Lodos Dergi Kasım ayı için buraya tıklayın
Transkript
Lodos Dergi Kasım ayı için buraya tıklayın
E DİTÖR Aylardan Kasım... Puslu havalarda hafakanlar basan biri olarak aklım, habersiz olmasa da rüzgar gibi geçen bahar ve yaz aylarında. Daha şimdiden güneşin yolunu gözlüyorum. Ve yazın ve denizin... Hal böyle. Ama şunu biliyorum ki, biz böyle de güzeliz. Bilmem ki... Her sayıda yazıyorum diye bıktırdık mı? Ancak gerçekten mutlu geliyoruz size her sayıda. Dergiyi kimi gün harıl harıl hazırlarken... Kimi gün, noktasına bile dokunamazken... Dünya güzeli dostlarımızın katkısıyla çoğalırken... Başlarken, bitirirken mutluyuz. Ve en önemlisi de, her yeni sayıyı elimize aldığımızda, bizim için bahar oluyor. Ve şimdi... Kasım ayının olabilecek (sanki) en kasım gününde yazarken bu yazıyı. Biliyorum ki, bir kaç güne kadar yine baharı yaşıyor olacağız. Bu sayıda, Utku Kaynar, her miliminde emeğinin olduğu, efsane organizasyon Fotoistanbul’u yazdı sizler için. Ve Fotoistanbul’un inanılmaz güzel karelerini taşıdı Lodos’a. Gerçek bir dünya insanı olan Ayşe Alagöz, yine kendisi için gezdi. Ama bir tek Lodos okurları için yazdı Barcelona’yı... Bisiklet sporuna gönül veren Sedat Kartal, sarsıcı yazıları ve yorumlarıyla katıldı aramıza. İbrahim Karakılılıç, Ceyhun İrgil, Özden Şenkoyuncu, Özlem Yılmaz... Yine güç verdi bize. Ve Hakan Göçmez... Bir kez daha emeğini esirmegedi Lodos’tan ve bizi size kavuşturdu. Vuslat güzel şey. Gün eksilmesin pencerenizden. Özlem Buğday Yağmur Lodos Medya İletişim Basın Yayın Danışmanlık Adına İmtiyaz Sahibi Özlem Buğday Yağmur Genel Yayın Yönetmeni Özlem Buğday Yağmur Yazı İşleri Müdürü Hakan Göçmez Kurumsal İletişim ve Pazarlama Ata Tunalılar Yayın Danışmanı Gülşah Göçmez 08 Fotoğraf 28 Postmodernizmin Anavatanı Fotoİstanbul Hukuk Danışmanı Av. Özgür İnanç Yağmur Katkıda Bulunanlar Ayşe Alagöz Sedat Kartal İletişim 0224 452 83 54 [email protected] Yönetim Yeri Cumhuriyet Mah. FSM Bul. No:53 Mersa Sitesi B Blok Kat:3 Daire:5 Nilüfer/Bursa Barselona Yerel Süreli Yayın /lodoshaber Grafik HG Tasarım Baskı Detay Copy Matbaa Tahtakale Çelebiler Cd. No:2/34 Osmangazi / Bursa LodosBursa Dergisi basın ahlak kurallarına uymaya söz vermiştir. 6 Lodos 42 Gizemli Efsane Catherine Deneuve 52 60 74 Sedat Kartal Yazdı Bisiklet, Hayat, Sinema Teknoloji Akıllı Telefonlarda 6 serisi savaşları 78 82 Kitap Kültür Sanat Yazarlar 26 40 50 58 Özlem B. Yağmur Hakan Göçmez Ceyhun İrgil Sedat kartal 66 72 76 80 İ. Afif Karakılıç Cavit Zırtlan Özlem Yılmaz Özden Karan Yemek Bitlis Lodos 7 . Fotoıstanbul - kenarından “Bir safak . vakti karanlıgın - basıp dogruldukları Onlar, ellerini topraga zaman…” Utku Kaynar Lodos için yazdı... 10 Lodos Guy Martin - Düşler Kenti Lodos 11 S anatın sanat için yapılması gerektiğine hiç inanmadım. Özellikle Türkiye gibi sanat ve kültür tüketiminin düşük olduğu ülkelerde, aynı insanların tanımadığı yeni ürünlerin piyasaya sunulması gibi, sanatın da hep sokaklara çıkması ve insanların yaşamını zenginleştirmesi -kendi varlığını kabul ettirmesi açısından- zorunlu gelmiştir. O eski filmde söylendiği gibi… “Yaparsan, gelecekler”. Geliyorlar. Ben denedim. 