gri oksijen dengesi

Transkript

gri oksijen dengesi
1
2
HASAN ÇELİKKOL
GRİ
OKSİJEN
DENGESİ
ŞİİR
3
4
GRİ OKSİJEN DENGESİ
Hasan Çelikkol, 1953 yılında Denizli'de doğdu. İlk ve
orta öğretimini Denizli'de tamamlamış, 1974 yılında
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirmiştir.
Sümerbank Teftiş Kurulu'ndaki kamu görevinden sonra
özel şirketlerde yöneticilik yapmış olup, halen bir
holdingde genel koordinatör olarak çalışmaktadır.
Evli ve bir çocuk babasıdır.
Varlık, Pencere, Ayrıntı, Anafilya dergilerinde
yayınlanmış şiirleri vardır.
5
GRİ OKSİJEN DENGESİ
Hasan Çelikkol
Şiir
ISBN 978-605-60766-0-2
Birinci Baskı: Haziran 2009
Kapak resmi: Hasan Çelikkol
Baskı ve cilt:
Basımevi-Hayri USLUCA
Kirişhane Mh.2296/1 Sk.No:5 DENİZLİ
Tel: 268 25 02 Fax: 268 58 05
e-mail: [email protected]
6
hasan çelikkol
gri oksijen
dengesi
şiir
7
Sevgili eşim Dilek’e…
8
İÇİNDEKİLER
1. Bölüm
Suskun emanet saatler
2. Bölüm
Günahkâr bir bıçak yarası
9
10
Suskun emanet saatler
11
12
ATLANTİS
Pencereyi sırlayıp yüzüme tuttum
Yalınayak kış imgeleri
Belli ki fırtınalar arasında geçmiş zaman
Koşmadan duramayan çocuk değilim
Kalbime saplı bıçak
Gri sayfalarında kuru bir dal gibi
Sahi kaç yaşındayım ben
13
EVRENSEL ÇEKİM YASASI
Sır kalmaz elbet
Nietzsche'yi okuduktan sonra
Yüzü bulutludur korkunun
Kaybolur labirentin mahrem sokakları
Yüzleştiğim yüzümdeki maskedir
Tek hamleden habersiz
Çekim yasası böyle görünüyor
Uzaklaşınca evrenin bir köşesine
O zaman Tanrı’yı düşünürüm
Düşlerimden daha yakın
Hepsi ben ölünceye kadar
14
SİMURG
Hisar önünde gördüm seni, yanında bir çocuk
Gözleri tutsak
Çiğneyip geçtin ayağının tozuyla, olgunlaşıp
Elmaların rengi düşüyor karatahtaya
Kar taneleri düşünce çocuk olurdun
Karşı kıyıda el sallayan umudun üstüne
Yorgun düştün
Dal olmuş bir çocuk alfabesi uzakta
Salınır yıldızlar
Üşümen geçer
Bir genç takla atar çok katmanlı odada
Yalnızlık soğukta kalır
Yedi dipsiz vadi aşılır
Bilgi ağacının dallarında
Her yanın orman
Baktım, kar taneleri değiyor yüzüne
15
YEDİ BULUT ÖTESİ
Dünyanın sonuna yağıyor kar, sessizce
İçimizdeki kaldırımlara mı yoksa
Bu yüzden mi kimsesiz, kurşun motifli
Simgeler. Bir düş gördüm
Horus, Ra, Amon piramitlerdeydi
Kimbilir nereye saklandı peygamber
Acının izinde tek tanık ben kaldım
Yedi bulut ötesi
Kaybolmuş Musa’nın tabletleri
16
KÜL RENGİ
Boşluğu kucaklıyoruz gizli bölmelerinde
Demiri işleyen ihanet
Kristal bulutlarda saklı / Akrep
-
Kâğıttan binalara dokundum
Yokluğun düştü gölgeme
Künyesine hüzün yazılı, sırlarla kuşatılmış
Yeni bir kitabenin siyah serabı
Yanından geçtim, korktum bu yüzden, iç çektim
Görünmez kâğıtlara döküldü mürekkebi
İzlerini kumlara bıraktım
-
Bulutlara asılı kaldı
İkiz kule burçları
17
SÜRGÜN
Bakışlarının daha ötesi yok
Veda bile edemedim
Gölgesi güneş açan
Gecenin ardında kimsesiz
Daha ötesi askıya alınmış
Kimi alır kimi bırakır hüzün
Meridyenler kesişir savrulan öfkende
Sancılı gençliğin sürgün
18
PUSLU İKLİM
Çoğaltır uçurum duygusunu
Buz kesmiş kimliğin
Günlüklerin kül biriktiren mahpus eli
Silinmeye yüz tutmuş izlerin
Tutkunun kör noktası
Küflü beden
Bunca yıl sırlarıyla saklanan ölüm
Şimdi kumdan kalelerin dağılmış
Kış renkli yılkı atı olmuşsun
Hayallerin tuz kokuyor
Hasretin, kuyuya atılan Yusuf
Denizin bittiği yerde
Üzeri zırhla örtülü karanlık
Ve gölgen bile yok kapıdan çıkarken
Şairin notu;
-
Kim kullanırsa kullansın
Engerek uykuları bumerang olmasın
19
BÜYÜK PATLAMADAN BERİ
Çaresizliğim başına buyruk uçurum
Ceviz kabuğuna sığan
Dar zaman hangisi
Hangi zaman hayal zaman
Kafiyesi eğrilir sana doğru
Tam bu noktada sınırlarından arınmış
Sahibini arayan zaman
Hangi zaman / Hayal zaman
Eksi beş derece
Yolda bulduğum hayal zaman
Kraterlerinden sonsuzluğa uzanır
Bize doğru daralan zaman
20
YEDİ BOYUTLU YUMAK
Simgesel sayfalar açıyorum
Kapıları labirent
Bir kahve içimi kadar uzak
Şimdi biz
Ayni dizeleri okuyor olabiliriz
Başka Evrenlerde / Gölgelerimiz
Yedi boyutlu yumak yanıtlanmamış
İç içe geçmiş sonsuzluk
Gölgeden çıkıyorum
Kuşkulu, dolunaylı iyimserliğim
İmgelerden damıtılmış
Diyaloglar monologa dönüşüyor
Uzaktan gülüyor Hawkings (bilmeceyi çözmüş) gibi
Bir anlayabilsem
Sızlamaz hücrelerimin DNA'sı belki
21
BABİL'İN MÜHRÜ
Bırak, sokak içeri girsin
Herkes gibi nefes alabilsin
Çekilsin yağmurlar
Sarmaşıklar sulara tutunsun
Bırak, yasalar içeri girsin
Çabuk olgunlaşan incirler gibi
Yere düşsün ihanetin hançeri
Güvercinler girsin içeri
22
SATRANÇ
Kasparov;
Oyun stratejimi kurdum
Atomları bir arada tutan kuvvete inat
Sonrası boşluk hissi
İki harf kayıp dediler
İnanmadım ve – Şah - dedim
Deep Junıur;
Kurulan bağı aradım
Korku çadırında sıradan bir çocuk
Değildim elbet
Gizli molekülleri bilmeyen / Yüzü maskeli
Uslanmaz yaz ortasında ıslak bir ölü
- Nasıl oldu
- Beyaz taşlarıyla başladı, yıkıcı
Dizeleri bile yoktu
Tanrı - şeytan kavgasında
Nasıl yenildim anlayamadım
23
KLONLAMA
Kaç kez iz sürdüm.
