr. Çanakkale Türkmenleri için ‘Büyük
Bayram’ Hýdrellez kutlamasýdýr. O güne ihtimamla hazýrlanmakta üç gün
boyunca köylerde kutlama ve bayramlaþma devam etmektedir. Hýzýr
Ýlyas söylencesi Çardak’ta Kumdili söylencesi adýyla yaþatýlmaktadýr.
Canlý ve yaþayan en önemli sembol ise Sarýkýz ve Kaz Daðý’dýr. Yöre
halký inanç konusunda bilgi açlýðý içerisindedir. Asimile olmamanýn yolunu cemlerin süreklilik kazanmasýnda görmektedirler. Görsel yayýnlarýn
çoðalmasý asimilasyonun hýzýný kesecektir.
Çanakkale’de Kaþýkçý Dede, Sarý Dede, Arslanca Dede, Cýlbak Baba,
Kýzlar Ziyareti, Gelibolu’da Bayraklý Baba, Fikirli Sinan, Þerbetçi Baba
gibi yerler kutsal deðerler olarak yaþatýlmaktadýr.
Yöre Alevileri dýþardan gelen Alevi canlarýn da desteði ile Pir Sultan
Abdal Derneði’ni erkence kursalar da ilkeli, disiplinli, kararlý örgütlenmede yol almýþ sayýlmazlar. Ýnançlarýndan doðan boþluðu doldurmak,
24
yeniden yapýlanmak, çocuklarýna kültürlerini miras býrakmak adýna Dernek çalýþmasýna çok az insan katýlmakta, tüm iþler gönüllü iyi niyetli özverili birkaç kiþiye kalmaktadýr. Bu insanlar da ne yaptýklarýnýn bilincinde tüm olumsuzluklara karþýn inançla ve bilinçle çalýþmaktadýrlar.
Derneðe geniþ kitle desteði henüz saðlanamamýþtýr. 2005 yýlý dernek çalýþmalarý açýsýndan olumlu geçmiþtir.
Benim Çanakkale’ye geldiðim dönemde baþkan olan Metin Mutlu ve
arkadaþlarý bir yýllýk bir çalýþma programý oluþturdular. Bu program çerçevesinde yirmiye yakýn yerleþim yeri ziyaret edildi. Ali Aksüt ve Metin
Mutlu her yerleþim yerinde Aleviliðin dününü ve bu gününü anlattýlar.
Yapýlan konuþmalarýn ardýndan yöre sanatçýlarýndan Erhan Kayakýran,
Mustafa Esen, Serkan Karatepe, Ýbrahim Topalsoy katýlýmcýlara deyiþ ve
nefeslerden örnekler sundular.
13 Ocak 2005 günü Belediye Sosyal Tesislerinde Ali Aksüt ‘Anadolu
Aleviliðinin Dünü, Bugünü ve Felsefesi’ konulu bir söyleþi yaptý. Bu
geniþ katýlýmlý söyleþinin ardýndan 4 Haziran 2005 günü Akçeþme köyüne kýr gezisine gidildi. Mart 2005 de Güzelyalý Adelya Otel’de canlar bir
yemekte bir araya geldiler. 16 Aralýk günü Þine Belediye Sosyal Tesislerinde Grup Anadolu Ekspres, Erhan Kayakýran, Mustafa Esen, Özkan
Karaman ile Þenay Bulut adlý sanatçýlarýn katkýsýyla bir türkü gecesi
yapýldý. Dernek benzeri çalýþmalar yaparak bir boþluðu doldurmaya çalýþýyor.
Alevi dernek ve vakýflarý bilinçli, ilkeli donanýmlý dedelerle canlarý
düzenli bir biçimde buluþturuncaya dek Çanakkaleli Türkmenlerin de
sorunlarý yerinde sayacak.
Çanakkale Alevilerinin inanç geleceði kendi ellerinde. Ya çocuklarýna bir inanç býrakacak zemini yaratacaklar ya da yok olacaklar. Dilek ve
çabalarýmýz iyi olmasýndan yana…
Esat Korkmaz Çanakkale’de
Yazdýðý yirmiyi aþkýn kitabýndan tanýdýðýmýz, gönül aynasýndan tasavvuf
balkýyan bilinç ile özdeþleþmiþ adeta bir mistik sözlüðe dönüþmüþ, Esat
Korkmaz, 4 Þubat 2006 günü Çanakkale Pir Sultan Abdal Derneði’nin
giriþimi ile yöre canlarý ile buluþtu.
Salonu dolduran canlara Esat Korkmaz’ý Ali Aksüt tanýttý. Bu tanýtýmýn ardýndan Alevi deyiþ ve nefeslerinden örnekler sunmak üzere Þenay
Bulut, Mustafa Esen, Özcan Karaman, geldiler. Kýsa bir dinletinin ardýndan Korkmaz uzun soluklu ama sýkmayan bir söyleþi yaptý. Aleviliðin
tarihsel ve inançsal boyutlarýný, inanç sembollerini, deðiþmez deðerlerini, olmazsa olmazlarýný, neler yapýlmasý gerektiðini, örgütlenmenin neresinde bulunduðumuzu, sorumluluklarýmýzý sýraladýktan sonra, ‘Bizler
yalnýz Alevilerin deðil tüm toplumun sorumluluðunu taþýyan bir inanç
mensubuyuz’ diyerek canlara sorumluluklarýný da hatýrlatarak sözünü
bitirdi.
Dernek baþkaný Metin Mutlu’nun Korkmaz’a ve kitleye teþekkürünün ardýndan, canlar standa konulan tüm kitap ve takvimleri satýn alarak
çaðdaþ bir söyleþi dinleyicisi örneði sergilediler. Yarýnlarýný bilinçleri ile
kuracaklarýna inanmýþ canlar görme mutluluðu ise bizlere kaldý.
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 25
¸ E
SERÇESM
AVRUPA ALEVÝ BÝRLÝKLERÝ KONFEDERASYONU
Basýn Açýklamasý
24-25 Aralýk 2005, Hollanda
A
vrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nu (AABK) oluþturan Almanya, Fransa, Avusturya
Ýsveç, Norveç, Ýsviçre, Belçika, Danimarka ve Hollanda Alevi Birlikleri Federasyonlarýný,
Alevi kadýnlarýný, Avrupa gençlerini ve Avrupa Alevi Dedeler Kurumunu temsil eden 82
delegenin katýldýðý “Avrupa Alevi Konferansý” 24 ve 25 Aralýk 2005 tarihlerinde Hollanda’nýn
Amsterdam kentinde gerçekleþti.
Türkiye Alevi Bektaþi Federasyonu Genel Baþkaný Selahattin Özel’in de katýldýðý konferansta
Alevi hareketinin Türkiye ve Avrupa boyutundaki durumu, yeni dönem hedefleri deðerlendirildi.
AABK, ortak bir duruþtur! AABK, Alevi tarihinde ocaklarýmýzýn, pirlerimizin, ozanlarýmýzýn
ve öðretimizin tarihsel duruþuna ve birikimine denk düþen ve yirmi yýllýk Alevi hareketinin
birikimine katký sunan inanç önderlerimizin kadýnlarýmýzýn ve gençlerimizin göstermiþ olduðu
özveri ve çabalarýna ortak bir ürün olarak olmuþtur.
AABK, Avrupa’daki Alevi hareketinin birliðinin oluþmasýnda Türkiye’deki Alevi hareketinin
güçlenmesinde ve Alevi toplumumuzun istem ve taleplerinin dile getirilmesinde ve kazanýmlara
dönüþmesinde ciddi bir rol oynamýþtýr. Kadýnýn Türküsü, Bin Yýlýn Türküsü, 1. Alevi Konferansý’nýn toplanmasý, Aleviliðin uluslararasý planda tanýnmasýnda ve kabul görmesinde, Türkiye’de
Alevi kimliðinin güçlenmesi sürecinde Sivas, Erzincan, Tunceli bölgelerinde Cemevlerimizin
oluþmasýnda, Alevilere yönelik asimilasyon çabalarýnýn yoðunlaþtýðý, AKP hükemetinin inkarcý ve
takkiyeci tutumlarýna karþý “Alevilerin Ýnanç Merkezi Cemevleridir” kampanyasý, zorunlu din
derslerinin kaldýrýlmasý kampanyasý, Alevilerin dedeleriyle, örgüt yöneticileri ve ozanlarýyla katýlým gerçekleþtirdiði Muharrem Sohbetleri yayýnlarýn yapýlmasýnda ve baþarýya ulaþmasýnda belirleyici rol oynamýþtýr.
Çaðdaþ, demokratik, laik ve farklý kimliklerin kendini özgürce ifade ettiði bir Türkiye’nin Avrupa topluluðuna katýlma sürecini desteklemiþ kampanyalar yürütmüþ ve bu sürecin baþarýya ulaþmasý için daha aktif tutum sergileme kararý almýþtýr.
Bu kazanýmlarý elde eden Konfederasyonumuza, yöneticilerimize yönelik saldýrýlar içten ve
dýþtan, dýþgüçlerin saldýrýlarý artmýþtýr. Konferansa katýlan delegeler ve Konferansýmýz bu saldýrýlara karþý, örgütümüzün birliðini ve güçlülüðünü yöneticilerine sahip çýkarak, bunu ortak bir irade
olarak vurgulamýþtýr.
Son dönemlerde Avrupa’da sosyal haklarýn kýsýtlanmasýný, ýrkçý hareketlerin yükselmesini, fundementalist hareketlerin teröre yönelmesini ve toplumlar arasý diyalogun þiddet çözme yöntemlerini büyük bir kaygýyla izlemektedir. Alevi Toplumu öðretisi gereði sürekli evrensel deðerlere baðlý
kalmýþtýr teröre olaylara, þiddete, ýrkcý ve gerici düþünce akýmlarýna karþý durmuþtur. Ülkemizde
olduðu gibi Avrupa’da da barýþý, diyalogu, sevgiyi, eþitliði, doðayla insanýn arasýndaki uyumu
savunmuþtur.
AABK, önümüzdeki dönemde þu hedefleri önüne koymuþtur :
1.
Avrupa’da sosyal ve politik süreçlerde bir aktör olmayý hedefler bunun için siyasal
süreçlere katýlmayý ve etkilemeyi bir görev bilir. Bunun için, insanlýðýn mutluluðu ve toplumsal
ilerlemeyi hedefleyen siyasi partiler, sivil toplum örgütleri inançlar arasý diyalogun geliþmesine
katýlýp diðer inanç kurumlarýyla iliþkileri daha yoðunlaþmasý ve güç birliðinin oluþmasýný hedefler.
