tıklayınız - İşçi Kardeşliği Gazetesi

Transkript

tıklayınız - İşçi Kardeşliği Gazetesi
ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İSCİ
.
. . KARDESLİĞİ
Sayı 58• Aralık 2012 • 1 TL
www.iscikardesligi.org
İşçi Kardeşliği Partisi
merkezi gazetesidir
mazluma dini, milliyeti sorulmaz!
TEK YOL
ULUS MEYDANI
HALKIYLA
DİYARBEKİR
HALKININ
S
BİRLEŞMESİDİR!
on zamanlarda Tayyip Erdoğan ile Abdullah
Gül/Fethullah Gülen arasında cereyan eden
iktidar mücadelesinin taraflarından birini desteklemek bizim işimiz değildir. Her ikisi de sonuçta kendi şahsi ve tabii patron yanlısı iktidarlarını
pekiştirme yolunda ABD emperyalizmine hizmet
etme yarışındadırlar, çünkü mevcudiyetlerini ve
geleceklerini bu hizmette görüyorlar. Her iki ekip
de AKP’nin nasıl iktidara getirildiğinin son derece bilincindedir. Bu desteği, yani ABD’nin desteğini kaybetmenin kendi sonları olacağını çok iyi bildiklerinden emperyalizme hizmet yarışında ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. AKP hükümetinin devreden çıkması elbette Türkiye işçi sınıfının öncelikli meselesidir, ama bu bizi “kırk katır mı istersin, kırk satır mı?” ikilemiyle yüz yüze
bırakmamalı.
Mücadeleler birleştirilmeli!
Ankara Ulus Meydanı’nda polis barikatlarını
aşan kitlenin mücadelesiyle Diyarbekir’de ve bütün Kürt illerinde AKP hükümetine karşı yıllardır süren mücadele bir an evvel birleştirilmelidir
ki, en geniş siyasal demokrasinin yolu açılabilsin.
TÜRKİYE HALKLARININ
KURTULUŞU EGEMEN
BİR KURUCU MECLİSTEN
GEÇİYOR!
Bu noktada her iki tarafa da büyük sorumluluklar
düşüyor, şöyle ki: Kürt hareketi içinde bulunduğu
“sıkıştırılmışlık” çemberinden sıyrılmak için açık
tercihini emperyalizme karşı mücadeleden yana
almalı, bunu Petrol-İş Batman Şube Başkanı’nın
demecinde görüldüğü gibi net bir biçimde dillendirmelidir. Kuşkusuz her ulusal hareket gibi Kürt
hareketinin de içinde üstü örtülmeye çalışılan bir
sınıf mücadelesi sürüyor. Bunu, Kürt hareketinin
kendini Barzani/Talabani çizgisinden ısrarla ayrı
tutmasında görüyoruz. Bu çizgi Kürt hareketi tarafından ısrarla korunmalıdır. Ulusal haklar için
mücadele toplumsal haklar için mücadeleden ayrı
düşünülemez. Biri varsa diğeri de vardır, biri yoksa
diğeri de yoktur. Benzer bir durum Türk “ulusalcı”
hareketi için de geçerlidir. Orada da “çarpıtılmış”
bir sınıf mücadelesi sürüyor. Kitleler nihai hedeflerine kuşkusuz dolaylı yollardan geçerek ilerlerler. Dolayısıyla bu mücadelelerin tarafları ve tabii
bunları bir miktar “dışadevamı 2. sayfada
rıdan” izleyen sosyalistler
1 2 Ey l ül Gitti, Beteri Geldi................. .. . .. . .. . . .. . .. . .Sayfa 4
A B D B aşkanlık Seçimleri ve Sonrası . . .. . .. . .. . . .. . .Sayfa 6
GÜNCEL
DİSİPLİN
kapaktan devam her iki mücadeleye de burun
kıvırmadan yaklaşmalıdırlar.
Taraflardan birinin diğerini “emperyalizmin ajanı”, diğerinin de ötekini “vesayetçi rejimin” devamcısı olarak nitelemesi olsa
olsa emperyalizmin işine yarar. Ama bu
noktada Türk hareketine daha da büyük
bir sorumluluk düşüyor. Bu hareket de
emperyalizmden bağlarını en kısa zamanda koparmalı, “bölücü” ve “provokatif ” Kürt düşmanlığı politikasına
son vermelidir. AKP hükümetinin ABD
emperyalizmi eliyle değiştirilmesi ham
hayalini kurmaktan bir an evvel vazgeçmelidir. Kürt hareketinden yeni bir İsrail çıkacağı paranoyası derhal terk edilmelidir. İsrail Ortadoğu’nun tek emperyalist ülkesidir ve Kürt hareketinden
emperyalist bir devlet çıkacağı yaklaşımı iki halk hareketini birleştirmeme anlamına gelir. Talabani/Barzani “devleti”
bir emperyalist devlet değil Arap Emirlikleri benzeri bir oluşumdur. Benzer
temellerde kurulmuş hiçbir Kürt “devleti” gerçek anlamda bir devlet olmayacak, olamayacaktır. Son olarak, şunu
açıklıkla ifade etmek gerekir ki, bugüne
kadar Kürt hareketinin önderliği birlikte
mücadele konusunda Türk “ulusalcı”larına, onların düşmanca yaklaşımlarına oranla çok daha fazla yakınlık göstermiş ama onlardan gerekli desteği alamadığı gibi, tam tersine sürekli olarak aşağılanmıştır. Türk ulusalcı hareketi, Kürt hareketi-
İşçi Kardeşliği
Sayı: 58 • Aralık 2012
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur
Yönetim Yeri:
İKP Genel Merkezi
Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B
Çankaya/Ankara
Telefon: (312) 430 32 68
İnternet:
http://www.ikp.org.tr
[email protected]
Hesap Bilgileri:
PTT Posta Çeki: 1051319
Ziraat Bankası, Kadıköy Şubesi:
TR46 0001 0006 2558 4384 7550 01
Baskı:
Ofis Matbaa Yayın Kağıt Sanayii Ltd.
Davutpaşa Kışla Cd. Güven Sanayi Sitesi No: 388
Topkapı, İstanbul. Telefon: (212) 576 47 15
İKP Desteğinizi
Bekliyor
İKP, patronlardan ve devletten bağımsız olarak mücadele etmek isteyen her türlü sınıf içi
eğilime kapılarını açan bir parti olarak yola çıktı. Programımızda da yer aldığı gibi İKP için işçi
sınıfının ve örgütlerinin mali olarak da bağımsız örgütlenmesi esastır. 2006 yılından bu yana,
bu esasla faaliyet yürüten ve bağımsız bir işçi
gazetesi çıkaran İKP'nin şimdi sizlerin desteğine ihtiyacı var. Gazetemizin düzenli yayınlanabilmesi için ABONE OLUN, ABONE KAZANDIRIN!
2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
ni emperyalizmin kucağına itmemek için bu tutu- belediyelere ait tüm kamusal yapıların yıkılması
munu en kısa zamanda değiştirmelidir, yoksa her anlamına geliyor. Kürt hareketinin meşru temsilşey emperyalizmin çıkarları doğrultusunda şekil- cilerinin hükümetin bu politikalarına Mecliste ses
çıkartmayıp kayıtsız kalmaları tam bir
kafa karışıklığının ürünüdür. Bu yasa,
Kürt hareketinin talep ettiği “Demokratik Özerklik” yaklaşımına bir geçiş olmayıp, tam tersine mevcut sınırlı kamusal alanın da tasfiyesini getirecektir.
“Başkanlık” ya da “YarıBaşkanlık” Sistemleri
Egemenliğin Emperyalizme Tam
Devredilmesidir!
Tayyip Erdoğan’ın gerçekleşmesi için
çırpınıp durduğu “Başkanlık Sistemi”
ulusal egemenliğin bütünüyle emperyalizme teslim edilip demokrasinin son
kırıntılarının da tasfiyesi anlamına gelir.