Elçiler karşıladı lacivert ufka bakarken
Annemin sedir kokan sandığından çıktı çocukluğum
Dönülmez eşiğinde, kurgu dünya kaç yaşında
Öğrenemedim
Birden asılı kaldı. Düş oldu ceviz ağaçlı okul
Güneş vakti kaçmıştım
Pembe rengindeydi Evren
Sonradan öğrendim
Kaderin çizgisinde, mercanlar kırıkmış
İyimserim portakal çiçeği gibi
Ölüm fermanım yazılsa bile
Uzaklarda bir yerde
Kopya Havvalar doğmak üzere
24
SINAV
Ağrılı öğrenciler gibi içime döndüm, sessiz
Katmanlı kalabalık
Üçüncü göz olup izledim ki
Caddeler tarifsiz hallerinde
Renkleri, yalnızlığın terkedilmiş hali
Dikkat ettim. Kapağın altında kayıp çocuklar
Savruluyor
Düşler ülkesi
En uzak küçüğüm
Çağırasım geliyor baharı
25
DÖRT DÖNEM AKARSU
Akıllı kumaşlar görünmüyor
Usta kargalar taktik değiştiriyor, örneğin
Yemiyle saklambaç oynuyor dört mevsim
İzi kayboluyor insanın
I-Ben karanlık çağda doğmuşum
Sabun köpüğüne bakarak yazamam
Tanrı’nın kendi vasfında bir dizeyi
Kollarım bağlı
Yani; Boş levha
II-İlkçağ'da örselenmiş kimliğim
Tarihler düşülür taş tablet üzerine
Sorgusu yapılır kayıtsız
Kuşkular uyanır bir yağmurun aman vermez girdabında
Ağrısı yüksek, yitip gider gecenin kör zindanları
26
III-Göktaşları için bilgi istiyorum
Küflü kilitler kırılır
Damıtılmış, hani dokunsam kırılacak harflerden biri
Hançer gibi
Tende dolaşır labirentin elleri
Çatısı açılır kapanır Dünya’nın
IV - İkinci devrimin eşiğindeyiz
Sönmek nedir bilmeyen yangın
Duygulara tutulu düş
Boşluğa savruluyor gri hücrelerim
27
PERSOPHONE
Yeraltına mahkûm yasak aşk
Seyreder on binler, yüz binler belki Zeus
Sonsuzlukta yankılanır sesi
Acılar ki ağır baş dönmesi
Basamaklardan yükselir
Uslanır mı bilinmez dört nar tanesi
Belli ki kendisi de zincirli
Ben Persophone’yim
Acının ve esaretin tek tanığı
28
OKYANUS SOĞUĞU
Yaşarken ölünür arduvaz grinin bittiği yerde
Ve kocaman fanuslu bir lambanın aydınlattığı
Sözcükler dökülür dizelere
“Zaman boyutundan geçebilirim
Gündelik her rüyam seninle” diye
Çaresizlik firar eder sonbahar uykularında
Herkesten daha az suçlu, daha az tutsak, daha az kör
Ansızın kaybolur bir tas ağulu su
Çünkü hüzün salıverilmiş olur
Salkımlar yok olmuş Azrail’in elinde
Bu yüzden kendimi vurmuşum
Bu yüzden garip çizgiler yine anlamsız
Yine ilk günden daha çok örseli
Ve bu yüzden kocaman fanuslu bir lambanın
aydınlattığı
Sözcükler dökülmüş dizelere
Tırnak içinde, “Zaman boyutundan geçebilirim
Gündelik her rüyam seninle” diye
Bu neyi değiştirir / Bilmiyorum
29
SONSUZLUK
-
Bugün
“Hayatına heyecan kat” diyorsun
Uyanıp, en ruhsuz halimle deli oluyorum
-
Dün
Gene sarhoş olmuşum, her şeyden habersiz
Karşıdan aşk kuma gömmüş beni
Hayat günaha damgalanmış
Kaybetmişim tutkulu, cesur, isyankâr hallerimi
Bir iyimser dilenci olmuşum
-
Sabah
Akdeniz’i boyamak istiyorum, gece yeşil olmuş
Dalgalar gelmiş uzaktan
İki yıldızın çarpışması diyorlar
Ya da buharlaşan bir kara deliğin ölüm fermanı
Varoluşu sorgulayan biri oluyorum
Yalanlar çıkıyor ortaya
Soluğunu ensemde hissediyorum
-
Soru
Ekseninde durabilir miyiz parabolün
Yoksa, sürekli tırmanan eğrisinde miyiz biz
30
GÖZYAŞI
Soyunur mevsimler dertleri on bin yaşında
Baş edilmez suların sırları
Kimliksiz bir acı, kimliksiz bir hayal
Rüzgârın su sızmayan çatlağı
Sessiz kalma hakkı kullanılır bu yüzden
Yası tutulur
Tanıklık edilir her gece
Ve her gün kurumuş kuyunun sarmal ağında
Bir çoban ölür
Sonra açılıp kapanır taş bir köprü
Acıyı içine gömer şair
Bin yıllık bir çarşı
Ahhh koyudan daha koyu mürekkep rengi acı
Yarım kalan roman, kör yaralardan akan gözyaşı
İnce hastalığa tutulmuş
Şairin üçüncü yalnızlık paradoksu
31
BOŞLUK
Her şey eşit olabilir
Duvara çarpıp vazgeçilebilir hayattan
Rüzgâra taşınır, görünür görünmez gelgitler
Gölgeler iflas eder sayılar ikiyken
Üç günlük meyve gibi çürür hayaller
Boşlukta susuzluk varken
Sonrası yalan olur
Kiralık azraillerden biri koşar gelir
İç organlar yanar o an
Beynimdeki birkaç hücre kurur
Bir ses duyulur
-
Mevtayı nasıl bilirdiniz
Zihinler boşluktan eski
