obezİte teHdİdİ altında!

Transkript

obezİte teHdİdİ altında!
HASTALIKTA VE SAĞLIKTA
SAYI 24 YAZ 2012
bebekler
obezite tehdidi altında!
Tüp bebekte devrim: EmbryoScope Medicana'da
Gençlik iksiri İnfini
Her yaşa uygun doğru spor yapma rehberi
Rekonstrüktif Cerrahi ile çatlak ve sarkmalara son
Havuzlardaki tehlikelerden nasıl korunuruz?
EDİTÖR
YAZ 2012
3
Obezite
Ö
önlenebilir bir hastalıktır
dem, apne, artrid, eklem ağrıları, göğüs
duvarı ve diyaframda kısıtlama, bel ağrıları
gibi mekanik etkileri, depresyon, beden
memnuniyetsizliği, anksiyete gibi psikolojik
sorunlar yanı sıra; kanser, diyabet, kalp damar
hastalıkları, organ kayıpları gibi önemli kronik
sağlık sorunlarına yol açan obezite, günümüzün en önemli sağlık sorunları arasında yer
alıyor.
Uzmanlar 2015'te dünyada 700 milyon obezite hastasının olacağını, 2.5 milyar kişinin de
aşırı kilo problemi yaşayacağını öngörüyor.
Bu konudaki tehlike sinyalleri uzmanları ve
politikacıları küresel, bölgesel, ulusal ve yerel
önlemler alma yolunda harekete geçirdi. Tüm
dünya obeziteyi bir hastalık olarak kabul edip,
önlemler alıyor. Ülkemizde de Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, özel sektör, sivil toplum
kuruluşları, çeşitli sağlık örgütleri bu konunun önemine dikkat çekip, önlemleri toplum
geneline yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Geçmişte erişkin problemi olarak algılanan sorun,
artık çocukluk çağına kadar inmiş durumda.
Sorun genetik olabildiği gibi daha çok yanlış
beslenme ve hareketsizlik temelinde büyüyor
ve ailenin eğitimi gerekiyor. Obeziteyi bir halk
sağlığı sorunu olarak algılayıp, önlemlerimizi
buna göre geliştirmeliyiz.
Gelişen sağlık sorunları, çağdaş sağlık kurumlarının organizasyonel yapılarını yeniden
biçimlendirmelerine ve toplum gereksinimlerine uygun yapılanmalara gitmelerine yol
açıyor.
Medicana Sağlık Grubu önleyici ve tedavi edici hizmetleri arasına Obezite Tedavi
Merkez'lerini katarak bu önemli halk sağlığı
sorununa çözüm üreten çalışmalar yapıyor.
Beslenme, egzersiz, davranış tedavisi, cerrahi
tedavi gibi multidisipliner yaklaşımla obezitenin toplumumuzda risk oluşturmasının önüne
geçmeye çalışıyor. Obezite birçok vücut sisteminde fonksiyonel bozulmaya yol açıyor. En
önemlilerinden biri karaciğerde oluşturduğu
yağlanma ve sinsi ilerleyen kalıcı ve geri dönüşsüz hasarlar. Bu durum obezite hastasını
organ nakline kadar götürebiliyor. Elinizdeki
sayıda, uzmanlarımızın bu konudaki tavsiyelerini bulacaksınız. Unutmayalım tüm hastalıklar gibi obezite de önlenebilir bir hastalıktır
ve kulaktan dolma bilgiler yerine uzmanların
tavsiyelerine kulak vermek doğrudur. Hiçbir
sağlık sorununuz olmasa bile yaptıracağınız
dönemsel check up’larla kendiniz ve ailenizin
sağlık sorunları ile karşılaşmadan uzun ve
zinde yaşamasını sağlayabilirsiniz.
Sağlıklı, Kaliteli ve güzel bir yaşam dileğiyle.
MEDICANA AVCILAR
MEDICANA BAHÇELİEVLER
MEDICANA ÇAMLICA
MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL
MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA
MEDICANA DİŞ
MEDICANA SAMSUN
MEDICANA KONYA
MEDICANA DİŞ ÇİFTEHAVUZLAR
NÖROLOJİK BİLİMLER VE OMURGA MERKEZİ
İÇİNDEKİLER
4
YAZ 2012
YAZ 2012
3 Önsöz
6 Kısa kısa
10 Omurga, ortopedi ve nöroloji tek çatı altında
5
Medicana, Nörolojik Bilimler, Omurga ve Ortopedi Merkezi NOBİM açıldı.
14 Uzay teknolojisi
56
Sağlık Grubu Dergi Danışma Kurulu
PORF. DR. KADİR VEHBİ BAYKAL ÜROLOJİ UZMANI
PROF.DR. İSMET DINDAR KARDIYOLOJI UZMANI
PROF. DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU KALP-DAMAR CERRAHİSİ
PROF. DR. AYŞIN BAKKALOĞLU
ÇOCUK NEFROLOJISI
PROF. DR. BARIŞ DİREN RADYOLOJİ UZMANI
PROF. DR. CAZIP ÜSTÜN KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
PROF. DR. CEM SUNGUR NEFROLOJI
PROF. DR. FULYA TANYERİ İÇ HASTALIKLARI
PROF. DR. GÜVEN ERDOĞ KALP DAMAR CERRAHİSİ
PROF. DR. SÜLEYMAN BÜLENT ARMAN DOÇ. DR. AHMET ERDİL GASTROENTEROLOJİ
DOÇ. DR. AHMET HİLMİ KAYA BEYIN VE SINIR CERRAHISI
DOÇ. DR. ALİ OSMAN KAYA ONKOLOJİ
DOÇ. DR. BARIŞ AKIN GENEL CERRAHİ UZMANI
DOÇ. DR. CENGIZ KAYAHAN GENEL CERRAHİ
DOÇ. DR. FÜSUN TOKATLI DOÇ. DR. GÜRDAN GÜR GASTROENTOROLOJİ
PROF. DR. HASAN TAŞÇI GENEL CERRAHI
DOÇ. DR. H. GÜRDAL İNAL ÜROLOJİ
PROF. DR. HİDAYET AKDEMİR DOÇ. DR. H. İBRAHİM UÇAR BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ
PROF. DR. KAYA KANBEROĞLU RADYOLOJİ
PROF. DR. LEVENT ALIMGIL GÖZ HASTALIKLARI
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
DOÇ. DR. H. NEDİM ARDA KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI
PROF. DR. MAHMUT BAŞOĞLU GENEL CERRAHI
DOÇ. DR. İBRAHİM TEK MEDİKAL ONKOLOJİ
PROF. DR. MARIF MUTLU CIHANGIROĞLU
DOÇ. DR. KERİM ORTAKOĞLU RADYOLOJI
PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKICI FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
PEDİATRİK KARDİYOLOJİ
ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ
PROF. DR. ÖMER IŞIK KALP DAMAR CERRAHISI
PROF. DR. SADIK ERSÖZ GENEL CERRAHI UZMANI
(TRANSPLANTASYON)
PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL KARDİYOLOJİ
PROF. DR. SELİM AKSÖYEK ÇOCUK CERRAHISI
PROF. DR. SUMRU ŞEKERCİ ANESTEZİ
PROF. DR. TAMER TÜRK AĞIZ VE DIŞ SAĞ.
DOÇ. DR. NİHAT AKBAYIR GASTROENTEROLOJİ
FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF)
DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF)
DOÇ. DR. ŞADAN AY ORTOPEDİ VE TRAVMOTOLOJİ
DOÇ. DR. YUSUF ÜSTÜN KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
Havaların soğumasıyla hareket geçen
virüslerin neden olduğu grip ve
soğuk algınlığı, birbirinden tamamen
ayrı iki hastalık.
YRD. DOÇ. DR. KENAN DURNA KARDIYOLOJI
PROF. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ
YRD. DOÇ. DR. MUSTAFA YAZICI KARDIYOLOJI
PROF. DR. YILMAZ TOMAK PROF. DR. SABRI ACAR Baskı: APA / Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. +90 212 798 28 40 – 10 Hat
Mide kanserinin görülme sıklığı artıyor. Yemek borusuna yakın bölgelerde görülen mide kanseri, alt bölgelerdekinden daha öldürücü.
Kalbimiz, ihtiyacı olan kanı bulamadığında kalp krizi geçiriyoruz. Ama
kriz aşamasına gelmeden önce bize sinyaller gönderiyor.
46 Varis deyip geçmeyin
Varis, tehlikeli bir toplardamar hastalığı. Sadece fiziksel estetiği bozmakla kalmıyor, tedavi edilmediğinde hayati riske de neden olabiliyor.
50 Gebelik hipertansiyonuna dikkat
Bu hastalık, anne ve bebeğin hayatını tehlikeye sokabiliyor.
52 Bebeğimi nasıl emzirmeliyim?
Anne sütü, bebeğin ileride sağlıklı bir yetişkin olmasında da etkin.
54 Vücudun derdini söyleme yolu: Ağrı
Sorumlu Yazı İşleri Md.
Kurtuluş Okutan MEDICANA Kurumsal İletişim Koordinatörü
Tempo Dergisi
Hürriyet Medya Towers 34212 Güneşli/İstanbul [email protected]
Ülseratif Kolit, pek bilinmeyen, ama ciddiye alınması gereken bir
hastalık. Çünkü ileride kolon kanserine neden olma riski var.
44 Kalp krizi nasıl tetiklenir?
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
Bu dergi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.’ye ait Tempo Dergisi tarafından
Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. için hazırlanmıştır. Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan
yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi
alıntı yapılamaz.
Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş.
Eski Londra Asfaltı No: 2 Bahçelievler/İstanbul [email protected]
Medicana Avcılar Hastanesi, yoğun talep üzerine, yeni doğan ve
erişkin yoğun bakım ünitelerinde büyük bir kapasite artışına gitti.
42 Mide kanserinde tehlike büyüyor
KALP VE DAMAR CERRAHISI
PROF. DR. ÜLKÜ SARITAŞ GASTROENTEROLOJİ
Medicana Sağlık Grubu, Medicana Konya Hastanesi’ni 2012 yaz aylarında açmaya hazırlanıyor.
36 Avcılar’a yoğun bakım güvencesi
ORTOPEDI VE TRAVMATOLOJI
YRD. DOÇ. DR. HACI AKAR Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 2011 yılında 2 bin 100
kemik iliği nakli yapıldığını, ancak bu sayının yetersiz.
32 Türkiye yeni bir sağlık üssüne kavuşuyor
DOÇ. DR. ALI ERDEM BAGATUR PROF. DR. TEOMAN ŞEŞEN Kansere karşı düzenli kontrol şart.
28 İleri teknoloji Medicana’da
Havaların soğumasıyla
hareket geçen virüslerin
neden olduğu grip ve
soğuk algınlığı, birbirinden
tamamen ayrı iki hastalık.
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
DOÇ. DR. SÜHA SÖNMEZ DOÇ. DR. TAHIR KARADENIZ (ÜROLOJI)
ORTOPEDI VE TRAVMATOLOJI
Grip ayrı, soğuk
algınlığı ayrı
DOÇ. DR. SELMAN LAÇİN PROF. DR. TANFER KUNT KULAK BURUN BOĞAZ
KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI
26 Jinekolojik kontrol ihmale gelmez!
56
DOÇ. DR. NAZİF KÜRKÇÜOĞLU DERMATOLOJİ
DOÇ. DR. SABİRE AKIN Bel fıtığından kurtumanın yolu, endoskopik bel fıtığı ameliyatından
geçiyor.
38 Ülseratif kolitte doğru teşhis
DOÇ. DR. MESUT Y.ATLI GENEL CERRAHİ
DOÇ. DR. OĞUZHAN SARIYÜCE ÜROLOJİ
PROF. DR. OSMAN UĞUR ÇALPUR Grip ayrı, soğuk algınlığı ayrı
Havaların soğumasıyla
hareket geçen virüslerin
neden olduğu grip ve
soğuk algınlığı, birbirinden
tamamen ayrı iki hastalık.
Sara olarak da bilinen Epilepsi, ilaçla ve ameliyatla tedavi edilebiliyor.
20 Bel fıtığı ekranda ameliyat ediliyor
DOÇ. DR. MERYEM KAYA NÜKLEER TIP
PROF. DR. M. İRFAN SABAH KARDİYOLOJİ
PROF. DR. NAZLIHAN GÜNAL AĞIZ VE ÇENE CERRAHİ UZMANI
PROF. DR. MUZAFFER SARIYAR GENEL CERRAHİ
UZMANI (TRANSPLANTASYON)
56
Grip ayrı, soğuk
algınlığı ayrı
İlk kez 1960 yılında uygulanmaya başlanan Total Kalça Protezi, çağımızın en önemli tıbbi başarılarından biri.
18 Epilepsi
56
(TRANSPLANTASYON)
DOÇ. DR. G. FAİK HOBİKOĞLU KARDİYOLOJİ
Havaların soğumasıyla
hareket geçen virüslerin
neden olduğu grip ve
soğuk algınlığı, bi
GÖĞÜS CERRAHISI
RADYASYON ONKOLOJİSİ
16 Total kalça protezi
Grip ayrı, soğuk
algınlığı ayrı
PROF. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ
Medicana, bel, karın ve kalça kaslarının güçlendirmek için uzay teknolojisini hizmete soktu.
56
56
Grip ayrı, soğuk
algınlığı ayrı
Grip ayrı, soğuk algınlığı ayrı
Havaların soğumasıyla hareket geçen virüslerin
neden olduğu grip ve soğuk algınlığı
Havaların soğumasıyla
hareket geçen virüslerin
neden olduğu grip ve
soğuk algınlığı, birbirinden
tamamen ayrı iki hastalık.
Vücudumuzun, hastalıkları haber vermek için kullandığı alarm sisteminin adı ağrı. Peki hangi ağrı, bize ne söylüyor?
58 İlk jinekolojik muayene
Sağlık için doğru adımlar, ilk jinekolojik muayeneyle başlıyor.
60 Genital estetik psikolojik bir ihtiyaç
Özellikle kadınların başvurduğu genital estetik ameliyatları, kişinin
psikolojik ve cinsel sağlığında önemli bir rol oynamaya başladı.
62 Çözüm “şiddete hayır” demekte
Kadına şiddet sorununda, psikiyatristin sadece ilaç yazmakla sınırlı
kalmayıp kadının yanında taraf olması çok önemli.
KISA KISA
6
YAZ 2012
YAZ 2012
MedIcana’dan
Okyanus’a özel!
ENDOSKOPİK YÖNTEMLE KALP KAPAĞI TAMİRİ
M
edicana International İstanbul ile Okyanus Eğitim Kurumları arasında yapılan anlaşmaya göre, öğrenci, çalışan ve
velilerine yönelik özel avantajlar uygulanıyor. Medicana International İstanbul hastanesi yetkilileri anlaşmalı kurum ağına
Türkiye çapındaki başarılarının yanı sıra, uluslar arası bilimsel
yarışmalarda da iki altın madalya birden kazanarak ülkemizi
gururlandıran Okyanus Eğitim Kurumları’nı da dâhil etmekten
onur duyduklarını belirttiler. Bu anlaşma çerçevesinde; Okyanus
Eğitim Kurumları öğrenci, veli ve personeli Medicana International İstanbul Hastanesi olanaklarından yararlanırken, Medicana
çalışanları da Okyanus Koleji kurumlarında özel olanaklara
sahip olacaklar. Sağlanan olanaklar hakkında kurum çalışanları,
veli ve öğrenciler kurumlarındaki anlaşmalı kurum yetkililerinden detaylı bilgi alabilecekler.
Gençlerbirliği
‘check-up’ yaptırdı
Prof. Dr. Bilal Salih
Spor yaparken
nasıl beslenmeli?
Özgür hangi rahatsızlıkla size geldi ve ne planladınız?
34 yaşındaki Özgür Çalışkan’ın mitral kapağındaki yetersizlik nedeniyle kalbinin
sol tarafı büyümeye başlamış ve kalbinde yorulma belirtileri ortaya çıkmıştı.
Mitral kapak yetersizliği artık ameliyat gerektirecek boyuttaydı. Ameliyat yöntemi olarak tercihimiz öncelikle kendi kapağını tamir etmek suretiyle korumak,
yani değiştirmemektir. Bu şekilde iyi tamir görmüş hastalarda kapak sanki normal bir kapak gibi çalışmaya devam edebilmektedir. Hasta, kapağı değiştirildiği
takdirde hayat boyu kan sulandırıcı ilaçlar almaya mahkûm olur. Bu ilaçların
fazla alınması kanama riski yaratırken az alındığında da pıhtı oluşarak tehlikeye
yol açar. Şimdiye kadar yüzlerce hastamızın mitral kapağını bu amaçla tamir
etmeyi tercih ettik. Romatizmal olmayan kapak hastalarında bu amacımıza
neredeyse yüzde yüz oranında ulaştık.
Özgür’e yaptığınız ameliyatı ilginç kılan neydi?
Bu ameliyatın endoskopik yöntemlerle sağ meme altı hizasında çok küçük bir
kesi aracılığıyla yapılmasıdır. Yaklaşık 7 santim uzunluktaki bu insizyon içerisinden parmakların ve normal cerrahi aletlerin kalbe ulaşması mümkün olmadığından ve çıplak gözle kalp yeterince görülemediğinden kalpteki tüm işlemler
endoskopik aletlerle ve endoskopik kamera ile görüş sağlanarak gerçekleştirildi.
Mitral kapağın arka yaprakcığındaki 2 santim genişlikteki balonlaşmış zayıf
bölge kesilerek çıkartıldı ve bu bölge tekrar birleştirildikten sonra hastalık nedeniyle genişlemiş olan kapak etrafına dikilen bir halka ile büzülerek küçültüldü.
Ameliyat tamamlandıktan sonra ameliyathanede yemek borusu içinden yapılan
eko ile kapağın mükemmel bir şekilde görevini yapmaya başladığı belirlendi.
Ameliyat sonrası dönemde hiçbir problem ile karşılaşmayan Özgür, şimdi
normal hayatına dönmüş durumda.
Ameliyatın bu yöntemle yapılması ne avantajlar sağlıyor?
Kan sulandırıcı ilaçları sadece altı ay kullanması yeterli olacak. Ameliyat izi ise
estetik açıdan çok memnuniyet verici, Özgür’ün beklediğinden daha küçük
ve belirsiz. Dünyada sınırlı sayıda merkezde yapılan bu ameliyatların diğer
yararları; hastanın iyileşme peryodunun daha hızlı olması, daha az ağrı şikâyeti
ve daha az kan kullanımı sayılabilir. Robotlarla da benzer ameliyatlar yapılabiliyor olsa da, robot yerine endoskopik aletler kullanımının bir yararı elimizdeki
endoskopik aletlerle dokuyu hissederek işlemi yapabilmemiz. Robot kollarıyla
yapılan ameliyatlarda bu his kayboluyor.
MedIcana’dan bir kitap daha!
E
M
edicana Ankara Hastanesi'nin
sponsor olduğu Gençlerbirliği
takımının oyuncuları, yeni sezon
öncesi yıllık rutin check-up kontrollerini yaptırmak için hastaneye
geldiler. Medicana hastanesinde
gerçekleştirilen sağlık kontrolünde
30 kişilik teknik ekip ve futbolcular yer aldı. Sağlık kontrolleri sonucu herhangi bir sağlık sorununa
rastlanmayan futbolcular memnun
olarak hastaneden ayrıldılar.
Kenan İmirzalıoğlu,
hastanemizdeydi
K
enan İmirzalıoğlu, Ankara hastanemizin Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Tek'e teşekkür ziyaretinde
bulundu. Ünlü oyuncu hastanemizde tedavi gören yakınını ziyaret edip, doktoru İbrahim Tek'ten durumu hakkında
bilgi alıp memnun olarak ayrıldı.
7
B
eylikdüzü Belediyesi’nin geleneksel olarak her yıl düzenlediği yaz spor okulları eğitim açılışında Medicana International
İstanbul Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyen Serap
Andaç Öztürk, Beylikdüzü Kültür Merkezi Konferans Salonu’nda
öğrencilere ve velilere, ‘Spor Yaparken Beslenme ve Diyet’ konularında seminer verdi.
ditörlüğünü Prof. Dr. Zehra
Durna'nın yaptığı ve Nobel Tıp
Kitabevi’nin yayımladığı ‘Kronik
Hastalıklar ve Bakım’ kitabının ‘Kronik Böbrek Yetmezliği ve Bakım’ bölümü, Hemşirelik Hizmetleri
Müdürümüz Uzm. Hem. Gülay
Kaçar tarafından yazıldı. Kendilerinin
daha önce bölüm yazarlığı / editörlüğünü yaptığı; ‘Hemodiyaliz
Hemşireliği Uygulamaları’ ,‘Hemşirelik Süreci Uygulamaları Örnekleri’,
‘CTF Hemşirelik Bakım Protokolleri’,
‘Sağlık Kurumlarında İletişim’ kitapları da var.
KISA KISA
8
YAZ 2012
YAZ 2012
9
Rus sağlık heyeti hastanemizi gEzdi
T
ürk-İş Konseyi toplantıları kapsamında Rusya’nın Krasnador
Eyaleti Novorosisk şehrinden gelen sağlık yatırımcısı heyet,
Medicana Samsun Hastanesi’ni ziyaret etti. Samsun’daki sağlık yatırımlarını yerinde görüp bilgi almak ve uluslararası hasta transferi
konularında görüş alışverişinde bulunmak amacıyla; Medicana
Samsun Hastanesi’ni de gezen heyet, özellikle beyin cerrahisi ve
parkinson cerrahisi konularında detaylı bilgi aldı.
MedIcana yönetimi M
Samsun’da toplandı
edicana Sağlık Grubu’nun aylık değerlendirme ve
koordinasyon toplantılarının temmuz ayı toplantısı
Samsun’da gerçekleştirildi. Medicana Samsun Hastanesi’nin
lokalizasyon olarak sel felaketi yaşanan Canik İlçesi’nde
hizmet vermesi nedeniyle, Medicana Samsun Hastanesi
yöneticilerine destek olmak üzere Samsun’a gelen Medicana
Sağlık Grubu üst düzey yöneticileri, bağlı hastanelerin genel
müdürleri ve direktörleri Medicana Samsun Hastanesi yöneticilerinden yaşanan sel felaketi ile ilgili bilgi aldılar.
Iraklı Shatha iyileşti
M
eme kanseri tedavisi için hastanemize gelen Iraklı hasta Shatha, geçirdiği
başarılı tedavi sonrası ülkesine geri döndü. Kendisi ve ailesini ülkelerine göndermeden önce Medicana International İstanbul Hastanesi’nde kutlama yapıldı.
Başhekim, doktorlar ve çalışanlarla birlikte Shatha yeniden doğuşu için pasta kesti.
Burada gördüğü ilgi ve alakadan çok memnun kaldığını belirten Shatha ve ailesi,
ülkelerine döner dönmez kontrole gelecekleri günü şimdiden beklediklerini belirtti.
Çevre Günü’nde Çevreci sergi
M
edicana Samsun Hastanesi; 3’üncü sergisini Ondokuz
Mayıs Üniversitesi Ekolojik Yaşam Derneği’nin
Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti’nde çekilen fotoğraflardan
oluşan ‘Kızılırmak Deltası Sakinleri’ konulu sergiye ev
sahipliği yaparak açtı. 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde;
50 fotoğraftan oluşan sergi Medicana Samsun Hastanesi
Lobi Katında sergilendi.
Samsun’u Yunanlılar da inceledi
S
amsun ve Selanik şehirlerinin arasındaki tarihsel bağı kuvvetlendirmek, Samsun’un ticari,
bürokratik, ekonomik ve turizm altyapısını yerinde görüp incelemek amacıyla; 15 kişilik
Yunanlı heyet Medicana Samsun Hastanesin’de de incelemelerde bulundu.
Her bebeğe bir fidan
M
edicana International İstanbul Hastanesi Bariatrik ve Genel
Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Murat Üstün’ün Türkiye’nin dört bir
yanından gelen Obeziteyi yenen hastaları Ortaköy Radisson Blu
Bosphorus Hotel’de buluştu. Beslenme Uzmanı Serap Andaç
Öztürk ve Klinik Psikolog Pınar Önen’in de katıldığı organizasyonda, bariatrik cerrahi operasyon geçiren ve geçirmeyi düşünen
hastalar deneyimlerini paylaşma fırsatı buldular. Ameliyat sonrası
yeni bedene ulaşmanın mutluluğunu yaşayan hastalar, zaman
zaman duygulu anlar yaşattı. Paylaşımların ardından verilen diyet
aperatiflerle sağlıklı beslenmenin keyfine varıldı.
edicana Samsun Hastanesi Sosyal Sorumluluk Projelerine bir yenisini
daha ekledi. TEMA Vakfı işbirliği ile hastanede doğan her bebeğin
adına bir fidan dikiliyor.
Medicana Samsun
Hastanesi, ‘Her bebeğe
bir fidan, her bebek bir
fidan’ sloganıyla çevre
bilincinin oluşturulmasını amaçlıyor. Bireysel
amaçlarla, toplumsal
faydalar yaratılabilir
mesajını veren Medicana Samsun Hastanesi,
çevre konusunda toplumu bilinçlendirmeyi
ve harekete geçirmeyi
hedefliyor.
‘Sağlıklı yaşamın resmini çiziyoruz’
Arçelik, ‘sağlıklı beslenme’yi dinledi
Obezite galipleri
buluştu
M
M
edicana Samsun Hastanesi
tarafından Nisan ayı içerisinde Samsun merkezde yer alan
İlköğretim Okullarının 4-5-67’nci sınıflara yönelik düzenlenen ‘Sağlıklı Yaşamın Resmini
Çiziyoruz’ konulu resim yarışması
sonuçlandı. Ted Koleji’nden Dilay
Yağmur Gürsel’in 1’inci, İlyasköy
Türk-İş İlköğretim Okulu’ndan
Alperen Ercan’ın 2’nci, Ticaret
ve Sanayi Odası İlköğretim
Okulu’ndan Hale Begüm Demiral
‘ın 3’üncü oldu.
B
eylikdüzü Medicana International
Hastanesi 27 Haziran’da
Beslenme ve Diyet
Uzmanı Serap Andaç
Öztürk eşliğinde, Arçelik
personeline ‘Sağlıklı ve
Doğru Beslenme’ konulu
seminer düzenledi. 93
kişinin katıldığı eğitimde
katılımcılar sağlıklı
beslenme ve kilo yönetimi hakkında bilgilendirilirken ayın zamanda günümüzün en büyük tehlikelerinden biri olan obezitenin ciddiyeti ve neler yapılması
gerektiği hakkında da bilgilendirildiler.
ENDOKRİNOLOJİ
10
YAZ 2012
YAZ 2012
“Tedaviden çok,
obeziteyi önlemeye
ağırlık vermeliyiz”
■ Obezite ile ilişkili hastalıklar nelerdir? Kansere bile neden olduğu söyleniyor...
