T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ

Transkript

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
MÜKELLEF HİZMETLERİ KDV GRUP MÜDÜRLÜĞÜ
Tarih : 12/03/2012
Sayı : B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.29-986
Konu : inşaat taahhüt işlerinde indirim ve iadenin konutların teslimi ile mi yoksa kesin yada
geçici kabul ile mi gerçekleştirilebileceği
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, yıllara sari inşaat işlerinde indirimli orana tabi
teslimler nedeniyle oluşan iade hakkının talep edilebileceği dönemle ilgili (hak ediş
faturalarının düzenlendiği tarih itibariyle mi yoksa işin bitirilme tarihi itibariyle mi iadenin
doğacağı hususunda) tereddüde düşüldüğü belirtilmekte, konuyla ilgili olarak bilgi
istenilmektedir.
Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun 29/2 nci maddesi ile Bakanlar Kurulu tarafından vergi
nispeti indirilen teslim ve hizmetlerle ilgili olup teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme
döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan verginin,
mükelleflerin bu maddede sayılan borçlarına yılı içinde mahsuben, izleyen yıl içerisinde ise
mükellefin talebine bağlı olarak nakden veya bu borçlarına mahsuben iadesine imkan
tanınmıştır.
KDV Kanununun 28 inci maddesinin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanılarak
yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi eki (I) sayılı listenin 13 üncü sırası
uyarınca " belediyelere yapılan sadece net alanı 150 m2 ye kadar konutlara ilişkin inşaat
taahhüt işleri "ne % 1 oranında KDV uygulanmaktadır.
İndirimli orana tabi işlemlerde iade hakkı, işlemin gerçekleşmesi ile doğmaktadır. Yıllara sari
işlerde iş tamamlanmadan hak ediş düzenlenmesi ve % 1 katma değer vergisi tahsil edilmesi
halinde işlemin hak ediş kapsamına giren kısmı ile sınırlı olmak üzere iade hakkı ortaya
çıkmaktadır. Bu nedenle, işin tamamen bitirilmesi beklenmeden, yıl içindeki hak edişlere
bağlı olarak ve hak ediş kapsamında ifa edilen hizmetin bünyesine giren vergilerle sınırlı
olmak üzere, KDV Kanunun 29/2 nci maddesi uyarınca Bakanlığımıza verilen yetkiye
dayanılarak yayımlanan muhtelif KDV Genel Tebliğlerindeki açıklamalar çerçevesinde iade
talep edilmesi mümkün bulunmaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
MÜKELLEF HİZMETLERİ KDV GRUP MÜDÜRLÜĞÜ
Tarih : 05/03/2012
Sayı : B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV 12-851
Konu : yurtdışına yapılan e-kitap satışının hizmet ihracı olarak değerlendirilip
değerlendirilemeyeceği
İlgide kayıtlı özelge talep formunda; yurtdışına yapılan e-kitap satışının hizmet ihracatı
kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep
edilmektedir.
Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun 11/1-a maddesinde, yurt dışındaki müşteriler için
yapılan hizmetlerin, KDV den istisna olduğu hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 12/2 nci maddesi uyarınca da bir hizmetin yurt dışındaki müşteriler için yapılan
hizmet sayılabilmesi için;
- Hizmetlerin yurtdışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve
- Hizmetten yurtdışında faydalanılması,
gerekmektedir.
Öte yandan, 26, 30 ve 113 Seri No.lu KDV Genel Tebliğlerinde hizmet ihracatının kapsam ve
niteliği konusunda gerekli açıklamalar yapılmıştır.
Bu hüküm ve açıklamalara göre; yurtdışında mukim bir firmaya şirketinizce yapılan elektronik
kitap satışının, ilgili Tebliğlerdeki şartların da yerine getirilmesi kaydıyla hizmet ihracı
kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
ADANA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih : 18/04/2012
Sayı : B.07.1.GİB.4.01.17.02-VUK.231-59
Konu : Erken ödeme veya avaslarda faturanın ne zaman düzenleneceği ve hangi dönemde
vergilendirileceği
İlgi özelge talep formunda, turizm seyahat acenteliği faaliyetinden dolayı vergi numaralı
mükellefi olduğunuz, erken rezervasyon dönemlerinde müşteriden nakit veya kredi kartıyla
tahsil edilen erken ödeme veya avanslar (kapora) için fatura düzenlediğiniz, bu işlemlerde
müşterinin tatile gideceği dönemin 3-6 veya 9 ay sonra olduğu belirtilerek, bu durumda
faturanın ne zaman düzenlenmesi ve hangi dönemde vergilendirilmesi gerektiği hususlarında
Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.
Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229'ncu maddesinde fatura, "...satılan emtia
veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan
veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır." şeklinde tanımlanmış,
aynı Kanunun 231/5'inci maddesinde ise "Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı
tarihten itibaren azamî yedi gün içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen
faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır." hükmü yer almıştır.
