Lodos Dergi Kasım ayı için buraya tıklayın

Transkript

Lodos Dergi Kasım ayı için buraya tıklayın
E DİTÖR
Aylardan Kasım...
Puslu havalarda hafakanlar basan biri olarak aklım, habersiz olmasa da
rüzgar gibi geçen bahar ve yaz aylarında.
Daha şimdiden güneşin yolunu gözlüyorum.
Ve yazın ve denizin...
Hal böyle.
Ama şunu biliyorum ki, biz böyle de güzeliz.
Bilmem ki...
Her sayıda yazıyorum diye bıktırdık mı?
Ancak gerçekten mutlu geliyoruz size her sayıda.
Dergiyi kimi gün harıl harıl hazırlarken...
Kimi gün, noktasına bile dokunamazken...
Dünya güzeli dostlarımızın katkısıyla çoğalırken...
Başlarken, bitirirken mutluyuz.
Ve en önemlisi de, her yeni sayıyı elimize aldığımızda, bizim için bahar oluyor.
Ve şimdi...
Kasım ayının olabilecek (sanki) en kasım gününde yazarken bu yazıyı.
Biliyorum ki, bir kaç güne kadar yine baharı yaşıyor olacağız.
Bu sayıda, Utku Kaynar, her miliminde emeğinin olduğu, efsane organizasyon
Fotoistanbul’u yazdı sizler için.
Ve Fotoistanbul’un inanılmaz güzel karelerini taşıdı Lodos’a.
Gerçek bir dünya insanı olan Ayşe Alagöz, yine kendisi için gezdi.
Ama bir tek Lodos okurları için yazdı Barcelona’yı...
Bisiklet sporuna gönül veren Sedat Kartal, sarsıcı yazıları ve yorumlarıyla
katıldı aramıza.
İbrahim Karakılılıç, Ceyhun İrgil, Özden Şenkoyuncu, Özlem Yılmaz...
Yine güç verdi bize.
Ve Hakan Göçmez...
Bir kez daha emeğini esirmegedi Lodos’tan ve bizi size kavuşturdu.
Vuslat güzel şey.
Gün eksilmesin pencerenizden.
Özlem Buğday Yağmur
Lodos Medya
İletişim Basın Yayın Danışmanlık Adına
İmtiyaz Sahibi
Özlem Buğday Yağmur
Genel Yayın Yönetmeni
Özlem Buğday Yağmur
Yazı İşleri Müdürü
Hakan Göçmez
Kurumsal İletişim ve Pazarlama
Ata Tunalılar
Yayın Danışmanı
Gülşah Göçmez
08
Fotoğraf
28
Postmodernizmin Anavatanı
Fotoİstanbul
Hukuk Danışmanı
Av. Özgür İnanç Yağmur
Katkıda Bulunanlar
Ayşe Alagöz
Sedat Kartal
İletişim
0224 452 83 54
[email protected]
Yönetim Yeri
Cumhuriyet Mah. FSM Bul. No:53
Mersa Sitesi B Blok Kat:3 Daire:5
Nilüfer/Bursa
Barselona
Yerel Süreli Yayın
/lodoshaber
Grafik
HG Tasarım
Baskı
Detay Copy Matbaa
Tahtakale Çelebiler Cd. No:2/34
Osmangazi / Bursa
LodosBursa Dergisi
basın ahlak kurallarına uymaya söz vermiştir.
6 Lodos
42
Gizemli Efsane
Catherine Deneuve
52
60
74
Sedat Kartal Yazdı
Bisiklet, Hayat,
Sinema
Teknoloji
Akıllı Telefonlarda
6 serisi savaşları
78
82
Kitap
Kültür Sanat
Yazarlar
26
40
50
58
Özlem B. Yağmur
Hakan Göçmez
Ceyhun İrgil
Sedat kartal
66
72
76
80
İ. Afif Karakılıç
Cavit Zırtlan
Özlem Yılmaz
Özden Karan
Yemek
Bitlis
Lodos 7
.
Fotoıstanbul
- kenarından
“Bir safak
. vakti karanlıgın
- basıp dogruldukları
Onlar, ellerini topraga
zaman…”
Utku Kaynar Lodos için yazdı...
10 Lodos
Guy Martin - Düşler Kenti
Lodos 11
S
anatın sanat için yapılması
gerektiğine hiç inanmadım.
Özellikle Türkiye gibi sanat ve
kültür tüketiminin düşük olduğu
ülkelerde, aynı insanların tanımadığı yeni ürünlerin piyasaya
sunulması gibi, sanatın da hep
sokaklara çıkması ve insanların
yaşamını zenginleştirmesi -kendi varlığını kabul ettirmesi açısından- zorunlu gelmiştir.
O eski filmde söylendiği gibi…
“Yaparsan, gelecekler”. Geliyorlar. Ben denedim.