Doğrudur. En sık diyabetle ilişkilendiriliyor
obezite... Ancak bunun yanı sıra, Hipertansiyon,
Hiper/dislipidemi, Ateroskleroik kalp hastalığı
ve inme, Safra kesesi hastalıkları, Hepatosteatoz/
yağlı karaciğer hastalığı, Osteoartrit, Kanser,
Uyku apnesi gibi hastalıklara da neden olabiliyor. Ayrıca bazı kanser türlerine obezlerde daha
sık rastlanmaktadır.
■ Obezitenin tedavisi mümkün mü?
Mümkün tabii, çeşitli yöntemleri var. Ancak
obezite gelişiminde birçok faktörün etkili olması
onun tedavisini oldukça güç ve uzun süreli hale
getiriyor. Bu nedenle tedaviden çok, obeziteden
korunma üzerinde durmak daha önemli. Korunma çocukluk yaşlarında başlamalı, aile, okul ve
çevre yeterli ve dengeli beslenme ve düzenli
egzersiz konusunda bilgilendirilmeli. Obezite
tedavisiyle ilgilenen ekipte, konuyla ilgili doktor,
diyetisyen, psikolog, fizyoterapist bulunmalı.
Prof. Dr. M. Sait Gönen, çağımızın kâbusu olan obeziteyi yenmek
için ailelere büyük sorumluluk düştüğünü söylüyor: "Obeziteyle
savaş çok zorlu bir süreç, daha başlamadan yenmeliyiz."
PROF. DR. M. SAİT GÖNEN
O
“2008'de dünyada 400 milyon kişi obez, 1,4
milyar kişi fazla kilolu iken, artış oranlarına
bezite nedir?
Obezite, genel olarak vücut yağ miktarının artması olarak tanımlanmakta
olup, günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerde önemli sağlık problemlerinden birisidir.
Sağlıklı bir yaşam için alınan ve harcanan enerji
miktarlarının dengede tutulması gerekiyor. Ancak
günümüzde enerji kaynaklarına kolay ulaşım ve
teknolojideki ilerlemeye bağlı enerji harcatacak
iş-faaliyet oranın azalması, hareketsizliğe, fazla
olan enerjinin yağ deposu olarak saklanmasına
ve dolayısıyla şişmanlığa sebep oluyor.
■ Obezite genel anlamda bir aşırı şişmanlık
hali mi, yoksa sınıfları var mı?
Yetişkin erkek bireylerde ağırlığın yüzde 1518'ini, kadınlarda ise yüzde 20-25'ini yağ dokusu
oluşturuyor. Bu oranın erkeklerde yüzde 25,
kadınlarda ise yüzde 30'un üzerine çıkması obezite kabul edilmektedir. Genelde beden- kütle
indeksi ( kilonun yüzölçümüne bölünmesi) baz
alınsa da, basit bir mezure ölçüsüyle de obeziteyi saptamak mümkün. Hatta bu bel çevresinin
ölçümü, obezite ve kardiyovaskuler hastalıkların
öngörüsünde Vucut-kütle indeksinden daha
değerli hale geldi. Buna göre, bel çevresinin
erkelerde 94 cm, kadınlarda ise 80 santimi
geçmesi yukarda bahsedilen metabolik sendrom
kriterlerinin gelişmesi için risk faktörü kabul
edilmektedir.
■ Bu hastalığın belli bir yaş aralığı var mı?
Eskiden daha çok orta yaşlı hastalarda obeziteyi
gözlemlemekteydik. Şimdi genç hatta çocuk
hastalara da sıklıkla rastlıyoruz. Bu genetik
olduğu kadar, yanlış beslenme ve hareketsizliğin
de bir sonucu. Ailenin çocuğa doğru beslenme
ve egzersiz disiplini aşılaması lazım. Durağan
yaşam tarzından, protein ağırlıklı, fast food
ağırlıklı yaşam biçiminden vazgeçmeliyiz. Şunu
unutmayalım ki obezite global bir halk sağlığı
sorunudur. Rakamlarla konuşmak gerekirsek, son
10 yılda dünyanda obezite sıklığında %10-30
arasında artış olduğu bildirilmiştir. 2008'de dünyada 400 milyon kişi obez, 1,4 milyar kişi fazla
kilolu iken, artış oranlarına göre 2015'te dünyada
700 milyon obez ve 2.5 milyar kişinin fazla kilolu
olacağı tahmin ediliyor.
“Tedavide amaç kişiye dengeli beslenme ve
egzersiz alışkanlığı kazandırarak, 6 ayda
vücut ağırlığında en az yüzde 10 kayıp
hedeflenmesidir.”
göre 2015'te dünyada 700 milyon
obez ve 2.5 milyar kişinin fazla
kilolu olacağı tahmin ediliyor.”
11
■ Buradaki hedef salt olarak zayıflamak mı?
Hayır. Obezite tedavisindeki amaç kişiye yeterli
ve dengeli bir beslenme ve egzersiz alışkanlığı
kazandırarak, obezite ile ilişkili ölüm ve hastalık
risklerini azaltmak ve 6 aylık dönemde vücut
ağırlığında en az yüzde 10 kayıp hedeflenmesidir.
Obezite tedavisinde 5 yöntem
■ Tedavide kullanılan başlıca yöntemlerden
bahsedebilir misiniz?
1) Tıbbi besleme tedavisi (TBT): TBT obezite
tedavisinin temel taşlarından birisidir. Halen
kullanımda olan değişik TBT seçenekleri olmakla
beraber, ideali kişinin hem beslenmesine, hem
de kilo kaybına yetecek düzeyde yeterli ve
dengeli olmalıdır. Hedef; VKI nin normal değerler
içerisine getirilmesi olup, hedef ideal kiloya
ulaşıldığında yeniden kilo alınmaması için TBT
ye devam edilmesi önemlidir. TBT ile verilen
ağırlığın 1/3’ü yağ dokusunda, 1/3’ü ise kas ve
diğer dokulardandır.
2) Egzersiz: Egzersiz ile aşikâr kilo kaybı olmasa
da, TBT ile beraber düzenli ve yeterli egzersiz
yapan kişilerde vücut kompozisyonunda önemli
değişiklikler meydana gelmektedir. Düzenli egzersiz yapan kişiler TBT esnasında kas dokusunda
daha az kayıp meydana gelmektedir. Kişi kilo veremese bile uzun vadede diyabet hipertansiyon,
kalp hastalığı gibi obeziteye eşlik eden hastalık
sıklığında azalmaya neden olmaktadır. İdeal
olarak egzersiz haftanın her günü yapılmalıdır.
3) Davranış tedavisi: Bu tedavide kişinin yaşam
tarzında olumsuz davranışları olumluya çevirmek,
olumlu davranışları ise pekiştirmek amaçlıdır.
4) İlaç tedavisi: Mevcut tedaviler içerisinde en
az başarılı tedavi yöntemi ilaç tedavisi dense
yanlış söylemiş olmayız. Obezite tedavisindeki
ilaçlar genel olarak iştah azaltıcılar, yağ emilimini
azaltanlar ve yağ yakılımını arttıranlar sayılabilir.
Ülkemizde sadece yağ emilimini azaltan Orlistat
etken maddeli obezite ilacı bulunmaktadır. Kişinin TBT ve egzersiz tedavisine uymaması başarı
şansını azaltmakta olup, tedavi sonrası verilen
kilolar, ilaç kesildikten birkaç yıl sonra ne yazık ki
geri alınmaktadır.,
5) Cerrahi tedavi: Obezite cerrahisi bariyatrik ve
rekonstrüktif olarak ikiye ayrılmaktadır. Bariyatrik
cerrahide mide balonu, gastik by-pass, gastroplast, bantlama gibi emilimi azaltmaya yönelik
uygulamalar, rekontrsüktif cerrahide ise liposuction gibi değişik bölgelerdeki yağ dokularının
uzaklaştırıması hedeflenmektedir.
OBEZİTE CERRAHİSİ
12
YAZ 2012
YAZ 2012
13
Obezite cerrahisi yeni bir yaşam tarzı sunuyor
"Obezite ameliyatlarının mantığı,
oldukça basittir. Sindirim sisteminiz,
yani mide ve bazen ince bağırsak
üzerinde işlemler yaparak bir
uturuşta yiyebileceğiniz besin
miktarını azaltıyoruz. Böylelikle daha
az yiyerek, kilo veriyorsunuz."
Bariatrik cerrahide ne yapılıyor?
Obezite cerrahisi ya da bariatrik cerrahi bir grup ameliyatın ortak adıdır. Bu
ameliyatların ortak yanları şunlardır:
• Tümü de laparoskopik yaklaşımla gerçekleştirilmektedir. Yani karın açılmaz,
sadece 4-5 milimetrik delikten batına girilir.
• Midenin boyutları çeşitli yöntemlerle küçültülür. Bazı ameliyatlara, sindirim
sisteminin akışını değiştiren prosedürler de eklenir.
• Hastanede kalış süreleri 3 günü geçmez, hasta hayatına rahatça devam edebilir.
• Neredeyse ağrısızdırlar.
• Ciltte sadece 1 santimlik estetik dikişlerin izi kalır.
• Kalıcı ve uzun vadeli kilo kontrolü olanağı sunarlar.
• Diabet, yüksek tansiyon, uyku apnesi gibi obeziteyle bağlantılı yandaş
hastalıklarda düzelme sağlarlar.
Medicana INTERNATIONEL İSTANBUL BARİATRİK VE
METABOLİK CERRAHİ MERKEZİ UZMANI Op. Dr. Murat
Üstün ile bariatrik cerrahi üzerine konuştuk.
B
ariatrik cerrahi veya obezite cerrahisi nedir?
Hastalıklara yol açacak ağırlıktaki
obezitenin tedavisi amacıyla alınan
gıda miktarlarını kısıtlamak (restriktif cerrahi)
veya emilimini azaltmak (malabsorbtif cerrahi)
üzere geliştirilen cerrahi yöntemleridir. Obezite
cerrahisinde sindirim sistemi, yani mide ve ince
bağırsaklar üzerinde hacmi daraltıcı veya emilimi azaltıcı işlemler yapıyoruz. Bu sayede bir
öğünde yiyebileceğiniz gıda
miktarı azalıyor. Daha az
yemenize rağmen, doyarak
kilo veriyorsunuz. Temel üç
ameliyat yöntemi var: Mide
bandı (kelepçesi), tüp mide
ve gastrik bypass.
■ Bu müdahalelerde
yaş aralığı nedir?
18 ile 60 yaş aralığı
olarak belirlenmişti
eskiden. Ancak insan
ömrünün uzamasıyla
bu durum değişti. Yani
65 yaşındaki bir hastanın
yaşam kalitesi bariatrik
cerrahiyle artacaksa
ve bedeni de operasyonu kaldırabilecek
güçteyse, neden olmasın? Bizim yaptığımız
bypass ameliyatlarında en alt yaş 16, en üst
ise 63.
■ Ameliyatlar ağrılı bir süreci beraberinde mi
getiriyor?
Operasyonlar laparoskopik olduğu, yani karın
açılmadan 3-4 küçük delikten yapıldığı için
neredeyse ağrısız. Hastalarımızı genellikle 1-3
gün içerisinde taburcu ediyoruz.
■ Laparoskopi nedir?
Laparoskopi genel anestezi altında yapılan
ve en büyüğü 1 cm'lik kesilerden karın içine
ince bir kamera ve el aletlerinin sokulmasıyla
ameliyatları gerçekleştirmemizi mümkün kılan
bir yöntemdir.
■ Ameliyattan sonra hastalar neleri hayatından çıkarmalı?
Obezite ameliyatı hastaya güçlü bir destek
sağlar, ama mucize yaratmaz. Yani ameliyatla
iş bitmez, hatta başlar. Başarı için ameliyat
sonrası yaşam tartı, beslenme ve egzersiz
alışkanlıklarının değiştirilmesi gerekir. Bu
değişiklikleri yapmaya istekli ve
kararlı olmayan hasta için
obezite cerrahisi yanlış
seçimdir.
■ Mide kelepçesi nedir?
Mide bandı ya da
kelepçesi, tüm dünyada
bariatrik cerrahinin en
çok sayıda uygulanan
türüdür. Silikondan üretilmiş bir
tıbbi cihazdır. Midenin
çevresine sarılan ve bir
bisiklet lastiği gibi şişirilebilen band yardımıyla organın hacmi değiştirilir. Geri
döndürülebilir operasyonlardan
biridir. Bandın en büyük avantajı,
ameliyat sonrasında da ayarlanabilir
olmasıdır. Hastayı diyete uymaya motive
eder. Kısa vadede sonuçları mükemmeldir, süre
geçtikçe kilo verme oranı düşebilmektedir.
Mide balonu patlamaz
■ Bu konularla ilgili muhtelif rivayetler var;
örneğin mide balonu patlamış ya da mide kelepçesi kopmuş, hastaneye kaldırmışlar gibi...
Mide balonu silikondan yapılmış, iki ya da üç
çeperi olan çok sağlam bir protez. Mide asitine
en az 6 ay dayanıklı, sağlam bir aparat. Patlamıyor, ancak belli bir zaman sonra sızıntı şeklinde
OP. DR. MURAT ÜSTÜN
sıvı kaybı olabilir. Sıvı kaybeden balon, giderek
küçülerek mideden bağırsaklara geçebilir. Bu
durumda büyük oranda normal yollarla atılır,
nadiren ameliyatla çıkarılması gerekebilir. Mide
bandı ise aynı şekilde silikondan yapılmış bir
ürünrdür. Yabancı cisim olmasına bağlı kayma,
mide duvarında aşınma, enfeksiyon, port
problemleri gibi çeşitli sorunlarla karşılaşılabilir.
Ancak zamanında müdahale ile bunların çoğu
çözülebilir ve ölümcül komplikasyonlar değildir.
■ Gastrik bypass nedir?
Metabolic düzeltici etkileri daha kuvvetli olan bir
ameliyattır. İki aşamalıdır; öncelikle mide boyutunu küçültürüz. Daha sonra da ince bağırsağın
1.5-2 metrelik bölümünü atlayarak mideyi daha
aşağıya birleştiririz. Bu da gıdaların sindirim
sistemine çok hızlı geçmesine ve emilim
miktarlarının azalmasına neden olur. Hastalar
çok yeseler bile, daha az kalori absorbe ederler,
dolayısıyla mide bandı ve balonuna göre daha
hızlı kilo verirler.
■ Gastrik bypassı kimlere öneriyorsunuz?
Kiloya bağlı şeker hastalığı, tansiyon ve
kolesterol yüksekliği, uyku apnesi gibi yandaş
ve metabolic sorunları gelişmiş olan hastalara
öneriyoruz. Uygun vakalarda şeker hastalarının insulin yüzde 85'e yakın oranda ortadan
kaldırıyoruz.
PLASTİK CERRAHİ
14
YAZ 2012
YAZ 2012
15
Doktor beni baştan yarat!
Rekonstrüktif cerrahi, obeziteden kurtulan ancak
buruşmuş, sarkmış, çatlamış deriyle baş başa kalan
hastaları dertlerinden kurtararak, onlara yeni bir
hayat veriyor. MedIcana InternatIonal Hastanesi Plastik
Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Necmettin Kutlu,
konuyla ilgili merak edilen soruları yanıtladı.
O
bezite cerrahisi sonrası,
rekonstrüktif cerrahiye
ihtiyaç duyulabiliyor.
Hastaların sizden beklentisi ne
bu alanda?
Yerçekimi çok acımasız bir etken,
kilosu normal olanlara bile çok
çektiriyor. Obezite cerrahisi sonrasında çok daha acımasız oluyor;
verilen kiloların, eriyen yağların
ardından deri boş bir çuval
gibi kalıyor, üstelik çatlaklarıyla
beraber. Problemler özellikle yüz
bölgesinde başlıyor, yanaklar ve
gıdık, ince çatlamış ve buruşuk
olarak karşımıza çıkıyor. Bunun
dışında göz kapaklarının ve göz
torbalarının toplanması, kaşların
kaldırılması, boynun gerilmesi,
alın kırışıklıklarının giderilmesi
gibi... Ayrıca uzun yıllar boyunca o
kadar fazla kiloyu üzerinde taşımış
bir insan düşünün. Tam kiloları
verip rahatlayacakken, birden bire
her yeri sarkmış bir deriyle karşı
karşıya kalıyor ve ikinci bir şok ve
darbe yaşıyor. Olayın bir de psikolojik yönü de var yani... Neyse ki
biz müdahalelerimizle onlara ikinci
bir hayat sunuyoruz, bu darbeden
onları kurtarıyoruz. Rekonstrüktif
cerrahi işte buna deniyor; yeniden
yapılandırma ameliyatları yaptığımız yani...
Başarı yüzde yüz
■ Obezite cerrahisi sonrasında
en çok hangi bölgelere ameliyat
uygulanır?
En çok meme, karın bölgesi ve
kol sarkmaları... Meme serisinin
sarkması dışında memenin içinin
de sarkması söz konusu oluyor.
Bazı hastalarımızda meme içi
dokusu kendini koruyor, o zaman
proteze başvurmuyoruz bile. Karın
bölgesinde de ciddi bir deformasyon oluyor, onun için orada
yaptığımız rekonstrüktif cerrahi
müdahaleleri önemli. Zira obez
hastalar uzun yıllar omurgayı
tutan sırt ve karın bölgesindeki
kasları kullanmayıp, üzerine
yük bindiriyorlar. Bel fıtıklarıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Aynı zamanda karın
çevresini saran kasları
bütünleştirecek korse
görevini gören fasya
dediğimiz bir zarf var,
o da bozulmuş oluyor.
Hepsini düzeltiyor ve
karın bölgesindeki fazla derileri topluyoruz.
Sonuç çok mutluluk
verici oluyor.
■ Bu operasyonlarda başarı oranları
ne?
“Uzun yıllar boyunca fazla kiloyu üzerinde taşıyan
hasta, bunları verince, birden bire her yeri sarkmış
bir deriyle karşı karşıya kalıyor. Neyse
ki biz müdahalelerimizle
onlara ikinci bir hayat
sunuyoruz.”
Obezite cerrahisi
müdahalesinden sonra sarkma
özellikle yüz bölgesinde
başlıyor; yanaklar ve gıdık
inceliyor, çatlıyor ve buruşuyor.
Başarı oranımız yüzde yüz,
dümdüz bir karın yaratıyoruz. Tıpkı
top model gibi bir karına sahip
olabiliyor hastalarımız. Bunun
örnekleri var, Cher gibi, Ajda
Pekkan gibi... Tek ameliyat izleri
sıkıntı yaratabiliyor, o da bikini
bölgesinde olduğu için görünmüyor bile... Çok rahatsız olanlara da
dövme yaptırmalarını öneriyorum,
o da bedenin ayrı bir süsü oluyor
bir anlamda...
“Çatlak ve kırışıklıklar
tarih oluyor”
■ Çatlak gibi deformasyonlar yok
edilebiliyor mu?
Çatlaklar genelde göbeğin alt
bölgesinde olur. Biz zaten göbek
deliğine kadar alıyor, üstteki deriyi
de gerdiğimiz için çatlaklar da
tarih oluyorlar. Kötü bir talihin
kötü bir tarihi....
■ Peki ya kalça bölgesi?
Bu tip hastalarda tabii sadece
ön bölgede sarkma olmuyor.
Göbek,sırt ve kalça bölgesindeki
çatlamış, sarkmış deriyi cepecevre alıyoruz. Yani
hem üstten hem de alttan germe
oluyor. Bazen de aldığımız o
yağlardan kalça bölgesinde dolgu
yapıyoruz, ek bir proteze gerek
duymadan. Böylelikle hem kalça
daha kalkık, hem daha estetik hem
de daha dolgun oluyor. Biz buna
kemerplasti diyoruz.
■ Genç hastalarda deri neden
kendini toparlayamıyor?
Derinin çatlaması yaşla değil
genetikle ilgili bir durum. Bazen
70 yasında bayanlar geliyor, ciltleri
sıkı ve pırıl pırıl.Derinin dokusu
ve elastigin lifleri yoğunsa, sorun
olmuyor.
■ Erkek hastalarınız da oluyor
mu?
Erkeklerde daha ziyade göğüs bölgesi sorun oluyor. Meme bölgesini
topluyoruz, onda sorun yok.
Asıl problem ameliyattan sonraki
göğüs çevresindeki izler oluyor.
Onun için daha ustalık gereken
ameliyatlar bunlar, özellikle derisi
iz bırakmaya daha meyilli olan
ciltlerde... Burada cerraha binen
yük artıyor.
■ Bütün bu ameliyatlar bir anda
mı yapılıyor?
Kombine ameliyatlar yapmayı
seçiyoruz. Göğüs ve karın bölgesi
ya da karın ve uyluk bölgesi gibi.
Ama baştan aşağı yapmıyoruz,
zira uzun süren ameliyatlar
PROF. DR. NECMETTİN KUTLU
bunlar. Örneğin göğüs ve karın
ameliyatı, beş- altı saat sürebiliyor.
■ Ameliyattan sonra hasta ne
kadar zamanda normal yaşantısına dönebiliyor?
Sadece karın ise 1 hafta 10 gün,
sadece memeyse 5 gün, ikisi bir
arada yapıldıysa iki hafta yatması
gerekebilir hastanın.
■ Bacaklar için bir prosedür
uygulanıyor mu?
Uyluk kaldırma ameliyatıyla iç
bacakları, üst kısmını düzeltiyoruz. Aşağı kısımlar için de bacak
protezleri var.
■ Maliyet olarak hastaya yükü
ne?
O kadar ulaşılmaz rakamlar yok
aslında. Memeyi proteziyle kaldırmanın maliyeti 4 bin ve 12 bin
arasında değişiyor. Karın bölgesini
4 bine de 20 bine de yapan var.
Burun ameliyatı 3 bin ve 8 bin
arası değişebiliyor. Tabii bu
rakamlar doktorunuzda yaptığınız
görüşmelere şekillenir.
BESLENME
16
YAZ 2012
YAZ 2012
“Diyet kişiye özel olmalı
ve hayat boyu sürmeli”
Doğru beslenmenin obezite tehlikesini yendiğini söyleyen
MedIcana Hastanesi Beslenme Uzmanı Diyetisyen Serap
Andaç Öztürk, toplum olarak yeme alışkanlıklarımızı
değiştirmemiz gerektiğine dikkat çekiyor.
O
bezite genetik mi, yoksa sonradan
tutulan bir hastalık mı?
Öncelikle obezitenin tanımını yapmak
lâzım. Obezite, estetik bir rahatsızlık değil,
bir hastalık. Vücutta fazla miktarda artmış
yağ demek; yaşınıza, boyunuza, cinsiyetinize
bakıldığında yağ oranınız fazlaysa, obez sınıfına
giriyorsunuz. Genetik faktörler şüphesiz en
önemli etken ama doğru beslenme ve egzersiz
programıyla, bunun da önüne geçilebiliyor.
Obezitenin kaynağını bulmak tedavi için en
önemli ayrıntı; hormonal bir sorun da olabilir,
beslenme hatalarından da kaynaklanabilir. Eğer
beslenme hatalarından kaynaklanıyorsa hasta
sebze mi yemiyor, sürekli fast food'la mı besleniyor, ara öğünleri atlayıp sadece akşamları
mı yemeğe yükleniyor, alkol tüketimi mi fazla,
hareketsiz bir yaşam tarzı mı var... gibi daha
detaylı öykü alınarak kişinin tıbbi beslenme
tedavisi düzenlenmelidir.
Mücadele çocukken başlamalı
■ Metabolizma bu kadar hızlıyken çocuklukta
obezite nasıl oluyor?
Bizim toplumumuzda kilolu çocuk daha sağlıklı
görülüyor ve anne-babalar gelişme çağında,
boya gider gibi bir çok nedenle çocuklarını
sürekli yedirmeye çalışırlar. Çocuklara sağlıklı
beslenme alışkanlığı kazandırmak yerine sürekli
köfte-patates, hamur işleri, pilav gibi yiyeceklerle besleniyor, hal böye olunca çocukluk çağı
obezitesi tetkikleri var. Tabi bu arada cibs, kolalı
içecekler, fastfood beslenmenin aile kültürüne
girmesi de çocuklarımızdaki kilo probleminin
artmasına neden oldu.
■ Yaz başında çoğumuz kendimizi şok
diyetlere verdik. Bunların uzun vadede etkileri
neler?
Bu tarz diyetleri hiçbir zaman önermiyoruz.
Genelde kişiyi tek tip beslenme modeline itiyor,
ancak zaman içinde çok ciddi sağlık problemleri görülebilmektedir. Diyetin kişiye özel olması
ve her besini içermesi gerekir. Ayrıca kişi bunu
bir felsefe olarak benimsemeli ve tüm hayatına
yaymalı. Bir de kiloyu sabitleme programı var.
UZMAN DYT. SERAP ANDAÇ ÖZTÜRK
“Ara öğün kullanmanın en iyi avantajı, metabolizmanın
hızlı çalışması, açlığın azalması ve kan
şekerinin sabit olması.”
Onu da uzun vadeye yaymak gerekir, 2 yıl gibi...
Aksi takdirde verilen tüm kilolar geri gelebiliyor.
■ Beslenme açısından toplum olarak ne tip
hatalar yapıyoruz?
Toplumca yedirdikçe mutlu oluyoruz. Kültür
olarak bunu yıksak çok iyi olur. Mesela misafirlere ille de tatlı yerine meyve ikram edilse,
kadınlar günlerde börek yerine salata yapsa
daha yerinde olur.
■ Piyasada olan takviye besin ve zayıflama
hapları obezite tedavisinde kullanılıyor mu?
Kilonun iyi olduğuna dair birçok atasözümüz
ve gerçekten de mo-bix obezite düzeyine
gelene kadar kiloyu estetik bir problem olarak
görüyoruz, çok da ciddiye almıyoruz. Halbuki
ciddi bir sağlık sorunu. Bir de mucize diyetleri,
(kısa sürede çok kilo kaybettiren) çok seviyor
toplumumuz. Halbuki bunların birçok olumsuz
etkisi var.
■ İdeal beslenme için kaç öğün yemeliyiz?
Beslenme uzmanı olarak 3+3 felsefesini
uygularız. Yani 3 ara, 3 ana öğün şeklinde.
Ancak ben 3+4 yöntemini tercih ediyorum, yani
4 ara öğünden yanayım. Tabii bu programları
hazırlarken hastanın yaşam tarzı ve imkânlarını
da göz önünde bulundurarak, ona göre değişiklikler yapabiliyoruz. Eğer kişi çok yoğunsa üç
ara öğüne de düşebilir. Ara öğün kullanmanın
avantajı metabolizmanın hızlı çalışması, açlığın
azalması ve kan şekerinin daha sabit olması.
■ Olayın bir de psikolojik boyutu var.
Evet. Obezitede 'duygusal yeme' denen bir
durum var; 'emotional eating' diyoruz buna.