Diğer taraftan, 3065 sayılı KDV Kanununun 1/1'inci maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve
serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye'de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi
olduğu; 10/b maddesinde, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya
benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere
fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi ile vergiyi doğuran olayın meydana geleceği
hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, fatura düzenlenmesi ödemeye bağlı olmayıp mal teslimine veya hizmet ifasına
bağlı olduğundan, faturanın esas olarak malın teslimi veya hizmetin ifasından itibaren en geç
yedi gün içinde düzenlenmesi gerekmektedir. Ancak, malın tesliminden veya hizmetin
ifasından önce de fatura ve benzeri belgelerin düzenlenmesi mümkün bulunmakta olup, bu
durumda, fatura ve benzeri belgelerde gösterilen tutarla sınırlı olmak üzere vergiyi doğuran
olay meydana gelecektir.
Dolayısıyla, malın teslimi veya hizmetin ifasından önce alınan avanslar, henüz teslim veya
hizmet gerçekleşmediğinden işlemlerin karşılığını teşkil eden bir bedel olarak
değerlendirilmeyecek ve avans tutarları üzerinden KDV hesaplanmayacaktır. Ayrıca,
faturanın hizmetin ifasını müteakip düzenlenmesi gerektiğinden, avans mahiyetindeki
tahsilat için fatura düzenlenmesine de gerek bulunmamaktadır. Bu durumda, teslim veya
hizmetin ifasından itibaren yedi gün içinde düzenlenecek işleme ait faturada alınan avans
tutarı dahil toplam işlem bedeli üzerinden KDV hesaplanacağı tabiidir.
Ancak, avansın alınması sırasında avans tutarları için fatura veya benzeri belgelerin
düzenlenmesi halinde, teslim veya hizmet gerçekleşmemiş olsa dahi KDV Kanununun 10/b
maddesi hükmü uyarınca alınan avans tutarı üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih : 13/04/2012
Sayı : B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-1362
Konu : İhraç edilen malların yurt dışında imhası ve muhasebe kayıtlarına gider olarak intikal
ettirilip ettirilemeyeceği hk.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, ... ihracatı işi ile iştigal ettiğinizi, ihraç ettiğiniz
ürünlerden hatalı üretilenlerden tamir imkânı olanların ve geri gönderilmesi çok maliyetli
olmayanların iade olarak alındığı, iade edilmek istenen ama geri getirilme maliyeti yüksek
olanların ise yurt dışında alıcı şirket tarafından imha edildiği, yurt dışındaki şirketin imhaya
ilişkin belgeleri tarafınıza gönderdiği belirtilerek, yurt dışındaki şirket tarafından şirketinize
iade edilmek amaçlı olarak tutulan ancak geri gönderme maliyetinin yüksek olması nedeniyle
yurt dışındaki şirket tarafından o ülkede imha ettirilen ürünlerin iade edilen mallar
kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, imha işleminin tevsiki açısından yurt
dışındaki şirket tarafından nasıl bir belge düzenlenmesi gerektiği, iade edilecek ürünlerin yurt
dışında imha edilmesi durumunda imhaya ilişkin herhangi bir oran olup olmadığı ve imha
edilen bu mallara ilişkin maliyetlerin kurumlar vergisi yönünden indirilip indirilemeyeceği
hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde kurum kazancının, gelir vergisinin
konusuna giren gelir unsurlarından oluştuğu hüküm altına alınmıştır.
Anılan Kanunun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin mükelleflerin bir hesap dönemi içinde
elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde
Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme
bağlanmıştır.
Diğer taraftan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinde, her türlü ticari ve sınai
faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanunun 38 inci maddesinde ise, bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsdeki öz
sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet fark olduğu, bu
dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan
indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu suretle
tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun
40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hükmü bulunmaktadır.
Mezkur Kanunun 40 ıncı maddesinde safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler
sayılmış olup, anılan maddenin 1 inci fıkrasında ticari kazancın elde edilmesi ve idame
ettirilmesi için yapılan genel giderlerin safi kazancın tespitinde indirilebileceği hükmüne yer
verilmiştir.
Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerli olup, bunlar "dönemsellik" ve "tahakkuk esası"
ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle
kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra,
miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş
olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında bir gelir unsurunun, özel bir düzenleme
bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde
dikkate alınması gerekmektedir.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 72 nci maddesinde takdir komisyonlarının
kuruluşu, 74 üncü maddesinde takdir komisyonlarının (yetkili makamlarca istenilen matrah
ve servet takdirlerini yapmak ve vergi kanunlarında yazılı fiyat, ücret veya sair matrah ve
kıymetleri tespit etmek gibi) görevlerine ait hükümler yer almaktadır.
Anılan Kanunun 267 nci maddesinde ise, emsal bedelinin gerçek bedeli olmayan veya
bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması
halinde emsaline nazaran haiz olacağı değer olduğu, anılan maddenin üçüncü fıkrasında
emsal bedellerinin ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir yolu ile belli
edilebileceği, takdirlerin maliyet bedeli ve piyasa kıymetleri araştırılmak ve kullanılmış eşya
için ayrıca yıpranma dereceleri nazara alınmak suretiyle yapılacağı, aynı maddenin yedinci
fıkrasında kaza mercilerinin re'sen biçtikleri değerler ile zirai kazanç ölçülerini tespit eden
kararnamelerde yer alan unsurların emsal bedeli yerine geçeceği hükme bağlanmıştır.