2.
Avrupa ve Türkiye’de sosyal kazanýmlarýn elde edilmesi demokrasinin, eþitliðin, barýþýn,
sosyal adaletin saðlanmasý için daha aktif bir rol oynamayý görev bilir.
3.
Alevi toplumunun taleplerinin dile getirilmesi kazanýmlara dönüþmesi ve öðretimizin tanýtýlmasý için elimizdeki iletiþim ve medya araçlarýnýn güçlenmesini hedefler.
4.
Diplomatik çalýþmalarýmýzý güçlendirmek ve projeler bazýnda Brüksel’de bir temsilcinin
oluþmasýný karar altýna alýr.
5.
Önümüze bu hedeflerin yaþama geçmesi için Konfederasyonumuzun ve bütün Alevi örgütlerimizin kurumsallaþmasýný bir zorunluluk olarak görür. Bunun için Alevi toplumumuzun oluþturan bütün kesimlerin en geniþ katýlýmýný hedefler. Kadrolarýn oluþmasýný, eðitim çalýþmalarýný
güçlendirmeyi hedefler. Maddi olanaklarýn rasyonel kullanýlmasýný ve yeni olanaklarýn elde edilmesi için projeler geliþtirir.
6.
Alevi deðerlerinin tanýtýlmasýnda sanatsal ve kültürel çalýþmalarý güçlendirmesini bu alanlardaki aktörlerin harekete katký sunmasýný bir görev bilir.
7.
Ýkinci Olaðan Genel Kurulumuzun bütün Alevi dinamiklerinin temsil edildiði, musahip
güçlerin, uluslararasý planda ve Türkiye’de siyasi partilerin bilim adamlarýnýn sivil toplum kuruluþlarýnýn basýn ve medyanýn, deðiþik inanç kurumlarýnýn katýlýmýnýn saðlandýðý bir platform
tarzýnda, temsil etkisinin büyük olduðu bir yerde gerçekleþtirmeyi hedefler. Konferansýmýz, öðretimizin temel felsefesi olan “Bir olalým, Ýri olalým, Diri olalým” þiarý doðrultusunda örgütlülüðümüzün güçlenmesi ve önümüze koyduðumuz hedeflerimizi gerçekleþtirilmesi için Alevi toplumunu, dostlarýmýzý, dedelerimizi, kadýnlarýmýzý, gençlerimizi ve aydýnlarýmýzý harekete destek
vermeye davet eder.
Ocak 2006
ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU
Basýn Açýklamasý
31 Ocak 2006, Ankara
AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer,
Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlamasýnýn
inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný,
Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarýna uygun þekilde çözümlenmesini istediklerini söyledi.
AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer, Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlamasýnýn inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný, Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarýna uygun þekilde çözümlenmesini istediklerini
söyledi.
Alevi Bektaþi Federasyonu Genel Sekreteri
Fevzi Gümüþ, Örgütlenme Sekreteri Hüseyin
Yýldýrým ve Genel Yönetim Kurulu Üyesi
Kamil Ateþoðullarý’ndan oluþan heyet, bugün
AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer’i ziyaret etti. Heyet, ziyarette, Alevilere
yönelik hak ihlallerini gündeme getirdi. Heyet,
Kayseri’nin Ýðdeli köyüne köylülerin istememesine raðmen zorla cami yapýldýðýný, ayrýca
merkezi sistemle ezan dinletildiðini dile getirdi. Ziyarette, cemevlerine yasal statü verilmemesi, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý ve zorunlu din
dersleriyle ilgili konular da gündeme geldi.
ABF yöneticileri ile yaklaþýk bir saat görüþen AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer, Alevilerin durumunu, doðru standartlar
içinde inanç özgürlüklerini kullanmasýný takip
ettiklerini belirterek, “Bunlarý yerinde izledik.
Sorunlarýnýzýn standartlarýmýza uygun çözüme
kavuþmasý için gerek yerinde gerekse birebir
görüþmeler yapýyoruz” dedi. Hükümetin Aleviliði tanýmlamasýnýn inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný, her inanç grubunun
kendi inancýný tanýmlama hakký bulunduðunu
vurgulayan Kretschmer, “Alevilere kamu hizmetlerinde ayrýmcýlýk uygulanmasý uluslar
arasý standartlara aykýrýdýr. Din derslerinde
verilen eðitimde rahatsýzlýðýnýzý doðru buluyoruz. Bu konuda en azýndan AB standartlarý
yakalanmalý. Her inanç grubu kendini anlatabilmeli. Din dersleri en azýndan seçmeli olabilir” dedi.
Diyanet Ýþleri Teþkilatý’yla ilgili Aleviler
arasýnda farklý görüþler bulunduðunu, bazý Alevi örgütlerinin Diyanet Ýþleri Teþkilatý’nýn kaldýrýlmasýný isterken, bazý Alevilerin temsil hakký istediðini dile getiren Kretschmer, “Bana göre laik bir ülkede diyanet olmaz” diye konuþtu.
Ziyarette Kretschmer, Hacý Bektaþi Veli
Kültür Vakfý’nýn 18 Þubat’ta yapacaðý aþure
etkinliðine de davet edildi. Kretschmer, programýnýn uygun olmasý halinde aþure daðýtým
törenine katýlacaðýný bildirdi.
25
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 26
¸ E
SERÇESM
Ölümünün 21. Yýlýnda
Hasretle Andýðýmýz
Davuz Sulari Babanýn
Yattýðýn Yer Iþýk Olsun
DAVUT SULARÝ
Hilafetçi
Vatandaþtan oy almaya
Gelecekmiþ hilafetçi
Bir erkeðe dört tane avrat
Verecekmiþ hilafetçi
Afyon Eskiþehir gözler
Konya Adana da özler
Her ilimiz bunu izler
Erecekmiþ hilafetçi
Bir erkeðe dört tane hatun
Verecekmiþ hilafetçi
Beþ yüz sene gerisin geriye
Gidecekmiþ hilafetçi
Kilidi Cennette kalmýþ
Anahtarý emre almýþ
Softanýn birisi vermiþ
Açacakmýþ hilafetçi
Bir kocaya dört tane avrat
Verecekmiþ hilafetçi
Yetmiþ huri hizmetini
Kýlacakmýþ hilafetçi
Çarþaf peçe giydirecek
Sulari der ayrýlacak
Gericilik uyduracak
Þer atçýymýþ hilafetçi
Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemer…
Rýza Aydoðmuþ, 12 Þubat 2006
“Artistlik Yapma Lan!”
Ülkenin Baþbakaný, arzuhalini anlatmakta olan vatandaþýna sinirlenip “Artistlik yapma lan!” diyor.
Sadece bu kadar mý? Devamla, “anamýzý aðlattýnýz baþbakaným” diyen ayný vatandaþa “ananý al
git buradan” diyor. Vatandaþ, aðýz dalaþý yaptýðý köylüsüyle, trafikte yol önceliði için tartýþtýðý bir
baþkasý veya çocuklarý yüzünden kapýþtýðý kapý komþusuyla deðil, Baþbakanla konuþtuðunun farkýnda; ama ülkenin Baþbakaný halkýn ve medyanýn huzurunda oturduðu Baþbakanlýk makamýný
unutup, nezaket kurallarýndan uzak bir üslup ile vatandaþý azarlayýp, sokak aðzý ile hakaret etti.
Baþbakanýn kavga eder bir üslupla vatandaþýna hakaret etmesini evde ailesiyle TV de izleyen
okul çaðýndaki çocuklara bu haber keþke kýrmýzý noktalý verilseydi. Çünkü eðitim çaðýndaki
çocuklar Baþbakaný örnek alabilirler. Sorunlarý konuþarak, tartýþarak, demokrasi içinde çözüm aramak yerine “kaba kuvvet” ile halletmeyi bir yöntem olarak tercih edeceklerdir. Çocuklar da, ABD
askerlerinin kendi askerlerinin baþýna çuval geçirdiðinde kedi olmayý, vatandaþýna karþý da aslan
kesilmeyi çok matah bir þey sanacaklar. Ne yazýk ki bu davranýþ kötü bir örnektir. Danýþýlmayan
“danýþman”lar, bir ara Baþbakanýn kulaðýna “baþbakan” olduðunu dengine getirip de fýsýldasalar.
“Trabzonlularýn Silah Sevgisi Bölgemizde PKK’yý Durdurdu”
Yukarýda ki veciz (!) söz, son aylarda “linç kültürü”nün yerleþtirilmeye çalýþýldýðý Trabzon Ýlimizin
basireti tartýþýlan valisine ait. Anayasasýnda “hukuk devleti” olduðu yazýlý Türkiye Cumhuriyetinin
valisi, hukuksuzluðu, mafya ve çeteciliði özendiriyor. Trabzon’da terörü önlemiþ (!) olmanýn
çözümünü, sivil vatandaþýn silahlanmasýna baðlamasý karþýsýnda, böyle çok filmler seyrettirilmiþ,
aðýr bedeller ödettirilmiþ ve hala unutmamýþ olduðumuzu söyleyebilirim.
Devlet, kendi güvenliðini meþru güvenlik güçlerince saðlar; çaðdaþ, hukuk devletlerinin örgütlenmesinde genel kabul böyledir. Görev ve yetkileri kanunlarca belirlenmemiþ hiçbir güç bu görevi devralamaz. Meþru olan güçler yerine gayri meþru unsurlar devreye girerse, 12 Eylül öncesinde
olduðu gibi sivil faþistler ülkeyi kan gölüne çevirirler. O yýllarda devleti yönetenler, sivil faþist
örgütlenmeyi “güvenlik güçlerimize yardýmcý kuvvet” diye açýklamýþlardý.
O yardýmcý kuvvet (!) Kahramanmaraþ, Sivas, Çorum ve Malatya’da Alevi kýyýmlarý ve ülkenin her yanýnda da binlerce yurtsever, ilerici ve devrimcinin katlini gerçekleþtirdi. Doksanlý yýllarda “bin operasyon”larýyla öðünenler, Susurluk’ta kamyona tosladýlar. Malum Mercedes’ten asfalta saçýlan kirli iþlerin arkasýnda görüldü ki, bu sayýn vali gibi bir anlayýþla, devletin kimi güvenlik
(!) iþleri baþka unsurlara devredilmiþ. Devletin, derin ve kirli iþlerine karýþanlar/karýþtýrýlanlar yargý
önüne çýkarýlýp, hesap sorulabilseydi, vali bugün hukuksuzluðu özendiren açýklamayý yapamazdý.