Bazı kişiler strese girdiğinde yemeden kesilir,
bazıları kendini yemeğe verir. Kimileri gece
uyanıp yemek yer bu gibi durumlarda. Obez
hastalardan bazıları ise yalnız kaldıklarında
ağzına ne bulurlarsa atarlar örneğin. Buna
da tıkınırcasına yemek tarzı denir. Bu tip
'emotional eating' durumlarında hasta mutlaka
bir psikologdan da yardım almalıdır, sorunun
kaynağına inilmesi için...
17
"Herkesin yaşam tarzına göre
programlar hazırlıyoruz, ama
ben 3 ana, 4 ara öğün yemek
tavsiyesinde bulunuyorum."
KLİNİK PSİKOLOJİ
18
YAZ 2012
“obeziteYE
KARŞI önCE AİLE
SAĞLIKLI YAŞAM
SÜRMELİ"
Beylikdüzü MedIcana Hastanesi Klinik Psikolog ve
Psikoterapist Pınar Önen, yeme bozuklukları ve
bunun neden olduğu obezitenin kaynağının yanlış
beslenme alışkanlıkları olduğunu söylüyor:
"Doğru beslenmeyen ailenin yetiştirdiği çocuk,
obezite tehlikesi altında."
O
Klinik Psikolog ve Psikoterapist
Pınar Önen
bezitenin en sık karşılaşılan nedenleri neler?
Ben psikososyal nedenlerinden bahsedebilirim tabii ki, biyolojik nedenlerini hekimlerimize bırakmak gerekir. Obezite
bir sağlık problemi. Ve her ne kadar obezitede
genetik biyolojik faktörler rol oynasa da, biz
obezite ile yeme bozukluğu arasında çok güçlü
bir ilişki olduğunu biliyoruz. Yeme bozukluğu
bir psikiyatrik problem. Ayrıca obezite ile kişinin
hareket düzeyi ve yaşam tarzı arasında bir ilişki
olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla biz ruh sağlığı uzmanları olarak obeziteye yol açan yeme
bozuklukları ve yaşam tarzlarının kökenlerini
anlamaya ve değiştirmeye çalışırız. Nedenlerine
baktığımızda iki temel boyuttan bahsedebiliriz.
Öncelikle çocukluktan getirdiğimiz yanlış öğrenmelerle edinilmiş yanlış alışkanlıklarımız var.
Beslenme alışkanlıkları dediğimizde çok geniş
bir alışkanlık kümesinden bahsediyoruz, tuz,
şeker kullanımından, sebze meyve tüketimine,
su, kahve, gazlı içecek içme davranışından,
yeme zamanları ve sıklığından, uyku düzenine
YAZ 2012
"Çocuklarda obezite
tedavisini başlarken,
öncelikle aileyi
bilinçlendirmeye
çalışıyoruz."
19
kadar bir sürü alışkanlık. Bu alışkanlıklarımızın
çoğunu aile içinde edindik. Yemek, temizlik
gibi alışkanlıklarınızı, bir sürü inanç ve değer
yargınızı düşünün, annenize babanıza ne kadar
benzediğinizi fark edeceksiniz. Kültür de çok
etkili oluyor yeme alışkanlıklarımızı belirlemede. Biz kültür olarak tuz tüketimi yoğun bir
ülkeyiz. Örneğin, çok spor yapmayız veya ev
kadınların düzenlediği 'gün'ler, kalorisi yüksek
pasta böreklerle doludur. İşte bu kültür ve aile
içinde edindiğimiz sağlıksız yaşam biçimi obeziteye yol açıyor. İkinci boyut olaraksa, ruhsal
dinamiklerimiz, çatışmalarımızın bir sonucu
olarak obezite ortaya çıkabiliyor.
Psikolojik yaralar alabiliyorlar
■ Obez bir kişinin ruh hali nasıldır?
Herkesi aynı biçimde tarif etmek ve kategorize
etmek doğru olmaz. Ama en önemli olumsuz
etkiler sosyal yaşam üzerinde oluyor. Günümüz
toplumlarının çoğunda, güzellik anlayışı ‘zayıf
olmak’ üzerine kurulduğundan, şişmanlık
beğenilmeyen, yargılanan bir olgu. Obezite
problemi yaşayanlar, sosyal alanda yaşadıkları
bu problemler yüzünden derin psikolojik yaralar
alabiliyor.
■ Çocuklarda obezite, psikolojik sorunları
beraberinde getirir mi?
Öncelikle, çocukluğun, beden algısı, kimlik,
cinsel kimlik gelişiminin devam ettiği bir süreç
olduğunu düşünürsek, obezite tüm bu alanları
olumsuz etkileyebilir. Aile ile çocuk arasında bir
çatışma alanı oluşturduğu için, aile ile ilişkilerini zedeleyebilir. Örneğin çocuğunun obezitesi
dolayısıyla çocuğunu sürekli kontrol eden,
uyaran bir annenin çocuğu ile ilişkisi bu çatışmadan olumsuz etkilenecektir. Ayrıca akranları,
obezite problemi olan çocukla alay etme, onu
dışlama gibi davranışlarda bulunabilir. Bu tip
travmalar uzun yıllar etkisini sürdürebilir.
■ Çocukların beslenmesinde, anne ve babaların yaptıkları en büyük hatalar neler?
Kendilerinin doğru bir beslenme alışkanlığı
ve sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmemeleri.
Kendileri sağlıklı yaşamazken, çocuklarının
sağlıklı olması için doktorlara ve bize başvuruyorlar. Dolaba kola koyup, “İçme zararlı” demek
işe yarar mı? Bir sürü kötü alışkanlığı azalta
azalta bırakmak mümkün değil biliyorsunuz.
Bu yüzden “Ben koyarım dolaba, o da az yesin”
demek gerçekçi değil.
■ Anne-baba ya da çevrenin obezite sorunu
olan çocuğa yaklaşımı nasıl olmalı?
Yaşam değişikliği bütünlüklü ele alınması
gereken bir sorun. Öncelikle önleyici çalışmalar
çok önemli ve bu konuda Sağlık Bakanlığı,
Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre Bakanlığı gibi
kurumlara büyük iş düşüyor. Örneğin Sağlık
Bakanlığı’nın okullardaki kantinlerde satılan
ürünlere müdahalesi oldu geçtiğimiz yıl, bu çok
“Kendileri sağlıklı yaşamazken, çocuklarının sağlıklı
olması için doktorlara ve bizlere başvuruyorlar. Dolaba
kola koyup, 'zararlı' demek olmaz."
çok önemli bir adım. Aileye gelince, önce aile
sağlıklı bir yaşam sürecek ve çocuklarına bu
alışkanlıklar kazandıracak.
■ Çocuklarda obezite tedavisi nasıl olmalı?
Bizim müdahalemiz, öncelikle aileye yönelik
oluyor. Aileye danışmanlık veriyoruz, çocuğunun yaşamını düzenlemeleri konusunda. Ama
bazen, yetişkinlerde olduğu gibi, çocukta obezitenin altında, çok derin psikolojik problemler,
ruhsal çatışmalar oluyor. Gündelik ve çevresel
düzenlemeler davranış değişikliği için yeterli
olmuyor. Bu ruhsal dinamikler için daha yoğun
bir çalışma yürüttüğümüz bireysel psikoterapi
gerekli. Çocuğun ruhsal çatışmalarının altında
anne babanın psikolojik problemleri, evlilik
problemleri varsa, o noktada aile bireylerinin
bireysel veya aile terapisine başvurmaları
gerekir. Unutmayın, sağlıklı ve mutlu bir çocuk
büyütmek istiyorsanız, önce siz sağlıklı ve
mutlu olacaksınız.
SİGARASIZ YAŞAM
20
YAZ 2012
Sağlıklı bir hayat için
sigaraya son!
YAZ 2012
Çamlıca MedIcana Göğüs Cerrahı Prof. Dr. Bülent Arman, sigara kullananların
mutlak derecede akciğer kanseri riski taşıdığına dikkat çekiyor ve ekliyor: "Sigara
bir bağımlılık değil, alışkanlıktır. Bırakmak ise hiç zor değil, yeter ki isteyin."
S
igara kullanmanın
akciğer kanserine neden
olduğu kanıtlanmış bir
durum mu?
Başlamanın yaşı, içme miktarı
ve süresiyle ilgili doğru orantılı
olarak, akciğer kanserini yüzde
95 olarak artırdığı kesin. Diğer bir
tabirle şunu söyleyebiliriz; 100
akciğer kanserli hastanın, 95'i
sigara kullanıyor. Teselli aramanın
PROF. DR. BÜLENT ARMAN
Sigaranın fiziksel bir bağımlılığı yoktur,
sadece bir alışkanlıktır. Yaşamınızda
belli ritüelleri değiştirerek ve uzman
desteğiyle rahatça bırakabilirsiniz.
21
bir faydası yok, sigaranın akciğer
kanserine neden olduğu kanıtlamıştır.
■ Peki, sadece sigara kullanmak
mı akciğer kanserine neden
oluyor?
Akciğer kanserine neden olan
başta sigara kullanımı gelir. Çevre
faktörleri ikinci sırada. Üçüncüsü
mesleki faktörler, yani madenlerde, boya, aspest sanayiinde
çalışanlar gibi... Bir de genetik
özellikler vardır. Dört ana sebep bir
kişiden birleşiyorsa, o kişi mutlaka
kanser olacak demektir. Ayrıca
dört faktörün hepsinin birleşmesi
gerekmiyor.
■ Sigarayı bırakmak isteyenler
neler yapmalı?
Sigara tiryakilerini üçe ayırıyorum:
1) Sigarayı bırakmayı isteyenler
2) Bırakmayı düşünenler
3) Bırakmayı hiç düşünmeyenler.
Birinci grup, bizim için en ideal
gruptur. Belli yöntemler vardır,
bunları uygularız ve çok kısa
zamanda bu alışkanlıklarından vazgeçerler. İkinci grup, oran olarak
en kalabalık olanıdır çünkü sigara
kullananların yüzde 50'si, 60'ı bu
gruptadır yani tereddütte olanların
grubudur. 'Yılbaşında bırakacağım,
aslında çok istiyorum ama stresliyim..." gibi yaklaşımları vardır. Asıl
problem bu gruptakilerde yaşanır
çünkü sigarayı bir bağımlılık olarak
görürler.
Aslında sigaranın fiziksel bir
bağımlılığı yoktur, sadece alışkanlıktır. Alışkanlığı da iki türde inceleyebiliriz; fiziksel ve psikolojik olarak. Fizyolojik alışkanlık 'kahveyle,
yemekten sonra' gibi ritüellerle
özdeşleşir. Bunları yok ederek,
bırakmayı sağlayabiliriz. Ancak
psikolojik alışkanlık bir hastalıktır
ve mücadelesi zordur. Mutlaka psikoterapi desteği alınması gerekir.
Üçüncü grup yani bırakmak istemeyenler için denecek bir söz yok,
niyetleri olmadığı için uğraşmak
boşunadır.
■ Bir de dönemsel olarak bırakıp,
başlayanlar var...
Bırakıp başlamak kişinin kararsızlığını, sigaraya olan alışkanlığın
derecesini gösterir ve gerçekten
niyetli olmadıklarını ortaya koyar.
Bırakıp başlamak, yeniden bırakıp
başlama durumunu tetikler ve başarıyı azaltır. Dönemsel bırakmalar
kronik bronşite kısa sürede iyi
gelebilir. Ama asla akciğer kanseri
ihtimalini azaltmaz. Bıraktıktan 5
sene sonra ancak damar tıkanıklığı
riski yüzde 50'ye, akciğer kanseri
riski de 10 sene sonra yüzde 50'ye
düşer. Sonra gittikçe azalır, ama
hiçbir zaman 'sıfır' olmaz. Çünkü
ilk önce hücre bazında değişim
oluyor.
■ Peki, bir tiryakinin tamamen
iyileşmesi mümkün olmasa bile,
sigarayı bıraktıktan sonra sağlık
durumunda ne tip gelişmeler
olur?
Tüm sigara içenlerde kronik bronşit
vardır. Bu kronik bronşit sigarayı
bırakma periyodu içinde iyileşir.
Bir yıl içinde yüzde 50-60 geriler.
Bıraktıktan sonra spora yönelir, akciğer kapasitesini artırırsa, daralan
hava yollarını açarsa, kanser ve
koah riskini düşürür.
■ Akciğer kanserinin belirtileri
nelerdir?
Maalesef her akciğer hastalığının
belirtileriyle aynıdır. O da şunlardır:
öksürük, nefes darlığı, sırt ve göğüs ağrısı, balgam çıkarma bazen
de kanlı balgam. Bu belirtilerin
hepsi bir arada olmayadabilir.
Belirtilerden biri bile varsa ve
tedaviye rağmen hasta 1 hafta, 10
gün içerisinde iyileşmiyorsa, mutlaka akciğer uzmanına gidilmesi
gerekir.
Yukarıdaki anlatımların ışığı
altında, biz hastamızda 1'inci ve
2'nci grup, yani sigarayı bırakmaya
kararlı ve tereddütlü olanları genel
bir sağlık kontrolünden geçiriyor
ve mevcut bulgulara göre hem
sigarayı bıraktırıyor hem de yeni
başlamış veya belli bulguları olan
hastalıklarını tedavi ediyoruz.
Bu şekilde kişilerde kronik bronşitin Koah olmamasını, Koah hastalığının ileri evrelerinin oluşmasını
ve nihayet akciğer kanserinin olup
olmadığını ve erken evre akciğer
kanserini saptayıp tedavi ediyoruz.
CHECK UP
22
YAZ 2012
Check-up'ta
son gelişmeler
MedIcana
InternatIonal
Ankara Hastanesi
İç Hastalıkları
Uzmanı Prof. Dr.
Cem Sungur, yazları
check up yaptırmanın
kolaylıklarından
bahsederek,
bu alanda son
teknolojik gelişmeler
konusunda da ışık
tuttu.
Sanılanın aksine, D vitamini ölçümlemeleri
periyodik sağlık muayenelerinin, yani
‘check-up’ın bir parçası değil.
YAZ 2012
23
“Erkeklerde PSA (prostata özgü antijen) TESTİNİN,
TARAMA TESTİ OLARAK KULLANILMASI
YARARDAN ÇOK ZARAR OLUŞTURABİLİR.”
Y
az “Check-Up”ı diye bir kavram var
mı?
Yaz mevisimi geldiğinde özellikle
'check-up' yapılmasını gerekli kılan
bir bilimsel veri yok. Öte yandan yazın çalışma
temposunun düşüklüğü, ulaşımın göreceli
olarak kolay olması, okulların tatil dönemi ve
izin almak için daha rahat fırsat bulunması gibi
etkenlere bağlı olarak, insanlar periyodik sağlık
muayeneleri için daha fazla ve kolay zaman
ayırabilirler. Toplumun önemli bir bölümünü
oluşturan ve kronik sağlık sorunları olan bireylerin de yazın bazı özel sağlık gereksinimleri
olabilir. Ayrıca fiziksel etkinlikler açısından daha
kolay fırsat bulan bireyler, uzun süreli bir atalet
döneminden sonra spora başlayacaklarsa sağlık
kontrollerini yaptırmalarında yarar olabilir.
■ 2012 yazında periyodik sağlık kontrolleri
konusunda yeni gelişmeler oldu mu?
Evet, oldu ve oldukça önemli gelişmeler olarak
kabul edilebilir. Bunlardan birisi erkeklerde
PSA (prostata özgü antijen) testinin tarama
testi olarak kullanılmasının yarardan çok zarar
oluşturabileceği ve bu nedenle periyodik
sağlık muayeneleri sırasında rutin
olarak bakılmaması konusunda
yayınlanan bir öneri. Amerika Birleşik Devletlerinde
oluşturulan bir klinik
uygulama kılavuzunda yer alıyor bu yeni
öneriler ve özellikle de
birinci basamak
hekimleri için
hazırlanmış. Sonuç bölümünde
PSA testinin her erkeğe
yılda bir kez mutlaka yapılması
gereken bir test olmadığı
konusunda karar bildirdi.
Gerekçeleri ise şu şekilde
özetlenebilir: 1- PSA testi
kanda normal seviyelerde kalan birçok erkekte
aslında prostat kanseri olması, 2- PSA değerinin
kanda yükselmesine neden olan tek hastalığın
prostat kanseri olmaması ve bu nedenle testin
tek bir hastalığın göstergesi olmaması 3- PSA
testi yapıldığında yükseklik saptanması halinde
birçok erkekte gereksiz yere girişimsel işlemler
(Örn. biyopsi, cerrahi) yapılması sonucunda
gelişen zararlar ve ender de olsa ölümler...
Dolayısıyla bu öneri paketinin yer aldığı kılavuz
erkekler için, hangi yaşta olursa olsun, yapılan
‘check-up’lar sırasında PSA testinin uygulanmamasını öneriyor.
Hormon takviyesi riskli
■ Erkeklerle ilgili bir örnek verdiniz, kadınların periyodik sağlık muayeneleri konusunda
bir değişiklik oldu mu?
Temmuz ayı içinde kadınların periyodik sağlık
muayeneleri ile ilgili önemli bir bilgi birikimi
yayınlandı. Böylece menopoz çağındaki kadınları ilgilendiren çok önemli veriler paylaşıldı.
Menopoz dönemindeki kadınlara hormon
takviyesi yapılarak, menopoz çağında gelişmesi
muhtemel olan kronik
sağlık sorunlarının
engellenmesine
yönelik tedaviler bir
süredir tartışmalı
hale gelmişti ve artık
birçok kadın menopoz
çağında riskleri nedeniyle
hormon takviyesi almak istemiyordu. Olumsuz yan etkilerin başında
meme kanseri riskindeki artış yer alıyordu. Yeni verilerle hangi tip hormon
takviyesinde hangi risklerin arttığını daha
iyi anlamış olduk. Estrojen ve progesteronu bir
arada içeren hormon takviyeleri veya estrojen
hapları değişik dozlarda kullanıldığında kemik
kırıklarındaki riskin azaldığı ama inme (felç),
PROF. DR. CEM SUNGUR
toplardamarlarda pıhtı oluşumu, safra kesesi
hastalıkları ve idrar kaçırma riskinde artış olduğu belirlendi. Ayrıca estrojen ve progesteronu
bir arada içeren ilaçların meme kanseri riskini
ve büyük olasılıkla da bunama riskini arttırdığı
da yayınlanan sonuçlar arasında. Estrojeni tek
başına kullanan kadınlarda ise meme kanseri
riskinde hafif bir azalma var. Bu yeni bilgiler
menopoz çağındaki kadınlarda hiçbir hormon
takviyesi tipinin güvenli olmadığını açıkça
ortaya koydu. Check-up sırasında kemik taramasında sorun saptanan kadınların, kendilerine
hormon takviyesi önerilirse iki kez düşünmeleri
gerekecek.
D vitamini testinin önemi!
■ Yaz mevsiminde yaptırılan periyodik muayeneler konusunda başka bir öneriniz var mı?
Evet; D vitamini testi ile ilgili önerilerim olacak.
Kanda D vitamini düzeylerini ölçmenin tek
bir yöntemi olmadığı gibi vücudumuzda ve
kanımızda D Vitaminin birden fazla şekli yer
alıyor. Başka bir deyişle besinlerle tükettiğimiz
D vitamini ile bağırsaklarımızdaki, böbreklerimizdeki, kemiklerimizdeki ve kanımızdaki D
vitaminleri birbirinden farklı yapıda. Hangi
bireyde hangi gerekçeyle D vitamini ölçümü
yaptığımızı bilmemiz gerekiyor. Aksi takdirde
sonuçları yorumlamamız ve doğru öneriler
geliştirmemiz mümkün olmayabilir. Ayrıca yaz
mevsimi güneş ışınları (ultraviyole) aracılığıyla
cildimizde D vitamini sentezinin fazla olduğu
dönem. Laboratuvar sonuçlarını yorumlarken
içinde bulunduğumuz mevsimi de dikkate
almamız gerekiyor.
ONKOLOJİ
24
YAZ 2012
YAZ 2012
Güneş
dosttan çok düşman!
Tatilin adeta sembolü
olan güneş banyosu,
aslında rüyamız değil
kâbusumuz olmalı,
zira cilt kanserine
davetiye çıkarıyor.
MedIcana Bahçelievler
Hastanesi Medikal
Onkoloji Uzmanı
Doç. Dr. Ali Osman
Kaya, güneşin cilt
üzerindeki olumsuz
etkilerinden yana
uyarıyor.
C
ilt kanserlerine nasıl
teşhis konulur, semptomları neler?
Kişiler genellikle daha
önceden vücudunun herhangi bir
yerinde var olan benlerde renk
değişikliği, boyutunun artması,
kenarlarında düzensizlik, ülserleşmeye bağlı akıntı ve bazen kaşıntılı
bir hal alması gibi değişikliklerden
dolayı şikâyet edebilir. Bunlar
dışında özellikle sürekli güneşe
maruz kalan baş boyun bölgelerinde iyileşmeyen ve ciltden kabarık
akıntılı olabilen lezyonlardan
dolayı hekime başvurular. Ciltteki
şüpheli bu lezyonların eksizyonel
biopsileri sonrasında patolojik
değerlendirme ile kesin tanı konur.
■ Kaç tip cilt kanseri var? Bunlardan hangilerinin oluşumunda
güneşin zararlı ışınları etki eder?
Malign melanoma, bazal hücreli
ve yassı hücreli tipler olmak üzere
başlıca üç tip cilt kanseri vardır.
Bunların her üçü de güneşe
maruziyet ile ilişkilidir. Yassı hücreli ve bazal hücreli tipler cerrahi
ile tamaen tedavi edilebilirken
'malign melanoma' olanlar daha
kötü seyirli olup vücudun diğer
bölgelerine daha hızlı yayılabilirler
ve cilt kanserlerinden ölümlerin
büyük çoğunluğunu melanoma
oluşturur.
■ Güneş cilt kanserini tetikler mi?
Güneşe maruziyet cilt kanserlerinin
temel nedenlerindendir. Cildin
bağışıklık sistemini bozarak aktinik
keratoza, var olan benlerde malign
melanoma tipi kanserleşmeye,
bazal hücreli ve yassı hücreli tip
cilt kanserlerine yol açar.
■ Güneşin cilt üzerinde zararlı
etkileri neler?
Güneş maruziyeti, yaşlanmanın
bir parçası olduğu düşünülen cilt
değişikliklerinin çoğuna neden
olur. Güneşin ultraviyole ışınları,
zamanla derinin elastin liflerinde
harabiyete yol açar. Bu durum
da cildin tonusu ve gerginliğini
bozarak ciltde sarkmalara yol açar.
Bunların yanında, ciltde ince ve
kaba kırışıklıklar, solgunluk, benekli pigmentasyonlar, çil, telenjiektazi dediğimiz damar genişlemeleri
gibi değişikliklere yol açar. Yine
cilt kanserlerinin ana sebeplerini
oluşturur.
■ Cilt kanseri birçok kanser tipi
gibi genetik mi?
Tüm cilt kanserlerinin ancak % 3
kadarını ailesel genetik yatkınlık
oluşturur. Cildin malign melanoma kanserinin %50 kadarında
iki önemli tümör baskılayı gende
(CDKN2A and CDK4) mutasyon
sonrası fonksiyon kaybı etyolojide
rol oynar.
Güneş kremleri önemli
■ Cilt kanserinin tedavisi var mı,
süreç nasıl işler?
Bazal hücreli ve yassı hücreli cilt
kanserleri cerrahi ile tamamen
tedavi edilebilir. 'Malign melanoma' ise öncelikle cerrahi tedavi
yanında, hastalığın evresine göre
kemoterapi ve radyoterapi seçenekleri de kullanılır.
■ Cilt kanseri tedavisi gören bir
hasta, tedavi başarılı olduktan
sonra yeniden güneşe maruz
kalırsa ne olur?
Böyle hastalarda, bu hastalık öyküsü olmayanlara göre aynı bölge
veya cildin diğer bölgelerinden cilt
kanseri gözlenme riski çok daha
yüksektir. Bu kişilerin kendi ciltlerini daha dikkatli gözlemlemeleri
gereklidir.
■ Çocuklukta uzun süre zararlı
güneş ışınlarına maruz kalmanın,
ileri yıllarda etkileri nasıl olur?
18 yaşından önce aşırı güneşe
maruz kalanlar, yaşamlarının daha
erken sürelerinde cilt kanserine
yakalanırlar.
■ Bazı güneş kremlerinin içeriğinde de kanserojen maddeler olduğu iddia ediliyor, doğruluk payı
var mıdır? Güneş kremi seçerken
nelere dikkat etmeliyiz?
Güneşe karşı korumada, etkinliği gösterilmiş ve kaliteli güneş
kremleri kullanılmalıdır. Kullanılan
kremlerin cilde toksik madde içerip
içermediği iyi bilinmelidir. Cilde
zararlı madde içeren kremler den
uzak durulmalıdır. Güneşe karşı
korumada, güneşlenmeden bir
saat önce en az 30 koruma faktörlü
DOÇ. DR. ALİ OSMAN KAYA
“18 yaşına kadar aşırı güneş ışınlarına
yaşamlarının
erken sürelerinde cilt
kanserine yakalanırlar."
maruz kalanlar,
güneş kremleri kullanılmalı ve
güneşlenme süresince her 2-3
saat aralıklarla güneş kremleri
kullanılmalıdır.
■ 'Açık tenliler güneşten daha
çok etkilenir, cilt kanserine tutulma ihtimali daha fazladır' savı
bir 'şehir efsanesi' midir, yoksa
doğruluk payı var mı?
Orta yaş bireyler için bunun doğruluk payı vardır. Siyah ve koyu tenli
ırkların cildinde güneşin ultroviyole ışınlarından koruyan melanin
isimli madde daha fazladır. Melanin
isimli bu maddenin fazlalığından
dolayı açık tenlilere göre koyu tenli
ırklarda cilt kanseri daha az gözlenir. Ancak, ileri yaşlardaki tüm
ırklarda, güneş gören ve görmeyen
yerlerde melanoma oluşması arasında farklılık bunmamaktadır.
25
JİNEKOLOJİ
26
YAZ 2012
YAZ 2012
Jinekolojik kontroL ihmale gelmez!
E
Çamlıca MedIcana Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum
uzmanı Op. Dr. Faruk Vanlıoğlu uyarıyor: "Rahim, rahim
ağzı ve yumurtlalık kanserini erken teşhisle basit bir
tedaviyle yenebiliriz. Bunum için de düzenli kontrol şart."
Smear testinde kansere yol
açan öncü hücreler görülüyor.
Ve basit bir müdahaleyle
tedavisi yapılıyor.
n tehlikeli kadın hastalıkları nelerdir?
Şüphesiz kanserler; rahim
ağzı kanseri, rahim kanseri,
yumurtalık kanseri diye üçe ayırabiliriz. Bunlardan özellikle rahim
ağzı kanserinden korunmanın en
basit yolu, yıllık yapılması gereken
smear testi. Her yıl yapılan smear
testi, erken dönem içerisinde
henüz kanserleşme aşamasına
gelmeden, rahim ağzında çok
basit bir tedaviyle, hastalığın
iyileştirilmesini sağlar. Çünkü smyr
testinde kansere yol açan öncü
hücreler görülür. Ve henüz yayılmadan son derece basit bir müdahaleyle tedavisi yapılır. Örneğin
basit bir koterizasyon işlemi dediğimiz sıyırma yöntemiyle kansere
meyilli ve ölü hücreleri yok ederiz.