12 Lodos Maxim Dondyuk, Euromaidan Ukrayna Lodos 13 Ozan Sağdıç İki Şehrin Hikayesi Matt Stuart, Yayalar Birol Üzmez, Kortejo Evleri 18 Lodos Yusuf Darıyerli Konuşurken S okakları binlerce fotoğrafla doldurduğunuz zaman, bu ülkenin insanlarının destek yetersizliği nedeniyle mahrum kaldıkları kültüre ne denli ihtiyaç duyduklarını da anlıyorsunuz. Sabahın erken saatlerinde işe gidecekleri otobüslerini fotoğraflara bakarak bekleyen gençlerden, gece yarılarında sergi gezen teyzelere kültürün geniş bir kitle ile kucaklaştırılmasının aslında ne kadar büyük bir ilerleme olduğunu fark ediyorsunuz. Eskiden TOMA’ların durduğu meydanlara fotoğraf astığınız için size teşekkür eden yüzlerce kişi oluyor. Eski Musevi yetimlerin metruk yatakhanelerine sanat taşıdığınız için minnettar olan yüzlerce, binlerce yürek. Tom Roma, New York Lodos 19 Ali Saltan, Nehrin Öte Yakası George Geourgiou’nun otobüs içinden çektiği Londra fotoğraflarıyla, Tuğba Yüksel’in dışarıdan belediye otobüslerini çektiği İstanbul fotoğraflarını kıyaslayabilmek. Ali Saltan’ın çektiği, Doğubeyazıt’da bir nehrin iki yakasında, iki ayrı ülkede aynı coğrafyayı, kaderi, sevgiyi paylaşan Türkiye ve Ermenistan vatandaşlarını görmek. Kerem Yücel, Mülteciler 22 Lodos Laura El Tantawy, Piramitlerin Gölgesinde Yuri Kozyrev, Humus, Suriye Bieke Depoorter Jun Abe sunumda Lodos 23 Jun Abe, Vatandaşlar Ortaköy Yetimhanesi’ni metruk halden alıp binaya dokunmadan bir sanat merkezine dönüştürmek, bu dönüşümün sonucunda dünyanın en önemli fotoğrafçılarını orada sergileyebilmek. Ken Schles’in Gece Yürüyüşünü gösterdiğimiz salonun yanında, Sovyet Rusya’yı 60 yıl görüntülemiş Anatoly Garalin fotoğraflarını gazete kağıtlarında sergilemek. Biri Pravda’mı dedi? Seiji Kurata’nın fotoğraflarını çamaşır ipine asmaktan, konteynerlara fotoğraf yapıştırmaya kadar 60 farklı sergileme biçimiyle tam 1700 fotoğraf sergiledik Fotoistanbul’da. 80 etkinlik yaptık, 170 fotoğraf gösterisi, 5 atölye, 150 portfolyo değerlendirmesi gerçekleştirildi. William Klein, Chris Anderson, Jun Abe, Tom Roma, Ozan Sağdıç, Murat Germen, Yusuf Darıyerli, Gökşin Varan, Kerem Yücel gibi dünyanın dört bir köşesinden sanatçıların fotoğrafları toplam 53 sergiyle Beşiktaş’ın sokak ve meydanlarına taşındı. Biz insanlara “Şehirler ve Hikayeler” anlatmaya çalıştık. Ercan Aydeniz, Aşura 24 Lodos Ken Schles, Gece Yürüyüşü Lodos 25 POSTMODERNİZMİN ANAVATANI BARSELONA 28 Lodos D AYŞ Z LO Ö G A L EA DI... AZ Y N İ Ç İ OS Lodos 29 A kdeniz’in tüm karakteristik ve doğal güzelliklerini taşıyan Barselona “mimarlık ile kentselliğin bütünleştiği bir kent. Avrupa’nın dışında, İspanya’nın Kuzey Doğu’sunda yer alan Barselona’da bir Akdeniz kenti kışkırtıcılığının yanı sıra gerçekten de görkemli bir tarih, ilginç bir modernizm var. Tarihi binaların yanında yükselen tuhaf geometrik yapılar ve heykeller daha ilk bakışta kenti pek çok Avrupa kentinden ayırıyor. Katalanların, farklılığı yücelten özgür ruhu Barselona şehrini birçok alanda marjinal bir havaya sokmuş. Franco rejiminden kaçmadan önce tüm eğitimini ve gençliğini bu şehirde geçiren, sanatını biçimlendiren ve bu zaman zarfında bugünün şaheserleri sayılan tablolarını yapan Picasso, sürrealizmin babalarından Joan Miro ve Barselona’nın en önemli simgesi ve ününü büyük ölçüde borçlu olduğu şehri bir pasta gibi süsleyen Antoni Gaudi gibi sanatçılar şehrin yarattığı gerçeküstülükten ilham almış ve aynı zamanda bu gerçeküstülüğün pekiştirilmesinde de büyük bir rol oynamış. Ama Barselona’yı Barselona yapan ne Dali ne de Picasso. Kent tüm ihtişamını ünlü mimar Antoni Gaudi’ye borçlu. Gaudi, yakın tarihin en dikkat çeken ve hakkında en fazla tartışma yapılan mimarlarından biri. Katalanlar için ise o adeta bir aziz. Barcelona şehri, özellikle 70’li