Akıldan geçenler bırakılır toprağa
Elleri yabancı insanlar toplanır
Hiç konuşmayan, söz söylemeyen, yüzleri olmayan
İyi bilirdik derler hep bir ağızdan
32
DENKLEM
Her sabah kendimi öldürüyorum Baba
Çizgi çizgi, hece hece
Zihinler patlıyor doğarken
Vasiyetim ezberimde, ben intihar ediyorum
Her akşam kendimi öldürüyorum Baba
Telaffuz edilemeyen karanlık gibi
Korkularımdan çıkamıyorum
Yerçekimsiz, yalnızlığa ait son soru belirsiz
Her uykuda kendimi öldürüyorum Baba
Kâbuslarla Güneş sönüyor
Namlular değişiyor
Ve göl kıyısında ölüm ağzıma doluyor Baba
33
SORGU
Siz, hiç düşlerin peşinden koştunuz mu
Nefret duymadan, içbükey aynaya bakmadan
Kitap dolu bir odaya adım attınız mı hiç
Maskenizin ardına saklanmadan
Siz, hiç suçsuz insanları düşündünüz mü
Yalnızlığın kıyısında bir yüreğin sarsıntısına yakın
Yıkımların kayıplarını hafife almadan
Ölenler kimdir diye tasalandınız mı hiç
Ruhunuzun derinliğinde söyledikleriniz kan ağlatırken
Bir gölgede, “divanesiniz” dediklerinde
Hastalık sinsice yayılırmış
Kesik kesik, izlerini sile sile
Siz hiç düşündünüz mü uykudan uyanıp
Freud’un divanına mahkûm benmişim diye
34
KUŞLARIN SUSMASI GİBİ AĞLAMASI
Yazgısı değil elbet
Hayata dönüp görmediği, bilmediği, hiç adını
duymadığı
Kilitli kuytularda yaşadıkları
- Dili tutulurcasına
Kuşların susması gibi ağlaması
“Annesi ya da babası ölenler öne çıksın”
Dediklerinde çocuklarına
Tanrısal bir kurgu değil elbet
Ormanda kaybolması ve hatta suskun
Yaslı bir sabahın ayazında ruhun gömülmesi karanlığa
- Siyah bir ölümlünün itirafı gibi gövdesi
Kesik, biçimsiz, ölü
Ve nasıl bir suç işlemişse
“O çocukların babası benim” dediğinde
Kuşların ağlaması gibi susması
İklim geçirmez bir hattın ucunda kelimesiz
Gittikleri yer döndükleri yer midir
Bir es çıkınca
Kimse bilmez
35
SEBEPSİZ GÜLÜŞÜMÜN NEDENİ
Sebepsiz gülüşün nedenidir gördüklerim
Mavi yalımlar savrulur çamurlu ellerden
Soğuk, karanlık, uğursuz
Kokusu da vardır elbet
Ölümlerle dolu toplu kıyımların yağmurunda
Kıyımlar ki dalgaların yükselmesi, okyanus öfkesi
Bir unutulmuş barışın hayali
Sebepsiz gülüşümündür nedeni
Tarifi zor iklimdir yaşadıklarım
Kış çarpması gibi kozaya yerleşik
Kimbilir kaç kişi gri duyguların nebulasında
Kekre, acı, sert
Sebepsiz gülüşümün nedeni
Müebbetlik bir barışın hayali uğruna
Ağladığımdandır
36
SUÇLU DEĞİLİM
Korkuyorum ölümü not etmeğe
İstesem de durduramadığım
Küçük bir kum tanesi / Sorguda
Denizlerin ötesinden gelen
Belki bir delinin aklından geçen
Günlerin sonu gelmeyecek
Kötümserim bu yüzden, iki adım atıp
Yönümü değiştiriyorum
Yüzüm kıyılara saklı, siyah, yağmurlu
Rüyalar hapisten yeni çıkmış sonbahar yorgunu
Uzun bir katar gibi, sallanıyor bir o yana bir bu yana
Farkındayım, tek bir kelime ölüm
Belli ki korkuyorum
37
HASTALIKLI GEN TEDAVİSİ
Sırlar deşifre ediliyor
Tıpkı kara bir delik, her şeyi
Ve her şeyi soğutup
Yok etmeye çalışan bencil gülümseme hali
Gen salkımından uzak kör nokta, lacivert dalga
Bu yüzden acil ihtiyaçlar için üç denklem kuruyorum
I
Kırılgan düşler tuzak kokuyor
Yoksa yorgunluk mu demeliyim
Renkli balonlar alıyorum gölgesinden geçerken
II
Pozitif sevme halim tehdit altında
Sıkı dokunmuş ağın ilmeklerinden kurtulamıyorum
III
Kimsesizliğin acısında bir fidan gibiyim
Çünkü asmalı mevsimler yakın
Suni teneffüste negatifmiş hayat
Sonbaharın gen salkımını değiştiriyorum
38
SONRASI KÜL
Benim temmuzum kuru baharlara açılır, kırık acılı
Ağlarken kıyısında oturup, açık havada
Bölünür uyku
Bozulur tüm sihirler kökünden
Benim ormanım tek ağaç, figürleri tutsak
Cins isim
Uzaktan uzağa
Ölümüne baktığım
Hüzün benim dallarım, tam bu noktada
Kor düşüyor yanıma
Yönü değişmezse rüzgârın
Delice / Sonsuz yanarım
Sonrası kül ve ölüm
39
UYKUSUZ MEKTUP
Her mektuba sorulur
Yaralı kuş var mıdır uykusuz
Başaklar yana yatık
Sonrası toz toprak, kezzap dökülü yola
Zehirli akbaba, bir hain tuzak
Bir haber böler düşlerimi
Belli ki kör dağlardan gelir
Dahası saçları dağınık
Ey toprak, ey ağaç, ey bulut