Mezkur Kanunun 278 inci maddesinde ise yangın, deprem ve su basması gibi afetler
yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırılmak, çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde
iktisadi kıymetlerinde önemli bir azalış vaki olan emtia ile maliyetlerin hesaplanması mutad
olmayan hurdalar ve döküntüler, üstüpü, deşe ve ıskartaların emsal bedeli ile değerleneceği
hükmü yer almaktadır.
Bu hükme göre, emtianın kıymeti düşen mal olarak emsal bedeli ile değerlenebilmesi için,
emtianın iktisadi kıymetindeki önemli azalışın, yangın, deprem, su basması gibi tabii afet veya
bozulma, çürüme, kırılma, çatlama, paslanma gibi haller nedeniyle olması gerekmektedir.
Emtiaların imhasında genel kural imhanın takdir komisyonu nezaretinde yapılmasıdır. Ancak,
yurt dışına gönderilip de geri getirilemeyen malların imhasının takdir komisyonu nezaretinde
yapılması mümkün olmadığından, söz konusu imhanın gerçekleştirildiği ülkedeki konuyla ilgili
yetkili makamların bilgisi veya gözetimi dahilinde yapılmış olması halinde o ülke
makamlarından alınacak tutanak ve benzeri resmi evraklar takdir komisyonunca veri olarak
kullanılabilecektir.
Öte yandan, söz konusu imha işleminde herhangi bir oran söz konusu değildir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih : 03/04/2012
Sayı : B.07.1.GİB.4.35.18.02-1741-397
Konu : Arge kapsamındaki proje için amortisman
İlgide kayıtlı dilekçenizin incelenmesinden, şirketinizin .... Başkanlığından "... ve fonksiyonel
mamullerin geliştirilmesi ve üretimi" için yapılacak araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile ilgili
destek başvurusunda bulunduğu ve bu kapsamda yapılan harcamaların "263 Araştırma ve
Geliştirme Giderleri" hesabında aktifleştirildiğinden bahisle proje bitiminde gayrimaddi
hakkın bir patente bağlanmaması nedeniyle aktifleştirilmiş olan harcamaların doğrudan gider
yazılmasının mümkün olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşünün talep edildiği
anlaşılmıştır.
5520 Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde;
mükelleflerin, işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri münhasıran yeni teknoloji ve bilgi
arayışına yönelik araştırma ve geliştirme harcamaları tutarının %100'ü oranında
hesaplanacak "Ar-Ge İndirimi"ni kurumlar vergisi matrahının tespitinde, kurumlar vergisi
beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından indirebilecekleri,
araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile doğrudan ilişkili olmayan giderlerden ve tamamen
araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde kullanılmayan amortismana tabi iktisadi kıymetler için
hesaplanan amortisman tutarlarından verilen paylar üzerinden Ar-Ge indirimi
hesaplanmayacağı, matrahın yetersiz olması nedeniyle ilgili dönemde indirim konusu
yapılamayan tutarın sonraki hesap dönemlerine devredeceği hükme bağlanmış, Ar-Ge
indiriminden yararlanacak harcamaların kapsamını ve uygulamadan yararlanılabilmesi için
gerekli belgeler ile usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
Konuya ilişkin açıklamaların yapıldığı 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin "10.2.6.
Ar-Ge harcamalarının kayıtlarda izlenmesi" başlıklı bölümünde kurumların, hesap dönemi
içinde gayrimaddi hakka yönelik yaptıkları araştırma ve geliştirme harcamalarının tamamını
aktifleştirmek zorunda oldukları ancak, gayrimaddi hakka yönelik olmayan ve Vergi Usul
Kanunu hükümleri çerçevesinde aktifleştirilmesi gerekmeyen harcamaların doğrudan gider
yazılabileceği; ayrıca projeden, daha sonraki yıllarda vazgeçilmesi veya projenin
tamamlanmasına imkan kalmaması durumunda, kurumun Ar-Ge faaliyeti kapsamında yapmış
olduğu ve önceki yıllarda aktifleştirilmiş olan tutarların doğrudan gider yazılabilmesinin
mümkün bulunduğu belirtilmiştir.
Diğer taraftan, 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 313 üncü maddesinde, "İşletmede bir yıldan
fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan
gayrimenkullerle 269 uncu madde gereğince gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi
kıymetlerin, alet, edavat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerinin birinci kısımdaki esaslara
göre tespit edilen değerinin bu Kanun hükümlerine göre yok edilmesi amortisman mevzuunu
teşkil eder...
Değeri (01.01.2012'den itibaren) 770 TL'yi aşmayan peştemallıklar ile işletmede kullanılan ve
değeri (01.01.2012'den itibaren) 770 TL'yi aşmayan alet, edevat, mefruşat ve demirbaşlar
amortismana tabi tutulmayarak doğrudan doğruya gider yazılabilir." hükmü bulunmaktadır.
Bu hükme göre bir iktisadi kıymetin amortismana tâbi tutulabilmesi için, işletmenin aktifinde
kayıtlı olması, kullanıma hazır halde bulunması, işletmede bir yıldan fazla kullanılması,
yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunması ve değerinin yukarıda
belirtilen haddin üzerinde olması gerekmektedir.
