örgütlerde mobbıng ve tükenmişlik ilişkisi
Transkript
örgütlerde mobbıng ve tükenmişlik ilişkisi
Istanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:10 Sayı:19 Bahar 2011 s.41-54 AMERĠKA BĠRLEġĠK DEVLETLERĠ’NDE POPÜLĠST YENĠ SAĞ: ÇAY PARTĠSĠ HAREKETĠ Evren AltınkaĢ1 Murat Necip Arman2 ÖZET 1773 Boston Çay Partisi olayından esinlenen Çay Partisi hareketi, Barack Obama’nın Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk Afrika kökenli Amerikalı başkanı olarak seçilmesinin hemen ardından, 2009’un ilk aylarında çeşitli toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle iç politikada etkili olamaya başlamıştır. Bir politik partiye dönüşmeden sivil bir inisiyatif biçiminde örgütlenen hareket Amerikan sağındaki yeni eğilimleri bünyesinde toplayan bir çatı organizasyonudur. Bu çalışmada Amerikan toplumunun dengelerinde meydana getirebileceği olası etkileri nedeniyle Çay Partisi hareketinin küresel ölçekte etkileri olabileceği iddia edilmektedir. KELĠMELER: Çay muhafazakârlık, popülizm. ANAHTAR Partisi, Barack Obama, Sarah Palin, THE NEW POPULIST RIGHT in UNITED STATES of AMERICA: TEA PARTY MOVEMENT ABSTRACT The Tea Party movement which was inspired by the case of 1773 Boston Tea Party, began to be influential in domestic politics in US by several meetings and protest marches from the date of the first months of 2009, immediately after the Barack Obama's election as the first African-American president. The movement, organized in the form of a civil action initiative without turning into a political party, is an umbrella organization which collects the new rightist trends in US domestic politics. In this study, it is claimed that Tea Party may couse some effects on a global scale due to its possible effects on the balance of the American society. KEYWORDS: Tea Party Movement, Barack Obama, Sarah Palin, conservatism, populism. Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi. Yrd.Doç. Dr., Adnan Menderes Üniversitesi Nazilli İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. 1 2 41 Evren Altınkaş/Murat Necip Arman GĠRĠġ Amerika Birleşik Devletleri‟ndeki (ABD) siyasi partiler ve politikaları incelenirken genelde Cumhuriyetçilerin iç politikada sağ, muhafazakâr ve uluslararası politikada ise müdahale yanlısı politikalar izlediği, Demokratlar‟ın ise liberal, küresel ve barışçı politikaları tercih ettiği yorumu yapılır. Birbirlerinden farklı gibi görünse de; her iki parti iktidarında da ana akım politikaların değişmemesi, dünya genelinde de ABD‟nin ekonomik ve sosyal değerlerinin hangi parti iktidarda olursa olsun değişmeyeceği, Amerikan halkının genel değer yargılarının iktidarın temsil gücüyle pekiştiği inancını doğurmuştur. Barack Hussein Obama‟nın iktidara gelmesinden sonra Amerika içinde muhalefetin boyutları değişmiş, ortaya çıkan Çay Partisi Hareketi (Tea Party Movement), hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Partilerin politikalarına karşı muhalif bir söylem geliştirmiştir. ABD siyasal tarihinde bir ilki temsil eden böylesine güçlü bir üçüncü hareketin ortaya çıkışı, üzerinde durulması ve iyi analiz edilmesi gereken bir konudur. Çay Partisi Hareketi ABD iç politikasında daima var olmuş ancak yaygın bir toplumsal destek bulamamış aşırı sağ, hatta ırkçı, hareketlerin aksine büyük bir kamuoyu desteğine sahip olmuştur. Bu durumun nedenleri arasında ilk defa bir Afrika kökenli Amerikalı‟nın başkan seçilmesi ve 2008 tarihinden itibaren etkisini ağır biçimde gösteren küresel ekonomik krizin yarattığı toplumsal rahatsızlık sayılabilir. Başkan Obama‟nın sağlık reformu politikasına karşı muhalefette gözlemlendiği gibi sosyal devlet vurgusu, ekonomik alanda her türlü müdahalenin piyasanın çarklarını işleyemez hale getireceğine dair kurucu liberal düşünce de Çay Partisi‟ne yönelik desteğin nedenleri arasında sayılabilir. Bu anlayış, Çay Partisi taraftarlarının ilan ve afişlerde Obama‟yı komünist olarak nitelemesine dahi neden olmuştur. Ancak hareket destekçilerinin şiddetle olan ilişkileri konusunda kamuoyunda ortaya çıkan endişe hareketin zayıf unsurlarının başında gelmektedir. Bu çalışmanın ilk bölümünde harekete adını veren 1773 tarihli Boston Çay Partisi olayı incelenecektir. Kuzey Amerika kolonilerinin sömürgeci İngiliz parlamentosunda kabul edilen çay vergisine karşı başlattıkları bu eylem Amerikan Bağımsızlık Savaşı‟nın fitilini ateşleyerek ulusal bir sembol haline gelmiştir. İkinci bölümde Amerikan muhafazakâr hareketi incelenerek, Çay Partisi Hareketi ile Cumhuriyetçi Parti muhafazakârlığı arasındaki temel farklar ortaya koyulacaktır. Üçüncü bölümde Çay Partisi hareketi‟nin ortaya çıkma koşulları ve talepleri incelenerek, son bölümde hareketin lideri konumundaki Sarah Palin‟in temsil ettiği kimlik ve ideolojinin Amerikan toplumu tarafından ne ölçüde desteklendiği sorusuna yanıt aranacaktır. Sonuç bölümünde ise, bir Çay Partisi hareketi analizi yapılarak bunun Amerikan iç politikasına ve uluslararası politikaya gelecekteki olası etkileri üzerine öngörülerde bulunulacaktır. 