Untitled - Kale Tasarım Merkezi
Transkript
Untitled - Kale Tasarım Merkezi
27/09/2009 03 Meltem Cansever [email protected] SANATI TASARLAMANIN SINIRLARI 12 Eylül’de açılan 11. İstanbul Bienali sergilediği gözüpek politik tutumları, genç sanatçı tercihleriyle uluslararası sanat camiasında özel yere sahip. Fakat etkinliğin siyasi duruşu “bienal tasarımı”nı sanatçıların fazla mı önüne çıkarıyor? Günümüzde dünyada 60’tan fazla bienal var. 1895 yılında Venedik’te başlatılan gelenek, zaman içinde Batılı kökenlerinin çok ötesine geçmiş durumda. 1951’de Sao Paola Güney Amerika’nın ilk bienali oldu; Kassel’in şu ünlü Documenta’sı ise 1955’te açılacaktır. Sydney Bienali 1973’teki başlangıcıyla eskiler arasına girdi bile. Ama asıl patlama 1990’larda yaşandı. Başta Asya’nın farklı köşeleri olmak üzere Havana’dan Karayiplere ve Afrika kıtasına uzanan “yeni nesil” bienaller Batı egemen sanata karşı bir politik tavır olarak gelişti. 1987’de gün yüzüne çıkan İstanbul Bienali de yeni bienaller arasında öne çıkan, her yıl artırdığı seyirci sayısıyla ve paralel etkinliklerle kenti gerçek bir uluslararası güncel sanat ortamına çeviren benzersiz bir oluşum. Büyük boyutlu yerleştirmeler, yüksek teknolojili düzenekler, kavramsal parçalara pek de uygun olmayan geleneksel “beyaz küp” müze sergileri, galeriler ve sanat fuarlarının dışında ayrı bir mecra oluşturan bienallerin yükselişi bienalleri düzenleyen “küratör”ün de yıldızının parlamasıyla yan yana gelişti. Başta efsanevi bağımsız Harald Szeeman olmak üzere Pontus Hulten, Kasper König, Jean-Christophe Ammann, René Block gibi klasik nesil küratörler hâlâ Batılı ve erkek sanatçıları ağırlıkta tutuyorlardı, ama tercihler yalnızca ulusallık ölçütünden küratörün belirlediği temaya doğru kaymıştı. Bu ilk nesil yıldızların aralarından az sayıda isim kendini yenileyecektir. Vasıf Kortun, Roza Martinez, Okwui Enwezor, Hou Hanru gibi yeni nesil küratörler ise sanat ortamının çoklu manzaralarına dinamik bir ortam sağlayarak sanat kataloglardan panellere düzenledikleri bir dizi yan etkinlikle serginin ötesinde ayrı bir söylem de oluşturuyorlar. Yine de “Sergi küratörlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir” diyen Szeeman’ın ilkesi korunuyor ve küratörler, serginin kendisini bir “sanat işi” olmaya kadar götürmemeye özen gösteriyorlar. Bienal meydanı, gerektiği gibi, sanatçıya kalıyor ve kavramsal çerçeve gerçekten bir çerçeve olarak kalıyor. Ama 8 Kasım’a dek açık kalacak 11. İstanbul 01 Bienali, öncekilerin tersine daha çok kavramsal çerçevesiyle konuşuluyor ve sanatçıların ne yapmış olduğundan çok küratörlerin söyledikleri üzerinden değerlendiriliyor. Kurulduğu 1999 yılından bu yana çalışmalarını Hırvatistan’ın Zagreb kentinde sürdüren küratör kolektifi WHW/What, How& for Whom’un (Ne, Nasıl ve Kimin İçin), dört kadın küratörden oluşuyor: Ćurlin, Ana Dević, Nataša Ilić ve Sabina Sabolović. Kolektif, bienal başlığını, Bertolt Brecht’in 1928 yılında Elisabeth Hauptmann ve Kurt Weill ile birlikte yazdığı Üç Kuruşluk Opera adlı oyunun ikinci perdesinin kapanış parçası olan “İnsan Neyle Yaşar?” adlı şarkıdan almış. Brecht’e “yeniden keşfedilmesi ve yeni kuşaklara gösterilmesi gereken bir klasik olarak bakmayı” amaçlamadığını, “geçmişin saklı kalmış tarafları üzerine bugün artık düşünmeye başlamayı ve sanatın, toplumsal olana müdahale ile estetik jest arasındaki eski ilişkilerin gözden geçirilmesi ve yeni ilişkiler kurulması için nasıl olasılıklar barındırdığını araştırmayı” önerdiğini belirtiyor WHW. Ortadoğu ve eski Yugoslavya’nın ağır savaşlardan çıkmış sanatçılarının ağırlıkta olduğu etkinlik ağır bir öğretici misyon yüklenmiş durumda. Antrepo No.3, Tütün Deposu ve Feriköy Rum Okulu’nda 40 ülkeden 70 sanatçı ve sanatçı grubunun 141 projesine ev sahipliği yapan etkinlikte yerlerde kırmızı kâğıtlar buruşturulup atılmış, duvarlara sol içerikli sloganlar yazılmış, Brecht’in önerdiklerine uygun olarak ayrı öğrenme odaları öngörülmüş. Brecht’ten “Banka kurmanın yanında banka soymak nedir ki?”, “Her burjuva bir suçlu, her suçlu bir burjuvadır” gibi sözlerinin bienal sponsoru Koç’un logosuyla yan yana gelmesi mi galeyana getirdi bilmez, eleştiriler daha çok kendini “sol” diye adlandıran kesimden geliyor. Direnalİstanbul Direniş Günleri kavramsal çerçevesi “İNSAN NE-SİZ YAŞAYAMAZ?” olarak adlandırarak, “Son birkaç yıldır müzelerde, dergilerde ve piyasada popülerleşen politik sanatın dünyayı gerçekten değiştirmekle hiçbir ilgisi olmadığını artık anlamamız gerekiyor” diyor onlar. Alternatif “beğenal” afişleri hazırlanıyor, açılışlara protestocular eşlik ediyor, anaakım medya sanatçıların işlerine çok az yer ayırarak tekrar tekrar kavramsal çerçevenin ne kadar radikal olduğundan bahsedip duruluyor. Ya işlerin kendisi? Fazla doğrudan göndermelerle dolu bazı örnekler olsa da Bülent Şangar’la Aydan Murtezaoğlu’nun AICA İstanbul ödüllü yürek burkucu “İşsiz İşçiler - sana yeni bir iş buldum!” projesi, Canan Şenol’un minyatür, Karagöz, ortaoyunundan beslenen “İbretnuma” adlı video çalışması, Sanja Iveković’in “Sığınma Evi (Güneş Gözlüğü)” projesi veya Vasıf Kortun’un eş-küratörü olduğu 2008 Taipei Bienali’nde de adını duyuran Şilili kolektif Etcetera imzalı “Errorist Cabaret” akla ilk gelen etkileyici işler. Belki de medya ve anlamsız protestoların etkisiyle kavramsal çerçevenin bunca arkasında kalmaları yazık oluyor. Fotoğraflar: Muhsin Akgün 01 Antrepo No.3 ve Feriköy Rum Okulu gibi mekanlarda yer alan bienal sergileri 8 Kasım’a dek görülebilir. 04 Erdem Dilbaz [email protected] Kültür endüstrisinin bir süredir deneyimlenen ve 2010 yılında Türkiye’den Avrupa’nın geleceğine yapılacak katkıları göstermesi beklenen Avrupa Kültür Başkenti (AKB) projesine ramak kaldı. Ülkelerin imajlarını tazelemek, geliştirmek ya da imajlarına yeni karakterler eklemek için dikkate aldığı programlardan biri. İlgililerin hemen hepsini bünyesinde bulunduran AKB Ajansı dikkatleri o kadar üstüne çekiyor ki, geçtiğimiz yıl Milan'a hediye ettiğimiz Expo dünya fuarlarını takip etmiyoruz. Oysa 150 yılı geçkin tarihleriyle Expo fuarları bize dünyanın bugünü ve yarınıyla ilgili geniş açı izdüşümler sunuyor. Evsahipleri başta olmak üzere katılımcılar da bıçak sırtında bir işe girişiyorlar. Eline yüzüne bulaştırdığın zaman dünya aleme rezil olmak var sonunda. Dünya Fuarı adıyla başladığında (1851) ülkelerin endüstriyel gelişmelerini tanıttığı, evrilerek "dünyalar kurmak" yaklaşımını vurgulayan, en nihayetinde de ulusların markalaşmasını sağlayan Expo 2010 yılında Şangay'da gerçekleşiyor. ŞANGAY’IN 2010’U BAŞKA! Biz kendi 2010’umuzla çalkalanırken, Expo’nun yeni ev sahibi Şangay’ı unuttuk mu yoksa? Ulusların markalaşması adına dikkate değer katkıları olan 150 yıllık etkinlik gelecek yıl Şangay’a neler getirecek dersiniz? Expo’nun Yıldızları 5.28 km² alanda ülke pavyonlarını ağırlayacak Şangay Expo 2010'dan, ulusların vizyoner yaklaşımlarını açıkça görmek heyecan verici. Özellikle Avrupa ülkelerinin omuz omuza mücadelesi ortaya teknoloji ve tasarımla kutsanmış emsalsiz binalar çıkmasına neden oluyor. Amerika kıtasının gösterişli yapısı Kanada'dan. Yapının merkezine kuracakları performans alanlarındaki ilk gösteri Cirque Du Soleil'den sipariş. Expo'nun merak edilen yıldızlarından biri ise Latin Amerika'dan ilk kez kendi pavyonuyla Expo'ya katılacağını bildiren Şili. Şili, pavyonunun işlevsel amaçları diğer ülkelerin yapılarının yanında yetersiz kalıyor. 02 güneşten temin etmek gibi geç kalınmış aflarını doğadan betonla diliyorlar. Heaterwick Studio'nun tasarladığı İngiliz Pavyon'u kirpiye benziyor. Dışarıya uzatılmış fiberoptik kabloları rüzgarın salınımına bırakıyorlar. İçeriye kuracakları devasa dijital ekranlarla ziyaretçilerin beynini yıkayacaklar muhtemelen. Kültürlerini mimari yapının felsefesine oturtan ülkeler arasında, zirveyi Belçika hakediyor. Avrupa'nın göbeğinde Anglosakson, Germen ve Latin kültürlerinin geçiş noktası ve bilimsel gelişmişliklerine vurgu yapmak için pavyonlarının merkezini beyin hücresi formunda inşa ediyorlar. Polonya Pavyonu'nun dışı dantel örnekleri gibi tasarlanırken, İtalya da bölgesel tanımlamayı mimarisine yansıtıyor; İtalya'yı oluşturan tüm bölgelerin birlikteliği birbirinden kopuk konstrüksiyonların birlikteliğiyle vurgulanıyor. Danimarka Pavyonu Kopenhag'ın keyfiyetini içeriye taşıyor.Şehir bisikleti, doğal oyun alanları ve ekolojik piknik(?) alanı mevcut aile pavyonu. Tasarımları, teknolojileri, felsefeleri ve beklenen 70 milyon ziyaretçisiyle 2010’un en önemli organizasyonu Şangay Expo 2010. Bir işle ilgilenirken diğerini önemsemedik belki lakin, gelecek 10 yılda Türkiye'nin de hatrı sayılır bir gövde gösterisi yapacak içeriğe sahip olmasını umuyoruz. Ülkeler biraraya gelince dünyevi dertlere sahip çıktıklarını gösteriyorlar. Pavyonların hepsi misafirlerini teknoloji ile direkt etkileşime sokmak, geri dönüşümlü malzemelerden inşa edilmek, yağmur suyunu dahili kullanmak, terasa çimler ekip enerjiyi 01-02-03 Sırasıyla İtalya, İngiltere ve Belçika pavyonu 01 02 03 06 27/09/2009 Defne Bükümcü Pelin Özgen [email protected] [email protected] Dünyanın en büyük mimarlık zirvesi diye nitelendirilebilecek festival, mimarlık ve tasarım camiasına dünyanın en büyük mimari ödül programına katılarak kendini kanıtlama fırsatı tanıdığı için büyük rağbet görüyor. Festivalin tematik sergisi "Az çoktur", mimarların dünyadaki yeni ekonomik koşullara meydan okumaktaki becerilerini sınayacak. Sergi, yaratıcı tasarımın, hayal gücü ve yenilikçi düşüncenin; daha az zaman, enerji, malzeme ve finans ile nasıl daha az maliyetli, daha fazla değer üreten binalar ve kentler yaratacağı sorusuna odaklanacak. Bu yılki ödül programında, herkese daha fazla kazanma olanağı tanıyacak üç yeni kategori daha yer açıldı. Tamamlanmış yapıların yanısıra açılan bu kategoriler; içmimari ve dekorasyon, strüktür tasarımı ve geleceğe yönelik projeler olacak. Tamamlanmış yapılar altındaki tüm kategoriler "Dünya Yılın Yapısı Ödülü" için yarışacak. Bir proje birden fazla kategoride yarışmaya girebileceği gibi aynı yarışmacı bir kategoride birden fazla projeyle de yarışabilecek. Dünya Mimarlık Festivali'nde, Türkiye'den de 11 mimari projenin yarışması Türk GAUDİ’NİN BARCELONASI’NDA MİMARLIK FESTİVALİ Barselona’da 4-6 Kasım 2009 tarihlerinde Dünya Mimarlık Festivali’nin (WAF) ikincisi düzenlenecek. Dünyanın dört bir yanından projelerin yer aldığı festivalin yarışma bölümünde Türkiye’den 11 proje finale kaldı. mimarlığının gelişimi açısından çok sevindirici bir haber. Atilla Kuzu ve Levent Çırpıcı'nın Acıbadem Maslak Hastanesi ''iç mekan düzenlemesi'' kategorisinde, EAAEmre Arolat Architects 7800 Çeşme Residences & Hotel ile ''konut'' ve ''tatil'' kategorilerinde, BcD Konutları ve Likör ''geleceğin projeleri/konut'' kategorisinde, Sinpaş Eco-Town projesi ''geleceğin projeleri/kentsel planlama'' kategorisinde, Eyüp Nikah Dairesi ''geleceğin projeleri/kültürel yapılar'' kategorisinde, Bodrum Büyük Kulüp ''geleceğin projeleri/ticari yapılar'' kategorisinde, Faruk Malhan tarafından projelendirilen Yalıkavak Bakraz Evleri ''karma konut kullanım'' kategorisinde, Tabanlıoğlu Mimarlık'ın Ankara Doğan Medya Center'ı ''ofis/karma yapılar'' ve Kisebükü projesi, ''geleceğin projeleri/konut'' kategorisinde dünyanın önde gelen mimari projeleriyle yarışma imkanı bulacak. Festivalin yarışma bölümünde finale kalan eserler, aralarında Süha Özkan, Rafael Vinoly, Farshid Moussavi, Kengo Kuma, Charles Jencks ve Sir Peter Cook gibi kent ve mimarlık platformlarında söz sahibi kişilerin yer aldığı uluslararası büyük jüri tarafından değerlendirilecek. Büyük çoğunluğu mimarlardan oluşan 2 binin üzerinde katılımcının ziyaret etmesi beklenen festival kapsamında, yarışmanın dışında, güncel mimarlık konuları üzerine seminerler, ''Sürdürülebilir Mimarlık'' temalı bir sergi ve öğrencilerarası proje yarışması da düzenlenecek. Festivale katılmak isteyenler www.worldarchitecturefestival.com adresinden tüm bilgilere ulaşılabilir. 