Parlamentonun, yani halk oyuyla seçilmişlerin, tamamiyle devre dışı bırakılacağı bu sistemle yapılmak istenen sünni bir “çoğunluğun” sürekli olarak iktidarı elinde bulundurmasıdır. Hatta Tayyip Erdoğan böylelikle yüzde 10’luk seçim barajını bile sıfırlayarak kendini de30 Ekim Diyarbakır Yürüyüşü
mokrasi havarisi olarak gösterebilir. Parlalenecektir. Bu iki hareketin birleşmesi durumunda AKP hükümetinin bir gün bile ayakta kalma mentonun devre dışı bırakıldığı bir sistemde baraşansının olmayacağı görülüyor. İKP olarak bu ha- jın olup olmamasının ne önemi olabilir ki? Kaldı
reketlerin bir an evvel birleşmesi için elimizdeki ki, bu zaten, fiilen yüzde 10 seçim barajının yüzde
bütün imkânları kullanacağımız bilinmeli. Bu yol- 50’ye yükseltilmesinden başka bir anlam taşımaz.
da, işçi sınıfımızın ve emperyalizmin boyunduru- Türkiye’de Siyasal Demokrasinin Tesisi
ğundaki halklarımızın çıkarlarıyla çelişmeyecek
Egemen bir Kurucu Meclisten Geçiyor!
mümkün olan her türlü aracılık rolünü oynamaÜlkede yaşayan bütün halkların eşit ve özgür olaya hazır olduğumuzu beyan ederiz.
cağı, işçilerin örgütlenme hakkının sınırsızca geYeni Yerel Yönetimler Yasası Bir
nişleyeceği, kadınların ezilmişliğine son verileceği, gençlerin onurlu bir hayat sürdürebilecekleri
Özelleştirme Projesidir
Hükümetin yeni çıkarttığı Yerel Yönetimler Yasa- bir işe kavuşmaları, emeklilerin sefalet ücretlerine
sı bir demokratikleşme adımı olmayıp, tam tersi- terk edilmeyecekleri bir düzende yaşama umutları ancak emperyalizmle bütün bağlarını koparacak egemen bir kurucu meclisle gerçekleşebilir.
ERDOĞAN İLE
Bunun için de, AKP hükümetinin yıkıcı politikaGÜL/GÜLEN ÇATIŞMASI
larına karşı harekete geçen bütün kesimlerin kuEMPERYALİZME DAHA İYİ
rucu meclis komitelerinde biraraya gelerek ortak
mücadele etmeleri gerekir. Emperyalizmin bütün
HİZMET YARIŞIDIR!
yardakçıları bu tür bir gelişmenin tehlikesinin farne vahşi bir özelleştirme projesidir. 2014 yılına ka- kında olduklarından kalemlerini bu “tehlike”ye
dar varolan belediyelerin yüzde 60 oranında or- karşı kullanmaya başladılar. Türkiye halkları ve
tadan kaldırılması bir Avrupa Birliği dayatması işçi sınıfı bu durumun kendilerine yüklediği soolup, bugün bütün Avrupa’da işçi sınıflarının cid- rumluluğun bilincinde olarak gerekli adımları bir
di tepkisiyle karşılaşmaktadır. Bu, bütün beledi- an evvel atmalıdırlar.
ye hizmetlerinin tamamen paralı hale getirilmesi,
Merkez Yürütme Kurulu
Abone Formu
İşçi Kardeşliği gazetesine abone olmak istiyorum.
İsim, Soyisim:
Görev:
Adres:
Posta Kodu:
İlçe, İl:
Telefon, Faks:
E-Posta:
Abonelik Bedeli (Asgari 20 TL):
İmza:
Ziraat Bankası Kadıköy Şubesi TR46 0001 0006 2558 4384 7550 01 hesabına yatırdığınız abonelik ücreti dekontunuzu
bu formla beraber faks veya posta yoluyla bize ulaştırın. (Bilgiler künyededir.)
DİSİPLİN
GÜNCEL
Taksim Meydanı “Projesi” Basit
Bir Düzenleme Değildir!
Şadi Ozansü
betmiş olan Sovyet işçi sınıfının daha ileri bir işçi
devleti kurma girişimi en azından kısa dönemde
rdoğan’ın “Taksim Meydanı Düzenleme” pla- mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, yüzyılın banı masum bir “proje” değildir. AKP bu dü- şında dünya işçi sınıfına önderlik etmiş olan Sovzenlemeyle bir döneme son verme girişiminin al- yet işçi sınıfı, bugün artık başka ülkelerdeki sınıf
tına imza atmak istiyor. Cumhuriyet’e son verme kardeşlerinin mücadelesinin izleyicisi olmak duve onun yerine “Sünni/Tüccar” bir rejim yerleştirme arzusunun bir ifadesidir
bu. Planın özü; Alanı her türlü kitle eylemine kapatmak ve alışveriş merkeziyle cami ve camilere yol açmaktır. Burada
camiler, AVM’ler için bir basamak olarak kullanılmak isteniyor. Örnek alınan
Suudi Arabistan Krallığı’dır. Büyük otellerle Mekke’de Kâbe’nin ne hâle getirildiği herkesin malumudur. Benzer durum
İstanbul’da da yapılmak isteniyor. Bu düzenlemeye karşı çıkmak işçi sınıfımızın
ve emekçi halkımızın tarihsel görevlerinden biridir.
Buna Karşı Çıkmak İçin Ne Yapmalı?
Türkiye’de cumhuriyet bütün çabalara rağmen henüz yıkılmamıştır. Taksim Düzenlemesi bu çerçevede ele alınmalıdır. Taksim Meydanı “Savaş”ında
başta işçi sınıfı örgütleri olmak üzere bütün kitle
örgütleri aktif bir mücadele yürütmelidirler.
İstanbul Belediye Başkanlığına aday olacak
bütün muhalif grupların programlarının eksenine yerleştirmeleri gereken slogan şu olmalıdır: “AKP’nin Yaptığı Düzenlemeyi Yıkacağım!” Nasıl Nurettin Sözen Belediyesi Dalan’ın
yapılmasına onay verdiği Park Otel’in 10 katını, üstelik müteahitinin cebinden çıkan parayla yıktırtmışsa, bu Tayyip Erdoğan düzenlemesinin de yıkılıp eski hâline getirileceği önceden ilân edilmelidir. AVM’nin dükkânlarını
satın alacak olanlar şimdiden uyarılmalı ve satın aldıkları binaların tazminatsız olarak yıkılacağı kendilerine bildirilmelidir. Bu sadece
Taksim Meydanı Düzenlemesine karşı bir tuVarolanı Koruyamayanlar Yeni Bir
Park Otel de benzer şekilnde oldu bittiyle yapılmış, ancak sonra
tum değil, bütün özelleştirmeci hükümetlerin
Cumhuriyet Kuramazlar!
yıkılmıştı
izledikleri yıkım politikalarına karşı Türkiye
Geçmişin kazanımlarını koruyamayançapında yürütülecek mücadelenin de rehber
lar daha ileri kazanımlar elde edemezler. Daha ile- rumundadır. Aynı şekilde Türkiye’de de eğer cumilkesi olmalıdır.
ri kazanımlar ancak geçmişin kazanımlarının ko- huriyetin yetersiz olan kazanımları da kolaylıkla
Görev başta işçi sendikaları olmak üzere bütün
runması temelinde yükselebilir. Tarihsel olarak terk edilecekse, biliniz ki, daha ileri bir cumhuribunu bir örnekle ifade etmek gerekirse, şunu söy- yet de en azından belirli bir süre için bekleme oda- demokratik kitle örgütlerine düşüyor. Ülkeyi pisleyebiliriz: Ekim devriminin kazanımlarını kay- sına alınacaktır. Tayyip Erdoğan’ın özlemi budur. likten temizlemek başta işçi sınıfının işidir!
E
YÖK Tasarısı Adı Verilen Metin Anayasaya Aykırıdır!