1 Sıra No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğinde 263-Araştırma ve Geliştirme
Giderleri Hesabı işletmede yeni ürün ve teknolojiler oluşturulması, mevcutların geliştirilmesi
ve benzeri amaçlarla yapılan her türlü harcamalardan, aktifleştirilen kısmının izlendiği hesap
olarak tarif edilmiş ve söz konusu hesabın işleyişine ilişkin olarak "Maliyet değerleri ile bu
hesaba borç kaydedilir...." açıklaması yapılmıştır.
Mezkur Kanunun 5024 sayılı Kanunla değişen 315 inci maddesinde "Mükellefler
amortismana tabi iktisadi kıymetlerini Maliye Bakanlığının tespit ve ilan edeceği oranlar
üzerinden itfa ederler. İlan edilecek oranların tespitinde iktisadi kıymetlerin faydalı ömürleri
dikkate alınır." hükmü bulunmaktadır. Bu hükmün Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden
amortismana tabi iktisadi kıymetler için uygulanacak "Faydalı Ömür ve Amortisman Oranları"
tespit edilmiş ve bu oranlar 333, 339, 365, 389, 399 ve 406 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu
Genel Tebliğleri ile açıklanmıştır.
Bu itibarla, şirketinizce aktifleştirilmiş olan araştırma ve geliştirme giderlerinin, söz konusu
giderler neticesinde bir gayri maddi hak elde edilmesi halinde 339, 365, 389, 399 ve 406 Sıra
No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri ile değişik 333 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel
Tebliği eki listenin "57. Araştırma ve Geliştirme Giderleri" sınıflandırması uyarınca beş yılda
ve % 20 amortisman oranı ile itfa edilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, her ne kadar ar-ge projesinin bitiminde gayrimaddi hakkın patente
bağlanmasıyla ilgili bir talebiniz bulunmasa da, yalnızca ar-ge projesinden vazgeçilmesi veya
projenin tamamlanmasına imkan kalmaması hallerinde, gayrimaddi hakka yönelik olarak
yapılan ve aktifleştirilen harcamaların doğrudan gider yazılmasının mümkün olacağı tabiidir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih : 23/03/2012
Sayı : B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-1136
Konu : Komisyoncunun satıcı adına müşteriden kendi POS cihazıyla yapacağı tahsilatta
düzenlenecek belge ve tevkifat yapılıp yapılamayacağı ile kendisine ait aracın satışında
uygulanacak KDV oranı.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, araç alım satım işi ile iştigal ettiğiniz belirtilerek, vergi
mükellefi olmayan kişilerden yapılan araç alımlarında gider pusulası düzenlenip
düzenlenmeyeceği, düzenlenmesi halinde tevkifat yapılıp yapılmayacağı ile vergi mükellefi
olmayan kişilere ait araçların satışında Kurumunuza ait POS cihazının kullanılması halinde
düzenlenecek faturada komisyon tutarına yer verilip verilmeyeceği hususlarında
Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 94'üncü maddesinin birinci fıkrasında, kamu idare ve
müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları,
dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu
yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı,
zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki
bentlerde sayılan ödemeleri nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir
vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecbur oldukları hüküm altına alınmış olup anılan
fıkranın 13 numaralı bendinde esnaf muaflığından yararlananlara mal ve hizmet alımları
karşılığında yapılan ödemelerden hangi oranlarda tevkifat yapılacağı belirlenmiştir.
Bu madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, esnaf muaflığı kapsamı dışında kalan, diğer bir
ifade ile vergi mükellefi olmayan kişilere yapılan ödemeler üzerinden tevkifat yapılması
gerekmemektedir.
KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 1/1'inci maddesinde, Türkiye'de ticari, sınai, zirai
faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV'ye tabi
olduğu hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, katma değer vergisi oranları, KDV Kanunu'nun 28'inci maddesinin verdiği yetkiye
dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesine ekli I sayılı listede
yer alan teslim ve hizmetler için % 1, II sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 8, bu
listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler için % 18 olarak tespit edilmiştir.
Söz konusu Bakanlar Kurulu Kararnamesine ekli I sayılı listenin 9'uncu sırasına göre, Türk
Gümrük Tarife Cetvelinin 87.03 tarife pozisyonundaki binek otomobilleri ve esas itibarıyla
insan taşımak üzere imal edilmiş diğer motorlu taşıtlardan kullanılmış olanlarının teslimi % 1
oranında KDV'ye tabidir.
Buna göre;
- 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesine ekli I sayılı listenin 9'uncu sırasına
istinaden 87.03 tarife pozisyonunda yer alan binek otomobillerinden kullanılmış olanlarının
satışında % 1 oranında KDV uygulanması gerekmektedir. 87.03 tarife pozisyonunda yer
almayan araçların satışında ise %18 oranında KDV hesaplanacaktır.
- Söz konusu araçların satışında, satıcının gerçek usulde KDV mükellefi olmaması halinde, bu
satış KDV'ye tabi olmayacaktır.
- Başkasına ait binek otomobillerin satışında teslim satıcı ile aracı arasında gerçekleşmekte
olup bu satışlara aracılık edilmesi nedeniyle komisyon vb. adlar altında alınan bedel % 18
oranında KDV'ye tabi olacak ve komisyoncu tarafından beyan edilecektir.