Ağla
Ağla sonsuzluğa
40
İKLİM / SİZ
Toprak yanar mı / Yanar
Korkup rüzgâra sığınır sarıdan daha sarı
Çığlıkları durmak bilmez
Yere basan kuşlar ölür
Niyeti olmasa da karışır toprağa
Sular çekilir mi / Çekilir
Gözlem altında bir o kadar uzak
Hangi tarafa yakın
Sonsuzluğa sığmayan kıyıda
Sessizlik uyur mu / Uyur
Bilirim ayrılıktır gölgesi
Kurmaca kenarında feryat eder
Uranüs'ün yörüngesi
Dünya durur mu / Durur
41
SAPLANTILI VİRÜS
Sır gibi saklanıyor
Ve aşkın her saatinde, yorgunluğu yine sevdiğindendir
Aynı kaldırımlarda yürürken
Boşlukta
Balıkçı ağlarına takılıyor
Küflenmiş ozon tabakası
Görenler görmüyor ve duyanlar duymuyor
Gagasında virüs bir alıcı kuş gibi
Kazma vuruyor alnıma
Bir yabancının ifadesinden okuyorum
Acının yüzü kanlı sevdiğin yoksa
Sözlerim kayboluyor bu yüzden
Yankılanıyor karanlığın içinde kapı kapı
Yalnızlık sıradan, bu yüzden
Çarmıha gerilmeli Macbeth’in kanı
42
YÜZDE
Kâğıtlar ihanet ediyor
Sevişmeler gibi satılık saniyelerimiz
Hesaplar bir insanın ömrüne sığmıyor
Damarlara kadar nüfuz ediyor
Süpürgelere binip, uçuyoruz bilinmezliğe
Hatıralar sorgulanıyor
Durmadan yerleri değişiyor çocukların
En gizli hayaller kurgulanıyor yeniden
Sözcükleri olmayan
Sesi olmayan, rüzgârı olmayan
Kalbin ortasından geçiyor
Kimlikler deşifre olmadan, elle tutmadan
Geceden kalma sevaplar yabancılaşıyor
43
SESSİZLİK
Yürekler bir ses istiyor
Dolunay düşmeden denize
Ve uykuya dalmadan eflatun vitraylı penceremde
Şifreli, iki ileri üç geri
Karanlıkta birkaç silah gölgesi
Gök mavi, deniz mavi
Bir zeytin ağacı, sessiz uykuların derinliğinde
Suyu içerken sessiz
Bir hıçkırık suyun üzeri
44
KİMSESİ OLMAYAN
Anılar yitik
İsmin halleri hükmedilmiyor
Nokta koyuluyor bir hiç uğruna
Gözlerin düşmesidir bu
Kırık kapıların kapanması ölümcül
Bir kadının çığlığıdır
Elveda derken bedenime
Ayrılık kokuyor odalarım
Bırakıyorum kalan neyim var neyim yoksa
Birkaç kişi daha ölmesin diye
Hoşça kal böbreğim
Retinam
Yüreğim
Kimsesi olmayan bedenim
45
RÜYA
Yoksulluk göğsüme bastırıyor
Kulak kabartıyorum arızalı sokaklara
Ve dokunulmaz bir sözcük gibi
Birileri taş bağlıyor ayağıma
Döner durur ıslık sesim bulutlara bakar gibi
Hayali başaklar
Gelip geçici, belleğime saklı
Tam bu noktada birden bire çocuk oluyorum
Ben nerede, onlar nerede
46
VARDİYA
Gündelik bedenler yorgun
Uzak geçmişten kaçırılmış
Ve sıradan
Büyüyor yüreklerin sızıları
Tenimiz yanıyor, öldüğünü bilmeden
Mor kapıyı kapatıyorum, kolay değil
Kolay değil her gece
Mavi düşlerde uykusuz
Kristal
Altıgen
Yıldızlara bakıp saymak saatleri
Ruh sarmalının orta yerinde
Vardiyalı çalışma günleri
47
TİNER KOKUSU
Ağır gelir yaşamak / Üstü gölgeli / Tiner kokusu
Dokunuşu telaşlı
Kırk haramilerin tutsağı ölüm
Alın yazısı tekneyle kaçırılmış
Bu kaçıncı koma, saymadım
İlkokuldan sonra
Travmaya uğratılmış
Gök katmanlarında Nuh'un hayır duası
Kurtarabilir mi kurşun kalemle örselenmiş ağacı
Bu kaçıncı yakarış
Tanrım, affet bizi
48
TEFRİKA
Gölgesi fırtına gövdesi, yükselir
Şairin döllediği toprak
Acının öfkesi birleşir
İnce sesli bakireden, kanı bedenine gizli
Tuhaf rüzgâr / Karanlık bir el
Bakmakla geçiyor yaz
Yağmur yağdı yağacak sanırız sabaha
Yalnızlık yanıbaşımızda
-
Eşkıya tefrikası ölüm
Işık saçmıyor artık kanatlarından
49
FAY HATTI KÜLLERİ
Kırmızı mendil sallıyor kızlar
Yerleri süpüren su geçirmez kaftanlarıyla
Ağızlarda nikotin
En ücra köşelerinde asılı
Kandilleri üflenmiş küflü bedenim
Keşke, zaman atlaması olsa
Buharlı camlar silinmeye başlasa yeniden
Anlaşılmaz bir felaket yorgunuyum
Tam ortasında ekvator çizgisi gibi
Bilmediğim
Yüzleri hafızamda
Esmer fay hattı külleri
Kurtulan var mıdır o istasyonlarda
50
TERAPİ
Palmiyeler güneye dönük
Kutsal kaynaklara bekçilik ediyorum
Kimi zaman evimden uzak
Kendi kurak toprağıma inat, düşlerde imbat
Ajandama not - kurşun kalemle, belki silerim diyeNereye giderse gitsin
Elbet aynaya vurur
Fotoğraflarında yüzü mahzun yalan
Ruhumun pusulası kayboldu
Maskesi düştü