42 Istanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:10 Sayı:19 Bahar 2011 s.41-54 1. 1773 BOSTON ÇAY PARTĠSĠ OLAYI İngilizlere karşı Amerikan Bağımsızlık Savaşı‟nın sembol olaylarından olan 1773 tarihli Boston Çay Partisi (Boston Tea Party) olayı günümüzde de yeni muhafazakâr bir eğilime esin kaynağı olmaktadır. 16 Aralık 1773 tarihinde Kızılderili kılığına girmiş Amerikan koloni kuvvetleri, İngiltere‟nin ABD üzerindeki kolonyal politikalarını ve yüksek vergileri ortadan kaldırabilmek için Boston Limanı‟ndaki Doğu Hindistan Kumpanyası‟na ait İngiliz gemilerinde bulunan tonlarca çayı denize döktüler. Bu olay sırasında eylemcilerin sloganı “Temsil olmadan vergilendirme de yok”tu. (Mullins ve Wallin, 2004: 2) Kendilerinin temsil edilmediği İngiliz Parlamentosu‟nda kabul edilen bir vergiyi ödemeyi reddeden koloniler (Uhl, 2006: 565) İngiltere ile çatışmaya başladılar. Parlamento‟nun Boston Limanı‟nı kapatması üzerine İngiliz Crown yönetimi ile Amerikan kolonileri arasında başlayan gerginlik Amerikan Bağımsızlık Savaşı‟na giden yolu açmıştır. (Barley, 2007: 202) Çay Partisi olayının ardında yatan ana neden Yedi Yıl Savaşları‟ndan büyük bir sömürge gücü olarak çıkmış İngiltere‟nin savaşın maliyetini kolonilere ödetmek için on üç Amerikan kolonisine uyguladığı ağır vergilerdir. (Sander, 1997: 114) Dini baskılar ve girişimciliğin önündeki emperyal engeller nedeniyle yeni dünyaya göç etmiş Avrupalı gruplardan oluşan bu on üç koloni topluluğu Çay Partisi olayından hemen sonra başlayan Bağımsızlık Savaşı‟nın sonunda, Fransa‟nın da desteği ile 1776 yılında Amerika‟nın bağımsızlığını ilan etti. Kuzey Amerika tarihi açısından son derece önemli bir sembol olan Çay Partisi bu olayın ardından devletin ekonomi üzerindeki kontrolüne ve piyasa dengesini bozacak her türlü vergiye karşı Amerikan muhafazakâr/liberal hareketini tanımlayan bir benzetme olarak kullanılagelmiştir. Nitekim bağımsızlığın mimarlarından Madison ve Jefferson bağımsızlığın hemen ardından yayınlanan Haklar Bildirgesi‟nde (Bill of Rights) serbest ticareti engelleyen tekellerin sınırlandırılmasını temel bir insan hakkı olarak vurgulamışlardır. (Barley, 2007: 114) Bu noktada Amerikan muhafazakârlığı konusu önem kazanır. Fransız Devrimi‟nin toplumu radikal biçimde dönüştürücü söylemine karşı, toplumun devrimci değil ancak tedrici bir biçimde modernleşmesini savunan, devletin dış politikada güçlü olmasını kabul eden ancak iç politikadaki müdahaleci politikaların karşı duran, piyasa şartlarının ekonominin yegâne düzenleyicisi olduğuna inanan Amerikan muhafazakârlığı, yüzyıllar boyunca Amerikan demokrat hareketi ile birlikte Amerikan iç politikasını belirleyen iki temel siyasi akımdan biri olagelmiştir. 2. AMERĠKAN MUHAFAZAKÂR HAREKETĠ 43 Evren Altınkaş/Murat Necip Arman Kökenleri eski Yunan uygarlığına kadar dayandırılsa da muhafazakârlık modern zamanlara ait bir ideolojidir. İrem‟in de ifade ettiği gibi Fransız Devrimi sonrası ortaya çıkan ulus devlet modelinin üç ilkesi olan milliyetçilik, laiklik ve endüstrileşmenin entelijansiyanın organizasyonel yapısında ve toplumun semboller dünyasında yarattığı kökten dönüştürücü etkiye karşı bir refleks olarak belirmiştir. (İrem, 2002: 96) Devrim sonrası etkilerini kıta Avrupasında gösteren muhafazakârlık, Anglo-Sakson politik geleneğine ise ilk kez İngiliz liberal Whig partisi milletvekili olan Edmund Burke (1729-1794) tarafından sokulmuştur. Fransızca kökenli “conservatisme” kavramı İngilizce‟ye The Quarterly Review editörü J. W. Croker tarafından 1830‟da “conservatism” şeklinde tercüme edilmiştir. İngiliz politik hayatında „Tamworth Manifestosu‟nda ilk kez yer alan kavram Calhoun, Webster ve Brownson politik hareketleri ile Amerikan siyasi literatürüne girmiştir. (Akkaş, 2003: 242) Cumhuriyetçi Parti‟nin 1854 yılında kurulması ile muhafazakârlık Kuzey Amerika siyasal hayatının en önemli iki kanadından birini temsil etmekteydi. İlk kuruluşunda köleliğe karşı bir hareket olan Cumhuriyetçi Parti, Roosevelt‟in Demokrat Parti‟yi merkezin soluna kaydırma girişimleri ile siyasal yelpazede Demokrat Parti‟ye göre daha sağda bir konum almaya başladı. 1950‟li ve 1960‟lı yıllardaki Afrika kökenli Amerikalı hareket sürecinde iki parti arasındaki ayrışma çok daha belirgin hale gelmeye başladı. Demokratlar Afrika kökenli Amerikalı hareketini desteklerken, Cumhuriyetçiler ırk ayrımına dayanan yasaları savunmaya devam ettiler. Yanı sıra, bu yıllarda Cumhuriyetçi Parti komünizmi Amerikan ideallerine zarar verecek en tehlikeli görüş olarak değerlendirmekte ve zaman zaman Demokratları komünizme taviz vermekle suçlamaktaydılar. 