Bununla birlikte ultrasonografik
muayene ile rahmin boyutu, iç
zarının kalınlığı kontrol edilmeli.
Özellikle rahmin iç zarının kalınlığının kontrolü, belli bir yaştan
sonra, menapoz döneminde bizim
için önemli. Yumurtlalık kapasitesi
ve myomları da yine ultrason
yardımıyla saptayabilmekteyiz.
■ Myom denen oluşumlar ne
kadar tehlikeli?
Kanserleşme ihtimali oldukça
düşüktür; Kanserleşmeye meyili
olan yapılara sarkom denir. Ayırıcı tanıları ise patolojik ve klinik
olarak konulabilir. Sarkomlar çok
hızlı büyürler, birkaç ay içerisinde
inanılmaz boyutlara erişebilirler.
Ancak myom görüldüğünde hemen endişeye kapılmanın gereği
yok, daha ziyade lokalizasyonu
önemlidir. Örneğin eğer myom
rahmin dışına yerleşmişse, hiçbir
bulgu vermeden yıllarca büyüyebilir. Bununla beraber myomlar
rahmin değişik bölgelerinde
bulunabilir. Rahimi tamamen
büyüten myomlar olduğu gibi,
rahim boşluğuna uzanan myomlar
(submüköz myom), rahim duvarı
dışına uzanan myomlar (subseröz
myom) ve hem rahim duvarını kalınlaştıran hem de rahim
boşluğuna doğru uzanan myomlar
(intramural myom) gelişebilir.
■ Çikolata kisti de bir çeşit
myom mudur?
Hayır. Her ne kadar ismi sempatik olsa da, koyu kahverengi,
çikolatamsı renkte olduğundan
bu isim verilmiştir. Rahimin içini
döşeyen endometrium adı verilen
zar tabakasının yumurtalıklarda
bulunması ve her adet döneminde
kanayarak kistleşmesi sonucu
oluşur. Kist içi çikolata kıvamında
koyu kahverengi bir sıvı ile dolar.
Kısırlığa yol açan kistlerden biridir
ve mutlaka tedavi edilmelidir.
Maalesef bunun tedavisi şu an için
cerrahidir. Diğer kistler, doğum
kontrol hapı kullanarak ya da
kendi kendine geçerken, çikolata
kisti laparoskopik cerrahiye tedavi
erken teşhis yöntemiyle tedavi
edilmelidir. Yumurtalık kanserinde, jinekolojik kontroller ihmal
edilmişse, tanı çok geç konabiliyor. Çünkü karında dolgunluk ve
gaz sancısı rahatsızlığıyla doktora
geliyor hasta... Kanser kendisini
göstermiyor. Onun için mutlaka
her yıl düzenli olarak smear testi
ve jinekolojik kontroller yapılmalı.
Zira geç kalınan vakalarda, cerrahi
müdahale yapılsa bile hastanın
ömrü kısalıyor.
■ Rahim ağzı kanseri hangi yaş
aralığında görülür?
Maalesef oldukça genç yaşlarda, 20'li yaşlarda kendisini
gösterebilir. Rahim ağzı kanseri
hem yaşlı hem de genç kadın-
Op. Dr. Faruk Vanlıoğlu
Rahim ağzı kanserinden korunmanın en basit yolu yıllık
yapılması gereken smear testi.
edilir. Yani göbekten bir buçuk
santimetre kesı yapılarak çikolata
kistini çıkarıyoruz. Ağrısız, iz bırakmayan, basit bir operasyondur,
hasta günlük yaşantısına çoğu
zaman aynı gün dönmektedir.
■ Bu tip rahatsızlıklar genetik
midir? Ailemizde varsa, düzenli
olarak kontrole gelmeli miyiz?
Evet, mutlaka. Özellikle myomların
genetik olduğu saptanmıştır. Ailede primer yakınlarımızda myoma
bağlı rahim alınması operasyonu
gerçekleşmişse, mutlaka ultrasonografiyle düzenli olarak kontrol
edilmeli.
■ Peki ya rahim kanseri?
Rahim, rahim ağzı ve yumurtalık
kanserinin de genetik olduğu
saptanmıştır. Özellikle yumurtalık
kanseri, meme kanseriyle birlikte
de geçiş gösterebilir. Ailede bu
tip hastalıklar varsa, mutlaka
larda görülmektedir. Hastalığın
görüldüğü kadınların yaklaşık
yarısı 45 yaşın altındadır. Rahim
ağzı kanserinin en önemli nedeni
human papilloma virüs dediğimiz,
HPV virüsünün neden olduğu enfeksiyondur, cinsel ilişki yoluyla
ya da umumi tuvaletler yüzünden bulaşır. Rahim ağzı kanseri
hastalarının neredeyse yüzde
90'ınının HPV virüsünü taşıdığı
saptanmıştır.
■ HPV virüsünden nasıl koruyabiliriz?
HPV enfeksiyonuna karşı etkili
bir tedavi yöntemi bulunmamakta, ancak erken teşhisle virüsü
saptamak mümkün. Virüsü smear
testiyle saptayabiliyoruz. Böylelikle rahim ağzı kanserine neden
olmadan tedavi edebilmekteyiz.
Dediğim gibi, erken teşhis için
düzenli kontrol şart.
27
ÇOCUK HASTALIKLARI
28
YAZ 2012
YAZ 2012
Çocuklarda el-ayakağız hastalığına dikkat!
DR. ALPER ÖZKILIÇ
MedIcana Hastanesi
Bahçelievler
Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Uzmanı
Dr. Alper Özkılıç,
hastalığın bu yaz
patlama yaptığını
söylüyor ve aileleri
salgın konusunda
uyarıyor: "Hijyen
kurallarına her
zamankinden
daha fazla özen
göstermeliyiz."
Ç
ocuklarda el-ayak-ağız hastalığı nedir?
El-ayak-ağız hastalığı bulaşıcı, viral bir
hastalıktır. Yaz aylarında görülür. Ancak
rakam olarak bu yaz, çok fazla bir artış oldu.
Salgın halinde, çok fazla vaka geliyor bize.
Bu hastalık çoğunlukla 5 yaş altı çocuklarda,
nadiren de erişkinlerde gözlenebilir.
■ Belirtileri neler?
Yüksek ateş, el ayaları, ayak tabanları, ağız
içinde kızarık lezyonlar ve döküntüler görülür
hastada. Bu hastalığa neden olan enterovirus
ailesinden bir takım suçlar etken. En çok neden
olan virüs, coxsackie virüs Tip A 16'dır. Diğer
enterovirus ise salgınlarda en çok gördüğümüz Tip olan 71 suşu. Yani bu salgınlarda
etkili olarak bu iki virüsü görmekteyiz. Seyri
ise şu şekilde; Hastalarda iştahsızlık, kırgınlık,
ateşlenme, sıtma benzemesi titremelerle başlar.
Ateş başladıktan iki- üç gün sonra, ağız içinde
lezyonlar çıkar.Bu lezyonlar öncelikle kızarık,
daha sonra uçları sulantılı, su çiçeğine benzeyen ülserleşen lezyonlardır. Bir- iki gün sonra,
vücutta el ve ayaklarda aynı tarz lezyonlar
oluşur. Nadiren de olsa, genital bölge, kalçalar,
dirsek ve dizlerde de aynı tarz, uçlu, kızarık
lezyonlar belirir. Ama her hastada bu döküntülerin hepsi bir arada olmayabilir. Bazılarında
sadece ellerde, ayaklarda olabilir, hastaya göre
değişkenlik gösterir.
■ Hastalığın komplikasyonları var mı?
Nadiren de olsa aseptik menenjit ve ensefalittir.
Yani beyin zarı ve beyin iltihaplanmasıdır. Sık
görülmemekle birlikte, aklımızda bulunmasında
fayda vardır.
■ Hastalık bulaşıcı mı?
Evet, zaten bulaşma şekli direkt olarak insandan
insana temas yoluyladır. Bu virüsler burunda ve
boğaz bölgesinde yerleşir ve o kişinin dışkısında ve döküntülerin içindeki sıvılarda bulunur.
Bu sebeple bulaşma oral fekal yolla dediğimiz
yolla, yani ağız ve dışkıdan bulaşır. Yani eller
iyi yıkanmadığı zaman, el- ağız yoluyla bulaşır.
Dışkıdan, iyi yıkanmamış elin ağıza götürülmesi
sonucu bulaşan bir hastalıktır. Lezyonlara,
o döküntülere temas etme sonucunda da
bulaşabilir.
■ Kuluçka dönemi ne kadar?
Ortalama 3 ile 5 gün gibidir. Yani mikrobu
aldıktan 3-5 gün sonra çocuk belirtileri göstermeye başlar. İlk hafta oldukça bulaştırıcıdır. Bu
da demektir ki, semptomlar düzeldikten sonra
bile çocuk taşıyıcı kalabilir. O nedenle hastalık
çok bulaşıcıdır, dolayısıyla hastalık tamamen
geçene kadar hasta çocukların izole edilmesi
gerekmektedir. Bir çok erişkin de bu virüsü
hiç semptom göstermeden, tamamen taşıyıcı
olarak geçirebilir. Erişkinlerde bu hastalık çok
nadirdir.
■ Hastalığı suçiçeği'nden nasıl ayırıyorsunuz?
Semptomları çok benziyor birbirine...
Öncelikle hastanın geçmişine bakıyor, öyküsünü inceliyoruz. Semptomlar daha çok nerelerde
görülüyor, nasıl yayılıyor onları tetkik ediyoruz.
Şüphede kalınan durumlar için de laboratuvardan faydalanıyoruz. Virüsün bulunduğu dışkı,
sıvılar ve boğaz bölgesinden örnekler alarak
29
pcr yöntemiyle virüsü izole edebiliyoruz. Aynı
zamanda kandaki antikorlara bakılarak da teşhis
konulabilir.
■ Tedavisi nasıl?
Aşısı yoktur, onun için hastayla temastan kaçınmak ve bazı temel temizlik kurallarına uymak
önemlidir. El temizliğine dikkat etmek, tuvalet
ve bez değiştirme sonrasında el yıkamak çok
önemli. Çocukların oyuncaklarının dezenfeksiyonu da hassasiyet gerektiren bir konu. Bu
nasıl olmalı derseniz, tüm oyuncakların yüzey
temizliği sabunla yapıldıktan sonra dezenfeksiyonu edilmeli. Yani bir tatlı kaşığı çamaşır
suyuyla hazırlanmış 4 bardak suyla temizlik
yapılmalı. Hastayla öpüşmekten, onun kullandığı eşyalarda temastan da kaçınmalıyız. En çok
risk faktörü kreşler ve oyun alanları. Onun için
bu yerleri ziyaret ettikten, eve döndükten sonra
çocuğa banyo yaptırılması şarttır. El temasıyla
yayıldığı için ellerin de sıklıkla yıkanmasında
fayda var.
■ Kullanılan spesifik bir ilaç var mı bu
hastalıkta?
Hayır. Oluşan semptomlara göre destekleyici
ilaçlar veriyoruz. Yani ateşi varsa, ateş düşürücü, ağzında yaralar çıktıysa bir takım solüsyonlar veriyoruz. Bir hafta içerisinde de kendi
kendine geçiyor.
■ Çocuktan anneye geçme ihtimali var mı?
Tamamen bağışıklık sistemi ile ilgili bir şey,
erişkinlerde hiç rastlamadım. Genelde taşıyıcı
oluyorlar. Çocukların bağışıklık sistemi de daha
zayıf olduğu için onlar daha çok etkileniyor.
GÖZ SAĞLIĞI
30
YAZ 2012
YAZ 2012
31
Çocuklarınızın gözüne
gözünüz gibi bakın!
MedIcana Samsun Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı
Op. Dr. Nurcan Gürkaynak uyarıyor: “Çocuklarınızın
gözlerini, doğumdan itibaren dikkatlice inceleyin.
Kızarıklık, çapaklanma, sulanma vs. fark ederseniz
hemen doktorunuza başvurun.”
Ç
ocuklarda göz rahatsızlıkları ne zaman
ortaya çıkar ve fark edilir?
Birkaç aylık bebekken, hatta doğuştan
ortaya çıkabilir. Dikkatli ailelerin gözlemleri
ve peşinden gelecek hekim tedavisi ile sorun
çözülebilir. Tedavide geç kalınması ise kronik
sorunlara yol açabilir. Görme problemleri okul
öncesi çocukların yüzde 5-10’unu, okul çağı
çocuklarının ise yüzde 20-30’unu etkiler. Tedavi
edilmemiş göz problemleri öğrenme kabiliyetini, kişiliği, okula uyumu olumsuz etkileyeceği
gibi hastalığın daha da kötüleşmesine ve başka
ciddi problemlere de yol açabilir.
■ Göz tembelliği nedir?
Göz tembelliği retinaya net görüntü gelmemesi
nedeniyle retinanın görmeyi öğrenememesi
halidir. Genellikle iki göz arasında gözlük kusuru numarasının farklı olmasından kaynaklanır.
Özellikle 7 yaşından sonra tembelliği yenmek
çok çok zordur. Bu nedenle göz tembelliğinin
çok erken yaşlarda tespit edilmesi, tembelliğe neden sorunun tedavi edilmesi için çok
önemlidir. Özel tedaviler uygulanarak tembellik
giderilebilmektedir.
Gözlük bazen yetebilir
■ Göz kayması nasıl oluşuyor?
Göz kaymaları, doğuştan ya da sonradan
olabilir. Doğuştan olanlarda erkenden ameliyat gerekmektedir. Sonradan olanlarda ise
zamanında kullanmaya başlamak kaydıyla
sadece gözlük bile bazen yeterlidir. Ancak bu
gibi durumlarda bazen hem ameliyat hem de
gözlük gerekebilmektedir. Gözlük ile düzeltilemeyen kaymaların en kısa zamanda cerrahi ile
düzeltilmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde göz
tembelliği gelişecektir.
■ Sulanma, çapaklanma, kaşıntı bir hastalığın
habercisi mi?
Evet. Konjonktivitler, mikrobik, alerjik olmak
üzere çok çeşitlidir.
■ Gözyaşı kanalı tıkanıklığı nasıl anlaşılır?
Bebeklerde gözyaşı kanalı en geç hafta içinde
açılır. Eğer bebeğin gözlerinde sürekli çapaklanma oluyorsa gerekli tedavi verilerek en geç
6 aya kadar beklenir. Sulanma devam ediyorsa,
hafif bir anestezi verilerek gözyaşı kanallarının
basit bir müdahale ile açılması gerekebilir. Aksi
halde uzun süren enfeksiyon sonrası gözde
ciddi, tedavisi güç problemler yaşanabilir.
■ Gözler ne kadar sürede bir kontrol ettirilmeli?
Okul öncesi dönemde ailenin gözlemleri, okul
çağına gelindiğinde aileden ayrı olarak öğretmen ve eğitmenlerin de çocukları izlemeleri,
onlar hakkında gerekirse notlar tutmaları,
anormal davranışlara dikkat etmeleri, bir sorun
OP. DR. NURCAN GÜRKAYNAK
gördükleri ya da hissettiklerinde aileyi uyararak
çocuğun göz muayenesinin yaptırılmasına
yardımcı olmaları çok yararlı olacaktır. Pek çok
göz problemi erken yaşlarda başladığından
çocukların belli zamanlarda gözleri kontrolden
geçirilmelidir. Çocukta bir problem görülmese
bile okul öncesi çağda 6’ncı ayda, 3 ve 5 yaşlarda ve okula başlamadan önce; okul sırasında da
2 yılda bir göz muayenesi yapılması uygundur. Eğer herhangi bir sorun varsa tabii ki bu
dönemler beklenmemelidir.
■ Göz muayene yöntemleri neler?
Çocuğun göz muayenesi sırasında onlara uygun
ışıklı kalemler, biyomikroskop, bilgisayarlı
refraktometre gibi çeşitli muayene aletleri
kullanılır. Gerekirse genel anestezi ile muayene
yapılır. 3-4 yaşındaki çocuklar artık bir çok şeyi
ifade edebilirler. Bu yaşlardan sonra çocukların
görme güçleri çoğu kez oldukça iyi bir şekilde
tespit edilebilir. Aileler genellikle sadece görme
keskinliğinin yani küçük objeleri, harfleri
okuyabilmenin göz sağlığının ölçüsü olduğunu
düşünürler. Aslında göz muayenesi sırasında
başka birçok konu da araştırılır. İfade veremeyen ve kayması olan çocuklarda göz bozukluğunu doğru bir şekilde tespit edebilmek için göz
damlaları ile göz bebeği büyütülerek muayene
yapmak gerekebilir. Bu şekilde göz arkasını
detaylı incelemek mümkün olmaktadır.
Göz hastalığı belirtileri
· Göz kayması
· Göz kapağı düşüklüğü
· Göz yaşarması
· Çapaklanma
· Şişlik
· Bir gözü kapayarak bakma
· Çok yakından okuma
· TV’yi yakından izleme
· Gözlerini kısarak bakma
· Okuduğu yeri kaçırma
· Okuduğu yeri belirlemek için
parmak kullanma
· Uzun süreli okuyamama
· Düşük performans
· Baş ağrısı
· Baş dönmesi
· Bulantı
· Sakarca davranış
· Dalgınlık
· Başı bir yana eğerek bakma
· Sık sık gözleri kaşıma
· Bebek 3 aylık olmasına rağmen
bakışları odaklayamama
· Ailede ciddi göz hastalığı
varlığı durumunda çocukta
göz hastalığı olabileceğini
düşünmek gerekir.
"Çocuklarda en sık görülen
hastalıklar olarak göz tembelliği,
göz kayması, gözyaşı kanalı
tıkanıklığı, hipermetropi,
astigmatizma,
konjonktivit sayılabilir."
TÜP BEBEK
32
YAZ 2012
YAZ 2012
“Türkiye tüp bebekte dünya
standartlarının üzerinde”
MedIcana InternatIonal İstanbul Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Başkanı Doç. Dr.
Selman Laçin, embriyo dondurma işlemlerini ve başarıyı artıracak yeni teknolojik
yöntemlere ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Ö
ncelikle tanımla başlayalım; tüp
bebek nedir?
Tüp bebek adı üstünde bebeğin
laboratuvar ortamında oluşturulması
sonrasında sağlıklı olduğunun anlaşılması sonucu ana rahmine yerleştirilmesi işlemi. İlk defa
1978 yılında İngiltere'de uygulanan bu yöntem,
günümüze kadar yoğun bir şekilde kullanılarak
gelmiş durumda. Günümüzde 3 buçuk milyondan fazla çocuk dünyaya tüp bebek yöntemiyle
geldi. Özellikle 1992'de mikroenjeksiyon
yönteminde bulunmasıyla, bu konuda çığır
açıldı. Yumurta ve sperm elde edemediğimiz
kişiler hariç, günümüzde büyük bir çoğunluğa
anne- baba olabileceklerini müjdeleyebiliyoruz.
En fazla üç denemeden sonra başarı oranımız
yüzde 85-90'lara varıyor ki bu da çok önemli
DOÇ. DR. SELMAN LAÇİN
bir rakam.
■ Tüp bebek sahibi olmak isteyen çiftleri nasıl
bir süreç bekliyor?
Öncelikle çiftin detaylı bir değerlendirmesini
yapıyoruz, gerçekten tüp bebek tedavisi gerekiyor mu inceliyoruz. Bazen daha basit tedavilerle
anne baba olmak mümkün. Mesela bazen yumurtlama problemleri, ya da tüplerin azalması
söz konusu olabiliyor. Erkeklerde durum daha
zor, çünkü sperm kalitesizse iş zorlaşıyor. Neyse
ki mikroenjeksiyon yöntemi var.
Başarı oranımız yüzde 80'lerde
■ Türkiye tüp bebek alanında dünya standartlarına göre nerede?
Türkiye'de bu alanda dünya standartlarının üzerinde bir başarı söz konusu. Ülkemizde bu iş bir
hayli hızlı gelişti. Ege Üniversite'sinde başlayan
bu tüp bebek macerası oldukça hızlı yayıldı.
Bugün ülkemizde sadece İstanbul'da 40'dan fazla
tüp bebek merkezi var. Yurt dışından birçok hasta
bebek sahibi olmak için Türkiye'ye geliyor. İyi bir
blastokist uygulaması olan ünitede, ilk seferde
başarı oranı yüzde 55-60'larda seyrediyor, ikinci
denemede yüzde 75'e, üçüncü de ise yüzde
85'lere varabiliyor. Bizim de başarı oranımız
toplamda yüzde 85 seviyesinde.
■ Denemeler arası ne kadar zaman boşluğu
olması gerekiyor?
İki ya da en fazla üç aylık bir boşluktan sonra
fiziksel olarak yeniden deneme yapılabilir. Çünkü
yumurtalar aynı kaliteye ulaşıyor.
“Çiftlere fazla embriyolarını mutlaka dondurmalarını
öneriyoruz. Çünkü donmuş embriyonun kalitesi
de aradan yıllar geçse bile, yeni olanla
eşdeğer kalıyor."
■ Embriyo dondurma tekniğinde başarı ne
oranda?
Embriyo dondurma konusunda yeni teknolojik
gelişmeler sonucunda son derece başarılıyız.
Hatta çiftlere fazla embriyolarını mutlaka dondurmalarını öneriyoruz. Çünkü donmuş embriyonun
kalitesi de aradan yıllar geçse bile, yeni olanla
eşdeğer kalıyor. Böylelikle kardeş istendiğinde
aynı işlemi tekrar uygulamamış oluyoruz.
■ Donmuş embriyoları ne kadar zaman muhafaza ediyorsunuz?
Beş yıl, ama yeni yönetmelik gereği çiftler her yıl
bizlere evlilik durumlarını ibraz etmeleri gerekiyor.
Eğer ailelerini tamamladılarsa ya da boşandılarsa,
onların isteğiyle embriyoyu imha ediyoruz.
■ Uygulanan klasik yöntemler dışında, başarıyı
artıracak farklı teknolojiler mevcut mu?
Evet, çiftlerin ihtiyaçlarına göre farklı uygulamalarımız var. İlk olarak 'Beşinci gün transferi'nden
bahsedebiliriz. En iyi embriyoyu seçmek için,
zarından ayrıldığı altıncı gün öncesine kadar bekliyoruz. Yani laboratuvar süresini biraz uzatıyoruz
ki sonuç daha iyi olsun.
İkinci yöntem 'yardımla yuvalama' yöntemi.
Embriyoyu ana rahmine yerleştirmeden önce
lazerle zarında bir delik açıyoruz ki, zardan
kolay kurtulsun ve ana rahmine tutunsun. IMSI
dediğimiz, çok yüksek dozda spermleri büyüterek
seçme teknolojisi var. Spermi 6 bin kez büyüterek
detaylı inceleyip, en sağlıklı spermi seçiyor, onu
yumurtaya enjekte ediyoruz.
Ko-kültür yapay rahim uygulamamız var. Çoğu kez
başarısız olan, iyi kalitede embriyo geliştiremeyen
çiftlere uyguluyoruz. Ana rahminden bir doku
alarak laboratuvarda üreterek bir yapay doku
ortamı oluşturuyoruz. Tüp bebek tedavisinde elde
edilen bebekleri, döllenmenin hemen ertesinde
bu dokuya gömerek, dört beş günde burada besliyoruz. Daha sonra alarak sağlıklı olanları rahime
yerleştiriyoruz.
33
Türkiye'de tüp bebek alanında
dünya standartlarının üzerinde
bir başarı söz konusu.
TÜP BEBEK
34
YAZ 2012
YAZ 2012
Embriyolarınız T
7/24 gözlem altında
'EmbryoScope'
yılbaşından buyana
Medicana'da hizmette.
Gebelik oranlarını artırmada yeni bir araç olan
'EmbryoScope', embriyoların sürekli olarak izlenmesini
sağlayarak, eve bebek götürme şansını artırıyor.
MedIcana Bahçelievler Tüp bebek Merkezi Direktörü
Doç. Dr. Süha Sönmez, tüp bebek alanındaki bu son
gelişmelerle ilgili sorularımızı yanıtladı.
üp bebek alanında, gebelikte başarıyı
arttıran yeni bir gelişme var mı?
Evet, yeni bir cihaz icad edildi;
'EmbryoScope' adı verilen bu cihaz
sayesinde, embriyolar kamera yöntemiyle 24
saat gözlemleniyor. Bu çok yeni bir teknoloji, dünyada da çok yeni tanıtıldı. Türkiye'de
sadece bazı büyük ünitelerde var, tabii bizim
ünitemizde de mevcut. Bu cihazın en önemli
faydası ise gebelik ve eve bebek götürme oranlarında artış sağlaması. 'EmbryoS cope' şöyle
işliyor; embriyo, mikroenjeksiyon yöntemiyle
hemen döllendikten sonra, bu cihazın olduğu
inkübatöre yerleştiriliyor. Yerleştirildiği andan
itibaren, embriyonun bölünme aşamaları
tek tek tesbit edilebiliyorsunuz çünkü cihaz
24 saat kayıt yapıyor. Yani, bir embriyoyu
döllenme gerçekleştiği andan embriyo transferi
yapılacak ana kadar canlı olarak görüntülemek,
görüntüleri kaydetmek, her dakika veya saate
gelişim özelliklerini incelemek mümkün. Bunun
sağladığı en büyük avantaj, embriyonun tam
olarak ne zaman göründüğünü tam olarak
görebilmemizdir.
■ Embriyonun tam olarak ne zaman bölündüğünü bilmek neden önemli?
Embriyolardan ilk bölüneni, en iyisidir. Bu
teknolojiden önce, tüp bebek laboratuarında
her bir olguya ait embriyoların gelişimlerinin
ölçülmesi ve kalitelerinin değerlendirilmesi için
günde ya da 18 saatte bir inkübatör dışarısına
çıkarılarak özel mikroskoplar ile kontrol edilirdi.
Bunun sonucu olarak, sadece embriyoların
döllenip, döllenmediği bilgisine ulaştık. Ancak,
şimdi bu döllenen dört embriyodan, ilk olarak
hangisinin döllendiğini görebiliyoruz. Bu da
daha önce belirttiğim gibi, bizi en iyi embriyoya götürüyor. İlk bölüneni transfer ettiğimiz
zaman gebelik oranları artıyor, düşük oranları
da azalıyor.
■ Daha sonraki aşama nedir?