01 01 Maslak Acıbadem Hastanesi de finalde. Oliver Huntrods TADINA DOYULMAYAN TAKILAR İspanya'nın alanında ilk uluslararası etkinliği olan Çağdaş Takı Haftası JOYA, Eylül sonunda gerçekleştirildi. İki yıl gibi kısa sürede Avrupa’nın en etkili galerileri arasına giren galeri Klimt02 işbirliğinde düzenlenen JOYA'nın destekçileri arasında Katalan Takı Sanatçıları ve Sanatkârları Birliği “Artesania Catalunya” ve “Grupo Duplex” vardı. Mekân, çok isabetli bir seçimle, Foment d'Art i Diseny FAD'in sergi salonlarında konumlanmıştı. Çeşitli tasarım dallarında eğitim veren FAD'ın yüksek tavanlı Gotik salonlarında birçok sergi yan yanaydı. İşlenmemiş malzemeyi konu alan "Materia Prima", alanında yeni açılımlara imza atmış İspanyol takı sanatçılarına 15 yıldır verilen Enjoya't ödülünün finalist işleri, genç İtalyan sanatçıların işlerinden oluşan Lucca Preziosa Young, Klimt02 galerisinin 2010 yılı seçkisi olan "The Beauty&The Best" ve Takı Haftası için özel olarak geliştirilen resmi akşam yemeği konseptli "Joyas a la Carte" sergisi burada yer alıyordu. İngiltere, Avusturya, ispanya gibi çeşitli Avrupa ülkeleri ve Japon sanatçıların katılımıyla gerçeklesen sergide takılar, akşam yemeğinin başoyuncularıydı. Her sanatçının eserleriyle kendi aksam yemeği düzenlemesini yaptığı sergide Michael Berger'in kinetik isleri büyük ilgi topladı. Hareketli yüzükler kendileri gibi hareketli tabaklar üzerinde sergilenmişti. Arata Türk tasarımcıları dünyanın dört bir yanında “görünür” olmaya başladı. İspanya’nın Çağdaş Takı Haftası Joya’nın katılımcılarından Senay Akın, mizahi diliyle haftanın akılda kalanları arasındaydı. Fuchi'nin erimiş gümüş tozu ile kaplı takıları da en çok ilgi görenler arasındaydı. Katılımcılar arasında bu sene bir Türk tasarımcı da bulunuyordu. “Bestie Fantasmagoriche" isimli koleksiyonunu ilk kez burada sergileyen Senay Akın, mizahi bir yaklaşımla gerçekleştirdiği takılarının sergilemesinde de mizahi dilini kullanmıştı. Yeşil, vitaminli taze sebzelerle 07 takıları yan yana getiren masada her şey çok iştah acıcı görünüyordu doğrusu. Barselona’nın tanınmış mücevher markaları ve takı galerileri de fuar organizatörlerini yalnız bırakmadı. Aralarında Carera y Carera, Joid'art j.Roca La Basilica gibi prestijli markalar etkinliğe özel vitrin düzenlemeleriyle katıldı. 01 Böylelikle etkinlik tasarıma meraklı Katalanların başkentinin birçok yerinde kendini gösterdi. Galeri sahipleri, sektör profesyonelleri ve tasarım öğrencilerinin yoğun ilgi gösterdiği ilk günün sonunda Enjoya't ödülü profesyonel ve öğrenci dallarında sahiplerini buldu. 01 Joya’daki Senay Akın standı DİSİPLİNLER ARASI BİR TASARIM PROBLEMİ: YAT TASARIMI 23 – 26 Eylül tarihlerinde Monako’da gerçekleştirilen Monaco Yacht Show önemli yat tasarımcıların katılımıyla gerçekleşti. Bu sene 19.’su gerçekleştirilen fuar 25 metre ve daha uzun yatların sergilendiği, sektörün en önemli etkinliği. 21 – 26 Ekim tarihlerinde İstanbul’da 28.’incisi düzenlenecek olan Boat Show ise uluslar arası bir fuar olmakla birlikte en az varlık gösteren grup Türkiyeli tasarımcılar olacak gibi görünüyor. Ülkemizde yat tasarımına ilgi duyan tasarımcılara yön gösterebilecek bir platform olmadığı gibi pazarda bir tasarımcı arayışı da henüz yok. Yat ya da gezi teknesi kavramı 1600’lerde döneminin en güçlü ekonomisine sahip Avrupa ülkesi olan Hollanda’da bir endüstri kolu olarak doğduğundan beri Avrupa ülkeleri bayrağı ellerinde tutmakta. Ancak pek çok imalat alanı gibi yat imalatı sektörü de Avrupa’dan doğuya doğru kayıyor. Diğer imalat alanlarından farklı olarak Türkiye’nin coğrafi konumu bu noktada büyük bir avantaj doğuruyor. Ülkemizdeki denizcilik sektörünün son yıllarda gösterdiği büyüme epey dikkat çekici. Kompleks yapısı ve içinde barındırdığı katmanlar sebebiyle, denizcilik sektöründeki bu büyüme pek çok yeni uzmanlık alanı ve iş olanağını da beraberinde getirmekte. 2002 yılında ülkemizdeki tersane sayısı 32 iken 2009 sonu itibariyle bu sayının 123’e ulaşması bekleniyor. Krize rağmen büyümesini sürdüren denizcilik sektöründe üretim kapasitesinde ve mühendislik hizmetlerinde dünya sıralamasında olmamıza rağmen tasarım alanında aynı derecede üretken olduğumuz söylenemez. Ülkemizde yat tasarımı ile uğraşan tasarımcı ve mimarların sayısı ne yazık ki bir elin parmaklarını geçmiyor. Oysaki yat tasarımı barındırdığı problemlerin doğası gereği mimarlar, iç mimarlar ve endüstri ürünleri tasarımcıları için iş potansiyeli oluşturmakta. Dünyada ve ülkemizdeki tasarımcıların bir çoğu küçük yaşlarından itibaren denizle haşır neşir yaşayan kişiler. Sektördeki yaygın görüş görsel ve kültürel birikimin önemli olduğu, denizle iç içe yaşayan kültürlerin tasarım alanında da daha üretken olduğu yönünde. Bu sebepledir ki; İngiltere, Hollanda ve Yeni Zelanda bu sıralamanın en başında gelen ülkeler. Dünyada ve ülkemizde yat tasarımı ve uygulama süreçlerinin büyük bir çoğunluğu uluslararası bir çalışma ortamı içinde gerçekleşiyor. Proje ve imalat süreçlerinde pek çok farklı milletten mühendisler, tasarımcılar ve uygulayıcıların birlikte çalışıyor olması, beraberinde kültür ve 23-26 Eylül tarihleri arasında Monako’da düzenlenen Monaco Yacht Show önemli yat tasarımcıların katılımıyla gerçekleşti. Bu sene 19.’su gerçekleştirilen fuar, 25 metre ve daha uzun yatların sergilendiği, sektörün en önemli etkinliği. 01 yöntem farklılıklarını getirmekte. Bu farklılıkların üstesinden gelebilmek, konu özelinde ortak bir dil ve yöntem geliştirmenin bu işin çok önemli bir parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamakta fayda var. İşin eğitimine gelecek olursak; dünyada yat tasarımı üzerine lisans düzeyinde eğitim veren tek okul İngiltere’de bulunan Southhampton Institute. Okulun liman bölgesinde bulunması, sahip olduğu teknik laboratuarlar, verilen yoğun mühendislik ve tasarım eğitiminin pratikle birleştirilmesine olanak tanıyor. Yüksek lisans düzeyinde eğitim için ise Milano Politeknik Üniversitesi’nde tam zamanlı bir program mevcut. Ed Dubois, Ron Holland gibi mühendislik kökenli önemli yat tasarımcılarının ekiplerinde bu okullardan yetişmiş tasarımcılar yer alıyor. Ülkemizde ise çeşitli üniversitelerde Gemi İnşaat Mühendisliği bölümleri uzun süredir başarılı mühendisler yetiştirmekte ancak mühendislik fakültelerinin eğitimin içeriğinde tasarım konuları yer almıyor. İzmir Ekonomi Üniversitesi bünyesinde iç mimarlık ve çevre tasarımı ile endüstri ürünleri tasarımı öğrencileri için geliştirilen yat tasarımı dersi umut verici bir başlangıç olabilir. Potansiyelin Yönetimi 02 İtalya’nın moda ve tekstil sektöründe bugün sahip olduğu yere, sanıldığının aksine; tasarımcıların değil tüccarların verdiği ivme ile geldiği söylenir. Bizim için de denizcilik sektörünün barındırdığı bu potansiyelin yönetilmesi ve gerçek bir değere dönüştürülmesi ancak kamu kuruluşları, özel kuruluşlar ve eğitim kurumları tarafından desteklenen bir proje olarak ele alınması ile mümkün olacaktır. Biz tasarımcıların heyecan verici olabilecek bu gelişmelere nasıl dâhil olabileceğimiz, kendi adımıza nasıl hazırlanabileceğimiz düşünmeye ve planlamaya değer bir konu. www.monacoyachtshow.com www.nyacthdesigns.com www.canyalman.com www.duboisyacths.com www.ronhollanddesign.com www.fosterandpartners.com www.stark.com 01 Foster and Partners’in tekne tasarımı. 02 Neptün Öziş’in tasarımı Nero. 03 03 Stark’ın Wedge Too adlı teknesi. 08 27/09/2009 09 Melis Pekand [email protected] MODA HAFTALARI YÜKSEKTEN UÇAR Mark Fast, Luella, Marios Schwab, Richard Nicoll. Milano Moda Haftası İtalyan modasının Milano’yla olan etkinlik bazındaki organik bağı 1979’lara dayanıyor. Milano Collezioni adı altında düzenlenen defilelerden sonra, İtalyan markalarının dünyadaki eşsiz başarısıyla Milano’dan dünyaya açılan moda haftası oldukça ilgi çekiyor. Milano Moda Haftası hazır giyim için yılda iki kere düzenlenirken, Erkek Moda Haftası olan Moda Uomo da her yıl Ocak ve Temmuz aylarında yapılıyor. Tekstil işçiliğini jilet gibi keskin ve pürüzsüz detaylarla ortaya koyan Milano Moda Haftası, özellikle 80’lerden itibaren efsaneleşmiş isimlerin yuvası. Buradan çıkan Versace, Valentino, Dolce&Gabbana, Ferre, Gucci, Armani, Cavalli, Prada markalarının gücü, modadaki hegemonyalarını kanıtlar nitelikte. Yakın Takip İçin: Prada, Dsquared, Dolce&Gabbana, Armani, Salvatore Ferragamo, Bottega Veneta. Paris Moda Haftası 01 “New York işi bilir, Londra cesaretini ortaya koyar, Milano işçilik ustasıdır, Paris hayalleri sunar” derler. İşte yüksekten uçanları seyir rehberi... Sokaktaki insan seneye neyi nasıl giyecek, nasıl makyaj yapacak, hangi saçı uygulayacak, hangi renklere ilgi duyacak gibi soruların cevaplarının şov yoluyla verildiği, yeteneklerin çarpıştığı, konsept savaşlarının yaşandığı modanın bayramı sayılan moda haftalarının sonuncusu 10 Eylül’de başladı. Modanın bir sonraki yıl başına geleceklerden sorumlu olan hazır giyim moda haftaları, yılda 2 kez, 4 şehirde ve 4 hafta ardı ardına düzenleniyor. Halka açık olmayan, yalnızca davetiyeyle girilebilen, moda basını ve alıcıların yanı sıra son yıllarda ünlü etkinliği haline gelen, sırasıyla New York, Londra, Milano ve Paris’te yapılan moda haftalarının her birinin aynen düzenlendikleri şehirler gibi karakteristik özellikleri var. New York satış odaklı ve giyilebilir görünümler sunarken, Londra cesareti, enerjiyi, tuhaflığı ve deneyselliği ortaya koyuyor. Öte yandan finans tarafı sağlam olan ve muhtaç olduğu kudreti ülkesinin bilinen markalarında bulan seksi Milano, İtalyan modasının hegamonyasını dünyaya gösteriyor. Erler meydanı, süzme en iyilerin olaya nokta koyduğu, modanın doğum yeri Paris ise, assolist olarak final yaparken yarattığı hayallerle her seferinde büyülüyor. New York Moda Haftası 1943 yılında New York’ta Press Week- Basın Haftası adı altında ilk defa düzenlenen etkinliğin hikayesi, Paris’in hükümdarlığı altındaki moda şovlarına karşı bir alternatif oluşturmak amacıyla başladı. Moda dünyası hakkında söz sahibi olan Fransız markalarını görmeye giden basını, New York’a çekmek ve Amerikan markalarını tanıtmak amaçlı olan New York Moda Haftası, günümüzdeki halini 1993 yılında aldı. Özellikle 90’ların görünümünün dünyaya yayılmasında referens noktası olan NYMH, Amerikan markalarının bilinirliğini pekiştirmek için önemli bir adres oldu. Yakın Takip İçin: Marc Jacobs, Ralph Lauren, Oscar de La Renta, Donna Karan, Alexander Wang, Rodarte, Zac Posen. Londra Moda Haftası Bu yıl 25. doğum yılını kutlayan Londra Moda Haftası, British Fashion Councilİngiltere Moda Birliği tarafından tasarımcıları tek çatıda toplamak amacıyla 1984’te oluşturuldu. O zamanlar mezuniyet defilesi dilden dile dolaşan John Galliano da bu ilk moda haftası yılının genç mahsüllerindendi. Genelde modaya ilk adımını atan ve finansal gücü olmayan genç tasarımcıların boy gösterdiği Londra Moda Haftası, Premier Lig’de kapışan markaların dikkatini çekmek adına yapılan en tuhaf tasarımlara sahne olur. Uçukluğu ve yeni fikirleriyle ilgi odağı olmayı başaran isimler, genelde büyük markalarla sözleşme imzaladıktan sonra Paris Moda Haftası’na transfer olurlar. Ancak Londra’yı bir seviye atlama sınavı gibi görmekten ziyade, modanın keşif ve icatlarına katkıda bulunanlar, yeteneklerinin sınırlarını zorlayanlar merkezi olarak görmek daha doğru olacaktır. Her ne kadar Londra menşeili bazı isimler şimdi Paris Moda Haftası’na transfer olmuş olsa da, aslında Londra Moda Haftası’nın, Vivienne Westwood, Hussein Chalayan, Alexander McQueen ve John Galliano’nun doğdukları yer olduğunu unutmamak gerekir. Yakın Takip İçin: Christopher Kane, Erdem, Haute Couture Federasyon geçmişinin, 1868’lere dayandığı bir şehirden bahsediliyor Paris derken. 1973’te bugünkü formunu alan hazır giyim organizasyonu, haute couture ile birlikte, modanın dramatik ve teatral gösterilerinin sunulduğu, yer yer moda tasarımının sanat mertebesine ulaştığı merkez olarak anılıyor. Paul Poiret ve Coco Chanel ile başlayan günümüz moda anlayışının yeni kuşak temsilcileri, Paris’in modanın kalbi olmasındaki haklı gururunu destansı ustalıkla gözler önüne seriyor. Modanın doğum yerindeki Parizyen efsane isimlerin ağırlığı ise dar satırlara sığmayacak kadar büyük. YSL, Dior, Chanel, Lanvin, Balenciaga, Louis Vuitton, Jean Paul Gaultier, Hermes gibi statü sembolü haline gelen markaların yüceliği modaya hayran kalmanın adeta simgesi. Yakın Takip İçin: Chanel, Dior, Balenciaga, Lanvin, Alexander McQueen, YSL, John Galliano, Karl Lagerfeld, Louis Vuitton, Comme Des Garcons, Hussein Chalayan, Rick Owens, Gareth Pugh. 4 şehirdeki moda haftalarında defilesi sabırsızlıkla beklenen ve geleceği şekillendirmeye muktedir olan şu isimlere özellikle dikkat edilmesi gerekiyor; Marc Jacobs, Prada, Balenciaga ve Lanvin. 