İntihar ettim, yenilgimden sessizliğe gömülü
Tam bu noktada Midas'ım
Ajandama not - yakın geçmişPortakal bahçesinde anılarım
Dokunsam / Adım ıslak kahverengi
51
DUVAR
Bakıyorum aynalara
Uçurum gülleriyle süslü
Sürgün edilmiş düş
Güz renginde fesleğen kokusu
Gölgesi kadar siyah dağlardan akan sel
Buğulu bardaklardan içilen acı
Yarınlar da ölür
Kanatları kül
Tel tel dökülür
Önüme düşer yürürken
Kayıp bir kelime gibiyim
Gezgin olup kafesinden çıkan
Bir yanım hüzün
Bir yanım el değmemiş acı
Çığlığı paslı rüzgârla yankılanan
52
CELLÂDIN SOĞUKKANLI GÖLGESİ
Deli otu
Yeşerir dikey kentlerin duvarlarında
Tutuklu ölüm çemberi
Cellâdın soğukkanlı gölgesi
Yalnız gözyaşı dökülür yitik ruhlardan kopuk
Dalgalar vurur kurak çocukluğuma
Rüzgârlar gezinir
Akrebin takibi gibi
Bir acem ülkesinin yaylasında
Buzlu çöl tilkisi çıkar kazıdan
Sonra Sonsuzluk, mahrem hayat, ölü toprağına dökülen
Sonra Küf kokusu, mağara duvarlarındaki ıslaklık
Celladın soğukkanlı gölgesi
53
SUSKUN EMANET SAATLER
Gözardı edemem, terletir ağrılı imgeler
Ezberimde kurşun asker
Islak
Çatısında emanet saatler
Dizelerimde el değmemiş
Miğferlere takılı ölüm
Tenha sokaklar ve isimsiz
Kaygan zeminde sürgün çocuk ölüleri
Sonsuzluğun sırrı gölgelenirken
Yıkılıyor düşlerimin masal kenti
Gözetleme kulesindeyim
Kederli ve yalnız
El sallıyor
Yüzüme düşen imdat sesleri
54
KISA DEVRE PLAN
Çoğaltır korkumu kuyuya düşen akrep
Kimse bilmiyor
Tarih düşülüyor aslında paslı hançerin tenine
Tutuldum
Yüzlerde tuz tabakası
Öfkem yüz tutmuş kör kuyudaki Yusuf
Tekil diyaloglar saklı kalıyor
Neden bilinmez
Kırmızı trende askerler
Kördüğüm oluyor
Bin yıllık atlar vuruluyor
Ruhların kısa devre planıymış
Kuşluk vakti
Ölüyorum
55
56
Günahkâr bir bıçak yarası
57
58
DÜŞ VE MİTOS
Kıyamet coğrafyasının tutsağıyım
Yorgun kenevirciler gibi, ateşle çevrili
Bağış belgesi elinden alınmış
Kamçısı sabahın izi
Tanrının tamirhanesinde üşüyorum
- Mühürlü dizeler fayda etmiyor
Mitos kalıyor geriye Satın almak istiyorum düşlerini
Suç sayılmazsa / Mahpus edilmiş koruganlarda
Saklı renkler giriyor aynama
Ayrılıyor beni soyan kollar
Uyanıyorum, gündelik haberler
- Yalanım çıkıyor örtüye
Kelepçeli yanardağ kalıyor geriye -
59
MEVSİMLERİN PEŞİNDE
Ne zaman durur kalp
Yalancı bahara çarpınca mı kiraz, yoksa
Sarhoş olunca mı zaman
Yaşarken el verir mi ölüm
Tuhaf bir bilmecenin içine düşmeden
Zaman bir nokta olur mu durduğu an
Bir var sonra yok, bizden önce var olan
Yürümek istiyorum suların doğduğu yere
Mevsimlerin peşine düşüp
Aynalara uzak
Ve daha da çocuk
Bir kuş bildiği güle kaçarmış
60
DEĞİŞİM
Ağır çekimde içtiğim
Üçüncü kadeh / Hayali cam kapılardan uzatılan
Azat kabul etmez kölenin çamura attığı aşk
Öyle kırılgan öyle çekici ki, bütün
İnsanlığa
Sesleniyorum
Yıkılan ağır çekimde / Acı sularda
Sarındığım sensizlik
Kayıp şiir defterim
Dumanı zehir gibi Odysseus’un mağrur yanı
Yayılır ihtiyar akasya altına
İntikam için değil kuşkusuz
Kalbime karşı koyamadığım değişim
61
TUZLU GÜN ORTASI
Anlamını yitiriyor zaman
Sahipsiz bir öğle saati
Dokunuluyor tozlu hayatlara
Köz olup yanmadan
Kafası kopmuş insanlar var, düşleri ter içinde
İnatçı çiğ taneleri düşüyor
Ben dizelerimi okuyorum uçurum kenarında
Soluksuz haberler esiyor
Sinir hücrelerim uyanıyor yine
Bu yüzden burçları yüksek kulelerden düşüyorum
Şafak rengi yoldan çıkıp
Demir kapılı surlara tutsak
Bilinmeyen kâbusun ortasında kalmış gibiyim
Yalınayak, duygusuz
Kurumuş ırmakların ortasında sahipsiz
Kâğıtlara sarılı umut, çoğaltıyor öfkemi
62
SFENKS
Dudakların elleri bağlı veba
Zulmün alnıma düşmüş perçem
Bu yüzden tetiği çekerken umutların fenerinde
Karantinaya alınır bedenim
Köpürür dalgaların elleri
Boşuna toplanır batık bir şehrin acıları
İçimde yosun kokusu
Zakkumlar bu hale koyar beni
Kimliğim / Sfenks’in yeryüzüne düşen resmi
Bakarım, gelen giden yok
63
GÜNAHKÂR BİR BIÇAK YARASI
Sözcüklerime saplanmış mızrak
İki yamaç arasındaki fırtına
Gözlerinde bir beklenti virüsü, gibi
İhanet