Ülkemizdeki barýþ ve kardeþliðin kök salmasýna ne hazindir ki bu çirkin anlayýþ ve uygulamalar
engel olmakta, sabote etmektedir. Devlet içindeki bu anlayýþ, ülkemizde yaþanan kirli savaþýn, yolsuzluðun ve yokluðun da sorumlusudur. 12 Eylül Cuntasýndan yargý önünde hesap sorulmadýkça ,
yapanýn, çalanýn, yolanýn, kýyanýn yanýna kar kaldýkça, bu tip provokatif çýkýþlar olacaktýr.
“Efendi, Bu Senin Deðil, Diyanetin Ýþi”
HACI BEKTAÞ VELÝ ANADOLU
KÜLTÜR VAKFI
Kültür Sanat Etkinlikleri
Alevi Düþünce Atölyesi
3 Mart, Cuma, 18:30-20:00
Ýsmail Metin Derdimend, Alevi Müzik
Kültürü
10 Mart, Cuma, 18:30-20:00
Dertli Divani, Dedelik ve Cem
17 Mart, Cuma, 18:30-20:00
Atilla Erden, Anadolu Aleviliðinin
Oluþum Süreci ve Bugünü
18 Mart, Cumartesi, 14:00-16:00
Ali Balkýz, Alevi Kimliði ve Siyasal
Oluþumu
24 Mart, Cuma. 18:30-20:00
Kamil Ateþoðullarý, Avrupa Birliði
Sürecinde Alevi Örgütlülüðü
31 Mart, Cuma, 18:30-20:00
Ýsmail Metin, Dedelik ve Cem
Sokullu Cad, Ýðde Sok. No 24
06460 Dikmen/Ankara
Tel:0312.478 22 60
26
Yine, ülkemizde baþbakanlýk makamýnda oturan AKP’li R. T. Erdoðan’ýn, açýklamalarýna inciler
dökmek, pot kýrmak, gaf yapmak, çam devirmek mi denir, bilinmez; ama aklýna ve aðzýna her
geleni söylediðine tanýk oluyoruz. Konu yine siyasal Ýslamcýlarýn, kadýnlarýn baþýna taktýrdýklarý
simge “türban”.
Seçim meydanlarýnda, Türkiye’yi mollalarýn ülkesine benzetecek uygulamalarý gerçekleþtirme
vaadinde bulunan baþbakan, iki ileri bir geri mantýðý ile zaman zaman çýkýþlar yapýyor ve kamuoyu
tepkisine göre de vaatlerini/icraatlarýný gerçekleþtiriyor veya öteliyor. Bazen öyle ileri gidiyor ki,
ülkedeki sistemin çaðdaþ hukuk mu þeriat mý olduðu konusunda halka çeliþki yaþatýyor.
Baþbakanýn aðzýndan çýkan sözler, çaðdaþ cumhuriyetin baþbakanýna ait olamaz dedirtecek türden. Türban konusunda Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’nin verdiði nihai karar karþýsýnda, “o
konuyu bir de ulemaya sormak lazým, konuyu en iyi onlar bilir” diyen baþbakan, Danýþtay’ýn kamu
çalýþanlarýnýn kýlýk kýyafetleri ile ilgili verdiði karar sonrasýnda da efelenip, Danýþtay’a, “efendi,
bu senin deðil, Diyaneti iþi” diyerek, sosyal hayatýmýzýn düzenlenmesi iþini dinsel kurumlara
havale etmekteki ýsrarýný sürdürüyor.
Baþbakanýn sandýðý gibi ülkemizin çimentosu “din” deðil, çaðdaþ hukukun kurallarý ve laikliktir. Asýl korunmasý gereken hukuk kaleleri ve laikliktir. Yobazlýðýn, insanlýk için ne tür bir felaket
olduðu gerçeðini her gün görüp, tanýk olmaktayýz. Çaðdaþ bir sistemde insanca yaþamak için bu
kalelere var gücümüzle sahip çýkmalýyýz.
Karikatür Bahane, Þeriatçý Þov Þahane
Dünya gündeminin ilk sýrasýný hala meþgul eden “karikatür” bahaneli kriz artarak, þeriat gösterileri ile devam ediyor. Karikatür, geçtiðimiz eylül ayýnda yayýnlanmýþ; ama siyasal Ýslamcýlar yeni
idrak edip, milyonlarca inançlý insaný sokaða döküp, her yaný kýrdýrýp, yaktýrýp, yýktýrýyorlar. Þeriat
ile yönetilen ülkelerdeki tepki, çaðdaþ yaþam özleminde olan insanlarý ürkütücü düzeyde.
Türkiye’de de irtica yanlýsý radikal Ýslamcýlar, AKP iktidarýnýn uygulamalarýndan yüreklenerek, son iki haftadýr Cuma namazýndan sonra “karikatür” bahanesiyle cami önlerinden baþlayarak, kentleri savaþ alanýna çeviren bir gösteri yarýþýna girdiler. Vurma, kýrma, dökme yanýnda
Konya’da görevini yapan bir bayan gazeteci de “kot pantolonlu” olduðu için tartaklandý.
Dünyadaki þeriatçýlar gösterileri bir yarýþ havasýna soktular ve nerede duracaðý da belli deðil.
Camilerden yeþil bayrak ve flamalarla çýkýp, çaðdaþ bütün deðerlere ve laikliðe saldýrýyorlar. Hatta
yüzü kar maskeli bir mürteci “camileri þenlik alanýna dönüþtüreceðiz” diyerek, eylem stratejilerini de açýklamýþ oldular. Alanlarý dolduran mürteciler, karikatürü bahane edip, þahane
saldýrý/þovlarýna baþladýlar. Bu þovda hedef, laik cumhuriyet.
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 27
SERÇESM
ERÇESM
E
¸¸ E
S
Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin
Kültüründen Geliyor
A
Devriye
Lütfi Kaleli, 8 Þubat 2006
lan araþtýrmalarý her gün biraz daha geniþleyince, bazý
tabular yýkýlmakta ve elde edilen yeni belgelerle tarihi
bilgiler hýzla deðiþmektedir. Bu deðiþikliklere ayak
uyduramayanlar ise geliþmenin gerisinde kalmakta ve
geliþenlerin buyruðunda yaþamaktadýrlar.
Deðiþim, geliþmenin önkoþuludur. Ýlkel toplumdan uygar topluma geçiþteki deðiþimler, bugünkü teknolojiyi yaratmýþtýr. Bilim
çaðýný yaþadýðýmýz þu günlerde daha da deðiþerek ilerleyen teknoloji, akýl almaz bankalara imza atmaktadýr.
Tanrý, ‘aklýný kullansýnlar, abat olsunlar’ diye insanlara en büyük nimet olarak akýl vermiþtir. Tarih sürecinde görülmüþtür ki,
aklýný kullananlar, aklým kullanmayanlara her zaman üstün gelmiþtir.
Anadolu Alevi inancý, Ýslam dini içerisinde þeriatçý Sünni inanca karþý bir muhalefet olarak kendisini ifade etmektedir. Bu nedenle de egemen Sünniler tarafýndan Aleviler her zaman horlanmýþ ve
çoðu zaman da kýrýmlara uðramýþlardýr. Kendilerini kýrýmlardan korumak için kýrsal alanlarda
kapalý toplum olarak yaþamaya mahkûm olan Aleviler, inançlarýný sözlü gelenek ve göreneklerle
sürdürmüþlerdir. Bu süreçte uygulanan baskýlarýn etkisiyle inançlarýný deðiþtirenler de olmuþtur...
Þair ve araþtýrmacý yazar Dursun Özden, 2005 yýlýnýn Haziran ayýnda Çin Halk Cumhuriyeti
Sinciang Özerk Bölgesi’nde yaþayan Uygur Türkleriyle buluþmuþ; elde ettiði bilgileri ve belgeleri
resimleriyle beraber “Uygur Karýzlarýna Yolculuk” adlý kitabýnda toplayarak Kaynak Yayýnlarý
(Ocak 2006) arasýnda okurlarýna sunmuþtur. Bu kitaptan öðreniyoruz ki, Cem töreni ve Semah
dönme Ýslamiyet sonrasý Alevilerin inancýnda yer almamýþtýr. Bunlar beþ bin yýl öncesine dayanmaktadýr. “Bu nasýl olur?” diye tepki vereceklere derim ki, sabit düþünceli olmayýnýz, deðiþiniz ve
gerçekleri görünüz.