yıllardan sonra, Franco rejiminin sona ermesiyle beraber bir anda Avrupa’nın parlayan yıldızı haline geldi. Yıllarca Amsterdam’ın elinde tuttuğu bu bayrağı artık Barcelona’nın ele geçirmesinde sadece tek bir neden olarak Amsterdam’ın yıllarca legal uyuşturucu ve seks sayesinde kendini pazarlayan özgürlük ütopyasının gençleri artık doyurmamasıyla ilişkilendiren andırıyor. Ayrıca şehrin yerlilerine Katalan’lığın verdiği o bağımsızlık ruhu şehrin sokaklarından evlerine, barlarından parklarına her alanda kendini belli ediyor. 30 Lodos FC BARCELONA Dünyanın neresinde giderseniz gidin Barcelona dediğinizde akla ilk gelen şeylerden birisi de “Barcelona” markasıyla özdeşleşmiş, Katalanların milli futbol takımları olarak gördükleri “FC Barcelona” dır. Kulübün sari-bordo-mavi renkleri futbol sevgisinin ötesinde Madrid yönetimine karşı Katalanların kimlik göstergesi. Franco döneminde Barca ne zaman kralın ve sistemin takımı Real Madrid ile oynasa, maç Katalanların Madrid merkezi yönetimine karşı kendini gösterme yolu olarak görülüyor. BAŞKALDIRININ SEMBOLÜ BARCA FORMASI Özellikle Franko’nun, Katalan bayrağını yasaklamasıyla Barca forması Katalanların ulusal duygularının simgesi oldu ve halk tarafından Katalan bayrağı olarak kabul edildi. Dünyanın en büyük futbol kulüplerinden biri olan FC Barcelona işte bu nedenle, Katalanların bayrak olarak gördükleri formalarına bir futbol kulübünün en büyük gelirlerinden olmasına rağmen hiçbir zaman reklam almadı. Geçen sene sadece futbol dünyası için değil tüm sponsorluk anlaşmaları için bile astronomik sayılan teklifler yapılan FC Barcelona’nın daha fazla direnemeyeceği ve sisteme uyup bu tekliflerden birini kabul edeceğine kesin gözle bakılırken, kulüp hiç beklenmeyen bir şey yaptı ve o ana kadar yapılmış tüm reklam ve sponsorluk anlaşmalarını tersyüz ederek yıllık milyonlarca Avro’yu elinin tersiyle itip, hatta üzerine milyonlarca Avro yardım yaparak, formasına UNICEF logosu koydu. Ve bu tavrıyla tüm dünyada sisteme karşı inanılmaz bir gol attı. Kulüp, sponsorluk ve reklam çılgınlığındaki post-kapitalist düzende yaptığı bu hamleyle beraber, Katalanlar dışında da herkesin sevdiği, herkesin desteklediği sisteme karşı bir başkaldırı sembolü oldu. Lodos 31 LA RAMBLA 32 Lodos GEZİLECEK YERLER La Rambla Barselona‘nın en önemli caddelerinden olan La Rambla’da keyifle gezebilir, İstanbul İstiklal Caddesi’nin benzeri sokaklarda artistlerinin gösterilerini inceleyebilir onlarla fotoğraflar çektirebilirsiniz. Barselona gezisi boyunca mutlaka yapmanız gerekenler arasında ise La Rambla Caddesi’nde yürüyüş, İspanyol atesi Flamenko dansını izleme ve turistik otobüs turu geliyor. Yeme-içme meselesi Barselona gezisinde en az zorlanacağınız bir konu. Barselona’nın tipik bir Akdeniz şehri olmasından dolayı şehirde çok fazla deniz ürünü bulabilirsiniz. Bunun dışında La Rambla Caddesi üzerinde bulunan Mercatt La Boqueria açık pazarında birbirinden güzel sebze ve meyveler alabilirsiniz. Park Guell Barselona’nın en önemli simgelerine imza atan ünlü Mimar Antonio Gaudi tarafından Guell ailesinin soyluluk göstergesi olarak 1900 ile 1914 yılları arasında yaptığı çok güzel bir park.1923 yılında halka açılan park Unesco Dünya Miras Listesi’nde de yer alıyor ve girişi ücretsiz. Barselona’da gezilecek yerler listesinde bana göre en eğlenceli ve güzel gezi noktalarından birisi olan Park Guell‘i ziyaret etmeden şehirden ayrılmayın. Bu arada Park Guell‘e giderken yanınıza atıştırmalık bir şeyler alırsanız parkta piknik havası yaşayabilirsiniz Poble Espanyol Barselona’da gezilecek yerler listesinde yer alan yapay bir İspanyol köyü olup, Barselona gezisi boyunca benim de çok hoşuma giden yerler arasındaydı. Montjuic Tepesi‘nde bulunan Poble Espanyol, 1929 yılında Barselona Uluslararası Fuarı’na ev sahipliği yapması için yapılmış yapay bir İspanyol köyüdür. 