10 Eylül’de 2010 İlkbahar/yaz koleksiyonlarını tanıtmaya başlayan Moda Haftaları 7 Ekim’de sona erecek.. ECO-CHIC SERGİSİ İSTANBUL’DA İstanbul Moda Akademisi (İMA), İsveç Enstitüsü ve İsveç İstanbul Başkonsolosluğu işbirliği ile yürütülen gezici sergi “Eco Chic”e (Eko Şıklık Sürdürülebilir İsveç Modasına Doğru), 1-21 Ekim 2009 tarihleri arasında ev sahipliği yapacak. İstanbul Moda Akademisi (İMA)nın yeni eğitim döneminin açılışına denk gelen Eco Chic sergisi, insani olmayan koşullarda ve çevreye zararlı bir şekilde üretilen giysilere alternatif bir çözüm olarak İsveçli tasarımcıların ekolojik kıyafetlerini bu sergide bir araya getiriyor. Diğer giysilerle ekolojik tasarımların arasındaki farkı üretiminden en son haline kadar olan süreçteki etik yaklaşımlarıyla ortaya koyan Julian Red, Flippa K., Dem Collective gibi ünlü tasarımcıların kıyafetlerinin yer alacağı bu sergi, tekstil üretimi ve tüketimi anlayışına yeni ve etik bir bakış açısı getiriyor olacak. İstanbul’dan önce Belgrad, Minsk, Kiev ve Riga’da sergilenen ve büyük ilgi gören Eco Chic sergisi İstanbul’dan sonra Berlin ve New York’ta sergilenecek. İstanbul’da, İMA’da yer alacak olan bu sergi kapsamında bir seminer ve iki workshop gerçekleştirilecek. 2 Ekim günü gerçekleştirilecek olan “Ekolojik Yaşam ve Moda” temalı seminere İsveç Enstitüsü’nden “Eco Chic” sergisinin proje müdürü Anna Maria Bernitz, Dem Collective’in ortaklarından ve ekolojik moda üzerine konuşacak Annika Axelsson, Bergman’s şirketlerinin ortaklarından ve aynı zamanda akademide ekolojik tasarım üzerine ders veren Marcus Bergman, Centre for Sustainable Fashion, London College of Fashion’dan Nina Baldwin, Türkiye’de organik kumaş üretimi yapan Ants firmasından Rengin Akyüz ile Institute for Marketology’den organik ve ekolojik tasarımların sertifika alma süreçlerinden bahsedecek olan Hüseyin Taş katılacaklar. 13 ve 14 Ekim tarihlerinde İMA’da düzenlenecek olan workshop Vivenne Weswood, Fillippa K. gibi ünlü markalarda tasarımcı olarak çalışmış olan moda tasarımcısı Sibel Baştimur [email protected] KRİZ TASARIMI MI, TASARIM KRİZİ Mİ? İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü, "Tasarım veya Kriz" başlığı altında 8-9 Ekim 2009 tarihlerinde düzenlenecek 4. Ulusal Tasarım Kongresi'ne davet ediyor. Rickard Lindqvist tarafından gerçekleştirilecek. Katılımcılara organik veya eski kumaşlardan basit tasarımlar yapmayı öğretecek olan Rickard Lindqvist kumaşı kesmeden ve dolayısıyla hiç kumaş israfı yapmadan nasıl yaratıcı ve farklı tasarımlar üretilebileceğini gösterecek. Eco Chic sergisi, halen doğaya büyük zararlar vererek ve insani olmayan koşullarda insanların çalıştığı moda sektörüne estetikten ve tasarımdan vazgeçmeden etik bir yaklaşım getirmesi açısından büyük bir önem içeriyor. Daha bilinçli bir üretim ve daha bilinçli bir tüketime yönelik ilk adım için 1-21 Ekim tarihleri arasında İMA’da gerçekleşecek olan Eco Chic sergisi gezilebilir. Endüstriyel tasarımın ülke kalkınmasında ve yaşam kalitesinin artırılmasındaki rolünü anlatmak için toplumun ilgili kesimlerine yönelik bir bilgilendirme ve etkileşim stratejisi geliştirmek, kuruluşundan itibaren İTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü kurumsal misyonunun bir parçası oldu. İçinde bulunduğumuz dönem, değişimin iki farklı yüzü olan tasarım ve kriz arasındaki diyalektik gerilim ile tasarım ve kriz ilişkisi üzerine düşünmeyi ve tartışmayı değerli ve gerekli kılıyor. 4. Ulusal Tasarım Kongresi'nin – Tasarım veya Kriz - temasıyla düzenlenmesine de bu bakış açısının sonucu olarak karar verildi. İlk Ulusal Tasarım Kongresi'ni 1982 yılında, ikincisini AB ile Gümrük Birliği'nin hemen ardından 1996 yılında ve üçüncüsünü ise 2006 yılında düzenleyen İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü tasarımı yeniden Türkiye üniversite gündeminde üst sıralara taşımayı amaçlıyor. Ulusal Tasarım Kongresi Türkiye'de endüstriyel tasarım alanında gerçekleşen tek periyodik kongre. Ayrıca geniş bilimsel hakem kuruluyla kongre bu alanda ilk ve tek hakemli ulusal akademik etkinlik olma niteliğini de koruyor. 4. Ulusal Tasarım Kongresi akademik programında yer alan tüm bildiriler, konularında uzman en az iki hakemin olumlu görüşüyle kongrede sunulmak üzere kabul edildiler. Kongre’nin davetli konuşmacısı Hindistan’ın ünlü Ulusal Tasarım Enstititüsü öğretim üyesi, tasarımın sürdürürülebilir ekonomik ve ekolojik süreçlerdeki rolü konusunda uluslararsı bir uzman, Profesor M.P. Ranjan olacak. Ulusal Tasarım Kongresi'nin temel amacı tasarımı çok boyutlu bir yaklaşımla ele alarak, araştırma ve uygulama yapan ilgili tüm kesimlerin yer alabileceği bir iletişim ve tartışma ortamı yaratmak. Kongrenin hedef katılımcı kitlesini tasarımcılar, işadamları, akademisyenler, profesyonel yöneticiler, bürokratlar, siyasetçiler, öğrenciler ve basın mensupları oluşturuyor. 10 27/09/2009 Banu Alpay Gözde Tüfekçi [email protected] [email protected] DIŞ KAPININ MECRALARI HANGİSİ, ‘KAÇ PARA?’ AIGA, Haziran ayında 2009 yılı tasarımcı ücretleri üzerine hazırladığı anketin sonuçlarını açıkladı. Sonuçlar, tasarımcılara yeni ilham kaynakları ve başarı stratejileri sunmak amaçlı derleniyor. Türkiye’de ise ETMK, 10 Ekim’den itibaren özel olarak seçilen bir komisyon ile konu üzerine toplantıları başlatıyor. Özellikle 2008’in üçüncü çeyreğinde yaşanan küresel ekonomideki sarsıntılar ve beraberinde getirdiği ekonomik geri çekilim sonrasında bu seneki anketin sonuçları tasarım camiası tarafından merakla bekleniyordu. AIGA verdiği raporda 2009 anketinin 9000 üzeri katılımcı ile şu ana kadar yaptıkları en geniş çaplı anket olduğunu da belirtiyor. Uzman Gözünden Anketin yanı sıra AIGA Amerika’nın çeşitli bölgelerinden tasarım uzmanlarına ekonomik düşüşün yaşandığı bu dönemde meslektaşlarına ne gibi tavsiyeler verebileceğini sordu. Dünya genelinde tasarımcılara hitap eden tavsiyelerden göze çarpanlar şöyle; ● Düşüşe geçen ücret seviyeleri tasarımcının Ücretlendirme Metodları AIGA, Aquent ve Communication Arts’ın kontaklarından seçilen ve tasarım alanında çalışan 42,000 üzeri profesyonele yöneltilen anket soruları internet üzerinden dağıtıldı ve toplandı. Özel bir araştırma şirketi tarafından toparlanan veriler tasarımcının pozisyonu dahil olmak üzere çalıştıkları şirketlerin faaliyet alanlarından, çalışan sayısına, müşteri tabanından, hangi şehirde konumlandıklarına kadar birçok kritere göre değerlendirildi. AIGA, katılımcı sayısı göze alındığında sonuçların ülkedeki tüm tasarımcıları temsil etmediğini ancak önemli bir kısmının kazancının güncel ve belirgin bir yansıması olduğunu belirtiyor. Anket Sonuçları Ne Gösteriyor? Ekonomik geri çekilme sonrasında senior, junior ve giriş seviyesindeki tasarımcıların maaşlarında süreklilik tespit edilirken web tasarım ve geliştirme alanında çalışanların ücretlerinde az da olsa artışa rastlandı. Belirtilenlerin dışındaki pozisyonlarda ise düşüşe rastlandı. İşçilik İstatistikleri Büro’sunun tüketici fiyat endeksinin sadece 0.1’lik bir artış göstermesi ise istatiksel olarak tasarımcıların aşağı yukarı aynı hayat standartlarını koruduğunu belli ediyor. AIGA’nın anket sonuçlarına dayanarak da belirttiği gibi reklam ajansları ve büyük şirketler kendi bünyelerinde bulunan tasarım departmanlarını küçültür yada kapatırken çoğu tasarım stüdyosu da dar zamanlamalar ve bütçelerle kısıtlı iş yoğunluğundan şikayet ediyor. emeğinin karşılığından ziyade ekonominin neyi destekleyebildiğini yansıtıyor. Moralinizi yüksek tutun. ● Borç almaktan kaçının, bütçe hazırlayın ve giderlerinizi doğru ayarlayın. ● Kalıcı değerleri olan şeyleri yaratabilen insanlar daha sağlıklı ve bilgiye dayalı bir ekonomik sistemi mümkün kılanlardır. ● Kendi tasarımlarınızı yapmanız için çok sermayeye ihtiyacınız yok. ● Çevrenizi genişletin ve kariyeriniz için değerli insanları yakın kontağınızda tutun. ● Olası iş verenlerinizle ilgili bilgi toplayın. ● Teknolojiyi takip edin ve işlerinize katın. ● Yeteneğinizi en doğru şekilde kullanacağı- nız alanı bulun ve odaklanın. Gelişmek için paylaşmaktan kaçınmayın. ● Kim için özel indirim yapacağınız konusunda dikkatli olun, spekülatif işten kaçının. Türkiye’de ne yapılıyor? ● Kariyeriniz için ülke veya şehir değiştirmeye açık olun. ● Elinizde para kazandıracak bir iş olmasa da boş durmanıza gerek yok. Paranızı dikkatli ancak yaratıcılığınızı bol harcayın. Ortada çözülmesi gereken çok problem var. ETMK İstanbul Şube’sinin yaptığı açıklamaya göre tasarımcı ücretlendirmeleri adına yapılacak çalışmalar Ekim ayının 10’undan itibaren başlayacak. 4-5 yıl önce de konu üzerine tasarımcılara yardımcı çalışmalar sunmuş ve pozitif tepkiler almış olan ETMK, günümüz 11 Açık hava reklamları giderek farklılaşan uygulamalarıyla, uzun zamandır olgunlaşan bir sektör olduğunun sinyallerini veriyor. Televizyon ve gazeteden sonra en etkili üçüncü mecra haline gelen açık hava alanları; trafikte, yolda yürürken, gün içinde seyre daldığımız alanlar olarak içimize nüfuz ediyor. Sorgusuz sualsiz, kendiliğinden karşımıza çıkıveren açık hava reklam alanları şimdi de boyutlandı! Birçok marka bu yolla dikkatleri üzerine çekiyor. ekonomik şartları, değişen sektör yapıları ve farklılaşan ölçekte işlerin varlığı sebebi ile daha önceki araştırmalarını güncellemek adına kolları sıvıyor. Aynı zamanda bir sivil toplum örgütü de olan dernek, toplantıları başlatacak konseye katılmak isteyen her üyesini destekliyor. Ücretlendirme konusunun yaratıcı endüstrilerde çok net ölçülendirilmesinin zor olduğunu belirten kurum, konsey toplantıları ile başlatacağı süreci şöyle tanımlıyor; Araştırma süresince kaç kişinin çalıştırılacağından, yapılacak araştırmanın bedeline kadar çok kapsamlı bir bütçe oluşturalacak. Ön çalışmaları takip eden sürede ise farklı sektörlerin konumları, piyasadaki aktif projelerin yapıları ve üzerlerinde çalışan yaratıcı kadro sayısına kadar bir çok veri toplanacak. Komisyon üyelerinin geniş kapsamlı toplantılarının sonucunda oluşacak çıktıları internet üzerinden aktif hale getirecek olan dernek aynı zamanda tasarımcılara yeni iş kapılar açmayı da tarifliyor. Konu hakkında daha fazla bilgi almak için www.designsalaries.org , www.etmk.org.tr 01. AIGA’nın 2009 anketi sonuçları Tüketicinin bir günde ortalama 1.600 mesaja maruz kaldığı düşünüldüğünde, dikkati anında çekmek, ilgi uyandırmak söz konusu olduğunda, reklamcıların tasarımla kesişen noktalardan yararlanmamaları da kaçınılmaz oluyor. Kitleyle birebir göz göze gelebilen özellikteki bu mecralarda varlığını sürdürmek, can alıcı noktada yer almak; yaratıcılık, beklenmeyeni yapmak ve izleyiciye halihazırda görebileceği bir dünya sunmaktan geçiyor. Sokaklarda sıkça görmeye alıştığımız açıkhava reklam uygulamaları da, yalnızca birer pano olmanın dışına çıkarak iki boyuttan üç boyutlu örneklerine ulaşarak, daha bir dikkat çeker, daha bir görünür olmaya başlıyor. Bu nedenle açık hava reklamlarının başarısının temeli, altında yatan reklam fikrine dayansa da, fikrin etkili bir şekilde ürüne yansıtılması, izleyiciyi yakalaması ve doğru aktarılması noktasında tasarımı da, kilit noktalardan biri halini alıyor. Geçtiğimiz ay “panonun üstüne kanlı canlı insan yerleştirmek” suretiyle 3 boyutlu olma haline yeni bir yorum katan tasarımcıreklamcılarımız sağolsun, kapının dışına başımızı uzattık! gerçekleştirdikleri canlandırmada; Columbus, Ohio’da bir park alanı kiralayarak, boya dökülme anını dev bir şekilde yeniden yaratan kuruluş tarafından, açık mekanın tümü senaryolaştırılarak bir bütün olarak ele alınmış. Son günlerde birçoğumuzun dikkatini çeken uygulamalardan biri; Knorr’un Beşiktaş duvarını boydan boya süsleyen doğadan mutfağı. Projeyi gerçekleştiren Santa Adworks’e, Summit International Awards yarışmasında Creative Award kategorisinde Silver Crystal Trophy kazandıran Knorr’un 3D mutfağı, markanın yarattığı “doğallık” algısını şehrin en işlek yerlerinden birine getirerek yaratıcılıkla perçinliyor. Duvarın boydan boya mutfak olarak tasarlandığı çalışmada, ahşap malzemeler önce el ile üç boyutlu olarak modellendirilirken 10 gün süren bir üretim sürecinden geçilmiş. Özel bir teknikle gerçeğine en yakın şekilde anime edilerek boyanan 100 parça bir araya geldiğinde ise Knorr’un doğadan gelen dünyası şehre iniş yapmış. Bir diğer çarpıcı örnek ise 3M’in güvenlik camını tanıtmak için seçtiği yöntem. Uygulama hem cesaretli, hem de ürüne güven duymanızı bir kez daha tembihler nitelikte. Kırılmaz cam olarak lanse edilen ürünün özelliklerinden sonuna kadar yararlanan 3M, bir otobüs durağında güvenlik camından oluşturduğu camekanın içine yerleştirdiği para desteleri ile izleyiciye adeta açık bir davetiye gönderiyor. Başka bir yanda, uluslararası sağlık zinciri Fitness First’ün yarattığı otobüs durakları, gördüğünüz andan itibaren yüzünüzde gülümsemeye dönüşecek bir şaşkınlık yaratmanın yanı sıra biraz da çekimserlik ekleyen haliyle çıkıyor karşımıza bu kez. Yaratılan durak, fazla kiloları ve ihtiyaçları olabilecek çözümü, aynı anda çarpıcı bir şekilde işaret ediyor. Bekleyenin, durak bankına oturmasıyla kurulan sistemde, oturma alanının altına yerleştirilen tartı, eş zamanlı olarak durağın ekranında beliriveriyor. Espirili bir yaklaşımla markanın servisini dile getiren uygulama, fikrin ürüne dönüşmesiyle daha da can alıcı bir şekilde dikkat çekmeyi başarıyor. Uluslararası uygulamaların peşi sıra Türkiye’de de başarılı örneklerine rastladığımız açık hava reklamlarını değerlendiren, en iyi reklam fikirleri, mecraları ve yaratıcılık gibi kriterlerin yanı sıra, en iyi illüstrasyon, tasarım ve fotoğraf dallarında da ödüllerin verildiği Mediacat Açıkhava Ödülleri gibi yarışmalar, bu alandaki gelişmelere işaret eder nitelikte. Biraz geçmişe dönecek olursak, “anlamlı” olma örneklendirmelerinden biri de, Nationwide sigorta markasıyla karşımıza çıkıyor. Servis sağlayıcı bir markanın bile ürünleşerek somutlaştığı bir açık hava reklamına şahit oluyoruz uygulamayla. “Life Comes at You Fast” kampanyasının bir parçası olarak 02 01 01 ’Life Comes at You Fast’ kampanyasına ait. outdoor reklam çalışması. 