Cemil Ozansü
5
Kasım tarihinde YÖK yönetimi, “Yeni Yüksek Öğretim Kanunu Taslağı” adını verdiği bir
metni sırf bu iş için kurduğu internet sitesi üzerinden ilan etti. O günden beri başta üniversite çalışanları olmak üzere tüm kesimler bu metni incelemeye ve bunun hakkında yorum yapmaya başladılar, hatta mağlubiyet psikolojisinin hâkim olduğu bazı akademisyen grupları “yeni düzenin nasıl olacağına”dair fikir yürütmeye ve buna ilişkin
“öneride bulunmaya” bile başladı. Bizler bu safdil tutumu doğru bulmuyoruz. Zira bu durumda, yani içeriğe dönük “temenni”lerin veya sözüm
ona “önerilerin” sıralanması halinde AKP’nin kanunlaştırma siyasetinde izlediği genel tuzağa düşülmüş olacaktır. AKP döneminde yapılan yasa
yapma metodlarını mukayese edelim. AKP, ya
kuvvetinin ağırlığıyla karşısındakileri ezen ve genel başkanının akşam yatıp sabah kalkıp akıl ettiği ferman türü kanunlarla ya da herkese “açık”,
“katılımcı” yöntemlerle yasa yapmaktadır. Biz insancıklar da, birincisinin korkusuyla ikincisinden,
bu sözde yöntemden, yapıyormuşçasına yöntem-
den medet umar hale getiriliyoruz. Ancak yeni
YÖK tasarısı sürecinde başka önemli noktalar da
var. Yeni YÖK tasarısı adı verilen metin, açık bir
biçimde Anayasaya aykırılık taşımaktadır. Bu nasıl bir hukuk devleti iddiasıdır ki, kamu kurumu
yöneticileri anayasal yapıyla belirgin çelişki içinde
olan bir metni kamuoyuna “taslak” diye aksettirebiliyorlar. Bu sözüm ona taslakta özel üniversiteden, üniversitenin özel firmalar eliyle “akademik
kalite” bakımından denetiminden, içinde vergi rekortmenlerinin bulunduğu heyetlerin rektörleri,
dekanları ve öğretim üyelerini tayin etmesinden
ve kadrolu istihdama rakip sözleşmeli personel
rejiminden söz edilmektedir. Bu sayılan düzenleme teklifleri 82 Anayasasının içerdiği yüksek öğretim anlayışından bile geridir. Bu yasa taslağı adı
verilen metin, 12 Eylülcülerin merkeziyetçi ceberutluğu ile liberal piyasacılığın son arzularını birleştirmiş bir saldırı programıdır. Mevcut anayasaya açıkça aykırı olmasından ötürü, hukuken karşılığı olan bir metin de değildir. Şimdi yapılması
gereken, alanda örgütlü tüm sendikaların bir araya gelmesi ve bu sözde taslağı tarihin unutulmuş
önerilerinin arasına göndermektir.
İKP 3. Olağan
Kongresi’ni Topluyor
P
artimiz, eski genel başkanın ayrılmasının
ardından zorlu bir iki sene yaşadı. Bu zaman dönemi içinde yaşadığımız siyasal gelişmeler, işçi sınıfının temsil edilmediği bir siyasi hayatın bir kez daha ne kadar sorunlu ve yavan olduğunu gösterdi. Şimdi partimizi yeniden güçlendirmek üzere gazete faaliyetini temel alacak
olan yeni bir döneme giriyoruz. Yeni dönemde
de eskisi gibi bir işçi kitle partisinin temel ihtiyaç olduğu tespitinden hareket edeceğiz.
Bu dönemin nasıl şekilleneceğini tartışmak
ve aynı zamanda programımızı güncelliğe kavuşturmak üzere 3. olağan kongremizi gerçekleştireceğiz.
Kongremize tüm işçiler, işçi örgütleri ve sınıf
dostları davetlidir.
23 Aralık 2012 Pazar, Ankara
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
3
GÜN
Sendikal Mücadelede 12 Eylül Yasaları Ka
Doğan Fennibay
yılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu 7 Kasım’da yürürlüğe girdi.
eni Sendikalar ve Toplu İş SözleşHükümet, kanunun hazırlanma
mesi Kanunu hükümetin el ça- sürecinde işçileri hiç dikkate almadı,
bukluğu, baskı ve zoruyla yürürlüğe işverenlerin bile sendikaları TİSK’le
girdi.
değil diğer örgütleriyle çalıştı. DuruHükümet yeni kanunu baskı ve mu protesto etmek isteyen eylemleri
şiddetle bastırdı. Hükümet bu kanuzorla çıkardı
nu çıkarmadaki gücü milli iradeden
Yeni yasaya giden süreci hatırlayadeğil elindeki baskı ve zor araçlarınlım. Hükümetin 2009 yılında işkolu
dan aldı.
yetkisinin hesaplanmasında Çalışma
Bakanlığı’nın değil SGK’nın istatistik- Amaç: Kriz döneminde işçi
lerini kullanma kararı almış ve böy- sınıfını zapturapt altında
lece yüzde 10’luk işkolu barajının al- tutmak
tında kalan sendikaları yeni bir yasa Yeni kanun mevcut kanunlar 2821
için pazarlığa zorlamıştı. Yeni yasanın ve 2822’de değişiklikler yapmak yerigündeme gelmesi bazı çevrelerde 12 ne bunları tümüyle yürürlükten kalEylül döneminde getirilmiş 2821 ve dırarak yepyeni düzenlemeler getiri2822 sayılı senyor. 4857 sayılı İş
dikal kanunların
Sendikal Güç Birliği’nin Kanunu da yine
antidemokratik
AKP tarafından
güçlenmesi esas olarak (Ecevit hükümedüzenlemelerinden kurtulma
kendi üyelerini daha çok tinin hazırlığıyumutlarını da
la) yasalaştırılharekete
geçirmesinden
yeşertmişti, hatmış ve eski kanugeçiyor.
ta bu sebeple 12
nu yürürlükten
kaldırmıştı. SoEylül referandunuç çalışma hayatının taşeronluk temunda “evet” oyu verenler bile oldu.
Hükümet, geçtiğimiz bahar mev- melinde tamamen yeniden kurulmasiminde çalışmalarını hızlandırarak sı oldu. Dolayısıyla 6356 sayılı kanu4 Nisan’da 6289 sayılı kanunla kamu nun da çalışma hayatında nasıl etkileemekçilerine göstermelik, grevsiz top- ri olacağını tam olarak ancak yaşayalu sözleşme hakkını tanıdı. Aynı sıra- rak göreceğiz.
Kanunun içeriğine kısaca baktığıda işçi sendikalarıyla ilgili yeni kanun
mızda;
işkolu sayısı 20’ye düşürülürtaslağını da dolaşıma soktu, 6356 sa-
Y
ken işkolu barajı yüzde 10’dan önce sı- kaldırılması. Sonuç olarak, sendikal
fıra, sonra kademeli olarak yüzde 3’e haklar 12 Eylül’den ileriye değil geriyükseltiliyor. Ancak birleştirilen iş- ye götürülüyor.1
kolları nedeniyle bu yüzde 3’lük baraj
Hükümetin hakları bu denli geriaslında yüzde 10’dan daha yüksek bir
9 Ekim'de yeni kanunu protesto etmek isteyen Sendikal Güç Birliği ve DİSK'e polis
müdahale etti
üye sayısına tekabül ediyor. 2016’ya
kadar kademeli baraj yükselişi ise sadece ESK (Ekonomik Sosyal Konsey)
üyesi sendikalara tanındığı gibi, bir
yetki davasının seneler sürdüğü düşünüldüğünde aslında hiçbir işe yaramıyor. Aynı zamanda ESK vasıtasıyla sınıf işbirliği demek olan korporatizm güçlendiriliyor. Bir diğer değişiklik 30 kişiden küçük işyerlerinde sendikal iş güvencesinin ortadan
ye götüren düzenlemeler yapması ve
bunun için baskı ve zora başvurmasının sebebi yaklaşan krizin ayak sesleri olabilir. Türkiye ekonomisiyle ilgili içerde ve dışarda övgüler düzülse de
2008’de başlayan ve ilk dalgası ülkemize vursa da sonra geri çekilen kriz,
1- Yer tasarrufu için burada tüm değişiklere
yer veremedik. Bunun için Aziz Çelik’in
T24 sitesindeki yazısına başvurulabilir:
http://goo.gl/29WLz
Taş-İş-Der’i Sözde Sınıf Dostlarına Bırakm
Birsen Yeşilkanat
Taş-İş Der Yönetim Kurulu Üyesi
T
aşeron İşçileri Dayanışma Ve Yardımlaşma Derneği işçilerin kendi
çabalarıyla kurdukları, iki yıldır mevcut birçok sendikadan daha iyi mücadele etmiş ve onlarca kazanım elde etmiş bir işçi örgütüdür. Asıl amacı kadrolu ve güvenceli çalışma koşullarının
oluşmasını sağlamak olan derneğimiz hiçbir ‘siyasi hareketin’ güdümüne girmemiştir ta ki şubat ayında işten
çıkartmalara karşı kurulan bilgilendirme ve direniş çadırı sürecine kadar.