12 Lodos
Maxim Dondyuk, Euromaidan Ukrayna
Lodos 13
Ozan Sağdıç İki Şehrin Hikayesi
Matt Stuart, Yayalar
Birol Üzmez, Kortejo Evleri
18 Lodos
Yusuf Darıyerli Konuşurken
S
okakları binlerce fotoğrafla doldurduğunuz zaman, bu ülkenin insanlarının
destek yetersizliği nedeniyle mahrum
kaldıkları kültüre ne denli ihtiyaç duyduklarını da anlıyorsunuz. Sabahın erken
saatlerinde işe gidecekleri otobüslerini
fotoğraflara bakarak bekleyen gençlerden, gece yarılarında sergi gezen teyzelere kültürün geniş bir kitle ile kucaklaştırılmasının aslında ne kadar büyük
bir ilerleme olduğunu fark ediyorsunuz.
Eskiden TOMA’ların durduğu meydanlara
fotoğraf astığınız için size teşekkür eden
yüzlerce kişi oluyor. Eski Musevi yetimlerin
metruk yatakhanelerine sanat taşıdığınız
için minnettar olan yüzlerce, binlerce yürek.
Tom Roma, New York
Lodos 19
Ali Saltan, Nehrin Öte Yakası
George Geourgiou’nun otobüs içinden çektiği Londra fotoğraflarıyla, Tuğba Yüksel’in dışarıdan belediye otobüslerini çektiği İstanbul fotoğraflarını kıyaslayabilmek. Ali Saltan’ın çektiği, Doğubeyazıt’da bir nehrin iki yakasında, iki ayrı ülkede aynı coğrafyayı,
kaderi, sevgiyi paylaşan Türkiye ve Ermenistan vatandaşlarını
görmek.
Kerem Yücel, Mülteciler
22 Lodos
Laura El Tantawy, Piramitlerin Gölgesinde
Yuri Kozyrev, Humus, Suriye
Bieke Depoorter
Jun Abe sunumda
Lodos 23
Jun Abe, Vatandaşlar
Ortaköy Yetimhanesi’ni
metruk halden alıp binaya dokunmadan bir sanat merkezine
dönüştürmek, bu dönüşümün
sonucunda dünyanın en önemli
fotoğrafçılarını orada sergileyebilmek.
Ken Schles’in Gece Yürüyüşünü gösterdiğimiz salonun
yanında, Sovyet Rusya’yı 60 yıl
görüntülemiş Anatoly Garalin
fotoğraflarını gazete kağıtlarında sergilemek. Biri Pravda’mı
dedi?
Seiji Kurata’nın fotoğraflarını
çamaşır ipine asmaktan, konteynerlara fotoğraf yapıştırmaya kadar 60 farklı sergileme
biçimiyle tam 1700 fotoğraf
sergiledik Fotoistanbul’da. 80
etkinlik yaptık, 170 fotoğraf
gösterisi, 5 atölye, 150 portfolyo değerlendirmesi gerçekleştirildi.
William Klein, Chris Anderson,
Jun Abe, Tom Roma, Ozan Sağdıç, Murat Germen, Yusuf Darıyerli, Gökşin Varan, Kerem Yücel
gibi dünyanın dört bir köşesinden sanatçıların fotoğrafları
toplam 53 sergiyle Beşiktaş’ın
sokak ve meydanlarına taşındı.
Biz insanlara “Şehirler ve Hikayeler” anlatmaya çalıştık.
Ercan Aydeniz, Aşura
24 Lodos
Ken Schles,
Gece Yürüyüşü
Lodos 25
POSTMODERNİZMİN ANAVATANI
BARSELONA
28 Lodos
D
AYŞ
Z LO
Ö
G
A
L
EA
DI...
AZ
Y
N
İ
Ç
İ
OS
Lodos 29
A
kdeniz’in tüm karakteristik ve doğal güzelliklerini
taşıyan Barselona “mimarlık
ile kentselliğin bütünleştiği
bir kent.
Avrupa’nın dışında, İspanya’nın Kuzey
Doğu’sunda yer alan Barselona’da bir
Akdeniz kenti kışkırtıcılığının yanı sıra
gerçekten de görkemli bir tarih, ilginç
bir modernizm var. Tarihi binaların
yanında yükselen tuhaf geometrik
yapılar ve heykeller daha ilk bakışta
kenti pek çok Avrupa kentinden ayırıyor. Katalanların, farklılığı yücelten
özgür ruhu Barselona şehrini birçok
alanda marjinal bir havaya sokmuş.