Beklerken / Sevgilimin dağınık saçları
Ve kokusu
Kavuşmayan
İki elin gökyüzüne uzanmış mahpus resmi
Seçilmişlerin hileli gölgesi, ihanet
Nedir / Şairlerin dizelerinde kafiye midir, yoksa
Bir öfkenin yansıması mı
İhanet
Gittin / Arkası sırlı aynada kayboldun
Günahkâr bir bıçak yarası, gibi
Öfkeleri saklar kındaki bıçak resimleri
64
KÜL
Alınyazının hükmü zor zanaat
Mühürlü saatlerin ayarlanmış tınısında
Bir öğle vakti
Çıkmaz güzelliği kayıtlardan
Ölüm uğramamış sokakların yüzüne
Her gece kadırgaların avlusunda yangın
Ve tutuklu / İhanet çemberi zulüm
Dokunurum hatalarıma
Sızlar ihanetin külleri
65
BİLMECE
Yazgısı kurşun gibi bakar otuz sekizlikten
Bütün noktaları sonsuz
Kıvılcımları sisten arınmış
Saçlarında rüzgâr
Noktaları görmezlikten gelemem
Yüreği üst üste sunulmuş olsa da
Bana dört yanlış bir doğru söyle
İçinde ölü kuşların ders notları ya da
Tuzruhu
Ben öldükten sonra
İzdüşümüm bir bilinmez bilmece
66
ÖFKE
Denizin yağmur sesi
Gecikmiş bir davetiye
Gözleri öfkenin mavi hüznü
Kırk köyden kavulmuş sabah
Önemli değil bir anarşistin ölümü
Hayalet geminin gölgesinde veya
Her şeyi bırakıp
Geçmişin kıyısında kayboluveren nokta
İpek çarmıha gerili
Nehir yataklarında elimden düşer öfke
67
AYNALI TEL ÖRGÜ
Kendi adımı arıyorum uçurtmalar uçarken
Ezberi aklımda
Gecikmiş bir kış kapı aralığından bakıyor
Neden başkasına sığınmadın diye. Soruyorum
Mayınlara dokunmadan
Mehmet K
Sabrımın tel örgüsünde asılı kum saati
“Her kapanışı bir kapının
Daha ustası yapıyor beni
Yenilginin, acının ve aşkın”
Fırtınaya tutuluyorum
- Kendi tuzağına düşme - diyor yeniden
İlk dizelerimi okuyan simyacı
Ayten M
Uyanıyorum. Gözüm yanıyor
“Issız bir şehrin yağmalanmış kalbinde
Yitik parçasını arıyor ruhum” Beyazıt Meydanı’nda
Tanıdık gölgelere sığınıyorum sonradan
Menteşeleri gevşiyor rüzgârda
Düşlerimin
68
Yusuf A
Pencereden bakıyorum yağmur
Yine kış bahçelerinde kanıyor şiirleri
“Yokluğunun saplandığını içime
Nasıl anlatabilmeli”
Bekliyorum saat yönünde
Uykularıma sızıyor, gençliğimin diyeti
Ahmet Ç
Yalnızlık düşü kuruyorum
Bu kimliğimde kimse yok.
Aslında “Yüreğime değen bahar”
- Çok tanıdık, gibi geliyor banaKapağında mavi atlas, soyut tutsaklığım içinde
Gölgelerine dokundum, kocaman
Taştandı dizeleri
Okyanus diliyle yazılı
Katlandıkları yerde iz bırakıyordu hepsi
Aynalı dolaplar istiyordum kendime farkında olmadan
Sonra öfkemi bindirdim suya
Baktım, “Mevsim kül rengi”
69
KAFİYESİ TUTMUYOR
Nasıl görünür kılavuzun gözünde
Kınlarından çıkan kervanların haramileri
Yusuf’un düştüğü
İpek yolunda okşanan tuzak
Ayrılık karasevdanın hukuku
Sorsam hangi harita diye
Göçebe yağmurlar uçurum
Suskun dağlar asi
Bir türlü kafiyesi tutmuyor tufanın
70
ŞEHRAZAT
Örülmüş düşler ülkesinde
Bir avuç tat, Şehrazat
İlk gün gözlerin
Savruk, dumanlı rüzgâr
Perdenin ardında gölgen
Saplanır geceye, Şehrazat
Gün gelir uçurumlar da düşer
Kül sürüklenir
Kimselere anlatamam öfkemi
Şüpheci sularda her gece, yasak
Düşlerimi anlat Şehrazat
71
TUTUKLU
Hiçbir şey göründüğü gibi değil
Sırlar değişir aynaya düşünce
Karışır sözcükler birbirine
Anlamı sorgulanır yeniden ve yeniden
Avluda kül kokusu
Bir kapı açılır ansızın
Akşamın alacası saplanır alnıma
Sustalı bıçak gibi, saçların öldürür beni
Tutkular yalınayak çıkılan nar ağacı
Olgunlaşıp yere düşen
Ve bu yüzden dönmediğim bir yerde bekleyen
Serseri bir kurşun daha yakın, kirpiklerin öldürür beni
72
Hükmü yok mart soğuğunun, çünkü
Bildiğim ve bilmediğim kuşların çoğu yanımda
Bir küçük pencere, alt alta dizili
Küller savrulur
Şekerin tadı gibi, gözlerin öldürür beni
Sensizlikte bir yolculuk kaderin kıyısında
İmgelerimin artık yola çıkma vakti
Tam bu noktada tutukluyum
Önüme çıkan kiralık katil, bakışların öldürür beni
73
VAZODAKİ KIRIK NAĞME
Eylül, Ekim, Kasım
Kış aylarında içilen gölgeli düşlerim
Arşimet’in kayıp parşömeni
Tekneden attığım kimliğim
Eylül, beş çayında spermlerim konuk yüzüne
Ekim, tarihin esrarlı alaşımlarına bakıyorum
Kasım, mahcup bir fincan sesi kulaklarımda