Direniş çadırı süreciyle beraber dayanışma adına bize desteğe gelen bazı
‘sınıf dostları’ yerlerini bilememiş, dayanışma unsuru olmaktan çıkmış işçi
adına karar veren mekanizmalara dönüşmüşlerdir. ‘Kıvrak zekâlarıyla’ işçiyi bölmüş, birbirine düşürmüşlerdir. Kendi örgütlerine üç-beş kişi ka-
4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
tabilmek adına, belki son yılların en
güçlü işçi hareketini, gözlerini kırpmadan bölmeye çalışmışlardır. Direniş çadırında, kendi çıkarttıkları İşçilerin Sesi adlı gazetenin çarşaf
çarşaf reklâmını yapmışlardır. Kendi örgüt mücadelelerini sınıf mücadelesinin önüne koymuşlardır. Gizli kapılar ardında sendika pazarlığı yapmış,
dernek yönetiminden yapılan itirazları
görmezden gelmiş, bir
grup işçiyi galeyana getirip tolu sözleşme yetkisi olmayan, binlerce üyesi olmasına
rağmen genel merkez dışında tek bir
şubesi bile olmayan, belli bir siyasetin
güdümünde olan Dev Sağlık-İş sendikasına işçileri üye yapmaya çalışmışlardır. Sonra da bizi sendika düşman-
lığıyla suçlamışlardır. (Tabi ki asıl olan
sendikal mücadeledir ama hangi sendika? Sınıfın çıkarını her şeyin üstünde tutan, demokratik bir şekilde yönetilen, tabanın sesine kulak veren,
siyasi parti ve iktidar örgütlenmelerinden bağımsız bir sendika... Maalesef bu yazdıklarıma
karşılık gelen bir işçi
sendikası olamadığı
için Çapa işçisi dernek kurmuştur.)
İşçiler arasındaki bölünmenin önüne geçmek ve mücadeleye kaldığı yerden devam etmek için olağanüstü genel kurul kararı alınmış ve 16.08.2012 tarihinde olağanüstü genel kurul yapılmıştır. Yönetim kurulundan kaynaklı bazı eksikliklerden dolayı, olağanüstü genel kurulu erteleme önergesi divana sunul-
muş ve üyelerin oy çokluğu ile erteleme kararı alınmıştır. Bunun üzerine üye arkadaşlarımız salondan ayrılmışlardır. ‘Sınıf dostlarımız’ o saatten sonra kendi kendilerine genel
kurul yapıp, sözde yönetimi belirlemişlerdir. Her fırsatta demokrasiden,
emekten, haktan, hukuktan bahseden
bu grup kendi küçük çıkarları için çapadaki mücadeleyi ortadan ikiye hatta üçe bölmekte bir sakınca görmemiştir. Üçe diyorum zira daha sonra kendi getirdikleri sendika da ‘sınıf
dostlarımızı’ aralarında görmek istememişlerdir. Böylece sözde oluşturdukları dernek yönetimleri de kendi arasında ikiye ayrılmıştır. Kısacası
bu dostlarımızın çapadan kazanımları üç bilemediniz dört kişi olmuştur…
Hayâsızca bildiriler yazıp, eski yönetimi işçiden alınan 3 TL aidatı yemekle
suçlamışlardır. Kendi internet siteleri
olan Sol Defter de çirkin bir dille eski
NCEL
alktı, Beteri Geldi
belli ki yeni bir dalgaya hazırlanıyor.
Zira bu adımlar ekonomisi sağlam ve
refah içinde olan bir ülkenin hükümetinin adımlarına benzemiyor. Amaç
bir kez daha krizin faturasını işçi sınıfına kesmek ve bu süreçte işçi sınıfının örgütlenmesinden ve eyleme geçmesinden tedirgin olanlar onun elini
ayağını bağlamak istiyor.
ETUC’un göstermelik
müdahalesi
Yeni kanun Meclis’ten geçtikten ancak
Cumhurbaşkanı’nın onayını almadan
önce 25 Ekim’de ITUC’un (Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu) da
dahil olduğu Küresel Sendikalar Konseyi Gül’e bir mektup yazarak veto talebinde bulundu. Mayıs’taki konuyla ilgili yazımızda “ETUC neden hiçbir tepki göstermiyor?” diye sormuştuk. Nihayet iş işten geçtikten, kanun Meclis’ten çıktıktan sonra, göstermelik bir itiraz geldi. Bu geç kalmış itiraz basında yaygın olarak dillendirilse de işçi hareketinden rağbet
görmedi. İşçi hareketi doğru yapmıştır, işçi hareketini dünya kapitalizmine entegre etmek isteyen bu kurumların güya muhalefetini ciddiye almamak lazımdır. İşçi hareketinin uluslararası üst kurumlarının rehin alındığı bu dönemde uluslararası dayanışmayı bu kurumlar yerine her bir ülkedeki sınıf mücadelesinin bizzat içinde
yer alan, üyesine hesap vermek durumunda olan sendikalarla beraber ör-
gütlemek doğrusu olacaktır.
Sendikal Güç Birliği’nin
geleceği
Son Genel Kurulu’nun ardından rahatlayan Türk-İş yönetimi hızla Hakİş yönetiminin çizgisine kaymayı sürdürüyor. Sendikal Güç Birliği Platformu bu kanunun çıkış sürecinde protesto eylemlerini düzenlese de kitlesel
bir karşı çıkışı örgütleyemedi. Bu süreçte doğal olarak DİSK’le birlik içinde hareket etti. Ancak görülen o ki
Sendikal Güç Birliği’nin güçlenmesi
esas olarak kendi üyelerini daha çok
harekete geçirmesinden geçiyor. Eylül ayında yapılan Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’nun şubelerde çalışmayı derinleştirme ve bölge toplantılarına yeniden başlama kararı çok isabetlidir ve takip edilmelidir.
Sendikaların yukarısından yürütülen bu çalışmaya aşağıdan destek vermek gerekiyor. Bunun için yerellerde
şubeler platformlarının yeniden canlandırılması tartışılmalıdır. Böylece
doğrudan işçiye dayanan, sendika yönetimlerinden bağımsız ve en önemlisi Sendikal Güç Birliği sendikalarının
dışındaki Türk-İş ve hatta Hak-İş sendikalarının şubelerini de bünyesine
katarak hükümet yanlısı kanadı alttan
sarsacak örgütlenmeler yaratılabilir.
Bunu tartışmaya açıyoruz.
mayacağız!
yöntemi karalayan, işbirlikçilikle suçlayan bu insanlara buradan sormak istiyorum;
• Temizlik personelinin taşeron şirketçe ödenmeyen maaşlarının
ödenmesi
• Yıllık izinlerin 2010 yılından itibaren düzenli kullanılabilmesi
• 2011 yılında geriye dönük geçmiş
izinlerin kullanımı
• İstanbul Üniversitesi bünyesine
bağlı kreşlerden taşeron işçilerin
faydalanması
• Röntgen teknisyenlerinin şua
izinlerini kullanabilmeleri
• Usulsüzce hazırlanan ibranamelerin artık işçiler tarafından imzalanmaması
• Çeşitli nedenlerle hak gaspına
uğrayan 77 işçi için dava açılması
• Temizlik işçilerinin mesai saatlerinin haftalık 45 saate düşürülmesi
gibi onlarca kazanımı işbirliğiyle elde
etmek mümkün müdür? Bütün bunlar derneğin hukuki, işçilerin fiili mücadelesiyle kazanılmış haklardır. Lütfen işçiler adına düşünüp, onlar adına
karar vermekten vazgeçin…
Dernek, 12.10.2012 tarihinde olağan genel kurulunu yapmış, yönetimini belirlemiş ve mücadeleye kaldığı
yerden devam etme kararı almıştır. En
önemli talebimiz kadrolu ve güvenceli çalışmaktır. Kölelik sistemi olan taşeron sisteme son verene kadar mücadelemiz devam edecektir. Güçlü bir
mücadelenin yolu işçilerin birlikte hareket etmesinden geçer.