02 Fitness First’ün yarattığı otobüs durakları. 03 03 3M reklam panosu. 27/09/2009 12 Barış Çakmakçı Barış Çakmakçı [email protected] Dekorasyon ve tasarım dünyasının yakın bir ilgiyle takip ettiği Paris Maison&Objet Fuarı, geçtiğimiz son bir sene içindeki diğer tüm dünya fuarları gibi, katılımcı ve ziyaretçi anlamında çok daha sakindi. Fakat bu seyrekleşme eğilimi, katılımcı markaların yılması için bir sebep oluşturmamıştı. Aksine her marka kendi ölçeğinde hazırlamış olduğu koleksiyonlarda kişisel değerlerin, dengenin ve daha iyi bir yaşam için gerekli olan şeylerin önemini bir kez daha ortaya koymuştu. ‘ReGeneration’ temasını fuarın odağı haline getiren yetkililer, bu çerçevede insanın kendini yeniden inşa etme sürecini, inovatif konseptlerin insan yaşamını daha da iyileştirmesini ve estetik anlamıyla güzelliklerin hak ettiği değeri bulmasını talep ediyorlardı. [email protected] PARİS’TE DOĞUŞ İNOVASYON VE AKILCILIK TEKNOLOJİ SİNYALİNİ VERDİ: Yeni arayışlar, yıldız tasarımcılar, genç yetenekler, sürdürülebilir tasarımlar ve daha kaliteli bir yaşam derken ‘ReGeneration’ temasıyla Paris Maison&Objet Fuarı bir kez daha geride kaldı. Fuar, büyük heyecanları beraberinde getirmese de, izlenen yolun tutarlılığı ve yakın gelecekle ilgili öngörüleri mutluluk vericiydi. Her sene olduğu gibi bu sene de, keşiflerin, kalitenin ve genç yeteneklerle işbirliğinin devam ettiği fuarda, insanların ve objelerin tam yerini bulduğu bir modern çağ tasviri yapıldı. Hem iç hem dış mekanda kullanılan mobilya ve ürünlerin yanı sıra insan aklını ve zihnini olumlayan tasarımlar, daha uyumlu ve dengeli bu yaşam tarzının ihtiyaçlarını ortaya koydu. Fuarın önemli bölümlerinden biri olan ‘Outdoor_Indoor’ bölümü, yeni tasarım imkanlarının denendiği dekoratif platformlardan biriydi. Özellikle ev yaşamını bizzat ilgilendirdiği için, sektör markalarını bir araya toplayan bu bölümde estetik ve işlev anlamında daha kaliteli açılımlar arandığı görüldü. Ziyaretçiler çok fazla heyecan verici tecrübelerle ayrılmamış olsa da, sektörde halen olumlu gelişmeler olması sevindiriciydi. 04 Markalarla işbirliği yapan yıldız tasarımcılar sektör üzerindeki ilgiyi taze tutmanın önemli kozlarından biriydi. Eylül edisyonunda Pascal Morgue ve Andrée Putman’ın Fermob’la; Patricia Urqiola ve Antonio Citterio’nun B&B Italia’yla; Paola Navone, Rodolfo Dordoni, Chrisophe Pillet ve Carlo Colombo’nun EMU’yla, Marcel Wanders’n Kettal ve Philippe Starck’ın Sutherland-Perennials ile işbirliği dikkate değer çalışmalardı. İyi bir yaşam ve yenilenme konseptinden hareketle düzenlenmiş olan SPA bölümü de, tıpkı dış mekanlar gibi keyif noktalarından biri olarak kodlanmıştı fuarda. Geleneksel anlamıyla hamam kavramını da içine alan bu bölümde tekstil ürünlerinden bakım kürlerine kadar pek çok markanın ürünü yer aldı. Fuarın genç tasarımcılara destek olan kısmı ‘Talents à la Carte’ bölümünde ise Meksika, Peru ve Brezilya’dan yeni isimler yer aldı. Fransa ve Brezilya arasındaki dostluk yılı nedeniyle Dona Fusion sergisinde ise her iki ülkenin kumaşları ve ürünleri biribiriyle iç içe giydirilerek ‘Dressing the home’ isimli bir konsept sergi düzenlenmişti. Fuarın en çok ilgi çeken bölümlerinden bir diğerinde ise, sosyolojik, ekonomik, siyasi ve kültürel verilere dayalı olarak hazırlanan 2010 yılı eğilim öngörüleri vardı. Croisements Trend Ajansı’nın yöneticisi François Bernard’ın hazırladığı ‘Body House’ sergisi, insan anatomisinden ilham alan parçalardan oluşurken, Elisabeth Leriche Ajansı da ‘Delightful’ konseptiyle daha şiirsel bir ev 13 4–9 Eylül tarihleri arasında Berlin’de gerçekleşen Tüketici Elektronikleri Fuarı (Consumer Electronics Unlimited - IFA), sadece teknoloji ürünleri fuarı olmadığını; aslında insan, çevre, ekonomi ve tasarımla da ne denli iç içe işleyen bir sistemin var olduğunu ortaya koydu. Fuarın merkezinde ‘akılcılık’ parlıyordu. Geçtiğimiz Eylül ayının ilk haftası gerçekleşen Tüketici Elektronikleri Fuarı (Consumer Electronics Unlimited - IFA), sadece teknoloji ve ekonominin değil, aynı zamanda tasarım endüstrisinin de gözünü Berlin’e çevirmesine neden olduğu bir etkinliğe dönüştü. Ekonomik sıkıntılar ve resesyon nedeniyle hemen her sektörü vuran durgunluk sürecinden çıkar yol arayan teknoloji firmaları, fuar süresince sergiledikleri ürünlerde inovasyonın ve çevreye duyarlılığın altını çizdiler. Beş gün boyunca devam eden fuarda yer alan markalar gündelik yaşamda herkesin evinde, ofisinde kullandığı ve bir arada yaşamaktan keyif aldığı bütün teknolojileri ve sistemleri içeriyordu. Televizyondan çamaşır makinesine, müzik ve sinema sistemlerinden cep telefonuna kadar pek çok farklı ürün grubunu bir araya getiren fuar, hem teknoloji tutkunlarını hem ekonomi basınını hem de tasarım-teknoloji ilişkisini yakından takip edenleri fazlasıyla tatmin edecek anekdotlar çıkardı. Krizde Umut Işığı 01 03 05 02 atmosferi kurguluyordu. NellyRodi Ajansı’nın direktörü Vincent Gregoire ise ‘Sense Fiction’ temalı sergide yeni enerjilerin, ‘zamanın ruhu’nun ve daha iyi bir yaşam fikrinin peşindeydi. Tüm bu konseptler daha sonra ‘ReGeneration’ ismiyle bir yayında toplandı. alarak hazırlanmış materyallerin bir veritabanını oluşturuyordu. Çevreye duyarlı ve sürdürülebilir tasarımlar Maion&Objet Fuarında’da öne çıkan noktaların başındaydı. Gerek materyalleri gerek işlevleri gerekse formlarıyla pek çok tasarımcı doğadan ilham ve çevreye duyarlı ürünlerle çıktı karşımıza. Tekstil sektöründe bambu, keten ve pamuk gibi organik kumaşların zirve yapmış olması da tesadüf değildi. Ayrıca ‘matériOthèque’ isimli bölüm, doğadan ilham Son dönemde Türkiye’de peşi sıra edindiği başarıların ardından bu sene de fuara katılan ilio, doğadan ilham alan tasarımlarıyla dikkat çekmeyi başaran markalardan biriydi. Gaia&Gino’nun bir süredir yakalamış olduğu başarıyı devam ettirmesi, Stepevi’nin Rug Design Awards 2009 GOLD ödülünü alan Deep koleksiyonundaki %100 Yeni Zellanda yününden yapılmış Can Yalman imzalı Türkiye’den Sesler Mienterra halıları, Simple Life’ın spa ve bakım ürünleri ile Valeron’un ev tekstilleri ülkemizin öne çıkan seslerindendi. Fransa’da yaşayan Türk asıllı genç tasarımcı Arzu Firuz da Holbein için hazırladığı optik kayma efektli vinyl halısıyla fuardaydı. 01 2010 öngörülerinin toplandığı fuar yayını. 02 Frederique Morrel tasarımı duvar süsü. 03“Bambool”tasure. 04 Christien Meindertsma tasarımı puflar. 05 Fraçois Bernard’ın Body House sergisi. Teknoloji, ilk kısılacak lüks kalemler arasında görünse de, markaların peşi sıra sunduğu ürünler kendilerini her zaman cazibe noktası haline getirmeyi başarıyor. Kimi zaman estetik gücüyle kimi zaman işlevsel boyutuyla -hiç aklınızda olmasa bile- bir ürünü edinme isteği öne geçer. Berlin’de gerçekleşen fuar da bunun göstergelerini ortaya koydu. Markalar akılcılık boyutunu ne denli ileri götürdüklerini, üretim bantlarını nasıl manipüle ettiklerini ve pazardan çok insana yatırım yaptıklarını iyi bir biçimde ortaya koydu. Küresel ısınma, su sorunu ve ekonomik kriz nedeniyle bir önceki sene ortaya çıkan tasarruf eğilimi, bu yıl inovatif yaklaşımlar nedeniyle daha da ivme kazanmıştı. Büyüklü küçüklü pek çok marka, bu konudaki hassasiyetini yeni sezon ürün gamıyla ortaya koymaktan çekinmemişti. Daha az elektrik ve suyla yıkayan çamaşır ve bulaşık makineleri, prizden çıktıktan sonra biriktirdiği şarjla temizliğe devam eden elektrik süpürgesi, Zararlı ışınların 02 01 03 04 etkisi azaltılmış neredeyse tüy kadar ince Eco-LCD televizonlar, enerji dengeleyici adaptörler derken bütün markalar taşın altına elini koyacak girişimleri yapıyor. Özel seriler çok yakında pazardaki yerini alacak. kataloğunda yer alması tesadüfi değil. İsrailli Studio Dror’la çalışan Russell Hobbs ve Electrolux Design Lab gibi genç tasarımcılara fırsat veren girişimler ise geleceğe dair daha umut verici bir tablo çizmekte. Tasarımın bir ürüne ve insan yaşamına kattığı artı değeri iyi bilen markalar, yeni sezon ürünlerinde sadece çevreyi değil, insanı da düşünerek hareket planı çizmişlerdi. Özellikle Avrupa’da genç nüfusun azalmasıyla birlikte ergonomiyi merkeze alan bazı markalar, eğilmeden hareket edilecek ve bünyeyi zorlamayacak rasyonel çözümlerle çıkıyorlar. Üstten açılan kapaklar, eğilmeyi kaldıran aksamlar ve tek tuşla işlem yapma bu amaçla ciddi bir boyuta ulaşmış durumda. Gorenje, Russell Hobbs ve Electrolux gibi markalar ise tasarımcılarla yaptıkları işbirliği özel çalışmalarda işin estetik tarafını da kuvvetli tutmaya çalışmıştı. Gorenje’nin hem Microsoft hem Apple ile altyapı işbirliği görülmeye değerdi. iPhone üzerinden makineleri ayarlamak ve otomatik mönüden yemekleri seçip ısı ayarlarına göre pişirmek gibi özellikler için tek sahip olmanız gereken şey kablosuz internet bağlantısı. Karim Rashid ve Ora-Ïto gibi tasarım cambazlarının ve vintage serisinin de yeni sezon Perakende sektöründe yükselişe geçen tüketiciyi interaktif katılımla alışveriş sürecine dahil ediş eğilimi, IFA’da da öne çıkan noktalardan biriydi. Vitrin arkası cam içinde izlenen değil, elleyerek, koklayarak ve hatta kurulmuş mutfaklarda bizzat tadarak ürünlerle bütünleşen son kullanıcılar ve dünyanın pek çok yerinden gelen alıcılar, başta Alman teknolojisi olmak üzere pek çok ürünle iç içe olma fırsatı yakaladı. Miele, Loewe, LG ve Sony gibi markalar sadece ürünleriyle değil, hazırladıkları yaşam tarzıyla da insana, çevreye ve ekonomiye dair önemli mesajlar verdi. 01 Stefan Buchberger imzalı buzdolabı. 02 Elac ses sistemleri. 03 Sung Bae Chang imzalı Scan Toaster. 04. Dyson elektrik süpürgesi. 05. Grundig LCD televizyon. 