Þimdi Sayýn Dursun Özden’in hoþgörüsüne sýðýnarak bundan yaptýðýmýz alýntýlarý hiçbir müdahale ve yorum yapmadan sizlerle paylaþmak istiyoruz:
“Urumçi Müzesi’nde þu bilgileri öðreniyorum: 13 milyar yýl önce güneþ ve 45 milyar yýl önce
de dünya diye bir þey yoktu. Üç milyar yýl önce dünya, tek anakara parçasýydý. Bir buçuk milyar yýl önce denizde görülen tek hücreli ilk canlý ile baþlayan yaþam serüvenimiz; Çin’in
Yunnan eyaletindeki Yuanmou bölgesinde bulunan, 1,7 milyon yýl önce yaþamýþ ve iki ayaðý
üzerinde durabilen ilk insan olan ‘Yuanmou adamý; Pekin’in güneybatýsýnda Zhoukoudian bölgesinde bir maðarada 600 bin yýl önce yaþamýþ, basit aletler yapan, kullanan ve ateþi yakan ilk
insanlardan olan ‘Pekin adamý’; 60 bin yýl önce Orta Afrika’da yaþamýþ ve Avustralya’daki
Aborijinlerin atasý olan ‘San Buþmanlar’; 15 bin yýl önce Asya’da Altay Daðlarý’nda yaþamýþ
olan ‘Köktürk adamý’; MÖ 21. yüzyýlda yaþamýþ ‘Xia hanedaný’ ve MÖ 16. yüzyýlda yaþamýþ
‘Shang hanedaný’nýn ardýndan Sincang-Uygur bölgesinde uygarlýk kurmuþ Türk hanlýklarýndan ‘Kankýnlar’ bölgede uzun süre egemenliklerini sürdürmüþler. Önce Animizm, Manihaizm
ve ardýndan da Kam (Þamanizm) inancýna sahip olan bölge halký, bin yýl aþkýn bir zaman da
Budizm ve Totem inancýnýn etkisinde kalarak ölülerini özel fýrýnlarda yakmýþlardýr. Þimdi de
sürüyor bu uygulama. Aslýnda ölü yakma ve küllerin havaya savrulmasý, Saman geleneðinde
de vardýr. Þifacý ve büyücü kutsal analarýn yönettiði törende, Gök Tanrý’ya eriþmek için bir
yoldur bu...” (s. 57)
“Orta Asya’da uygarlýk yaratan Türklerin tarihi hakkýndaki yeni belgeler, bir bir su yüzüne
çýkýyor... Ýþte bunlardan biri, Türkolog Prof. Dr. Zhaýýg Dingjing, araþtýrmacý David Levis
Williams, arkeolog Jean Paul Roux ve gezgin Servet Somuncuoðlu’nun çalýþmalarýný doðrulayan yeni bulgular ýþýðýnda ve Hint Veda metinlerinde de yer alan Orta Asya uygarlýðý ve
Þaman Türk kültürü üzerine Çinli, Rus, Fransýz ve Hint arkeologlar, antropologlar ve baþka
bilim adamlarýnýn, 1991’de baþlattýklarý çalýþmalar 2000 yýlýnda sonuçlandý. Bu bulgu ve belgelerde; Orta Asya’da Tanrý Daðlarý’nýn batýsýnda 4000 metre yükseklikte bulunan ve 5000 yýl
önce (MÖ 3000) Þaman Türkler tarafýndan yapýldýðý belgelenen Saymalýtaþ kaya resimlerinde
çizilen Þaman desenleri, tekerlekli araba, Büyük Ayý Takýmyýldýzý, Kam dansý yapan Þifacý
Þaman Ana, Gök Tanrý’ya yakaran kuyruklu insanlar, yýlan baþlý gamalý haç, hayvan figürleri,
cinsel öðeler, uzay haritasý ve yüzlerce resim, bilim adamlarý tarafýndan uygarlýk harikasý
olarak deðerlendiriliyor. Tüm bu gerçek belgeler; Manas Destaný, Orhun Yazýtlarý ve Dede
Korkut kitabýnda yazýlanlarla bire bir örtüþüyor...” (s. 47)
“Orta Anadolu’da Niðde’ye baðlý Ulukýþla’nýn (Ulukýþlak) Altay köyü halký, Orta Asya Altay
Daðlarý bozkýrlarýndan 1911’de baþlayýp 1955’te sona eren uzun bir göç yolculuðundan sonra
buraya yerleþti. Bu göç, Karýzcý Altaylýlarýn Asya’dan Anadolu’ya son göçüydü... Bu göç
öyküsünün ilki, 8. yüzyýlda baþladý ve sonra Asya’da Göktürklerin daðýlmasýndan sonra kardeþ
kavgalarýyla sürdü. Uygurlar karþýsýnda yenilen ve batýya doðru göç eden ilk Karluk boyu,
‘Türkmen-Türk-Manend-Trkwnm’ adýyla Karatay Daðý çevresindeki geniþ arazileri yurt edindi, Oðuz Yabgu devletinin kuruluþ öyküsü böyle baþladý. On birinci yüzyýldan itibaren Orta
Asya Cend ve Mangýþlak bölgesinden çýkýp Horasan’a, oradan da dünyaya daðýlan Oðuz
Yabgu devletinin Salur, Salgurlu, Sungurlu kollarýnýn Çovdur, Iðdur, Buruncuk ve Abdal boylarý ile diðer Oðuz boylarý Türkistan, Kuzeydoðu Ýran ve Azerbaycan üzerinden Anadolu’ya
(Devamý 28. Sayfada)
Ocak 2006
HAMDULLAH ÇELEBÝ
(1767–1836)
Dinle gel beni aslaným
Kimse bilmez sýrda idim
Davud oðlu Süleyman’ým
Bir zaman mühürde idim
Nuh ile gemiyi çattým
Deryada gözcülük ettim
Bunlarýn çarýna yettim
Çaðýrana orda idim
Nice geldim nice gittim
Ker gibi daðlar erittim
Hud kavmini irþad ettim
Musa ile Tur’da idim
Eyub ile çektiðim yarý
Sinem oldu pare pare
Yakup ile düþtüm zâre
Yusuf’la kuyuda idim
Ahsen-i takvimde herdem
Vücuda geldim âneden
Bir hoþ kokulu nergisten
Selman’la birlikte idim
Hýzýr ile alem gezdim
Hemi gördüm hem belledim
Kudret ilmin ezberledim
Ricâl-i gayibde idim
Dört kitapta ayan idim
Hem din hem iman idim
Ýncil Tevrat Kuran idim
Müminle niyazda idim
Muhammed Resul’e yettim
Bin bir kelam sohbet ettim
Miracda yoluna yattým
Hâtem alan þirde idim
Kýrklarda Ali göründüm
Kudretin eli göründüm
Gün oldu veli göründüm
Ezilen engürde idim
Ayet-i Kurba’da beyan oldum
Gâhî sýrr-ý nihân oldum
Horasan’dan sökün geldim
Urum’da hünerde idim
Bir tarik koydum Urum’a
Kimse ermedi sýrrýma
Mürsel’im geldi yerime
Kadýncýk’la Hürrem idim
Balým Sultan olup geldim
Muhibbana ilim verdim
Tarik-i nâzenin getirdim
Akpýnar zemzemde idim
Evvel Ali ahir Veli
Cümle erler dedi beli
Belli ettim doðru yolu
Bi ism-i Hayder’de idim
Hamdullah’ým gelip gitti
Nicesi güman’a battý
Cümlemizi irþâd etti
Gök eþik’te Pir’de idim
Kaynak: Ýsmail Özmen, Alevi Bektaþi
Þiirleri Antolojisi, Cilt.3
27
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 28
ÞÝRÝ (BEKTAÞ ÇELEBI, 1710-1761)
Devriye
Cihan var olmadan ketm-i Âdem’de
Hak ile birlikte yekdaþ idim ben
Yarattý bu mülkü çünkü o demde
Yaptým tasvirini nakkaþ idim ben
Anasýrdan bir libasa büründüm
Nar ü bâd ü hâk ü abdan göründüm
Hayr-ül beþer ile dünyaya geldim
Adem ile bile bir yaþ idim ben
Ademin sulbünden Þit olup geldim
Nuh-u Nebi olup Tufana girdim
Bir zaman bu mülke Ýbrahim oldum
Yaptým Beytullahý taþ taþýdým ben
Ýsmail göründüm bir zaman ey can
Ýshak Yakub Yusuf oldum bir zaman
Eyyub geldim çok çaðýrdým el’aman
Kurt yedi vücudum kan yaþ idim ben
Zekerriya ile beni biçtiler
Yahya ile kaným yere saçtýlar
Davut geldim çok peþime düþtüler
Mührü Süleymaný çok taþýdým ben
Mübarek asayý Musa’ya verdim
Ruh-ul Kudüs olup Meryem’e erdim
Cümle evliyaya ben rehber oldum
Cibril-i Emin’e saðdaþ idim ben
Sulbü pederinden Ahmed-i Muhtar
Rehnümalarýndan erdi Zülfikar
Cihan varolmadan Ehlibeyte yar
Kul iken zat ile sýrdaþ idim ben
Tefekkür eyledim ben kendi kendim
Mucize görmeden imana geldim
Þah- ý Merdan ile Düldüle bindim
Zülfikar baðladým týð taþýdým ben
Sekahüm hamrinden içildi þerbet
Kuruldu ayn-ý cem ettik muhabbet
Meydana açýldý sýrrý hakikat
Aldýðým esrarý çok taþýdým ben
Hidayet iriþti bize Allah’tan
Biat ettik cümle Resullullah’tan
Haber verdi bize seyrifillahtan
Þah-ý Merdan ile sýrdaþ idim ben
Bu cihan mülkünü devredip geldim
Kýrklar meydanýnda erkâna girdim
Þahý velâyetten kemerbest oldum
Selman-ý Pâk ile yoldaþ idim ben
Þükür matlabýmý getirdim ele
Gül oldum feryadý verdim bülbüle
Cemolduk bir yere Ehlibeyt ile
Kýrklar meydanýnda farraþ idim ben
Ýkrar verdik cümle düzüldük yola
Sýrrý faþetmedik asla bir kula
Kerbela’dan Ýmam Hüseyn’le bile
Pâk ettim dânemi gül taþýdým ben
(Devamý 28. Sayfada)
Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin
Kültüründen Geliyor
geldiler. Doðudan batýya açýlan bu uzun göç öyküleri hep yaþandý... Asya’dan Anadolu’ya son
Karýzcý ailelerinin göçü ise, hiç kuþkusuz acýlý ve uzun bir destan özelliðinde olan Altaylýlarýn
maceralý yolculuðudur...” (s. 83-84)
“Karýzcý gelenek ve göreneklerinin yaný sýra folklorik ve zengin mutfak kültürü ile de Anadolu
yaþamýna benziyor. Karýzcýlarýn kullandýklarý deyimler ve sözcükler Uygur Türkçesidir.” Ve
çoðu Anadolu’da da deðiþik söylernlerle kullanýlmaktadýr. Örnek vermek gerekirse bazýlarý
þöyledir:
“Apirin okýmak: Aferin demek. Ataklýk: Ünlü. Baca: Bacanak. Bazir: Pazar. Beþ; Baþ. Bezi:
Bazý. Boyunturuk: Boyundunýk. Bölüvetmek: Bölmek Cýlvý: Cilve. Çatak: Çatlak. Çeç: Saç.
Çýrað; Çýra. Derya: Deniz-Nehir. Etivar: Ýtibar. Hemmisi: Hepsi. Haný: Hane. Heyvetli: Heybetli, Görkemli. Hiyal; Hayal, Ýþik: Eþik. Ýþret: Eðlence. Kârhane: Ticarethane. Kelmek:
Gelmek. Kilin: Gelin. Köhne: Eski. Lekin: Lakin. Men: Ben. Mehman: Misafir. Mehsetli:
Maksatlý. Mertlik: Cömertlik-Yiðitlik. Neðmi: Naðme. Okutucu; öðretmen. Okucu: Öðrenci.