YAŞASIN SINIF
MÜCADELESİ,
YAŞASIN İŞÇİLERİN
BİRLİĞİ!
Açlık Grevi ve Ortak
Mücadele
Fulya Ayata
edilemez. Çünkü ABD’den, AB’den,
IMF’den, Dünya Bankası’ndan, DünEylül’de KCK davası tutuklu- ya Ticaret Örgütü’nden, NATO’dan
ların başlattığı açlık grevi, Ab- bağımsız olamayan mevcut Meclis,
dullah Öcalan’dan gelen çağrı ile 68. emperyalizmin çıkarlarıyla çelişen bir
gününde sona erdirildi. Açlık grevi anayasa çıkarmaya muktedir değil.
yapan siyasi mahkumların başlıca taBu Meclisin Yapacağı Anayasa
lepleri “Öcalan’ın ağırlaştırılmış tecridine son verilmesi, anadilde eğitim Çözüm Getirmez!
Halkların kendi geleceklerini beve savunma hakkı önündeki engellerin kaldırılması” idi. Kürt halkının bu lirleme hakkını savunmak, demokratalepleri haklı, demokratik, meşru ve tik hak ve özgürlükler için mücadele
bir o kadar da gerçekleşmesi müm- etmek başka, Türkiye halklarına çökün olan talepler. Türkiye’de yaşa- züm olarak sunulan ancak emperyayan bütün halkların eşitliğine ve kar- lizmin ihtiyaçları doğrultusunda hadeşliğine inanan herkesin sahip çık- zırlanan bir anayasayı savunmak başması gereken talepler. Bunun ötesin- ka. Peki, öyleyse nasıl bir ortak mücade, Türkiye’de gerçek bir siyasal de- dele yürüteceğiz? İlk olarak, KCK damokrasinin ve özgürlüğün yerleşme- vaları derhal sonlandırılmalıdır. Arsini isteyen her kesimin Kürt halk ha- dından Kürt halkının temsili önündereketiyle omuz omuza olması gereki- ki tüm engeller kaldırılmalıdır. Siyayor. Ancak, Kürtlerin kitlesel olarak sal demokrasiyi genişletecek bir anasokaklarda, vekilleriyle Mecliste ta- yasa ancak mevcut bütün partilerin
leplerini yükseltecek örgütlülüğe ve eşit propaganda imkânlarına sahip olgüce sahipken, mücadeleyi açlık gre- duğu, tutuklu ve hükümlüleri de aday
viyle sürdürme kararı alması düşün- olarak gösterebileceği barajsız ve yadürücü, bu grevin sonucunda kimse- saksız bir seçimle oluşturulacak egenin hayatını kaybetmemiş olması ise men bir kurucu meclis tarafından yaçok sevindirici elbette. 12 Eylül 1980 pılabilir. Böyle bir mücadele için Türk
darbesinden sonra Diyarbakır cezae- ve Kürt halklarını birlikte hareket etvinde, tamamen kimliksizleştirme ve tirecek olan temel talep ise emperyaihanet ettirmeye yönelik öyle bir vah- lizmden bağımsızlıktır.
şet uygulandı ki mahkumlar kendilerini yaktılar. Ama bugün Kürt hareketinin örgütlülüğü, temsil gücü göz
önüne alındığında, sokaklarda, siyasi
platformlarda, Mecliste yürütülebilecek mücadelenin cezaevlerindekilerin
omzuna yüklenmesi ne kadar doğru
olmuştur? Siyasi mahkumların koşullarını iyileştirmek için dışarıda örgütKCK tutuklularının 67 gün sürdürlenmek ve ses yükseltmek gerekirken dükleri ve şimdi sona ermiş olan Açve bunun koşulları varken, Kürt hal- lık Grevleriyle ilgili olarak Başbakının taleplerinin açlık grevleriyle sa- kan Yardımcısı Bülent Arınç şu sözvunulması siyasi haklar mücadelesin- leri etti: “Onların telef olmasına razı
de isabetli bir adım olmamıştır. Buna olunmamalı!”
rağmen, Kürt halkının haklı taleple“Cumhuriyet” gazetesi de bu sözrini destekleyenlerin büyük bir kısle ilgili olarak “Bülent Arınç”ın “Gafı”
mı açlık grevlerine destek verdi. Bun- deyiverdi! Herkesin ve tabii Bülent
ların bir kısmı “Kürt hareketinin ya- Arınç’ın da çok iyi bildiği gibi “tenında olmak boynumuzun borcu” ka- lef ” olma insanlara değil sürü halinbulüyle eylemi desteklerken, bir kıs- de yaşayan hayvanların ölümüne vemı “şoven, ulusalcı, Kürt düşmanı” rilen addır. Cumhuriyet Gazetesi bu
yaftası yiyeceği, hükümetin yanına yakıştırmayı Bülent Arınç’a yakıştıdüşmekle suçlanacağı tedirginliğiyle ramadığından olsa gerek, bu sözleeleştiriden geri durdular. Sonuçta, ey- ri bir sürç-ü lisan olarak addetti ve
lem bitiminde Kürt hareketinin tem- “gaf ” olarak niteledi. O zaman bir
silcileri çözüm olarak yeni anayasayı “gaf ” da biz yapalım: “Bu sözler Büişaret etti. Fakat bu Meclisin yapacağı lent Arınç’ın bir gafı olarak değil, olsa
yeni bir anayasa çözüm olarak kabul olsa tıynetini gösterir!”
12
Açlık Grevleri:
Bülent Arınç’ın
Değil, Cumhuriyet
Gazetesi’nin Gafı!
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
5
ULUSLARARASI
Başkanlık Seçimleri Sonrası
ABD İşçi Sınıfını Neler
Bekliyor?
Taylan Acar
A
tılım oranında da kendini gösterdi. İki başkanlık seçimi arası seçmen
sayısı artmış olsa da, bu seçimlerde
Obama’ya 8 milyon daha az oy çıktı.
2012 seçimlerinde, Obama’nın
son saniyede kaçak göçmen gençlerin sınır dışı edilmesiyle ilgili verdiği sözler, Latino oylarının büyük ölçüde Demokrat Parti’ye kaymasına
yol açtı. İlk kez oy verenlerle birlikte gençler toplam seçmenlerin beşte
birine yaklaştı. Ve bu seçimde büyük
bir çoğunlukla Obama’ya oy verdi.
Cumhuriyetçi valilerin görevde olduğu eyaletlerde, siyahlar oy haklarının ellerinden alınması yönünde güdülen politikalara büyük tepki göstererek sandıklara akın ettiler. Siyahlar
Cumhuriyetçi politikacılara “kan, ter
ve gözyaşıyla elde ettikleri haklardan
vazgeçmeye niyetli olmadıkları mesajını verdiler” (Washington Post, 9
Kasım)
BD’de 6 Kasım’da yapılan
başkanlık seçimlerini, Mitt
Romney’i geride bırakan Başkan
Obama kazandı. Obama her ne kadar ortada görünen dokuz eyaletin
sekizini kazansa da, toplam oy oranında ancak küçük bir üstünlük kurabildi. 2008’in aksine sokaklarda sevinç gösterileri yapan yoktu. Seçim
sonrası ortak duygu, daha kötü bir
sonucu atlatmanın rahatlığıydı.