1990‟larda ise tüm dünyada dinin politikadaki ağırlığının artmasından ABD politik yaşamı da etkilendi. Layman‟ın analizinde rakamsal olarak da ifade edildiği gibi, ortodoks görüşlere sahip dindar Amerikalılar Cumhuriyetçi partiye yönelirken, seküler ve liberal seçmenler ise Demokrat Parti‟ye oy vermeyi sürdürdüler. (Layman, 1997: 289) Bu dönemde eşcinsel evlilikler, kök hücre nakli, okul ve mahkemelerdeki dinsel semboller ve evrim teorisi gibi kilisenin de müdahil olduğu konular, Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti‟nin popüler tartışma alanları arasına girdi. Amerikan muhafazakârlığında çalışmamızda da incelenecek olan köklü bir ayrışma 2008 yılında ABD‟de emlak piyasasında meydana gelen krizin, çığ etkisiyle küresel bir ekonomik krize dönüşmesi ile eşzamanlıdır. İkinci Bush döneminin hemen başında yaşanan 11 Eylül olayı ve akabinde Afganistan ve Irak işgalleri nedeniyle savunma giderlerinde yaşanan aşırı artış zaten Amerikan ekonomisini zor duruma sokmuştu. Ayrıca, ABD imajı bu işgaller nedeniyle, tarihte hiç yaşanmamış ölçüde ağır hasar görmüş,3 bu durum da Amerika‟nın tek kutuplu küresel düzenin liderliği Amerika‟nın Ortadoğu‟da fiili işgalci ülke olmasının ardından, Arap Dünyasında Amerikan imajı o güne kadar ölçülmüş en düşük düzeye inmiştir. Bu imaj dünyanın pek çok bölgesinde de belirgin bir biçimde zedelenmiştir. (2006 Annual Arab Public Opinion Survey , Washington: Brookings Institution, Saban Center for Middle East Policy, 8 Şubat. 2007: http://brookings.edu/views/speeches/telhami20070208.pdf.) 3 44 Istanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:10 Sayı:19 Bahar 2011 s.41-54 pozisyonunu tehdit eder bir hâl almıştı. Bu konjonktürde Obama‟nın başkan adaylığı pek çok kesim tarafından, mevcut imajlar açısından bir restorasyon fırsatı olarak algılanmıştır. Nitekim Obama‟nın başkan seçilmesinin ardından Amerika imajında belirgin bir düzelme olduğu da iddia edilmektedir.4 Ancak ilk kez bir Afrika kökenli Amerikalı‟nın ABD başkanı olması ile muhafazakâr düşünce içinde Cumhuriyetçilerden çok daha aşırı sağda bir hareket ortaya çıktı. Fasenfest‟in popülist bir sağ kanat hareketi olarak tanımladığı Çay Partisi, ABD Başkanı Obama‟nın sağlık ve seçim finansmanı reformlarına karşı saldırgan bir liberal hareket olarak doğmuştur. (Fasenfest, 2010: 771) Popülist sağ hareketler, milliyetçilik fikrinin de etkisiyle, Avrupa‟da özellikle 1990‟ların ikinci yarısından itibaren gözle görülür bir şekilde güçlenmeye başlamıştır. Avusturya‟da Haider örneğinde en radikal formlarından birini gözlemleyebileceğimiz bu popülist sağ milliyetçi hareketler Hollanda‟da, Almanya‟da ve Fransa‟da da destek kazanmıştır. Göçmen politikalarının sertleşmesi, yabancı işçilerin istihdamına yönelik sınırlandırmalar, 11 Eylül sonrası Müslümanlara yönelik ortaya çıkan Islamofobi, devletin topladığı vergilerle yaptığı harcamalar arasında vergiyi verenin haklarının öncelikli olarak korunması gibi temel politikaları olan bu sağ milliyetçi hareketler bahsi geçen popülist hareketlerin Avrupa‟daki sonuçlarıydı. Bu popülizm kuşkusuz ki ABD içinde de, Obama‟nın iktidara gelmesiyle birlikte kendine yer bulmayı başarmıştır. 3. YENĠ BĠNYILDA ÇAY PARTĠSĠ Boston‟daki tarihi Çay Partisi olayı, ABD içinde vergi ödeyen ve bunun karşılığında beklentileri olan vatandaşlar için daima sembolik bir anlama sahip olmuştur. Bazı muhafazakâr düşünürler Amerika‟nın kurucu değerleri olan özgürlük, eşitlik, rızaya dayalı ekonomik özgürlük ve mülkiyet hakkı gibi değerlerin Demokrat Parti tarafından göz ardı edildiğini ve yıllar boyunca oluşan birikimin en sonunda bir tepkiye dönüştüğünü iddia etmektedir. (Spalding, 2010) 2009 yılında Başkan Obama‟nın Kongre‟den, Amerikan ekonomisinin resesyondan depresyona doğru gitmesi nedeniyle geniş çaplı ekonomik önlemler alınmasını istemesi ile hareket kitlesel gösterilere başlamıştır. Günümüzde ABD‟nin gündeminde önemli bir yer tutan Çay Partisi Hareketi 24 Ocak 2009‟da “Young Americans for Liberty” isimli gençlik örgütünün başkanı Trevor Leach‟in New York‟taki “obezite vergileri”ni protesto etmek amacıyla düzenlediği bir çay partisi protestosu ile ortaya çıkmıştır. (The Tea Party Movement: http://www.europarl.europa.eu/meetdocs/2009_2014/ documents/ d-us/dv/tea-party-me/tea-party-memo.pdf) Bu protestoya katılanların bir kısmı, 18. yüzyılda Boston‟da İngiliz çaylarını denize döken Amerikalıları andıran kıyafetler giymişlerdi. Bu protestoyu Temsilciler Meclisi grup eski başkanı Cumhuriyetçi Parti Senatörü Dick Armey tarafından yönetilen FreedomWorks isimli Örneğin önde gelen haber ajanlarından Reuters‟in Ipsos kuruluşu ile birlikte yaptığı “Obama‟nın Başkanlığının ilk aylarında ABD‟nin İmajı” araştırmasının sonuçlarına göre, tüm dünya ülkelerinin gözünde ABD‟nin imajının yükseldiği gözlemlenmiştir. (Ipsos-Reuters Araştırması; Obama Başkanlığı ve Dünya‟da