Oltýrmak: Oturmak. Semirmek: Þiþmanlamak. Sýrlý: Gizli. Sorýmak: Sormak. Þerin: Þirin-Sevimli-Tatlý. Taam: Yemek. Tirek: Direk. Turfan: Turfanda-Taze...” (s. 17-18)
“Karýz, imece sistemine benzer kolektif üretim ve yaþam tarzý, binlerce yýldýr uygulanmýþ
sosyal bir doku. Örneðin: Karýzcýnýn erkek çocuðu doðduðunda isminin sonuna ‘can’, kýz
çocuðunun isminin sonuna ise ‘gül’ sözcüðü ekleniyor. Tursuncan, Mehmetcan ya da Arzugül,
Badegül... gibi. Karýzcýlar, yemekli ve eðlenceli dost toplantýlarýna ise ‘Cem’ diyorlar. Urumçi’deki bir lokantada yapýlan yemekli eðlencede, Karýzcýlara Semah gösterisi yapmanýn coþkusunu yaþadým...” (S. 35)
“Çin’de Semah Dönmek;
Baþkent Urumçi ya da Turfan’da cadde ve sokaklar açýk hava lokantasý gibi dolup taþýyor. Gün
batýmýnda baþlayan yemekli toplantýlar, caddenin çevresindeki yüksek apartmanlarýn bir ucundan öbürüne uzanan tel üzerinde akrobasi gösterileri yapan, ellerinde denge çubuklarý olan ve
hiçbir güvenlikleri olmayan biri kýz iki göstericiyi heyecanla izleyenler, bir yandan da yemeklerini yiyor ve içkilerini yudumluyorlardý. Renkli ýþýk gösterileriyle süren sokak etkinlikleri,
ses sanatçýlarýnýn gizemli ve hoþ seda þarkýlarýyla sürdü. Ardýndan baþlayan danslar sýrasýnda
sunucunun, ‘Aramýzda, devletimizin davetlisi olan önemli bir konuðumuz var. Kardeþ yurdu
Türkiye’den gelen çok muhterem þair ve araþtýrmacý yazar Tursun Beyi buraya davet ediyoruz!’ demesi üzerine, cadde ortasýnda kurulu masalarda yemek yiyen ve eðlenen yüzlerce
Sincianlý can coþkuyla, Türk ve Çin bayraðýnýn bulunduðu bizim masaya bakarak yoðun bir
alkýþ tuttular. Büyük coþkuyla çýktýðým sahnede önce, Çinlilerin Fener Bayramý’nda oynadýklarý geleneksel ejderha dansý ve Þaman ateþ dansýnýn ardýndan halay çekmeye baþladýk.
Sahnedeki onlarca genç dansçý ile birlikte Semah dönmenin içsel coþkusunu yaþadýk...” (s. 53)
“Turfan’da son Karýzcýnýn evindeki yemek ziyafeti, Karýzcý güzeli rehberim sevgili Arzugül’ün balköpüðü rengindeki çekik gözlerinden þavkýyan sevgi yüklü dost ve konuksever
gülümsemeler +48 derecede çalýþmanýn tüm yorgunluðunu unutturacak güzellikte idi... Konuktan önce sofrada yemeklere hiç kimsenin el uzatmamasý, sýrasýyla uzun bir söylevden sonra
fondip olarak içilen içkiler (kýmýz) ve yemek sonrasý yapýlan sembolik dualar, bir baþka (bize
hiç de yabancý olamayan) geleneði çaðrýþtýrýyordu...” (s. 39)
Evet, bunlar bize hiç de yabancý deðildi. Çünkü Aleviler bin yýldýr Anadolu’da kadýn-erkek
ayýrýmý yapmadan, herkese Can deyip eþitliði saðlamalarýyla, Cem evlerinde yaptýklarý On Ýki hizmetli Cem törenleriyle, saz çalýp deyiþler söyleyerek Semah dönüþleriyle, sofrada Dede destur vermeden yemeðe kimsenin el uzatmamasýyla, yemek öncesi ve sonrasý yaptýklarý dualarýyla, Dem
alýþlarýyla bu geleneði yaþatýyorlardý...
Bizlere tarihteki geçmiþimizi tanýtan Sayýn Dursun Özden’e teþekkür ediyor, deðiþimden uzak
duran sabit düþünceli insanlara Özden’in kitabýný okuyup bilgilenerek iyilikten, güzellikten ve
barýþtan yana deðiþmelerini salýk veriyorum...
Þu fena mülküne çok gelip gittim
Yaðmur olup yaðdým ot olup bittim
Urum diyarýný ben irþat ettim
Horasandan gelen Bektaþ idim ben
Gâhî nebi gâhî veli göründüm
Gâhî uslu gâhî deli göründüm
Gâhî Ahmed gâhî Ali göründüm
Kimse bilmez sýrrým kallâþ idim ben
Þimdi hamdülillah Þiri dediler
Geldim gittim zatým hiç bilmediler
Sýrrýmý kimseler fehmetmediler
Hep mahluk kuluna kardaþ idim ben
28
Sn. Dursun Özden
kendi fotoðrafýyla
Çin’de semah dönerken
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 29
¸ E
SERÇESM
¸ E
SERÇESM
OKUYUCULARININ KATKISIYLA
ÇIKIYOR VE DAÐITILIYOR
HALK OZANI DAVUT SULARÝ ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANILDI
Davut Sulari Anma Gecesi
Ahmet Koçak
Halk Ozaný Davut Sulari ölümünün yirmi birinci yýldönümünde sevenleri tarafýndan anýldý. Cem
TV, Radyo Barýþ, LG Prodüksiyon ve Þiþli Belediyesinin katkýlarýyla gerçekleþen Davut Sulari’yi
Ama Konserini sanatçý torunu Berrin Sulari düzenledi.
Konserin yapýldýðý salon Þiþli Belediyesi tarafýndan bedelsiz tahsis edildi. Konsere katýlan
sanatçýlar da ücret almadýlar. Anma gecesi bir ücretsiz halk konseri olarak yapýldý.
Konseri yaklaþýk bin kiþi izledi.
Konserin açýlýþ konuþmasýný Berrin Sulari yaptý. Sulari konuþmasýna geceye katký yapan
kurum ve kiþilere teþekkür ederek baþladý ve þöyle dedi:
“Gelenek ve göreneklerimiz âþýklarýmýz, ozanlarýmýz tarafýndan taþýnmaktadýr. Onun için bütün
ozan ve âþýklarýmýza sahip çýkalým. Ozanlara sahip çýkmak yalnýz eserlerini okumakla olmaz,
onlar her defasýnda isimlerini dile getirerek sahip çýkýlabilir.”
Yoðun iþlerinden dolayý konsere katýlamayacaðýný duyuran Þiþli Belediyesi Baþkaný Sarýgül
adýna Yardýmcýsý Tayfun Kahyaoðlu kýsa bir konuþma yaptý ve “Sanatçýlarý öldükten sonra deðil,
yaþarken sahiplenmek gerekir” dedi.
Daha sonra konuþma yapmasý için sahneye davet edilen Erzincan, Çayýrlý Belediye Baþkaný
Fevzi Kýlýç þunlarý söyledi:
“Yirmi bir yýl önce aramýzdan ayrýlmýþ ozanýmýz için bugünkü yaptýðýmýz anma geç kalýnmýþ
bir anmadýr. Umarým bundan sonra daha çok etkinlikler yaparak ozanýmýzýn tanýtýmýný daha iyi
yaparýz”
Kýlýç, Çayýrlý’da yapýlan Davut Sulari Kültür Parkýný bitirmek üzere olduklarýný söyleyerek
konuþmasýný bitirdi. Kýlýç Kaymakamý Abdülvahap Karakaþ’ýn geceye yolladýðý mesajý da okudu.
Konuþmalarýn ardýndan Davut Sulari’nin hayatýný anlatan bir sinevizyon gösterisi yapýldý.
Ardýndan anma konserine katkýlarý olan kurum ve kiþilere teþekkür plaketleri verildi.
Etkinliðin ikinci bölümünde, sanatçýlar Davut Sulari’nin sevilen eserlerini seslendirdi. Sahneye
sýrasýyla Tolga Sað, Emrah Mahzuni, Sevcan Orhan, Berrin Sulari, Metin Karataþ, Gülcihan Koç,
Erdal Erzincan ve Arif Sað çýktýlar. Sanatçýlara da konserin anýsýna birer plaketleri verildi.
ABF Genel Baþkaný Selehattin Özel, PSAKD Genel Baþkaný Kazým Genç, Cem Vakfý Genel
Baþkaný Ýzzettin Doðan, Ýstanbul Milletvekilleri Berhan Þimþak ile Ali Rýza Gülçiçek geceye
katýlamadýlar, ancak gönderdikleri mesajlar okundu.
Konsere son anda yetiþen Þiþli Belediye Baþkaný Sarýgül’de kýsa bir konuþma yaptý ve “dil, din,
inanç, mezhep farký gözetmeksizin bütün insanlarýmýzýn kardeþlik içerisinde yaþamasýný dilerim.
Televole deðil halk kültürüne hizmet etmekten onur duyuyorum” dedi.
Davut Sulari’yi
Anma Gecesine
sanatçýlarýmýz
Tolga Sað,
Emrah Mahzuni,
Sevcan Orhan,
Berrin Sulari,
Metin Karataþ,
Gülcihan Koç,
Erdal Erzincan
ve
Arif Sað
katýldýlar.
Ocak 2006
Serçeþme’nin gerçek sahibi Serçeþme’den
niyaz alan okuyucularýdýr.
Serçeþme’yi çýkaranlar ve daðýtanlar yurt
içinde ve dýþýnda çalýþan,
emeðiyle geçinen insanlardýr.
Serçeþme canlarýn özverisine,
paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenir
ve zorluklarý birlikte aþma gücüne
dayanýr.
Serçeþme eli kalem tutan tüm canlardan
yazý, haber, fotoðraf, yorum, nefes,
deyiþ bekliyor.
Serçeþme tüm canlarý temsilci olmaya,
canlarý abone yapmaya, yörelerine
derginin toplu getirtilmesine ve elden
daðýtýlmasýna katýlmaya çaðýrýyor.