Birçok seçmen için bu seçim
Obama’yı desteklemekten ziyade
Romney-Ryan ikilisinin aşırı sağcı
politikalarına engel olmak anlamına
geliyordu. Birçokları Cumhuriyetçi
adayların Sosyal Güvenliği özelleştirme, yaşlılar, engelliler ve çocukların faydalandığı sosyal güvenlik ağı
Medicare’yi liberalleştirme, Wisconsin valisi Scott Walker gibi sendika
düşmanlarını destekleme, kadınların
Obama’nın zaferinin ulusal ve
doğum haklarını kısıtlama ve kaçak
Amerikan işçi
sınıfının yaşadıklarını
görmezden gelerek
bağımsız bir işçi
sınıfı siyaseti gütmeyi
reddetmesi, ne yazık
ki her seçimde olduğu
gibi işçileri “kötünün
iyisini” seçmeye
zorladı.
göçmenleri günah keçisi gibi gösterme politikalarına karşı Obama’ya oy
verdi.
Bugün sendika liderliğinin Demokratlara göbekten bağlı olması
ve Obama’nın yeniden seçilmesi için
yüz milyonlarca dolar para harcaması ve son dört yılda Amerikan işçi sınıfının yaşadıklarını görmezden gelerek bağımsız bir işçi sınıfı siyaseti
gütmeyi reddetmesi, ne yazık ki her
seçimde olduğu gibi işçileri “kötünün iyisini” seçmeye zorladı. Ne yazık ki işçi hareketi kendi siyasi partisini inşa etmediği sürece de bu devam edecek.
Kırılan heves ve şevk seçime ka-
6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
uluslararası önemi
Obama hem barışçıl görünüp, hem
Amerikan işçi hareketinin ve sendikal liderliğinin desteğini alabiliyor. Aynı zamanda da ABD’nin savaş ve müdahalelerini sürdürebiliyor. 6 Kasım’daki zafer konuşmasında Obama “savaş dönemi sona erdi”
dedi. Ancak bu kesinlikle doğru değil.
ABD’nin Irak işgali, Amerikan
kiralık katillerinin, akıl hocalarının
ve askeri personelinin Iraklı güvenlik güçlerini eğitmesi kisvesi altında
devam ediyor. Afganistan’daki savaş
bitecek gibi değil. Pakistan’a saldırılar artıyor, özellikle Drone uçaklarıyla düzenlenen bombalamalar. Seçim
kampanyası boyunca, Obama kendi başkanlığı döneminde Suriye’ye
müdahalenin ve İran’ın havadan
bombalanması olasılıklarının tamamen göz ardı edilmeyeciğini söyledi. New York Times’ın 5 Ekim’deki
haberine göre, Obama İsrail başbakanı Netanyahu’ya İran’ın nükleer
enerji tesislerini bombalamaya Ocak
ayında başlayabileceği sözünü verdi.
Aynı zamanda Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Mali ve Afrika’nın diğer
bölgelerinde Afrikom güçleri aracılığıyla yeni müdahalelerin olasılığını duyurdu. Azalmak şöyle dursun,
ABD’nin savaş yürüttüğü bölgeler
artıyor.
Obama’nın zaferi siyasi elitler ve finans piyasalarının önemli aktörleri tarafından takdirle karşılandı. Her
ne kadar Romney birçok CEO’nun
kişisel desteğini almış ve en zengin
yüzde 1’lik kesimden Obama kadar
büyük mali destek görmüş olsa da,
kapitalist sınıfın çıkarları göz önünde bulundurulduğunda, Obama finans kapital çevrelerinin birinci ter- Bağımsız siyasi eylem
perspektifi ve İşçi Partisi için
cihiydi.
Obama kapitalizmin
derinleşen kriziyle baş
edecek en iyi aday
Bugün ABD emperyalizmi dünyada daha büyük bir odak haline geliyor. Kriz koşullarının keskinleştiği
bir durumda, üretim araçlarının özel
mülkiyetine dayanan sisteme karşı
direniş genişliyor. Her kıtada ezilen
işçiler ve halklar emperyalist güçlerin savaş ve sömürü politikalarına karşı çıkıyor. Wall Street, Londra
ve diğer uluslararası finans piyasalarında ise Obama kapitalizmin derinleşen kriziyle baş edecek en iyi aday
olarak görünüyor. Uluslararası alanda emperyalist çıkarların en önemli
garantörü olarak algılanıyor. Çünkü
mücadele
Sosyal Güvenlik, Medicare ve Medicaid programlarındaki kesintilere
karşı mücadele etmek, bağımsız bir
işçi siyasi hattı inşa etmekten ve bağımsız bir İşçi Partisi kurma fikrinden ayrı düşünülemez: sendikalara
ve ezilen diğer grupların örgütlenmelerine dayanan bir sınıf partisi.
Bugün bağımsız bir sınıf hareketinin önünde bulunan en büyük engel
Demokrat Parti’nin işçilerin çıkarlarına hizmet edebileceği yönündeki algı ve Demokratların “emek dostu” olduğu yönündeki inanıştan kaynaklanıyor.
Obama, Pelosi, Feinstein, Reid
gibileri “emek dostu” değildir. Tıpkı dün Wall Street kurumlarını kurtardıkları gibi, bugün de Sosyal Gü-
venlik, Medicare ve Medicaid gibi
ABD’nin en büyük üç sosyal güvenlik programında büyük kesintilere
gitmeye hazırlanıyorlar.
Bugün çürüyen kapitalizm var
olan tüm işçi örgütlerini ortadan
kaldırarak işçi ücretlerini düşürmeyi ve işçilerin direniş mücadelelerini atomize etmeyi amaçlıyor. Ancak bu devam eden saldırı Demokrat parti ve onun sendikal liderlikle
kurduğu ilişki olmadan mümkün olmaz. Obama’ya ve Demokrat Parti’ye
istinat, sendikal liderliğin işçi sınıfına ve Amerika’nın diğer ezilen gruplarına yöneltilen gerici politikalara
ses çıkarmaması anlamına geliyor.
Bu yüzden AFL-CIO’nun, Change to
Win ve diğer bağımsız sendikaların
Demokrat Parti’den kopması işçi sınıfı için merkezi siyasi sorun haline
gelmiştir
Kesintilere karşı tutarlı bir şekilde
mücadele edebilmek için, işçi sınıfının Demokrat Parti’nin Wall Street ve yeni ortaya çıkan hırsız baronlar tarafından kontrol edildiğini anlaması gerekiyor. Bazı Demokrat siyasetçiler işçi sınıfına dost olabilirler ancak kritik anlarda, ekonomik
kriz en keskin şekilde kendini gösterdiğinde, tıpkı 2008’deki finansal
çöküş ve kriz anlarında olduğu gibi
Demokrat Parti’nin
hangi sınıftan yana
olduğunu anlamak
hayati önemdedir.
Demokrat Parti, siyasetini yeniden
Wall Street’in isteklerine göre belirliyor. Kritik anlar geldiğinde, Demokratların şirketlerin ve bankaların yönetim kurullarında daha fazla dostları olduğu ortaya çıkıyor.
Bu yüzden Demokrat Parti’nin
hangi sınıftan yana olduğunu anlamak hayati önemdedir. Yeni dönemde bağımsız bir işçi hareketi siyaseti ve onun aracı olacak bağımsız bir
İşçi Partisi her zamankinden daha
hayati bir ihtiyaçtır. Bağımsız bir işçi
siyaseti oluşturulmadan, Cumhuriyetçilerin ve Demokratların işçi sınıfına, onun kazanımlarına ve örgütlerine saldırısına dur demek mümkün
değildir.