42.000 metrekarelik bir alanda kurulan ve 117 tane ev bulunan Poble Espanyol’de bulunan evler uzun araştırmalar sonucu bölgedeki en güzel model evler belirlenip yapılmış. Mimar Josep Puig i Cadafalch tarafından yapılan Poble Espanyol aslında fuar için 6 ay süreli lazım olsa da yıkılmamış ve günümüzde açık müze olarak hizmet vermekte. Picasso Müzesi Picasso Müzesi Barcelona’da en çok ziyaret edilen yerlerden biri. 1963 yılında kurulan müzede Picasso’nun “Mavi Dönemim” dediği 1901-1904 yılları arasındaki eserleri ve kişisel eşyaları bulunuyor. Lodos 33 42 Lodos ‘’ Bazen bir rol çok kisisel . bir .seye dokunabilir. O zaman durum korkunçtur. - dalar. Olayların tam ortasına dalayım derken, insan kendi yüregine Kendisini tümüyle silahsız ve zayıf hisseder. En küçük bir darbeyle de çöker gider.’’ GİZEMLİ EFSANE CATHERINE DENEUVE Sinema dünyası onu eşsiz güzelliğne rağmen soğuk ve gizemli kadın olarak kabul etti. 13 yaşında başladığı oyunculuk kariyerinde Avrupa sinemasının en önemli yönetmenleriyle çalıştı. Oynadığı rollerdeki performansı oyunculuktaki gücünü de ortaya çıkardı. Dışa dönük bir yaşantıyı tercih etmedi. Basınla içli dışlı olmayı hiç bir zaman istemedi. Ama en önemlisi ilerleyen yaşına rağmen sinemadan asla kopmadı. Lodos 43 Bir Roman Polanski filmi TİKSİNTİ C arole (Catherine Deneuve) Londra’da bir dairede ablası Helen ile (Yvonne Furneaux) birlikte yaşamaktadır. Carole, genç, güzel ama içe kapanık, pek konuşmayan, insanlarla iletişime girmekten kaçınan bir kızdır ve şizofrenik bir ruh haline bürünmüştür. Sokakta yürürken kendisine laf atan erkeklere dehşetle bakar. Evde beraber yaşadığı ablası ise evli bir erkekle ilişki yaşayan rahat bir kadındır ve birkaç gün sonra Carol'ı evde yalnız bırakıp İtalya'ya gezmeye gidecektir. Carol bu ilişkiye onay vermez. Ablasının sevgilisinden nefret eder ama sözünü dinletemez. Ablasının sevgilisiyle birlikte İtalya’ya tatile gitmesiyle Carol dünyadan kopmaya ve yavaş yavaş aklını yitirmeye, çevresine ve hatta kendisine yabancılaşmaya başlar. Bu filmde açık ve net bir şekilde Carole'ın erkeklerden ve hatta romantizmden nefret ettiğini görürüz. Carole dışarıdan bakıldığında oldukça uysal bir genç iken içinde büyüyen canavarı sakinleştiren tek şey karşı kilisenin bahçesinden top oynayan rahibelerin görüntüsüdür. Bekaretle donatılmış rahibeler ona bu dünyadaki en temiz insanlar olarak görünür ve Carole, şizofrenik bir dünyaya adım atar. Polanski Carole’un nasıl bu hale geldiğini açıkça söylemek yerine, korkuları ve nefretleriyle anlatmaya çalışmıştır. KÜNYE Oyuncular Catherine Deneuve, Patrick Wymark, Hugh Futcher, Monica Merlin, James Villiers Tür Dram, Gerilim, Korku, Psikolojik Yapım 1965 - İngiltere Yönetmen Roman Polanski Senaryo Roman Polanski, David Stone, Gérard Brach 46 Lodos Çok güvendiği babası tarafından çocukken suistimal (rüyalarında gördüğü gibi uyurken saldırılıp tecavüze uğraması) edilmesi nedeniyle yaşadığı bu travma onu yıllar içinde yalnızca kadınlarla ilişki kurduğu bir dünyaya yöneltir. Filmde kullanılan kodlar ise toplumsal