TEMSÝLCÝ CANLAR
YURTDIÞI
Almanya:Berlin Zeki Konuk . . . . . . . +49.172.305 92 29
Darmstad Hüseyin Akýn . . . . . . +49.179 107 88 56
Frankfurt Sedat Bican . . . . . . . . +49.170.751 25 35
Gladbach Behçet Soðuksu . . . . +49.173.510 03 54
Hamburg A. Varol . . . . . . . . . . . +49.172.453 14 62
Hanau Kemal Nayman . . . . . . . +49.173.667 72 91
Kassel Hüseyin Öztürk . . . . . . . +49.162 153 33 20
Kiel Erdoðan Aslan . . . . . . . . . . +49 174 484 18 34
Oberhausen Mehmet Kaz . . . . . +49.173 612 01 95
Stuttgart Kýlavuz Bakýr . . . . . . . +49.162 909 70 70
Avusturya:
Tirol Hüseyin Polat . . . . . . . . . . +43.650 841 55 99
Belçika:
Brüksel Kazým Bakýrdan . . . . . . . +32.473 49 37 12
Fransa:
Paris Ahmet Kesik . . . . . . . . . . . +33.672 96 33 44
Hollanda:
Schieadam Halil Cimtay . . . . . . . +31.619 92 22 84
Gelderland Ali Rýza Aðören . . . . +31.651 25 63 19
Ýngiltere:
Londra Ýsmail H. Büyükakan . . . +44.77.9367 1808
Ýsviçre:
Basel Ýbrahim Bakýr . . . . . . . . . . +41.78 808 40 07
Kanada:
Toronto Ahmet Akkuþ . . . . . . . . . +1.416.652 98 54
YURTÝÇÝ
Adýyaman: Merkez Serdar Bektaþ . . . . 0538.457 34 14
Gölbaþý Kenan Tezerdi . . . . . . . . . . 0535.949 43 13
Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu . . . . . . . 0535.644 27 25
Ankara: Merkez Ýsmail Metin . . . . . . . . 0532.644 95 37
Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen . . . . . 0532.313 87 78
Antalya:Merkez Gülçin Akça . . . . . . . . 0532.282 72 80
Burdur: Merkez Mehmet Turan . . . . . . 0248.234 37 17
Denizli: Merkez Tekin Özdil . . . . . . . . . 0546.237 32 96
Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer . . . . . 0535.872 63 03
Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu . . 0532.254 26 06
Gaziantep: Merkez Haydar Dede . . . . . 0342.250 64 77
Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan . . . . . 0326.614 26 50
Ýstanbul: Alibeyköy Veysel Köse . . . . . 0544.305 39 23
4. Levent Hüseyin Düzenli . . . . . . . 0555.204 73 79
Avcýlar Mustafa Kýlçýk . . . . . . . . . . . 0536.552 68 75
Beyazýt Bekir Güven . . . . . . . . . . . 0212.516 23 14
Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk . . . . . . . . 0212.224 22 42
Fatih Rukiye Özgüven . . . . . . . . . . 0536.396 83 56
Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz . . . . . . . . 0535.524 49 12
Kadýköy Kazým Erol . . . . . . . . . . . . 0533.553 33 86
Kayýþdað Veli Göynüsü . . . . . . . . . 0532.687 31 09
Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý . . . . 0532.410 51 79
Soðanlýk Hasan Harabati . . . . . . . . 0532.787 70 98
Sultanbeyli Sadegül Çavuþ . . . . . . 0535.491 07 58
Yenidoðan Salih Arslan . . . . . . . . . 0535.941 15 09
Ýzmir: Merkez, Hüsniye Çýnar . . . . . . . . 0532.512 59 62
Kocaeli: Ýzmit Ali Buðdaycý . . . . . . . . . . 0532.252 12 06
Konya: Beyþehir Salman Zebil . . . . . . . 0542.431 56 91
Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin . . . . . . . . 0544.217 98 05
Nurhak Hasan Çadýr . . . . . . . . . . . . 0535.511 12 99
Samsun: Terme Emrah Çolak . . . . . . . 0542.341 33 03
Tekirdað: Merkez Hasan Arslan . . . . . . 0282.263 05 79
Tokat Merkez Ali Rýza Yýldýz . . . . . . . . . 0536.212 49 54
Urfa: Kýsas Ahmet Aykut . . . . . . . . . . . . 0536.777 63 47
Sýrrýn Sadýk Besuf . . . . . . . . . . . . . 0537.392 63 75
Zonguldak
Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532.740 42 50
29
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 30
¸ E
SERÇESM
ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU BASIN AÇIKLAMASI
Gazi Katliamýný Unutmadýk, Çorum’u, Maraþ’ý, Sivas’ý unutmadýðýmýz gibi...
Selahattin Özel, Genel Baþkan, 11 Mart 2006
SIVAS KATLIAMÝNDAN iki yýl sonra, 12 Mart 1995 yýlýnda, Ýstanbul
Gazi Mahallesinde bir katliam gerçekleþti. Bu katliamda 23 kiþi öldürüldü ve 600 kiþi yaralandý. Toplumun belleðinde derin iz býrakan bu katliamýn failleri 20 polis memurundan 18’i ilk duruþmada serbest býrakýldý,
ikisi ise adam öldürme suçundan dolayý sadece 1 yýl 8 ay ceza aldý.
Katliamcýlarýn lehine iþleyen bu süreç ve karar, Aleviler tarafýndan
Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne yapýlan baþvuru ile tekrardan gündeme gelecektir. Gazi katliamý on birinci yýlýný doldurdu. Gazi davasýnýn
on bir yýllýk süreci “seyyar mahkemelere” dönüþtü. Takibinin engellenmesi için dava Ýstanbul'dan Trabzon'a taþýndý. Dava sonunda yirmi polis
memurundan ilk duruþmada serbest býrakýlan on sekizi beraat etti, kalan
iki polis memuru ise adam öldürme suçundan dolayý 1 yýl 8 ay ceza aldý.
Gazi davasýnda “tavize yer yok” diyen aileler, davayý AÝHM'e taþýdýlar ve
dava, AÝHM'de kabul edildi. Siyasi iktidarlar bu katliamýn hesabýný vermekten kaçmýþlar, yargýya müdahale etmiþlerdir.
Gazi olaylarý resmi aðýzlarýn iddia ettiði gibi, “sol güçlerin bir provokasyonu” ya da “kýþkýrtmasý” deðildir. Bu katliam, devlet güvenlik güçlerinin, ýrkçý ve gerici kesimlerin Alevilere ve Gazi'de yaþayan halka
yönelik planlý saldýrýsýydý. Çünkü, katliam çetelerin, yeþillerin, cirit attýðý
bir dönemde gerçekleþtirildi. Gazi Mahallesi, bilinçli olarak seçilmiþ bir
mahalleydi, burada yoðun olarak Alevi nüfus yaþýyordu ve Aleviler,
kendi inanç ve kültürlerini yaþatmak için örgütlenmeye baþlamýþlardý.
Nitekim katliamda Alevilerin ibadet yeri olan cemevi ve Alevilere ait
iþyerleri hedef seçilmiþtir. Amaç çok belliydi. Amaç, Alevi-Sünni çatýþmasý yaratmak, halký birbirine düþman etmek, demokratik hak ve talepleri bastýrmak, daha eþit ve özgür bir ülke düþünü karartmak, Alevi
hareketinin önünü kesmek, toplumu þiddetle sindirmekti.
Bizler, özgür, inancýmýzý, öðretimizi yadsýmayan, demokrasi mücadelesinde yer alan, farklýlýðýmýzý Anadolu insanýnýn ortak deðeri ve zenginliði olarak gören, gerçek anlamda demokrasiden yana olan tüm
güçlerle yürüyeceðiz.
On birinci yýlýnda Gazi katliamýný unutmadýk. Çorum, Maraþ, Sivas
katliamlarýný unutmadýðýmýz gibi... Alevi Bektaþi Federasyonu olarak
kamu vicdanýnda hala kanayan yara olan ve gerçek failleri bulunmayan
ancak bizce malum olan Gazi katliamýný bir kez daha kýnýyor ve bu
davanýn takipçiliðinden vazgeçmeyeceðimizin bilinmesini istiyoruz.
OZAN HELALÝ
(ÝMAM POLAT)
Yola Böyle Gidilir mi
Buca’da Birlik Cemi
Zafer Doðan
Bin bir türlü özür ile
Bizim yola gidilir mi
Haset küfrü inat ile
Kýrklar cemi sürülür mü
Ali baba dinle beni
Soruyorum senden seni
Sürdüðümüz kýrklar cemi
Buna hile katýlýr mý
Çekeceðim seni dar'a
Sen seni sende ara
Kalbinde var ise kara
Böyle yola gidilir mi
Haklý söz söyledim sana
Adem isen kýzma bana
Mahrum kalýrsýn didara
Kýzan adem sayýlýr mý
Hak peygamber bizde bulup
Amma kimde bilmem kayýp
Ele dile bele sahip
Olan candan ayrýlýr mý
Er olan haktan ayrýlmaz
Ayrýlan hakký bulamaz
Muhiben küsülü gezemez
Gezen muhib sayýlýr mý
Helali'den size bunca
Git eðril doðru doyunca
Bizim yolumuz kýldan ince
Ehli olmayýnca girilir mi
30
“Her nesnede Hak eseri
Gören canlara aþk olsun
Caný seri hak yoluna
Koyan canlara aþk olsun!
CEM ayini Alevi-Bektaþi toplumunun en
önemli toplumsal tapýnç kurumlarýndandýr.
Toplum Cem’de toplanýr, bir araya gelir, bir
olur. On Ýki Hizmet yerine getirilir. Düvazimamlar, deyiþler okurun. Dualar verilir, semahlar dönülür. Eþit oranda daðýtýldýktan sonra, Cem’i yürüten dedenin desturuyla lokmalar
yenir.
Cem toplumun biraradalýðýnýn garantisi
olmuþ, dökülen-kýrýlan, küsen varsa, dar’a
durularak toplanmýþ, birleþtirilmiþ ve barýþtýrýlmýþtýr. Gerek duyulmuþsa, verilen cezalarla
toplum iyileþtirilmeye çalýþýlýþtý. Yargýlama
adil olunca -çünkü yargýlamalar ve kararlar dedenin öncülüðünde, ama katýlýmcý yöntemle
yapýlýyor- sonuçlarý da insani olur. Böylece
toplumsal dayanýþma ve sevgi doruða çýkar.
Güven yeniden yeþerir.