Daha sonra, yine bölünmekte olan embriyolardan bizim 'blastokist' olarak adlandırdığımız aşamaya geliyoruz. Bu aşamaya ulaşan
embriyolar, en iyi embriyolardir. Yasa gereği
artık belirli bir yaşın altında ve belirli deneme-
'EmbryoScope' sayesinde
gelişmeler dakika dakika
takip edilebiliyor.
lerden geçmiş hastalara, tek embriyo transferi
yapmak zorunda olduğumuz için, onlara en iyi
embriyoyu vermek istiyoruz ki hem gebelik şansı artsın hem de tutunma şansı artsın. Bunun
için de EmbryoScope cihazı sayesinde hem en
iyi embriyoyu seçebiliyoruz, hem de Blastokist
aşamasına gelen embriyoları dondurmak, önceki kullandığımız yönteme göre daha iyi, daha
verimli sonuçlar alıyoruz. Bu başarıyı artıran en
iyi yöntemlerden bir tanesi.
■ Prosedüre ne zaman başladınız?
Bu yıl başladık, yılbaşından beri bu cihaz ünitemizde. Zaten dünya çapında tanıtımı da geçen
yıl olmuştu. Biz de teknolojiyi yakından takip
ediyoruz; hastalarımızın iyiliği ve gebe kalma
şanslarını artırabilmek için...
■ 'EmbryoScope' ile çalışmaya başladığınızdan beri, gebelikte başarı oranı ne kadar arttı?
Yüzde 5 ile 10 oranında gebelik oranlarına etki
ediyor, aynı zamanda düşük oranı da azaltıyor. Toplam baktığınızda gebelik oranı yüzde
45-50 arasında değişir, ortalama olarak. Ama
hastaların eve götürme oranı yüzde 25-30
arasında değişir. Yani gebe kalanların hepsi eve
bebek götüremiyor. Çünkü bunların bir kısmı
düşüklerle sonuçlanıyor. Ancak biz bu cihaz
sayesinde erken bölünen embriyoyu transfer
ettiğimiz için düşük oranlarını azalttık ve eve
bebek götürme oranlarını yükselttik. Aslında bir
tüp bebek ünitesinin başarısından bahsederken, gebelik oranlarından daha ziyade eve
bebek götürme oranlarına bakmak lazım. İşte
bu cihaz bizim başarımızı da artırıyor.
EmbryoScope nasıl
geliştirdi?
DOÇ. DR. SÜHA SÖNMEZ
35
Bilimadamları ve mühendisler, gebelik oranlarını
arttırmak amacı ile byakın zaman önce ortak bir
çalışma gerçekleştirerek ingilizcede ‘time-lapse
imaging’ olarak adlandırılan ve embriyoların
inkübatör dışarısına çıkartılmadan 24 saat canlı
olarak özel kamera sistemleri ile gözlenmesine
ve gelişimlerinin kaydedilmesine olanak veren
bir inkübatör sistemi geliştirdiler. Böylece rahme
tutunma aşamasına ulaşma potansiyeli olan bir
embriyo çok daha erken aşamalarda belirlenerek
transfer edilebiliyor ve böylece laboratuar ortamında
günlerce embriyo büyütmek zorunda kalınmıyor.
Ayrıca embriyoların bu gelişim dönemi sırasında
kaybedilmesi de engellenmiş oluyor. Embriyolar
günlük kontrol için inkübatör dışarısına çıkartılmadığı
için de gerek laboratuvar şartlarındaki değişimden
gerekse atmosferik şartların getirebileceği negatif
etkilerden de korunmuş oluyorlar.
KADIN DOĞUM
36
YAZ 2012
“Hamileliğin her
evresini takip
etmek şart”
YAZ 2012
Hamilelik için ideal yaş aralığı nedir? Gebelik sürecinde
nelere dikkat edilmeli? Hangi durumlarda sezaryenle
doğum yapılmalı? Kadın Hastalıkları, Doğum UZMANI VE
Perinatoloji Uzmanı Doç. Dr. İsmail Özdemir, gebelikte
risk faktörlerini anlattı.
R
iskli gebelik nedir?
Gebelik fizyolojik bir
süreçtir ve bir ailenin en
temel mutluluğudur. Ancak ne
yazık ki gebelik süreci her zaman
mutlu sona ulaşmamaktadır. Bazı
gebelikler hüsranla sonuçlanmakta hatta anne karnındaki bebek
(fetus) ve anne hayatı tehlikeye
girebilmektedir. Her gebelik ve
doğum bir miktar risk taşımaktadır;
riski olmayan gebe kadın yoktur.
Örneğin Dünya Sağlık Örgütüne
göre gebelerin yüzde 25’inde
önemli sorunlar görülür. Diğer bir
ANNE VE BEBEĞE AİT
RİSKLER
"İdeal gebelik yaşı 20 yaşından sonra
35 yaşından öncedir. Günümüzde
eskiye göre daha fazla toplumda yer
alması nedeniyle, geç evlilikler ve
dolayısıyla ileri yaş gebelikler artmıştır."
37
Anneye ait riskler:
· Çok erken (20 yaş öncesi) ya da ileri
yaş gebelikler, yani 35 yaşından sonra
· Önceki gebeliğinde sorun yaşayanlar,
ölü doğum, düşük yapmak, erken
doğum, suların erken gelmesi,
diyabet, kan uyuşmazlığı, gebelikte
kanamalar, epilepsi, kalp-böbrekkaraciğer-bağırsak hastalıkları, kan
hastalıkları
· Akraba evlilikleri
· Annede enfeksiyonlar (HIV,
kızamıkçık, sitomegalovirüs,
toksoplazma v.b)
· Radyasyona maruz kalma
· İlaç kullanımı
· Çoğul gebelikler
Bebeğe ait riskler:
· Bebeğin suyunun normalden az ya
da çok olması
· İri bebek
· Fetusta büyüme geriliği
· Ultrasonda bebeğe ait anomali
olması
Tarama testlerinde risk artışı
· İkili test, üçlü test ya da dörtlü
tarama testlerinde risk çıkması
deyişle her 4 gebeden biri risk
grubuna girerken, üçü ise düşük
risk grubundadır. Unutulmamalıdır
ki, düşük risk grubunda olan anne
adaylarının bir kısmı, gebeliğin
herhangi bir evresinde birden bire
riskli duruma gelebilir. O nedenle
bir kadın, gebeliği süresince takip
altında olmalıdır.
■ Nedir bu takip edilmesi gereken riskler?
Anne adaylarını ve bebeklerini
bekleyen bazı risklere örnek
vermek gerekirse: Yüzde 2-3’ünde
anne karnındaki bebekte major
anomali (sakatlık) olabilir. Yüzde
1.5’unda kromozom anomalisi
olabilir. Yüzde 5-7’sinde halk arsında gebelik zehirlenmesi olarak
da bilinen preeklampsi-eklampsi
gelişebilir. Yüzde 5’inde diyabet
gelişebilir. Yüzde 7-10’unda düşük
veya erken doğum olabilir. Yüzde
5-6’sında anne karnındaki bebekte
büyüme geriliği ortaya çıkabilir.
Bu listeyi daha da uzatmak
mümkün.
Riskler belirlenebilir
■ Riskli gebeliği olan hastalar ne
yapmalı?
Riskli gebelikler konusunda daha
deneyimli ve bu konuda eğitim
almış kişilerce yani perinatolog
tarafından takip edilmeleri gerekmektedir. Bu kişiler riskli durumları
teşhis ve tedavi etme, gerektiği
zamanlarda girişimsel tanısal
işlem yapma ve tedavi uygulamada yetkin kişilerdir. Ülkemizde
perinatoloji uzmanlarının sayısı az
olduğu için (150 civarında), perinatoloji uzmanı ile gebenin asıl
doktoru arasında zaman zaman
konsultasyonlarla çok riskli gebelik
olmaması koşuluyla, ilgili gebeyi
kadın-doğum doktorunun takip
etmesinde sakınca yoktur.
■ Gebelikte risk faktörleri daha
önceden belirlenebilir mi?
Bir kısmı belirlenebilir. Her
şeyden önce hamile bir kadının
öncesini iyi bilmek gerekir. Daha
önceden gebelik yaşamışsa ve o
gebeliğinde sorunlar çıkmışsa var
olan gebeliğinde de çıkma riski
normale göre daha fazladır. Daha
sonra ilk üç ayda halk arasında
ikili test olarak bilinen ‘kombine
tarama testi’ yapılması gerekir.
Bu test ile anne karnındaki bebek
için yaklaşık yüzde 90 oranında
Down sendromu gibi kromozomal
bir bozukluk konusunda tahminde
bulunabiliriz. Bu ilk üç ay tarama
testini kaçıranlar ya da geç başvuranlar için ‘dörtlü test’ yaptırmalarını öneririz. Dörtlü test ile Down
sendromunu yüzde 80 oranında
tahmin edebiliriz. Dörtlü test imkanı olmayanlar için geriye üçlü test
seçeneği kalıyor ki bu testin oranı
yüzde 60 civarında olup en düşük
değere sahip tarama testidir.
Riski düşük olan gebelerde diyabet
taramasını 24-28 gebelik haftalarında yaparak bazı önlemlerimizi
alabiliriz. Aynı şekilde hipertansiyon ile seyreden hastalıkların
öngörüsünü gebeliğin 20-24. haftalarında belli ölçülerde yapabiliriz. Yine 20-24. gebelik haftalarında rahim ağzı uzunluğunu ölçerek
erken doğum olasılığı konusunda
tahmin yürütebiliriz.
■ Gebeliği risk altında olan
anne adayları, olası bir sorunu
önlemek için neler yapmalı?
DOÇ. DR. İSMAİL ÖZDEMİR
Takip altında olmaları çok önemlidir.
■ Hamilelik için ideal yaş aralığı
nedir?
İdeal gebelik yaşı 20 yaşından
sonra 35 yaşından öncedir.
Günümüzde eskiye göre daha
fazla oranda çıkan geç evlilikler
ve dolayısıyla ileri yaş gebelikler artmıştır. Ama hekimlikte de
sorunlu gebelikler konusunda
eskiye göre bilgi birikimimiz arttı
ve bilimsel veriler daha da gelişti.
Unutulmaması gereken bir durum
da ileri yaş gebeliklere hep riskli
gebeliklerdir gözüyle bakılmamalıdır. Her yaşın kendine göre avantaj
ve dezavantajları vardır.
Perinatoloji (Riskli
Gebelikler) Ünitesi
Medicana International İstanbul
Hastanesi Perinatoloji Ünitesinde,
gebeliğe ait bütün işlemler yapılıyor.
Ayrıca üçüncü aydaki gebelik
haftasından başlanarak 18-22 gebelik
haftalarında anomali taraması,
detaylı ultrasonografi, renkli Doppler
muayenesi ve ileri düzey kalp
incelemesi (fetal ekokardiyografi)
yapılıyor. Perinatoloji ünitesinde
ayrıca riskli gebelerin ayaktan ya da
yatırılarak tedavisi de gerçekleştiriliyor.
KADIN DOĞUM
38
YAZ 2012
Anne
adaylarına
sağlıklı yaz tatili önerileri
Hamileler, fazla güneş ışığına
manuz kalmamalı. En az 25 faktörlü
koruyucu kremler kullanmalı.
YAZ 2012
MedIcana Samsun Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum
Uzmanı Op. Dr. Hatice Yağmurkaya Balkay, sıcaklarda hamilelik
dönemini sıkıntısız bir şekilde atlatmanın yollarını gösterdi.
S
ıcak yaz ayları, hamilelikte
ne gibi zorluklara neden
oluyor? Bunları azaltmak
için neler yapmak gerekir?
Gebelikte oluşan fizyolojik
değişiklikler, anne adaylarını
çevre koşullarına daha duyarlı hale
getirmektedir. Bu dönemde vücut
ısısı artar. Özellikle hamileliğin ilk
aylarında olan anne adayların-
tip kumaşlardan üretilen giysiler
seçmeli?
Giysi olarak mutlaka sentetik
olmayan kumaşlardan yapılan ve
ısıyı yansıtan açık renkli kıyafetler tercih edilmelidir. Gebelikte
vücut ısısının yükselmesi ve efor
kapasitesinin azalması terlemeyi
artırır. Pamuklu, cilde nefes aldıran
kıyafet seçimi, anne adaylarını cilt
mantarları ve genital
mantardan koruyacaktır. Terlemeye
bağlı ciltte oluşabilecek sorunları sık
duş alma ve doktor
önerisiyle kullanılan
kremlerle gidermek
mümkündür.
■ Gebeler seyahat
edebilir mi?
Yaz aylarında en sık
sorulan soruların
başında gelmektedir
bu soru... Gebelikte
OP. DR. HATİCE YAĞMURKAYA BALKAY
da halsizlik şikâyeti, terleme ile
oluşan sıvı kaybına bağlı olarak
daha belirgin olabilir. Gebeliğin
son aylarındaki anne adayları
için sıcak yaz ayları daha zorlu
geçecektir. Vücutlarında oluşan
değişime ve alınan kilolara bağlı
olarak solunum sayısında artış,
nefes darlığı, efor kapasitesinde
azalma ve sıcağa tahammülsüzlük
“Hamilelerde vücuttaki hormonal
değişim nedeniyle ışığa duyarlılık
artar. 'gebelik maskesi' denilen
lekeler olabilir.”
daha sık görülür. Bu durumda bol
su (yaklaşık 2.5 lt/gün) tüketilmesi
ve özellikle sıcak öğle saatlerinde
dışarıya çıkılmaması önerilir. Bu
aylarda günün sıcak saatlerinin
klimalı ortamlarda geçirilmesi
daha konforlu bir ortam yaratabilir.
Sıvı alımındaki yetersizlik, tansiyon
düşüklüğüne neden olabildiği
gibi; kabızlık, idrar yolu sorunları
ve bebeğin amniyotik sıvı miktarında azalmaya da yol açabilir.
■ Anne adayları sıcaklarda ne
özellikle ilk on haftaya kadar düşük
riski yüzde 10 civarındadır. Bu
nedenle, gebeliğin ilk haftalarında ve 34. gebelik haftasından
sonra uzun ve yorucu olabilecek
seyahatler önerilmez. Bu süreler
dışında sorunsuz takip edilen bir
gebenin seyahatinde genellikle bir
sakınca yoktur. Ancak uzun kara
yolculuklarında mutlaka sık mola
verilmelidir. Uzun süre hareketsiz
kalınca bacaklarda ödem gelişebilir ve damarlarda pıhtı oluşumu
39
riski artar. Uzun karayolu seyahatlerinde varis çorabı kullanımı riski
azaltacaktır. Araba yolculuğunda
gebelerin mutlaka emniyet kemeri
takması gereklidir. Gebelikte 24.
haftadan sonra araba kullanılması
önerilmez. Gebelerin uçak ile
seyahatinde sakınca yoktur. Ancak
özellikle gebelik takibini yapan
doktordan onay alınması ve uçuş
iznini ifade eden bir raporu anne
adayının yanında bulundurması
gerekir. 34. gebelik haftasından
sonra uçuş izni olsa da bazı hava
yolu şirketleri gebeleri uçağa kabul etmemektedir. Uzun uçuşlarda
uçakta dolaşmalı ve mümkünse
varis çorabı giyilmelidir.
Havuzlara dikkat
■ Gebelik döneminde havuz ve
denize girilebilir mi?
Gebelikte havuza girilebilir, ancak
havuzların mutlaka temiz olmasına
dikkat edilmelidir. Havuzda kalış
süresi uzun olmamalı ve çıkınca
mutlaka duş alınmalıdır. Islak
mayo ile durmak genital florada
bulunan mantarların enfeksiyona
yol açmasına neden olur ve akıntı,
kaşıntı görülür. Bu, hamilelerde en
sık görülen enfeksiyon çeşididir.
Denizde hamile bir kadın yanlız
yüzmemelidir. Gebelikte artan
magnezyum ihtiyacı bacaklarda
kramplara neden olabilir.
■ Peki ya güneşlenme?
Hamilelerde vücuttaki hormonal
değişim nedeniyle ışığa duyarlılık
artar. Cilt rengi koyulaşır, yeni
benler oluşabilir. Özellikle yüzde
çiller artar ve “Gebelik maskesi”
denilen lekeler olabilir. Bu nedenle en az 25 faktörlü koruyucu
kremler kullanılmalıdır.
■ Gıda zehirlenmesi yaz aylarının
en sık rastlanan vakalarının
başında gelir... Bu durum bir
anne adayının başına gelirse, ne
yapılmalı?
İshal, kusma, bulantı gibi
şikâyetlerde doktora başvurmalı
ve özellikle sıvı açığı oluşmaması
doktorların önerileri doğrultusunda tedavi olunmalıdır.
YENİ DOĞAN
40
YAZ 2012
YAZ 2012
41
Yenidoğan
sarılıklarında
nelere dikkat
etmeli?
Normal yollardan doğan
bebeklerin yüzde 60’Inda,
erken doğanların yüzde
80’inde görülüyor. Peki neden?
Önlenebilir mi? Nelere dikkat
etmeli? Bu soruların yanıtını
MedIcana Avcılar hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Doktoru Mete Firidin verdi.
DR. METE FİRİDİN
Y
enidoğan sarılığı nedir?
Yenidoğan sarılığı ya da bebek sarılığı,
yeni doğmuş bebeklerde kanlarındaki
sarı renkli bilirubin miktarının artması neticesinde görülen bir çeşit sarılıktır. Doğumdan
sonraki ilk haftada her doğan bebeğin kanında
az veya çok derecelerde mutlaka bilirubin miktarında artış gözlenmektedir. Yenidoğan sarılığı,
hayata yeni başlamış bebeklerde en sık görülen
sıkıntılardan birisidir. Normal doğan bebeklerin
yüzde 60'ında görülürken erken doğan bebeklerin yüzde 80'inde görülebilmektedir.
■ Neden görülüyor?
Çeşitli fiziksel nedenleri var. Yeni doğmuş
bebeklerdeki alyuvarların aşırı hızlı bir şekilde
ve aşırı miktarda parçalanması (bebek kanının
normalleşmesi, bebeğin kanının yüksek hematokrit değerinin olması), bebeğin karaciğerinin,
kanındaki aşırı miktardaki bilirubin oluşumunu
işleyecek kapasiteye sahip olmaması ve bebeğin yeteri kadar sıvı alamaması, beslenememesi
şeklinde sıralayabiliriz. Diğer nedenlerini ise
şöyle sıralayabiliriz: Bebeğin anne ve babasının
Rh ve ABO uyuşmazlığı veya minör kan grubu
uyuşmazlıkları, bebeğin alyuvarlaındaki (Kırmızı
"Yenidoğan sarılığı doğumdan sonraki ikinci veya
üçüncü gün gözlenir ve bir hafta ile 10 gün arasında
yok olur. İlk belirti bebeğin göz akındaki
sararmadır."
kan hücreleri) şekil ve işlev anormallikleri (orak
hücre, sferositoz gibi), doğum esnasındaki zorlanmalara bağlı aşırı ezik ve çürükler, vücutta
herhangi bir yerde toplanan kan birikimi, bazı
konjenital hastalıklar, hepatitler veya karaciğerdeki bilirubin işlenmesini etkileyecek sorunlar.
prematüre doğum…
■ Belirtileri neler?
Yenidoğan sarılığı doğumdan sonraki ikinci
veya üçüncü gün gözlenir ve bir hafta ile 10
gün arasında yok olur. Sarılığın kaybolması en
son yüz ve boyun ve de onu takiben göz aklarında olur. Erken doğum, prematüre veya düşük
kilolu doğan bebeklerde hastalığın belirtileri
dördüncü ile altıncı günler arasında meydana
çıkabilir. Bilirubinin kandaki normal oranı yeni
doğmuş bir bebekte 1-2 mg/dl'dir. Bu değer
5 mg/dl'yi geçtiğinde sarılık gözle farkedilebilir bir duruma gelir. İlk belirti bebeğin göz
akındaki sararmadır. Bilirubinin kandaki miktarı
ile vücuttaki sararmanın oranı ve gözlendiği
bölgeler ilişkilidir.
I - Bilirubin oranı 5 ile 8 mg/dl arasında ise baş
Yenidoğan sarılığı, yeni doğmuş
bebeklerde kanlarındaki sarı renkli bilirubin
miktarının artması neticesinde görülür.
ve boyun bölgesi sararır.
II - Bilirubin mikarı 8 ile 10 mg/dl arasında ise
gövdenin üst bölümü sararır.
III - Bilirubin miktarı 10 ile 13 mg/dl arasında
ise gövdenin alt kısmı sararır.
IV - Bilirubin miktarı 13 ile 16 mg/dl arasında
ise kol ve bacaklar sararır.
V - Bilirubin miktarı 20 mg/dl civarında ise eller
ve ayaklar sararır.
Bu süreç, siyah ve kahverengi derili bebeklerde
de aynı şekilde işler, fakat sararma yalnızca
avuç içlerinde, ayak tabanlarında ve gözlerin
beyaz kısmında görünür. Ancak yukarıda sözü
geçen bu belirtilerin görünüş biçimi ve düzeyi
bebeğin doğum haftası, kaç günlük olduğu ve
kilosuna göre farklılık gösterebilmektedir. Hangi
bebeğin tedavi edilmeyi gerektirecek düzeyde
hasta olduğuna karar vermek çok önemlidir.
Teşhisi koyabilmek için mutlaka gün ışığı ya da
beyaz ışık altında gözlem yapmak gereklidir.
■ Hastalığın tedavi yöntemleri neler?
Dört tedavi yöntemi yöntemi var:
Anne sütü sarılığı için: Bu tür sarılık için
bebeğin anne sütü ile beslenmesi 24 ile 72
saat arasında bir süre için kesilir ve bebek hazır
mama ile beslenir. Sarılığın hızlı bir şekilde
azaldığı gözlendikten sonra bebeğe anne sütü
tekrar verilmeye başlanır. Anne sütü tekrar verilmeye başlandığında sarılığın tekrar artmaması
beklenir.
Fototerapi (ışık tedavisi): Düşük düzeyde devam
eden fizyolojik sarılıklarda belli bir tedavi uygulamaya gerek yoktur ancak bebeğin yaşı (gün
olarak) ve ağırlığı göz önüne alınarak 15 mg/
dl'nin üzerindeki oranlarda en sık uygulanan
tedavi yöntemi fototerapidir.
Deride biriken bilirubin, uygulanan ışığın
etkisiyle, suda eriyecek duruma dönüşür ve
böbrekler vasıtasıyla idrar olarak vücuttan atılır.
Tedavi sırasında, bebek üzerinde sadece alt
değiştirme bezi kalacak şekilde soyulur ve gözlere koruma amaçlı bir maske takılır. Bu şekilde
ışığın altına yatırılır. Işık tedavisi esnasında çok
sıvı kaybı olacağından bebeğin en az iki saatte
bir ya annesi tarafından emzirilmesi sağlanır ya
da yine aynı sıklıkta bebeğe mama verilir. Işık
tedavisi esnasında, bebeğin sindirim sistemi
hızlı çalışacağından dışkılama sayısında ve
miktarında da bir artış gözlenir.
Direkt gelen güneş ışınları sarılığa karşı etkilidir. Fakat yeni doğmuş bir bebeği çıplak olarak
açıkta bırakmak üşütmek ve güneş yanığına
sebep olacağından düşünülmemelidir.
İntravenöz İmmunglobülin tedavisi: Şiddetli kan
uyuşmazlığı bulguları olan hastalarda kan değişimi tedavisine ihtiyacı azaltmak için uygulanır.
Kan değişimi: Kandaki bilirubin düzeyi
aşırı miktarda arttığında ya da artma eğilimi
gösterdiğinde bebeğin kanının tamamen
"Transfüzyon"değiştirilmesi şeklinde uygulanır. Bebeğin kanının değiştirilmesine karar
verilirken, doğum haftası, doğum ağırlığı,
kaçıncı günde (yaş) olduğu göz önüne alınır
ve bilirubin miktarı 20-25 mg/dl'nin üzerinde
olursa bu işlem doktor onayı ile uygulanır. Bu
tip sarılığın hepatit B veya diğer mikrobik sarılık
hastalığı ile ilgisi yoktur. Hepatit B mikrobundan korunmak için yapılan aşının yenidoğan
sarılığı üzerinde hiçbir koruyucu etkisi yoktur.
PEDODONTİ
42
YAZ 2012
YAZ 2012
43
Üç seansta ideal
ağız yapısı mümkün
MedIcana Diş Hastanesi Protetik Diş
Tedavisi Uzmanı Dr. Dt. Cengiz Dündar,
diş hekimliğinde estetik ve koruyucu
yaklaşımın geldiği son Nokta olan
dental lamina kaplamaların yapım
sürecini ve avantajlarını anlattı.
L
Dr. Dt. CENGİZ DÜNDAR
"Bleaching" diye
adlandırılan beyazlatma
metoduyla sonuç alınmayan
ileri derecedeki antibiyotik,
flor gibi lekeler, kalıtsal
yapı ve renk bozukluklarını
gidermek için lamina
kaplama uygulanıyor.
aminate veneer işlemi nedir
ve nasıl yapılıyor?
Laminate veneerler temel
olarak, ön grup dişlerde renk değişikliklerinin giderilmesi ve belli
bir dereceye kadar şekil düzeltilmesi amacıyla yapılan bir işlemdir.
Dental lamina Veneerler ağzın
kesici dişler ve küçük azı dişlerini
içine alan bölümünde dişlerin
ön yüzeylerinden minimal ve eşit
oranda, 0,3-0,5 mm arasında,
mine kısmen de dentin dokusu
kaldırılarak hazırlanırlar. Klinikteki
aşındırma işlemi sonrası ağızdan
ölçü alınır ve laboratuvara yollanır.
Teşhis modelinde hazırlanan geçici
restorasyonlarda dişlere yapıştırılır.
■ Kimler tercih etmeli?
"Bleaching" diye adlandırılan
beyazlatma metoduyla sonuç
alınmayan ileri derecedeki antibiyotik, flor gibi lekeleri, kalıtsal yapı
ve renk bozukluklarını gidermek
için lamina kaplama uygularız.
Bununla birlikte, diş aralanmalarını (diastema) kapamada, kırık veya
aşınmış dişlerin restorasyonunda,
rengi ve yapısı bozulmuş eski dolguların düzeltilmesinde, çapraşık
ve eğri dişlerin düzeltilmesinde de
kullanılır.
■ Bahsettiğiniz renk değişimi
durumu aşırı derecede sigara/
kahve/ asitli içecek tüketenlerde
de görülüyor mu?
Tabii ki... Nikotin lekeleri, kronik
sigara kullanıcılarında da gördüğümüz renkleşmeler var... Ve o
lekeler bir noktadan sonra diğer
yöntemlerle düzeltilmiyor ya da
hasta tatmin olmuyor. Dolayısıyla
yaprak porselen sistemini uyguluyoruz onlara da.
■ Yöntem kimlere uygulanamaz?
Lamine restorasyonlarla çok geniş
alanları kapatmaya çalışmamalıyız.