kültürün bir ürünüdür ve toplumsal geçmişe yada kullanıcıları arasındaki uzlaşmaya dayanırlar. Apartman dairelerinin bir kutuya benzetilmesi ve insanların bu sınırlandırılmış mekanda iletişimden kopuk yaşamaları bunun sonucunda yalnızlığın paranoyaya dönüşmesi ve bu etkinin bir süre sonra insanı nasıl delirteceği vurgulanır. S on Metro Catherine Deneuve'e İtalyan Sinema Akademisi, "en iyi yabancı aktris" ödülünü kazandıran film. François Truffaut'nun yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği filmin özgün senaryosunu da Suzanne Schiffman'la birlikte yine Truffaut yazmıştır. Fransız Yeni Dalga sinema akımının öncü ve etkili yönetmeni François Truffaut'nun belki de en politik filmi budur. 1981'de "En İyi Yabancı Film" dalında Oscar ve Altın Küre ödüllerine aday gösterilen film, kendi ülkesinin Oscarları sayılan César Ödülleri'nin neredeyse tamamını aldı. Filmin başrol oyuncusu Catherine Deneuve'e İtalyan Sinema Akademisi, "en iyi yabancı aktris" David di Donatello Ödülü'nü verdi. İnsanlar ısınabilmek için sinema ve tiyatroları doldururlar Film 1942 yılının Eylül ayında Paris'te başlar. Fransa 2 yıldır Alman işgali altındadır ve 2. Dünya Savaşı sürerken birçok yerde olduğu gibi bu kentte de insanlar savaşın sıkıntılarını bütün ağırlığıyla hissederler. Gece 11'den sonra sokağa çıkma yasağı başlamaktadır ve bu nedenle Parisliler için son metroyu kaçırmamak çok önemlidir. Şehirde gıda ve yakacak sıkıntısı vardır. Evlerinde üşüyen insanlar ısınabilmek için sinema ve tiyatroları doldururlar. Bu tiyatrolardan biri olan Montmartre Tiyatrosu da tek oyunla gösterilerine devam etmektedir, çünkü söylendiğine göre sahibi ve yönetmeni Lucas Steiner (Heinz Bennent) bir Yahudi olduğu için Fransa'dan kaçmak zorunda kalmıştır. Tiyatronun işlerini eski bir sinema oyuncusu olan karısı Marion (Catherine Deneuve) devralmıştır. Marion kocası gibi bir Yahudi değildir ve tiyatroyu işletmesinde sakınca görülmemiştir. Ödül kazandıran film SON METRO Ancak tiyatronun başka sorunları da vardır, politik bir oyun sahneye koyamadıkları gibi, Musevi oyuncularını da işten çıkartmak zorunda kalmışlar, ayrıca Nazi sansür kuruluna da sürekli olarak hesap vermek durumundadırlar. Gerçekte ise Lucas Steiner Paris'i terketmemiştir ve tiyatronun bodrumunda gizlenmektedir. Önce "Serbest Bölge" ye, oradan da İspanya'ya geçiş yapmayı planlamaktadır. Karısının bu durumdan haberi vardır ve her gece onun yanına giderek birlikte durum değerlendirmesi yaparlar. Bu arada sahneye koyacakları "Kaçak" adlı yeni oyunun başrolü için Bernard Granger (Gérard Depardieu) adında genç bir aktörü işe alırlar ve provalar başlar. Diğer başrolü de Marion Steiner üstlenmiştir. Davranışlarıyla kadınlara düşkün biri olduğu izlenimini veren Bernard aslında bir direnişçidir. Oyunun yazarı ve perde arkasındaki gerçek yönetmeni ise Lucas Steiner'dir. Havalandırma kanalı sayesinde sahneyi dinleyebilen Lucas karısı aracılığıyla provalar boyunca oyunun olgunlaşmasına yardımcı olur. Nihayet yeni oyunla perdelerini açarlar ve daha ilk gecede başarı kazanırlar. KÜNYE Oyuncular Catherine Deneuve, Gérard Depardieu, Jean Poiret Tür Dram, Politik Yapım 1980 Yönetmen François Truffaut Senaryo François Truffaut Lodos 47 Sedat Kartal Lodos için yazdı... BİSİKLET, HAYAT ve SİNEMA 52 Lodos Lodos 53 FLYING SCOTSMAN 2006 yılı yapımı olan ve “Uçan İskoçyalı” olarak bilinen, zamana karşı yarışlarında bir dönem imkansızlıklara rağmen rekor kırmış olan