Hacý Bektaþ Kültür ve Tanýtma Derneði
Buca Þubesi’nin öncülüðünde düzenlenen Birlik Cemi, bu yöredeki Alevi toplumunun ceme
duyduðu yüksek özleme tanýklýk etti. Derneðin
Cem salonunda gerçekleþen Birlik Cemi’ne
katýlým oldukça yüksekti. Yaklaþýk bin beþ yüz
canýn katýldýðý ceme, Ýzmir’in diðer ilçe ve
semtlerinden de katýlým oldu. 22 Ocak Pazar
akþamý yapýlan ceme her can lokmasýyla geldi.
Ayrýca dernek yönetiminin hazýrladýðý lokmalar
hep birlikte yendi.
Cem’i Veli Baba (Ozan Dertli Divani)
yönetti. Veli Baba, Cem’e bir gün önce yürüttüðü Bursa’daki cemden gelerek katýldý. Bu
yoðunluðuna raðmen Cem’i baþarýyla yürüttü.
Ýlgi ile dinlendi, muhabbetle karþýlandý.
Cem, On Ýki Hizmetin yerine getiriliþinden
itibaren, yapýlan tüm içerik ve anlamlarýyla
Veli Baba tarafýndan açýklanarak gerçekleþtirildi.
Okunan deyiþ ve düvazimamlarla katýlan
canlarý coþturup duygulu anlar yaþattý. Semahçýlarýn dedenin önündeki dönüþleri eve yeldirmeleri ise Cem’in doruða ulaþtýðý anlar oldu.
Daha sonra Cem birlenip, mühürlenince,
Veli Baba’nýn verdiði desturla lokmalar yendi.
Ayrýlýk aný geldiðinde, dedeyle ve birbirleriyle halleþen-helalleþen canlar, Cem’den
huzur ve sevgiyle ayrýlarak evlerine döndüler.
Böyle bir Cemi düzenleyip, canlara bu
ortamý yaþattýklarý için Baþkan Yazgülü hanýmýn kiþiliðinde Hacý Bektaþ Veli Derneði Buca
Þubesi yöneticilerine tebriklerimizi ve aþk-ý
niyazlarýmýzý sunuyoruz.
Sayý 18
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 31
¸ E
SERÇESM
Gözlerinde Kara Perde Olanlara
TESLÝM ABDAL
Ünsal Öztürk
“Unuttum din diyanet kalktý benden
Bu ne mezhepdürür dinden içeri”
Yunus Emre
D
ersim Kerbelâ’dan çok daha vahimdir. Çok daha aðýr sonuçlarý olmuþtur. Alevi halk kýrýlmýþtýr, daðýtýlmýþtýr. Ancak Aleviler Dersim için aðlamazlar. Gözyaþý dökmezler. Dizlerine
vurmazlar. Çektikleri acýlarý dile getirmezler. Korkarlar. Onlar Hüseyin için aðlarlar. Döþlerini döverler. Yas tutarlar. Oruç tutarlar. Karalar baðlarlar. Sakallarýný kesmezler.
Hüseyin için aðlamanýn hiçbir sakýncasý yoktur. Teþvik edilmektedir. Ama Dersimliler, Aleviler kendileri için, anne babalarý, dedeleri, nineleri için; genç kýzlarý, gelinleri için aðlaþmaya, dizlerini dövmeye, oruç tutmaya, o kara günleri anmaya baþlarlarsa baþlarýna neler geleceði bellidir.
Alevilerde yol bitmiþtir, tükenmiþtir. Düðünlerde, sünnet düðünlerinde, türkü barlarda, televizyon ekranlarýnda, deyiþler söylenmekte, semahlar dönülmektedir. Seyirciler alkýþ tutmaktadýrlar. Gizli toplantý çarþýya pazara düþmüþtür.
Cem adý verilen tiyatro gösterilirine katýlanlar saz çalýp, semah dönüp 12 Ýmam’a aðlamaktadýrlar. Kuran okumakta, Mevlit düzenlemektedirler. Kravatlý imamlar ne kadar Müslüman olduklarýný anlatmaktadýrlar.
Yol kesilmiþ, cem daðýlmýþtýr. Cemevi denilen yerlerde kapýlarda duran imam-dedeler genç
kýzlara baþlarýný baðlamalarýný emretmektedirler. Alevi halký gericileþmiþtir.
Kravatlý dedeler önlerine mikrofonu koyarak dizlerinin üzerinde oturmakta, ileri geri sallanarak, kutsal bir hava içerisinde Ýslam’ý anlatmaktadýrlar. Tepelerinde artýk elektrik ampulü yanmaktadýr. Mum, çerað söndürülmüþtür, yanmamaktadýr.
Büyük salonlarda yaþlý baþlý kiþiler dizlerinin üzerinde oturmaktadýr. Dizleri aðrýmakta, sýk sýk
diz deðiþtirmektedirler. Bir kiþi de çýkýp “Kaðný dönemi geçti. Þimdi modern insanlar masalarda
yemek yiyor, koltuklarda oturuyor. Cem evlerini modern hale getirelim. Koltuklar koyduralým” dememektedir. Allah’a yerde sürünerek mi ulaþýlmaktadýr? Koltuklarda adam gibi oturulsa, insanlar
birbirlerine sokulmasalar Allah’a ulaþýlmaz mý?
Köyler daðýlmýþ, büyük þehirlere, Dünya’ya çýkýþ yapýlmýþtýr. Cemin özü bitmiþtir. Cem demek
sorgu-sual demektir. Sorgu-sual demek yaþamýn ilk baharýdýr, yeniden doðmak, hayata yeniden
baþlamak demektir. Aradaki sorunlarýn çözülmesi, toplumun yenilenmesi, kýrgýnlarýn-küskünlerin
barýþmasý demektir. Doðanýn yeniden uyanmasý gibidir. Artýk komþular bile birbirlerini tanýmýyor.
Kimisi þu þehirde, kimisi bu köyde. Sorgu-sual bitmiþtir.
Kravatlý dede gözlüklerinin üstünden bakarak yerde, dizinin üzerinde oturan insanlara cami
imamýna benzettiði sesiyle “Birbirinizden razý mýsýnýz?” diye üç kere sormaktadýr. Üç kere “Razýyýz” cevabýný almaktadýr. Bu þekilde sorgu-sual tamamlanmýþ olmaktadýr. Sonra Hz. Hüseyin için
12 Ýmamlar için aðlamaya baþlanmaktadýr. Cemin özü sorgu-sual midir, Ýmamlara aðlamak mýdýr?
Kravatlý dede talipleri, talipler dedeyi, talipler birbirlerini tanýyamamaktadýr artýk. Sahne kurulmuþ, modern aletlerin ýþýðý altýnda din için aðlaþmaktadýrlar.
Sýr unutulmuþtur. Zâhiri-bâtini gibi parlak kavramlar kullanýlarak yol kaybedilmiþtir. “Her
þeyin insanda olduðu”, “Ne aranýrsa insanda aranacaðý” unutulmuþtur.
Hak Ehli Erenleri dinlerin serçeþmesi deðildir. Bilimin serçeþmesidir. Tek veya çok hiçbir dinle
ilgileri yoktur. Sýr damladadýr. Damlanýn içindedir. Anne baba arasýndaki su damlasýnýn içindedir
sýr. Cennet eþlerin evi, huri kadýndýr. Ahiret düþüncesi, cennet-cehennem düþüncesi yoktur. Ýnsan
vardýr. Yardým Ali’den, Veli’den istenir. Dersim’de, 38’de yardýma kimse gelmedi. “Yetiþ ya Ali”
dendi, Ali gelmedi. Hüseyin de gelmedi. Düzgün Baba gelmedi. Her yerde hazýr olan Hýzýr gelmedi. 38’de gelmedi, ne zaman gelecek? Dersim dara düþmüþtü, sýkýþmýþtý. Çýkýþ yolu yoktu. Yer gök
bomba, kurþun kaynýyordu. Çaðýrýlanlar gelmedi.
Hz. Hasan’ýn da Hz. Hüseyin’in de gelmeyecekleri bellidir. Hasan’ý eþi zehirleyip öldürdü,
yardýma ihtiyacý vardý. Hüseyin Kerbelâ’da katledildi, Yezit ordularý tarafýndan, yardýma ihtiyacý
vardý. Oysa Hasan’ý Hz. Muhammet, Hüseyin’i de Cebrail tutuyordu. Yardýmlarýna gitmediler.
Onlarýn alýnyazýlarýný Allah yazmýþtýr.
Neden yanlýþ yazdý? Neden onlarýn ölümünü yazdý?
Din tabudur. Eleþtirilemez, doðruluðundan kuþku duyulamaz kurallar toplamýdýr. Özgür düþünce ile dinler arasýnda
çatýþma vardýr. Dinlerin eleþtiriye tahammülü yoktur. Duygular, düþünceler pranga altýna alýnmýþtýr.
Aleviler Hacca gitmez, namaz kýlmaz,
oruç tutmaz. Ama Müslüman olduklarýný
söyleyenler vardýr. Güya dinleri, Kuran’ý
bâtýni yoruma tabi tutuyorlarmýþ. Bâtýni
olsun, zâhiri olsun, yol yoka çýkmaktadýr.
Ýslam’ýn içi dýþý tartýþmasý gereksiz bir
tartýþmadýr. Ýspat edilmesi gerekmez.
Hz. Ali’nin hutbeleri var. Namaz kýlacaksýn, Oruç tutacaksýn, Hac’ca gideceksin
diyor. Cuma namazlarýný kaçýrmayacaksýn diyor. Müslüman’san eðer Hz. Ali’nin
dediklerini yap! Deðilsen iki yüzlü olma!
Ocak 2006
Devlet Sofrasýna
Elim Sunamam
Aþnamdan ayrýldým yamandýr halim
Adettir aþýkýn hali böyl’olur
Yar aklýmý aldý çevirdi yolum
Mecnun dedikleri deli böyl’olur
Þu aþkýn ateþi baðrýmý yaktý
Ah ile feryadým göklere çýktý
Gözlerimden yaþ yerine kan aktý
Yaz bahar eyyamý seli böyl’olur
Teslim Abdal ben bu yoldan dönemem
Pirimi dünyada elden salamam
Devlet sofrasýna elim sunamam
Saadetlü Hünkâr’ýn kulu böyl’olur
Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi
Cilt.3 Ýsmail Özmen
¸ E
SERÇESM
YILLIK ABONE BEDELÝ
Türkiye YTL40 - Avrupa Birliði €50
Ýngiltere £40
Türkiye’den abone olmak isteyen canlar
lütfen abone bedelini bir postaneden
Genel Ajans Basým Daðýtým
Organizasyon Ltd Þti
Posta Çeki Hesabýna (No 1629127)
yollayýn.