Franco rejiminden kaçmadan önce
tüm eğitimini ve gençliğini bu şehirde
geçiren, sanatını biçimlendiren ve bu
zaman zarfında bugünün şaheserleri
sayılan tablolarını yapan Picasso, sürrealizmin babalarından Joan Miro ve
Barselona’nın en önemli simgesi ve
ününü büyük ölçüde borçlu olduğu
şehri bir pasta gibi süsleyen Antoni
Gaudi gibi sanatçılar şehrin yarattığı
gerçeküstülükten ilham almış ve aynı
zamanda bu gerçeküstülüğün pekiştirilmesinde de büyük bir rol oynamış.
Ama Barselona’yı Barselona yapan
ne Dali ne de Picasso. Kent tüm ihtişamını ünlü mimar Antoni Gaudi’ye
borçlu. Gaudi, yakın tarihin en dikkat
çeken ve hakkında en fazla tartışma
yapılan mimarlarından biri. Katalanlar
için ise o adeta bir aziz.
Barcelona şehri, özellikle 70’li yıllardan sonra, Franco rejiminin sona
ermesiyle beraber bir anda Avrupa’nın parlayan yıldızı haline geldi.
Yıllarca Amsterdam’ın elinde tuttuğu
bu bayrağı artık Barcelona’nın ele
geçirmesinde sadece tek bir neden
olarak Amsterdam’ın yıllarca legal
uyuşturucu ve seks sayesinde
kendini pazarlayan özgürlük ütopyasının gençleri artık doyurmamasıyla
ilişkilendiren andırıyor. Ayrıca şehrin
yerlilerine Katalan’lığın verdiği o
bağımsızlık ruhu şehrin sokaklarından
evlerine, barlarından parklarına her
alanda kendini belli ediyor.
30 Lodos
FC BARCELONA
Dünyanın neresinde giderseniz
gidin Barcelona dediğinizde akla ilk
gelen şeylerden birisi de “Barcelona”
markasıyla özdeşleşmiş, Katalanların
milli futbol takımları olarak gördükleri
“FC Barcelona” dır. Kulübün sari-bordo-mavi renkleri futbol sevgisinin
ötesinde Madrid yönetimine karşı
Katalanların kimlik göstergesi.
Franco döneminde Barca ne zaman
kralın ve sistemin takımı Real Madrid
ile oynasa, maç Katalanların Madrid
merkezi yönetimine karşı kendini
gösterme yolu olarak görülüyor.
BAŞKALDIRININ SEMBOLÜ
BARCA FORMASI
Özellikle Franko’nun, Katalan bayrağını yasaklamasıyla Barca forması
Katalanların ulusal duygularının simgesi oldu ve halk tarafından Katalan
bayrağı olarak kabul edildi. Dünyanın
en büyük futbol kulüplerinden biri
olan FC Barcelona işte bu nedenle,
Katalanların bayrak olarak gördükleri
formalarına bir futbol kulübünün en
büyük gelirlerinden olmasına rağmen
hiçbir zaman reklam almadı. Geçen
sene sadece futbol dünyası için değil
tüm sponsorluk anlaşmaları için bile
astronomik sayılan teklifler yapılan
FC Barcelona’nın daha fazla direnemeyeceği ve sisteme uyup bu tekliflerden birini kabul edeceğine kesin
gözle bakılırken, kulüp hiç beklenmeyen bir şey yaptı ve o ana kadar
yapılmış tüm reklam ve sponsorluk
anlaşmalarını tersyüz ederek yıllık
milyonlarca Avro’yu elinin tersiyle
itip, hatta üzerine milyonlarca Avro
yardım yaparak, formasına UNICEF
logosu koydu. Ve bu tavrıyla tüm
dünyada sisteme karşı inanılmaz bir
gol attı. Kulüp, sponsorluk ve reklam
çılgınlığındaki post-kapitalist düzende yaptığı bu hamleyle beraber, Katalanlar dışında da herkesin sevdiği,
herkesin desteklediği sisteme karşı
bir başkaldırı sembolü oldu.
Lodos 31
LA RAMBLA
32 Lodos
GEZİLECEK YERLER
La Rambla
Barselona‘nın en önemli caddelerinden olan La Rambla’da keyifle gezebilir, İstanbul İstiklal Caddesi’nin
benzeri sokaklarda artistlerinin gösterilerini inceleyebilir onlarla fotoğraflar çektirebilirsiniz. Barselona gezisi
boyunca mutlaka yapmanız gerekenler arasında ise La
Rambla Caddesi’nde yürüyüş, İspanyol atesi Flamenko
dansını izleme ve turistik otobüs turu geliyor. Yeme-içme meselesi Barselona gezisinde en az zorlanacağınız
bir konu. Barselona’nın tipik bir Akdeniz şehri olmasından dolayı şehirde çok fazla deniz ürünü bulabilirsiniz.
Bunun dışında La Rambla Caddesi üzerinde bulunan
Mercatt La Boqueria açık pazarında birbirinden güzel
sebze ve meyveler alabilirsiniz.