Sonra buz tuttu kıtanın kayıp kızı
Kimse görmedi fakat
Kırılmıştır elbet bir yerlerde zeytin dalı
74
KORKUDAN
Deniz beni yoruyor
Ana dilimde dizeler kurarken yoruluyorum
Korkuyu satın alıp magmanın orta yerinde
Sıcak yalnızlık yoruyor beni
Israrcı falcılar soğukları bildiriyor
Ağaçlar yıkılıyor bu yüzden
Korkudan ölecek yakında diye not düşüyor biri
Başka sesler de duyuyorum
Duyduğumdan emin olmadığım
Silkelendikçe bir nokta kalıyor çünkü deniz
Görüntüler peşimi bırakmıyor
Kimsenin tarifine sığmayan, terk edip sonsuzluğa
Terk edip acının, hüznün olmadığı bir öyküye
İçinde bir mum yanıyormuş gibi dalgalı, koyu renkli
Umutsuz, çaresiz, sonuçsuz
Her gün yüzüme vuruyor gece
Çaresizliğim yoruyor beni
Korkularım, Freud’un şifresi belki
75
ZİNCİR
Kaç kez kelepçe vuruldu
- Hem de kullanılmayan bir dil yüzünden
Tanıdığım ve tanımadığım kim varsa korktu
Ve Ben;
Düşlerimde daha net ve daha güçlü idim
İlk hatırlanan yuvasında dönen anahtar sesi
Sabahın ilk ışığında sarıdan daha uzak
Gökyüzüne uzayıp giden dallar vardı
Ve Ben;
Alıp her birinden ağaç yaptım
76
Tedirgin kilidin - tık - sesi
Uzaklaşırken kızıl bir duman toprağa düştü
Saydam kürelerin yansıması gibi
Ve Ben;
Tek bir el ateş ettim
Ardından zincir sesi
- Ovmakla küflerini kazıdığım
İç kanama durdu, işlenmemiş günahlar öldü
Sıradan ve yalnız
Tanıdığım ve tanımadığım kim varsa peşime düştü
Mağaranın ağzına kadar
Ve Ben;
Kayıp zamanın yasını tutar gibi kör tünellerden geçip
Her defasında kırdım karanlığı
77
SÜRGÜ
Kale kapısı
Tutsak
Belki orta yerinde sürgüsü
Okunmamış / Yeryüzü kitaplığı
Ekinler doymamış daha, rüzgâr
Görmemiş Vinci’yi / Kapılarında en cesur
Gece nasıl ulaşır gökyüzüne
Kale kapısından içeri
Sığmaz akıl
Kalır sonsuz düşüncelerim
78
TARGELİON
Hayallerim eflatun giyinir
Tutsak bir kuşu salıveririm geceye
Soluğunu dokunurum ellerim uzanır denize
Koparırım targelion günlerinin rengini
Gittiğin gün
Ateşe işlenmiş pas, çaresizliğim
Uçları basık yüzlerce imge
Yıkık mahzenlerdeki firari aşk
El yazması ölüm olur mu
Kum saatinin izin verdiği sedef kakmalı yataklarda
Suskunluğun bedenimde konuk amfora
Targelion yalnız senin adın / Unutamadım
79
FİGÜRLER
Öyle geçip gider / Şiirler
İlk yazıldığı gibi
Yarım kalmış paragraf suretleri
Sabah - aynı kapıdan içeri
Aynı yollardan dönüş - akşam
Pencere kenarında aynı konuşmalar
Aynı gülümseme
Aynı yataklarda / Aşk
Ya da
Yalnızlık
Aslında her şey eskisi gibi
Anlaşılmaz figürler içeri
80
MELANKOLİ
Uzak çocuk
Arsız bir tarihin içinde
Kimliğim, melankoli
Günahlarım arınıyor
Engizisyonlarda kayboluyor anormallik
İçimde, melankoli
Bir soru soruyorum sonra uyanıyorum
Şüpheci bakışlarım sorgulanıyor
Sıfır noktasında
Freud’un çekmecesinden çıkıyor rüyam
İniyorum merdivenlerinden
Soluk alıyorum
Birden elimde suç ve ceza
Kendi tercihimde gizli
Bir çocuk olmalı melankoli
81
İKARUS
Gündüz
Düş görürüz ateşin sırrını bulmuş gibi
Kapatırız gökyüzünü nefes nefese
Kuyunun dibinde ölüm
Yaklaşır o saatte
Yalnızlık aslında kör bir kapı kolu
Hüzün veren renkse
Kaç kişiye yeter
Kanatlarımı tutan balmumu
Keder kokan gençliğim
Buraya kadarmış dedim
Koparırken gri sesleri, mağrur
Bir sırrı da öğrendim
Aslında büyüdüm
İkarüs düştü denize
82
BUMERANG
Kaf Dağı’nın ardında aramayın
Ayrılıkları
Öldürmenin keyfiyle ırzına geçilen dünyayı
Buğday işlendi
Sivri taşla öldürüldü Habil
Zamanın gölgesinde kayboldu kenar süsleri
Ne kadar ürpersem yaradılışın karmaşasında
Kırksekiz kil tablet
Şifresini henüz çözemediğim
Sümerlerden daha eski insanlığın hali
Musa’ya emanet edilen yazı
Kuru bir önlem olabilir mi
İki elinden çivilenmiş İsa’yı
İşkence mi ediyor Tanrı
Bumerang - Kabil’in sperm taneciği
Bekâreti alınmış insanlık aslında -
83
BABİL YIKILIRKEN
Hoyrat rüzgârları satarım tortusu kurcalar aklımı
Nicedir tenine dokunduğum yok
Kimliğin, mağrur ve kibirli
Sessizliği severim
Birinci tekil şahıs olurum gözlerinde
Yitik akrebin fısıltıları gelir
Elimi uzatırım sıska bedeninde çingene kızı