Diğer taraftan, 83 Seri No'lu KDV Genel Tebliği uyarınca komisyoncuya ait POS cihazı
kullanılmak suretiyle kredi kartıyla tahsil edilerek banka hesabına geçen, ancak doğrudan
aracılık hizmeti verilen şahıs veya firmalara aktarılan mal ve/veya hizmet bedellerinin, aracı
firma tarafından ilgili döneme ait katma değer vergisi beyannamesinin "Kredi Kartı ile Tahsil
Edilen Teslim ve Hizmet Bedelleri" satırında beyan edilmesi gerekmektedir.
Bu çerçevede, "Kredi Kartı ile Tahsil Edilen Teslim ve Hizmet Bedelleri" ile katma değer vergisi
beyanları arasındaki uyumsuzluğun vergi dairesince sorulması durumunda, farklılığın aracılık
hizmeti verilen şahıs veya kurum adına aracı firmaya ait POS cihazı kullanılmak suretiyle kredi
kartı ile tahsil edilen mal ve/veya hizmet bedellerinden kaynaklandığı izah gerekçesi olarak
belirtilebilecektir.
Öte yandan, POS cihazıyla yapılan tahsilatlar hakkında 60 Seri No'lu Katma Değer Vergisi
Sirküleri'nin 7.2.'nci bölümünde gerekli açıklamalar yapılmış bulunmaktadır.
VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 227'nci maddesinde, bu Kanun'da aksine hüküm olmadıkça
bu Kanun'a göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait kayıtların
tevsikinin mecburi olduğu, 231'inci maddesinin 5 numaralı bendinde faturanın, malın teslimi
veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği hükme
bağlanmış olup aynı Kanun'un 229-242'nci maddelerinde de bu Kanun'a göre düzenlenmesi
ve alınması gereken vesikalara ait hükümler yer verilmiştir.
Aynı Kanun'un 234'üncü maddesinde ise tüccarların, vergiden muaf esnafa yaptırdıkları işler
veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza
ettirecekleri gider pusulasının vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmünde
olduğu hüküm altına alınmıştır.
Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, noter satış senedinin Vergi Usul Kanunu'nda yer alan
vesikalardan biri olmaması nedeniyle, vergi mükellefiyeti olmayan kişilerden yapmış
olduğunuz taşıt alımlarınızı gider pusulası ile belgelendirmeniz gerekmektedir.
Kurumunuzun, vergi mükellefi olmayan kişilere ait araçların alım satımına aracılık etmesi
nedeniyle sadece komisyon adı altında sağladığı ve kredi kartı ile tahsil ettiği gelirler için
hizmetin yapıldığı tarihten itibaren yedi gün içinde komisyon faturası düzenlemesi ve aracılık
bedeli üzerinden hesaplanacak bu tutarın Kurumunuz tarafından beyan edilmesi
gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih : 22/03/2012
Sayı : B.07.1.GİB.4.34.19.02-105[265-2012/VUK-1- . . .]-1119
Konu : Bankalardan alınan altın kredisinin dönem sonu veya geri ödeme tarihinde baz
alınacak değerleme ölçüsü
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, kıymetli maden rafinasyonu ve alım-satımı yaptığınız,
dönemler itibariyle bankalardan altın kredisi kullandığınız, altın kredisini muhasebe
kayıtlarınıza intikal ettirirken kredi kullanım günündeki İstanbul Altın Borsası altın fiyatını baz
aldığınız belirtilerek, kullanılan altın kredisinin dönem sonu veya geri ödeme tarihinde baz
alınacak değerleme ölçüsünün ne olacağı hususunda görüş talep ettiğiniz anlaşılmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 262 nci maddesinde, "Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin
iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara
müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade eder." hükmüne yer verilmiş olup anılan
Kanunun 274 üncü maddesinde, emtianın, maliyet bedeliyle değerleneceği ifade edilmiştir.
Mezkur Kanunun 265 inci maddesinde, "Mukayyet değer, bir iktisadi kıymetin muhasebe
kayıtlarında gösterilen hesap değeridir.", 285 inci maddesinde, "Borçlar mukayyet
değerleriyle değerlenir. Mevduat veya kredi sözleşmelerine müstenit borçlar değerleme
gününe kadar hesaplanacak faizleriyle birlikte dikkate alınır." hükümlerine yer verilmiştir.
Anılan Kanunun 289 uncu maddesinde ise, değerleme esasları bölümünde yazılı olmayan
veyahut yazılı olup da kendi ölçüleriyle değerlenmesine imkân bulunmayan iktisadi
kıymetlerden bina ve arazinin vergi değerleriyle, diğerlerinin ise, varsa borsa rayici, yoksa
mukayyet değerleri, o da yoksa emsal bedeliyle değerleneceği ifade edilmiştir.