05 14 27/09/2009 Gülay Hasdoğan S. Işıl Göreci [email protected] TUVALET [email protected] TÜRK TASARIM ‘DANIŞMA’ KAĞIDIYLA KONSEYİ NEREYE Oldu olacak derken... “Devlet düzeyinde politika geliştirmek” maksadıyla planlanan Türk Tasarım Danışma Konseyi sonunda resmi olarak kuruldu. Uygulama yapmak değil, tavsiye vermek için kurulan konseyin başarılı olabilmesi için bütünleyici kurumların hayata geçirilmesi şart. KADAR? Banyoda teknoloji devrimi: Saplantılar yaratıcılığa, tuvaletler arzu nesnesine dönüşüyor. Yapay zekalı tuvalet sistemleri ile, tuvalet kağıdı tarihe karışırıyor. Yarışmalar düzenleniyor, tartışma artıyor. Bilinen ilk tuvalet kağıdı 6. yüzyılda Çin’de kullanılmış.Yaygınlaşarak kültürün değişmeyecek parçası haline gelmesi 19.yüzyıl ortalarını bulmuş. Şimdi ve yakın gelecekte ise tuvalet kağıdı tarihe karışacak gibi duruyor. Temizlik takıntısını kültürlerinin doğal bir parçası olarak gören Japonlar sayesinde, kullanıcıyı ve kendi kendini, el değmeden temizleyebilen, multifonksiyonel akıllı klozet sistemleri atağa geçti. algılanabilecek temizlik takıntıları bile hoşgörülüyor. Kişinin kendi başına kalabileceği en mahrem yerlerden biriolarak banyolarda da hijyen ilk gözetilen kriterlerden. Tuvalet sırasında mümkün olduğunca el değmeden hacet giderilmesi için de her yol düşünülmüş. Demolition Man (1993) filminde Sylvester Stallone’nin geleceğin dünyası Japonya yüksek teknoloji tuvaletler konusunda dünya lideri. Bu konuda uzman Japon firması Toto da 90 yıldır önce Japonya’ya sonra da dünyanın geri kalanına daha rahat bir tuvalet deneyimi yaşatmanın yollarını arıyor. İşi o kadar ileriye götürmüşler ki Japonya’da satılan modellerinde idrardan hamilelik testi ya da şeker ölçümü yapabilenler bile var! 01 tuvaletlerinde yaşadığı ‘üç midye kabuğu’ travması, bu yeni sistemlerde şükür ki yok. Tuvalet temizliğinde her işi sizin yerinize yapan sistemde, siz klozete yaklaşırken otomatik olarak açılan kapak, işiniz bittiğinde yine otomatik olarak kapanıyor. Klozet kapaklarında kullanılan gümüş oksit, kullanıcılar arasındaki mikrop transferini önlüyor. İsteğe göre ısınan oturak, otomatik koku giderme sistemi, ileri geri hareket edebilen ritimli yıkama muslukları, masajlı sıcak/serin hava kurutma özelliği, su basıncı ayarı gibi fonksiyonlar da ‘hightech’ tuvaletlerin alamet-i farikalarından. Derde Özel Çare Üç Midye Kabuğu Japonların tuvalete bu kadar önem vermeleri kültürlerinden kaynaklanıyor. Temizlik, Japon kültüründe en büyük erdemlerden biri olarak sayılırken, farklı kültürlerde hastalık derecesinde 15 02 Toplumsal olarak ‘paruresis’ (başkaları varken umumi tuvalet gibi yerlerde, kalabalıkta tuvalete girememe fobisi) yaşayan Japon kadınları ve benzer dertlerden muzdarip herkes için "diğer sesleri bastıran sifon sesi" butonu ise en çok kullanılan özelliklerden. Buton, sifon sesinin aynısını çıkararak hem suda ve kağıtta tasarruf sağlıyor hem de istenmeyen seslerin gizlenmesine yardımcı oluyor. Pratik ve hijyenik özellikleriyle tuvalet alışkanlıklarını değiştirecek akıllı klozetler, elektrikle çalışıyor ve toplamda 2 adet 75'lik ampul kadar enerji harcıyor. Tuvalet huyları Japonlarla benzer olan Türkler de banyo devriminde yerini alacak gibi duruyor. Bundan yıllar once Ayse Birsel’in Toto için tasarladığı Zoe Washlet gelmiş geçmiş en rahat tuvalet seçilmiş ve pek çok itibarlı tasarım ödülüne layık görülmüştü. Uzakdoğu’dan ithal akıllı klozet sistemlerini Türkiye pazarına sunan Dobidos firması, maliyetleri 400-3500 $ arasında değişen ürünleri Türkçeleştirerek piyasaya sunuyor.Tuvalette devrim konusuna Türkiye’den en son katkı yapan isim ise henüz ilköğretim okulu öğrencisi. Ankara’da düzenlenen Uluslararası Düş Çizgisi Tasarım Olipiyatları’nda 3 bini aşkın projenin arasından ikinci seçilen 7. sınıf öğrencisi Hasan Can Özkara, aynı mekanda hem alafranga hem alaturka olarak kullanabilen katlanabilir bir tuvalet tasarlamış. Portatif alafranga tuvalet, bir aparat yardımıyla kısa sürede alaturkaya dönüşüyor. Genç tasarımcının tuvaleti (ve de yarışma) son dönemde çok tartışılıyor. 01 Geleceğin tuvaletine dair önerlelerden... 02 Su tasarrufu yapan “Go With The Flow” Yoga Tuvaleti. Türkiye’de bir tasarım konseyi kurulması 1980’lerden beri tasarım çevrelerinde konuşulur, ilk kez İngiltere’de kurulan ve Japonya , Almanya ve Kore gibi ülkelerde de etkili politikaları ile varlıklarını sürdüren promosyonel örgüt niteliğinde tasarım konseyi örnekleri kimilerince, “devletin tasarıma sahip çıkması”, kimilerince “ulusal tasarım kimliğini”ni dünyaya tanıtmak, kimilerince de ülke çapında “endüstriyi tasarımcıyla buluşturmak” gibi misyonları açılarından savunulurdu. Böyle bir konseyin kurulmasıyla Türkiye’de endüstriyel tasarımın sadece tasarımcılar tarafından değil, devlet ve sanayi kuruluşları tarafından da kalkındırılacağı düşünülürdü. 1988’de kurulurken tüzüğünde “tasarım konseyi kurmak için çalışma”yı hedefleri arasında sayan ETMK (Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu), 1998’de Cumhurbaşkanını ziyaret ederek devlet destekli bir tasarım konseyi kurulmasını öneri olarak sunmuş ancak “bu hizmeti yapan kamu birimlerinin mevcut olduğu, yeni bir oluşumun bürokrasiyi artıracağı” gerekçesiyle olumsuz cevap almıştı. 2004’te TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi), “Türkiye Tasarım Konseyi”ni yarı özerk bir demokratik örgüt olarak kurmak için girişimlerini başlatmış, bu yıl yürürlüğe giren teşkilat kanunu ile birlikte konseyi kurma koşulları oluşmuştu. Öte yandan TPE (Türk Patent Enstitüsü), 2008 yılında TİM’inkinden farklı olarak üst düzey bürokratlardan oluşan bir tasarım konseyi önerisi geliştirdi ve bu girişimin bir sonucu olarak 3 Eylül 2009’da “Türk Tasarım Danışma Konseyi”ne ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe konuldu. Türkiye’de hevesle beklenilen tasarım konseyine yönelik önemli bir adım böylelikle resmen atılmıştı ancak “danışma kurulu” niteliğindeki bu konsey bu güne kadar oluşmuş beklentileri karşılayabilecek miydi? Bu sorunun cevabını vermeden önce tasarım konseyi arayışının arkasındaki önemli bir ihtiyaçtan bahsetmek gerekli: Türkiye’de tasarımın bütünsel bir devlet politikası olarak geliştirilmesi. Yurt dışındaki yapılanmalara bakılacak olursa yukarıda saydığımız örneklere ilaveten Finlandiya, İsveç, Norveç, Danimarka ve İrlanda gibi ülkelerde promosyonel etkinlikleri yürüten tasarım konseyleri ve tasarım merkezlerinin kurulması, ulusal düzeyde geliştirilmiş tasarım politikasının bir parçasıdır. Türkiye örneğine gelindiğinde ise son yıllarda devlet nezdinde geliştirilen tasarıma yönelik teşvikler ve tasarım ödülleri (Design Turkey) gibi girişimler tasarımın devletin kalkınma politikaları içinde yer aldığını gösterirken özellikle endüstriyel tasarım eğitimi konusunda son yıllardaki kontrolsüz büyüme ve çoğalma - üniversitelerde sayıları giderek artan bölümler, iki yıllık önlisans programları, meslek lisesi açılacağı haberleri, yeni açılan tasarım kursları ve merkezleri vb. - bütünsel bir tasarım politikası kurgusu olmadığını ve tasarım eğitiminin böyle bir kurgu içinde yer almadığını açıkça ortaya koyuyor. Konsey Üyeleri Yeni kurulan Tasarım Danışma Konseyinin ana hedefinin ise devlet düzeyinde politika geliştirmek olduğu anlaşılıyor. Kararda Konseyin katma değeri yüksek tasarımlar yaratarak Türkiye’nin uluslararası alanda rekabet gücünün artırılması, tasarımcı ve sanayici işbirliğinin sağlanması ve "Türk Tasarımı" imajının yerleştirilmesi için tasarım stratejileri ve politikaları belirleyeceği belirtiliyor. Konsey uygulama yapmayacak, sadece tavsiye kararları geliştirecek. Öte yandan konsey güçlü bir bürokratik temsiliyete sahip: Sanayi ve Ticaret Bakanının başkanlığında, Sanayi ve Ticaret, Kültür ve Turizm ve Milli Eğitim Bakanlıklarının Müsteşarları, DPT, Hazine, ve Dış Ticaret Müsteşarları, YÖK tarafindan belirlenen bir üniversite öğretim üyesi, Tübitak, TPE, KOSGEB,TOBB, TESK, TİM, TÜSİAD, TMMOB, ETMK, GMK (Grafikerler Meslek Kuruluşu) ve MTD (Moda Tasarımcıları Derneği) başkanlarından oluşuyor. Konseyin sekreterya hizmetleri TPE tarafından yürütülecek. TPE, Nisan 2008’de ilgili diğer kurum temsilcileri ile birlikte ETMK’yı Konseyin kurulması konusunda toplantıya davet etmiş, ETMK’nın önerisi doğrultusunda GMK ve MTD de konsey yapısına dahil edilmişti. Bu güçlü bürokratik temsiliyet, konseyin alacağı kararların etkili olacağını gösterirken içinde tasarım alanının bilgisine ve pratik sorunlarına hakim sadece az sayıda meslek kuruluşu temsilcisi ve bir üniversite öğretim üyesinin olması, sorunları ve çözüm önerilerini devlete aktarmada bu temsilcilere büyük sorumluluk düştüğünü gösteriyor. Sonuç olarak Türk Tasarım Danışma Konseyi eğer kararda da değindiği “Ulusal Tasarım Programı”nı ve tasarım politikalarını eğitim, araştırma ve promosyon alanlarını kapsayacak şekilde bütünlükçü bir yapıda geliştirebilirse, Türkiye, tasarımın geliştirilmesi konusunda istikrarlı adımlar atabilir. Konseyin ürettiği politikaların ve tavsiye kararlarının hayata geçebilmesi için, bu kararları uygulayacak kuruluşlara gerekli desteğin sağlanması ve hatta promosyonel örgüt veya bölgesel tasarım merkezleri gibi yeni uygulayıcı kuruluşlar kurulması da gerekecektir. 01 01 Devlet nezdinde hayata geçen Design Turkey ödülleri öncü bir tasarım adımı. 16 27/09/2009 Aslı Ayşen Aydın [email protected] Ödül A. Gürşimşek [email protected] DANİMARKA’NIN TASARIM ALANINDAKİ YERİNİ BELİRLEME SERÜVENİ: İlk kez düzenlenen Kopenhag Tasarım Haftası, “Danimarka tasarımının uluslararası tasarım sahnesindeki yerini belirleme” misyonuyla yola çıktı. 10 gün boyunca süren tasarım haftası programı dahilinde yer alan başlıca etkinlikler arasında, tasarımın sürdürülebilirlik alanında gerçekleştirdiklerini göz önüne seren ShowHow sergisi, Clear Village projesi lansmanı, 4 gün suren Code09 Tasarım Fuarı, Seminerler serisi, Index Tasarım Ödülleri Sergisi ve Mimarlık günleri bulunuyor. Organizasyon ana düzenleyicisi Danish Design Center (DDC), Aralık ayında Kopenhag’da gerçekleşecek olan İklim Değişimi Konferansı’na referansla sürdürülebilir tasarımı ana tema olarak seçmiş. Konu çerçevesinde düzenlenen sergiler, sürdürülebilirlik kavramını sınırlamaları artırmak ve beklentileri düşürmekten ziyade bir heyecanlı potansiyeller ve imkânlar havuzu olarak ele alıyor. Küçük Dünyamızın Büyük Değişimi KOPENHAG TASARIM HAFTASI Kopenhag Eylül ayının başında, milli tasarımın kendini yeniden tanımlama sürecinde önemli bir adıma sahne oldu. Hafta, ilk kez düzenleniyor olmasına rağmen çok ses getirdi. Tasarım haftası acılısıyla ayni zamanda acılan It’s a Small World sergisi bu örneklerden biri. Danimarka Tasarımı, mimarisi ve zanaatı bu sergi değişen dünyanın sorunlarına tasarımın bulacağı çözümleri ortaya koymayı amaçlıyor. Zanaatkârların dijital teknolojilerle yarattıkları yeni objeler, mimarların farklı araçlar ve teknolojilerle beslenen yeni düşünme biçimleri, tasarımcıların ürünün sınırlarını sistemlerle zorlayarak ulaştıkları yeni boyutlar, dünyanın ne yöne doğru değişmekte olduğunu, bu değişimin hangi biçimlerde karşımıza çıkacağını haber veriyor. 6 senaryo dâhilinde tasarımın üç kilit alanını göreve çağıran sergide, bir yandan tasarımın yeni trendler oluşturma potansiyelinin sürdürülebilirlik çerçevesinde nasıl kullanılacağını gözlemlerken diğer yandan geleneksel araç ve düşünme biçimlerini yeniden yorumlamanın tasarım problemleriyle başa çıkmakta kullanımını incelemek mümkün. Kuzey Birlikteliği ve CODE09 Çoğunluğu Danimarka olmak üzere İsveç, Finlandiya ve Norveç’ten ürün tasarımı, mimari ve grafik tasarım alanlarında örnekleri sergileyen CODE09 fuarı, İskandinav tasarımının günümüzde bulunduğu noktayı özetleyen bir sergi. İş dünyası ile tasarımı buluşturan fuar ayni zamanda ortak değerlerin ve ortak tarihin paydası altında birlesen bu tasarımcıların 17 kültürel işbirliğini de tetiklemeyi hedefliyor. Sürdürülebilirliğe ait problemlerin çözümünü şehirde aramak yerine köylere odaklanmayı hedefleyen Clear Village projesi, lansmanini gerçekleştirmek için Kopenhag Tasarım Haftasını seçti. Clear Village projesi dünya nüfusunun yarısının taşrada yasadığı verisi ile yola çıkıyor. Bu verinin proje için iki önemli noktası var: 2050 yılında bu nüfusun yarıya yakınının şehirlere taşınmasıyla artacak olan sürdürülebilir yaşam sorunları bir yandan, araştırma süreçlerinde köylerin genelde göz ardı edilmesi ise diğer yandan Clear Village için sürdürülebilir yasam için cevabın köylerde olabileceği potansiyeline işaret ediyor. Değişik alanlardan lider isimleri bir araya getirerek diyalog ve işbirliği içine girmelerini sağlamak projenin ilk hedefi. Böylece sistematik bir süreç tasarımı için ilk adimi atmayı amaçlayan proje, var olan inisiyatifleri inceleyerek, çoğaltılabilir ve değişken bir sürdürülebilir köy projesinin ana planını oluşturmayı, ileride ise iş modelleri sunan bir platforma dönüştürerek sürdürülebilir köyü kendini kalkındıran bir bölgeye çevirmeyi hedefliyor. Temiz Köyler Yaratmak Kopenhag Tasarım Haftası ilk kez düzenlenmesine rağmen, kapsamlı bir etkinlik yelpazesi ile gerek ziyaretçilere gerekse tasarımcılara sergiler, seminerler ve atölye çalışması fırsatları sunarak, profesyonellere tasarımın hangi alanında çalıştıkları önemli olmaksızın kendilerini ve bakış açılarını sergileme olanağı veriyor. Popüler tasarım haftalarına kıyasla daha sakin bir profil çizen Kopenhag tasarım haftası İskandinav tasarımının bugününü ortaya koymakla beraber, bütün dünyayı toplumsal sorumluluklarını tasarımla yerine getirmeye çağırıyor. 01 Kopenhag Tasarım Haftası’nda öne çıkanlar. 01 HAYATI İYİLEŞTİRMEK İÇİN... Bir ülke düşünün. Dünyanın en eski krallıklarından. Nüfusu 5 milyonun biraz üzerinde ve yüzölçümü de Amerika’nın bazı eyaletlerinden bile küçük. Ancak, Gayrisafi Milli Hasılası ile Avrupa’nın en refah ilk 5 ülkesinden biri ve iş dünyasında tam bir dev. LEGO, Novo Nordisk, Maersk gibi uluslararası şirketlerinin iş yönetimi modelleriyle örnek alınan, inovasyonun faydalarını erken fark ederek bu alanda ilk sıralarda yer alan bir ülke. Ve tasarım tarihine isimlerini altın harflerle yazdırmakla kalmayıp, hala esinlenilen Verner Panton ve Arne Jacobsen’ın anavatanı. Hümanizm, sosyal anlayış ve demokratik yaklaşım... Danimarka tasarımının bu üç ilkesinden doğan INDEX:’in misyonu daha iyi bir gelecek için geliştirilen tasarımların yüksek kalitede olmasını sağlama almak! İşte bu Danimarka, refah seviyesiyle, yenilikçiliği özümseyen global markalarıyla ve uluslararası tasarımcılarının mirasıyla sürdürülebilir ve daha iyi bir geleceğe gözünü dikmiş durumda. 