ULUSLARARASI
Güney Afrika
Cumhurbaşkanı Jacop
Zuma’ya Açık Mektup
Güney Afrika, dünyanın en büyük değerli maden üreticilerinden biri ve bilinen platin kaynaklarının yüzde 80’i bu ülkede. Altın ihracatında ise dünya sıralamasında
dördüncü. Ülkedeki madenleri çokuluslu şirketler işletiyor, Güney Afrika maden işçileri ise zenginlik içinde büyük bir yoksulluk çekiyorlar. Sefalet koşullarında çalışmak zorunda bırakılan maden işçilerinin geçtiğimiz ağustos ayında başlattığı grev,
ülkedeki tüm madenlere yayıldı ve yaklaşık yüz bin madenci greve gitti. Marikana
platin madenindeki grev sırasında, polisin otomatik silahlarla üzerlerine ateş açması
sonucu 34 madenci hayatını kaybetti, 78 işçi yaralandı. Bu katliamın ardından gösteriye katılan 270 madenci, arkadaşlarının ölümüne sebep oldukları gerekçesiyle “cinayet ve cinayete teşebbüsten” tutuklandı. Katliamdan sorumlu olan tek bir polisin
bile tutuklanmamasına ve ölümlerden işçilerin sorumlu tutulmasına karşı yükselen
tepkiler sonucunda işçiler serbest bırakıldı. Fakat grevlere destek verenler hâlâ teh- Güney Afrikalı bir madencinin eşi, polisin grevdeki işçileri vurmasını protesto
dit ediliyor. Aşağıdaki Açık Mektup, İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlanediyor: “Polis, eşlerimizi ve oğullarımızı vurmayı bırak!”
tı Komitesi’nin (ILC) bu konuda yürüttüğü uluslararası kampanyanın çağrısıdır:
E
ylül ayının ortasından bu yana Güney
Afrika’da, ülkenin tanınmış politik şahsiyetlerine karşı tehditler sürüyor – özellikle Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Gençlik Birliği’nin eski lideri Julius Malema’ya, apartheid rejimine karşı tüm
mücadelelerde yer alan ve işçilerin sendikalarda
örgütlenmesine destek olan Anglikan piskoposu Johannes Seoka’ya ve Siyah Bilinç Hareketi’nin
(BCM) kuruluşunun ardından Steve Biko’ya katılan Azanya Sosyalist Partisi (SOPA) Başkanı Tiyani Lybon Mabasa’ya karşı.
Komünist Üniversite’nin tartışma forumunda
“Seoka, Malema ve Marikana cinayet-piyasa” başlıklı bir yazı dolaşıyor. Yazıda yukarıda bahsedilen, halkın yakından tanıdığı üç kişinin adları veriliyor ve bu kişiler madencilerin ölü bedenlerini
kullanarak “piyasa sözcülerini körükleyen”, “kimliği belirsiz gangsterler” olmakla suçlanıyorlar.
Bunun bir linç çağrısı olduğu açıkça ortada.
Halk bu kişileri Marikana madenine grev süresince yaptıkları ziyaretleriyle tanıyor. 16 Ağustos 2012’de 34 grevcinin polis tarafından katledilmesini kınayanlar olarak, grev ve müzakereler sı-
İşçiler ve
İşçi Örgütleri
Engin Bodur
Yıkılan Ortadoğu ve Suriye
İnsanlık tarihinde uygarlıkların beşiği olan
Orta Doğu uzun süredir kan ağlıyor. Savaş, yıkım ve parçalanma adeta bir kara yazgı oldu. Filistinlilerin gözyaşlarına karışan Lübnan’ın çığlıklarını milyonlarca insanı Amerikan demokrasisi tarafından öldürülen Irak izledi. Şimdi de sıra
Suriye’de. Demokrasi savaşçısı Suudi Arabistan,
Ürdün krallarıyla birlikte Birleşik Arap emiri, Katar şeyhi, Mısır ve Tunus devrimini boğmakla görevli Müslüman Kardeşler yönetimleri ve Recep
Tayip Erdoğan’ın Türkiye’si hep birlikte Suriye’ye
rasında grevci işçilerin ve sendikalarının taleplerine verdikleri kamuoyu desteğiyle biliniyorlar.
Halkın yakından tanıdığı bu kişilerin görüşleri ne
olursa olsun, demokratik özgürlüklere saygı gösterdiğini iddia eden herhangi bir devletin, böyle terör yöntemlerini hoş görmesi itibarını sarsacaktır.
Bizler uluslararası demokratik işçi hareketi militanları olarak – tekrar edelim fikirleri ve güncel
olaylar ne olursa olsun – bu insanların güvenliğini
sağlamanın, başkanı olduğunuz devletin sorumluluğu olduğunu ilan ediyoruz.
Sizi ciddiyetle göreve davet ediyoruz:
12 Ekim 2012
25 Ekim itibariyle Açık Mektup, Türkiye dışında Afganistan, Almanya, Amerika, Arjantin, Belçika, Benin, Brezilya, Burkina Faso, Burundi, Cezayir, Çat,
Danimarka, Dominik Cumhuriyeti, Fildişi, Filipinler, Filistin, Fransa, Guadalup, Haiti, Hindistan, İngiltere, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada, Kenya Küba, Lübnan, Macaristan, Martinik, Meksika, Moritanya, Peru, Portekiz, Romanya, Rusya, Senegal, Slovakya, Togo, Trinidad ve Tobago, Tunus ve
Zimbabve’den işçi hareketi ve demokratik haklar hareketleri militanlarının imzalarıyla Güney Afrika cumhurbaşkanına, elçiliklerine ve konsolosluklarına iletildi. Türkiye’den Korkut Boratav,
Fikret Başkaya ve İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) Genel Başkanı Şadi Ozansü de
ilk imzacılar arasında yer aldılar.
demokrasi getirecek.
Hatay, Gazi Antep, Urfa başta olmak üzere ülkemizde kimse savaş istemiyor ama efendileri
emrettiği için bu yönetimler halklarını dinlemiyor. Dünyanın her yerinde getirilen paralı katiller sürüsü ve ajanlar ölüm makinesine dönüştüler. Sağlanan silahlara artık ağır silahlar eklendi
ve Türk Hava Kuvvetleri’nin desteği de azımsanmamalı.
Hatırlayalım, Somali ve Kaddafi’nin Libyası’na
da demokrasi getiriyoruz diyerek aşiretler coğrafyasına böldüler.
Devrimler ve karşı devrimler devam ediyor,
Tunus ve Mısır devrimi henüz canlı ve Avrupa’da
işçi sınıfı devrim ateşini Yunanistan, İspanya,
Portekiz, İtalya ve tüm kıtada körüklemeye de-
vam ediyor.
İsrail karışıklığı fırsat bilip yine Gazze’ye saldırdı ve katliamlarına devam ediyor. Saldırıya
karşılık atılan birkaç el yapımı füze bahane edilip suç Filistinlilere atılıyor. Suriye’de katliamlar savunma hakkı ama Filistin’de terörizm. Onlar demokrasi diyorsa yıkım, insan hakları diyorsa ölüm geliyor.
Siyonist İsrail yıkılmalı, başta ABD olmak üzere tüm emperyalist güçler bölgeden kovulmalı,
içinde laik birleşik Filistin’in de olduğu Birleşik
Orta Doğu devletler topluluğu kurulmalıdır.
Barış ve uygarlığın beşiği Orta Doğu’nun yeniden gül bahçeleri olabilmesi için devrim ateşini körüklemek ve zulme karşı savaşmak görevimizdir.
Julius Malema, Johannes Seoka ve Tiyani Lybon Mabasa’ya yönelik tehditleri derhal sonlandırın!
Uluslararası işçi ve demokratik haklar
hareketlerini, ülkelerindeki Güney Afrika
Cumhuriyeti elçiliklerine ve konsolosluklarına bu talebi iletmeye çağırıyoruz.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
7
İspanya ve Portekiz’de
14 Kasım’da Bir Günlük Genel Grev
İ
Portekizli işçiler, gençler ve sendika militanlarının ve İspanyol halkının çağrısıdır.
lere kamu açıklarının düşürülmesi ve borçlar
spanya’dan UGT ve CCOO, Portekiz’den
için alınan faizlerin ödenmesini dayatan AvUGT’nin birçok sendikası ve CGTP 14 Karupa Birliği’ne bağlı kalarak bu politikaları desım tarihinde bir günlük genel grev kararı aldığiştirmek mümkün değil.
lar. Sendikaların bu şekilde ilk kez ortak eylem
kararı almaları bile başlı başına önemli bir olay.