Park Guell
Barselona’nın en önemli simgelerine imza atan ünlü
Mimar Antonio Gaudi tarafından Guell ailesinin soyluluk
göstergesi olarak 1900 ile 1914 yılları arasında yaptığı
çok güzel bir park.1923 yılında halka açılan park Unesco
Dünya Miras Listesi’nde de yer alıyor ve girişi ücretsiz.
Barselona’da gezilecek yerler listesinde bana göre en
eğlenceli ve güzel gezi noktalarından birisi olan Park
Guell‘i ziyaret etmeden şehirden ayrılmayın. Bu arada
Park Guell‘e giderken yanınıza atıştırmalık bir şeyler
alırsanız parkta piknik havası yaşayabilirsiniz
Poble Espanyol
Barselona’da gezilecek yerler listesinde yer alan yapay
bir İspanyol köyü olup, Barselona gezisi boyunca benim
de çok hoşuma giden yerler arasındaydı. Montjuic Tepesi‘nde bulunan Poble Espanyol, 1929 yılında Barselona
Uluslararası Fuarı’na ev sahipliği yapması için yapılmış
yapay bir İspanyol köyüdür. 42.000 metrekarelik bir
alanda kurulan ve 117 tane ev bulunan Poble Espanyol’de bulunan evler uzun araştırmalar sonucu bölgedeki en güzel model evler belirlenip yapılmış. Mimar Josep
Puig i Cadafalch tarafından yapılan Poble Espanyol
aslında fuar için 6 ay süreli lazım olsa da yıkılmamış ve
günümüzde açık müze olarak hizmet vermekte.
Picasso Müzesi
Picasso Müzesi Barcelona’da en çok ziyaret edilen yerlerden biri. 1963 yılında kurulan müzede Picasso’nun
“Mavi Dönemim” dediği 1901-1904 yılları arasındaki
eserleri ve kişisel eşyaları bulunuyor.
Lodos 33
42 Lodos
‘’ Bazen bir rol çok kisisel
. bir .seye dokunabilir.
O zaman durum korkunçtur.
- dalar.
Olayların tam ortasına dalayım derken, insan kendi yüregine
Kendisini tümüyle silahsız ve zayıf hisseder.
En küçük bir darbeyle de çöker gider.’’
GİZEMLİ EFSANE
CATHERINE DENEUVE
Sinema dünyası onu eşsiz güzelliğne rağmen
soğuk ve gizemli kadın olarak kabul etti.
13 yaşında başladığı oyunculuk kariyerinde
Avrupa sinemasının en önemli yönetmenleriyle
çalıştı.
Oynadığı rollerdeki performansı oyunculuktaki
gücünü de ortaya çıkardı.
Dışa dönük bir yaşantıyı tercih etmedi.
Basınla içli dışlı olmayı hiç bir zaman istemedi.
Ama en önemlisi ilerleyen yaşına rağmen
sinemadan asla kopmadı.
Lodos 43
Bir Roman Polanski filmi
TİKSİNTİ
C
arole (Catherine Deneuve) Londra’da bir dairede ablası Helen ile
(Yvonne Furneaux) birlikte yaşamaktadır. Carole, genç, güzel ama içe kapanık,
pek konuşmayan, insanlarla iletişime
girmekten kaçınan bir kızdır ve şizofrenik bir ruh haline bürünmüştür.
Sokakta yürürken kendisine laf atan
erkeklere dehşetle bakar. Evde beraber yaşadığı ablası ise evli bir erkekle
ilişki yaşayan rahat bir kadındır ve
birkaç gün sonra Carol'ı evde yalnız
bırakıp İtalya'ya gezmeye gidecektir.
Carol bu ilişkiye onay vermez. Ablasının
sevgilisinden nefret eder ama sözünü dinletemez. Ablasının sevgilisiyle
birlikte İtalya’ya tatile gitmesiyle Carol
dünyadan kopmaya ve yavaş yavaş
aklını yitirmeye, çevresine ve hatta
kendisine yabancılaşmaya başlar.
Bu filmde açık ve net bir şekilde
Carole'ın erkeklerden ve hatta romantizmden nefret ettiğini görürüz. Carole
dışarıdan bakıldığında oldukça uysal
bir genç iken içinde büyüyen canavarı
sakinleştiren tek şey karşı kilisenin
bahçesinden top oynayan rahibelerin
görüntüsüdür. Bekaretle donatılmış
rahibeler ona bu dünyadaki en temiz
insanlar olarak görünür ve Carole,
şizofrenik bir dünyaya adım atar. Polanski Carole’un nasıl bu hale geldiğini
açıkça söylemek yerine, korkuları ve
nefretleriyle anlatmaya çalışmıştır.