2002 yılında Danimarka Veliaht Prensi’nin himayesinde kurulan INDEX:, tasarımın estetik ve güzellik boyutunda değerlendirildiği günümüzde, “hayatı iyileştiren” yönünü sahipleniyor. Yaz kampları, eğitim programlarının yanı sıra 2005 yılından beri 2 yılda bir düzenlediği yarışmasıyla da küresel sorunların çözümüne yönelik geliştirilen ürün ve hizmetleri ödüllendiriyor. Projeleri, “Vücut”, “Ev”, “İş”, “Oyun” ve “Topluluk” başlıkları altında değerlendiren INDEX:, 5 kategoride toplam 500.000 Euro dağıtarak dünyanın en büyük ödüllü tasarım yarışması olarak nitelendiriliyor. 01 Kazananlar arasında 3. dünya ülkelerindeki içme suyunu sorununu modern bir kamışla çözen LifeStraw, ihtiyaç sahibi topluluklara mimari tasarım, inşa veya proje geliştirme hizmetleri veren Architecture for Humanity, her çocuğa bir laptop projesi ile XO bulunuyor. Bu yılın birincileri ise “Vücut” kategorisinde Philip Goodwin ve Stefan Zwahlen’in tasarımı “fetüs kalp atışı ölçüm cihazı”. Güney Afrika’da kırsal alanlardaki anne kayıpları, doğum sırasında bebeğin kalp atışının ölçülememesi yüzünden artıyor. Bu sorunu tespit eden Goodwin ve Zwahlen de geliştirdikleri basit bir cihazla annelerin hayatlarını kurtarıp ödüle hak kazanıyor. Yine gelişmekte olan ülkelerin ihtiyacına yönelik çözüm ise Philis Design’dan geliyor. Kırsal bölgelerde, yemeğin ev içinde ateş yakılarak pişirilmesi duman zehirlenmeleriyle sonuçlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün tespitine göre Hindistan’da bu yüzden hayatını kaybedenlerin oranı %25, dünya genelinde ölen çocukların sayısı ise 800.000. Philips Design’ın Yaratıcı Direktörü ve CEO’su Dr. Stefano Marzano önderliğindeki 250 tasarımcı da küresel sorunlara nasıl çözüm bulabiliriz diye fikir geliştirirken “Chulha” doğuyor. Hindistan’dan Unmesh Kulkarni ve Praveeen Mareguddi’nin tasarladığı ocak “Ev” kategorisinde büyük ödüle layık görülürken, şeffaf iş modeliyle de yerel ustalar tarafından üretilmesine olanak sağlanıyor. Tükettiğimiz ürünler hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz konusuna dikkat çekmek isteyen Hollandalı tasarımcı Christien Meindertsma, PIG 05049 projesiyle “Oyun” kategorisinde birinci oluyor. Tek bir domuzun toplam 185 ürüne hayat verdiğini öğrenen Meindertsma, 3 yıllık çalışmasının ardından bir kitap hazırlayarak sigaradan porselene, kurşundan tren frenine kadar aklımıza gelmeyecek tüm ürünleri gözler önüne seriyor. Jürinin, iletişim tasarımı üzerine hazırlanmış bir projeyi ödüllendirmesiyle her konuda daha fazla bilinçlenmemiz gerektiğinin mesajı da verilmiş oluyor. 2005 yılında Matt Flannery and Jessica Jackley tarafından kurulan KIVA ise küçük girişimcilere internet üzerinden kredi sağlayan bir platform olarak “İş” tamamlamak zorunda kalacakları bir boşluk bırakmadıklarını belirten Agassi, ödülün yanı sıra Kopenhag şehrini müşterisi yaptı bile. Son olarak, halkın seçimiyle ödül kazanan proje ise Avustralyalı öğretmen Jean Badden tarafından 2005 yılında tasarlanmış evsizlere yönelik portatif yatak, Street Swags. Hapishanedeki suçluların dikişi, öğrencilerin paketlemeyi, hastane ya da Salvation Army gibi gönüllü kuruluşların da dağıtımını üstlendiği projenin yeni hedefi, mikro kredi ile Kalküta ve Doğu Timor’da üretimi genişletmek. kategorisinde ipi göğüslüyor. Bugüne kadar gelişmekte olan ülkelere toplam 87 milyon ABD Doları kredi dağıtan KIVA, sosyal etkiyi artıracaklarına inandıkları bir yöntemle ödüllerinin yarısını INDEX Jürisi’ne iade ederek kredi veren üye ağına dahil olmalarını sağlıyor. Petrole güdümümüzü en aza indirmek için elektrikli araba fikrini geliştiren Shai Agassi de “Better Place” ile “Topluluk” kategorisinde zirveye oturuyor. İş modeli tasarımlarıyla ne tüketiciye ne de üreticiye İster gelişmekte olan ülkelerin temel ihtiyaçlarını karşılamak için ister ihtiyaçtan çok problem olmaya başlamış hizmetlerin yeniden iyileştirilmesi için... “Tasarım”, sürdürülebilir bir dünyanın vazgeçilemez kavramları arasına yerleşiyor. Üstelik, ünlü isimlerden sıradan vatandaşa kadar herkesin bu bilinçte olmasını teşvik edecek platformlar da artarak... 01 En büyük ödüllü tasarım yarışması INDEX, Danimarka Veliaht Prensi’nin himayesinde düzenlendi. 18 27/09/2009 Umut Kart Sibel Baştimur [email protected] [email protected] AVRUPA TASARIM YÖNETİMİ ÖDÜLLERİ JÜRİSİNDE SÜPRİZ İSİM Avrupa Tasarım Yönetimi Ödülleri (DME)’nin jürisinde bu sene bir Türk tasarımcı/tasarım yöneticisi de bulunuyor. Bu zamana değin çok sayıda farklı şapkayla karşımıza çıkan ETMK İstanbul Şube Başkanı Sertaç Ersayın’ın katılımıyla Türkiye de, İngiltere, Almanya, ABD, Hollanda, Fransa, Estonya, Portekiz, İsveç’in yanında, organizasyonun jüri tarafında temsil edilmiş oluyor. Daha önceki senelerde T-Box’un kategorisinde ilk üçe girdiği, Nurus, Gaia& Gino, Hisar, Demirden Design gibi markaların ise onur ödülüne layık görüldüğü Design Management Europe yani Avrupa Tasarım Ödülleri –görüldüğü gibi- bir açıdan çok tanıdık. Yeni olan, son derece seçilmiş bir jüriyle faaliyet gösteren organizasyonun içinde Sertaç Ersayın’ın jüri tarafında konumlanması. Ersayın ile tasarım yönetimi konusunu masaya yatırdık: Tasarım yöneticisi olmak için mutlaka tasarım kökenli olmak şart mıdır sizce? DME diğer tasarım yarışmalarından ne şekilde ayrışıyor? Design Management Europe ödülünü salt tasarım ödülü olarak isimlendirmek doğru olmaz. Tasarımı ticari başarıya giden yolda iş alanları içinde doğru yöneterek, diğer süreçlerle ilişkilendirerek, yönetsel özellikleri de ilave ederek basarı öyküleri yazabilen bir iş ödülü seklinde tariflemek mümkündür. Bu anlamda yalnız AB üyesi ve aday ülkelerin küçük, orta ve büyük ölçekli firmaları ve diğer organizasyonlar bu yarışmaya başvurabiliyorlar. DME, tasarımı Avrupa'nın en güçlü kaynağı ve gittikçe güçlenen yenilikçi düşünce ve başarılı iş hikâyeleri yaratma peşinde olan ana unsuru olarak görüyor. 01 kalıyor. Yarışmalar için hazırlanan fikirler çok kavramsal kalıyor ve bu platformlardan gerçek urun haline dönüşebilecek fikirlerin sayısı çok sınırlı kalıyor. Türkiye'de tasarım yönetimi nerede duruyor sizce? Tasarım yönetimini ülkemizde uygulayan Türk tasarımcıları son dönemde çok sayıda uluslararası ödülü sırtladı; hayırdır inşallah? Sizin hayatınızda nerede duruyor? Tasarımcı kimliğiniz mi ağır basıyor, tasarım yöneticisi kimliğiniz mi? Bu kaçınılmaz bir gelişme. Daha çok proje üretiliyor, daha rekabetçi, daha özgün ürünler üretiliyor. Tasarımcılar ve de işverenler uluslararası ödüller almayı daha çok benimser hale geldiler. Burada önemli olan kurumsal stratejinin bir parçası olarak tasarımın yönetilmesi ve tasarımcıların tasarım surecinde daha özgür olabilmeleridir. Tasarımcı kimliğim ile yönetici kimliğim bu anlayış içinde uzlaşmak zorunda kalıyor. Ancak proje yönetmek ekip çalışmasını zorunlu kılan ve ekibin üyelerinin özelliklerini en üst seviyede verimliliğe getirerek yürütülmesi gereken bir süreç. Bu nedenle ben yerine biz diyebilen ekibi ve diğer süreç paydaşlarını ancak tasarım yöneticiliği özelliğinizi verimli değerlendirerek başarabilirsiniz. Ben de bu profilde sorunları çözmeye çalışıyorum. “Bizim diyarda” düzenlenen yarışmalara biraz özeleştiri yapsak mı? Ülkemizde düzenlenen tasarım yarışmaları ulusal platformda düzenlendiği için etkisi de yerel ve sınırlı firma sayısı çok çok az. Evrensel rekabet ve yönetim ölçüleri içinde tasarımı iyi yönetmek gerekir. Kurumlar için önemli bir değer olan tasarımın stratejik bir çerçevede yönetilmesi gerekir. Yeni iş modelleri üretebilmek, yenilikçi olabilmek, pazarlama ve fiyatlandırma faaliyetlerinde tasarım ile yaratılan değerlerin etkilerinin yönetimi gibi fikirden sonuç urun ve hizmete kadar gecen tüm surecin aslında kendisidir bu süreç. Tasarımın kültürel, stratejik ve operasyonel kullanımının kurum içi ve dışı kaynaklarla yapılması ve şirket stratejilerini görünür kılması da diğer önemli bir özelliktir. 02 Çok güzel bir soru. İnanın bu sorunun yanıtı, sektöre, urun ailesine, tasarımın kurum kültürü içinde ne kadar stratejik olduğuna, kurumun stratejik planına, vizyonuna ve de olası tasarım yöneticisinin profiline bağlıdır. Ama tüm bunlardan arındırır isek ben tasarım yöneticisinin tasarım kökenli olmasına daha kabul edilebilir buluyorum. Ama sunu eklemem gerekir tasarım yöneticisi olarak doğulmuyor bir dizi eğitim, diğer iş süreçlerini anlayabilecek bir deneyim, üretim, pazarlama, marka, strateji, satış politikaları içinde sinerji ve verimlilik üretebilecek bir yönetim politikası gerektiriri tasarım yöneticiliği. Unutmayalım bolumun gücü de beraber çalışılan tasarımcıların en üst seviyede verimlilikte yaratıcılığa ulaşmasını sağlamaktan geçmektedir. Bu sene sizin için hareketli olacak gibi; Tasarım Kültürü ve Yönetimi Programı’nda ders vermeye başlıyorsunuz, yeni kurulan bir şirketiniz var... Bu değişimin sebebine gelelim mi? Endüstriyel Tasarım, Tasarım Yönetimi, Tasarım Marka Konumlandırması konularında hizmet vereceğim bir yapıyı oluşturmuş oldum. Bu yapı yurtiçi ve yurtdışındaki kaynakları ile farklı birçok sektörde kurumsal büyük markalara hizmet verebilecek bir yapı oluyor. Ayrıca yine bu yıl İstanbul Bilgi Üniversitesi ile beraber ismini daha sonra açıklayacağım başka bir eğitim kurumunda profesyonel deneyimlerimi paylaşacağım platformlar oluşturabileceğim için mutluyum. Öğrenciler ile oluşturacağımız enteraktif ilişkinin her iki taraf için de çok öğretici ve etkileyici olacağına inanıyorum. 01ETMK İstanbul ŞŞube Başkanı tasarım yöneticisi Sertaç Ersayın 02 DME ödülü. 19 BU BAUHAUS BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL! Doğu Almanya’nın Weimar kentinde doğan modern tasarım hareketi Bauhaus’un 90. yılı kutlanıyor. 90. yılına girmesine rağmen tasarım hareketinin hayranları Bauhaus’un etkilediği sanat, mobilya ve mimarinin hala yeni ve canlı göründüğünü savunuyor. Bauhaus Okulu, “dünya tarihinin felaketi” olarak tanımladığı Birinci Dünya Savaşı başlarında, cesur ve ileri görüşlü bir şeyler yapmak isteyen, mimar Walter Gropius tarafından 1919’da kuruldu. Gropius, Weimar kentine burada bir akademi kurmak için başvurduğunda 35 yaşındaydı. İzni aldığında, sınırları Almanya’yı aşacak ve bir estetik başkaldırının başlangıcını oluşturacak bir manifesto kaleme alacaktı. “Bilinmeyen Mimarların Sergisi” başlıklı Nisan 1919’da açılan serginin broşüründe Gropius amacını şöyle dile getirmişti: “Sanatçı ve zanaatkarlar arasına kibirli bir bariyer çeken sınıf farkını ortadan kaldırarak bir zanaatkarlar birliği yaratmak.” Bauhaus farklılaştırıcı değil eşitlikçi bir tasarım anlayışının ve sanatta modernizmin en büyük okullarından biriydi. 20. yüzyılda mimari, tasarım, sanat alanlarında yeni akımlar yaratan okul, kurulduğu zaman dünyanın en seçkin ve çağdaş sanatçılarını, bir araya getirerek, yalnızca bir eğitim kurumu yaratmadı, aynı zamanda bir üretim merkezi ve tüm bunların konuşulup tartışıldığı bir yer haline geldi. Süse ve İsrafa Savaş Başta mimarlık ve endüstriyel tasarım olarak yirminci yüzyılın başında gerçekleşen modernist devrimin en büyük sloganı, aristokrasiyi ve burjuvaziyi hedef alan, yeni bir dünyanın tasarımını deklare eden süse karşı açılan savaştı. Rokoko ve barok mobilyalar, işlevsizliği, ezen güç gösterisi, gözü yoran sonsuz kıvrımları ve en önemlisi de kazanmayı ve ekonomik gücü gösteren altın yaldız varaklarıyla sosyalist ve komünist esinler taşıyan modernistlerin en büyük hedefleriydi. Özellikle 1917 Ekim devriminin yarattığı rüzgar, endüstrideki gelişmeler ve umutlarla birleşince yeni bir sanatın ve estetiğin çağrısını yapıyordu. Özellikle mimariye ve mobilyalara yansıyan yeni estetik artık makineler gibi akılcı, işlevsel, sade, kolay kavranabilir ve ucuza seri üretilebilir eşitlikçi formlardı. Aristokrasinin köle emeği gerektirecek kadar titiz ve ince şaşaalı koltuklarına karşı, basit, geometrik, nasıl yapıldığı bakıldığında anlaşılabilen `emeği gizlemeyen` sandalyelerin sınıf savaşı anlayacağınız. Özellikle mimaride modernizm, işlevsel ve toplu konutu hedefleyen, ışıklı ve seri üretilebilir, bir makine kadar akılcı evler düşünmüştü. Biçimlerde Eşitlik! Bu modernist yeni ütopya, ikinci dünya savaşı sonrası uluslararası bir stile dönüşerek ve kapitalizmle eklemlenerek yeni kentler de üretecekti. Biçimleri demokratikleştiren, kolay, anlaşılabilir ve `güzel` nesneleri hayatın her anına yerleştirerek, yaşamı bir sanat eseri gibi kurgulayan modernist düş, gerçek uygulamasını günümüz tasarım standartlarını oluşturan Bauhaus Okulu`da buldu. Okul mimaride olduğu kadar endüstriyel tasarım ve şehir planlama gibi konularda yenilikler getirdi, yeni bir mimari akım yaratarak, sanatın tüm dallarını etkiledi. Bauhaus`a göre mimarlık, ressamlık, heykeltraşlık ve zanaatkarlık içiçe olmalıydı. Walter Gropius; sanatçıyı, zanaatkarın yücesi olarak görülüyordu. Okulun büyük hedeflerinden biri de on sekizinci yüzyıldan günümüze kadar gelen, dehâ, biricik, özgün, büyülü ve anlaşılmaz sanatçı ve sanat anlayışını yıkmaktı. Bu anlamda sanatlardan daha aşağı görülen ve yararlılıkla tanımlanan zanaatı sanatla birleştirerek egemen sanat anlayışını ortadan kaldırmaktı. Yaratıcı tanrısal sanatçı değil yapıcı ve inşa edici yeni bir anlayışı benimsiyorlardı. Sanat yararsız, amacı sadece kendi olan bir şey olamazdı, aynı zamanda kullanabileceğimiz işlevli ve yaralıydı. Eğitim atölyelerdeki eğitim uygulamadan ve üretimden bağımsız değildi. 