Graeme Obree’nin ilginç hayatı, okunacak bir kitap kadar keyifli ancak ne yazık ki Türkçe’ye çevrilmiş bir kitabı olmasa da şu anda piyasada bulup izleyebileceğiniz bir filme sahip. Nuneaton, Warwickshire’ da doğan ancak sürekli İskoçya’da yaşayan ve kendisini de İskoçyalı olarak tanıtan Obree’nin aynı zamanda psikolojik problemlere sahip birisiyken belirli bir sponsor desteği almadan kendi 56 Lodos tasarladığı bir bisiklet ile bütün bunları aşarak zamana karşı dünya rekorunu 1993 ve 1994 yıllarında kırabilmiş olması bu filmin ana konusunu oluşturuyor. Aslında hayatı ile çok da örnek alınmayacak ama azmi ve hırsı ile kesinlikle örnek alınması gereken bir sporcu olan Obree’nin karşısında İngiliz Olimpiyat Şampiyonu olan Chris Boardman olmasına karşı, herhangi bir insanın ne kadar şansı olabileceğini bir düşünün. Boardman rüzgar tüneli ve bilgisa- yar destekli antremanlar yaparken Obree ise sadece evinde bulunan eski kondüsyon bisikleti ile hazırlanıyordu. Ancak yine de yeterince iyi bir bisikleti yoktu ve UCI’ın taktığı çelmelere rağmen yine de başarılı olabilmiş bir sporcuydu. Graeme Obree’yi canlandı ran aktör Jonny Lee Miller’ın oyunculuk performansı izlenmeye değer, ayrıca Obree’ye destek olan Douglas Baxter rolündeki oyuncu Brian Cox ve Obree’nin menajeri Malky rolündeki oyuncu Billy Boyd’un profesyonelliği de gerçekten takdire şayan. BREAKING AWAY İtalyan bir takımın parçası olmak isteyen Dave’in takıntılarından olan ve sadece Ciao Papa!, Spagetti, Fellini isimli bir köpek, İtalya aşığı olmak onun yansımalarından sadece bir kaçıdır. Dave’in bindiği kırmızı “Masi Gran Criterium” kadrolu bisikletten gözünüzü ayırmanız da pek mümkün değil. Yarışın ve bisikletin ön plana çıktığı bisiklet filmleri arasında en iyi birkaç filmlerden biri olan Breaking Away, 1980 yılında en iyi özgün senaryo Oscar’ını da kazanmıştır. Breaking Away kazandığı Oscar’ın yanında en iyi film de dahil olmak üzere tam dört dalda Akademi Ödülleri’ne de aday gösterilmiş bir filmdir. THE ARMSTRONG LIE Bilinen en güncel filmlerinden biri olan bu film 2009’da Armstrong’un geri dönüşünü hikayelendirmek için yola çıkan Alex Gibney’nin elinde 2013 itibariyle en iyi belgesel yerine en iyi özgün senaryo için aday olabilecek bir hikayeyi belgeselleştiriyor. Armstrong, itirafı sonrası Gibney’e konuşmayı kabul etmesinin ardından elindeki görüntülerle itiraf etmesi sonrasında Armstrong’ u bir araya getiren Gibney adeta yakın dönem bisikletine bu sayede ışık tutmuş oluyor. Sadece Armstrong ve etrafındakilerin yalanlarının değil, 2009 yılında Astana takımında yaşanan sorunlardan, doping kontrollerine kadar çeşitli sezonlar içerisinde pelotonun nasıl işlediğini çok çarpıcı tespitlerle izleyiciye aktaran özgün bir film olarak The Armstrong Lie sinema tarihinde hafızalara kazınmıştır. Lodos 57 MERHAMET İçinde bulunulan çağın adı; “Bilgi Çağı”. “Bilgi Çağı”nda yaşanıyor fakat İnsanlık “Bilgi”siyle ne yapacağını bilemez durumda. Teknolojik buluşlar, almış başını gidiyor. Tarif edilemez hızla ilerleyen teknoloji, amaç ve sonuçlarla pek ilgilenmiyor. İbrahim Afif Karakılıç Psikiyatri Uzmanı [email protected] İnsan olarak yaşadım. İnsan olarak ölüyorum. Özgürüm, mutluyum ve ruhum huzur dolu 66 Lodos Bilgi Çağı’nda, ciddi bir paradoks dikkati çekmekte. İnsanlık yararına olduğu söylenen teknolojik buluşlar kullanılarak, insanın doğayı ya da insanın insanı yok ettiğine şahit oluyoruz. İletişim araçlarının yaygınlığı, çoğu