ABD İmajı: http://www.ipsos-kmg.com) 4 45 Evren Altınkaş/Murat Necip Arman organizasyon tarafından 10 Şubat 2009 tarihinde gerçekleştirilen gösteri izlemiştir. Florida‟daki bu gösteriden bir hafta sonra Seattle ve Denver‟da da benzer gösteriler düzenlemiştir. Bu gösterilerde ultra liberal Çay Partisi destekçileri, temelde ABD ekonomisinin kötüye gittiği ve gittikçe iflasa doğru sürüklendiği, Obama hükümetinin ise ABD‟nin kurucu değerleriyle bir savaş halinde olduğu inancını taşımakta olduklarını iddia ettiler. Çay Partisi Hareketi genel hatlarıyla bakıldığında; Obama‟nın Müslüman ülkelerle –Bush yönetimine oranla çok daha güçlü- bir temas halinde olmasına karşı tepkici bir tutum sergileyen; kaçak göçmenlere karşı alınan önlemlerin daha sıkı olmasını talep eden; eşcinsellerin evlenme haklarının olmadığını, hatta eşcinsellerin toplum içinde bir politik güce sahip olmalarının kabul edilemez olduğunu düşünen ve çoğunluğu Protestan beyazlardan oluşan bir gruptur. Amerika‟da 11 Eylül sonrası hızlanarak artan Amerikan milliyetçiliğinin çeşitli şekillerde dışavurumları Bush döneminde yoğun olarak hükümet seviyesinde yapılmış olmasına rağmen; Obama döneminde bu milliyetçiliğin yerini göçmenleri ve “öteki”leri kucaklayan bir yönetim anlayışının alması, Amerikan toplumunun Çay Partisi‟ni destekleyen kesimleri arasında bir umutsuzluk ve üzüntü yaratmıştır diyebiliriz. (Travis Carter v.d., 2010: 3) Çay Partisi hareketinde başı çeken aktörlerden biri olan Glenn Beck, sessiz çoğunluk olarak nitelendirdiği sıradan Amerikalıların artık harekete geçme vakitlerinin geldiğini iddia ettiği “Biz Onları Kuşatıyoruz” (Beck, 2009: http://www.glennbeck.com) isimli yazısında Çay Partisi hareketinin dokuz temel ilkeyi savunduğunu ifade etmektedir: . Amerika iyidir, . Tanrı‟ya inanıyorum ve önem veriyorum, . Her zaman daha dürüst bir insan olmak için çalışmalıyım, . Ailem kutsaldır, . Hukuka aykırı her suçun bir cezası vardır, . Herkesin yaşama, mutluluk ve özgürlük hakkıdır; ama herkes eşit olmak zorunda değildir, . Şu anda sahip olduklarımı paylaşmam için hükümet beni zorlayamaz, . Otoriteyle aynı fikirde olmamak, beni “daha az Amerikalı” yapmaz, 46 Istanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:10 Sayı:19 Bahar 2011 s.41-54 . Hükümet bana hesap verir, ben hükümete hesap vermem. Bu maddeleri tek tek incelediğimizde Çay Partisi Hareketi‟nin “öteki”leştirmeye çalıştığı Obama hükümeti, göçmenler, yabancılar, eşcinseller, Müslümanlar, Demokratlar ve diğerleri; Amerika‟yı daha kötü bir yer yapan, Tanrı‟ya –daha doğrusu hareket savunucularının Tanrı imgesine-inanmayan, inansa da önem vermeyen, dürüstlükten uzaklaşmış, aile kurumunu önemsemeyen, suça ve suçlulara göz yuman, göçmenler ve eşcinseller de dâhil herkesin eşit olduğunu savunan ve hükümetin vergi oranlarını yükseltmesinin haklı olduğunu düşünen insanlardır. Hareketin ortak birleştirici sloganları arasında yer alan “sosyalist bir tiranlıktan kurtuluş” fikri oldukça ilgi çekicidir. Obama hükümetinin Sağlık Yasa Tasarısını, çalışmayan ve yasadışı yollarla ülkeye girmiş olan göçmenlere, işsizlere “eşitlik” sağlayan bir “sosyalist” uygulama olarak tanımlayan Çay Partisi Hareketi, Amerikan toplumunun arkaik büyük korkularından olan “sosyalizm”i kullanarak, kendisine meşrû ve güçlü bir zemin hazırlamıştır. (Redlawsk, 2010) Temel bir klişe olarak Amerika‟yı Amerika yapan değerin “özgürlükler, serbest girişimcilik ve liberalizm” gibi temel ilkelerin kusursuz bir şekilde uygulanıyor olması olarak tanımlanır. Soğuk Savaş döneminde Batı bloğunun lideri pozisyonunda olan ABD‟nin, 1990 sonrası küresel ekonomik rekabet içinde ayakta kalabilmek için giriştiği birtakım yapısal ekonomik reformların sonucunda ortaya çıkan yüksek işsizlik, 11 Eylül sonrası oluşan “güvenlik paranoyası”nın bir dışavurumu olarak insan hak ve özgürlüklerine getirilen kısıtlamaların sertliği ve son olarak Obama hükümetinin sağlık reformu gibi projeleri, yukarıda bahsettiğimiz temel değerleri sırasıyla zedelediği iddia edilmiştir. En azından, Çay Partisi hareketi üyeleri mevcut durumu bu şekilde değerlendirmektedir Böyle bir motivasyonla hareket eden Çay Partisi, 2009 yılının Nisan ayında “Amerika‟dan Sözleşme” (Contract From America) isimli bir bildiri yayınladı. Bu metinde hükümetten talep edilen bazı temel konular; her yeni yasanın anayasaya uygunluğunun tanımlanması, dengeli bir federal bütçe oluşturulması, vergi sisteminin basitleştirilmesi ve vergilerin azaltılması gibi, temelde ekonomik temelli taleplerdi. Yine, kendi internet sitelerinde “tartışılmaz temel değerlerimiz” adıyla yer alan başlıklar da, hareketin ekonomik taleplerinin yanı sıra, genel siyasal tercihlerini de gözler önüne sermektedir. Bu değerler aşağıdaki gibi sıralanmıştır: . Kaçak göçmenler, yasadışı olarak buradadırlar. . İşgücü tercihleri ülke içinden olmalıdır. . Daha güçlü bir ordu kaçınılmazdır. . Silah taşımak kutsaldır. 