Bu kapsamda, Vergi Usul Kanununda ayni bir borç niteliğinde bulunan altın kredisinin
değerlemesi konusunda özel bir hüküm bulunmamakla birlikte, mezkur Kanunun 289 uncu
maddesine göre değerleme yapılabilmesi, kendi ölçüsüyle değerlenmesine imkân
bulunmaması halinde söz konusu olacaktır. Ancak, altın kredisi işletme açısından bir borç
niteliği taşıdığından değerleme ölçüsü olarak borçlar için belirlenen ölçünün kullanılması ve
anılan Kanunun 285 inci maddesi uyarınca mukayyet değerle değerlenmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin 2008-32/35
No.lu Tebliğin 8 inci maddesinde, "Bankalar depo hesapları karşılığı altın, gümüş veya platin
ile satın aldıkları altın, gümüş veya platinin teslimi suretiyle, yurtiçinde veya yurtdışında
yerleşik gerçek veya tüzel kişi müşterilerine bankacılık mevzuatı dahilinde altın, gümüş veya
platin kredisi kullandırabilirler. Altın, gümüş veya platin kredisi uygulamasında miktar, bu
Tebliğ'in 5 inci maddesinde belirtilen usule göre tespit edilir.",
9 uncu maddesinde, "Altın, gümüş veya platin kredisi hesaplarına bankalarca tespit edilecek
oranlar üzerinden tahakkuk ettirilecek faizler, altın, gümüş veya platin olarak hesaplarda
izlenir. Bu kredi hesapları, müşteriler tarafından altın, gümüş veya platin teslimi suretiyle
veya banka ile müşteri arasında varılacak anlaşmaya göre Türk Lirası veya döviz geri ödemesi
yapılarak kapatılabilir.",
10 uncu maddesinde, "Altın, gümüş veya platin alış ve satış fiyatları bankalarca, serbestçe
tespit edilir." hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre;
-Bahsi geçen Tebliğin 10 uncu maddesine göre, bankalar altın alış ve satış fiyatlarını serbestçe
belirleyebildikleri için, altının İstanbul Altın Borsasındaki değerinin değil, krediyi kullandıran
bankanın altın kredisi için tespit etmiş olduğu satış fiyatının esas alınması,
-Bankadan alınan altın kredisi, kredi sözleşmesine dayanan bir borç niteliği taşıdığından
mukayyet değerle değerlenmesi, geçici vergi dönemi ve hesap dönemi sonundaki dönem için
altın olarak hesaplanan faizin de mukayyet değere eklenmesi,
-Kredinin geri ödemesi sırasında mukayyet değerle geri ödeme tarihinde bankanın
hesapladığı değer arasındaki farkın, gelir veya gider hesaplarına intikal ettirilmesi,
-Kredi olarak alınan altının, işletme için emtia niteliğinde olması sebebiyle aktife maliyet
bedeli ile kaydedilmesi, geçici vergi dönemi sonları itibariyle stokta bulunan fiziki altın
mevcudunun maliyet bedeli ile değerlenmesi ve satılmadığı sürece gelir veya gider
hesaplarını etkilememesi
gerekmektedir.
Ancak, Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin A fıkrasının 9 numaralı bendine
göre, münhasıran sürekli olarak altın alım-satım ve imali ile iştigal eden mükellefler şartlara
bakılmaksızın dönem sonlarında enflasyon düzeltmesi yapacakları için, kredi olarak alınıp
aktifte bulunan altının da diğer altın stokları gibi dönem sonlarında enflasyon düzeltmesine
tabi tutulacağı tabiidir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
T.C.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü
Tarih : 22/03/2012
Sayı : B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-1128
Konu : ... Kart Puan Sistemi kapsamında toplanan puanların müşterilere kullandırılması
karşılığında bayilere yansıtılan bayi gider payının gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı ile
belge düzeni.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, Şirketinizin ... nin akaryakıt istasyonu işleten bayisi
olarak faaliyetlerini sürdürdüğü, satışlarınızı arttırmak amacıyla ... Kart Puan Sisteminde
toplanan puanların müşterilerinize kullandırmanız karşılığında Şirketinize yansıtılan bayi gider
paylarının ... A.Ş. tarafından düzenlenen gider dekontuna istinaden gider olarak dikkate alınıp
alınmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde kurumlar vergisinin, Kanunun 1
inci maddesinde yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı
üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari
kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin (1) numaralı bendinde ise ticari kazancın elde
edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin safi kazancın tespitinde, indirim
konusu olarak dikkate alınabileceği belirtilmekte olup pazarlama satış ve dağıtım harcamaları
genel giderler kapsamında değerlendirilmektedir.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia
veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan
veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu belirtilmiştir. Aynı
Kanunun 231 inci maddesinin 5 numaralı fıkrasında faturanın, malın teslimi veya hizmetin
yapılmasından itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde
düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı, aynı Kanunun 232 nci maddesinde
ise birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla, kazancı basit usulde tespit edilenlerin ve defter tutmak
mecburiyetinde olan çiftçilerin; birinci ve ikinci sınıf tüccarlara, serbest meslek erbabına,
kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlara, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere,
vergiden muaf esnafa sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunların da
fatura istemek ve almak mecburiyetinde oldukları, yine aynı Kanunun 233 üncü maddesinde
birinci ve ikinci sınıf tüccarlarla, kazancı basit usulde tespit edilenlerin ve defter tutmak
mecburiyetinde olan çiftçilerin fatura vermek mecburiyetinde olmadıkları satışların ve
yaptıkları işlerin bedellerinin perakende satış fişleri, makineli kasaların kayıt ruloları veya giriş
ve yolcu taşıma biletlerinden biri ile tevsik olunacağı hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, 3100 sayılı Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları
Kullanmaları Mecburiyeti Hakkındaki Kanunla da birinci ve ikinci sınıf tacirlere, Vergi Usul
Kanununa göre fatura vermek zorunda olmadıkları mal satışları veya hizmet ifaları için
ödeme kaydedici cihaz fişi kullanma zorunluluğu getirilmiştir.