Mesela dişeti seviyesinde ileri
derecede bozukluk varsa, iki diş
arasında açıklık varsa, ya da dişeti
tahribatı söz konusuysa, bu hastalara farklı bir tedavi uygulamak
gerekir. Ayrıca dişlerin daha önce
preparasyona uğramamış olması
gerekmektedir. Bunun yanı sıra,
çene bozuklukları, diş sıkma ve
gıcırdatma gibi alışkanlıkları olanlara da önermiyoruz, zira yaprak
porselen hassas bir malzeme,
dolayısıyla aşınır.
■ Dişe zarar veriyor mu bu işlem?
Lamine porselenlerin en büyük
özelliği konservatif yani koruyucu
tedavi yöntemleri içinde yer almasıdır. Kronlara göre son derece
zararsız. Yani uyguladığımız işlem
Lamine veneer yaptıranlar,
rahatlıkla elma yiyebilir. Ama
fındık kırarsa, nasıl rolmal dişler
çatlarsa, o da çatlayabilir.
dişe minimum seviyede zarar veriyor, kaldı ki ileride diş dokusunun
tahribata uğramasını önlüyor.
Ağrılı süreç değil
■ Süreç nasıl işliyor?
Hasta bize geliyor, şikâyetlerini
anlatıyor. Tedavi öncesi resimlerini
çekiyoruz ağız yapısının, ileride
sonucunu görmesi için. Resmin
üzerinde hastaya birlikte, nelerin
yapılacağını ve nelerin yapılamayacağını belirliyoruz. Laminalara
karar verirsek, hastadan bir teşhis
modeli alıyoruz. Bu teşhis modeli,
laboratuvara gönderiliyor. 'Wax-up'
dediğimiz bir yöntemle, teknisyen
doktor eksik olan kısımları teşhis
modeli üzerinde mumla ideal
formun üzerinde oluşturuyor. Yani
dişlerini yeniden yapılandırıyor,
ideal formunu gösteriyoruz. Böy-
lelikle hastamızda protezin neye
benzediğini görebiliyor, değişiklik
istiyorsa üzerinde oynamalar yapıyoruz. Daha sonra hastaya randevu
veriyoruz, 0.3-0,5 milimetre arasında aşındırma yaparak, renkleşmeyi
ve yamuklukları aşındırıyoruz.
Daha sonraki seans prova seansı
oluyor. Dişeti uyumuyla bir problem yoksa laboratuvarda yaprak
seramik kaplamalar fırınlanıyor,
hazırlanıyor ve bize yollanıyor.
O yaprak seramiklerinde kendi
aplikator uçları var, böylelikle hiç
iz bırakmadan yapıştırılıyor. Zaten
en önemli özelliklerinden biri,
yapıştırma teknikleri.
■ Ağrılı bir süreç mi?
Kesinlikle ağrılı bir süreç değil;
çünkü diş minelerine dokunmuyoruz, dişin yüzeyine yapıştırılıyor.
Aşındırma sonrası gerekirse Mock
"Lamine porselenlerin en büyük özeliği
konservatif, yani koruyucu
tedavi yöntemleri içinde yer
alıyor olması."
up dediğimiz geçici restorasyonları
yerleştiriyor. Böylelikle diş hiç
açıkta kalmıyor. Zaten iki ya da
üç randevuda ideal ışıltılı dişlere
kavuşuyorsunuz.
■ Lamine veneer yaptıranlar,
rahatlıkla elma yiyebilirler mi?
Hiç bir problem olmaz. Dişleriyle
fındık kırmak isterlerse, nasıl normal diş çatlarsa, o da çatlayabilir.
Onun dışında problem yok.
■ Renk farkı oluyor?
Rengi doğru seçerseniz, doğru
doktor ve laboratuvar teknisyeniyle
çalışırsanız hiçbir renk farkı olmaz.
■ Peki, bakımı nasıl?
Normal dişlere yapılan işlemlerle
aynı; fırçalanması yeterli. Bir de diş
ipi ve gargara da kullanılmalı.
■ Ne kadar zaman dayanır?
Dişeti uyumu çok iyi olduğu için,
kronlardan daha dayanıklıdır.
Onun için iyi bakılırsa, çok uzun
süre, gidebildiği kadar gider. Hastalar güvenle bu restorasyonlarını
kullanırlar.
ORGAN NAKLİ
44
YAZ 2012
YAZ 2012
45
Karaciğerin
Medicana Internatıonal Ankara Hastanesi
Organ Nakli Direktörü Prof. Dr. Sadık
Ersöz, karaciğeri korumak için yapmamız
ve kaçınmamız gerekenleri anlattı
O
bezite ve dengesiz beslenme karaciğeri nasıl olumsuz etkiler?
Karaciğerin en önemli düşmanları
şişmanlık ve obezite. Türkiye’de bu konuda
farkındalık artmaya başladı. Sağlık Bakanlığı’nın
çalışmaları var. Bugün ABD’de en önemli hastalık obezite. Obezite, birçok sistemi etkiliyor.
Karaciğerde yağlanmaya yol açıyor. Fonksiyonel
yeteneklerinde kötüleşmeye, ileri seviyelerde
ciddi hasarlara, hatta hastanın hayatını tehdit
eden noktalara gelebiliyor. Obezite, vücut kitle
endeksi hesabına göre yapılıyor. Boyunuza
göre kilonuz nedir? Vücut kitle endeksinin
30’un üzerinde olması şişman olduğunuzu
gösterir. Şişman insanlarda karaciğer yağlanması çok sık görülüyor. Karaciğeri korumak için
öncelikle zayıf kalmak gerekiyor. Karaciğerle
ilgili ikinci önemli konu beslenme. Dengeli ve
düzgün beslenmek gerekiyor. Üç ya da dört
öğün beslenirken aşırıya kaçmamak lazım.
■ Alkol kullanımı ne sıklıkla yapılmalıdır?
25 yaşın altındakilerde sıfır alkol, 25 yaşından
sonra alkol tüketmeye başlayanlarda alkolizm
oranı çok düşük oluyor. Ailelerin bu konuda çocukların üzerinde baskı kurmasından yanayım.
Haftada iki gün, alkol tüketimi için ideal. Alkol
ürünlerinin içerdiği alkol oranı farklı. Bir litre
biranın içinde 50 ml litre etil alkol var. Alkolün
yıkılması karaciğerde gerçekleşiyor. Karaciğerin
10-15 mililitre saatte yıkım hızı var. 50 mililitre
alkolün 4 saat sonra hiçbir etkisi kalmıyor.
Devamlı alkol içenlerde bu yıkım hızı artıyor. Bu
Belli aralıklarla
kontrollerden geçmek
çok önemli. 20 yaşından
sonra her 10 yılda bir
kontrole gidilmeli.
düşmanları
nedenle toplam o günkü tüketimin 50 mililitre
alkolle sınırlanması iyidir. Mümkünse 25 mililitre de olabilir.
■ Alkolün kanı sulandırıcı ya da damar genişletici özellikleri mevcut mu?
Damar genişletici, kanı sulandırıcı özellikleri
yok. Kanı sulandırmak için su içmelisiniz.
Hastalıklar nedeniyle kanınızın sulanması için
aspirin içilebilir.
Tek yol az yemek, çok hareket
■ Peki alkol dışında karaciğere zararlı ne tip
içecek ya da yiyecekler var?
Toksit gıdalar var. Bunlar zararlı. Örneğin mantarlar. Mantarın içinde karaciğer için çok ciddi
toksit içeren maddeler var. Mantar zehirlenmesi
çok çabuk gelişim gösteriyor. Kısa sürede ölüme
götüren sonuçlar bile doğurabilir. “Kocakarı”
ilacı denilen hiçbir ilacı tüketmememiz gerekiyor. Bitkisel ilaçlarla zayıflamak diye bir şey yok.
Zayıflamanın tek yolu az yemek ve çok hareket
etmek. Hepatit B özellikle önemli bir konu.
Çocuklar, mecburi olarak aşılanıyor.
■ Karaciğerde meydana gelen rahatsızlıklar
önceden tespit edilebilir mi?
Karaciğer çok sinsidir. Son noktaya gelene
kadar karaciğerin yağlanması ya da başka
herhangi bir rahatsızlık fark edilemez.
■ Ne sıklıkla kontroller yapılmalıdır?
Belirli aralıklarla sağlık kontrollerinden geçmek
önemli. Her 10 yıllık dönemlerde kontroller
yapılmalıdır. Bugüne kadar hiç hastaneye
"Karaciğer çok sinsidir. son noktaya gelene
kadar karaciğerin yağlanması ya da
herhangi bir hastalık fark edilmez."
PROF. DR. SADIK ERSÖZ
gitmeyip kontrolden sonra hepatit B olduğunu
öğrenen birçok hastamız oldu. Önlenebilir bir
hastalıktan hayatınızı kaybeden bir noktaya
gelebilirsiniz.
■ Karaciğer naklinden sonra tedavi süreci
nasıl?
Karaciğer nakli hastaları bizim özel hasta grubu.
Onları steril bir ortamda yaşamaları için zorlamıyoruz. Bazı ilaçların çok dikkatli ve özenli
kullanması gerekiyor. Bir ya da iki ilacı ömür
boyu kullanıyor. Bunu atladığı takdirde vücut
tekrar karaciğeri reddetmeye başlayabilir. Ömrü
kısalabiliyor. Takipleri çok ciddi ve iyi yapılması
gerekiyor. Genel olarak kalabalık ortamlardan
uzak durmak gerekiyor. Vücut kontağı iyi bir şey
değil. Yanaklardan öpüşme adetini yapmamamız gerekiyor. Sadece el sıkışmak ve sıkıştıktan
sonra da elleri yıkamak lâzım. Ülkemizde canlı
donörden 80, kadavradan yüzde 20 oranında
nakil yapılıyor. Türkiye’de 70 Bin diyaliz hastası
var. Bunların 50 binine nakil yapmak gerekiyor.
Bu 50 Bin için 25 bin beyin ölümü gerekiyor.
Hedef, her milyon nüfus için beyin ölümü
sayısı 40.
DERMATOLOJİ
46
YAZ 2012
YAZ 2012
Mucize yöntem
İnfini
Sadece cilt gençleştirme tedavisinde değil aynı
zamanda ciltte oluşan DEFORMASYONLARDA ve
cilt çatlaklarında da başarılı sonuçlar veren
infini, tek bir seansta gözle görülebilecek
bir etki yaratıyor. MedIcana InternatIonal
Ankara Hastanesi MEDİKAL ESTETİK uzmanı Dr.
Devrim Gürsoy, yöntemin cilt altı dokulara
uygulandığı için etkisinin uzun sürdüğünü ve
tek bir seansta bile gözle görülecek etkileri
olABİLECEĞİNİ söylüyor.
N
eden yüzümüz yaşlanır ya
da daha 30 yaşımıza bile
gelmeden neden yorgun
ve bitkin bir ifadeye sahip oluruz?
Aslında bunun 2 ana nedeni
bulunmaktadır. Birincisi çevresel faktörler, ikincisi ise genetik
faktörler.
Çevresel faktörlerden kastımız
yaşadığımız coğrafyadır. Özellikle
teknolojinin hayatımıza daha fazla
girmesi ve strese bağlı olarak gelişen koşullarda bedenimizde birtakım stres hormonları salgılar. Bu
hormonlar kolajen ve elastin miktarlarında azalmalara sebep olur.
Mimik kaslarının çok fazla hareket
ettirilmesi, sigara içilmesi, kuru cilt
yapısı ve cilt yapısındaki yağlanma
azlığı gibi faktörler de negatif bir
katkı sağlamaktadır. Yerçekiminin o
karşı konulamaz etkisi de işin içine
girdiğinde deformasyon süresi
başlayarak yorgun, halsiz ve yaşlı
bir yüz yapısı yaratır.
Genetik faktörler ise bizim değiştiremeyeceğimiz durumların başında
gelir. Cildimizdeki kolajen ve elastin
miktarındaki azalma cilt yapısının
aşırı hassas oluşu, yanak bölgesindeki doku volümünün kaş kaybına
bağlı azalmasına, şakak bölgesi
kaslarının zayıf olması ve mimik
kaslarının çok fazla çalışması.
Altın iğnelerle gençlik
İnfini ile zamanı
geri çevirmek
mümkün.
■ Yüzümüzde zamana karşı ilk
darbeyi hangi bölgeler alır?
Anlaşılacak bir şekilde ifade etmek
gerekirse ilk olarak göz çevresinde
meydana gelen kırışıklıkla zamanla
artmakta, göz kapakları yer çekimi
ve doku kaybı sebebiyle aşağıya
doğru sarkmakta, gözaltı torbaları
belirginleşmekte, dudak kenarından başlayıp buruna kadar giden
çizgiler derinleşmekte, elmacık
kemiğinde meydana gelen hacim
azalması sonucunda ise yanak
bölgesi dolgunluğunu kaybetmektedir. Elmacık kemiği bölgesindeki
düşmeyle birlikte ise aslında bir
bütün olarak çalışan kas grupları
ahengini yitirerek dokuların yer
değiştirmesini sağlamaktadır.
■ İnfini, kısa zamanda gözle
görülecek etki yaratır mı?
İnfini, yüzümüzü gençleştirirken
aynı zamanda cilde minimal
hasar veren, cilt altı dokulara
uygulandığı için etkisi çok uzun
süren, tek bir seansta bile gözle
görülecek düzeyde bir etki yaratan,
Radyofreakans enerjisinin cilt
toparlayıcı etkilerini hızlandıran ve
bunu Fraksiyonel Lazer sistemi ile
harmanladığımız bir cihazdır. Direkt
olarak cilde dokunulmadığı için
ciltte kalıcı izler bırakmamaktadır.
■ Nasıl uygulanır?
Mekanizması şu şekilde çalışmaktadır: İleti gücü yüksek olan ve
0,8 mm ile 2,00 mm arasında değişebilen mikro altın uçlu iğneler
cilt altına fraksiyonel radyofrekans
enerjisini direkt olarak vermektedir.
İşlem lokal anestezi altında yapılmaktadır. Altın uçlu iğneler cilt
altında ki kolajen ve elastin liflerini
uyararak, hem kırışıklıklardan hem
de ciltte oluşmuş olan sarkmalardan kurtulmamızı sağlamaktadır.
Lazerle, peeling yöntemi ile ya da
dermabrazyonla yapılan tedavilerde
ciltte oluşabilecek ciddi problemleri infini ile kesinlikle görmek
mümkün olmamaktadır. Yüzde
uzun süren kızarıklıklar, günlerce
düzelmeyen cilt ödemi ve işlem
sonrası oluşabilecek yanıklar kesinlikle izlenmez. Çünkü fraksiyonel
radyofrekans enerjisi direkt olarak
cilt altına verilir.
İnfini ciltte kontrollü bir hasar
oluşturmaktadır. Bu şekilde dokular
kendini onarmak için harekete
geçer ve yenilenme süreci başlar.
Tüm diğer cihazlar bu etkiyi oluşturabilmek için cildin üzerinden
bu enerjiyi verdiklerinden dolayı,
aynı sonuçları elde etmek için farklı
sorunlarla baş etmemiz gerekecektir. Altın uçlu iğnelerin iletim gücü
sayesinde hiç kayba uğramayan
radyofrekans enerjsi sayesinde de
cildin 2 mm kadar altına girilerek
hedef dokulara daha güçlü bir
şekilde etki oluşturulmuş olur.
■ Kaç seans gençleşmek için
yeterli olur?
2-3 seans yeterli olmakla birlikte ilk
seans en fazla etkinin olduğu seanstır. Göz çevresi mimik kaslarının,
dudak çevresindeki kırışıklıkların,
boyun ve dekolte bölgesindeki problemlerin, el üzerindeki
yaşlılık lekeleri ve kırışıklıklarının
tedavisinde son derece etkili bir
sistemdir. Kolda meydana gelen
sarkmalarda da toparlama sağlar.
Yüzeysel anestezi altında güvenle
uygulanır. İşlem yarım saatte uygulanır ve yarattığı etkiler çok uzun
süre devam eder. Ciltte meydana
gelen kızarıklıklar 4-5 saat içinde
toparlar ve 1 ay içinde en mükemmel sonuçlara ulaşılır.
■ Vücudun diğer bölgelerine de
uygulanıyor mu?
Vücut bakımında ve çatlak tedavisinde de kullanılan bir yöntemdir.
Çatlak üzerinde açtığı küçük
deliklerle adeta çatlak dokusunda
bir yara oluşturmakta ve bu yara
dokusu iyileşirken dokudaki yenileme etkisiyle çatlaklar kapanmakta
ve daha iyi bir görünüm sağlanmaktadır.
DR. DEVRİM GÜRSOY
İnfini cildi
gençleştirir, leke ve
kırışıklıkları azaltır.
“İnfini, cilt altındaki kolajen ve
elastin liflerini uyararak, hem
kırışıklıklardan hem de ciltte
oluşmuş olan sarkmalardan
kurtulmamızı sağlar.”
47
BEYİN CERRAHİSİ
48
YAZ 2012
“Tümörün tanı
sürecinde, öncelikle
hekimin muayenesi
önemlidir. Ardından,
hekimin izleyeceği
görüntüleme
ve laboratuvar
çalışmaları çok
önem taşır."
YAZ 2012
49
“Her beyin tümörü,
ölümcül değil”
Bahçelievler MedIcana Hastanesi Beyin ve Sinir
Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Hikmet Uluğ, ülkemizde
her yıl 15 bin yeni beyin tümörü hastası olduğunu
söylüyor. Dr. Uluğ, tümörün çeşitleri ve tedavi
yöntemleriyle ilgili sorularımızı yanıtladı.
B
OP. DR. HİKMET ULUĞ
Beyin tümörlerinin
belirtilerİ neler?
Kafa içi basıncını artırarak: Kafatasımız genişleme
olanağına sahip olmadığı için beyin dokusu içinde yer
ala fazladan bir kitle olarak tümör kafa içi basıncını
artırır. Özellikle sabahları artan baş ağrısı, bulantı ve
kusma, bilinç bulanıklığı gibi bulgular ortaya çıkar.
Yerleşim yerine göre: Tümör yerleştiği bölgede
çevresindeki beyin dokusuna bası yaparak belirtiler
verir. Kol veya bacakta güçsüzlük, uyuşma, görme kaybı,
kulakta çınlama, işitme azalması, konuşma bozukluğu,
değişik tipte epilepsi nöbetleri gibi belirtiler oluşturur.
Bazı tip beyin tümörleri hormon salgılayarak vücudun
hormon dengesini bozar. Kadınlarda adet düzensizlikleri,
aşırı kıllanma, tiroid bezinin düzensiz çalışması gibi
bulgular oluşturur.
eyin tümörleri kaç çeşide ayrılıyor?
Beyin tümörleri birincil beyin tümörleri ve metastatik beyin tümörleri
olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Birinci
tümörleri doğrudan beyin dokusundan kaynaklanır. Metastatik tümörler ise vücudun
başka bölgelerindeki kanser dokusunun
beyine sıçramasıyla ortaya çıkar.
■ Her beyin tümörü ölümcül mü?
Birincil beyin tümörleri de iyi huylu yani
benign ve kötü huylu yani malign olmak
üzere iki gruba ayrılabilir. Birincil beyin
tümörlerinin her yıl 100 bin sağlıklı bireyin
dokuzunda geliştiği saptanmıştır. Aynı oran
metastatik beyin tümörleri için de verilebilir.
Bu hesapla her yıl ülkemizde yaklaşık 15
bin yeni beyin tümörlü hastanın görüldüğü
söylenebilir.
■ Beyin tümörü sadece yetişkinlerde mi
görülür? Teşhis nasıl konuluyor?
Çocukluk döneminde ve erişkinlerde sık
görülen beyin tümörü tipleri değişiklikler
gösterir. Beyin tümörlerinde hücre tipinin
kesin tanısı yalnızca, tümörün ameliyatla
çıkartılıp mikroskop altında incelenmesiyle
konur. Ancak cerrahi girişimden önce, görüntülere bakılıp daha önceki deneyimlerin
ışığı altında hücre tipi tahmin edilebilir.
■ Tümörlerinde tanı süreci nasıl işliyor?
Öncelikle hekimin muayenesi çok önemlidir.
Ardından hekimin izleyeceği görüntüleme
ve laboratuvar çalışmaları önem taşır. Günümüzde görüntüleme açısından Magnetik
Rezonans Görüntüleme (MRG) büyük önem
taşımakla birlikte tümörün tabiatına göre
tomografi, anjiografi, fonksiyonel görüntüleme gibi değişik inceleme yöntemleri
gerekli olabilir. Görüntüleme yöntemleri
dışında elektrofizyolojik çalışmalar ve laboratuvar incelemeleri de tanıda yardımcıdır.
■ Peki, bu tümorlerde tedavi yöntemleri
neler?
İki ana tip tedaviden söz edebiliriz. Birincisi
‘cerrahi tedavi’dir. Tümörün yerleşimine
göre kafatasında kaldırılan küçük bir kapaktan girilip, mikroskop yardımıyla tümör
çıkartılır. Bazı kötü huylu ve riskli tümörlerde tümörün bir bölümü bırakılabilir.
Ameliyat kimi zaman da tümör dokusundan biyopsi alarak tanı konması amacıyla
yapılabilir. Ameliyatlar sırasında kullanılan
gelişkin ameliyat mikroskopları, navigasyon
cihazları, ultrasonik aspiratör gibi yüksek
teknoloji ürünü aygıtlar ameliyat risklerini
günümüzde en aza indirmektedir. İkinci tedavi yöntemi ise ‘radyoterapi’. Özellikle kötü
huylu veya metastatik beyin tümörlerinde
kimi zaman ameliyat sonrası, kimi zaman
da ameliyat edilmeden tedavi amacıyla radyoterapi kullanılır. Günümüzde özellikle yoğunluk ayarlı radyasyon tedavisiyle (IMRT)
çok başarılı sonuçlar alınmaktadır.Bir diğer
tedavi biçimi de daha çok yardımcı olarak
kullanılan kemoterapidir. Ancak kemoterapi
henüz özellikle birincil beyin tümörlerinde
çok etkili değildir.
GASTROENTEOLOJİ
50
YAZ 2012
YAZ 2012
51
Sıcak havalarda
mideyi koruma
rehberi
MedIcana Samsun Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Serkan
Uysal beslenme ve yaşam tarzı ile ilgili alışkanlıkların mevsimlere
göre değişmesine dikkat çekerek yaz aylarında mide sorunlarının
yaşanmaması ve sağlıklı kalmak için önerilerde bulundu.
Y
DR. serkan uysal
az aylarında ne tip mide hastalıklarıyla karşılaşırız?
Yaz aylarında mide sağlığı açısından
bakıldığında genel olarak yemek
yeme alışkanlıklarının, yemek yeme zamanlarının değişmesi nedeniyle mide ilişkili sorunlar
görülebilmektedir. Yaz aylarında gastrointestinal
sisteme ait mikrobik bulaşıcı hastalıklar olan
akut gastrit, gastroenterit gibi mikroorganizmaların kendileri veya toksinleri ile oluşan besin
zehirlenmeleri daha sık görülür.
■ Neden gıda zehirlenmeleri artıyor?
Sıcakta gıdalar mikroorganizmalara iyi birer
konak, besiyeri haline gelirler. Sıcakta bekleyen
“Tatilde genelde sık yapılanlardan biri kontrolsüz
aşırı miktarda gıda alımıdır, bu durumda mide
şikâyetleri artış gösterir. Gastrit, reflü gibi
hastalıklarda artış görülebilir."
gıdalar bu şekilde daha çabuk bozulabilir
ve çürüyebilir. Özellikle beklemiş süt ve süt
ürünleri, sütlü tatlılar, dondurma vb gıdalar
mikroplar için iyi birer konaktır. Bu sebeple
beklemiş gıdaların tüketilmesinden kaçınılmalıdır. Yine iyi yıkanmamış salata malzemeleri, çiğ
et gastrointestinal paraziter enfeksiyonlar için
iyi bir geçiş kaynağıdır. Bu sebeple meyve ve
sebzelerin çok iyi yıkanması gerekir.
■ Besin zehirlenmesinin belirtileri neler?
Besin zehirlenmeleri dediğimiz durum genellikle ani başlar ve bulantı, kusma, kramp tarzı karın ağrıları, ishal, ateş gibi semptomları vardır.
Genellikle şüpheli gıdayı alımı takiben 1-24 saat
içinde başlar ve 2-3 günde düzelir. Ancak bazı
durumlarda ilaç tedavileri gerektirir.
■ Besin zehirlenmesi geçiren bir hasta, neler
yapmalı?
Özellikle vucudun sıvı kayıpları ishal ile artacağından vucudun sıvı kayıpları yerine konmalıdır. Kişi eğer bulantı ve kusmalar nedeniyle
sıvı alamıyorsa gerekirse damar yolu ile sıvı
verilmesi uygun olabilir. İshal durumu geçene
kadar barsak hareketini artıran posalı gıdaların
alınmaması önerilir. Genellikle ishal durumunu
kesmek için ishal kesici ilaçların kullanılması hastalık oluşturan mikroorganizmaların
barsakta kalma süresini uzatacağından uygun
değildir. Besin zehirlenmesinde şikayetler 2448 saatte kendiliğinden geçmiyor, kişinin sıvı
alımını engelliyor, yüksek ateşe sebep oluyor,
kanlı ishal oluyor, bilincinde bozulma uykuya
eğilim oluşuruyorsa bekletmeden doktora
gidilmesi gerekir. Özellikle yaşlı şeker hastalığı,
hipertansiyon, böbrek hastalıkları, kalp hastalığı
gibi ek kronik hastalıkları olan kişilerin böyle bir
durumda vucudunda sıvı eksikliği yaşamaması
dahada önem kazanır. Bu durumda olanların
durumları dahada kötüleşmeden doktora başvurması önemlidir.
■ Sıcaklarda zehirlenme dışında mideyi
etkileyen başka hastalıklar var mıdır?
Enfektif hastalıklar dışında da mide ilişkili bazı
problemler oluşabilir. Aşırı soğuk veya aşırı
sıcak gıdalar midemizin gıda duyarlılığının
arttığı fonksiyonel dispepsi adını verdiğimiz
bazı hastalıklar için şişkinlik, yanma, ağrı gibi
şikâyetlerin artmasına neden olabilir.
■ Reflü hastalığının yaz aylarında atağa
geçtiği doğru mudur?
Yaz ayları Reflü hastalığı açısından şikâyetleri
artırabilecek bazı durumları beraberinde getirir.
Yemek yeme alışkanlıklarımızı değiştirebilir.
Havanın daha geç saatlerde kararması ve bu
sebeple akşam yemeklerinin daha geç saatlerde
alınması ve akşam muhabbetleri ile geceye,
uyku saatine yakın süreçlerde zevk için ek gıdaların alınması reflü benzeri şikâyetlerin artmasına neden olabilir. Yine yazın sıcakta serinlemek
amaçlı alınan dondurma, gazlı içecekler gibi
gıdalar reflü hastalığını tetikleyebileceğinden
reflü semptomları daha sık karşımıza çıkar.
■ Tatilde midevi ne tür sorunlarla karşılaşabiliriz?