47 Evren Altınkaş/Murat Necip Arman . Hükümet küçülmelidir. . Bütçe dengelenmelidir. . Gelir vergisi oranları azaltılmalıdır. . Ortalama vatandaşlar da siyasette aday olabilmelidir. . İngilizce temel dil olmalı ve herkes bu dili bilmelidir. .Geleneksel aile değerleri korunmalıdır. (Tea Party: http://www .teaparty.org) Bu bildiriden hareketle Çay Partisi hareketinin temel itiraz noktaları hakkında ipuçları elde edebiliriz. Latin Amerikalı özellikle de Meksikalı göçmenlerin ülke içindeki pozisyonu bu hareketin en belirgin itiraz konularından biri olarak göze çarpmaktadır. Kendilerini eğitimli, çalışan, vergisini veren, müteşebbis olup zaman zaman da iflası ve tüm mal varlıklarını kaybetme riskini göze alan “makbûl” vatandaşlar olarak tanımlayan Çay Partisi üyeleri; Meksikalı göçmenleri kendilerinin yarattığı sistemi sömüren yasadışı kişiler olarak tanımlamaktadır. Sağlık reformuna itirazın altında da bu düşünce yatmaktadır. Sağlık reformunun, çalışmayan, vergi ve sigorta primi yatırmayan, devletten geçinen göçmenlerin statüsünü meşrûlaştıracağı endişesini duyan Çay Partisi taraftarları, bu reform yüzünden göçmenlerin bedava sağlık hizmeti nedeniyle yasadışı durumlarını değiştirmek konusunda bir çaba içine girmeyecekleri endişesini taşımaktadır. Bir diğer önemli endişe ise çokdillilik konusuyla ilgilidir. Sosyal yaşamda İspanyolca‟nın giderek alanını genişletmesi, tüm kamusal alanlarda İngilizce‟nin yanında İspanyolca‟nın da yaygınlaşması Çay Partisi destekçilerini endişelendirmektedir. Böylece göçmenlerin İngilizce öğrenmek konusunda kendilerini zorunlu hissetmeyeceklerini ve topluma entegrasyonlarının mümkün olmayacağını savunan hareket, bu durumun gelecekte ciddi sosyal ayrışmalara neden olacağını ve Amerikan birlik düşüncesini tehdit edeceğini düşünmektedir. Ortalama vatandaşın siyasete girebilmesi başlığı ise başka etnisitelere değil, Birleşik Devletler içinde örtülü bir kastın varlığına yönelik bir itirazdır. Howe ailesi, Bush ailesi, Kennedy ailesi, McConnell ailesi, Dingell ailesi gibi Amerikan iç politikasına kuşaklar boyunca politikacı yetiştirmiş ailelerin varlığını Amerikan nepotismine kanıt olarak gören hareket, bu gizli kastın sona ererek, orta sınıf, iyi eğitimli ve “makbûl” vatandaşların da politik sahnede var olabilmelerini savunmaktadır. Amerika‟daki Kasım 2010 ara seçimleri sonuçlarına göre, Çay Partisi Hareketi‟nin desteklediği adayların oy oranı ülke genelinde yüzde 18‟i bulmuştur. Buna rağmen, halen kendilerine bir “siyasal parti” ismi vermeyen Çay Partisi, bağımsız gruplardan oluşan, fakat ortak değerler paydasında hareket eden bir oluşum olarak tanımlanmayı tercih etmektedir. (The Tea Party: A Political Revolution or Tempest in a Teacup?, 10 Ocak 2011: 48 Istanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:10 Sayı:19 Bahar 2011 s.41-54 http://www.northwestern.edu/ipr/events/forums/presentations/janda_IPRForum_10ja n11.pdf.) Alaska, Nevada, Colorado ve Connecticut eyaletlerindeki seçimleri kazanan Çay Partisi hareketi adaylarından Christine O‟Donnell, Eylül 2010‟da, Delaware‟de Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Michael N. Castle‟a karşı girdiği seçimi de kazandı. Bu tablo, ABD siyasal yaşamındaki iki partili yapının Cumhuriyetçiler aleyhine değişebileceğinin bir delili olarak algılanabilir. Sağ Cumhuriyetçi seçmenin Obama‟ya karşı bekledikleri muhalefeti yapamayan partileri yerine Çay Paritisinin adaylarına yönelmesi Amerikan siyasal yaşamına etki edebileceği gibi, bu durum seçmenin duyarlılıklarının göz önünde tutulması amacıyla dış politikada da daha sertlik yanlısı bir döneme girilebileceği ihtimalini de doğurmaktadır. Nitekim El Kaide terör örgütü lideri Usama bin Ladin‟in Pakistan'ın başkenti İslamabad'ın kuzeyindeki Abbotabad kentinin Bilal bölgesinde bir evde öldürülmesi olayı, bahsi geçen seçmenin desteğini tekrar kazanabilmek amacıyla güçlü bir propoganda malzemesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Obama‟nın ikinci dönem için aday olacağı başkanlık yarışında, yurtseverlik duygularına hitap edecek yeni operasyonları beklemek yanlış olmayacaktır. Amerika Komünist Partisi eski başkan yardımcısı Jarvis Tyner Çay Partisi hareketini ırkçı, sağlık reformu karşıtı, savaşa son vermeyi istemeyen, herkese iş imkânı tanınmasını hoş karşılamayan, ekonomik ve sosyal adalete karşı duran, seksist ve homofobik bir grup olarak tanımlamaktadır. (Tyner, 26 Mart 2010: Tea Party‟s Ugly Reality: Racism, Sexism, Homophobia”, http://peoplesworld.org/tea-party-s-uglyreality-racism-sexism-homophobia/) Bu hareketin, Obama‟nın sosyal adaleti sağlamaya yönelik politikalarının karşısında durduğunu ve ABD‟yi Bush ya da Reagan dönemine benzeyen bir döneme sürüklemek istediğini iddia eden Tyner; hareket üyelerinin