KÜNYE
Oyuncular
Catherine Deneuve, Patrick Wymark, Hugh
Futcher, Monica Merlin, James Villiers
Tür
Dram, Gerilim, Korku, Psikolojik
Yapım
1965 - İngiltere
Yönetmen
Roman Polanski
Senaryo
Roman Polanski, David Stone, Gérard Brach
46 Lodos
Çok güvendiği babası tarafından çocukken suistimal (rüyalarında gördüğü
gibi uyurken saldırılıp tecavüze uğraması) edilmesi nedeniyle yaşadığı bu
travma onu yıllar içinde yalnızca kadınlarla ilişki kurduğu bir dünyaya yöneltir.
Filmde kullanılan kodlar ise toplumsal
kültürün bir ürünüdür ve toplumsal
geçmişe yada kullanıcıları arasındaki uzlaşmaya dayanırlar. Apartman
dairelerinin bir kutuya benzetilmesi ve
insanların bu sınırlandırılmış mekanda
iletişimden kopuk yaşamaları bunun
sonucunda yalnızlığın paranoyaya
dönüşmesi ve bu etkinin bir süre sonra
insanı nasıl delirteceği vurgulanır.
S
on Metro Catherine Deneuve'e İtalyan Sinema Akademisi, "en iyi yabancı aktris"
ödülünü kazandıran film.
François Truffaut'nun yönettiği
ve yapımcılığını üstlendiği filmin
özgün senaryosunu da Suzanne Schiffman'la birlikte yine
Truffaut yazmıştır. Fransız Yeni
Dalga sinema akımının öncü
ve etkili yönetmeni François
Truffaut'nun belki de en politik
filmi budur.
1981'de "En İyi Yabancı Film"
dalında Oscar ve Altın Küre
ödüllerine aday gösterilen film,
kendi ülkesinin Oscarları sayılan
César Ödülleri'nin neredeyse
tamamını aldı.
Filmin başrol oyuncusu Catherine Deneuve'e İtalyan Sinema
Akademisi, "en iyi yabancı aktris" David di Donatello Ödülü'nü
verdi.
İnsanlar ısınabilmek için
sinema ve tiyatroları
doldururlar
Film 1942 yılının Eylül ayında
Paris'te başlar. Fransa 2 yıldır
Alman işgali altındadır ve 2.
Dünya Savaşı sürerken birçok
yerde olduğu gibi bu kentte
de insanlar savaşın sıkıntılarını
bütün ağırlığıyla hissederler.
Gece 11'den sonra sokağa
çıkma yasağı başlamaktadır ve
bu nedenle Parisliler için son
metroyu kaçırmamak çok önemlidir. Şehirde gıda ve yakacak
sıkıntısı vardır. Evlerinde üşüyen
insanlar ısınabilmek için sinema
ve tiyatroları doldururlar. Bu
tiyatrolardan biri olan Montmartre Tiyatrosu da tek oyunla
gösterilerine devam etmektedir,
çünkü söylendiğine göre sahibi
ve yönetmeni Lucas Steiner
(Heinz Bennent) bir Yahudi
olduğu için Fransa'dan kaçmak
zorunda kalmıştır. Tiyatronun
işlerini eski bir sinema oyuncusu
olan karısı Marion (Catherine
Deneuve) devralmıştır. Marion
kocası gibi bir Yahudi değildir ve
tiyatroyu işletmesinde sakınca
görülmemiştir.
Ödül kazandıran film
SON METRO
Ancak tiyatronun başka sorunları da vardır, politik bir oyun
sahneye koyamadıkları gibi,
Musevi oyuncularını da işten
çıkartmak zorunda kalmışlar,
ayrıca Nazi sansür kuruluna da
sürekli olarak hesap vermek
durumundadırlar.
Gerçekte ise Lucas Steiner
Paris'i terketmemiştir ve tiyatronun bodrumunda gizlenmektedir. Önce "Serbest Bölge" ye,
oradan da İspanya'ya geçiş yapmayı planlamaktadır. Karısının
bu durumdan haberi vardır ve
her gece onun yanına giderek
birlikte durum değerlendirmesi
yaparlar.
Bu arada sahneye koyacakları
"Kaçak" adlı yeni oyunun başrolü
için Bernard Granger (Gérard
Depardieu) adında genç bir aktörü işe alırlar ve provalar başlar.
Diğer başrolü de Marion Steiner
üstlenmiştir.
Davranışlarıyla kadınlara düşkün
biri olduğu izlenimini veren
Bernard aslında bir direnişçidir.
Oyunun yazarı ve perde arkasındaki gerçek yönetmeni ise
Lucas Steiner'dir. Havalandırma kanalı sayesinde sahneyi
dinleyebilen Lucas karısı aracılığıyla provalar boyunca oyunun
olgunlaşmasına yardımcı olur.
Nihayet yeni oyunla perdelerini
açarlar ve daha ilk gecede başarı
kazanırlar.