Bu bir günlük grev; işçiler, gençler, yoksul
köylüler ve küçük esnaf için hükümetleri ve
İberya’yı kapsayan bu genel grev çağrısı, işçi
Troyka’yı yenilgiye uğratacak topyekün bir sesınıfının ülke sınırlarını aşan tek bir sınıf olduferberliğin başlangıcı olabilir ve olmalıdır.
ğunu ve ortak bir düşmanın var olduğunu kanıtlıyor: IMF, Avrupa Merkez Bankası ve AvruTaleplerin karşılanmasının koşullarını şöypa Birliği Troykası. Bu kurumlar aslında finans
le sıralayabiliriz: Uyum planlarının iptal edilkapitalin çıkarlarını savunma; reform ve uyum
mesi, kamu hizmetlerinin korunması, büyük
planları adı altında tüm Avrupa’da sosyal haklarşirketlerin ve bankaların yeniden millileştida ağır kesintiler dayatma görevi üstlenmekterilmesi, işten atmaların yasaklanması. Tüm
ler. Bu reformlar on yıllar süren mücadeleleriybu talepler çoğunluğun haklarını savunacak,
le elde edilen kazanımlardan geri dönüşü temsil
Brüksel ve finans kapitalden bağımsız bir hüediyor ve temel kamu hizmetlerinin ve demokkümetin kurulmasının temelini oluşturacakrasinin varlığını çok ciddi şekilde tehdit ediyor.
tır. Portekiz işçileri ve İspanyol halklarının çıkarları ortak, tıpkı tüm Avrupa işçilerinin ve
Her iki ülkede de öfke giderek büyüyor. Tüm
halklarının çıkarlarının ortak olduğu gibi.
hakları ve varlığı tehdit altında olan işçi sınıfının
ve işsizliğe mahkum edilmiş gençliğin endişeleHepimiz Troyka’nın ve finans kapitalin köri artıyor.
lesi hükümetlerin uyum planlarına maruz kalıyoruz. Hepimiz, kurumların sözde demokFelakete sürüklenişi durdurmak için ortaya
ratikleştirilmesi adı altında aslında IMF tarakonan iradeyi her gün Lizbon, Porto, Madrid ve
fından dikte edilen kamu açıklarının azaltılBarselona sokaklarında görmek mümkün.
ması amaçlı düzenlemelere maruz kalıyoruz.
Hatırlayalım: 15 Eylül’de tam bir milyon PorOrtak hedefimiz, ücretlerin ve emeklilik
tekizli ülkenin tüm şehirlerini işgal ederken şöyprimi seviyelerinin yeniden belirlenmesi ve
le bağırıyordu: “Protokolü çöpe atalım! Passos
işten çıkartmaların yasaklanmasıyla Troyka
Coelho hükümetini devirelim!” Aynı yüz binlerprotokollerinin ve uyum planlarının geri çece İspanya’lı işçi uyum planının geri çekilmesi
kilmesini sağlamaktır.
ve Rajoy hükümetinin görevden ayrılması için
Madrid sokaklarındaydı.
14 Kasım, Madrid. ETUC bu günü Avrupa Eylem Günü ilan
Bunu gerçekleştirebilmek için aramızdaki
ederek,
İspanya
ve
Portekiz'deki
kuvvetli
genel
grevleri,
dayanışma ve ortak hareket etme ağlarını kuvDoğru, sendikalar hükümetlerden uyguladıkdiğer ülkelerdeki 3 saatlik eylemler arasında gündemden
vetlendirmeli ve sendikalarımızı korumak için
ları politikayı değiştirmelerini istiyor. Oysa ki didüşürmek istedi.
birlikte mücadele etmeliyiz.
rektif ve sözleşmeler aracılığıyla tüm hükümet-
BU ORTAK ÇAĞRI METNİNİ İMZALAYAN PORTEKİZLİ
SENDİKACILAR:
Antonia Avelas, Lizbon SPGL/CGTP Başkanı – Antonio Brinco,
Setubal SPGL Başkanı – Ana Sofia Cortes, SFPSA/CGTP Lizbon
– Aires Rodriguez, POUS, Marinha Grande – Antonio Carlos,
Lizbon SPGL Başkanı – Carmelinda Pereira, POUS Lizbon –
Carlos Melo, emekli bankacı – Daniel Gatoeiro, Marinha Grande/
ilaç sektöründe işçi – Fernando Magna Silva, Lizbon/öğretmen
- Fernando Quadros, emekli bankacı - Guadalupe Simoes,
Portekiz hemşire sendikası SEP Başkanı – Isabel Pires, SPGL Lizbon
Başkanı – Joaquim Pagarete, CGTP Lizbon yönetim kurulu – Jose
Carlos Monteiro Lopes, Lizbon/uçak sanayi işçisi - Joana Saraiva,
Marinha Grande/sigorta – Jose Baiao, eski Lizbon uçak sanayi işçileri
sendikası koordinatörü – Jose Luis Teixeira, Lizbon/tasarımcı - Jose
Lopez, Lizbon/işçi – Licinio Antonio Saraiva de Sousa, Marinha
Grande/cam sektörü işçisi – Leonor Ferreira Santos Vieira, Lizbon/
hemşire – Maria Joao Gomes, Marinha Grande/çevirmen – Maria
Joao Vieira, Leiria/öğretmen – Marta Jacob, Torres Novas/mimar
– Maria Adelia Mendes de Jesus Gotoeiro, Grande/cam sektörü işçisi
- Maria Adelia Paiva Pires Gomes, Carnaxide/öğretmen – Maria
Adelia Gotoeiro, cam sektörü işçisi, Marinha Grande cam işçileri
sendikası temsilcisi – Maria Isabel Ribeiro, Barreiro/işsiz – Maria
Eugenia da Costa Duarte de Almeida, Marinha Grande/heykeltıraş
– Maria de Lurdes Monteiro Dos Reis, Lizbon/işsiz – Nuno
Vilhena, Porto Salvo/öğretmen – Otilia Fernandes, Lizbon Carris
İşçi Komisyonu – Octavio Rodrigues, Barreiro/emekli öğretmen
– Pedro Correia, Marinha Grande/mimar – Pedro Guilherme
Santos Marques, Marinha Grande/cam sektöründe mühendis
– Pedro Marques, Marinha Grande/cam sektöründe mühendis –
Sandra Maria Costa Fernandes Cruz, Seixal SPGL Başkanı.
BU ORTAK ÇAĞRI METNİNİ İMZALAYAN İSPANYOL
SENDİKACILAR:
Luis Gonzalez, CCOO Konfederasyon Meclisi – Rafael Aguilera,
UGT Federal Komitesi - Jesus Bejar, CCOO Madrid Sanayi Bölgesel
Meclisi – Koldo Mendez, UPTA-UGT Genel Sekreteri – Pablo
Garcia Cano, CCOO Madrid Sanayi Federasyon Yönetim Kurulu –
Jose Almela, MCA-UGT Genel Sekreteri – Francisco Cepeda, FCSCCOO Madrid Yönetim Kurulu – Jose A.Pozo, FSP-UGT Katalonya
yerel hükümeti – Misericordia Meriscal, CCOO Sevilya Yönetim
Kurulu – Jesus Fernandez Asernjo, FSP-UGT Euskadi – Jose
Luis Sanchez, CCOO Madrid Ulaşım Meclisi – Blas Ortega, FSPUGT Valensiya – Jordi Salvador Duch, UGT Tarragona Genel
Sekreteri – Manuel Iniesta, CCOO Katalonya – Sergio Blazquez,
UGT-MCA Millars-Plana Baixa-Palancia Yönetim Kurulu – Natividad
Morilla, UGT-MCA Valensiya – Angel Tubau – Manuel Cuso – Juan
Manuel Aranda, CCOO Madrid – Pedro A. Fernandez, UGT-MCA
Toledo – Angel Diaz, CCOO Madrid Sanayi – Agustin Garcia, CCOO
Madrid Sanayi – Carlos Martinez, CCOO Madrid Sanayi – Neftali
Rodriguez, CCOO-FSC – Victor Ballesteros, CCOO Valensiya