sadece beyazlardan oluşmasını da ırkçılıkla özdeşleştirmektedir. Grubun Nashville‟daki bir konferansında konuşan eski Kongre üyesi Tom Tancredo‟nun “Obama iktidara, ‘oy’ sözcüğünü telaffuz bile edemeyen seçmenlerin oylarıyla geldi” cümlesi ve sonrasında oy kullanabilmek için okuryazarlık testlerinin yapılmasını talep etmesi, yazara göre, hareketin genel ırkçı karakterini de gözler önüne sermektedir. Hareketin katılımcılarının büyük çoğunluğu Obama‟nın başkanlığının meşrû olmadığını, hatta kendisinin ABD vatandaşlığının bile tartışmalı olduğunu iddia etmektedir. Hükümetin işsizliğe ve ekonomik geriliğe müdahale edip, ekonomik sıkıntı çeken vatandaşlara yardım etmesine karşı olumsuz bir duruş sergilemekteler. Böyle bir sosyal yardım sisteminin piyasa koşularına dışarıdan bir müdahale anlamına geleceğini, böylece de ekonomiyi düzenleyen görünmez elin zarar göreceğini savunmaktadırlar. Öte yandan, ülkenin dış politikada güçlü olmasını ve etkili bir caydırıcılığı olmasını savunan hareket, ABD‟nin savaş ekonomisine ve savaşa ilişkin harcamalarına hiçbir şekilde karşı çıkmamaktadır. Lisa Disch, Çay Partisi Hareketi ile ilgili yazdığı makalesinde bu hareketin üyelerinin sosyal konularda muhafazakâr, ekonomik konularda liberal eğilimler gösteriyor olmalarının oldukça kayda değer olduğunu vurgulamaktadır. (Disch: 49 Evren Altınkaş/Murat Necip Arman 2010: 2) Bu hareketin “ırkçılaştırılmış sosyal demokrasi” olarak tanımlanabileceğini vurgulayan Disch, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısına bir tepki olarak gelişen bu harekette beyazların daha çok olmasının nedenini, vergilerini ödeyip sosyal güvenlikten faydalanan Amerikalıların çoğunluğunun beyazlar olduğu genel kabulüne bağlamaktadır. Ancak daha önce gözlemlenen aşırı sağ hareketlerle karşılaştırıldığında Çay Partisi etnik, ırk yahut din üzerinden bir ötekileştirmeden ziyade politik vurgusunu vergisini veren “makbûl” vatandaş üzerine yaparak politik meşrûiyetini arttırma eğilimindedir. “Ötekiler”i siyahlar, Latinler, Müslümanlar ya da eşcinseller değil; vergisini vermeyenler, toplumla entegre olmayanlar, sigorta primi yatırmadan sağlık hizmeti talep edenler şeklinde tanımlayarak ekonomik bir rasyonelliğe vurgu yapan grup, bu söylem üzerinden Obama ve politikalarına en sert muhalefeti sürdürmektedir. Bu yeni tür milliyetçiliğin “vatanını en çok seven, vergisini verendir” tarzı bir söylemle tanımlanıyor olması; aslında oldukça yeni görülen ama gerçekte kökü çok eskilere dayanan liberal ekonomik ve siyasal teoriyle de açıklanabilir. 4. SARAH PALIN VE ÇAY PARTĠSĠ Alaska eski valisi Sarah Palin, 2008 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti‟den başkan yardımcısı adayı seçilebilmek için görevinden istifa etmişti. Seçim çalışmaları sırasında Cumhuriyetçi Parti‟nin, Palin‟in imajını ve gardrobunu yenilemek için $150,000 para harcadığının ortaya çıkması (Heflick ve Goldenberg, 2008: 589) propoganda döneminde Demokratlar tarafından bir seçim malzemesi olarak sıkça kullanılmıştı. Demokratların başkan yardımcısı Clinton‟a nazaran daha genç, çekici, daha az eğitimli ve taşralı imajını taşıyan Palin, kadının siyasette bir görsel obje olarak sunulmasından rahatsızlık duyan kadın hakları savunucuları tarafından da eleştirilmişti. Çok etnikli bir devlet olan ABD‟de bu imaj toplumun çoğunluğunu temsil etmekten de uzaktır. Nitekim genç kadın seçmenler arasında yapılan bir araştırmada Afrika kökenli genç kadın seçmenlerin %95‟inin, Latin Amerika kökenli genç kadın seçmenlerin ise %76‟sının Obama‟ya oy verdikleri tespit edilmiştir. Bu oran genel kadın oylarında %52 olarak ortaya çıkmıştır. (Lind, 2008-2009: 522) Lind, bu yüksek oranları, Avrupa kökenli Amerikalılar dışında kalan grupların Sarah Palin‟in temsil ettiği kadın imajını olumlu bulmadıkları şeklinde değerlendirmektedir. Demokratların seçim zaferi üzerine başkan yardımcılığını elde edemeyen Sarah Palin, popülist Çay Partisi hareketinin sözcülüğünü üstlenerek siyasal mücadelesini sürdürmeye karar verdi. Ancek, siyasi ikbalini ABD‟deki Obama karşıtı popülist muhalefetle özdeşleştirmiş görünen Sarah Palin‟e verilen destek ile Çay Partisi hareketine destek veren gruplar arasında tam bir özdeşlik bulunmamaktadır. ABC News ve Washington Post‟un Şubat 2010 tarihli kamuoyu araştırmasında, Çay Partisi hareketine destek versin vermesin, hareketin federal hükümet politikalarına karşı takındığı tutumu olumlu bulanların oranı %45 olarak ortaya çıkarken, araştırmaya katılanların %71‟i Palin‟in ABD başkanı olabilmek için yeterli birikime sahip olmadığı kanaatini bildirmişlerdir. (Tea Party Shows Prospects; Less So for 50 Istanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:10 Sayı:19 Bahar 2011 s.41-54 Sarah Palin, 11 Şubat http://abcnews.go.com/images/PollingUnit/1102a3TeaPartyandPalin.pdf) 2010: Hareketin başını çekenlerden Sarah Palin‟in Obama‟yı başkan değil bir üniversite profesörü olarak tanımlaması5 ve ülkenin ihtiyacı olan kişinin gerçek bir lider olduğunu vurgulaması da oldukça kayda değerdir. Böylece Palin, Obama‟yı başkan olarak tanımadığını da ifşa etmiş oluyordu. Ku Klux Klan, National Alliance, Aryan Nations, League of the South, White Order of Thule gibi ırkçı grupların kitlesel destek bulamadan birer marjinal grup olarak kaldıkları ABD‟de, Çay Partisi, ırk üzerinden değil ancak değerler ve ekonomi üzerinden getirdiği eleştiri ile daha geniş kitlelerce desteklenmektedir. 