01 Bauhaus`un en temelinde sanatsal ve uygulamalı öğretim yatıyordu. Her öğrenci kendi seçtiği çalışma atölyesine katılıp bitirdikten sonra, mecburi hazırlık kursunu tamamlamak zorundaydı. Böylelikle temel zanaat bilgisi, tasarım parametreleri ve uygulama bir araya getirilmişti. Makine okul tarafından pozitif bir eleman olarak değerlendiriliyordu. Bu sebeple endüstri ürünleri tasarımına da önem veriyorlardı. Temel tasarım dersi fikri ilk burada oluştu ve günümüzde dünyadaki çoğu tasarım okullarınca benimsendi. 1930`dan 1933`e kadar Ludwig Mies Van der Rohe başkanlığa geldi. Mies Van der Rohe`ye göre bir öğrencinin Bauhaus`a girebilmesi için bir takım dersleri almış ve belirli bir yetkinliğe ulaşmış olması gerekiyordu. İlk öğretmenler sanatçılardı. Modern resimle ilgili sonsuz sayıda fikir üretildi. Wassily Kandinsky, Paul Klee ve diğer sanatçılar resimlerin geleneksel kavramlarından uzaklaşarak, soyutlamaya ve sanatsal tasarımın teorilerini ve yasalarını analiz etmeye yöneldiler. Daha sonra Desau kentine taşınan okul, kızıl yıldızlı öğrencileriyle, yükselen Nazilerin nefretini çekmekte gecikmeyecek, Naziler iktidara geldiğinde ilk iş olarak okulu kapatacaktı. Öğretmenlerin çoğu Amerika`ya gitti ve Bauhaus ekolünü tüm dünyaya yaydı. Bunlardan Walter Gropius, Harvard mimarlık okulunda, Mies Van der Rohe Illinois Yüksek Teknoloji Enstitüsü`de öğretmenliğe devam etti; düzenlediği eğitim programı tüm dünya okulları tarafından kopyalandı. Nispeten kısa ömrüne rağmen, Bauhaus Okulunun prensipleri ve estetik anlayışı uzun süre devam etti ve özellikle Amerika’da birçok tasarım okuluna ilham verdi. Günümüzde… Bugün Bauhaus Okulu Weimar Bauhaus Üniversitesi olarak anılıyor. Weimar genellikle Goethe ve Schiller gibi büyük Alman edebiyatçılarının beşiği olarak kabul edilse de, son yıllarda Bauhaus da kentin popüler bir turist mekanı olmasına katkı veriyor. Birçok tasarımcı 90. yıl kutlamalarını, Bauhaus klasiklerini tekrar pazara sunmak için değerlendiriyor. Şubat ayının ortalarında Frankfurt’ta düzenlenen Ambiente Tasarım fuarında, bir dizi porselen ve cam üreticisi Bauhaus okulundan doğan tasarımların bir çeşitlemesini sergiledi. KPM ve Rosenthal üreticilerinden çay setleri bunlara bir örnek. Gropius TAC koleksiyonunu 1969’da Rosenthal için tasarlamıştı. Firma Bauhaus’un 90. yılını kutlamak amacıyla seti, mavi, sarı ve kırmızı renklerde yeniden sunuyor. Bauhaus 90. yıl kutlamalarının önemli bir etkinliği Weimar’da gerçekleştirilecek olan 11. Uluslararası Bauhaus Kolokyumu olacak. Küreselleşmenin politik ve etik zorluklarını ve mimarlığın bunlarla nasıl baş edebileceğini tartışmak üzere tüm dünyadan mimarlık uzmanlarını buluşturacak etkinlik 1976’dan beri mimarlık teorisi hakkında önemli konferanslara ev sahipliği yapıyor. Bu arada Weimar kenti, Bauhaus’un 100. yılı için yeni bir müze hazırlıklarına da başladı. 01 Bauhaus okulu 02 Ludwig Mies Van Der Rohe tasarımı Brno Chair 02 03 03 Le Corbusier’nin Basculante Chair’ı. 20 27/09/2009 21 Müge Avşar [email protected] TASARIM AŞKA DOYAMADI! “Dokunarak sevmek” amaçlı tasarımların buluşup da meydan okumasına alışmış olmalıyız çoktan; İstanbul’da da Milano’da da başarılı örneklerini görmüştük. Son olarak Love Design sergisi tuz biber oldu. Anlaşılan, tasarımcılar içgüdüsel yaratma sürecini çok ilham verici buldu! Tasarımın çerçevesi derya deniz! Dalmaktan korkmayanlar için bu derya eşi benzeri görülmemiş ürünlerle dolu. En hınzır konular bile tasarım âleminde özenle işleniyor. Evet, konumuz seks! Hem erotik anlamıyla, hem cinsiyet farkına karşılık gelen tanımıyla seks. Şu hayatta renkleri bile maskülenfeminen ilişkide tanımlamıyor muyuz? Her sabah uyanırken gözümüzü ilk açışımızda, gece rüyalarımızda, kapı kilidinde, muslukta, prizde, her gün her yerde, tam da gözümüzün önünde cinsiyete dair bir şeyler olup bitiyor. tasarım oyunu gibi görünen bu ürün, aslında seks konusunun gizli kapaklı yürütülen uygulama mantığına da göndermede bulunuyordu. Yine gizli, görece sansürlü yine de ‘var’ diyordu tasarım. özel olarak tasarlanmıştı. Tekstil ile beden, duygu ile nesne arasında bir grafik oyuna dönüşen tasarım Frédérique Daubal’ın yaratıcılığını yansıtıyordu. Tasarım ve seks ilişkisi dünyada böyle işlenirken ülkemizde de benzer bir seyir izliyor. Hatta Erdem Akan’ın İstanbul Design Week 2007 için hazırladığı ‘XXX Tasarım Serginin en neşeli tasarımlarından biri de ‘Love Me Before Love Me After’ oldu. İki takım pijamadan oluşan bu ürün çiftler için Tabuları Yok Etmek Sergi, cinselliğin romantizmden 'hardcore’a, ürünlerin cinsel kimliğinden bir cinsiyet için tasarıma kadar tüm alt açılımlarında konuyu irdelemiş, Aziz Sarıyer’den Kunter Şekercioğlu’na, Koray Özgen’den Gamze Güven’e 25 tasarımcı bu tabuyu kendi perspektiflerinde yerle bir etmişti. İnsan tüm hayatını kendi varlığı üzerinden kurgular. Hayatta kalmamızın, konforumuzun teminatı buluşlarımız, tasarım ve estetik anlayışın küçük dokunuşlarıyla güzelleşir. Ama işin ucu biraz erotizme kaydı mı, özümüzü gizlemeye başlarız. Nedir bu gizlilik? Üstünü örtmek niye? Kaç kişi bir Mustang GT’nin feminen hatları olduğunu iddia edebilir ki? Tasarım her yerde. Cinsiyetin ve cinselliğin de merkezinde haliyle. Geçmişten günümüze tasarımcılar işlediler bu konuyu. Tasarım ve temanın yolları kimi zaman doğrudan kimi zaman ise estetik çözümleme noktasında kesişti. Öyle ya! Dünya Nuh’un gemisi seks evrenin sırrı, tasarımın seksle ilişkilenmesi ise kaçınılmaz sonuç. İlginç olan, hep üzeri örtülü işlenen bu konunun son yıllarda manşete çıkmaya başlaması. Örneğin Designersblock’ın seks temalı mobilya sergileri. Ya da Nisan ayında Milano’da açılan sergi. 20 seçkin tasarımcı Milano fuarında Love Design adında bir sergiye katılmıştı. Paola Bjaringer ve Federica Sala’nin küratörlüğünde düzenlenen sergi bir kitapla da taçlanmıştı. Sevgi, romantizm ve zevk gibi olumlu duyguların yanı sıra ayrılık, kıskançlık, acı gibi konuları da masaya yatırmış, tasarımcılar üzerinden bu karmaşık konuya bir bakış atmıştı. Sergide tekstil ürünlerinden takıya, mobilyadan aksesuara pek çok ürün, tasarımcıların hayal güçlerini sergiledikleri sıra dışı bir şölene dönüşmüştü. Serginin dikkat çeken tasarımlarından biri Matteo Cibic’in başucu lambasıydı. Çift fonksiyonlu bu lamba, hem standart fonksiyonunu sürdürüyor hem de bir “sextoy”u gizliyordu. İlk bakışta hınzır bir Sergisi’ni hatırlayacak olursak 1-0 önde olduğumuzu söyleyebiliriz. Konu bir yarış değil elbette, bu işin şakası. Ama dinin, geleneğin ve ahlak anlayışının tartışmasız etkisinin hayat içinde tüm hareketlerimizi belirlediği bir ülkede yaşıyoruz. Tabu sayılan böylesi konularda söz almak bile iddialı bir çıkış sayılır. Erdem Akan sergi ile ilgili yaptığı açıklamada görüşlerini ”… bu temayı seçme sebebimiz, seksin aynı zamanda kendi içinde pek çok zıtlık taşıması ve tam da bu yüzden tasarımcılar için ilham verici olması; Evrensel ve kişisel, keyif verici ve utanç verici, doğal ihtiyaç ve yapay lüks, tesadüfi veya bilinçli, kutsal ve günahkar, kadın ve erkek, bireysel ve toplumsal, yasak veya meşru...” şeklinde dile getirdi. 01 02 Sergide Emine Nursel Turan’ın ‘Keyif Zarı’ isimli ürünü izleyiciyi, cazibesini hınzırlığından alan keyifli bir oyuna davet ediyordu. Aziz Sarıyer halı tasarımıyla katıldığı sergide görsel çağrışımın verilerinden besleniyordu. Serginin en eğlenceli projelerinden biri de Beste Miray Doğan’ın ‘Made With Love’ isimli dövme etiketleri olmuştu. Çeşitli boy ve renkte alternatifler sunan bu çürüme efektli geçici dövmeler yalnızlıklarını gizlemek isteyenlere yardımcı odlumu bilmesem de bunu sorun edenlere güzel bir teselliydi diyebilirim. Uzun sözün kısası tasarımcıların haklarını vermek gerek. İnsan özüyle arasına mesafe koymaktan ne zaman vazgeçer ve bu neler doğurur bilinmez ama tasarımcılar tabuları dillendirmekten çekinmeyen tavırlarıyla insanı özüyle yüzleştirmiştir. 01 Love Me Before Love Me After pijama 02 Matteo Cibic tasarımı lamba 03 03 Yonca Akçay tasarımı prezervatif askısı Nitelikli sanatın ulaşılabilir olması gerektiği inancıyla hareket eden Yilmaz Aysan tarafından hayata geçirilen “galerinternet” aynı anda birden fazla serginin izlenebileceği bir çoklu-sanat ortamı. Oluşum, fiziksel kısıtlamalardan kurtularak, dünyanın her yerinden ve her an bir tık mesafede bulunarak sanal ortamda sergileri anında izleme olanağı veriyor. Sanat ve tasarım alanı haricinde bir sınırlaması olmaksızın geniş yelpazede eser aralığına yer veren oluşum; resim, çizim, grafik gibi 2 boyutlu eserlerden, heykel, enstalasyon, obje, seramik, mücevhere değin uzanan 3 boyutlu örneklere yer verilip aynı zamanda satışa sunulduğu gibi, performans ve video çalışmalarına da ev sahipliği yapıyor. Açılış sırasında çevrimiçi olan sanatçılar, izleyicilerin sorularını şifre gerektirmeksizin oluşturulan gerçek zamanlı sohbet ortamında yanıtlıyor. Sergi ziyaretinin yanı sıra sohbet köşesinde küratörlerle yazışarak konuşma imkânı da yaratan galerinternet, bu anlamda tasarım sahiplerini ulaşılabilir ve yakın kılıyor. Galerinternet’in 19 Ağustos 2009 günü açılan ilk sergisi aynı zamanda yaratıcı sanatçı ve tasarımcı Mert Esirci’nin de ilk İNTERNET USULÜ GALERİ Ünlü tasarımcı Ayşe Birsel’in 9 Eylül’de açılan sanal sergisiyle gözler bir kez daha galerinternet.com’a döndü. kişisel sergisi olma özelliği taşıyor. Kısa bir sürede takipçileri oluşan sanat ortamının izleyicileriyle buluşturduğu sergiler arasında Galeri Nev İstanbul sanatçılarından Erol Akyavaş, Mike Berg, Bashir Borlakov, Adnan Çoker, Deniz Gül, Melek Mazıcı, Hale Tenger, Canan Tolon ve Nazif Topçuoğlu’nun çoğaltılmış eserlerinden oluşan "Edisyonlar" sergisi yer almakta. Ardından 2 Eylül'de, Tuna Çiner'in 1979-1982 yılları arasında Almanya'da gerçekleştirdiği "Baume" (Ağaçlar) fotoğraf serisinin 30.yıl özel baskılarına yer veren galerinternet, son güncel sergisine, 9 Eylül’de tasarımcı Ayşe Birsel’in eskiz defterlerinden seçme desenlerinden doğan özgün baskılarının yer aldığı "Eskiz Defteri" açılışıyla imza attı. Halen izlenmeye açık olan sergi açılışına, Amerika, Fransa ve Türkiye’nin yanı sıra 39 ülkeden 400 ziyaretçi katılımı gerçekleşiyor. Sanatçı veya küratörleri yakından tanıma olanağı tanıyan, yeni ve özgün bir medya görevi gören galerinternet; galeri yöneticileri, küratörler ve sanatçıların yaratıcı yaklaşımlarıyla sanat ortamını daha ilgi uyandırıcı, kolay ulaşılabilir ve izlenebilir kılıyor. Galerinternet’in yakın gelecekte hayata geçirmeyi planladıkları arasında; Osman Akan'ın video ve fiberoptik teknolojisiyle hazırlanan enstalasyonu, Erdem Akan küratörlüğünde "sanat-tasarım buluşması" konseptli karma sergi, Osman Dinç'in galeri siyah beyaz'ın sunduğu "kara selvi-kara selvi" isimli heykel sergisi, Behiç Ak'ın İstanbul desenleri ve Ela Cindoruk’un hiç görülmemiş 3 boyutlu çalışma maketlerinden oluşan "off the record" mücevher sergisinin yanı sıra, Murat Bulut Aysan küratörlüğünde hazırlanmakta olan ve kendini pek gösterme olanağı bulamamış genç sanatçıları ortaya çıkarmayı amaçlayan "atomik türkish" sergileri gibi sergilerin hazırlıkları sürmekte. YENİ BİR MİMARLIK PLATFORMU YAYINDA: ARCHİTECTUREPLATFORM Yeni bir mimarlık platformu olarak, Türk mimarlığı ve ilgili disiplinleri, global örnekleri ile buluşturmayı hedefleyen architectureplatform yayın hayatına başladı. Bilgi paylaşımını esas alan platform, "Görüş", "Proje" ve "Söyleşi" bölümlerine ek olarak güncel haber ve yayınlara da yer vererek mimarlık ve tasarım bilgilerinin, Türkçe’nin yanında İngilizce olarak da derlendiği ve duyurulduğu bir ortam