medya kuruluşunun sorumsuzca yaptığı yayınlar ve reklam stratejileri insan aklını bulanıklaştırıyor, aydınlığı karartıyor. Sevgi, hoşgörü, tolerans, adil olma, doğruluk, fedakârlık, insanlık yararına çalışma, merhamet, şeref gibi “İnsan olmaktan” gelen erdemler satın alınabilir ya da satılabilir oldu. Teknolojiye kendini kaptırmış insanımsıların tek amacı “Kâr”elde etmek. Günümüzde, cahalet, taasup, bağnazlık, çıkarlar uğruna ruhunu satılığa çıkarma arttı. Zorbalık ve kuvvet insanları köleleştirmeye başladı. Eğemen iktidarların çıkardığı adelete dayanmayan hukuki yasalar, ahlak, adalet kelimelerinin anlamını yanlış yorumlanır hale getirip egemenlere hizmet etmeye başladı. Toplumu oluşturan bireyler git gide kendine yabancılaştı. Günümüzün “Kendine yabancılaşmış insan”ının yaşamına yüklediği anlam, sadece sahip olmak adına tüketmek; sorumsuzca, bencilce, tahrip edici bir tarzda tüketmek oldu. Dünyada ve evrendeki mevcut olan ve olup biten herşeyi düzene getirecek tek güç; içsel yolculuğunu tamamlamış, vicdanının sesini duyan ve anlayabilen, “İnsan Olmaktan” gelen erdemlerle donanmış insanlarda var olması gereken şefkat ve merhamet duygularıdır. İnsan, evrende mevcut olan ve olup biten herşeyi “Biricik kimliğinde” bulunduran muhteşem, yüce bir olgu olarak görülmelidir. Psikoterapi, ilk görüşmeden başlayarak insanın, iç görü kazanması, hata ve kusurları ile yüzleşerek saygı ve sevgi duyulan huzurlu bir insan olmasına yönelik yapılmaktadır. Kısaca söylenecek olursa; insanın, “İnsanımsılıktan” kurtulup, “İnsan olma” ya varan bir evrim sürecini tamamlamasına yöneliktir. İnsan olmak “Kendini bilmek” tir. Arınmadır, aydınlanmadır, bütünlenmedir. “Biricik ben”’ini doğurmuş olan insan, “Eyleyecek”tir. Eylem alanında olan insan için, birçok erdemleri içselleştirmek ve eylemlerinin temel prensipleri olarak bu erdemleri yaşamı boyunca aklından ve davranışlarından eksik etmemek, olmazsa olmaz bir ahlak yasasıdır. Birçok erdemi içinde barındıran ahlak yasası, “Kuvvetli insan”ı, “Kudretli insan” yapacaktır. Merhamet duygusunun yol göstericiliğinde, ahlak yasasına uygun davrana gelmiş insan, “Fakirlerin, hastaların ve yaralıların yardımına ve bakımına koşmak, zayıflara yardım etmek ve cahilleri aydınlatmak” için yılmadan çalışacaktır. Anlatılmak istenen, “Merhamet” duygusunun daima davranışların temeline oturtulması gerekliliğidir. Tüm canlılara ve insanlığa duyulan derin sevgi olmadan yapılan bir iyilik ya da başka bir deyişle, merhameti içinde barındırmayan bir iyilik, iyilik olamaz. İyiliği, sırf iyilik olduğu için nezaket ve sevgi ile yapabilmek insanın şerefidir. •Yerinde konuşur, yeri geldiğinde çığlık atmaktan çekinmez, çaba harcar ve haksızlığa uğramışların korunmasına adar yaşamını, •Canlılar arasında ayrım gözetmez çünkü O’nun için bütün canlılar ve doğa kutsaldır, •Derin merhamet duyguları onun umut ışığının daima yanık kalmasını sağlar. •İnsanları cinslerine, milliyetlerine, renklerine ve dinlerine göre sınıflara ayırmaz çünkü onun için hepsi eşit ve aynı düzeyde kardeştir, •Yurtta barış, Dünya’da barış ister, şiddete, ölümlere ve savaşlara karşıdır. •İnsan hakları için mücadele eder, •Üstüne vazife olmayan şeylere Şerefini önceleyen insan, kuvvetli olmak yerine kudretli olmayı yeğler. Kudretli bir insanın davranışlarının yol göstericisi, şefkati ve “Merhamet” duygusudur. O’nun şefkati ve merhameti, Dünya’da ve evrende mevcut olan ve olup biten cansız doğaya, tüm canlılara, algılarının