Alacası alınmış tutsak bir kuş
Babil yıkılıyor
84
EKSİK DİZE
Ansızın geldi kar
Uykuya dalmadan, kör bir öfkede
Yosunlara sarmış hayatı
Yasayıp gidiyorum, terkedilmiş
Kartpostal manzarasında bile soğuk
Bakışlarım izinsiz
Üstü sızılı rayların
Kirli sakal bırakmışım gizli yosmaların yatağında
Gençlik rüzgârı
Mağrur ve kibirli
Kendi sessizliğimde zehirlendiğim bir soru
- Tanrım, eksik dizem hangisi
85
İÇ KANAMA
Uçurum kıyısı
Son öfkede gizli bulmaca
Unuttuğumuz binlerce kör denklem
Yalnızlık, bulut yüklü şair aslında
İntiharlar harabeye çevirir ikindilerimi
Sözcükler küçük bir harf aslında
- Öfke, tutkunun gecikmiş alınyazısı
- Nefret, eskiden kalma bir şiir
- Aşk, çok iyi saklanmış sır, düşümde bozulması
bekâretin
- Gurur, tek sahip olduğum
Kahramanlar gökyüzüne çıktı
Kimsesiz tekil yüzlerinde, tutkuları çarmıha gerilmiş
Gölgem iç kanama geçiriyor aslında
Bıraksam kimliğimi düşerim uçurumdan
Umut, zümrüt renkli bir düş aslında
86
GEZGİNİN SESSİZ DERİNLİĞİ
İtiraf etmeliyim bakışından çaldım
Olur olmaz yerlere attım, savruk
Sessizliğe açıldı kapı
Geçtiğim korku yüklü Taklamakan
Küçük kör bir kızın hissi
Künyesinden düşmüş, gibi
Şafağın yarım ışığında tek celsede intihar belki
Kar yağmış, içime dokunan çöl
Sordum başrahibe kıyamet alameti olabilir mi diye
Yüzü hüzünlü rüyaların köprüsünde
Cevap, şeytanın diliyle konuşursan / Evet
Sordum şaire ne zaman, nerede
Cevap, kuşluk vakti ve elbet kopyası sende
87
GÜNCE
Pazartesi;
Usta işi eller üstüme düşer
Sabırsızlığı bana benzeyen
Artılar güvercinlere anlatılır, şiir gelir aklıma
Hüzünlü sokaklar değil, ezberimdeki yağmurlu
Puslu hava değil
Gerginlik prova edilir
Salı;
Yırtılır dünün sessizliği, hoyrat
Kar taneleri gezinir tesadüfen
Çarşamba;
Acısı kolumda / Tükeniyorum korkudan
Gölgenin altı sensiz
Bekleme acısını ayırıyor aşk
Sonrası masum sayılmam hiç
88
Perşembe;
Biraz paranoyak olabilirim
Mağrur bir yanım var dargın fotoğraflarımda
Öfkeli bir küçümseme
Sabote ediyor eski pozlar
Cuma;
Kapına yüz süremem
Canı sıkılan sarhoş gençler gibi
Zümrüt ağular bedenimde
Cumartesi;
Dokunuşu kolumda
Uzak, terkedilmiş
Uykuya dalarım, kimbilir
Yıkıcı hüzünden daha yakın
Sonsuzluk sürdükçe kaybolurum
89
Pazar;
Tozlu kent kapısı / Puslu ölüm
Mektuplarım gönderilir her yöne
Çekim alanından daha uzak, halka halka
Tüm prizmalar kırık
Derin bıçak izi
Ruhum hasar görmüş
Bu ben değilim
90
TEBESSÜM
Tetiği çekemedim, yalnızca fısıldadım
Mor gölgelerin acısı kaldı pencerede
Solgunum
Çardağın gölgesinde bile
Kapıda rüzgâr / Toz duman, yağmur yüklü
Nefesim papatya kokusu
Üç boyutlu rüya bedenim
Sabah
- Sessizlik
Öğle
- İnatçı şarkıları ağustos böceklerinin
Akşam
- Erimiş kurşun gibi akan turkuaz yıldızlar
İçim laciverde boyalı - Sabah yeniden
Sevap hanesinde mor günlükler
91
ERGUVAN İKLİM
Maskeleri indirip düşünmeliyiz
Kadere boyun eğmeden
Gölgesine kapılmadan saatlere sığınmış
Yelkovanların sırlarını çözmeliyiz
I
Neden birbirine değmez kar taneleri
Yıldırımlar düşerken bulamam ben en krıstal halimi
II
Neden üşütür, soğuktan daha çok yalnızlık
Sırf bu yüzden kuşatılmıştır sonbahar
92
III
Neden şarap kadehine koyarız pişmanlıkları
Telafisi mümkün olmayan tuzakların yerine
IV
Neden bilinmez gökkuşağının düş yorgunluğu
Uyumadan uyanmanın parodoksu
Kaçıncı kromozonda saklıdır mesela aşkın adı
Her şey biraz uçucu
Görüntüler bile kayboluyor
Mevsimler değişmiyor yalnızca
Bu yüzden her paftasını yaşamalıyız
Yürek çarpıntısında ve rüzgârın sonsuz hızıyla
93
HİÇ
Öyküler toplanıyor, şömine kokusunda
Çapraz alev bedenim
Düşler gerçek değilmiş
Uyanıyorum
Sevgilim haklıydı, savruluyordu mevsimler
Dibe çöküyordu yağmur
Taş bloklar filizleniyordu topraktan
Ben, büyümüş de aşk ustası olmuştum
Dinleyin
Duyulmaz oluyor kışın sesi
Hiç
Bu kadar geniş olmamıştı dünyam
94
95
96
HASAN ÇELİKKOL
gri oksijen dengesi
şiir
Kayıp bir kelime gibiyim
Gezgin olup kafesinden çıkan
Bir yanım hüzün
Bir yanım el değmemiş acı
Çığlığı paslı rüzgârla yankılanan
97