sağlamayı hedefliyor. Aynı zamanda, yapısı içinde Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından 1999 yılından beri düzenlenmekte olan Yıldız Buluşmaları’na ve sergilerine de yer veren yayın, etkinliğin web sitesi niteliğini de taşıyor. Bağımsız bir kurul tarafından yürütülen platformda, ilgili herkesin ortak birikim ve paylaşımıyla gelişmesi ve büyümesi hedeflenirken, mimarlık, sanat ve tasarım alanlarında çalışanlar ve bu alana kafa yoran herkesin görüşlerini gönderebilecekleri bir sistem bulunuyor. Bu anlamda görüş bölümünde bilimsel ve mesleki yazılara yer verilirken projeler bölümünde ise güncel öneme sahip yurtiçi ve yurtdışı projelere yer ayrılmış durumda. Uygulanmış proje alanında mimarlara fikirlerini paylaşma alanı yaratan oluşum, söyleşi bölümünün yapısını ise adı gibi söyleşiye ve görüşe açık bırakıyor. Bu amaçla söyleşi Türk mimarlığı ve ilgili disiplinleri, global örnekleri ile buluşturmayı hedefleyen architectureplatform yayına başladı. Web sitesi, ilgili herkesin katkısına açık. bölümünde yer alması istenen kişilerin platforma önerme yoluyla katılması amaçlanıyor. Sanal bir buluşma ortamı olarak yayın hayatına başlayan platformun gelecek planları arasında, bu alanla ilgili yayınlar çıkarmak ve halihazırda yapılan organizasyonların ağını genişleterek farklı organizasyonlara imza atmak var. Mimarlık, sanat ve tasarım alanlarının Türkiye’de önemli bir birikiminin bulunması, ve giderek etkisini arttırmasıyla dünya mimarlık kültürü ile bütünleşmesini sağlamak, platformu motive eden noktalar arasında yer alıyor. Seslendiği kitle itibariyle tasarım ve mimarlık eksenlerini birleştiren architectureplatform, tüm ilgili alanların ve tüm coğrafyaların orta noktasında yerini alarak, Türkiye’nin diğer coğrafyalarla bütünleşmesine katkıda bulunmayı amaçlıyor. Bu amaçla architectureplatform’un Türkiye’den ve yurtdışından ilgili tüm mimar ve tasarımcılara, portalın içeriğine katkıda bulunmak ve ortak bir paylaşım alanı yaratmak adına yazı, fotoğraf ve proje gönderimi için açık bir daveti var. Bilgi için: www.architectureplatform.com 01 01 architectureplatform arayüzü. 22 27/09/2009 23 OKULLARIN TASARIMI ÜZERİNE: ARKİV ÖRNEKLERİ... Bir insanın geleceğinin şekillenmesinde, çevresine olan bilincinin gelişmesinde ilk ve ortaöğretim kurumlarında alınan eğitimin katkısı büyük. Bu konuda öğretmenlerin, ders okutulan kitapların kadar eğitim görülen okul binalarının tasarımın da katkısı fazla. Derslikleri ufak, bahçesi neredeyse olmayan ve etrafı ile ilişkisi kesilmiş okullarda okumak öğrencilerin fiziksel çevre konusundaki fikirlerine yapacağı katkı elbette ki olumsuz. Mimarlar tarafından tasarlanan, her detayı en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, geçmişe atıfta bulunmayan hem devlet hem de özel okullar var. Okulların açıldığı şu sıra, ARKİV'de yer alan 324 eğitim yapısından örneklere göz atmakta fayda var. 1980 yılında Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)'na bağlı eğitim yapılarının projelendirilmesi, yapımı, kullanılması, geliştirilmesi, onarımlarına ilişkin esasları tespit etmek, ilgili mevzuat taslaklarını gerekçeleriyle birlikte hazırlamak amacıyla eğitim yapıları çalışma grubu oluşturuldu ve uygulama çalışmalarına başlanılması kararlaştırıldı. AGI Ekim’de İstanbul’da Gelenekten Geleceğe 01 Günümüzde bu işleri Milli Eğitim Bakanlığı Yatırımlar ve Tesisler Dairesi Başkanlığı sürdürüyor. Başkanlığın son dönemde ses getiren çalışmalarından biri 2005'te başlattığı “Gelenekten Geleceğe Eğitim Yapıları Mimarisi Projesi”ydi. Proje kapsamında Osmanlı ve Selçuklu Mimarisinin özelliklerini taşıyan tip projeler geliştirildi. Bayrak burçlu, payandalı, kuleli, taç kapılı tip okulların son dönemde yapılan kimliksiz binalara bir cevap olması, renksiz okul imajını yıkması bekleniyordu. Proje açıklandığı zaman gündeme adeta bomba gibi düştü, mimarların tepkisiyle karşılandı yine de MEB okulları inşa etti. Okulların tip projelerin bire bir aynısı olarak tasarlanması gerekmiyor. Mimarlar tarafından tasarlanan, her detayı en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, geçmişe atıfta bulunmayan hem devlet hem de özel okullar var. Şimdiye dek önemli mimarlık şirketlerinin imza attığı ve okullara ARKİV'de yer alan 324 eğitim yapısından örnekler kıyaslanarak bakıldığında, gelecekte eğitim kurumlarının -ve elbette eğitiminalacağı şekle dair fikir edinmek mümkün. Yeter ki istensin, iş ki düşlensin... ETMK Izmir Temsilciliği 02 Kırklareli Atatürk İlköğretim Okulu Bahtiyar Yılmazer Ek Hizmet Binası KG Mimarlık 03 Feyziye Mektepleri Vakfı Erenköy Güneş Kampüsü Limited Mimarlık Önerilen proje, bilinen tüm standartlara ve FMV tarafından verilen programa uymasına karşın son derece esnek ve akışkan işlevsel ve mekansal bir organizasyona sahip. Kompakt ve az katlı yapısı ile de üretimişletim aşamalarında ekonomik, güvenli ve esnek. Yapılar, eğitimin genellikle üç katta (okul öncesi eğitimde, iki katta) sürdürülebileceği biçimde düzenlenmiş. Böylece, insan ölçeğinde bir yapılanma oluşturulmuş. Bina, ARKİV Seçkileri 2007'de yer almıştır. MEB bünyesinde yer alan mevcut okul binalarına ek hizmet binası olarak yaptırılan 12 derslikli ilkokul ve 5 derslikli anaokulu işlevine sahip yapı, Yılmazer Ailesi tarafından, Kırklareli halkının kullanımı için hayır amaçlı olarak yaptırılmış. Özgün bir proje yapılması yerine, mevcut MEB tip okul binası projesinin temel alındığı yapı, yanındaki okul binası ile eklemlendirilerek bağlanmış ve zemin katında yer alan anaokulu kendi sınırlarını zorlayarak, değiştirerek tip proje kavramının dışına çıkılmış. MEB Erkut Soyak Lisesi Mutlu Çilingiroğlu MİAR Mimarlık Bürosu Soyak Toplu Konut AŞ'ye ait Yenişehir Yerleşmesi'nde, imar planında okul alanı olarak ayrılmış olan parselde, imar koşullarına ve arsa verilerine bağlı kalınarak, 18 derslikli bir lise binası, verilen programa uygun bir şekilde tasarlanmış. Bu binanın ana kullanıcısı olan ve her öğretim yılında yenilenen 500 öğrencinin en güzel yaşlarında ve günün en güzel saatlerini bu binada geçireceği düşüncesiyle, hem fonksiyonel anlamda kullanışlı, hem de özel bir mekan kurgusu içeren bir binada yaşamaları istenmiş. Değirmendere İlköğretim Okulu Nevzat Sayın Mimarlık Hizmetleri 1940'larda yapılmış küçük bir ilkokul yapısının olduğu arsada, yapı için korunma kararı olmamasına rağmen dönüştürülerek yeni bina okulun kolu olarak düşünülmüş. Çok eğimli arazide eski yapının arkasına yerleşerek bulunduğu çevre içinde "iri" kalabilecek yeni yapı parça parça görülebilir hale getirilmiş. TED Ankara Koleji Yerleşkesi Uygur Mimarlık Mimarları tarafından tasarımın hareket noktası "Sakarya Caddesi" seçilmiş. Kitapçı, balıkçı, ekmekçi, sinema, manav, tiyatro, biracı, ayakkabıcı, okul, ofis, vb. iç içe olduğu Ankara'daki Sakarya Caddesi kampüse taşınmış. Bina, 2005 yılında Özel Sektör Kategorisi'nde Arkitera İşveren Ödülü, 2004 yılında THBB Mimarlık Ödülleri Onur Ödülü, 2004 yılında Ulusal Mimarlık Ödülleri Yapı Dalı Başarı Ödülü'nü kazanmıştır. 01,02,03 Sırasıyla Feyziye Mektepleri Vakfı Erenköy Güneş Kampüsü, MEB Erkut Soyak Lisesi, TED Ankara Koleji Grafikerler Meslek kuruluşu, 10-18 Ekim tarihleri arasında, dünyanın en prestijli grafik tasarım kongresi olarak kabul edilen Alliance Graphique Internatinal’a (AGI) ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Dünyanın önde gelen grafik tasarımcıları bünyesinde barındıran AGI, her yıl düzenlediği genel kurul toplantısı ve yeni üye seçimlerini bu yıl İstanbul’da gerçekleştiriyor. 12 Ekim’de düzenlenecek, grafik tasarımı ve kültürü açısından büyük önem taşıyan AGI seminerine, Robert Appleton (Kanada), Pierre Bernard (Fransa), Seymour Chwast (ABD), Kenya Hara (Japonya), Fons Hickmann (Almanya), Anette Lenz (Fransa), Jean-Benoit Levy (İsviçre), Deborah Sussman (ABD) ve David Tartakover (İsrail) gibi dünyaca ünlü tasarımcılar konuk olacak. Endüstriyel Tasarım Meslek Kuruluşu’nun, bölgesel temsiliyete yönelik alt yapı kurmak amacıyla ilk adımı atıldı. Haziran ayında alınan yönetim kurulu kararıyla İzmir temsilciliğine seçilen A.Can Özcanlı ile ETMK İzmir Temsilciliği resmi olarak 17 Eylül 2009 tarihi itibariyle hayata geçirilmiş oldu. Üniversite sanayii işbirliğine dayalı pek çok tasarım projesinde yer alan, yurt içi ve yurt dışında basılmış çok sayıda bilimsel araştırması da bulunan Dr.Can Özcanlı, halen İzmir Ekonomi Üniversitesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölüm Başkanlığı görevini yürütüyor. ZOW İstanbul Fuarı Başlıyor 1995 yılında ilk kez Almanya’da düzenlenmesinin ardından İtalya, İspanya, Rusya ve Çin’de de mobilya endüstrisinin önde gelen organizasyonlarından biri haline gelen Uluslararası Mobilya Endüstrisi, İç Tasarım, Aksesuar ve Ekipmanları Fuarı ZOW, 14 Ekim tarihleri arasında Yeşilköyde. Sektörün önde gelen kişilerinin yenilikler ve endüstrinin trendleri konusundaki bilgilerini arttırmayı hedefleyen ZOW İstanbul fuarı, yurt içi ve dışından yaklaşık 250 firmanın katılımıyla gerçekleştiriliyor. Küçük Üretim Sektörünün Dönüşümü Gözde Tüfekçi [email protected] Nefes Alan Duvarlar INAX’ın Türkiye temsilcisi Global Group’la anlaşan Çanakkale Seramik & Kalebodur, Japon devletinin, hastane gibi sterilizasyonu önemli olan mekanlar için Japonya’nın 800 yıllık seramik devi Inax’dan destek istemesiyle başlayan çalışmalar sonucunda icat edilen volkanik bazlı iç cephe kaplaması Ecocarat’ı showroomlarında tüketiciyle buluşturuyor. Sağlık için gerekli olan ortamı, nefes alan yapısıyla kötü kokuları yok ederek sağlayan Ecocarat, yapısında hiçbir kimyasal madde barındırmazken, kirlenmeme, leke, küf ve bakteri tutmama gibi özelliklerle mekanlara özel çözümler sunuyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, 30 Eylül’de “Küçük Üretim Sektörünün Dönüşümü” üzerine bir buluşma gerçekleştiriyor. Arhan Kayar’ın konuşmacı olarak katılacağı toplantıda, geleneksel yöntemlerle ikame eden üreticiler, şehrin dışına onumlandırılmaksızın nasıl ve ne şekilde, yaratıcı endüstriler alanına yönlendirilir sorularına cevap aranacak. Oluşumun, yerel bir kültürel kalkınma stratejisi olarak ele alınarak, 2010 programı açısından da tartışılması hedefleniyor. Cersai Fuarı Botta’yı seçti 2008 yılında 53 ülkeden katılımın gerçekleştiği ve 100 bini aşkın ziyaretçiye ev sahipliği yapan, seramik dünyasının nabzını tutan Cersaie fuarı 29 Eylül-3 Ekim tarihleri arasında Bologna’da gerçekleştirilecek. Cersaie 2009 fuarının bu seneki posterini tasarlayan ünlü mimar Mario Botta, fuar için poster tasarlayan 10. mimar oldu. Seramiğin, toprak ve ateş kaynaklı doğal bir malzeme olmasına rağmen kullanım alanının çok sınırlı olmasından yola çıkan mimar, posterde seramikten ana rahmine benzer bir yapı oluşturarak kullanıcıya köklerini yeniden hatırlatmayı amaçlıyor. Bertrand Ivanoff Işık Enstalasyonu Fransız plastik sanatçı Bertrand Ivanoff’un İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nin İstiklal Caddesi'ne bakan dış cephesi için tasarladığı "Rouge / Kırmızı" adlı ışık enstalasyonu bir ay boyunca kültür merkezinin duvarlarını renklendirdi. Sanatçının İznik çinilerindeki çiçek motiflerinden esinlenerek tasarladığı neon ışık enstalasyonu, yapının karakterine uygun motiflerin yansıtılmasıyla çağdaş bir yorum getirirken, çok kültürlü dünyasını kaçıranlar için son çağrıda bulunuyor. Etkinlik 30 Eylül’de sonlanıyor. 21. Yüzyıla Şekil Verecek 33 Marka Lüks segmentte ev ve köpek aksesuarları markası Gaia&Gino’nun yaratıcısı Gaye Çevikel, Wallpaper ve Courvoisier konyaklarının işbirliği ile düzenlenen “The Essence of the 21. Century” yarışmasının ilk etabında belirlenen 33 aday arasında yer almayı başardı. Dünyaca ünlü isimlerin yer aldığı listede, Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in yanısıra Twin Room’dan Milo Keller ve Julien Gallico gibi isimler de bulunuyor. Ekim ayında 33 isim arasından 10 kişinin seçilerek 21. Yüzyıla şekil verenlerin belirleneceği yarışmanın jürisinde dünya ünlü modacımız Hüseyin Çağlayan da yer alıyor. Editör: Umut Kart Katkıda Bulunanlar: Erkan Aktuğ, Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre Senan, Özge Güven Sayfa Düzeni: Taylan Polat Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan, Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Reklam Direktörü: Özer Topkaya Reklam Müdürü: Korhan Kesici Reklam Rezervasyon: Tayfun Elaldırsın Reklamlar için Tel: 0212 505 6486 Fax: 0212 505 74 79 Doğan Medya Center 34204 İstanbul Radikal Sanat Tel: 0212 505 6494 Fax: 0212 505 69 61 [email protected], [email protected] Radikal'in ücretsiz ekidir.