KÜNYE
Oyuncular
Catherine Deneuve, Gérard Depardieu, Jean
Poiret
Tür
Dram, Politik
Yapım
1980
Yönetmen
François Truffaut
Senaryo
François Truffaut
Lodos 47
Sedat Kartal Lodos için yazdı...
BİSİKLET, HAYAT ve SİNEMA
52 Lodos
Lodos 53
FLYING SCOTSMAN
2006 yılı yapımı olan ve “Uçan İskoçyalı” olarak bilinen, zamana karşı
yarışlarında bir dönem imkansızlıklara rağmen rekor kırmış olan Graeme
Obree’nin ilginç hayatı, okunacak bir
kitap kadar keyifli ancak ne yazık ki
Türkçe’ye çevrilmiş bir kitabı olmasa
da şu anda piyasada bulup izleyebileceğiniz bir filme sahip.
Nuneaton, Warwickshire’ da doğan
ancak sürekli İskoçya’da yaşayan ve
kendisini de İskoçyalı olarak tanıtan
Obree’nin aynı zamanda psikolojik
problemlere sahip birisiyken belirli
bir sponsor desteği almadan kendi
56 Lodos
tasarladığı bir bisiklet ile bütün
bunları aşarak zamana karşı dünya
rekorunu 1993 ve 1994 yıllarında
kırabilmiş olması bu filmin ana konusunu oluşturuyor.
Aslında hayatı ile çok da örnek
alınmayacak ama azmi ve hırsı ile
kesinlikle örnek alınması gereken bir
sporcu olan Obree’nin karşısında İngiliz Olimpiyat Şampiyonu olan Chris
Boardman olmasına karşı, herhangi
bir insanın ne kadar şansı olabileceğini bir düşünün.
Boardman rüzgar tüneli ve bilgisa-
yar destekli antremanlar yaparken
Obree ise sadece evinde bulunan
eski kondüsyon bisikleti ile hazırlanıyordu. Ancak yine de yeterince iyi
bir bisikleti yoktu ve UCI’ın taktığı
çelmelere rağmen yine de başarılı
olabilmiş bir sporcuydu.
Graeme Obree’yi canlandı ran
aktör Jonny Lee Miller’ın oyunculuk
performansı izlenmeye değer, ayrıca
Obree’ye destek olan Douglas Baxter rolündeki oyuncu Brian Cox ve
Obree’nin menajeri Malky rolündeki
oyuncu Billy Boyd’un profesyonelliği
de gerçekten takdire şayan.
BREAKING AWAY
İtalyan bir takımın parçası olmak isteyen
Dave’in takıntılarından olan ve sadece Ciao
Papa!, Spagetti, Fellini isimli bir köpek, İtalya
aşığı olmak onun yansımalarından sadece bir
kaçıdır. Dave’in bindiği kırmızı “Masi Gran Criterium” kadrolu bisikletten gözünüzü ayırmanız da pek mümkün değil. Yarışın ve bisikletin
ön plana çıktığı bisiklet filmleri arasında en
iyi birkaç filmlerden biri olan Breaking Away,
1980 yılında en iyi özgün senaryo Oscar’ını
da kazanmıştır. Breaking Away kazandığı Oscar’ın yanında en iyi film de dahil olmak üzere
tam dört dalda Akademi Ödülleri’ne de aday
gösterilmiş bir filmdir.
THE ARMSTRONG LIE
Bilinen en güncel filmlerinden biri olan bu film 2009’da
Armstrong’un geri dönüşünü
hikayelendirmek için yola çıkan
Alex Gibney’nin elinde 2013
itibariyle en iyi belgesel yerine
en iyi özgün senaryo için aday
olabilecek bir hikayeyi belgeselleştiriyor.
Armstrong, itirafı sonrası
Gibney’e konuşmayı kabul
etmesinin ardından elindeki
görüntülerle itiraf etmesi sonrasında Armstrong’ u bir araya
getiren Gibney adeta yakın
dönem bisikletine bu sayede
ışık tutmuş oluyor. Sadece
Armstrong ve etrafındakilerin
yalanlarının değil, 2009 yılında
Astana takımında yaşanan sorunlardan, doping kontrollerine
kadar çeşitli sezonlar içerisinde
pelotonun nasıl işlediğini çok
çarpıcı tespitlerle izleyiciye aktaran özgün bir film olarak The
Armstrong Lie sinema tarihinde
hafızalara kazınmıştır.
Lodos 57
MERHAMET
İçinde bulunulan çağın adı;
“Bilgi Çağı”.
“Bilgi Çağı”nda yaşanıyor fakat
İnsanlık “Bilgi”siyle ne yapacağını
bilemez durumda. Teknolojik
buluşlar, almış başını gidiyor.
Tarif edilemez hızla ilerleyen
teknoloji, amaç ve sonuçlarla pek
ilgilenmiyor.
İbrahim Afif
Karakılıç
Psikiyatri Uzmanı
[email protected]
İnsan olarak yaşadım.