2011 yılının ilk ayında, Sarah Palin‟in kişisel internet sitesinde, üzerinde silah resmi bulunan ve “hedef haritası” adı verilen bir manifestoyla, yirmi Demokrat Parti milletvekilini Çay Partisi taraftarlarına hedef göstermesinin ardından, listede adı bulunan Arizona eyaleti kongre üyesi Gabrielle Giffords‟e yönelik silahlı suikastte altı kişinin yaşamını kaybetmesi dikkatleri tekrar harekete ve Palin‟e yöneltti. Bu olay sonrasında hareketin toplumsal şiddetle ilişkisi konusu Amerikan basınında sıkça tartışılmaya başlanmıştır. Böylece Çay Paritisi ile marjinal ırkçı gruplar arasında da bir özdeşlik ilişkisi kurulmaya başlanmıştır. Cumhuriyetçi Parti açısından bile görüşleri oldukça sert bulunan Palin, bu toplumsal hareketin sözcülüğüne soyunarak kaybettiği seçimin ardından kendisine yeni bir politik kulvar yaratmayı amaçlıyor gibi görünmektedir. Bu açıdan Palin ikbali uğruna popülist bir sağ kanat hareketin, çok etnikli ve çok dinli bir ülkede olası etkileri kestirilemez sonuçlarını göze almış görüntüsüyle sağ duyulu pek çok yorumcuyu ürküten bir politik profil sergilemektedir. Ancak, Palin‟in stratejisi, güç kaybetmekte olan Cumhuriyetçilerin karşısında yükselen bu sosyolojik olgunun liderliğine soyunmak anlamında siyaseten çok da yanlış değerlendirilemez. 5. SONUÇ Bu çalışmada Barack Obama‟nın Amerika Birleşik Devletleri‟nin ilk Afrika kökenli Amerikalı başkanı olarak seçilmesinin hemen ardından, 2009‟un ilk aylarında çeşitli toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle iç politikada etkili olamaya başlayan Çay Partisi hareketi incelenmiştir. Popülist bir sağ kanat hareketi olmasının yanında pek çok boyutuyla Amerikan muhafazakâr hareketinden ayrılan Çay Partisi hareketi gün geçtikçe iç politikanın formülasyonunda daha etkili bir forma bürünmektedir. Kasım İlk Afrika kökenli Amerikalı başkan olan Obama ABD‟nin prestijli üniversitelerinden Columbia Üniversitesi and Harvard Law School‟un ikisinden birden mezundur. Harvard Law Review isimli hukuk dergisinin ilk Afrika kökenli Amerikalı başkanıdır. “Dreams from My Father” (Annemden Hayaller) ve “The Audacity of Hope” (Umudun Atılganlığı) isimli iki best seller kitabı olan Obama başkanlık görevinden önce Chicago Üniversitesi‟nde anayasa hukuku profösörü olarak çalışmıştır. (Shuford, 2009: 506) 5 51 Evren Altınkaş/Murat Necip Arman 2010 ara seçimlerinde Çay Partisi hareketinin bağımsız adaylarının elde ettiği başarı bu etkiyi kanıtlar bir olgu olarak değerlendirilebilir. Çay Partisi Hareketi; popülizm, muhafazakârlık ve hatta ırkçılık ölçütleri içinde incelenebileceği gibi; tüm dünyada gözlemlenen, demokrasinin tabana yayılmasının bir sonucu olarak, çevrenin refah düzeyinin giderek artmasıyla merkeze yaklaşması ve yeni taleplerinin ortaya çıkması nedeniyle geleleksel merkez geliştirdiği bir politik refleks olarak da değerlendirilebilir. Eskisine nazaran kamusal alanda daha görünür olan çevre, geleneksel merkezin davranış, algı, inanç ve politik tutumları ile örtüşmeyen bir yapıdadır. Hatta onun ekonomik ve statüden kaynaklanan çıkarlarını tehdit etmeye başladıkça bu refleksin de dozajında bir artışın gözlemlenmesi anlaşılabilirdir. Latin Amerikalılar, Afrika kökenli Amerikalılar, eşcinseller yahut kürtaj hakkını, evrim teorisini savunan ve kök hücre naklinin insalık için bir umut olacağını düşünen gruplar Amerikan iç politikasında giderek geleneksel “Amerikan yaşam tarzı”nı savunan gruplar açısından birer meydan okuyan haline gelmiştir. Obama‟nın başkanlığı ve savunduğu sosyal politikalar bu refleksin daha örgütlü ve gür bir ses olarak çıkmasında oldukça etkili olmuştur. Nefret suçlarının ifade özgürlüğünün sınırlarının dışında kalması nedeniyle Çay Partisi hareketi ırkçı, seksist, homofobik, Islamofobik ve neo-Nazi gruplar gibi kendisini ifade ettiği an suç işlemiş sayılacak grupların da içinde meşrû bir poitika yapma alanı bulabildiği bir şemsiye organizasyon halini almıştır. Bu haliyle Çay Partisi hareketini homojen bir grup olarak algılamak hataya neden olabilir. Ancak bu heterejonlik, bahsi geçen şiddete meyilli gruplar nedeniyle Çay Partisi hareketinin sürekli şiddetle beraber anılmasına neden olacaktır. Bu nedenle hareketin önümüzdeki dönemde ciddi bir prestij kaybı yaşayabilmesi