Yukarıda yer alan kanun hükümleri çerçevesinde; satışların artırılması amacıyla ... A.Ş.nin
uyguladığı ... Kart-Puan Sistemine üye olan (A) Bayisi, ... Kart kullanıcısı müşteri (X)'e yapmış
olduğu satışlarda borçlanılan meblağı gösteren ödeme kaydedici cihaz fişi düzenleyecektir. ...
Kart kullanıcısı (X), elde etmiş olduğu ödül puanları da kullanarak herhangi bir ... üyesi
bayiden (A, B, C,...) mal veya hizmet satın alması durumunda; üye bayi satmış olduğu mal
veya hizmetin gerçek meblağı üzerinden ödül puan bedel tutarını düşmeksizin fatura veya
perakende satış vesikası düzenleyecektir. Ödül puan bedellerinin ... Kart-Puan Sistemindeki
fona veya buradan ödül puan bedeli ile satış yapan üye bayilere aktarılması işleminde ise
fatura veya perakende satış vesikası düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 228 inci maddesinde, "Aşağıdaki giderler için
ispat edici kağıt aranmaz:
1. Örf ve teamüle göre bir vesikaya istinat ettirilmesi mutat olmayan müteferrik giderler;
2. Vesikanın teminine imkan olmayan giderler;
3. Vergi kanunlarına göre götürü olarak tespit edilen giderler.
1 ve 2 numaralı fıkralarda yazılı giderlerin gerçek miktarları üzerinden kayıtlara geçirilmesi ve
miktarlarının işin genişliğine ve mahiyetine uygun bulunması şarttır." hükmü yer almaktadır.
Buna göre, "... Kart Puan Sistemi" kapsamında bayiler vasıtasıyla sistemde toplanan
puanların kullandırılması karşılığında ... A.Ş. tarafından bayilere yapılan ödemelerin ... A.Ş.nin
kazancının tespitinde pazarlama satış ve dağıtım gideri olarak değerlendirilmek suretiyle
gider olarak dikkate alınması mümkündür. Ayrıca, söz konusu ödemelerin bir kısmının
yapılan hesaplamalar sonucunda bayilere aktarılması durumunda aktarılan tutarın bayilerce
gider olarak dikkate alınabilecektir. Ödül puanlara isabet eden tutarların ... A.Ş. tarafından
daha evvel gider kaydedilmiş olması halinde, bu tutarlardan bayilere aktarılan kısmının anılan
şirket tarafından gelir kaydedilmesi gerektiği tabiidir.
Söz konusu ödül puanlara isabet eden bedellerin bayilere aktarılması işleminde ise fatura
veya perakende satış vesikası düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır. Diğer taraftan, ...
A.Ş. tarafından gider kaydedilmiş ve kısmen bayilere aktarılan tutarlar (gider katılım payı) için
fatura düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır.
Ayrıca, anılan şirket ile bayiler arasında yapılan sözleşmeler ile ödül puan bedel tutarlarını
gösteren (aylık hesap durumu özet tablosu gibi) evrakın, yasal defterlerle birlikte muhafazası
ve istenildiğinde ibraz edilmesi gerekmekte olup, söz konusu işlemin tevsiki açısından anılan
şirket tarafından düzenlenen dekontların da kullanılması mümkün bulunmaktadır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü
Tarih : 29/04/2011
Sayı : .4.35.16.01-176300-111
Konu : Serbest bölgede faaliyet gösteren A.Ş.'ye ortak olan limited şirkete yapılması
muhtemel bir kar dağıtımında stopaj uygulanıp uygulanmayacağı hk.
İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, serbest bölgede faaliyet gösteren bir anonim şirketin
ortağı olduğunuz belirtilmekte ve muhtemel bir kâr dağıtımında şirketinize stopaj uygulanıp
uygulanmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.
5810 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi ile değişmeden önceki 3218 sayılı Serbest Bölgeler
Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında, serbest bölgelerin gümrük bölgesi dışında
olduğu hükme bağlanmışken, anılan Kanunun belirtilen maddesiyle yapılan değişiklikle
serbest bölgeler Türkiye Gümrük Bölgesinin içine alınmıştır.
Anılan kanunun 6 ncı maddesinin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, bu bölgelerde
sadece gümrük ve kambiyo mükellefiyetine dair mevzuat hükümlerinin uygulanmayacağı
hususunda düzenleme yer almakta, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları ile Türk Ticaret
Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağı hususunda bir hüküm bulunmamaktadır.