Tatil sürecinde genelde sık yapılanlardan biri
kontrolsüz aşırı miktarda gıda alımıdır, bu
durumda da mide şikâyetleri artış gösterebilir.
Gastrit, reflü gibi hastalıklarda artış görülebilir.
Hazımsızlık problemleri oluşabilir. Onun için
ağır, mideyi yoracak yemeklerden kaçınılmalıdır. Vücudun sıvı ve kalori eksiği karşılandıktan sonra yapılan egzersizin sindirimi daha
kolaylaştıracağı öne sürülmektedir. Sıcakların
çok hissedildiği günümüzde egzersizin güneşin
olmadığı ve sıcaklığın nispeten düşük olduğu
akşam saatlerinde yapılması organizma için
daha yararlıdır.
Bunlara Dikkat!
· Yaz aylarında özellikle gıdaların temizliğine dikkat
edin, kişisel temizlik ve hijyen kurallarına uyun
· Beklemiş gıda, kirli, temizliği şüpheli sulardan uzak
durun.
· Su tüketiminizi artırın
· Kısa sürede aşırı gıda alımından kaçının
· Yatmadan önce gıda almayın
SAĞLIKLI YAŞAM
52
YAZ 2012
YAZ 2012
53
“Her yaşta, her vücut yapısında bireyin kendi sağlık tablosu ve
şartlarına göre bir egzersiz planı oluşturarak doğru
uygulaması gerekir. Herkes, her sporu yapamaz.”
Egzersiz öncesi doktor kontrolünden
geçmek şart. Spor programını
hazırlarken bir uzmana danışılmalı.
Her yaşa uygun
doğru spor
Dr. Yaşar Sezen Oral, 'doğru spor yapmanın' püf noktalarını
anlattı: "Doğru spor yaparken, hedeflerimiz gerçekçi olmalı.
Bedenimizin tipi ve ihtiyaçlarını göz ardı edersek, emeklerimiz
boşa gider, dahası ciddi hastalık riski yaratabiliriz."
B
irçoğumuzun sportif aktivitelerinde ön planda
'sağlıklı kalma' dürtüsü
yok, daha ziyade eğlence ya da zayıflama amaçlı... Bu
doğru bir anlayış mı?
Spor yaparken çoğu zaman sadece
spor yapmak için yaparız. Yani
koşmak yada bir spor dalı ile
ilgilenmek arasında bize göre fark
yoktur. Erkekler için hafta da bir
halı saha maçları, bayanlar içinde
akşam yürüyüşleri en iyi spordur.
Bu yanlış bilinen şeylerden kurtulDR. YAŞAR SEZEN ORAL malıyız, aksi takdirde zayıflamak
ya da formda kalmak imkânsız
olabilir.
■ Peki, doğru spor nasıl yapılır?
Öncelikle kendinize gerçekçi ve
ulaşılabilir hedefler koyun. Yani
daha başlarken ‘ben her akşam on
kilometre koşacağım,’ demeyin.
Bunun yerine ‘haftada dört gün
yarım saat yürüyeceğim' diyerek
Spor yaparken
kendinize gerçekçi
ve ulaşılabilir
hedefler koyun.
başlayın ki gerçekleştirebileceğiniz
bir programınız olsun.
Ayrıca severek yaptığınız bir spor
çeşidi seçin; aksi halde sürdürmekte zorlanırsınız. Takvim tutmak
da, devamlılık açısından iyi bir
yöntem. Uyguladığınız egzersizler
için takvim tutun. Haftanın üç
günü en az yarım saat süre ile orta
düzeyde spor yapmak gerekmektedir. Yani yürünecekse haftanın
en az üç günü yarım saatte 3 km
yürünmeli. Egzersiz yaparken yiyip
içtiklerinize dikkat ederek belirli
bir program dahilinde kaslarınızı
da geliştirmeye çalışın.
'Programı mutlaka bir
uzman hazırlamalı'
■ Spor öncesinde doktor kontrolünden geçmeli miyiz?
Evet. Doktor kontrolünde kişinin
genel sağlık durumunun varsa
kullandığı ilaçların yapabilecekleri
sporlar ile kondisyon durumunun
değerlendirilmesi gerekmekte. Şartlara göre bir dizi tetkik ,efor testi,
EKG, kan tahlilleri istenebilecektir.
Spor yapanlara nabız ölçen saatler
önerilmektedir.
■ Herkes, her egzersizi yapabilir
mi?
Her yaşta, her vücut yapısında
bireyin kendi sağlık tablosu ve
şartlarına göre bir egzersiz planı
oluşturarak doğru uygulaması
gerekir. Hiçbir egzersiz için “Her
şartta herkes için iyidir” demek
doğru değildir.
■ Hangi yaşta hangi spor yapılır?
20’li yaşlarda kaslarımız güçlendirmek adına ağırlık çalışmaları,
30’lu yaşlarda daha çok alt bölge
egzersizleri ve 40’lı yaşlarda ise
kemiklere yönelik programlar
uygulamamız gerekiyor. Tüm bunları yaparken her yaşa özel dikkat
etmemiz gereken noktalar da var.
20'li yaşlarda kaslarınızı çalıştırın:
Bu yaşlarda uygulayabileceğimiz
ideal program haftada üç kardiyo
ve ağırlık şeklindedir. Kardiyo için
20 dakikalık bir yürüyüş, koşu
veya bisiklet; ağırlık çalışması
için de 20 dakika boyunca ağırlık
barı ile çalışmanızı öneririz. Barı
göğüs hizanızda tutun. Vücudunuz
düz duracak şekilde, barı tutarak
kendinizi yukarıya doğru çekin. Bu
hareketi 15 tekrarla uygulayın.
Bu yaşlarda dikkat etmemiz
gereken nokta ise abartmamak.
Çünkü ihtiyacınızdan fazla kardiyo
çalışmanız kas kaybına, dolayısıyla
metabolizmanızın yavaşlamasına ve
kilo alımına neden olabilir.
30'lu yaşlarda alt bölgeye ağırlık
verin. Bu yaşlarda metabolizmamız
yavaşlamaya başlar ve dolayısıyla
kilo vermemiz zorlaşır. Bu yaşlar
için ideal program ise haftada üç
kardiyo ve ağırlık şeklindedir. Kardiyoya 20 dakikalık bir vakit ayırmak
ve koşuya ağırlık vermek doğru
olacaktır. Alt bölge için ise 30
dakikalık ağırlık çalışması yapın. Örneğin; iki kolunuzu öne uzatın, sol
ayağınızla bir adım atın ve eğilin.
Tüm vücudunuzu ve kollarınızı sola
döndürün. Aynı hareketi sağ tarafa
uygulayın ve 15 kez tekrar edin.
40'lı yaşlarda kemikleri kuvvetlendirin. Bu yaşlarda kemikler için
riskli bir dönem olduğundan ve
menopoz dönemine geçiş yaşandığından biraz daha dikkatli olunması
gerekir. Bu yaşlarda egzersiz programını haftada üç kardiyo ve ağırlık;
ama farklı günlerde olacak şekilde
organize etmeliyiz. 45 dakikalık
bir koşu, yüzme veya bisiklet ideal
olacaktır. Riskli bir dönem olduğu
için 30 dakikalık ağırlık çalışmaya
ve programınızı mutlaka bir spor
uzmanının hazırlamasına dikkat
edin.
DERMATOLOJİ
54
YAZ 2012
YAZ 2012
55
“Saç ekiminde başarı,
doğru
doktorla
yakalanır”
MedIcana InternatIonal İstanbul Saç Ekimi bölümünden Dr. Muharrem
Emrah Çinik uyarıyor: "Kurumsal ve güvenilir bir merkezde ekilen
saçlarda fire oranı yüzde 5’i geçmezken, doktor olmayan veya deneyimsiz
doktorların yaptığı saç ekimlerinde fire oranı yüzde 20’lere hatta daha
yukarılara çıkar."
S
DR. MUHARREM EMRAH ÇiniK
aç ekimi işlemini anlatabilir misiniz?
Kabaca anlatırsak, saç ekimi, kısaca ense
bölgesindeki dökülmeye dirençli güçlü
saç köklerini alıp, saç olmayan boş alanlara
yani ihtiyaç duyulan bölgelere yerleştirmektir.
Ense saçları, dökülmeye sebep olan erkeklik
hormonu testesterona dayanıklıdır. Bu nedenle
ekim işleminden sonra çıkan saçlar dökülmüyor. Yani tek müdahaleyle kalıcı bir çözüme
ulaşılabiliyoruz.
■ Bu konuda en etkin yöntemler neler?
Kullandığımız iki yöntem var;
birincisi Fue yani 'Follicular
Unit Extraction' yöntemi. Bu
yönteme saç ekimi operasyonunda en çok tercih edilen
yöntemlerden biri... İkincisi
ise günümüzde artık çok
tercih edilmeyen Fut yöntemi... Saç transferinde
en fazla kullanılmış yöntem olmakla birlikte
artık etkisini yitirdiğini söyleyebiliriz.
■ En ileri ve en verimli teknik hangisi?
Dünyada ve Türkiye’de uygulanan son saç ekimi
tekniği olan FUE (Follicular Unit Extraction)
hem saçı alırken hem de alınan saçı ekerken
doğal sonuçlar üreten bir saç ekimi işlemidir.
Biz onu tercih ediyoruz.
■ Kimler saç ektirebilir?
Ciddi kronik rahatsızlığı olmamalı;
kalp damar, böbrek hastalıkları,
kontrolsüz diyabet, hemofili
gibi kanama, pıhtılaşma
bozukluklarından şikayetçi
olmayan, saç alınacak sahada ekim için yeterli saçı
bulunan, ekim yapılacak
sahada herhangi bir deri rahatsızlığı bulunmayan erişkinler saç ektirebilir. Saç ekimi için
en önemli şart, başın arkasında, ensede ve iki
kulak arasında kalan bölgedeki saçların sağlıklı
olmasıdır ve yeterince donörün bulunması...
■ Operasyon sonrası başarı oranı nedir?
Saç ekiminde başarı oranı tamamen ekim
yapan merkezin başarısına bağlıdır. Kurumsal
ve güvenilir bir merkez de ekilen saçlarda fire
oranı yüzde 5’i geçmezken, doktor olmayan veya deneyimsiz doktorların yaptığı saç
ekimlerinde fire oranı yüzde 20’lere hatta daha
yukarılara çıkar.
"Operasyonda ağrı ve acı yok"
■ Operasyon kaç saat sürer?
Süre olarak minimum 2-3 saat, maksimum 7-8
saat sürebiliyor. Yani ekilecek bölgenin miktarına göre değişiyor.
■ Hasta operasyon sonrasında nelere dikkat
etmeli?
Yeni nakledilmiş kökler oldukça hassastır. Özellikle yeni köklerin sorunsuz uyum sağlaması
için saç ekimi yaptıran kişilerin, operasyondan
sonra ilk 2 gün suyla temastan ve kozmetik
ürünlerinin kullanımından kesinlikle kaçınması
şarttır. Saç ekimi yapıldıktan sonra 3.gün, ekim
yaptırılan merkezde hastaya ilk yıkama yapılır
ve devam eden günlerde nasıl yıkama yapacağı
uygulamalı olarak gösterilir. Saç ekimi yaptıran
kişilerin 1 ay süresince havuza, denize, solaryuma ve saunaya girmeleri ve spor yapmalarını
yasaklıyoruz. Ekimden sonra bir hafta boyunca
hastanın sırt üstü yatmasını tavsiye ediyoruz.
Bir de saç ekimi operasyonundan itibaren 5
gün süreyle, doktorun önereceği antibiyotikler
ve ağrı kesiciler kullanılmalı.
“Ekilen saçlar dökülmez”
■ Operasyon sonrası ağrılı bir süreç mi?
Lokal anestezi yapıldığı için kişiye, acı ya da sızı
pek hissedilmez, sadece müdahale sonrasında
biraz ağrı olabilmekte. Ancak kullanılan ağrı
kesiciler ile ağrıların giderilmesi mümkün.
Bununla birlikte uygulama sırasında ve özellikle
sonrasında ağrı ya da sızı hissedilmez fazla.
Aynı zamanda söyleyebilir ki fue teknolojisiyle
saç ekimi fut yöntemine göre çok daha az acı
vermektedir.
■ Ekilen saçlar zaman içerisinde dökülür mü?
Saçlar ekim işleminden yaklaşık 15-20 gün
“Saç ekimi için en önemli şart, başın arkasında, ensede
ve iki kulak arasında kalan bölgedeki
saçların sağlıklı olmasıdır ve yeterince
donörün bulunması.”
sonra dökülebilir. Bu durum hastanın fizyolojik
yapısına göre farklılık göstermektedir. Dökülme
olsa dahi endişe edilecek bir durum söz konusu
değildir. İlk saçlar ekim işleminden ortalama 3
ay sonra çıkmaya başlayacaktır. 6. ayda ekilen
Saçların yüzde 75’inin çıkmış olması beklenmektedir. Saçlar ayda yaklaşık 1 santim uzar.
Operasyonun birinci yılında ekilen saçların
tamamı çıkmış olacaktır. Saçlar öncelikle
zayıf, kıvırcık ve soluk renkte çıkabilir. Ancak
zamanla kalınlaşır ve kendi Saç formunuza göre
şekillenir.
■ Kadınlar saç nakli yaptırabilir mi?
Kadınlarda da erkeklerde olduğu gibi saç ekimi
yapılabilmektedir. Saç dökülme sebepleri araştırılmalı mutlaka hormonal bir problemin olup
-olmadığına, tiroid bezlerinin az ya da fazla
çalışıp çalışmadığına bakmak gerekir.
GENEL CERRAHİ
56
YAZ 2012
YAZ 2012
57
“Pediatrik böbrek nakli,
ilerleme döneminde”
Böbrek nakil sürecinde yeni bir dönem başlatan 'retroperitonoskopik nefrektomi'
yöntemini geliştiren Doç. Dr. Barış Akİn'la pediatrik nakil ameliyatını ve tedavi
sürecini konuştuk: "Böbrek nakli, çocuk hastaların büyümesini engelleyen
zincirlerden kurtarıyor, onlara yeni bir hayat sunuyor" diyen Dr. Akİn,
çocuklarda idrar yolları enfeksiyonlarının da takip edilmesi yönünde uyarıyor.
Ç
DOÇ. DR. BARIŞ AKİN
ocuklarda da kronik
böbrek yetmezliği ortaya
çıkabilir mi?
Evet, çıkabilir. Genelde
doğumsal anomalilere bağlı
olarak olabilir. Aynı zamanda, bazı
enzim defektleri, böbreğin zaman
içerisinde çalışmamasına sebep
olabilir ve çocuklarda de böbrek
yetmezliği gelişebilir.
■ Çocuklarda böbrek hastalıklarının görülmesinin sebepleri neler?
Daha çok genetik faktörlerle, enzim
defektleriyle ya da idrar yollarındaki problemlerle ortaya çıkan
sebeplerle ortaya çıkan böbrek
yetmezliklerini görüyoruz. Yetişkin
hastalarda genelde şeker hastalığı
ya da tansiyon gibi problemler
oluyor.
■ Hastalık hangi belirtiler
gösterir?
Çocuklarda hastalığın sebep olduğu en belirgin görüntüsü, gelişme
geriliği. Bunun yanı sıra, çocuğun
sık sık idrar yolu enfeksiyonu
geçirmesi ve buna bağlı ilerleyen
“Çocuklarda böbrek hastalıkları, daha çok
genetik faktörlerle, enzim defektleriyle ya
da idrar yollarındaki problemlerle
ortaya çıktığını görüyoruz."
dönemlerde böbreklerle ilgili sorunlar yaşanması, diğer gözlenen
bir unsur olabilir.
Çeşitli testler gerekir
■ Gelişme geriliği ne zaman
belirtilerini göstermeye başlar?
Böbrek hastalığı bebeklikle başlamışsa, bebeklikten hemen sonra
kendisini gösterir. Çünkü çocuklar
hep belli persentillerle değerlendirilir. Bu çocuklar normal alt sınırın
oldukça altında seyrederler; bir
türlü kilo alamazlar, gelişmelerini
tam olarak gösteremezler. Özellikle
boy ve kiloda geri kaldıkları için,
çeşitli testler yapmak gerekir. Bu
aşamada böbreğin iyi çalışmadığı,
fonksiyonlarını tam olarak yerine
getirmediği ortaya çıkar.
■ Pediatrik nakil nasıl bir süreç?
Burada en önemli konu, çocuğa
uygun bir böbreğin bulunması...
Öyle ki, çok küçük bir çocuğa,
büyük bir böbrek nakil edilirse,
o böbrek dolaşımdaki tüm kanı
çekerek, olumsuz etki yaratabilir.
Ancak uygun bir böbrek bulunduğu zaman, küçük çocuklara
takma imkânı bulabiliyoruz. Onun
için küçük çocuklarımızı 'kadavra
listesi'ne alıyoruz.
Ancak genellikle, anneler-babalar
böbrek vermek istiyor. Bu durumda
da çocuğun kilosu oldukça
önemli rol oynuyor. Genelde sınır
olarak 20 kiloyu belirtebiliriz. Kilo
düştükçe, risk artar. 20 kilonun
üzerindeki çocuk, erişkinlere
yapılan operasyonun aynısını
sorunsuz geçirebilir. Yine de 16-17
kilodaki çocuklara da, nakledilecek
böbreğin uygun ve küçük olması
halinde, nakil yapmak mümkün.
Her çocuğu ayrı ayrı değerlendirmek lâzım.
■ Pediatrik böbrek naklinde, en
yeni gelişmeler neler?
Ülkemizde pediatrik nakil, tıpkı
yetişkinlerdeki nakil gibi ilerleme
döneminde. 2001-2004 yılları arasında Amerika'da ça-
"Böbrek naklinde en önemli gelişme böbreğin
çıkarılmasıyla ilgili. Ben dünyada yeni yeni ön
plana çıkan kıymetli bir yöntem uyguluyorum,
ismi 'retroperitonoskopik nefrektomi'."
lıştım. Ülkeme geri döndüğümde
gözlemledim ki, o dönemde
böbrek nakli yapılması gerekenden
çok daha alt düzeyde gerçekleştiriyor. Şimdi biz, erişkinlerde
böbrek naklini, sayı olarak Avrupa
ve Amerika'yla aynı standartlarda
yapmaya başladık. Pediatrik nakil
henüz o düzeyi yakalayamasa da,
başarı oranımız oldukça yüksek.
Böbrek naklinde en önemli gelişme ise böbreğin çıkarılmasıyla
ilgili. Ben dünyada yeni yeni ön
plana çıkan kıymetli bir yöntem
uyguluyorum, ismi 'retroperitonoskopik nefrektomi'. Öyle ki, artık
kamera kullanarak, verici olan
kişinin karnına girmeden, hiç karın
içi dengesini bozmadan, böbreği
çıkarmak mümkün olabiliyor.
Yani vericiler açısından çok iyi bir
gelişme. Ek risk oluşturmadan,
karın içine girmeden kamerayla,
böbreğin olduğu yere gidip,
böbreği çıkarıyoruz. Verici, en az
kesikle, en az ağrıyla, iki-üç gün
içinde taburcu olabiliyor.
Başarı oranı yüksek
■ Bir doktorun bakış açısıyla,
erişkinlere yapılan böbrek nakli
ameliyatlarına kıyasla, daha zorlayıcı bir operasyon mu pediatrik
nakil ameliyatı?
Ameliyat olarak çok zor değil;
yetişkin ameliyatlarından herhangi
bir farkı yok. Bizim yetişkin nakillerinde başarı oranımız yüzde
98, bu oran pediatrik nakilde de
aynı seviyede. Sürece genel olarak
bakacak olursak, çok daha keyifli
diyebilirim. Çünkü operasyon sonrası nasıl büyüdüğünü, geliştiğini
görüyoruz.
■ Ameliyat geçiren bir çocuk, ne
kadar zamanda normal yaşantısı-
na geri dönebilir?
Normalde ameliyattan sonra, 1
hafta hastanede yatış süreci var.
Bir haftanın sonunda evlerine
gidebiliyorlar. Zaten çocuklar daha
çabuk toparlıyorlar, onun için
ameliyattan 10-15 gün sonra sağlıklı bir şekilde, dialize girmeden,
normale geri dönüyorlar.
■ Böbrek nakli geçiren bir
çocuk, iyileşme sürecinde ve
yaşamının geri kalanında nelere
dikkat etmeli?
Nakil sonrasında kullanılan ilaçlar
var, bunların alınması asla ihmal
edilmemeli. İlaçların aksaması,
rejeksiyon ve başka sorunları
beraberinde getirebilir. Bir de bol
miktarda su içmelerini istiyoruz,
günde 1.5, 2 litre. Genelde bu çocuklar nakil öncesi periton diyalizi
oluyorlar; bu da karınlarında sıvı
birikmesine neden oluyor. Na-
kilden sonra bu sorun da bitiyor.
Hayata yeniden başlıyorlar; hem
gelişme konusunda akranlarını
yakalıyor, hem de rahatça oynayabiliyor, spor yapabiliyorlar.
■ Kontrol süreci nasıl işliyor?
Ameliyattan sonra ilk bir ay, haftada iki kez kontrole geliniyor. Daha
sonraki dönemde haftada bire
iniyor. Aradan üç dört ay geçtikten
sonra, ayda bire iniyor. Ama bizim
bir takip programımız var; aradan
uzun yıllar geçse bile, hastalarımızı iki, üç ayda bir, takip ediyoruz.
■ Çocukları böbrek hastalıklarından korumak mümkün mü?
Böbrek hastalıkları genellikle
genetik olduğundan, pek mümkün
değil. Ancak idrar yolu enfeksiyonu sık sık olan bir çocuğun durumunu daha yakından gözlemlemek
ve kontrol ettirmek, ileride böbrek
hastası olmasını önleyebilir.
KARDİYOLOJİ
58
YAZ 2012
YAZ 2012
Sıcaklarda kalp
krizi nasıl önlenir?
Çamlıca MedIcana
Hastanesi Kalp ve
Damar Hastalıkları
Uzmanı Prof. Dr.
İsmet Dindar,
uyarıyor:
"Vücudun dengesini
bozan her unsur,
kalp krizini
tetikleyebilir.
Ancak riski
azaltmak
elimizde." Prof.
Dr. Dindar, kriz
anında yapılması
gerekenleri de
anlattı.
A
şırı sıcaklar ve nemli hava, kalp krizine
yol açar mı?
Tek başına bir faktör değil, ama sonuçta
önemli olan vücudun dengesidir. Bir şekilde
vücudun ihtiyacı olan kanı, kalbin karşılayamaması halinde, kalpte bir takım sorunlar
doğabilir. Bu aşırı sıcak olduğu gibi, aşırı soğuk
da olabilir. Yaz mevsiminin kalp açısından bir
sıkıntı yaratmadığını söyleyemeyiz, ama öncelikli neden değildir. Sonuçta hava koşulları, ya
da aşırı efor gibi nedenlerden dolayı vücudun
dengesi bozulursa, bunların bir risk faktörü
oluşturduğunu söyleyebiliriz. Sıcakta, özellikle
hipertansiyonu olanlar, yaşça ileri olanlar ve
beyin damarlarında bir takım problemleri olanların daha dikkatli olmaları gerekir. Ancak şunu
da belirteyim biz klinik pratiğimizde kalp krizini
kışın daha çok görüyoruz.
■ Sıcak havalarda kalp krizi riskini minimuma
indirmek için ne tarz bir yaşam stili benimsenmeli?
Vücudun dengesini bozan her şey, aslında kalp
krizi için risk faktörü oluşturur. Yazın aslında
tatil ayları olduğu için, bu anlamda daha az
risk altında oluyoruz, zira bedenen ve kafada
daha rahatlıyoruz. Daha çok dinlenme periyodu
PROF. DR. İSMET DİNDAR
buluyoruz. Yine de daha önce dediğim gibi,
diyabeti olanların, kilosu fazla olanların, sigara
içenlerin, kanda kolesterol seviyesi yüksek
olanların, tansiyonu yüksek olanların biraz daha
dikkatli olmaları, daha az güneşte kalmaları,
özellikle sıvı dengelerine çok dikkat etmeleri
gerekmektedir. Bu tedbirleri aldıklarında iyi bir
yaz geçireceklerinden kuşku yok.
"Aşırı efor sarf etmeyin"
■ Aşırı sıcaklarda spor yapmanın bir riski
olabilir mi?
Sporun yazın da kışın da riski var. Hayatın her
döneminde, her anlamda yararı var tabii ama
yapılacak sporun ne tür bir spor olacağı, burada
ne kadar aktivite harcanacağı, günün hangi
saatlerinde yapılacağı, mutlaka bir doktorla, bir
sağlık kuruluşuyla koordine olarak götürülmeli.
Burada yaptığımız spor bize yarar sağlamalı,
vücudun dengesini bozmamalı. Aşırı efor sarf
edince tüm vücudu, dolayısıyla ona o kanı
sağlamakla görevli olan kalbi o ihtiyaca cevap
verememek durumunda bırakabiliriz. O yüzden
sporda amaç, daha büyük bir performansa
ulaşmak değil, vücudu daha ritmik bir biçimde
antrene etmek olmalı. Kalp için düzenli yürüyüş
ve çok zorlamayacak yüzme antrenmanları,
özellikle yaz ayları için idealdir.
■ Kalp krizini önceden belirlemek mümkün
mü?
Matematik olarak ne yazık ki değil; ama bir
takım mesajlar, öngörücüler kuşkusuz var.
Özellikle ailevi olarak böyle bir hastalığa yatkın
olanlar, kilosu fazla olanlar, şeker hastası olanlar ve hipertansiyonu olanlar risk grubuna girer.
Sigara içmek ve hareketsiz bir yaşam sürdürmek
te bizi bu grubun içine sokar. Tabii günü ve saati önceden belirlemek mümkün değil ama yol
yürürken, yokuş çıkarken, baskı ve yanma hissi
varsa kontrol etmekte fayda var. Bu baskı ve
yanma çok çabuk geçtiği için hastalarımız fazla
önem vermezler. Ancak bu çok ciddi bir sinyal
olabilir. Daha çok yetişkin hastalarda görülse
bile, gençlerde de görülebilir hatta daha ciddi
“Ailevi olarak böyle bir hastalığa yatkın olanlar,
kilosu fazla olanlar, şeker hastası olanlar ve
Sıkıntılı, terleyen, göğsünü
tutan birİ, büyük bir ihtimalle
kalp krizi geçiriyordur.
59
hipertansiyonu olanlar kalp krizinde
yüksek risk grubuna girer.”
bir tehlike oluşturabilir. Onun için hastalar bu
mesajları iyi değerlendirmeli.
"Tedavide çok ilerideyiz"
■ Yüksek risk grubuna girenler, bunu azaltmak adına nasıl bir yaşam sürmeli, nelere
dikkat etmeli?