muhtemeldir. Nitekim Gabrielle Giffords‟e yönelik silahlı suikast bu eğilimin ilk işareti olarak değerlendirilebilir. Bu olası algı nedeniyle Cumhuriyetçi Parti ısrarla kendisini Çay Partisi hareketinin dışında tutmaya gayret etmektedir. Ancak bu yeni popülist sağ hareketin iyi biçimde rasyonelleştirilmiş taleplerinin geleneksel Amerikan merkez seçmeni üzerindeki cazibesi, yakın gelecekte bir sosyal ayrışmayı da beraberinde getireceği olasılığı göz ardı edilmemelidir. Bu olası ayrışmanın sonuçları, ABD‟nin uluslararası politikadaki tek kutup lideri pozisyonu göz önüne alındığında etkisini sadece lokal düzeyde değil küresel düzeyde de gösterebilecektir. Bloglar ve sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla örgütlenen Çay Partisi destekçileri ABD‟nin en etkin toplumsal muhalefet hareketi olarak göze çarpmaktadır. Her ne kadar Obama ve Demokrat Parti‟ye yönelik eleştirileri ile sesini duyursa da, bu ultra liberal hareket Demokrat Parti‟den çok, Cumhuriyetçi Parti açısından bir tehlike arz etmektedir. Nitekim geleneksel Cumhuriyetçi seçmenin Çay Partisi‟nin savunduğu ultra liberal ve popülist söylemden etkilenme potansiyelinin, Demokratlardan daha fazla olacağını tahmin etmek güç değildir. Tüm bu değerlendirmeler ışığında Çay Partisi hareketi, sadece Amerikan iç politikasını değil, dünya barışını ilgilendirebilecek bir olası gelişmenin kaynağı olarak dikkatle incelenmelidir. 52 Istanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:10 Sayı:19 Bahar 2011 s.41-54 KAYNAKLAR 1. Akkaş, H. H. (2003), “Muhafazakar Siyasi Düsünce Kavramı Üzerine”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (Sayı: 5 / 2), 241254. 2. Barley. S. R. (2007), “Corporations, Democracy, and the Public Good”, Journal of Management Inquiry, (Sayı:16/3), 201-215. 3. Beck. G. (2 Nisan 2009), “We Surround Them”, http://www.glennbeck.com. 4. Carter, Travis ve Melissa J. Ferguson, Ran R. Hassin. (2010), “Implicit Nationalism as System Justification: The Case of the United States of America”, Social Cognition on System Justification Theory. 5. Disch. L. (2010), “Tea Party Movement: The American Precariat?”, Center for the Comparative Study of Right-Wing Movements, Berkeley. 6. Fasenfest. D. (2010), “Government, Governing, and Governance”, Critical Sociology, (Sayı: 36 / 6), 771-774. 7. Heflick. N. A. Heflick ve J. L. Goldenberg. (2009), “Objectifying Sarah Palin: Evidence that Objectification Causes Women to Be Perceived as Less Competent and Less Fully Human”, Journal of Experimental Social Psychology, (Sayı: 45 / 3), 598-601. 8. İrem. N. (2002), “Turkish Conservative Modernism: Birth of a Nationalist Quest For Cultural Renewal”, International. Journal of Middle East Studies, (Sayı: 34), 87–112. 9. Ipsos-Reuters Araştırması; Obama Başkanlığı ve Dünya‟da ABD İmajı, http://www.ipsos-kmg.com. 10. Layman. G. C. (1997), “Religion and Political Behavior in the United States: The Impact of Beliefs, Affiliations, and Commitment from 1980 to 1994”, Public Opinion Quarterly, (Sayı: 61), 288–316. 11. Lind. J. (2008-2009), “TheClinton/Palin Phemenon and Young Women Voters”, Journal of Public and Policy, (Sayı: 30), 513-548. 12. Mullins. D. R. ve B. A. Wallin (20014), “Tax and Expenditure Limitations: Introduction and Overview”, Public Budgeting & Finance, 2-16. 13. Redlawsk. D. (Mart 2010), New Jersey Tea Party Republicans See Obama as Socialist, Un-American and Disconnected, Rutgers, Eagleton Institute of Politics. 53 Evren Altınkaş/Murat Necip Arman 14. Sander. O. (1997), Siyasi Tarih: Ġlkçağlardan 1918’e, İmge Kitabevi, Ankara. 15. Shuford. R. T., (2009), “Why Affirmative Action Remains Essential in the Age of Obama”, Campbell Law Review, (Sayı: 31), 503-533. 16. Spalding. M. (15 Temmuz 2010), “Reclaiming America: Why We Honor the Tea Party Movement”, WebMemo Heritage Foundation, Sayı 2961. 17. Tea Party, http://www .teaparty.org 18. The Tea Party Movement, http://www.europarl.europa.eu/meetdocs/2009_2014/documents/dus/dv/tea-party-me/tea-party-memo.pdf 19. The Tea Party: A Political Revolution or Tempest in a Teacup? (10 Ocak 2011), http://www.northwestern.edu/ipr/events/forums/presentations/janda_IPRFo rum_10jan11.pdf. 20. Tyner J. (26 Mart 2010), “Tea Party‟s Ugly Reality: Racism, Sexism, Homophobia”, http://peoplesworld.org/tea-party-s-ugly-reality-racism-sexismhomophobia/ 21. Tea Party Shows Prospects; Less So for Sarah Palin, (11 Şubat 2010) http://abcnews.go.com/images/PollingUnit/1102a3TeaPartyandPalin.pdf 22. Uhl. S. (2006), “Time for a Tea Party? Why Tax Regimes beyond the Nation State Matter, and Why Citizens Should Care”, European Review, (Sayı: 14/4), 565–585. 23. 2006 Annual Arab Public Opinion Survey. (8 Şubat 2007) Washington: Brookings Institution, Saban Center for Middle East Policy. http://brookings.edu/views/speeches/telhami20070208.pdf. 54