İnsan olarak ölüyorum.
Özgürüm, mutluyum ve
ruhum huzur dolu
66 Lodos
Bilgi Çağı’nda, ciddi bir paradoks
dikkati çekmekte. İnsanlık yararına olduğu söylenen teknolojik
buluşlar kullanılarak, insanın
doğayı ya da insanın insanı yok
ettiğine şahit oluyoruz. İletişim araçlarının yaygınlığı, çoğu
medya kuruluşunun sorumsuzca
yaptığı yayınlar ve reklam stratejileri insan aklını bulanıklaştırıyor,
aydınlığı karartıyor.
Sevgi, hoşgörü, tolerans, adil
olma, doğruluk, fedakârlık, insanlık yararına çalışma, merhamet,
şeref gibi “İnsan olmaktan” gelen
erdemler satın alınabilir ya da
satılabilir oldu.
Teknolojiye kendini kaptırmış
insanımsıların tek amacı “Kâr”elde etmek. Günümüzde, cahalet, taasup, bağnazlık, çıkarlar
uğruna ruhunu satılığa çıkarma
arttı. Zorbalık ve kuvvet insanları
köleleştirmeye başladı. Eğemen
iktidarların çıkardığı adelete dayanmayan hukuki yasalar, ahlak,
adalet kelimelerinin anlamını
yanlış yorumlanır hale getirip
egemenlere hizmet etmeye başladı. Toplumu oluşturan bireyler
git gide kendine yabancılaştı. Günümüzün “Kendine yabancılaşmış
insan”ının yaşamına yüklediği
anlam, sadece sahip olmak adına
tüketmek; sorumsuzca, bencilce,
tahrip edici bir tarzda tüketmek
oldu.
Dünyada ve evrendeki mevcut olan ve olup biten herşeyi
düzene getirecek tek güç; içsel
yolculuğunu tamamlamış, vicdanının sesini duyan ve anlayabilen,
“İnsan Olmaktan” gelen erdemlerle donanmış insanlarda var
olması gereken şefkat ve merhamet duygularıdır.
İnsan, evrende mevcut olan ve
olup biten herşeyi “Biricik kimliğinde” bulunduran muhteşem,
yüce bir olgu olarak görülmelidir.
Psikoterapi, ilk görüşmeden başlayarak insanın, iç görü kazanması, hata ve kusurları ile yüzleşerek
saygı ve sevgi duyulan huzurlu
bir insan olmasına yönelik yapılmaktadır. Kısaca söylenecek
olursa; insanın, “İnsanımsılıktan”
kurtulup, “İnsan olma” ya varan
bir evrim sürecini tamamlamasına
yöneliktir. İnsan olmak “Kendini
bilmek” tir. Arınmadır, aydınlanmadır, bütünlenmedir.
“Biricik ben”’ini doğurmuş olan
insan, “Eyleyecek”tir. Eylem
alanında olan insan için, birçok erdemleri içselleştirmek ve eylemlerinin temel prensipleri olarak
bu erdemleri yaşamı boyunca
aklından ve davranışlarından
eksik etmemek, olmazsa olmaz
bir ahlak yasasıdır. Birçok erdemi
içinde barındıran ahlak yasası,
“Kuvvetli insan”ı, “Kudretli insan”
yapacaktır.
Merhamet duygusunun yol
göstericiliğinde, ahlak yasasına
uygun davrana gelmiş insan,
“Fakirlerin, hastaların ve yaralıların
yardımına ve bakımına koşmak, zayıflara yardım etmek ve cahilleri aydınlatmak” için yılmadan çalışacaktır.
Anlatılmak istenen, “Merhamet”
duygusunun daima davranışların
temeline oturtulması gerekliliğidir.
Tüm canlılara ve insanlığa duyulan
derin sevgi olmadan yapılan bir iyilik
ya da başka bir deyişle, merhameti
içinde barındırmayan bir iyilik, iyilik
olamaz. İyiliği, sırf iyilik olduğu için
nezaket ve sevgi ile yapabilmek
insanın şerefidir.
•Yerinde konuşur, yeri geldiğinde
çığlık atmaktan çekinmez,
çaba harcar ve haksızlığa uğramışların korunmasına adar yaşamını,
•Canlılar arasında ayrım gözetmez
çünkü O’nun için bütün canlılar ve
doğa kutsaldır,
•Derin merhamet duyguları onun
umut ışığının daima yanık kalmasını
sağlar.
•İnsanları cinslerine, milliyetlerine,
renklerine ve dinlerine göre sınıflara
ayırmaz çünkü onun için hepsi eşit
ve aynı düzeyde kardeştir,
•Yurtta barış, Dünya’da barış ister,
şiddete, ölümlere ve savaşlara
karşıdır.