Ayrıca, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun iştirak kazançları istisnasının düzenlendiği 5
inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin birinci alt bendinde kurumların, tam
mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılmaları nedeniyle elde ettikleri
kazançlar kurumlar vergisinden müstesna tutulmuş, 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında,
kanuni veya iş merkezi Türkiye'de bulunan kurumların tam mükellefiyet esasına göre
vergilendirileceği belirtilmiş, ikinci fıkrasında da, Türkiye'de faaliyette bulunan, kanuni ve iş
merkezlerinden her ikisi de Türkiye'de bulunmayan kurumların, dar mükellefiyet esasında
sadece Türkiye'de elde ettikleri kazançlar üzerinden vergilendirileceği hükme bağlanmıştır.
Buna göre, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan ve kanuni veya iş
merkezleri serbest bölgede bulunan şirketlerin tam mükellef kurum olarak değerlendirilmesi
gerekir.
Diğer taraftan, aynı Kanunun "Vergi kesintisi" başlıklı 15 inci maddesinin birinci fıkrasında
kamu idare ve kuruluşlarının, iktisadî kamu kuruluşlarının, sair kurumların, ticaret
şirketlerinin, iş ortaklıklarının, derneklerin, vakıfların, dernek ve vakıfların iktisadî
işletmelerinin, kooperatiflerin, yatırım fonu yönetenlerin, gerçek gelirlerini beyan etmeye
mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabının, ziraî kazançlarını bilânço veya ziraî işletme
hesabı esasına göre tespit eden çiftçilerin; maddede sayılan kurumlara avanslar da dahil
olmak üzere nakden veya hesaben yaptıkları ödemeler üzerinden istihkak sahiplerinin
kurumlar vergisine mahsuben % 15 oranında kesinti yapmak zorunda oldukları, maddenin
ikinci fıkrasında ise; vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan (Kârın sermayeye eklenmesi kâr
dağıtımı sayılmaz.) Gelir Vergisi Kanununun 75' inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3)
numaralı bentlerindeki kâr payları üzerinden, bu maddenin üçüncü fıkrası uyarınca vergi
kesintisine tâbi tutulan kazançlar hariç olmak üzere (2009/14594 sayılı B.K.K. ile 03.02.2009
tarihinden geçerli olmak üzere) %15 oranında vergi kesintisi yapılacağı belirtilmiştir.
Öte yandan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde de ticaret şirketlerinin
vergi sorumlusu sıfatıyla madde bentlerinde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil)
nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir ve kurumlar vergilerine
mahsuben tevkifat yapmaları gerektiği hüküm altına alınmış olup, aynı maddenin birinci
fıkrasının (6) numaralı bendinin (b/i) alt bendinde ise, tam mükellef kurumlar tarafından; tam
mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden
muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde
yazılı kâr paylarından (2009/14592 sayılı B.K.K. ile 03.02.2009 tarihinden geçerli olmak üzere)
% 15 oranında vergi tevkifatının yapılacağı hükmü yer almaktadır.
Ayrıca, serbest bölgelerde uygulanan kurumlar vergisi istisnasının açıklandığı 1 seri no.lu
Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin "5.12.3.5.1. Kâr paylarının dağıtılması halinde vergi
kesintisi" başlıklı bölümünde; "Serbest Bölgeler Kanununun geçici 3'üncü maddesinin birinci
fıkrasının (a)bendindeki istisna hükmünün, kâr dağıtımına bağlı olarak yapılacak vergi
kesintisine etkisi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, serbest bölgelerde faaliyette bulunan kurumlar vergisi mükelleflerinin, bu
bölgelerde elde ettikleri kazançları dağıtmaları halinde, dağıtılan kâr payları üzerinden elde
edenin hukuki niteliğine göre Gelir Vergisi Kanununun 94'üncü maddesinin birinci fıkrasının
(6) numaralı bendinin (b) alt bendi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 15'inci maddesinin ikinci
fıkrası ve 30'uncu maddesinin üçüncü ve altıncı fıkraları uyarınca vergi kesintisi yapmaları
gerekmektedir." açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu itibarla, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununun geçici 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendinde yer alan istisna hükmünün, kâr dağıtımına bağlı yapılacak vergi kesintisine etkisi
bulunmadığından, serbest bölgede faaliyet gösteren mükellefler tarafından kâr dağıtımı
yapılması halinde, dağıtılan kâr payları üzerinden kârı elde edenin hukuki statüsüne göre,
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 ve 30 uncu maddeleri ve 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendi gereğince tevkifat
yapılacağı tabiidir.
Ancak, yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalara göre, ortağı olduğunuz tam mükellef
statüsündeki anonim şirketten elde edeceğiniz kâr payları, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi
Kanununun5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin birinci alt bendine göre iştirak
kazancı istisnası kapsamında olduğundan kurumlar vergisinden istisna tutulması gerekmekte
olup, ayrıca, serbest bölgedeki ortağı olduğunuz tam mükellef anonim şirketten elde
edeceğiniz kâr payından 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesi ile 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin
(b/i) alt bendinde tam mükellef kurumlara dağıtılan kâr payları üzerinden vergi tevkifatı
yapılacağına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığından, tevkifat yapılmaması
gerekmektedir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.