Öncelikle bu kişilerin hem yazın, hem de kışın
hekimiyle koordine hareket etmeleri şart; ne
aktiviteler yapacaklar, ne ilaçlar alacaklar,
soğuktan, sıcaktan korunmak için ne tür ekstra
önlemler alacaklar, onları sağlık danışmanıyla
birlikte belirlemeliler. Kalp hastalıkları çok ciddi
bir sorun, hatta dünyanın en önemli sağlık
sorunu. Ülkemiz de bu anlamda kalp hastalıklarının dünya üzerinde en sık olduğu yerlerden
biri. Ama sevindirici olan konu, tedavide çok
çok ilerideyiz, hatta bu konuda başı çeken
ülkelerden biriyiz, tanı ve tedavi alanında.
Dolayısıyla yüksek risk altında olanlar, kafayı
da sürekli buna takmadan, doktoruyla işbirliği
içinde hayatlarını rahatça sürdürebilirler.
■ Kriz anında neler yapmalıyız?
Bu en kritik soru; çünkü bu konuda, özellikle kalp hastalığının teşhisiyle ilgili olarak
toplumsal bilinci oluşturmamız lâzım. Kalbin
verdiği sinyalleri, hem hastanın kendisi, hem
de çevresindekiler çok iyi bilmeli. Bir caddede
yürürken, sıkıntılı, terleyen, göğsünü tutan
ızdırap içinde bir hasta görürseniz, bu büyük bir
ihtimalle kalp krizi geçirdiğini gösterir. O sırada
hastanın etrafını boşaltarak, onu rahatlatmak,
eğer hasta iletişim kurulacak haldeyse, bir kalp
hastalığın olup olmadığını sorarak, durumuyla
ilgili bilgi almak, varsa bir aspirin çiğnetmek
doğru olabilir. Ancak yapılacak ilk şey, mutlaka
ambulans çağırmak olmalı. Özellikle kalp- damar hastalıkları konusunda uzman olan bir
hastaneye başvurmak gereklidir.
GASTROENTEROLOJİ
60
YAZ 2012
YAZ 2012
Başlıca bulaşma yolu
hepatit C virüsü taşıyan kan,
kan ürünlerinin alınması,
virüsle bulaşmış materyalle
temas edilmesidir.
Hepatit C
HEPATİT C'DEN
KORUNMA YOLLARI
* Öncelikle şu kesinlikle ifade edilmeli,
‘hepatit C‘li hastalar aile içinde
izole edilmemelidir, çünkü öpüşme,
kucaklama, sarılma, hapşırma, öksürme,
sıradan temas, su, yiyecek ve çatal,
kaşık, bardakların paylaşılması ile
virüsün bulaştığı gösterilememiştir.
* Enfeksiyonlu kişilerin kanları ile
bulaşık, jilet, ustura, makas, tırnak
makası, diş fırçası, diş macunu, temizlik
kâğıt ve havluları gibi malzemeler
ortak kullanılmamalı, gerekli önlemler
alınmalıdır.
* Çamaşır suyu ile sıçramış kanlar
temizlenmelidir.
* HCV’nin cinsel yolla geçişi çok nadir
olmasına karşın, güvenli cinsel ilişki
tercih edilmelidir (prezervatif kullanımı,
çok eşli cinsel yaşamın terki gibi).
* HCV'li hastalar gittikleri her hangi
bir hekime ve diş hekimlerine HCV'li
olduklarını bildirmelidirler.
* Bu hastalık ile ilgili her geçen gün
araştırmalar artmakta, aşı geliştirilmesi
için yoğun çabalar sürdürülmektedir.
hakkında ne biliyoruz?
61
Çağımızın en tehlikeli ve sinsi hastalıklarından
biri olan Hepatit C hakkında ne biliyoruz? Hangi
belirtileri var? Nasıl bulaşır? Belki de en önemlisi
de tedavi şekilleri neler? Çamlıca MedIcana
Hastanesi’nden Doç. Dr. Nihat Akbayır, bu soruların
yanıtlarını verdi. Bu hastalıktan korunma yolları ve
kimlerin tehdit altında olduğu da bu röportajımızda.
H
epatit C nedir?
Hepatit C virüsünün başlıca kan yolu
ile bulaşarak karaciğer iltihabına
yol açması hepatit C hastalığı olarak
isimlendirilir. Bu hastalık ileri evrelerde ciddi
kronik hepatit, siroz (karaciğeri yetersizliğe
götüren ilerleyici yaygın karaciğer iltihabı) ve
karaciğer kanseri şeklinde karşımıza çıkabilir.
Hepatit A, Hepatit B, Hepatit C, Hepatit D, E ve
G virüsleri olarak bilinen hepatit virüslerinden
başka olarak, bakteriler, çeşitli ilaçlar, uzun
süreli alkol kullanımı, otoimmun hastalıklar
(vücudun savunma sisteminin iç /dış salgı
bezlerine saldırması ile gelişen) ve karaciğerde
bakır,demir birikiminin de hepatit gelişimine
yol açabileceği unutulmamalı.
■ Hepatit C’nin ülkemizdeki sıklığı nedir?
Türkiye’deki sıklığı yüzde 0.6 ile 1.8 arasında
değişmektedir.
■ Hastalığın belirtileri neler?
HCV ile ilk kez karşılaşıldığında gelişen infeksiyona 'akut ' yani ani gelişen hepatit C adı verilir.
Çoğu hastada akut dönemde semptom gelişmeyecektir. Hastaların yüzde 70-80’inde akut
infeksiyon 'kronik' adı verilen süregen forma
dönüşür; bu durum virüsün vücuttan atılamadığına ve başlıca karaciğerde ömür boyu devam
eden iltihaba neden olduğu anlamına gelir.
Kronik hepatit C tedavi edilmedikçe iyileşmediği gibi bir alt grup hastada siroz ve karaciğer
kanseri gelişimine neden olabilir.
Çoğu kronik Hepatit C hastasında belirgin bir
yakınma olmayabilir. Belirtiler arasında en sık
görülenleri ise şu şekildedir; halsizlik, iştahsızlık, kaslarda zayıflık hissi, baş ağrısı, karın
sağ üst kadranda yer alan karaciğer bölgesinin
hemen üzerinde ağrı, bulantı, koyu renkte idrar,
kilo kaybı, yağlı yiyeceklerden tiksinme, kas ve
eklem ağrıları, nadiren sarılık...
■ Nasıl bulaşır?
Başlıca bulaşma yolu, hepatit C virüs taşıyan
kanla temas edilmesidir. HCV ile bulaşmış kan
ve kan ürünleriyle bulaşma olasılığı geliştirilen
ileri tekniklerle son derece düşüktür. Bunun
yanı sıra korumasız cinsel ilişki yoluyla da geçebilir. Hijyenik olmayan koşullarda tek kullanımlık
olmayan ekipmanla yapılan dövme, ‘piercing’
işlemleriyle Hepatit C bulaşabilir.Uyuşturucu
madde kullananlarda şırınga ve ignelerin ortak
kullanılması,kokaini buruna çekerken kullanılan çubukların ortak kullanımı bulaşmada rol
oynamaktadır. Ayrıca hemodiyaliz hastalarında
da HCV kolayca bulaşabilmektedir.
■ Hepatit C anneden çocuğa geçer mi?
Hepatit C virüsünün anneden çocuğa emzirme
yoluyla geçtiğine ilişkin bir kanıt gösterilememiştir, ancak annenin meme başında kanama
ve enfeksiyon olmaması da gereklidir. Gebelik
sırasında bebeğe virüsün geçme riski, anne
kanındaki virüsün düzeyiyle yakından ilişkili
olup, genel olarak risk yüzde 5 düzeyindedir
(yirmide bir).
■ Kuluçka süresi nedir?
Hepatit C'nin kuluçka süresi 2 hafta ile 24 hafta
arasında değişir. Hepatit C'li hastaların büyük
bir kısmında virüsün alınmasından sonra ve
hastalığın erken dönemlerinde hastalığa ait bir
belirti bulunmaz.
■ Kimler Hepatit C taraması yapılmalıdır?
Anormal karaciğer enzim testleri olanlar Hepatit
C taşıyıcısı olabilir. Bunun dışında, geçmişte
size kan nakli yapılmış ise -ki bu yaklaşık olarak
20 yıl veya daha önce yapılmış ise- yahut
size kan veren bir kişinin Hepatit C olduğunu
öğrendinizde tarama yapılmasında fayda var.
Aynı şekilde organ nakli yapıldıysa, özellikle 20
DOÇ. DR. NİHAT AKBAYIR
yıl önce...
■ Peki, tedavisi var mı?
Hepatit C de tedavi hastalığın derecesine göre
belirlenir; kronik Hepatit C tedavisinde 2 ilaç
kullanılır. Bunlar ribavirin ve uzun etkili interferondur. Artık standart tedavi olarak peginterferon ile ribavirinin bir arada kullanılmasıyla
başarı oranı yüzde 50’lerdedir. Şimdilerde ise
yeni geliştirilen telaprevir ve bocepravir isimli
ilaçların bu kombinasyonlara eklenmesiyle bu
oranın yüzde 80-85’lere yükseldiği gösterilmiştir.
■'Kronik Hepatit C, kanser oluşumunu tetikleyebilir mi?
Kısmî olarak ‘evet’ diyebiliriz. Karaciğer kanserinin gelişebilmesi için karaciğerdeki hastalığın
siroz evresine ulaşmış olması gerekmektedir.
■ Kanser oluşumunu artıran riskler var mı?
Sirozun en korkulan komplikasyonlarından
birisi de karaciğer kanseri gelişimidir. Sirozlu
hastaların yılda yaklaşık yüzde 2’sinde (yani her
50 karaciğer sirozlu hastanın 1 tanesinde) karaciğer kanseri gelişecektir. Bu yüzden Hepatit C'li
hastaların çoğunluğunun karaciğer kanserinden
kaybedilmeyecekleri söylenebilir. Bazı faktörler
karaciğer kanseri riskini provoke eder, bunlar
arasında alkol kullanımı, siroz gelişimi, ileri
yaş, erkek cinsiyet, kanda yüksek virüs düzeyi
sayılabilir.
■ Başka hangi organlara zarar verir?
Hepatit C’nin karaciğer hasarı dışında vücutta
deri, böbrekler, tükrük bezleri, göz gibi organları
da tutabileceği, eklemleri de etkileyerek bazı
romatizmal hastalıklara da yol açabileceği
belirtilmektedir.
ENFEKSİYON
62
YAZ 2012
Havuzlardaki
tehlikelerden
nasıl korunuruz?
Havaların ısınmasıyla insanların serinlemek için tercih ettikleri
yerlerin başında gelen yüzme havuzları, çok kişinin ortak kullandığı
alanlar olduğundan pek çok sağlık sorunlarına neden olur. MedIcana
Internatıonal Ankara Hastanesi Başhekimi, Enfeksiyon Hastalıkları ve
Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Gülay Kılıç, havuzdaki tehlikelere dikkat çekti.
YAZ 2012
H
avuz suyu sağlık açısından neden
tehlike barındırıyor?
İnsanların farklı salgılarıyla kirlenen
ve uygun dezenfeksiyonu yapılmayan havuzların birçok enfeksiyonun bulaşmasına, ayrıca, havuz suyunun dezenfeksiyonu
için kullanılan kimyasal maddelerin, suya
karışan sabun, şampuan veya güneş yağı
gibi maddelerin de önemli sağlık sorunlarına
neden olabilir.
Havuzlar her nekadar klorlanmış olsalar da
enfeksiyon etkenleri çeşitli olduğundan enfeksiyon riskinin tamamen ortadan kalkmaz. Su
sirkülasyonu iyi sağlanmamış ve düzenli temizliği yapılmamış havuzlar tifo, hepatit A, ishale
neden olan diğer enfeksiyonlar, mantardan
idrar yolu enfeksiyonuna kadar birçok hastalığa
neden olmaktadır.
■ Peki, bu hastalıklardan kaçınmak için neler
yapılmalı?
Havuza giren insanlar, hijyen kurallarına uymalı havuza girmeden önce mutlaka duş alınmalı,
mümkünse ayaklar antiseptikli suyla temizlen-
melidir. Kulak enfeksiyonlarını önlemek için
kulak tıkaçları, göz enfeksiyonlarını önlemek
için gözlük kullanılmalıdır. Deride çatlak, kesik
ve sıyrıklar varsa, havuzdan çıktıktan sonra
sabunlu su ile temizlenmelidir.
■ Havuzdan en çok hangi hastalıklar kapılır?
Gözlerde konjonktivit dediğimiz kızarma,
sulanma ve yanma ile seyreden göz iltihapları olabilir. Konjonktivit mikroplar dışında
bizzat havuzun dezenfeksiyonunda kullanılan
klor gibi kimyasal maddelere bağlı olarak da
gelişebilir. Orta kulak iltihapları görülebilir
ve iyi tedavi edilmediğinde kronikleşebilir.
Havuza atlamalar ciddi yaralanmalara neden
olabileceği gibi sinüzit gelişme riskini arttırabilir. Başta mantar enfeksiyonları olmak üzere
değişik deri enfeksiyonları görülebilir. Genital
bölgenin ıslak ve nemli kalması, mantar
enfeksiyonları gelişimi için hazırlayıcı bir faktördür. Bu nedenle ıslak mayoyla oturmak çok
sık yapılan yanlışlardan biridir. Ayrıca kadın
vajinal florasını bozarak normalde bulunan
mantarları aktif hale getirerek çoğalmasına ve
63
enfeksiyona neden olabilir. Özelikle ishal, idrar
yolu enfeksiyonu, genital akıntısı olan kişilerin
havuzları kullanmaları havuz enfeksiyonlarının
yayılmasında çok önemli bir etkendir.
DR. GÜLAY KILIÇ
Havuz suyunun temiz
olduğundan emin olmak için
nelere dikkat edilmeli?
· Temiz bir havuz suyunda havuzun dibi net görülmelidir.
· Havuz kenarındaki taşlar yapışkan ve kaygan olmamalıdır.
· İyi klorlanmış bir suyun az bir kokusu olur. Aşırı bir
kimyasal kokusu sorun olabileceğini gösterir.
· Su sıcaklığı 27 dereceyi geçmemeli. Hava ile su sıcaklığı
doğru oranlı olmalı, arada fazla fark bulunmamalıdır.
· Havuz pompaları ve filtre sistemleri çalışıyorsa ses
yaparlar, bu sesi muhakkak duymanız gerekir.
· Havuz PH ve klor seviyesi 2 günde bir kontrol edilmelidir
(Normal PH=7.2-7.8 arasındadır)".
Enfeksiyon kapmamak ve
bulaştırmamak için dikkat
edilmesi gerekenler:
· Son bir hafta içinde ishal olduysanız havuza girmeyin.
· Havuz suyunu yutmayın.
· Çocukları sık tuvalete götürün.
· Havuza girmeden önce ve sonra duş alın.
· Eğer bir havuzdan mikrop kaptığınızı düşünüyorsanız
işletmecilere haber verin.
· Bazı havuzdan kapılan hastalıkların özellikle gebeler,
çocuklar ve immün sistemi zayıf kişilerde çok ağır
geçebileceğini unutmayın.
· Ciltte sıyrığı, kesiği, mantarı ve diğer enfeksiyonları
olan kişiler, göz-burun-kulak enfeksiyonu olan kişiler,
ishal olan kişiler, bu durumları iyileşinceye ya da
geçinceye kadar havuza girilmemelidir.
· Lensle havuza girmek doğru değildir. Kontak lensle
suya girmek, gözün iltihaplanma ihtimalini artırır.
En sık yapılan hata,
havuzdan çıktıktan sonra,
ıslak mayo ile oturmak.
RÖPORTAJ
64
YAZ 2012
YAZ 2012
65
Seksi ve kaçık
ev kadını
Dizinin adı ‘Umutsuz Ev Kadınları’ olsa da Emel
hiç de umutsuz değil. Gül Çıkmazı’nın en ele avuca
sığmaz karakteri Emel’e hayat veren Özge Özder,
yeni sezonda yine rengârenk bir portre çizeceğini
belirtiyor. Başarılı oyuncuyla sağlık konusundaki
endişelerini ve ‘Umutsuz Ev Kadınları’nı konuştuk.
RÖPORTAJ: CANSU URAS / Fotoğraf: Ersoy Alap
Y
oğun bir rutine sahipsiniz. Sağlığınıza
ne kadar vakit ayırabiliyorsunuz?
Sağlıkla ilgili gerekli koşulları ve beslenme biçimini hayatımın geneline yaymaya çalışıyorum. Ben o konuyu “Özel bir şey yapıyorum”
hissinden çıkarttım. Açıkçası zor da olmadı.
Zaten yapı itibariyle doğal olanı seven ve sağlıklı beslenmekten keyif alan, bu beslenme biçiminde lezzet bulan biriyim. Meyve sebze tüketir,
tükettiğim her tür üründe doğaldan yana seçim
yaparım. Sağlığımla ilgili bir konu gündeme
geldiğinde ya da rutin sağlık kontrollerinde çok
titizim. Kendime ve sağlığıma kıymet verir, özen
gösteririm. Oyuncu olmam itibariyle bunun
sadece kendime değil, mesleğime de bir tür
saygı ve borç olduğunu düşünüyorum. Okulda
öğretilen “Bedenin, saçın, yüzün, sesin artık
senin değil. Onu istediğin gibi ve hor bir şekilde kullanamazsın!” öğretilerinin bu konudaki
disiplinimle ilgili çok etkili olduğunu düşünüyorum. Açıkçası bir oyuncu olarak hasta olmak
kadar nefret ettiğim bir şey olamaz.
■ Düzenli olarak yaptırdığınız sağlık kontrolleri nedir? Bunları neden yaptırıyorsunuz?
Alerjik astımım var. Düzenli kontrollerimi ihmal
etmiyorum. Arada check-up da yaptırıyorum.
Kadınlara yönelik testlerimi da aksatmam. Ama
astım, ilerlemesinden korktuğum bir rahatsızlık.
Ona ayrı bir özen gösteriyorum. Bu titizlik,
kendimi çok önemsememle ilgili bir konu değil.
Mesleğime olan bağlılığım ve sahne tutkumla
ilgili. Bu rahatsızlık, ömrüm yettiğince sahnede
olmak isteyen bir oyuncu olarak bu büyük aşkla
arama girebilecek bir düşman gibi. O yüzden
gözümü düşmanımın üstünden hiç ayırmıyorum (Gülüyor).
■ Sağlığınızı olumsuz etkileyen bir alışkanlığınız var mı?
Bence az su içmem ve uyku düzensizliği benim
baş düşmanlarım. Tabii ki stresi de unutmamak gerekiyor. Ama bu tempoda bu koşulları
ortadan kaldırmak imkânsız gibi. Bir de ben
gece kuşu olmayı galiba seviyorum (Gülüyor).
“Kendime ve sağlığıma kıymet verir, özen
gösteririm. Oyuncu olmam itibariyle bunun sadece
“Tanıdığım ve
güvendiğim doktorlar
olması, temizlik,
hasta bakıcıların işini
bilen ve güler yüzlü
kişilerden oluşması, bir
hastanede aradığım
en önemli öğelerdir.”
Gece kuşundan kastım, gece dışarı çıkmak
değil, gece ayakta olma hissi. Bunun dışında su
içmeye de dikkat etmeye çalışıyorum.
“Güvenilirlik önemli”
■ Bir hastanede aradığınız en önemli öğeler
nedir?
Tanıdığım ve güvendiğim doktorlar olması,
temizlik, hasta bakıcıların işini bilen ve güler
yüzlü kişilerden oluşması. Bir de eğer uzun
süre yatmam gerekiyorsa florans ışık olmamasını tercih ederim.
■ Sağlık sorunlarında her zaman gittiğiniz
doktorun mu önerisine başvurursunuz, yoksa
ikinci bir doktordan da görüş alır mısınız?
Çok hayati bir rahatsızlık değilse, yani yanlış
bir karar hayati önem taşımıyorsa, genelde tek
bir doktora güvenmenin daha doğru olduğunu
düşünürüm. Ama o tek bir doktorda karar kılana
kadar kaç kişiyle görüştüğümü siz bir de bana
kendime değil, mesleğime de bir tür saygı
ve borç olduğunu düşünüyorum.”
sorun.
■ Özellikle gıdalarda her geçen gün sağlığımızı ciddi anlamda kötü etkileyecek haberlerle karşılaşıyoruz. Bu açıdan baktığınızda
sağlığınızla ilgili sizi şu günlerde en çok
endişelendiren şey nedir?
Her şey beni endişelendiriyor. Ne yazık
ki hayatımıza organik arayışı ve ürünlerin
içindekileri okumak, bazı markaları almamak
gibi şeyler girdi. Her şeyin doğal yollardan
çok ucuza ve sağlıklı yetişebileceği bir ülkede
yaşayıp, devletin izlediği yanlış ithalat-ihracat
politikaları, doğal kaynakların bilinçli yok edilişi
sayesinde korkunç bir zorunlu kurgunun içine
düştük. İnsanın isyan edesi geliyor. En sonunda
herhalde kendi çiftliğimde yaşamaya başlayıp
rahat edeceğim.
■ Türkiye’deki sağlık sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kalite anlamında bir düzelme var gibi görünse
de; insanların, özellikle de kadınların bedeni
üzerinde bilinçsiz dayatmalar, altyapısı olmayan
çağ dışı ve yasaklayıcı fikirler uçuştukça, insan
iyi gibi görünen şeylerin de sadece birer
tesadüf olduğunu düşünmeye başlıyor. Ne de
olsa bozuk saat bile günde iki kere doğruyu
gösteriyor.
“Rengârenk Emel”
■ Biraz da projelerinizden bahsedelim.
‘Umutsuz Ev Kadınları’nda bir sezonu geride
bıraktınız. Bu projenin size geldiği ilk gün
böyle bir başarıyı bekliyor muydunuz?
Başarı anlamında tam olarak ne tahmin ettiysem o oldu (Gülüyor). Sadece kendi rolümle
ilgili uyarlama, benim tahminimden daha cesur
oldu. Bunu takdir ediyor ve Medyapım’ın bu
konudaki tavrını doğru buluyorum. Bu ülkede
yapılabileceğin en iyisini yaptılar.
■ İkinci sezonda bizi bekleyen en önemli
değişiklik nedir?
Emel yine rengârenk (Gülüyor). Yine Yasemin’le
aykırı ikili olarak karşımıza çıkacaklar. Ama
ilişkileri ile bizi biraz daha şaşırtacaklar. Bunun
uslanma mı, yoksa tam tersi mi olduğunu
göreceğiz. Bana göre bu sezon Emel’i daha da
iyi anlayacağız.
■ Dizi Ortadoğu’da rekor bir fiyata alıcı buldu.
Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
Beğenildiğine elbette çok seviniyorum. Çünkü
bu işe çok emek veriyoruz. Ama kaça satıldığıyla açıkçası ilgilenmiyorum. Oyuncuların telif
hakkı almaması, yakında kamuya ait tiyatroların
da olmayacağı konusu beni hem vatandaş hem
de oyuncu olarak daha çok ilgilendiriyor.
■ ‘Umutsuz Ev Kadınları’ dışında ne gibi
projeleriniz var?
Bu sezon beni Şehir Tiyatroları’nda Şahika
Tekand’ın yönettiği ‘Oyun’ adlı oyunda izleyebilirler.
ANKET
66
YAZ 2012
MEDICANA Sağlık Grubu
MEDICANA HASTALIKTA SAĞLIKTA DERGİSİ
İletişim Bilgileri
ABONE FORMU VE OKUR ANKETİ
MEDICANA Hospitals
Avcılar
Aşağıdaki bilgileri doldurun, ‘Hastalıkta Sağlıkta’ Dergisine ÜCRETSİZ abone olun.
Dergimiz hiçbir ücret ödemeden adresinize ulaştırılsın.
www.medicana.com.tr
Tel: 0212 695 48 30
Fax: 0212 695 48 30
Adres: Marmara Cad.Şamlı Sokak No:
32 34310 Avcılar / İstanbul
MEDICANA Hospitals
Bahçelİevler
Tel: 0212 449 14 49
Fax: 0212 555 80 09
Adres: Eski Londra Asfaltı No: 2
34180 Bahçelievler / İstanbul
n ADI SOYADI: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DOĞUM TARİHİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DOĞUM YERİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n MESLEĞİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DERGİ TESLİM ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n SEMT: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n POSTA KODU: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n ŞEHİR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n TEL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . n GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n E MAİL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n İŞ/EV ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
MEDICANA Hospitals
Çamlıca
Tel: 0216 521 30 30
Fax: 0216 335 86 36
Adres: Alemdağ Cad. No: 85 34764
Üsküdar / İstanbul
MEDICANA Hospitals
SAMSUN
Tel : 0362 311 05 05
Fax : 0362 240 20 42
Adres: Yeni Mahalle Şehit Mesut
1.Caddesi No: 85 Canik /Samsun
EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ HASTANEMİZ
MEDICANA DİŞ
SAMSUN
MEDICANA DİŞ
ÇİFTEHAVUZLAR
Tel: 0212 506 00 00
Fax: 0212 506 06 20
Adres: İzzettin Çalışlar Cad. Nurettin
Paşa Sok. No: 2 / 34310
Bahçelievler / İstanbul
MEDICANA
INTERNATIONAL
ANKARA
MEDICANA DİŞ ÇİFTEHAVUZLAR
ÇAMLICA
AVCILAR
BAHÇELİEVLER
BAHÇELİEVLER
DİŞ
Tel: 0216 363 41 41 pbx
Fax: 0216 363 42 07
Adres: Cemil Topuzlu Cad. No: 56
Caddebostan / Kadıköy / İstanbul
MEDICANA
INTERNATIONAL
İSTANBUL
MEDICANA KONYA
PBX: 0 332 235 65 65
FAX: 0 332 235 65 64
Email:[email protected]
ADRES:Ferihpaşa Mah. Gürz Sokak
No:1 Selçuklu/ KONYA
NÖROLOJİK
BİLİMLER VE
OMURGA MERKEZİ
MEDICANA Nörolojik
Bilimler Merkezi
Tel: 0212 449 14 49
Adres: Bağcılar Cad. No:1
Bahçelievler - İstanbul
MEDICANA INTERNATIONAL
İSTANBUL
Tel: 0212 867 75 00
Fax: 0212 872 12 36
Adres: Beylikdüzü Cad. No: 3
Beylikdüzü / İstanbul
KONYA
MEDICANA INTERNATIONAL
ANKARA
Tel: 0 312 292 92 92
Fax: 0 312 285 69 62
Söğütözü Caddesi 2165 Sokak,
No:6 Söğütözü Ankara (ATO yanı)
İstanbul İçi Kod Çevirmeden
444 63 34 Alo MEDICANA
Tüm hastaneleri için
e-mail: [email protected]
✂
n HASTANEMİZİ İLK NEREDEN DUYDUNUZ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.............................................................................................
n EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ BÖLÜM VEYA BÖLÜMLER: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DERGİMİZDE GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
n DERGİMİZDE EKSİK BULDUĞUNUZ VE EKLENMESİNİ ARZU ETTİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Benzer belgeler