Adýnýzý, Soyadýnýzý ya da Kuruluþun
Unvanýný; Ýþ, Ev ya da Cep Telefonunuzu,
varsa Faks numaranýz ile E-posta
adresinizi, ayrýca mahalle, cadde/sokak,
kapý no, daire no, ilçe, il ve posta kodunuzu
içeren Posta Adresinizi
okunaklý olarak yazýn
ve ödeme dekontunuz ile birlikte
büromuza fakslayýn:
+90.(0)212.519 5635
Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar,
abone bedelini aþaðýdaki
adrese yollayabilir:
Avrupa Baþ Temsilciliði
Tel: +49.179.107 88 56
Hüseyin Akýn
Postbank
Kontonummer: 826 857 303
Bankleitzahl: 25 01 00 30
31
Sercesme 18.qxd
14.03.2006
16:34
Page 32
SERÇESM
¸ E
BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
MÝLLÝYETÇÝ MÝTLER ÝLE ÜMMETÇÝ GERÝCÝLÝKTEN BÝRÝNÝ TERCÝH ETMEK ZORUNDA DEÐÝLÝZ
Gericiliðin Alternatifi Var mý?
Esen Uslu
A
levi-Bektaþi örgütlerinin genel kurullarýný toplarken, örgütlerin dikkatleri içe dönmüþken ülkemizde önemli geliþmeler yaþandý. Bunlarýn baþýnda Þemdinli olaylarý yer aldý.
Devlet güçlerinin, devlete yardýmcý olmaya gönüllü olmuþ
ya da parayla tutulmuþ gayrý resmi güçleri nasýl kullandýðý
bir kez daha gözler önüne serildi.
Devlet alýþýlmýþ refleksini gösterdi. Halkýn tutup, güvenlik güçlerine
temsil ettiði zanlýlar korundu. Olayýn üstünü örtme, unutturma ve çarpýtma çabalarý baþladý. Yakalananlarýn telefonla Mehmet Aðar’ý aradýðý ve
olayýn duyulmasý üzerine Kara Kuvvetleri Komutaný’nýn yakalananlardan birini “iyi çocuk” olarak tanýdýðýný belirttiði basýna yansýtýldý.
AKP hükümeti de yöreye bir Meclis Komisyonu yollanarak soruþturma baþlattý. Sonra bu soruþturmanýn verilerini de kullanan Van Savcýlýðý
bir Þemdinli Ýddianamesi’ni hazýrladý. Ýddianame ile Kara Kuvvetleri
Komutaný için Genelkurmay Baþkanlýðý’na suç duyurusunda bulunuldu.
Eski Deniz Kuvvetleri Komutaný’nýn yolsuzluk davasýndan hüküm
giymesinin ardýndan gelen bu olay “cihet-i askeriye”nin sivil yardakçýlarýna aþýrý geldi. “Ordu ve adalet bir tanedir, aman yýpratmayalým”dan
baþlayarak, hükümeti orduya karþý sivil darbe yapmakla suçlamaya dek
varan sözde gericilik karþýtý bir söylem baþlatýldý.
Bu devletçi-milliyetçi söyleme, kendini “solcu” göstermeye çalýþan
milliyetçi-ýrkçýlar sahip çýktý. Kürt ve Ermeni düþmanlýðý ile karýþýk ABABD karþýtý bu sahte sol görüþ anti-emperyalist olduðunu öne sürmektedir. Siyasi Ýslam karþýtý olarak laiklik savunucusu kisvesine bürünmektedir. Bu milliyetçi, ýrkçý ve saldýrgan karma söylem giderek eylemlilik de
kazanmakta. Ermeni ve Kürt sorunlarý üzerine yapýlan konferanslarýn
kapýlarýnda bu söylemin nasýl bir eyleme dönüþtüðü görüldü.
Çanakkale Savaþlarý’nýn yýldönümü geliyor. Günümüzün ortamýnda
çarpýtýlmýþ bir milliyetci Çanakkale edebiyatý Alevi-Bektaþilerin üzerine
çullanacak. Alevi-Bektaþiliði Türk-Ýslam Sentezi’ne yamamak isteyenler
yanýnda bu sahte sol söylem de yerini alacak. Alevi-Bektaþi örgütlerinin
yöneticileri bu koronun saldýrýlarýna karþý durmaya hazýr olmalýdýr.
Çanakkale Savaþlarý
Bu söylemin ana çarpýtmalarýndan biri Kurtuluþ Savaþý’nýn Çanakkale’de baþladýðýdýr. Bu tez, neredeyse bir “gerçeklik” olarak kabul görmektedir. Bazý ilerici Alevi-Bektaþiler bile bu edebiyata kapýlmýþtýr.
Ama milliyetçi-ýrkçý yalanlarýn aldatýcýlýðý uzun sürmez.
Unutmayalým, Birinci Dünya Savaþý emperyalist ülkeler arasýnda bir
paylaþým savaþýdýr. Paylaþýlanlardan biri de Osmanlýdýr. Ama Osmanlý
Ýmparatorluðu saldýrýya uðramamýþtýr. Tam tersine, Osmanlý Ýmparatorluðunu yönetenler Almanya yanýnda savaþa girebilmek için bir oldu-bitti
düzenlemiþlerdir. Ýki Alman gemisine sancak çekip, mürettebatýna fes
giydirerek, Rusya’nýn Karadeniz’deki liman kentlerine saldýrtmýþlardýr.
Özcesi, Osmanlý Ýmparatorluðu yaðmadan pay kapmak için savaþa
bilerek ve isteyerek girmiþtir. Ýttihat ve Terakki paþalarýnýn gözleri, “kendilerinin” saydýklarý ve “kaybedilmiþ” gördükleri Mýsýr’ý, Balkanlarý ve
Kafkaslarý, Türkistan’ý, Kýrým’ý kazanmaya dikilmiþtir.
Ancak Osmanlýnýn emperyalist hiyerarþi içindeki yeri, Almanya ile
Avusturya-Macaristan Ýmparatorluklarýnýn kurduðu baðlaþýklýða ancak
“yamak” olmaya yetmektedir. Bu nedenle, savaþ boyunca Osmanlý silahlý
gücü Almanlarýn komutasý altýnda kalmýþtýr. Çanakkale’de savaþan Osmanlý Ordusu da Alman Generali Liman von Sanders’in komutasýndadýr.
Mustafa Kemal ise onun yedek tümeninin komutanýdýr.
Size Ölmenizi Emrediyorum!
Çanakkale üzerine sürdürülen “milliyetçi-devletçi” söylemde Mustafa
Kemal’i yücelten sözlerden baþka söz duyulmaz. Özellikle, Mustafa Kemal’in savaþýn en kritik anýnda, kilit rol oynayan bir alaya verdiði “size
savaþmanýzý deðil, ölmenizi emrediyorum” emrine pek sevdalýdýrlar.
Bu emrin onlarýn aðzýnda bir “kahramanlýk menkýbesi” haline getirilmesi, yüz binlerle insanýn kýrýldýðý savaþta, her komutanýn cephede açýlan gediði doldurmak için askerlerinin cesetlerini kullandýðý gerçeðini
gizlemekten baþka bir amaca hizmet etmez. Bu ordularda, askeri kýrdýrma yarýþýnda rütbe ne kadar yüksekse, o kadar baþarýlý olunur.
Savaþ boyunca baþarý gösterilen tek cephe gibi göründüðü için “milliyetçi-devletçi-solcu” söylem Çanakkale edebiyatýna pek meraklýdýr,
ama Osmanlý ordularýnýn Kafkaslarda, Irak ve Süveyþ cephelerinde,
Galiçya’da baþýna gelen yenilgi ve kýrýmlara hiç deðinmez.
Savaþýn sonu ise bellidir. 1915 yýlý “Çanakkale Geçilmez”dir, ama
1918 yýlýnýn sonunda Mondros Mütarekesinin ardýndan, o zýrhlýlar Dolmabahçe önünde demirlemiþtir; Ýstanbul ve kýsa bir süre sonra Anadolu
iþgal edilecektir. Kurtuluþ Savaþý ise ondan sonra baþlayacaktýr ve Osmanlýyý tarih sahnesinden silecektir.
Milliyetçi Mitler – Dinci Safsata
Yerine kurulan Cumhuriyet ise taze baþlangýç olmaktan pek memnun deðildir. Bu nedenle, Cumhuriyet kurumlarý tarihlerini eskiye götürmeyi
marifet bilir ve bu çaba kendilerine tarih uydurmaya kadar varmýþtýr.
Bu, bir yanýyla dýþarýda yaþanan hýzlý kapitalist geliþme karþýsýnda
geri kalmanýn yarattýðý aþaðýlýk kompleksinin bir sonucudur. Ama bu
sahtecilik çabasý, milliyetçi, ýrkçý ve komþu ülke halklarýna düþmanlýðý
körükleyen bir anlayýþýn toplumda yer bulmasýnýn da yolunu döþemiþtir.
Kara Kuvvetleri kuruluþunu MÖ 209 yýlý Hun Baþbuðu Mete Han’a
dayandýrýr. Deniz Kuvvetleri kuruluþunu 1081 yýlýnda Çaka Bey’in
Ýzmir’de donanma yaptýrmasýyla baþlatýr. Cumhurbaþkanlýðý forsundaki
yýldýzlar tarihte kurulduðu iddia edilen 16 “Türk” devletini temsil eder.
Daha çok sayýlabilir, ama bu abartýlý ve yapmacýklý yaklaþýmlar, ýrkçý-milliyetçi devletçiliðimize özgü “devlet ve tarih yaratma” mitleridir.
Ama bu mitlerin bilimsel geçerliliði, ancak dinci gericiliðin “yaratýcý
tasarým” safsatasý kadardýr.
Aleviler-Bektaþiler bu gerici, milliyetçi mitler ya da dinci safsatalardan birini tercih etmek zorunda deðillerdir. Onlarýn özledikleri toplum
düzenini ve demokrasiyi tarif eden Cafer-i Sadýk Buyruðu’nda yer alan
“Rýzalýk Þehri” anlayýþýna sahip çýkmalarý yeterlidir.

Benzer belgeler