dışında kalan dolaylı olarak sezgilerinin ona ilham ettiği her şeye yöneliktir. Merhamet salt acizler ve düşkünler için değildir. İnsan hakları ve vicdan hürriyetinin emrinde; sahtekarlığa, siyasal baskıya, gasp edilmiş haklara karşı kullanılan bir çalışma prensibidir. Kudretli insanın merhameti, yaşadığı çevrenin görüngüsünü düzene sokan yüce bir duygudur. Merhameti, davranışlarının temeline oturtan insan; •İnsanın saflığından, masumiyetinden, inançlarından yararlanmaya yeltenmez, •“Bana ne” ci davranamaz, adaletli bir yaklaşımla karışır; •“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyemez, •Hiç kimseden korkusu yoktur ve ölümü göze alabilecek kadar da cesurdur. Ölüm anında söylemek istediği son sözleri bilir. •O, Don Quichotte olmakla itham edilir. Bu alaycı yaklaşımlar karşında yılmaz. İnsan gibi davranmaya devam eder, •O; ezilenlerin, muhtaçların, yaralıların, hastaların yanında olmak için Dilerim ki; iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun erdemlerini “Biricik kimliğinde” içselleştirmiş ve merhametini eyleyici davranışlarında sergileyen insan, ölüm anında söylemesi gereken sözlerin ne olması gerektiğini düşüncelerinden hiç eksik etmez: “ Var olan ve olmasını umut ettiğim her şeye karşı Merhamet duyguma uygun davranmaya gayret ettim. Halkın kutsal saydığı varlığın yerine kendimi yerleştirip, hata ve kusurlarından, güçsüzlüklerinden dolayı insanları yargılama hakkını kendimde görmedim, kibirlenmedim. İktidar gücümü şahsi çıkarlarım için kullanmadım. Ruhumu para karşılığı satmadım. İnsan olarak yaşadım. İnsan olarak ölüyorum. Özgürüm, mutluyum ve ruhum huzur dolu.” Ölüm anında, yukarıdaki cümleyi düşüncelerinde kuramayanların ölüm anı nice ıstıraplıdır… Lodos 67 NILÜFER BELEDIYESI TIYATRODA PERDE DEDI S anatın kalbinin attığı Nilüfer’de tiyatroseverler yeni bir oyunla buluştu. Nilüfer Belediyesi bünyesinde kurulan “Tiyatro” ilk oyunu “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” ile izleyici karşısına çıktı. Dario Fo’nun yazdığı, Füsun Demirel’in çevirisini yaptığı “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” isimli oyununun prömiyeri Nazım Hikmet Kültürevi’nde yapıldı. Murat Karasu’nun yönettiği, Payidar Tüfekçioğlu, Mine Tüfekçioğlu, Çisil Oral, Aykut İspir, Umutcan Vicnelioğlu, Koray Kurt, Aydın Türk ve Muhammet Avcı’nın rol aldığı “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” izleyiciden tam not aldı. Oyun sanatseverler tarafından uzun süre ayakta alkışlandı. Oyunun sahnelenmesinin ardından konuşma yapan Yönetmen Murat Karasu, bir hayali gerçeğe dönüştürmenin mutluluğunu izleyici ile paylaştı. Karasu, “Değerli emekçi arkadaşlarıma, bu oyunda bizlerden desteğini esirgemeyen Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e ve Danışmanı Feza Sosyal’a çok teşekkür ediyorum. Feza Bey bir hayal kurmuştu , bu hayale bizi de ortak etti. Umarım bu hayali bir nebze olsun gerçekleştirmişizdir” dedi. “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” yazıldığından bu yana yaşlanmayan ve güncelliğini kaybetmeyen bir hak arama mücadelesini konu ediyor. Birey-devlet-kolluk güçleri arasındaki çok ciddi sanılan aslında “absürd” ilişkinin keyifli bir şekilde anlatıldığı “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” Dario Fo’nun en önemli oyunlarından biri. Nilüfer Belediyesi Tiyatro’nun ilk oyunu “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” her cuma ve cumartesi sahnelenecek. 68 Lodos