•İnsan hakları için mücadele eder,
•Üstüne vazife olmayan şeylere
Şerefini önceleyen insan,
kuvvetli olmak yerine kudretli
olmayı yeğler. Kudretli bir insanın
davranışlarının yol göstericisi,
şefkati ve “Merhamet” duygusudur. O’nun şefkati ve merhameti,
Dünya’da ve evrende mevcut
olan ve olup biten cansız doğaya,
tüm canlılara, algılarının dışında
kalan dolaylı olarak sezgilerinin
ona ilham ettiği her şeye yöneliktir.
Merhamet salt acizler ve düşkünler için değildir. İnsan hakları ve
vicdan hürriyetinin emrinde; sahtekarlığa, siyasal baskıya, gasp edilmiş
haklara karşı kullanılan bir çalışma
prensibidir. Kudretli insanın merhameti, yaşadığı çevrenin görüngüsünü düzene sokan yüce bir duygudur.
Merhameti, davranışlarının temeline
oturtan insan;
•İnsanın saflığından, masumiyetinden, inançlarından yararlanmaya
yeltenmez,
•“Bana ne” ci davranamaz,
adaletli bir yaklaşımla karışır;
•“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyemez,
•Hiç kimseden korkusu yoktur ve
ölümü göze alabilecek kadar da
cesurdur. Ölüm anında söylemek
istediği son sözleri bilir.
•O, Don Quichotte olmakla itham
edilir. Bu alaycı yaklaşımlar karşında yılmaz. İnsan gibi davranmaya
devam eder,
•O; ezilenlerin, muhtaçların, yaralıların, hastaların yanında olmak için
Dilerim ki; iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun erdemlerini “Biricik kimliğinde”
içselleştirmiş ve merhametini eyleyici davranışlarında
sergileyen insan,
ölüm anında
söylemesi gereken sözlerin ne
olması gerektiğini
düşüncelerinden
hiç eksik etmez:
“ Var olan ve
olmasını umut
ettiğim her şeye
karşı Merhamet
duyguma uygun
davranmaya
gayret ettim.
Halkın kutsal saydığı varlığın yerine
kendimi yerleştirip, hata ve kusurlarından, güçsüzlüklerinden dolayı
insanları yargılama hakkını kendimde
görmedim, kibirlenmedim.
İktidar gücümü şahsi çıkarlarım için
kullanmadım. Ruhumu para karşılığı
satmadım. İnsan olarak yaşadım.
İnsan olarak ölüyorum. Özgürüm,
mutluyum ve ruhum huzur dolu.”
Ölüm anında, yukarıdaki cümleyi düşüncelerinde kuramayanların ölüm
anı nice ıstıraplıdır…
Lodos 67
NILÜFER BELEDIYESI
TIYATRODA PERDE DEDI
S
anatın kalbinin attığı Nilüfer’de tiyatroseverler yeni bir oyunla buluştu.
Nilüfer Belediyesi bünyesinde kurulan “Tiyatro” ilk oyunu “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” ile izleyici karşısına çıktı. Dario Fo’nun
yazdığı, Füsun Demirel’in çevirisini yaptığı “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” isimli oyununun prömiyeri Nazım Hikmet Kültürevi’nde
yapıldı. Murat Karasu’nun yönettiği, Payidar Tüfekçioğlu, Mine
Tüfekçioğlu, Çisil Oral, Aykut İspir, Umutcan Vicnelioğlu, Koray
Kurt, Aydın Türk ve Muhammet Avcı’nın rol aldığı “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” izleyiciden tam not aldı. Oyun sanatseverler
tarafından uzun süre ayakta alkışlandı.
Oyunun sahnelenmesinin ardından konuşma yapan Yönetmen
Murat Karasu, bir hayali gerçeğe dönüştürmenin mutluluğunu izleyici ile paylaştı. Karasu, “Değerli emekçi arkadaşlarıma,
bu oyunda bizlerden desteğini esirgemeyen Nilüfer Belediye
Başkanı Mustafa Bozbey’e ve Danışmanı Feza Sosyal’a çok
teşekkür ediyorum. Feza Bey bir hayal kurmuştu , bu hayale bizi
de ortak etti. Umarım bu hayali bir nebze olsun gerçekleştirmişizdir” dedi.
“Ödenmeyecek Ödemiyoruz” yazıldığından bu yana yaşlanmayan ve güncelliğini kaybetmeyen bir hak arama mücadelesini
konu ediyor. Birey-devlet-kolluk güçleri arasındaki çok ciddi sanılan aslında “absürd” ilişkinin keyifli bir şekilde anlatıldığı “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” Dario Fo’nun en önemli oyunlarından biri.
Nilüfer Belediyesi Tiyatro’nun ilk oyunu “Ödenmeyecek Ödemiyoruz” her cuma ve cumartesi sahnelenecek.
68 Lodos

Benzer belgeler